İşçi Sözü Ağustos 2015

16
Ülkede savaş koşulları ve bir darbe süreci ya- şanıyor. Halk desteğini yitirip azınlığa düşmüş olan AKP iktidarı, savaş kararı alıp, ülkedeki as- keri üsleri yabancı savaş uçaklarına açıyor ve askeri güçlerini ülke dışına gönderiyor. Böylece, ancak darbe dönemlerinde görünen bir yetki gaspında bulunuyor. Geçici bir azınlık hüküme- tinin, ülkenin ve halkların kaderini belirleyen, geleceğini ipotek alan kararlara imza atması darbeci bir tutumdur. Ayrıca, “yurtta savaş, bölgede savaş” ilkesine sarılarak, bir yandan Kürtlere, içeride ve dışarı- da savaş açarken, diğer yandan, “güvenli böl- ge” adı altında, Suriye topraklarının bir bölü- münü işgal planları yapıyor. Aslında AKP iktidarı açısından değişen bir şey yok. Uzun süredir uyguladıkları ve başarı- sızlığı açığa çıkmış olan stratejilerinde ısrar edi- yorlar. Yanlış stratejiyi, yeni koşullarda, yeni araçlarla sürdürmeye çalışıyorlar. AKP iktidarı, Öcalan ile yürütülen görüşmeler yoluyla PKK’nin silah bırakmasını sağlayıp, Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeyi hedefliyordu. Bunu başaramayınca, önce görüşmeleri kestiler, daha sonra da, Urfa’da iki polisin öldürülmesini ba- hane ederek, yeniden askeri harekât başlattılar. Kürt sorununda otuz yıldır denenmekte olan ve başarısızlığı defalarca kanıtlanmış bulunan “as- keri çözüm” politikasına yöneldiler. Bu yolla, PKK’yi dize getirip, Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeyi umuyorlar. Dolayısıyla, müzakereler yo- luyla başaramadıklarını askeri yolla elde etmeyi hedefliyorlar. Savaşa ve darbeye karşı barış ve demokrasi! Bülent Arınç’ın bu cinsiyetçi davranışını kadınlar olarak asla kabul etmiyoruz. Hiçbir birey başka bir bireyden cinsiyeti nedeniyle susmasını isteyemez. HDP'nin aldığı oylarla iktidarını kaybeden AKP, bu denklemi tersine çevirmek adına HDP'yi demokratik siyasetin dışına çıkarmak için kirli bir savaşın düğmesine basmış görünüyor. . “20 senelik bir birikimin ürünü. Temsilci falan yok, seçilmiş gönüllüler var. Her bölüm kendi arasından bazı arkadaşları seçmiş. Direnişte dört binden fazla işçi var ve hiçbirisi de organizasyon nedir bilmezler…” Marmara Park AVM davası sonuçlandı; asıl sorumlular aklandı! Oya Öznur > 6 Kürt sorununun askeri çözümü yok! Aykut Özer > 7 #DirenÇağla! İÜ Taşeron işçileri > 10 Karadeniz’in üstü altından daha değerlidir Aysun Koca > 12 Yunan işçi sınıfı SYRIZA’ya rağmen direniyor Mustafa Eker > 13 Ağustos 2015 / Sayı 14 Fiyatı 1,5 TL Koalisyon görüşmeleri tiyatrodan mı ibaret? Bir kadın olarak susmayacağız beyefendi! Renault'un uzun farları ve bir sınıf mücadelesi deneyimi İlkay Öngören > 3 Ayla Çelik > 5 N. Cemal > 8 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Devamı 2. sayfada >

description

İşçi Sözü'nün Ağustos 2015 tarihli 14. sayısı

Transcript of İşçi Sözü Ağustos 2015

Page 1: İşçi Sözü Ağustos 2015

Ülkede savaş koşulları ve bir darbe süreci ya-şanıyor. Halk desteğini yitirip azınlığa düşmüşolan AKP iktidarı, savaş kararı alıp, ülkedeki as-keri üsleri yabancı savaş uçaklarına açıyor veaskeri güçlerini ülke dışına gönderiyor. Böylece,ancak darbe dönemlerinde görünen bir yetkigaspında bulunuyor. Geçici bir azınlık hüküme-tinin, ülkenin ve halkların kaderini belirleyen,geleceğini ipotek alan kararlara imza atmasıdarbeci bir tutumdur.

Ayrıca, “yurtta savaş, bölgede savaş” ilkesinesarılarak, bir yandan Kürtlere, içeride ve dışarı-

da savaş açarken, diğer yandan, “güvenli böl-ge” adı altında, Suriye topraklarının bir bölü-münü işgal planları yapıyor.

Aslında AKP iktidarı açısından değişen birşey yok. Uzun süredir uyguladıkları ve başarı-sızlığı açığa çıkmış olan stratejilerinde ısrar edi-yorlar. Yanlış stratejiyi, yeni koşullarda, yeniaraçlarla sürdürmeye çalışıyorlar. AKP iktidarı,Öcalan ile yürütülen görüşmeler yoluylaPKK’nin silah bırakmasını sağlayıp, Kürt siyasihareketini tasfiye etmeyi hedefliyordu. Bunu

başaramayınca, önce görüşmeleri kestiler, dahasonra da, Urfa’da iki polisin öldürülmesini ba-hane ederek, yeniden askeri harekât başlattılar.Kürt sorununda otuz yıldır denenmekte olan vebaşarısızlığı defalarca kanıtlanmış bulunan “as-keri çözüm” politikasına yöneldiler. Bu yolla,PKK’yi dize getirip, Kürt siyasi hareketini tasfiyeetmeyi umuyorlar. Dolayısıyla, müzakereler yo-luyla başaramadıklarını askeri yolla elde etmeyihedefliyorlar.

Savaşa ve darbeye karşıbarış ve demokrasi!

Bülent Arınç’ın bu cinsiyetçi davranışınıkadınlar olarak asla kabul etmiyoruz. Hiçbirbirey başka bir bireyden cinsiyeti nedeniylesusmasını isteyemez.

HDP'nin aldığı oylarla iktidarını kaybedenAKP, bu denklemi tersine çevirmek adınaHDP'yi demokratik siyasetin dışınaçıkarmak için kirli bir savaşın düğmesinebasmış görünüyor. .

“20 senelik bir birikimin ürünü. Temsilcifalan yok, seçilmiş gönüllüler var. Her bölümkendi arasından bazı arkadaşları seçmiş.Direnişte dört binden fazla işçi var vehiçbirisi de organizasyon nedir bilmezler…”

Marmara Park AVM davası sonuçlandı; asıl sorumlular aklandı!Oya Öznur > 6Kürt sorununun askeri çözümü yok!Aykut Özer > 7#DirenÇağla!İÜ Taşeron işçileri > 10Karadeniz’in üstü altından daha değerlidirAysun Koca > 12Yunan işçi sınıfı SYRIZA’ya rağmen direniyorMustafa Eker > 13

Ağustos 2015 / Sayı 14Fiyatı 1,5 TL

Koalisyon görüşmeleritiyatrodan mı ibaret?

Bir kadın olarak susmayacağız beyefendi!

Renault'un uzun farları ve birsınıf mücadelesi deneyimi

İlkay Öngören > 3 Ayla Çelik > 5 N. Cemal > 8

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Devamı 2. sayfada >

Page 2: İşçi Sözü Ağustos 2015

Savaşa ve darbeye karşıbarış ve demokrasi

Yine, Suriye’de sürmekte olansavaşa, müttefiki radikal İslâmcıörgütler vasıtasıyla müdahil olup,onları destekleyerek, Suriye’de si-yasi mevzi kazanma politikası iflasetti. Müttefikleri başarısız olduğugibi, bu süreçte Kürtler önemli si-yasi ve askeri kazanımlar elde etti-ler. Vekâlet savaşının işlemediğinigören AKP iktidarı, şimdi doğru-dan savaşa katılarak, hem Kürtle-rin önünü kesip, geriletmek hemde Suriye topraklarında doğrudankendi kontrolünde bir alan yarat-mak için çalışıyor. Bunu da, “IŞİD’ekarşı mücadele” görüntüsü altındagerçekleştirmeyi hedefliyor. ABDile yapılan ve İncirlik, Erhaç ve Bat-man gibi askeri üslerin ABD savaşuçaklarının kullanımına açılmasınıöngören anlaşmayı, bölge ve Kürtpolitikası açısından, kendi lehinekullanmak istiyor.

Suruç Katliamı yeni bir 1 Mayıs 1977dir

Bir savaş hükümeti ancak yoğunbaskı ve darbe koşullarında hükümsürebilir. Savaş ile demokrasi birarada bulunamaz. O nedenle birsavaş hükümeti olan AKP iktidarı,tüm demokratik güçlere yoğun birbaskı uygulayarak darbe koşulları-nı hazırlıyor. 32 sosyalist gencinölümüne yol açan Suruç katliamı-nı, bu çerçevede gerçekleştirilen,“derin devletin” bir provokasyonuolarak değerlendirmek gerekir. Su-ruç katliamını, hedefi açısından 1Mayıs 1977 katliamına, sonuçlarıbakımından ise Maraş katliamınabenzetmek yanlış olmayacaktır. 1Mayıs katliamı, yükselen işçi hare-keti ve onun müttefiklerine verilenbir gözdağı iken, Maraş katliamı-nın ardından ülkenin belli başlımerkezlerinde sıkıyönetim ilanedilmiş ve 12 Eylül askeri darbesi-ne giden yol açılmıştı. Suruç katlia-

mının ardından da bir gözaltı fur-yası başlatılmış; büyük çoğunluğuKürt ve devrimci olan yaklaşık1500 kişi gözaltına alınmıştır.

Suruç katliamının failinin birIŞİD mensubu olması, bu saldırı-nın, Kürtler ile IŞİD arasında sürensavaşın bir uzantısı olduğunu gös-termez. Bunu iddia etmek gerçeğigizlemektir. AKP iktidarı ve devlet,İŞİD’in Kürtlerle savaşmasını temelalarak, “düşmanımın düşmanı,dostumdur” yaklaşımıyla, IŞİD’imüttefik olarak görmektedir. Bunabağlı olarak, sınırda IŞİD’in kontrolettiği bölgelerin bulunması siyasiiktidarı hiçbir zaman rahatsız et-mediği gibi, bu durum ve İŞİD’ekatılım için sınırdan geçişler, asker,polis ve istihbarat yetkilileriyle IŞİDunsurları arasında temas yaşanma-sını ve işbirliği yapılmasını berabe-rinde getirmiştir. HDP binalarınabombalı paketler gönderilmesin-de, 5 Haziran Diyarbakır mitinginebombalı saldırı gerçekleştirilme-sinde ve son olarak da Suruç kat-liamında IŞİD militanlarının rol al-masını, bu işbirliği ve iç içe geç-menin sonucu olarak görmek ge-rekir. 12 Eylül öncesinde ülkücü fa-şistler, 1990’lardaki kirli savaştaKürt Hizbullah’ı hangi rolü oyna-dıysa, bugün aynısını IŞİD militan-ları oynamaktadır. Kimi IŞİD unsur-ları, “derin devlet”in elinde kulla-nışlı bir araç haline gelmiştir. Bun-lar vasıtasıyla gerçekleştirilen katli-am ve provokasyonlarla hem dev-rimci ve demokratik güçler sindiril-meye hem de bir darbe rejimininaltyapısı hazırlanmaya çalışılmak-tadır.

Ülkede barış, bölgede barış,dünyada barış

Bir savaş hükümetinin ülkeyi ko-layca yönetebilmesi için, kitlelerin

baskı altına alınıp susturulması vetüm demokratik hakların askıyaalınması girişimiyle karşı karşıya-yız. O nedenle günümüzde barışmücadelesi ile demokrasi mücade-lesi iç içe geçmiştir.

Darbecilerin en önemli hedefi,Halkların Demokratik Partisi (HDP),bu partinin liderleri ve kadrolarıdır.Gözaltı, tutuklama, soruşturma vehapis tehdidiyle HDP etkisizleştiril-meye ve olası bir erken seçimde,seçim barajı altında bırakılarak, ül-ke siyasetinden tasfiye edilmeyeçalışılmaktadır. O nedenle özelliklepartinin yöneticilerine karşı psiko-lojik bir savaş yürütülmektedir. An-cak, milyonlarca oyun çalınmasıboyutunda bir seçim yolsuzluğuyapılmadıkça, HDP’nin baraj altın-da bırakılması mümkün görünme-mektedir. HDP’ye yönelik olaraksürdürülen çok yönlü saldırı vepsikolojik savaş, olsa olsa, bu par-tinin “Türkiyelileşmesini” ve batıdadaha geniş kitlelere ulaşmasınısekteye uğratabilecektir.

O nedenle böyle bir risk üzerineodaklanıp savunma pozisyonunageçmek yerine, barış ve demokrasiyanlısı en geniş emekçi kitleleri biraraya getirip harekete geçirmekönem taşımaktadır. Sosyal demo-kratların büyük çoğunluğunu dabarış ve demokrasi cephesine ka-zanmak gerekmektedir. “Sizi sa-vaştırmayacağız” sloganının ger-çeklik kazanması ve devletin baskıaygıtının geriletilmesi buna bağlı-dır.

Yoksa bugün görüldüğü gibi,AKP, seçimlerden yenilgiyle çıkıp,toplumdaki itibarını kaybetmesineve Meclis’te azınlığa düşmesinerağmen, bir tek parti hükümeti gi-bi icraatlarına devam edebilmekte-dir. Darbe hükümetleri, 12 Martdöneminde, bir milli koalisyonşeklinde ortaya çıkmıştır. 1979 yılısonunda kurulan, dışarıdan des-tekli Adalet Partisi azınlık hüküme-ti ise 12 Eylül öncesinde darbe uy-gulamalarını hayata geçirmeyebaşlamıştır. O nedenle darbe vesavaş cephesini zayıflatıp, barış vedemokrasi bloğunu genişletip,güçlendirmek ve harekete geçir-mek, savaşı ve darbeyi önlemeninbiricik yoludur.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Ağustos 2015, Sayı: 14Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır. İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-

dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşunun

kendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Ağustos 2015

Page 3: İşçi Sözü Ağustos 2015

Koalisyon görüşmeleritiyatrodan mı ibaret?

7 Haziran seçimlerinden sonraortaya çıkan meclis aritmetiğiherhangi bir partinin tek başınahükümeti kurmasına izin ver-medi. Koalisyon senaryoları ko-nuşulmaya başlandı. Uzun birsüre bekleyen Cumhurbaşkanı,hükümeti kurma görevini ençok milletvekili çıkaran AKPBaşkanı Davutoğlu'na verdi. Busüreçten sonra AKP'nin CHP ilekoalisyon görüşmeleri başladı. AKP ile MHP'nin siyasi çizgisi-

nin yakınlığı ve oy tabanlarınınbenzeştiği düşüncesi bu iki par-tinin birlikte hükümet kurabile-ceğine dönük beklenti yarattı.Ancak seçim sonuçlarının net-leşmeye başladığı ilk andan beriMHP, ana muhalefete talip ol-duğunu ve AKP'nin CHP ile hü-kümet kurması gerektiğini ifadeediyordu.

