J llii (rv) NEML SÛRESİ - ahmettunalilar.com · Sonra bu ikisinden başka, Oj-Pji^-J) o/Jl £_1j....

44
J llii (rv) NEML SÛRESİ Bu sûre Mekke'de nâzil olmuştur. Tamamı 93 âyettir. "Neml" karınca demektir. Sûre 93 âyet, 1149 kelime, 4799 harften iba- rettir. 18. âyetinde Süleyman Aleyhisselam'ın ordusuna yol veren karıncalardan söz edildiği için sûre bu ismi almıştır. İki harften ibarettir. Elimizdeki tefsir diyor ki Âllâhü e'lemü bimurâdihî bizelike. Allâh CelleCelâlûhû murâdına âlemdir. Muhib ile mahbubun arasında cereyan eden bir şifredir, biz fikrimizi buna karıştırmıyoruz. Bundan Murâd-ı İlâhi nedir, biz bilmiyoruz. Bu arada birçok teviller de yapılmış. h> Tâlip J saâdet-i ebe - diye. "Saâdet-i ebediyeye tâlip ey Habibim" demişler. ' O> \ S O Ûİj_iJ1 olJ1 dLb Bu sûrede geçecek olan âyetler, Kur'ân-ı Azi- müşşân'ın âyetleridir. j_.*i Kitâb-ı mübin olan Levh-i Mah- fuz'un belâgatlı âyetleridir. Kur'ân-ı Azimüşşân'ın iki inzali var -

Transcript of J llii (rv) NEML SÛRESİ - ahmettunalilar.com · Sonra bu ikisinden başka, Oj-Pji^-J) o/Jl £_1j....

J llii (rv) NEML SÛRESİ

Bu sûre Mekke'de nâzil olmuştur. Tamamı 93 âyettir. "Nem l" karınca demektir. Sûre 93 âyet, 1149 kelime, 4799 harften iba­rettir. 18. âyetinde Süleyman Aleyhisselam 'ın ordusuna yol veren karıncalardan söz edildiği için sûre bu ismi almıştır.

İki harften ibarettir. Elim izdeki tefsir d iyor ki Âllâhü e'lemü

bimurâdihî bizelike. Allâh CelleCelâlûhû murâdına âlemdir. Muhib

ile mahbubun arasında cereyan eden bir şifredir, biz fikrim izi buna

karıştırm ıyoruz. Bundan Murâd-ı İlâhi nedir, biz bilm iyoruz.

Bu arada birçok teviller de yapılm ış. h> Tâlip J saâdet-i ebe­

diye. "Saâdet-i ebediyeye tâlip ey Habibim" demişler.' O * ° > \ S O

Ûİj_iJ1 o lJ1 d L b Bu sûrede geçecek olan âyetler, Kur'ân-ı Azi-

müşşân'ın âyetleridir. j_ .* i Kitâb-ı mübin olan Levh-i Mah-

fuz'un belâgatlı âyetleridir. Kur'ân-ı Azimüşşân'ın iki inzali var­

472 • Tefsir Sohbetleri

dır. Evvelâ toptan bir def'ada Levh-i Mahfuz'a indirilm iştir, bugün

elim izde olduğu gibi. Ondan sonra 23 senede, aralıklarla Cibril-i

Emin vasıtası ile Rasûl-û Ekrem 'e nâzil olmuştur.N o ^S 9 j| j . \ 6 fi S S5 fi2- j ——i ^ ^ J-A

^ j- i4 J < jl_a Bu Kur'ân-ı Azimüşşân beyyindir. Hakkı, bâtıl­

dan tefrik edicidir. Ayrıca Hüdâ'dır, bâtıldan hakka çevirir imânN 0

edenleri. ^ j_ İ J j Hâlbuki Kur'ân-ı Azimüşşân bütün kâi­

nata gelmiştir, yalnız Mü'm inlere gelmemiştir. Çünkü istifade eden

Mü'm inlerdir.

s fi fi 0 fi afi s S $ * fi*) S S $ ' f i fi3- j f A ûj->" J L> fAj û jJl O jjjjj ûjJuflJl Oj. --jlJ jJt J I

■" ' " ' i ) ^oj_i_ JI O j^ ^ j_ jjJ ' Namazını ikâme ediyorlar. Cenâb-ı Hak, 80

yerde namazı beyan ediyor. Hiçbir yerde yef'a lüssa lâ ta demiyor.

Namazı kıl demiyor. İkâmeden murâd, âdâb-ı erkânı ile namazı

kılmaktır. Adâb-ı erkânı ile namaz kılmak hiç kimsenin elinden

gelmez. Burada mühim olan, rukünları birbirine girdirmemektir.

Elim izden gelen budur. •S jjfp l Oj-jj-Jj (Müstehaklara) fârz olan

zekâtını verir. Sadakaya gelince, onu mal sahibinin reyine bırak-\ 0

mıştır. Fakat bunların hepsi de imândan son­

radır. Evvelâ imân, sonra istikamet dâiresinde hareket eder. İmân

olmadıktan sonra istikametin hiçbir faydası yoktur. Diliyle ikrar,

kalbiyle tasd ik ederek ahirete yakinen imân eden Mü'm inler için

yol gösterici ve (cennetle) tebşir edicidir.

4- o ^ i i f4 ju .p 1 f4 J h js O j i i j J j j ^ i oi

' ° S / ^ î A * S s

sj-_>-Jl> Oj__ii^ J j-O JI d)' Âhirete imân etmeyenler, f gJ L İ J j

Neml Sûresi • 473

f_4JU.p1 onların (uzun ömür ve rızık genişliği ile dünyada kötü)

amelleri kendilerine süslü, ziynetli gösterilm iştir. Bu tezyin, onla­

rın felâketine sebep oluyor. ü j - f . * f-f* Onlar dâimâ mütereddit­

tirler, dalalette şaşırm ış kalmışlardır.

5- Ojj-~^>"J1 f-A ej^J1 f A j T-,1j-*J1 j-K» f-fj jA>1 dl-Üj1

t_->1j_*J 1 £j_K f_fJ j-;.lİ1 d_jJj1 Onlar öyle kim selerdir ki onlar

için (dünyada katl ve esâret gibi) kötü bir azap vardır. f_A jX o ''' ° fi ' 0 ^Oj j— f - A «j-^-J1 Ahirette de en ziyade hüsrana uğrayacaklar

bunlardır.

Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Azimüşşân'dan bahsettikten sonra, Kur'ân'ın nâzil olduğu Rasûl-û Ekrem 'e vaktini bildiriyor.

6- f i i f - Ç i ° İ J O ^ 1 ^ İİÜ •

dLÜ1j Ey Habibim Ekmelerrusûl Sallâllâhû Aleyhivesellem . Mu-fi*

hakkak sen 01^1 <^1' Kur'ânı te lâkki ediyor alıyorsun, nereden?

•f-—J£ f-—Ç i 0- -İ (j-) Hakîm-i  lim , her şeyi yerli yerine halk eden,

her şeye âlim olan  llâh'tan alıyorsun. Şüphesiz ki bu Kur'ân,

sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Âllâh tarafından verilmiştir.

Burada numune olarak birkaç peygamberin ahvalinden bah­sediyor.

7- f-Ç —;1 J1 l- f i) f Ç —Jl-K. bl-S ^ -^1 ^ 5 ^ J ^ -K j)

âJ lA J cJ/_3 Ü (Mûsâ Aleyhisselam Medyen'den Mısır'a av­

det ederken, Mısır'da annesi ve kardeşleri vardı. Onları ziyaret et­

474 • Tefsir Sohbetleri

mek istedi.) Ey Habibim, beyan et ümmetine Mûsâ A leyhisselam 'ın

hâlini. Mûsâ Aleyhisselam ehli ailesine şöyle demişti. (Mûsâ

Aleyhisselam yola, sefere çıktığı zaman kış aylarından ocak ayı,

yağmur, karlı bir gece idi. Yolu kaybetm işlerdi. Hanımı da haml-i

vaaz, çocuk doğurma rahatsızlığı ile hasta idi. Soğuk bir gecede

yola devam ediyorlar. Cenâb-ı Hak, böyle peygamberlerini de im- s * fi o *

tihan ediyor. Bu halde iken) •IJLi c-_~.il , _ i l ailesine dedi ki "ben

uzakta bir ateş g ö r ü y o r u m . I k —i l " (Gideyim de) oradan* ' ' ' ' , t ,

size (yol hakkında) bir haber getireyim • r _l3 1_x—i l Jl yahut

ısınacak bir kor getireyim . O j- lk ^ i p_xİiJ Umarım ki sen bura­

da ısınm ış olursun." (Oradan ateşin olduğu yere gidiyor. Baksa ki

ateş baştanbaşa ağacı ihata etm iş.)

j —JU J1

LÜ I Oraya gelip ateşe yakın olduğu zaman şöyleS S o

nidâ olundu, seslenilm işti. <j_ i j j l_ ü l g_ i j _ i d)! Ateşin

bulunduğu yerdeki ve etrafında bulunanlar da mübarek kılınm ışe

tır. (Bunu işitince acaba bunu kim söylüyor diye kalbine geldi.)^ /V

j _ —aJIİJI Ç J 4üI O l^_"J Mûsâ Aleyhisselam dedi. Alem lerin Rabbi

olan Âllâh, münezzehtir noksanlıklardan. Bütün kâinatın Halik'idir.

Bu söz sedâ nereden geliyor.

Hâlik-i Kâinat'da cevap veriyor.

9- ,jL-k>JI >o*Jl ^ l l-İİ^-il g _ " j i l_5 Ey Mûsâ! Mütekellim, konu­şan benim. Azîz, Hakîm olan Âllâh benim. Galibin galibi, her şeyi

yerli yerine halk eden benim.

Neml Sûresi • 475

10- Z-j “-Jj İj-J'^» ^“Jj O/-^ /-■f-’/S j - 3 L*1j /_—i j >u -ş»p t3_J1j

O jl——j-J) (_£jJ LîLj^eJ J ^Jtl J ^_->j»

i <v.±İl_ ap ^JİJ (Mûsâ A leyhisselam , Fir'avne peygamber olarak

tebliğ için gideceğinden. Asâ'nın heybeti birdenbire Mûsâ Aley-

hisselam 'ı şaşırtmasın diye, orada Cenâb-ı Hak emretti ki Mûsâ

Aleyhisselam yalnız görsün. Sonra Fir'avnın yanında görünce

heyecan olmasın.) Cenâb-ı Hak buyuruyor ki asânı yere bırak. ZİÜ, a, $ ~ S'

LaIJ Gördü asâyı, jj^p ince bir yılan gibi hareket ediyor, OL>- b^ls t * - „ i

ufak bir yılan gibi. t L - iJ j ^.JJ 1j-jJ» ^ JJ Görünce dönüp arkasına

bakmadan kaçtı. J ^-—j» L-j Cenâb-ı Hak emretti. Ya Mûsâ,

korkma! j —JI ^ jJ J îU o J ^Jİ Çünkü benim huzurumda peyü

gam berler korkmaz.

11- J j iP ^ / İ cj-— J-JJ Zi—>■ J j j j » ''Jl

j j l k jJ> VI Ancak nefsine zulmeden, cezasından korkar.

Sonra yaptığı kötülüğü tevbe ederek iyiliğe çevirirse, /İ_U - J İ J

j j -İP ^-s/İ cj-— bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayı­

cı, çok merhamet sahibiyim . Ona, Gafûr ve Rahim 'im. Mübalağa

ile mağfiret edici ve merhamet sahibiyim. ~ ^ ~ s , o ,

l S ı O , } o ? o / | / « / 9 ^ / j O s ♦ S 1 9 j /

12- O i-jl cj_— j-» cl j T J ^ ^ ^ İ J

j*.a— Zİ Z-Sjs ij-izs' î L j i j Oj_pji ^.Ji

o s s s

J-->-î1J Girdir, idhal et elini dL_*!£- ^_â gömleğin cebine.

•£L$4Ş Kusursuz bembeyaz çıkacaktır,•cj_- j_İP j_» fena bir

beyazlık değil. Sonra bu ikisinden başka, O j-Pji^ -J) o / J l £_1j

476 • Tefsir Sohbetleri

4_»j3j bu dokuz mucize ile Fir'avn ve kavm ine git. LSJî i j j lS 451

lİ Çünkü onlar, yoldan çıkm ış bir kavim olmuşlardır. Bu dokuz

mucize; asâ, elinin beyazlığı, denizin yarılm ası, tufan, çekirge,

kaht, kurbağa, kımıl (bit), kan, (kudret helvası ile bıldırcın) ve

Kârun'un mallarının batmasıdır.

