Kapsul Plus Sayı 9
-
Upload
kapsul-plus -
Category
Documents
-
view
258 -
download
4
description
Transcript of Kapsul Plus Sayı 9
1
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
1996-2009 yılları arasında GDO’lu ürünlerin ekim alanı her yıl hızlı bir şekilde artış
göstermiştir. Bu tarihler arasında GDO’lu ürünlerin ekim alanı toplamda 930 milyon hektarı geçmiştir
Bülent KOLO ile Edirne
hakkında…
*Neden Edirne ? *Başımı alıp gitmek istiyorum.’ dediğiniz zaman aklınıza neresi geliyor? *Sizin için gezi rehberliği ne anlam ifade ediyor ?
Perillus bioculatus (Fab.) (Hemiptera: Pentatomidae)
Trakya Bölgesi’nde yapılan arazi çalışmalarında, avcı böceğe Trakya Bölgesi’nde çok sayıda
lokalitede rastlanıldı ve böylece burada yerleşmiş olduğu anlaşıldı. Bugün bu türün Avrupa dağılımına
bakıldığında işaretli bölge olarak sadece Trakya Bölgesi görülmektedir.
Küçük beyinler, parlak zekâlar; KARINCALAR
Bir gün aracınızla gideceğiniz yeri size söyleyen navigasyon cihazlarını kullanacağınızı
düşünür müydünüz? Günümüzde artık kara, hava ve deniz yolu ulaşımındaki navigasyon sorunsuz bir
şekilde yürütülebilmekte. Peki karıncaların bizden daha iyi navigatörler olduklarını biliyor muydunuz?
24.04.2013
Sayı 9
Bu Dergi Trakya Üniversitesi
Biyoloji Bölümü Öğrencileri
Tarafından Hazırlanmaktadır..
2
TEŞEKKÜRLER
Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji
konusunda temel bilgileri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan başlayarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman desteğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Başkanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ye ve Bölüm Başkan yardımcısı sayın Doç.Dr.Murat YURTCAN’a teşekkür ederiz.
Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğumuz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini bizden esirgemeyen aynı zamanda danışmanlığımızı üstlenen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MURANLI’ya teşekkür ederiz.
Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştirileriyle katkılar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABEKİR, Araş.Gör.Dr. Kadri KIRAN, Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER, Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş. Gör. Dr. Gazel Burcu ALPTEKİN’e şükran borçluyuz.
Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın Doç.Dr.Hayati ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar
gazetesinin oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda
bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza, özverili
çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.
3
VİZYON Kapsül Plus dergisi tamamen bağımsız, güvenilir ve uzman
habercilik ilkelerini benimser. Aylık yayın olması nedeniyle analizler ve yorumlar derginin temelini oluşturur. Kapsül Plus dergisinde çıkan yazılar Bilimsel değer taşıyan ve dergi içeriğine uyan konuların analiz ve yorumlamasıdır. Kapsül Plus dergisi etnik, cinsel, ırksal, ulusal ve inanç temelindeki tüm ayrımcılıklara şiddetle karşı çıkar. Kapsül Plus Trakya Üniversitesinin üniversiteler sıralamasında daha üst sıralara yükselmesi
için yapılan tüm çalışmaları da yürekten destekler.
MİSYON Kapsül plus dergisi Trakya Üniversitesinde ki tüm akademik
birimlerin toplumsal kültürel ve bilimsel alanda tartışma platformu olmayı
amaçlar. Kapsül plus dergisi Trakya Üniversitesinin öğrenci dergisi olmayı
hedefler. Ayrıca Kapsül plus dergisi yayın ilkelerine uyan herkesin dergiye
yazılarıyla katkıda bulunması için gayret gösterir.
Tayfun GÖZLER
4
EDİTÖRÜN KALEMİNDEN
Değerli Kapsül Plus Okuyucuları Merhaba ;
Sizlerin karşısında olmak bu dergiyi hazırlamak ve sizlere sunmak
benim için gurur verici .Günden güne canlıların ve yaşadığımız dünyanın
değeri değişmekte,bunun farkında olabilen herkes bilinçli birer okuyucu
olmaktadır.Yenilenen,değişen ve müthiş bir değişim gösteren bir
dergiyle karşı karşıyasınız.
9. sayımızda sizleri Denetimli Serbestlik uzmanı sayın Bülent
KOLO ile yaptığımız Edirne söyleşimiz karşılayacaktır,Burcu ENGİN
‘in GDO lu ürünlere farklı bakış açısı ve içeriği,Aslıhan DİKMEN’in Dominik adasında
yaşayan gözalıcı kırmızı yapraklı Heliconia bitkisi ile uzun kıvrımlı gagaya sahip karayip
sinek kuşunun eş evrimi yazısı, Doç. Dr Meral FENT hocamızın Trakya Bölgesi’nde dağılım
gösteren bir böcek türü olan Perillus bioculatus hakkındakı makalesi, Dr.Volkan AKSOY
hocamızın küçük beyinler,parlak zekalar karıncalar yazısı ile araştırmış oldugu karıncalarla bır
yolculuk yapıp ineceğiniz ilginç dünyası,Naki YARDIMCI ‘nın Antartika’da Vostok
Gölü’nde bulunan 15 milyon yıllık bir bakterinin varoluşu ile bakteriler hakkında verdiği kısa
bilgiler, Özge BİÇEROĞLU ‘nun Sosyobiyolojinin ne olduğu davranışlarımızın temelinde
yatan şeylerin sosyobiyolojiden geldiğini anlattığı yazısı , son olarak da Aycan BOZER
arkadaşımızın o mükemmel şiiri ve yeni yayınlanmış kitap,film,müzikler ile birazda gündemi
takip edelim köşemiz sizleri beklemekte..
Bu sayı için çalışmalarından dolayı değerli arkadaşlarım Aslıhan DİKMEN ve Özge
BİÇEROĞLU’na teşekkürlerimi iletiyorum.
Kapsül Plus ailesi olarak büyük bir özveriyle dergimizi hazırladık .Dergimiz, sizin
de katkılarınızla kulaktan kulağa, kalpten kalbe yayılan güzel bir dergi olacaktır. Bu
çalışmamızda bizi desteklemenizi ve bizlere katkıda bulunmanızı istiyoruz. Bir sonraki
sayımızda isminizi görmek, çalışmanızı paylaşmak ve Kapsül Plus ailesine katılmak
istiyorsanız şimdiden kollarınızı sıvayın...