CHP ise 14 adet ilke açıklaya-rak bu ilkelere uygun olarak po-zisyon alacağını ifade etti. Builkeler muğlak ve her tarafa çe-kilebilecek nitelikte idi. Ülkeninen yakıcı gündemi olan barışveya çözüm süreci ilkeler ara-sında yer almıyordu. Bu hare-

keti MHP ile olası koalisyon ça-lışmalarına yönelik bir işaretolarak yorumlanmıştı. HDP'nin koalisyon kurma sü-

reci hakkındaki tavrı; MHP'ninpartilerine yönelik yok sayandışlayıcı politikası neticesindeseçimde en çok oy alan iki par-tinin koalisyonunu işaret et-mekten ibaretti. AKP'yi içerdenya da dışarıdan desteklemeye-cekleri beyanına uygun çizgile-rini korumaya devamediyorlardı.

Büyük sermayenin temsilcileriseçimden sonra partileri tek tekgezerek AKP-CHP geniş tabanlıhükümetinin kendileri için enuygun seçenek olduğunu ifadeettiler. Zira hem bu koalisyonungeniş bir temsil gücü yani meş-ruiyetinin olacağını hem dekoalisyon ortağı düşman kar-deşlerin birbirlerinin sert çıkış-larını törpüleyeceğiniöngörüyorlardı. Böylece koalis-yon hükümeti güçlü bir temelesahip olmadığından sermayeçevresinden düşman edinmekistemeyecek, kapıdaki ekono-mik krizin korkusu ile patronları

el üstünde tutacak diğer taraf-tan da Erdoğan'ın riskli ve atakdış politikasından da uzaklaşıla-cak, ılımlı ve uzlaşmacı bir siyasiiktidar yaratılacaktı. Yani AKP –CHP koalisyonunu piyasalarsatın almaya hazırdı. Büyük ser-mayenin tavrı her zaman batılıemperyalizmin Türkiye politika-sının ifadesi olmuştur. ABD veAB'nin de bu koalisyondanmemnun olacağı ortada idi.Savaş koalisyonu: AKP - MHPTüm oklar AKP-CHP koalisyo-

nunu gösterirken, koalisyon gö-rüşmeleri de resmenbaşlamışken birden ülke bir şid-det sarmalı içine düştü ve ulus-lararası anti-teröroperasyonlarının merkezi oldu.Kobane’ye yardım götüren 31sosyalist gencin Suruç'ta katle-dilmesi ile başlayan Devlet ilePKK savaşı tüm koalisyon gö-rüşmelerini anlamsız kıldı.

HDP'nin aldığı oylarla iktidarınıkaybeden AKP, bu denklemitersine çevirmek adına HDP'yidemokratik siyasetin dışına çı-karmak için kirli bir savaşındüğmesine basmış görünüyor.Suruç katliamı ve hemen ardın-

dan geçekleşen Ceylanpınar'da2 polisin vurulması olayları herne kadar IŞİD ve PKK tarafındangerçekleştirilmiş görülse de, ençok AKP'nin işine yaramış görü-nüyor. AKP bu olayları bahaneederek PKK'ya yönelik sınırötesi bir savaş açmak suretiyleen güçlü siyasi rakibi HDP baş-kanı Demirtaş'ı hedef alıyor. Ye-niden başlayan Devlet-PKKsavaşının her bir eylemiHDP'nin etkisini azaltmaktaiken teröre karşı cephe adı al-tında tasarlanan AKP-MHP çiz-gisinin güçlenmesi anlamınageliyor. AKP kürt oylarını gerigelmeyecek şekilde kaybettiğinigörmüş olmalı ki yerine milli-yetçi islamcı çizgiden yeni birortak almaya hazırlanıyor. HDP'nin kapatılması, Demir-

taş'ın dokunulmazlığının kaldı-rılarak hapse atılmasınınplanlandığı anlaşılıyor. HDP'ninyüzde 10 barajının altında kal-ması ya da kapatılarak seçim-lere girememesi halindeyapılacak olası bir erken se-çimde AKP'nin tek başına ikti-dara geleceği ya da MHPdestekli bir hükümet kurabile-ceğini şimdiden öngörmekmümkün.

CHP ile yürütülen koalisyongörüşmeklerinin sadece zeva-hiri kurtarmaya yönelik bir oya-lama taktiği olduğu, görüşmeadı altında tiyatro oynandığı or-taya çıkmış durumda. AKP'ninverili meclis aritmetiği içeri-sinde iktidarını istediği gibi yü-rütmesinin mümkün olmadığı,kartların yeniden dağıtıldığı or-tada hem de bu kez yoksulemekçi çocuklarının kanları pa-hasına. İşçi ve emekçilere düşenise AKP'nin iktidarda kalmakuğruna yeniden ateşlediği bu içsavaşın durması için mücadeleetmektir. AKP'nin bu kirli savaşoyununa dur demek, barıştanyana olanların ve HDP'nin güçkaybetmesine izin vermemektir.

İlkay Öngören

Ağustos 2015 3İşçi Sözü

HDP'nin aldığı oylarlaiktidarını kaybeden AKP,bu denklemi tersineçevirmek adına HDP'yidemokratik siyasetindışına çıkarmak için kirlibir savaşın düğmesinebasmış görünüyor. CHPile yürütülen koalisyongörüşmeklerinin sadecezevahiri kurtarmayayönelik bir oyalamataktiği olduğu, görüşmeadı altında tiyatrooynandığı ortaya çıkmışdurumda.

Page 4: İşçi Sözü Ağustos 2015

Kadınlar savaşa karşı sokaktaydı

İşçi Sözü4 Ağustos 2015

20 Temmuz'da Sosyalist Genç-lik Dernekleri Federasyonu'nun(SGDF) çağrısıyla Suruç'tan Ko-banê'ye gidecek gençler, AmaraKültür Merkezi önünde basınaçıklaması yaparken düzenlenencanlı bomba saldırısında 31 kişihayatını kaybetti, 100'e yakınkişi yaralandı. Barış için KadınGirişimi’nin çağrısıyla toplananyüzlerce kadın, tava, zil, tef, ten-cere, darbuka, düdük, davulla-rıyla savaşa karşı ses çıkardı.“Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç. Sa-vaşa karşı kadınlar mücadeleye”pankartı açan kadınlar zılgıtlarlayürüdü.Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:"Bundan 4 yıl önce bir soğuk

Aralık günü 34 Roboski’li gençinsanı toprağa vermiştik. So-rumluları bulunmadı, yargılan-madı. Şimdi zehir gibi birTemmuz günü 31 genç erkek vekadın onların yanına düştü. Ro-boskilileri öldükten sonra tanı-dık. Bu sefer katliamauğrayanlar yaşarken yoldaşımız,arkadaşımızdı.Kimimiz yüzünden hiç gülüm-

seme eksik olmayan Ezgi’yi, ki-mimiz Beşiktaş’tan Polen’i,kimimiz Maltepe’den Duygu’yu,kimimiz Kadıköy’den Ece’yi, ki-mimiz Gezi’den, Validebağ’dantanıyoruz elinden Trabzonsporbayrağını düşürmeyen KorayÇapoğlu’nu.Çok güzel insanlardı,

tanığız.“Kendi elleriyle yaptıklarıboncukları satmış, kazandıklarıparayla oyuncak almış Koba-nê’ye gidiyorlardı."Sonra hepsibirer birer satranç taşı gibi düş-tüler. Cesedleri yerde kaldı. Yer-den kaldırmaya çalışanlara gazsıkıldı. Öyle yalnız yattılar birsüre. Suruç halkı el verip kaldı-rıncaya dek. Şimdi Roboski'li

kardeşlerine karıştılar.Sevgili kadınlar,Roboski'de son olmadı. Su-

ruç'ta son olsun. Erkeklerin geti-remediği, hala durmadan"ama"sız cümle kurmadığı, iç ra-hatlığıyla ve sartsiz saf tutma-dığı, savaşa dur demediği yerdebiz barışı yaratalım."

Barış için Kadın Girişimi'ndenKadınlara Mektup (29 Tem-muz 2015)Sevgili Kadınlar,Bizler 2009’dan beri ve bizden

önceki barış mücadeleleriniörnek alarak kurulmuş Barış içinKadın Girişimi’nden kadınlarız.Aramızda her kesimden kadınvar; Kürt, Türk, Çerkez, Laz, Fe-minist, laik, Alevi, muhafazakâr,sosyalist... 6 yıldır barış için ka-dınların sesini yükseltme çabasıiçindeyiz.Çözüm sürecinde kadınların

sürece katılması ve sürecin ga-rantisi olması için çaba göster-dik. Dünyanın farklı yerlerindenkadınlarla buluştuk. Meclis’tegörüşmeler yaptık. Kandil’de ka-dınlarla buluştuk. Türkiye’nin

birçok şehrine gittik, barış iste-yen kadınlarla çalışmalar yaptık.Lice’de Medeni öldürüldüğündeoradaydık, Gezi’deydik, Suruç’taKobanêliler için kurulan kamp-larda çalıştık. Tüm bu görüşme-lerde bir kez dahi bir kadınınağzından bu savaş sürsün, so-runlarımız savaşla çözülür diyebir laf duymadık. Bir kez dahitüm kalbiyle barışı istemeyen,çözümü istemeyen bir kadınlakarşılaşmadık. Ne Kandil’de neMeclis’te. Ne Diyarbakır’da neAdana’da, ne Dersim’de ne Bur-sa’da.Lice’de kadınların 90’larda ya-

şadıklarını, askerler tarafındantecavüze uğradıklarını, kayıpla-rını, üzerlerindeki baskıyı dinle-dik. Kandil’de anadillerinikonuşmak, halklarına kavuşmak,hakikatlerle yüzleşmek isteyen,onurlu bir barış, demokrasi veözgürlük dileyen ve bunun uğ-runa ölmeyi göze alan kadınlarlatanıştık. Suruç’ta sınırın ötesindevatanlarının bombalanmasını iz-lemek zorunda kalan ve Tür-kiye’nin neden kendilerineyardım etmediğini, neden İŞİD’ekarşı önlem almadığını sorankadınlarla dertlerini paylaştık.Bursa’da, Adana’da kaygılı ka-dınları dinledik. Barış sürecininşeffaf olması tek istedikleriydi.Meclis’te hepsi barış dileyenama partilerinin düşmanlıklarısebebiyle barış için mücadeledebir araya gelemeyen kadınlargördük. Dersim’de sadece Kürtolmalarından değil aynı za-manda Alevi olmalarından do-layı da dışlanmış olan,varlıklarının, geçmişlerinin, fark-lılıklarının demokrasi yoluyla ta-nınmasını isteyen kadınlaratanıklık ettik. Soma’da tarımdankoparılan kadınların çocuklarınıokutmak için zorla madene yol-ladıkları kocaları için yaktıklarıağıtlara katıldık. Hepsini yazdık.Raporladık.Guatemala’dan, Bosna’dan ka-

dınlarla tanıştık. Yaşadıklarımızne kadar da ortaktı. Onlardansüreçler bozulduğunda nasıldaha da büyük felaketlerin gel-diğini, bu felaketlerde en çok dakadınların sesinin kesildiğini,ezildiğini öğrendik.Dindar kadınların toplantılarına

katıldık. Onların da 28 Şubat sü-recinde yaşadıkları, mücadelelerive barış ve demokrasi istekleribizimkilere benzerdi.Bunları her yerde anlattık. Biz-

lerin, kadınların, sivillerin izlemeheyetleri kurması, barış sürecine

dâhil olması barışın garantisidirdedik.Sonra yavaş yavaş umutlarımız

parçalanmaya başladı. Seçim sü-resinde ve sonrasında Diyarba-kır’da, Kobanê’de ve Suruç’taolan katliamlarda çok yakındostlarımızı kaybettik. Hepsiolağanüstü insanlardı. Diyarba-kır’da bacaklarını kaybeden Lisa,Suruç’ta birlikte çalıştığımız vesonra Kobanê katliamında öldü-rülen arkadaşlarımız, Suruç’taöldürülen Polen, Çağdaş, Ezgi,Koray, girişimimizin üyesi Fer-dane ve onca insan...Şimdi Kandil’e bombalar yağar-

ken orada tanıştığımız, konuştu-ğumuz, kadın olma deneyiminipaylaştığımız dostlarımıza neoluyor merak içindeyiz.Haberlerde polis eşlerini, asker

annelerini, Suruç’takilerin yakın-larını gördükçe aklımız gidiyor.Gazi’de -defalarca cenaze içingittiğimiz Gazi’de- bir cem-evinde üç gün boyunca gömü-lemeyen devrimci bir kadınyattı. Ölülerimizin önce parçala-rını topluyor sonra ya gömemi-yoruz ya da zar zor gömüyoruz.Daha ne kadar eksileceğiz?Sevgili kadınlar, barış için ses

çıkarmanın tam zamanıdır. Neyeinanıyorsanız inanın. Şunu iyicebilin; savaşta kadınlar kaybeder.Öfkeli bağırtılar, linç kalabalık-ları, şaşalı cenazelerde önce ka-dınlar susar.Bizim her şeye gücümüz var.

Hepinize sesleniyoruz. Çok iyiinsanlar ölüyorlar. Geleceğimizberaber kurabileceğimiz insan-lar. Yan yana durup sesimizi yük-seltebileceğimiz bu insanlarkollarını, bacaklarını, canlarını,yakınlarını kaybediyor.Biz durmayalım, seyretmeye-

lim.Hayatlarımıza düşen bomba-

lara karşı Barışta ısrar edelim.Bizi savaşa iten siyasetlere, ga-

zetelere, erkeklere itiraz edelim.Gerçeklerin peşine düşelim.Geçmişle ve bugünle cesaretleyüzleşelim. Türkiye’nin kadınlaş-ması, demokratikleşmesi için,eşitlik için sesimizi yükseltelim.Bulunduğumuz her yerde

akşam 19:30'da barış için ses çı-karalım, penceremize beyazmendil bağlayalım, balkonları-mızda mumlar yakalım. Yeter kibu topraklarda kadınların savaşistemediğini görmeyen, duyma-yan kalmasın!

İşçi Sözü-Haber

Daha ne kadareksileceğiz? Sevgilikadınlar, barış için sesçıkarmanın tamzamanıdır. Neyeinanıyorsanız inanın.Şunu iyice bilin; savaştakadınlar kaybeder.Öfkeli bağırtılar, linçkalabalıkları, şaşalıcenazelerde öncekadınlar susar.

Page 5: İşçi Sözü Ağustos 2015

“Toplumsal barışı tehditeden artan terör olaylarınınnedenlerinin araştırılarakalınması gereken önlemlerinbelirlenmesi amacıyla, MeclisAraştırması açılmasına ilişkinönergesi" için CHP’nin çağrı-sıyla 28 Temmuz’da düzenle-nen meclis olağanüstütoplantısında hükümet söz-cüsü Bülent Arınç HDP vekiliNursel Aydoğan’a “Bir kadınolarak sus” dedi.