13- j--** i ı* ijJiî s j.tf usu l—ii

U j /J1 LİİS Ne zamanki Mûsâ Aleyhisselam bu âyetler­

le geldi Fir'avnın karşısına, f j— beyyineten, mübeyyin olarak,

zâhir olan âyetlerle geldi. j--** j * —> i l * ij-J/î Ayetlerim iz onların

gözleri önüne serilince, "bu apaçık bir sih ird ir" dediler.

14- i l î l p OlS' ÜL-İ' j l î l i İJİ^ j H Ü ^ .Ü 3 Î l g & L l I j 1t o j °■jj J_uS.—J 1

t ««

iJ - J ij L l l k ^i-g-lÜİ L^j i j J - ^ - j Vicdanları da bun-

lar(ın doğruluğun)a tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kia

birlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. i lS lp OlS Ü - IS j_k5lSL , • "jjJL_~JLJ1 Ey Habibim nazar et, bak bu müfsitlerin âkıbeti nice

oldu. (N ihâyet inkâr eden bu müfsitler denizde gark olunca, onla­

rın mâl-u servetleri, imân eden Beni İsrâillere kaldı.) Hâlik-i Kâi-

nat'ın mutâdı da budur. Dostuna dâima yardım eder, düşmanları

da imhâ eder.

Peygamberân-ı İzam 'dan ikinci kıssa;

15- _L* U Ü J t f jü l i JL -Ü I V l i j L lL> j —- - » j i j i s O-Sİ Ü J jo

j - * * j — J1 j —* j S

Neml Sûresi • 477

H İ p j l l L i J i j l i ji-s l J iJ J Biz Azimüşşân, Dâvûd ve Süleyman

A leyhisselam 'a bir ilim (hüküm ve kaza ilm ini) verdik. (Dâvûd

Aleyhisselam 'ın on dokuz evlâdı vardı, en büyüğü Süleyman

Aleyhisselam idi. İlim verd ik diyor. İlim öyle ki mal ve saltanatın

fevkinde oluyor. J i- J j Dediler her ikisi de, daimâ Cenâb-ı Hak'ka l 2 o * *

hamd-û senâda bulunurlardı. •& ÎJI J l^ ^ I "Hamd-û senâ o AlH

lâh'a mahsustur ki UUıia3 bizi tafdil etm iş yükseltm iş, i» ^ O 0 '

jiJİ aii_ lp bizi Mü'min kullarının bir çoğundan üstün kılm ış."

16- 1_ iıjjlj j -k il j - l ı i» 1_^ ui_____xJl 1 gjl i_j Jl-Sj i j l i j-a-iL.ii <-î->jjj

j - i i ı J i ^ ı j-jj il® oj « y i- j s ' j »

i_jli j i l L i ıl»jJJ Süleyman Aleyhisselam , Dâvûd Aleyhisse-

lam 'a vâris oldu, ilm inde ve nübüvvetinde. j i - U l L j j l U JL_îJ İn­

sanlara söyledi ve dedi. j-l^ Jl j - k i» 1 -U lP "Allâh tarafından vahiy

sûretiyle bütün kuşların lisânı bize bildirildi, « y i J i" j » L-Lj j IJ her

şeyden bize ihsanlar yapıldı. j - —*!)' J —k îJ l j- jJ li--* Şüphe yok ki

bu, aşikâr bir fazl ve inâyet ile lütufdur bize."

17- 6 j i6 * f 4 i j ^ ı j J ı j j * i ı j » a ij i^ j i i L i j j^ i- j

a ij- i-* j - a - L U j — >-J Süleyman A leyhisselam 'ın yanında

cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. j-i>Jl j —»

O j-P jjj f. j i j_1kJ1J ^ r-İJ lJ Hepsi bir arada, (onun tarafından) düp

zenli o larak sevkediliyorlardı.

Süleyman A leyhisselam , bir gün işitiyor bülbülün sedasını.

Bülbül diyor ki; "Ben yarım hurma elde ettim mi, dünya benim umurumda değil."

478 • Tefsir Sohbetleri

Keklik diyor; "Yâ leytel halku lem yahlûku. Keşke mahlûkat halk olmasaydı."

Hüdhüd diyor; "M en lâ yerham lâ yûrham . Rahmet etmeyen rahmete kavuşamaz."

Güvercin diyor; "Sübhâne Rabbiyel e 'lâ "

İki at karşılaştığında diyor. "Sübbûhûn kûddüsün Rabbüne ve Rabbül m elâ iketü verrûh"

Kurbağa diyor; "Sübhâne Rabbiyel e 'lâ "

18- ij—U â ı j - Ü J i i f j ] /_j U ü j ü j ı i i j j İ p ı j J İ ii] j _ k♦ ® i > ® c Mj j j i _CLj J û j_j'ü jJ_____i * ^j J v_

j ü J l i l j j _İP 1j-3İ l i l j i ^ Süleyman Aleyhisselam ve ordusu,

karınca vâdisine geldikleri zaman. Biraz daha mesâfe vardı,

uzaktan işitti karıncanın sözünü. 4 _Lü-j L—JlS Bir karınca söyledi.

Ij-lJo l J-ÜU l /-fjİ /-j "Ey karıncalar! Yuvalarınıza sür'atle

giriniz. j ü j i - i J Süleyman Aleyhisselam ve oro

duları geliyor. Sizi, farkında olmadan ayaklar altında ezmesinler.

Eğer ki onlar iyi insanlardır. j j J A _ lJ J |_ aJ Sizi görmezler, ayak

altında ezilirsiniz."

Süleyman Aleyhisselam bunu duyunca, bütün karıncalar yu ­valarına girinceye kadar askerlerini durdurdu.

Karınca Vâdisi, Tâif'de veya Şam'dadır. Bu vadide cinlerin ya­şadığı söylenir. Konuşan karınca, bir rivayete göre topal karıncala­rın kraliçesi imiş. Onun sesini rüzgâr, üç mil mesafeden Süleyman A leyhisselam 'ın kulağına getirmiş.

19- . d İ d l- iü - ıi j _ii>1 (jl ._if-jj1 J l . î j /.fJj3 j_«

Neml Sûresi • 479

U J / ^ J_LP] j ] j £ L J I J J p j (J p ^S-LiSİ

j_ —*JUkJi İ i L İ P ^_i d_iL>-j->

LgJj* j__i /SL^U? f_l l ü Süleyman Aleyhisselam , onun bu

sözüne gülümsedi. J U J Dedi; cl>5 "Ey benim Rabbim, J p o J ' il­

ham et bana. J p S - L i ! ' J 3 I dU LL is jx_i>l (jl t^J-J'j^_İPJ Senin

bana yaptığın bu nimetlere karşı şükretm ek elimden gelmiyor. Sen

ilham et, bildir ki o yolda sana şükredeyim . A— jS LU U ? J-LP l j l j

Bir âmâl-i salihayı yapayım ki sen razı olasın. d - iL ^ - j _j Jl>-Î'J

j _ —>JUkJ' ita L İp ^_i Yâ Rabbi, beni salih kullarına dahil et. Beni,

rahmetinle sâlih kullarının zümresine idhâl buyur" dedi.

20-j-İ)U«Jl j i O/T *l J-aJl Jİ ^Jİ J / i (J/Ü j —L il JuLİjj *

Mevlânâ Celâleddin Rûmi Kaddesâllâhû S ırrahülaziz buyuruû

yor. Her evliyâullah, zamanında bir Süleyman'dır. Bütün kuşlar da

ona mensup olan insanlar, intisap eden insanlardır. Öyle ise ey za­manın velisi, insanların konuşmalarına alışsın. Herhangi bir kuşun

sedâsı zuhur ederse, ona mukabele et de iyilikle, lütuf ile muâme-

le et. Çünkü Rasûl-û Ekrem Sallâllâhû A leyhivesellem 'in hali böyle idi. "Ke llim innese alâ kaderi u kû lih im " herkesi aklına göre talim

ve terbiye ederdi. Huzuruna malûmatı fazla olanlar gelirdi, ona

göre tebliğ eder ders verirdi. Orta halli gelirdi, ona göre verirdi.

Hiç tahsil etmem iş, malûmatı olmayanlar gelirdi, ona göre verirdi.

Ey evliyâullah! Sizin de huzurunuza insanların iyisi gelir, ortası

gelir, fenası gelir. Rasûl-û Ekrem Sallâllâhû Aleyhivesellem 'e tâbi

480 • Tefsir Sohbetleri

olduğunuzdan dolayı hiç kimseyi red etmeyin, herkese durumuna göre tâlimatta bulunun.

Ey Süleyman mademki Cenâb-ı Hak, seni kuşlara gönderm iş, kuşların lisanını bildirm iş. Sen de bu kuşun lisânı iyi değild ir d i­yerek düşünme onu. Yarasa kuşu ki güneşten kaçıyor, güneşten rahatsız oluyor. Onu da mümkün olduğu kadar güneşten hissedar et. Yâni çok insanlar var ki nur-u hidayetten kaçıyor. Mademki sen Süleyman'ın vekilisin, bunlara da iltifat et. Mümkün olduğu kadar onları da nura yetiştir, onları red etme. O yarasa kuşu gibi ne­den güneşten kaçıyor? Çünkü içinde basiret açılmamıştır. Akıbeti, âhireti görmediği için basireti olmadığından kaçıyor. Eğer kâlpte bir basiret pencere açılırsa, o vakit bu dünyanın mülk-ü servetini cife gibi görür, murdar görür. Nitekim Rasûl-û Ekrem Sallâllâhû Aleyhivesellem buyuruyor. "Eddünya c ife tün ." Bâsiret açıldığında dünyayı, adem görüyor. Dünyayı, adem görünce Rızâyı İlâhiye'yi görüyor. Âllâh'ı görünce, Rızayı İlâhi'nin peşine çalışıyor. Rızayı İlâhi'nin peşine çalıştığında, Âllâh'ın gazabı nerede ise oradan ka çıyor. Öyle ise bağlar, kasırlar, çeşmeler, böyle içinde basiret açıe lan kimse için adetâ hamamın külhanı gibi görünüyor.

Neden k ıym etlid ir bize? Çünkü bizde o pencere yoktur. Penn cere olursa hiç olur, yok olur. Çünkü görür ki yoktur, neticede yok olur. O zamanda Âllâh'ı görür. O vakit, "Lâ İlâhe İ lle llâ h " tam manasını alıyor. Â llâh'tan başka bir mevcut yok. Ay gibi parlak olan dünyanın mâl-u serveti siyah görünüyor. O zaman "Lâ ilâhe İ lle llâ h " kâlbe kadar iner.

Belkıs'ın kâlbinde, Süleyman A leyhisselam 'a gelmeden nur açıldı. Belkis'ın kâlbinde, Süleyman A leyhisselam 'a karşı bir açık­lık hâsıl oldu. Yâni bir basiret hâsıl olduğu zaman, geçm iş zamana teessüf ediyor. Ben niçin teh ir ettim şimdiye kadar? Ne mal ne

Neml Sûresi • 481

hazineler ne metâ gözüne gelmedi hiçbir şey, ancak saltanat tah­tına karşı kalbinde vardı biraz. Saltanat tahtı çok kıymetli olduğu için kalbinde biraz alâkası var, bunun harici her şeyden alâkası kalmam ıştı. Süleyman Aleyhisselam , Belkıs'ın kâlbinden haberdar oldu. Anladı ki Belkıs'ın kalbinde yalnız saltanat tahtının alâkası vardır. Çünkü Belkıs'ın kalbinden, Süleyman A leyhisselam 'ın kâln bine yol vardı. Kalp bir olursa muhabbeti tem in eder. Çok zaman olur ki bir Türk ile bir Hint'li biribirinin lisanını bilmez fakat her ikisi de Müslüman'dır. Oturdukları zaman birbiri ile konuşmadıkları halde, birbirine kalbi bir muhabbet hâsıl olur. Çok zaman iki Türk birbirini sevmez, dilleri aynı olduğu halde muhabbet hâsıl olmaz. Öyle ise dilleri bir o lmaktansa, kâlplerinin bir olması daha iyidir. İşte Belkıs'ın kalbi, Süleyman Aleyhisselam ile bir idi. Süleyman Aleyhisselam da anladı ki Belkıs'ın bütün mal ve servetinden kâlbi tem izlenm iş ancak saltanat tahtına kâlbinin bağlılığı biraz vardı.

