islam ve sosyoloji sorunlar ve arayışlar -...

5
islam ve sosyoloji sorunlar ve TOKER Doç.Dr., Ankara Üniversitesi Fakültesi r çinde 21. sosyoloji "yeni" bir bilim Her ne kadar bilim dallan göreceli olarak genç bir ko- numda görünüyorsa da, bu isim ortaya üzerinden neredeyse iki bulunuyor. itibariyle bir Dini' kunna projesinin temel olarak ortaya bu disiplin, kendi literatürüne çe- gözden geçirmelerle hayli yol kat benzi- yor. Auguste Comte'un 'pozitif' spekülasyonlan, gibi zamanla spekülasyon olmaktan tümüne pratikler haline bulunuyor. Kendi içerisinde ekoller ve kurarnlar olarak gözükse de, sosyolojiyi bir ba- yekpare bir yönü var. O da, kendi evrens- elcilik iddialan ile ironi bu bilimin bilgi üretmesidir. Sosyoloji yola den azade, ve objektif bir disiplin kendisine Nitekim bu hala sos-

Transcript of islam ve sosyoloji sorunlar ve arayışlar -...

islam ve sosyoloji sorunlar ve arayışlar

İhsan TOKER

Doç.Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

rçinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda sosyoloji artık

"yeni" bir bilim dalı değildir. Her ne kadar diğer

bilim dallan arasında göreceli olarak genç bir ko­

numda görünüyorsa da, bu isim altında ortaya çık­

masının üzerinden neredeyse iki yüzyıl geçmiş bulunuyor. Batıdaki durunı itibariyle bir 'İnsanlık

Dini' kunna projesinin temel parçası olarak ortaya

çıkan bu disiplin, kendi literatürüne bakıldığında çe­

şitli gözden geçirmelerle hayli yol kat etmişe benzi­

yor. Auguste Comte'un 'pozitif' spekülasyonlan,

bilindiği gibi zamanla sırf spekülasyon olmaktan

çıkıp, hayatın tümüne yayılan pratikler haline gelmiş

bulunuyor.

Kendi içerisinde çeşitli ekoller ve kurarnlar olarak

farklılaşmış gözükse de, aslında sosyolojiyi bir ba­

kıma yekpare kılan bir yönü var. O da, kendi evrens­

elcilik iddialan ile ironi oluşturacak şekilde bu

bilimin Batılı değerlerin şekillendirdiği kalıplarla

bilgi üretmesidir. Sosyoloji yola çıkarken değerler­

den azade, bağımsız ve objektif bir disiplin olmayı

kendisine şiar edinmişti. Nitekim bu şiar hala sos-

yoloji ders kitaplannın satırlannda egemenliğini ko­

rumaktadır. Ancak sosyal bilimler alanında kırk yıla

yakın bir süredir şahid olunan meydan okuyucu bir

takım itirazlar, bu konudaki tekeli ~la zayıtlatma

yönünde sürmektedir. Bu bakımdan bu disiplininAv­

rupa-merkezci varsayımlan çok kapsamlı bir şekilde

masaya yatınlır hale gelmiştir.

§e~~ıiiıDeli' §®§yoDo]ôye ~!ali'şn fin~' <ü'le-§el€.niıGe!i' liDD!i' <Iildiıırııyaıll1lnıııı, ll!ilDaıımıö a~'n D lb>aCumııı m<Iilall1l yeaııô lb>ört

ıre§ô0e o0ll!IŞ1ill1Irt<Iilıııığıııı gdiıll'ıiiıD nırııefldt.e<Iilô!i'.