Geleceğe her geçen gün daha aydınlık bakmanız dileğiyle hoşçakalın…
M.Arslan KONAK
5
GDO nedir? Biyoteknolojik yöntemler kullanılarak bir canlı türüne kendi türü dışındaki
bir canlıdan gen veya genler aktarılmak suretiyle kalıtımsal olarak belirli
özellikleri değişikliğe uğrattırılmış bitki ve hayvan organizmalara ‘‘Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)’’denilmektedir. Bu uygulama DNA
denilen ve yaşamı belirleyen genlerin sarmal şeklinde bulunduğu bu yapının
dışarıdan bir müdahale ile değiştirilmesi esasına dayanmaktadır. Kısacası
GDO üretmede temel ilke bir canlıya başka bir canlıdan gen aktarılması ile
genetik yapısının değiştirilmesi ve yeni genetik özellikler taşıyan bir canlının
elde edilmesidir.
Dünyada GDO ile ilgili önemli gelişmeler şöyle sıralanmıştır.
1980, ABD Yüksek Mahkemesi genetik olarak değiştirilmiş
mikroorganizmaların patentleşebileceğine karar verdi. (Petrol yiyen bakteri için patent verildi)
1982, Rekombinant DNA teknolojisi ile üretilmiş insülin hormonu Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) izniyle satışa sunuldu. Avrupa’da rekombinant DNA teknolojisi ile üretilmiş ilk hayvan aşısının kullanımı onaylandı.
1983, Genetiği değiştirilmiş plazmidler bitkilerin transformasyonu için kullanıldı.
1985, Böcek, bakteri ve virüslere dirençli bitkilerin toprakta yetiştirilmesi çalışmaları başladı.
1986, İlk rekombinant aşı (Hepatit B) üretildi. 1990, ABD’de peynir üretimi için rekombinant kimozin kullanılmaya başlandı. 1994, İlk genetik mühendisliği ile geliştirilmiş domates Dünya Gıda Örgütü
tarafından kabul edildi. 1996, Genetik olarak değiştirilmiş bitkiler ticari amaçla büyük ölçekte ekilmeye
başlandı. 1997, Koyun (Dolly) klonlandı. 2000, Altın pirinç (provitamin A üreten pirinç) geliştirildi.
GDO’ların Tarihçesi Moleküler biyoteknoloji ve gen
teknolojisinde meydana gelen hızlı
gelişmeler sonucunda, 1960 yılında gen
teknolojisi ürünü ilk gıda üretilmiştir.
1973 yılında bakterilerde gen aktarımı
ile başlayan süreç, 1980’li yıllardan
itibaren giderek hız kazanmıştır.
1990’da ticari olarak ilk transgenik
bitki üretimine başlanması ve 1996
yılından itibaren de rekombinant
DNA teknolojisi ile elde edilmiş
genetiği değiştirilmiş FlovrSarv isimli
domatesin dünya ticaretine girmesiyle
birlikte bu ürünlerin üretimi dünya
genelinde hızlı bir şekilde
Dünyada üretilen ve
ticareti yapılan
GDO’lu ürünlerin
tamamına yakını
bitkisel kaynaklıdır.
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR
Burcu ENGİN
GDO’lu Ürünlerin Kullanım Alanları
Biyoloteknolojik ürünlerde kullanılması
Bitkisel üretimde kullanılması
Hayvansal üretimde kullanılması
Sağlık sektöründe kullanılması
İlaç ve aşı üretiminde kullanılması
Hastalık tedavisinde kullanılması
Organ naklinde kullanılması
Endüstride kullanılması
6
GDO’lu Ürünlerin Etkileri Modern biyoteknolojinin en yaygın kullanıldığı alanların başında tarım ve gıda sektörü gelmektedir. Tarımda endüstrileşmeyle beraber yeni bilgi teknolojilerinin ortaya çıkarılması onları gıda üretim ve işlenmesinde kullanılmasını zorunlu hale getirmiştir. Tarım ve gıda sektöründe 20. yüzyılda başlayan endüstrileşme, gıda güvenliği ve kalitesi yanında su ve çevre kirliliğine neden olmayacak tarımsal üretim modellerinin kullanılmasını teşvik etmiştir. Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru tarımsal üretim modern biyoteknolojik
tekniklerin daha yaygın bir şekilde kullanımını sağlayarak üretimde daha fazla
artış elde edilmesi hedeflenmiştir. Tarım teknolojileri ve modern
biyoteknolojinin bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan GDO’lar ise kısa zaman
zarfında tarımsal üretimin birçok alanında etkin bir şekilde kullanılmaya
başlanmıştır. Toplumdaki bilinç düzeyinin gelişmesine bağlı olarak da üretimde
yeni teknolojilerinin kullanımının insan, hayvan, tarım, gıda ve çevre üzerine
olan etkileri tartışılmaya başlanmıştır.
GDO’lu Ürünlerin Yararları GDO’lu ürünlerin potansiyel
yararlarının başında dünyada halk
sağlığını tehdit eden yetersiz
beslenme sorununun çözümü
gelmektedir. Bu söz konusu sorunun
daha fazla ürünün ekonomik bir
şekilde üretimiyle çözüme
kavuşturulacağı öne sürülmektedir.
Ayrıca bazı besinlerin insanlar
üzerinde yarattığı alerjik özelliklerin
ortadan kaldırılabileceği, besinlere
kazandırılacak yeni özellikler ile
hastalıklara karşı bağışıklık
sağlanacağı ve gıdaların üretim
maliyetinin düşürülerek gıdalara
ulaşımın kolaylaştırılabileceği
GDO’ların yararları olarak
gösterilmektedir. Elde edilecek
GDO’lu ürünlerle alerjik etkiye sahip
yer fıstığı, inek sütü, soya fasulyesi,
fındık ve balık gibi gıdaların bu
olumsuz etkileri azaltılabilir. Ayrıca
hastalıkların önlenmesinde kullanılan
aşılar GDO’lu ürünlerle üretilerek
daha etkili ve ekonomik aşı
kullanımına olanak sağlanabilir.
GDO’ların diğer bir yararı ise
tarımsal ilaç kullanımının azalmasına
bağlı olarak su kaynakları ve çevre
GDO’lu Ürünlerin Yarattığı Zarar ve Riskler GDO’lu ürünlerin 1996 yılında dünya
ticaret pazarına girmesiyle birlikte bu
ürünlere duyulan kuşkular, her geçen
gün biraz daha artış göstermiştir.
Tarımsal üretimde getirdiği devrim
niteliğindeki yenilikler başta
biyoteknoloji firmaları olmak üzere,
üretici ve pazarlamacı gibi birçok
kesim tarafından kısa sürede
benimsenmiştir. Ancak, özellikle insan
ve çevre sağlığına olası olumsuz
etkilerinden dolayı bu ürünlere karşı
bazı tüketici ve çevreciler tarafından
bir karşı kamuoyu oluşturulmuştur.
GDO’lu gıdaların insanlarda toksin
etkiler ve alerjik reaksiyonlar
yaratabileceği, antibiyotiklere dirençli
mikroorganizmaların gelişebileceği,
biyolojik ve genetik çeşitliliğin
azalacağı, ekolojik dengenin
bozulacağı ve hayvan refahının
olumsuz etkilenebileceği kaygıları
ileri sürülmektedir. Ayrıca, bu
ürünlerin ticari kullanımının belli
sayıdaki biyoteknoloji firma ve
şirketlerinin elinde olması bir takım
ekonomik kaygılara neden olabileceği
ifade edilmektedir.