Bir kimse ki karıncanın sedasını işitiyor. Uzakta olanların âh-û figanını işitiyor. Elbette onun da kalbine muttali oluyor. Vahdetul- lah başını kaldırdı mı bir kalpte, bir kalbe Vahdet-i İlâhiye yerle­şirse, vücud Vahdetullâh'a karşı bir kuvvet bulamaz, mağlup olur nihayet Âllâh'a karşı bir olur.

Şehâdet deryasından Lâ başını kaldırdı mı, bir nehir gibidir diyor. Lâ başını kaldırınca ne tufan ne su kalır. Mecbur olur, O'na ibadet etmeye.

Kıyameti inkâr eden neye benzer? İnkâr eden, inkâr edenin bedeli içinde. Sen neyi inkâr ediyorsun, kendi ahiretini. Sen ön­ceden yok iken var oldun, sonradan da var olacaksın. Evveli inkâr edemediğin halde, sonrasını niye inkâr ediyorsun?

Süleyman Aleyhisselâm , "ve u llim ne m en tıka ttayri" Emr-i İlâhisi geldikten sonra, bütün hayvanların lisanını öğrenince hay-

482 • Tefsir Sohbetleri

vanların hepsini toplamayı istedi. Hayvanların tamamı Süleyman A leyhisselam 'ın huzurunda bir araya gelince, her hayvan adını ve hassasını, neye yarar neye zarar olduğunu söyledi. Sıra hüdhüd kuşuna gelince hüdhüd dedi. "Efendim benim hassam, ben yirm i arşın derinliğinde toprağın altındaki suyu görüyorum. O su nere­den çıkıyor, topraktan mı, taştan mı çıkıyor onu da biliyorum."

Hüdhüd böyle söyleyince Süleyman Aleyhisselam , "sen bize lâzımsın çünkü biz geziyoruz, nerede bize su lâzım olursa haber verirsin. Cinlerden askerler de var, onlar kazar suyu çıkarırlar. A s­ker için su lâzım olur. Öyle ise sen, benden ayrılma yakın ol" dedi. Hükümdara yakın olmak bir derecedir, meslektir. Böyle söyleyince karga hasede başladı. Karga tahammül edemiyor. Hüdhüd, Süleyh man'a yakın olunca karganın kıymeti kalmıyor.

Karga dedi. "Efendim, sizin huzurunuzda daimâ doğruyu söy­lemek gerekir. Yanınızda yalan söylemek elbette büyük kabahat­tir. Bu hayvan yalan söylüyor. Çünkü az bir toprağın altına tuzak kuruyor çocuklar, o tuzağı bile görmüyor, gelir tuzağa girer, ço­cuklar da onu alıyorlar. Eğer dediği doğru olsaydı, yirm i arşın top­rağın altında olan suyu görseydi, ona kurulmuş olan tuzağı nasıl görmüyor? Demekki yalan söylüyor. Karga böyle müdellel söyledi.

Süleyman Aleyhisselam , Hüdhüd'e dedi. "Yâ Hüdhüd, ilk gö­rüşmem izde böyle hilâf-ı hakikat söylem ek yakışm az sana." Hüdm hüd dedi. "Efendim ben huzurunuzda yalan söylemedim , hakikatı söyledim . Yalnız bu hasedinden dolayı değil de kaza ve kadere imânı olmadığından dolayı söyler. Ben görüyorum, toprağın a l­tındaki tuzağı da görüyorum. Fakat kaza ve kader beni bağlıyor, gözümü bağlıyor da ben tuzağın içine düşüyorum." Bakınız diyor, "Adem Aleyhisselam , Peygamberân-ı İzamdan olduğu halde, bir nehy-i tenzihi fark edemedi nihayet tuzağa düştü. Fe-asâ Âdemü

Neml Sûresi • 483

Rabbehû" dedi. Diğer peygamberler de bu derecede Kazayi İlâhi­ye karşı gelemediler. Kaza geldikten sonra aynel basar gözü kör eder. Hatta kazanın beş parmağı vardır. İkisini göze, ikisini kulağa koyuyor işitmez, bir de ağza koyuyor, kaza yerine gelir. Ben ka­zayı İlâhiye mâni olam ıyorum. Ben tuzağı, toprağı da görüyorum. Lâkin kâza beni sevk ediyor oraya. O kazanın tesiridir, benim gör­mezliğimden değil.

Süleyman Aleyhisselam bunu kabul etti, beraber gittiklerinde Hüdhüd'ün gösterdiği yer açıldığında su çıkıyordu.

Bir gün Süleyman Aleyhisselam , cemaatı ile birlikte gezmeye

çıkm ıştı. Sebeb-i nüzül âyet budur. Öğle zamanı olmuş, onların da

bir namazı varm ış. Su lâzım, Hüdhüd nerede ise gelsin! Suyun ye ­

rini tayin etsin ki suyu çıkarsınlar. Aradılar Hüdhüd'ü göremediler.

j-I-LJl IL îİSJ Tayr ki Hüdhüd'dür. Süleyman Aleyhisselam fed etti,

görmedi. J i- İ İ Dedi; Il-Aİl^İ ^JÎ J . J /__» "Ne oldu, ben Hüdhüd'ü

görmüyorum acaba benim gözümde mi kusur var? Yahut Hüdhüd

mü burada değildir? . J Ü> Nedir bana Jlaji^J! ^Jl J Hüdhüd'ü gör-"—-0 * s

müyorum. j _ ;.*jUUl j__» OlS j l Yoksa gâiblerden mi, bir yere gidip

gizlendi m i?" Dedi, Hüdhüd orada olmadığı anlaşılınca;

21- , j —J» ş l ^ L . j! J j! 1 Ju Jl£< Zj İİlp İ ü-jİlpJ

İJuJL_i ZJ11P «l_ü 1 P J "Ben, onu şiddetli bir azap ile cezalandı-s ' ' ' ° ° '

rırım Jl J Jl yahut boğazlayacağım j - —-» O /k L - ij ._i-3l--J Jl

yahutta apaçık bir delil getirecek.

Ben görmüyorum, emre itaat etmiyor. Ya kuvvetli delil getirir beni iknâ eder. Yâ boğazını keserim yahutta şiddetli bir azap veri­rim." Tefsirler diyor ki; "Acaba şiddetli bir azap ne olabilir? Demiş

484 • Tefsir Sohbetleri

ki nâ ehil olan karga ile hapsedeceğim. Aklı başında olan bir insan için nâ ehil ile bulunmak en büyük azaptır."

22- L_k> j_ ) d —3-Sj -j f-İ L»-1 J/_âs Jl.—* j_—p L-Ç-aS

j - ; l * î j

Jl.— _—P lL_ÇAİ Hüdhüd çok geçmeden geldi. Hüdhüd geldi,

hürmetle Süleyman A leyhisselam 'ın huzurunda durdu. Süleyman

Aleyhisselam , Hüdhüd'ü hiddetle eline aldı. Hüdhüd diyor.

"Efendim, Âllâh'ın huzurunda vukufunu düşün de bana da öyle

muamele et. Ben senin elinde nasıl zayıf isem, sen de Âllâh'ın

huzurunda aynen böylesin." Böyle söyleyince, Süleyman Aleyhisy

selam Hüdhüd'ü elinde gevşetti ve bıraktı. Öyle ise seni affettim,

şimdi dostane söyle bakalım neye gelmedin, neredeydin? Hüdhüd

dedi. o J2_>*S f-İ /-Aj ‘i - ' - L i ' JLaS Yâ Nebiyyâllâh, senin muttali o l­

madığına muttali oldum. Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Bu

da nedir? Süleyman A leyhisselam 'a bir tenbihtir. Yâni Âllâh, bana

bir şey bildirdi ki onu sana bildirmemiş. Güvenme bu saltanak

ta, bütün mahlûkâta âm ir olmaya. Bak bu kuşun bildiğine, arada

hem de mesafe çok az. Seb'e üç günlük mesafe idi. Süleyman

Aleyhisselam burada bir hanımın bulunduğunu bilm iyordu, bir de

bu kuşun bildiğini bilmedi. Bu bilmediklerini, Cenâb-ı Âllâh bu saln

tanattan sonra kendisine bild iriyor ki mağrur olma, ey Süleyman

Aleyhisselam demektir.o > o jl 0 ^

4_j t—İ /-Aj c —L i1 İhâta ettim , öyle bir malûmatı ki sen

ihâta etmem işsin. dLü>-J Sana geldim, j . ) Sebe'den geliyo­

rum. j_ —2j L İ L B ir haberle geldim, dedi.

Neml Sûresi • 485

Sebe', Yemen'de dedelerinin adıyla anılan bir kabilenin adıdır. Yemen'de, Me'rib şehrine de Sebe' adı verilmiştir.

23- IfJj t g * J f j i C —JJİJ |j*-fk1ı3 â lj-il OJj>-j g i j

fig^l Ben d lj> - j buldum orada fljj> l bir hanım ı, i f k l l S onlara

fi /y fihakim olmuş. c _ —j j l j Ona verilm iş Âllâh tarafından, t g - * Jp j —*

'y * s 'neye muhtaç ise her şey. (B ir hükümdara ne lâzımsa, mal, asker,

malzeme vesâire.) p_Jî p J -J -P l-fJJ Ve büyük bir saltanat tahtına

sahip olan bir kadınla karşılaştım.

24- p il?. . l i l p fJ j - j j j 4Üİ tOji j .» _üJJ Oji>t— j i-f»j®j l j r s s

O j i- S f J p_£5 jJ— -J l j - P f-fr llıP İ

lf j i£ -J Ben buldum bu hanım ı, i f i j î j kavm ini, JJ Ojjj>t— j

 llâh'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. «Üil O .i j_» Âllâh'ın

gayri güneşe tapıyorlar. p.fJ j_ j5J Tezyin etm iş onların gözünde

OÜa-_lJI şeytan, l1_Pi amellerini süslü gösterm iş. p_AJukâ Men

etm iş J —-~JI j-P doğru yoldan, O j i i- f ; J p fS bunun için hidayete

girem iyorlar.

25- l_i p i* j j ^ ^ jJ lj d j ı — JI g j tt- ı-^ l t f l J l ^ l j i j?'_—j J\

O _Xİ»j<-» L i j O ûj5tj

^ jü l <tİi I j i j t_J İ Niçin Âllâh'a secde etm iyorlar? O Âllâh kie.o ' o 0 o

j^ JJ IJ o l j l —~JI g_® tŞ -A JI £ .-54 bu yerleri ve gökleri halk eden

ve buralarda gizli olan yağmur, nebatatları, malûmatları, halk ede­

ni görmüyorlar mı? OjJJuo l- ijO jjU o L i p İJo j G izledikleri ve aşikâr

kıldıkları her şeyi bilen Âllâh-û Teâla'ya, niçin secde etm iyorlar?

486 • Tefsir Sohbetleri

Kur'ân-ı Kerim 'de 14 yerde secde âyeti var. 7'si farz, 3'ü vacip, 4'ü sünnettir.

Farz olanlar; A'raf, Ra'd, Nahil, İsrâ, Meryem, Hac, Sad.

Vacip olanlar; Furkan, Secde, Fussilet.

Sünnet olanlar; Nemil, Alak, Necim, İnşikak sûresindedir.

26- f - k U l ^ J U l 4 o j® J i <Jj J İii

ASıİ O da Âllâh'tır. c r i^ l C j-® J ' ^ l J O Âllâh-û Teâlâki O'ndan gayri ilâh yoktur. Arş-ı Azim 'in Rabbi, O'dur. Niçin O'na

ibadet etm iyorlar da gayriye tapınıyorlar. Böyle malûmat verm iş

Süleyman A leyhisselam 'a, bu Hüdhüd kuşu adındaki hayvan.

Namaz zamanı idi. İstek üzerine Hüdhüd kuşu, Süleyman A leyhisselam 'a suyun bulunduğu yeri gösterdi. Su çıkarılınca ab- dest alıp namazlarını kıldılar.

Namazdan sonra Süleyman Aleyhisselam , Hüdhüd'ü çağırdı ve ben seni imtihan edeceğim, bakalım nasıldır?

27- j - j i lS Ü l j » f i c JSJl^I j k . i i - i JİS

Süleyman Aleyhisselam , Hüdhüd'e "bakalım , doğru mu söylüyorsun yoksa yalancılardan m ısın?" dedi.

28- O j V * l i l» j i î l i f - j iP c.Jj5 f i f-j-Ji <Lİli i l i y> i£C O - iİ j

o —i i l "Götür li_® y - j l£ x j benim bu mektubumu, f g-Jl _LJli

onu görecekleri bir yere bırak. Fakat atıp bıraktığın zaman hemen

gelme, <J i f i sonra dön (onlara yakın bir yere çekil de) bak

ne yapacaklar? 5 j-W j: l i l» j - k î l i Neye karar verecekler, ne sonu­

ca varacaklarına bak, bana haber getir."