Nüile~'ônırıı §®§yaD raı o Oô ıımı 1ieC,e00ell'Ôil1lÔil1l lkn ll'n H ııırııayaı

raıaşDa<dloğo !ildiıll'eıç, nırııo<dle ll'ırııDeşıımıe fmll'anırıı fiall'mm

ıraıll'DoC' §elbıepOe!i'ôııııô f!aıyraıe1iııırıı e0ertü, §eCs.diı Oe!i'Oeşnırııe yaıC~OaşonırııHaıli'nııııoıııı aı1iafruaıırıı §aır l!llırıımaıyaı geıçeli' UııaıOe

geDııırııeDeli'o, liJlmzô froırô:e:ııırıı oırıı <dl ftiışüll1l§e0

egeııırııeırııOôğôııııfiıııı §Cila'§D0 Dfi' CıaıBe geHnırııe§fi,

fiil®§i-mo<Iileım e6eşiôrtô, l!ll61lll§- cdleırBefr yapaOaa-muırn

yeli'Ôırııô ııııBnıı!il-aŞD!i'D (ia-aırıı§-ırna§yomıaD) bağDamBaraı

bon'a~~D!i' »ııaBe geOme§Ô V§. bnaie.Bilil bıuı geOôşm~eReli',

0§0aıımıe oOara~i yeırııô ddBşifti!Btı:e ali'ayaşBaıraliıi«Ba

ııııygll!ıııı zeııııııôBilDeli' bıı.dnırııa iU-aiôma.Dhııö

gü ıç ~eoııdiıı-ııırııe~ri:e<ü'lirt.

Genelde sosyal bilimlere, özelde ise sosyoloji ve an­

tropolojiye yönelik söz konusu itirazlar, sömürge­

sonrası kuramilar çerçevesinde özel bir literatürü

ortaya koymaya devam etmektedir. Bu çerçevede sos­

yolojiye daha yerli bakış açılan kazandırma çabala­

rının da güç kazandığı söylenebilir. Ancak özellikle

İslam 'ın söz konusu olduğıı durumda bu çabaların za­

yıflığı, hatta yer yer yokluğıı yönündeki sorunların da

ele alınması gerekmektedir. İslam evrensel bir din

olarak insanlık tarihindeki canlı gündemini hep ko­

rumuştur. Bununla birlikte onun dünyadaki yeri hak­

kında - kendi mensuplan da dahil olmak üzere- yeterli

bir toplumsal dilin oluşmuş olduğıından söz edile­

mez. Zaman zaman bu yönde ileri adımlar atılmış ol­

duğıı da bir gerçektir. Şüphesiz bunun ilk akla gelep

örneği de İbn Haldun'un düşünce ve çö~emeleri­dir. Ancak ne yazık ki bu, istisnai kalan bir durumu

temsil etmektedir. Bu da sosyoloji ve antropoloji

başta olmak üzere mevcut sosyal bilim yaklaşımlan

ve üretimi karşısında İslami aklı bu dinin ya da onun

kültürel sonuçlarının zenginliği, potansiye~ ve çeşit-

6 ES KIY.ENI YAZ 2011 SAYI 22

liliğini ortaya koyma noktasında işlemez hale getir­

mektedir.

Oysa seküler sosyolojiye karşılık de-seküler bir dün­

yanın, İslami akıl bakımından yeni bir vesile oluştur­

duğu görülmektedir. Nitekim sosyal bilim tekellerinin

kınlmaya başladığı süreç, modernleşme kuramlannın

varlık sebeplerini kaybetmeleri, sekülerleşme yakla­

şımlannın ataktan savunmaya geçer hale gelmeleri,

pozitivizmin düşünsel egemenliğinin sarsılır hale gel­

mesi, post-modern eleştiri, ulus-devlet yapılannın ye­

rini ulus-aşın (trans-nasyonal) bağlarnlara bırakır

hale gelmesi vs. bütün bu gelişmeler, İslami olarak

yeni düşünce arayışlarında uygun zeminler bulma ih­

timalini güçlendirmektedir.

Modem ulus-devlet döneminde Müslümanların mo­

dem vatandaşlık eğitiminden geçmelerinin istenme­

yen bir sonucu, onlann zihinsel, düŞünsel

donanımlannın ortaya çıkması olmuştur. Geleneksel

durağanlık karşısında bu durum bir cevvaliyet ka­

zanma fırsatını da beraberinde getirmiştir. Ancak bu

bir fırsat olduğu kadar bir riski de içinde barındırmak­

tadır. Modem eğitimin şekillendirici etkisi Müslü­

manların zihinsel durumlarını kısıtlayıp, çarpıtıcı bir

potansiyeli de içerisinde taşımaktadır.

Bundan dolayı olsa gerek, Müslüman düşünür ve ay­

dınlar önceden beri bu tehlike karşısında yeni cevap­

lar geliştirme çabalarını sürdürmüş görünmektedirler.

Kedileri de modernliğin sonucu olan bu aktörler, mo­

dernliğin oluşturduğu bu riskler karşısında İslami ola-

. rak tedbirlerin neler olabileceği üzerinde düşünceler

geliştirmişlerdir. Bu düşüncelerin ortaya çıktığı bir

vasatı, sosyoloji ve antropoloji karşısında Müslüman­

ların yerinin ne olacağına dair tartışmalar oluşturmak­tadır.

Aslında sosyolojinin erken dönemlerden itibaren

Müslümanlar arasında ' yerli' bakış açılarından yeni­

den değedendirilip inşa edilmesi yönündeki çabaların

hiç eksik olmadığından söz edilebilir. Emile Durkhe­

im'in fikirleri Türkiye'de Ziya Gökalp eliyle -dev­

rine göre- neredeyse eşzamanlı olarak takip edilmiş

olmakla kalmamış, bu kanaldan gelen düşünsel etki­

ler Türklük ve Müslümanlık bağlamında yeniden for­

müle edilmek istenmiştir. Yine içerideki söyleşideA

Yaşar Sanbay'ın da dikkat çektiği üzere İslam içti­

maiyatı, erken bir dönemde gündeme gelmiş bir çaba

olmuştur. Mehmet Bayyiğit ve Adem Efe'nin İslam

Mecmuası bağlamında bu konuya ilgilerinin ortaya

çıkardığı ürünler de bu bakımdan aynntılar sunmak­

tadır. Özellikle 'içtimai fıkıh' ya da 'içtimru usUl-i

fıkıh' arayışları önem taşımaktadır.; Böylelikle yeni

bir toplum biliminin, eski İslam hukuk düşüncesinin

kavram ve birikiminden hareketle yeniden formüle

edilme vesilelerinin öne çıktığı görülmektedir.

An~ak bu erken dönem yerliliği etkili sonuçlar ortaya

çıkartamamıştır. Bayyiğit'in de belirttiği gibi, "Dinin

İctimai Hizmetleri"nin zamanla daralma göstermesi

sonucu akamete uğramıştır. Başka bir deyişle Türk

sekillerliğinin hakim hale gelmesi fıkıh üzerinden

yerli ve yeni bir bilgi disiplini oluşturma çabasırum

baltaladığı gözlemlenmiştir. Aynca esaslı bir şekilde

sosyolojik birikimin Batıdan/Fransa'dan geliyor ol­

ması da kendi başına bir sınırlılığı zaten beraberinde

getirmek durumunda olmuştur.

İslam ve sosyoloji arasında Müslümanlar açısından

bir ilişki kurma çabalarının sonraki dönemlerde iki örneğinin ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan bi­

rini, İran özelinde Ali Şeriati 'nin düşünceleri oluştur­

maktadır. Kadir Canatan'ın sınıflandırması ile onun

tarzı "İslamcı sosyoloji' olarak da adlandınlmaktadır.i

Şertati, İran gibi oldukça aktifbir toplumsal bağlarnın

içinden çıkan bir aydın olarak Batıdan aldığı fikirlerle

yerli bilgiler arasında oldukça eklektik ve kendisine

özgü bir çerçeve ortaya koymuştıır. Onda Batı ve

Doğu, rasyonel ve mistik olan, bir arada ve özellikle

de kurgusal bir şekilde bulunmaktadır. Bunun, onun

düşüncelerini oldukça zengin ve çekici kılmakla bir­

likte, çelişkililik ve düzensizlik yönünden olumsuz­

luklan da söz konusu olmuştıır.ii Şeriati'nin İslami

metin ve bağlamları, modem Batı biliminin, hatta si­

yasi söylemlerinin kavramları üzerinden anlamian­

dırma gayreti, bu çelişkililiği en üst düzeylere

çıkartmaktadır. Aynca onun radikal İslam ile özdeş­

leştirilmesi de fikirlerinin değerlendirilmesinde ayn

bir sınırlılık oluşturmaktadır.; Yıne de halihazırda ve

gelecekte Şeriati 'nin düşünceleri hala Müslümanlar

için zihinsel boyutlar taşıyıcı nitelikte görünmekte­

dir.

Daha farklı bir çizgi, bilindiği gibi 'Bilginin İslami­

leştirilmesi' hareketi çerçevesindeki formülasyon­

larda ifadesini bulmaktadır. Bu aynı zamanda

1970'lerden bu yana süregiden İslami Uyanış Hare-

keti'nin önemli bir görünümü olarak da dikkati çek­

mektedir. Bilginin İslamileştirilmesi şeklindeki ifade

ilk olarak Muhammed Nakib el-Attas tarafından

'Islam and Secularism' adlı kitabında kullanılmış ve

buradan yaygınlık kazanmıştır. Özellikle bu proje, İs­

mail R. el-Faruki tarafından daha kapsamlı hale geti­

rilmiştir. v Bunun sonucunda sadece sosyoloji ile

sınırlı olmakla kalmayıp, genel olarak bilim, yöntem,

ekonomi, psikoloji ve antropoloji gibi alanlarda da

İslami yeniden inşaların gündeme geldiği görülmek­

tedir. Sosyoloji ile ilgili olarak bu alan da 'İslami sos­

yoloji' şeklinde bir kes i te karşılık gelmektedir. Ancak

- bir çok gözlemcinin de ifade ettiği üzere- bu 'yeni'

yönelimin, yani İslami sosyolojinin hala kuruluş aşa­

masında olduğunu belirtmek gerekmektedir. Peow'un

dile getirdiği gibi, bu sosyoloji henüz yapım aşama­

sında olup, İslami dünya görüşüyle uyumlu bir disip­

linin oluşturulması hedeflenmektedir.v

Ô §8aııım we §O§yoh}jô arta§onda M\ü§§ifiımanlar a~G§m«iJaırn ÔCE' mş~c t~ellli'M2l çaoa8aü'Hi!i!ft81l §081Jii'afd <dlöırııemBe rt'aı'Je ôUd Öli'ırııeğô Dllô ırıı oıı1aya çoEruoğn

göri'WıfimeU,'freaı'J ô rt'. lm ıuı ırııflart'aı'Jaırıı lh>ôrt'ôırııü,

Ö li'aırıı ©zefl fiırıım'le ADö §eıı-fia'fri'ırııfiırıı «ildiı§Ciı ırıı~eDerô ~ >

oOruışiMrmarruadoli'.

İslamcı bir sosyoloji gibi, İslami bir sosyolojinin, bu

'yapım halinde oluş'un ötesinde sorunları bulunmak­

tadır. Her ne kadar Batılı sosyal bilim araştırmacılı­

ğına karşı kapsamlı bir çıkış hedeflenmişse de,

altemati:fin ne olduğu konusu hala belirsizliğini ko­

rumaktadır. Bu hareketin dar siyasal amaçlarla ken­

disini sınırlandırmamış olmasına karşılık, onun ne

anlama geldiği ve sosyolojik olarak sonuçlarının ne

olacağı hususu belirsizliğini korumaktadır. Bu bakım­

dan 1980'li yıllarda yakalanan ivmenin daha sonraki

dönemlerde canlılığını muhafaza edemediği görül­

mektedir.

Geleneksel sosyoloji anlayışiarına karşı koyma, din­

sel bir bakış açısının bir disiplinle etkileşim yollarının

neler olacağını ortaya koyma, sosyal bilimlerdeki Ba­

tılı araştırma tekeline karşı yöneltilen eleştirilerde bu­

lunma, bu bilimlerde ve sosyolojideki Avrupa­

merkezci ve ateistik etkileri açığa çıkartma vi bakım-

SAYI 22 YAZ 2011 ESKiYENI 7

(

lanndan böyle bir çizginin önemi göz ardı edilemez.

Ama yukanda da belirttiğim üzere bu konudaki be­

lirsizliğin giderilmesi ve içeriğin doldurulması, hem

İslami sosyal bilim yanlıları vi, hem de onların seküler

ya da diğer muhatapları açısından bir gereklilik oluş­

turmaktadır. İkinciler için ciddiye alınır düzeyde ar­

gümanlar geliştirip, bunu akademik ve gündelik

anlamda pratiğe dökebilen bir birikim koşulu öne çı­

karken, birinci kesim için de İslami aniatılar ile sos­

yolojik praksis arasmda makuliyet taşıyan yeniden

formülasyonların geliştirilmesi bir gereklilik olarak belirmektedir. ·

llUiginiını ܧlaınraiBeştirDBıııme§Ü şe~dinde~ü ôfadle m, oDara!' Nhdııaımmed Na!db eft-Ai[a§ iali'afandaını

'0§0am aını«il §e<r:ıuıOa!i'Ô§ıımı' a«ilOn ~'ôiallmıı«ila n,ıuıODaınıoDmoş ve lb>ıuıli'a«ilarnı yaygonııOoG' fl~azaoıımoşftoli'.

Öıı:eODôflde llı>ıuı pıro]e, Ö§maôO ~. eU-IFali'ıuıfld taraim«ilaoıı dalila e,ap§amh llııaHe getö!i'ôHmôştüır.

llhııınııım §0111llll<r:l!llrnıda §ade«:e §O§-yoDojô Bfte §B~urBa oDmaeda ~'aima-ynp, gemıeH oiaırae{ bôBöırnıı, -yörnıtem,

eCmınımllllô, p§ôfl,oHojô ve aoııili'opoflo]ô göllı>ö aBaınıOaır«lla ([fia ll§llaıorrnô -yenııadeını nıııışaHaıroıııı

gıiiıoıııdleme geDdôğô gö!i'diıHmeerte<dlô!l'. §o§yoUojn fiDe öOgiHfi oHarta!' lb>l!ll aDaını «ila 'Ô§Bamö §O§-yoBojü' şerdinde bÖ!i' f(e§oie e,aırşahf{ gelmefrtedir.

Bu bakımdan özellikle İlyas Ba-Yunus tarafından or­

taya konulan gayretler önemlidir. Ba-Yunus, kuram­

sal, eleştirel ve stratejik açılardan konunun

ayrıntılarına girmeye çalışmıştır. Gerçekten de, İslami

bir sosyoloji için evrenin doğası, insanın doğası, sos­

yal düzenin ve tarihin doğası bakımlarmdan sayıltı­

ların ne olduğunun tartışılması büyük bir önem

taşımaktadır. i Ne var ki, bunlar yeterli değildir. Bu

başlangıç adımlan hala ciddi ve yeterli düzeyde ile­

riye taşmamarınş görünmektedir.

Aynca sosyoloji ile ilişkinin entegrasyon çerçeve­

sinde mi, yoksa yeniden-inşa yoluyla mı gerçekleşti­

rileceğix husus u belirsizlik taşımaktadır. Birincisinde

iki unsun arasındaki etkileşim birbirlerinin bağımsız­

lıkları temelinde yeniden ele alınırken, ikincisinde

bütünüyle İslami mutabakat, kavramlar ve bağlaının

esas alınmaları söz konusudur.

8 ESKiYENI YAZ 2011 SAYI 22

Kuşkusuz sosyoloji ile İslam 'm kesiştiği çizgiler bun­

lardan ibaret değildir. Bu konuda büyüklü küçüklü

başka versiyonlardan da söz edilebilir. Bir İslam sos­

yolojisi geliştirme çabalarının bir losını Kur'an ve ha­

disler bağlam.ında denenmektedir.x Ancak burada da

sorun, Kur'an ya da hadis gibi dini metinlerdeki söz­

cük dağarcığmm ötesine geçen, şu andaki sosyal

bilim diline de başvuran bir İslami aniatılar dizisi

üzerine çözümlemelerin henüz göıülemiyor olması­

dır. Vejdi Bilgin' in de bu sayıdaki yazısında belirttiği

üzere, burada Kur'an ile sosyoloji arasmda naif bir

ilişkinin kurulması söz konusu olmaktadır. Dolayı­

sıyla sünnetllllah kavramından hareketle, bu sefer

dini açıdan yeni bir 'pozitif' toplum kurarnı ya da dü­

şüncesinin ifade edeceği anlamlar ve bundan çıkacak

sonuçlann daha düşünümsel düzeyde değerlendiril­

mesi gerekiyor görünmektedir.

Tabii burada bir kesişme noktası olarak Batılılar ta­

rafından gerçekleştirilen 'İslam sosyolojisi' (artı

'İslam antropolojisi') h~da da birkaç söz söyle­

mek gerekmektedir. Bilindiği gibi özellikle Fran­

sa 'nın, kendi koşulları gereği, emperyal amaçlan

doğrultusunda sonuç veren çabalarının varlığı söz ko­

nusudur. Fransa' da Kuzey Afrika' daki Müslüman

kültürleri tanıyıp, onları kontrol altına almak üzere

böyle bir akademik çaba çerçevesi ortaya çıkmıştır.

Bunun karmaşık kültürel siyasi dolayımları bir yana,

akademik açıdan da çok anlamlı sonuçlar verdiğinden

söz edilebileceğini düşünmüyorum. Bununla birlikte

daha genelde Batılı bilim insanlarınca gerçekleştirilen

· sosyolojik/antropolojik araştırmaların bu noktada göz

önünde tutulup, tartışmaya dahil edilebilecek yönler

taşıdığı da bir hakikattir. Bu bakımdan E. Gellner, C.

Geertz, B. S. Turner, T. Asad, S. Mahmood gibi isim­

lerin bu açıdan tekrar okunınası gerekecektir. Yine

İbn Haldun'un sosyolojik bir model olarak yeniden

okunınası önerisinin din sosyolojisi ile yakından ilgili

bir Batılıdan gelebiliyor oluşu da kayda değerdir. ıd

Derginin bu sayısındaki yazılar, yukandan beri sözü

eelilen ilişkinin küresel ya da yerel olarak ortaya çı­

kardığı sonuçların bazı yönlerine hitap etme durum­

larıyla öne çıkmaktadır lar. Bu karmaşık ilişki burada

iliata olunup tüketilecek bir konu olmamakla birlikte

burada, bundan sonraki atılabilecek adımlar nokta­

sında öncekileri daha farklı noktalara taşıyarak yeni

inşa biçimlerine zeinin hazırlama amacı öne _çıkmak-~ . ...

tadır. Çünkü bu konu egemen pozitivist sosyolojik

kalıplar ile sözde yerli bir sosyal bilim söyleminin

parçacıklarının tartışma/müzakeresi sürecinden ol­

dukça uzak kalmış/tutulmuş bir konum arz etmekte­

dir. Bunun makul bir tavır olup olmadığına konu

ancak kendi içerisinde, çok sayıda boyutuyla birlikte

tartışıldığı zaman karar verilebilir. O zaman bu yön­

deki arayışların birer fantezi mi, yoksa ümid vaad

eden belirtiler mi olduğu hususunda daha net görüşler

ileri slirülebilecektir.

Son olarak seküler karakterli sosyoloji ile İslam gibi

tam teçhizatlı bir dine dayanan düşünceler arasındaki

sağlıklı ilişki biçimlerinin kurulması bakımından

daha yolun başında olduğumuzun söylenınesi gerek­

mektedir. Ancak bunun göz ardı edilemeyecek ya da

ihmal gösterilerneyecek bir konu olduğunu da burada

vurgulamak istiyorum. Çünkü İslam'ın dünyada ha­

tırı sayılır bir potansiyele sahip olmasının yanında

kendi inananlarının muhatap olduklan sorumluluklar

da böyle bir çabanın en azından tartışılması gerekli­

liğini ima ediyor görünmektedirler. 'Modem' bir dün­

yanın 'aptallar'ından bir kısmını oluşturacaklan

düşünülen Müslüman kültürlerin, şimdi kendi 'fail­

lik' lerini ortaya koymalarına imkan hazırlayan koşul­

lar dır bu bakımdan işi daha kolay, ama aslında zorlu

bir iş haline getirmektedir. Bu aynı zamanda 'sosyo­

lojik' tekelin kınlmasında en anlamlı adımlardan biri

olabilir .•

not lar

Derginin bu sayısında M. Bayyiğit ve A. Efe'nin yazılan bu konuda önemli katkılar sunmaktadır. Aynca bu konuda kap­samlı bir değerlendirme için bkz. R. Şentürk, İslam Dünya­sında Modernleşme ve Toplumbilim, İstanbul: İz Yayınlan, 1996.

Bkz. K. Caoatan, İslam Sosyolojisi, İstanbul: Beyan Yayın­lan, 2005.

iii Şeriati'nin bu yönde bir değerlendirmesi için bkz. İ. Toker, 'İslam Sosyolojisi Kavramı ve Ali Şeriati Üzerine Kritik Bir Yaklaşım', Bilimname: Düşünce Platformu, VII: 16 (2009/1 ), ss. 91-105. Aynca bu sayıda aynı konu bazı göz­den geçirmelerle yeniden ele alınıruştır.

iv Nitekim bunun eo tipik örnekleri Türlciye'de görülmüştür. Şeriati başından beri radikal bir İslam ideologu olarak su­nulup, ona yönelik okumalar, bilimsellik ölçütüyle aşın öl­çüde yerici bir uslupla dile getirilmiştir. Bir örnek için bkz. Ü. Günay, 'Din Sosyolojisioio Din ve Toplum Bilimleri Arasındaki Yeri ve Önemi', M. Çağatay Özdemir (ed), sor­gulanan Sosyoloji, Ankara: Eylül Yayınlan, s.184. Bu am­bargonun hala sürdüğü de söylenebilir.

v H. Peow, 'Islamization of Knowledge: Islamic Sociology and Anthropology in Theory and Practice', Al-Shajarah, 15:1 (2010), s.83.

" Peow, a.g.m., s.84.

,;; ibid, s.85.

viiiArtık tarafsız, objektifbir sosyal bilim nitelemesini biraz da mit ifade eder bir aşın-iddia olarak gördüğümden, hiçbir ra­batsızlık duymadan yanlılık gibi ifadeleri kullanmak duru­mundayım. Bu bakımdan yaolılığın varlığının sorun edilmeden, aksine bunun farkında olunarak yazılması ve il­gili sorunlarla baş edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu, aynı zamaoda sekiller bir yörüngedeo çıkılarak toplumsal düşünce faaliyetlerine girilmesinin de kapılarından birini temsil edebilir.

ix Ayrıntılar için bkz. i. Ba-Yunus ve F. Ahmed, İslam Sosyo­lojisi. Bir giriş Denemesi, çev. Rıdvan Kaya, İstanbul: Bir Yayıncılık, 1986.

• Bu konuda ayrıntı için bkz. Peow, a.g.m. Peow birinciye El­Faruki'nio, ikinciye de Davies'ın yaklaşımını örnek ver­mektedir .

.; Türlciye'de bu konudalci çalışmalar açısından L. Cebeci, M. Bayyiğit, E. Okumuş, M. Tekin gibi isimler örnek verilebi­lir. Bu konuda bu sayıdaki bibliyografik çalışma da -'İslam Sosyolojisi. Bibliyografik Bir Başlangıç'- incelenebilir.

ıW Bkz. J. V. Spickard, 'Tnöes and Cities: Towards an Islamic Sociology of Religioo', Social Compass, 48:1 (2001), ss.1 03-116.

SAYI 22 YAZ 20 1 1 ESKiYENi 9