1996-2009 yılları arasında GDO’lu ürünlerin ekim
alanı her yıl hızlı bir
şekilde artış göstermiştir. Bu
tarihler arasında GDO’lu ürünlerin
ekim alanı toplamda
930 milyon hektarı
geçmiştir
7
Kosta Rika'nın, La Selva biyoloji istasyonunda 1975 yılında Heliconia bitkisinin bu morfolojik özelliği keşfedilmiştir. Bu keşiften sonra diğer bilim adamları araştırmalarını bu çiçek üzerine yoğunlaştırmış ve bize bu bilgileri sunmuşlardır. Sinek kuşunun besin aramak için metrelerce uçmasına gerek yoktur. Onun için özelleşmiş
Heliconia bitkisi büyüleyici güzelliği ile onu beklemektedir. Ve doğanın bu mükemmel uyumu bir
kez daha tam karşımızda durmaktadır…
Bir Başka Evrim
Sinek kuşu için bir problem daha
vardır : Kavisli gagasıyla bitkiden
nektarı almak. Bitki yapraklarının çiçek
taçları borularının farklı uzunluk ve
eğrilik derecelerine sahip olması, sinek
kuşlarının gagalarıyla çiçeklerden sıvı
nektar özünü çıkarma verimini olumsuz
yönde etkileyebilir. Boru şeklindeki
yapraklar , özellikle çiçek borusu ile
gaganın kavisli bir yapıda olması
durumunda, gagasını belirli bir şekilde
yönlendirmesine sevk edebilir. Bu da,
bitkinin, polenlerini kuşun vücudunun
belirli yerlerine yerleştirmesine olanak
sağlar. Ayrıca, polen tanelerinin,
hayvanın vücuduna yapışmasını
kolaylaştırmak için yapışkan ve pürüzlü
olması da başka bir adaptasyondur.
Boru şeklindeki
yapraklar , özellikle
çiçek borusu ile
gaganın kavisli bir
yapıda olması
durumunda,
gagasını belirli bir
şekilde
yönlendirmesine
sevk edebilir.
Aslıhan DİKMEN
20.yüzyılın en çok tartışılan konularından biri evrimdir. Bu yazıda evrime başka
bir gözle bakalım. Bahsedeceğim birlikte evrim diğer adıyla eş evrim. Eş
evrim ; biyolojide iki veya daha fazla canlı türünün , birbirlerinin evrimini
karşılıklı olarak etkilemesidir . ( Belki eş evrim ile ilgili biraz daha açıklama iyi
olabilir.) Bu biyolojik konunun en güzel örneklerinden biride Dominik adasında
yaşayan gözalıcı kırmızı yapraklı Heliconia bitkisi ile uzun kıvrımlı gagaya
sahip mor boyunlu karayip sinek kuşu arasında görülür. Kuşlar aracılığıyla
tozlaşan çiçekler genelde böcekler aracılığıyla tozlaşan çiçeklerden daha çok
şeker üretirler ve daha yüksek nektar yoğunluğuna sahiptirler. Sinek kuşu
kendine uygun yiyecek bulmak için sürekli dolaşır ve kendine uygun Heliconia
bitkisini seçer. Bu seçimde 2 önemli unsur vardır: Çiçeğin rengi ve morfolojisi.
İnsan gözüne nispetle kuşların gözleri gündüz vakti kırmızıya daha hassastır. Ve
ne enteresandır ki, kuşların tozlaştırdığı bütün çiçeklerde kırmızı ve buna yakın
tondaki renkler hâkimdir. Sinek kuşu için Heliconianın kırmızı gösterişli
yaprakları cezbedicidir.
8
Perillus bioculatus (Fab.) Heteroptera
altordosunun Pentatomidae familyasından
predatör (avcı) türleri içeren Asopinae
altfamilyasına ait bir türdür. Bu tür bir
Kuzey Amerika yerlisidir ve patates böceği
Leptinotarsa decemlineata (Say)’nın
yumurta ve larvaları ile beslenir. Türün
doğal yayılış alanı Türkiye’nin de içinde
bulunduğu Palearktik Bölge’nin çok
dışında, Nearktik Bölge’dedir ve Amerika
Birleşik Devletleri (Arizona, Kaliforniya, Oregon), Kanada, Meksika’da oldukça
geniş alanlara yayılmıştır. Ancak 1950’li yıllarda patates ihracatı ile birlikte
Avrupa’ya gelen ve hızla dağılan patates böceği zarar oluşturmaya başladı. Bunun
üzerine Avrupalı biyologlar çözüm aramaya başladılar ve Perillus bioculatus’un
Amerika’da doğal ortamında patates böceğinin üremesini kontrol eden doğal
düşmanı olduğunu fark ettiler. Bunun üzerine Avrupa’da hızla, avcı böceğin
getirilip Avrupa ülkelerinin doğal ortamına yetiştirilmesi için çalışmalar başladı.
Avcı böcek, laboratuarlarda çok sayıda üretildi ve doğaya salındı. Ancak bu
yerleştirme işleminde başarılı olunamadı ve sonraki yıllarda yapılan doğa
çalışmalarında böcek doğada bulunamadı. Dolayısıyla, zararlıyla biyolojik
mücadele için üretip doğaya salma yönteminin başarısız olduğu düşünüldü. Ancak
1992-2003 yılları arasında Trakya Bölgesi’nde yapılan arazi çalışmalarında, avcı
böceğe Trakya Bölgesi’nde çok sayıda lokalitede rastlanıldı ve böylece burada
yerleşmiş olduğu anlaşıldı. Bugün bu türün Avrupa dağılımına bakıldığında
işaretli bölge olarak sadece Trakya Bölgesi görülmektedir. Amerikalı avcı böcek
uzun süredir Trakya Bölgesi’nde başarı ile yaşayıp çoğalmaktadır.
Trakya Bölgesi’nde Dağılım Gösteren Yabancı Bir Böcek
Türü Perillus bioculatus (Fab.) (Hemiptera:
Pentatomidae)
Perillus bioculatus
Heteroptera
altordosunun
Pentatomidae
familyasından
predatör (avcı) türleri
içeren Asopinae
altfamilyasına ait bir
türdür.
Doç.Dr. Meral FENT
9
Kısaca kendinizden bahseder misiniz ?
Ben Bülent Kolo.1973 Erzurum
doğumluyum.40 yaşındayım.Hiç Erzurum’da yaşamadım.Antalya,Bursa,İstanbul son olarak Trakya bağrı Edirnedeyim.İlkokulumu ve
ortaokulumu Antalya’da ,liseyi Bursa da okudum.Elazığ Fırat Üniversitesi inşaat bölümü mezunuyum.Yıllarca Edirne Kız Meslek Lisesinde öğretmenlik yaptım.13 yıldan sonra Adalet Bakanlığına geçerek burada öğretmenlik yapmaya başladım.