Neml Sûresi • 487

Hüdhüd, Belkıs'ı sarayında arka üstü yatm ış uyuyor buldu.

Sarayın, güneşe karşı bir penceresi vardı. Güneşin doğduğunu

buradan görür, secde ederdi. Bu pencerenin önünde durdu. Meli­

ke, pencereyi açtığı esnada mektubu önüne bıraktı.

Belkıs mektubu okudu. Mührü görünce titredi zirâ Süleyman

Aleyhisselam 'ın mülkü mühründeydi. Onun, kendisinden daha

büyük bir hükümdar olduğunu öğrendi. Hüdhüd bir köşeye çekil­

m iş olayı takip ediyordu. Belkıs, tebaasının ileri gelenlerinden, üç

yüz on kişilik bir meclisi topladı ve tahtına oturdu.

29 ’ . J l .2-1! . j l 1jJ_gJ! /fj! lj cJ/S

I j i l i l Ü c J U Ey cemaat, kavm im in ileri gelenleri. Cem aa­

tı dolduran, milyan, etrafındaki vezirler vekiller. . J l ._ i! l . J İ

j , ? Bana ilkâ edildi atıldı (L /-^ kerim bir kitap. Evvelâ bir

peygamberden gelm iş, sonra m isk kokulu, kapalı, mühürlü olarak

bir kuş tarafından getirilerek geldi diyor. Herhalde bunda bir şey

var diyor. Çünkü bir zeki hanım idi. Kimden? diye sordular.N \ .

S U ' S ) ° I 2 » * * 130

ü l Bu mektup j J J İ - i- j - » Süleyman Aleyhisselam 'dandır. 4 J ljN T o i o

Bunun m azm unu ,* -^ ^ ' _a-: -_Sî1 «Üil * -1 j Rahman ve Rahim olan

Âllâh'ın adıyla başlamaktadır.

31- o_«_J.w>Jâ . j J j l j . İ p İj J-aj J l

A S ®

. . İ p i j —US J l Bana taazzum ve tekebbür etmeyin. . - i y l j

° ’ Bana Müslüman olarak gelin, emrime mûti olarak gelin,

488 • Tefsir Sohbetleri

diye (yazmaktadır.) Benim maksadım sizden, yalnız imân etmeniz

başka bir şey değildir.

Bu mektup gayet kısa olmakla beraber, son derece mânâlıdır. Çünkü evvelâ «Besmele»yi hâvidir. Bu Âllâh'ın zât ve sıfatlarına delâlet eder. İkinci olarak, büyüklenmeyi yasak ediyor ki bütün

rezaletlerin başı budur. Üçüncüsü, İslâm 'a davet ediyor. İslâm iyet bütün faziletlerin kaynağıdır.

32- 1J_İ L -İS ' L İ J I j U l L # ğ L_J/İs s s ^

* * ' ♦ t O jJ-f-İJ

lj_UJI /_ j I /JL .J /S (Sonra Melike) dedi. Ey cemaat, m illetim in E " o' - ><S

büyükleri, LS ^ j - â l bu işimde (hayırlı ve faydalı olan ney-\ ' ' \ S ' 3

se) bana reyinizi söyleyin, fetvâ verin. LSJ ^ 1j-i1 l- lk /S /J>

Û jJ^ - li Hiçbir emri kat etmem, kendi reyim le kat'i bir karar ver-f o i-

mem. j j j 1 5 Müşavere etmeden, siz hâzır olmayınca, ben

sizin reyinizi almadan, müstebit o larak kendi reyim le yapmam. Bu

mektuba karşı ne yapalım?

33- ü L i ^j-iü/â d —J l j_-aV1j JuJ-A I j J j l j sj-S I jJ j l lj—J/S

ti 0 4 > > >

lj_JÜ Onlar şöyle cevap verdiler. _:>ö Bizler sj_31j_Jjl kuvvetı 4 >

sahibiyiz. (Ordumuz, harp silâhlarım ız var.) Ju JlJ ; . 1 j-J jlj Zorlu

savaş erbâbıyız ve şecaat sahipleriyiz. d L İJ l j _iJ / lj Bununla be­

raber, em ir ve irâde sana aittir. Bak (düşün, harb veya sulh) ne

dilersen emret. Bak ey Belkıs, lâ L i sen neyi emre-\ \

dersin?

Neml Sûresi • 489

Bunun üzerine Belkıs reyini beyan ediyor.

34- 5Jâİ LgiÂİ SyPİ i jü J j - j l*jJL.Ljİ lj j.3 1j_i -S İÜ Ü j-ü J i d)1 C -J lî' f , ' ‘'•'s,d)j-J-*-d-j d J ı S j

s ' ) s * ) 0 5ÎL J l î Belkıs dedi. 1j_Jio İÜ J j i i J I d)' Hükümdarların âdeti

var, bir mem lekete girdikleri zaman l* jJL_ lii o memleketi harap

ederler. Nasıl harap ederler? Kendilerine taraftar bulmak için, aşad

ğı olanları yukarıya çıkarıyor, yukarıda olanları aşağıya indiriyorlar.£ ~ "7U ü 1.1*1 f>Pİ ij-ii^ -j O memleketin azizleri, şerifleri, zenginlerini

3Jâ1 zelil yaparlar. Zelil olanları da aziz yaparlar, û j l i i j d J i s 3 on­

ların âdetleri budur. Eğer biz de Süleyman Aleyhisselam ile harp

edersek, buraya geldikleri takdirde aynen böyle yapar. Öyle ise

çare nedir?

35- OjL—j —Ji -""j-j ^ f j - k l ı i  j J . l i -

l_jJL$j ^ 1 I L - J i ^ J i j Ben, onlara bir hediye göndereceğim.

(Eğer hükümdar ise hediyeyi alır. Biz de senede bir defa hediye

göndeririz, böylece mem leketim izi muhafaza ederiz. Eğer bakdık

ki hediye kabul etm iyorsa, o zaman peygamber olduğu anlaşılır. Os 0 9 s

zaman biz ona karşı gelemeyiz.) û j i- I j—JI £-"-Jj p? «J-kUS Bakayım

gönderdiğim elçiler ne (gibi bir sonuç) ile döneceklerdir?

Vehb der ki; Belkıs, hediye olmak üzere beş yüz gulam ve beş yüz cariye, altın ve gümüşten beşer yüz kerpiç büyüklüğünde külçe, bir hokka içinde delinmem iş bir inci ve eğri delinm iş cüzi denilen k ıym ettar bir taş ve bol m iktarda m isk ve anber hazırla­mıştı. Gulam lara, câriye ve cariyelere, gulam elbisesi giydirm işti. Bu hediyeleri Münzir bin Amr'ın reisliği altındaki bir heyete tevdi

490 • Tefsir Sohbetleri

etm iş ve Süleyman A leyhisselam 'a gönderm işti. Hareketinden önce de Münzir'e, "D ikkat et, şayet size huşunetle muamele eder­se bir hükümdardır, pek ehem m iyet verme. Muhakkak ben, ondan

daha şerefli ve daha kuvvetliyim . Fakat iyi muamelede bulunursa, bil ki gönderilm iş bir peygamberdir. Bu takdirde, ne söylerse iyi dinle, sözlerini aynen bana nakledersin. Sonra şunu da gözden kaçırma. "Bak, gulam larla cariyeleri farkedebilecek mi? Delinme- miş inciyi delecek ve delinmem işe iplik geçirebilecek m i?" diye

tenbih etmişti.

Hüdhüd, bütün bu hazırlıkları görmüş ve söylenilen sözleri

işitm işti. Daha heyet hareket etmeden sür'atle yol alm ış, gördük­lerini ve işittiklerini Süleyman Aleyhisselam 'a haber verm işti.

Bunun üzerine Süleyman Aleyhisselam , cinlere emretm iş. Ordugâhtan itibâren heyetin geçeceği dokuz fersahlık bir ara­

ziye altın ve gümüş külçeleri döşetm işti. Ordugâhın bulunduğu

meydanın çevresine de keza altın ve gümüş duvarlar yaptırm ıştı. Münzir'in geleceği gün, Süleyman Aleyhisselam ihtişam la tahtına oturmuş. C in ler ve bütün hayvanlar, tahtın yanlarında karşılıklı

saff olmuşlardı. Mâiyetinden on binlerce kişi de kendilerine ayrılan yerleri tutmuşlardı.

Nihayet Münzir ve yanındakiler, getirdikleri hediyeler aray

sında bulunan külçelerden çok daha güzel ve daha muntazam külçeler üzerinden hayretle yürüyerek ordugâha geldikleri vakit, gördükleri manzara büsbütün hayretlerini arttırm ış, dehşet içinde

kalm ışlard ı.

Neml Sûresi • 491

j —4 l_ - £L_>- /_Uâ Ne zamanki (Belkıs'ın elçileri, hediyeleriyle)

Süleyman A leyhisselam 'a geldi. JZİ Süleyman Aleyhisselam elçiye

dedi. J l— j j j - J —3İ Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz?

/_— Âllâhû Teâlâ'nın bana verm iş olduğu

mâl-u servet, nimet elbette hayırlıdır, sizin mâl-u servetinizden.

OjJ-JİS J J Siz elinizdeki hediyenizle, dünyanın zine-

tiyle ferahlanıyorsunuz. Ben dünyanın zinetine âşık değilim , talip

de değilim.

Süleyman A leyhisselam , Belkıs'ın elçilerini tatlı ve güler yüzle karşılam ış, tatyib etm işti. Gulam ve cariyelerin ellerini ve yüzle­rini y ıkatarak, onları hemen fark ettiğini heyete gösterm iş. Son­ra ağaç kurduna emrederek, delinmem iş inciyi deldirm iş ve eğri delinen taşa iplik geçirm işti. Fakat Belkıs'ın mektubu ile birlikte gönderilen hediyeleri kabul etmemişti.

Oj j _p L^

£_ -j İ Ey elçi, sen rucû et git. (Getirdiğin hediyelerle hü­

kümdarına git) ve ona söyle. Benim mala ihtiyacım yok, benimoaradığım imandır. Muhakkak ona getireceğim öyle

bir ordu ki ins-û cinden, hayvanattan. ._4J J - p J Mukavemet

ve mukabeleye hiçbir sûrette güçleri yetmez. I4 L0 On­

ları memleketten çıkarırız, U i l zelil olarak. Oj J-p Z. ^_İJ Hakir ve

esir olurlar, eğer imân edip de gelmezseniz. (Böyle söyliyerek on­

ları gönderdi.)

Münzir bin Am r mem leketine dönmüş, gördüklerini ve işittik­

492 • Tefsir Sohbetleri

lerini Belkıs'a haber verm işti. Belkıs, Süleyman A leyhisselam ın bir melik değil, Nebi olduğunu öğrenince mukavamet edem iyeceğini anlam ış ve hemen yolculuğa hazırlanm ıştı. Tahtını müstahkem bir yere koyup kilitlemeyi, ayrıca bunun için muhafızlar tayin etm e­yi de unutmam ıştı. Akabinde kavm inin ileri gelenlerini de yanına alarak, askerleriyle Süleyman Aleyhisselam 'ın em irlerini bizzat telâkki etmek ve da'vet ettiği dini öğrenmek üzere hareket et­mişti.

Süleyman Aleyhisselam ise onların hediyelerine güvendik leri­ni ve binâenaleyh tehdidâm ız, bir şekilde hediyeleri iade edilince muhakkak kendisine geleceklerini bilmekteydi. Bu sebeple gelir gelmez, imânlarına vesile olacak bir harika gösterm ek istedi.