HDP’li ve CHP’li kadın vekil-ler ayrı ayrı basın toplantılarıdüzenleyerek Arınç’ın tümkadınlardan özür dilemesiniistedi. CHP İstanbul Milletve-kili Selina Doğan, TBMM İç-tüzüğü’nde değişiklikyapılarak “kaba ve yaralayıcı”sözler gibi “cinsiyetçi ve

ırkçı” ifadelerin de yasaklan-masını önerdi. Cinsiyetçilikkarşıtı online platform erkto-lia, hükümet sözcüsü BülentArınç’ın “Bir kadın olaraksus” sözlerinin ardından imzakampanyası başlattı. Arınç’ıntüm kadınlardan özür dile-mesini talep eden kampan-yayı iki saat içinde 13 bin kişiimzaladı. Bugün itibarıyla im-zacıların sayısı 35 bine ulaştı.

Arınç’ın kadınlara saldırması ilk değil!

Gelen tepkiler üzerine Twit-ter ’dan açıklama yapan Arınç,“Bir kadın olarak sus” cümle-sini “Meclis disiplini gereği”söylediğini öne sürdü. Arınçdaha önce de "vajina", "kah-kaha" ve "dayanamayıp di-reğe çıkanlar" tartışmalarıylagündeme gelmişti. Bülent Arınç, Aralık 2012’de

CHP milletvekili Aylin NazlıAka'nın kürtaj tartışmasındadile getirdiği "Başbakan va-jina bekçiliğini bıraksın" söz-lerine karşılık, "evli bir'bayan'ın cinsel organı hak-kında açıkça konuşmasınınyüzünü kızarttığını" söyle-mişti. Arınç'ın sözleri Twit-ter'da espri konusu olmuş,top trendler arasına girmişti.

Nazlıaka da Arınç hakkında“hakaret, cinsel taciz ve hal-kın bir kesimini cinsiyeti ne-deniyle aşağılama"dan suçduyurusunda bulunmuştu.

2014 Temmuz’da BülentArınç, AKP Bursa teşkilatınınMerinos Parkı'nda düzenle-diği bayramlaşma töreninde"Kadın herkesin içerisindekahkaha atmayacak” demiş,sadece Türkiye’deki değil,tüm dünyadaki kadınlarArınç’a tepki olarak kahkahaattıkları fotoğrafları Twit-ter ’dan paylaşmıştı.

Kadın Cinayetlerini Durdu-racağız Platformu, CHP mil-letvekillerinin katılımıylaArınç hakkında suç duyuru-sunda bulunmuştu. Kahkahaaçıklamasının ardından geleneleştirilere ise şu cevabı ver-

mişti: “O konuşmamdan birkısım alınmış. Sadece kadın-lar kahkaha atmasın dediy-sem akıl dışı bir işyapmışımdır. Ama oradaahlak kurallarıyla ilgili bir ko-nuşma yaptım. Kocasını bıra-kıp tatile çıkanlar, direğigördüğünde dayanamayıpdireğe çıkanlar... Böyle birhayatın içinde siz olabilirsi-niz, size kızmanın ötesindeacıyabilirim.” diyerek dahabüyük bir gaf yapmıştı.

Arınç’ı biz bu örneklerdengayet iyi tanıdığımızdan top-lumsal barış söz konusuykenolağanüstü gündemle topla-nan Meclis toplantısında bilebir kadın milletvekillinin ko-nuşmasına tahammül ede-memesi bizi şaşırtamadı.

Bülent Arınç’ın bu cinsiyetçidavranışını kadınlar olarakasla kabul etmiyoruz. Hiçbirbirey başka bir bireyden cin-siyeti nedeniyle susmasını is-teyemez. Bu sebeple,kadınlar olarak susmuyoruz,Bülent Arınç’a itaat etmiyo-ruz!

Bir Kadın Olarak Susmaya-cağız!

Ayla Çelik

Ağustos 2015 5İşçi Sözü

Bir kadın olaraksusmayacağız beyefendi!

Bülent Arınç’ın bucinsiyetçi davranışınıkadınlar olarak aslakabul etmiyoruz. Hiçbirbirey başka bir bireydencinsiyeti nedeniylesusmasını isteyemez.

2015’in ilk yedi ayında er-kekler 160 kadın öldürdü, 70kadına tecavüz etti, 122 ka-dını fuhuşa zorladı, 229 kadınıyaraladı, 155 kadını taciz etti.

Erkekler Temmuz’da 19 kadınve yanlarındaki 2 erkeği öldürdü.

Bunlara ek olarak, iki kadınşüpheli bir şekilde ölü bulundu;biri şiddet gören, biri ise teca-vüze uğrayan iki kadın ise intiharetti.

Kadınların yüzde 16’sı boşan-mak istediği/evden ayrıldığı içinöldürüldü. Boşanmak istediğiiçin öldürülen kadınlardan biri,ailesinin evine yerleşmiş ancakailesinin ısrarıyla kocasıyla “ba-

rıştırılmıştı”. Boşanmak isteyenbir kadın ise kocası hakkında çı-kardığı uzaklaştırma kararınarağmen öldürüldü.

Kadınların yüzde 47’sini koca-ları, yüzde 16’sını babaları öl-dürdü.

Cinayetlerin yüzde 47’si ateşlisilahlarla, yüzde 26’sı kesici alet-lerle işlendi: Erkekler üç kadınıav tüfeğiyle, birini baltayla, dör-dünü bıçakla, birini boğarak,üçünü boğazını keserek, birinidöverek, beşini tabancayla, birinitüfekle öldürdü.

Erkekler Temmuz’da 12 kadın vekız çocuğuna tecavüz etti; bir ka-dını fuhuşa zorladı.

Tecavüzcülerden sadece üçütutuklandı. Bir kadın kendisineyaylada tecavüz etmeye çalışanerkeği tüfekle öldürdüğü için tu-tuklanırken, kadınlara tecavüzedip videoya çeken ve bu gö-rüntülerle kadınlara şantaj yapaniki tecavüzcü tutuksuz yargılan-mak üzere serbest bırakıldı.

Tecavüzlerin yüzde 25’i evde,yüzde 25’i ise kadınların zorlagötürüldüğü metruk binalardayaşandı: Erkekler üç kadına evde,birine hastanede, birine metroistasyonunda, birine ormanlıkalanda, birine otelde, ikisine so-kakta, üçüne metruk binalardatecavüz etti.

Erkekler Temmuz’da 36 kadınıyaraladı.

Kadınların yüzde 53’ünü part-nerleri (koca, dini nikahlı koca,sevgili), yüzde 11’ini ise eskipartnerleri (eski koca, eski sev-gili) yaraladı

Kadınların yüzde 17’si ölümesebebiyet verebilecek şekildeyaralandı, yüzde 78’i darp edildi:Erkekler üç kadını bıçakla, birinicisimle darp ederek, 28’ini darpederek, birini işkence yaparak,birini kurusıkı tabancayla, ikisinitabancayla yaraladı.

Kaynak: bianet.org

Page 6: İşçi Sözü Ağustos 2015

İşçi Sözü6 Ağustos 2015

Marmara Park AVM şantiyesindeçıkan yangında 11 işçinin ölme-siyle ilgili açılan dava, 9 Temmuz2015’te sonuçlandı. İşçilerin kat-ledilmesinde birinci derecede so-rumluluğu olan patronlaraklanırken, taşeron firma yöneti-cileri ile iş güvenliği uzmanlarıceza aldı.

11 işçi yanarak öldü…11 Mart 2012 günü Esenyurt’ta,

Marmara Park AVM’nin inşaa-tında çalışan Barış Kıyak, BayramEge Pehlivan, Çetin Coşkun, Sey-fettin Topal, Abdurrahman Deniz,Sevdin Özen, İsa Topal, AhmetYağal, Hakim Akçam, Fatih Acunisimli işçiler, kaldıkları çadırdaçıkan yangında can verdiler.

“Asıl işveren” konumundaki Mar-marapark A.Ş, inşaatın müteah-hitlik işini Kayı İnşaat A.Ş’yevermişti. Kayı İnşaat da alışverişmerkezin kaba inşaatını yapmaişini Kaldem Yapı Şirketi’ne verdi.Ayrıca “kalifiye işçilik hizmetleri”Tapas İnşaat Şirketi’nden, “iş sağ-lığı ve güvenliği hizmetleri” iseMiratek Mühendislik ve Müşavir-lik Şirketi’nden alınıyordu. Yaniinşaatta, asıl patron MarmaraparkŞirketi’nin yanı sıra, inşaatın yapı-mını üstlenen Kayı İnşaat Şirketiile bu firmadan iş alan birden çoktaşeron firma yer alıyordu. Çadıryangınında can veren işçiler isekaba inşaatı yapmayı üstlenenKaldem Yapı Şirketi’ne bağlı ola-rak çalışıyorlardı.

Netice önceden öngörülebiliyordu…

Yangının ertesi günü, 12 Mart2012’de itfaiye yetkilileri tarafın-dan rapor düzenlendi. Bilirkişi he-yeti tarafından da 13 Mart 2012

günü yerinde inceleme yapıldı vekusur durumuna ilişkin rapor dü-zenlendi. Keza İş Teftiş KuruluBaşkanlığı tarafından da 29 Mart2012 tarihinde rapor düzenlendi.Yangının; elektrik tesisatınınderme çatma şekilde yapılması,yangından koruyacak rölenin ta-kılmaması, topraklama hattınınbulunmaması, kabloların bantlasarılması, ana panoya şalter takıl-mamış olması gibi hayatî eksiklik-ler sebebiyle ve kabloların kısadevre yapması sonucunda çıktığısaptandı.

Bu raporlar, işçilerin can güven-liklerini korumak için en basit ön-lemlerin dahi alınmadığını daortaya koydu. Öyle ki asıl patronMarmarapark tarafından iş gü-venliği organizasyonundan so-rumlu bir kişi dahigörevlendirilmemiş! İşçilerin ba-rınması için ateşe dayanıklı olma-yan çadır örtüsü kullanılmış. 10kişinin kalabileceği çadırlara 20ranza yerleştirilip 40 kişilik halegetirilmiş! İşçilere, yetersiz tesi-sata rağmen yalnızca elektrikli ısı-tıcı verilmiş! Çadırda yeterlisayıda yangın söndürme tüpü,yangın alarm sistemi ve acil çıkışkapısı yokmuş. Çadırın arka tarafısoğuğu kesmek için suntayla ka-patıldığından, sünger yataklar dakapının yanına istiflendiğinden vehemen alev aldığından işçilerindışarı çıkması mümkün olama-mış!..

Kısacası, Marmara Park AVM’yiyapmak için “220 milyon dolar”harcadıklarını söyleyen inşaat şir-ketleri, işçilerin can güvenliklerinive sağlıklarını korumak için bütçeayırmadılar; temel önlemleri dahialmadılar. Diğer iş cinayetlerinde

gördüğümüz gibi, patronların işihızlandırmak ve maliyeti düşür-mek için kural tanımadan hareketetmeleri, 11 işçinin yanarak ölme-sine sebep oldu. Konteynırda ba-rınma imkânı varken, en ucuzmalzemeyi tercih ederek işçilerepolyester çadır vermeleri debunun en somut göstergesidir.Üstelik İş Sağlığı ve Güvenliği Ku-rulu yaptığı her toplantıda işçikoğuşlarında yangın çıkabilece-ğini öngörüp, gereğinin yapılmasıkonusunda karar almışken, buuyarılara da kulak asmadılar... Asılveya alt, adı geçen tüm inşaat şir-ketleri, kâr hırsı uğruna işçileri bi-lerek ve umursamadan ölümegönderdiler.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığıbu raporlardan yola çıkarak,“yangın ve ölüm neticesinin ön-ceden öngörülebildiğine” kanaatgetirdi. Ancak diğer iş cinayetidavalarından aşina olduğumuz

üzere, “asıl işveren” konumundakiMarmarapark ve müteahhit Kayıİnşaat’ın sahipleri, yani asıl pat-ronlar hakkında dava açmadı.Böylece büyük patronlar dahasavcılık aşamasında aklamış oldu-lar.

Dava; Marmarapark’ın genelmüdürü Andreas Michael Hohl-mann, Kayı İnşaat’ın şantiye şefiErdal Gümüş, Kaldem Yapı’nın or-

takları Mehmet Altun ve AbdullahAltun, idari işler amiri Kadir Altun,hak ediş mühendisi Kaan Akarsu,iş güvenliği koordinatörü CemYıllar, usta olarak çalışan Süley-man Aslan, Sezgin Atalay ve ArifKorkmaz, Tapas İnşaat’ta sahamühendisi Hikmet Tezcan, Mira-tek Mühendislik’te iş güvenliğiuzmanı Ömer Faruk Gülmez ileelektrikçi Şaban Bakırcı hakkındabilinçli taksirle birden fazla kişininölümüne ve taksirle yangınaneden olmak suçlarından açıldı. 8Mayıs 2012 tarihinde açılan dava,9 Temmuz 2015 günü 17. duruş-mada sonuçlandı.

Taşeron yöneticilerine ceza…Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahke-

mesi, savcılığın “neticenin önce-den öngörülebildiği, bunarağmen önlem alınmadığı ve bi-linçli taksirde ölüme sebebiyetverildiği” kanaatini de, işçi ailele-rinin “diğer sorumlular hakkındasuç duyurusunda bulunulması”taleplerini de dikkate almadı. Ta-şeron Kaldem Yapı’nın ortaklarıMehmet Altun, Abdullah Altun,idari işler amiri Kadir Altun ileelektrikçi Şaban Bakırcı’yı “taksirlebirden fazla kişinin ölümüneneden olmak” suçundan 10’ar yılhapis cezası ile cezalandırdı. İşgüvenliği koordinatörü Cem Yıllarile iş sağlığı ve güvenliği uzmanıÖmer Faruk Gülmez’e aynı suçtan6’şar yıl, saha mühendisi HikmetTezcan’a da 5 yıl hapis cezasıverdi. Genel müdür Andreas Mic-hael Hohlmann, şantiye şefi ErdalGümüş, hak ediş mühendisi KaanAkarsu ile ustalar Sezgin Atalay,Süleyman Aslan ve Arif Korkmaziçinse beraat kararı verildi. İşçi ai-leleri kararı temyiz ettiler.

Kısacası, asıl patron konumun-daki Marmarapark ile müteahhitKayı İnşaat’tan hiçbir sorumlu ce-zalandırılmadı. Bu şirketlerin sa-hipleri savcılık tarafından,yönetici ve çalışanları ise mah-keme tarafından aklandılar! 220milyon dolarlık bütçe ile yapılanAVM’nin şantiyesinde, dermeçatma çadırda yanarak can veren11 işçi için yalnızca taşeron firma-nın sahipleri ile iş güvenliği uz-manları cezalandırılmış oldu!Patronların kâr hırsına kurbanedilen işçiler için adalet beklentisiyine karşılık bulmadı…

Oya Öznur

Marmara Park AVM davası sonuçlandı;asıl sorumlular aklandı!