Türkiye veya dışında kaç il gezdiniz? Rehberliğini en çok sevdiğiniz yer neresidir?
Türkiye de gezmediğim 10-15 şehir kalmıştır.Yurtdışında Balkanları, Avrupa da bir kısım, Orta Asya bir kısım , alt tarafta Suriye de dahil olmak üzere Orta Doğuda bir kısım.Hayalim Orta Asya’nın tamamını gezmek.Uzak Doğu da Japonya ,Çin i gezmek.Yurtdışında rehberliğim olmadı ama Balkan devletlerinin eserleriyle olmasa bile belli başlı noktalarını tanıtabilirim.Anlatabildiğim tek şehir Edirne , Bursayı da belli bir noktada anlatabilirim.
BÜ
LE
NT
KO
LO
İL
E E
DİR
NE
HA
KK
IND
A...
Rehberlik serüveniniz nasıl başladı ?
Erzurumluyum belki ama Trakya da çok kullanılan bir kelime vardır köprüden sonrası diye.Beni Anadolu insanı gibi görüyorlar ama ben burayı Anadolu’dan farklı görmedim.Memleketimi çok iyi tanımıyorum ama Edirne’yi bir Edirneliden iyi tanıyorum, çok seviyorum.Değerli doneleri var.Bursa’nın oğlu İstanbul’un babası bir şehir burası, 12 yıllık başkent.Dünyada eşi benzeri olmayan bir şehir..Akif’in ifadesi ile bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı! Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Çanakkale den önce alkışlanması ve dua edilmesi ve anılması gereken bir şehir.300 bin şehit var her bir şehidin hatırası, anısı, hakkı var.Bunlar beni çok etkiledi.Ben buraya gelen herkese Edirne’yi tanıtmak zorundaymışım gibi hissediyorum.Anlattığınız yer yaşadığınız şehir ve çok farklı bir yer. Kılavuzsuzluğun yaşandığı dönemde rehber olmayı seçtim ben, yol gösteren olmak istedim.Bir turizm
şirketiyle başladı.7 yıl devam etti hala da devam ediyor inşallah devam edecek.
Floransa dan sonra
metre kare başına
düşen eser
sayısıyla 2. büyük
kent açık hava
müzesi Edirne..
Bülent KOLO
10
İlk gezim dediğiniz gezi hangisidir ? Mutlaka aşık olmuşsunuzdur, ilkiniz olmuştur ,sevdiğinizi görmek ya da
onu özlemek.Selimiye’nin minaresindeki o estetiği kudretindeki o ihtişamı padişah mahberindeki o manevi yüceliği, eski camiye geldiğinizde ki o
Hacı bayram Veli Darulhadis camiye geldiğinizde ikinci Murat’ın peygamber efendimizle beraber oluşu, Beyazıt Külliyesinde geçmişinde utanan bir milletin tiyatrolarında,kitaplarında,sinemalarında,aşağılanmış olduğu bir milletin içinde ne kadar büyük haksızlık yapıldığı,ecdadın ne kadar büyük millet olduğu, özlenen millet olduğu , anlatmaya başladığım zaman her gün özeldi,her gün farklıydı.İlk anlatışımdan ziyade beni çok etkileyen bir şey vardı:Amerikalı bir mimar geldi ona Selimiye’yi anlatırken teknik detayları anlattıktan sonra ceketini çıkardı ve ben kendime mimar demeye utanırım Mimar Sinan’ın karşısında dedi.Teknolojinin uç noktada olduğu bir ülkenin takdir ettiği,kimsenin haberdar olmadığı Edirne’yi tanıtıyor olmak benim için orijinal olmuştur hep.Hatıralarım içinde şunlarda oluyor elbet: çok geç kalınmış bir gezi diyen var benim için çok güzel gezi oldu diyen var bulunduğu yerin hakkını veremeyen , anlamayan insanlarlada karşılaşıyoruz oda beklentiyle alakalı bir şey, ama hepsi benim için aynı tatta aynı zevkte.
11
Lalenin aslında İslam
tasavvufunda,Osmanlı da
Türk-İslam eserleri
içerisinde Allahı temsil
ettiği bunu birçok tevafukla
tespit edildiği, ebru
sanatında kullanılmış olması
ama en önemlisi lalenin
Allah ı temsil etmesi….
Rehberlik yaptığınız sırada unutamayacağınız anınız var mı? Bahsettiğim gibi bu mimar olayında çok etkilenmiştim ve birde ters lale var
malumunuz Selimiye camisinde,o ters lale hikayesinin tamamen uydurma olduğunu anlatıyordum.Bu hikayenin içinde geçen lalenin aslında İslam tasavvufunda,Osmanlı da Türk-İslam eserleri içerisinde Allahı temsil ettiği bunu birçok tevafukla tespit edildiği, ebru sanatında kullanılmış olması ama en önemlisi lalenin Allah ı temsil etmesinden bahsediyordum. İçlerinden biri fotoğraf çekiyordu çok etkilendiğim bir hadise oldu.Makine ile laleyi çekti bildiğiniz lale makine da Arapça Allah lafsı çıktı.Yani Allah beni yalancı çıkartmadı öyle söyleyebilirim.Müthiş bir sahneydi duygusal anlar bile yaşandı. Birde Eski Camii de içeride hiçbir şey anlatmamıştım minberin sağ tarafında cennet bahçesi , cennet yolu dedikleri yer var Hızır makamı da diyorlar.Kalbi, yüzü temizliği belli olan kadıncağızın bir tanesi ‘Hocam ‘ dedi ‘’Kabe de duyduğum kokuyu aldığım zevkin aynısını burada da aldım burada ne var ?’’Anlattığımda büyük bir tasavvuf oldu aramızda.Birde hiçte hoş olmayan bir durum da yaşadım öğrencilere rehberlik ederken Sarayiçinde duygusal bir olay anlatıyorum.Tarihin acılarını anlatıyorum , arkada bir gereksiz gülüşmeler sataşmalar tarihin farkında olmadıkları pek hoşuma gittiği söylenemez.
Sizin için gezi rehberliği ne anlam ifade ediyor ? Benim için büyük bir aşk.Her gün bunu bir başkasına anlatmak Edirneli olup olmamak mesele
değil sabah kalktığımda karşımda bir kitle var ve bana şunu söylüyorlar; biz iki tane Çingene ve Selimiye camini görmeye geldik ama giderken hepsi ağlayarak gidiyor,böyle aziz bir şehrin aziz milletin burada yaşamış olduğunu görmek eserleriyle, maneviyatıyla beraber,tarihiyle, coğrafyasıyla,beraber olmak bizi çok etkiledi diyorlar.Bilmediğimiz bir gerçek, iyiki gelmişiz dedikleri bir şehir, bu beni kamçılıyor.Büyük dostluklar edindim yılda ortalama 1000 kişi geliyor gezdiriyorum.Üniversite öğretim görevlileri ,alanında uzmanlaşmış hocalar ,öğrenciler,arkadaşlar,esnaflardan, mahallelerden çok farklı kitlelerle beraber oldum, iyiki Edirne ye gelmişim diyerek dönüyorlar.