Nihayet düşündüğü gibi, Belkıs'ın kendisine itaat ve tâbi old mak maksadiyle gelmekte olduğunu öğrenince;

38 ■ j —ı i u . 61 J i / ^ ^ & f Ç ? 1|Ja J1 /-^ ? J l*

I j lU l L$j 1 Ü J U Sonra Süleymân Aleyhisselam müşavirlerine, o a'"' o * o * ğı"’

kavm ine dedi ki; j —Jı_U> ( -jj2 61 J - y 14-A/v < -i— f Ç "Belkıs, Müslüman olarak gelmeden önce tahtını hanginiz bana getireb i­

lir?" (İmân ettikten sonra onun arşına, tahtına tecâvüz etmek ge­

tirm ek câiz olmuyor. İmân etmeden önce tahtını getirtmek isti­

yor.)

kil ** o * s ° O S & * $ O ^39- -j1j tÜL^tü) j - ) f j-^3 61 J “î A-j d ——31 L-j 1 j-?«J1 j - ) C - j j-İp J U

j - —) S j-tfJ a— *

/-j1 ,**->«İ1 j - ) J U Cinlerden bir ifrit, kuvvetli bir cin dedi:' /s s ' \ x \

j - —) Sj-tf-İ a—* ^-,1j dÜ_) itf.) j . ) j-tf-3 d)1 J - y a_> dL--j1 /-j1 "Ben getire-

Neml Sûresi • 493

o * s * oceğim sana bu arş-ı tahtı, dUl-L» j_» fj-Lj O JJ.S daha makamından

kalkmadan." (Hüküm için sabahleyin gelir, öğleyin kalkardı.) , J l jr ' 9 "j- ı-o l ^ j- L o l İ P "Ben, o arşı getirmeye kudretliyim , getirebilirim

ve eminim üstündeki zinetlere mâl-u servete müdahale etmem."

Süleyman Aleyhisselam buna razı olmadı. "Ben daha evvel isterim , daha evvel kim getirebilir?"

40- d _ j ı j-_jjj idi j- -s d ——si i-ii ç i- ıS ü ı j_» f-J-p a ^ ^ u ı j u

y j j l ı i J y j j j i J j_» ı L i cJıJ ajL.1 ı j ı^ - i» aij l ü s d L i>

y j j d)i-i j — (j-»J j -—İ 1_a-ili jSJâı j-» J j -^ ' fi jSJâıU£ 's 9

çjJİ.£Jl j_» f_ ip ajL-I ^ U l Ji-S Kitaptan ilmi olan, (Kitabullah

veya Levh-i Mahfuz'dan) ilim olan biri. Asâf bin Berhiye, Sü ley­

man A leyhisselam 'ın veziri idi. İsm-i Azam 'ı bilirdi, İsm-i Azam 'ın

delâletiyle dualar müstecap olur. O, ism-i Azam 'ın bereketiyle Süu s s s * o s s s s \ s

leyman A leyhisselam 'a dedi. d L İ jL d - lJ l J J j (Ol J J i 4_> d - is l l i l

"Ben, sana onun tahtını gözünü yumup açmadan getiririm " dedi.

Süleyman A leyhisselam 'a dedi. "Yukarıya bak ve yukarıya baktı.

Şimdi de sağına bak ve sağına baktığında, Belkıs'ın tahtı orada

hazır olmuş. "oJl Ip I LlİLL» alJ L İİj Ne zamanki Süleyman Aleyhism

selam, melikenin tahtını yanında yerleşiverm iş görünce, i l_i J l i

y - J j J - iaS j-.» bu nimete şükrederek dedi ki; "Bu, Rabbimin faz-

lındandır. Kimsenin elinden gelmez ancak O'nun lütf-u keremidir.

j_İSİ fİ j£_i>İ* y ^ j l l— Allah CelleCelâlûhû, bu nimetleri ihsan et­

miş beni imtihan ediyor. Acaba şükür mü, yoksa nankörlük mü

ederim , diye. « tu lü jS -İŞ U l i jx_ i. jJ> j Kim ki A llah-û Teâlâ'nın

494 • Tefsir Sohbetleri

nimetlerine şükrederse kendi nefsi için şükretm iş olur, çünkü o

şükrün sevabı kendine ait. Ş _ ir Kim ki Cenab-ı Hak'kın ni­

metlerine küfranı nimet ederse, o da kendinedir. . .ıP . p O/—â

Âllah-û Teâlâ Gani'd ir insanların şükründen, Kerim'dir. Kimseye ne

ihtiyacı var? Ne şükrüne ihtiyacı var?

41- ûjJLSgj J o jjJ ! o» f i : j / f _ A / f J ijŞSo (J/î

a Şp L fJ ijŞ - io J U Süleyman Aleyhisselam emretti, onun

tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun. j ——» O j—£3 fi ^J-:-f5l Ş k : j

Oj Jl.S İ J 0-jÂJ1 Getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyam ı-- - ( yanlardan mı olacak?

Cinniler; "Süleym an Aleyhisselam , Belkıs ile evlenir de Bel-

kıs'a cinlerin sırlarını söyler ve ondan bir çocuk doğar da ebediyen

başkasının emrinden kurtulamayız" diye korkmuşlar. Onun için

Süleyman A leyhisselam 'a, Belkıs'ı zemm ederek, onu, Belkıs'tan

vazgeçirm ek istemişler. Ve "onun aklından zoru vardır. Ayağı,

eşek tırnağı gibidir, bacakları kıllıd ır" demişler. Süleyman Aleyhisd

selam, bu sebepten tahtının değiştirilmesini ve köşk yapılmasını

emretm iş. Belkıs'ın aklını denemek, bacaklarını görmek istem iş­

tir. Netice Belkıs eteklerini toplayınca bacakları açılm ış. Süleyman

Aleyhisselam , ayaklarının güzel ve kusursuz, yalnız bacaklarının

kıllı olduğunu görmüştür. Emretm iş cinlere siz yapacaksınız, ilaç

bulursunuz, o zaman hamam otu denilen nevre, Süleyman aley­

hisselam zamanında cinniler bulmuş ve bugüne kadar kalmıştır.

Kısa zamanda bulmuşlar o da zayil oldu. Tüyler zayil oldu, yani üç

iftiradan birisi doğruydu o da böyle zayil oldu.

Neml Sûresi • 495

42- j * l L j 1 L-Î-Îjlj j_» İİLS" L _ J lî d L İ > l i ü i i L— i

■' j , ^ lJS-j l-ü J»_ s h s s s s

o Î L ş L-İS Ne zamanki Belkıs geldi. d L İ J P I l i L İ J _ J "Senin

tahtın da böyle m i?" dendi j i is l i t£ J lî O şöyle cevap verdi. Sanki

odur. (Suâle karşı muvafık cevap verilm iş oluyor.) Süleyman Aleya

hisselam, bu cevaptan anladı ki Belkıs'ın aklı kemâldedir. L_Lj j 1J} S O O ' y

j — - ! * l İ S j L g i l î j - * _i_xJ 1 (Belkıs anladı ki Süleyman A leyh is­

selam, onu imtihan ediyor.) Âllah, bize ilim verdi, daha önce biz

teslim iyet gösterm iştik. (Mûcize zuhur etmeden evvel, senin hak

peygamber olduğunu anladık, muti ve Müslümanız, dedi.)

43- j j j i l S p î j a LSlS" L.Sİ «üii üjS j * J İ jö LSlS" La La Jl« j

L * j u ?J Yâni mene-ahe. Men ediyordu Belkıs'ı ibadet-i İlâhi-

ye'den, <aii OjS j_* L -S lS U> Allah'ın gayrına olan ibadeti.

Güneşe olan ibadeti, Â llah'ın ibadetinden men ederdi. İkinci tevil;

ve saddehe, men etti Süleyman Aleyhisselam , onu Âllâh'ın gayrı­

na ibadet etmekten. j j j i l S p i j-a L -S lS 1.1 Zaten kâfir bir kavim

içinden neş'et etmişti.

44- L..-ÎL1 j p L İ - lS ' j l İ J & . ! . ü î j L U i ^-JJıJI ^-İ^-Sl L . J J

i_^1j L-oi-k .Sİ t_Jj C -J lî j j j i j î j-a Sj-—* j-*9 İ-Sİ JL-»V ° > O JIj - - J L*J 1 (_.> j <Üİ j —-J—- £-a

^J-^J1 -J_ -Sl /- . J J Belkıs'a, "Şu köşke gir" denildi. L—İS'

Ne zamanki gördü köşkü, l>J S i l ! - derin bir su zannetti. c J - iS jS '' s s s

L .-İU - j - P Eteğini çekti, bacaklarını açtı. i i i J U Süleyman Aleye

496 • Tefsir Sohbetleri

hisselam dedi. Su değil, S j_1 i £j__^ billûrdan yapılm ış şeffaf bir

zemindir. J - jjIy j_» Cam lardan yapılm ış. g -—i5 c _ l i k g Jİ Ç/j c J U

Belkıs dedi. Ya Rabbi, ben (cidden güneşe tapmakla veya Sü­

leyman Aleyhisselam hakkında fena zanda bulunmakla) nefsimet s O JI o ' o '

zulmetm iştim . j_ —aJUUI Ç J j l —l - - ’ d J - I J Şimdi Süleyman

Aleyhisselam ile birlikte maiyetinde, âlem lerin Rabbi olan Allah'a

teslim oldum.

Süleyman Aleyhisselam , Belkıs ile evlenm iş, ondan bir çocuk­

ları olmuştur. Yemen krallığına, yine Belkıs'ı bırakmıştır. Kendisi

ayda bir defa, sabahleyin Şam 'dan kalkıp akşam olmadan Ye-

men'e varır, orada üç gün kaldıktan sonra Şam 'a dönerm iş. Sü­

leyman Aleyhisselam vefat edince oğlu da vefat etmiş. Süleyman

Aleyhisselam 'ın vefatı ile mülkü de inkıraz bulmuş.

İşte dünya zaten kimseye mal değildir. Süleyman A leyh isse­

lam'a da kalmadı, onlara da kalmadı hepsi beraber gittiler.

45- Ol_2j.â ü l i «Sil Iji-İP l Oi l_>JL^ p.*U-İ S j-ü gJI l i l ş j i jlSüJ

O j ı y S

_a 15-1 Sj__1i g_JI l iL ^ J i j l İJJ Biz Azimüşşan, gönderdik

Sj_ügJ1 Semûd kavmine. Nesepte kardaşı olan Salih

Aleyhisselam 'ı gönderdik, Âllâh-û Teâlâ'yı tevhid ve taatına davet

etsin diye. Oj_ ı ya S 5.J O L k / a \Sl_i «Sil Ij Jl_İp I Oi Sâlih A leyh isse­

lam, Allah'a niyâbeten kavm ine dedi ki; "Allah'a ibadet ediniz. Alv

lâh'tan başka Mâbûd yok ancak budur halas yolu." O zaman onlar

Neml Sûresi • 497

iki kısım oldular, bir kısmı imân ettiler, diğer kısmı imân etmeyip

küfürde kaldılar. (Sâlih Aleyhisselam , 280 sene yaşamıştır.)

46- «Üil J j J <i_ :>d1 J —;-3 ~J/j O j j _ 3 Z-J J/-3

,»j_3 Z_J J/_3 Salih Aleyhisselam , kavm ine dedi. Ey kavm im,S'’ '’ ' ' * ' ! , ' ! ,J_İ3 <i.-_U/j O jij^ ü—lS iy ilik dururken niçin kötülüğe ko­

şuyorsunuz? îlAİİ O jJ iliL .15 J j J Yaptığınız hatalardan, niye Âllâh'a

rucû etm iyorsunuz da dalâlette kalıyorsunuz? Geliniz istiğfar edi- jı tJ

niz şirkten. Oj — -Jj Tâ ki Rahmet-i İlâhiye'yi bulasınız. Böyle

nasihatları yaptı. Onların nasihata karşı verdikleri cevap;

47- jj_3 :_îj1 «üil J—iP — J-j/Ja (J/_3 d —*.» j _ —j j d —> i_j j —kl İj_JZî

' > ' Oj-iÎAJ

d ı ü jJ o jd L > Biz, senin ve beraberindekilerin yü ­

zünden uğursuzluğa uğradık. (Suyumuz, hâsılatım ız azaldı zarara

uğradık dediler.) <üi JJLp I^ y /k JZ3 Sâlih A leyhisselam , "uğradığınız

şeâmet, size çöken uğursuzluk, Âllahû Teâla'nın nezdindedir çün­

kü. J J Belki siz fitnelenm iş, şerre meyletm iş insan­

larsınız. İmtihana çekilen bir kavimsiniz."

Sâlih A leyhisselam , peygamber olunca kendisini yalancılıkla itham ettiklerinden, Cenâb-ı Âllâh onlara kıtlık verm işti. "Uğur­suzluk" dedikleri buydu.

48- O j**-J •■»J J j J l ^3 İ)j J*m*J>Ji . ilA j A-i-Jİ.—!! ^3 Ol^J

0 O 2O/S'J Var idi o -jJu J l _3 onların memleketinde, I - aJ <A_1j dokuz

498 • Tefsir Sohbetleri

kabile vardı. j^ jV l OjJ -— îj Bunlar yeryüzünde bozgunculuk

eder, fesat çıkarırlardı (zulüm, katil ile. Hayvan gibi yırtıcı insan­

lardı,) ûj-_>*Uaj "Jj iyilik tarafına hiç yanaşm ıyorlardı. (Bilâhare bu

müfsitler, Sâlih A leyhisselam 'a karşı da sûikasta niyet ettiler.)