220 milyon dolarlıkbütçe ile yapılanAVM’nin şantiyesinde,derme çatma çadırdayanarak can veren 11işçi için yalnızca taşeronfirmanın sahipleri ile işgüvenliği uzmanlarıcezalandırılmış oldu!Asıl patronkonumundakiMarmarapark ilemüteahhit Kayı İnşaat’ınsahipleri savcılıktarafından, yönetici veçalışanları ise mahkemetarafından aklandılar!

Page 7: İşçi Sözü Ağustos 2015

Ağustos 2015 7İşçi Sözü

Görüşme-çatışma sarmalı üze-rinden yürüyen Kürt meselesine“çözüm sürecinde”, silahlı çatışma-lar yeniden ön plana çıktı. Aslındabu, daha seçimler öncesindenbeklenen bir gelişmeydi. Cumhur-başkanı Erdoğan’ın Dolmabah-çe’de yapılan açıklamalara karşıçıkmasıyla başlayıp, “müzakeremasası yoktur”, “Kürt sorunu yok-tur” gibi açıklamalarıyla devameden tutumu, yeni bir silahlı ça-tışma döneminin habercisiydi. Buaçıklamaların ardından Ağrı-Diya-din’de yaşanan silahlı çatışma,HDP binaları ve Diyarbakır mitin-gine düzenlenen bombalı saldırı-lar, silahlı çatışmaları tahrik edernitelikteydi.

AKP iktidarı açısından daha ön-ceden verilen savaş kararı, Urfa’daiki polisin öldürülmesi ve bu olayıPKK’nin üstlenmesiyle pratiğe ge-çirildi. Bir yandan her gün PKK’ninüstlendiği alanlar yoğun bir şe-kilde bombalanırken, diğer yandançeşitli illerde Kürt aktivistleredönük bir gözaltı ve tutuklamafuryası başlatıldı. Savaş, karşılıklısaldırı ve misilleme eylemleriylesürüyor ve ölümden başka bir şeygetirmiyor.

Kürt siyaseti tasfiye edilmek isteniyor

AKP yöneticilerinin her gün birbaşka adla tanımladıkları, Öcalanile sürdürülen görüşmelerin, hükü-met ve devlet açısından esasamacı, PKK’nin silahsızlandırılma-sıydı. Kürt tarafı ise, silah bırak-maya ilkesel olarak karşıçıkmamakla birlikte, bu sürecin so-

nunda Kürt sorununa siyasi birçözüm bulunmasını umuyordu. Ta-raflar arasındaki bu büyük yakla-şım farkı, süreçten bir sonuçalınamayacağını gösteriyordu. Ni-tekim öyle de oldu. Bunun üzerine,AKP iktidarı, Kürt siyasetini askerive siyasi olarak yenilgiye uğratmakiçin harekete geçti. İlk olarak, HDPseçim barajı altında bırakılarak, si-yasi yenilgiye uğratılacak ve AKPbölgedeki vekillikleri tümüyle elegeçirecekti. Ardından, bu durumunsağladığı meşruiyetle, dağlardaPKK’ye askeri saldırı, kentlerde si-yasetçilere yönelik yoğun tutukla-malar ile Kürt siyasetinin nefesinikesmeyi umuyorlardı.

Ancak, “evdeki hesap çarşıya uy-madı”. HDP seçimlerden başarıylaçıktı. Hem AKP’yi siyasi olarak böl-gede sildi ve Kürt halkının biriciksiyasi temsilcisi olduğunu tartışıl-maz bir biçimde gösterdi. Hem de“Türkiyelileşme” konusundaönemli bir adım attı. Bir yandanKürt halkının desteğini tümüylekaybetmesi diğer yandan SuriyeKürdistan’ında PYD-YPG’nin hergeçen gün mevzi kazanması vebatılı güçlerin destek ve takdirinemazhar olması, AKP iktidarınınKürtlere yönelik bastırma harekâ-tını daha da acil hale getirdi.Bunun sonucu olarak, siyasi iktidarKürtlere yönelik topyekûn saldırıyagirişti. PKK’ye karşı askeri operas-yonlar yürütülürken, HDP’ye yöne-lik psikolojik savaş başlatıldı. Biryandan partinin yöneticileri ve mil-letvekilleri hakkında soruşturmalarbaşlatılıp, dokunulmazlıklarınınkaldırılması için fezlekeler hazırla-nırken diğer yandan partiye ka-

patma davası açılması yönündehazırlıklara başlandı. Ayrıca, Ko-bane üzerinde askeri uçaklar uçu-rularak ve YPG mevzileri topatışına tutularak, PYD’ye gözdağıverilmek isteniyor.

AKP iktidara sarılıyor

Kürt halkının desteğini kaybede-rek, egemen sınıfların gözünde iti-bar kaybına uğrayan, büyükölçüde değersizleşen AKP, askeriyolla Kürtlere diz çöktürerek, yeni-den itibar kazanmaya ve bu yollaiktidara tutunmaya çalışıyor. AKPiktidarı, Kürtlere topyekûn saldırıbaşlatmadan önce, konumunu

güçlendirecek siyasi ve diplomatikadımlar attı. Devlet içinde AKP’ninKürt meselesine yaklaşımı ve Su-riye politikası konusunda bir çatlakoluşmuştu. Bunun yansıması ola-rak, PKK yöneticileri ile yapılanOslo görüşmeleri kamuoyuna sız-dırılırken, Suriye’de radikal İslâmcıörgütlere gönderilen silah kam-yonları deşifre edilmişti. AKP, ikti-dara tutunmak için bu iki konudada geri adım attı. Birinci olarak,görüşme sürecini sonlandırdı.İkinci olarak ise, Suriye politika-sında ABD ve batılı müttefiklerineyeniden yanaşarak, İŞİD’e karşımücadeleye aktif olarak katılaca-ğını deklare etti ve askeri üslerini,Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı ope-rasyonlarda kullanılmak üzere,ABD savaş uçaklarına açtı.

Böylece ABD ve batılı müttefik-lerine şirin gözükerek, Kürtlere yö-nelik saldırılarına yeşil ışık

yakılmasını hedefledi. Ancak, ABülkeleri, TSK’nin PKK’ye yönelik ha-rekâtına eleştirel yaklaşırken, ABDsınırlı bir destek verdi. Türkiye’nin,kendisini savunma hakkını kabuletmekle birlikte, kullanılan gücünorantılı olması gerektiğinin altınıçizdi. PYD ve YPG’nin hedef alın-masına ise kesin bir dille karşı çı-karak, Suriye topraklarındakesinlikle ABD ve Türk askeri bu-lunmayacağını vurguladı.

Gerçek bir müzakere ortamınageri dönülmeli

Bütün bu gelişmeler, batılı em-peryalist ülkelerin, bölgenin zatenkarışık olan siyasi ortamında, yeniçatışma alanlarının ortaya çıkma-sına sıcak bakmadığını gösteriyor.Dolayısıyla, uluslar arası güçleredayanarak, Kürt sorununda askeriyolla bir kazanım elde etmeninmümkün olmadığı görülüyor. Budurum devlet için de PKK için degeçerlidir. Ne Türkiye’nin 60 yıllıkbatı müttefikliği, ne de Kürtlerin,bölgede, batının parlayan yıldızıhaline gelmiş olmaları bu gerçeğideğiştirecek güçte değildir. Çatış-maların sürdürülüp boyutlanması,çatışan tarafların “kaybet-kaybet”çıkmazına sürüklenmesine yol aça-caktır. Kaos içindeki bölgenin mev-cut koşullarında dahi Kürtsorununun askeri bir çözümü yok-tur.

Seçimlerden önce, BaşbakanDavutoğlu, “müzakere süreci” hak-kında kendisine yöneltilen bir so-ruya karşılık, “nehirde bir kıyıdankarşı kıyıya yüzüyoruz. Yarı yolugeçtik. Bundan sonra geriye dön-mek daha zordur” cevabını ver-mişti. Şimdi bu doğru tespitiningereğini yapmalıdır. Yoksa geriyedönmeye çalışırken, nefesi kesilip,boğulma riskiyle karşılaşabilir. Bu-günkü, “PKK silah bırakıp ülkeyiterk etmeden müzakere olmaz”yaklaşımı işi yokuşa sürmektir.Bunlar müzakere sürecinde konu-şulup, gerçekleştirilecek konulardır.O nedenle bir an önce eller tetik-ten çekilmeli, kapsamlı, nitelikli vesamimi bir müzakere sürecine ye-niden dönülmelidir.

Aykut Özer

Kürt sorununun askeri çözümü yok!

Çatışmaların sürdürülüpboyutlanması, çatışantarafların “kaybet-kaybet” çıkmazınasürüklenmesine yolaçacaktır. Kaos içindekibölgenin mevcutkoşullarında dahi Kürtsorununun askeri birçözümü yoktur.

Kuzey rak’ta TSK tarafından bombalanan Zergele Köyü

Page 8: İşçi Sözü Ağustos 2015

Fabrika çalışanlarındırDemir parmaklıkların üzerine

asılan “Bugün direnmezsenyarın dilenirsin” yazısı hemendikkatleri çekiyor. Parmaklıkla-rın hemen arkasındaki, yanifabrikanın içindeki işçiler coş-kulu ve kararlı haykırışlarıyla“yaşasın onurlu mücadelemiz”diyerek tek vücut olmuşlar. İş-çilerden biri durumlarını şöyleözetliyor; “Son sözleşmeler-den sonra artık bıçak kemiğedayanmıştı. Hepimiz topluhalde iş bıraktık.” O durumuanlatmaya çalışırken arkasın-daki sınıfsal basınç da “metalfırtına” gerçeğini özetliyor;“Her yer Renault her yer dire-niş!”

“İşimiz Türkiye’de en ağır işsıralamasında ikinci fabrikaolarak geçiyor” diyerek sloganseslerini yaran işçiyi bir diğeritamamlıyor: “Gerçekten deçok zor şartlar altında çalışı-yoruz. Aldığımız ücretler ye-terli değil. Açlık sınırının birazüzerinde bir ücretle çalışıyo-ruz.” Slogan seslerinin kesinve keskin dilini işçi sözcülerin-den birisi netleştiriyor: “Bufabrika buradaki çalışanların-dır.” İşçiler teker teker içlerinidöküyor ve gelinen durumuanlatıyorlar. “Ücretlerimizde

iyileştirme yapılmasını, Boschfabrikasında alınan ücretlerleeşitlenmesini istiyoruz” diyeekliyorlar…

Sendikaya isyan ettik“Bizler kendi sendikamızdan

destek göremeyeceğimizi an-ladığımızda çözümü sendika-dan istifa etmekte bulduk”diyen işçiyi hemen diğeri des-tekliyor; “Çünkü Türk MetalSendikası patron tarafıylaortak ve anlaşmalı sözleşme-ler yaparak işçiyi ezdi. Sendi-kadan istifa ettik ve sendikayakarşı isyan ettik.” İşçi sözcüle-rinden biri yine araya giriyor;“Bizim fabrikayı işgal ettiği-

mizi söylüyorlar. Buradaki asılişgali yapan işbirlikçi TürkMetal Sendikası, işveren sen-dikası MESS ve işverenin ken-disidir. İşçilerin hakkını

vermeyerek bir işgal gerçek-leştiriyorlar.” İşçiler sırayla görüş belirti-

yorlar. “Sendikal özgürlük is-tedik, kendi sendikamızıkendimiz seçmek istedik”diyor birisi, “İşçi temsilcileri-mizi kendimiz belirlemek iste-dik” diyor bir diğeri.Ulaştıkları sonuç gayet net veaçık; “Biz artık Türk MetalSendikası’nı istemiyoruz,MESS’i de kabul etmiyoruz.”Slogan sesleri konuşan işçile-rin öz güvenini artırıyor:“Ölmek var dönmek yok!”

Dilenmemek için direndikHer grev ve her direniş, dire-

nen işçiler için bir okul, diğerişçiler içinse gözlerinin içinetutulan uzun yol farları gibigöz kamaştırıcı ve uyandırıcıbirer ışıktır. Renault işçilerisınıf mücadelesinin uzun yo-lunda kısa ama önemli birmesafe kat ettiler. Birlik ve be-raberliğin önemini “bölünmekyasak” diyerek perçinlediler.İşbirlikçi ve mafyatik patronsendikalarından istifa edip,sendikasız da olsa, örgütlüolarak nasıl mücadele edilece-ğini gösterdiler. Bütün bunlarıkendiliğinden, kendi içlerin-den seçip çıkartıp belirledik-leri doğal önderleriaracılığıyla ve sınıf refleksle-riyle yaptılar.

Tel örgülere astıkları “Bugündirenmezsen yarın dilenirsin”dövizi fiili mücadelenin öne-mini vurguluyor. “Bu fabrikaburadaki çalışanlarındır” söz-leri şekillenen sınıf bilincineişaret ediyor. “İşçi temsilcile-rini kendimiz belirlemek isti-yoruz” talepleri, sendikabürokrasisinin eleştirisindende öte, öz örgütlenme dina-miklerini açığa çıkartıyor. Bun-ların hepsi de altı çizilmesigereken değerli kazanımlardır.Tabi ki geliştirici ve ilerleticieleştirel bakış açısını bir yanabırakmamak kaydıyla.

Renault'un uzun farları ve birsınıf mücadelesi deneyimi

İşçi Sözü8 Ağustos 2015

“20 senelik bir birikiminürünü. Temsilci falanyok, seçilmiş gönüllülervar. Her bölüm kendiarasından bazıarkadaşları seçmiş.Direnişte dört bindenfazla işçi var ve hiçbiriside organizasyon nedirbilmezler…”

Page 9: İşçi Sözü Ağustos 2015

Ağustos 2015 9İşçi Sözü

“Bugün direnmezsen yarın di-lenirsin” dövizinin mücadeleanlamı, “bu fabrika buradaki ça-lışanlarındır” sözlerinin sınıfsalbilinci, “işçi temsilcilerini kendi-miz belirlemek istiyoruz” talep-lerinin öz örgütlenme zeminiçok değerlidir. Fakat Renault di-renişinde fabrika duvarına ası-lan ve zaman zaman da ellerdetaşınan bir nesneyi ve cinsiyetçinesneleştirmeyi mutlaka gör-

memiz ve eleştirmemiz gereki-yor.

Bir sopanın ucuna takılarak iş-çiler arasında taşınan etek hiçdikkatinizi çekti mi? Bir ara pat-ron tarafından servis arabalarıgönderilerek işbaşı yapılması is-tendiğinde de, sopaların ucunatakılan eteklerle servis araçları-nın yanında ve işçilerin arasındadolaşan işçiler oldu. En belirgin

görüntü ise fabrikanın tel örgü-lerine asılan döviz oldu. O dövi-zin üzerinde de elle çizilmiş biretek ve pantolon resmi vardı.Üstünde ise “karar senin” yazı-yordu. Peki, asılan bu dövizin vesopaların ucuna takılarak taşı-nan eteklerin anlamı neydi?

Renault direnişinde mücadele-den vazgeçip patronun telkinve tehditleriyle işbaşı yapmakisteyenler olabileceği ihtimalidüşünülerek erkek egemen birsöylem geliştirildi. Direniş vesınıf mücadelesi “erkek işi” ola-rak gösterilip, mücadeleyi ve di-renişi bırakmak “ihanetleeşdeğer” tutulup “kadın işi”olarak yaftalandı. Yani direniş vemücadelenin adı “erkek” ihane-tin adı ise “kadın” oldu.

Çok eski ve kökleri oldukçaderinde olan bu patriarkal dilbazen “devrimci” bir söylemmişgibi de karşımıza çıkartılabiliyor.Erkek egemen bir alt yapısı olanbu dil, cinsiyetçi söylemleriniçine en cinsiyetçi küfürler yer-leştirilerek yüceltiliyor. Bu

durum gerek Renault direnişiözelinde, gerekse de sınıf mü-cadelesi genelinde doğru, haklıve kabul edilebilir bir yönelimdeğildir. Sınıf mücadelesi ve ta-rihi açısından, gerek 1 Mayıs’ıngerekse 8 Mart’ın gerçekliği, buerkek egemen anlayışın tamtersini ortaya koymuştur. Kadın-lar kendi kurtuluşlarının öznesiolduklarını, kadın işçiler ise sınıfmücadelesinin öznesi oldukla-rını açık ve yalın bir şekilde gös-termişlerdir.

Yakın tarihimiz açısından bakıl-dığında ise, Gezi Direnişi, erkekegemen mücadele anlayışına ve"cinsiyetçi küfür devrimciliğine”karşı gereken mücadeleyi vedersi vermiştir. Gezi’nin kadındirenişçileri mücadelenin fiiliöznesi olmuş, duvarlara yazılancinsiyetçi küfür ve sloganları sil-miş, “küfürle değil zekânladiren” demesini bilmiştir. Sınıfmücadelesini zenginleştirecekve ilerletecek olan da budur.

Renault; etek ve pantolon

Renault direnişçileri fabrika bah-çesine girişte kimlik kontrolü yapı-yor ve işçi arkadaşlarının dışındahiç kimseyi içeri almıyorlar. Hiçbirsiyasi kurum temsilcisi, herhangibir sendikacı, basın ve hatta dire-nişçi işçilerin aileleri bile içeri alın-mıyor. Ziyaretçisi gelen işçileranons edilerek kapıya çağırılıyor-

lar. Görüşmeler, yiyecek içecek veerzak alışverişleri burada yapılıyor.İşçilerin ifadesiyle bütün bunlar“20 senelik bir birikimin ürünü...”

Beş bine yakın Renault direnişçisipatrona ve işbirlikçi sendikayakarşı kendi oluşturdukları öz ör-gütlenmeleriyle direniyor ve seç-

tikleri sözcüler aracılığıyla yenisözleşme görüşmelerini sürdürü-yorlar. Ortak karar ve dayanaknoktası “bölünmek yasak” olunca,yine kendi ifadeleriyle “ne bir taneolay ne de kavga yaşanıyor…"

Aslına bakarsanız onların ifade-siyle “burada temsilci falan da yok,seçilmiş gönüllüler var.”“Her bölüm kendi arasından bazı

arkadaşları seçmiş, bu şekilde 7-8kişi var.” İşveren temsilcileriyle gö-rüşenler seçilmiş 7-8 kişilik işçi gö-nüllüleri. “Bu 7-8 kişiyi iknaedersek herkesi ikna ederiz” diyedüşünen işveren temsilcileri yanıl-dıklarını anlıyorlar. İşveren temsil-cileri görüş ve tekliflerini işçitemsilcilerine iletiyorlar ve işçitemsilcileri de bunları doğrudandoğruya işçilerle paylaşıyor. Bupaylaşım çoğu zaman bir mega-fonla ve sesli olarak yapılıyor. Bir-likte değerlendiriliyor ve ortak

karar alıyorlar...

Erzaklarını kendi aralarında topla-dıkları paralarla alıyorlar. “Para bi-tene kadar bu böyle devam eder.Daha sonrasında ise herkes gideryemeğini evinde yer gelir. Eylemdevam eder” diyorlar. Alınan er-zakların fiş ve faturalarını da ilanediyorlar. Direnişteki diğer fabrika-lardan talep geldiğinde ise “elle-rindeki fazla erzağı” paylaşıyorlar...

Bütün bunlara rağmen bir işçisözcüsü yaşananları aynen şöyleifade ediyor: “Direnişte dört bin-den fazla işçi var ve hiçbirisi de or-ganizasyon nedir bilmez.” Bunlar“metal fırtına” gerçeğini doğuranRenault direnişinin somut ve ders-ler çıkartılması gereken alt yapısı-dır. Renault direnişinin neden venasıl kazandığının cevabı da bura-dadır.

Renault neden ve nasıl kazandı?

Dosyayı hazırlayan: N.Cemal

Page 10: İşçi Sözü Ağustos 2015

İşçi Sözü10 Ağustos 2015

#DirenÇağla!

Suruç katliamından ağır ya-ralı olarak kurtulan ÇağlaSeven için yaşam çağrımızdır:

- Diren Çağla!Canına kasteden ve 31 can yol-

daşını katleden katil yarasa sü-rülerine inat, diren!Diren, yüreğimiz senin için atı-

yor ve seni seviyoruz...- Diren Çağla! Sen değil misin ki, o destansı

Gezi direnişi günlerinde, doktor-luk mesleğinin onurunu koru-yup yaralıların yardımına koşan.Sen değil misin ki, küçük kar-

deşimiz, Berkin Elvan’ımız içinyüreği parçalanırcasına çırpınan.Şimdi de kendin için diren

Çağla. Yaşam için diren, yaşa-mak için diren...- Diren Çağla! Bu dünyanın senin gibi insan-

lara çok ihtiyacı var.İnsanlık adına diren ve çok

yaşa…- Diren Çağla! Doktorundan duyduk ki, o kat-

liam patlamasından sonra götü-rüldüğün hastanede kenditeşhisini kendin koyup, bu kezde kendi hayatını kurtarmışsın. “Ben de doktorum, karnımda

defans (gerginlik) var, iç kanamaolabilir, hemen açın karnımı” de-mişsin. Ve haklı çıkmışsın Çağla. Kar-

nını açmışlar ve iç kanamayıdurdurmuşlar.Karnından, iç kanamaya neden

olan 4 adet demir bilyeyi, yanipatlatılan o hain bombanın şa-rapnel parçalarını çıkarmışlar

Çağla… - Diren Çağla! Yine doktorundan öğrendik ki,

sağ bacağından 18, sol bacağın-dan 10, sağ kolundan 5 adet budemir bilyelerden çıkartılmış.Bu demir bilyelerden 50 tanesi

vücuduna saplanmış, kemiklerinikırıp organlarını parçalamış.IŞİD (ya da DAİŞ) denilen bu

katil yarasa sürüleri seni ve canyoldaşlarını delik deşik etmişler.İşte tam da bu katillere inat,diren ve yaşa…- Diren Çağla! Baş ve göğüs bölgende hasar

olmaması ve kendi kendine teş-his koyduğun iç kanamanın dur-durulması nedeniyle, bugünsana umutla ve inatla seslenmeşansına sahip oluyoruz.Kesintisiz 8 saat ameliyatta kal-

dığını ve meslektaşlarının (üro-log, ortopedist, genel cerrahiuzmanları, kalp damar cerrahiuzmanlarıyla birlikte) seni yaşat-mak için kan ter içinde çaba sarfettiklerini biliyoruz. Tıpkı senin, Gezi direnişi günle-

rinde, kan ter içinde koşturup,doktorluk onurunu doruklarataşıman ve yaralıları tedavietmen gibi…- Diren Çağla! Hocaların ve ailen seni Su-

ruç’tan alıp yuvana getirdiler.Diren Çağla, bak şimdi Ça-

pa’dasın. Hocaların, meslektaşla-rın, öğrenci arkadaşların, sağlıkemekçisi dostların, taşeron işçisikardeşlerin, hepsi buradalar. Yüreğimiz senin için atıyor…- Diren Çağla!

Katledilen 31 can yoldaşın içindiren ve yaşa.Onlar ki çiçeği dalında gence-

cik fidandılar. Uçarı çocuk gülüşleriyle, savaş

bombaları altında umutları ka-rartılmak istenen Kobane’li ço-cuklara umut ışığıgötürüyorlardı. Heybelerinde o çocuklar için

aldıkları oyuncaklar vardı. İşte tam da bunun için diren-

melisin Çağla. O Uçarı çocuk gülüşlerin aşkına

direnmelisin…- Diren Çağla! Doktorluk mesleği, pediatri bö-

lümü ve geleceğimizin ışığı ço-cuklar seni bekliyor.Diren Çağla, diren ki başımız-

daki bu karanlıklar prensinin vebeslediği katil yarasa sürülerininhâkimiyeti son bulsun.Diren Çağla, diren ki sivil insan-

ları katleden lanet olası bu körterör kahrolsun...- Diren Çağla!Haydi dostlar hep birlikte dire-

nelim. İnsanca bir yaşam hakkı için di-

renelim.Hep birlikte, kardeşlik ve barış

içinde, özgür bir dünya için di-renelim...- Diren Çağla!Direne direne kazanacağız!Biz kazanacağız, biz kazanaca-

ğız!

İÜ Çapa Taşeron İşçileriiscisözübülteni.blogspot.com

Suruç saldırısında yaralanan Çağla Seven, Çapa’da

İÜ taşınıyor mu, yenileniyor mu?

Yıkılıp yeniden yerinde ya-pılması planlanan İstanbulTıp Fakültesi (Çapa), Cerrah-paşa Tıp Fakültesi ve Diş He-kimliği Fakültesi içinüniversite yönetimi AvcılarKampüsüne taşınma kararıaldı.Öğretim üyeleri anabilim

dallarının hasta hizmetindenkoparılmasını doğru bulma-dıklarını açıkladılar. TOKİ devrede2013 yılında dönemin baş-

bakanı Erdoğan’ın talimatıylayenileneceği duyurulan üni-versite binaları için 5 yıllıksüre vaat edilmişti. Ardındanüniversitenin depreme karşıdayanıklı olmadığı gerekçe-siyle yıkılıp yeniden yerindeyapılması hakkında 2014 yı-lında TOKİ ile bir protokol ya-pılmıştı. Protokole göre, 08.12.2004

tarihinde 5273 sayılı ‘ArsaÜretimi ve DeğerlendirilmesiHakkında Kanunu’na dayanı-larak, üniversitenin binalarınıyenilemek karışığında Küçük-çekmece’deki İÜ’ne ait par-seller TOKİ’ye devredilmişoldu.2011 yılında dönemin Baş-

bakanı Erdoğan tarafındangenel seçim öncesi “çılgınproje” olarak ilan edilen Ka-nalİstanbul projesi, Küçük-çekmece’de TOKİ tarafındandevralınan bu parselleri dekapsayan bir projedir ve buproje devamında 3. Havali-manı ve 3. Köprü ile birleşe-cektir.Protokolün ve vaatlerin üze-

rinden geçen bunca zamanarağmen, hastane binalarınınsağlıksız bir şekilde hastalarve öğrenciler tarafından kul-lanılmak zorunda bırakılmasıve yıpranmaya devam etmesikarşısında hâlâ bir işlem ya-pılmamıştır.

İşçi Sözü - Haber

Page 11: İşçi Sözü Ağustos 2015

Ağustos 2015 11İşçi Sözü

Sağlıkta her türden şiddeteve çifte standarta hayır!

Suruç katliamının acısı tazeli-ğini korurken, 31 gencecik fida-nımızın bedenlerini toprağaverilirken, coğrafyamızdaki kat-liam ve cinayetlerin temelinioluşturan ırk, din ve mezheptemelli nefret suçları da hergeçen gün daha fazla körükle-niyor. Nefret suçu televizyonlarkanalıyla evlerimizin içine kadarsokulup “normal” bir şeymişgibi kabullendirilmeye çalışılı-yor. Komşumuzla, bakkalımızla,bindiğimiz otobüs ya da met-roda karşılaştıklarımızla, işyeri-miz ve çalışma arkadaşlarımızlaama her yerde ve her zaman bunefret suçunu “normal” bir şey-miş gibi işlemeye alıştırılıyoruz.En duyarlı, yumuşak başlı, in-sancıl bulduğumuz yakınımız,arkadaşımız, akrabamız, eşimizve dostumuz bir bakmışsın kinefret kusuyor. “Allahın Kürdü”,“Kıro”, “Çingene kılıklı”, “Alevlilercem evlerinde dansöz oynatı-yorlar” gibi ve daha niceleri,aşağılama ve küfür niteliğindekullanılıp, gündelik dilin “nor-mal” akışı içinde sıradanlaştırılı-yor. Hiç şüphesiz ki bununkökleri, devletin köklerine kadarvaran bir derinlikte yatıyor. Far-kına varmadığımız bilinçli bir“eğitimden” geçirildiğimizkesin. Hem de beşikten mezarakadar süren bir ırkçı, dinci, mez-hepçi nefret eğitiminden geçiri-liyoruz. Sonra da “kanıksıyor”ve itiraz etmeye çalışanlara“aman ne olmuş canım”, “abart-

mayalım lütfen” gibi laflarla ge-çiştiriyoruz. Nefret suçunun, birinsanın etnik kökeninin, dilinin,dini ya da mezhebinin, cinsiyetiya da cinsel yöneliminin alaylaveya küfürle değerlendirilmesi-nin şakaya gelir yanı yoktur. Bukonuda, “delidir ne yapsa yeri-dir” gibisinden ya da “patavat-sızın birini ciddiye almaya gerekyok” gibilerinden telkinde bulu-nanlara da hiç ihtiyacımız yok.Nefret suçunun ve bu temel-

deki şiddetin hiçbir makul yanıve çifte standardı olamaz.

Nefret suçu“Bütün bunca lafı durup du-

rurken ne diye ettin?” diyenlerolabilir. Bunca lafı hiç de durupdururken etmedik. Bizler sağlıkçalışanıyız. Hekime ve sağlık ça-lışanlarına yönelik şiddet bizzatbize uygulanan şiddettir. İşyeri-mizde bu şiddetin her türlü-sünü, cinayete uzananını bile

yaşadık. Doktorundan taşeronişçisine kadar hepimiz bu şid-deti yaşadık ve yaşıyoruz. Haklıolarak da karşı çıktık ve çıkıyo-ruz. Bu konuda basın açıklama-ları, yürüyüş ve eylemler yaptık,yapıyoruz. Buraya kadarıtamam da, bir de konuya diğeraçıdan baksak. Nasıl mı? Tedaviiçin hastanemize gelen ve der-dine şifa arayan hastalarımızave hasta yakınlarımıza yöneliknefret suçlarını görmezlikten migeleceğiz? Nefret suçu işlemekbir doktor için hak veya mubahmıdır? Hastanemizdeki hocala-rımızdan birinin, bir hastamızave yakınına, din ve mezhep ek-senli hakaret ve nefret suçun-dan birkaç satırlık örnek vermekistiyorum:

“Aleviler cem evlerinde dansözoynatıyor, şarap içiyor. Buralarcümbüş evidir. Böyle din miolur? Hepsi terörist...” Evet, busözler İÜ Tıp Fakültesi Hastanesihocalarından birine, Prof. Dr.Ahmet Şeref Demirel’e ait. Ho-camızın ortalığa saçılan nefretibu kadarla da sınırlı değil. Dinve mezhep temelli nefretini si-yasallaştırarak devam ettiriyor.“Berkin Elvan da aleviydi. Ge-zi’de ölenlerin hepsi de terö-rist...” Bunları duyunca insanınnutku tutuluyor. Nerede Hipo-krat yemini, nerede şifa dağıta-cak doktorluk makamı?!Bazılarının, kerhen de olsa, ho-casını savunası gelmiş. “Pata-

vatsızın tekidir ciddiye almayadeğmez" deyip, tepkiyi yumu-şatmaya çalışmış. Elbette kibunun gibi “kişisel” beyanlarıesas alıp kurumları suçlamaya-cağız. Ama kurumdan da tamtersi bir beyanı, bu nefret su-çunu kınayan net bir açıklamayıbekleyeceğiz...

Takipçisi olacağızBaşımızda ve memleketin en

etkili ve yetkili makamlarındabu “patavatsızlardan” ve nefretsuçu işleyenlerden bolca var. Neyani, onlara da mı sessiz kala-lım? Peki, o zaman “patavatsız”hasta ve hasta yakınlarınınküfür ve saldırılarına niye tepkigösteriyoruz? Çifte standart-larla hiçbir yere varılamaz. Has-tane yönetimi konuya dair“soruşturma” başlattığını söyle-miş. Bizler de takipçisi olaca-ğız… Taşeron işçileri olarak herşeyin en kötüsüne layık görülenücretli köleler haline getirildiği-mize göre, yarın bu türden ha-karetlerin bizim başımızagelmesi de mümkündür…

Nefret suçunu protesto etmekamacıyla 20 Temmuz tarihindehastanemizde bir basın açıkla-ması yapıldı. Açıklamaya Alevikurumları ve bazı milletvekillerikatıldı. Alevi Vakıfları Federas-yonu adına Genel Başkan RemziAkbulut, Sultangazi Pir SultanAbdal Cemevi Başkanı ZeynelOdabaşı, CHP’li milletvekiller-den Ali Şeker ve Eren Erdem,HDP’li vekil Garo Paylan hasta-nemizde yapılan basın açıkla-masında yer aldılar. Amaduyarlılık içinde kişisel katılımgösteren arkadaşlarımız olsada, sendikalarımız ve meslekkurumlarımızdan hiçbirisi bubasın açıklamasına “kurumsal”bir destek vermediler...

Hekime ve sağlık emekçilerineyönelik şiddete hayır diyenler,hasta ve hasta yakınlarına yö-nelik şiddete ve nefret suçlarınada açık yüreklilikle hayır diyebil-melidirler. Aksi takdirde Suruçkatliamının iç yüzünü görebil-memiz ve gösterebilmemizmümkün olamaz.

Sevda

Hekime ve sağlıkemekçilerine yönelikşiddete hayır diyenler,hasta ve hastayakınlarına yöneliknefret suçlarına da açıkyüreklilikle hayırdiyebilmelidirler!

Page 12: İşçi Sözü Ağustos 2015

İşçi Sözü12 Ağustos 2015

Karadeniz’in üstü altından daha değerlidir

‘Yeşil Yol’ Projesi Samsun’danBatum’a kadar olan tüm yaylalarıbirbirine bağlayacak olan 2.600kilometre uzunluğunda 9 metre-lik bir karayolu projesidir.

Proje Kültür ve Turizm Bakan-lığı’nca Doğu Karadeniz TurizmMastır Planı çerçevesinde hazır-landı. Projenin vaadine göre YeşilYol’la yaylalar birbirine bağlana-cak, ziyaretçiler bölgedeki tümyaylaları daha rahat gezme vekonaklama imkânı bulacak, tu-rizm gelişecek ve bölgeye eko-nomik katkı sağlanacak.

Yine ‘hiç ağaç kesmedik’ yalanıYeşil Yol projesinin geçmişi as-

lında çok da yeni değil. 2014 yı-lında Doğu Karadeniz BölgeKalkınma İdaresi (DOKAP) Baş-kanı Yeşil Yol hakkında şunlarısöylüyor, “Bu yolla birlikte 40noktada turizm merkezleri oluş-turulacak. Yani moteller, oteller,çim kayak tesisleri gibi buluna-cakları bölgelerin coğrafi vedoğal özelliklerine göre tesisleroluşturulacak.” İki yıldır süren ve90 milyon lira harcanan yol çalış-masının 2018 yılında tamamlan-ması planlanıyor.

Fakat bizler Yeşil Yol’u, Rize’ninÇamlıhemşin ilçesi Yukarı Kavrun

Yaylası’nda başlatılan inşaat çalış-malarına gelen tepkilerin üzerineSamistal Yaylası’nda jandarmakontrolünde çalışmalara devamedilmek istenmesiyle duymuşolduk. Bölgeye sevk edilen işmakineleri kadınların ön plandaolduğu bölge halkı ve Fırtına İni-siyatifi tarafından durdurulmuştu.

Ardından Rize valisi proje içinhiç ağaç kesilmediği hakkındabeyanatlar verirken, zaten yüz-lerce ağacın kesildiği ortaya çıktı.

“Beni başka yaylalara bağlamasınlar”Karadeniz Bölgesi, son 10-15

yılda gözde bir turizm merkezihaline geldi. Ancak bölge halkıinsanların denizle bağlantısınıkesen sahil yolu, taşocakları veneredeyse her vadiye yapılanHES’lerle (hidroelektrik santralı)yeterince mücadele ederkenşimdi de Yeşil Yol’la karşı kar-şıya… Yeşil Yol tüm bu doğa mü-dahalelerinin son parçası oldu.Bölgenin turizm potansiyeliniarttıracağı öne sürülen proje içinneyin yeşilinden ilham alınarakbu isim verildiği de manidâr…

Bölgeye daha fazla ziyaretçiçekmeye çalışmak, doğal yayladokusunun bozulması anlamınageliyor. Yöre halkı da Yeşil Yol’a

neden karşı olduğunu şöyle an-latıyor, “Beni başka yaylalarabağlamasınlar. Ben tek yollaÇamlıhemşin’e gidip geleyimyeter. Genişleyen yol da toprakkalsın, beton falan olmasın.” Ay-rıca Karadeniz’in yaylalarını ziya-ret etmek isteyen insanlarınarabalarıyla gezmek istediğinidüşünmek de yersiz.

Yaylalar turizme değil, ma-denciliğe açılacak!Karadeniz’de HES’ler başta

olmak üzere tüm doğa mücade-lelerinde avukatlık yapan “Dere-lerin avukatı” yaylalarınkentleşmeye açılacağını, dolayı-sıyla Karadeniz’in 3.000 metre-

deki yaylalardan denize kadarciddi anlamda tahribata uğramariskiyle karşı karşıya kalacağınısöyleyerek, Yeşil Yol’un nedenbölgenin yararına olmadığını çoknet anlatıyor. Yeşil Yol’un maden-cilik için altyapı çalışması ama-cıyla yapılmak istendiğini, 2.600metre yükseklikten büyük işkamyonlarının geçebileceği 9metrelik bir yolun başka türlüaçıklanamayacağını ekliyor.

Karadeniz’in karası ile denizisahil yolu denilen proje ile kopa-rılmış, denizi besleyen, oksijenledolduran, balıklara yumurtlamaalanları oluşturan dereler onlarcaHES’le hapsedilmişken ekosis-teme zarar verecek son noktaYeşil Yol olacak. Yaylalardaki buormanlar kaybedildiğinde yeni-den oluşturulamayacak, temiz,kaliteli su kaynakları tükenecek,biyolojik çeşitlilik yok olacak.Yani Karadeniz’i Karadeniz yapantüm değerleri yitirilmiş olacak,turizm için bile bir cazibesi kal-mayacak!

‘Yeşil Yol’da kamu yararı yokturKentlerde büyük inşaat projele-

rinde olduğu gibi doğa alanların-dan da sürekli bu alanlarınticarileştirilmesine dönük kolay-laştırıcı mevzuat düzenlemeleriyapılıyor. Hukuki mücadele yolla-rını seçsek, davaları kazansak da,neredeyse hemen ertesi günmevzuat, yönetmelik değişiklikle-riyle mücadele edenleri yıldır-maya devam ediyorlar.Madencilik, mera, orman, milliparklar, enerji kanunları sermayeiçin değiştirilmeye devam ediyor.

Yeşil Yol’un yapılabilmesi için“yapılmasının zorunlu ve kamuyararına olması” gerekir. Her yay-lanın yolu olduğu için zorunlulukyoktur, yaşayan halk da bu yollarıistemediğine göre kamu yararıda söz konusu değildir!

Aysun Koca

Yeşil Yol’unyapılabilmesi için“yapılmasının zorunluve kamu yararınaolması” gerekir. Heryaylanın yolu olduğuiçin zorunluluk yoktur,yaşayan halk da buyolları istemediğine görekamu yararı da sözkonusu değildir!

Yeşil Yol yapımına direnen Havva Ana

Page 13: İşçi Sözü Ağustos 2015

Ağustos 2015 13İşçi Sözü

Yunan işçi sınıfıSYRIZA’ya rağmen direniyor

Yunanistan’da kemer sıkmapolitikalarına son vereceği, kur-tarma programını yenilemeye-ceği işçi sınıfı lehine sosyalreform programları izleyeceğivaadiyle iktidara gelen SYRIZAvaatlerinin ardında duramadı.Almanya ve onun hegemonya-sındaki AB, IMF ve Avrupa Mer-kez Bankasından oluşan troykasolun ve SYRIZA’nın önünü kes-mek ve burnunun sürtmek içinelinden geleni yaptı. IMF ve Av-rupa Merkez Bankası kullanıla-rak finansal-likidite darlığıyaratarak üzerinde baskı oluş-turulan, Euro’dan atılmak ve if-lasa sürüklenmekle tehditedilen SYRIZA, sonunda troyka-nın baskı ve tehditlerine boyuneğdi.

Troykayla beş ay süren pazar-lıklar ve direniş SYRIZA’nın ye-nilgisiyle sonuçlandı. SYRIZA,troykanın dayattığı ağır koşul-ları kabul etmek zorunda kaldı.Troykanın, 2010’dan bu yanauygulanan kurtarma program-larının ve sözde yardım paketi-nin amacının, Fransa ve Almanbankalarını kurtarmak anlamınageldiği ve bu anlaşmaların ülke-nin borç yükünü daha da ağır-laştırdığı anlaşılmış olmasınarağmen aynı politikalarda ısraretmesi, AB’nin kriz yönetimmodelinin tıkandığını ve iflasettiğini bir kez daha kanıtladı.

Troyka SYRIZA’nın ölümü gös-terip sıtmaya razı olmasını sağ-ladı. Sistem içi bir reform partisiolan ve AB’den ve Euro’dan çık-

mak gibi bir politika ve prog-rama sahip olmayan SYRIZA,bunu zul olarak değerlendirdiğiiçin sistem içinde ve Euro böl-gesinde kalmak uğruna krizinderinleşmesine ve yeni krizlerekapı araladı. Euro bölgesindekalmak ve iflasa sürüklenme-mek uğruna yapılan anlaşmanınve kurtarma paketinin bedeliniişçi sınıfı ödeyecek. Yunanistan,Almanya liderliğindeki çekirdekAvrupa’nın kolonisi-sömürgesihaline gelecek. SYRIZA, troykatarafından dayatılan ve geçenay yapılan referandumla redde-dilen reform paketinin kimimaddelerini de içeren ve uygu-lanmasının imkansız olduğunuIMF’nin bile kabul ve itiraf ettiğidayatmaları imzalamayı ve par-lamentodan geçirmeyi kabuletti.

Bu durum 2001 krizi sırasındaDünya Bankası tarafından gö-revlendirilen Kemal Derviş ara-cılığıyla uluslararası sermayetarafından ekonomi yönetimineel konulan ve 15 günde 15 yasaçıkarmaya zorlanan Türkiye’nindurumuna ne kadar da benzi-yor!

Yunanistan 3. Kurtarma Paketide denilen 82-86 milyar Eu-ro’luk kurtarma paketi karşılı-ğında şirketlere vergi indiriminegitmeyi, KDV dahil vergileri art-tırmayı kabul etti. Çalışma piya-sası reformu ve emeklilikreformu gerçekleştirilecek,emekli gelirleri düşecek, kamuçalışanı sayısı azaltılacak. Daha

da önemlisi troyka denetiminde50 milyar Euro’luk bir özelleş-tirme fonu oluşturulacak. Yuna-nistan’ın kamu varlıkları bu fonadevredilecek. Kamu varlıkları bufon aracılığıyla yağmalanacak,yok pahasına uluslar arası şir-ketlere peşkeş çekilecek. Yunanhükümeti fona müdahale ede-meyecek. Özelleştirme gelirleri-nin yarısı dış borç ödemelerinekalan yarısı içi boşaltılan banka-lara kaynak oluşturmak vekamu yatırımlarında kullanılmaküzere ayrılacak.

IMF Yunanistan’ı denetlemeyedevam edecek. Ekonominin de-netimi troykanın denetiminegeçiyor. Yunan hükümeti malikonularda tek başına karar ala-mayacak, atacağı adımlardatroykanın onayını alacak. Yuna-nistan’da olan bir ulus devletinkaynaklarının emperyalizm ta-rafından ele geçirilmesi, demo-kratik yollarla işbaşına gelmişbir siyasi partinin kendi progra-mını hayata geçirmesinin malişiddet aygıtları yoluyla engel-lenmesi, bağımsızlığının ve de-mokrasisinin baskı altınaalınması, mali bağımlılık yoluylabir ülkenin denetim altına alın-ması ve kolonileştirilmesine yö-nelik bir saldırıdır.

AB’de bir demokrasi ve uygar-lık projesi değil emperyalist birprojedir. Yunan krizinde Al-manya ve troyka tarafından iz-lenen baskı ve dayatmalarYunan işçi sınıfının ve SYRI-ZA’nın bu neo-liberal kriz yöne-

tim modeline karşı verdiği mü-cadeleler AB’nin bir demokrasideğil emperyalist proje olduğu-nun daha geniş kitleler tarafın-dan görülmesini sağlamıştır.

Seçim vaatlerinin arkasındaduramayan SYRIZA’nın, troy-kaya boyun eğerek yeni bir kur-tarma programının altına imzaatması Yunan işçi sınıfının tes-lim olduğu ve alındığı anlamınagelmiyor. Troyka ile yapılan an-laşmaya ve 3.kurtarma paketinekarşı parti içinde bir sol platfor-mun oluştuğu görülüyor. İşçi sı-nıfı hareketinin bir kesimianlaşma karşısında şaşkınlık ya-şarken sınıf bilinçli işçilerindaha yoğun olduğu sektörlerianlaşmaya grev ve direnişlerlecevap verdi. Yeni kurtarma pa-ketine karşı ülkede yaygın pro-testo gösterileri ve yürüyüşlerigerçekleştirildi.

Yunan Krizi DerinleşerekDevam Edecek

Yunan işçi sınıfı da, SYRIZA dayeni mücadelelere gebe. Yuna-nistan ve SYRIZA deneyimi neo-liberalizmle malul AvrupaBirliği’nin ve Euro sisteminin dı-şına çıkılmadan, emperyalizmlesiyasi kopuşmayı da içeren birhesaplaşmaya ve demokratikmücadeleye tutuşmadan sistemiçinde uzlaşma ve pazarlıklaryoluyla kalıcı ve kayda değerekonomik-demokratik kazanım-lar elde edilemeyeceğini gös-termiştir. AB ve Euro, Yunan işçisınıfı için bir prangadır. Ondankurtulmadan özgürleşemeye-ceği, kemer sıkma programla-rından ve borç batağındankurtulamayacağı açığa çıkmıştır.

Radikal sol güçler ve devrimciişçi hareketi SYRIZA’nın bu uz-laşmacı ve teslimiyetçi tutumukarşısında, ultra-sol, Stalinist birçizgi izlemek ve SYRIZA’yı karşı-sına almak yerine onun üze-rinde baskı oluşturarak, onu veetkisi altındaki işçi kitleleriniAlman diktası altındaki AB veişbirlikçi Yunan burjuvazisinekarşı mücadeleye kazanma po-litikası izleyerek ilerleyebilir.Aksi, SYRIZA’nın yarattığı hayalkırıklığı ve moral bozukluğu fa-şist hareketin işine yarayacak.Onun güçlenmesine yol aça-caktır.

Mustafa Eker

Page 14: İşçi Sözü Ağustos 2015

İşçi Sözü14 Ağustos 2015

Karayolları işçilerine kadro vaadi ne oldu?Genel seçimler öncesi AKP Hü-

kümeti’nin göz boyama kabilindenverdiği vaatlerden birisi de kara-yolları taşeron işçilerine kadro ve-rileceğiydi. Oysa karayollarıişçilerinin kadro hakları mahkemekararlarıyla kesinleşmişti. Ama AKPHükümeti 4 yıl boyunca ne mah-keme kararlarını tanıdı, ne de işçi-lerin kazanılmış haklarını teslimetti. Yasa ve hukuk tanımaz uygu-lamalarını işçi düşmanı politikala-rıyla destekledi. Bunun en somutörneklerinden birisi de karayollarıişçilerinin gasp edilen kadro hak-ları oldu.

Yalandan kim ölmüş?Başbakan Davutoğlu 30 Nisan

tarihinde Yol-İş Sendikası GenelMerkezi’ne gitmiş ve “6 bin 417işçi kadroya alınacak” demişti. Bubeyanın ve kuru sıkı vaadin üze-rine atlayıp, adeta, “onlara var dabize yok mu?” diyerek ortalığaçıkan sendika ve işçi örgütlerioldu. Muhtelif beyanlarda ve basınaçıklamalarında bulunuldu. Seçim-ler sürecinde, sanki AKP Hükümetikadro dağıtıyormuş gibi bir imajyaratıldı. AKP’nin yaptığı seçim ya-tırımı ve oy toplama propaganda-sından öte hiçbir şey değildi. Bu

kuru seçim propagandasına, bile-rek veya bilmeyerek, alet olanlarınyaptığı da AKP’nin ekmeğine yağsürmek oldu. “Onlara var da bizeyok mu?” diye ortalığa çıkarak“hak alma mücadelesi” verdiklerinisananlar fiilen AKP propagandasıyapmış oldular. Boş ve karşılıksızvaatlere kananları uyarmak için,“Yalandan kim ölmüş? AKP Hükü-meti’nden yine kadro yalanı” diye-rek, yazılı ve sözlü açıklamalardabulunduk. AKP Hükümeti’nin ser-mayeden yana, işçi düşmanı politi-kalarına vurgu yaptık.

Örtülü ödeneğe var işçilere yok!Geldik bu günlere. AKP Hükü-

meti genel seçimlerden yara alarakçıktı. Sermayeye secde etmektekararlı olduğu için, işçi düşmanıpolitikalarının sürekliliğini patron-lara göstermek amacıyla kadro va-atlerini rafa kaldırdı. Bir daha daağzına bile almadı. Sakın ha “hü-kümet olma durumlarının riskegirmesinden dolayı” bu yetkiyi kul-lanmadıklarını sanmayın. “Seçimsonuçları gereği hazineden paraharcama yetkimizi kullanmamalı-yız”, gibisinden bir “demokratik te-mayül” taşıdıklarını dadüşünmeyin. Öyle olsaydı eğer, se-

çimlerden hemen sonra, gerekCumhurbaşkanı Erdoğan gereksede Başbakan Davutoğlu örtülüödenekten harcadıkları parayı katbe kat artırmazlardı. Örtülü öde-nek ve gizli kapaklı harcamalar için“devletin malı deniz yemeyenkeriz” kabilinden yaklaşan AKP Hü-kümeti, sıra işçi ve emekçilere ge-lince “zırnık koklatmamakta”kararlı. Çünkü onlar sermayenin vepara babalarının hükümeti.

Kadro değil ücret tırpanı varKarayolları işçileri kadro vaatleri-

nin kuyruklu bir yalan olduğunuelbette ki anladılar. “Onlara var dabize yok mu?” diyen aklı evvelleri-miz ise, geç de olsa, çuvalladıkla-rını fark ettiler. Ama durum sadecebununla sınırlı kalsaydı bari. Kara-yolları işçileri kadro haklarını ala-madıkları gibi, üstüne üstlük, birde maaşlarının tırpanlandığını gör-düler. Karayolları 24. Bölge Müdür-lüğü’nce yapılan 3 yıllık yeniihaleyle, işçiler, adeta anahtar tes-limi yok pahasına satıldılar. Yeniihaleyle taşerona teslim edilen iş-çilere, daha önce aldıkları 1150tl’lik ücret yerine 1050 tl’lik ücretdayatıldı. “Kabul etmeyen çekergider” tehdit ve dayatmalarının

yanı sıra, işçileri bölme taktiklerinide elden bırakmadılar. Kendiadamlarından oluşan “ekip baş-ları”, şoförler, düşürülen maşlarıkabul ettiler ve danışıklı dövüşünfigüranları olarak çalışmaya başla-dılar. Direniş kırıldı. İşçilerin “kadrohakkımızı ve maaş zammımızı isti-yoruz” talepleri boşa çıkarıldı.Kadro bekleyen Karayolları işçileri,kadro haklarını alamadıkları gibi,aldıkları maaşlarından da oldular.Artık her ay 100 tl daha az ücretalacaklar.

“Sendika” mı dediniz? Yol-İş Sendikası, “ihale şartları

böyle” diyerek, hak gasplarını ses-sizce onaylamış oldu. Oysa dahayakın zaman dilimi içinde, “metalfırtına” sürecinde ve Renault ger-çeğinde gördük ki;

İmzalanmış işçi düşmanı toplusözleşmeler bile yırtılıp çöp sepe-tine atılabilir…

İşbirlikçi patron sendikaları işçi-lerce tasfiye edilip kapının önünekonulabilir…

Renault işçileri yol gösteriyor.Çözüm: Örgütlü, birleşik, fiili mü-cadelede!

İşçi Sözü - Haber

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ndebir süredir gizliden gizliye taşeronişçiler çalıştırılıyor. Taşeronu bitir-mek sloganının ekmeğini seçim-lerde yiyen Başkan işçilerisırtlarından hançerliyor.

Parklar ve Bahçeler işçilerinin işalanına giren çiçek ekim ve dikimiihaleye çıkıyor. İhalenin kapsamısadece çiçek alımı ile sınırlı değil.Hem çiçek alınıyor hem de çiçek-lerin yerlerine dikilmesi işi birlikte

ihale ediliyor. Örneğin BayındırÇiçek Kooperatifi ihaleyi alıyor. Ta-şeron işçilerini de getirip çiçekle-rini dikiyorlar. Çiçek dikimindeçalışan işçiler taşeron şirkettentemin edilmiş oluyor. Aynı şekilde sulama ve misina işi-

nin de yakında ihale konusu ol-ması olası görünüyor. Bu yöntemyani mal alımı ile birlikte iş gücü-nün de dışarıdan temini sadece

parklar ve bahçeler ile sınırlı değil.Fen işlerinde, İzsu'da da aynı şe-kilde ihalelere çıkılıyor. İşçilerin iş-lerine sahip çıkması, sendikanında bu adı konmamış taşeron uy-gulamasına karşı üç maymunu oy-namaktan vazgeçmesigerekmekte.

İşçi Sözü-Haber

Art-vin'in hemen yakınında yapılmasıplanlanan madencilik faaliyetle-rine karşı yöre halkı Kafkasör Yay-lası Cerattepe mevkiinde 21Haziran’dan bu yana üç vardiyahalinde nöbet tutuyor. Temmuzayında açılan Cerattepe davası760 davacı ile bugüne kadarki enkalabalık çevre davası oldu. 1993yılında 652 davacıyla açılan Ber-gama davasının rekorunu kırdı.

Cengiz İnşaat her projede ayrıcalıklı

Yapılması planlanan madencilik

faa-liyetleri için daha önce alınmışolan ÇED olumlu raporu (bölgedeyapılacak bu çalışma çevreye zararvermemektedir raporu) 2013 yı-lında Rize İdare Mahkemesi tara-fından iptal edilmişti. Danıştay’daprojeye dair yargılama devamederken proje müellifi Cengiz İn-şaat yeni bir ÇED raporu oluş-turdu. Bu raporda, iptal edilenÇED raporundaki eksiklerin ta-mamlandığı iddia ediliyordu. YeşilArtvin Derneği Yönetim Kuruluüyesi ve dernek avukatlarındanBedrettin Kalın bunun hukuken

mümkün olmadığını, Rize İdariMahkemesi'ni kararında bir eksik-likten söz edilmediğini söylüyor.Yani mahkeme, maden işletmeci-liği açısında belirlenmiş olan ala-nın uygun bir alan olmadığınakarar vermişti.3. Havalimanı, Ankara-İstanbul

Hızlı Tren, Atasu Barajı, Eti Alumin-yum Oymapınar HES, Ilısu Barajıve HES İnşaatı, Maltepe Dolgualanı inşaatı, Ordu Giresun Havali-manı Alt Yapı, Taksim 4.LeventMetro, Trabzon Aşkale Yolu, Yusu-feli Barajı, Şile Ağva Yolu gibi pro-jelerin de müellifi olan Cengizİnşaat’ın hiç vakit kaybetmedenhazırlattığı kopyala-yapıştır ÇEDraporu Türkiye Barolar Birliği,

TMMOB, TEMA Vakfı ve STK’lar iledeğişik illerden çok sayıda vatan-daşın da arasında bulunduğu760’ı aşkın davacıyı temsil eden 61avukat tarafından, ‘ÇED Olumlu’raporunun iptali ve madencilikfaaliyetlerinin durdurulması tale-biyle Temmuz ayında yenidendava edildi.Cerattepe ve yakın çevresinde

bulunan 600 bitki türü içerisinde26 endemik ve 24 nadir olmaküzere korunması gereken 50 çokönemli bitki türü yaşıyor. Cerat-tepe kuş göç yolu üzerinde bulu-nuyor. Cerattepe Artvin’in tekönemli yaşam alanı, ilin su ihtiyacıburadan karşılanıyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde taşeronun ayak sesleri

Ya Artvin ya maden!

Page 15: İşçi Sözü Ağustos 2015

Ağustos 2015 15İşçi Sözü

İZENERJİ işçisi T.İ.S. imzaladı: Zafer mi, teslimiyet mi?İzmir Büyükşehir Belediyesine

ait İZENERJİ Şirketi ile Genel İşİzmir 2 Nolu Şube arasında ger-çekleşen ve 3 bin 600 işçiyi ilgi-lendiren toplu iş sözleşmesiaylar sonra sona erdi. Büyükşe-hir’in yüzde 5 zam teklifi ilebaşlayan süreç, grev kararı alın-ması ve yarım günlük iş bırakmaeylemleri ile sürdü.

3 Martta başlayan toplu iş söz-leşmesi görüşmeleri Büyükşe-hir’in yüzde 6'lık zam teklifiönermesi üzerine arabulucuyagitti. Yapılan 5 toplantı sonra-sında taraflar ücret, kıdem taz-minatı, izinler ve yardımlar gibiişçileri yakından ilgilendiren anamaddeler üzerinde anlaşamadı.15 günlük arabulucu süresi ise26 Mayıs 2015 tarihinde sonaerdi ve 5 Haziran’da Sendikagrev kararı aldı.

2 Temmuzda işçiler işyerle-rinde uyarı grevi yaptı. İşverenteklifi ile sendika arasındaki fark

azalmıştı. Son olarak Büyükşehirzam oranını yüzde 14,5’e çektive artı 20 gün ikramiye öneri-sinde bulundu. Sendika işverenile anlaştı, 2015 ile 2016 yılınıkapsayan sözleşme bağıtlandı.

Sözleşmede bağıtlanan miktar ne kadar?

Sendika her ne kadar işverenteklifini yüzde 14,5 oranında ol-duğunu söylese de aslındadurum tam olarak bu değil. Zirabu yüzde14,5 içinde; yemek üc-reti, yasa gereği ödenen çocukparası ve asgari geçim indirimimiktarı da dahil. Yani giydirilmişücret toplamda yüzde 14,5 art-mışsa da gerçekte net ücretüzerinden yapılan zam işvereninilk teklifi olan yüzde 5 ile sınırlı.Bu ücret niteliğinde olmayanekler çıkartıldığında T.İ.S. ile be-lirlenen gerçek ücretin sadece1080 TL yani asgari ücret tuta-rında olduğu ortaya çıkıyor.Sendikanın başarı olarak sun-

duğu sözleşmenin gerçek ra-kamları işçiden saklanıyor. Ay-rıca yaklaşık yüzde 9 oranındakienflasyon farkı da bu orandançıkarılmalıdır. Elde kalan zamfarkının işverenin ilk teklifininüzerinde olmadığı ortadadır. İşçiler mi grev istemedi, yoksa

sendika mı grev için hazırlan-madı?

Sendika yönetimine yakınyayın organlarında sözleşmeninson halinin işçiye sorulduğu, ya-pılan oylamada, işçinin yüzde90'ının sözleşme şartlarını kabulettiği yönünde idi. Sözleşmeimzalanmasının tabanın onayıolduğu açıklandı. Oysa grevyoklaması yapıldığı esnada1100 parklar ve bahçeler işçisin-den gececi olan 700 tanesialanda yoktu. Yoklama gündüzsaatlerinde yapıldı. Bu göster-melik yoklamada ortaya çıkansonuç işçinin gerçek iradesiniyansıtmıyordu. Sendika temsil-cileri bazı bölgelerde yapılan

grev yoklamasında işçilerdendayak yemekten zor kurtuldu. Sendika da greve yönelik bir

hazırlık yapmamıştı. Aksine grevkararı alınmışken Genel-İş sen-dikasının delege seçimi yapmasıbunun en açık göstergesi idi.Zira işçiyi mücadeleye hazırla-ması gereken sendika yönetimiaksine işçiyi ayrıştıran seçim sü-reci yürüttü. Bu hassas zamandakendi koltuğunu sağlama al-mayı tercih etti.

Diğer taraftan işçiler de grevehazır değildi. Sendika yöneti-mine olan güvensizlik, geçimzorluğu, işçinin çoğunluğununbankalardan kredi borçlarınınbulunması ve güçlü işveren bas-kısı grev kararının uygulanması-nın önüne geçti. İşçiler grevkararının uygulanması için sen-dika yönetimine baskı kura-madı.

İlkay Öngören

65 - 70 kişilik bir işyerinde çalışı-yorum. Patron, “üretim kapasite-miz düştü işyerini küçülteceğim”bahanesiyle parça parça işten at-malara başladı. İlk önce 4 işçi ar-kadaşımızı, ardından da (emeklioldukları gerekçesiyle) 2 işçi arka-daşımızın işine son verdi. Emekliolanlar dışında, atılan arkadaşları-mız işyerimizde henüz bir yıllarınıdoldurmamış işçiler. 4 ya da 6aydır çalışanlar. Patron, “işten çı-kartma sıralamasında önceliğiyeni işçilere vereceğim” diyor.Öyle de yapıyor. “Tazminat hakkınıelde edememiş” de olsalar, iştenatılan arkadaşlarımız farklı oran-larda da olsa tazminatlarını alıyor-lar. Bir miktar çıkış tazminatı almışolmanın etkisiyle, ama en önemlisiörgütlü olmamaktan kaynaklı ola-rak, işten atılan arkadaşlar sesle-rini çıkartmıyorlar. Durum böyleolunca da, sıranın kendilerine ge-leceğini bilseler de, çalışan arka-daşlarımızın da işten atmalara

karşı henüz görünür bir tepkileriyok.İşyerimizde çalışan işçi arkadaş-

larımızın bir kısmı ana firma üze-rinden kadrolu olarak, bir kısmıtaşeron firma aracılığıyla hizmetalımı yöntemiyle, bir kısmı ise ka-yıtsız ve sigortasız koşullarda gün-delikçi olarak çalıştırılıyorlar. Birgurup işçiyle birlikte (aramızdaişten atılanlar da vardı) DİSK -Basın İş Sendikası temsilciliğiylegörüştük. İşten atılmalara ilişkinsendikanın öncelikli tutumu veönerisi tabi ki “sendikal örgütlen-meye hız verin” oldu. Bizim ise fabrikamıza ve işten at-

malara dair değerlendirmelerimizoldu. Fabrikadaki eski ve kıdemliişçilerin, yerlerini sağlam olarakgörmeleri ve kendilerini riskeatmak istememeleri nedeniyle,işten atmalar dâhil hiçbir olumsuzgelişme karşısında sesleri çıkmı-yor. Bunun en önemli sebeplerin-den birisi de, daha önce 2 vardiya

olarak çalışan fabrikanın 3 vardi-yaya çıkartılmış olması. Bu du-rumda fazla mesai yapılamıyor.“İşten atmalar sonrasında yeniden2 vardiyaya dönülebilir” düşünce-sinde olan kıdemli işçiler, durumagöre, eski usul fazla mesai yapıpek mesai parası alabilme ihtimal-lerini düşünüyorlar. İşten atmalarayönelik sessiz ve tepkisiz kalmanınböylesi bir altyapısı da var, maale-sef. Ama bu durumda başka birgerçeklik daha açığa çıkıyor. “Üre-tim kapasitemiz düştü işyerini kü-çülteceğim” diyerek işçi atanpatronun, yeni işçilere göre dahafazla ücret alan kıdemli işçileri deişten atmayı ve “daha çok kazançlıçıkmayı” düşünmesi durumundane olacak? İşte o zaman eski işçi-ler de yerlerini sağlam göremeye-cekler ve sessiz kalamayacaklar.Bütün bu değerlendirmelerimizüzerinden, bu gerekçe ve ihtimal-leri de göz önünde bulundurupanlatarak, örgütlenme çalışmaları-mızı yürütmemiz gerektiği sonu-cuna vardık. Önemli olan “sırasana gelmeden” önce örgütlü vehazırlıklı olabilmek.

“Daha fazla mesai yapıp dahafazla para alacağınızı sanarak yanıbaşınızda çalışan işçi arkadaşları-nızın işten atılmasına göz yumma-nız ve sessiz kalmanız kazançlı,dürüst ve de bilinçli bir işçi tavrıdeğildir. Bunun yerine, öncelikliolarak örgütlenerek ve birleşerek,ardından da söz yetki ve kararınbiz işçilerde olacağı bir sendikayaüye olarak hareket edecek olur-sak, daha kazançlı çıkacağımız ke-sindir. Bu durumda patronuninsafıyla değil, Toplu İş Sözleşmesimasasında hak ve hukuklarımızasahip çıkarak, ücret artışlarımızıbizzat kendimiz belirleye bilece-ğiz. Yanı başımızda bulunan işçiarkadaşımızın işsiz kalmasına dagöz yummuş olmayacağız. Hepbirlikte kazanacağız.” Burada özet-lemeye çalıştığım gibi bir örgüt-lenme sürecine adım atmışbulunuyoruz. Hedef vurgumuz isenet ve açık:İşten atmalar durdurulsun! İşsiz-

lik, açlık ve yoksulluk demektir!

Eren

İşçi Postası: İşten atmalara son!

Page 16: İşçi Sözü Ağustos 2015

İşçi SözüBütün ülkeler inişçi ler i , bir leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

“Aslında herkes sevdiği insanabakarmış gibi hayata baksa;belki de hayat, bu kadar acıvermekten vazgeçerdiinsanlara” diyen alıntılar yap-mıştı. Bob Marley’in “Para HayatıSatın Alamaz” sözlerini başlığa çı-karttığı 31 Ağustos 2011 tarihliyazısının sonunda şunları dile ge-tiriyordu: “Bunları yazarken ak-lıma İstanbul’da üç ay önce birkafede meydana gelen patlama-nın yeni ortaya çıkmış görüntülerigeldi. Patlamanın şiddetiyle yeredüşen 85 yaşındaki AytekinYücel’i kurtarmak yerine, içerideunuttuğu ‘cüzdanını’ aldığı gö-rüntülerden bahsediyorum. Sanki‘insanlığın yitirildiğinin’ görüntü-leriydi. Günümüz dünyasında ya-şanan ‘vurdumduymazlığı’görerek bir umutla Bob Marley’ihaykırmak istedim.” Bu haykırışÇağdaş Aydın’ın hayata bakışınıyansıtıyordu. Bütün can alıcı hay-kırışlara gözünü ve kulağını so-nuna kadar açmıştı.

Etkin Haber Ajansı (ETHA) mu-habiri olarak 2013 yılında transkadınlara yönelik saldırıları haberyapmış ve bu kez başlığı şöyle at-mıştı: “Transfobik çete hala yaka-lanamadı.” Bir anlamda da cinayet ve kat-

liam çetelerinin devlet tarafındanyakalanmak istenmediğine işaretediyordu.

21 Haziran 2013 tarihinde kar-deşi (ve aynı zamanda da taşıdığıad gibi “Yoldaş”ı), Gezi direnişinidestekleyen eylemler nedeniyleODTÜ’de gözaltına alınıp tutuk-lanmıştı. İşte o zaman yükseksesle şunları sordu. “Dersim,Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, Şem-

dinli diye sıralanan katliam zincir-lerine eklenen çoğu çocuk 34canı yitirdiğimiz Roboski katlia-mının… AKP’nin emperyalistsavaş politikaları sonucu dahageçen aylarda yaşanan Türkiye si-yasi tarihinin en büyük, en vahşi,en kıyıcı katliamlarından biri olanReyhanlı katliamının… Barışın ko-nuşulduğu yerde okulun, hasta-nenin, istihdam alanının yerinekalekol-karakolun yapılmasınakarşı çıkan Lice’de vurulan 18 ya-şındaki gencimiz Medeni Yıldı-rım’ın katilleri nedenyargılanmıyor?” Ardından da tu-tuklanan kardeşiyle ilgili olarakşunları ekledi. “Annem ve baba-mın başı dik, asla eğilmedi.Çünkü kardeşim hırsızlık yap-madı, katil değil, tacizci, teca-vüzcü değil. Onurlu bir yaşamiçin mücadele ediyor.”

Bu satırlar Çağdaş Aydın’a ait.Sözünü ettiği babası ve annesi debirer emekçi olan Çağdaş Aydıngenç ve muhalif bir gazeteciydi.Annesi İstanbul Üniversitesi ÇapaHastanesi’nde taşeron işçisi ola-rak çalışıyordu. Çağdaş Aydın’ı ilkkez 2012 yılı başlarında ve 6 aysüren Çapa direnişinin mücadeleçadırında tanıdık. Sonrasında isebirçok direniş ve hak alma müca-delesinde yan yana geldik. Sakin,duyarlı, mücadeleci ve sıcak kalplibir devrimciydi. Bir Çapa taşeronişçisinden Çağdaş Aydın’ı anlat-masını istedim ve özetle şunlarısöyledi:

Biz onu muhalif bir basın emek-çisi olarak sınıf mücadelesi safla-rında tanıdık.

“2012 yılında Çapa’da 'Uyanmakİçin Uyarmalı Uyarmak İçin Uyan-malıyız!' şiarıyla bir direniş çadırıkurmuştuk. İşten atılacak işçi ar-kadaşlarımıza dair sağlam du-yumlar almış ve daha iştenatmalar başlamadan direniş çadı-rımızı kurmuştuk. Bizim için buönleyici bir tedbirdi. İşte tam dao günlerde Çağdaş Aydın’la kar-şılaştık. Genç ve devrimci birbasın emekçisi olarak direnişimizidestekledi, taleplerimizi ve müca-

delemizi haberleştirdi. ÇağdaşAydın’ın diğer basın emekçilerin-den önemli bir farkı da, annesininmücadele yoldaşımız olmasıydı.Annesi Saniye Aydın Çapa taşe-ron işçisiydi. Çağdaş Aydın gaze-tecilik görevini yaparkenannesiyle de yan yana geliyordu.Bir anlamda da annesini ve mü-cadelesini haber yapıyordu. Bunedenle de bizleri birer ağbi -abla gibi görüyor, öyle hitap edi-yordu. Haklarımızın gasp edilişinekarşı verdiğimiz mücadeleyi vetaşeron sistemine boyun eğmeyi-şimizi takdir ediyordu. Karar almasüreçlerinde uyguladığımız doğ-rudan temsil ve işçi demokrasisinionaylıyordu.

11 Mart 2012 tarihinde Çapa di-reniş çadırımızdan çıkıp Anka-ra’ya hareket etmiştik. SağlıkHakkı Meclisi’nin toplantısına ka-tılıp direnişimizi ve taleplerimizidile getirecektik. Yola çıkarkenÇağdaş Aydın da yolcu edenlerarasındaydı. Bana şunları söyle-mişti; ‘Mücadelenizin haklılığınıbizler biliyoruz. Ankara’ya gidinve sesinizi orada da duyurun. Bu-radaki arkadaşlarla birlikte sizle-rin yerine nöbet tutarım, talep vesloganlarınızı atarım. Yokluğu-nuzu fark ettirmemeye çalışırım.Gözünüz arkada kalmasın.’

1 Nisan 2012 tarihinden sonraişten atılan işçi arkadaşlarımızlaröportajlar yapıyordu. İşten atıl-mamıştım ama direniş çadırınıkuranlar ve mücadeleyi sürdüren-ler arasındaydım. Benimle desöyleşi yapmak istedi ve ilk so-rusu şu oldu: ‘Seni bu direnişiniçinde tutan şey nedir? İşten atıl-mamışsın ve buna rağmen, dire-nişe geçip, direnişinsözcülerinden birisi olmuşsun. Al-dığın yıllık izinlerini çoluk çocu-ğunla, eşinle dostunla değil dedireniş çadırında geçiriyorsun.İşten atılan işçilerden daha açıksözlüce megafonla konuşup ta-leplerinizi sıralıyorsun. Onlar işegeri dönmek istiyorlar, anladık.Peki, sen ne istiyorsun?’ O zamanben ‘kabul etmiyorum arkadaş,bu ne biçim soru ya?’ demiş ve

itiraz etmiştim. Gülüşmüştük. As-lında cevabını çok iyi bildiği birsoruyu sormuştu. Çünkü anneside bizimleydi, işten atılmamıştıve direnişi birlikte örgütlemiştik.Bizim asıl hedefimiz, ücretli köle-lik düzeninin en vahşi sömürü bi-çimi olan taşeron sistemiydi.‘Taşeron sistemi kaldırılmalıdır’diyorduk. Aksi takdirde, güvence-sizlik ve geleceksizlik olan bu ta-şeron sisteminin hepimizi öğütüpbir kenara atacağını biliyorduk.İşten atmalar, iş cinayetleri vs.gibi. Çağdaş Aydın bunları du-yunca çok duygulandı. Sonra-sında ise hep aynı duygularla vesıcaklıkla sohbet ettik. Biz onumuhalif bir basın emekçisi olaraksınıf mücadelesi saflarında tanı-dık. O hep ezilenlerin yanında vemücadelesinin içinde oldu. Gençömrü bunun en açık kanıtıdır...”

Çağdaş Aydın’ı Suruç katlia-mında kaybettik. Tıpkı diğerSGDF’li genç sosyalistler gibi, oda, devlet destekli katil çeteleri-nin bombalı saldırısında katle-dildi. Çağdaş Aydın’ın babasıFethi Aydın ise aynı saldırıda ya-ralandı. Şimdi hepimizin yüre-ğinde, Saniye Aydın’ın anayüreğindeki o ağır sancı var. Amabir o kadar da umutluyuz. Su-ruç’ta katledilen 31 kardeşimiz,“yeni bir dünya mümkün” dediler.Direnen ve katil İŞİD çetelerinipüskürtüp atan Kobanê’li maz-lum Kürt kardeşleriyle dayanışmaiçin yola çıktılar. Çağdaş Aydın daonlardan biriydi. Kobanê’nin ye-niden inşası için çalışacak, park-lar, kütüphaneler ve yakılıp yıkılankentte bir savaş müzesi kuracak-lardı. Yüreklerinde sönmeyen birumut, kafalarında yeni bir dünya-nın aydınlık hayalleri, heybele-rinde ise Kobanê’li çocuklaragötürdükleri oyuncaklar vardı.

Başın sağolsun Saniye Aydın ar-kadaşımız. Başın sağolsun ve degeçmiş olsun Fethi Aydın dostu-muz. Bütün işçi ve emekçilerin,tüm ezilenlerin başı sağolsun.

N. Cemal

Suruç katliamı ve Çağdaş Aydın

İşç i Sözü • Ayl ık, Sürel i S iyasi Yayın • Ağustos 2015 • Sayı: 14 • isc isozu.org • i let is [email protected]

Çağdaş, anne ve babasıyla