Dünyayı gezerken turist
olmak mı yoksa rehber olmak mı güzel?
Beklentiye bağlı bir şey bu.Rehber olmak çok güzel dünyayı gezerken rehber olmak çok isterdim ama gezmekte çok güzel fakat rehber olarak gezmek çok ayrıcalıklı bir şey olurdu.
12
’Başımı alıp gitmek istiyorum.’ dediğiniz zaman aklınıza neresi geliyor? Eğer Edirne deysem herkesten
kaçtığım yer, kafamı dinlemek istediğim tek yer Hıdırlı Tabyası. Şehre yukardan bakan Yıldırım mahallesinden gece mükemmel görüntü Selimiye , diğer tarafta Yunanistan, duaların geri çevrilmediği mekan benim için orası. Şehir dışında Bursa Kültür parkı . Yurdışında ise Japonya o
insanları ve teknolojilerini seviyorum .
Neden Edirne ?
Coğrafyasıyla,tarihiyle,acılarıyla,geçmişiyle,kozmopolitik yapısıyla benzeri olmayan il olarak görüyorum.300 bin şehit var ve böyle bir sahne başka bir yerde yok.Şükrü Paşa var.Osmanlı tarihinde kılıcı kendisine iade edilmiş ve bundan dolayı düşmanları tarafından takdir edilmiş. 153 günlük mücadelelerinde acılar çekilmiş. Üç nehrin buluştuğu ve birbirine paralel olup aktığı daha sonra birleşip kendini temizleyebilen Saroza dökülmüş olması başka bir olay.Eser sayılarıyla açık hava müzesi,maneviyatıyla çok yüklü
Evliyalar Şehri diyorlar.Selimiye camisinde Peygamber efendimiz in ‘Benim himayem altındaki İslamın son karakolu Edirne de bir cami yap.’ emrini alıyor İkinci Selim. Hacı Bayram Veli Hazretleri Peygamber efendimizi kubbenin altında görüyor manevi alemde soruyor nedir sizi bu şehre getiren ve bu camiye iltifat ettiren.’Bu şehir benim şehrim bu cami benim camim her kim bu camide ibadet ederse o benimle ben onunla beraberim .’diyor. İkinci Murat’ın üç rüya görerek üç devasa eseri var Muradiye,Üç şerefeli, Darül hadis…
Bu meslek için hangi özelliklere
sahip olmak gerekiyor? Israrcı, diksiyon noktalarında etki
bırakabilecek , insanların görüntüsüyle karşılayıp ,fikirleriyle uğurlanması ilkesini unutmamalı.Vizyon itibariyle de önde olmalı. Gelen grupların vizyonuna ayak uydurmalı.İşini sevmeli karşı tarafa değer vermeli karşı tarafın beklentilerine cevap vermeli.Yani nabza göre şerbet vermeli.Tarih beklentisi varsa tarihi yönden ağırlamak coğrafik,manevi yönden varsa bu yönden konumlu olması gerekir.
Bursa’nın oğlu İstanbul’un babası bir şehir burası, 12 yıllık başkent.Dünyada eşi benzeri
olmayan bir şehir..
Röportaj için Mete Arslan KONAK’a teşekkürler...
13
İlk kez 1901 yılında verilen Nobel Fizyoloji veya Tıp ödülünün
1973 yılındaki sahipleri 3 etolog idi, Niko (Nikolaas) Tinbergen (1907-
1988), Karl von Frisch (1886-1982) ve Konrad Lorenz (1903-1989)
(Şekil 1). Bu üçlüden von Frisch’in bal arılarındaki (Apis mellifera) dans
dilini ortaya koyan çalışmaları ile Tinbergenin kazıcı arıların (Philanthus
triangulum) çok sayıdaki yuva arasından kendi yuvalarının giriş deliğini
bulurken görsel bilgiyi kullandıklarını gösterdiği çalışmaları böcek
duysal sistemleri ile ilgili çalışmaların bir bakıma öncüsü olmuştur.
Ösosyal bir yaşam tarzına sahip karıncaların doğada ya da yapay
şartlarla hazırlanmış laboratuar ortamında neler yapabildikleri hep merak
konusu idi. 1900’lü yılların başında Turner ve Lubbock isimli bilim
adamları karıncaların UV ışığa karşı duyarlı olduklarını ortaya
koydukları çalışmalarından bugüne kadar geçen sürede karınca
gözlerinin duysal kapasiteleri ile ilgili çok sayıda araştırma yapıldı.
Aslında karıncaların bilim adamlarının en çok ilgisini çeken özellikleri
çok ileri düzeyde gelişmiş koku algılamaları idi. Karıncalar dünyasının
bilinmeyenlerinin aydınlatılmasına yıllarını vermiş olan ve birikimlerini
“The Ants” ismiyle kitap haline getiren Bert Hölldobler ve Edward
Wilson karıncaları birer “yürüyen ekzokrin bez fabrikası” olarak
nitelemişlerdir (Hölldobler ve Wilson, 1990). Bu benzetmelerinde çok da
haksız sayılmazlar. Sıcak mevsimde doğaya indiğinizde sanki bir
otoyolda gidiyormuşcasına ard arda dizilmiş ve buldukları besin
kaynakları ile yuvaları arasında (yere bıraktıkları kimyasal koku izini
takip ederek) mekik dokuyan hasatçı karıncaları mutlaka
görmüşsünüzdür. Ya da piknik yaparken yerinden kaldırdığınız toprağa
kısmen gömülü bir taşın altında karşınıza çıkan ve taşın kalkmasıyla
birlikte alarm feromonlarının salınmasıyla çılgınlar gibi sağa sola panik
halinde kaçışan karıncalar. Sadece bunlar mı? “Ekzokrin bez fabrikası”
karıncalar vücutlarının değişik yerlerinde konumlanmış çok sayıdaki
bezin ürettiği hidrokarbon tabiatındaki onlarca kimyasal ile koloni
yaşamı için gerekli daha başka pek çok davranışlarını yönlendirmektedir.
Gelelim karınca gözlerine. Son yıllarda üzerinde araştırma yapılan bir
diğer konu da karıncaların neyi ve nasıl görebildikleri üzerine yoğunlaştı.
Eğer renk körü değilseniz mavi, yeşil ve kırmızı renge duyarlı koni
hücreleriniz ile görünür spektrumda yaklaşık 200 kadar rengi algılayıp
bunları birbirinden ayırt edebiliyorsunuzdur, diğer bir deyişle de
trikromatsınızdır. Bal arılarının da bizim gibi trikromatik bir renkli
görüşe sahip olmaları ise şaşırtıcı değil. 5 farklı reseptöre sahip bazı
kelebek türlerindeki pentakromatik renkli görme sistemi ise çiçekli
bitkilerin renklenmeleri ile birlikte evrildiği düşünülen bal arısı renkli
görmesine göre daha üstün durumda (Briscoe ve Chittka, 2001).
Küçük beyinler, parlak zekâlar; karıncalar.
Şekil 1. 1973 yılında Nobel
ödülü alan 3 etolog. Solda
Niko Tinbergen, ortada Karl
von Frisch ve sağda Konrad
Lorenz.
Dr. Volkan AKSOY
14
Karıncalar ise bir adım gerideler, yani iki farklı fotoreseptöre sahipler. Bu da
dikromat olmaları anlamına geliyor. Son çalışmalar ise karıncaların dikromat
olmalarına rağmen bir rengin iki farklı tonunun birbirinden ayırt edebildiğini
ortaya koymuş durumda (Camlitepe ve Aksoy, 2010). Bileşik gözlerini oluşturan
her bir yapısal birim olan ommatidyumlarda konumlanmış fotoreseptör hücreleri
karıncalara insanlarda olmayan bir özellik daha kazandırmıştır ki bu da güneşten
gelen ışığın oluşturduğu polarizasyonu algılama. Böylelikle özellikle çölde
yaşayan ve yuvadan ayrıldıktan sonra metrelerce mesafelerde gezip besin arayan
Cataglyphis cinsi çöl karıncaları polarize ışığın oluşturduğu polarizasyon
düzlemini algılayarak bir astronavigasyon yapmak suretiyle yuvalarına geri
Günümüzde gelişen teknoloji ile insanoğlu için artık bilinmedik yerlerde dahi gezinmek çok kolay. Uydular ile haberleşerek size hangi enlem ve
boylamda olduğunuzu söyleyen GPS cihazları artık mobil telefonlarımıza kadar
girdi. Bir gün aracınızla gideceğiniz yeri size söyleyen navigasyon cihazlarını kullanacağınızı düşünür müydünüz? Günümüzde artık kara, hava ve deniz yolu
ulaşımındaki navigasyon sorunsuz bir şekilde yürütülebilmekte. Peki karıncaların
bizden daha iyi navigatörler olduklarını biliyor muydunuz? “Nasıl peki”
dediğinizi duyar gibiyim. İşte sorunuzun yanıtı;
Başlamadan önce kendinizi uçsuz bucaksız yemyeşil bir merada
düşünmenizi istiyorum. Meranın tam ortasına sırt çantanızı koyuyorsunuz ve
düzensiz bir şekilde etrafta gezmeye başlıyor ve çantanızdan uzaklaşıyorsunuz.
Bir süre sonra çantanıza geri dönmek istediğinizde ne yaparsınız? Geri dönmek
için karar verdiğiniz noktadan başlar ve çantanızı bıraktığınız yöne doğru
gidersiniz. Genellikle etraftaki bir ağaç ya da çalıyı, güneşin gökyüzündeki
konumunu, çanta yakınında yer alan ve uzaktan da görülebilen büyük bir kaya
parşasını belleğinize yazmışsanız sorun yok. Onlara doğru yönelir ve çantanıza
ulaşırsınız. Peki, size çantayı bıraktığınız yeri gösterecek bir ipucu yoksa ne
Son çalışmalar ise
karıncaların
dikromat
olmalarına rağmen
bir rengin iki farklı
tonunun birbirinden
ayırt edebildiğini
ortaya koymuş
durumda .. Şimdi gelelim karıncaya. Bir futbol sahasının ortasında bir karınca
yuvası düşünün. Bu yuvadan çıkan aç bir karıncayı takibe aldığınızda hedefsiz
bir şekilde bir o tarafa bir bu tarafa gittiğini göreceksinizdir. Sahadaki altı pas
çizgisinden bir tanesinin üzerine de karıncanın bulması için küçük bir parşa sosis
koymuş olun. Siz karıncanın peşinden bir oraya bir buraya gide durun, karınca tesadüfî olarak sizin koyduğunuz sosisi bulduğunda şaşırtıcı olan ortaya çıkıyor.
Metrelerce ve karmakarışık bir rota takip etmesine rağmen sosisi bulan karınca
ağzında sosis ile yuvaya geri dönmeye başlıyor ve bunu esnada da besini aldığı noktayı yuvasına bağlayan doğrusal yolu takip ediyor. Şaşırtıcı değil mi? 1
mm3’lük bir hacime sahip bir beyin ve böylesine nokta atışı şeklinde hedefine
hatasız yönelip yuvaya ulaşabilmesi.
Açıklaması ise bir denizcilik teriminin mekanizmasında gizli; hesabi
seyrüsefer (path integration ya da dead reckoning, Şekil 2). Mekanizması
kısaca şöyle; yuvasından ayrılan ve besin arayan bir karınca yaptığı yer
değiştirme ve dönüşleri sürekli olarak kaydederek belli bir anda bulunduğu
nokta ile yuvası arasında doğrusal bir rota oluşturmakta ve istediği zaman
yuvasına direkt olarak dönebilmektedir. Tabii burada sadece yer değiştirm,
dönüşler, odometrik bilgi gibi hataya maruz bilgiler kullanılmıyor. Eğer varsa
etraftaki görsel bilgi ya da göksel ipuçları da destek bilgi olarak kullanılmakta.
Karkaşık bir matamatik hesabı gibi görünen bu mekanizmayı şu ana kadar
birkaç karınca türünün başarılı bir şekilde kullandığı tespit edilmiş.
15
Şekil 2. Yuvasından besin aramak için ayrılan ve
besine ulaştıktan sonra yakalanarak uzaktaki bir
noktada salınan karıncanın takip ettiği rotalar. a)
Karıncanın besin arama gezisi esnasındaki düzensiz
rotasına dikkat edin. b) beslendikten sonra yuvasına
dönmek için harekete geçen karınca geri dönüş
yolculuğunun başında yakalanarak uzaktaki bir
noktaya (yer değiştirme noktası) taşınarak burada
salıverilmiş. Karıncanın sanki yuvasına
dönüyormuşçasına doğrusal bir yol izlediğine dikkat
edin. Eğer yer değiştirilmemiş olsaydı, yuvasına
ulaşmış olacağı noktaya geldiğinde karınca yuvasını
bulamayınca sistemik bir araştırma davranışına başlar
(Wolf, 2011’den).
Görme ile başlayıp konuyu hesabi seyrüsefere getirdim. Kısaca
karıncaların görüşlerinden de bahsetmek istiyorum. Görsel çözünürlükleri
nispeten kötü de olsa karıncaların çevrelerindeki çalı, ağaç, taş vb gibi görsel
bilgi sağlayabilecek objelerin şekil, büyüklük ve birbirlerine göre olan
konumlarını öğrenebildikleri bilinmekte. Son yıllarda yapılan çalışmalar ise
karıncaların görüş alanları içindeki çok geniş bir panoramik görüntüyü dahi
kullandıklarını kanıtlayan veriler sunmakta.
Dünyayı birlikte paylaştığımız tanımlanmış 12000’den fazla sayıdaki
karınca türünün bizlere göstereceği daha çok bilinmeyen yönleri olduğu
muhakkak. 2006 yılında Canberra Üniversitesinden Prof. Madyam Srinivasan
ve arkadaşlarının “Invertebrate Vision” isimli kitabındaki kaleme aldığı
bölümün başlığı konuyu çok iyi özetliyor: Small brains, smart minds; vision,
perception, navigation and “cognition” in insects.
Kaynakça; Briscoe, A., Chittka, L. (2001). The Evolution of Color Vision in Insects. Annu. Rev. Entomol. 46: 471-510. Camlitepe, Y. And Aksoy, V (2010). First evidence of fine colour discrimination ability in ants. The Journal of Experimental Biology. 213: 72-77. Hölldobler, B and Wilson, E. O. (1990). “The Ants” Springer, Berlin, 732 pp.
Srinivasan, M., Zhang, S. and Reinhard, J. (2006). Small brains, smart minds: vision, perception, navigation and 'cognition' in insects. In “Invertebrate Vision (Ed: Eric Warrant, Dan-Eric Nilsson). Cambridge University Press, 493 pp. Wehner, R. (1984). Astronavigation in insects. Annu. Rev. Entomol. 29; 277-298. Wolf, H. (2011). Odomerty and insect navigation. The Journal of Experimental Biology. 214: 1629-1641.
16
Rus araştırmacıların geçtiğimiz yılın başlarında sondajla ulaşmayı başardığı Antarktika’nın 15 milyon yıllık Vostok Gölü’nde, bugüne kadar eşine rastlanmamış bir bakteri bulunduğu açıklandı. Vostok Gölü’nün yüzeyini kaplayan buz tabakasının yaklaşık 3800 metre altında keşfedilen bakteri, 15 milyon yıldır dış dünyadan izole bir şekilde yaşıyordu. Açıklamayı yapan St. Petersburg Fizik Enstitüsü’nden Sergei Bulat, “Bulduğumuz bakterinin bugüne kadar tanımlanmamış olduğunu, belli bir sınıfı bulunmadığını söyleyebilirim” dedi. Bakterinin DNA’sı üzerinde yapılan analizler, canlının
genetik yapısının yüzde 86’sının, bilinen bakterilerden farklı
olduğunu ortaya koydu. Bulat, elde edilen bulguların, “bakterinin
yeni bir canlı türü olduğuna işaret ettiğini” söyledi.
Antarktika’da 15 milyon yıllık bakteri bulundu
YENİ NUMUNELER TOPLANACAK Sahip olduğu jeolojik özellikler
sayesinde, Jüpiter’in uydusu Europa ile
Satürn’ün uydusu Enceladus’un coğrafi
özelliklerini anlamak için de büyük
önem taşıyan Vostok Gölü, milyonlarca
yıl boyunca çok farklı jeo-kimyasal
süreçlerden geçti. Üzerindeki buzul
tabakası, Vostok Gölü’nün en azından
400 bin yıllık bir paleoiklim süreçten
geçtiğini ortaya koyarken, bilim
insanları gölde bugüne kadar izine
rastlanmamış canlı türleri
bulunabileceğini belirtmişti.
Rus araştırmacılar,
‘bilinmeyen bakterinin’
bulunmasının
ardından, Mayıs
ayında gölden yeni
numuneler alarak yeni
analizler
gerçekleştireceklerini
belirtti.
Naki YARDIMCI
OLAĞANÜSTÜ CANLILAR Vostok Gölü’nün çok sayıda
organizmaya ev sahipliği
yapma olasılığını artıran bir
diğer özellik, gölün oksijene
aşırı doymuş olması. Göldeki
oksijen oranı, dünyadaki tatlı
su göllerindeki oksijen
oranının neredeyse 50 katı.
17
Sosyobiyoloji, davranışlarımızın temelinde biyolojik sebeplerin yattığından
bahseder. Davranışların kökeni için genetik nedenleri işaret eder.
Varlığımızın nihai nedeni, genlerdir. Bizlerde onları var ederiz bir bakıma.
Kültür öğelerini genetik yapımızdan gelen koşullanmaları gözardı ederek
açıklamaya kalkışmamız, bizi yanlış sonuçlara götürebilir.
SOSYOBİYOLOJİK BİR BAKIŞ:DAVRANIŞLARIMIZIN KÖKENİ
Sosyobiyoloji, insan davranışları ile ilgili günümüz kuramları arasında,
insanı tümüyle çevre koşulları tarafından oluşturulan bir varlık olarak
gören B.F. Skinner ekolü ile insanı tümüyle bencillik ve saldırganlık
içgüdülerinin tutsağı bir yaratık olarak gören Konrad Lorenz ekolünün
karşıt kutupları arasında ortalama bir yere yerleşiyor.
Sosyobiyoloji, Freud ekolünü andırır şekilde, doğuştan sahip olduğumuz
nitelik ve özellikleri vurgular, fakat çevrenin koşullandırıcı etkisini de
inkâr etmez. Sosyobiyologlara göre, davranışların kökenini, herbirimizin
doğuştan sahip olduğu genlerde saklıdır; çoğu davranışlarımızın
kökenini biyolojik programlanmamızda aramak gerekir.
Özge BİÇEROĞLU
Araştırma, bilme isteği
insanın doğasında
mevcuttur.
18
Davranışlarımızın kökenini anlamamız için, hayvanca
düşünebilmeyi başarmamız gerekir. Yeni doğmuş bir çocuğu
düşünün. Fazlasıyla “ilkel” davranışlar sergiler. Tek bir davranışla,
isteklerini anlatmaya çabalar; ağlayarak. Sonra çocukluk dönemini
ele alalım; gayet ilkel sesler çıkarır, oyunlar icat eder, kural tanımaz
ve zamanla hırçınlaşır hatta saldırganlaşır. Bir şempanze yavrusuyla
aramızda önemli bir fark vardır aslında. O da insan yavrusunun
mutlak aciziyetidir.
Buradan yola çıkarak, insan yavrusunda, bir şempanze yavrusunun
davranışlarına paralel davranışlar gözlememiz zor olmayacaktır.
Şempanze yavrusundaki ağız şapırdatmanın insan yavrusundaki karşılığı
gülmektir örneğin. Bunun herhangi bir kültür için değişiklik gösterdiğini
savunabilir miyiz? Sanmıyorum.
Kültürleme tabi ki çok önemli bir süreçtir. Fakat rasyonel bir bakış açısıyla
aslolanın yahut temelin genetik miras olduğu vurgulanmalıdır. Evrimsel
süreç, her tür için çeşitli kazanımlara ve kayıplara neden olmuştur. Yemiş
yiyici atalarımızı, avcı-etçil bir hale sürüklemiş; nerede akşam orada
sabah şeklindeki yaşantısını, sorumlulukların arttığı bir üsse bağlamıştır.
Bugün, cinselliğimizde, beslenmemizde, saldırganlığımızda, kısacası
yaşantımızda bu mirastan kesitler görmekteyiz, görmeliyiz de. Anlaşılıyor
ki davranışlarımızın kökenini bilmek, bunun üzerine gerçekçi bir biçimde
düşünmek, bizlere zaman zaman ağır geliyor. Ancak unutulmamalıdır ki,
insan her şeyi merak ederek, her şeye burnunu sokarak insan olmuştur.
Araştırma, bilme isteği insanın doğasında mevcuttur.
Sosyobiyoloji kuramı, bu sürecin aslında genetik alanda gerçekleştiği
inancındadır. B. F. Skinner ve Konrad Lorenz Ekolünü ele alırsak; Evrim' in
yalın bir mantığı izlediğini ileri sürdüklerini görürüz. Organizmaların,
bencillik veya türdeşleri hesabına özveri davranışlarında, olabilecek olan
en çok sayıda geni bir sonraki kuşağa aktarmak hedefinin belirleyici öğe
olduğu görüşünde birleştiklerini de görmekteyiz. Buna göre, her
organizma, bencillik ile diğerleri için özveri arasında, evrim açısından
geçerli bir oran gerçekleştirebildikleri ölçüde yaşam savaşında başarılı
olmaktadır. Yeterince bencil olmayan bir organizma bu savaşımdan yenik
çıkar; gereğinden fazla bencil olan bir organizma ise, karşılıklı
yardımlaşma ilkesini görmezden geldiği için eninde sonunda yine yenik
düşer, ya da zamanının ve enerjisinin büyük bölümünü yararsız
saldırganlık davranışları ile tüketir.
19
Bu Şehrin sokakları en çok çocukluğumu
hatırlatır bana... Şehire ilk geldiğimde çocuktum çünkü,
Üniversiteli olma heyecanıydı beni bu şehire
getiren...
Ama çocuktum daha ...
Herkesin bildiği çocukluk işte...
yastığa gömüp kafamı uyumak istiyordum
sadece
kalabalık bir gençlik içerisinde yalnız bir
çocukluk ...
Büyümeye direniyordum üstelik
zamana kafa tutup.. sustum
konuştum
çalıştım
uyudum
sevdim
ve birazda yazdım...
aslına bakarsanız en çok ta yazdım.
Okuyana çoğu kes 'Vay be' dedirten yazılardı
üstelik
uzaktayken yazmak güzeldi çünkü
aileden,sevgiliden,nişanlı-sözlüden,dostlardan
ve böyle olunca yazmak güzel bir eylemdi tek başına yapılan
hiç bir eylem bitmiyordu üstelik göz yaşartıcı
bombalamalardan...
Aycan BOZER
Sonra durdum baktım
uzaktan izledim önce akıp giden hayatı
bir gün baktığım o hayata daldım
üstelik uyanmadan sonuna kadar... Hayatımın hiç bir anı yoktur ki böyle
sancılı başlayan
ve hiç bir anı tanıklık etmemiştir ki gözü yaşlı, tüm yürekler de hüzün yaratan...
Tam 63 insan
63 kazanmış,seçilmiş can önceleri yabancı
sonraları can ciğer kuzu sarması
dost,arkadaş sevgili
sonraları eş ve aile bireyi olan bile var ilk tanışma gününde ayarlanan halı saha
maçları
aynı haftasına ormanda piknik ve bisiklet turları
sınıf içi arkadaşlar ile tanışma telaşları
laboratuvar içi şakalaşma turları sınavlar da ki yusuf yusuf havaları
geçmiş yıllardan kalan efsane fısıltıları
sınavda düşülen komik durumları
uykusuz gelinen arka sıraları ay başı yatan burs paraları
ay sonu kalan makarnaları
kapıya dayanan alacaklıları
Hangi biri yazılabilir ki
koca bir 4 yıl
koca dediğime bakmayın en son
benim gibi 4 yılda bitirenler için kısacık bir yıl parçası bile sayılır.
gülerek, eğlenerek, okuyarak,
öğrenerek, ağlayarak hep beraber geçti yıllar jet hızıyla...
ve ben bıraktım yazmayı okul
yıllarımda ki tanıklığım sırasında bir gün beyaz bir rulo parçası
tutuşturdular elimize
bitti dediler.
tebrikler, alkışlar,hediyeler... gittik....
ayrıldık her birimiz ücra bir köşesine
güzelim vatanımın
Sonra yazdım...
yeniden sıfırdan
hiç bırakmamış, ayrılmamış gibi
beyaz sayfalarım dan
yeniden yazdım geride kalan dönüp de baktığımda
yüzümde gülücükler oluşturan
O güzel şehri yazdım ne varsa yazdım akılda kalan
dedim ya
en çok ta yazdım...
hatırlanmaya değer şeyleri....
Kısacık bir yazıya
güzel bir başlangıç hüznü ayrılık acısı
aile hasreti
sevgi eksikliği dostluk, arkadaşlık, kardeşlik sevgisi
öğretmenler ile olan
başka yerde göremeyeceğiniz
sımsıcak bağı 4 yıl sonun da oluşan o kederli ve
kasvetli havayı yazmamı isteyen
sevgisini ve saygısını kelimeler ile anlatamayacağım çok değer
verdiğim Ayşegül hocama
kelimelerin yetersiz, özlemlerin çok olduğu bir yazı armağan ediyorum....
(unutmak kolay olan. asıl olan bizim
fakülte deki gibi unutulmamayı başarmak ....)
21
İlmi ile amel etmeyen âlim, başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne
gibidir...
(İmam Gazalî)
Bazen diyorum ki; ‘’ne olacak söyle gitsin’’.. Sonra diyorum ‘’ Söyleyince ne
olacak, sus bitsin’’...
( Mevlana)
Sevdiklerinize zaman ayırın, yoksa zaman sevdiklerinizi sizden ayırır…
(Willam Golding)
Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor ? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi
dönmüyor ? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin ?
O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; Her insan
ölecek yaşta ...
(Şems-i tebrizi )
Mey biter saki kalır
Her renk solar haki kalır
İlim insanın cahilliğini alsada
Hamurunda varsa eşeklik, baki kalır...
( Fuzuli)
22
https://www.facebook.com/KapsulPlus2013
https://twitter.com/kapsulplus
Görüş ve önerileriniz için;