49- d U p ıa p A İA ij A l ı ı ı i J İ j l ı^ iu u s ı^Jıs ' s

Oj.îiL^J L j lj a_La 1

s s \ S } S S sA l i l l i ) <üL> 1ji_l>U5 Ij-J/S Kasem ettiler Âllah'a. Biz, onu A l i l l i !

A_Lft1j yani lenaktülennehû beyâten, leylen, geceleyin gider, onu

öldürürüz ehli ile beraber. d l j a!aI d - l p /5J^-â /-i AİJjJ j-Jj^ iJ l i, > ' ' \ ' \ s' ' \O j-S i/U Gece ona ve ailesine baskın yapalım , (hepsini öldürelim .)

Sonra da velisine, "Biz onların helâklarında bulunmadık, bizler

doğru kimseleriz diye Âllâh-û Teâlâ'ya yemin verin!" dediler.

İbni Abbas Radıyâllâhû Anh dem iştir ki; Cenâb-ı Hak, o gece Sâlih A leyhisselam 'ın evine muhafaza için melekler gönderm iş. O dokuz kişi, yalın kılıçları ile Salih A leyhisselam 'ın evine gelince, melekler üzerlerine taş yağdırm ışlar ve hepsini helâk etmişlerdir. Câniler, taşları görmüş fakat melekleri görmemişlerdir.

Bu sûre-i celilede birkaç peygamberin ahvalinden beyan buyu­rulmuş. Bunların hepsi de Rasûl-û Ekrem Sallâllâhû Aleyhivesel- leme tesellidir. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; Ey Habibim, bak senin diğer peygamber kardeşlerin, ne kadar zahmetler çekm iş hepsi de sabr-ı tahammül etmişler. Bu sabırlarının sonunda onlara yar­dım edip, düşmanlarını kahr-ı perişan ettik. Öyle ise sen de sabr-ı tahammül et de senin de düşmanlarını kahr-ı perişan ederiz.

50- J IjSa b jSCaj IjSLa IjJSs-aj

Neml Sûresi • 499

° s1j-£j> ljj-x » j Mekir; hile demek. Sâlih A leyhisselam 'ı öldürmek

o ^niyetiyle böyle bir tuzak kurdular. 1j_SJ> !jj-x»>j Mekir, hile, Cenâb-ı

Hak'ka isnat edilmez ama müşakale tarik iyle onlar böyle düşün­

düler. Biz de bunların düşüncesine karşı, onlara terbiyeyi düşün­

dük. Oj Jİ-İ j J f - i j Onların haberi olmadan. Neticede rüzgâr geldi.

51- j —*_a.:>-l f-j» jS j f -* lij» i l i l jSs.» ÂJSİ-P OlTLJa.ı-'T jk j1 i

j - k î l l Ey Habibim, Muhammed Sallâllâhû Aleyhivesellem te ­

fekkür et. jS» 4_lîlP j lT Onların yaptığı mekir, hilenin sonu

ne oldu? Helâk ile neticelendi. Sana karşı da böyle hileleri hazır

etmek isteyen Kureyşiler, sonunda onlar da helâk olacaklardır. b l

lij_»i Yâni heleknehüm . Biz Azimüşşan, o dokuz kişiyi kavm iyle

beraber helâk ettik. j_ ı*a>-l f. j»^J Onları da (kendilerine uyan)

kavim lerini de toptan helâk ettik.

52- jj-a_L*j f j İ Âj J d l i i y i j i j-a_Lk i a Âj j İ.>- f-jj j —j dLL îi

lj_ Ü k jJo â_ j Lj5- d L k i İşte şirk ve zulüm leri yüzünden,

harap ve bomboş kalan evlerinde hepsi öldüler. Onların yapm ış

olduğu zulümden dolayı başlarına belâ geldi. d i l y j l Muhakkak

bunda (Meselâ; Sâlih A leyhisselam 'ın mucizesinde, taştan deves

nin çıkması, devenin de hemen yavru doğurması, kuyunun suyunu

bir gün devenin içmesi ile süt vermesi, ondan sonra bu nasihatın

akabinde böyle helâk olmaları,) Â J J tenvin ta'zime delâlet eder

büyük bir âyettir. j j - l i J u fj_ îJ Azamet-i İlâhiye'yi düşünenler için

bir çok ibretler vardır.

Salih A leyhisselam 'a, on bin kişi iman edenler vardı. Cebrâil

500 • Tefsir Sohbetleri

Aleyhisselam 'ın sayhası sedâsı ile küfürde olanlar helâk olduklah rında, Cibril-i Emin'in sayhası o imân edenlere hiçbir zarar verm e­di. İmân etmeyenler tamamen helâk oldu.

53 1 ûj-â-ij 'jj/T j ij i» ! öjj-J! /i-j-^tjlj

ij-i.»' ,v -j1!1 /_ij Biz, imân edenleri helâk olmaktan kurtar­.» -

dık, Sâlih A leyhisselam 'a imân edenleri. Oj-âlj ij-j/Sj Onlar, Âllah'a

karşı gelmekten, küfür ve ma'siyetlerden sakınırlardı.

Sâlih Aleyhisselam imân edenleri aldı ve bugünkü Hazramût'a götürdü. Ve Sâlih Aleyhisselam orada vefat etti. Orada ölüm hazır olduğundan, hazaral mevt dediler. Bilâhare oranın adına Hazra- mut dediler.

54- OjŞ •,* ■" j <A:>-/iJl OjSlSİ 4 » J/ î i l /-bjJj

l i j J j Ey Habibim Ekmelerrusûl Sallâllâhû A leyhivesellem , Lût

A leyhisselam 'ın ahvâlini de ümmetine hatırlat ki ibret alsınlar.

Peygamberân-ı İzâm 'a karşı gelenler, kahr-ı gazaba giriftar olur.

Peygamberân-ı İzâm 'a imân edenler halas olur. Kurtuluş ancak

onlara ittiba etmekledir. Küfürde olanlara dünyada verilen azap,

azâb-ı ebedinin mevcudiyetine delildir.

Yalnız ölüm ceza değildir. Fakat bu şekilde ölüm, ahirette ş id­

detli bir azabın devam ına başlangıç olacağına delildir. 4_»câJ J / J i l

Lût A leyhisselam , kavm ine nasihat etti dedi ki; 2LL>-u J1 OjSlsl "S iz

en çirkin, en fahiş olan amelleri yapıyorsunuz. ûjŞ--*4-S Göz

göre göre hâlâ o hayasızlığı yapacak m ısınız?

55- û j i f îs j f j î f ü ! J #-/. j J! (ûji o» â j-fA J/>- ,J! û js lıJ *.£1x5!

Neml Sûresi • 501

*LLiİ1 O ji j-/> ajgJ- JL£- J1 Oj-3taJ f - Ç Ü Âllâh-û Teâlâ, hanım ları

halk etmiş. Onları bırakıp da şehvetle siz mutlaka erkeklere mifi x x o

yanaşacaksın ız? fj-3 f-^ ' J^ Doğrusu siz, (cidden yaptığınız

fiilin fenâ akibetini düşünmeyen) cahil bir kavimsiniz.

56- f - ^ f - Ç ^ j - ) J 1 j- î 1j-İ/3 <01 J ^1j-4- O/ H

A-^y 4 '^ î-O u L l i Kavminin cevabı ancak şu oldu. (Lût ailesini

memleketinizden çıkarın.) Tefsir diyor ki; Ehl-i fısk, ehl-i hevâ, ne

zamanki hüccetle mağlup oldu, karşısındakine bir delil getiremee

yince derhal hiddete şiddete başlar. Bunlar da Lût Aleyhisselam 'a

karşı müdellel bir cevap getiremediklerinden, Lût Aleyhisselam 'a

karşı şiddet kullanmaya başladılar. 1j-4->>-11j-J/3 01 J1 "Çıkarınız! J1fi E fi s '

.kjJ Lût'u ve ehlini f -Ç ^ y j - ) mem leketinizden, Südum şehrinden* s s } sçıkarınız. Oj^-P2 ^ -L.51 f4 i1 Onlar tem iz insanlardır" (demekle is­

tihza ediyorlar.) Baksanıza onlar (bizim yaptıklarım ızdan) tem iz

kalmak isteyen insanlarm ış, demelerinden ibaret oldu.

Lût A leyhisselam 'ın iki hanımı vardı. Bir peygamber, bir kâfi­

ri yanında aile olarak tutmaz. İmân etm işti fakat son zamanda,

melekler geldiğinde pislere haber verdi ve sohbet etti, onlara kıla­

vuzluk yaptı. Onun için birkaç lahzada olsa, bir peygamberin ailesi

gidip de pislerle oturup kalkması imânın zevâline sebep oldu. Bir

peygamberin hanedanlığını şerefini kaybetti.

Onun mukabili; Eshab-ı Kehf'in köpeği birkaç gün iyilerin pe­

şinden gitti, nihayet tem iz ehl-i cennet oldu.

502 • Tefsir Sohbetleri

Demek ki insan, iyilerle beraber olursa köpek tabiatlı da olsa kurtuluşa erer.

57- j ^ l l J I j * l i l s j j i İ5İJ.İ1 V iU i İ j a l i l l i

a L - I^ lİ Biz Azimüşşân, Lût A leyhisselam 'ı onların azabından

halas ettik, i i i î j imânlı olan hanımı ile iki kızı. İ j İJJ>1 J1 Ancak

sonradan onlarla beraber olan, (küfre giren hanım ı) j_* Lİ15JİÎo

j - j j jü ü l takd ir ettik ce-alnehe bi takd irine m inel gâb irine e lbâki-

ne fil azâbine (azâba uğrayanların içinde) kalmasını. Takdir ettik

çünkü o hanım onlarla beraber oldu.

58- j j j l i —J1 JL* îl.® ij-L-a lS j L a l j

O memleket, beş şehirden ibaret olup Südum şehri en bü­yükleri idi. Lût gölü yerindedir. Cibril-i Emin, bu şehirleri semaya kald ırmak sûretiyle alt üst etmiş. Fakat onların bir kısmı ticarette

bulunuyordu, muhtelif yerlerde olanlar vardı. Cenâb-ı Hak, hariç­te olanların başına kuşlar vasıtası ile isim leri üzerinde yazılı taş­ları bırakmak sûretiyle onlar da helâk olmuşlar. Ve onların üzeri­ne (taştan) yağm ur yağdırdık. O peygamberlerinin korkuttukları azâba inanmayanların üzerine yağan yağmur, ne kötü yağm ur idi.

59- 0 l* 1 j--^ 1 L.^1 j j i 1 as Lıp _ L p J»»j Jl— J 1 J

J J Rasûl-û Ekrem Sallâllâhû A leyhivesellem 'e, Halik-i

Kâinat d iyor ki; Âllâh'a şükret. (B ir insan öldüğünde hiçbir zaman

"elham dülillah" denilmez. Fakat Müslümanlara, İslâm iyet'e düş­

man olanlara, hamd lâzım gelir diye işaret ediyor. Meselâ, "e l­

hamdülillah Ebû Cehil te lef oldu" demek uygun oluyor, câizdir.)

Neml Sûresi • 503

f J - Ş J Yâni emânun, emniyet var, kime? g - iL ^ I j - j U l o L I p g-İP

İbâdine, kullarına, hangi kullar? g - iL^ I j-O JI O kullar ki Âllâh inu

tihab etm iş, ihtiyar etm iş, dalâlette olanları irşat etmeye. Yahutta

dünyada intihab etm iş taatına, ahirette intihab etm iş cennet-i ni­

metine ki Enbiyâ, Evliyâ hatta Mü'minlerdir.

İntihab, ihtiyar edilmem iş olursa bir Mü'min ne yapabilir, nasıl ibadet edebilir? Demekki Âllâh lütfediyor. Ali Radıyâllâhû Anh Efendim iz diyor. "Herkes sonundan korkuyor, ben ise evvelinden korkuyorum. Evveli iyi olursa sonu da hüsn-ü hâtime ile netice­lenir.

Âllâh-û Teâlâ'nın intihab ettiği kullara emniyet var. Seçkin kullarından maksadın, peygamberler veya Peygamber Efendim iz'in Ashabı ya da rızayı İlâhiye mazhar olan gelm iş geçm iş bütün Mü'm inler olabileceği ifade edilmektedir.

Bir insan iki şeyden birini tercih ediyor. Tercih ettiği şeyin e l­

bette bir faydası olmalı. Tercih ettiği şeyin bir delili olmalı. Onun

için bir hüccet olarak, ilzam, tehekküm ve hüccet olarak Cenâb-ı

Hak beyan ediyor. 4üI Hemzeyi istifam var, elif'e kalb olmuş. İki

e lif cem olduğu için, birisi hemzeye, elife kalb olduğu için. <mii» jı - \ \

Yâni L i l ^ l sizin şerik yaptığınız putlar mı hayır­

lıdır yahut Âllâh mı hayırlıdır? Ey put sahipleri! Bakınız, Cenâb-ı

Hak'kın halk etm iş olduğu azamet-i kudret, sizin putlarınız bunları

yapabilir mi?

60- o LjjLp lj *1.. «.L»_~JI p-kJ (Jj-jlj ^^jVIj o l j»_~JI (3-L>- j —®l

p i j j İ ı Ij jL ü Oİ p Ü L i L * £ d ış j-şi 3^■i» 4 - » o @ o „

504 • Tefsir Sohbetleri

^ J J l J o l ja_LJl Nasıl o lur da bir putu ibadet etmeye

intihab ediyorsun? Cenâb-ı Hak, sonsuz kudret sahibi olduğu, her

şeyin hâliki olduğu halde bir putu tercih ediyorsun.

Gökleri ve yerleri, onun içindeki mahlûkâtı, nimetleri yoktan

halk eden Âllâh! f - S J j - i l J Sizin için inzal ettiği, gönderm iş oln

duğu, *i_» «.U_İJl j_» göklerden sizin için yağm ur indiren. L-i-uSi!

Â-_>45 ^ l i <3-SİJJ>- Biz, o yağmurla sizin için bir ağacını bile

yetiştiremeyeceğiniz nice gönül açan bahçeler inbat etmekteyiz.O S*1 "t ' ' ' ''y * ^ S S 2 ^ ^

Î_x j j is i_» Yok size, kuvvetiniz gücünüz yetmez, LaJ^-J;. 'j-L -ü (jl

bir ağacı bile yetiştirm eye gücünüz yetmez. <aıl _51* Âllâh-û

Teâlâ ile beraber başka bir mâbûd mu var, (hâşâ!) Onlar haktan,■k j! ^ o

(tevhid'den) sapm ış bir kavimdir. j j J j J u p J j f J b j jJ Belki ona muâ­

dil, Allah'a şerik tutuyorlar. Bu yaptıkları hamakatındandır.

61- ^ J-^>-J |Jj-4i i J-^>-J |J|j- S J<»JJ| (S-»1

j j_ a l^ J f i j i s i J j İ ı İ ^ ı^ j j * j j ^ j

^ ' s ' /V

lJlj_S J * J J l j_»l O Allah ki yerleri öyle halk etm iş ki,yer-

yüzünü oturmaya elverişli kılan. Yeryüzü öyle halk olunmuş ki in­

san üzerinde tahammül eder yaşar, her türlü ihtiyacını tem in eder.

I45J - - A r a l a r ı n d a n nehirler akıtan, LjJ et-^ i. o ^

rafında büyük ve sabit dağlar halk etmiş. jJ r f jP^ "J

(Biri acı, biri tatlı,) iki deniz arasına (karışmaması) için bir mania,

engel koymuş. Bu kuvvet ve kudrete sahip <xıl I_!l* Âllâh-û

Teâlâ ile beraber, başka bir mâbûd mu var? Bu putların, var m ıdır ' o ' o f ^ 0 ^ 0

böyle bir kudreti? J Doğrusu onların çoğu (haki-

Neml Sûresi • 505

katları) bilmiyorlar. Küfr-ü taklididir, yapıyorlar. Babalarım ız böyy

leydi, biz de onlar gibi yapıyoruz derler.

62- tL-iLİ- ı_£lJL:>oj £ j_U l Jî__ iSo j a/_PS İÜ j ti-._|j____ al

O jj-s 'is /_a J j i s 4İii A -iıt ^ » $ 1

a/_ps İÜ J -L ^ iJ I 4 i-Jî*J j _ i l İltirarda, sıkıntıda kaldığında ve-

levki kefere de olsa "Â llah" diyor. Bu sıkıntı zamanında, aLPS İSI

ne zamanki Âllah'a yalvardı, icabet eden Âllah'tır. *j_LJl lJi_j S->j O

sıkıntıyı def eden Âllah'tır. (Âyetteki işaret, sıkıntı da kalan kimse

dûa etmesi lâzım gelir. Çünkü Cenâb-ı Hak, ud-ûni estecib lekûm

buyuruyor. Duanın kabulünü, talep, istemek üzerine bağlamıştır.

Cenâb-ı Hak, istemeden de verebilir lâkin ekseriyet budur. İste

benden, vereyim buyuruyor. Bu talep, anahtardır bütün maksûda.

Talep, anahtardır her şeye. ^ J V l t l l U - Sizi yeryüzünde

hâlef kılan, yeryüzünün hâkim leri yapan t&l £_J> A-Jlt Âllâh-û Teâlâ

ile beraber başka bir ma'bûd mu var?"k Mİ S SOj J-_> j-5 U> Jb-Jû Siz ne kadar az düşünüyorsunuz? Azamet-i** \

Nimet-i İlâhiye sahibi ancak O'dur.

63- j l l j _ İ ^IJjJl j - ^ j j j J l j j j l o l i Ü

O / j - i /-i-P i l J u s 4İii A k A^ iJ-j ^Jj

) s* 0 f ff-Soj45 j_ İ l Sizi yetiştirir maksadınıza. j J J l o L i İ k Yerde,

karaların üzerinde, j>4Jlj denizlerin, karanlıkların içinde size yolu S o *

bulduran. a ju J-J j - J l j _ i /.J jJI J-~ -j j - i j Rahmetinin, (yağ­

murun) önünde rüzgarları müjdeci o larak gönderen mi? £_J> A_J İt

toil  llâh-û Teâlâ ile beraber başka bir ma'bûd mu var, (hâşâ)?

506 • Tefsir Sohbetleri

Û jS Ş - lj L İ p Üil J/Üs Müşriklerin şirkinden, Âllâh-û Teâlâ Âli ve

münezzehtir.

64- ^ y î ı j « / ü J i o » f-fcsjşj o_»j 5Jl^ f J ;> uJı ıjJ^^

j j i U * ^ ü T O] ij_S/i j J İ ı

a J_-.Jtj § 5 -L^ l IİJl-IJ j - —»] O Âllâh ki evveli halk ediyor, (hiço

bir benzeri örneği olmadan.) Sonra da öldükten sonra yaratmayı■k o * * f o o

halk eden, iade eden O'dur. ^ j V l j « / i—U l o——» »-£33,! j ——»j Sizi

hem gökten hem de yerden rızıklandıran mı? <aii £_» 4J1* Âllâh-ûO j!

Teâlâ ile beraber başka bir ma'bûd mu var? J i Ey Habibim Ekme-

lerrusûl Sallâllâhû A leyhivesellem , eğer bunlar küfürlerinde ısrar

ederlerse, fliTd )! »Jx 5/İŞj 'j-S/i "getirin delilinizi eğer doğ­

ru söylüyorsanız."

65- OjŞ*—• /-»j ‘İAJİ J l —ir-*-J 1 o l j i - u J l .-â j-» »—L*j J J - î+ 2 s O Jl f i tf'TOj-£-*-;-j O/-j1

Alil J i Ç - lA J l ( j^ jJ 'j o ij i_ İ J 1 . . —â (j——» » JJu J j _ î Ey Habibim

Ekmelerrusûl Sallâllâhû A leyhivesellem , onların bu suâline kar­

şı de ki; Göklerde ve yerde Âllâh'tan başka kimse gaybı bilmez.

(Rasûl-û Ekrem Sallâllâhû Aleyhivesellem 'e, Cenâb-ı Hak vefatına

kadar bütün Umur-u Gaybiye'yi, Habibine bildirmiştir. Fakat lüzu­

mu kadar olanını bize bildirm iş, lâzım olmayanı bildirmeye memur

olmamıştır.) O_j-i^O '4' O jy -~ ; '-»j Onlar ne zaman diriltilecekleri-

ni de bilmezler.

Neml Sûresi • 507

66- 1 4 i* f i j j 1 4 i* d i . _3 f_A j j « j-^ Ji _3 I4 ü p i i j ıs ı j j

\ j ' Oj-—Pf 9 O s S1

sJ_*J1 __3 _4—J-p i İ j l i l j - J Onların ilmi, âhiret hakkında (bil­

gi edinecek seviyeye) erişememiştir. (Onların suâli, s ırf inat ve

mukabeledir.) (Ahirete inandı mı ki soruyor?) (Ahirete inanmıyor,o * s o 3 °

gününü soruyor.) L 4L d L İ __3 f_A J_J Belki onlar şekk-û şüphe

içinde kalmışlar. Oj_İP /4 i» f_A j J (Yakinleri yoktur. Kâh olur, kâh

olmaz derler.) Zira onlar, bundan yana kördürler.

67- Oj4- /i5l Z jjlj ij ZJİ j j / iS İÜ#. İ j j iS ' j jj-J ! J / îj

1 j , - iS j_-jjJ1 JZ-3J O küfür ve inkâr edenler dediler ki; Z_iS İÜ#

Oj_ J: e.U Zİhl ISjZJlJ /.Jljj Biz ve babalarım ız toprak olduktan sonra,'' ^

(tekrar kabirden) çıkarılacak m ıyız? (Tekrar hayata erecek miyiz?)

Böyle söylemekle inkâr ediyorlar.

68- j j j J l j J ^ Î J l İİA î)i j i j * iSj/JiJ j^ S İİA ZSJipJ

tj_İ3 j_* LSjZJlJ j_>tS 1 j _A L sJlpJ j^ İ Muhakkak ki bu tehdit, bu

(ba's) bize yapıldığı gibi, daha önce atalarım ıza da yapılmıştır. dİs'* ^

j_ J J J1 j-JUZ_Jl J l İj-* Bu öncekilerin masallarından başka bir şey

değildir. (Bunların aslı yok diyorlardı.)

69- j —* j î* —-Jl î —3/p İ)/S"i Jî.-.S' ijjks/3 J l ^3 i j j - ^ j 3

Ey Habibim Ekmelerrusûl Sallâllâhû Aleyhivesellem . Onların küfrü, inâdidir. Delil ile ilzam olmazlar. Âllâh, imân yolunu kapat­mış onlara. De ki; Yeryüzünde gezin de günahkâr mücrim lerin âkıbeti nice oldu, bir bakın!

508 • Tefsir Sohbetleri

Sonra teselli o larak Hâlik-i Kâinat, Habibine bild iriyor ki;

70- Oj^Ç-a-j l*-) j Ç J j 6 J j

o o " - 0 a s '

(35—^ J j Onlar seni tekzib ederlerse ey Habibim, mah-

sun olma, üzülme. (Hüzün, mâziye ait olur. Havf, korku müstak­

bel, geleceğe ait olur.) O j^Ç-J /-1>> <>12* < -j j - Ç J j Ettikleri mekir

ve hileden de daralma. (Âllâh yardımcı ve koruyucudur.)

„ ( X '-'''T "t ^71- j ı 3 i /- J1 t-Lpjİ 1 1 j * Oj-İj -Jj

"Eğer doğru söylüyorsanız, bu va'd (ettiğiniz azab) hani ne zaman?" derler.

fi fi s fi g, s — o ^72- O ^ jJ 1 fÇ J j OjÇ-j (1)1 J3

o JlJ_3 Ey Habibim Ekmelerrusûl Sallâllâhû A leyhivesellem , söyle

onlara. Yakındır! Tahkik içindir. O -Ç-j !)' Olur, f_Çj (redif;

nizami askerden sonra arkadan geliyor.) 0jJ^*L_L5 ^ jJ1 ^yaJu s i­

zin acele ettiğiniz Azab-ı İlâhi, arkadan hemen geliyor. Ama bazın

sı gelir, hepsi değil. Çünkü dârul azab, ahirettedir. Onun bazısını

Cenâb-ı Hak, size dünyada gösterir. Nitekim Bedir muharebesinde

gösterdi. Ondan sonrası da ahirette, size tamamı ile zuhur ede­

cektir.x fi o ' o fi s ° x 0 2 s s s

73- OjjÇ-^u J f * 1 jÇ ) j 1 J “^J j jJ i)1j

^ L İÜ J - İ zj j j J d U jj (İ1j Muhakkak ki ey Habibim, senin

Rabbinin fazl-ı azim i var. İnsanlara derhal azap vermiyor, imkân,^ * o ^ o > ^ 0 ^ 5Î '

meydan, fırsat veriyor. OjJÇ—4 J j - Ç J j Fakat insanların

Neml Sûresi • 509

çoğu bu imhal, fırsat nimetini anlam ıyor bilmiyor, O'na şükretm i­

yorlar.

74- O j iU j /aj j j i ^ j ö ı* j i i d clhJj ü j

O 'j - jj>3 U> j-İâ-J d C J djlj Muhakkak d i j senin Rab-

bin, Ey Habibim. ^_»Jjii> j_£o l_i j-Lk-J Onların kâlplerinde, sine­

lerinde kâin olan, mütemekkin olan, gizli olanı, O j-i-â j l-* j açığa

vurduklarını da bilir.

75- j- ı.* t— l î S J i J ' j îl^ -Ü i l ı j L t j * la j

Gökte ve yerlerde gizli bir şey yoktur ki apaçık bir kitapta, (Levh-i Mahfuz'da) bulunmasın. Levh-i Mahfuz'un da bir sûreti bu Kur'an'dır.

s y o s . j j \ J s76- O jâ ii j i - İ jJ* ^ jJ i j i t f J j î 1 j_»<1 ^ i? _ ip ı j o i j-2-Ji 1 Ju* d)'

(Tevrat'ta ihtilâflar hâsıl oldu. Beni İsrâiller birbirini tekfir e tti­ler, küfre girdiler. Hâlbuki eğer bunlar Kur'ân'a tem essûk etseler, ihtilâfları hallolurdu.) Doğrusu bu Kur'ân, İsrailoğullarına, hakkın­da ihtilâf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktır.

77- j - i* 3 iİ J l —.- jj i# ^ j •

Bu Kur'ân, dalâletten hidayettir. Rehber-i rahmettir ancak Mü'm inlere. (Kur'ân, bütün kâinata geldiği halde, ondan yalnız Mü'm inler istifade ediyor. İmân etm iyenler istifade etmiyor.)

Jl 0 2 0 $ 0 2 2 0 S s $78- 1 1 j * j ^ ..io d -j j d)1

S S Oi 0d - J J 01 Muhakkak senin Rabbin, Ey Habibim. j —gi-j

K ıyamet gününde, onların aralarında hükmünü adâletle izm

510 • Tefsir Sohbetleri

0har eder. p-J-*-JI ;h >*-JI J-*J Aziz'dir, galibin galibidir. Mağlup o lm a­

yan galiptir. Âlim 'dir, her şeyi bilir yerli yerine halk eder.o o S s s \ s ® ^

79- I j>t!i g lp d™>l 4 l g lp Jkj"-®

\ s o Cî<uıl g_LP Öyle ise ey Habibim, senin bütün hâline mü-

tekeffil Âllâh'tır. Sen, Âllâh'a itimat et. j-j-*—!! <3->JI g -İP d i l Mu­

hakkak sen, hak üzeresin. Tek başına da olsan hakka tevekkül et.

Cenâb-ı Hak, sana yardım eder.

80- j ^ l i IJJJ IS) ZlpİJI p İ J I £ - 1 J J g J - J I J d ! )

O s S Sg-sJ-JI £ - _ . J d ı i i Sen ölülere, (kâlpleri ölmüş olanlara) sön

zünü işittiremezsin. \_J_JJ İSI *L-p jJI p_iLjI J J Arkasını

dönmüş kaçmakta olan sağırlara da da'veti duyuramazsın. Sağır

olana da işittiremezsin. Zahir kulakları var fakat kapatılm ış, Âllâh

tarafından perdelenmiştir. Takdirat-ı İlâhiye bunlar hakkında bua

dur.

81- Ü 3 l i j - i g j i J I £ - _ ! Üi j-P tjrl lJ I ^ a l* v£-Sİ l- i j? J \ o fi o fi<

l i j Sen dalâlette, bâsiretleri âmâ

olanları imâna hidayete getiremezsin. (Sana vacib olan da davet­

tir. Âllâhû Teâlâ, dilediğine hidayet eder.)

O j i - L l i p— L- Ij Ij j i J ) £—- 1 O) Sen ancak âyetlerim ize

imân edip, inkiyâd edenlere Kur'ân'ı dinletebilirsin.

Neml Sûresi • 511

82- j i - g i i S ^ J J l j_» Â_Jl'i f-g j i ^ j ^ i ^î-glİP J j -Ü l £-Sj l i j j

jj_i3j^ J u s i i i j J ıS j - ı l ü

—g a S J J l j_» ÂJli f-g! 1_i:>-j:#-j f-f-İP JJ-LJl -SJ l i l j Onlar hak­

kında söz gerçekleştiği (yaklaştığı) zaman, bunlar için bir (dâbbe)' S ' * ' > ' İ

çıkarırız. j j- iS jj J İ-İsLj İj Ij-iLS"^-j-Ul j l Bu, onlara, insanların âyet­

lerim ize kesin bir imân getirmem iş olduklarını söylüyor.

1- İbn'ü Cerir'in, Huzeyfe bin Esid'den rivâyet ettiğine göre; "Dâbbe'nin üç çıkışı vardır. Birincisi bazı çöllerde çıkar sonra gizlenir. Birisinde de em irler kan dökerken bazı şehirlerde çıkar, yine gizlenir. Sonra insanlar, mescidlerin en şereflisi, en büyü­ğü ve faziletlisi içinde iken yeryüzü, kendilerini fırlatmaya başlar. Derken halk kaçışır, Mü'm inlerden bir grup kalır. Bizi, Âllâh'tan hiçbir şey kurtaramaz derler. Dâbbe de onların üzerine çıkar, yüzç lerini parlak yıld ız gibi parlatır. Sonra hareket eder, artık ne takip eden yetişebilir ne de kaçan kurtulabilir. Bir adama varır namaz kılıyordur, vâllâhi sen namaz ehli değilsin der yakalar. Mü'minin yüzünü ağartır, kâfirin burnunu kırar" dedi. "O zaman insanlar ne halde olur?" dedik. "Arazide komşu, malda ortak, yolculuklarda arkadaş o lurlar" dedi.

2- İlim ehlinden pek çokları; "Dâbbe'nin ortaya çıkması, em ir bil-m aruf (iyilikleri emir) ve nehiy anil münker (kötülüklerden men etme) terk edildiği vakittir" demişler. İbn'ü Ömer Radıyâllâhû Anh'dan rivayet edilir ki; "Em ir b il-m a'ruf ve nehiy anil münker terk olunduğu vakittir" demiştir. Buna göre, "Müslümanlar da bo­zulup aleyhlerinde hüküm hak olduğu vakit" demek oluyor.

83- jj-P jjJ f-gi i-is ijlj V ’i S j j a » l^ j i »l j S j » j - i * i f j j j

512 • Tefsir Sohbetleri

O gün her ümmetin, âyetlerim izi yalan sayanlarından bir ce­maatı toplayacağız. Artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.

84- u L L * ^ p ' j ^ J Û f il J u .

O jİ_ a3

Nihayet hesap yerine geldikleri zaman, Âllâh buyurur. Siz ber nim âyetlerim i, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız (başka) neydi?

85- O j k i J J I jU S U_> j j i i ı £3jj

Yaptıkları haksızlıktan ötürü, (azaba uğrayacaklarını bildiren) o söz gerçekleşm iştir, artık onlar konuşamazlar.

86- d ü i Oı î ^ 4 i J U İ J i j ^ l j i i ^ j j ı ıSı ij;.: f J İ

Oj-^jJ f j İ j v /^ î

l^_ .lİı jL g İJ lj <- î 1 ji£_LlJ J O /İİ IjS-J f-Jİ Dinlensinler

diye geceyi yarattığım ızı ve (çalışsınlar diye) gündüzü apaydınlık

yaptığım ızı görmediler mi? o U V d U İ ^ J û l İmân eden

bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.

87- <>° J ! u ^ ^ 1 <> j -* <>* ^ -m

j-Jy>-lS aj-jl 4 l tLâ>

* i i . v ı ^ / v 1 c^ ^ LİJ1 ^_j ^

<oıl Sur'a üfürüldüğü gün, Âllâh'ın diledikleri müstesnâ, göklerdes/ î ,

ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. j J ^ lS ajjl J S j Hepsi bo­

yunları bükük olarak, O'na gelirler.

Neml Sûresi • 513

88- ^ j J l <Uİ £_ ı? M.J1 j-* j ——J ( -Aj ûl—*Z / - _—*->0 JL-<.j>tJl ^j-Jj

Oj-i -âJ /_— “Sİ tjS j- iJ İ

i> s S } , s S &t.j/^_ J1 j-*> j -— ^-*j «J-»/>- i -—^ JZ-^-îJl ^j-Sj Sen dağları gö­

rürsün de onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar, bulutun yürü-i. $ } , , ~ \

mesi gibi yürümektedirler. jS j_â3l ^JJİ <üi ^JL? (Bu) her şeyi

sapasağlam yapan Âllâh'ın sanatıdır. Oj-UİS l — İSl Şüphesiz

ki O, yaptıklarınızdan tam am iyle haberdardır.

(Bu âyet, dünyanın sabit olmayıp hareket ettiğini açık bir şe­

kilde ifâde etmektedir. Bununla birlikte âyet hakkında başkaca izahlar da vardır.)

89 ■ O ji* 1 Jlî* j j £ 3 j * fA j /4i* j —— iJ3 U # Z>- j *

14 i* j4 ^ U S *L>- jJ> Kim bir hasene ile gelirse, ondan

daha hayırlı, daha güzeli ile mükâfat görür. 5-* j-* f-* j

Ve o günün dehşet korkusundan emin kalır.

90- f-S-iS /_* J l O j^ - î j * _Z_iJ 1 ,3 f—g-Aj^J C-t-;.£lâ <£-_—!/.> «•/_>- j-* j

O j.l_—

j l İ J l _3 f_4Aj4-J c .J£ 3 <il_UZj #/->- j-* J (Rablerinin huzuruna)

kötülükle gelen kim seler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. j - A

OjJu Jü f ü T U« VI Oj 5-^ (Onlara,) "Ancak yaptıklarınızın karşılığını

görmektesiniz!" (denir.)

91- j S İ- !j i—4* ^J—!1 SJ_LJİ «J_a J— -Pİ dİ ^ j —*1 l_«-Sİ

j_* Oj_s 1 i)1 dJj_*1j

514 • Tefsir Sohbetleri

J S İ-Jj l— ..>■ ^JÜİ S iL J I aJ_* —->j i - lp i O' o j —*1 l_—>1 De

ki; "Bana, ancak haram kıldığı bu şehrin Rabbine ibadet etm ekli­

ğim emredildi." Cenâb-ı Hak, Mekke'yi haram kılmıştır. Orada in­

san kanı dökülmez, av avlanmaz, otu biçilmez ve ağacı kesilmez. o ° V } o *

j - J - J i j_* (dj_S 1 01 Oj_*1j "Her şey, O'nun halk ve mülküdür.

Bana, (O'na münkâd ve hâlis) Müslümanlardan olmaklığım em ir

buyuruldu."

92- J - Î İ J —M? j - * j **_^ i - î . L-jSlİ ^i_l»1 j ——İ (01 j —iJl 1 j-İJİ O 'j" o __

j_ j^ IÜ J lj_ a ı u ı u j

O iJîJl i jü î o îj Ve Kur'ân'ı, tilâvet (veyâ Kur'ân'a ittibâ) etmeye

emrolundum. 4— 1* ^ i i g j L-Jslİ ^ i - î i l j - J Kim hidayet bulursa\ S * \ s 9 Jl $

ancak kendi nefsi için hidayet (ve menfaat) bulur. J İ j_ * jo

(O-jjJjiJJ1 (O-* , L-Si L-Jsi Kim de dalâlete düşerse, "ben ancak inzar ve

iblağa me'm urum " dersin.

93- O j i—âJ lJ p (J îl* j d l j j la j l^ jİ j 'â îİ ^Jlji ^ i j^ J i J» j

!^.Sjİj.A^ «l j IJI l5 o jj_ » i _Jj Jİ J J J Ve şöyle de; "Âllâh-û

Teâlâ'ya hamdolsun. O âyetlerini size gösterecek, siz de onları' * * s ti ' ' &görüp tanıyacaksınız. Oj-I—jû U P JpUL> d - i j U>j (Ama o vakit size

bir faydası olmayacak) Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir."