Irving Stone - Turuz · den yüzyıllarca sonra adından söz ettirecek olan Michelangelo di...
Transcript of Irving Stone - Turuz · den yüzyıllarca sonra adından söz ettirecek olan Michelangelo di...
Irving Stone
1903 yılında San Francisco'da doğmu§, 1989'da Los Angeles'ta ölmü§tür. Yazdığı biyografık romanlada tanınmı§tır. Abraham Lincoln, Charles Darwin, John Adams, Vincent van Gogh, Michelangelo, Sigmund Freud, Jack London gibi isirolerin hayatlarını romanla§tırmı§tır.
Yazarın Vincent van Gogh hakkında yazdığı eser en ba§arılı eserlerinden biridir ve 1956 yılında, Kirk Douglas'ın ba§rol oyunculuğuyla beyaz perdeye aktarılmı§tır. Öne çıkan eserlerinden bir diğeri olan Michclangelo hakkındaki romanı için de uzun yıllar İtalya'da ya§amı§tır.
Yazarı n, Freud' a dair yazdığı İnsan Ruhunun Derinliklerinde ve Jack London'a dair Doludizgin Bir Denizci
]ack London isimli eserleri Türkçeye kazandırılmı§tır.
Michelangelo
lztırap ve Co§ku
I. Cilt
Irving STüNE
Türkçesi: FeyzaAKGÜN
Michelangelo
Iztırap ve Co§ku
I. Cilt
ÖzgünAdı The Agony and the Ecstasy
Cümle Yayınları: 27 Biyografi Dizisi: 8
Yayın Yönetmeni Muhsin METE
Son Okuma Ay§eDEMİR
Teknik Hazırlık Kelime Yayıncılık
Kapak ve Sayfa Tasarımı Sarakusta
www .sarakusta.com. tr
Bu kitabın tüm yayın hakları © Kelime Yayıncılık tarafından © 1961 Doubleday'den alınmııtır.
Birinci Baskı, Kasım 2015
Takım Numarası: 978-605-9147-16 -3
ISBN: 978 -605-9147-17-0
Yönetim Adresi Kelime Yayıncılık Reklam Tic. Ltd. Şti.
Re§it Galip Cad. Ham Sok. No: 23/2 G.O.P 1 ANKARA Telefon: (0312)437 08 85- 437 08 86
Faks: (0312) 437 08 87 e-posta: [email protected]
www.cumleyayinlari.com
Baskı Durnar Ofset
Bahçekapı Mah. 2477 Sokak No: 6 Şa§maz- Etimesgut 1 ANKARA Telefon: (0312) 278 82 00 pbx
Faks: (0312) 278 82 30 [email protected]
Cümle Yayınları, Kelime Yayıncılık'ın tescilli markasıdır.
Sunu§
1475 yılının Mart ayında, hem ya§amı süresince hem de ölümünden yüzyıllarca sonra adından söz ettirecek olan Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simani dünyaya geldi. Annesini henüz altı ya§ındayken kaybeden Mi�helangelo, babasının bütün itirazlarına rağmen Domenico Ghirlandaio'nun çırağı olarak sanat dünyasına adım atar. Çocukluk yıllarından beri kendisini etkisi altına alan yontma i§i onu sanat dünyasının dahi olarak adlandırılan sayılı üyesinden biri haline getirecektir. Ta§ ile Settignano' da Toppolino ailesinin yanındayken tanı§ır. Bu süre içerisinde keski ve çekiç tutmayı, ta§ların farklılıklarını öğrenir. Sonrasında, babası tarafından ders alması için Urbino'nun yanına verilir. Ancak o, Urbino'nun derslerini dinlemektense çizim yapmayı yeğler.
Michelangelo, bir Rönesans adamıdır, ya§adığı dönemde, Floransa'nın sanatı seven ve sanatçıya değer veren atmosferi içinde bulunur. Urbino'nun yanında devam etmeyeceğini açıkça ifade eden Michelangelo, Domenico Ghirlandaio'nun atölyesine verilir. Burada, resim konusundaki kabiliyetini ortaya koysa da asıl tutkusunun mermer olduğunu bilmektedir. Heykel Bahçesi'ne kabul edilip Bertoldo'nun yanında çırak olarak çalı§mak ve mermere biçim kazandırmak için büyük bir istek duyar. Bunu gerçekle§tirdikten sonra İtalya'da sanatçıların hamisi Lionarda de'Medici'nin koruması altında birbirinden görkemli
6
eserler yaratmaya ba§lar. KendisineMedici Sarayı'nda yer bulan Michelangelo, Plato Akademisi'nden bilginierin tartı§malarına katılma fırsatı bulmu§tur. Ne yazık ki Lorenzo de'Medici 1519 yılında hayata gözlerini yumar ve Michelangelo'yu o dönemde bir sanatçının kar§ıla§abileceği zorluklarla ba§ba§a bırakır. Bu dönemde Merdivendeki Meryem ve Sentarların Sava§ı adlı rölyeflerini yapar. Henüz otuzuna gelmeden yaptığı, Pieta ve Davud heykelleri ile İtalya'da üne kavu§Ur.
Michelangelo'nun biyografisini ya da onunla ilgili kaleme alınmı§ ba§ka eserleri okurken dikkatimizi en çok çeken noktalardan birisi sanatçının çalı§kanlığıdır. Michelangelo hayatı boyunca sade bir ya§antıyı tercih etmi§, yiyeceğin, kıyafetin hatta dinlenmenin bile a§ırısından uzak tutiDU§tur kendisini. Çağda§ları, çevresine geni§ hayran kitlesi toplayıp, cemiyet ya§antısının içinde yer bulup gösteri§li bir hayat sürerken Michelangelo, atölyesine kapanıp yıllar sürecek çalı§maları tek ba§ına yürütmܧtÜr. Büyük bir özveriyle kadavralar üzerinde yaptığı incelemeler ve gözlemler ona insan anatomisinin gizemlerini açmı§ ve tasvirlerindeki gerçekçiliğc katkıda bulunmu§tur.
1503 yılında Katolik kilisesinin ba§ına Papa II. Julius geçer. Bu hırslı lider kendisini mermere adamı§ olan sanarçıyı Siscine Şapeli'ni süsleyecek freskler için görevlendirince, Michelangelo bu görevi almamak için İstanbul' a gelip Osmanlı padi§ahı için çalı§mayı bile dü§ünür. Ne var ki Sistine Şapeli'nin tavanı zorlu süreç sonrası tamamlandığında Michelangelo' nun, kendisi için kullanılan "II Divino" (Tanrısal) sıfatının haklılığı ortaya konmu§ olur. Öyle ki hayattayken biyografisi yazılan ilk sanatçı olma ayrıcalığına da eri§ir. Kilisenin tavanında insanlığın hikayesini anlatır.
Michelangelo'nun hikayesini bütün bu çok yönlülüğüyle anlatınayı hedefleyen elinizdeki biyografik roman ise lrving Stone'un, sanatçının izlerini takip ettiği yıllar süren titiz çalı§masının bir ürünüdür. Yazar, Michelangelo'yu sadece bir heykeltıra§ olarak
7
okurun kar§ısına çıkarmaz, merrnerden ba§ka renkleri ve kelimeleri de ustalıkla kullanan sanatçı yı bu yönleriyle de göstermeyi amaçlar. Kitabı okurken terniz ve ferah Floransa sokaklarında
Michelangelo'nun arkasından yürüyecek, kadavrayla ilk kar§ıla§rnasından duyduğu korkuyu iliklerioize kadar hissedecek, o, gücünün son damlasına kadar 'rnerrnerin içine saklanrnı§ olan figürleri' bulup çıkarmaya çalı§ırken beraber yarulacak ama her defasında ula§ılan mükemmelliğin ve ba§arının hazzını hissedeceksiniz.
Hacİınce yoğun olan ve dolu dolu bir ömrü anlatan bu eseri çevirmenin elbette kendine göre zorlukları vardı. Hayata
Michelangelo'nun gözlerinden bakmak, onun kendisini sağlığından edecek dururnlara sokabilen sanat tutkusunu anlayabilmek ve bunu aynı §ekilde Türk okuyucusuna aktarabilrnek bunların ba§ında geliyordu. Tüm bu süreç boyunca desteğini esirgemeyen ve tecrübesiyle yol gösteren abiarn Ay§e Demir' e, bu güzel eserle bulu§rnarnıza imkan sağlayan Cümle Yayınları'na te§ekkürü bir borç bilirim.
Feyza AKGÜN Ekim, 2015
Michelangelo Iztırap ve Co§ku
Kubbeye daha keskin gözlerle bakmak içine Sistine'ye döndü.
Mimari yapı onun yeni bakı§ açısına uyum sağlamıyordu. Yeni
bir kubbeye ihtiyacı vardı. Fakat Papa'ya dönüp, tuğlaları, sıva
ları, üzerindeki asker odalarını ve ötesindeki yekpare çatıyı yerle
bir etmekten daha iyi bir fikri vardı: Yalnızca fresklerini en iyi
§ekilde gösterme amacına hizmet için in§a edilmi§ gibi görüne
cek bamba§ka bir tavan. Kendi ba§ına çalıpn bir mimar olarak;
muazzam kubbeyi elde edebileceği tek malzemeyle, boya ile ye
niden in§a etmek zorunda kalabilirdi.
Safi yaratıcılığı kullanarak tavanı dönü§türmeliydi. Duccio blo
ğundaki oyuk gibi kusurlarından dahi istifade etmeliydi. Yaratı
cı güçlerini ba§ka türlü kullanılmayacak yönlere kanalize etme
liydi. Ya daha da güçlenecek ve bu kubbe alanını deği§tirecekti
ya da kubbenin direnci onu ezecekti. İnsanlık alemiyle dolup ta
§an bir tavanda kararlıydı. Ve tabii ki bu alemin yaratıcısı Yüce
Tanrı da olacaktı orada; nefes kesen güzelliği, zayıflıkları ve yok
edilemez güçleriyle resmedilmi§ insanoğlu ve her §eyi mümkün
kılma özelliğiyle Tanrı, evreni tersyüz edebilecek anlamlı ve
kubbenin gerçeğe, ona bakan dünyanınsa dü§e dönü§tüğü bu çarpıcı canlılığı yansıtmalıydı.
Birinci Bölüm
Stüdyo
İkinci kattaki aynanın önüne geçti. Çökük yanaklarını, elmacık kemiklerini, düz ve geni§ alnını ve ba§ının epeyce arkasında duran kulaklarını, dağınık bukleler halinde önüne dü§en koyu renk saçlarını, ayrık ama ağır kapaklı arnher renkli gözlerini gizliyordu.
"İyi tasarlanmamı§ım" diye ciddi bir dikkatle dü§ündü on üç ya§ındaki çocuk, "Ağzıma ve çeneme ağır basan alnımla, ba§ım kurallara uymuyor. Birisi §akül kullanmalıymı§ ."
Tele benzeyen sının gibi vücudun arkasında uyuyan erkek karde§lerini uyandırmamak için yava§ça çevirdi. Sonra da arkada§ı Granacci'nin ıslığını duyabilmek için Via dell' Anguillara'ya doğru kulak kesildi. Boyanın hızlı darbeleriyle hatlarını yeniden çizmeye ba§ladı. Göz yuvarlaklarını geni§letti, alnı yuvarlakla§tırdı, dar yanaklarını büyüttü, daha dolgun, çenesiniyse daha geni§ yaptı. "ݧte" diye dü§ündü. "Şimdi daha iyi görünüyorum." Duamo'nun dı§ yüzeylerinin planlarda deği§tirildiği gibi
1 2
yüzün de doğumdan önce yeniden çizilemiyar olması çok kötüydü.
Serin sabaha kar§ı açtığı üç metre yükseklikteki pencereden ku§ sesleri girdi. Çizim kağıdını yatağın ba§ucundaki yastığın altına sakladı ve caddeye açılan sarmal merciivenden sessizce indi.
Arkada§ı Francesco Granacci kendinden bir karı§ uzun, saman sarısı saçları ve tetikte mavi gözleri olan 19 ya§ında bir gençti. Granacci ona bir yıldır, Ghirlandaio'nun stüdyosundan gizlice ödünç alınmı§ baskı da dahil olmak üzere çiz im malzemesi ve V ia de i Bemaccordin' in kar§ısındaki evlerinde kalacak yeri sağlıyordu.
Zengin bir ailenin çocuğu olmasına rağmen Granacci on ya§ ında, Flippino Lippi' nin çıraklığını yapmı§tl. On üçündeyse Carmine'de St. Peter, İmparatorun Yeğeninin Yükseli§i adlı tabloda merkezi karakterdi. Masaccio bunu yarım bırakmı§tı. Şimdilerde ise Ghirlandaio'nun çıraklığını yapıyordu. Granacci kendi resimlerini ciddiye almazdı ancak ba§kalarının sahip olduğu yeteneği ke§fedecek gözlere sahipti.
Granacci "Bu sefer gerçekten benimle geliyorsun değil mi?" diye heyecanla sordu.
"Kendi doğum günü hediyem." "I . . .,, yı.
Genç adamın koluna girdi ve eski Roma kolezyumunun oval biçimli alanına in§a edilmi§ olan Via dei Bentaccordi dönemecine yönlendirdi. Stinche hapishanesinin yüksek duvarlarını geçtiler.
1 3
"Domencio Ghirlandaio hakkında söylediklerimi unutma. Be§ yıl ona çıraklık yaptım ve onu iyi tanırım. Mütevazı ol. Çıraklarının onu takdir etmesinden ho§lanır."
Bunları konu§urken Via Ghibellina'ya dönmü§lerdi. Şehrin ikinci duvarının sınırlarını belirleyen Ghibelline kapısının hemen üzerindeki, sol tarafta rengarenk avlusuyla Bergello'nun görkemli ta§ sütununu geride bıraktılar. Sonra sağa Procconsul caddesindeki Pazzi Sara yı' na döndüler. Genç adam kabaca yontulmu§ duvarın üzerinde elini sevgiyle gezdirdi.
"Acele et ." diye dürttü Granacci. Bu Ghirlandaio, çizimine ba§lamadan önceki en iyi zamandır." Dar sokaklarda birbirine uyum sağlamayan adımlarla yürüdüler. Ta§ saraylar ve pörtlek sundurmalara açılan ayınalı ta§ hasarnaklı dı§ merdiveniyle Old İrons'ı geçtiler. Via dei Corsa'ya doğru ilerlediler ve sağ taraflarında Via dei Tedaldini'nin dar aralığından Duamo'nun kızıl tuğlalarını gördüler, bir blok sonra, sol taraflarında kemerleri, pencereleri ve Floransa göğünün §afak mavisini delip geçen bronz ta§ kulesinin tepe noktalarıyla Pallozzo della Signoria vardı.
Ghirlandaio' nun stüdyosuna ula§mak için eski pazar meydanını geçmeleri gerekiyordu. Omurgasından a§ağı doğru kesilip geni§çe açılmı§ taze sığır etlerinin kasap tezgahlarında asılı durduğu Ressamlar Sokağı'ndan Ghirlandaio'nun açık kapısını gördükleri Via dei Tavaldini'ye kadar kısa bir yürüme mesafesi vardı.
Michellangelo bir an için Donatelio'nun St. Mork heykeline baktı. Orsmanmichele'nin uzun ni§inde duruyordu.
14
"Heykeltıra§lık en yüce sanattı ." diye haykırdı. Sesi titriyordu.
Granacci iki yıllık arkada§lıkları süresince arkada§ının heykeltıra§lık hakkındaki bu görü§ünü gizlemesine §a§ırdı.
Sessizce "Sana katılmıyorum," dedi. "Şa§kın §a§kın bakmayı bırak, yapılacak i§lerimiz var."
Genç, derin bir nefes aldı. Beraber Ghirlandaio'nun atölyesine girdiler.
2
Stüdyo keskin boya ve odun kömürü kokan, yüksek tavanlı geni§ bir odaydı. Ortada çevresi bir düzine uykulu genç çırakla sarılı kaba kalastan bir masa vardı. Çıraklar taburelere tünemi§lerdi. Yakın kö§ede genç bir adam havanda boyaları i§liyordu.
Paralel duvarlar boyunca tamamlanmı§ fresklerin renk taslakları, kartelaları yığılmı§tı. Bu freskler Ognissanti Kilisesi' nin 'Son Ak§ am Yemeği' ve Roma' daki Sistine Kilisesi'nin "Calling of the First Apostle'siydi.
Korunaklı arka kö§ede, yükseltilmi§ bir platformda kırk ya§larında bir adam oturuyordu. Masası stüdyodaki tek düzenli yerdi.
Kalemler, fırçalar, eskiz defterleri, makaslar düzgün biçimde dizilmi§ti. Diğer alet edavat kancalara asılmı§tı ve raflarda resimli el yazmaları vardı.
1 5
Granacci, ustasının masasının önünde durdu. "Sinyör Ghirlandaio, sana bahsettiğim Michelangelo."
Tek bir vuru§la İtalya' daki herhangi bir ressamdan daha çok §ey görüp kaydetmesiyle ünlü bir çift gözün kendisini ele§tirmekte olduğunu hissetti. Ancak genç adam da, mart soğuğuna kar§ı omuzlarına kırmızı bir pelerin atını§, mavi paltosuyla kendisinden yüksek bir noktada oturan ressamın zihin portfolyosunu olu§turmak için, gözlerini gümü§ uçlu bir kalem gibi kullandı. Dolgun mor dudaklarıyla hassas bir cildi, gözlerinin altında belirgin kemikli yapısı, çökmü§ avurdarı, omuzlarına doğru yıpranmı§, ortadan ikiye ayrılmı§ gür saçları vardı.
Sağ elinin elastik parmakları boğazına sarılmı§tl. Granacci'nin birkaç gün önce söyledikleri aklına geldi.
"Sanatını anlamaya ba§ladığıma göre Floransa'nın bütün duvarlarını fresklerle kaplamama izin verilmemesi çok acı."
"Baban kim?" diye sordu Ghirlandaio.
"Lodovico di Lionarda Buonaroti-Simoni."
"Bu adı duymu§tum. Kaç ya§ındasın sen?
"On üç. "
"Biz çıraklığa on ya§ında ba§latırız. Üç senedir neredeydin?"
"Urbino gramer okulunda Latince ve Yunanca öğrenerek zaman öldürüyordum."
Ghirlandaio'nun §arap rengi dudaklarının kenarında olu§an seğirme onun cevaptan ho§landığını gösteriyordu.
1 6
"Çizim yapabilir misin?"
"Öğrenme yeteneğim var."
Granacci arkada§ına yardım etme isteğiyle fakat Michelangelo'nun kopya etmesi için Ghirlandaio'nun baskılarını ödünç aldığını açıklayamadan:
"Eli çok iyidir. Settignino' da babasının evinin duvarlarına çizimler yaptı. Bir satır . . . "
"Ah, bir duvar ressamı," "Ya§lılık yıllanın için bir rakip."
Michelangelo o kadar gergindi ki Ghirlandaio'yu ciddiye aldı.
"Hiç renk denemedim, benim sanatım değil."
Ghirlandaio cevap verecekti ama sonra kendini kontrol etti :
"Eksikliğin mütevazılık değil. Sen benim rakibim olamayacaksın, yeteneğin olmadığından değil, renkleri önemsemediğinden."
Michelangelo, yanındaki Granacci' nin iniirisini duymadı ama hissetti.
"Öyle demek istemedim."
"On üçten küçük gösteriyorsun. Bu stüdyodaki ağır i§ler için de çelimsizsin."
"Çizim yapmak büyük kaslar gerektirmez. "
Yanlı§ §eyler söylemek için kı§kırtıldığını hissediyordu. Üstüne üstlük sesini de yükseltmi§ti. Bu gaflar üzerine
17
çıraklar, döndü. Bir an sonra Ghirlandaio'nun iyi mizacı kendini gösterdi.
"Pekala, benim için çizim yaptığını varsay. Ne çizerdin?"
Michelangelo'nun gözleri köylü gençlerin sonbahardaki §arap festivalinde üzüm salkımlarını nasıl kırdıklarını gösteren resimleri yutarcasına atölyenin içinde gezindi.
"Neden stüdyo olmasın?"
Ghirlandaio küçümseyici biçimde güldü. Münasebetsiz bir durumdan kurtarılmı§ gibiydi.
"Granacci, Buonarroti'ye kağıt ve karakalem ver. Şimdi, eğer itirazın yoksa, ben i§ime dönüyorum!"
Michelangelo kapının yanında, atölyeyi çok iyi gören bir yer buldu. Çizim yapmak için bir sıraya oturdu. Granacci yanında oyalanıyordu.
"Neden böyle bir tema önerdin? Ağırdan al. Burada olduğunu unutacaktır . . . "
Gözü ve elleri iyi birer ortaktı. Geni§ odanın zorunlu parçalarını kavrıyordu. Stüdyoya girdiğinden beri nefes alı§veri§i ilk defa normaldi. Omzunun üzerinden birisinin eğildiğini hissetti.
"Henüz bitirmedim." dedi.
"Yeter." Ghirlandaio kağıdı aldı ve kısa bir süre inceledi.
"Ba§ka bir stüdyocia çalı§mı§sın! Rosselini'nin stüdyosunda mı çalı§tın?"
18
Michelangelo, Ghirlandaio'nun ondan ho§lanmadığını biliyordu. Floronsa' daki diğer ressamların atölyesini idare etmekteydi. Altı yıl önce Ghirlandaio, Batticelli ve Rosselini yeni bi tir ilmi§ Sistine Kilisesi' nin duvar panellerini yapmak için Papa 6. Sixtus tarafından Roma'ya çağırılmı§lardı. Rosselini en canlı kırmızıları ve en koyu mavileri kullanarak, her bulutu, kuma§ı ve ağacı altın sarısıyla aydınlararak ba§piskoposun gözünü boyamı§ ve can atılan ödülün sahibi olmu§tu.
Çocuk, kafasını hayır anlamında salladı.
"Üstat Urbino bakmadığı zamanlarda okulda çızım yaptım. Santa Croce' deki Giotto'yu ve Carmine' deki Masaccio'yu kopya ettim."
Yumu§amı§ biçimde "Granacci haklıymı§. Güçlü bir elin var."
Michelangelo elini uzattı, avucunu yukarı çevirdi.
"Bu bir ta§ yontucunun eli," diye yanıtladı gururla.
"Fresk stüdyolarında ta§ yontuculara pek ݧimiz dü§mez. Seni on ya§ında bir çırak olarak ba§latacağım. İlk sene için bana altı florin ödemelisin . . . "
"Hiçbir §ey ödeyemem."
Ghirlandaio sertçe baktı:
"Buanorratiler fakir değildir. Baban seni bir ustanın yanına vermek istediğine göre."
"Resimden her bahsettiğimde babam beni döver. "
19
"Ama baban Doktor ve Eczacılar lancasının anla§masını imzalamadıkça seni alamam. Bunu söylediğinde seni tekrar dövmeyecek mi?
"Senin beni kabul etmedeki ısrarın savunmam olacak. Ona ilk sene için altı, ikinci sene için sekiz ve üçüncü için on florin ödemen gerek."
Ghirlandaio küplere bindi:
"Bu duyulmamı§ bir §ey. Sana öğretmenlik yapma ayrıcalığı için para ödemek ha! "
"O zaman senin için çalı§mam. Tek yol bu."
Boya öğütücü havanı havada bo§ bo§ çeviriyordu. Omzunun üstünden bu salıneyi seyrederken çıraklar çalı§ıyormu§ gibi görünmeye uğra§madılar. Usta ve muhtemel çırak rolleri deği§mi§ti. Sanki Michelangelo'yu isteyen ve ona ihtiyacı olan Ghirlandaio idi. Michelangelo, Ghirlandaio'nun dudaklarının "Hayır" §eklini aldığını görebiliyordu. Direndi, tavrı hem ya§lı adama hem de kendisine kaqı saygılıydı. Ghirlandaio'ya, bu zahmete değecek, dereesine bakıyordu:
"Y apmalısın."
En küçük bir zayıflık gösterse, Ghirlandaio ona sırt çevirecekti. Ama bu kararlı meydan okuma öncesinde ressam kindar bir hayranlık duydu. "Sevgiye layık olan ve sevilen" bir adam olarak bu §Öhrete ula§mı§tl.
"Tornabvani korosunu senin kıymetli yardımın olmaksızın bitiremeyeceğimiz çok açık. Babanı buraya getir. "
20
Tekrar Via dei Tavolini'delerdi. Etraflarında sabah tüccarları ve mܧteri kaynıyordu. Granacci kolunu sevgiyle küçük çocuğun omzuna attı.
"Her kuralı yık tın. Ama kabul edildin."
Michelangelo'nun yüzü bir arkada§ına nadiren güldüğünden aydınlandı. Amber renkli gözlerinde mavi sarı hareler parlıyordu. Bu gülümseme, boya kaleminin ayna önünde el yardımıyla yaptığını; ba§tan yapmayı ba§ardı. Mutlu bir gülümsemeyle ayrılan dudakları daha dolgundu, çünkü beyaz di§leri görülüyordu, öne doğru çıkmı§ ince çenesi yüzünün üst yarısıyla heyketimsi bir simetri olu§turuyordu.
3
Şair Dante Alighieri aile evinin ve Bedia ta§ kilisesinin önünden geçmek Michelangelo'ya müzede gezmek gibi geliyordu. Çünkü Toskanalı, ta§a bir a§ığın sevgilisine gösterebileceği yumu§aklıkla i§lerdi. Etruria içinde ta§ ocakları açar, öküzlerle bu ta§ları yurdarına ta§ırlardı. Keser, §ekillendirir ve onları evlere, saraylara, kiliselere, avlulara, kalelere ve duvarlara dönü§türürlerdi. Ta§, Toskana toprağının en bereketli meyvelerindendi. Çocukluktan itibaren onun dokusunu ve kokusunu bilirlerdi.
Dı§ katmanı kadar, içindeki özünü, yakıcı güne§in altında yahut yağmurda, dolunaycia ve ilikleri dolduran tramaontana rüzgarında nasıl davranacağını . . . Michelangelo ve ondan önceki nesiller boyunca ataları 1 500 yılda, yerli pietra seranayı, berrak ta§ı i§lemi§ti.
2 1
"Doumo'yu görmeden ya§ayamam!" dedirten soluk kesici ta§ §ehri in§a etmi§lerdi. Via Dell Buanorrati ailesinin Anguvillara' da kiralanmı§ evlerinin zemin katındaki marangoz dükkanına geldiler.
"Elveda dedi tilki kürkçüye" diye takıldı Granacci.
"Ah, ben bir deri alacağım" diye sertçe cevapladı.
"Ancak tilkinin aksine buradan canlı çıkacağım."
Via dei Bentaccordi'nin keskin kö§esine döndü. Caddenin kar§ısındaki alıırın açık üst kapısından ba§larını uzatmı§ olan iki ata el salladı ve aile mutfağının arka merdivenine çıktı.
Üvey annesi sevilen turtasını yapıyordu. Tavuklar soğan, maydanoz, yumurta ve safranlı sosa batırılmı§, peynir, un, karanfil ve zencefılli raviolinin içine sarılmı§ jambon ve et ; hamur, hurma ve badem katlarının arasındaki tavuk sosiyle yan yana konulmu§tU.
Bütün yemek bir turta §ekline getirilmi§ ve pi§irilmek üzere konulacağı sıcak köze hazır olsun diye hamurla kaplanmı§tl.
"Günaydın benim annem."
"Ah, Michelangelo. Sana özel bir §eyim var bugün: Ağızda §arkı söyleyen salata!"
Lucrezia di Antonio di Sandro Ubaldini da Gaglio; böyle bir genç kadın, saçlarına kır dü§mܧ 43 ya§ındaki be§ çocuklu dula varır da dokuz ki§ilik Buanarroti halkına yemek yapar mıydı?
2 2
Her sabah saat dörtte kalkıp Pazar meydanına giderdi. Bu vakit İtalyan çiftçilerin taze meyve sebze, yumurta, peynir, et ve kümes hayvanlarıyla dolu midilli arabalarını Arnavut kaldırımlı sokaklardan geçerek geldikleri varı§ saatine denk geliyordu. Köylülere gerçekten yardım etmiyor olsa bile, en taze ve ince ye§il fasulye, piselli ve bezelyeler, kusursuz incirler, §eftalilerden olu§an ürünleri daha tezgaha yerle§tirmeden havada seçerek yüklerini hafıfletmi§ oluyordu.
Michalengelo ve dört karde§i ona Il Migliore, 'En iyisi' , derlerdi. Çünkü onun yemeğine giren her malzeme en iyisi olmalıydı.
Şafaktan önce, sepetleri ganimetlerle tepeleme dolmu§ olurdu. Giyime hiç önem vermez, düz esmer yüzüne hafifçe belli olan favori ve bıyıklarına, ka§ların gerisinde sıkıca arkaya toplanmı§ mat saçlarına aldırmazdı.
Ancak Michelangelo onun turta pi§irirken kızarmı§ yanaklarına ve gözlerindeki heyecana bakarken ondan yayılan ı§ığı fark etti. Ekmek kırıntılarına muskat ve ince çekilmi§ tarçın tozu serpmek için ocaktan İtalyan çini kavanozlara doğru otoriter ve zarif biçimde yürüyordu. Sabahın o yedi saati boyunca programının neresinde olduğunu saniyesi saniyesine bilirdi.
Üvey annesinin evliliklerinin her a§amasında uysal olduğUnu da bilirdi: Mutfak hariç. Mutfakta Marzocco'nun en iyi sava§ geleneğine sahip aslanıydı. Floransa'nın koruyucu aslanı. Varlıklı Floransa'ya dünyanın dört bir yanından egzotik yiyecekler geliyordu. Sarı sabırlar, zerdeçal, kakule, kekik, mercankö§k, mantarlar, trüfler, toz fındık, galina. Heyhat! Çok pahalıya mal oluyorlardı.
2 3
Michelangelo'nun dört karde§iyle payla§tığı odası, yatak odasına biti§ikti. Şafak vaktinde üvey annesi giyinirken babasıyla kavgalarını sık sık duyardı.
"Her gün bir balya ringa balığı ve bin tane portakal istiyorsun. "
Açlık? Hiçbir Buonarroti 300 yıldır ak§am yemeğini kaçırmamı§tır. Her hafta Settignino'dan taze dana eti getirmiyor muyum sana?''
"Pazarlar süt danası domuz ve güvercinle doluyken neden her gün dana eti yiyelim?"
O günlerde Lodovico hesap defterlerine kederle bakardı. Genç ve sorumsuz karısının onu felakete sürüklemesine neden olacak pahalı pirinç, karanfil, §eker, domuz yağı, badem ve hindili bromangiereden bir lokmanın bile boğazından geçmesine imkan kalmazdı. Ne var ki kokular mutfak kapısının altından yava§ça oturma odasına ve çalı§ma odasına süzüldükçe kokuları, siniri, öfkesi uçar gider, saat on birde kurt gibi acıkmı§ olurdu.
Lodovico bu fevkalade ak§am yemeğini bir çırpıcia siler süpürür, sandalyesini geriye çekip geni§ parmaklarıyla §i§kin göbeğine vurup, sıradan bir Toskana gününü kasvetten ve beyhudelikten kurtaracak tek cümleyi söylerdi.
"İyi yedim!"
Bu övgüyle Lucrezia, kalanları hafif bir ak§am yemeğinde yenilmek üzere kaldırırdı . Hizmetçisine tencereleri ve tabakları yıkamak üzere bırakır ve yukarı çıkıp hava iyice kararana kadar uyurdu. Gün bitmi§, eğlencesi sona ermi§ti.
24
Sabahki cazibenin tam tersi bir süreç ya§ayan Lodavico öyle değildi. Saatler geçip de yemek sindirildikçe lezzedi tatların hatırası uzakla§ır, kafa kemiren o soru yeniden küplere binmesine sebep olurdu. Bu §a§aalı ak§am yemeği ne kadara mal olmu§tu?
Michalengelo §Öminesinin önünde me§e bir oturak olan oturma odasına geçti. Duvara dayanmı§ iki metrelik körük ve deri sandalyeler, ailenin kurucusu tarafından yapılan sefih parçalada doluydu. Via dei Bemaccordi'ye ve ahırlara bakan yan oda babasının çalı§ma odasıydı. Bu oda için Lodovico alt kattaki marangozhaneye üçgen bir masa yaptırmı§tı.
Eski kollezyum dönemecinin olduğu caddeyi birle§tiren bu kö§ede 4 5 derecelik bir açı vardı. Lodovico burada gri paqömen hesap defterlerine gömülmü§tÜ. Michelangelo hatırladığı kadarıyla, babasının tek aktivitesi para harcamayı engellemek ve 1 250'de kurulmu§ ve §imdi Settignano'daki 10 dönümlük çifdik ve yasal olarak ihtilaflı tapusuyla bir kiralık ev olan Buonarroti servetinin ipe sapa gelmez kalıntılarını nasıl devam ettireceği üzerine olurdu.
Lodovico oğlunun geldiğini duydu ve ba§ını kaldırdı. Doğa sadece bir konuda ona cömert davranmı§tl. Saçları. Saçı uzadıkça sakalına uzanan gösteri§li bir bıyıkla bu havalı görünܧÜnü destekliyordu. Saçları kırla§mı§tl. Alnında hesap kitaplarına ve aile kayıtlarına kafa yormakla kazanılmı§ dört derin çizgi bulunuyordu. Küçük kahverengi gözleri melankoli içinde, Buanarroti'nin kayıp servetinin izini sürüyordu. Michelangelo, babasının kapıyı üç kilide kilideyen tedbirli bir adam olduğunu biliyordu.
25
"Günaydın, peder bey!"
Lodovico iç geçirdi . .
"Çok geç doğmu§um. Yüz yıl önce Buonarroti'lerin asmaları su cukları bağlanırdı. "
Michelangelo, babasını, hayatının Eski Ahit' i olm u§ aile kayıtlarına gömülürken izledi.
Lodovico her bir Buonarroti nesiinin sahip olduğu araziyi, evleri, i§leri ve altınları kuru§u kuru§una bilirdi. Bu ailenin tarihi onun i§iydi . Sonuçta her oğlu bu efsaneyi ezbere bilirdi.
"Biz soylu yurtta§larız." derdi Lodovico, "Ailemiz Medici, Strozzi ya da Tornabuani aileleri kadar eskidir. Buonarroti adı 300 yıldır bizimle ya§ıyor." Sesi enerji ve gururla yükseldi. "300 yıldır Floransa'da vergi ödüyoruz. "
Michelangelo'nun, babasının yanında oturması yasaktı ve emredildiğinde çekilmek zorundaydı. Guelphlerin Floransa' da gücü ele geçirdikle rinde, ailelerinin 1 3 . yy' ın ortasındaki hızlı yükseli§ini öğrenmeye iten §ey ilgiden ziyade görevdi. 1 260'da bir Buonarroti Guelph ordusunda danı§man olm u§ tu; 1 392' de Guelph partisinde yönetici, 1 343'ten 1469'a kadar bir diğer Buonarroti, Floransa Priori'sinin diğer adıyla, on kez §ehir konseyinin üyeliğini yapmı§tl. Şehirdeki en onurlu pozisyondu. 1 326- 1475 arasında sekiz Buonarroti, Santa Croce belediye ba§kanı olmu§tU. 1 375 ve 1473 yılları arasında da 1473'te atanan Codavica ve erkek karde§i Francesco'nun da bulunduğu Santa Croce konseyinde, buonomini olan on iki ki§i vardı.
26
Sönmekte olan Buonarroti'nin son resmi i§i 1474'te bundan 1 3 yıl önceydi. Lodosico podesta, dı§ seyahatlere giden belediye ba§kanı olarak atanmı§tı. Michelangelo da, Apennines'in yüksekterindeki Caprese ve Chisi di Verno' nun birle§tirilmi§ köyleri için burada kaldıkları altı yıllık zamanda doğmu§tU.
Babası, Michelangelo'ya çalı§manın asil bir sarraf olmak kadar değerli olmadığını öğretmi§ti. Ancak oğlu, Ludovico' nun kazanmak için çalı§ mak yerine para harcamanın yollarını ararken daha çok çaba sarfettiğini gözlemliyordu. Buanorrati kalesinde dağınık birkaç kaynak kalmı§tl. Bunlar, hiçbir §ey harcamaması ko§uluyla, hayatını bir beyefendi olarak sürdürmesine yeterdi. Bütün beceri ve adanmı§lığına rağmen Ludovico' nın serveti eriyordu.
Üç metre yüksekliğindeki pencerenin girimisinde durup kemiklerini mart güne§inde ısıtırken Settignano' da Arn o vadisine nazır evlerini hatırladı. O zamanlar evleri sevgi ve kahkahalarla dolu olurdu. Ama o 6 ya§ındayken annesi öldü. Ve babası ümitsizlik içinde kendini çalı§maya verdi. Halası Cassandra' nın ev i§lerini ele aldığı dört yıl boyunca Michelangelo çok yalnızdı onlarla ya§ayan büyükannesi ve kaqı tepede ya§ayan ta§ i§çisinin karısı Mona Alessandra dı§ında kimse tarafından istenmiyordu.
Annesinin onu emziremeyecek kadar hasta olduğu zamanlarda Michelangelo'yu emzirmi§ti.
Dört yıl boyunca, babası yeniden evlenene kadar. Lucrezia, Floransa'ya ta§ınmaları için ısrar etmi§ti. Her fırsatta Topolinas'a kaçarlardı. Gümü§-ye§il zeytinlerin arasın-
27
dan kendine yol yapar, arazinin sınırını olu§turan dereyi geçer, üzüm bağlarının arasından doğru kar§ıki tepeye tırmanırdı. ݧte burada yeni bir Floransa sarayı için yassı in§aat ta§larının çıkarıldığı kom§u ta§ ocağından 'Pietra serena'ları kesmekle uğra§ırdı. Ta§ i§çisinin kendi çocuklarıyla beraber küçüklüğünden beri eğitildiği bu bahçede bütün mutsuzluğunu unuturdu. Kendine küçük bir çekiç ve parçalada uğra§ması için keski verilmi§ti.
Michelangelo kendisini Settignano' daki ta§ yapılı binadan Via della Anguillara' da bulunan bu eve çekti.
"Baba, Domenica Ghirlandaio'nun stüdyosundan §imdi geldim. Ghirlandaio beni çırağı olarak almaya karar verdi."
4
Olu§an sessizlik sırasında Michelangelo caddenin kar§ısında ki§neyen atı duydu. Lucrezia hala §Öminedeki közleri karı§tırıyordu. Ludovico çocuğun üzerinde hakimiyet kurmak için iki elini de kullanarak doğruldu. Oğlunun sanatçı olma konusundaki anlamsız isteği güçsüz Buonarroti'yi sosyal uçuruma dü§ürecek son sebep, damla olabilirdi.
"Ama ben seni pahalı bir okula gönderdim. Zar zor temin edebildiğim o parayı sen eğitim görüp de kendi değirmenlerine ve dükkanlarına sahip olana kadar loncada yükselebilesin diye ödedim. Floransa'nın en büyük servetleri böyle olu§maya ba§ladı. Medicilerinki bile."
Lodovico'nun sesi yükseldi. "Hayatını ressam olarak bo§a harcamana izin vereceğimi mi sanıyorsun? Soyadımıza
28
utanç getiresin diye! 300 yıldır hiçbir Buonarroti elleriyle çalı§acak kadar alçalmamı§tır."
"Doğru, biz tefecilik yaparız ." diye sinide atıldı çocuk.
"Biz İtalya' da en saygın loca olan Sarraf loncasına aitiz ."
"Faizcilik onurlu bir meslektir." Michelangelo kaçı§ı mizahta aradı.
"Yağmur ba§ladığında Francesco amcaının Orsanmichele'nin önündeki tezgahı nasıl katiayıp kaldırdığını gördün mü? Elleriyle ondan daha hızlı çalı§an kimse yoktur."
Adının zikredilmesi üzerine Francesco amca ko§arak odaya girdi. Daha beyaz açık çehresiyle Lodovico'dan iri bir adamdı. Buonarroti ortaklığının çalı§an diğer yarısı.
Lodovico' dan ayrılmadan iki sene önce yüklüce bir para kazanmı§, evler almı§ ve kendisine iyi bir konum edinmi§ti.
Yabancı döviz için aklı çelinip kötü bir yatırım yapınca her §eyini yitirip karde§inin evine dönmek zorunda kalffil§tl. Şimdi yağmur ba§ladığında katlanabilen masasının üzerinden kadife örtüyü taparlar, bacağının arasındaki para çantasını yakalayıp ıslak caddeleri ko§arak terzi arkada§ı Amonare'ye giderdi. Arnortone masa açmasına izin, veren ki§iydi.
Francesco boğuk bir sesle:
"Michelangelo bir kase dolusu sütte karga görmezsin! Buonarroti'leri yaralamaktan ne gibi sapıkça bir zevk alıyorsun?"
2')
Çocuk suçlamalar kar§ısında sinirlendi.
"Hepiniz gibi ben de adımızla gururlanıyorum. Neden ben de bütün Floransa'nın hayran olduğu de Ghiberti'ninin kapılarındaki, Donatelio'nun heykellerindeki ve Ghirlandaio' nun freskolarındaki ince i§çiliği öğrenmiyorum? Floransa bir sanatçı için iyi bir §ehir."
Lodovico elini omzuna koydu ve ona adıyla seslendi. Be§ oğlundan en çok sevdiğiydi. Ona çok umut bağlamı§tı; üç yıl boyunca Urbino'da eğitim görmesi için para göndermesini sağlayan cesareti sevgisinden kaynaklanıyordu. Hocası bu parlak çocuğun Yunan ve Latin metinlerdeki harfleri öğrenmek yerine çizim yaptığını babasına bildirmeyecek kadar gururluydu.
Retorikte ise ikna edici Urbino'nun deği§tiremeyeceği mantık kurallarına sıkı sıkıya bağlıydı.
"Michelangelo, sanatçılar hakkında sarf ettiklerio ancak bir bankta oturmu§ sohbet eden bir hakimin sözleri kadar doğrudur. Aptallığın kaqısında elimden seni dövmekten ba§ka bir §ey gelmez. Ancak artık 1 3 ya§ındasın. Mantık eğitimi alman için para ödedim, böylece seninle mantık alı§tırması yapabilecektik. Ghiberti ve Donatello sanatçı olarak öldüler. Ghirlandaio, onun da sonu öyle olacak. Sosyal konumlarını bir aqın bile yükseltemediler. Ve Donatello, hayatı sona ermek üzereyken o kadar sefil bir durumdaydı ki Cosima de' Medici ona yardım maa§ı bağlamak zorunda kaldı. "
Çocuk bu saldırı kar§ısında parladı:
"Donatello o duruma, arkada§ları ve asistanları ihtiyacı olduğunda alabilsinler diye bütün parasını tavandan sar-
30
kan bir sepete koyduğu için dü§tÜ. Ghirlandaio bir servet kazanıyor."
"Sanat e§eğin kafasını gül suyuyla yıkamak gibidir," diye atıldı. Francesco, Taskana bilgeliği atasözleri ağırdır, hem çaban hem de su bo§a gider. Herkes bir enkazın kendi ellerinde altına dönü§ebileceğini dü§ünür! Bu ne tür bir rüya?"
"Bildiğim tek rüya" diye bağırdı Michelangelo. Lodovico'ya döndü.
"Sanat benim damarlarıma kadar i§lemi§ . " "Michelangelo'nun, Buonarroti servetini geri kazanacağını dü§ünürdüm," diye bağırdı Lodovico. "Daha temkinli konu§malıymı§ım! Şimdi nasıl bayağı olunur onu öğreteceğim."
Çocuğa küfürler yağdırmaya ba§ladı, sağ dirseği sertçe bükülmü§tÜ, böylelikle kolunu bir sapa gibi kullanabiliyordu. Gençliğinin bu önemli evresinde yeğeninin ba§arısızlığını istemeyen Francesco da çocuğa vurmaya ba§ladı. Elinin tabanıyla kulağını tokatlıyordu.
Michelangelo ba§ını dilsiz hayvanların fırtınada eğdikleri gibi eğdi. Kaçmak bir anlam ifade etmeyecekti, yoksa tartı§ma daha sonraki bir zamanda devam ederdi. Gırtlağının ta içinden babaannesinin lafları gelip dökülüverdi.
1
"Sabır! Kaderinde kandisine uygun bir ݧ verilmeden doğan kimse yoktur."
Gözünün ucuyla, Cassandra halasının büyük cüssesını kapı aralığında gördü. Halası aldığı her nefesin ete dö-
3 1
nü§tüğü iri kemikli bir kadındı. Devasa büyüklükteki uyluklara, kalça ve bağra uygun toklukta sese sahip olan Cassandra mutsuz bir kadındı. Mutluluk dağıtmak gibi bir görev de addetmemi§ti.
"Mutluluk" dedi. Cassandra, "Öteki dünyaya kalmı§." Neler döndüğünü öğrenmek isteyen Cassandra halanın gümbürdeyen sesi §imdi kulağını kocasının tokatlarından daha çok acıtıyordu. Sonra aniden bütün sesler ve küfürler kesildi. Odaya büyük annesinin girdiğini anladı. Güzel olmamakla birlikte biçimli bir ba§ı olan, siyahlar içinde silik bir kadındı. Anaerkilliğini sadece kriz zamanlarında kullanırdı. Lodovico annesini gücendirrnek istemezdi.
Sandalyesine çöküverdi.
"Tartı§ma bitmi§tir! Bütün dünyayı arzulaman için büyütmedim ben seni, para kazanıp Buonarroti soyadına hizmet et yeter. Bir daha çıraklık meselesini duymayacağım."
Michelangelo üvey annesinin mutfaktan çıkamayacak kadar turtasına dalmı§ olmasından memnundu; oda ba§ka izleyiciler için fazla kalabalıktı.
Monna Alessandra hesap masasındaki oğlunun yanına gitti.
"Yün loncasına katılıp yün eğirmesiyle, eczacı loncası ve boya karı§tırmak arasında ne fark var? Oğlanları geçtim, be§ kazı geçindiremeyecek bir para bırakacaksın."
Sesinde sitem yoktu; kötü kararları ve pn§sızlığıyla ailenin çökü§ünü ba§latan kendi kocası Lionarda Buonarroti değil miydi?
32
"Be§i de kendi geçimlerini sağlamadı; bırak Lionarda istediği gibi kiliseye girsin, Michelangelo da stüdyoya. Artık onlara yardım edemeyeceğimize göre neden köstek olalım?"
"Ghirlandaio'nun çırağı olacağım, Baba. Kağıtları imzalamalısın. Hepimiz için iyi olacak."
Lodovico ku§kuyla oğluna baktı. Kötü ruhlar tarafından ele mi geçirilmi§ti? Arezzo'ya gidip §eytan mı çıkarmalıydı?
"Michelangelo beni delinecek §eyler söylüyorsun."
Son ve yakıcı okunu fırlattı. "Ghirlandaio'nun yanında yapacağın çıraklık için verilecek 1 scudomuz bile yok."
Michelangelo'nun beklediği andı. Sakince:
"Paraya gerek yok, Ghirlandaio çıraklığım için bana para ödemeyi kabul etti."
"Ödeyecek!" diye hücum etti Lodovico. "Sana öğretmenlik yapma ayrıcalığı için neden bana para ödeyecekmi§?"
"Çünkü güçlü bir yumruğum olduğunu dü§ünüyor."
Uzunca bir sessizlikten sonra Lodovico deri sandalyesine yava§ça yerle§ti. "Kime çektin bilmiyorum. Tanrı bizi bir arada tutmasaydı, dağılmı§tık. İnan ki kime çektin bilmiyorum. Buanorroti'lere çekmediğin açık. Her §eyin annenin tarafına Rucllai'lere benziyor. " Rucllai adını koca bir lokma kurdu elmayı tükürür gibi söyledi, bu ismin Buonarroti evinde ilk defa söyleni§iydi. Dindarlıktan çok §a§kınlıkla istavroz çıkardı.
"Gerçekten bir azizden daha çok yendim nefsimi."
3 3
5
Domenica Ghirlandaio'nun dükkanı İtalya'daki en haraketli ve ba§arılı olandı. Be§ yıllık kontratın üç senesini tamamladığı Santa Maria Novella'daki Tornabuani korosunun 2 5 fresk tuva! panosuna ve ayınalarına ek olarak İnnocenti Hastanesi'ne Kralların Adanmı§lığı'nı resmetmek için ön anla§ma imzalamı§lardı. V e bir katedtalin ana kapısını mozaikle dizayn edeceklerdi. Her birkaç günde bir kom§u kasabalara at üzerinde seyahat ederdi. Buralarda küçük bir sunaktan, dük sarayının salonuna varıncaya kadar her §eyi boyamasını isterlerdi. Asla i§in pe§ine dü§meyen Ghirlandaio hiç birini geri çeviremezdi. Atölyedeki ik gününde Michelangelo'ya §unları söyledi:
"Eğer köylü bir kadın, süslemen için sana bir sepet getiriyorsa, elinden geldiğince güzel yap. Çünkü o da bir saray duvarındaki fresk kadar önemlidir."
Michelangelo burayı hareketli, uyumlu buldu. 28 ya§ındaki Sebastiano Mainardi çırakların sorumlusuydu. Uzun siyah saçları Ghirlandaio'nunkiyle bir örnek kesilmi§ti. Çıkık kemikli bir burnu, di§lek ağzı ve ince soluk bir yüzü vardı. Ghirlandaio'nun kayın biraderiydi. Bir fırınemın afacan oğlu olan Jacopodell' İndaco'nun ısrarla söylediği üzre bu i§te onun rızası olmamı§tı. "Ghirlandaio, ailesi için çalı§sın diye kız karde§iyle evlendirmi§ti. Yani tetikte ol. "
Jacopo'nun birçok zalimliği gibi bunda da bir parça doğruluk payı vardı. Ghirlandaio sanatçı bir aileydi. Floransa kadınlarının ba§larına taktıkları ghirlanda adında §Ik bir taç vücuda getirmi§ uzman bir sarraf olan babalarının
34
atölyesinde eğitim görmü§lerdi. Domenico' nun diğer iki karde§i David ve Benederro da ressamdı. Benedetto, sadece kadın mücevherlerinin ve çiçeklerin küçük ve net harlarını boyamak isteyen bir minyatürcüydü; en küçükleri David ise abisiyle beraber Sanra Maria Novella'da çalı§mak üzere sözle§me imzalamı§tı.
Domenico Ghirlandaio babasının stüdyosundan, bir mozaik ustası olan Boldovinetti' ninkin e geçti. Yirmi birine kadar burada kaldıkran sonra gönülsüz de olsa kendi arölyesini açmak için ayrıldı.
"Resim, çizim yapmaktır. Ölümsüz resim ise mozaiktir," derdi. Ancak pek az ki§i mozaik İstediğinden freske döndü. İtalya' daki en iyi özümseyici ve derleyici oldu. Cimabue zamanındaki eski fresk ressamlarının öğrenmeleri gereken her §eyi öğrendi ve kendi zeka ve farklılığını kattı.
Genç ressam kendisine, San Gimignuna Kilisesi'nde ustaca yaptığı freskler için yardım ettikten sonra Ghirlandaio genç Mainardi'ye bir ka yınbirader olarak kucak açtı.
San Gimignuna 7 6 kuleye sahip ko m§ u bir §ehir di. Michelangelo'yu yedeğine alan Mainardi, Ghirlandaio'ya çok benziyordu; iyi huylu ve yetenekliydi, Verrocchio atölyesinde iyi bir eğitim görmü§tÜ, resmi her §eyden çok severdi ve freskte güzellik ve cazibenin çok önemli olduğu konusunda Ghirlandiao ile hemfikirlerdi. Tabloların, ya İncilden ya da Yunan mirolojisinden anlatacak bir hikayesi olmalıydı. Ama bu hikayenin geçmi§ini ara§tırmak, önemi ya da geçerliliği konusunda hüküm vermek ressamın görevi değildi.
35
"Resmin amacı" diye açıkladı Mainardi en genç çırağına, "Dekoratif olmaktır, hikayeleri resimlerle hayata getirmektir. Şehit edilen azizierin üzücü resimleriyle bile olsa insanları mutlu etmek için. Bunu aklından hiç çıkarmazsan Michelangelo, ba§arılı bir ressam olursun."
Michelangelo sonra öğrendi ki, her ne kadar Mainardi çırakların kahyası olsa da maymun suratlı 16 ya§ındaki J acqo da idareciydi, hiç ݧ yapmadan her an me§gul görünebilmek gibi bir yeteneği vardı. 1 3 ya§ındaki çocuğu ciddi bir uyarıyla kar§ılamı§tı:
"Bir Hristiyan durmadan çalı§maya layık değildir. " Çırakların oturma masasına döndü ve sevinçle ekledi.
"Biz Floransa' da her ay ortalama dokuz gün tatil yaparız. "
Granacci yakıcı bir ifadeyle, "Senin için pek önemi yok, Jacopo, i§ günlerinde de çalı§mıyorsun."
Sözle§mesinin imzalanıp da parasının ödeneceği sihirli güne kadar olan iki hafta uçup gitti. Michelangelo ilk avansı olan iki florini kazanmak için ne kadar az çalı§mı§ olduğunu fark etti. Şu ana kadar eczaneden boyaları almaya giden ve güzel bir kıvam alması için kum eleyip fıçı içerisinde yıkayan ayakçı olarak görev yapmı§tt.
Dı§arısı henüz aydınlanmamı§ken, küçük karde§i Buonarroto'nun üzerinden atlayarak yatağından çıktı. El yordamıyla uzun çoraplarını ve dize uzanan gömleğini aradı. Bargello' da bir pervazdaki kancadan sarkan cesedin altından geçti; bu adam iki hafta önce asılırken ölmeyi beceremeyip de o kadar kindar sözler sarfetmi§ti ki sekiz sulh hakimi onu yeniden asmaya karar vermi§ti.
36
Ghirlandaio çocuğu o kadar erken gördüğüne §a§ırdı. Kısaca günaydın dedi. Günlerdir "St. John'un Neophyt'yi Vaftizi" üzerine çalı§ıyordu ve İsa konseptini netle§tirmediği için üzgündü. Çalı§masını elinde bir tomar ödenmesi gereken faturayla bozan karde§i David'e daha çok öfkelenmi§ti. Domenico hesapları sol eliyle ittirdi, sağ eliyle tedirgin çizmeye devam etti.
"Bu dükkanı neden sen i§letmiyorsun David, beni de resınimi tamamlamam için yalnız bırakmıyorsun?"
Michelangelo salıneyi kaygıyla izledi: Bu günü unutacaklar mıydı? Granacci arkada§ının ifadesini gördü. Masasından kalktı, David'in yanına gidip kulağına bir §eyler fısıldadı. David kemerincieki deri kesesine uzandı. Odayı geçerek Michelangelo'nun yanına gitti, eline iki fl.orin ve sözle§me defterini uzattı. Michelangelo ilk ödemenin kar§ısına imzasını attı. Doktorlar ve Eczacılar Anla§masında öngörüldüğü üzere sonra tarihi yazdı.
1 6 Nisan 1488
Kendisini bu florinleri babasına verirken dü§ündükçe sevinç, damarlarında gezindi. İki florin Medicilerin serveti etmezdi ama Buonarroti hanesinin etrafındaki kasvetli havayı dağıtmasını umuyordu. Çıraklar arasındaki CO§kulu §amatayı sonradan fark etti, Jacopo:
"Anla§ıldı, dükkanın arkasındaki ara sokak duvarı üzerindeki cüceyi ezberden çizeceğiz. En doğru röprödiksiyonu yapan kazanır ve ak§am yemeğini ısmarlar. Cieco, Baldinelli, Granacci, Bugiordini, Tedesco hazır mısınız?"
37
Michelangelo göğsünde tuhaf bir acı hissetti; dı§lanıyordu. Granacci, kom§usunun resim yeteneğini fark edene kadar samimi bir arkada§t olmamı§tt ve yalnız bir çocukluk geçirmi§ti. Sık sık oyunlardan dı§lanırdı. Niçin? Küçük ve hastalıklı olduğu için mi?
Çok espri yapamadığı, ileti§im kuramadığı için miydi? Bu grubun arkada§lığını kazanmayı umutsuzca istedi; ama kolay olmayacaktı. İlk haftanın sonunda Granacci, Michelangelo'ya, ya§ıtlarıyla geçinebilmesi için bir ders vermek zorunda kalacaktı.
1 3 ya§ında, irice kemikli Giuliano Bagiardi, stüdyoya girdiği ilk andan itibaren Michelangelo'ya arkada§ça yakla§mt§ olan basit yaratılı§lı bir gençti. Bir grup kadın çizimi üzerinde çalı§ılıyordu. Bugiardini insan fıgürü çizemezdi ve buna ilgisi de yoktu.
"Ne faydası var ki?" diye ısrar etti. "Elleri ve yüzü dı§ında hiçbir §ey gösteremeyeceğiz . "
Çuvala benzer dt§ hatları görmesi üzerine, küt bir kalem kapan Michelangelo hızlı vuru§larla kadınların ağır elbiseleri altındaki bacakları çizdi ve böylelikle onlara hareket kazandırdı. Bugiardini ağır göz kapaklarını açıp kapayarak figürlerinin canlanmasını izledi.
Kıskançlık duymuyordu, düzeltmelere de alınmadı. Asıl alınan Ghirlandaio'ya on ya§ında çırak olan Cieco idi. Sivri dilli Cieco haykırdı :
"Çıplak kadın modelle çalı§mt§sın!
"Floransa' da öyle bir §ey yok," diye kar§t çıktı Michelangelo.
38
Floransa'nın eski istilalarının meyvesi kızıl saçlara ve çelimsiz kemiklere sahip Tedesco, içinde dü§manlık barındıran bir sesle, "O zaman kadınların göğüslerinin ve kalçalarının hareketini nasıl biliyorsun da, kıyafetinin içine gerçek insan çizebiliyorsun?"
"Tarlada fasulye toplayan ya da ba§larında çalı çırpı sepeti ta§ıyan kadınların hareketlerini izlerim. Gözünün gördüğünü elierin çiz e bilir. "
"Ghirlandaio bundan ho§lanmayacak," karga gibi sesiyle bağırdı J acopo.
O ak§am Granacci:
"Kıskançlık uyandırmamaya dikkat et. Cieco ve Tedesco uzun zamandır çıraklık yapıyor. Onların yıllarca eğitim alarak yapabildiklerini kendiliğinden yapabiliyor olmanı neden haklı bulsunlar ki? Onların çalı§mala.rını öv. Kendini sakla."
Şimdi, çırakların masasında J acopo oyunun detaylarını tamamlıyordu.
"Süre 1 0 dakika. Kazanan §ampiyonluk ve ev sahipliği tacı giyecek."
"Ben neden yarı§amıyorum, Jacopo?" diye seslendi Michelangelo.
Jacopo ka§larını çattı. "Sen acemisin, muhtemelen kazanamayacaksın, ödemene de imkan yok. Geri kalanlarımız için adil olmaz. "
ineinen Michelangelo rica etti, "Katılmama izin ver Jacopo. Göreceksin, kötü olmayacak."
39
"Peki" Jacopo gönülsüzce kabul etti. "Ama sana fazladan zaman verilmeyecek Herkes hazır mı?"
Heyecanla, Michelangelo karakalemi, kağıdı kaptı ve yarı genç adam yarı satirden olu§an eğri büğrü bir fıgürün dı§ hatlarını i§lemeye ba§ladı. Arka ta§ duvarlarda onlarca kez gördüğü Urbino'nun okulunda öğrencilerin, hocaların istediği Homeros'un İlyada'sından ya da Virgil'in Aeneid' in den olağanüstü §ekilde hatırlamaları gibi, Michelangelo da hafızasından çizgileri çağırabiliyordu.
"Malzemelerinizi masanın ortasına dizin. "
"Süre doldu." diye seslendi Jacopo. j
Michelangelo masaya ko§tu, çizimini koydu ve diğer çizimlere hızlıca baktı. Ne kadar yabancı ve yarım göründüklecine inanam adı. J acopo ağzı açık ona bakakaldı.
"İnanamıyorum. Herkes baksın. Michelangelo kazandı ! "
Kutlama çığlıkları yükseldi. Cieco ve Tedesco tartı§malarından bu yana ilk defa ona gülümsediler. Gururla ı§ıldadı. En yeni çıraktı. Ve herkese yemek ısınarlama hakkı kazanmı§tı . . .
Herkese yemek ısmarlamak! Michelangelo'nun midesi 2 altın florini yutmu§çasına ağrıdı. Ba§ları saydı; yedi ki§i vardı . İki litre kırmızı §arap içerlerdi, çorba, et kızartması, meyve . . . Babasına vermek için sabırsızlandığı florinlerde koca bir delik demekti.
Osteria yolunda, herkes yürekten kahkahalarla ilerlerken Michelangelo dü§ünce makarasını geriye sardı. Granacci' nin yanına adım attı.
40
"Enayi yerine konuldum değil mi?"
"Evet . "
"Beni neden uyarmadın?"
"Bu kabul töreninin bir parçası."
"Babama ne diyeceğim?"
"Bilseydin, kötü çizebilir miydin?"
Yüzüne mahçup bir gülümseme yayıldı.
"Kaybetmelerine imkan yoktu."
6
Ghirlandaio'nun stüdyosunda resmi bir eğitim yöntemi uygulanmıyordu. Temel öğreti, Ghirlandiao'nun masasının yanına çivilediği §U tabelada yazıyordu.
"En iyi rehber doğadır. Her gün bir §ey çizmekten vazgeçmeyin."
Michelangelo her kim ne i§le uğra§ıyorsa onu öğrenebiliyordu. Ondan sır saklanmıyordu . . .
Ghirlandaio desenin tamamını her bir tuvalin kompozisyonu ve diğerleriyle uyumunu olu§turdu. Önemli port�elerin bir çoğunu o yaptı, ama diğer yüzlercesi stüdyocia payla§tırıldı. Bazen tek bir fıgür ya da pilaster üzerine birkaç ki§i çalı§ırdı. Mükemmel bir görü§ açısının olduğu kilisede Ghirlandaio bütün tabloyu, paneli kendisi yaptı. Onun dı§ında büyük parçalar Mainardi, Benedetto, Granacci ve Bugiardini tarafından tamamlanırdı. Görülmesi
4 1
zor olan yan aylamalar üzerinde Cieco, Baldinelli ve 1 3 ya§ındaki diğer çırağın çalı§masına izin verildi.
Michelangelo masa masa dola§ır ayak i§lerini yapardı. Kimsenin durup da ona öğretecek zamanı yoktu. Ghirlandiao'nun, Givonna Tornabuani portresini tamamlamasını izledi. Ayrı bir i§ gibi boyandı ve sonra Visitation tablosunun büyük resim taslağını çizdi.
"Yağlı boya kadınlar içindir," dedi alayla. "Ama bu fıgür freskle iyi bir uyum sağlayacak. Yeni insanlar icat etmeye kalkı§ma asla, tablolarına sadece gerçek hayattan aldığın ki§ileri çiz ."
David ve Benedetto, stüdyonun uzak kö§esindeki uzun bir masayı Mainardi ile payla§ıyorlardı. Benedetto asla serbest çizim yapmazdı. Michelangelo onun, önündeki kağıdın matematiksel ölçümleriyle resmedilene insanın karakterinden daha çokça önem verdiğini dü§ündü.
Yine de ölçü aletleriyle ustaca çalı§ırdı. Michelangelo'ya §unları söyledi:
"Unutma yüz üç bölüme ayrılır: Birincisi saç ve alın sonra burun, sonra çene ve ağız. Şimdi bir adamın orantısını ele alalım. Kadınları ayrı tutuyorum. Çünkü onlardan hiçbiri mükemmel orantıya sahip değildir. Kol ellerle beraber uyluk kemiğinin ortasına kadar uzanır . . . böyle. Bir adamın uzunluğu sekiz tane ba§ı kadardır. Kolları açıkken geni§liğine e§ittir. Erkeklerin sol tarafında bir kaburga kadınlarınkinden eksiktir . . . "
Michelangelo, Benedetto'nun geometrik planını §akül ve pergelle çizmeye çalı§tı.
42
Yalnızca ölü bedenleri sığdırılabildiği tabur kısırlıyordu.
Mainardi' nin ise hassas bir eli vardı. V e kendine güveni çalı§masına hayat, canlılık kazandırıyordu. Bütün tabloların ve aylamaların en önemli kısımlarını boyadı. Magi'nin Adanmı§lığı için de renk kalıbı hazırlıyordu. Michelangelo'ya, çıplak bölümlerin üzerinden iki kez giderek sulu boyayla bedeni nasıl renklendireceğini gösterdi.
"İlk renk tabakası taze cilderi olan genç insanlar içindir. Şehirde yeti§IDi§ tavuk yumurtasının sarısıyla ravlanmalıdır; köy tavuklarının kızıla çalan sarıları, ya§lı ya da esmer insanlar için uygun olur."
Mainardi' den, karnın görünür ha.le gelmesi için ye§ili kullanmayı; ka§ çevresini ve burnun üstünü beyaz kullanarak aydınlatmayı; göz kapaklarıyla kirpikleri siyah kullanarak çerçevelerneyi öğrendi.
J acopo' dan teknik bilgiden ziyade §ehirde ki haberleri aldı. Jacopo'dan hiçbir kötülük kaçmazdı. Hayatını erderolice ya§ayıp hiç tökezlemeden devam edebilirdi. Ancak bir ku§ gübre kokusunu nasıl sezgisel olarak duyuyorsa onun da burnu insan doğasının kötü tarafının kokusunu alırdı. J acopo §ehrin dedikoducusuydu; günlük §arap dükkanlarına, berberlere ziyarette bulunur, Palazzi önündeki banklarda oruran ya§lı adamlardan, kö§e ba§larındaki hayat kadınlarından §ehrin skandallarını ve hikayelerini dinlerdi. Çünkü bunlar en iyi tedarikçilerdi. Her sabah arölyeye giderken bütün kaynaklarına uğrayabileceği en dolambaçlı yolu seçerdi; Ghirlandaio'nun yerine vardığında sepeti gece haberleriyle dolu olurdu. Kim aldarılmı§, sanat projesine kim çağrılacak . . .
43
Ghirlandaio, Cennini'nin resım sanatı üzerine yazılmı§ olan ilmi eserine sahipti. ] acopo okuma bilmezdi ancak çırakların masasına bağda§ kurup oturur, ezberlediği pasajları okuyormu§ gibi yapardı.
"Bir ressam olarak hayatınızı, sanki din, felsefe ya da herhangi bir bilim dalında çalı§ma yapıyormu§ gibi düzenlemelisiniz; bu demek oluyor ki ölçülü olarak günde iki defa yenip içilecek . . . Ellerinizi ta§ ve demir çubuk atmaktan doğan yorgunluktan koruyacak, ihtiyatlı ve temkinli davranacaksınız. Bir diğer sebep ise elleri rüzgardaki yapraklardan daha fazla titreyip sallanacak kadar sarsak hale getirecek durumlardır ki, bu hanım arkada§lara olan ziyarederin sıkla§tırılmasından kaynaklanır."
J acopo ba§ını geriye attı ve tavana köpükler saçarak güldü, sonra kadınlar hakkındaki bilgisi Ptolemy'nin astronomisi hakkında bildiğinden az olan §a§kın Michelangelo'ya döndü.
"Artık neden resim yapmadığımı biliyorsun Michelangelo, Ghirlandiao'nun fresklerinin rüzgardaki yapraklar gibi titrek olmasını istemiyorum!"
Cana yakın ve uyumlu David kesiderio geni§letilmesi konusunda iyi eğitim görmܧtÜ. Onları, kilise paneli boyurundaki büyük resim tasiaklarına dönü§türebiliyordu.
Yaratıcı bir ݧ değildi ama beceri gerektiriyordu. Küçük bir resmin karelere nasıl bölünebileceğini ve taslağın aynı sayıda daha büyük karelere ayrılacağını, her bir küçük kare içindeki içeriğin taslaktaki parçaya denk dü§ecek §ekilde kopya edileceğini küçük çizimde fark bile edil-
44
meyen bir hatanın büyük resim taslağı haline geririlirken nasıl ortaya çıktığını gösterdi.
Babasının ambarını badanalarken zorlandığını ortaya koyan hanral vücuduyla Bugiardini; anatomik olarak harasız olmasa da Visiration figürlerine tinsel bir heyecan kazandırmayı ba§armı§tı. Michelangelo'yu bütün bir ak§am yemeği boyunca çizim ba§ında oturttu. İki saat sonra Buigardini "Porrrene bakınca, yüzünün ifadesini hemen yakalamı§tım."
Michelangelo kahkahayı bastı.
"Bugiardini bir gözümü §akağıma çizmi§sin ! Baksana! Buigardini önce Michelangelo'nun yüzünü sonra da eskizi inceledi. "Bana öyle geliyor ki gözün ram da çizdiğim yerde."
"O zaman doğanın kusuru olmalı" diye yanıtladı çocuk. Michelangelo ve Granacci eve giden yolu uzatarak büyük bir kalabalığın toplandığı Piazza della Signoria'ya girdi. Loggia della Signoria'nın merdivenlerine çıktılar. Buradan sarayın trabzanını görebiliyorlardı. Trabzanda ince bir türbana ve dökümlü ye§il bir kaftana bürünmܧ Türk sulranının elçisi Signoria'nın meclis üyesine bir zürafa sunuyordu. Michelangelo bu sahneyi resmetmek istedi ama bu karma§anın sadece bir parçasını yakalaya.bileceğini biliyordu. Granacci'ye kendisini bir satranç tahtası gibi hissettiğini söyleyerek yakındı. Bilgisi ve cahilliği sırayla deği§en siyah beyaz kurulara benziyordu.
Ertesi gün öğlen yemeğinde Lucrezcia'nın kızarmı§ etinden ölçülü bir §ekilde yedi ve stüdyoya döndü. Stüdyo
45
bo§tU çünkü diğerleri öğlen uykusuna yatmı§lardı. Ustasının resmini çalı§maya karar verdi. Ghirlandaio'nun masasının altında ' "Masumların Katledili§i" olarak etiketlenmi§ bir yığın buldu. Onu çırakların masasına götürdü ve bir düzine fresk kağıdını yaydı. Dikkatlice baktığında Ghirlandaio'nun hareketi resmedememi§ olduğunu fark etti. Kılıçları havada askerler, ko§an anneler ve çocuklar onda karma§a ve duygusal kaos olu§turdu.
Yine de bu kabataslak çalı§malar sadelik ve otorite içeriyordu. Çizimieri kopya etmeye ba§ladı ve arkasında birisinin durduğunu fark edene kadar yarım düzine eskizi bitirmi§ti.
Döndüğünde Ghirlandaio'nun yüzündeki ho§nutsuzluğu gördü.
"Neden çizimiere bumunu soktun? Sana kim izin verdi?"
Michelangelo kalemini bıraktı, korkmu§tu.
"Gizli olduğunu bilmiyordum. Öğrenmek istedim. " Soğukkanlılığını yeniden kazanarak, "Ne kadar hızlı öğrenirsem o kadar çabuk yardım edebilirim. O altın florinlerin hakkını vermek istiyorum. "
Bu mantıklı söyleminden çok çocuğun gözlerindeki yoğunluk Ghirlandaio' nun sinirini yatı§tırdı.
"Peki sana biraz zaman ayıracağım."
"O zaman bana nasıl kalem kullanacağımı öğret."
Ghirlandaio en yeni çırağını masasına oturttu, üstünü topariadı ve iki e§ kağıt çıkardı. Michelangelo'ya küt
46
uçlu bir kalem verdi. Kendisine de bir tane aldı ve çapraz çizgilerle tararnaya ba§ladı.
"Bu benim kaligrafım: gözler için daireler, burun için kemikli uçlar, i§te böyle, ağız tasviri için kısa ucu kullan ve alt dudağı i§aretle ."
Michelangelo ya§lı adamı hızlı el hareketleriyle takip etti, Ghirlandaio figür çizerken bacaklarını bitirmekle uğra§mayıp uca doğru inceltip bıraktığını fark etti. Ghirlandaio birkaç vuru§la figürün üzerine inandırıcı drapeler resmedebiliyordu. Elbisesini hafif bir zerafetle tutan bir kadın yapabiliyor vücut hatlarına §iirsel bir akı§ verirken, figüre benlik, §ahsiyet ve karakter kazandırabiliyordu.
Michelangelo mest olmu§ görünüyordu. Hiç bu kadar mutlu olmamı§tl. Kalem tutan bir sanatçıydı, sesli dü§Ünen, zihninin derinlerine inen, sezgilerini anlamak için kalbini ve önündeki objeyi kavrayabilmek için elini yoklayan bir sanatçı. Saatlerce bu masada oturmak, modelleri yüzlerce farklı açıdan resmetmek isterdi.
Ghirlandaio çocuğun yüzündeki isteğin ve ellerindeki nqenin farkındaydı. .
"Michelangelo sadece çizmi§ olmak ıçın çizmemelisin. Bu figür bir freskle kullanılmaz."
Çırağın kendisini ne kadar iyi takip ettiğini gorunce, Ghirlandaio masasından iki çizim daha aldı: Otuzuna gelmemi§ saf dekoratif biçimde resmedilmi§, iri gözlü dolgun suratlı ve pürüzsüz yanakları olan dü§ünceli bir adamın neredeyse gerçek boyuttaki ba§ı ile Roman bazi-
47
lika korosundaki bir adamın kompozisyon güzelliğinde gerçekle§tirilmi§ vaftizi.
"Nefes kesici" diye soludu Michelangelo kağıtlara uzanarak "Masaccio'nun öğretmesi gereken her §eyi öğrenmi§sin. "
Ghirlandaio'nun esmer yüzünden kan çekildi; a§ağılanmı§ mıydı? Bir kopyacı muamelesi mi görüyordu? Ne var ki çocuğun sesi gururla doluydu. Ghirlandaio ne§elendi; en ham çırağı ustasına iltifat ediyordu. Çizimieri ondan aldı, "Eskizler hiçbir §eydir. " sadece tamamlanmı§ freskler sayılır. Bunları yok edeceğim."
Stüdyonun d§ ında Cieco ve Baldin elli' nin seslerini duydular. Ghirlandaio masadan kalktı, Michelangelo kağıtları ve yeni kalemi topladı. "Masumların Kadedili§i"ni yeniden pakededi. Çocuklar odaya girdiğinde bağlamı§ ve kö§esine bırakmı§ bulunuyordu.
Ghirlandaio, yeni bir panel tasarlarken çalı§tığı ve eskiz yaptığı bir folyoyu masanın büyük çekınceesinde kilidi tutuyordu. Granacci, Michelangelo'ya, Taddeo Goddi, Lorenzo Monaco, Fra Angelico, Paola Uccello, Pollaivala Pro Filippa Lippi ve diğer pek çokları gibi usta olarak nitelendirdiği adamların çizimierinden olu§an bu koleksiyonun toparlanmasının yıllar aldığından bahsetti. Şehre bolca bah§edilen bu kilise mihraplarını ve fresklerini seyrederek saatlerini büyülenmi§ bir §ekilde geçirmi§ ama bu çalı§madan hiçbirini görmemi§ti.
Portfolyoyu görüp göremeyeceğini sorduğunda "Elbette hayır." diye yanıtladı Ghirlandaio.
48
"Ama neden?" diye sordu umutsuzca. "Floransa'nın en iyi teknik ressamlarının tekniklerini ve dü§ünme biçimlerini görmek için harika bir fırsat ."
"Her sanatçı kendi portfolyosunu olu§turur," dedi Ghirlandaio "Kendi zevk ve kararları doğrultusunda. Kendi koleksiyonumu 25 yılı a§kın bir sürede tamamladım. Sen de kendininkini toparla! "
Üç ki§ilik bir heyet tarafından, kom§u §ehre giderken kendilerine e§lik etmek üzere çağrıldığında Benozzo Gazzoli'nin mızraklı nü gencinin eskizi üzerine çalı§ıyordu Ghirlandaio. Çizimi çekmeceye kilitlerneyi unuttu.
Diğerlerinin ak§am yemeğine gideceği zamana kadar bekleyen Michelangelo masaya gidip Benozzo Gozzolinin çizimini aldı . Yarım düzine denemeden sonra gerçekçi olduğunu dü§ündüğü bir kopyasını çıkardı, sonra aklına birden heyecanlı bir fikir geldi. Ghirlandaio'yu bununla kandırabilir miydi? Eskiz otuz senelikti, seneler içerisinde kağıt lekelenmi§ ve sararmı§tı. Arka bahçeden biraz toprak alıp küçük bir kağıt üstünde onu ovaladı. Bir süre sonra kopyasını bahçeye çıkardı ve kağıdının rengi yava§ça bozulmaya ba§ladı.
Eski kağıdın kö§eleri duman rengindeydi. Ate§ yanan stüdyoya geri döndü, test etmek için rengi bozulmu§ parçaları, bir süre sonra da kendi kopyasını ate§e tuttu.
ı
Sonra bu imitasyon çizimi Ghirlandaio'nun masasına koydu, gerçeğini de sakladı.
Haftalar boyunca her hareketini izledi. Öğretmeni portfolyoya ne zaman bir, Castagna, Signorelli ya da Verrocc-
49
hio koymayı unutsa çocuk bir reprodüksiyon için geride bekledi, eğer ak§ama doğru bir saatteyse çizimi eve götürdü ve ailenin geri kalanı uyuduğunda, a§ağıdaki §Ömineyi yaktı ve kağıdı uygun renklerle lekeledi.
Bir ayın sonunda bir düzine mükemmel eskizden olu§an bir portfolyosu olmu§tu. Bu durumda ustaların çizimierinden olu§ an folyosu Ghirlandaio' nunki kadar kalındı.
Ghirlandaio hala çırağına ders vermek için ak§am yemeğinden erken dönüyordu; siyah tebe§irle gümü§ noktaların nasıl yapılacağı ve etkinin beyaz tebqirle nasıl artırılacağı gibi dersler veriyordu. Michelangelo bir ara nü modelleri çalı§ıp çalı§mayacaklarını sordu.
"İlla ki kıyafet eklemek zorundayken neden nü çizmeyi öğrenmek istiyorsun? İncil' de bunu karlı kılacak sayıda nü yok."
"Bazı azizler var," diye yanıtladı çocuk, "Oklarla vurulduklarında ya da yakıldıkları zaman üzerlerinde neredeyse hiç kıyafet olmamalı. "
"Doğru ama azizierin anatamisini kim ne yapsın, maneviyada aramıza girer."
"Karakter olu§turmamıza yardımcı olmaz mı?"
"Hayır. Gösterilmesi gereken bütün karakterler yüz ile gösterilebilir. Ve belki de ellerle. Pagan Yunanlerden beri kimse nü üzerinde çalı§madı. Hıristiyanlar için resim yapmalıyız. Bununla birlikte vücudumuz çirkindir. Çıbanlar, humma ve dı§kıyla dolu beden orantısızdır.
50
Palmiyeler, selviler ve çiçekli portakal ağaçlarıyla dolu bir bahçe, sonunda denize inen merdivenleri olan mimari bir ta§ duvar . . . . Bunlar güzeldir ve tartı§ılmaz. Resim büyüleyici, yenileyici ve sevimli olmalıdır. İnsanın vücudunun böyle olduğunu kim iddia edebilir? Kıyafetlerinin altında zarifçe yürüyen figürler çizmek isterim. "
7
Haziranın gelmesiyle birlikte yaz sıcağı Floransa'ya göz açtırmıyordu. Çocuk uzun pantolonunu giydi ve çıplak ayaklarına sandaletini geçirdi. Üzerinde ince pamuklu bir gömlek vardı. Stüdyonun kapıları açılmı§ ve masalar ye§il yapraklı ağaçların altına ta§ınmı§lardı .
Son Giovinni festivali için dükkan sıkıca kilitlenmi§ti. Michelangelo erkenden kalktı, karde§leriyle §ehrin ortasından akan Arno'ya yürüdü.
Duamo'nun arkasında diğer çıraklada bulu§madan önce çamur kahvesi sularda yüzüp oynadı.
Meydan cenneti temsil eden zambaklada süslenmi§ geni§ mavi tentelerle doluydu. Her bir lonca, allı pullu yıldızların serpi§tirildiği, melek yüzlü çocuk resimleri ve ı§ıklarla çevrelenmi§, kalın bir pamukla kaplanmı§ tahta bir çerçevenin içinde koruyucu azizlerinin olduğu bir bulut irl§a etmek zorundaydı. A§ağıdaki demir dallarda melek §eklinde giyinmi§, kemer takmı§ çocuklar vardı.
Geçit töreninin ba§ında Santa Maria del Fiore haçı bulunuyordu, arkalarında beyaz giyinmi§ erkekler, ayakkabıcılar ve yün kırkıcılar §arkı söylüyordu. Daha arkala-
5 1
rında ise garip maskeler takmı§ altı gez yüksekliğinde sütunlar üzerindeki devler, Kitab-ı Mukaddes'ten sahneler sergileyen aktörlerin bulunduğu yirmi iki burç geliyordu: Şeytanın cennetten kovulmasını, Meleklerin Sava§ı'nı betimleyen St. Michael burcu, Tanrı'nın Adem ile Havva'yı yaratmasını anlatan Adem burcu, Adaletin Temini'ni canlandıran Musa burcu vardı.
Michelangelo'ya tablo nihayetsiz göründü. İncil' den hikayeleri sevmezdi, ayrılmak istedi. Sahnenin büyülemi§ olduğu Granacci sonuna kadar kalmak için ısrar etti. Duomo' da büyük bir kalabalığın toplandığı sırada vaiz kürsünün önünde tıklım tıkı§ toplanmı§ ki§ilerin cüzdanlarını ve altın tokalarını çalan bir Bolonez yakalandı. Kilise ve meydandaki kalabalık etrafına ܧܧÜp "Asalım! Asalım!" diye bağırarak yürürken çırakları da aralarına katıp ba§komiserin yanına gittiler. Hırsız oracıkta pencereden sallandırıldı.
Günün ilerleyen saatlerinde mah§eri bir rüzgar ve dolu fırtınası §ehri vurdu. Renkli tenteleri yıktı, kapalı hava için hazırlanan ko§u yolunu baraklığa dönü§türdü.
Bugiardini, Cieco, Buldinelli, Michelangelo, Vaftizhane kapısından içeri ko§ turdular.
"Bu fırtına o rez il Bolonez' in kutsal bir günde Doumo' da hırsızlık yaptığı için oldu," diye bağırdı Cicero.
"Hayır, hayır öyle değil, " diye kar§ı çıktı Bugiardini, "Tanrı kutsal bir günde bir adam astığımız için bizi cezalandırdı."
52
Michelangelo'ya döndüler. O sırada Ghiberti'nin ikinci kapı setinin saf altından oymalarını yapıyordu. Kapıların on görkemli panelinde kat kat insanlar, hayvanlar, §ehirler dağlar ve Eski Ahir'teki saraylar yerle§tirilmi§ti.
"Ne dü§ünüyorsun?" diye sordular, Miclehangelo:
"Bence bu kapılar cennet kapıları."
Ghirlandaio'nun stüdyosundaki "Aziz John'un Doğumu", Santa Maria Novella'nın duvarına nakledilmek için hazırdı . Ne kadar erken varını§ olsa da, sonuncu gelen Michelangelo oldu. Herkesin heyecanla etrafta ko§turması, resim taslaklarını, eskiz demetlerini, fırçaları, boya §İ§elerini, kum ve limon sepetlerini, çuvallarını toparlamaları, çubukları sivriltıneleri kar§ısında gözleri fal ta§ı gibi açıldı. Yükler kendisinden daha küçük bir e§eğin çektiği küçük bir arabaya dolduruluyordu. Via del Bole' den geçerek Santa Maria bölgesine gelindiğini gösteren Güne§ ݧareti'ne girerken Ghirlandaio bir kumandan gibi ba§ tarafta duruyordu. En yeni çırak olan Michelangelo arabayı sürüyordu. E§eği sağa yönlendirdi ve kendisini §ehirdeki en eski ve en güzel meydan olan Santa Maria N ovello' da buldu.
E§eği durdurdu, kilise, önünde belirdi. 1 348' de Giovanni Rucelai, yapının ön cephesini mükemmel siyah, beyaz merrnede dizayn eden Leon Battista Alberti'yi atayana kadar tamamlanmamı§ haldeydi. Michelangelo, Giovanne Ruchellai'yi amca sayardı . Rucellai ailesini dü§ününce bir çarpımı hissetti, çünkü Buonarroti hanesinde bu ismin anılması yasaktı. Via della Vigna Nova'daki saraya hiç girmemi§ olmasına rağmen önünden geçerken an-
53
tik Yunan ve Roma heykelleriyle süslenmi§ geni§ bahçelerin içini görebilmek, devasa binayı tasarlamı§ olan Albertini' nin mimarisine bakmak için adımlarını yava§latırdı.
Gangling Tedesco tahliye ustasıydı. On üç; ya§ındaki bu çocuklara fırtına gibi emirler yağdırıyordu. Michelangelo koltuğuncia bir tomar eskizle bronz kapılardan içeri girdi ve iç;erdeki esanslı soğuk havayı içine çekti.
Kilise, 90 metrelik bir Mısır haç;ı gibi önünde uzanıyordu.
Üç; sivri kemeri ve devasa bir dizi sütün arkasında, Ghirlandaio' nun üç; yıldır ç;alı§tığı atlara yakla§tıkç;a birbirine yakla§ıyordu. Yan duvarları parlak fresklerle süslenmi§ti. Michelangelo'nun ba§ının hemen üzerinde Giotto'nun ah§ap çarmıhı bulunuyordu.
Ana koridorcia İtalyan sanatında seyahate ç;ıkmı§ç;asına her adımdan lezzet alarak yava§ yava§ yürüdü: Giotto, ressam, heykeltıra§ ; Cimabue tarafından bir ç;obanken, kaya üzerine ç;izim yaparken ke§fedilmesi efsane olmu§tu. Onu, karanlık Bizans hayatının kurtarıcısı olacağı stüdyosuna götürmü§tÜ. Giotto, ta Masaccio resme ba§layıp Floransa sanatını yeniden hayata getirene kadar 90 yıl boyunca taklit edilmi§ti. Kilisenin sol tarafında üçlemesinin ya§ayan, parlak kanıtı vardı.
Nefin kar§ısında Brunelleshi çarmıhını gördü. Strozz ailesinin freskli §apeli ve Orcagna karde§lerin heykelleri ; Ghiberti bronzlarıyla ana altların ön kısmı ve sonra ihti§amın ete kemiğe bürünmü§ hali Rucellia §apeli, 1 3 . yüz
54
yılın ilk yarısında Doğuda nasıl ho§ kırmızı boya üretileceğini öğrenen bir aile bireyi sayesinde servet edinmi§ olan kendi annesinin ailesi tarafından in§a edilmi§ti.
Her ne kadar Santa Maria Novela'nın en büyük hazinelerini barındırıyor olsa da Michelangelo Rucellai §apeline giden merdivenlerin birkaçından fazlasını çıkamamı§tı. Aileye gönülsüz sadakate uzak durmu§tu. Şimdi aileden ayrılabileceğine ve Santa Maria Novella'da çalı§acağına göre giri§ hakkını kazanmamı§ mıydı? Annesinin ölümüyle bütün ileti§imin kesildiği, Maria Banda Rucellai'nin kızı Francesca Rucellai del Sera'dan sonra be§ oğluna ne olduğunu umursamayan bu tarafa davetsiz misafir gibi girmek.
Ta§ıdığı paketi bir tarafa bıraktı. Ve yava§ça merdivenlerden çıktı. İçinde Cimabue Madonna, Nino Pisanon'un mermerden Bakire ve Çocuk olan kiliseye girer girmez dizlerinin uzerine çöktü; çünkü burası anneannesinin gençliği boyunca, annesinin de bayram günlerindeki aile toplantıları sırasında ibadet ettiği yerdi. Gözya§ları gözlerini yakarak ta§tı. Dua etmesi öğretilmi§ti ama bunlar sadece dilindeydi. Şimdi dudaklarından kendiliğinden döküldüler. Güzel Madannolara ya da annesine mi dua ediyordu? Gerçekten fark var mıydı? Onunla ilgili anıları Hanım'ınkilere dönü§mܧtÜ. Ayağa kalktı, Pisana Bakite'sinin yanına gitti ve kemikli parmaklarını mermerden kuma§ üzerinde hassasça gezdirdi. Sonra dönüp, kiliseden ayrıldı.
Bir an merdivenin ba§ında durup iki ailenin birbirine ne kadar zıt olduğunu dü§ündü.
5 5
Rucellai'ler bu kiliseyi 1265 yılında in§a ettirmi§lerdi, aynı senelerde de Buonarroti ailesi servete kavu§mU§tu. Rucellai'er i§inin ehli insanları tanırdı, neredeyse sanatlarının yaratıcısı olanları: Resimde Cimabue 14 . yüzyılın son senelerinde ve 1 365 'te Nino Pisano. Şimdi bile, 1488'de, Medici'lerle tadı bir rekabet içindeydiler.
Yunanistan, Sicilya ve Roma'da çıkarılan mermerler yüzünden Buonarroti'ler ise hiçbir kilise yaptırmamı§lardı. Benzer varlığa sahip aileler yaptırırdı. Neden onlar yaptırmamı§tı?
Koronun arkasında arkada§larının malzemeleri iskeleye ta§ıdıklarını görebiliyordu.
Buonarroti ailesinin geçmi§te de günümüzde de dindar olmamaları yeterli bir sebep miydi? Lodovico'nun söylemleri dindar ifadelerle süslenmi§ olurdu. Ama Monna Alessandra oğlu için:
"Lodovico hiçbirine uymasa da kilise kurallarının hepsini onaylar." derdi.
Buonarroti'ler her zaman para sahibi sert adamlar olmu§lardı. Para hakkında doğu§tan gelen bir kurnazlıkları vardı ve onu ate§li bir §ekilde korurlardı. Bir Toskanalıya zenginlik için tek kaynak olabilecek arsa ve toprağa yatırıma olan istekleri, Buonarroti'leri sanat için bir servet harcamaktan kurtarmı§ mıydı?
Michelangelo, Buanorrati ailesinde en basitinden bile resim veya heykel gördüğünü hatırlamıyordu. Bu, evlerde nesilden nesile aktarılan dini çalı§maların olduğu, dünyanın en yaratıcı §ehrinde 300 yıldır varlık gösteren bir
56
aile için ba§arılması zor bir i§ti. Rucellai kilisesinin fresklerine son bir kez bakmak için döndü, Buonarroti'lerin cimrilikle kalmayıp, sanat dü§manı olduklarını fark ederek kalbi parçalandı. Çünkü onlar sanat eserlerinin sahiplerini de küçümserlerdi.
İskelenin üzerindeki Bugiardini ona seslendi. Bütün stüdyo uyum içinde hareket ediyordu. Bir gün önce panelin üzerine kalın bir kat sıva çekmi§ti, §imdi de sadece boyanacak kısmını temizliyordu. Baldinelli ve Tedesco Cieco ile beraber ıslak panelin üzerine sermi§ oldukları büyük resim taslağını kaldırdılar.
Ghirlandaio, sivri fıldi§i çubukla yeni sıvanın üzerindeki figürlerin hadarını kazıdı ve sonra kaldırılması için i§aret verdi. Genç çıraklar iskeleden güçlükle indiler. Ama Michelangelo, Ghirlandaio'nun mineral toprak renklerini küçük su §i§elerinde karı§tırmasını, fırçasını sıkıp resmine ba§layı§ını seyretmek için kaldı.
Kendinden emin ve o gece pilaster kurumadan i§ini tamamlayabilmek için hızlı bir §ekilde çalı§malıydı. Eğer geç kalırsa, kilisede olu§an hava akımı boyanmamı§ pilaster üzerinde çatlaklar olu§turacaktı ve bu parçalar lekelenip küflenecekti. O gün ne kadarını bitirebileceğini kestiremezse, kalan pilaster ertesi gün kesip çıkarılmak zorunda kalacaktı ki, bu da fark edilir bir iz olu§tururdu. Rö1!u§ yasaktı, sonradan eklenen renkler, freskte renk deği§tirmeye neden olan, karartan tutkal içeriyordu. Bu da freskin renk deği§tirerek kararınasına sebep olurdu.
Michelangelo bir koca suyla ayakta bekliyor, Ghirlandaio'nun hızlı hareket eden fırçasının hemen
57
önüne su serperek nemli kalmasını sağlıyordu. Hiçbir korkağın fresk yapmaya kalkı§amayacağı sözünün anlamını ilk defa gerçekten kavramı§ tt. Ghirlandaio' nun cesurca ilerleyip, ba§ının üzerinde içi olgun meyvelerle dolu sepet ta§ıyan kızı resmedi§ini seyretti. Dalgalanan elbisesi Floransalı kızları hamile kadın gibi gösteren modaya uygundu. Mainardi yanındaydı. Elizabeth' i ziyarete gelmi§ Tornobuani ailesinin varlıklı ve ya§lı iki halasını çiziyordu. Benedetto iskelenin en üstündeydi.
Çapraz kiri§li tavanı özenle, ayrıntılı biçimde boyuyordu. Granacci'ye arka planın merkezindeki hizmetçi kız verilmi§ti, hizmetçi Elizabeth' e bir tepsi getiriyordu.
David bol oymalı yatağa yaslanmı§ Elizabeth üzerine çalı§ıyordu. Kendisine kapı ve pencere çerçevelerinin verildiği Bugiardini, Michelangelo'yu yanına çağırdı, biraz su serpmesini i§aret etti, sonra Elizabeth'in ba§ının üzerine çizdiği minik pencereye hayranlıkla bakarak geri çekildi.
"Hiç bu kadar güzel bir pencere görmܧ müydün?"
"Fevkalade, Bugiardini," diye yanıtladı Michelangelo.
"Özellikle arasından bakabildiğimiz §U açıklık."
Bugiardini çalı§masını inceledi, §a§kın ama gururlu:
"O kısmı da mı beğendin? Tuhaf, orayı henüz boyamamı§tım."
Ghirlandaio, Mainardi'nin de yardımıyla Floransa ipekleri ve mücevherleriyle özenle donatılmı§ genç ve seçkin Givonna Tornabuoni'yi çizerek tabioyu doruğa ula§tırdı.
58
Ne yüksek baskılı yatağında oturan Elizabeth, ne de peykede oruran bir güzelin memesini emen John'la ilgileniyordu. Doğrudan Ghirlandaio'ya bakıyordu. Tablo be§ günlük sıkı bir çalı§mayla olu§turuldu. Michelangelo'nun boyama izni yoktu. ikiye bölünmܧtÜ. Bir yanı stüdyocia sadece üç aydır bulunuyor olmasına kaqın duvarı boyamak için diğerleri kadar yetkin olduğunu diğer yanı da bütün bu hummalı çalı§manın onunla bir ilgisinin olmadığını söylüyordu. Dı§lanmanın kendisini çok üzdüğü anlarda korodan ve stüdyodan kaçıp kendi dünyasına çekilmek istiyordu. Sonuna doğru pilaster kurumaya ba§ladı. Y anık limon karbonik asitini havadan geri alarak renkleri sabitledi.
Michelangelo pigmentlerin renkli pilastere uygulanmasının hata olduğunu dü§ünüyordu, yüzeyde kalıyorlardı. Şimdi bütün tuval renklerini ı§ıktan, soğuktan ve nemden koruyacak olan cila ile kaplıydı. Olağanüstü olansa her geçen gün yava§ça kuruyan boyaların Ghirlandaio'nun stüdyocia elde ettiklerine daha çok benziyor olmasıydı.
Sonraki Pazar günü ayin için Santa Maria Novella'ya yalnız gitti. ibadet eden Floransalılar kısa kadife farsettiler, hacimli devetüyü pelerinler, süslü kürk i§lenmi§ uzun §apkalar içindelerdi. Resimlerden sızmı§ gibi görünen bu canlılık ve tazelik kaqısında kendini mahçup hissetti. Sekiz kadın mozaiklerden yapılmı§ natürmortlardı.
Kesinlikle John'un Elizabeth ve Zachaias'in mütevazı ailesine katılı§ı gibi değildi. İtalya'nın ticaret prensinin evinde düzenlenmi§ dini hava ve içerikten bütünüyle yoksun bir toplantıydı.
59
Tablonun önünde dururken Ghirlandaio'nun Floransaya a§ık olduğunu fark etti. Bu §ehir onun diniydi. Hayatını bu §ehrin insanlarını, saraylarını, zarifçe dö§enmi§ odalarını, mimarisini, ya§am dolu caddelerini, dinini, dini politik gösterilerini resmederek geçiriyordu. Ne göz vardı ! Ondan hiçbir §ey kaçamazdı. Kimse onu Floransa'yı resmetmesi için atamadığından, Floransa'yı Kudüs'e çevirmi§ti. Filistin Çölü, Toskana' dır.
Bütün İncil insanlarını da modern Floransalılara . . . Floransalılar Hristiyandan çok pagan oldukları için herkes Ghirlandaio'nun safıstike portrelerinden memnundu.
Michelangelo üzgün bir halde kiliseden çıktı. Suretler enfesti. Ama öz neredeydi? Ba§ında birbirinin üzerine çıkan dü§ünceleri açıklığa kavu§turmaya çalı§ırken puslu gözleri etrafta geziniyordu. Gördüklerini nasıl kaydedebileceğini öğrenmeyi o da isterdi. Ancak 'ne gördüğünün' her zaman daha önemli olacağını hissetti.
8
Duomo'ya sürüklendi. Genç adamlar gülüp, geçit alayını seyretmek için soğuk mermer basamaklarda toplanmı§lardı. Floransa' da her gün panayır olurdu. Pazar günleri Doğu'yla ticareti sayesinde Venedik'i gölgede bırakmı§ olan İtalya'nın bu en zengin §ehri, otuz üç finans sarayının herkese refah sağladığını kanıtlamak için sokağa dökülürdü. Floransa kızları sarı§ın ve narin olurlardı, ba§ları dik yürürler, ba§larına renkli örtüler örter, uzun kollu, uzun yakalı ve kat kat pileli elbiseler giyerlerdi. Göğüsleri daha ince bir kuma§ altında ana hatlarıyla belli olurdu.
60
Daha ya§lı erkekler koyu renkli pelerinler giyiyor ama varlıklı ailelelerin genç erkekleri bacakları ayrı renklere boyanmı§ ve ailelerinin armalarıyla kaplı pantolonları sayesinde Duomo merdivenleri ve Vaftizhane arasında büyük farklılık yaratıyordu. Beraberlerindeki maiyetleri onları aynı kıyafetle takip ederlerdi. ] acopo, katedralin çentikli bronz tuğla kaplı ön yüzüne yaslanmı§ eski zaman etoburlarından birisinin tepesinde oturuyordu. Buradan, gelip geçen kızlar hakkında ardı arkası gelmeyen yorumlar yapıyor, rezil bakı§larıyla en yüce övgüsünü sarf ediyordu:
"Yatağa atılabilir."
Michalengelo Jacopo'nun yanına gitti, elini sevecenlikle etaburun üzerinde gezdirdi ve parmaklarını, sava§an insanların ve atların cenaze alayına doğru uzattı:
"Şu mermer figürlerin hayatta olup, nefes alıp verdiklerini hissedebiliyor musun?"
Sesinde öylesi bir iftihar vardı ki arkada§ları dönüp ona baktı.
Şimdi sırrı Floransa' nın alacakaranlığına karı§ffil§tı, V aftizhaneyi ve katedrali tutu§turan günbatımına . . . Açlığı durumu düzeltti :
"Ta1,1rı ilk heykeltıra§tı; ilk figürünü yarattı: Adem ve kanunlarını koymak istediğinde hangi materyali kullandı? Ta§. On Emir Musa için ta§a kazınmı§tı. İnsanların kendileri için yonttukları ilk aletler nelerdi? Ta§. Duamo'nun merdivenlerine yayılmı§ §U ressarnlara bak. Kaç heykeltıra§ var orada?"
6 1
Çıraklar bu patlama kaqısında donup kaldılar. Jacopo bile kızları incelerneyi bıraktı. Hiç bu denli tela§lı konu§tuğunu duymamı§lardı. Sönen ı§ıkta gözleri amber gibi ı§ıldıyordu. Artık neden heykeltıra§ kalmadığını anlattı; ressamların kolayca kullanabileceği fırçaların, kalemlerin ve karakalemin aksine çekiç ve keski için harcanan güç hem vücudu hem de zihni aynı ölçüde yoruyordu.
J acopo yuhaladı. Granacci genç arkada§ına cevap verdi.
"Eğer sanatın ölçütü a§ırı yorgunluksa, keski ve ağır kaldıraçlarıyla dağdan merrneri çıkaran ta§ ocağı i§çisi heykeltıra§tan daha soyludur, demirci sarraftan, duvarcı mimardan."
Michelangelo'nun yüzü kızardı. Kötü bir giri§ yapmı§tl. J acopo, Tedesco ve diğer iki çırağın pis pis sırıran suratıarına baktı.
"Ama sanat eserinin gerçeği yansıttığı ölçüde değerli olduğunu kabul etmelisin? O zaman heykel gerçek forma yakla§ır, çünkü merrnede çalı§tığı zaman figür dört tarafta da ortaya çıkar . . . "
Kelimeler, genellikle aralıklı, birbirinin üzerine dökülüyordu. "Ressam, resmini düz bir zemine ta§ıdı ve perspektifi de kullanarak insanları, gördüklerinin bütün bir sahnenin tamamı olduğuna inandırmaya çalı§tl.
Resimdeki bir insanın etrafında yürümeye çalı§, veyahut bir ağacın! Bir göz aldanmasıydı, bir sihirbazlık numarası. Şimdi, heykeltıra§, ah! O bütün gerçekliği i§ledi. Bu yüzden gerçekliğin salıtelikle olan ili§kisi gibi heykeltıra§lık da resim arasında benzer bir ili§ki vardır. Bir
62
ressam hata yaparsa ne olur? Yamalar ve tamir eder. Bir b3.§ka boya tabakası daha olu§ur. Oysa heykeltıra§ merrneri sahip olduğu formuyla görmek zorundadır. Kırılan parçaları yapı§tıramaz. Bu nedenle artık heykeltıra§lar yok çünkü bin kez daha fazla karar ve görü§ hassasiyeti gerektiriyor."
Birden durdu ve zorla bir nefes aldı.
J acopo tüneğinden atladı, devraldığını gösterir bir §ekilde kollarını uzattı. Zekiydi, resmi severdi ve üzerinde çalı§amayacak kadar tembel olmasına rağmen resimden anlardı.
"Heykeltıra§lık ba§ belasıdır. Ne yapabilirler? Bir adam, bir kadın, bir aslan, bir at. Sonra yine en ba§a. Tek düze. Ama ressam bütün evreni çizebilir: gökyüzünü, güne§i ve ayı ve yıldızları, bulutları ve yağmuru, dağları, ağaçları, nehirleri, denizleri. Heykeltıra§ların hepsi sıkıntıdan yok oldu. "
Sebestiana Mainardi gruba katıldı ve ayakta dinlemeye ba§ladı. E§iyle haftalık yürüyü§lerine çıkmı§lardı. Bütün Floransalılar gibi kadınlardan daha çok ho§landıkları Duomo'ya döndü ve bu gençlerin arasına katıldı. Çoğunlukla soluk olan yüzü yer yer renkliydi.
"Bu, doğru! Heykeltıra§ sadece güçlü bir kola ve bo§ bir zihne ihtiyaç duyar. Evet, ba§ ; heykeltır3_§ın basit tasarımını çizdikten sonra keskilerle ve çekiçlerle çalı§tığı yüzlerce saat boyunca aklından neler geçer. Hiçbir §ey! Ancak bir ressam resmin tamamlayıcı parçalarını birle§tirmek için aynı anda binlerçe §ey dü§ünmek zorundadır.
63
Üçüncü boyut yanılsaması yaratmak ustalıktır. Ressamın heyecanlı, heykeltıra§ınsa sıkıcı bir hayat sürmesinin nedeni budur."
Michelangelo'nun gözlerinden öfkeli ya§lar döküldü, içinde hissettiği ta§ §ekillerini kelimelere dökemediği için kendisine küfretti.
"Resim ölümlüdür: §apeldeki bir yangın, a§ırı soğukla resim solmaya, çatlamaya ba§lar. Ama ta§ ölümsüzdür. Hiçbir §ey onu yok edemez. Floransalılar kolezyumu yıktıklarında bloklada ne yaptılar? Duvara dönü§türdüler. Toprağın altından çıkarılan 2-3 yüzyıllık Yunan heykellerini dü§ünün. Bana iki yüzyıllık resim gösterin. Şu Roma mermer etaburuna bakın; yapıldığı ilk günü gibi temiz ve güçlü . . . "
"Ve o zamanki gibi soğuk!" diye ekledi Tedesco.
Mainardİ dikkatleri toplamak için kolunu kaldırdı .
"Michelangelo," sesi yumu§aktı. "Heykeltıra§ kalmamasının nedeninin malzemenin maliyeti olabileceğini hiç dü§ündün mü? Bir heykeltıra§ kendisine mermer ve bronz tedarik edilebilecek ki§İ ya da kurumlara ihtiyaç duyar. "
Floransa'nın pamuk loncası, Vaftizhane'nin kapılarını yapılabilmesi için 40 yıl boyunca Ghiberti'ye finansal destek sağladı. Cosimo de' Medici, Donatello'ya ihtiyacı olan kaynaklar sundu. Sana kim ta§ sağlayabilir, sen onun üzerinde çalı§ırken sana kim destek olur? Resim ucuzdur, ݧ çoktur; bu yüzden çırak alabiliyoruz. Heykel üzerinde çalı§ıp ölümcül hatalar yapmak konusuna ge-
64
lirsek, bu durumda fresk üzerine çalı§an sanatçıya ne demeli? Eğer heykeltıra§ ta§ın olması gereken §ekli bilmek zorundaysa, ressam da ıslak pilastere uygulanan boyanın kuruduğunda neye benzeyeceğini bilmek zorunda değil midir?
Michelangelo hissiz bir §ekilde bunun doğruluğunu kabul etmek zorunda kaldı.
"Bunun yanında," diye devam etti Mainardi, "Heykeltıra§lıkta ba§arılabilecek her §eye Ghiberti, Orcagna, Donatelio tarafından zaten ula§ıldı. Desidero de Settignano'yu ya da Mino de Fiesole'yi ele alalım, Donatelio'nun çok güzel, etkileyici kopyalarını yaptılar ve Bertoldo, Donatelio'ya figürlerini seçmek için yardım ederken onun Ghiberti' den aldığı sırları öğrendi. Donatelio'nun muhte§em konseptlerinin minyatürlerinden ba§ka ne yaptı? Şimdi hasta ve ölüm dö§eğinde, i§i artık bitti. Hayır, heykelin alanı çok dar olduğu için heykeltıra§ kopya etmekten biraz daha fazlasını yapabilir sadece. "
Michelangelo arkasına döndü. Ke§ke daha fazlasını bilseydi! Bo§lukta figürler tasariamanın görkemine onları ikna edebilirdi .
Granacci çocuğun koluna dokundu usulca,
"Proxiteles'in söylediklerini unuttun mu Michelangelo? Resim ve heykeltıra§lık aynı ana babadandır. Karde§ sanatlardır."
Michelangelo taviz vermeyi reddetti. Tek bir söz etmeden soğuk mermer basamaklardan indi. Duomo' dan
65
uzakla§arak Arnavut kaldırımlı sokaklardan evine doğru yürüdü.
9
Gece uykusuz geçti. Sağına soluna dönüp duruyordu. Lodovico pencereden giren havanın yaylı tüfekten yapılan atı§ kadar tehlikeli olduğunu dü§ündüğü için oda iyice ısınmı§tı. Yatağını payla§tığı Buonarroti diğerleri gibi sakince uyuyordu. Michelangelo' dan iki ya§ küçük olmasına rağmen bq oğlanı o idare ederdi.
Kapıya yakın olan, etrafına perdeler çekilmi§ yatakta Buonorrati evlatlarının meleği ve §eytanı yatıyordu. Günlerini aziz olma hasretiyle geçiren ve Michlangelo' dan bir buçuk ya§ büyük olan Lionard o ve Lucrezia' nın kendisini disiplin etme çabalarına kar§ın mutfağı yakan, ebeveynlerine kar§ı kaba, tembel ve dört ya§ küçük Giovansimone vardı.
En gençleri Sigismondo hala Michelangelo'nun ayak ucundaki küçük tekerlekli karyolada yatıyordu. Michelangelo, öğrenme kapasitesi olmadığı için bir budaladan ba§ka bir §ey olamayacağını dü§ünüyordu. Y ava§ça yataktan sıyrıldı. Küçük çekmeceli dolaptan aldığı pe§tamal, gömlek ve sandaletleri giydi ve evden ayrıldı. Yeni yıkanmı§ caddeletiyle ve temizlenmi§ verandalarıyla Via dell' Aguillara'yı geçti, bitmemi§ tuğlalarıyla kaba ve karanlık duran Fransiscon Kilisesi'nin bulunduğu Piazza Santo Croce'ye geldi. Yanları açık galeriyi geçerken dört alegorik fıgür tarafından tutulan Nino Pissano etoburunu aradı gözleri. Kent duvarlarının sınırındaki Via dell Posso' dan sola döndü, önce hapishaneyi sonra da Sienalı
66
Azize Catherine' nin yeğenine ait olan evi geçti ve caddenin sonunda Swallows kö§esindeki §ehrin ünlü eczanesini. Buradan Via Pietrapiana, Flat Stones caddesine döndü. Bu cadde Sant Ambrogio Meydanı'na çıkıyordu. Piazza Santamrogio' nun kilisesinde heykeltra§lar Verrocchio ve Mino da Fiesole yatıyordu. Meydandan, Via Pontassieve diye bilinen köy yoluna kadar Borgo la Croce'yi takip etti. Bu yolun sonunda Arno'nun kolu olan Affrico Ri ver' a vardı. Y e§il kıyısı, ağaçlar ve zengin bitki örtüsüyle kaplıydı. Via Piagenrina' dan sonra eski bir Roma kalesi olan Varlungo'ya ula§tı. Varlungo bir küme evden olu§uyordu. Son bir kez sola döndü ve Settignano yoku§unu çıkmaya ba§ladı. Bir saattir yürüyordu. Sıcak ve parlak bir §afak patladı. Karanlık uykularından uyanan Taskana tepelerini seyretmek için yamaçta durdu. Ressamları çok etkileyen doğa güzelliklerini, ye§illenen buğdayların arasındaki kırmızı gelincikler, siyaha çalan selvileri umursamazdı.
Hayır, Arno vadisini bir heykel gibi §ekillenmi§ olduğu için seviyordu. Tanrı en yüce hakkaktı; §iirsel tepeler, hiçbir sırası bir tasarımemın elinden çıkmamı§, geriye doğru kıvrılıp devam eden, kendisini takip eden tepeleri tamamlıyordu. Gözün alabileceği her §ey özenle tasarlanmı§tl. Açık havada uzaktaki zirveler, dalgalı bayırlar, villalar, ağaçlar kilometrelerce ötede olmalarına rağmen eHni uzatsan dakunulacak gibi görünüyordu. Burada doğanın perspektifi tersineydi, ne kadar uzaksa o kadar el altında görünüyordu.
Taskanalılar doğu§tan heykeltıra§tl. Manzarayı ele geçirdiklerinde, ta§tan teraslarını, üzüm bağlarını, zeytin
67
bahçelerini tepelerle uyum içinde kurarlardı. İki saman yığını aynı olmazdı; her bir aileye farklı bir heykelsi §ekil miras kalırdı. Dairesel, dikdörtgen, §emsiye, çiftliği simgeleyen çadır.
Tepelere giden araba yolunu çıktı. Duvarlada çevrelenmi§ bu tepecikler Taskanalıların destekçisiydi. Hem güvenliğini sağlıyordu hem de arazisini ve özerkliğini devam ettirmesini.
Yüz nesil dayanacak sağlamlıkta in§a edilmi§ti ve a§ağıya uzanan yamaçları tutacak §ekilde on üç ayak yüksekliğe kadar çıkıyordu. Ta§ egemendi; onunla çiftliklerini villalarını in§a ederlerdi, arazilerini çevrelerler, toprağı tutmak için taraçalarlardı. Doğa ta§tan yana cömertti. Tepeler i§enmemi§ ta§ ocaklarıydı. Bir Taskanalı toprağı parmağıyla e§eleyecek olsa bir sene yetecek yapı malzemesiyle kar§ıla§ırdı. Yavan kayayla yapılan inpatlar bile i§lenmi§ gibi dururdu.
"İnsanın toprağı i§leme becerisi onun ne kadar medeni olduğunu gösterir."
Maina' daki bir ta§ ocağının kapattığı yoldan ayrıldı. Annesinin ölümünden sonra 4 yıl boyunca çevreyi gezecek zamanı olmu§tu, oysa okulda olması gereken en uygun ya§lardı bunlar. Settignano' da usta yoktu. Babası da umursamayacak kadar içe dönüktü. Her bir kaya parçasını, ağacını bildiği tepeye tırmanıyordu §imdi.
Gri bir kiliseyi çevreleyen bir düzine evden olu§an Settignano'ya ula§tı. Ta§ i§çiliğinin merkeziydi, nesillerdir Floransa'yı süsleyen en iyi scapellini'yi beslerdi. Şe-
68
birden sadece iki mil ötedeydi, vadi tabanındaki ilk yükseltideydi. Kasaba için iyi bir vurgundu. Settignano'yu çevreleyen tepelerin ta§tan kalbi ve kadifeden göğsü olduğu söylenirdi.
Buonarroti'nin evine giderken küçük evlerin arasından yürüdü, tarlaların arasına rastgele serpi§tirilmi§ üzüm bağlarını geçti. Kısa zaman sonra Desideria' da Setignano'yu yeti§tirmi§ olan bağa geldi. Ölüm, 63 ya§ında çekicini ve keserini bıraktırmı§tı ona. Ama o ya§ına kadar ünlenmi§ti zaten. Michelangelo, onun Santa Croce ve Santa Maria Novella'daki mermer lahiderini biliyordu. Zarif melekleriyle, Meryem Ana o kadar hassas i§lenmi§ti ki ölmü§ değil de uyumu§ gibi görünüyordu. Desideria, genç bir ta§ i§çisi olan Mino da Fiesole'yi almı§ ve ona mermer i§lemeyi öğretmi§ti. Mino ustasını kaybetmenin üzüntüsüyle Roma'ya gitmi§ti.
Şimdi Floransa' da hiç heykeltıra§ kalmamı§tl. Donarello ve Pollaiuolu karde§leri e ği ten 3 3 sene evvel ölmü§tÜ. 22 yıl önce dünyadan ayrılan Donatello yarım yüzyıl boyunca bir stüdyoyu idare etmi§ti, ama onun takipçilerioden Antonio Rossellina öleli dokuz, Luca della Rabbia öleli altı sene olm u§ tu. V errochia ise çok kısa süre önce, dört sene evvel Pollaiuolo karde§ler Roma'ya ta§ındı ve Donatelio'nun en gözde öğrencisi, bütün bilgisinin ve atölyesinin varisi Bertoldo ölüm dö§eğindeydi. Luca'nın eğittiği Andrea ve Giovanni della Robbia, ta§ heykeltıra§lığını sırlanmı§ kızıl rölyefler için terk etmi§ti.
Evet heykeltıra§lık ölmü§tÜ. 100 yıl önce doğmu§ olmayı dileyen babasının aksine Michelangelo sadece 40 yıl önce doğmu§ olmayı diliyordu, böylece Ghiberti' nin öğrencisi
69
olabilecekti; ya da 30 sene önce olsaydı Donatello'nun; 10-20 ya da 5 sene önce Pollaiuolo karde§ler, Verrochia veyahut Luca della Robbia tarafından mermer üzerine eğitim alabilirdi.
Çok geç doğmu§tU. 250 yıl boyunca Nicola Pisano bazı Yunan ve Roma merrnederini çıkarıp hakketmeye ba§ladığından beri Floransa ve Arno vadisinde muhte§em heykel hazinesi yaratılmı§tl. Gizemli bir vebanın Taskana heykeltıra§larının sonuncularını almasıyla bütün örnekler o kadar görkeme ula§tıktan sonra yok oldular.
Kalbi kırık yoluna devam etti.
10
Dönemeçli yolun birkaç yüz metre a§ağısında Buonarroti villası bulunuyordu. İki hektarlık çiftliğin tam ortasındaki yapı yabancılara uzun süreli kiraya verilmi§ti. Aylardır buraya gelmemi§ti. Yine her zaman olduğu gibi evin güzelliğine ve geni§liğine §a§ırmı§tl. 200 yıl önce en iyi Maiano selvi ağacı pietra sereoaclan yontulmu§tU, yalın çizgileriyle ve vadiye bakan geni§ sundurmasıyla zarif görünüyordu. Altındaki nehir bir kuyumcu dükkanı gibi parlıyordu.
Annesini bu evde dola§ırken hatırlayabiliyordu. Alttaki geni§ sundurmada örgü örerken, Buonarroti arazilerine, küçük ırmak ve kaqı sırttaki duvarcı Topolino ailesine bakan kö§edeki büyük odasında ona iyi geceler öpücüğü verirken.
Arka bahçeye geçti. Kemik dakulu ta§ patikanın arkasında ilk resim dersini aldığı taramaları ve çapraz gölge-
70
lendirmeleriyle karma§ık yapıdaki sarnıç bulunuyordu. Sonra bir tarafında buğday, diğer tarafında olgunla§maya ba§layan üzümlerle dolu tepeden a§ağı seğirtti. Dipte gür yapraklada gölgelenmi§ derin ırınağa vardı. Gömleğinden, pantolon ve sandaletierinden sıyrılıp soğuk suya daldı. Gergin ve yorgun tenindeki ıslaklığın tadını çıkarıyordu. Çıktıktan sonra kurumak için sıcak güne§in altında bekledi, kıyafetlerini yeniden giydi ve tazelenmi§ bir §ekilde kar§ı yamaca tırmandı.
Bahçeye gelince durakladı. Kendisi için evi ve güvenliği temsil eden §U resmi çok severdi: Oluklu bir sütunu düzlernek için tavlanmı§ demir keskiyle çalı§an baba, bir sıra hasarnağa eğim veren en küçük çocuk, kibar bir pencere çerçevesi doğrayan ve kapı panosu i§leyen ağabeyler ile ince ırmak kumuyla sütunu cilalayan büyük baba. Hemen arkalarında üç kemer, onların da altında ko§U§turan ördekler, tavuklar ve domuzlar.
Çocuğun zihnindeki ta§ i§çisi ile heykeltıra§ arasında hiçbir fark yoktu. Çünkü ta§ i§çileri zanaatkarlardı, çünkü pietra serenanın rengini ve tohumunu dı§arı çıkarırlardı.
Zanaatkarlık derecesi bakımından fark olabilirdi.
Ama tür bakımından asla, Pazzi, Pitti ve Medici sarayları için kesilen, §evlenen, dokunmu§ gibi i§lenen her ta§ bir heykel parçası muamelesi görürdü. Settignano için ta§ i§çiliği buydu. Daha küçük seviyedekiler, küçük evler için rutin bloklar ve caddeler için kaldırım ta§ları yapmaya mahkumdu. Bütün Floransa'lılar en basit kaldırım ta§arından bile o kadar gurur duyuyorlardı ki Palazzo della
7 1
Signoria' da asılmak için karga tulumba arabaya bindirilen sefılin:
"Böyle biçimsiz bloklar kesen hangi aptal" sözüyle övünürlerdi . . .
Babası Michelangelo'nun ayak seslerini duydu.
"Merhaba, Michelangelo. "
"Merhaba Topolino."
"ݧler nasıl gidiyor?"
"Fena değil. Seninkiler?"
"Sayın Lodovico?"
"İyi gidiyor."
Topolino, Lodovico'nun durumunu aslında pek önemsemezdi. Michelangelo'nun buraya gelmesini yasaklamı§tl. Kimse ayağa kalkınadı çünkü ta§ ustası üslubunu pek bozmazdı, diğer iki büyük çocuk ve Michelangelo ile ya§ıt olan sıcak bir selamlamayla onu kar§ıladı.
"Ho§ geldin, Michelangelo. "
"Sağlıcakla Brno. Gilberto, Enrico."
Ta§ ustasının sözleri kısa ve basitti, çekicinin bir tek darbesi uzunluğundaydı. Ta§ yontınaya ba§ladığı zaman, hiç konu§mazdı; bir, iki, üç, dört, be§, altı, yedi, dudaklarından tek kelime dökülmezdi, sadece omuzların ve keskiyle hareket eden elin ritmi olurdu. Sonra mala verdiği zamanlarda konu§maya ba§lardı; bir, iki, üç, dördüncü
72
cümle kalan dört sayıya uymalıydı. U yınazsa söylenınezdi ya da yarım kalırdı . ݧin içine dü§ünme de giriyorsa toplamda yedi eden birkaç i§ arasına bölünecekti.
Ancak ta§ ustası, dü§üncesini tek bir 4 birimlik molada açıklanacak ölçüye indirmi§ti. Bir ta§ ustası okula gitmezdi. Topolino sözle§mesini, anla§masını parmaklarıyla yapardı.
Çekiç çocukların eline altı ya§ındayken tutturulmu§tU. Tıpkı Michelangelo gibi. Ve on ya§ına kadar tam zamanlı çalı§ırlardı. Ta§ halkasının dı§ındakilerle evlenilmezdi. Maiana' daki ta§ ocağında yapıldığı gibi in§aatçılarla, mimarlarla yapılan anla§malar nesilden nesile aktarılırdı. Dı§arıdan hiç kimse i§e alınmazdı. Kemerler arasında üzerinde klasik ta§ uygulamaları olan uzun bir pietra serena parçası vardı. Balık sırtı, subbia delgi oyuğu, rustik, çapraz tarama, lineer, eğim, sağa ortalı; Michelangelo'ya verilen ilk alfabe. İncil'i ve Dante'yi okuyabilmesi için öğretilmi§ olandan daha rahat kullanabildiği alfabe.
Topolino konu§tu. "Ghirlandaio'ya çırak olmu§sun."
"Evet."
"Ho§una gitmedi mi?"
"Çok da değil"
"�k fena."
"Ba§kasının ı§ını yapan sepette çorba kaynatıyordur," dedi ya§lı büyükbaba.
"Neden kalıyorsun?" Soruyu soran ortanca çocuktu.
73
"Gidecek ba§ka neresi var?"
"Bizim ta§çıya ihtiyacımız olabilir." Öneri Bruno'dan gelmi§ti.
Michelangelo'nun gözleri büyük karde§ten babalarına kaydı.
"Doğru mu?"
"Doğru."
"Beni çırak olarak alacak mısın?"
"Konu ta§sa sen çırak olarak alacak mısın?"
"Konu ta§sa sen çırak olmazsın.
Payını alırsın ."
Yüreği hopladı. Ailenin midesine gidecek yiyecekten pay sunulduğu sırada Michelangel o Topolino' dan yüksek te duruyordu.
"Babam . . . "
"Al i§te ! "
"Kesebilir miyim?"
Di§liyi döndüren büyükbabaları: '"En küçük bir §eyin bile yardımı dokunur' dedi babaları. Pisa' da teknesi karaya oturan oğlu için Arno'ya i§iyordu bu adam."' .
Michelangelo bir elinde keski diğerinde çekiç, taslağı çıkarılmı§ sütunun önünde oturdu. Bunların ağırlığını
74
seviyordu. Ta§ soyut değil, somuttu. A§k ve din üzerine tartı§ıldığı gibi ta§ üzerinde her açıdan tartı§ılamazdı. Hiçbir teorisuen ta§ı ocağından ayrı dü§ünmemi§ti.
Aylardır uzakta olmasına rağmen paslanmayan, doğu§tan gelen yeteneği vardı. Onun darbeleri altında pietra serena bir pasta gibi dağıldı. Nefes alı§veri§i ile çekicinin a§ağı yukarı hareketi arasında doğal bir ritim vardı. Ta§la bu temas, dünyanın düzeldiği hissini verdi. Darbelerin etkisi cılız kollarından omuzlarına, gövdesine diyaframından geçerek hacaklarına güç dalgası yaydı.
Çalı§tıkları pietra serena ılık, canlı gri tonlarında, deği§en ı§ığı yansıtan baktıkça iç açan bir malzemeydi. Sağlaındı ama i§lenebiliyordu, esnekti, ne§eli bir renge sahip olduğu kadar ne§eli bir karaktere de sahipti. Onunla çalıpn herkese İtalya'nın mavi gökyüzünün dinginliğini ta§ıyordu.
Topolino'lar ona ta§la nasıl arkada§ça çalı§ılacağını öğretmi§ti, ne kadar katı görünse de onun doğal formunu bulmayı, dağlarını, vadilerini ve ona asla sinirli ya da anlayı§sız yakla§ılmaması gerektiğini.
"Ta§ seninle çalı§ır. Kendisini açığa çıkarır . Ama doğru vurmalısın. Ta§, keskiye gücenmez. Buna bozulma denmez çünkü deği§im onun doğasında vardır. Her ta§ın kendi karakteri vardır. Anlarnan gerekir. Dikkatlice i§le yoksa dağılır. Ta§ın kendisini mahvetmesine asla izin verme. "
"Marifeti ve sevgiyi ta§ın kendisi verir."
75
İlk dersinde gücün ve dayanıklılığın kollarda ve aletlerde değil ta§ın kendisinde olduğunu öğrenmi§ti. Ta§ ustasıydı, ta§ çı değil. V e eğer bir ta§çı, ta§ını cahil bir çobanın hayvanlarını dövdüğü gibi döverse, zengin parlak ve canlı malzeme donuk, renksiz ve çirkin bir hal alır, onun ellerinde ölür. Tekınelere ve küfürlere, aceleye ve ho§nutsuzluğa kar§ı yumu§ak iç doğasının çevresine sert bir örtü çeker. Şiddet kar§ısında parçalanabilir ama ba§arıya zorlanmaz. Anlayı§ kar§ısındaysa boyun eğer; aydınlanır ve daha çok parlar. Simetriye ve akı§kan forma ula§ır. En ba§ından beri ta§ın gizem ta§ıdığı öğretilmi§ti. Geceleri örtülmeliydi, dolunay üzerine dü§erse parçalanırdı. Her bloğun içinde çukur veya yamuk bir yer olurdu.
Uysalla§tırmak için çuvallarda sıcak tutulmalılardı. Çuvallar da nemli olmalıydı. Sıcaklık gerçek evi olan dağın ona sunduğu dalgalanmayı sunardı. Buz ise dü§mandı.
"Ta§ seninle konu§acaktır. Çekicinle vururken onu dinle ." Ta§a en kıymetli yiyecekle seslenilirdi: Et.
Ta§ ustası malzemesine saygı duyardı. Onlara göre dünyadaki en dayanıklı malzemeydi: binlerce yıldır evlerini, çiftliklerini, kilise ve kasabalarını kurmalarına yardım etmenin yanında onlara geçim, ticaret, beceri ve çalı§manın getirdiği gururu sağlamı§tl. Ta§ bir kral değil bir tanrıydı. Pagan Etrüsk ataları nasıl tapınırsa öyle tapınmı§lardı. Ona hürmetle dokundular.
Michelangelo onları gururlu adamlar olarak tanırdı. İneklere, domuzlara, üzümlere, zeytin ve buğdaylara bakmak sıradan i§lerdi . Ama ta§la çalı§mak, ah! Ya§adıkları yerdi. Settignanolular ta§ı çıkarıp §ekillendirerek
76
Avrupa'nın en büyüleyici §ehrini; Floransa'yı in§a etmeselerdi ne olurdu? Ta§ oymacılığının mücevheri, sadece mimar ve heykeltıra§ tarafından yaratılan güzelliği değil kendisi olmadan sayısız §ekil ve dekorasyon çe§idiliğinin olamayacağı ta§ i§çisidir.
Hayvanlar ve tarlalada ilgilenen, aynı zamanda fırına bakan Monna Margherita §ekilsiz bir kadındı. Evden çıktı ve bir kemerin altında onları dinlemeye ba§ladı. Michelangelo elleriyle çalı§mak istediği zaman, Lodovico, Monna Margherita hakkında kötü konu§IDU§tu.
"Bakıma verilen çocuk onu besleyen kadının huyunu alır ." İki yıl boyunca oğluyla birlikte onu da emzirmi§ti. Sütü kesilince §arap vermi§ti. Su, ayinden önceki banyo içindi. Büyükannesi Monna Alessandra hakkında ne hissediyorsa Monna Margherita için de onu hissediyordu: Sevgi ve güven.
Kadını iki yanağından da öptü.
"Merhaba, genç kızım."
"Merhaba, madre mia anneciğim"
"Sabır," dedi kadın. "Ghirlandaio iyi bir ustadır. Sanatı olanın daima payı olur." Baba ayağa kalktı.
"Maiana mağarasından ta§ seçmem lazım. Yüklerneye yardım eder misin?"
"Seve seve. Ho§çakal, büyükbaba. Ho§çakal, Bruno. Allahaısmarladık Gilberto. Allahaısmarladık Enrico."
"Güle güle, Michelangelo."
77
İki güzel öküzün arkasındaki yüksek sırada yan yana oturdular. Tarlalarda zeytin toplayıoları uzun ağaç saplarından yapılmı§ merdivenlerin üzerinde hafif üst dalları çentiyorlardı.
Bellerine, karın ve kasıkiarına gelen kısmı düz olan sepeder bağlanmı§tı. Sol elleriyle dalı tutuyorlar sağ elleriyle de süt sağar gibi siyah zeytinleri topluyorlardı. Toplayıcılar konu§kan olurdu; bir ağaçta iki ki§i; dalların arasından konu§urlardı çünkü çifdikler için sessizlik ölü olmak demekti. Topolino alçak sesle:
"Küçük kargalar birbirlerinin gevezeliklerini severler. "
Bir sıra boyunca kıvrılan yol vadi ye kadar indi. V e birden ta§ ocağına, Mont Ceceri'ye tırmandı. Maiana virajını alırlarken, Michelangelo, mavi-gri serena ve yol yol kırmızıyla karı§an geçiti gördü. Pietra serena yatay katmanlar §eklinde gömülmü§tÜ. Brunelleschi, San Lorenzo ve Santa Spirita Kilisesi'nin enfes ta§larını bu ocaktan seçmi§ti. Tepenin üzerinde birkaç adam ana kütleden bir parçayı gev§etmek için ta§ damarına sokulan sivri uç ile çıkarılacak olan bloğun ana hadarını belirliyorlardı. Birbirini izleyen katmanlardaki iğne izlerini görebiliyordu. Ta§ katmanları, paf§Ömen yapraklarından sıyrılmı§ gibi parça parça soyulmu§tu. Katmanların gev§etildikten sonra dü§tüğü alan sütun bu, kesme, ayırma, §ekillendirme i§lerinden dolayı sıcak ve kumluydu. Adamlar terden sırılsıklam olmu§lardı. Şafaktan günbatımına kadar yorulmadan çalı§an bu küçük, cılız, dinç adamlar tasarımemın kalem ve cetvelle yaptığını, çekiç ve keski ile yaparak dümdüz parçalar kesebiliyorlardı. Serdikte ve dayanıklılıkta kayanın kendisi kadar yoğunlardı. Bu
78
adamları 6 ya§ında, Topolino ile beyaz öküzleri sürmeye ba§ladığından beri tanırdı. Onları selamladı ve nasıl olduklarını sordu. Hayatlarını yer yüzündeki en basit, en iptidai kütleyle, yaratılı§ın üçüncü gününde atılan ta§la sürdüren ilk insanlar.
Topolino pe§ pe§e yorumlada yeni çıkarılmı§ ta§ı inceledi, Michelangelo bunu çok iyi bilirdi.
"Şunda boğumlar var. Şunda çok fazla demir. Şist; kurabiyenin üzerindeki §eker gibi kristallenecek. Bu kovuk çıkacak. "
Sonunda kayaları tırmanıp uçuruma doğru ilerledi. Sertçe nefes verdi:
"Oh, i§te güzel bir et parçası. "
Gerilimi yayıp ta§ın kendisini kaldırmanın bir yolu vardı. Michelangelo'ya omzunu çıkarmadan malzeme yoğunluğuyla nasıl ba§a çıkacağı öğretilmi§ti. Bacaklarını geni§çe açtı, ağırlığını kalçalarına verdi ; Topolino ta§ ve zemin arasındaki ilk yarığı demir çubukla açtı. Yer açmak için ta§ı, kaya bloğunun üzerinde ilerietti sonra i§çilerin yardımıyla blok, öküz arabasının arkasıyla yukarı ta§ındı.
Michelangelo gömleğiyle yüzündeki teri sildi.
Kuzeydeki dağlardan gelen yağmur bulutları Arno'ya indi,. Topolino'ya veda etti.
"Yarına," diye yanıtladı Topolino. Öküzlere gidecekleri yönde hafifçe vurdu.
Ertesi güne kadar, diye dü§ündü Michelangelo yarın, yine ailenin yanında olacağım.
79
Madenden ayrıldı. Fiesole'nin a§ağısındaki tepede durdu. Yukarıya çevirdiği yüzüne ılık yağmur damlaları dü§üyordu. Zeytinlerin üzerindeki koyu yaprak yığınları gümü§i ye§ile dönmܧtÜ. Buğday tarlalarında kadınlar ba§larında rengarenk örtülerle çalı§ıyorlardı. Ayaklarının altındaki Floransa'ya sanki birisi kırmızı çatı kiremiderin olu§turduğu kırmızı halıyı bozareasma gri pudra serpi§tirm§ gibiydi.
Sadece katedralin kubbesi ve Signoria'nın kulesinin yukarı doğru yaptığı atılım dikkati çekiyordu. Bu tamamlayıcı semboller altında Floransa zenginle§ip serpilmi§ti.
Dağdan a§ağı inmeye ba§ladı, kendisini dört bq metre uzunluğunda hissediyordu.
l l
Sormadan bir günlük izin yaptığı için stüdyoya sabah erkenden gitti. Ghirlandaio bütün geceyi mum ı§ığında çizim yaparak geçirmi§ti. Tra§sızdı. Gök rengindeki sakalı ve çökük avurtları ona münzevi görüntüsü veriyordu.
Michelangelo, patronunun emrinde görkemli bir §ekilde duran masanın olduğu platformun yanına gitti. Ghirlandaio'nun kafasını kaldırmasını bekledi, sonra sordu:
"Bir sorun mu var?"
Ghirlandaio ayağa kalktı, ellerini yorgunca göğüs hizasına kaldırdı parmaklarını gev§ekçe a§ağı yukarı salladı. Sanki dertlerini saklamak istiyordu. Çocuk platforma adım attı ve John'un vaftiz edeceği düzinelerce tamam-
80
lanmamı§ İsa eskiziyle kar§ıla§tl. Çizimler zarafet bakımından zayıftı.
"Konu beni korkuttu," diye kendi kendine homurdandı Ghirlandaio. "Korktum, tanıdık bir Floransa . . . "
Bir kalem kaptı ve hızlıca kağıdın üzerinde gezdirdi. Ortaya çıkan §ey Ghirlandaio'nun zaten tamamlamı§ olduğu, elinde bir kase suyla bekleyen kel John'un bodurla§mı§ fıgürüydü. Tiksintiyle kalemi elinden bıraktı; uyumak için eve gideceğini ınırıldaoarak çıktı. Michelangelo serin arka bahçeye çıktı ve Floransa'nın yaz günleri zorla açan aydınlığında çizime ba§ladı . Bir hafta boyunca deneysel çizim yaptı. Daha sonra temiz bir kağıt aldı ve güçlü omuzları, kaslı bir göğsü, geni§ kalçaları, tamamen oval karnı ve büyük sağlam ayaklar üzerine oturmu§ gürbüz uylukları olan bir fıgür çizdi: Bir blok pietra serenayı tek bir çekiç hamlesiyle kırabilecek bir adam.
Michelangelo çizdiği İsa'yı gösterince Ghirlandaio §Ok oldu.
"Bir model mi kullandın?'
"Settignano'daki ta§ ustası bana yardım etti . "
"İsa bir ta§ ustası!"
"O' bir marangozdu. "
"Floransa i§çi sınıfından bir İsa'yı kabul etmeyecektir, Michelangelo. Onun soylu olmasına alı§kınlar. "
Michelangelo gülümsemesini bastırmaya çalı§tı.
s ı
"Ben çıraklığa ilk ba§ladığımda sen gerçekten sonsuz olan resmin mozaik olduğunu söyledin ve beni lO .yy'dan kalma, restore edilen Christ Baldovinetti'yi görmem için San Miniata'ya gönderdin. Oradaki İsa, Praton' dan yün cücearına hiç benzemiyordu. "
"Bu bir hamlık meselesidir, güç meselesi değil." diye yanıtladı Ghirlandaio, "Gençleri kandırması kolaydır. Sana bir hikaye anlatacağım.
Donatello çok gençken Santa Croce'ye ah§ap bir çarmıh yapmak için çok zaman harcamı§tı ve bitirdiğinde arkada§ı Brunelleschi'ye götürdü. 'Bana öyle geliyor ki' dedi, Brunelleschi, bütün uzuvları son derece hassas olan Mesih İsa yerine bir rençber yapmı§sın' ya§lı adamdan böylesi bir ele§tiriyi beklemeyerı Donatello üzgün bir §ekilde, 'Ke§ke bu fıgürü yapmak ele§tirmek kadar kolay olsaydı. Bir de kendin dene bakalım! '
Brunelleschi hemen o gün çalı§maya ba§ladı. Sonrasında Donatello'yu ak§am yemeğine davet etti. Ama öncelikle iki arkada§ için birkaç yumurta ve biraz taze peynir getirmi§ti. Donatello, Brunelleschi' nin salonundaki çarmıhı gördüğü an o kadar büyülenmi§ti ki ellerini teslimiyet içinde havaya kaldırdı. Önlüğünde tutmakta olduğu bütün yumurtalar dü§erek kırıldılar. Bruelleschi gülerek
Yumurtaları kırdığına göre ak§am yemeğinde ne yiyeceğiz Donatello?'
Gözlerini güzel İsa' dan ayırmayan Donatello §Öyle cevapladı:
'İsa'yı yapmak senin i§in, rençberleri yapmaksa benim ı§ım. ' "
82
Michelangelo her iki çarmıhı da biliyordu. Brunelleschi' ninki San ta Maria Novella' da bulunuyordu. Donatelio'nun rençberini Brunelleschi'nin ruhani İsa'sına tercih ettiğini açıkladı. Brunelleschi'nin İsa'sı o kadar zayıf druyordu ki sanki çarmıha gerilmek için yaratılmı§tı. Donatello'nun figüründeyse çarmıha gerilme Meryem Ana ve diğerleri haçın ayağında olsalar bile korkunç bir süprize dönü§üyordu.
Belki de İsa'nın ruhaniliği fiziksel naiflliğinden ileri gelmiyordu, mesajının dayanıklılığından ileri geliyordu.
Soyut teoloji Ghirlandaio' nun ilgi alanına girmezdi. Çırağın çıkmasını bildirir bir §ekilde i§ine geri döndü. Michelangelo bahçeye çıktı ve çenesi göğsünde batan güne§in altında oturdu. Kendisi için bir deği§iklik yaptı.
Birkaç gün sonra stüdyo uğulduyordu. Ghirlandaio, İsa'yı tamamlamı§tı ve büyük resim taslağı için onu tam boyutlu renklendiriyordu. Michelangelo'ya son halini görmesi için izin verildiğinde afalladı: Bu onun İsa'sıydı! Bacakları ince, açılı bir §ekilde duruyordu. Biraz çarpıktı, göğsü, omuzları ve kolları tomruklar ta§ıyan, evler in§a eden o adamın dı, o adama aitti. Yen en yemekleri sin dirmi§ o yuvarlak çıkıntılı karın, gücüyle ve gerçekliğiyle, Ghirlandaio'nun Tornolovani korosu için çizmi§ olduğu bütün natürmort tabloları geçmi§ti.
Michelangelo, Ghirlandaiao' nun aldığını bildirmesini bekleseydi hayal kırıklığına uğrardı . Ghirlandaio tartı§mayı ve çocuğun çizimini besbelli unutmu§tU. Bir sonraki hafta stüdyo topluca, Santa Maria Noevella'ya
83
koronun sol tarafına yapılacak hilal §eklindeki Bakirenin Ölümü kaplaması için gitti.
Granacci memnundu, çünkü Ghirlandaio ona boyaması için birçok havari vermi§ti. Sevgilisi Floransa'yı nasıl tutkulu bir §ekilde sevdiğini anlatan bir melodi mırıldanarak iskeleye çıktı. Floransa; Floransa'lılara ait bütün romantik baladların nesnesi. Mainardi de uzanan Meryem'in yanında diz çökmü§ figürü ve en uçta Davut'u, en sevdiği temayı beyaz bir villaya dağ yamacından döne döne çıkan Toskana yolunu çizmek üzere iskeleye çıkmı§tl.
Santa Maria Noevella sabahın bu erken saatinde Meryem Ana'ların önünde dua eden siyah §allı ya§lı kadınların dı§ında bo§ sayılırdı. Tuval örtüsü kara temiz havayla temas etsin diye a§ağı indirilmi§ti.
Michelangelo iskelenin altında fark edilmeden, tereddütlü bir §ekilde bekliyordu. Merkezdeki nef boyunca yürüyerek gün ı§ığına çıktı. Lekelenmi§ cam pencerelerin önüne kat kat dizilmi§ iskeleyi görmek için son bir kez arkasına baktı. Şimdi hafif batı ı§ığıyla daha karanlık görünüyordu, birçoğu tamamlanmı§ ı§ıl ı§ıl renklerle terieye n fenerierin önündeki Ghirlandaio' nun çırakları aylamanın kaqısında, tuvallerle kaplanmı§ koronun tabanındaki ah§ap tezgahta çalı§an minyatür çizgilerdi. Pilaster ve kum torbaları, boya malzemeleri için olan ah§ap masa, her §ey tatlı bir parıltıyla kaplanmı§tı.
Kilisenin merkezinde birkaç ah§ap sıra vardı. Bir tanesini çekti ve gömleğinden bir kağıt ve kalem çıkarıp önündeki salıneyi resmetıneye ba§ladı.
84
İskeleden inen gölgeleri görünce §a§ırdı.
"Ak§am yemeği vakti" diye duyurdu Granacci. "Tinsel nesnelerin resmedilirken insana bedensel doyum vermesi §a§ırtıcı."
Michelangelo: "Bugün biftek yerıne balık yiyeceksin. Haydi git, ben aç değilim."
Bo§ kilise ona koronun mimarisini resmetmek için bir §ans verdi. Arkada§larının çok geçmeden iskeleye yeniden tırmandıklarını hayal edebiliyordu. Güne§ batıya doğru bir yay çizdi ve koroyu zengin renklere bürüdü. Birisinin arkasında onu gözetlediğini hissetti, döndüğünde Ghirlandaio'yu gördü. Michelangelo sessiz kaldı.
Ghirlandaio boğuk bir sesle fısıldadı, "Bu kadar küçük bir çocuğa böylesi bir yeteneğin bah§edilmi§ olması §a§ırtıcı. Bazı noktalarda benden çok §ey biliyorsun, oysa onlar için otuz yıl çalı§tım ben! Yarın sütüdyoya erken gel. Belki artık bundan sonra senin ilgini daha çok çekebilecek i§ ler yapabiliriz."
Michlangelo eve döndü, yüzünü sevinç kaplamı§tı. Granacci takılarak:
"Kaldırım ta§larının üzerinde uçan kutsanmı§ bir Fra. Angelico azizine benziyorsun."
Michelangelo arkada§ına haylaz haylaz baktı.
"Kanatları da var mı?"
"Kimse bu huysuz halinle sana aziz demez. Ancak Tanrının yarattığını yeniden yaratmak için gösterdiğin bu dürüst çaba . . . "
85
" . . . Bir tapınma §ekli mi?"
"İçinde Tanrı'nın evrenine duyulan bir sevgi olmasa sanatçı neden uğra§sın?"
Michelangelo kısaca yanıtladı. "Tanrı'yı her zaman sevdim."
Ertesi sabah Via dei Bentaccardi'nin tepesindeki gökyüzü parçası ilk gri küllerin havaya karı§masını sabırsızlıkla bekledi. Via Larga'da, e§ekler ve öküzler Eski Pazar'a ürünleri götürürken köylüler de arabaların içinde kesririyorlardı. Günün ilk ı§ıklarında Giotto' nun çan kulesini yol yol pembe beyaza bürünmܧ buldu. İstekli acelesinde bile Brunelleschi'nin geni§ bir bo§luğun gerisinde in§a ettiği, göğün altında yüz yıldan fazla bir süredir apaçık uzanan kubbeyi hayretle seyretmesi için zamanı vardı. Kubbe açıkta duruyordu çünkü kimse onu çapraz kiri§lerle nasıl kapatacağını bilmiyordu.
Michelangelo geldiğinde Ghirlandaio masasında oturuyordu.
"Uyku en sıkıcı §eydir. Bir tabure çek."
Çocuk, Ghirlandaio'nun kar§ısında oturdu. Ghirlandaio kuzey ı§ığının üzerlerine dü§mesi için perdeyi kenara çekti.
"Ba§ını çevir. Biraz daha. Seni çöle gitmek için §ehirden ayrılan genç ] oh n gibi çizeceğim. Dün seni San ta Madia Noevella'da çalı§ırken görene kadar uygun bir model bulamamı§tım . . . "
86
Michelangelo zor zor yutkundu. Uykusuz ve hala bo§ olan paneller için büyük resim taslakları hazırlama hayalleriyle dolu geçen bir geceden sonra! . .
1 2
Ghirlandaio, çırağını kandırmayı tasarlamamı§tı. Michelangelo'yu çağırdı ona Bakice'nin Ölümü'nün bütün taslağını gösterdi ve ekledi:
"Havarilerin olduğu bu sahne için Granacci ile beraber çalı§manı istiyorum. Denemen için soldaki figürlerle çalı§mana izin veririm ve yanlarındaki minik melekle."
Granacci'de kıskançlık yoktu. Beraber havacileri çizdiler, birisinin saçı yoktu, diğeri de ağlayan John'u destekliyordu.
"Yarın sabah ayinden sonra stüdyoya dönelim ve seni anakayada çalı§tıracağım."
Granacci §aka yapmıyordu, Michelangelo'yu çalı§ması için stüdyonun arkasındaki duvara götürdü.
"Duvarının sağlam olması gerekiyor; eğer yıkılırsa freskin de onunla beraber yıkılır. Güherçile için kontrol et. En ufak bir çatlak resmini mahveder. Denize çok yakın yerden çıkarılmı§ topraktan uzak dur. Kirecin eski olmalı. Tamamıyla pürüzsüz bir yüzey elde edebilmen için m'alayı nasıl kullanman gerektiğini göstereceğim. Unutma tereyağı kıvamındaki pilasterde de olabilecek en az miktarda su kullanılmalıdır . "
Michelangelo kendisine öğretildiği gibi yaptı ama §ikayet ediyordu:
87
"Granacci ben kalemle çizmek istiyorum, malayla değil ! "
Granacci sertçe cevap verdi:
"Bir sanatçı i§inin en kirli noktalarında bile ustala§malıdır. Eğer sen i§ini iyi yapmayı bilmezsen bir duvaremın sana mükemmel yüzeyi sunmasını nasıl beklersin?"
"Haklısın. Biraz daha karı§tıracağım."
Karı§ım doğru kıvama gelince Granacci, Michelangelo'ya bir elle tutulacak kare bir pano ve pilasteri uygulamak için be§ inçlik esnek bir mala verdi.
Michelangelo çok geçmeden hissetmeye ba§ladı. Pilaster yeterince kuruduğu zaman, Michelangelo sivri bir çubukla figürlerin ana hadarını çıkarırken Granacci de eski bir resim taslağı tutuyordu. Sonra Granacci bir yandan tutmaya devam ederken bir yandan da mangal kömürü karakalem torbasını alıp bo§lukları dolduruyordu. Granacci resim taslağını kaldırdı. Çocuk a§ı boyasıyla bir birle§im hattı çizdi ve bu da kuruduğunda kömür kalıntıları bir tüyle temizlendi.
Mainardi stüdyoya geldi ve olan biteni gördü. Michelangelo'yu kendisine çevirerek,
"Unutma, kuruyan pilasterin kıvamı deği§ir. Sabah boyalarını sıvı halde tut ki gözenekleri tıkama. Gün batımına kadar boya likit halde tutulmalı çünkü pilaster daha az içine çekecektir. Boya yapmak için en iyi zaman gün ortasıdır. Ama renkleri uygulamada önce onları nasıl öğüteceğini öğrenmen gerekir. Biliyorsun yedi tane doğal renk vardır. Siyahla ba§layalım. "
88
Renkler ceviz büyüklüğünde pigment parçaları halinde eczaneden gelirdi. Bir parça porfir ta§ı baz alarak kullanılırdı. Öğütrnek için porfir havanı. En az yarım saat öğütülmesine rağmen iki saatten az öğütülmü§ hiçbir boyanın bir Ghirlandaio panelinde kullanılmasına izin yoktu.
"Babam haklıydı," diye açıkladı Michelangelo. Elleri ve kolları pigmentle siyaha boyanmı§tı:
"Sanatçı olmak için öncelikle el i§çisi olmalısın."
Ghirlandaio stüdyoya girdi.
"Dur orada. Michelangelo eğer gerçek siyah mineral istiyorsan siyah tebe§iri kullanmalısın. Eğer kömür siyahı istiyorsan, bıçağına §U miktarda ye§il mineral eklemelisin."
Duruma iyice ısınarak, pelerinini çıkardı. "Ten renkleri için iyi kalitede sinopya ile sönmü§ kireci karı§tırmalısın. Miktarlarını göstereyim sana."
Açık kapıda David belirdi. Bir eli bir demet fatura kavramı§tl. Diğer kolunun altında da hesap defteri vardı.
"Eğer kendi fırçalarını nasıl yapacağını bilmiyorsa," diye seslendi David, "Ona renkleri öğretmenin ne anlamı var?"
"İyi olanlara ula§ılamaz. Bak buraya, Michelangelo, §U dornuz kılları beyaz kıllardan alınmı§tır; ama evcil olduklarından emin ol. Bir fırça için dörtyüz gram kıl kullan, onları böyle uzunca bir çubuğa bağla . . . "
Michelangelo alaycı bir çaresiılikle lekeli kollarını tavana doğru uzattı.
89
"İmdat! Üç yıllık çıraklığı bir Pazar sabahına sıkı§tırıveriyorsunuz."
Granacci'nin freski hazır olduğunda Michelangelo asistanı olarak ona yardım etmek için iskeleye çıktı. Ghirlandaio henüz eline fırça almasına izin vermemi§ti. Fakat bir haftadır alçı ve renk karı§ımları üzerine çalı§ıyordu.
Bakirenin Ölümü için kendi hazırladığı çizimler sonbaharda bitti. Ve ilk freski için hazırdı. Ekimin ilk günlerinde hava ayaz ve berraktı. Ekinler alınmı§tı, §arap yapılmı§tı ve zeytinyağı büyük kavanozlarda güvendeydi.
Çiftçiler ağaç kesiyor, eve kı§lık odun ta§ıyorlardı. Yapraklar, mazgallı Signoria kulesinin sıcak bronz ta§larına uyum sağlayacak §ekilde kahverengiye dönerken tarlalar da nadasa bırakılmı§tı. İki arkada§ pilaster, su, fırça, karı§tırma ka§ıkları, resim taslağı ve renklendirilmi§ taslaklada dolu sepetlerle iskeleye çıktılar. Michelangelo alçıyı küçük bir alana yaydı sonra kocaman gözleri olan beyaz saçlı ve sakallı azizin olduğu resim taslağını tuttu. Fildi§i çubuğu, karakalem çantasını, kırmızı a§ı boyasıyla birle§im çizgilerini ve tüy toz fırçasını kullandı. Sonra V erdaccio için boyalarını karı§tırdı, sonra ince bir baz olu§turmak için yumu§ak bir fırçayla bunu uyguladı, ince bir §ekilde sivriltilmi§ bir fırça aldı, ye§il ile önemli hatları çizdi. Güçlü Romalı burnu, derin gözler, omuz hizasında dalgalı beyaz saçlar ve yüzünü kaplayan sakalına dökülen bıyık.
Rastgele, çizime sadece bir kere bakarak, ya§lı adamın boynunu, omzunu ve kolunu çizdi.
90
Şimdi istekli bir §ekilde, boyayı uygulamak üzere Granacci'ye döndü. Gözleri kocaman açılmı§tı.
"Artık sana yardım edemem, Michelangelo'm," diye yanıtladı Granacci; "Geri kalan artık Tanrı ile senin aranda. İyi §anslar."
Bu sözlerle iskeleden a§ağı indi.
Michelangelo koronun ba§ında bir ba§ına kaldı, kilisenin tepesindeki bu tünekte, ve bu dünyada. Bir an ba§ı döndü. Kilise yukarıdan ne kadar da farklı görünüyor. Büyük bir bo§luk. Burun deliklerinde taze pilasterin nemi ve boyanın acılığı vardı. Eli fırçaya kenetlendi. Fırçayı parmakları ve sol ba§ parmağı arasında sıktı, sabahları boyanın sıvı olması gerektiğini hatırladı, biraz ye§il aldı yüzün koyu olması gereken bütün parçalarını boyadı: Çenenin altı, burun, dudaklar, ağzın kö§eleri ve ka§lar. Stüdyonun ustasına yardım için sadece bir defa gitti:
"Dün elde ettiğim tonun aynısını nasıl elde edebilirim?"
"Pigmentten kestiğin miktarın bıçağındaki ağırlığıyla. El gözden daha doğru karar verir."
Bir hafta boyunca yalnız çalı§tı. Bütün stüdyo yardıma hazır bekliyordu ama kimse müdahale etmedi. Bu onun vaftiziydi. Üç gün herkes onun kuralları takip etmedi-'
ğini anlamı§tl. Erkek figürlerin anatomik olarak nü be-denlerini çiziyordu. Model olarak Eski Pazar' da yük bo§altırlarken eskizini çizdiği iki adamı kullanıyordu. Daha sonra cübbe giydiriyordu. Pelerin kadarıyla kemik izienimi bırakmanın zıddı bir uygulama.
9 1
Ghirlandaio onu durdurmak ya da düzeltmek için hiçbir çaba göstermedi. Fısıltıyla:
" . . . Onları Tanrı'nın Ademi yarattığı §ekliyle çizeceğim." diyerek memnun oluyordu. Michelangelo hiç melek görmemi§ti, bu nedenle bir meleği nasıl çizeceğini de bilmiyordu. Daha da karma§ık olansa kanatlardı. Kimse kanatların etten mi yoksa yün ya da ipek loncasından alınacak saydam bir malzemeyle mi yapılacağını söylemiyordu. Kimse hale hakkında da bilgi veremiyordu: Katı mıydı, metale mi benziyordu ya da gök ku§ağı gibi atmosferik miydi?
Delikanlılar acımasızca ona takılıyorlardı.
"Sen bir §arlatansın" diye bağırdı Ciecco "Öyle kanata benzemiyor."
"Aynı zamanda hilekarsın," diye ekledi Baldinalli.
"Onlar elbisenin altına geçti. Böylece onları kimse göremeyecek."
"Bu hale duvara kazara çizilen bir ize benziyor," diyerek Tedesco da katkıda bulundu. "Sen Hristiyan değil mi-. ,, sın.
"Senin hiç inancın yok mu?"
Michelangelo dertli bir §ekilde sırıttı.
"Benim meleğim alt kattaki marangozun oğlu. Babasından ona bir çift kanat yapmasını istedim . . . "
Ba§ında bir kolyeyle süslenmi§ koni §eklindeki dağın altındaki aylamanın alt kö§esine yerlqtirilmi§ bu iki figürü
92
kendi ba§larına birer resimdi. Aylamanın geri kalanında Meryem Ana'nın yüksek yastıklı taburunu çevreleyen yirmiden fazla figür vardı. Azizierin ve misyonerierin sonradan uydurulmu§ yüzleri ıztırap içinde farklı açılardan görünüyordu. Meryem Ana'yı bulmak zordu.
Michelangelo iskeleden son kez indiği zaman; J acopo, David'in küçük siyah §apkasını uzattı ve herkes §arap alınması için birkaç scudi verdi. Jacopo ilk kadehi kaldırdı.
"Yakında Rosellini'ye çırak olacak yeni yolda§ımıza."
Michelangelo incinmi§ti.
"Neden böyle söylüyorsun?"
"Çünkü sen aylamayı çaldın ."
Michelangelo §arabı hiç sevmezdi, ama bu Chianti kupası özellikle sinir bozucu görünüyordu.
"Kapa çeneni J acopo. Sorun çıksın istemiyorum."
O gün öğleden sonra Ghirlandaio onu kenara çekti. Freski hakkında Michelangelo'ya tek kelime etmedi; ne övgü ne de yergi. Adeta iskeleye hiç çıkmamı§ gibiydi. Karanlık koyu gözleriyle masasından gözlerini kaldırıp baktı.
"Benim kıskanç olduğumu söylüyorlar. Bu doğru. Ama o iki figürü kıskanmıyorum çünkü onlar ham ve ilkeller. Eğer göz önüne çıkıyorlarsa, iyi resmedildikleri için değil bizim stüdyo st ilimize uymadıkları içindir. Benim 6 ya§ındaki Ridolfo'm bile bottega metoduna senden daha çok yakla§tı. Y anlı§ anla§ılma olmasın, asıl imrendiğim gelecekte yakalayacağın kabiliyet ."
93
Michelangelo nadir gerçekle§en bir tevazu anı ya§adı.
"Şimdi seni ne yapacağım? Rossellini'ye mi göstereceğim? Elbette hayır. Bu panellerde yapılacak çok i§ var. Sağdaki yardımcı figürler için resim taslağı hazırla. Ama sargılı ayak parmaklarına benzemesinler."
Michelangelo o gece geç saatlerde stüdyoya geri döndü. Kendi kopyalarını Ghirlandaio'nun masasından çıkardı ve orijinalleri geri bıraktı. Ertesi gün Michelangelo yanından geçerken Ghirlandaio mırıldandı:
"Çizimlerimi iade ettiğin için te§ekkür ederim. Umarım i§ ine yaramı§tır ."
1 3
Arn o Vadisi o sene İtalya' daki en sert kı§ı geçiriyordu. Yukarıda gök kur§uniydi ve soğuk öylesine ürperticiydi ki ta§lara nüfuz ediyor, yünü geçip altındaki eti ısırıyordu. Soğuklardan sonra yağmur geldi ve bütün sokaklar nehirlere dönü§tÜ. Parke ta§ıyla dö§enmemi§ her yer bataklıktı. Tek iyi yanı Aragon'lu isebella'nın Milan Dükü'yle evlenmek için kuzeye giderken buradan geçmesiydi. Babası Cabria Dükü tarafından §atafatlı bir §ekilde giydirilmi§ kadın ve erkeklerden olu§an bir maiyeti vardı.
Ghirlandaio'nun stüdyosunda tek bir §Ömine bulunuyordu. Burada adamlar aleviere kar§ı yarı daire biçiminde oturuyorlardı. Isınmak için birbirlerine yakla§mı§lardı. Sırtları ܧüyordu ama, elleri çalı§abilecekleri kadar ısınmı§tt. Santa Maria Noevella bundan da beterdi. Koro yeri bir yer altı mağarası kadar soğuktu. Kilisenin için-
deki cereyan dö§eme tahtalarını ve iskelenin deri kayı§ını tıngırdatıyordu. Burun delikleri buza dönmܧ suyu solurken sert rüzgarcia resim yapmaya çalı§mak gibiydi.
Kı§ın yoğun geçse de, kısa sürdü. Mart'ta framantana esmeyi bıraktı, güne§ ı§ıkları yeniden ısınmaya ba§lamı§tı. Gökyüzü ise bir parça mavi ile renklenmi§ti. Bu günlerin ikincisinde Granacci stüdyoya aceleyle girdi, genelde sakin olan gözleri parlıyordu. Michelangelo arkada§ını daha önce hiç bu kadar endi§eli görmemi§ti.
"Benimle gel sana bir §ey göstereceğim."
Granacci David'ten izin aldı. Bir dakika sonra ikisi de caddedeydi. Granacci Michelangelo'yu Piazza San Marea'ya yönlendirdi. San Girolama'nun röliklerini ta§ıyan bir kafilenin geçmesini bekledikten sonra kilisenin kaqısındaki Via Largo'da Santa Maria del Fiore'nin mihrabından alınan bir çene kemiği ve gümü§ ve altına gömülü kol kemiğinden olu§an bir kapı vardı,
"Buradan gireceğiz."
Kapıyı açtı. Michelangelo içeri girdi, §a§kına dönmܧtÜ. U zun ca dikdörtgen bir bahçe vardı. Ortasında küçük bir bina ya da gazino, upuzun uzanan düz bir yolun ba§ında ve sonunda bir havuz, bir çe§me ve mermer bir kaide, kaiqe ayağındaki dikeni çıkaran bir çocuğa aitti. Gazinonun sundurmasındaki masalarda birkaç ki§i çalı§ıyordu. Bahçenin dört duvarı açık ve aviuydu ve içerisindeki mermer büstleri ; İmparator Hadrian, Scipio, İmparator Agustus, Agrippina, Nero'nun annesi ve sayısız uyuyan a§k tanrılarını gözler önüne seriyordu.
95
Küçük eve giden düz bir patika vardı, kenarlarında selviler diziliydi. Mera kadar uzun ye§il çimenlerin içinde kıvrılan üç §eritli patikalar bahçenin her bir kö§esinden merkeze geliyordu.
Michelangelo gözlerini evin avlusundan alamadı. Burada iki genç adam bir ta§ parçası üzerinde çalı§ıyordu. Ölçü alıyorlar, ipretleme yapıyorlardı, diğer bir çoğu di§li keskileele oyma i§lerini yapıyorlardı.
Granacci'ye döndü, kekeleyerek:
"Bir heykeltıra§ bahçesi: Ama . . . Ama niçin?"
"Bir okul"
" . . . okul"
"Heykeltıra§ yeti§tirmek için."
Dizlerinden can kesildi:
"Hangi heykeltıra§ları? . . "
"Bu bahçe Clarice de Medici'ye aitti. Lorenzo burayı onun için satın almı§tı. Ölümü halinde burada ya§ayabilsin diye. Clarice geçen Temmuz'da öldü ve Lorenzo da heykeltıra§lar için bir okul kurdu. Eğitim vermesi için Bertoldo'yu getirtti."
"Ama Bertoldo öldü!"
"Hayır ölüm dö§eğindeydi. Lorenzo onu Santa Spirito hastanesinden bir tahttrevan ile buraya getirtti. Ona bahçeyi gösterdi ve Floransa'yı heykeltıra§lıktaki §a§aalı
96
günlerine döndüernesini söyledi. Bertoldo tahtırevandan kalktı ve Ghiberti ve Donatello'nun çağının yeniden ya§atılacağına söz verdi." Michelangelo'nun gözleri bahçeyi ba§tan sona gezdi. Uzun avlular, yakıcı heykeller, Yunan §ehirleri, vazolar, kapının yanındaki Plato heykeli.
"Bertoldo avluya çıktı" , dedi Granacci. "Ben tanı§mı§tım seni de tanı§tırayım mı?"
Michelangelo ba§ını §iddede a§ağı yukarı salladı.
Havuzu ve çe§meyi çevreleyen çakıllı yoldan yürüdüler. Y a§ları 5 ile 30 arasında deği§en yarım düzine adam geni§ masalarda çalı§ıyordu. Bertoldo, o kadar zayıfbir fıgürdü ki bedenden ziyade ruh gibi görünüyordu. Uzun beyaz saçı türbana sarılmı§tl. Bir mermer parçasını i§leyen iki çocuğa talimat verirken kırmızı yanakları parlıyordu.
"Üstat Bertoldo, size Michelangelo'yu takdim edebilir miyim?"
Bertoldo ba§ını kaldırdı. Açık mavi gözleri vardı ve yumu§ak sesi çekiç gürültüleriyle tuhaf biçimde ta§ınıyordu. Michelangelo'ya baktı
"Baban kim?"
"Lodovico di Lionarda Buonarroti-Simoni." "Adını duym,u§tum. Ta§ mı i§liyorsun?" Michelangelo'nun zihni uyu§mU§tu. Birisi Bertoldo'ya seslendi. İzin istedi ve avlunun diğer ucuna gitti. Granacci, Michelangelo'nun elini tuttu ve ona evin odalarını gezdirmeye ba§ladı. Birinde Larenzo'nun minyatür, para ve madalyon koleksiyonu vardı. Bir diğerinde Medici ailesi için çalı§mı§ sanatçıların
97
eserleri: Ghiberti, Lorenzo di M edici' nin büyükbabasının Vaftizhane kapıları için düzenlediği yarı§mayı kazanmı§tı. Cosima de Medici'nin himayesi altındaki Donatello; Alimierin Beytüllahim'e Yolculuğu'nda Medici'nin portreleriyle saraylarındaki §apele freskler yaptı. Burada, Brunelleschi' nin Duomo modelleri, F ra Angelico' nun San Marea için aziz çizimleri, Massaccio' nun Carmine kilisesi için yaptığı eskizler yani çocuğu afallatan bir hazine blunuyordu. Granacci tekrar elinden tuttu ve kapıdan Via Larga'ya çıkardı. Michelangelo, San Marea Meydanı'nda bir banka oturdu. Ayaklarının çevresine güvercinler dolu§tu. Elinin ayası alnına sertçe dayanmı§tl. Granacci'ye kızarmı§ gözlerle baktı.
"Kim o çıraklar. Nasıl alınmı§lar oraya?"
"Onları Lorenzo ve Bertoldo seçti. "
Michelangelo inledi.
"Ghirlandaio'nun yanında geçireceğim süre iki yıldan fazla. Mama Mia (Anneciğim), Kendimi mahvettim!"
"Sabır ! " diye teselli etti Granacci. "Ya§lı bir adam değilsin . Çıraklığını tamamlamı§ olduğunda . . . "
"Sabır! " diye patladı Michelangelo. "Granacci, buraya girmeliyim! Şimdi! Bir ressam olmak istemiyorum. Mermer oyucu olmak istiyorum. Hemen! Nasıl kabul edilebilirim?"
"Davet edilmen gerekiyor. "
"Nasıl davet edilirim?"
98
"Bilmiyorum."
"O zaman kim biliyor. Birisi biliyor olmalı! "
"İteklemeyi kes, beni banktan dü§üreceksin."
Michelangelo sakinle§ti. Kızgınlık gözya§ları süzüldü yanaklarından.
"Oh, Granacci, bir §eyi dayanılmayacak ölçüde istedin mi hiç?"
" . . . hayır. Her §eye sahiptim zaten."
"Ne kadar §anslısın."
Granacci arkada§ının yüzündeki salt isteğe baktı.
"Belki de."
İkinci Bölüm
Heykel Bahçesi
San Marco Meydanı'ndaki bahçeye çekildi. Sanki antik ta§ heykellerio içinde mıknatıslar gizlenmi§ti. Bazen ayaklarının onu buraya ta§ıdığından habersiz olurdu. Kendisini kapının iç tarafında bir sundurma gölgesi ararken bulurdu. Kimseyle konu§madı. Bertholdo ve çıraklarının çalı§tığı küçük parikaya çıkmadı. Hareketsiz durdu, gözleri açık gecenin derinliklerine doğru ilerlerken -etrafında erkek karde§leri uyuyordudü§ünceye daldı. "Bir yolu olmalı. Lorenzo de Medici'nin kız karde§i Nonnina, Bernardo Rucellai ile evliydi. Ona gidersem Francesca'nın oğlu olduğumu söylerim, benim için Magnafıca ile görü§mesini isterim . . . "
Fakat bir Buonarroti, Rucellai'ye mütevazilik gösterip gidemez. Ghirlandaio sabırlıydı.
"Vaftizim tualini birkaç hafta içinde bitirip iskeleyi a§ağıdaki panelin, 'Zekeriya Oğlunun Adını Yazarken' hizasına indirmeliyiz. Caddelerde ko§mak yerine resme senin ba§ladığını dü§ün?"
100
"İlk Hıristiyanlar için bir model getirebilir miyim? Eski Pazar' da arabasını bo§altırken birisini görmܧtÜm."
"Tamam."
Çocuk, i§lenmemi§ genç çiftçiyi tarladan yeni gelmi§ haliyle çizdi. Panrolonu dı§ında çıplaktı. Büyük ayakkabısını çıkartmak için eğilmi§ti; teni güne§ yanığı tonunda bir amberdi, zarafetten yoksun ta§ralı kaslarıyla hantal bir figürdü; ama genç çocuk John' a bakarken yüzü ı§ık yayıyordu. Onun arkasında John'a iki beyaz sakallı yardımcı çizdi, yüzlerinde güzellik ve figürlerinde çetin bir kuvvet olan iki figür.
Figürler ortaya çıkarken Granacci de huzursuz bir §ekilde etrafında dolanıyordu.
"Ghirlandaio böylesi figürler yapmaktan aciz."
"Bandajlı parmak ha?"
Ghirlandaio kalan yarım düzine panele öylesine gömülmܧtÜ ki oraya girilemezdi. Michelangelo bu sefer iskeleye tırmandığıncia nemli pilasterin önünde korku hissetmedi. Boya kahbındaki ten rengi tonlada deneme yaptı. Figürlerine hayat vermek ve onları sıcak tonlardaki limon-sarısı, gül rengi elbiselerle giydirmek için harcadığı giderek artan fiziksel eforun tadını çıkardı. Ancak zihni-
,
nin bir kö§esinde hep:
"İki koca yıl. Nasıl katlanacağım buna?" sorusu yankılanıyordu.
Ghirlandaio onu sıkı çalı§tırdı.
101
"Şimdi seni koronun diğer tarafına ta§ıyacağız "Magi'nin Adanmı§lığı" için. Sağcia ayakta duran iki fıgür için büyük resim taslağı hazırla."
"İbadet" taslağı fıgürlerle zaten o kadar doluydu ki iki ki§i daha eklemekten pek de zevk almadı. Ak§am yemeğinden dönü§lerinde, Granacci çırakların masasına duyurdu:
"Bir yıl önce tam da bu gün Michelangelo i§e ba§ladı. Gün batımına bir damacana §arap sipari§ ettim. Kutlama yapacağız."
Onu sessizlik selamladı. Stüdyo gerginlikle çatırdıyordu. Orta masadaki çıraklar ba§ları önünde çalı§ıyorlardı. Ghirlandaio masasında, ustanın mozaikleri kadar katı biçimde oturuyordu. Sert bakı§ları sakalından bile siyahtı.
"Il Magnifıco beni yanına çağırdı ve yeni Medici okulu için en iyi iki çırağımı gönderip göndermeyeceğimi sordu."
Michelangelo stüdyonun tahta dö§emelerine gözlerini dikmi§ duruyordu.
"Hayır, en iyi iki çırağımı göndermek istemiyorum," diye bağırdı Ghirlandaio.
"Atölyemi mahvetmek için hem de Benedetto'nun Fransa Kralı'na çalı§ması için Paris'e davet edildiği gün. Tamamlamam gereken yarım düzine panel var! " A§ağıdaki topluluğa baktı.
"Ama Il Magnifıco'ya hayır demek kimin haddine? Sen Buonarroti. Gitmek ister misin?
1 02
"Kasap tezgahının önündeki aç köpek gibi o bahçenin etrafında gezinmekteydim."
"Yeter!" Michelangelo onu hiç bu kadar sinirli görmemi§ti.
"Granacci, sen ve Buonarroti çıraklıktan salıverildiniz. Bu ak§am Loca' daki kağıtları imzalayacağım. Şimdi i§inizin ba§ına, hepiniz! Size benim akademiyi geçindirecek milyonlarım mı var?"
Sevinç, tramantana yağmuru gibi Michelangelo'nun tüm vücudunu sardı.
Granacci hüzünlüydü.
"Granacci, ne oldu?"
"Ben resim yapmayı seviyorum. Ta§la çalı§amam. Çok zor."
"Hayır, hayır dostum, iyi bir heykeltıra§ olacaksın. Ben yardım edeceğim. Bekle gör ."
Granacci dalgın gülümsedi.
"Ah, seninle geleceğim Michelangelo. Ama bir çekiç bir de keskiyle ne yaparım? Dizlerimden a§ağısını keserim!"
Michelangelo dikkatini toparlayamadı. Kısa bir süre sonra büyük masadan ayrıldı ve Ghirlandaio'nun masasına gitti. Bir sene evvel onu yanına alan adama te§ekkür etmek istedi; ama masanın a§ağısında durdu, gözerinde yıldızlar, dudağında sessizlik, kendisini terk etmene izin veren bir adama minnettarlığını nasıl gösterebilirsin?
103
Ghirlandaio çocuğun yüzündeki çatı§mayı gördü. Konu§maya ba§ladığında sesi yumu§aktı, böylelikle onları kimse duymuyordu.
"Haklıydın Buonarroti; fresk senın ı§ın değil. Benim için yaptığın İlk Hristiyan ta§tan oyulmu§ gibiydi. Bir zanaatkar olarak yeteneğin var; yıllar sürecek eğitimde belki onu ta§a aktarabilirsin. Ancak Domenico Ghirlandaio'nun senin ilk ustan olduğunu asla unutma."
O ak§am Buonarroti'lerin evinin önünde Michelangelo Granacci'ye fısıldadı:
"Benimle gelsen iyi olur. Aynı çuvalda ikimiz olursak onu Ponte Vechio'dan atmak istemez." Michelangelo'nun üvey annesi tarafından görülmernek için mutfaktan uzak durdular ve ana merciivenden yukarı çıktılar. Babasının kö§edeki üçgen masasına gömüldüğü ve on üç ayak yüksekliğindeki tavanın cücele§tirdiği odaya girdiler. Oda soğuktu; Floransa güne§inin ta§a i§lemesi zaman alıyordu.
"Baba, haberlerim var. Ghirlandaio'nun yanından ayrılıyorum."
"Oh, muhte§em! Aklının ba§ına geleceğini biliyordum. Yün locasına katılabilirsin . . . "
"Medici'nin heykel bahçesinde öğrenci olmak için bırakıyorum."
Lodovico sevinç ve §a§kınlık arasında kalmı§tı.
" . . . Medici bahçesi . . . ne bahçesi?
1 04
"Ben de gidiyorum Mösyö Buonarroti," diye ekledi Granacci, "Il Magnafıco'nun rehberliğinde, Bertoldo'ya çırak olacağız . . "
"Bir ta§çı ! " Lodovico ıztırapla kollarını yukarı uzattı.
"Heyketra§ olabilmek için Baba, Bertoldo kalan son usta."
"Kimse kötü §ansın nereye varacağını bilemez: yılandan daha çok kıvrılır. Annen atından dü§mܧ olmasaydı, sen de bakım görmek için Topolino'ların evine gitmeyecektİn ve ta§çılıktan haberin olmayacaktı. "
Michelangelo cevap vererek riske girmek istemedi. Granacci konu§tu.
"Mösyö Buonarroti, bir düzine çocuk Topolino'ların yanına verilebilirdi ve ciğerlerinde ta§ tozu hissetmezlerdi. Oğlunuzun heykeltıra§lığa yatkınlığı var ."
"Heykeltıra§ nedir? Ressamdan a§ağıdadır. On iki lancanın üyesi bile değildir. Bir ݧçi, bir oduncu gibi. Ya da zeytin toplayıcısı ."
"Büyük bir farklılıkla," Granacci nazikçe ısrar ediyordu; "zeytinler zeytinyağı için ezilir, odun da çorba pi§irmek için. İkisi de tüketilir. Sanatın sihirli br niteliği vardır; zihinler onu ne kadar sindirirse, o kadar uzun ya§ar."
ı
"Şiir! Ailemizin hayatını kurtarmak için sağduyu ile konu§uyorum ben, sen §İir okuyorsun." diye gürledi Lodovıco.
Büyükannesi Monna Alessandra içeri girmi§ti.
1 05
"Babana Lorenzo, Il Magnifıco'nun ne önerdiğini anlat Michelangelo. O İtalya'daki en zengin adam ve cömertliğiyle biliniyor. Çıraklık ne kadar sürecek? Ücreti ne kadar olacak?"
"Bilmiyorum. Sormadım."
"Sormadın mı? Alayla gülümsedi Lodovico.
"Budalalıklarını desteklemek için Granacci kadar zengin olduğumuzu mu sanıyorsun sen bizim?"
Granacci' nin sarı§ın yüzü kız ardı. Alı§ılmadık bir açık sözlülükle konu§maya ba§ladı.
"Ben sordum. Hiçbir §ey vaat edilmedi. Sözle§me yok. Ödeme yok. Sadece ücretsiz eğitim."
Michelangelo, Lodovico'nun gittikçe artan öfkesini kar§ılamak için yönünü ona çevirdi. Bunun yerine babası deri koltuğuna kendisini bıraktı, gözlerinden ya§lar akıyordu. Michelangelo tarafsızca dü§ündü:
"Biz Floransa'lılar çok ilginç insanlarız: kanımııda tek damla duygu yok, ama o kadar çabuk ağlayabiliyoruz." Babasının yanına gidip elini omzuna koydu. "Baba bana bir §ans ver. Lorenzo de Medici Floransa'nın yeni heykeltıra§ nesiini yaratmak istiyor. Ben de onlardan biri olmak istiyorum."
Lodovico umut vaat eden oğluna baktı.
"Lorenzo özellikle seni mi istedi? Sende yetenek olduğunu mu dü§ünüyor?"
1 06
Michelangelo birkaç basit yalanın ݧleri nasıl da kolayla§tıracağını dü§ündü.
"Lorenzo, Ghirlandaio' dan en iyi iki çırağı istemi§. Ben ve Granacci seçildik. "
Üvey annesi mutfak kapısından olanları dinliyordu. Odaya girdi. Yüzü solgundu, siyah faulleri açığa çıkmı§tı. Michelangelo'ya:
"Sana kaqı çıkmıyorum, Michelangelo. İyi bir çocuksun. İyi yiyorsun. " Lodovico'ya "Ama kendi ailem adına konu§mam gerekiyor. Babam Buonarroti'lerle bağlantımız olmasının bizim için bir onur olduğunu dü§ünürdü. Şimdi bu çocuğun pozisyoiıumuzu bozmasına izin verirsen elimde ne kalır?"
Lodovico sandalyesinin kollarını tuttu. Yorgun görünüyordu. "Asla rıza göstermiyorum."
Sonra odadan çıktı, karısını ve annesini de beraberinde götürdü. Granacci sessizliği yırtarak:
"Sadece görevini yapmaya çalı§ıyor. On dört ya§ında bir çocuğun değerlendirme gücünün kendisinden daha iyi olduğuna nasıl inanır? Biraz zor bir ݧ ."
"Şansımı mı kaybedeyim?" Michelangelo sinirliydi.
"Hayır. Ama anla§ılmayacak bir duruma sokan inatçı bir oğul kar§ısında elinden gelenin en iyisini yapıyor."
Michelangelo sessizce göz kırptı.
"Sen babanı seviyorsun değil mi Granacci?
1 07
"Evet."
"Sana imreniyorum."
"O zaman babana kar§ı kibar olmalısın. "
"Kibar?"
"Evet, çünkü onun canını yakmasını istemiyorsun."
2
M edici' nin heykel bahçesi, Ghirlandaio' nun dükkanından farklıydı ; geçimini sağlamak zorunda değildi. Domenica Ghirlandaio biti§ tarihli birçok anla§ma imzaladığı için koca bir aileye para kazanma amacıyla hep acele ettirirdi.
Muhte§em Lorenzo ve Bertoldo'ya çırak olarak ba§ladığı gün Michelangelo sıcak bir Nisan gününe adım attı. Havada hiçbir baskı yoktu. Bahçe ona,
"Acele etme. Tela§lanma. Burada tek bir amacımız var, öğrenmek. Eğitimden ba§ka satacağım hiçbir §ey yok. ݧ bitirmek için senin yeteneğinden ve sanatçılığından ba§ka, seni zorlayan bir §ey yok. Sadece büyümen gerekiyor. Sakin ! Kendini örnrün boyunca sürecek heykeltıra§lık için hazırla."
Onu kutlayan ilk ki§i Pietra Torrigiani'ydi, sağlam yapılı, ye§il gözlü güzellik. Bembeyaz parlayan di§leriyle gülümsedi:
"Pusu kuruyorsun. Bahçedeki hayaletsin. Bu revakları büyüledin. "
1 08
"Beni fark ettiğini dü§ünmemi§tim.
"Fark ettim!" diye cevapladı Tarrigiani. "Gözlerin bizi bir soluk ta silip süpürdü. "
Bertoldo iki §eyi en az heykeltıra§lar kadar severdi : Kalıkaha ve yemek pi§irme. Mizahında, alla cacciatarodakinden daha çok baharat olurdu. Bir yemek kitabı yazmı§tl. M edici Sara yı' na ta§ınmanın tek kötü yanı tariflerini deneyemiyor olmasıydı. Ama heykellerini göklere çıkarabiliyordu. Çünkü; beyaz saçlı, kırmızı yanaklı ve mavi gözlü bu kırılgan insan Toskana heykeltıra§lığının Altın Çağı'nın bütün iletilebilir bilgisinin varisiydi. İnce koliadıyla çırağının koluna girdi.
"Doğru, bütün kabiliyet iletilemez," diye açıkladı. "Donatello beni halefi yaptı ama asla akranı yapamadı. Aynı, erimi§ bronzun kalıba dökülmesi gibi deneyimini ve zanaatkarlığını bana yağdırdı. Kimse daha fazlasını yapamazdı. Donatello olmasaydı ben sarraf olurdum, onunla geçirdiğim yarım yüzyıldan fazla zaman sadece br minyatürcü olarak kalırdım. Bu kadar çabalamasaydı ne beni tanıyabilirdi ne de tutkusunu bana geçirebilirdi. Tanrı bizleri böyle yaratmı§. Ghiberti Donatello'ya öğretti; Donatello da bana. Ne kadar özümseyebileceğiniz kapasitenize bağlı. Öğretmen bir a§çı gibidir. Ona iplik iplik tavuk etini ve kaskatı dana etini verin en lezzetli sosu bile bunları yumu§atamaz."
Michelangelo bir kahkaha patlattı. Bertoldo kendi mizalımdan ho§nut, onları eve yönlendirdi.
1 09
Michelangelo ise "Sadece bana çekiç ve subbia versinler ta§ kırımıları nasıl kanatlanır görecekler!" diye dü§ünüyordu.
Bertoldo'nun ise bir acemiye bu aletleri vermeye hiç niyeti yoktu. Michelangelo'ya, ı 7 ya§ındaki Torrigiani ve 29 ya§ındaki Andrea Sansavino, Antonio Polloivolo' da görülebilirdi. Ona içerideki odadan malzemeler getiren Bertoldo:
"Resim çizme heykeltıra§ için farklı bir araçtır. İnsan ve bir ta§ bloğu üç boyutludur, ki bu özellikleriyle insan ve duvar ya da boyanacak ah§ap panel arasındaki benzerlikten daha fazlasına sahiptirler . "
Michelangelo bahçedeki çırakları Ghirlandaio'nunkilere benzetti. Sansavino, Mainardi'nin kopyasıydı, yıllardır geçimini terra cottadan sağlamı§ profesyonel bir sanatçı; Mainardi' nin sevimli yaradılı§ı, zamanını ve sabrını acemilere cömertçe ayırması. Ölçeğin sonunda Saggi vardı. Ci ec ca gibi ı 4 ya§ındaydı, heykeltıra§lığa eskaza ba§lam§tl. Ve Michelangelo'nun titiz gözlerine tamamıyla yeteneksiz görünüyordu.
Ve tab il malum J acopo vardı. Onun da emsali 20 ya§ındaki Baccio de Montelupa idi. Bir çalıku§u kadar dü§Üncesiz ve J acopo gibi anormal ilgisiz, gecenin skandallarını gündüz hikayelerine dönü§türen dünyevi bir Toskanalı. Michelangelo'nun ilk çalı§ma gününde Baccaio günün en ilginç haberlerini getirmek için geç kalmı§tl. V enedik' te her iki gözü kulağının arkasında olan bir canavar doğmu§tu. Ko m§ u Padua' da iki kafalı, dört elli ba§ka bir canavar. Ertesi gün kötü kadınlarla arkada§lık eden Floransa'lılardan, karılarının erdemini olabildiğince koru-
1 10
maya çalı§arak bahsetti. Köylü mizahına sahipti, ipek ve incilerle süslenmi§ Floransa'lı soylu bir hanımdan bahsetti: Santa Spirito' dan çıkan bir köylü ye, "Vllani, terbiyesiz için yapılan ayin sona erdi mi?" demi§,
"Evet, hanımefendi," "Şimdi, keva§eler ıçın olan ayın ba§lıyor, hadi acele edin!" diye yanıtlamı§ köylü.
Bertoldo keyifle alkı§ladı.
Granacci'nin benzeri olan Rustici ise varlıklı bir Taskana asilzadesinin 1 5 ya§ındaki oğluydu. Kendi zevki ve sanat üretme onuruna eri§mek için çalı§ırdı. Lorenzo, Rustici' den M edici Saray ı' nda ya§ amasını istedi. Fakat genç adam Via de Martelli'deki odalarında yalnız kalmayı tercih etti. Rustici onu ak§am yemeğine davet ettiğinde Michelangelo sadece bir haftadır bahçede çalı§maktaydı.
"Bertoldo gibi ben de yemek yapmanın basit detaylarını severim. Pi§mesi için ak§amdan fırına ördeği koyarım."
Michelangelo, Rustici'yi adına yara§ır biçimde rustik bulmu§tU. Evi hayvanlarla doluydu: Üç köpek, tüneğe zincirlenmi§ bir karta!, babasının konağındaki çiftçiler tarafından eğitilmi§, sürekli "Cehenneme gidin!" diye bağıran bir mina ku§u vardı. Daha da dikkat dağıtıcı olansa Rustic i' nin ev hayvanı olarak e ği ttiği kirpiydi. Huzursuzca masanın altında dola§ıyor ve oklarını Michelangelo'nun hacaklarına batırıyordu.
Ak§am yemeğinden sonra oturma odasına geçtiler. Duvarlarında aile resimleri vardı. Arstokratik alt yapısına kaqın, rustik, kültürlü genç bir adam olmu§tu.
l l l
"Çizim yapabiliyorsun, Michelangelo. Ressam, heykeltıra§a evrilebilirsin. Seni uyarınama izin ver: Sarayın lüksü içinde ya§ama." Michelangelo'dan kar§ı çıkan bir hornurtu duyuldu.
"Pek zararı olmaz."
"Dinle arkada§ım. Pahalı, yumu§ak ve rahat olana alı§mak ho§tur. Bir kez bağlancim mı dalkavuğa dönü§men kolayla§ır. İyi geçinmek için kendinden ödün verirsin. Bir sonraki §ey ise iktidarda olanlar için eserlerini deği§tirmendir. Ve bu bir heykeltıra§ için ölüm demektir."
"Ben basit bir insanım, Rustici ."
En yakın olduğu çırak Michelangelo'ya bir heykeltıra§tan çok asker gibi görünen Torrigiani'ydi. Torrigiani,
Michelangelo'yu büyülüyordu, ka§larını çatıp tok sesiyle konu§maya ba§ladığındaysa deh§ete dü§ürüyordu. Torrigiani §arap tüccarı olan eski, dolayısıyla asil bir aileden geliyordu. Bertoldo konusunda en cesur olan çıraktı. Geçimsiz de olabiliyordu. Birçok arkada§ını kendisinden uzakla§tırmı§tl. Yan masadan sürekli konu§arak Michelangelo ile çabuk ve sıcak bir arkada§lık kurmu§tu. Michelangelo, Torrgiani kadar fiziksel güzelliğe sahip kusursuzlukta, yakı§ıklı birini daha önce hiç görmemi§ti. Ho§ özelliklerden ve boydan yana eksikliği kendisini Torrigiani yanında zayıf bırakıyordu. Granacci, Torrigiani ile olan ili§kilerini gözlemledi. Michelangelo'nun Torrigiani'yi muhte§em bulup bulmadığı sorusuna Granacci ihtiyatlı bir §ekilde,
1 1 2
"Onu çocukluğumdan beri bilirim. Ailelerimiz tanı§ıyorlar."
"Sorumu cevaplamadın Granacci."
"Onunla arkada§ olmadan önce iyi dü§ün."
Lorenzo di Medici genç bir kızla geldiği zaman bir haftadır bu bahçede çalı§maktaydı. Michelangelo hiçbir büro veya unvan olmadan Floransa'yı yöneten, onu sadece ticarette değil aynı zamanda sanat, edebiyat ve bilgelikte güçlü bir cumhuriyet haline getiren adamı yakından görüyordu.
Lorenzo di Medici, 40 ya§ındaydı, koyu renkli dağ kayasından oyulmu§a benzeyen kaba, çarpık bir yüzü, bulanık cildi, çıkık çenesi, üst dudağından önde alt dudağı, kemer kısmından büyük ve yana yatmı§ kalkık burnu vardı, haliyle hiç de yakı§ıklı değildi. Gözleri koyu renkliydi, yanakları dudaklarının yanında görülen çukurlardan olu§uyordu; siyah saçları ortadan ayrılmı§ ve her iki parça ka§ların ortasına doğru taranmı§tı.
Koyu kahverengi bir kıyafet giymi§ti, kolları mordu ve beyaz bir parça yakasının ense kısmından görülüyordu. Orta boyluydu. Binicilik ve avcılıkla koruduğu sağlam bir vücudu vardı. Aynı zamanda klasik eser öğrencisiydi, Yun'ln ve Latin el yazmalarını oburca bitiren bir okur. Plato Akademisi'nin Petrarch ve Dante'ye benzettiği bir §air, 1 O bin el yazması ve kitaptan olu§turduğu kütüphanenin Avrupa'nın ilk halk kütüphanesinin sahibiydi. Bu kütüphane İskender' den sonraki en ge ni§ koleksiyana sahipti. "Gelmi§ geçmi§ prensler içinde sanatın ve edebiyatın en
1 1 3
büyük hamisi olmakla" tanınıyordu. Çalı§maları ve ilham almaları için bütün sanatçılara ve öğrencilere açık bir koleksiyonu vardı. Bu koleksiyon heykellerden, tablolardan, çizimlerden ve i§lenmi§ kıymetli ta§lardan olu§uyordu. Avrupa'nın bilimsel merkezi yapmak için Floransa'da toplanmı§ olan alimler için Fiesole yamacında villalar sağlamı§tı. Burada Pico della Mirandola, Angelo Poliziana, Marsillio, Finico ve Cristofforo Landino yeni bulunmu§ Yunanca ve İbranice metinleri çevirmi§ler, §iirler, felsefe kitapları, din! metinler yazmı§lar ve Larenzo'nun "hümanizm devrimi" olarak adlandırdığı çağı yaratmı§lardı. Michelangelo, Lorenzo hakkında anlatılan hikayeleri duymu§tu; bunlar Floransa' da en sevilen sohbet konularıydı; gözlerinin zayıflığı ve doğu§tan koku duyusunun olmaması. Şimdi, Larenzo'nun Bertoldo'yla sohbetini dinlerken sesinin sert ve ho§ olmayan bir nitelikte olduğunu fark etti. Yine de bu Larenzo'nun ho§a gitmeyen tek özelliği gibi görünüyordu, görme zayıflığının tek zayıflığı, koku almamasının da tek eksikliği olduğu gibi. Çünkü, dünyadaki bu en zengin adam Lorenzo, İtalya §ehir devletlerinin yöneticileri tarafından Türkiye ve Çin gibi güçlü hanedanlıklar kadar ilgi görüyordu. Buna rağmen hiç kibir göstermezdi ve cana yakındı. Cumhuriyetin yöneticisi olarak ordusu, koruması yoktu. Floransa sahillerinde maiyetsiz yürür ve e§it insanlar gibi bütün vatanda§larla konu§ur, basit bir aile hayatı ya§ar, çocuklarıyla yerlerde boğu§ur ve evinin kapılarını dünya sanatçıları, edebiyatçıları ve alimler için sonuna kadar açık tutardı. Dehası burada yatıyordu. Politika konusunda bütün otoriteyi elinde bulunduruyordu, ama Floransa'yı sağduyu, doğu§tan gelen bir kibarlık ve ağırba§lılıkla öyle iyi yönetiyordu ki, dü§man kesilecek insanlar uyum içinde çalı§ıyordu.
1 14
Ne yetenekli babası Piero ne de Guelph'ler ve Ghibelline'ler arasında yüzyıllardır süren kanlı iç sava§tan sonra Floransa' dan bir cumhuriyet çıkaran Ülkesinin Atası olarak da bilinen dahi büyükbabası Cosimo, -Peter Patrionebile böylesi mutluluk verici sonuçlar alamamı§tı. Floransa, Il Magnifico Lorenzo'yu ve sarayını bir saat içinde yağınalayabilir ve onu sürgüne gönderebitirdi. Bunu biliyordu. İnsanlar da biliyordu. Bu bilgi Larenzo'nun isimsiz yönetim i§ini olu§turuyordu. Hiç kibir ta§ımadığı için, ödleklik de yoktu; henüz 1 7 ya§ındayken asker! ayaklanmaya dalıp babasının hayatını kurtarmı§tı ve §ehrini istiladan korumak için koruması olmadan Napali'deki Ferronte kampına baskın yaparak hayatını tehlikeye atını§ tl. Bu adam Michelangelo' dan birkaç adım ötede duruyordu. O gün Anadolu'dan gelmi§ olan antik heykeller hakkında Bereolda ile konu§uyordu. Çünkü heykeltıra§lık Lorenzo için, dünya denizlerine açılan gemileri, Avrupa ve Akdeniz boyunca yayılan banka zincirleri, Floransa'nın yün, zeytin ve §arabından egzotik parfümlerine kadar her emtianın üretiminden ve ticaretinden aldığı milyonlarca altın florini, Doğu'nun tatları ve ipekleri kadar önemliydi. Lorenzo bazılarından serveti ile bazılarındansa gücü için saygı görürdü. Ama bilginler ve sanatçılar onu, bilgi tutkusu, bin yıldır karanlık ve nemli zindanlarda hapsolmu§ zihni özgür kıldığı için sever ve sayardı. Lorenzo dü-•
§Ünceyi özgür kılmak için kendisine söz vermi§ti. Şim-di de çıraklada sohbet etmek için durdu. Michelangelo bakı§larını yanında yürüyen kıza çevirdi. Zayıf bir §eydi, kendisinden gençti, gülrengi uzun kollu bir elbise giymi§ti. Uzun ereği yumu§ak bir §ekilde geni§ pileler
1 1 5
halinde dökülen, dar, kurdeleli korsesinin altında uzun yakalı, soluk sarı renkte giydiği bir gamurranın içindeydi. Terlikleri sırma i§lenmi§ti. Kalın telli siyah saçlarında ise incilerle kaplanmı§ kül rengi saten bir §apka vardı. O kadar solgundu ki gül rengindeki elbisesi ve §apkası bile yanaklarına renk katamamı§tı. Lorenzo belirsiz bir ba§ selamıyla onun masasından geçerken, Michelangelo'nun bakı§ları birden kızınkilerle kaqıla§tı. O i§ini yapmayı bıraktı. Kız da yürümeyi. Gözlerini de bu ince, etkileyici yüzü olan kızdan alamadı. ifadesi kızı korkutmu§tU. Fildi§i yanakları belirgin bir §ekilde renklenmi§ti. Michelangelo aralarındaki bu elektriklenmeyi hızlı soluklada hissetti. Sonra titrek bir hareketle bakı§larını çekti ve babasına katıldı. Lorenzo kolunu kızın ince eline doladı. Beraber çe§meyi geçtiler, kapıdan meydana çıktılar.
Michelangelo, Torrigiani'ye döndü.
"O kimdi?"
"Ekselanslarıydı seni aptal."
"Hayır, hayır, kız."
" . . . kız? Ah, Kontes. Kızı. Sarayda kalan son kızı"
"Kontes? Küçük Kontes?"
"Evet Lorenzo diğer kızlarına 'Contessiana' diye lakaplarıyla seslenirdi. Bu sıska doğduğunda onu Cantessina diye vaftiz ettirdi. Neden soruyorsun?"
"Sebebi yok."
1 16
3
Lodovico, Michelangel o' nun bahçeye girmesine asla razı olmamı§tl. Aile onun Ghirlandaio'nun stüdyosunu bıraktığını bildiği halde, bunu kabul etmeyi reddederek heykeltıra§lığa kadar dü§mekten sakınıyorlardı. Onu nadiren görmekteydiler. Pazara gitmi§ olan üvey annesi dı§ında herkesin uyuduğu §afak vaktinde yola çıkardı. Ve tam on ikide eve girerdi. Eve girerken alabildiğince oyalanırdı ki herkesi uyumu§ bulabilsin. Ayakta ona hafif bir ak§am yemeği yedirmek için bekleyen büyükannesi ve günün haberlerini vermek için uyanık bekleyen karde§i Buonarroto olurdu. Büyükannesi:
"Gömleklerin sana küçük geliyor artık, çorapların da yırtık pırtık. Baban çalı§ıp kazanmayı tercih etmediğin için bunu önemsemiyor. Ama ben biraz para ayırmı§tım, bununla ihtiyaçlarını al."
Kösele gibi olmu§ derisini gagalar gibi defalarca öptü; onlarınki sonsuz bir sevgiydi. Nasıl göstereceklerini §Öyle böyle biliyorlardı sadece. Sade bir doğası vardı, hiçbir §ey için arzusu yoktu.
"Yakında ta§ oymaya ba§layacağım ve ba§tan ayağı tozla kaplanacağım. Kimse kıyafetleri fark etmeyecek. "
To�ununun gururuna saygı gösterdi, paraları cüzdanına geri koydu.
"Nasıl istersen. Buradaki para senin."
Granacci her sabah bu kadar erken kalkmak ve geç dönmekte bir sebep göremiyordu; çocuklar sadece öğlen
1 17
görü§ebiliyordu. Granacci her geçen gün biraz daha üzgün görünüyordu. Hafif kambur omuzları Michelangelo'nunkinden sadece bir iki santim uzun görünüyordu.
"Şu soğuk yapı§kan kil," diye §ikayet etti. Ondan nefret ediyorum. Modeli olabildiğince kötü yapıyorum ki Bertoldo hazır olduğumu dü§ünmesin. Pietra durayı -sert ta§ıdenedim defalarca, ancak her darbe ta§ yerine bana geliyor."
"Ama Granacci, sevgili arkada§ım, mermerin direnci vardır, seni kabul eder içine. Pietra dura küflenmi§ ekmeğe benzer. Merrnede çalı§ana kadar bekle, parmaklarını taze hamura batırmak gibi."
Granacci arkada§ının hatlarını inceledi, §a§ırmı§tı.
"Her §ey hakkında çok sensin, ama mermerden bahsedince §air kesiliyorsun."
Kendisini resim kazanına saplanmı§ buldu. Benoldo'nun ona söylediği ilk sözler "Bu bahçede çizim yapmak vazgeçilmez ko§uldur; sabah geldiğinde sol elini çiz, sonra ayakkabını çıkarıp ayaklarını çiz, iyi bir kısaltım çalı§masıdır."
"Sağ elimi de çizsem?"
"Aramızdaki bir diğer nüktedan," diyerek keyifle güldü. Topolino'lar için pietra serena ile çalı§ırken bile çekici sol eliyle kullanabiiirdi Michelangelo. Denge sorunu da ya§amazdı. Sol elini farklı açılardan defalarca çizdikten sonra kalemi sol eline aldı, önce sağ avucunu çizdi sonra da parmaklarını gererek dı§ yüzünü.
1 18
Bertoldo yanına geldi, bir düzine çizimle dolu kağıtları aldı ve,
"Fıçı §araba, zaten §arabın içinde olandan fazlasını veremez. " diye sessizce söylendi.
"Alınmıyorum, sağ ve sol elim birbirinin aynı."
Floransa'nın dört bir yanından, Larenzo'nun sağladı-ğı canlı modellerle çalı§ıldı; alimler siyah kadife içinde, askerler kalın enseli, kö§eli kafalı, kalın ka§lı, gösteri§li, kibirli külhanbeyi gibi arabalarından inen köylüler, kanca gibi burunları ve çeneleriyle ya§lı kel adamlar, dalgalanıp kır saçlarını açığa çıkaran siyah pelecinleriyle rahipler; enselerine uzanan kıvırcık saçları ka§larından dümdüz inen Yunan burunlarıyla, yuvarlak bo§ gözleriyle Floransa'nın yakı§ıklı delikanlıları, lekeli kollarıyla yün boyamacıları; elleri nasır tutmu§ hırdavatçılar; irikıyım hamallar; semirmi§ U§aklar; incilerle süslenmi§ kırmızılar ve beyazlar içinde asilzadeler; morlar içinde ince uzun gençler ve melek için modellik yapan tombul çocuklar.
Çizdiği bir heykel gövdesi için kendisini sertçe ele§tiren Bertoldo'ya:
"Dı§arıdan bakarak nasıl çizebilirim ki? Tek görebildiğimiz dı§arıdan belli olanlar. Vücudun içine girebilsek; kemikler, ka§lar . . . Bir adamı tanımak için onun kanını ve yüreğini bilmeliyiz. Hiçbir insanın içini görmedim."
"Tanrı tüymü§ !" diye sessizce küfretti Bertoldo. "Doktorlar Şehir Konseyinin önünde belirli günlerde vücudu parçalayabiliyorlar. Bunun dı§ında Floransa'daki en korkunç suç. Aklından çıkar."
1 19
"Ağzımdan, evet; ama aklımdan hayır. Vücudun nasıl i§lediğini öğrenene kadar tam bir §ekilde heykel yapamayacağım."
"Yasaklayacak kilisesi bile olmayan pagan Yunanlılar bile bunu yapmadı. Donatello da geni§ bilgisini kestiği bedenlerden sağlam adı. Phidias ve Donatello' dan daha mı iyi olmak zorundasın?"
"Daha iyi değil, farklı olmalıyım."
Michelangelo, Bertoldo'yu hiç bu kadar tedirgin görmemi§ti. Y a§lı adamın ince koluna uzanıp hafifçe vurdu.
Bu günlük §a§kınlıklara rağmen arkada§ olmu§lardı. Diğerleri kilden model yapıp ta§ ayınaya çalı§ırken, Bertoldo, Michelangelo'yu küçük eve götürür, Mısır tılsımlarını, Yunan madalyalarını, Roma paralarını elinde tutarak teker teker her birini açıklar, sanatçıların neyi hedeflediklerini anlatırdı. Michelangelo'yu §a§ırtan §ey çalı§ma masasını kendininkine yakla§tıran Torrigiani'nin de sadakatini kazanmı§ olmasıydı.
Torrigiani baskın bir ki§iliğe sahipti; cazibesi, dikkati ve canlılığıyla Michelangelo'yu ayaklarının altında sürüklüyordu.
Altın tokalı kemerleri, renkli ipek gömlekleriyle gösteri§ dü§künüydü. Her sabah i§e gelmeden önce saçlarını kokulu yağlada taratmak ve tra§ olmak için berbere uğruyordu. Michelangelo dağınık çalı§ırdı, ellerine bula§tırdığı kömürü unutup yüzüne silerdi, gömleğine boya, çoraplarına da mürekkep dökerdi. Torrigiani yoğun bir i§ gününden parlak sarı ketenden kabarık kollu gömleği, omzuna sarı ipekten 'T' harfi i§lenmi§ ye§il tuniği ve
1 20
lacivert jarse panrolonu ile tertemiz çıkardı. Saçlarına ve kıyafetine ta§ tozu ve parçacığı getirmeyecek bir duru§ geli§tirmi§ti ki bu duru§tan gün sonunda ta§ abide gibi gezen ta§ oymaolarının haberi olmadığı kesindi. Torrigiani güçlü kollarını arkada§ının omzuna doladı ve güzel yüzünü onunkine yakla§tırarak:
"Michelangelo'm, en temiz i§i sen yapıyorsun ve tanıdığım herkesten daha çok kirleniyorsun."
Torrigiani daima hareket halindeydi, gülerken, dik dururken, anlamlı-anlamsız konu§urken asla durgun ya da sessiz değildi. Etrafındaki havayı yönetir gibi zümrüt ve inci ta§larla dolu ellerini sallardı. Dinç §akıması yabani çiçeklerle dolu gür bahar çayırları üzerinde çınlardı. U zak bir kö§ede Lorenzo' nun el yazmaları ve kitapları için bir kütüphane inp eden ta§ ustası bir an durup bu sesi dinledi. Çıraklar sabahları Santa Croce' deki Giottos üzerindeki ilk ı§ıklarla çalı§maya geldiklerinde ya da Santa Spiritto'daki Filippino Lippi'nin Genç St. John ve iki Aziz'inin üzerine ikindi ı§ıkları dü§erken veyahut Giotto tarafndan tasarlanan ve öğrencisi Andrea Pisano tarafından uygulanan çan kulesinin üzerindeki oyma figürlere dü§en günbatımı ı§ıltısını yakalamaya çalı§ırlarken Torrigiani kolunu Mighelangelo'ya atar, §a§kın izleyicilere aldırmadan rehin alıp ona kur yapardı.
"Oh, asker olmak, Michelangelo. Ölümüne kavgada sava§mak, kılıç ve kalkanla dü§manı öldürmek, bütün kadınlarıyla birlikte yeni topraklar fethetmek. Hayat budur! Peki sanatçı? Sultanın harem ağaları için çalı§maktır. Seninle beraber dünyayı dola§malıyız, arkada§ım, sava§, tehlike ve hazine bulmalıyız. "
1 2 1
Michelangelo, Torrgiani için derin bir sevgi hissediyordu, neredeyse bir a§k, kendisini, böylesi güzel ve beğenilen bir genç olan Torrigiani'nin sevgisini kazanamayacak kadar basit bulurdu . . . Hiç içmeyen birisi için çok sert bir içkiydi.
4
Fresk ve heykeltıra§lık arasındaki farktan dolayı, Ghirlandaio'nun stüdyosurı.da edindiği pek çok bilgiyi unutmak zorundaydı artık. Bertoldo, onu Ghirlandaio'yla birebir aynı kelimeleri kullanarak uyardı :
"Bu elin ve gözün otoritesini kazanmak adına yapılan çizimdir. "
Bertoldo farklılıkları kafasına sokuyordu. "Heykeltıra§ üç boyutlu figürlerin pe§indedir, sadece yükseklik ve geni§lik değil aynı zamanda derinlik. Ressam mekanı doldurmak için çizer, heykeltıra§ ise onun yerini alır. Ressam çerçeve içine natürmort çizer, heykeltıra§ insan figürü içinde mücadele eden gerilim ve torsiyonları ke§fetmek, hareketi §a§ırtmak için çizer.
Ressam ayrıntıyı göstermek için, heykeltıra§ evrenseli günyüzüne çıkarmak için çizer. Anla§ıldı mı?" diye üsteledi.
Michelangelo sessizdi.
"Hepsinden önemlisi bir ressam dı§salla§tırır, kendisinden bir parçayı sertçe çekip kağıda döker; heykeltıra§ içselle§tirir, dünyadan bir form çekip alır ve onu kendi içinde katıla§tırır."
122
Bunlardan bazıları Michelangelo'ya anlamlı geldi, fakat birçoğunun tecrübeyle kazanılmı§ hikmetler olduğunu hissetti.
"Ben bir güvecim" diye özür diledi Bertoldo. "İki yüzyıldır Taskana'daki her heykeltıra§ın ki yüzyıl boyunca inandığı her §ey bana benimsetildi. Eğer dikte içeriyorsa beni affedin."
Yeni nesil heykeltıra§lar yeti§tirme sorumluluğu yüklenen Bertoldo, hiç zamanı olmayan Ghirlandaio'nun aksine adanmı§ bir öğretmendi. Heykeltıra§lar az konu§an adamlardır. Çekiç ve keski sesleri, küçük sesleri ve kelimeleri bastıran onların üst sesleri ve gerçek lisanıdır.
Benolda bir istisnaydı.
"Michelangelo iyi çizim yapıyorsun. Ama güzel çizme zorunluluğunun nedenini anlamak da önemlidir. Çizim, heykeltıra§ el yordamıyla hareket etmek zorunda kalmasın diye yanan bir ı§ık; bakmakta olduğun yapıyı anlarnan için bir plandır. Ba§ka bir insanı anlamaya çalı§mak, nihai derinlikleri için pençele§mek insan uğra§ılarının en tehlikelisidir. Bütün bunları kalem ve kömür ile yapmaya kalkı§ır." Omuz silkti. "Şu romantik Torrigiani sava§lara gitmekten bahsediyor. Çocuk oyunu, daha önce varolmanıı§ bir §ey yaratmaya çalı§an yalnız bir adamınınkini geçebilecek ölümcül tehlike yoktur."
Michelangelo o günkü i§ini eline aldı ve Bertoldo'nun dediklerini daha iyi anlamak istermi§ gibi, Benoldo'nun orada bulunmasını istediği §eyi görebilmek için inceledi.
1 2 3
"Çizim bir konu hakkındaki cehaletini yok etmek için en iyi yoldur. " diye öğüt verdi ya§lı adam. "Bilgeliğini yerli yerine oturtur tam da Dante'nin Purgatoria'yu yazarken ya§adığı gibi. Evet, evet, resim yapmak, Homeros'u okumak gibidir, böylece Troyalı Helen ve Priomos'u bilirsin; Suetonius'u okuyarak da Sezar hakkında bir §eyler öğrenebilirsin . "
Michelangelo ba§ını eğdi.
"Ben cahilim. Yunanca ya da Latince okumam. Urbino bir §eyler öğretebilmek için üç yıl uğra§tı. Ama o kadar inatçıydım ki hiçbir §ey öğrenemedim. Sadece çizim yapmak istiyordum."
"Aptal! Beni anlayamadın. Urbino'nun seni eğitmekte zorlandığına §üphe yok. Çizmek öğrenmektir. Bu bir disiplin, içinde dürüstlük olup olmadığını ölçmeye yarayan ölçü çubuğudur. Günah çıkarmadır; sen ba§kasını gözler önüne çıkarıyorum zannederken, senin hakkında her §eyin if§a olmasıdır. Çizim §airin dizesidir. Anlatılınaya değer bir hikaye, açıklanmaya değer bir gerçek var mı diye görmektir."
Y a§lı adamın sesi yum u§ adı, mü§fikle§ti.
"Unutma oğlum, çizim yapmak Tanrı'ya benzemektir. O Adem'e nefesini verir, ressamın nefes veri§i ve modelin nefes alı§ı da kağıt üzerinde üçüncü bir hayat yaratır. A§k eylemi Michelangelo a§k, yeryüzündeki her §ey onun sayesinde doğdu."
Evet, resim yapmak ya§ama nedeniydi, bunu biliyordu. Yine de onun için bir son değil bir araçtı. Gece herkes-
124
ten sonra çıkmaya, herkese yabancı kalmaya devam etti. Alet edevatını alıp, ta§ parçaları üzerinde çalı§ıyordu. Roma' daki ta§ ocaklarından çıkarılmı§ sarımsı-beyaz travertenler, Lombrellino'dan pietra forte, İmparator'dan çakıllı breccia, Prota'dan koyu ye§il mermer, Siena'dan benekli kırmızı-sarı mermer, Gavoronna' dan pembe mermer, transparan cipollina mermer ve mavi beyaz çiçekli bardiglio. Ama asıl ne§esi birisinin bıraktığı saf beyaz Corrora parçası oldu. Bir çocukken mermercilerin önünde durur, bu değerli ta§ı elleyebilmenin açlığını ya§ardı. Hiç mümkün olmamı§tı. Beyaz mermer nadir ve pahalıydı. Corrara ve Seravezza' dan sipari§i kar§ılayacak miktarda getiriliyordu.
Şimdi el altından sivri, di§li ve düz keskilerle mermerin yüzeyi üzerinde denemeler yapıyordu, aynı Topaline'ların evinde pietra serenayla yaptığı gibi. Onun için günün en güzel saatiydi, bahçede tek ba§ına sadece heykellerin refakatinde, çok yakında bu alederi bırkınamak üzere eline alacaktı, kolları ve hacakları gibi onun doğal uzantılarına dönܧIDܧ olacakları için sabah ilk ݧ onları seçecekti.
Karanlık çökünce çalı§tığı alanı temizlemeyi, dökülen parçaları toplayıp bahçenin uzak kö§esindeki ta§ yığınına atmayı unutmuyordu.
K�çınılmaz olarak yakalandı, hem de onu §a§ırtabilecek en son insan tarafından. Cantessina de Medici artık bahçeye neredeyse her gün geliyordu. Lorenzo'yla olmasa bile, Paliziana ya da Finico veya Pico della Mirandola, babasının Platoncu bilginleriyle geliyordu. Granacci'yle konu§uyordu, uzun zamandır tanıdığı belli olan Sansavi-
1 2 5
no ve Rustici ile de görü§üyordu, ama kimse onu Michelangelo ile tanı§tırmamı§tı.
Onunla hiç konu§madı. Kapıdan girdiği zaman hızlı hareket eden fıgürü ya da sadece gözlerden olu§an yüzünü görmeden bile geldiğini hemen anlıyordu. Çevresindeki bütün hareketlerin güne§in veya havanın bile hızlandığını hissettiren CO§IDU§ bir idrak hissediyordu. Granacci'yi ta§ angaryasından kurtaran Cantessina idi. Granacci ona duygularını açtı, o da babasına. Bir gün Lorenzo bahçeye gelip
"Granacci, Paul Emilius'un Zaferi'nin büyük bir tablosunu istiyorum. Resmerrneyi sen üstlenebilir misin?"
"Üstlenmek mi? İhtiyaç ne kadar büyükse, yardım da o hızla gelir."
Lorenzo arkasına döndüğünde, Granacci parmaklarını dudaklarına bastırıp Contessina'ya minnettarlıkla salladı. Michelangelo'nun çalı§masına bakmak için hiç durmazdı. Her zaman Torrigiani'nin masasına uğrardı, masanın en uzak tarafında durur, böylece yüzü Michelangelo'ya dönük olurdu. Her harekerini görür, Torrigiani'nin kendisini eğlendiren kahkahasım duyardı. Büyülenmi§ bir §ekilde onu izlese de gözleri hiç bulu§madı. Sonunda ayrıldığında, duygusal açıdan tükenmi§ olduğunu hissederdi. Nedenini anlayamazdı. Kızları hiç umursamıyordu. Jacopo'nun bir yıllık eğitimi bile 'yatılabilir' olanı ayırt etmesini sağlamı§tl. Ailesinde hiç kız yoktu, küçük arkada§ çevresinde de. Onlardan birisiyle konu§tuğunu hatırlamıyordu, hiçbir kadın çizmeyi isrememi§ti! Ona yabancıydılar. Öyleyse niye sadece birkaç adım ötede
1 26
Torrigiani ile arkada§ça gülü§ürlerken acı hissediyordu. Neden Torrigiani'ye ve ona sinirleniyordu. Soylu Medici kanını ta§ıyan bu prenses onun için ne ifade edebilirdi ki? Bir tür anla§lmaz illetti. Bahçeden uzak durarak onu huzura kavu§turmasını diledi. Rustici eskiden seyrek uğradığını söyledi. Neden §imdi? Her gün neden en az bir saat oturuyor? Kendini bo§ sayfalara ne kadar hırslı bırakırsa, Torrigiani'nin çalı§ma masasında durup, güzel kaslı atletle flörtle§mesini seyrederken kendi karakalem darbelerini bir §ekilde ki§isel hakaret olarak görüp hazmediyordu.
Yakıcı yaz sıcağında, yabani çiçekler öldükten ve bahçeden çimenieri yolduktan çok sonra fark etti, kıskanıyordu. Torrigiani'yi kıskanıyordu. Contessina'yı kıskanıyordu. İkisini beraberken kıskanıyordu. İkisini ayrıyken kıskanıyordu.
V e deh§ete kapılmı§tı.
Şimdi herkes ayrıldıktan sonra yaptıklarını, onu ke§fetmi§ti. Erkek karde§i Giovanni ile birlikteydi; §i§man olanla, Michelangelo kendisi gibi 14 ya§ında olduğunu tahmin ediyordu ve Larenzo'nun sevilen ağabeyi -Pizzi suikastçileri tarafından Douma' da bıçaklanarak öldürülen Ciuliono'nun gayrime§ru oğluvardı. Michelangelo o zamanlar sadece üç ya§ındaydı, ama Floransa'lılar
ı
Signoria'nın pencerelerinden sarkıtılarak asılan suikast-çileri hala konu§urdu.
İlk kelimeler beklenmedik bir §ekilde çıkıverdi.
"İyi ak§amlar."
"İyi ak§amlar."
"Michelangelo."
"Contessina."
"Nasılsın?" bu Contessina'ydı.
127
"Fena sayılmam." Tıpkı ta§ ustası gibi. Bir parça pietra serena üzerine balıksırtı deseni i§liyordu. Çalı§mayı bırakmadı.
"Bu ta§ta bir koku var."
"Taze toplanmı§ incirlerin kokusu."
"Ve bu?" Yanındaki sıradaki mermer parçasını gösterdi. "O da taze toplanmı§ erik kokuyor mu?"
"Hayır, hemen hemen hiç kokmuyor." Bir parça kesti. "Al kendin kokla."
Ona gülerek burnunu buru§turdu. Mermerin önünde durdu ve etrafa parçalar savurarak keskiyle uğra§maya ba§ladı .
"Niçin bu kadar . . . öfkeli çalı§ıyorsun? Seni yormuyor mu? Beni yorardı."
N arinliğini biliyordu. Geçen yıl içerisinde annesinin ve kızkarde§inin ölümüne sebep olan tüberkülozdan da haberi vardı. Larenzo'nun ona dü§künlüğünün sebebi buydu. Bu dünyada kalıcı değil demi§ti Rustici.
"Hayır, hayır ta§ kesrnek gücünü tükermez, aksine geri verir. Al §U beyaz merrnede bir dene. Ellerinin altında nasıl canlandığına inanmayacaksın."
1 28
"Senin ellerin altında Michelangelo. Pietra serena üzerindeki modeli benim için bitirecek misin?"
"Ama bu hiçbir §ey, sadece balıksırtı desen bahçe yolu ve sarnıçlar için yaptığımız türden."
"Ben beğendim."
"O zaman bitireceğim."
Michelangelo ta§ üzerine eğilmi§ çalı§ırken o da yanında hareketsizce bekledi. Sert bir noktaya geldiğinde su için etrafına bakındı, göremeyince tam da istediği nokta üzerine tükürdü ve keskiyle i§ini yapmaya devam etti.
Ne§elenmi§ bir §ekilde "Suyun kalmadığı zaman ne yapıyorsun?" diye sordu.
Michelangelo kıza baktı, yüzü kızarmı§tl.
"Hiçbir ta§ ustasının tükürüğü bitmez."
5
Bahçedeki ilk yoğun sıcaklıkla beraber ilk kazazede de geldi: Saggi. Co§kunluğu çayırdaki otlar gibi sararıp soluyordu. N e bir ödül ne de komisyon almı§tl. Bertoldo ona biraz para vermi§ olsa da kazancı sadece hiç para kazanamayan Michelangelo'nunkini geçiyordu.
ı
Bu sebeple Saggi, Michelangelo'nun da kendisine katılacağını dü§ündü.
Ağustos'un nefes aldırmayan bir gecesinde, herkes ayrılana kadar bekledi. Sonra elindeki araç gereci bırakıp
1 29
yeni çırağın yanına geldi.
"Michelangelo hadi burdan ayrılalım. Bütün bunlar çok . . . çok gereksiz. Hala vakit varken kendimizi kurtaralım."
"Kendimizi mi kurtaralım Saggi? Neden kurtaralım?"
"Bak, kör olma. Bize ne i§ ne de para verecekler. Kim ya§amak için heykeltıra§lığa ihtiyaç duyar ki?"
"Ben."
Saggi' nin surarına yerle§en tiksinti, feragat ve hatta korku bile, çocuğun balmumu ya da kil modelleri üzerine i§leyebileceklerinden daha etkiliydi.
"N ereden i§ bulacağız. Eğer Lorenzo ölürse . . . "
"Ama daha 40 ya§ında genç bir adam o."
" . . . o zaman bir hamimiz, bir bahçemiz kalmayacak. Elimize §apkalarımızı alıp dilenci gibi İtalya'yı mı dola§alım? Mermer kesiciye ihtiyaç duyar mısın? Meryem Ana'yı kullanabilir misin? Bir pietayı? Bana bir çatı ve yiyecek sağlayabilirsen sana bunları yapablirim."
Saggi birkaç §ahsi e§yasını çantasına doldurdu.
"Me che ! İnsanları bana getirecek ticarede uğra§mak istiyorum. Her gün! Makarna ya da pastırma için, §arap ya da pizza için. İnsanlar bunlar olmadan ya§ayamaz, her gün bunları almak zorundalar. Böylece ben de her gün satı§ yapmak zorunda kalırım. Sattığım §eyle de yapyabilirim. Pratik tabiadıyım, her gün ne kadar para
1 30
kazanacağıını bilmeliyim. Heykel lüks §eylerin en sonuncusudur. Listenin sonunda yer alır. Ben listenin ba§ındaki §eylerle ticaret yapmak istiyorum. Ne diyorsun Michelangelo? Sana tek bir kuru§ bile ödemediler. Bak kıyafetlerin nasıl pejmürde. Hayatın boyunca yoksul olmak mı istiyorsun? Hadi benimle sen de bırak. Beraber ݧ bulalım . . . "
Saggi'nin patlaması derinden geliyordu. Haftalatdır belki de aylardır kuvvetleniyordu. Yine de zihninin bir kö§esinde memnuniyet hissetti Michelangelo.
"Heykeltıra§lık benim listemin zirvesinde Saggi. Aslına bakarsan liste bile yok. 'Heykel' derim ba§ka bir §ey demem."
"Demezsin doğru!" diye katıldı Saggi. "Babam Ponte Vecchia' da yardımcı arayan bir kasap tanıyor. Keski, bıçağa çok benzer . . . "
Ertesi sabah Saggi' nin ayrıldığını duyan Bertoldo omuz silkti:
"Heykeltıra§lık kazazedeleri. Her insan bir miktar yerenekle doğar, ama bazılarının kıvılcımı ne çabuk söner."
Ellerini kabullenmi§ bir §ekilde ince telli beyaz saçlarında gezdirdi.
"Stüdyolarda ya§anan bir §ey. Hep bir miktar eğitimin bo§a gideceğini bilerek ba§larsın; ama sırf bu sebeple bilgini esirgeyemezsin yoksa bütün çırakların zarar görür. Saggi gibileri te§vik eden §ey heykeltıra§lığa duydukları a§k ya da yakınlık değidir. Gençliğin verdiği CO§ku-
1 3 1
dur. İlk kıvılcım sönmeye ba§ladığında, kendi kendilerine §Öyle derler: 'Hayal kurmayı bırak. Daha makul bir ya§am tarzı seç . ' Bir atölye hocası olduğunuıda bunun doğru olduğunu anlayacaksınız. Heykeltıra§lık zordur, acımasız bir i§tir. Bir kimse elinden geldiği için değil, zorunlu olduğu için sanatçı olmalıdır. Bu sadece onun yokluğunda bedbaht olanlar içindir.
Ertesi sabah Bugiardini yeni çırak olarak bahçeye geldi. Uzamamı§tı ama gürbüzle§IDi§ti. Michelangelo ve Granacci arkada§ça sarıldılar.
Larenzo'nun istediği resmi tamamlamı§ olan Granacci, organizasyon i§lerinde öyle kabiliyetliydi ki Lorenzo onu bahçe yöneticisi yaptı. Yönetici olmaktan, günlerini gelen ta§, demir ve bronzun uygunluğunu denetleyerek geçirmekten, çıraklara yarı§malar düzenlemek ve lancalardan az miktarda i§ almaktan ho§lanıyordu.
"Granacci, yapmamalısın," diye kar§ı çıktı Michelangelo, "Buradaki her çırak kadar senin de yeteneğin var."
"Ama zevk alıyorum" diye usulca yanıtladı Granacci.
"O zaman zevk almayı bırak. Modele ya da karakaleme ihtiyacımız olursa bırak da onlar getirsin. Neden bizimkine yardımcı olabilmek için kendi i§ini bırakacakmı§sın?
Granacci, Michelangelo'nun öfkesinde gizli olan iltifatı fark edemedi.
"Her §eyin zamanı var, sevgili arkada§ım," diye yanıtladı. "Şimdiye kadar resim yaptım. Ve tekrar yapacağım."
1 3 2
Fakat Granacci resme döndüğü zaman Michelangelo hiç olmadığı kadar sinirliydi: Lorenzo onu bir ahlak oyunu için sahne hazırlamakla görevlendirdi. Tören için bayraklar ve okçular istemi§ti.
"Granacci, aptal, nasıl burada ne§eli §arkı söyleyip, törenden sonra çöpe atılacak §enlik süslemeleri için uğra§ıyorsun?
"Ama senin saçmalık dediğin §eylerle uğra§mak benim ho§uma gidiyor. Her §ey derin ve ölümsüz olmak zorunda değil. Bir tören ya da kutlama da önemlidir çünkü insanlar zevk alır ve hayattaki en önemli §eylerden birisi de zevktir. Yemek, içmek ya da sanat kadar önemlidir.
"Sen . . . sen . . . Floransa'lı . "
Sonbahar günleriyle birlikte Michelangelo'nun da arkada§lığı ilerliyordu. Bayram günlerinde ve kilise tatillerinde bahçe sıkıca kilitlendiği zaman Rustici, Michelangelo'yu ak§am yemeğine davet ediyordu. Atlara, oynayan çiftçilere, ahırlarında ya da tarlalarda resmetme imkanı bulabilecekleri §eylere bakmak için onu sayfıyenin içinden götürürdü.
"Adar, Tanrı'nın en güzel yaratıklarıdır, bulabildiğİn her atı tekrar tekrar çizmelisin." dedi Rustici.
"A'ma Rustici ben at heykeli yapmayı hiç dü§ünmedim. Sadece adamlar. "
"Atı öğrendiğin vakit, dünyayı da öğrenmi§ olursun. " Sansovino, Arezzo' dan bir çiftçi, ya§ça Michelangelo' dan epey büyüktü ve kendi dünya görܧÜne sahipti.
1 3 3
"Bir sanatçı sık sık toprağa dönmelidir; onu sürmeli, ekmeli, temizlemeli ve biçmelidir. Yer yüzüne temas etmek bizi yeniler. Kendisini beslemek ve yalınla§tırmak için. Bu yüzden Arezzo' daki evime e§eğimle gideceğim. Benimle gelmelisin Michelangelo ve ayağının altındaki toprağı hissetmelisin. Eğer i§leyebileceğim bir mermer varsa seninle Arezzo'yu ziyaret etmek isterim."
Sadece evde mutsuzla§ıyordu. Lodovico ödül olarak çırakların ne kadar ödül, para ve komisyon kazandığının sıkı bir denetimini yaptı; Sansovino, Torrigiani ve Granacci'nin iyi kazandıklarını biliyordu.
"Sen kazanmıyor musun? Bir kuru§ bile mi?" diye sordu Lodovico.
"Henüz değil."
"Tam tarnma sekiz ay boyunca. Niçin? Niçin bir tek sen kazanmıyorsun?"
"Bilmiyorum."
"Tek bir sonuç çıkarabiliyorum bundan: sen diğerleriyle rekabet edemiyorsun."
"Etmiyorum."
"Bir heykeltıra§ olarak yeteneğin olsaydı Lorenzo bunu fark etmez miydi?
"Şüphesiz."
"Ama seni hiç fark etmedi?"
"Hiç."
1 34
"Pekala! Bir yılı daldurman için sana dört ay daha veriyorum. O zaman Lorenzo hala senin kuru meyve olduğunu dü§ünüyorsa, çalı§maya ba§la."
Lodovico yalnızca bir hafta sabredebildi. Bir Pazar sabahı Michelangelo'yu odasında sıkı§tırdı.
"Bertoldo i§ini övüyor mu?
"Hayır."
"Yeteneğin olduğunu söylüyor mu?"
"Hayır."
"Yüreklendiriyor mu?"
"Beni eğitiyor."
"Aynı §ey değil."
"Apaçık."
"Ba§kalarını övüyor mu?"
"Bazen."
"En az umut vaat eden ki§i sen olabilir misin?"
"Olamaz."
"Nedenmi§?"
"Onlardan daha iyi çizim yapabiliyorum." ı
"Çizim. Bu ne anlama geliyor? Eğer onlar heykeltıra§lık eğitimi alıyorlarsa, sen neden almıyorsun?
"Bertoldo izin vermez."
"Neden izin vermesin?"
1 3 5
"Hazır olmadığımı söylüyor."
"Ama diğerleri heykel yapıyor?"
"Evet."
"Bu ne anlama geliyor biliyor musun?"
"Hayır."
"Demek oluyor ki sen diğerleri kadar yetenekli değilsin."
"Ben bu ta§la çalı§maya ba§ladığım zaman belli olacak."
"Ne zaman ba§layacaksın peki?"
"Bilmiyorum."
"Sen ta§la çalı§ana kadar da herhangi bir kazanç sağlayamayacaksın. Ve sana ne zaman ba§layacağına dair bir i§aret de verilmiyor."
"Hiç ."
"Sana da umutsuz görünmüyor mu?"
"Hayır."
"Peki nasıl görünüyor?"
"Şa§ırtıcı."
"Ne kadar daha §a§ırmı§ bir halde bekleyeceksin?"
"Ki§i öğrenirken gururundan bir §ey kaybetmez."
"Neredeyse 15 ya§ındasın. Sonsuza kadar hiçbir §ey kazanmayacak mısın?"
"Kazanacağım."
1 36
"Ne zaman? Nasıl ?"
"Bilmiyorum."
"Yirmi defa ya hayır ya da ben bilmem dedin. N e zaman bileceksin?
"Bilmiyorum."
Lodovico tükenmi§ bir halde, "Seni sopayla dövmeliyim. Ne zaman aklın ba§ına gelecek?"
"Y apınam gerekeni yapıyorum. Aklım ba§ımda."
Lodovico sandalyeye çöktü.
"Lionardo rahip olmak ister. Bir Buonaroti'nin rahip olduğu nerede görülmü§. Sen ressam olmak istersin. Bir Buonarroti'nin ressam olduğu nerede görülmü§? Givonsimone gelip geçenleri ta§layan külhanbeyi olmak ister. Bir Buonarroti'nin molondrino olduğu nerede bilinmi§? Urbino, paramı israf ediyorum diye Sigismondo'yu geri gönderdi. Paramı çöpe atıyorum, okuma yazmayı öğrenmiyor. Kim cahil bir Buonarroti görmü§? Bir adam ba§ka niçin çocuk ister ki?"
Michelangelo, Lodovico'nun sandalyesine doğru ilerledi ve babasının omzuna yava§ça dokundu.
"Güven bana baba. Bo§una uğra§mıyorum."
Bahçede i§leri rast gitmiyordu. Hatta kötüle§iyordu. Bertoldo onu çok zorluyor, yaptığı hiçbir i§i beğenmiyor, öfkeyle sıçrayarak "Hayır, hayır daha iyisini yapabilirsin. Tekrar tekrar," diye bağırıyordu. Modelleri yüksekteki
1 37
bir merciivenden ya da daha a§ağıdaki zeminden baktırarak yeniden çizdiriyorlar ve hafta boyunca çizdiği tüm figürleri içine alacak bir temayı çizmesi için tatilde de gelmeye zorluyorlardı.
Gece Granacci ile eve dönerken sinide bağırdı:
"Bana neden farklı muamele yapılıyor?"
"Y apılınıyor." diye yanıtladı Granacci.
"Herkes aniayabilir bunu. Larenzo'nun para vaat ettiği yarı§malara katılınama izin verilmiyor, hiç i§ alamıyorum. Saraya gidip sanat eserlerini göremiyorum. Sen bahçenin yöneticisi oldun. Bertoldo'yla konu§. Bana yardım et ! "
"Hazır olduğun zaman Bertoldo yarı§malara katılınana izin vereceğini söylüyor. O zamana kadar . . . "
"Tanrım! " diye küfretti sessizce. "O zamana kadar ben de babamın bana sopayla yeti§emeyeceği Loggia della Signoria' da uyurum."
Üzüldüğü bir nokta daha vardı ama Granacci'ye bundan söz edemiyordu. Yağı§lı havalar yüzünden Lorenzo, Contessina' nın saraydan çıkmasına izin vermiyordu. Michelangelo'ya narin bir kız gibi görünmüyordu. Onda bir kıvılcım görüyordu, ölümü yenecek güçte bir kıvılcım. Artık gelemeyeceği için, bahçe tuhaf biçimde bo§ görünüyordu, günler beklemenin heyecanı olmadan uzun ve aralıksız geliyordu. Yalnızlık içinde Torrigiani'ye döndü. Çok samimile§mi§lerdi. Michelangelo, Torrigiani'ye hayrandı: zekasına, yeteneğine, fıziğine . . .
1 38
Granacci tek ba§ına kalırdı:
"Michelangelo zor bir durumdayım. Bir §ey söylersem kıskanç ya da incinmi§ gibi görüneceğim. Ama seni uyarmak zorundayım. Torrigiani bunu daha önce de yapmı§tı."
"Neyi yapmı§tı?
"Sevgisini rahatça gösterir, yeni bir fırsat çıkıp da elindekinden kurtulana kadar dostluğunu kazanır. Torrgiani'nin seyirciye ihtiyacı var, sen ona seyirci sağlıyorsun sadece. Seni sevdiğini zannetme."
Bertoldo o kadar anlayı§lı davranmadı. Michelangelo' nun, Torrigiani'yi taklit ettiği bir resmi görüp yüzlerce parçaya ayırmı§tı.
"Körle yatan §a§ı kalkar. Masanı yerine geri koy."
7
Bertoldo, Michelangelo'nun sabrını ta§ırmaya ba§ladığının farkındaydı. Elini olabildiğince nazik, çocuğun omzuna koydu.
"V e böylelikle heykele geçiyoruz."
Michelangelo yüzünü avuçlarına gömdü, amber renkli gözlerinden duygu fı§kırıyordu, alnından ter fı§kırmı§tı. Rahatlama, mutluluk, ıztırap birbirine karı§mı§tı, kalbi küt küt atıyor, elleri titriyordu.
"Şimdi heykeltıra§lık nedir?" diye bir öğretmen edasıyla sordu Bertoldo. "Bir sanattır. Elinin altındaki malze-
1 39
meden bütün fazlalıkları atar, onu sanatçının zihnindeki for ma indirger . . . "
"Çekiç ve keski ile," diye haykırdı. Michelangelo, sakinliğinden kurtulmu§tu.
Bertoldo " . . . veyahut ardı sıra gelen eklemelerle," diyerek üsteledi.
"Kil ya da balmumu modellernesinde olduğu gibi, ekleme metoduyla sürekli eklersin."
Michelangelo kuvvetle ba§ını salladı.
"Bana göre değil. Ben doğrudan mermer üzerinde çalı§mak istiyorum. Yunanlıların yaptığı gibi ta§ oymak istiyorum."
Berroldo alayla gülümsedi.
"Asil bir tutku. Ama bir İtalyan'ın dönüp Yunanlara uzanması uzun zaman alır. Öncelikle kili ve balmumunu modellerneyi öğrenmelisin. Ekleme metodunda ustala§madan, çıkarma metoduna cüret edemezsin."
"Ta§ yok mu?"
"Yok. Bir balmumu modelin yakla§ık 30 santim olmalıdır. Granacci'ye senin için balmumu aldırdım. Onu yumu§ak kılabiirnek için biraz hayvansal yağ kullanırız. Böyle. Eğer daha sıkı olsun istiyorsan da turpenrin yağı eklersin. Tamam mı?
Balmumu erirken, Bertoldo da ona tahta çubuklar veya demir kablolar kullanarak nasıl arınatür yapılabileceğini,
140
soğuduktan sonra onları nasıl rulo haline getirebileceğini gösterdi. iskelet kuruduktan sonra Michelangelo, iki boyutlu çizimden üç boyutlu fıgüre ne kadar yakla§ılabileceğini görmek için balmumu eklerneye ba§ladı.
Duamo'nun basamaklarındayken hayalkırıklığı mucize buydu. Bunun için heykeltıra§lığın erdemlerini, resme kaqı savunmu§tu. Heykeltır�ın asli görevi: derinlik, daire, resmarnın sadece perspektif yanılsamasıyla sezdirebileceği boyut. Onunki gerçekliğin çetin dünyasıydı : kimse onun resmi etrafında yürüyemezdi, ama heykelinin çevresinde herkes dol�abilir onu her açıdan ele§tirebilirdi.
"Ve böyle mükemmel olmalı. Sadece önden değil her açıdan," dedi. Bertoldo. "Şu anlama gelir ki her parça bir kez değil 360 defa i§lenmelidir. Çünkü her açı deği§iminde farklı bir parçaya dönü§ür ."
Michelangelo büyülenmi§ti; Benoldo'nun sesi bi kıvılcım gibi yayılıyordu.
"Anlıyorum."
Balmumunu aldı, avuçlarının içindeki sıcaklığı hissetti, elleri ta§a aç olduğu için, balmumu tatmin etmeyecekti. Ancak Benoldo'nun sözleri ona, bir ba§, gövde, çizimi belirli bir noktada zapteden tam bir fıgür yapıp yapmayacağına dair itici güç olu§turmu§tu. Kolay değildi.
1
"Ama ne kadar erken ba§larsa, o kadar erken biter." diye haykırdı.
Balmumunu kafese yaydıktan sonra Benoldo'nun direkrifleri doğrultusunda demir ve kemikten aletlerle çalı§tl.
141
Kabaca bir benzerliğe ula§tıktan sonra güçlü parmaklarıyla rötu§ verdi. Sonuç olarak ufak bir benzerlik ve i§lenmemi§ güç vardı.
"Zarafet yok," diye ele§tirdi Bertoldo. "Ve yüze ili§kin en ufak bir benzeyi§ ."
Yönergeleri Arno'ya atılmı§ susuz kuru bir sünger gibi emen ama ele§tiriye kolayca kırılan Michelangelo,
"Ben portre yapmıyorum." diye hırladı.
"Yapacaksın."
"Açıkça konu§abilir miyim?"
"Ba§ka bir §ekilde konu§abilir misin?"
"Şeytan tasviri portresi asla ho§uma girmeyecek."
"Senin ya§ındayken 'asla' daha uzun gelir. Açsan ve Milan Dükü bronz madalyon üzerine portresini yapmanı isterse . . . "
Michelangelo öfkeyle baktı, "O kadar aç kalmam."
Bertoldo tutumunu sürdürdü. ifade, zerafet ve dengeden, ba§ ile gövde arasındaki kaqılıklı ili§kiden bahsetti. Eğer bir fıgür ya§lı adam kafası ta§ıyorsa, kolları, gövdesi, bacakları, elleri ve ayakları da ya§lı adama ait olmalıydı. Eğer bir gence aitse daha yumu§ak hadara sahip olmalı, ifadesi yumu§ak ve sevimli görünmeliydi. Elbisesi de içindeki genci belli edecek §ekilde dökülmeliydi. Saçlar ve sakal hassasiyetle i§lenmeliydi.
142
Baccio bir tür mayaydı. Torrigiani'nin moralinin bozuk olduğu, Sansivo'nun birdenbire Arezza için memleket hasreti çekmeye ba§ladığı, Michelangelo'nun kile geçmek için yalvardığı, Rustici erkek bir modelle çalı§ırken çizdiği adar yüzünden Bertoldo tarafından azarlandığı; Granacci dinmeyen çekiç gürültüsünden §iddetli ba§ağrılarına yenik dü§tüğünde; Bertoldo öksürükten dolayı acı çekerken ve ölerek kendisini kurtarabileceğini haykırırken; Baccio imdadına ko§ar, kendisiyle birlikte meyhanelerin ve umumhanelerin gülünçlüklerini de getirirdi.
"Efendim karısının pahalı kıyafetinden §ikayet eden adamı duydunuz mu? Seninle her yatağa giri§im bana sürü paraya mal oluyor." "Eğer daha sık gitmi§ olsaydın bir kuru§a mal olurdu." diye cevap vermi§ karısı.
"Hayır onu bahçede soytan narnma tutmuyorum." diye açıkladı Bertoldo. "Yetenek vaat ediyor ve idraksiz de değil. Bu bahçedeki herkes kadar onun da adanma iradesi var. Çalı§mayı sevmiyor, eğlence onu ele geçirmi§. Ama bunları a§acak. Daminikan rahibi olan karde§i saflığa adanmı§; belki Baccio da bu yüzden §ehvete dü§kün."
Haftalar geçti. Bertoldo, Michelangelo'nun karakalemden balmumuna geçince kendisini mükemmelle§tirdiğini ısrarla söylüyordu. Michelangelo'nun sabrı kalmadığında kemikten aletleri bir tarafa fırlatır bahçenin diğer ucuna gidip Larenzo'nun kütüphanesinin in§asında kullanılacak blokları çekici ve keskisiyle kesip yontınaya ba§lardı. Bu isyana izin verip vermemekte kararsız ustaba§ı ilk kez sordu:
"Neden bize geliyorsun?
143
"Bu balmumunu parmaklarımdan çıkarınam gerekiyor."
"Ta§ yontınayı nerede öğrendin?"
"Settignano' da"
"Ah!"
Her gün bir ya da iki saat ta§ ustasıyla çalı§ıyordu. Elinin altındaki ve bacaklarının arasındaki pietra serana blokları ona dayanıklılık sağlıyordu. Bertoldo teslim oldu.
"Bir a§k sava§ında kaçan galiptir. Kille devam edeceğiz . . . Unutma ki nemli haldeyken çalı§ılan kil çekme yapar. Kili yava§ yava§ ekle. At kılı ve yumu§ak kesiciler kullan ki daha büyük modellerin çatlamasın. Figürünü giydirmek içinse, bir kuma§ı yoğun çamur kıvamında olacak §ekilde ıslat sonra figürünün üstüne göre ayarla. Daha sonra modeli istediğin ölçüde nasıl geni§leteceğini öğreneceksin."
"Böyle dediğine göre, yakla§ıyor olmalıyım."
Şubat, her cadde nehre dönü§ene kadar yağan yağmur ve dağlardan inen sisle her yanı ku§attı. Çalı§ılabilecek birkaç saatlik sönük ı§ık vardı . Kiliseler, saraylar kopya için ziyaret edilmeyecek kadar rutubetliydi. Her bir çırağın kömür mangalları üzerindeki yüksek taburelere rünediği küçük evin iç odalarına hapsolmu§lardı. Kil hiç olmadığı kadar yapı§kan ve soğuk hale gelmi§ti. Soğuk gazinadaki yağ lambasında genelde yalnız çalı§an Michelangelo mutlu değildi ama hiçbir yerden elde ederneyeceği doyumu buradan alıyordu. Nisan'a bir iki ay kalmı§tı ve tabi maa§ almaya hak kazanacak kapasiteye ula§mamı§-
144
sa Lodovico tarafından bahçeden çıkarılmasına. Ağır kıyafetlere bürünmܧ Bertoldo solgun bir kıyafet gibiydi, ama Michelangelo konu§ması gerektiğinin farkındaydı. Modeliernekte olduğu kıl figürleri Bertoldo'ya gösterdi ve onları ta§a kopyalayıp kopyalayamayacağını sordu:
"Hayır, oğlum," hırıltılı bir cevap verdi Bertoldo, "Sen hazır değilsin."
"Diğerleri hazır; ben değilim?"
"Öğrenecek çok §ey var."
"Orası açık."
"Sabır," "Tanrı kuluna ta§ıyabileceği yük verir. "
8
Kafasına takılan bir sürü §ey vardı. Bertoldo onu çok zorluyor, arkası kesilmeyen ele§tirilere boğuyor ve Michelangelo tek bir övgü sözü duyamıyordu. Kalbini kıran bir ba§ka nokta saraya hiç davet edilmemi§ olmasıydı.
"Hayır, hayır bu modellerneye çok özenilmi§. Saraydaki heykelleri görünce sen de anlayacaksın ki mermer duygulardan sadece en derin ve en yoğun olanlarını açığa vurmak ister."
"Peki o zaman beni davet et de göreyim." diye dü§ündü Michelangelo.
Lorenzo, Bugiardini'yi saraya davet ettiğinde Michelangelo çok sinirlendi.
145
Peki ama kime? Bertolda'ya mı? Lorenzo'ya mı? Kendisine mi? Bir cevap veremiyordu. Dı§lanmak, reddediirnek anlamına geliyordu. Altın ta§ıyıp devedikeni yiyen e§ek gibi hissediyordu.
Sonra, soğuk ama parlak bir Mart gününde, Bertoldo, Michelangelo'nun antik yarı insan yarı hayvan tanrısal kahraman çalı§malarından tamamlamı§ olduğu kil modelin ba§ında dikildi.
"Sarayda yeni ke§fedilmi§ bir Faun -yarı keçi yarı insan orman tanrısıvar. " Dün ak§am paketi açtık, §Üphesiz Pagan Yunan'ı. Ficino ve Londing milattan önce 5 . yy olduğunu dü§ünüyor. Görmelisin. "
Michelangelo'nun nefesi kesildi.
"En iyi zaman §imdi. Hadi gel . "
San Marco Meydanı'nı geçip Via Larga'ya indiler. Bertoldo boynuna iki kez dolanmı§ ağır yün fuların tek katını açtı ve içine i§leyen soğuğu engelleyebilmek için ağzını örttü. Via da' Gori tarafında, Medici Sarayı ikinci §ehir duvarını temel sınır olarak almı§tı. Mimar Michelozza, Cosima'dan önceki 30 senede tamamladı. Üç nesil boyunca bir çok aileye ev sahipliği yapacak kadar geni§ti. Devlet için idare, dünya çapındaki ticaret için yönetim, Floransa'ya gelmi§ olan sanatçılar ve alimler için bir merkez ve ev, ofis, mağaza, üniversite, atölye, sanat galerisi, tiyatro ve kütüphanenin büyük bir karı§ımıydı.
Ne var ki Medici zevkini karakterize eden heybetli bir sadeliğe sahipti.
1 46
"Sarayda çirkin bir eser yok." dedi Bertoldo.
Via Lar go' da durdukları an hayranlıkla bakakaldığı ta§ i§çiliği Michelangelo'yu heyecanlandırmı§tl. Sarayı yüzlerce kez görmü§ olsa da, her seferinde canlı ve yeni görünürdü. Bu ta§ ustaları usta sanatkarlardı . Rustik zeminin her bir çıkıntılı bloğu bir heykeltıra§ otoritesi altında yontulmu§tU. Yüzey Calcagnolo tarafından beceriyle yapılmı§, koca bloklara §arkı söyleten §iirsel bir §ekilde planlanmı§ kenarlar ve Donatelio'nun iki mermer heykelinin kopyasından farksız ta§lar vardı.
Ziyaretçiferin adarını bağlamaları için duvara gömülü bir dizi demir halka vardı. Sarayın çevresinde §en Floransalıların sohbet edip güne§lenebilecekleri yüksek ta§ sıralar bulunmaktaydı.
"Yörenin her bir ta§ı çok iyi," diyerek sessizliğini bozdu Michelangelo. "Kaldırımda ya da avluda kullanılabilir ."
"Olabilir," diye katıldı Bertoldo. "Ama benim için çok sıkıcı. Kaleye benzeyen evler in§a ediyorlar. İkinci kat için düz sıradan ta§ panelleri, üçüncü katta ise her biri bir mücevher gibi i§lenmi§ minyatürleri tercih ederdim. Böylece gökyüzüne yükselen saray daha aydınlık biçimde büyür. "
"Hiç fark etmemi§tim." dedi Michelangelo, "Mimari h'eykeltıra§lık kadar büyük bir sanat ."
Bertoldo anlayı§la gülümsedi. Giulianna da Sangalla, Taskana'daki en iyi mimar, sana mimarinin heykeltıra§lık demek olduğunu söylerdi, mekanda yer bulacak formlar tasarlama. Mimar bir heykeltıra§ değildir. Elde
147
ettiği tek §ey kapanmı§ duvarlardır. ݧe ihtiyaç duyuyorsan, Pieta yerine saray in§a et . "
Via Largo ve Via de Gori, Medici ailesinin bayramlar ve §Ölenlerde kullandıkları açık avlulardı. N e olup bittiğini görmek isteyen Floransa'lılar için eğlence olarak görülürdü. Avlunun üç metrelik görkemi kemerleri pietro foneden in§a edilmi§ti. ݧte burada sanatçılar ve öğrenciler projelerini tartı§ırlar, vatanda§lar, taeider ve ve politikacılar Lorenzo ile . görü§meye gelirlerdi. Hepsi için bir kadeh "Beyefendiler için mükemmel içecek," tatlı Greca §arabı ve ho§ geldiniz pastası olurdu.
Muazzam kapıdan girdiler ve i§lenmi§ ba§lıklarıyla on iki destansı sütunun üzerine oturtulmu§ üç kemerle süslü bir avluya girdiler. Pencere pervazı ve kemerler arasındaki sekiz klasik heykel figürünü gururla gösterdi Bertoldo.
"Onlar benim. Antik mücevherlerden kopya ettim. Orjinallerini Lorenzo' nun atölyesindeki koleksiyanda göreceksin. O kadar iyiler ki Donatello'nunkilerle karı§tırıyorlar !"
Michelangelo ka§larını çattı : Benoldo'nun ustasının bu kadar gerisinde kalmaktan memnun olu§una §a§ırdı. Sonra gözleri §ehrin en iyi iki heykelinin üzerinde gezdi: Donatello'nun ve Verrochio'nun Davut'ları.
Parçalara dokunmak için mutluluktan çığlık atarak ko§turdu.
Bertoldo yanına geldi, deneyimli ellerini görkemli bronz yüzeyler üzerinde gezdirdi.
148
"Cosimo için bu parçanın seçilmesine yardım ettim. Avluda tam da burada olması dü§ünülüyordu, her yerden görülebilecek §ekilde. Ne kadar heyecanlanmı§tık! Yüz yıllardır sadece rölyeflere ya da arkaplandaki figürlere sahiptik. Bir yıldan fazla bir süredir ilk izole bronzdu. Donatello' dan önce, heykel mimariyi süslemek için vardı. Ni§lerde, kapılarda, koro bölmesinde, vaiz kürsüsünde. Donatello, Romalılardan sonraki ilk heykeltıra§tı."
Donatello'nun Davut'u kar§ısında Michelangelo'nun ağzı açık kaldı. O kadar genç ve naifti ki. Saçları bukleler halinde dökülüyor, göğsü yukarıda, uzun koluyla devasa bir kılıç tutuyordu. Sol bacağı Goliath'ın kesik ba§ı üzerinde zarafetle kıvrılmı§tı. Çifte bir mucize diye dü§Ündü Michelangelo: bronz dökme saten pürüzsüzlüğünde çıkmı§tı; bunda Bertoldo'nun payı vardı. En az Comessina'nınki kadar zarif olan bu figür, Goliath'ı öldürmܧ olabilirdi. Bertoldo yukarıdaki §apele çıkmak için merdivene yönelmeden önce kemerler altındaki Roma sarkafajlarına bakabilmek için bir dakikası oldu sadece.
Gazzoli fresklerinin renkleri o kadar güzeldi ki Michelangelo §a§kınıkla haykırdı.
Bertoldo onu odadan odaya gezdirirken ba§ı dönmeye ba§ladı. Çünkü burada resim galerilerinden ve heykellerden olu§an oldukça gerçekçi bir orman bulunuyordu. Bu duygusal co§kuyu ta§ımak için ya da bir parçadan diğerine geçmek için ne hacaklarında kuvveti ne de ba§ında yeterince gözü vardı. Giotto veyahut Nicola Pisano' dan sonraki hiçbir büyük sanatçı es geçilmemi§ti. Donatello, Desiderio da Settignano, Luca dello Robbia ve V errochio tarafından yapılmı§ mermerler, Bertoldo'nun bronzları.
149
Her bir antrede, koridor, salon, oturma odası, ofis ve yatak odasında tablolar asılıydı :
Massaccio'nun Paul'u, Paolo Liccello'nun San Romana Muharebesi, Aslanlar ve Ejderhalar Sava§ı, Giotto' nun ah§ap masa üzerindeki Çarmıha Gerili§'i, Fra. Angelico'nun Meryem Ana'sı, Mecusilerin Hayranlığı ; Boticelli'nin Venüs'ün Doğu§'u, Bahar, Meryem Ana'nın Ezgisi. Venedik ve Brüj 'den yüzlercesinin yanında Costagnolar, Flippo Lippiler, Pollaiolo'lar bulunuyordu.
Larenzo'nun atölyesine ula§tılar. "Sarayın asil katı" olarak adlandırılan kattaki güzel odalardan sonuncusuydu, Lorenzo' nun ofisi değil küçük yazı odasıydı. Ku b besi Luca della Robbia tarafından yapılmı§tt. Larenzo'nun masası arka duvara kar§ı konulmu§tu ve üzerinde hazinelerini ta§ıyan rafların altında duruyordu. Mücevherler, minyatürler, küçük mermer ba§ yarı kabartma rölyefler, antik süslemeli el yazmaları, Giotto ve Van Eyke'nin küçük tabloları, §Öminenin üzerindeki antika bronzlar ve nü Herkül ile, kapının üst pervazındaki küçük bronz kafalar ve Ghirlandaio tasarımı olan cam vazolarla, i§ten ziyade keyif için tasarlanmı§ rahat, kabalalık bir oda görünümündeydi.
"Ne dü§ünüyorsun?" Ghirlandaio sordu.
"Hiçbir §ey. Her §ey. Beynim felç oldu."
"Şa§ırmadım. Dün küçük Asya' dan gelen faun i§ te burada. Gözleri dünyev1 eğlencelerden ne kadar zevk aldığını anlatıyor sana. İlk Floransa'lı bu olmalı ! Odamdan bir §ey getirene kadar seni yalnız bırakıyorum. "Michelangelo Faun"a yakla§tt. Kendisini parıldayan, §eytani gözlere
1 5 0
bakarken buldu. Uzun sakalı eğlence sırasında dökülen kırmızı §arapla kirlenmi§ gibiydi. O kadar canlı duruyordu ki Michelangelo konu§maya ba§layacakmı§ gibi hissetti, ancak hınzır gülümsemenin ardında dudaklar ve di§ler artık görülmüyordu. Parmak uçlarını ağız bo§luğunda gezindirdi, oyumuyu arıyordu. Ama yok olmu§tU.
Ba§ını arkaya atarak güldü. Kahkahası ta§ odada yankılandı, kan, damarlarında devir daim yapmaya ba§lamı§tl.
"Maskaralıklarınla övünürken ağzını mı kaybettin?" diyerek Faun'a haykırdı.
Sonra çizim kağıdını ve kırmızı boyasını gömleğinden çıkartı, odanın uzak bir kö§esine oturdu ve Faun'u çizmeye ba§ladı. Ona, dudaklar, di§ler ve arsız bir dil vererek iki bin yıl önce Yunan heykeltıra§ının verdiği muhtemel görünümüne kavu§turdu. Omzunun arkasında birisinin olduğunu hissetti. Sonra hafif bir parfüm kokusu. Hızla döndü. Onu görmeyeli haftalar geçmi§ti. Vücudu o kadar küçüktü ki çok az miktarda bir havayı yerinden oynatıyordu. Gözleri geri kalan hassas solgun yüz hatlarını tüketip göz bebeklerinin sıcak kahverengi sıvısında çözmekteydi. Kahverengi kürkle bezenmi§ mavi bir gamurra giyiyordu. Gömleğine ve koliarına beyaz yıldızlar i§lenmi§ti. Elinde İsocrates'ının Yunan bir kopyası vardı.
Michelangelo kıpırtısız oturdu, gözlerinde tükenmi§ gi-'
biydi.
"Michelangelo."
N asıl oluyor da her gün duyulan ve hiçbir his uyandırmayan bir ismin telaffuzu §imdi bu kadar haz verebiliyordu.
1 5 1
"Contessina."
"Odamda çalı§ıyordum. Sonra burada birisinin olduğunu öğrendim."
"Sizi görmeyi umut etmeye bile cesaret edemiyorum. Bertoldo sanat eserlerini görebilmem için beni buraya getirdi."
"Babam balıara kadar onunla bahçeye gelmeme izin vermez. Benim öleceğimi dü§ünüyorsun değil mi?"
"Oğullarımı ta§ıyana kadar ya§ayacaksın."
Kızın yanaklarına renk hücum etti.
"Seni gücendirmedim değil mi?" özür dilereesine sordu. Kız ba§ını salladı. "Bana dobra olduğunu söylemi§lerdi." Michelangelo'nun sandalyesine bir iki adım daha attı.
"Senin yanındayken kendimi güçlü hisediyorum. Neden?"
"Senin yanındayken aklım karı§ıyor. Neden?"
Ne§eli, hafif bir sesle güldü kız . "Bahçeyi özlüyorum."
"Bahçe de seni özlüyor."
"Fark edeceğini dü§ünmemi§tim."
"Fark etti ."
"Çalı§maların, iyi gidiyor mu?"
"Idare eder."
"Pek konu§kan değilsin."
"Konu§kan olmak bana ilham edilmemi§ . "
1 5 2
"O zaman gözlerini maskelemelisin."
"Ne söylüyorlar?"
"Beni memnun edecek §eyler."
"Ba§kaları hakkında bildiklerimiz bizim ki§isel sırrımızdır. " Adlandırmadığı bir duyguyu gösterdiği için apğılanmı§ ve korunmasız hissetti. Karalama kağıdını aldı.
"Şimdi çalı§malıyım."
Ayağını sertçe yere vurdu kız. "Kimse bir Medici'yi kovamaz."
Öfke gözlerini aydınlattı, yarı saydamdan opağa döndü. Sonra ufak bir gülümseme yayıldı. "Bir daha benden böyle saçma §eyler duymayacaksın. "
"Önemli değil . Bende bolca var."
Ellerini uzattı. Küçüktü ve kendi kaba güçlü pençeleri arasındaki parmakları da bir ku§ kadar kırılgandı. Sıkmaması gerektiğini biliyordu. Bir an sonra kız güçlü bir §ekilde kavradığı elleri kuvetlice salladı.
"Ho§çakal, Michelangelo."
"Güle güle, Conressina."
"İyi çalı§ ."
"c;:ok te§ekkür ederim."
Arkasında hafif parfüm kokusunu bırakarak dı§arı çıktı. Ellerine sanki mükemmel bir §ekilde dengelenmi§ İsveç demir keskisi ile çalı§mı§ gibi kan hücum etti. Kırmızı boyayı kağıda uyguladı.
1 5 3
9
O gece gözüne uyku girmedi. Bahçedeki ilk yılı dolmak üzereydi. Lodovico tehdit ettiği gibi Lorenzo'ya gidip oğlunun salıverilmesini istese ne olurdu? Lorenzo iyi üne sahip Floransalı bir aileye acır mıydı? Hem de hiç fark etmediği bir çırak için? Yine de elini bir parça ta§a değdirmeden çekip gidemezdi. Artık be§ parasızlığa dayanamıyordu. Yatağından fırladı, ay ı§ığında kıyafetlerini giyiniverdi. Şafakta Settignano'ya varıp günü pietra serena bloklarını ve sütunlarını keserek geçirmeye niyetliydi. Ancak Via del Bentaccardi'ye çıkmak için döner merdivenden yava§ça inerken bir an duraksadı. Zihninde, bahçenin gerisinde yığılmı§ olan ta§ ustasıyla çalı§ırkenki görüntüsü belirdi. Özellikle bir tanesini, ufak boyutlu beyaz mermeri, in§a ta§larından az ileride duranı canlandırdı. Bu ta§ın kafasında canlandırdığı heykel için doğru boyutlara sahip olduğunu hatırladı : Larenzo'nun stüdyosundaki gibi bir Faun, ama onun Faun'u!
Sola dönüp köye giden yola çıkmaktansa sağına döndü Via dei Benci'ye yürüdü. Burada yaksek ah§ap kapılarıyla, güzelce uyuyan Bardi sarayları vardı. Kendisini korumaya tanıttı, Ponte alle Grazie'yi geçti ve Belverde kalesinin harabesine tırmandı. l§ıldayan Arno'nun üzerindeki korkuluğa oturdu.
Dalunayın ı§ığıyla parlayan Floransa o kadar yakın görünüyordu ki parmağıyla Signoria'ya ya da Duomo'ya dokunabilecek gibiydi. Bu öylesine inanılmaz bir güzellikti ki nefesi kesildi. Gençlerin romanik baladlarını bu §ehir için söyledikleri §Üphesizdi ve hiçbir genç kız bununla rekabet edemezdi. Bütün gerçek Floransalılar §Öyle der-
1 54
di: "Duomo'yu görmeden ya§ayamam." Onun için §ehir yoğun bir pietra serena yığınıydı, caddeler bir ta§ ustasının keskisinden çıkmı§tı, karanlık nehirlere benziyordu. Parke ta§lı meydanlar ay ı§ığında bembeyaz ı§ıldıyordu. Saraylar birer gözcü gibiydi. Kümelenmi§ ufak tefek evlerden yüksekte duran yüksek bir dizi. Santa Croce, Santa Maria Novella'nın kuleleri ve Signoria'nın 30 metrelik atılımı altın renkli kremsi gökyüzünü deliyordu. Katedralin kızıl kubbesi, Vaftizhane'nin parlayan küçük beyaz kubbesi ve çan kulesinin soylu pembesi kendi içinde bir grup olu§turuyordu. Ve hepsini çevreleyen kuleli bir duvar vardı.
A§ık olduğu §ehirden yüksekte öylece otururken, ne yapması gerektiğini biliyordu. Ay tepelerin ardında batıyordu. I§ık dolu gri sis, evlerin çatılarına çöküp orada yok oldu.
I§ık kendisini doğrudan zarifçe gösterdi. Sonra güne§ Arno vadisinin üzerinde hızla yükselrnek için beklediği tek i§aret gelene kadar ufuk çizgisinin hemen altında kıskanç bir §ekilde salınıyormu§casına her §eyi bilinir, aydınlık ve sıcak kılan gücüyle sihirli, mistik ayı§ığını tarumar etti. N ehrin üzerindeki tarlalarda horozlar ötmeye ba§ladı; kapılardaki bekçiler ağır parmaklıklı kapıların açılması için haykırdılar. Tepeye çıktı, Ponte Vecchio keparında yürüdü. Köprü, uykulu çıraklar tarafından açılıyordu. Piezza San Marea ve bahçeye doğru yürüdü. Yeni in§ aat alanının ötesindeki kırdaki mermer bloğu yerden kaldırdı. Arka tarafa giden yolda ilerlerken ta§ın ağırlığı altında ezildi. Burada testere ile kesilmi§ bir ağaç gövdesine gözlerini dikkatle sabitledi. Bu mermere
1 5 5
dokunınaya hakkı olmadığını biliyordu; görüntüyle bile olsa bahçenin otoritesine ba§kaldırmı§tı, Bertoldo da onu sepetleyecekse, bunun bahçeye getirili§ amacı olan bir parça heykel önünde gerçekle§mesinde bir beis yoktu. Eli ta§ın üzerinde gezdi. Daha mahrem hatlarını arıyordu. Tam bir yıl süresince beyaz mermere dokunmamı§tt.
"Neden?" diye kendine sordu, "Neden böyle hissediyorum?"
Ona göre süt beyazlığında olan bu mermer hissedebilen, duyumsayan ve yargılayabilen bir canlı, nefes alan bir varlıktı.
Kusurlu bulunmak istemiyordu. Bu korkudan öte saygıydı. Zihninin gerisinde bir ses hep,
"Bu a§k" diyordu.
Korkmu§ değildi, §a§ırmadı bile. Basit gerçekti bu. Temel ihtiyacı bu sevginin kaqılık bulmasıydı. Mermer, hayatının kahramanıydı, kaderiydi. Şu ana, elleri mermer üzerinde a§kla, kibarca dola§ana dek canlanmamı§tı. Bütün hayatı boyunca olmak istediği buydu: beyaz mermer heykeltıra§t. Ne daha fazlası, ne daha azı. Torrigiani'nin malzemelerini aldı ve i§e koyuldu; çizim, balmumu ya da kil model, hatta mermerin sert dt§ yüzeyindeki kömür izleri olmadan. Tek yapması gereken, dürtünün, içgüdünün ötesine geçip devam etmekti. Saraydaki haylaz, zevke doymu§, hilekar, ahlaksız ve tamamıyla büyüleyici Faun'un ötesine. Keskisini, bloğun üzerine yerle§tirdi ve çekiciyle ilk darbeyi vurdu. Ait olduğu yer burasıydı . O, mermer, çekiç ve keski yekvücuttu.
1 5 6
l O
Faun tamamlandı. Ü ç gece boyunca küçük evin arkasında çalı§tı, üç gün boyunca onu yün bir kuma§ın altında sakladı. Şimdi de çalı§ma masasına getirdi. Bertoldo'ya göstermek istiyordu. Kendi Faun'u, dolgun §ehvani dudaklar, sırna§ık beyaz di§leri, zar zor görünen tasasız diliyle Faun. Çırakların geldiği, Lorenzo da yürüyü§e çıktığı vakit heykelin tepesini pietra ardita ile pariatıyor ve alet izlerinden arındırmak için su ile yıkıyordu.
Lorenzo, masasının önünde durdu.
"Ah, çalı§ma odamdaki Faun."
"Evet . "
"Sakalını unutmu§sun."
"Gerek görmedim."
"Kopyacının i§i kopya etmek değil midir?"
"Heykeltıra§a kopyacı denilemez."
"Bir çırağa bile mi? "
"Evet. Öğrenci, eski bir §eyden yenilik yaratmalıdır ."
"O zaman yeni nereden çıkar?''
"Jjütün sanatın geldiği yerden. Ki§inin içinden. "
Larenzo'nun gözlerinde titrek bir ı§ık gördüğünü dü§Ündü. Çabucak bastırıldı ama.
"Senin Faun'un ya§lı"
"Öyle olmamalı mı?"
"Y a§ını sorgulamıyordum. Bütün di§lerini bırakmı§sın. " Michelangelo heykeline baktı.
"Ötekinin çürüyen ağzı için bazı deği§iklikler yapıyordum."
"Bilmelisin ki onun ya§ındakilerde hep bir eksiklik olur. "
"İnsanlarda olur, peki ya Faunlarda?" Afacanca gülümsernekten kendisini alamadı. Faunlar yarı keçi olmalılar. Keçilerin di§leri dökülür mü?"
Lorenzo babacan bir §ekilde güldü.
"Hiç bakmadım!"
O ayrıldıktan sonra Michelangelo keskisini aldı ve Faun'un ağzı üzerinde çalı§maya koyuldu. Ertesi gün Lorenzo bahçeye döndü. Hava daha sıcaktı ve yanında Bertoldo da vardı. Lorenzo masanın ba§ında durdu.
"Faun bir günde yirmi ya§ olgunla§ını§ ."
"Heykeltıra§, zamanın efendisidir; süjelerini gençle§tirebilir ya da ya§landırabilir."
Lorenzo memnun kalmı§ görünüyordu.
"Üst sıradan bir di§ aldığını görüyorum. Ve alttaki kar§ı kö§eden de iki di§ almı§sın."
"Denge için"
"Di§lerin bulunduğu yerlerdeki di§ etlerini de kapatmı§sın."
1 5 8
Michelangelo'nun gözleri oynadı.
"Bütün ağzı çalı§mak sizin anlayı§ınıza kalmı§ ."
"Ba§ka biri birkaç di§i çıkarınakla yetinebilirdi. "
"Mantıklı olmu§."
Lorenzo bir an sessizce ona baktı, kasvetli koyu kahverengi gözlerine. Sonra: "Sepette çorba pi§iriyor olmamamıza sevindim." dedi ve ayrıldı. Michelangelo solgun ve biraz da titremekte olan Bertoldo'ya döndü. Bertoldo tek kelime etmedi. Sonra o da ayrıldı.
Ertesi sabah rengarenk çoraplar ve kırmızı bir palto içinde bir U§ak geldi. Bertoldo seslendi:
"Michelangelo saraydan isteniyorsun. U§ağa e§lik et . "
"Kendini sepetlettirdin!" diye seslendi Baccia. "O merrneri çaldığın için."
Michelangelo önce Bertoldo'ya sonra da Granacci'ye baktı ifadeleri ona hiçbir §ey söylemiyordu. U§akla ayrıldı, eski bir mazgallı duvardan geçerek arka bahçeye girdi. Yelkenler fo ra bir gemi, erkek geyik ve fıl §eklinde biçimlendirilmi§ §im§ir ağaçları kar§ısında gözleri yuvalarından çıkacaktı.
Granit tabanının üzerinde Donatelio'nun bronz Judith'inin olduğu havuzun önünde birazcık durdu.
"Müsadenizle efendim, Il Magnifıca bekletilmemelidir." Judith'in havaya kaldırılmı§ kılıcı tarafından ba§ı kesilrnek üzere olan güçlü ama mağlup fıgür Holofernes'ten gözlerini ve bedenini uzakla§tırmak çok zor oldu.
1 5 9
U§ak onu önce badruma inen bir merdivene, sonra da iki kat yukarı çıkan arkadaki merdivene yönlendirdi.
Lorenzo kütüphanedeki masasındaydı. Büyükbabasının 50 yıl önce toplamaya ba§ladığı kitaplada dolu rafları olan bir odaydı. Sadece iki heykel vardı. Bir tanesi Lorenzo' nun babasına, bir tanesi de amcası Min o de Fiesole'ye ait iki büst. Michelangelo hemen Larenzo'nun babası Piero'nun büstüne yürüdü. Yüzü aydılandı.
"Şu cilaya bakın, sanki içinde bin kandil yanıyor."
Lorenzo ayağa kalktı, heykeli incelemek ıçın Michelangelo'nun yanında durdu.
"Mino'nun özel hediyesiydi, beyaz merrneri sıcak bir ten gibi gösterebilirdi. "
"Saçı §ekillendirmek için yuvarlak uçlu keski kullanmı§. Ama bir bakın merrneri ne yumu§aklıkta geçmi§ ."
Michelangelo elini dökülen dalgaların üzerinde gezdirdi.
"Yine de çizgiler keskin oyulmu§. Buna ferrata denir, keski saçın hareketini rastgele betimler."
"Ta§ ustalarının 'uzun yol' dedikleri §ey." diye ekledi çocuk.
"Mino bir istisnaydı. Teknik yerıne duyarlılıktan faydalandı. Yine de onun elinden çıkan babamın büstü, Floransa'da yapılmı§ ilk tam mermer."
"İlk! O zaman Mino cesaret sahibiymi§ ."
1 60
Devam eden sessizlikte Michelangelo'nun yüzü kıpkırmızı oldu. Belinden bükülerek reverans yaptı.
"Sizi selamlamadım, efendim. Heykel hakkında o kadar heyecanlandım ki hemen konu§maya ba§ladım."
"Seni affediyorum. Kaç ya§ındasın, Michelangelo?"
"On be§."
"Baban kim?"
"Lodovico di Lionard o Buonarroti-Simoni. "
"Bu adı duymu§tum."
Masasını açıp, bir par§Ömen folyosu çıkardı. İçinden düzinelerce çizim çıktı.
Michelangelo gördüklerine inanamadı. "Ama . . . Bunlar benim . . . "
"Kesinlikle."
"Bertoldo bunları yok ettiğini söylemi§ti bana."
Lorenzo masasının üzerinden ona doğru eğildi.
"Yoluna pek çok engel koyduk, Mchelangelo. Bertoldo sert ele§tiri, az övgü ya da ödül vaadiyle baskı uyguladı. Sende dayanıklılık olduğundan emin olmak istedik. Gerçek bir yeteneğe sahip olduğunu biliyorduk ama nasıl bir karakterin olduğunu bilmiyorduk. Eğer bizi övgü veya para ödülleri olmamasından dolayı bıraksaydın . . . "
Güzel odada par§ömen sayfalarının lezzedi aromalarından, deri cilderden ve yeni yazılmı§ sayfalardan süzülen
1 6 1
bir sessizlik oldu. Michelangelo'nun gözleri duvarlarda gezdi, bir harfini bile anlamadığı bir düzine dilde yazılmı§ ba§lıklan gördü. Arka di§leri öylesine kenetlenmi§ti ki diline hareket etmek ya da konu§mak için yer kalmamı§tı.
Lorenzo çocuğun yanına geçti.
"Michelangelo sende heykeltıra§lık yetenegi var. Bertoldo ve ben Orcagana'ya varis olabileceğini dü§ünüyoruz. Ghiberti ve Donatello'ya."
Michelangelo gergin bir sessizlikle bekledi.
"Senin gelip sarayda ya§amanı isterim. Ailemin bir üyesi olarak. Bundan itibaren tek uğra§ın heykeltıra§lık. "
"Mermerle çalı§mayı çok isterim. "
Lorenzo kıkırdadı.
"Bir Medici Sarayı'nda ya§ayacağın için ne bir te§ekkür ne de bir memnuniyet ifadesi. Sadece mermer için ne hissettiğin."
"Beni bunun için davet etmediniz mi?"
"Babanı bana getirecek misin?"
"Yarın. Size nasıl hitap etmeliyim?"
"N asıl istersen."
"Magnifico olmaz."
"Neden olmasın?"
1 62
"Gece gündüz duyulan iltifatın ne anlamı kalır?"
" . . . dalkavukların ağzından?"
"Öyle söylemedim."
"Benim için hangi ismi dü§ünüyorsun?"
"Lorenzo."
"Bunu samimiyede söylüyorsun."
"Öyle de hissediyorum."
"İleride ne yapman gerektiğini bana sorma. Senden beklenilmeyeni bekliyorum. "
Granacci bir kez daha onunla Lodovico'ya gitmeyi önerdi. Lodovico, Granacci'nin söylediklerinden bir §ey anlayamadı.
"Granacci oğlumu yolundan çıkarıyorsun. "
"Medici Sarayı'nda yoldan çıkmı§ olmayacak, efendi Buonarrati. Avrupa'daki en güzel yer olduğunu söylüyorlar."
"Ama sarayda ta§ ustası olmanın anlamı ne? Seyis olmakla aynı §ey."
·;Michelangelo ta§ ustası değil. O bir heykeltıra§ . "
"Önemi yok. Ne §artlar altında saraya girecek?"
"Anlamıyorsunuz, efendim; para ödenmeyecek."
"Para ödenmeyecek mi? Bo§a giden bir yıl daha."
163
"Il Magnifico, Michelangelo' dan gelip sarayda ya§amasını istedi. Ailenin bir üyesi gibi olacak. Dünyanın en asil insanıyla aynı masada yemek yiyecek . . . "
"Güçlü insanlarla aynı sofraya oturanın gözlerini kiraz çekirdeğiyle çıkarırlar."
"Dünyanın en iyi bilginlerinden Platon Akademisi'nde ders alacak," diyerek vurdumduymazca devam etti Granaccı.
"Ve i§leyecek merrneri de olacak."
"Mermer," sanki kelime lanetliymi§ gibi hırladı Lodovico.
"Il Magnifico ile konu§mayı reddedemezsin."
"Gideceğim. Ba§ka ne yapabilirim? Ama hiç ho§uma gitmiyor."
Sarayda, çalı§ma odasında Larenzo'nun kaqısındayken babası mütevazı hatta acınası görünüyordu. Onun için üzüldü.
"Buonarroti-Simoni, Michelangelo'nun bizimle burada ya§amasını ve heykeltıra§ olmasını istiyoruz. Onun için her §ey bağlanacak. Oğluna izin veriyor musun?"
"Magnifico efendim, sizi nasıl reddederim?" iyice egılerek cevapladı Lodovico. "Sadece Michelangelo değil, hepimiz, bütün istek ve arzumuzla emrinize amadeyiz Majesteleri."
"Güzel ne i§ yaparsın?"
1 64
"Herhangi bir zanaat ya da ticarede uğra§madım. Atalarımdan kalan varlıklardan elde ettiğim kıt gelirirole ya§ıyorum."
"Öyleyse benden yararlanabilirsin. Floransa' da senin için yapabileceğim bir §ey var mı bir bakalım. Senin çıkarını bütün gücümle gözetirim."
Lodovico oğluna hızlı bir bakı§ fırlattı ve sonra ba§ını çevirdi.
"Okuyup yazmaktan ba§ka bir §ey bilmem. Marea Pucci'nin gümrükteki arkada§ı yeni vefat etti. Onun yerini almaktan memnuniyet duyarım.
"Gümrük dairesi! Ayda sadece sekiz scuda öder ! "
"O ofisteki görevi yerine getirebileceğimi dü§ünüyorum."
Lorenzo her iki elini de dirsek hizasına kaldırdı, elindeki suyu sıyırmak ister gibi salladı.
"Daha büyük bir §ey isteyeceğini ummu§tum. Ama eğer
Pucci'ye arkada§ olmak istiyorsan, olabilirsin ."
Önünde ağzı sıkı sıkıya kapanmı§ olan Michelangelo'ya döndü. Esmer yalın yüzünü sıcak bir gülümseme aydın-
, la ttı.
"Büyükbabam Cosimo'nun bronz Davut heykelini yapması için Donatello'yu evine davet edeli 60 yıl oldu."
Üçüncü Bölüm
Saray
U§ak ona büyük merdiveni geçip orta avlunun kaqısındaki daireye giden koridorcia e§lik etti. U§ak kapıyı çaldı, Bertoldo açtı.
"Evime ho§ geldin Michelangelo. Il Magnifıco çok az zamanım kaldığını dü§Ünerek sana uykumda bile öğretmemi istiyor. "
Michelangelo kendisini odalara ayrılan L biçimli bir mekanda buldu. Beyaz battaniye ve kırmızı örtülerle kapatılmı§, her birinin ayak ucunda sandık bulunan iki yatak vardı. Bertoldo' nun yatağı L' nin içindeydi. Ba§ının üzerindeki tavanda Polozza della Signora'yı betimleyen duvar halıları vardı. L'nin iç kö§esinde Bertoldo'nun kitaplarıyla ve yemek kitabının domuz derisi kaplı elyazması, Donatello için tasarladığı §amdanlar, heykellerinden bir çoğunun balmumu ya da kil modelleri vardı.
Michelangelo'nun yatağı L'nin ortasındaki odadaydı. Bu noktadan raflardaki bütün heykeltıra§ları gördüğü halde Bertoldo'nun yatağını görmüyordu. Kaqı duvarda
166
Vaftizhane'nin resmedildiği ah§ap bir levha bulunuyordu, Via de' Gori'ye tepeden bakan pencerenin biti§iğinde ise bir palto askısı ve üzerinde vazo ile sürahi bulunan bir masa vardı.
"Bu düzenleme bize mahremiyet kazandıracak" dedi. Bertoldo.
"E§yalarını yatağın ayak ucundaki sandığa yerle§tir. Eğer değerli e§yan varsa onları antika sandığa kilideyeceğim."
Michelangelo küçük elbise çıkınına baktı.
"Benim değederim ellerim. Onları yakınımda tutmak isterim."
"Seni ayaklarının ta§ıyabileceğinden ötesine götürecekler." Erken ayrıldılar. Bertoldo her iki kanada da titrek ı§ık yayan bronz §amdanlardaki mumları yaktı. Birbirlerini göremiyorlardı, yine de yatakları birkaç adım uzaktaydı ve sessizce konu§abilirlerdi. Ortak görebildikleri tek §ey Bertoldo'nun çalı§malarıyla dolu kö§eli büfeydi.
"Heykellerin mum t§ığında güzel görünüyorlar." Bertoldo bir an sessiz kaldı. "Poliziana der ki, 'Bertoldo minyatürlerin heykeltıra§ı değildir, o minyatür bir heykeltıra§tır . ' "
Michelangelo derin bir nefes aldı. Bertoldo kaqı çıkı§ı hissetti ve sakince:
"Bu zalim nüktede gerçeklik payı var. Yastığından benim hayat boyu uğra§tığım çalı§malarımın hepsini bir bakı§ta görebilmen biraz acınası değil mi?"
1 67
"Fakat Bertoldo, heykelin değeri kilosuyla ölçülmez."
"Neyle ölçülürse ölçülsün bu mütevazı bir katkı. Yetenek ucuz ama adanmı§lık pahalı. Hayatına mal olur." "Hayat ba§ka ne içindir ki?"
Bertoldo iç geçirdi.
"Yazık! Ba§ka pek çok §ey için olduğunu dü§ünmܧtÜm: Doğanla avcılık, tarifleri deneme, §irin kızları takip etmek. Floransa atasözünü bilirsin: Hayattan keyif alınmalıdır. Heykeltıra§ bir i§ alanı yaratmalıdır. 50-60 yıl boyunca Donatello ve Ghiberti gibi üretmelidir. Bütün dünyaya yayılmak için yeterince üretmelidir."
Y a§lı adam yorulmu§tu. Michlangelo esnediğini duydu. Kendisi uyanık kaldı, ellerini ba§ının arkasında kilitledi.
'Keyfi çıkarılması gereken hayat'la 'Çalı§ılması gereken hayat' arasında bir fark göremiyordu. ݧte buradaydı, Medici Sarayı'nda ya§ıyordu. Çalı§ılacak sınırsız sayıdaki sanat eserlerini ve yonculacak güzel mermerlerle kaplı bahçenin o kö§esini dü§ünerek keyifleniyordu. Dudaklarıncia bir gülümseme ile uyuyakaldı. Güne§in ilk ı§ığıyla uyandı, sessizce giyinip sarayın büyük salonlarına çıktı. Ellerini Marsyas'ın antik mermeri, Faustina ve Africcanus figürleri üzerinde gezdirdi; resim odası gibi görünen bir odada zengin renkli Venedik tablolarını inceledi, Pollaviolo'nun resmettiği portrelerle, Mino da Fiesole'nin mermerden yaptığı portreleri kar§ıla§tırdı. Fiesole' den inen Doğu'nun Üç Bilge Adamı'nın Benazzo, Gazzoli, freskleri ile ı§ıldayan §apelde bir saat geçirdi, kapıları çaldı ve girdiği odada kendisini Donatelio'nun "Göğe
168
Yükseli§"i, Massaccio'nun "St. Paul"u, Uccello'nun "Sanromano Sava§ı" kar§ısında saygıyla karı§ık korku ile bakarken buldu.
O kadar sersemlemi§ti ki kendisini bir rüyada hissetti. Saat on birde odasına döndüğü zaman saray terzisinin yatağının üzerinde bıraktığı yeni kıyafeti buldu. Bayram sevinciyle rengarenk ipeklerin içine girdi. Aynanın kaqısında bir süre beğeniyle izledi kendisini. Yeni kıyafederin kendisini bu kadar çekici hale getirmesine çok §a§ırdı. Kırmızı rob yanaklarına renk katıyordu, mor pelerinin ba§lıklı yakası kafasını daha orantılı göstermi§ti. Altın rengi gömlek ve çoraplar da §enlik parıltısı katıyordu. İki yıl önce Granacci'nin onu çağırmasını beklerken boya kalemiyle yüz hadarını çizdiği gün aklına geldi. Aynanın kar§ısına geçtiğinde gördüğü deği§imler onu mutlu etmi§ti. Sadece birkaç santim uzamamı§tı -§imdi ı .62 idifakat aynı zamanda biraz da kilo almı§tı. Elmacık kemikleri artık iskeletimsi görünmüyordu; ağzının ve çenesinin de büyümesiyle ba§ının çok gerisinde bulunan kulakları da pek dikkat çekmemeye ba§lamı§tl.
Kıvırcık saçlarını oldukça geni§ alnını örtecek §ekilde öne doğru taradı. Küçük, ağır-kapaklı gözleri geni§çe açılmı§tl. Kaygısız bakı§ları dünyada kendine bir yer bulduğunu anlatıyordu. İnsanlar artık onun yüzünün biçjmsiz olduğunu dü§Ünmeyecekti. Ba§kalarında tapındığı güzellikten §imdi biraz da kendisinde vardı. ı 3 ya§ındayken önamsiz bir figürü ta§ımaya zorlanmı§ küçük bir varlık olduğuna kendisini inandırmı§tı. Erkek vücudunun orantısına ve görkemli gücüne kaqı beslediği derin hayranlık kaqısında kendi vasat uzuvları ve gövdesi lime
1 69
lime olmu§ bir paltoya benziyordu.
Şimdiki görüntüsü o kadar tatsız değildi. O kadar dalmı§tı ki Bertoldo'nun içeri girdiğini göremedi.
"Bertoldo . . . Ben sadece . . . "
"Kendini bu kıyafetler içinde beğendin değil mi?"
"Böyle görüneceğiınİ bilmiyordum."
"Bilemezsin. Bunlar sadece tatil için."
"Pazar ak§amları tatil değil mi?"
"Bu bluz ve tuniği giy. Meryem Ana gününe gel. Gösteri§ yapabilirsin."
Michelangelo iç geçirdi, mor pelerini çıkarttı ve sarı keten bluzu çözdü sonra haylaz haylaz öğretmenine güldü.
"İyi, bu kayı§ı saban çeken bir ata giydirin."
Asma kattan geni§ merdiveni kullanarak uzun antreye çıktılar. Sonra yemek odasına sert bir dönü§ yaptılar. Tek bir sanat eserinin olmadığı bu oda onu §a§kına çevirdi. Çerçeveler ve üst pervazlar altın varaktandı. Duvarlar soğuk krem renginde ve sadeydi. Odanın sonunda br masa ve on iki sandalye vardı. V e iki ucundan U olu§ turacak §ekilde iki masa daha, onların da iç ve dı§ kısımlarında birer düzine sandalye bulunuyordu. Böylelikle herkes Lorenzo'ya sadece birkaç yaldızlı sandalye uzağındaydı. Altını§ ki§i samimi bir ortamda ak§am yemeği yiyebilirdi. Erken gelmi§lerdi. Michelangelo kapı aralığında bekledi. Sağında solunda Floransalı bir tacir bulunan Lorenzo onları gördü.
170
"Ah, Michelangelo. Gel bizimle otur. Yerlerimizi önceden belirlemedik; kim erken gelirse en yakındaki bo§ sandalyeyi alır."
Cantessina yanındaki sandalyeyi göstererek ona katılmasını i§aret etti. Otururken güzel masa düzenlemelerini fark etti. Kö§eli kristal kadehler altın saçaklıydı ; Floransa zambaklı gümü§ tabaklar; Medici arınasını olu§turan 3, 2 , 1 düzeninde dizilmi§ topların bulunduğu altın i§lemeli, gümü§ bıçak ve ka§ıklar vardı. Lorenzo'ya övgülerini sunarken saray U§akları bitkileri kaldırarak arkalarındaki deniz kabuğu §eklindeki ni§teki orkestrayı ortaya çıkarı" yorlardı: iki orglu bir klavsen, üç büyük bir lavta.
"Saraya ho§ geldin, Michelangelo," dedi Contessina.
"Babam aileden biri olduğunu söylüyor. Sana "ağabey" mi demeliyim? Kendisine takıldığını biliyordu, kendi kendisine sordu, "Neden bu kadar ağır bir dille doğdum." Bir an sonra yanıtladı:
"Belki, 'kuzen' daha iyi olur?"
Cantessina kıkırdadı. "İlk ak§am yemeğinin Pazar'a denk gelmesi benim için çok ho§ oldu. Diğer günler kadınlar masaya kabul edilmiyor. Yemeklerimizi yukarıdaki locada yiyoruz."
'
"O zaman hafta boyunca seni göremeyeceğim?" diye dü-§Ünmeden söyleyiverdi.
Gözleri Giotto'nun O'su kadar yuvarlaktı .
"Saray o kadar da büyük değil ."
ı 7 ı
Yemeğe gelenlerin rengarenk kıyafederine baktı. Kapıdan girederken bir kralın sarayına giriyor gibiydiler. Müzisyenler Un Cavalier di Sgagna çalıyorlardı: Larenzo'nun kızı Lucrezia ve e§i Jacopo Salviati ; Larenzo'nun karde§ tarunu Giovanni ve Lorenzo de Medici, evlat alındıktan sonra onları Lorenzo büyütüp eğitmi§ti; Baccacio ve Petrach kütüphanelerine ev sahipliği yapan Santo Spirito Kilisesi'nde Augistinyon Tarikatinin gözlüklü ve zeki lideri ; Paggio a Caiano' daki enfes villayı tasarlayan Giulano da Sangallo; maiyeti ile Roma'ya gitmekte olan Milan Dükü; Türk sultanının elçisi, İspanya'dan iki kardinal ; B olon ya, Ferre ra, Arezzo' da egemen olan aileler; yanlarında el yazmaları, ilmi eserleri, sanat eserleriyle Paris ve Berlin'den gelmi§ olan alimler, Signoria of Florance üyeleri; Larenzo'nun Floransa'nın eyalet ba§kanlığı için eğittiği nazik ve cana yakın Piera Saderini; Venedik Ba§kanının temsilcisi; Bolanya Üniversitesi' nden ziyaretçi profesör, refah sahibi taeider ve e§leri; Atina, Pekin, İskenderiye, Londra' dan ziyaretçi ݧ adamları. Hepsi ev sahibine saygılarını sunmak için gelmi§ti. Cantessina tanıtmayı sürdürdü. Demetrius Chalcondyles de buradaydı. Larenzo'nun Yunan Halk Akademisi'nin ba§kanı ve Homeros'un ilk baskısının ortak yayıncısı.
Merhum Papa Be§İnci Nicolas, Alessandra Sforza ve W arehester Kontu ve Medici'lerin kütüpnanelerine kitap sağlayan, nadir eserler s atıcısı ve tanınan kitapsever V espasinana da Bisticci; Larenzo'nun Plato Akademisi'nde Chalcondyles ve Poliziana'nun yanında çalı§ma yapan İngiliz alimler Thomas Linacre ve William Gracyn; Alman hümanist ve Pico d ella Mirandola' nın öğrencisi J ohahnn Reuchlin; rahip Fra Mariano -onun için Lorenzo,
172
Giulana da Sangollo tarafından tasarlanan Porto San Gallo'nun dı§ında bir manastır in§a ettirmi§ti, onun yanında filozofprens Lorenzo'ya hayran olan Macaristan'lı Mattihas'ın ani ölüm haberini getiren bir hükümet temsilcisi vardı.
Larenzo'nun en büyük oğlu Piera de Medici ve onun §tk giyimli karısı Alfonsina Orsini yemeğe geç geldiler ve uzun masaların ayak ucunda kendilerine yer bulabildiler. Michelangelo kırılmı§ olduklarını fark etti.
"Piera ve Alfonsina bu cumhuriyetçiliği onaylamazlar." diye fısıldadı Contessina.
"Sarayı elimizde tutmamız gerektiğini dü§ünüyorlar, ba§ masada sadece Mediciler oturmalı, avam bizden a§ağıda oturmalıymı§ ."
Lorenzo'nın ikinci oğlu Giovanni ba§ını yeni tra§ ettirmi§ti ve gözleri istemsizce kırpı§ıyordu. Annesinin açık kahve saçlarını, açık tenini almı§tt. Büyük yüzü ve dolgun gıdığıyla iri ve uzundu. Givlio, Larenzo'nun artık hayatta olmayan karde§inin gayri me§ru oğlu, esmer, yakı§ıklı ve asık suratlıydı. Gözleri topluluğu kırbaçla yarar gibi ayırdı, her bir ki§iyi ve ili§kiyi ayrı§tırarak. Kendisine yararlı olabilecek hiçbir §eyi kaçırmadan. Son giren, kolunda yakı§ıklı ve iyi giyimli bir adam olan N annino de' Medici idi.
"Halam Nannina" diye mırıldandı Contessina, "Ve onun kocası Bernardo Ruccelai. İyi bir §airdir. Babam oyun yazdığım söylüyor. Bazen Plato Akademisi onun bahçesinde toplanır."
1 7 3
Michelangelo anne tarafından kuzenini her açıdan inceledi. Contessina'ya aralarındaki bağ hakkında hiçbir §ey söylemedi.
Müzisyenler Carinto çalmaya ba§ladılar, Larenzo'nun §iirlerine uyarlanan bir müzik. Ayakta bekleyen iki servisçi yemekleri çıkarmaya ba§ladı. Garsonlar konuklar arasından taze su balıklarının olduğu gümü§ tepsilerle gezerken, Michelangelo renkli gömlek giymi§ gençten bir adamı görünce hayrete dü§tÜ. Adam aldığı küçük balığı önce kulağına, sonra da onunla konu§uyormu§ gibi ağzına götürdü, sonra da göz ya§larına boğuldu.
Bütün gözler ona çevrilmi§ti. Michelangelo §a§kın bakı§larını Contessina'ya çevirdi.
"Jacquo, sarayın soytarısı. Gül. Floransalı gibi davran."
"Niçin ağlıyorsun? ] acguo" diye sordu. Lorenzo.
"Babam birkaç yıl önce boğulmu§tU. Bu küçük arkada§a onu hiç görüp görmediğini sordum. Onunla kaqıla§ffiı§ olamayacak kadar küçük olduğunu söyledi ve konu hakkında bilgi sahibi olabilecek daha büyük balıkiara sormaını önerdi. "
Lorenzo, keyiflenmi§ bir §ekilde, "Jacquo'ya büyük balıklardan birini verin de sorgulasın bakalım."
Kahkahanın tavlayan bir yönü vardı. Larenzo'nun masasında daha önce hiç kar§ıla§mamı§ ve belki de hayatın tamamen zıt kutuplarından gelen insanlar yanlarındakileele konu§maya ba§lamı§tl. Eğlencenin doğasıyla ilgili hiçbir bilgiye sahip olmayan ve Larenzo'nun masasında
174
bir soytan bulunmasından §a§kına dönen Michelangelo bu durumu onaylamadığını gösteren asık suratının yava§ yava§ yumu§adığını fark etti. Cantessina onu izliyordu.
"Gülmeyi sevmez misin?"
"Hiç tecrübem yok. Benim evimde kimse gülmez."
"Sen Fransız mürebbiyemin söylediği ciddi adamlardansm. Benim babam da ciddi ; ama gülmenin de yararlı oluğunu dü§ünüyor. Bizimle bir süre ya§adıktan sonra anlayacaksın."
Balık tabağı kaldırıldı ve fritto misto servis edildi. Michelangelo, Larenzo'nun otuz ya da kırk misafirlik yemeğin lezzetinden daha fazlasını konu§abilmesine hayret ediyordu.
"Il Magnifico, bütün yemek boyunca çalı§ır mı?
"Bütün bu insanları sesler çıkarıp, konu§arak ve espriler yaparak eğlendirir. Kafasında yüzlerce fikirle oturur ve hepsini gerçekle§tirmi§ §ekilde kalkar."
Garsonlar §i§e geçirilmi§ ağızlarına biberiye doldurulmu§ süt domuzlarını çıkardı.
Lir tuluatçısı Il Cardiere, haftanın haberlerini ve dedikodularını hicivli yorumlarıyla birlikte ritmik ve ahenkli olarak söyleyerek konukları eğlendirdi. Tatlılardan sonra misafirler geni§ fuayede gezindiler. Contessina, koluna girdi.
"Arkada§ olmak ne demektir biliyor musun?" diye sordu.
1 7 5
"Granacci bana öğretmeye çalı§tı ."
"Herkes M edici'lerin arkada§larıdır ." dedi seszizce. " . . . ve hiç kimse."
2
Ertesi sabah o ve Bertoldo ilkbaharın duygusal havasında, mavi gökyüzünün altında yürüyü§e çıktılar. Floransa ta§ları güne§i emdiklerinden yanan altına benziyorlardı. Üstlerincieki Fiesole tepesindeki herbir selvi ağacı, villa ya da manastır, zeytin ağaçlarının ve üzüm bağlarının olu§turduğu ye§il fonda belli oluyordu. Bahçenin ucuna vardılar, mermer yığınının bulunduğu yer güne§in mezar ta§larının rengini soldurduğu antik bir mezarlıktalarmı§ gibiydi. Bertoldo mavi, utangaç gözleriyle öğrencisine baktı.
"Gerçek §U ki, iyi bir heykeltıra§ değilim. Ama belki seninle iyi bir hoca olurum."
"ݧte güzel bir et parçası," Michelangelo aceleyle seslendi. Bertoldo bu ta§ ustası jargonuna gülümsedi.
"Yontmak istediğin fıgür blokla birlikte akmalı. Vurduğun zaman ufalanmasından o ta§ damarıyla uyu§up uyu§mayacağını anlayacaksın. Damarların nasıl aktığını görmek için bloğu su ile yıka. İyi mermerlerdeki ufak siyah noktalar bile demir lekesidir. Bazen kazınabilir. Demir damarına vurduğunda fark edersin, çünkü mermere göre daha serttir ve ta§ın metali üzerindeki metalin olacaktır."
"Dü§Ünmek bile di§lerimi kama§tırdı."
ı 76
"Mermere keskiyle vurduğun her seferde kristalleri parçalarsın. Parçalanmı§ kristal ölü kristaldir. Ölü kristaller de heykeli mahveder. Büyük blokları kristallere zarar vermeden ayınayı öğrenmelisin."
"Ne zaman?"
"Daha sonra. "
Bertoldo havalandırmadan sonra a§ınan ya da oyuklar meydana getiren hava kabarcıklarından bahsetti. Dı§arıdan görülmezdi ve ki§i içinde bulunup bulunmadığını bilmek zorundaydı. Elma seçmek gibi bir §eydi; eğer dı§a doğru §i§kinse sağlıklı olduğunu söyleyebilirsin, oysaki çürümekte olan bir elma havaya boyun eğmi§ gibi içe bombelidir.
"Mermer insana benzer; ba§lamadan önce içindeki her §eyi bilmek zorundasın. Eğer senin içinde gizlenmi§ hava kabarcıkları varsa zamanımı bo§a harcıyorum demektir."
Michelangelo, Bertoldo' nun umursamayıp kulübedeki bir alet setiyle ilgilenmeye ba§ladığı çocukça bir §aka yaptı.
"Bu bir ıstampadır. Kesrnek için kullanırsın. Burada da bir ugnettoı ve scalpella2 var. Bunlar da §ekillendirici aletler."
' Bertoldo istemediği kısımlardan bile kurtulurken blo-ğun etrafında çevresel hatlar elde edebilmek için ritmik vuru§larla çalı§ması gerektiğini gösterdi. Tek tek parça-
ı Keski (ç.n.)
2 Bistüri (ç.n.)
177
ları tamamlamıyor, bütün üzerinde çalı§ıyordu, böylece aralarındaki dengeyi sağlıyordu. "Anlamı§ mıydı?"
"Anlayacağım, sen beni bu merrnerierin içinde serbest bıraktıktan sonra. Ellerimle öğrenirim ben, parmaklarımla değil."
"O zaman balmumunu çıkar. Faun fena sayılmazdı, ama sonuca kör içgüdüyle ula§tın. Tutarlı sonuçlar için neyi hangi amaçla yaptığını bilmelisin."
Açık hava atölyesi bir marangoz ve demirci dükkanının birle§imiydi. Ellerinin altında kiri§ler, takozlar, ah§ap atlar, testereler, §evler, çekiçler, çekiçierin kollarını tamir etmek için ah§ap keskiler vardı. Zemin sert bir düzey sağlayabilmek adına çimentodan yapılmı§tı. Tav ocağının yanında, Granacci' nin önceki gün aldığı İsveç demir çubukları bulunuyordu. Böylelikle Michelangelo kendisine dokuz keskilik tam bir set olu§turabilirdi.
Bertoldo tav ocağını yakmasını istedi; kestane ağacı dengeli, ağır ve yoğun bir ta§ olu§turarak en iyi kömür kalemini ortaya çıkarırdı.
"Pietra serena3 için aletleri nasıl tavlarnam gerektiğini zaten biliyorum. Topalinolar bana öğretmi§ti." dedi Michelangelo. Ate§in yanmaya ba§lamasıyla kö§eye uzandı, levhayla örtülmü§ ate§i iyi besieyecek hava akımını sağlayacak bir malzemeydi.
"Basto," diye seslendi Bertoldo. Şu demirleri birbirine vur da zil gibi çınlayıp çınlamadıklarını gör."
3 Rönesans Floransası'nda mimari detaylar için kullanılan gri renkli bir kumta§ı (ç.n.)
178
Ratlar iyi sınıf demirdendi, bir tanesi hariç ki o da ıskartaya çıkarıldı. Ate§ yeterince hararedendiğinde ilk alet setini yapmaya giri§ti. "Kendi aletlerini yapamayan adamın kendi heykelini de yapamayacağını" biliyordu. Saatler geçti. Ak§am yemeği için ara vermediler. Ya§lı adamın derisi kül gibi olup da bitkin hale dü§tüğünde güne§ batıyordu. Michelangelo kollarından tutmasa dü§ebilirdi. Onu küçük eve ta§ıdı, Bertoldo' nun İsveç rotundan bile daha hafif olu§una inanamıyordu. Hocasını ağırca sandalyeye koydu.
"Bu kadar çalı§mana nasıl ızın verdim" diye sızlandı. Benoldo'nun yanaklarındaki kırılgan kemiklerin üzerine hafif bir renk geldi.
"Mermerle uğra§mak yetmez, kanında da demir olmalı." Ertesi sabah Michelangelo gün ağarmadan kalktı, Benolda'yu uyandırmamak için sessizce hareket ediyordu. Şafak vakti bahçede olabilmek için uyuklayan sokaklardan geçti. Mermerin gerçek yüzünü gösterenin güne§in ilk ı§ıkları olduğunu biliyordu. Bu delici ı§ınlar altında mermer neredeyse saydamdı; bütün damarları, kusurları, oyukları acımasızca açığa vurulmu§tU. Sabah saatlerinde hayatta kalabilen mermer gece de sağlam kalabilirdi. Çekiciyle vurarak blok blok gezdi. Y ekpare mermerler zil gibi ses çıkarıyordu. , kusurlu olanların sesi üıe cansızdı. Havaya uzun süre maruz kalmı§ olan birinde sert bir yüzey olu§turdu. Süt gibi, saf maddeyi çıkarmak için çekici ve keskisiyle zarsı kaplamayı kesip attı. Damarın yönünü bulabilmek için de çekicini sertçe tutarak yüksek kö§elerden yarıklar açtı. Gördükleri ho§una gitti; bir odun kömürü kalem alarak adamın kafasını ve saka-
179
lını mermer üzerine çizdi. Sonra bir sıra çekti. Dizleriyle tutacak §ekilde memerin üzerinde bacaklarını iyice açarak oturdu. Çekicini ve keskisini eline aldı.
Hızla oturdu. Her dü§en parçayla içindeki gerilim azaldı. Ta§ onu büyütüyordu, ona vücut veriyordu; kendisini gerçekle§tirmi§ hissediyordu. Bütünle§mi§ti. Saatler geçtikçe kolu hafıfleyip güçleniyordu. Bu metal aleder onu kendi zırhlarına bürünmekteydiler. Onu gürbüzle§tiriyorlardı. "Bir Torrigiani' nin elindeki silahı, bir Sansavino'nun sabanını, Rustici'nin bir köpeğin sert kürkünü ve Baccio'nun bir kadını sevmesi gibi, ben de bacaklarımın arasında merrnede elimdeki bu çekiç ve keskiyle çok mutluyum diye dü§ündü."
Mermer evrenin kalbi olduğu, Tanrı tarafından yaratılmı§ en saf madde olduğu için sadece Tanrı'nın sembolü değildir, portresidir. Tanrı'nın kendisini gösterme biçimidir. Sadece ilahi bir el böylesi asil güzelliği yaratabilir. Kendisini önündeki beyaz saflığın parçası, kendinden bir parçaymı§ gibi hissetti. Mermerin özünde olmayan hiçbir §ekli heykeltıra§ın verebilmesi mümkün müydü? Bir heykeltıra§ ne kadar düzgün çalı§ırsa çalı§sın o bloğun doğasıyla uyu§mayan hiçbir §ekli veremezdi. Bu açıdan heykeltıra§ kaderini tamamen kontrolü altına alamıyordu. Oysa bir ressam öyle değildi. Boya akıcıydı, kö§eler etrafında bükülebilirdi. Mermerse katılığın ta kendisiydi. Mermer heykeltıra§çısı bu ortaklığın sert disiplinini kabul etmek zorundaydı. Mermer ve kendisi bir büründü. Birbiriyle konu§urlardı. V e ona göre mermerin verdiği his en yüce olandı.
1 80
Tatma, görme, duyma, koklama gibi ba§ka hiçbir duyu buna yeti§emezdi. Dı§ kabuğu kaldırdı. Şimdi içe doğru oyuyordu, dini bir hissiyada içeri girdi. Bu yaratılı§ eyleminde muazzam zirveye ve toplam irade gücüne ula§mak için iti§e, geçirgenliğe, vuru§ ve atı§a ihtiyaç duyuluyordu . .
Herhangi bir a§k değildi, a§kın kendisiydi; ki§isel örüntüsünü mermerin fitri formlarıyla e§le§tirmek, tohumu ektiği, ya§ayan bir sanat eseri yaratan süreç.
Bertoldo atölyeye girdi ve i§ba§ındaki Michelangelo'yu görünce; "Hayır, hayır, yanlı§ yapıyorsun. Dur! Acemiler öyle çalı§ır." diye bağırmaya ba§ladı.
Michelangelo çekicinin gürültüsünden de yüksek olan sesi duydu ve ugnettosunun oyma hareketine ara vermeden arkasına döndü.
"Michelangelo, yanlı§ tarafından ba§lıyorsun."
Michelangelo onu duymadı. Bertoldo, ta§ı bir ayva marmeları gibi boydan boya çizerek çırağının yanından ayrıldı. Ba§ını memnuniyet içinde ümütsizlikle salladı.
"Vezüv'ü de patiatmamak gerekir."
3
Koridorun sonundaki odasında hazırlanmı§ olan sıcak su dolu küvette banyo yaptı o ak§am, lacivert bir gömlek ve çorap giydi. Ve Larenzo'nun çalı§ma odasındaki ak§am yemeği için Bertoldo'ya e§lik etti. Gergindi. Ne söyleyebilirdi? Plato Akademisi Avrupa zihniyetinin
1 8 1
merkezi sayılırdı. Bir üniversite ve basım evi, edebiyat kaynağı ve dünyayı ke§fetme adına yapılan bir seferdi. Amacı Floransa'yı ikinci bir Atina'ya dönü§türmekti. Ke§ke eski Yunan yazmalarını okurken Urbino'yu dinlemi§ olsaydı. Şöminedeki ate§in çıtırtıları duyuluyordu, Lorenzo' nun yazı masasındaki pirinç lambaların dan sıcak bir ı§ık süzülüyordu, ho§ bir samirniyet havası içindeydi. Alçak masaya yedi dizi çekilmi§ti. Tılsımlar, minyatürler, Yunan rölyefleri ve kitap rafları odayı samimi ve rahat bir ortama dönü§türmܧtÜ. Plato grubu onu geli§igüzel biçimde selamladı. Sonra bilim olarak astroloji ve tıbbın kaqıla§tırmalı değeri hakkında tartı§malarına geri döndüler. Bu da Michelangelo'ya İtalya'nın kalburüstü beyinleri olarak ün yapmı§ bu dört konuğun yüzlerini ve ki§iliklerini çözümlemesi için zaman kazandırdı. Marsilla Ficino, Larenzo'nun büyük babası Cosimo için Plato Akademisi'ni kurmu§tu. 57 ya§ındaydı. Boyu 1 .60'ın altında ufak tefek bir adamdı. Sonu gelmeyen evhamdan muzdarip olsa da Plato'nun bütün eserlerini çevirmi§, Aristoteles'ten İskenderiyelilere, Konfıçyüsçülerden, Zerdü§tlere kadar bütün bilginierin eserlerini yalayıp yutmadan önce Mısır bilgeliğinin büyük kısmını çevirerek antik felsefenin yürüyen sözlüğü olmu§tu. Babası tarafından doktor olarak eğitilmi§ti, bu nedenle doğa bilimleri konusunda da bilgiliydi. Floransa' da kitap baskısının yayılmasına yardımcı olmu§tU. Kendi yazıları Avrupa'nın genelindeki alirolerin ilgisini çekmi§, derslerini dinlemeye gelmelerine sebep olmu§tU. Cosima'nun Ficina için Michelangelo'ya tasadattığı Careggi' deki güzel villasında Plato'nun heykeli önünde sönmeyecek bir ı§ık yakmı§tl. Plato'yu "İsa'nın en sevgili talebesi" olarak kursamaya çalı§ıyordu. Bunun için neredeyse aforoz
182
edileceği bir sapkınlık ve tarihi alt üst etme çabasıydı. Evinin idaresini sağlayan yeğenieri bazen ona takılırdı.
"Plato'nun bir diyalogunu ezbere okuyabilir ama terliklerini nerede bıraktığını hatırlayamaz."
Michelangelo ondan sonra dikkatini Cristoforo Landidino'ya çevirdi. Larenzo'nun ve babası Peiro de Gauty'nin hocalığını yapmı§tl. Altını§ altısında, parlak bir yazar ve eğitmendi. Dogmalardan kurtulması ve bilimin bulgularını doğaya uygulaması için Floransa zihnini eğitiyordu. Signoria'ya özel kalem olarak hizmet etmi§, politikada deneyimli ve üç nesildir Medici dairesinin lideriydi. Dante konusunda bir otoriteydi. Floransa' da basılan "İlahi Komedi" nin ilk versiyonu üzerine yazdığı ele§tiriyi yayımlatmı§tl.
İtalyan dili, volgare üzerine odaklanmı§ ömürlük eseri, Pliny i Horace, Virgil'i bu dile çevirerek İtalyanca'yı küçümsenen bir argo olmaktan tek ba§ına kurtardı. Floransa'da devrimci inancıyla tanınırdı: "Eylemin en derin teli tefekkür ve bilginin açık üstünlüğüdür." Plato'nun Devlet eserindeki kahramanı Lorenzo'da bulmu§tu:
"Şehir için en ideal yönetici bilginlerdir."
Sert bir deri sandalyenin kenarına tünemi§ olan Angelo Paliziana 36 ya§ındaydı. Rakipleri olu§turduğu kontrastın Lorenzo'yu çekici gösterdiği için el altında tutulduğunu iddia ederlerdi. Yine de oradaki en etkileyici bilgin olarak ün yapmı§tı. On ya§ında Latince bir eser yayımlamı§tı, Ficina tarafından çalı§tırılan Compagnia di Dottrina'ya on ikisinde kabul edilmi§ti.
183
Landino ve Medici'lerin Floransa'ya getirdiği Yunan aJimleri on altısına geldiğinde Homeros'un İlyada'sının ilk kitaplarını çevirmi§ ve Lonenzo' nun oğullarına ders vermesi için saraya alınmı§tl. İnsanlığın en çirkinlerinden biri olmakla beraber Petrarch'tan sonra hiçbir §airin ula§amadığı duru ve açık bir üsluba sahipti. Kitap uzunluğunda bir §İir olan Stanza per la Giostra di Giuliana Pazzi tarafından öldürülen Larenzo'nun küçük karde§i Giulana de Medici turnuvasını kutlama amacıyla yazılmı§tı. Michelangelo'nun gözleri §imdi de grubun en genç ve yakı§ıklı üyesine kaydı. 27 ya§ındaki Pico della Miranciola yirmi iki dilde okuyup yazabiliyordu. Grubun diğer üyeleri bazen "Pico'nun 23 . dili öğrenememesinin tek sebebi öyle bir dil bulamamasıdır." diyerek ona takılırlardı. "İtalya'nın yüce Lordu" olarak bilinen bu adam altın sarısı saçları, derin mavi gözleri, pürüzsüz sarı cildi, narin hadarı nedeniyle §ımarmadığı için Floransa'lılar ona "güzel ve sevilen" derlerdi. Entelektüel görÜ§Ü bilginin bütünlüğüydü; amacı zamanın ba§langıcından beri bütün dinleri ve felsefeleri bir araya getirmekti. Ficino gibi insan bilgisinin tamamını zihninde tutmayı arzuluyordu. Bu maksada Çinli filozofları Çince, Arapları Arapça, İbranileri İbranice okur ve bütün dilleri tek bir evrensel dilin rasyonel bölümlemeleri olarak görürdü. İtalyanlar içinde böylesi kutsal istidada sahip biri olmasına kar§ın çirkin Paliziana bile arkada§ bulamazken, o dü§man edinmemi§ti. Kapı açıldı. Tekrarlayan gut atağından muzdarip aksayarak Lorenzo girdi içeri. Herkesi ba§ıyla selamladı, sonra Michelangelo'ya döndü.
"Bu sonuçta senatorum: Floransa'nın öğrendiği her §ey bu odada ba§lar. Sarayda olduğumuz zaman bize katılmakta serbestsin. "
184
Lorenzo süslü bir paravanı, bölmeyi kaldırdı, yemek asansörünü tıklattı. Bundan, çalı§ma adasının, yemek odasının hemen altında olduğu sonucuna vardı. Michelangelo sütunun içindeki platformun hareket ettiğini duydu, birkaç dakika içerisinde akademisyenler peynir, meyve, ekmek, bal ve yemi§ tabaklarını odanın ortasındaki alçak masaya yerle§tirdier. Ne etrafta bir hizmetli ne de sütten ba§ka bir içecek vardı. Sohbet ağır değildi. Michelangelo grubun ݧ için toplandığını anladı. Yemekten sonra içilecek §arap kafa §İ§irdi.
Masa toplandı. Tabaklar, meyve ve yemi§ kabukları asansörden a§ağı bırakıldı . Sohbet birden ciddiyet kazandı. Bereoldo'nun yanındaki alçak iskemlede oturan Michelangelo, Kilise kar§ıtı söylemler duydu. Bu odadaki bilginierin artık kiliseyi dinle e§ anlamlı bulmadıkları açıktı. Floransa muhalif bir yerdi çünkü Lorenzo ve §ehirdeki dosdarının birçoğu Lorenzo' nun ölümcül b ıç ak darbesi aldığı ve karde§i Giuliano'nun ölümüyle sonuçlanan Pazzi suikastının arkasında Romalı Papa Sixtus'un olduğu konusunda hemfıkirdiler. Papa, Floransa'yı aforoz etti. Ruhban sınıfının i§ini yapmasını yasakladı. Kaqılık olarak Floransa da Papa'yı aforoz etti. Papanın iktidar talebinde bulunmasının Kostantinapol'ün Hibesi gibi 8. yy. sahteciliğine dayandığını iddia ettiler. Papa, Lorenzo'yu bastırmak amacıyla birliklerini Taskana'ya gönderdi. Bu birlikler kom§u olan Paggibansi'ye gelerek yıkım ve yağma gerçekle§tirdiler. 1 484'te VII . innocent'in geli§iyle Roma ile Floransa arasındaki barı§ yeniden sağlandı; ancak masadakiler tarafından toparlanmı§ olan deliller Taskana ruhban sınıfının hem rahiplere özgü i§lerinde hem de ki§isel davranı§larında gitgide ahlaksızla§tığını
185
göstermekteydi. Göze çarpan istisna Santa Spirita' daki Augustinus tarikatıydı. Önder Bichiellini kontrolü altında kusursuz bir öz-disiplinle yazıyordu. Pica della Mirandola dirsekierini alçak masaya yasladı, çenesi de birbirine kenetlenmi§ ellerinin üzerindeydi .
"Sanırım kilise hakkındaki ikilememize Ferrara' dan bir Daminikan rahibi kılığına bürünerek bir çözüm getirebilirim. Orada ibadet ettiğini duydum. Katedralin kemiklerini sıziatıyor."
U zun beyaz saçı arkaya taranmı§, perçemleri ise alnına dü§en Landino masaya eğildi, böylece Michelangelo göz bebeklerindeki ince çizgile§meleri görebildi.
"Bu rahip o kadar güçlü mü?"
"Aksine Landino" diye yanıtladı Pico, "İncil'in ve Aziz Agustinus'un parlak bir öğrencisi. Bu yozla§mayı bizim hissettiğimizden daha çok hissediyor."
Angelo Poliziana, geni§ yüz hatları, kalın siyah saçları kulaklarını ve sert derisinin bir kısmını örtecek §ekilde a§ağıya doğru bırakılmı§tı, kıpkırmızı ve çıkık alt dudağını ıslattı.
"Beni deh§ete dü§Üren sadece yozla§ma değil, aynı cehalet."
Açık tenli, parlak, ferasetli yüze ve ufak birer ağıza ve burna sahip Ficino §evkle atıldı :
"Floransa kürsüsünde bir alim oturmayalı çok zaman oldu. Sadece Fra Mariono ve Prior Bichillini var.
186
"Girolama Savanalara kendisini yıllar süren çalı§maya verdi." diyerek onlara güven verdi Pico, "Kilise öğretileri kadar da Platon ve Aristotales ."
"Tutkuları nelerdir?" diye sordu Lorenzo.
"Kiliseyi arındırmak"
"Ötesi yok mu? Gücü nereden alıyor?"
"Kendi içinden."
"Eğer bu rahip bizimle çalı§ırsa . . . " diye bir öneride bulundu Lorenzo.
"Eğer Ekselansları onun Lombard Fathers'a transferini talep ederse. "
"Bununla ilgileneceğim."
Konu çözümlendi. Şimdi en ya§lıları Landino ve en gençleri Pico dikkaderini Michelangelo'ya yöneltmi§ti. Landino, Pliny'nin ünlü Yunan heykeli Laocoon hakkında yazdıklarını okuyup okumadığını sordu.
"Pliny hakkında hiçbir §ey bilmiyorum."
"O zaman ben sana okurum."
&fftan bir kitap indirdi, hızlıca sayfaları çevirdi ve İmparator Titus'un sarayındaki heykelin hikayesini okudu. "Resim ya da heykeltıra§lık sanatındaki herhangi bir ürüne tercih edilebilir bir sanat eseri. Y ekpare bloktan yontulmu§tur. Hem ana figür hem de çocuklar, mükemmel kıvrımlarıyla iblisler."
1 87
Poliziana, Lucian' dan Cnidus'un Venüs betimlemesiyle devam etti. Burada Venüs, Paris'in önünde, onun kendisine sunduğu güzellik ödülünü alıyordu. Sonra, Pico, Xenophan'ın lahitindeki mermer Pentelic heykelini hatırladı.
"Michelangelo, Pausanias'ı orijinal dilinde okumak isteyecektir. " dedi Pica. "Ben kendi elyazmamı getireyim.
"Ben Yunanca okuyamam," dedi Michelangelo. Biraz da utanmı§tı.
"Sana öğreteceğim."
"Dil öğrenme yeteneği bana bah§edilmemi§."
"Sorun değil," diyerek araya girdi Poliziana, "Bir yıla kalmaz Yunanca ve Latince soneler yazıyor olursun."
Michelangelo kendi kendine mırıldandı, "Şüpheliyim." Ama hangi kitaptan öğrenmesi gerektiğini tartı§an bu yeni arkada§larının hevesini öldürmek kabalık olacaktı.
"Homeros. Gerçekten de en yalın odur."
"Aristophones daha eğlencelidir. Öğrenirken gülmek. . . "
Grubun ilgisi ondan kaydığında rahatladı. Bu aliınce ve hızlı sohbetten dinin ve ilmin yan yana, birbirlerini zenginle§tirerek var olabileceği fikrini çıkardı. Hristiyanlığın doğumundan önce Yunanistan ve Roma sanatta, yazında, bilim ve felsefede göz kama§tıracak §ekilde yükselmi§ti, sonra 1000 yıl boyunca bütün o bilgelik ve güzellik mahvoldu, lanetli kabul edildi, karanlıklara gömüldü. Şimdi bu küçük grup, duygusal Poliziana,
188
kırı§ıklarla dolu ya§lı Landino, ufak tefek Ficino, altın saçlı Pico della Mirandola, Lorenzo de Medici tarafından yöntendirilen ve yardım edilen bu birkaç kırılgan adam, Michelangelo'nun daha evvel hiç duymamı§ olduğu bir bayrak altında yeni bir anlayı§ yaratmaya çalı§ıyorlardı :
"Hümanizm."
N e anlam ifade ediyordu?
Michelangelo kendisini ilgiye kaptınnca saatler uzayıp gitti. O kadar ki Bereolda sessizce, ayrılacağının i§aretini vermesine kar§ ın Michelangelo orada kaldı. V e her bir Placoncu dü§üncelerini dökerken o da ne demek istediklerini yava§ yava§ anladı:
Dünyayı insana geri veriyoruz. İnsanı da kendisine. İnsanoğlu artık değersiz değil asil olmalı. Ölümsüz bir ruh kaqılığında zihnini calan etmemeliyiz . Özgür, azimli, yaratıcı bir zihin olmadan, insan sadece bir hayvandır ve bir parça ruhu bile olmadan, bir hayvan gibi ölecektir. İnsana sanatı, edebiyatı, bilimi, birey olarak hissedebilmeyi ve dü§ünme özgürlüğünü geri veriyoruz. Zincirlerinde çürüyecek bir köle gibi dogmalara bağlanmasın diye.
Ak§am odasına döndüğünde, Bereolda hala uyanıktı.
"Kendimi çok aptal hissettiriyorlar."
"Onlar Avrupa'daki en akıllı adamlar. Sana üzerinde dü§Ünmen için kahramansı temalar verebilirler." Yorgun genci teselli etmek için, "Ama onlar merrneri oyamazlar ve o da en az diğerleri kadar anlamlı bir dildir."
189
Ertesi sabah bahçeye erken gitti. Torrigiani onu pratik yapmak için bıraktığı sakallı adamın olduğu yerde aramı§tl.
"Meraktan öldüm," diye bağırdı Torrigiani . "Saray hayatını anlatsana bana. "
Michelangelo, Bertoldo ile payla§tığı odasından, konuklarla dolu ak§am yemeğinden, özgürce dakunabildiği sanat eserleriyle dolu koridorlarda nasıl yürüdüğünden ve Platoncularla Larenzo'nun çalı§ma odasında yediği ak§am yemeğinden bahsetti. Torrigiani sadece ki§ilikleriyle ilgilendi.
"Poliziona ve Pico della Miranciola neye benziyordu?"
"Şey, Poliziano konu§maya ba§layana dek çirkin görünüyor ama ondan sonra kelimeleri onu güzelle§tiriyor. Pico della Miranciola gördüğüm en yakı§ıklı adam, zeki de. "
"Kolayca etkileniyorsun," dedi Torrigiani mayho§ça. "Yeni bir çift parlak mavi göz, uzun sarı saçlar görüyorsun ve gözlerin yuvadanndan fırlıyor ."
"Ama Torrigiani 22 dilde okuyup yazabilmeyi dü§ünsene biz sadece birinde bunu beceremiyorken."
"Kendi adına konu§," diye diklendi. "Ben bir asilzade olarak yeti§tirildim ve onlarla çok iyi konu§abilirim. Sen cahilsen ben ne yapayım."
Michelangelo arkada§ının huysuzlandığını fark etti.
"Seni ele§tirmedim Torrigiani."
190
"Medici Sarayı'nda bir gece geçiriyorsun ve Floransa'nın yarısı sana cahil görünüyor artık."
"Ben sadece . . . "
" . . . sen sadece yeni arkada§ların hakkında övünüyorsun," diyerek böldü Torrigiani, "bu bahçede hapsolduğun senin eski ve kurtlanmı§ arkada§larından çok daha çekici ve zeki adamlarla."
"Öyle bir dü§üncem yoktu. Neden böyle §eyler söylüyorsun?"
Ama Torrigiani dönüp gitmi§ti.
İç geçirdi ve mermerine geri döndü.
Palmiye Pazarı sıcak bir bahar günüydü. Lavabosunda üç altın florin buldu. Bertoldo bunların her hafta Larenzo'nun sekreteri Ser Piera de Bibbiena tarafından ona bırakılacağını söylemi§ti. Yatağında da yeni bir kıyafet serilmi§ti. Üzüm ve yapraklada i§lenmi§ beyaz bir bluz, önünde gümܧ takısı bulunan pelerin kollu kısa bir cübbe, §arap rengi çoraplar. Beraber eve gitmek için Piazza San Marea'da bulu§tukları zaman Granacci'nin ifadesini hayal ederek kendi kendisine gülümsedi.
İnmekteyken Rustici ona baktı ve yeteri kadar yakla§tığında da,
"Ben sadeyim." Sonra daha sert, "Kuyruğunu açsana."
"Kuyruğumu mu?"
"Bütün tavusku§larının renkli kuyrukları olur."
1 9 1
"Ah §imdi de Rustici," diye hayıflandı. "bir kere bile giyemez miyim?"
"Bu mücevheri bir kez bile takamaz mıyım? Bu nadir §araptan bir kereliğine içemez miyim? Şu U§aklara bir kere emir veremez miyim? Biraz altın saçamaz mıyım? Bu güzel kızla bir kez yaramaz mıyım?
"Bedenin bütün istekleri tek sonede. Hakikaten Rustici, Tören alayındakiler gibi giyinmi§ hissediyorum kendimi. Ama ailemi de erkilernek isterim.
"Kendi yoluna git ." diye homurdandı Rustici.
Torrigiani patikadan sessizce indi, ate§ renkli pelerini ve siyah kadife §apkasındaki turuncu ku§tüyleri uçu§uyordu. Michelangelo'nun önüne geldiğinde yönünü hafifçe deği§tirdi.
"Seninle yalnız konu§mak istiyorum."
Torrigiani kolundan tuttu, Michelangelo da kaqılık olarak onun kolunu,
"Neden yalnız? Sırrımız yok."
"Sırlarımızı payla§ırdık. Ta ki sen saraya yerle§ip bu kadar önemli olana kadar."
Torrigiani'nin patlayı§ının ardındaki duygu belliydi. Michelangelo onu yatı§tırmak için tatlılıkla konu§tu.
"Ama sen de kendi sarayında ya§ıyorsun, Torrigiani. "
"Evet ve kendimi Medici'lere sevdirrnek için Faun'un di§ini kırmak gibi ucuz numaralara kalkı§mıyorum."
192
"Kıskançla§ıyorsun."
"Neyi kıskanacağım? Çekilmez bir ahlak hocasını mı?"
"Ne ahlak hocası? Ne alakası var?"
"Çünkü sen arkada§lıktan ve mutluluktan anlamazsın."
"Hiç bu kadar mutlu olmamı§tım."
"Evet, pis ellerinle karakalem çizimieri yapıyorsun."
"Ama iyi çizimler," diye kaqı çıktı Michelangelo, Torrigiani'yi ciddiye almamaya çalı§tı.
Torrigiani'nin yüzü kızardı.
"Benimkilerin iyi olmadığını mı kastediyorsun?"
"Neden tartı§mayı hep kendine çeviriyorsun? Evrenin merkezi sen değilsin."
"Bana göre öyleyim. Burnun bu kadar kalkmadan önce sana göre de öyleydim."
Michelangelo hayretler içinde ona baktı. "Asla benim evrenimin merkezi olmadın."
"O zaman beni kandırdın. Komisyon için yağcılık yapıyordun. "
Michelangelo'nun yüzündeki güne§ soldu. Arkasına döndü ve olabildiğince hızlı ko§arak bahçeden Cuirass Makers Caddesi'ne çıktı.
Dükkaniarının önünde güne§lenen marangoz ve manav §apkalarını çıkardı; aksi takdirde kıyafetleri evde pek de
193
ba§arı sağlayamayacaktı. Babası incinmi§ hissetti, bu §tklık ona bir azar gibiydi.
Michelangelo kemerincieki keseden üç altın florin çıkardı. V e Lodovico' nun masasına bıraktı. Lodovico yorum yapmadan altınlara baktı ama üvey annesi sevinçle iki yanağını da öptü, gözleri t§ıldıyordu.
"Şimdi söyle bakalım, makarnada hangi sosları kullanıyorlar?"
Michelangelo onu mutlu etmek için hatırlamaya çalı§tı.
"Hatırlayamıyorum."
"Etler. Saray zerdeçal mı kullanıyor? O ünlü muz dilimli ve çamfıstıklı dil balığı nasıl yapılıyor?
"Afedersin, annem, bilmiyorum," umutsuzca ba§ını salladı. "Ne çiğnediğini hatırlamıyor musun? O zaman a§çılarla arkada§ ol. Benim için tarifleri yaz. " Şimdi bütün aile Lodovico' nun odasında toplanmı§tı. Büyük annesi, Michelangelo Floransa'nın büyük adamlarıyla görü§üyor olduğu için mutluydu. Karde§i getirdiği florinler için mutluydu Buonarrato ݧ anla§ması hakkında sorular sordu, üç altın mı alacaktı? Ta§lar ve malzemeler ücretinden mi kesilecekti? Babası dikkat çağrısında bulundu. "Medici sana nasıl davranıyor? Il Magnifico?"
"İyi ."
"Piero?"
"O kibirli. Ama yaratılı§ı böyle . "
194
"Giovanni, müstakbel Kardinal?"
"Herkese aynı davranıyor. Sanki hep ilk defa kar§ıla§ıyormu§UZ gibi."
"Giuliano?"
Michelangelo gülümsedi. "Bütün saray onu sever. "
Lodovico bir an dü§ünüp ta§ındı, sonra:
"Piero' nun tavırları etkili olacak. Sen sarayda basit bir ı§çısın.
Masanın üzerinde ı§ıldayan altınlara baktı. "Bunlar ne? Hediye mi? Ücret mi?"
"Her hafta üç florin alacağım."
"Parayı veririerken ne söylediler?"
"Masanın üzerindeydi. Bertoldo'ya sorduğumda haftalık harçlık olduğunu söyledi. " Amcası Francesco sevincini gizleyemiyordu.
"Harika. Bu basit gelide bir tezgah kiralayabiliriz. Michelangelo sen de ortak olacaksın. Karda payın olacak . . . "
"Dü§ünsene, Michelangelo bizi ticarete döndüren ki§i olmu§." Yengesinin sesi saygıyla çınladı. 1
"Hayır! " Bağıran Lodovico'ydu yüzü kıpkırmızı kızarmı§tı. "Mahçup fakirler değiliz biz . "
"Ama bunlar Michelangelo'ya ailenin bir üyesi olarak verildi. " diye yanıtladı genç karısı.
195
"Üff! Nasıl Medici oluyormu§? Üç altınla mı?"
"Bu sadaka değil." Michelangelo içerlemi§ti. "Sabahtan ak§ ama kadar çalı§ tım onun için."
"Resmen çırak mısın? Lonca anla§masını imzaladın mı?" Karde§i Francesco'ya döndü. "Hediye geçici bir hevestir. Gelecek hafta hiçbir §ey olmayabilir ! "
Michelangelo babasının altınları kafasına atacağını dü§Ündü. Sadece sorumlu bir çocuk gibi kazaneını eve getirmek istemi§ti . . . Belki biraz da övünmek. Ama bu üç altın florin Lodovico'nun gümrükte aylarca kazanabileceğinden daha fazlaydı. ineitici davrandığını fark etti, §imdi ba§ı göğsünün üzerinde, Lodovico:
"Bir öğrenciye haftada üç florin verilebiliyorsa Medici'lerin kaç milyon florinleri olduğunu bir dü§ünsene." Sonra hızlı bir hareketle masasının üst çekmecesine süpürdü altınlar ı.
Lucrezia onları masada toplayabilmenin keyfini çıkardı. Ana yemekten sonra aile oturma odasında toplandı. Bir önceki tartı§mada sessiz kalan Lionardo, Michelangelo'nun önünde kendine bir yer buldu ve papalık yetkisine sahipmi§ gibi bir edayla:
"Sanat ahlaksızlıktır ! "
"Sanat ahlaksızlıktır ! " Michelangelo §a§kınlıkla karde§ine baktı." "Nasıl . . . Niçin?"
"Çünkü zevk ü safadır, Tanrı'nın yarattıkları üzerine dü§Ünmektense kendi yaratma arzuna odaklanmaktır ."
196
"Ama Lionardo, kilisemiz sanada dolu."
"Şeytan bizi yoldan çıkardı. Kilise panayır yeri değildir; insanlar diz çöküp dua etmeli, duvarlarında sahnelenen oyunları izlememeli."
"O zaman senin dünyanda bir heykeltıra§a yer yok."
Lionarda ellerini birbirine kenededi, adanmı§ bir §ekilde tavana bakarak:
"Benim dünyam gelecekteki, tanrının sağ elinde oturacağımız dünya."
Lodovico koltuğundan kalktı ve: "Artık elimde iki fanatik var."
Gün ortası uykusu için ayrıldı, onu ailenin geri kalanı izledi. Sadece Monna Alessandra bir kö§ede sessizce kaldı, Michelangelo da gitmek istedi, yorulmu§tu. Bütün bir gün onun için hayal kırıklığıydı.
Lionarda ayrılmasına izin vermedi. Lorenzo ve Platon Akademisi'ni paganlar, ateisder, kilise dü§manları ve deccal diye suçlayarak cephe taarruzuna giri§ti.
"Seni temin ediyorum Lionardo. Kutsal §eylere kaqı saygısızlık ya da saymazlık görmedim, en azından dinin kendisine kar§ı. Sadece suistimaliere kaqı. Lorenzo bir reformcu; kiliseyi temizlemek istiyor. " Sakinle§tirmek istercesine konu§tu Michelangelo.
"Temizlemek! Kafirlerin yok etmek yerine kullandıkları kelime. Kiliseye yapılan bir saldırı Hristiyanlığa yapılmı§ sayılır."
197
Şimdi büyük bir öfkeyle Lorenzo de' Medici'yi §ehvet dü§künlüğü, sefahat, gece yarısı dostlarıyla saraydan ayrılıp alemiere katılmak ve genç kadınları ba§tan çıkarmakla suçluyordu.
"Bu suçlamalar hakkında hiçbir §ey bilmiyorum." dedi sessizce. "Ama o bir dul. A§ık olamaz mı?"
"Karısının ölümünden önce de zamparaydı. Herkesçe bilinen bir §ey bu. Şehveti vücudunu zaafa uğratıyor."
Karde§inin bu suçlamaları nereden bulduğunu bilmiyordu. Lorenzo'yu bir aziz gibi görmemi§ti; Landino'ya gülerek, "Kötülük yapmak niyetiyle hataya dü§mem; ama yaratılı§ımda zevke dü§kün yaniarım bana bunu yaptırır ." dediğini duymu§tU. Ve Ficino'ya cevabını hatırladı, "Tensel zevklere a§ık olduğum için pi§man değilim; çünkü resim, heykel ve edebiyat a§kı doğası gereği nefsanidir." Bütün bunlar güçlü ve etkili bir adamın özel i§leri gibi görünmü§tÜ ona.
"Sadece senin gibi bir dalkavuk Larenzo'nun tiran olduğunu göremez." diye devam etti Lionardo.
Michelangelo "Bugün ikinci defa dalkavuk ilan edildim!" diye dü§ündü. Giderek peri§an bir hal aldı. Giysileri sıkıyor ve gülünç geliyordu artık.
"O Floransa'nın özgünlüğünü yok etti," diye haykırdı Lionard o.
"ݧleri insanlar için kolayla§tırdı. Onlara ekmek verdi, sir k verdi . . . bir taç takıp kral olmayı becerememesinin tek sebebi çok hilekar olması ; Taskanalı'lar tehlikeye atılıdarken sahnenin gerisinden i§leri yönetmeyi seviyor . . . "
198
Michelangelo cevap vermeden Monna Alessandra "Evet, Lianordo o bizi yumu§atıyor, bizi iç sava§tan korudu! Yıllarca birbirimizi yok ettik, aileler, kom§ular, birbirine girmi§ caddeler kan içinde yüzüyordu. Şimdi tek bir halkız. Sadece Medici'ler bizi birbirimizin boğazından uzak tutabilir."
Lionardo büyükannesine cevap vermeyi reddetti.
"Michelangelo sana bir §ey söylemek istiyorum."
Michelangelo ağır maun masadan karde§ine doğru baktı. Bu tuhaf çocukla hiç konu§mamı§tı ya da arkada§lığından keyif almamı§tı.
"Bu sana elvedamdır. Bu ak§am evi terk ediyorum San Marco' da Girolama Savanarola'ya katılacağım . . . "
"Savanarola geldi mi yani?"
"Onu Lorenzo davet etti. Pico della Miranciola bu fikri sunduğunda ben de çalı§ma odasındaydım. Lorenzo da Lombardy'e yazmayı kabul etti."
"Medici yalanı! Savanolora'nın niyeti Medici'yi yok etmekken Lorenzo onu neden çağırsın, . Fra Savaoorola Ferrara' daki ailesini nasıl bıraktıysa ben de bu evi öyle bırakıyorum, sadece sırtımda bir gömlekle. Ebediyen.
Dizlerimin derisi yüzülüp kanlar akana kadar hücremde senin için dua edeceğim. Belki o günahlarından arınırsın ."
Michelangelo, Lionardo'nun at e§ l i gözlerini gördüğü zaman cevap vermenin anlamsızlığını anlamı§tı. Sahte
199
bir umutsuzlukla ba§ını salladı, §Öyle dü§ündü: "Babam haklı. Bu aklı ba§ında, duyarlı, sarraf iki yüzyıl boyunca konfırmistlerden ba§ka kimse yeti§tirmemi§ Buonarroti ailesi nasıl oluyor da bir nesilde iki fanatik birden çıkarıyordu."
Lionarda'ya "Fazla uzak olmayacağız. Piazza San Marea'ya birkaç yüz adım var sadece. Manastırdaki hücrenin penceresinden kafanı uzatırsan bahçede kestiğim ta§ların sesini duyabilirsin."
Takip eden hafta üç altın florini bulduğu zaman eve götürmemeye karar verdi. Contessina'yı aramaya çıktı ve onu kütüphanede buldu.
"Bir hediye alınam lazım."
"Bir hanımefendi için mi?"
"Bir kadın için."
"Mücevher olabilir mi?"
"Hayır" kasvetli bir sesle "Arkada§larımın, ta§ i§çilerinin annesi."
"Ajurla süslenmi§ keten bir masa örtüsüne ne dersin?"
"Masa örtüleri var."
"Çok elbisesi var mı?"
"Evlenirken giydiği var."
"O zaman ayin için siyah bir elbise nasıl olur?"
"Mükemmel."
200
"Ne büyüklükte?" Şa§kın §a§kın bakakaldı.
"Bana onun resmini çiz."
Gülümsedi. "Kalem olunca her §eyi bilirim, bir kadının ölçülerini bile."
"Dadımdan siyah yün almak için beni mağazaya götürmesini isteyeceğim. Benim terzim onu senin çizimine uygun §ekilde dikecektir."
"Çok naziksin, Contessina."
Minnettarlık istemedi. "Bir §ey değil."
Piazzo San ta Spirita' daki açık hava pazarına gitti ve diğer Topolino'lar için hediye aldı. Sonra sarayın badrumundaki seyislerden bir at ve eyer ödünç aldı. Pazar günü sarayın §apelindeki ayine katıldıktan sonra çantayı paketledi ve Settignano'ya doğru yola çıktı. Güne§ çıplak kafasını yakıyordu. Ba§ta eski kıyafetlerini giymeyi dü§Ündü böylece Topolino'lar çalım sattığını dü§ünmeyeceklerdi. Ama hemen fark etti ki bu yapmacık olurdu. Kaldı ki lacivert ti§Ört ve çorapla kendisini görmek ho§Una gidiyordu.
Topolino ailesi vadiye ve kaqı yamaçtaki Buonarroti evine bakan teraslarında oturuyordu.
Küçük kasaba kilisesindeki ayinden sonraki haftalık aylaklık saatlerini geçiriyorlardı . Onu gümü§ rengi ata bağlanmı§ gümü§ eyer üstünde gelirken gördüklerinde o kadar §a§ırmı§lardı ki merhaba demeyi unuttular. Michelangelo da sessizdi. Attan indi ve bir ağaca bağladı, eyerini çıkardı ve üstündekileri pürüzlü masanın üzerine
201
yığdı. Bir anlık sessizlikten sonra baba paketierin ne olduğunu sordu. Michelangelo yanıtladı: "Hediyeler."
"Hediyeler mi? Çocuklar dı§ında kimseye hediye vermezdi Toskanalılar. "Son Befana'ya mı geç kaldın, gelecek Befana için mi erken davranıyorsun?"
"Her ikisi de. Dört yıl boyunca senin ekmeğini yiyip, §arabını içtim. "
Baba kabaca cevapladı. "Çorban için ta§ kestin."
"İlk paramı Buonarroti hanesine götürdüm. Bu gün de Topolino'lara ikincisini getiriyorum."
"Komisyon mu aldın?" diye haykırdı büyükbaba.
"Hayır. Her hafta Lorenzo bana harçlık veriyor."
Topolino ailesi birbirinin yüzünü inceledi.
"Harçlık mı?" diye sordu babaları. "Ücret mi demek istiyorsun?"
"Ücret almıyorum."
"Geçim parası mı, odan ve yiyeceğin için?"
"Kalacak yere ve yemeğe para ödemiyorum."
"Çorap ya da merrnet satın alabilmen için para mı?"
"Her §eyi onlar sağlıyor."
"O zaman bu ne için?"
"Aklına geleni alman için. "
"Yiyeceğin, yatağın, mermerin varsa ba§ka ne isteyebilirsin ki?"
202
"Zevk."
"Zevk mi? Yeni bir meyve gibi ağızlarında dolan dı bu kelime. "Nasıl bir zevk?"
Michelangelo bunun üzerine dü§ündü.
"Mesela kumar."
"Kumar oynar mısın?"
"Hayır."
"Ba§ka?"
Bir an sonra: "Tra§ olabilmek için."
"Sakalın var mı?"
"Henüz yok. Ama Torrigiani'nin yaptığı gibi saçıma yağ süre bilirim. "
"Saçına yağ sürmek mi istiyorsun? Saçın yağlı dola§mak mı istiyorsun?"
"Hayır. "
"O zaman o da bir zevk değil. Ba§ka?"
Umutsuzlukla: "Şey kadınlar Cumartesi öğleden sonra yürüyü§lerinde ba§larına zilli §apkalar takıyor."
"O kadınları mı istiyorsun?" •
"Örnek verdim. Meryem Ana'nın önünde yakmak için mum alabilirim. "
"Bu bir görev."
"Pazar öğleden sonrası için bir bardak §arap alabilirim?"
203
"Bu bir gelenek."
Masaya doğru yürüdü.
"Zevk arkada§ına bir §eyler getirmektir. "
Yava§ça, derin sessizliğin ortasında hediyeleri dağıtmaya ba§ladı.
"Anneme ayin için. Bruno'ya gümü§ tokalı deri bir kemer. Gilberto için sarı gömlek ve çoraplar. Nonno, kı§ın boynun için yün atkı. Topolino baba için Ca ve Maino' da çalı§ırken giymen için uzun bodar. Enrico büyüyünce altın bir yüzüğün Encolo'n olacağını söylemi§tin."
Uzun bir süre konu§madan ona baktılar. Sonra anneleri kıyafeti giyrnek için eve girdi; baba uzun çizmeleri çekti. Bruno kemeri beline bağladı; Gilberto altın rengi gömleğini giydi; büyükbaba yün atkıyı boynuna takıp takıp çıkarıyordu. Enrica yüzüğüne gizlice bakabilmek için atın üzerine çıktı.
Babaları konu§tu sonra:
"Bütün bunlar . . . bu hediyeler para haroyarak mı oldu?"
"Hepsi. "
"Ve Lorenzo bize hediye alman için para veriyor."
"Evet ."
"O gerçekten o gerçekten muhte§em biri."
Michelangelo masanın üstündeki ba§ka bir paketi gördü. Şa§ırdı, kutuyu açtı ve içinden keten bir masa örtüsü çıktı. Contessina'nın "keten bir masa örtüsüne ne dersin?"
204
dediğini hatırladı. Cantessina kendi katkısı olarak hediyesini eyere koymu§tu. Yanakları kızardı. Aman Tanrım! Bunu nasıl açıklayacaktı? Örtüyü Anne Topalino'nun eline sıkı§tırdı.
"Bu Cantessina de Medici'den hediye sana."
Topalinolar sersemlemi§ti.
"Contessina de Medici! Bize nasıl masa örtüsü gönderir? Y a§ayıp ya§amadığımızdan haberi yok."
"Evet var. Ona sizlerden bahsettim. Elbiseni onun terizisi dikti.
Nonna istavroz çıkardı. "Bu mucize."
Michelangelo dü§ündü. "Amin. Bu gerçek."
6
Platon dörtlüsünün her birinin Floransa çevresindeki kırsal bölgede villaları vardı. Haftada birkaç kez ders vermek ve çalı§mak için Larenzo'nun çalı§ma odasına giderlerdi. Lorenzo, Michelangelo'nun bu fırsatlardan yararlanması konusunda çok istekliydi bu yüzden sadakade katıldı.
Platoncular, Latince ve Yunanca'yla ilgilenmesi için çalı§iyorlardı. İki dilin yazısının benzer olduğunu gösteren tablolar yapmı§lardı. Onun çizimine benzer çizimlerdi. Yazıları ve ödevleri odasına götürdü, saatlerce inceledi onları . . . ve biraz öğrendi.
"Hiçbir §ey kalmıyor! " Benolda'ya sızlandı.
205
Durdu. İnsanlar ona sesli okumayı öğretti, vulgata §iiri: Dante, Petrarch, Homer, Virgilus . Bundan, özellikle de İlahi Komedya'yı okuduktan sonra onun felsefesi üzerine yapılan yorumlardan çok keyif alıyordu. Platoncular onun anla§ılır diksiyonuna övgüler yağdırıyordu. Sonra "Volgere' deki en ate§li §İir taraftarı olarak tanımladıkları Giriloma Benvieni'yi getirdiler. Michelangelo'ya kendi §iirini nasıl yazacağım öğretti. Heykeltıra§ olmak isteği gerekçesiyle kar§ı çıktığı vakit, Pico:
"Sonenin yapısı bir mermer rölyef kadar inceliklidir. Benivieni sana sone yazmayı öğrettiğinde zihnini mantığın kurallarına ve dü§üncenin terkibine göre eğitiyor. Onun becerisinden istifade etmelisin! "
Landino onu rahatlattı, "Çekiç ve keski yerine kalem ve mürekkep vererek kollarını zayıflarmaya çalı§mayacağız ."
Paliziana ekledi, "Şiir çalı§mayı bırakmamalısın. Sesli okumaya devam etmelisin. Tam bir sanatçı olmak için yalnız bir ressam, heykeltıra§ ya da mimar olmak yeterli değildir. Ki§i aynı zamanda §air olmalıdır, tabii eksiksiz bir ifadeye eri§mek istiyorsa."
"O kadar ba§arısızım ki benim beceriksiz denemelerimi okumaya nasıl katlanıyorsun?" diye sordu Benivieni'ye. O sırada yazdığı satırları incelemekteydi.
Aynı zamanda yetenekli bir müzisyen olan Benivieni Michelangelo'nun umutsuzluğuna güldü ve kendi yazdığı eğlenceli bir §arkı söyledi, sonra, "Benim ilk denemelerim daha iyi değillerdi; hatta daha kötüydü. Bir §eyi
206
ifade etme ihtiyacı hissedene kadar kötü bir §air olduğunu dü§üneceksin; sonra elinde §iirin malzemeleri olacak, ölçü ve kafiye, aynen çalı§ma masandaki çekiç ve keski gibi."
Din! bayramlarda Lorenzo bahçeyi kapatırdı. Michelangelo da at sırtında Landino'nun Cosentino'da bir tepede bulunan villasına giderdi. Burası ona Dante üzerine yorumlamalarından ötürü Floransa Cumhuriyeti tarafından verilmi§ti; bazen de ikisi de Fiesole yamacında olan Poliziano'nun Villa Diana'sına ya da Pico'nun The Oak'ına; Fico'nun gizli tünelleriyle ve mazgallarıyla bir kale olan Coreggi'deki villasına uğrardı. Villa Diana'nın bahçesindeki kameriyenin altında Baccaaio'nun Decameron'unda hikayelerini anlatan karakterler gibi oturup Poliziana' nun son §Ür ini dinlerdi.
Çimenlerin ağaçlardan daha ye§il Olduğu yere gel Adaleti olmayan güzel genç kızlar Her kadın özlem dolu Hayvanlar ve ku§lar Hepsi yanarak Mayıs' ı terk ediyorlar
�nçliğin kırılgan suyu Çimenler tekrar ye§ererek büyüyor Ya§ yenilenme nedir bilmiyor Adil olanlar, Mayıs'a kaqı a§kınızda zalim olmayın
207
Michelangelo'nun zihninde bir fikir §ekillenmeye ba§ladı ; bir gün kendisinin de Villa Diana gibi bir evi içinde heykeltıra§ atölyesi olabilirdi. V e i§leyerek mükemmel heykeller yapabileceği Carrara merrnerieri sağlayacak bir aylık da Lorenzo tarafından verilebilirdi. Böyle olmaması için bir sebep var mıydı? Acelesi yoktu, ama bir gün Lorenzo ona böyle bir ev verirse Settignano' da heykeltıra§ların arasında olsun isterdi.
Günler ve haftalar canlı modellerin çizimini yaparak, figürleri kile dönܧtÜrerek bir diz, bir kalça hareketi, ba§ın boyunla dönmesi için ta§ parçalarıyla uğra§arak, delgeci kınldığında iz olu§masını nasıl engelleyeceğini öğrenerek ve Larenzo'nun Yunan heykellerinin tekniklerini çalı§arak geçti.
Lorenzo da eğitimi için uğra§ıyordu. Bir Pazar sabahı Michelangelo'nun San Gala Kilisesi'ne giderken Medici ailesine katılmasını istedi. Orada Fra Mariana'yu dinleyeceklerdi. Lorenzo onun manastırına ciddi teolojik tartı§malar yapmak istediği zaman giderdi. "Fra Mariana benim idolümdür." dedi. Lorenzo, "Zarif bir ciddiyet, ince bir riyazet ve aydınlanmı§ sağduyunun özgür dinine bağlı. Dinleyeceksin."
Fra Mariana ahenkli ritim ve yerinde kelimeler kullanarak yum u§ ak bir sesle vaaz verdi . . Platonizme benzediği için Hristiyanlığı övdü. Yunanlerden alıntılar yaptı ve cilalı bir belagada Latin §airleri ezbere okudu. Michelangelo büyülenmi§ti, daha önce böyle bir rahip görmemi§ti. Fra Mariana sevinin tonunu deği§tirdiğinde meftun oluyor, argümanlarını açıkladığında ikna oluyor; komik bir hikaye anlattığında gülüyor ve ciddi gerçeklerle hastırdığında güce teslim oluyordu.
208
Lorenzo, "Akademinin 'modern dini' söylemiyle ne kastettiğini daha iyi anlıyorum." dedi.
Piero' nun U§ aklarından biri dairesinin kapısını çalıp, içeri girdi.
"Ekselansları, Piero de' Medici, Michelangelo Buonarroti'nin güne§ batımından önce saat birde Ekselanslarının bekleme odasında bulunmasını emretti.
U§ağına kibarca, "Ona katılma zevkini verınemi nca eden babasından ne farklı." diye dü§ündü Michelangelo.
Ah§ap küvette yıkanmak için bol zamanı vardı. Çenesini dizlerine dayamı§ sadece resmi bir selamdan ba§kasını göstermeyen Medici hanedanının varisinin ondan ne isteyebileceğini dü§ünüyordu. Hisleri ona i§lenmi§ gömleği ve mor peleriniyle tavusku§u kıyafetinin tam da Piero'nun anlayacağı tarzda olduğunu söylüyordu.
Piero'nun süiti sarayın ilk katındaydı. Michelangelo sarayın, Via de' Gori ve Via Largo kö§elerinin üzerindeki açık avlunun hemen üzerindeki bu katına daha önce hiç gelmemi§ti. Piero'nun soğuk tavırları nedeniyle üzerine tartı§ma yapılan sanat eserlerini bile görememi§ti.
Şimdi ayakları Piero'nun suitine doğru sürükleniyordu. Duvarlarda Fra Angelico'nun nefis tabloları ve Desideria da'Settignano'nun zarif bir mermer rölyefi bulunuyordu.
U§ak, Piero'nun bekleme salonunun önünde duruyordu. Michelangelo'yu kabul etti. Piero'nun e§i Madonna Alfonsino mücevherle süslü gri ipekler içindeydi. Mor bir taht sandalyesinde hareketsiz oturuyordu. Arkasındaki
209
duvarı yapraklar ve çiçeklerle dolu bir goblen, salondaki duvarı ise kendisinin büyük bir yağlıboya portresi süslüyordu. Piero, Michelangelo'nun girdiğini duymamı§ gibi yaptı. Sırtı konuğa dönük çok renkli bir İran halısının üzerinde duruyor, içinde İsa' nın hikayelerinin resmedildiği cam panelli kemikten bir tapınağı inceliyordu.
Alfonsina amirane bir tavırla baktı. Hiçbir tanıma belirtisi göstermeden sadece Floransa'nın ve Floransalı'ların kötü koktuğunu ima edercesine her zamanki gibi burnunu çekti. İlk andan beri Floransalıları hakir gördüğünü saklamıyordu. Roma' dan ve Roma'yla ilgili her §eyden yüzyıllardır nefret eden Taskanalı' lar için çileden çıkarıcı bir §eydi bu. Orsini olan Piero de Medici §imdi kahtırnın yarısını bu zorla alınmı§ ikinci Orsini' den alıyordu.
Piero birden döndü. Uzun kalın telli saçları omuzlarına dökülüyordu, çenesindeki çarpık çukura rağmen yakı§ıklıydı. Herhangi resmi bir kaqılama olmaksızın:
"Sana, Michelangelo Buonarroti, Madonna Alfonsina' nın mermer portresini yapmanı emrediyoruz. " dedi.
"Ancak ben portre i§leyemem."
"Neden?"
Michelangelo amacının bir ki§i yaratmak olmadığını açıklamaya çalı§tı. "Sizi tatmin edecek bir ressamın yakalayabileceği bir benzerlik yakalayamam."
"Saçmalık! E§imi mermere i§lemeni emrediyorum." Michelangelo Piero'nun a§ağılayıcı ifadesine baktı ve babasının, 'Medici Sarayı'nda heykeltıra§ olmak ne demektir? U§akla aynı §ey, ' deyi§ini hatırladı.
2 10
Madonna Alfonsino ilk defa konu§tu.
"Lütfen bu tartı§mayı kendi odanda sürdür."
Piero öfkeyle kapıyı açtı ve içeri girdi. Michelangelo onu takip etmenin iyi olacağına kanaat getirdi. Kapıyı kapatınca Piero' nun gümܧ miğferlerinin ve turnuvalardan kazandığı kupaların arasında çok ho§ sanat eserleri bulunca §a§ırdı: Botticelli'nin sarayları, Betroldo'nun Bellerophon'u ve ni§lerde altın bir zemin üzerinde boyalı antik ah§ap heykeller. istemsizce seslendi:
"Ekselansları üstün bir sanat zevkiniz var."
Piero yatı§mamı§tl.
"Fikrini almak istersem sorarım. Bu arada diğer yana§malardan ne üstünlüğün var söyle bakalım."
Michelangelo öfkeyle di§lerini sıktı, yine de kendisini kibar bir cevap vermeye zorlayarak,
"Ben br heykeltıra§ım. Babanızın isteği üzerine bu sarayda kalıyorum."
"Saraydan geçimini sağlayan yüz taeirimiz var. Kendilerine ne söylenirse onu yaparlar. Yarın ba§layacaksın ve Ekselanslarının güzel bir heykelini yapacaksın."
ı
"Mino da Fiesole bile bunu yapamaz. "
Piero' nun gözlerinden at e§ çıktı.
"Seni . . . seni . . . köylü! Paçavralarını topla ve huzurumuzdan ayrıl !"
2 1 1
Michelangelo odasına gitti, sandıktaki kıyafetleri yatağının üstüne atmaya ba§ladı. Kapı çalındı içeriye dadısıyla gelen Cantessina girdi.
"Ağabeyimle anla§mazlığa dü§tüğünü duydum."
Sandığın dibinden bir §ey almak için eğildi.
"Ayağa kalk ve benimle konu§," emredercesine söylemi§ti. Kalktı ve kıza yana§tı.
"Söylenecek bir §eyim yok."
"Alfonsina' nın portresini yapmayı reddettiğin doğru )" mu.
"Reddettim."
"Babam portresini yapmanı isterse onu da reddeder mi-. ), s ın.
Michelangelo sessizdi. Kendisi için bu kadar sevgi ta§ıdığı Lorenzo'yu reddedebilir miydi?
"Ben istersem reddeder misin?"
Yine tuzağa dü§mܧtÜ.
"Piero istemedi, emretti."
Koridorcia hızlı adımların yakla§tığını duydu. Lorenzo odaya girdi, teni hiç görmediği kadar koyu, gözleri parlaktı. Dadı kekeleyerek:
"Ekseansları . . . Onu durdurmaya çalı§tım . . . "
2 1 2
Michelangelo'nun gözleri alevlendi.
"Babandan seni bana vermesini istedim, değil mi?"
"Evet ."
"O ha.lde senden sorumluyum."
"Dilenecek özrüm yok."
"Senden özür beklemiyorum. Buraya ailemizden biri olarak geldin. Sana kimse . . . kimse . . . soytan gibi davranamaz . . . ya da kendi evinden kovamaz."
Michelangelo'nun dizleri güçsüzle§ti. Y atağına çöktü. Lorenzo daha yumu§ak bir sesle
"Ama senin de öğrenecek çok §eyin var. . . "
"Kabul ediyorum. Adab-ı mua§eret . . . "
" . . . her alındığında ko§a ko§a buraya gelmeyeceksin, e§yalarını toplamaya ba§lamayacaksın. Bu bana sadakatsizlik olur. Anla§ıldı mı?
Michelangelo ayağa kalktı. Gözya§larını tutmaya çalı§arak:
"Piero'ya bir özür borçluyum. E§iyle ilgili ho§ olmayan 1
bir §ey söyledim."
"O sana borçlu. Kaqılığında söyleyeceklerin senin bileceğin §ey." Cantessina §unları fısıldamak için geride kaldı:
"Piero ile barı§ . Çok sorun çıkabilir."
2 1 3
7
Bir tema denememin zamanı gelmi§ti. Tema neydi? Ve hangileri onun ilgisini çekiyordu?
"Bir Yunan teması olmalı. " Fikrini sundu Platon dördüsü. "Efsanelerden gelmeli: Herkül ve Antaeus, Amazonlar Sava§ı, Troya Sava§ı" diye önerdi kalın dudaklarına kavun yapı§mı§ olan Poliziano. "Atina'daki Panthenon Frizi modunda olabilir.
Michelangelo, "Bu konular hakkında çok az bilgim var." Londina vakur bir halde:
"Sevgili Michelangelo, geçtiğimiz aylardan anlatmaya çalı§tığımız bu değil miydi: senin memurun olarak sana Yunan dünyasını ve kültürünü öğretmeye çalı§ıyoruz. "
Pica della Miranciola güldü. Çalı§ma odası keman ve kilise müziğiyle doluydu.
"Arkada§larımın söylemeye çalı§tığı sanırım seni paganizmin altın çağına yönlendirmek. "
Ona Herkül'ün on iki görevinden bahsettiler, Niobe'nin ölen çocukları için duyduğu acıdan, ölmekte olan gladyatör Minecva'dan bahsettiler. Lorenzo hafif keyifsiz bir tonda tartı§mayı yönlendirdi.
"Genç arkada§ımıza buyruk vermeyin. Özgür iradesiyle bir tema bulmalı. "
Michelangelo masasını geriye çekti. Kestane rengi saçıarına kırmızı halkalar ekleyen mum I§ığında gözleri bal renginde parlıyordu. Kendini dinledi. Emin olduğu tek
214
bir §ey vardı. İlk teması Atina, Kahire veya Roma' dan olmamalıydı. Hatta Floransa' dan bile olamazdı. Kendinden bir §ey, bildiği, hissettiği ve anladığı bir §ey olmalıydı. Aksi halde kaybolacaktı. Sanat eseri, bilim eseri gibi değildi, §ahsiydi.
Lorenzo sordu, "Ne söylemek istersin?" kendi kendine yanıtladı. "Basit bir §ey, derinden hissedebileceğim. Ama nasıl bileceğim? Kendimi bile? Heykeltıra§ olmak istediğirole ilgili, mermere a§ık olduğurola mı ilgili olmalı? Bu duygulardan bir heykel yapamam."
Sonra uğultunun içinde, kendini Santa Maria Novella'ya Ghirlandaiao'nun stüdyosuna ilk defa gittiği zaman Ruccelai §apelinin merdivenlerinde otururken gördü. Şapeli net bir biçimde görebiliyordu, Cimabue ve Nina Pisano Madonnaları, annesine duyduğu sevgiyi bir kez daha hissetti, gittiğinde duyduğu bo§luğu, yalnızlığı, sevgi açlığını.
Geç olınu§tU. Toplantı dağıldı. Lorenzo kaldı sadece. Keskin bir dili olduğu söylense de doğallık ve açıklıkla konu§uyordu.
"Platoncularımızın hevesini mazur görmelisin. " dedi. "Ficino, Platon'un büstünün önünde bir ı§ık yakar. Landino Platon'un yıl dönümünde yılın en iyi edebiyat §Ölenini yapar. Bizim için Platon ve Yunanlar dini önyargılarin zindanlarından kaçmak için bir anahtardır. Burada Floransa' da diğer bir Perikles çağı kurmaya çalı§ıyoruz. İsteğimizin co§kunluğunu anlamalısın."
"Yorgun değilseniz, Lorenzo sarayda bir tur atıp Meryem Analar ve çocuklara bir göz atalım mı?"
2 1 5
Lorenzo fazlasıyla parlatılmı§ bronz ı§ığı kaldırdı . Larenzo'nun ofisinin bekleme salonuna gelene dek yürüdüler. Burada Donatelio'nun bir rölyefi vardı. Michelangelo herhangi bir tanımlamaya izin vermeyecek kadar uzak ve ki§isel buldu. Buradan Giuliano'nun yatak odasına geçtiler. Ah§ ap bir tabloya yapılmı§ olan Pesellino'nun Meryem Ana ve iki küçük melek ile çocuk; onu tartı§ırken, Medici'lerin yüzüne kadar örtülmü§ en genç üyesi uyumaya devam etti.
Koridorlarda yürüyerek Fra Filippo Lippi'nin Çocuğa Tapınan Bakire'sini incelediler. Şapelin mihrabındaki bu evler hakkında Lorenzo §Öyle bir bilgi verdi: "Tablodaki model Fra Filippo'nun a§ık olduğu bir rahibe, çocuk da onların, §imdi Batticelli tarafından eğitilen bir ressam olan Filippino Lippi. Baticeili bile F ra Flippo' dan ders almı§tır."
Neri di Bici Modaona'yı incelediler ; sonra Luca della Robbia'nın Meryem Ana ve Medici Arınalı Çocuğu'na geçtiler. Hepsi parlıyordu; son olarak Larenzo'nun yatak odasında 20 yıl önce Lorenzo' nun babası ve annesi için Baticeili tarafından yapılmı§ olan "Meryem Ana'nın Ezgisi"ne baktılar.
"Meryem Ana'nın ve Çocuk'un önünde eğilen iki melek karde§im Giuliano ve benim. Pazzi onu öldürdüğünde hayatıının en parlak ı§ığını kaybettim . . . Benim portrem gördüğün gibi bir idealle§tirme. Gösteri§siz bir adamım ve bundan utanmıyorum; ama bütün ressamlar övülmek istediğimi dü§ünür. Benozzo Gozzoli de §apelimizde böyle yaptı; esmer tenimi açık, kalkık burmunu düz, karma§ık saçlarımı da Pico'nunkiler kadar güzel yaptılar."
2 1 6
Lorenzo çatık ka§ları ve kapalı dudaklarıyla ona delici bir bakı§ attı:
"Pohpohlanmaya ihtiyaç duymadığımı biliyor gibi görünüyorsun."
Michelangelo utangaç bir §ekilde, "Granacci huysuz olduğumu söyler," dedi.
"Sen dik ba§lılığınla silahlandırılmı§sın. Olduğun gibi kal ." Lorenzo ona Simonetta Vespuci'nin efsanesini anlattı, Botticelli'nin 'Avrupa'nın bildiği en duru güzellik' olarak bilinen 'Meryem Ana'nın Ezgisi'ni, Simonetta'nın karde§imin metresi olduğu doğru değil . Ona a§ıktı, bütün Floransa gibi, ama platonik olarak. Ona uzun, duygulu §iirler yaz ardı . . . ama asıl m et resi Antonia Go rini' den yeğenim Giulio'ya sahip oldu. Simonetta'yı gerçekten seven ki§i Sandra Boticelli'ydi. Onunla gerçekten konu§up konu§madığını bile bilmiyorum. Bütün tablolarındaki kadın oydu: Primivera, Venüs, Palas. Hiç kimse böylesi seçkin bir güzelliği betimleyemedi. "
Michelangelo sessizdi. Annesini dü§ündüğünde güzel bir kadın görüyordu, ama o farklı bir güzellikti. İçten geliyordu. Botticelli'nin a§kı gibi bütün erkeklere güzel gelen bir kadın değil ; ama oğlunu seven ve onun tarafından sevilen bir kadın. Ba§ını kaldırıp büyük bir özgüvenle J<onu§an Lorenzo'ya baktı.
"Madonna'ya yakın hissediyorum. Annemin sahip olduğum tek görüntüsü. Hala teknik arayı§ında olduğum için, ne demek istediğimi bilmem gerekmez mi?"
"En iyisi," ciddiyede cevapladı Lorenzo.
2 17
"Belki de annem için hissettikletim onun benim hakkında gerçekten hissettikleridir. "
Sarayın unutulmaz odaları, ustaların izinde yapılan resimler, bazen de Cantessina ya da Giuliano ona e§lik ediyordu. Sonra ba§ka insanları bulma fikriyle sabırsızlanmaya ba§ladı, kadınların evlerinin önündeki kaldırımlarda hasır iskemieler ya da hasır kaplı büyük §i§eler yaparak çalı§tıkları §ehrin daha fakir kesimlerine gitti. Bebekleri kucaklarında ya da göğüslerindeydi. Settignano çevresindeki köylülere gitti. Onu çocukluğundan beri bilirdi, çocuklarını yıkarken ya da emzirirken onları çizmesi üzerinde ikinci defa dü§ünmeye bile gerek görmediler.
Portre aramıyordu. Annelik duygusunu arıyordu. Anne ve çocuğu bulduğu her pozisyonda çizdi. Onun kömürü ve kağıdıyla olan ili§kisini anne ile çocuğu arasında gördü. Birkaç altın kar§ılığında da aramakta olduğu, ama ne olduğunu henüz bilemediği §ey için daha fazla bakı§ açısı elde edebilsin diye annelerle çocukların duru§larnı, açılarını deği§tirtti.
Granacci, Torrigiani, Sansivo ve Rustici ile Floransa sanatı görmek için sokağa açıldılar, yoğunla§arak Merciivencieki Meryem teması çizdiler. Selefierinin ula§ tıkları sonucu anlayabilmek için herbir parçayı ayırıp saatlerce incelediler.
Santa Croce'deki Bernardo Rosselino Kilisesi'nde Michelangelo §i§man ifadesiz bir anne ve çocuk buldu. Aynı kilisede Desiderio da Settignano adında biri Toskana kundak bezlerine sarılmı§ köylüleri ve çocukları arıyordu. Bu insanlar bayram için köyden gelmi§ sıradan insanlardı.
2 1 8
Saf Bakire'yi görmek için Orsanmichele'ye gittiler. Yumu§ak ve sevecen aynı zamanda güçlüydü. Ama Michelangelo'ya ilkel ve ah§ ap göründü. Santa Maria N ovella'daki ayaklı Nino Pisano çok iyi yontulmu§tU. Pisalı tacirin karısı pahalı kıyafeder içinde fani oğlunu tutarken çok orantısız ve duygusuz görünüyordu. Verrachio'nun kilden 'Bakire ve Oğlu', oğluna §a§kınlıkla bakan orta ya§lı bir Meryem Ana'yı canlandırıyordu. Buradan Agustino di Ducccio'nun malıcup yüzleriyle bo§ bakan zengin giyimli genç zarif Bakire ve Oğlu'na geçtiler.
Ertesi sabah Pontassieve'ye doğru Arno' da yürüyü§e çıktı. Güne§ yakıyordu. Gömleğini çıkardı ve bağrını güne§e açtı. Taskana'nın mavi tepeleri sıra sıra bulanıkla§ıyor ve soluyordu.
Tepeye ayak bastığında ayağının altındaki dik yoku§U hissederken Meryem Ana ve Çocuk hakkında aktarmak istediğinin idrakine henüz varamamı§ olduğunu fark etti. Taze ve önemli bir §eylere ula§mak istediğini biliyordu. Karakteri ve Meryem Ana'nın kaderi üzerine derin dü§Üncelere dalmı§tl. Tebliğ, Floransalı ressamlar arasındaki en popüler temaydı. Ba§ melek Cebrail gökyüzünden inip, Tanrı'nın oğlunu ta§ıdığını Meryem'e bildirir. Hatırladığı bütün tablolarda, haber onu §a§kına çevirmi§tir, ona seçme hakkı tanınmamı§ gibidir.
Bu .mümkün müdür? Musa Peygamber'den beri herhangi bir insan oğluna verilmi§ en önemli görev rızası ya da bilgisinin dı§ında Meryem Ana'ya yüklenmi§ olabilir mi? Elbette bu kutsal görevi ona verdiğine göre dünyadaki tüm kadınlardan daha çok sevdiği belliydi. Beytüllahim'den Felakef'e kadar her adımı, planının her
2 1 9
parçasını onunla payla§mı§ olması gerekmez miydi? İrfanı ve merhametiyle ona kabul etme ya da reddetme fırsatı vermez miydi?
Eğer Meryem Ana' nın seçme özgürlüğü olsaydı, ne zaman gerçekle§mesini isterdi bunun? Tebliğ sırasında mı? Çocuğunu doğurduğunda mı? İsa' nın halen bir bebek olduğu emzirme döneminde mi? Bir kez kabul ettiğinde bu yükü çocuğunun doğumundan çarmıha gerili§ine kadarki sürede ta§ımak zorunda kalmıyor muydu? Geleceği bilerek, oğlunu böylesi bir ıztıraba nasıl maruz bırakabilirdi? "Hayır benim gönlüm olmaz. Razı olmam. Müsaade etmem" demi§ olamaz mıydı?
Ama Tanrı'nın isteğine nasıl kar§ı gelebilirdi? Yardımı için ona ba§vurduğu zaman? Hiçbir ölümlü kadın böylesi acı yüklü bir ikilemde rol almı§ mıdır?
Meryem Ana'yı karar verme anında çizmek istedi. Bebeğini emzirirken, her §eyi bilerek kendisi, çocuğu ve dünya için geleceği belirlemesi gerekirken.
Ne yapacağını anladığına göre artık bir amaç doğrultusunda çizebilirdi. Meryem Ana mermere hakim olacaktı.
Kompozisyonun merkezi. İçsel gücü ve zekasıyla kendi kararına varma özgürlüğüne sahip bir kahraman olacaktı. Çocuk ikincildi, vardı, capcanlıydı, ama dikkat dağıtmıyordu.
Çocuğu annesinin kucağında yüzü onun göğsüne gömülmܧ §ekilde yerle§tirecekti ama sırtı tamamen izleyenlere dönük olacaktı. Bu, çocuğa en doğal yerinde gücünün en acil aktivitesinde yakalanmı§ görüntüsü verirken
220
Meryem Ana' nın da acilen kararını vermesi gerektiği an oluyordu.
Bildiği kadarıyla, kimse İsa'yı arkası dönük resmetmemi§, heyketini yapmamı§tı. Dramasının ba§lamasına otuz yıl vardı ve bu an annesinin anı, bu portre annesinin portresiydi.
Geçmi§ aylarda çizdiği yüzlerce anne çocuk çizimini gözden geçirdi. Yeni konseptine uyanları ayırdı ve masadaki eskizlerle tema için arkaplan arayı§ına girdi. O an Meryem Ana neredeydi? Şurda bir merdivenin altındaki sırada otururken çizilmi§ti. Çocuğundan ba§ka yanında km vardı? Oyun pozunda birkaç çocuk vardı. Meryem Ana'nın fıgürü güçlü Toskana kadınlarının aksi olabilirdi. Ama Meryem Ana'nın yüzü nasıl çizilirdi? Annesinin hatırası on sene öncesinde kalmı§tı ve hayal benzeri bir hal almı§tı.
Çizimieri bir kenara kaldırdı. Özünü aldığı mermerı anlamadan bir heykel parçasını anlayabilmek mümkün müydü?
Granacci'yi aradı, Granacci'ye resim atölyesi olarak evin en büyük odası verilmi§ti. Şehirdeki mermer dükkaniarını ziyarete çıkıp çıkamayacaklarını sordu.
"Ehmde mermer olursa daha iyi çalı§acağım. Böylece görüp hissedebiiirim ve içindeki yapıyı öğrenebilirim. "
"Bertoldo çizimler ve modeller tamamlana kadar mermer alınmamasını söyler; ondan sonra hangi mermerin yeteceğine karar verebilirsin. "
2 2 1
"Diğer türlü de olabilir," diye dü§ünceli §ekilde yanıtladı. "Bence bir çe§it evlenme . . . "
"Peki Bertoldo'ya güzel bir yalan uydururum, yarın gideriz ."
Floransa, Praconsul bölümü boyunca dağılmı§ ta§ dükkanları vardı. Her çe§it ve boyutlarda granit, traverten, renkli mermerler, hazır in§aat ta§ları, kapı çerçeveleri, pencere oturakları ve sütunlada doluydu.
Ama Michelangelo'nun aradığı Carrara bloğunu bulamadılar.
"Settignano'ya yürüyelim. Orada bulma §ansımız daha fazla," diye öneride bulundu.
Desidero'nun Mino da Fiesole'yi çalı§tırdığı eski bahçede, ilk görü§te büyüleyen bir parça buldu. Orta boydaydı ama kristalleri ı§ıldıyordu. Çatlaklarını görmek için üzerine su döktü, sesini dinlemek için çekiçle kenarlarına vurdu, kusurları, kabarcıkları, lekeleri için test etti.
"ݧte bu, Granacci," ne§eyle seslendi. "Meryem Ana ve çocuğa yetecektir. Ama günün ilk ı§ıklarıyla görmeliyim. Sonra mükemmel olduğuna emin olacağım."
"Eğer gün doğana kadar yere oturup senin mermerine bakacağıını dü§ünüyorsan . . . "
"Hayır, hayır sen fiyatta anla§. Toppolino'lardan at getireceğim ki, eve sağ salim dönebilesin."
"Bilirsin, arkada§ım, 'Gün ı§ığı her §eyi söyler. ' lafına inanmam. Bu güçlü ı§ıkta göremediğin ne göreceksin ki
222
gün doğumunda? Bence bu bir pagan inanı§ı: dağ tanrılarını sakinle§tirmek için §afakta düzenlenen bir bereket ayini."
Michelangelo, Toppolino kemerlerinin altında üzerine bir battaniye alarak uyudu, ilk ı§ıklar görülmeden ayrıldı, §afağın parmakları tepelerden uzandığıncia mermerin üzerinde duruyordu. Blok §effaf gibiydi. Gözleri uzunlamasına, derinlemesine ve geni§liğine her §eyi görebiliyordu. Birle§ik kristal katlarından yapısal bütünlüğünü görebiliyordu. Farkedilebilir bir kusuru yoktu; herhangi bir çatlak ya da kusur renk deği§imi yoktu ve kristaller üzerinde ı§ıldıyordu.
"Asil bir bloksun" dedi yüksek sesle.
Sahibine, Granacci'nin altınlarıyla ödeme yaptı. Mermer bloğu Toppolino'nun arabasına yükledi. Altı ya§ından beri Ca ve M ai ana' dan dönerken kullandıkları bir çift öküzün arkasında yola çıktı. Tepeden indi, Varlungo' dan sağa döndü, Affrico N ehri kıyısı boyunca ilerledi, §ehrin dördüncü sınırını olu§turan antik Podto aile Croce pazarını geçti. Santa Maria Nuova Hastanesi'ni, Medici Sarayı'nın önünden Via Largo'ya döndü. Piazza san Marco' dan geçerek bahçenin kapısından girdi. Gelinini getiriyormu§çasına gururluydu.
Ta§ ustalarından biri bloğu gölgeye çekmesine yardım · etti. Sonra evdeki çizim masasına ve malzemelerin ba§ına geçti. Bertoldo bahçeden döndüğünde §a§kındı.
"Oymaya hazır mısın?"
"Hayır. Daha çok yoluro var."
223
"O zaman gazinadan neden çıktın?"
"Çünkü sakin bir §ekilde çalı§mak isterim."
"Sakin? Ta§ ustalarının çekiçlerinden çıkan onca sesten uzaklapmazsın."
"Güzel bir ses . Bununla büyüdüm."
"Diğerleriyle evde vakit geçirmem lazım. Eğer yakınlarımda olursan ihtiyacın olduğunda öneride bulunup düzeltme yapabilirim. "
Michelangelo bir an dü§ündü, sonra "Bertoldo, yalnızlığa ihtiyacım var, bütün gözlerden uzak çalı§malıyım; seninkilerden bile, istediğimde önerilerini alabilirim."
Bertoldo'nun dudakları dinledi, "Bu yolla daha çok hata yapacaksın ve daha uzun süre hata yapmaya devam edeceksin."
"En iyi bu §ekilde öğrenilemez mi? Hataların seni mantıklı sonuçlara ula§tırmasını sağlayarak?"
"Bir parça öğüt sana zaman kazandırabilir."
"Zamanım var."
Bertoldo yorgun gözlerinin arkasına çekildi. Sonra gülümsedi.
"Zamanın var. Yardım istediğinde bana gel ."
Ak§ama doğru herkes bahçeden ayrıldığında, Torrigiani'yi kendisini izlerken buldu.
"Şimdi de benim yanımda çalı§amayacak kadar iyisin."
224
"Ah Torrigiani ! Sadece biraz mahremiyet istedim . . . "
"Mahremiyet! Benden ayrı mı? En iyi arkada§ından? Yardıma ve arkada§a ihtiyaç duyduğun ilk sene mahremiyet istemiyordun. Şimdi Il Magnifico seni seçtiğine göre . . . "
"Torrigiani, inan bana hiçbir §ey deği§medi. Sadece birkaç metre ötedeyim . . . "
"Birkaç kilometre öteye ta§ınmanla aynı §ey. Hazır olduğunda benimkinin yanına bir heykeltra§ masası kurabileeeğimi söylemi§tim."
"Hatalarımı kendi ba§ıma yapmak istiyorum."
"Yoksa sırlarını çalacağımızdan mı korkuyorsun?"
"Sırlar mı! " Michelangelo sinirlenmeye ba§lamı§tı. "Acemi bir heykeltra§ın ne gibi bir sırrı olabilir? Bu benim ilk temam. Sen yarım düzine yaptın bile."
Torrigiani ısrarcıydı. "Sen beni istemiyorsun." Michelangelo sesini çıkarmadı. Suçlamasında haklılık bulunuyor muydu? Torrigiani' nin fiziksel güzelliğine, hikayelerine, §arkılarına hayrandı . . . ama burada bir blok mermer dururken, onunla konu§mak, hikayelerini dinlemek istemiyordu.
"Çabuk §!mardın. Daha önce de küçük görülmü§tüm, ama bunu yapanlar hüsrana uğradı. "
Birkaç dakika sonra Granacci geldi. Asık suradıydı. Örsü, pürüzlü masayı, çalı§ma masalarını ve yerden yükseltilmi§ platformdaki çizim masasını inceledi.
225
"Bir sorun mu var, Granacci?"
"Torrigiani. Bunalımlı bir ha.lde eve geldi. Senin hakkında ho§ olmayan §eyler söyledi."
"Onları ilk ben duydum."
"Dinle Michelangelo. Calcio tarlasının kaqı tarafındaytın artık. Bir sene önce Torrigiani'ye çok fazla ilgi göstermemen konusunda uyarmı§tım seni. Şimdi de adil davranınadığın için uyarıyorum. Onunla arkada§lığını sonlandırma . . . Merrnede ilgili artan me§guliyetini biliyorum ama Torrigiani merrnerde sihirsel bir §ey göremiyor ve bunun sarayda ya§amandan kaynaklandığını dü§ünüyor. Eğer yorulduğumuz için arkada§larımızdan kurtulmak İstersek ne kadar arkada§ımız kalır?"
"Telafi etmeye çalı§acağım."
"Mermer", Yunanca "parlayan ta( kelimesinden gelir . Ah§ap sıraya dik bir §ekilde koyduğunda sabahın ilk ı§ıklarıyla nasıl da parlıyordu. Kısa bir yol izleyip derinlerdeki kristaller tarafından yansırılan ı§ığın pırtltısını izledi. Aylardır bu blokla ya§ıyordu. Onu her türlü t§ık altında, her açıdan, her derece sıcaklık ve soğukta incelemi§ti. Onun doğasını yava§ yava§ anlıyordu. Keskiyle değil algı gücüyle. Her bir katmanını, kristalini, ihtiyacı olan formları vermesi için nasıl ikna edebileceğini öğrenene kadar bu gücü kullanacaktı. Bertoldo formların yükselıneye ba§lamadan önce serbest bırakılması, açığa çıkarılması gerektiğini dü§ünüyordu. Zira mermer sayısız §ekil barındırıyordu; böyle olmasaydı herkes birbirine benzer i§ler çıkarırdı.
226
Çekicini ve subbiasını eline aldı ve canlı darbelerle kesmeye ba§ladı. Tek bir "Haydi! " de yolu açılıyordu. Merrneri hassasiyetle oyan ve özünü çıkaran bir parmağa benzeyen oyma kalemini kullanırken keski de kesintisiz bir doğrultuda ilerlemeye devam ediyordu.
Küt keski, yumruk gibiydi. Di§li keskinin yivlerini yere seriyordu. Mermer blok konusunda haklıydı. Birbirini takip eden katmanlar boyunca figürlerini olu§turmaya devam ederken gösterilen her duyarlılığa boyun eğiyordu.
Mermer, zihninin ke§fedilmemi§ kö§elerindeki karanlığa ı§ık tuttu. Yeni kavramların tohumlarını gözler önüne seriyordu. Çizimlerine ya da kil modellerine bakmıyordu. Hepsini bir kö§eye kaldırmı§tı. Şekilleri zihninden çiziyordu. Gözleri ve elleri ortaya çıkması gereken herbir çizgiyi, kıvrımı, kütleyi ve alt rölyefı ta§ın hangi derinliğinde yaratması gerektiğini biliyordu.
Çünkü fıgürün sadece bir çeyreği ortaya çıkmı§ olacaktı. Giovanni ziyarete geldiğinde i§ba§ındaydı. Bir yıl önce Cantessina tarafından bahçeye getirildiğinden beri ilk ziyaretiydi. Görünü§ten hiç nasibini almamı§ olmasına rağmen Michelangelo onun ifadesinde zeka ve çeviklik görürdü. Floransa, Larenzo'nun uysal, zevk dü§künü ikinci oğlunun yetenek sahibi olduğunu ne var ki sıkıntıdan uzak kalmak için bu yeteneğini kullanmadığını anlatıırdı. Asık suratlı gölgesi 1 5 ya§ındaki kuzeni Giulia tarafından destekleniyordu. Doğa Giovanni'nin zıttı olarak Giulio'yu yaratma i§ini üstlenmi§ti. Uzun, ince yapılı, kemikli suratı, düz burnu, çukur çenesi, kavisli ka§ları ve büyük gözleriyle yakı§ıklı, zarif, etkili ve doğal me§guliyeti olarak belayı seven ama bir ceset kadar da soğuk ve
227
katı olan taraftı. Lorenzo tarafından Medici kabul edilen, ama Piero ve Alfonsina'nın küçümsediği Giulio sadece kuzenleri vasıtasıyla kendine yer edinebilirdi. Kendisini §i§man, iyi yaradı§lı Giovanni'ye yapı§tırdı ve kurnazca Giovanni' nin bütün i§lerini yaptığı, ho§ una gitmeyecek durumların üstesinden geldiği, eğlence sağladığı ve Giovanni'nin isteyeceği §ekilde kararlarını aldığı bir pozisyona sızdı. Giovanni tam anlamıyla bir kardinal olup Roma'ya ta§ındığında Giulio da ona e§lik edecekti.
"Giovanni, ziyaretin ne büyük bir incelik," dedi Michelangelo.
"Gerçek bir ziyaret sayılmaz," diye dolgun br sesle yanıtladı Giovanni. "Seni büyük avıma davet etmeye geldim. Bütün saray için yılın en heyecan verici günüdür. "
Michelangelo av hakkında bir §eyler duymu§tU. Lorenzo' nun avcıları, binicileri, seyisleri dağlarda tav§anların ve kirpilerin, erkek geyiklerin ve yaban domuzlarının bol olduğu bölgelere gönderilirlerdi. Bütün alan yelken beziyle örtülür, çevredeki köylünün erkek geyikleri kuma§ çitleri adamasın, domuzları da içinde delik açmasın diye nöbet tuttuğunu biliyordu. Bu oyunun boyutunu geni§letirdi. Ağır kanlı Giovanni'yi hiç bu kadar hevesli görmemi§ti.
"Beni affet ama gördüğün gibi merrnede uğra§ıyorum, bırakarn am." Giovanni hayal kırıklığına uğramı§tl. "Sen i§çi değilsin. istediğin zaman çalı§ırsın. Özgürsün. "
Michelangelo parmaklarından kaymasın diye sekizgen gibi §ekillendirdiği keskinin etrafındaki parmaklarını yumup açtı.
228
"Bu tartı§ılabilir, Giovanni. "
"Ama seni kim tutar?"
"Ben."
"ݧi gerçekten benim avıma tercih mi ediyorsun?"
"Bana seçim §ansı verdiğine göre, evet."
"Ne kadar tuhaf. Söyleseler inanmazdım. Sadece çalı§mak mı istiyorsun? Oyalanmak için hiç vaktin yok mu?"
"Eğlence" kelimesine Toppolino'lar nasıl titizlik gösteriyorsa Michelangelo da buna gösteriyordu. Matla§tırılmı§ mermer tozunu dudaklarından sildi.
"Herkesin kendisine göre bir oyalanma tanımı yok mu? Benim için mermer, avianma keyfini veriyor."
Giulio alçak bir sesle kuzenine "Y o bazlardan korusun bizi. "
Michelangelo, Giulio'ya "Neden yobaz olayım?" diye sordu.
Giovanni "Çünkü tek bir §eyle ilgileniyorsun."
Giulio yine alçak bir sesle Giovanni'ye bir §eyler söyledi. Giovanni "Kesinlikle haklısın," ve sonra iki genç adam tek bir kelime bile söylemeden ayrıldılar.
ı
Michelangelo i§inin ba§ına döndü. Olay aklından tamamen çıkmı§tl. Ama çok sürmedi ak§am serinliğinde Contessina bahçeye geldi. Michelangelo'nun mermerine yakla§ıp yumu§ak bir sesle "Karde§im Giovanni onu korkuttuğunu söyledi."
229
" . . . korkutmak mı? Ama hiçbir §ey yapmadım."
"Giovanni sende bir tür . . . vah§ilik olduğunu söylüyor."
"Karde§ine benim için üzülmemesini söyle. Belki de eğlenceye kapılamayacak kadar gencim."
Cantessina sorgular gibi baktı.
"Giovanni'nin avı yılın en büyük olayıdır. O birkaç saat boyunca Medici ailesinin reisi olur. Babam bile ondan emirler alır. Eğer avı reddedersen Giovanni'yi reddediyar kendini ondan üstün görüyormu§sun gibi görülür. İnce birisidir, kimseyi incitmek istemez. Sen neden onu üzmek isteyesin?
"Onu kırmak itemiyorum, Contessina. Sadece dikkatimi dağıtmak istemiyorum. Bütün gün tükenene kadar ta§ oymak istiyorum.
Cantessina bağırdı, "Zaten Piero'yu dü§man ettin! Giovanni'ye de mi aynısını yapmak zorundasın?"
Hiçbir cevap bulamadı. Keyfi kaçmı§tı, üç di§li keskisini bıraktı, çe§mede büyük beyaz bir kuma§ parçasını ıslattı ve mermerin üzerine örttü. Kimsenin çalı§masını bölemeyeceği günler gelecekti!
"Peki Contessina. Gideceğim."
Ritmik bir hareketle çekici ve keskiyi aynı anda almayı öğrenmi§ti, oyma kalemini gev§ek tutuyordu ki serbest hareket edip çekicin gücünü kısıtlamasın. Ba§parmağı aletin üzerinden kıvrıldı ve kalan dört parmağıyla kavradı. Darbe anında çıkan parçacıklar kar§ısında gözü-
230
nü istemsizce kapadı. Oyma kalemi dikeye yakın açıyla mermere girdi. Ancak Meryem Ana' nın yüzü ve İsa' nın sırtına geldikçe pozisyon deği§tirmesi gerekiyordu.
Bir anda dü§ünecek çok §ey vardı. Darbeleri ana kütleyi bulmalıydı. Figürlerini ve basamakları bloğu çadatma olasılığını azaltmak için dü§ey pozisyonda tasarladı. Ama mermer kendi özünü, serdiğini vurgulamadan bir dı§ kuvvete boyun eğecek gibi görünmüyordu. Ne dereceye kadar merrnede sava§ılması gerektiğini fark etmemi§ti. Malzemesine olan saygısı her darbede arttı.
Canlı figürleri ortaya çıkarmak uzun saatlerini ve günlerini aldı. Katman katman yava§ bir soyulma. Maddenin doğu§u aceleye getirilemezdi.
Sol tarafında ağır ta§ basamaklar alçalıyordu. Meryem Ana sağdaki sıra üzerinde yüzü dönük oturuyordu. Geni§ ta§ trabzan onun kucağında bitiyormu§ yanılsamasını doğuruyordu. Tam da çocuğunun dizi altında. Eğer Meryem Ana'nın güçlü sol eli çocuğun bacaklarını sıkıca kavrayacaksa daha açık olmalıydı. Düz bir yüzeyde biraz dı§arı çıkabilirdi. Sadece oğlunu değil aynı zamanda üst kiri§ olabilecek trabzanı da kavramı§ olabilirdi . Meryem Ana böylelikle hem kucağındaki İsa'nın ağırlığını hem de Tanrı'ya hizmeti kabul etmesi durumunda oğlunun geri,leceği çarmıhı destekliyor olacaktı.
izleyenleri sembolizme boğamazdı. Yine de görebilenler için orada olacaktı.
Şimdi üst kısımda olduğuna göre, kar§ı parmaklık nerede olmalıydı. Berimlerneyi tamamlamanın bir yolunu
2 3 1
bulmak için çizimlerine baktı. Merdivenlerin ba§ında oynayan John'a baktı. Sağ açıdan dolgun kolunu trabzanın üzerinden atsa . . .
Yeni bir karakalem çizim aldı. Sonra mermerin kristalize etinin derinliklerine yontınaya ba§ladı. Bloğa i§ledikçe çocuğun bedeni ve sağ kolu canlı, titre§imi bir kiri§ olu§turdu. John kuzeni İsa'yı vaftiz etmek zorunda olduğu için, tutucunun ayrılmaz parçası haline geldi.
Merdivenin ba§ında oynayan diğer iki çocuğun oyulmasıyla Meryem Ana ve Çocuk bitti. Bertoldo'nun ardı kesilmeyen yönergeleri altında hiç eğitimi olmayan bir çalı§maya ba§ladı: Cilalama. Bertoldo, zihnine parçaya tatlı bir duygusallık veren "Fazla parlatmanın" fenalıklarını kazıdı.
Kulübesinin güney duvarında çalı§tığı için, §imdi Bugiardini'den 16 ya 22 inçlik plakayı batı duvarına kaldırmasını isteyebilirdi. Böylelikle kuzey ı§ığı doğrudan gelmezdi.
Önceleri, pürüzlü yüzeyleri azaltmak için törpü kullandı. Sonra ince mermer tozlarını siliyordu. Sonra delikleri gördü. Bertoldo, bunların çalı§manın ba§ında keskinin derine inip yüzeyin hemen altındaki kristalleri ezmesinden kaynaklandığını söyledi.
"Suyla, ince taneli zımpara ta§ı kullan." diye yönlendirdi Bertoldo. "Ama elin hafif olsun."
Bir kez daha bloğu suyla yıkadı. Şimdi eseri mat bir kağıt yüzeyinkine benziyordu. Sonrasında yüzeyi rötu§lamak ve ı§ıldayan kristalleri ortaya çıkarmak için hafif bir pon-
232
za ta§ı kullandı. Yeni ipeksi dokuyu hissetmek için parmakları mermerin üzerinde gezdi. Hemen göze çarpmayan yüzey deği§ikliklerini daha iyi bir t§ıkla gözlemlerne ihtiyacı duyduğu zaman kuzey ve doğu duvarlarının desteklerini a§ağı indirdi. Yeni yoğun ı§ıkta deği§im oldu. Yıkayıp süngerleyip kurumaya bırakma ihtiyacı hissetti . . . Zımpara ve ponza ta§ıyla en ba§tan ba§layacaktı.
Yava§ça önemli kısımlar ortaya çıktı: Meryem Ana'nın yüzündeki, saçlarındaki, sol yanağındaki ve çocuğun omuzundaki gün ı§ığı, 'Meryem'in bacaklarını örten ön kıvrım üzerindeki, tırabzana dayanırken Jonhn'un sırtına, tırabzanın iç tarafındaki ı§ık, yapıdaki önemini vurguluyordu. Kalan her §ey, blok oturak, merdivenler, duvarlar oldukça gölgeliydi. Şimdi bakan ki§i İsa'nın göğsüne asıldığında Meryem'in yüzüne yansıyan yoğun duygusallığı ve karma§ayı ve elindeki ağırlığı görebilirdi.
Lorenzo Platon dördüsünü topladı. Michelangelo, Bertoldo'yla odaya girdiği zaman, mermer bloğun siyah kadifeyle kaplı düz bir sunağın üzerine yerle§tirildiğini gördü.
Platon grubu gürültülü ve ne§eliydi;
"Sonuçta bir Yunan fıgürü yaptın," diye ne§eyle haykırdı Po�iziano.
Pico ona yabancı gelen bir duygu yoğunluğuyla, "Senin çalı§mana baktığımda Hristiyanlıktan uzakla§ıyorum. Senin kahraman figürün Yunan sanatının akıl ermez ilahiliğine sahip."
23 3
"Katılıyorum," diye ekledi ak saçlı Londina; "Heykeltıra§lık sadece sadelik olarak tanımlanabilecek sükunete, güzelliğe ve insanüstü özelliğe sahiptir. "
"Neden öyle olsun?" diye sessizce sordu Michelangelo.
"Neden? Çünkü sen Akrapolis'ten tam da Floransa'nın ortasına dü§tÜn." diye yanıtladı Ficino.
"Özünde sen de biz gibi pagansın. Magnifico, senin ofisinden §U dikili antik büyük rölyef üzerinde oturan kadını getirebilir miyiz?"
Saniyeler içerisinde, saray U§ağı antik dikili ta§ın yanında birçok ta§ınabilir Merdivendeki Meryem'le çıkagelmi§ti.
Bununla, Platoncular Michelangelo'nun eserinin Hıristiyan oyma eserleriyle hiçbir bağlantısının olmadığını kanıtlamaya çalı§tılar.
"Zaten öyle olması gerekmiyordu, " diye hararetle atıldı. "Orijinal bir §ey için yola çıkmı§tım."
Lorenzo sahnenin keyfini çıkarmaktaydı.
"Michelangelo bir senteze ula§tı: Onun çalı§ması hem Yunan hem de Hristiyan felsefesinin en iyi yanlarını sunan güzel bir birlqim olu§turdu. Bütün hayatını Platon ve İsa'yı bütünle§tirmeye çalı§an sizler için açık olmalı. "
Michelangelo, "Hiç kimse Meryem ve onun karar anıyla ilgili tek kelime etmedi. Çok mu derinlere gömülmü§? Yoksa Yunan kültürüne bağladıkları yön orası mı? Çocuk henüz adanmamı§ olduğu için?"
234
Sessiz kalan Bertoldo, "Pekala haydi heykelden konu§alım. İyi mi, kötü mü?" diye böldü.
Michelangelo odada yokmu§ gibi görmezden geliniyordu. İlk büyük i§ini, hümanizmin bir çocuğu gibi gördükleri için beğendiklerini dü§ündü. Bebek İsa'nın sırtının izleyicilere dönük olması gibi devrimsel bir fikir çok ho§larına gitmi§ti. Meryem' in asil anlayı§lılığı ve merrnerde yeni yeni anla§ılmaya ba§lanan perspektifteki ba§arısı onları çok heyecanlandırmı§tl. Donatello bile Meryem Ana'larında buna kalkı§mamı§, meleklerin ve çocukların ana figürlerin arkasında belli belirsiz görünmesine razı olmu§tu. Üç ana figürün yansıtma gücüne de hayran kalmı§lardı, heyecanla padayı§ına . . .
Gördükleri en iyi olacak rölyeflerdendi.
Beğenmedikleri §eyler de oldu. Sözlerini sakınmadan Meryem Ana' nın yüzünün fazlaca biçimlendirildiğini, dökülen elbisesinin fazlasıyla dikkat dağıttığını belirttiler. Çocuk figürü fazla kaslıydı, kolunun ve elinin duru§u biçimsiz ve ] ohn figürü gaddarla§tırılmak istenircesine iriydi . . .
Lorenzo "Durun, durun, genç arkada§ımız altı aydır bunun için çalı§ıyor . . . " diye bağırdı.
" . . . ve ba§tan sona kadar kendisi karar verdi," diyerek müdahale etti. Bertoldo; "Benim sadece akademik anlamda yardımım oldu. "
Michelangelo dikkaderini çekmek istercesine ayağa kalktı.
235
"Öncelikle, kıyafetten nefret ediyorum, sadece nü çalı§mak istiyorum; onları kontrolde baprısız oldum. Meryem Ana'nın yüzüne gelince, onu hiç bulamadım. Zihnimde, demek istiyorum, bu nedenle daha . . . gerçekçi çizip, §ekillendiremedim. Şimdi bittiğine göre neyi ba§armayı umduğumu size söylemek isterim."
"Yerin kulağı vardır," diye nükteli bir cevap verdi Polizinana, nefes alıp canlanacaklarmı§ gibi hissedecektiniz . "
Sonra, utanarak, Meryem Ana ve çocuğu dü§Ünme, karar verme anını anlattı. Lorenzo ve Platon dördüsü sessizliğe gömüldü, merrneri inceliyorlardı. Ara§tırıp, derin derin dü§ündüklerini hissetti. Sonra, yava§ça, teker teker ona döndüler, gözlerinde gurur vardı.
Dairesine döndüğünde, lavabosunun yanında deri bir kese buldu. Parlak altın florinlerle doluydu, kaç tane olduğunu sayarnadı bile.
"Bu nedir?" diye sordu. Bertoldo,
"Lorenzo'dan bir cüzdan."
Michelangelo keseyi aldı yan dairenin merdivenine yürüyüp birinci kata çıktı ve Lorenzo' nun odasına giden koridorcia ilerledi. Lorenzo küçük bir masada oturuyordu, önünde bir kandil, mektuplarını yazmaktaydı. U§ağı Michelangelo'yu haber verince sandalyesinde geri döndü.
"Lorenzo niçin böyle yaptığını anlaya . . . "
"Sakin, sakin. Otur §Uraya. Şimdi, ba§tan anlat." Michelangelo yutkundu, kendisini yatı§tırdı.
236
"Para kesesi. Merrneri satın almak zorunda değilsin. Zaten senin. Onu yaparken bu sarayda ya§ıyordum, her §eyimi sen sağlıyorsun . . . "
"Parçayı satın almıyordum, Michelangelo. O sana ait. Kese, bir çe§it bitirme ödülü. Pisa' daki kilise çalı§malarını tamamladığında Giovanni'ye verdiğim gibi. Seyahat edip, ba§ka sanat eserlerini de görmek istersin diye dü§ündüm. Kuzey' de B olon ya, Ferre ra' ya ve Podua' dan Venedik'e, Güney'de Siena'dan Roma'ya ve Napoli'ye? Sana referans mektupları vereceğim."
Saatin geç olmasına rağmen Michelangelo Via del Bentaccardi üzerinden eve ko§turdu. Herkes uykudaydı, ama hemen hepsi eline bir mum alıp ba§lıkları yan dönmܧ halde oturma odasında toplandılar. Michelangelo, altınları etkileyici bir §ekilde babasının masasına döktü.
"Ama . . . ama . . . ne?" Lodovico afallamı§tı.
"Ödülüm. Merdivendeki Meryem'i tamamladığım için. "
"Çok fazla," diye heyecanla bağırdı amcası "Kaç tane?"
"Saymadım" gururla cevap vermi§ti Michelangelo.
" . . . 30, 40, 50," Babası sayıyordu. "Bir aileyi altı ay rahatlıkla geçindirecek kadar. "
ı
O gösteri§ yaparken Michelangelo da i§ini tam yapmaya karar verdi." "Neden altı aylık çalı§mam, bir ailenin altı aylık geçimini sağlamasın? Çok adil olurdu. "
Lodovico sevinçliydi.
237
"Uzun zamandır 50 altın florini bir arada görmemi§tim, Michelangelo hemen yeni bir parçaya ba§lamalısın, yarın sabah. Madem o kadar iyi ödüyorlar."
Michelangelo keyiflenmi§ti. Hiçbir te§ekkür sözü yoktu. Sadece mum ı§ığında pırıldayan altın yığınına dakunurken gizlenmeyen sevinç. Ne gariptir ki Lorenzo onu saraya davet ettiğinde mermer istediğini hatırladı.
"Ba§ka bir çifdiğe bakacağız, tek güvenli yatırım toprak. Sana fazla gelide . . . "
"Bunu yapınana izin verebilir miyim, biliyorum. Baba. Il Magnifıco parayı seyahaderim için verdiğini söylüyor: Venedik ya da Napali'ye bütün heykelleri görmek ıçın . . . "
"Heykelleri görmek için seyahat etmek mi! " Lodovico deh§et içinde kalmı§tı. Tarlaları gözünün önünde yok oluyordu. "Heykellere bakınca ıi.e olacak? Bak, gel, paralar gitsin. Ama yeni çiftliklerle . . . "
Karde§i Buonarrato sordu, "Gerçekten seyahat edecek misin Michelangelo?"
"Hayır, " dedi Michelangelo gülüyordu. "Ben sadece çalı§mak istiyorum." Babasına döndü. "Onlar senin, Baba. "
9
Bertoldo ustalardan çizmeye devam etmek için kiliseye gitmelerini defalarca söylüyordu. Deği§en ı§ıktan yararlanmak için ah§ap tezgahlarını da yanlarında götürüyorlardı. Carmine' deki Branacci §apelinde çizdiler.
238
Torrigiani kendi tezgahını Michelangelo'nunkine o kadar yakla§tırıyordu ki omzu Michelangelo'nun koluna bastırıyordu. Michelangelo tezgahını hareket ertirince Torrigiani alındı .
"Kollarım serbest olmazsa çizim yapamam dedi." Michelangelo.
"Geçen ak§am yeni bir müstehcen balad duydum."
"Odaklanmak istiyorum."
"Sıkıldım. Bu freskleri elli defa çizdik. Öğrenecek daha ne kaldı?"
"Massacico gibi çizmek."
"Ben Torrigiani gibi çizmek istiyorum. Benim için yeterli. "
Michelangelo ba§ını kaldırmadan sabırsızlıkla bağırdı, "Ama benim için yeterli değil."
"Bak §U konu§ana! Geçen sene üç ödül kazandım. Sen kaç tane kazandın?
"Hiç. Bu nedenle bırak da daha iyi öğreneyim."
Torrigiani geriye dü§tüğünü hissetti. Çarpık bir gülümsemeyle,
"Gozde öğrencinin hala böyle okul çocuğu egzersizleri yapmak zorunda olması çok §a§ırtıcı."
"Massaccio'yu kopya etmek, öğrenci anlayı§ına sahip olanların haricindekiler için okul çocuğu çalı§ması değildir ."
2 39
"Şimdi de zekan benimkilerden daha ileride. Sadece çizim yapabildiğini dü§ünüyordum." Sinirden alev almı§tl. .
"Çizebilseydin, fark olmadığını görürdün."
"Çizmekten ba§ka bir §ey yapabilseydin, ne kadar az ya§adığını görürdün. Söyledikleri gibi küçük adam, küçük ya§am, büyük adam büyük ya§am. "
"Büyük adam, büyük rüzgar ."
Torrigiani öfkeliydi. St. Peter'in ölümden döndürdüğü Filippino Lippi'nin oğlunun tablosunu görebilmek için taburesinin üzerinde döndü. Granacci on üçündeyken bunun için poz vermi§ti. Torrigiani, Michelangelo'ya tepeden bakacak §ekilde yer deği§tirdi.
"Bunu hakaret olarak söyledin. "
Taburesinden kalktı, koca elini Michelangelo'nun omuzuna koydu ve onu ayaklarına kuvvetle çekti. Michelangelo'nun Torrigani'nin amansız ifadesini görecek zamanı olmu§tu, bu ifade Torrigiani'nin bütün gücüyle saldırdığını söylüyordu; ancak kaçacak ya da darbeyi savu§turacak fırsatı yoktu. Torrigiani'nin yumruğu burun kemiğinde patladı. Maiano ta§ ocağında pietra serena kesiminde duyulan barut sesi çıktı. Ağzında kan ve kırık kemik tadı vardı, sonra uzakran Bertoldo' nun acılı çığlığını duydu.
"Sen ne yaptın?"
Karanlık gökyüzünde yıldızlar patlarken, Michelangelo, Torrigiani'nin cevabını duydu:
240
"Parmaklarımın altında kemiğinin ve kıkırdağının bisküvi gibi ufalandığını hissettim . . . "
Michelangelo dizlerinin üzerine çöktü. Boyalı §apelde mavi yıldızlar dönü§üyordu. Yan ağında soğuk ve sert zemini hissetti, freskin üzerinde yüzü ölgün ve ye§ile dönen Granacci'yi gördü. Sonrasında bilincini kaybetti.
Uyandığında saraydaki odasındaydı. Gözlerinin ve burnunun etrafına nemli bezler sarılmı§tl. Gözlerini açmaya çalı§tı ama sadece biraz aralayabildi. Pier Leoni, Larenzo'nun doktoru, Lorenzo ve Bertoldo üzerine eğilmi§lerdi. Kapı çalındı, birisinin içeri girip:
"Torrigiani §ehirden kaçtı Ekselansları, Porta Romana'ya gitti."
"Pe§inden en hızlı atlılarımızı gönderin. Sirti Signoria duvarına kar§ı ağaç kütüğüne bağlayacağım onu . . . "
Michelangelo'nun göz kapakları yeniden kapandı. Doktoru yastığını düzeltti, dudaklarını ıslak bezle nemlendirdi, sonra parmaklarıyla, Michelangelo'nun yüzünü muayene etti.
"Burun kemiği ezilmi§. Kemik parçalarının düzelmesi bir yıl kadar sürebilir. Şimdi tamamen kapanmı§. İleride, eğer ki §anslıysa, tekrar nefes alabilir."
Michelangelo'yu koltuğunun altından kaldırdı ve dudaklarına bir bardak götürdü. "İç bu seni uyutacak. Uyandığında ise acın azalmı§ olacak."
Dudaklarını açmak bir i§kenceydi. Yine de sıcak bitki çayını yudumladı. Ba§ındaki ses uzakla§tı. Tekrar kendin-
24 1
den geçmi§ti, kulaklarında Torrigiani'nin alaylı sözleri çınladı, dönen mavi yıldızları gördü ve yanındaki soğuk kaldırımı hissetti.
Uyandığında, odada yalnızdı. Acı, bir bölgede toplanmı§tı, gözlerinin arkasındaki ve burnundaki zonklamayı hissetti. Pencereden ı§ık geliyordu.
Örtüleri kenara çekip kalktı, sendeleyince dengesini bulmak için masanın bir kenarına tutundu. Sonra cesaretini toplayıp, aynaya baktı. Bayılınamak için masanın kenarını tekrar tutmak zorunda kaldı: çünkü aynadaki yüzünü zar zor tanıyabilmi§ti. İki gözü de kaz yumurtası kadar §i§mi§ti. Göz kapaklarını biraz daha kaldırmaya uğra§tı, gördüğü bir renk cümbü§ünden ba§ka bir §ey değildi; morlar, eflatunlar, turuncu ve koyu kahverengi.
Şi§ler inene kadar Torrigiani 'nin yumruğunun sonuçlarını tam olarak bilmeyecekti. Bir zamanlar arkada§ı olan adamın neler ba§ardığını görmek haftalar belki aylar alacaktı.
Torrigiani yumu§ak bal mumuyla çalı§ır gibi yüzünü tanınmaz bir hale getirmi§ti.
Ate§ten titreyerek tekrar yarağına kıvrıldı. Dünyayı ve gerçekleri silmek istiyormu§çasına örtüleri ba§ına çekti.
Kederliydi. Onu bu hale gururu getirmi§ti.
Kapının açıldığını duydu. Kimseyi görmek istemediğinden hareketsiz kaldı. Bir el ba§ının üzerindeki örtüyü kaldırınca, Cantessina ile yüz yüze geldi.
242
"Michelangelo' m."
"Contessina."
"Bunun olmasına çok üzüldüm."
"Benim kadar üzülemezsin. "
"Torrigiani kaçtı. Ama babam onu yakalayacağını söylüyor."
Michelangelo ıztırapla ba§ını yastıkta çevirdi.
"ݧe yaramayacak. Ben suçluyum. Onunla alay ettim . . . Kaldıramayacağı ölçüde."
"O ba§latmı§. Ne olduğunu duyduk."
Dudaklarından kaçabilecek en zalimce kelimeleri söylemeye zorlarken kendini, sıcak gözya§larının gözlerini acıttığını hissetti:
"Ben çirkinim."
Konu§urken yüzleri birbirine çok yakındı, neredeyse fısıltıları açık kapıda bekleyen dadı bile duyamayacaktı. Hareket etmeden dudaklarını §i§mi§, çarpık bumuna değdirdi, Michelangelo'ya ölgün sıcaklığı merhem gibi geldi. Sonrasında odadan ayrılmı§tl.
Günler geçti. Şi§ler ve ağrı azalsa da kendisini saraydan çrkacak kadar toparlayamamı§tl. Haberleri duyan babası hasarı ölçmek için geldi. Lodovico oğlunun yüzüne olanlardan ziyade, surat ve suratçılar hakkındaki yorumunda haklı çıkmasından dolayı mutlu görünüyordu. Michelangelo odasına hapsolduğu sürede üç altın florinin gelmemesinden endi§e ediyordu.
243
"Lorenzo ücretini kesecek mi?"
Michelangelo öfkelendi.
"O ücret değil. Ve çalı§madığım için kesilmeyecek de. Belki de kimse buraya tıkılı kaldığım için paraya ihtiyacım olup olmadığını dü§ünemeyecek."
Lodovico mırıldandı, "Ona güveniyordum," . Ayrıldı, sonra Buonarrato ziyaretine geldiğinde "Beni azarlamaya hiç hakkı yok," diye iç geçirdi. Lucrezina'nın yaptığı bir kase bademli tavuk çorbası getirmi§ti. Kuma§ ticaretindeki Strazzi'nin çırağı olmu§tu. Ciddi bir ifadesi vardı artık.
"Michelangelo, ki§inin sadece kendine ait biraz parası olmalı. Kenara birkaç florin ayırmanın tam zamanı. İzin ver birkaç hafta gelip, senin yerine parayla ben ilgileneyim."
Michelangelo karde§inin ilgisinden etkilenmi§ti. Yeni edindiği i§ yeteneğinden de memnundu.
Lorenzo her ikindi vakti birkaç dakikalığına uğruyordu, her seferinde tartı§maları için yeni bir kabartma ya da madeni para getiriyordu. Il Cardiere liriyle, Floransa' da dönen dolapların espirili hikayesini bir §arkıyla aktardı . Londino, Dante'den okumak için, Pico da Yunanların heykeltıra§lığın ana yapılarını Mısırlılardan öğrendiğini gösteren Mısır ta§ oymacılığından yeni örnekleri göstermek, Cantessina hava kararmadan bir saat önce çalı§mak ve sohbet etmek için yanına dadısını da alıp gelirdi. Giovanni ve Giulio'nun bile uğradığı oluyordu. Piero geçmi§ olsun dileğini iletmi§ti.
244
Ghirlandaio'nun yanından gelen haylaz suradı Jacopo ve kızıl saçlı Tedesco, Floransa sokaklarında gördükleri Torrigani'yi Porta Prato'ya kadar ta§ladıklarına dair teminat verdi. Çizim materyalleri ve folyolar getiren Granacci saatlerce yanında kalıyordu. Bumunu çubuklada incelemek için doktor geldi. Ve sonunda burnundan nefes alabileceğinin teminatını verdi. Mahremiyeti kalmayan Bertoldo cana yakındı ve Michelanglo'yu teskin etmeye çalı§ıyordu.
"Torrigiani yumruğuyla senın becerini ezmeye çalı§tl. Böylece kendisi yükselebilecekti."
Michelangelo ba§ını salladı. "Granacci beni uyarmı§tı. "
"Yine de, ba§kalarında olan yeteneği kıskananlar onu mahvetmeye çalı§ırlar. Yarın geri dönmelisin. Bahçede seni görmeyi özledik."
Michelangelo lavabonun üzerindeki aynada yüzünü inceledi. Burnundaki göçük artık kalıcıydı. Ortasında koca bir §i§lik ve sol tarafa doğru yatmı§tı, daha önce sahip olduğu simetriden hiçbir iz bırakmayarak . . . İrkildi.
"Ne rezil bir heykel ! Ta§ yumu§ak ve deliklerle doluydu. Çekicin ilk darbesiyle darmadağın oldu. Şimdi bozulmu§tu, denge ya da modeli yoktu. Dağ yamacında terkedilmi§ bir ta§ ocağı gibi. Bakılacak tarafım yoktu zaten, ama §U ezilmi§ görüntümden de midem bulanıyor."
Acı bir umutsuzlukla doldu. Şimdi tam anlamıyla güzel heykeller yapmaya çalı§an çirkin bir heykeltıra§ olmu§tU.
245
1 0
Şi§kinlik indi, renk e§itsizliği yok oldu; yine de bu deği§ik ve ağır yaralı haliyle dı§ dünyaya çıkamıyordu. Floransa'yla gün ı§ığında yüzle§emiyor olsa da, gecenin ilerleyen saatlerinde çıkıp saatlerce yürüyerek biriken enerjisini harcıyordu. Saraylarda yanan kandillerin ı§ığında §ehir ne kadar farklı görünüyordu, uyuklayan ta§ yapılar yıldızların ı§ığında nasıl da büyülüydü?
Paliziana bir gün dairesine geldi, Bertoldo'yu görmezden gelerek;
"Oturabilir miyim?" diye sordu. "Michelangelo, Ovidius'un Dönü§ümler eserini İtalyanca 'ya çevirme i§ini yeni bitirdim. Nestor'un Sentarlar hikayesini çevirirken Sentarlar ile Thessalian'lar arasındaki sava§tan çok güzel bir çalı§ma çıkarabileceğini dü§ündüm."
Michelangelo yatağında doğrulup dikkatle Poliziana'ya baktı. Çirkinliklerini kıyaslamaya ba§ladı. Sandalyeye tünemi§ olan Poliziano'nun boncuk gibi gözleri, Michelangelo'nun gözünde mora çalan yağlı siyah saçları ve itici bir §ehvete sahip dudakları vardı. Ne kadar çirkin olsa da Ovidius'tan ve Yunan hikayelerinin §İirsel anlatımından bahsederken yüzü içten gelen bir ı§ıkla aydınlanıyordu.
"Açılı§ dizeleri salıneyi betimler:
Pirithous genç Hippodame'yi gelini yaptı;
O günü kutlamak için; masalar hazırlandı.
Ve daha çok §atafat için sedider kuruldu
246
Yanlarında ye§il ağaçlada örtülü m ağ ara.
Ziyaretçiler arasında senrorlar, ha§in yaratıklar
'Yarı at, yarı insan, bulutlarda yaratılmı§lar, §Öyle derler
Kendim ve Thessaly'nin asilzadeleri . . . "
Yumu§ak ve tonu deği§en sesiyle, sarayın ne§esini anlatmaya devam etti Poliziana: " . . . Ah gelin ne güzeldi!
Sonra gelinin ne kadar tadı olduğunu söylemeye ba§ladık
Ama nazarımız düğüne §anssızlık getirmeye ba§ladı.
Eurytus, kaba yontulmu§ sentarların en çılgını,
Öfkesi §arapla arttı, ama gelini gördüğünde
Daha da öfkelendi, masalar sarsıldı.
Ala§ağı oldu, sonra uzaklara fırlatıldılar.
Biri gelini tutup üstüne attı
Bu Eurytus'tu, diğer sentarlar
Kadınları istedikleri gibi alırlarken, ilk gelen ilk alınırdı,
Manzara bu §ehrin yağ malanmasına benziyordu . . "
Sahneleri odada canlandırdı :
Theseus, Eurytus'un yüzüne §arap dolu Urne'yi savuruyor, yaratığın beyni kırılmı§ kafatasından dı§arı fı§kırıyordu; Gryneus iki adamın kafasına sunak ta§ı fırlatıyor; RhÔetus da adamını boğazından "me§ale ve ate§ sokarak öldürüyordu."
Michelangelo'nun gözü Bereoldo'nun "Romalılar· ve Barbarlar Sava§ı'nın" modelinin durduğu dolaba kaydı. Poliziano'nun gözleri onu izledi.
247
"Hayır, hayır," dedi "Bertoldo'nun 'Sava§' ı, Pisa'daki lahitin bir kopyası, bir röprodüksiyon, aslında. Seninki orijinal olacak."
Bertoldo hiddetlendi.
"Yalan söylüyorsun! Michelangelo seni Pisa'ya götürüp göstereceğim. Yarın! Lahitin ortasında hiçbir figür olmadığını göreceksin. Onları yeniden yaratmak zorunda kaldım. Atlı sava§çımda olduğu gibi aniatı için yeni temalar kazandırdım . . . "
Po liziana el yazmasını Michelangelo'nun eline bıraktı.
"Vakit buldukça oku. Ben çevirilerini yaparken senin de sahneleri §ekillendirdiğini hayal ettim. Daha güçlü bir tema bulamazdın. "
Bertoldo geceden atları hazırlattı. Şafakta Arno'ya yola koyuldular. Pudra mavisi gökyüzünde kubbe ve yatık Pisa Kulesi'ni görene kadar Empoli'de devam ettiler. Bertoldo, Michelangelo'yu doğrudan Compasanto'ya, 1 278'de yapılmaya ba§lanan bir duvarla çevrelenmi§ dikdörtgen mezarlığa götürdü; koridorları 600' e yakın mezar ve antik lahide doluydu. Berroldo Romalı sava§ sahnesine yöneldi. Öğrencisinin olumlu görü§ünü almaya can atıyordu, üzerinde dikkatle durarak kendi sava§ sahnesi ile bu lahit arasındaki farklılıkları anlattı. Daha çok farklılığa dikkat çektikçe, Michelangelo daha fazla benzerlik görüyordu. Sakinle§tirici bir edayla mırıldandı.
"Sanatta bile bir annemizin ve babamızın olması gerektiğini söylemi§tin bana. Nicola Pisano, modern heykeltıra§lığa bu noktada ba§lamı§tı, bunu ba§arabilmesinin
248
nedeni bin yıldır saklanan bu Roma lahitini görmܧ olmasıydı."
Teskin olan Bertoldo manavın arkasındaki Asterla'ya götürdü onu. Burada orkinos ve barbunya yediler. Ya§lı adam birkaç saatliğine yatınca da Duomo'ya döndü; sonra Vaftizhane'ye. Büyük bir bölümü Nicola ve Giovanni Pisano tarafından tasarlanmı§tı. Nicola Pisano'nun ba§yapıtı, be§ uzun rölyefiyle mermer bir vaiz kürsüsü.
Tekrar dı§arı çıktığında, parlak Pisa gökyüzüne ba§ı dönmü§çesine yaslanmı§ gibi görünen Kule'ye baktı. "Bertoldo bir açıdan haklıydı: heykeltra§ ve mimar olmak yetmiyordu; aynı zamanda mühendis olmalıydı ! "
At nalları sıkı§tırılmı§ toprak yolda ritmik bir §ekilde ilerliyor, sakin ve biçimli tepeler geride kalıyordu. Ak§am serinliğinde eve dönerlerken zihninde görüntüler beliriyordu: Adamlar arasındaki mücadele, kadınların, yaralıların ve ölmek üzere olanların kurtarılı§ı. Saraya ula§tıktan kısa bir süre sonra Bertoldo uykuya daldı, bir lamba yakıp Poliziano'nun çevirisini okumaya ba§ladı.
Daha birkaç sayfa geçmemi§ti ki kendi kendine §U soruyu sordu. "İnsan bu efsaneyi nasıl çizebilir ki? Ghirlandaio'nun freski büyüklüğünde bir mermer gerekir." Dahası bir heykeltıra§ mitolojik bir sava§ta kullanılaı\ bütün silahları, me§aleleri, mızrakları, çatal boynuzları, kargıları, adarı, ağaç gövdelerini kullanamaz. Yoksa mermer karma§ık bir hal alır.
Önceden okuduğu bir satırı hatırladı ve bulana kadar sayfaları karı§tırdı:
249
"Aphareus dağ yamacından bir parça kaya söktü . . . "
Bu imaj ona göre çok canlıydı. Heyecanlandı. Birle§tirici bir tema ve bütünle§tirici bir güç olabilirdi. Teması! Bütün silahları çizemeyeceğine göre, sadece birini kullanabilirdi; en eski ve en evrensel olanı: Ta§.
Gömleğini ve pantolonunu çıkardı ve kırmızı örtünün altına girdi. Ellerini ba§ının altına koyup uzandı. Bütün gün dı§arıda, insanlar arasındaydı ve bir kez bile burnunu dü§Ünmedi. Zihninde görüntüler kaynamaya ba§ladı. Hiçbiri Compasanta ya da Pisa Vaftizhanesi'ne ait değildi. Sadece Sentarların Sava§ı vardı.
"Tanrı'ya §ükür," diye dü§ündü, "İyile§tim."
Rustici çok keyiflendi. "Sana atların çizimini yapmanı söylememi§ miydim? İçinde at olmayan sanat eseri bir hiçtir."
Keyiflenen Michelangelo "Eğer bana sentarları nerede bulacağıını gösterebilirsen . . . "
Bahçedeki gerilim yok olmu§tu. Kimse ne Torrigiani'nin adını andı ne de kavgadan bahsetti: Torrigiani hala yakalanamamı§tı. Muhtemelen de yakalanmayacaktı. Yeni projesi için heyecanlanan Michelangelo, temasını tasadamak için tam konsantre oldu. Michelangelo hızlıca çizerken Paliziana da sentarların mitolojideki yerini özetledi. Hayalindeki imaj : omuzları, boy nu ve ba§ı dı§ında tam bir at ve atın bedeninden çıkan bir adam gövdesi ve ba§ı. Mitolojik efsaneleri pek umursamazdı, onun doğasına çok yabancı geliyordu. Gerçekçiliğine kapılmı§tı, anlayabildiği ölçüde, en doğru, en önemli gerçeklik olan, içinde bütün formları ve protatipleri barındıran erkek fıgürüne.
250
İçinde 20 fıgürü sığdırabileceği tam bir dizayn için ara§tırmaya ba§ladı. Kaç farklı olay sahnesi sığdırabilirdi? Heykeltra§ın isteyebileceği gibi gözlerin üzerinde düzenli ve algısal §ekilde hareket edebileceği merkez noktası ne olabilirdi?
Pisa'daki Roma Sava§ı lahitindeki ve Benoldo'nun Sava§ rölyeflerindeki sava§çılar ve kadınlar giyinikti. Yunan efsanesinde geçmi§e döndükçe, Benoldo'nun bronzunu karma§ık hale getirmi§ olan, miğferler, kıyafetler tarafından engellenmemi§ nü figürler çizmeye hakkı olduğunu dü§ünmeye ba§ladı.
Sadeliğe ve kontrole ula§mayı umarak adarı, silahları ve çok sayıdaki sentarları elediği gibi kıyafetleri de yok saydı.
Bu kararı onu hiçbir yere ta§ımadı. Granacci bile ona yardım edemiyordu.
"Nü model bulmak imkansız değildi."
"Bir yerlerde küçük bir stüdyo kiralayıp, yalnız çalı§amaz mıyım?"
Granacci öfkeyle ba§ını salladı. "Sen Larenzo'nun korumasındasın yaptığın her §ey ona aksedecektir."
"Öyleyse yapılacak tek §ey kaldı. Ca ve Maiana' da çalı§acağım. Ak§am serinliğinde Settignano'ya yürüdü. Karanlık tarlalardan ya da vadi tabanındaki sığ dereden geçmek zorunda olduğu anlarda endi§e hissediyordu. Toppolino'lar Torrigiani ile olan kavgasını duymu§tu; Buonarroti evindeki gibi bir sahne ya§anmadı. Eve ilk gittiğinde üvey annesi ve yengesi ağlıyor, amcası küfre-
25 1
diyor, sessizce duran büyük annesinin gözleri kuru olsa da Michelangelo'nun kendisi için duyduğu üzüntü kadar o da üzülüyordu.
Topolino ailesi onu sırayla selamladı. Geceyi onlarda geçireceği için mutlu olmu§lardı. Yüzündeki hasarı fark edebildiler mi ya da boyutunu anlamak için ak§am karanlığında onu incelediler mi bilemiyordu.
Şafak vakti derede yıkandı, sonra ta§ ocaklarına giden keçi yoluna yöneldi. Bu ocaklardaki ta§ ustaları güne§in doğu§undan sonra i§e koyulurlardı. Dağın tepesinden, birbirine parelel zeytin ve asmalada çevrelenmi§ kaleye baktı.
Ocakta bir önceki gün kesilen pietra serena turkuazken, diğer bloklar bej tonlardaydı. On sütun tamamlanmı§, kırıntı denizinin ortasında kalmı§ koca bir panter bloke edilmi§ti, ocakçılar ve ta§çılar alederini i§leyip tavlamaya ba§lamı§lardı bile. Herbiri günde 25 oyma kalemi kullanıyordu. Pietra serena onları o kadar hızlı yıpratıyordu ki.
Ta§ ustalarının keyfi yerindeydi, Michelangelo'yu da ne§eyle kar§ıladılar . . .
"Bir gün adamakıllı çalı§mak için ocağa gel. Bir kez ta§ ustası olduysan, hayatın boyunca öyle kalırsın."
"Bu havada mı?" diye takıldı Michelangelo. "Serin bir ağaç gölgesinde oturacağım ve gün boyunca elime karakalemden daha ağır bir §ey almayacağım."
Ba§ka açıklamaya gerek duymadılar.
252
Pietra serena dayanılmaz bir sıcaklık yayıyordu. Ta§ ustaları kısa pantolonları, hasır §apkaları ve deri sandaletleri dı§ında her §eyi çıkardı. Michelangelo oturup onları izledi. Poz veremezlerdi. Kesmesi gereken ta§ları vardı ve ufak tefek, cılız, yamru yumru bedenleri eski heykdlerde gördüğü Yunan güzelliği idealinden kilometrelerce uzaktaydı. Ama sıcak güne§İn altında, vücutlarındaki ter cilalanmı§ mermer gibi pariayıp ı§ıldamalarına yol açıyordu. Sırtlarındaki, omuzlarındaki ve bacaklarındaki her kası, ta§ı kesmede ve kaldırınada kullanıyorlardı.
Onları çizdiğinden hiç haberleri yoktu. Michelangelo bu becerili zanaatkarların dayanıklı bedenlerinin derinlerine gömülü gücü arıyordu.
Öğleye doğru, "hol" dedikleri, yıl boyunca aynı sıcaklıkta külün dağın tabanındaki pietra serenaya oyulmu§ mağarada toplandılar. Burada soğan, ringa balığı, ekmek ve kırmızı kiyonti §arabından olu§an kahvaltılarını yaptılar. Michelangelo onlara sentarların sava§ından bahsetti.
"Ceceri Dağı' nın altındaki bu ta§ yükseltisinin yeni bir heykeltra§ çıkarmasının vakti gelmi§ti artık. " dedi genç, kaslı bir ta§ ustası. "Her zaman biri çıkmı§tır: Mino de Fiesole, Desiderio da Settignano, Benedetto da Malano."
Birkaç dakika sonra i§e geri döndüler, Michelangelo da yakın görܧ çalı§arak çizimine devam etti. Ellerindeki gerilimi yakalıyor, derinin çekiç ve keski tutmaktan esnediği ikinci parmak kemiğinin çıkımısını çiziyordu. İnsan vücuduyla ilgili öğreneceği çok §ey vardı! Kaç bin girift parça, her biri farklı, her biri büyüleyici detaylara sahipti! Bir ressam bütün hayatı boyunca bir insan fi-
2 5 3
gürünü çizebilirdi ve buna rağmen deği§en formlardan sadece bir kesit elde etmi§ olurdu.
Güne§ tepeye tırmandığıncia birkaç çocuk göründü. Omuzlarında uzun dallar ta§ıyorlardı. Herbirinde, bir ustanın yemeği asılıydı. Bir kez daha serin holde toplandılar. Ustalar sebze çorbalarını, ha§lama etlerini, ekmek, peynir ve §araplarını Michelangelo ile payla§tılar. Sonra bir saat uyumak için uzandılar.
Uyurlarken onları çizdi Michelangelo. Yere uzanmı§, yüzlerinde §apkaları, bedenleri sakin ve iyile§mi§ ; hatları huzurlu, vücutları yorgun. Uyandıkları zaman çocukları içmek için ve demir ocağında kullanılması için su getirmi§lerdi. Çarkları döndürmek, aletleri bilemek ve yardım için çekiçleri ve keskileriyle çalı§maya gelmi§lerdi. Michelangelo hareket halindeki kollarını çizdi.
Ertesi sabah saraydan ayrıldığında, bir rahibin onu durdurmasına çok §a§ırdı. Rahip ona adını sordu, siyah kıyafetine sakladığı bir mektup çıkarıp, Michelangelo'ya verdi ve geldiği kadar sessiz bir §ekilde uzakla§tl. Michelangelo notu açtı, üzerinde karde§inin imzası vardı, okumaya ba§ladı. Ruhunu tehlikeye atacak tanrısız ve pagan temasını bırakması için bir ricaydı ; eğer bunları yapmakta ısrarcıysa, Kilisenin kutsadıklarını yapabilirdi.
"Sentorların sava§ı §eytani bir hikaye" diye tamamlanmı§tı. Lionardo, "Sana sapık bir adam tarafından anlatılmı§. Ondan vazgeç ve İsa'nın bağrına geri dön."
Michelangelo mektubu yeniden okudu. İnanmıyordu. Manastıra kapanmı§ olan Lionarda teması hakkında bu
254
bilgiyi nereden almı§tı? Poliziano'nun ilham ettiğini nereden biliyordu? O sadece bir çıraktı. Kim böyle bir konunun dedikoduya değer olduğunu dü§ünür? San Marco' daki rahiplerin insanlar hakkındaki bilgisi onu biraz korkutmu§tu.
Mektubu alıp çalı§ma odasına götürdü ve Lorenzo'ya gösterdi.
"Eğer bu temayla sana zarar vereceksem vazgeçebilirim."
Lorenzo yorgun görünüyordu. Savanorola'yı Floransa'ya getirmek bir hata ve hayal kırıklığıydı. "Fra Savanorola' nın ba§armaya çalı§tığı §ey tam da buydu: hepimizi sindirmek, katı sansürünü uygulamak. Duomo'yu Stinche'ye döndürmesine yardım etmeyeceğiz. Eğer en büyük detayda teslim olursak, bir sonrakini kazanması daha kolay olur. Çalı§mana devam et . "
Michelangelo, karde§inin mektubunu Lorenzo' nun masasındaki bronz kavanozun altına koydu.
l l
Kalıplar haline gelen saf balmumunu kullandı, biraz ısıtarak parçalara ayırdı. Soğuduktan sonra yağurarak §eritler haline getirdi. Mumu daha kalıp olan bir hale getirmek için parmaklarına biraz terebentin döktü. Heykel yüksek kabartma olacağı için, figürlerin dı§taki yarısı mermerden yükselecekti.
Ta§ ayınacılığına kaqı büyüyen öfkesi Granacci'ninki kadar derin olan ay yüzlü Bugiardini, günlerini kulübede geçiriyor, bedensel i§lerde yardımcı olarak, gitgi-
2 5 5
de Michelangelo'nun asistanı gibi çalı§maya ba§lıyordu. Michelangelo ona mermerin ölçülerinde bir ağaç gövde kestirdi. İçinden tahrik telleri geçirip bir arınatür gibi kullanmayı dü§ünüyordu. Ke§if niteliğincieki çizimlerinden, balmumu figürleri modellendirip arınatüre ili§tirdi. İç içe geçen kolları, gövdeleri, bacakları, ba§ları ve asıl merrnerde geriye yuvarlanıyor gibi görünen ta§ların dengesini sağlıyordu.
İstediği bloğu sarayın bahçesinde buldu. Bugiardini bloğu kulübeye ta§ımasına yardım etti. Kö§elerini korumak için yuvarlak ah§ap kiri§lerin üzerine yerle§tirdiler. Sadece durup ona bakmak bile Michelangelo' da yoğun bir güç hissi uyandırdı. Taslağı hazırlarken bütün bedeniyle çalı§ıyordu. İki ayağını destek sağlamak için aralamı§, bütün gücünü çekiç tutan ellerine veriyor ve heykeltra§ın dengesine ula§ıyordu. Fazlalıkları çıkartma gücü, mermerin ta§ınması için harcanan güce denk olmalıdır. Bir tavayı metal parçasıyla kazırken, metali di§lerinde hissettiğini hatırladı. Şimdi merrneri damarlarında hissediyordu.
Evrendeki varlığını anlatabilme isteği ta§ıyordu. Heykeltra§ olma nedenlerinden biri buydu: Bo§luğun eksikliğini görkemli heykellerle doldurmak.
Bir buçuk metrelik merrnerinde ağaç damarları gibi izler vardı ve güne§in doğduğu yere doğru açı yapmıyordu. Tam doğuya doğru kontrol etti ve bloğu dağda uzandığı haline döndürdü. Kuzey güney yönünde küçük parçalar halinde kesmeliydi, yoksa merrneri katman katman soyulabilirdi.
256
Derin bir nefes aldı. Açılı§ taarruzu için çekicini ve keskisini kaldırdı . Elleri ve yüzü mermer tozuna bulanmaya ba§lamı§tt. Toz kıyafetlerinin içine bile i§liyordu. Toz içindeki yüzüne dokunmak güzeldi, çalı§tığı mermere dokunmak gibiydi, merrnede bütünle§tiğini hissediyordu.
Cumartasi ak§amları saray boplırdı. Piero ve Alfonsina, Floransa'nın asil ailelerini ziyarete çıkar, Giovanni ve Giulio eğlence toplantılarına gider, Lorenzo genç arkada§ grubuyla zevk arayı§ına girerdi. Söylemiye göre içkili ve sevi§meli cümbü§lere katılırdı. Michelangelo bu hikayelerin gerçek olup olmadığını hiç bilemedi, ama ertesi gün Lorenzo bitkin ve cansız olurdu. Babasından miras gutu, onu ya yatakta tutar ya da ağır bir baston yardımıyla sarayda aksayarak yürürdü.
Böyle ak§amlarda, Michelangelo en üst katın sundurmasında Cantessina ve Giuliano ile ak§am yemeği yiyebilirdi. Soğuk karpuzları yiyerek mum ı§ığında sohbet ederlerken Cantessina ona, Baccaccio'nun sentarlar üzerine yorumunu okuduğunu söyledi.
"Ah, özgün sava§ı geride bırakalı çok oldu," diye güldü Michelangelo.
Gömleğinin içinden bir kağıt, kesesinden de bir kara kalem çıkardı. Kalemi kağıt üzerinde hızlı hareketlerle gezindirirken Contessina'ya neyin pe§inde olduğunu anlattı. İnsanlar ta§la ya§ar ta§la ölür. insanla mermerin birliğini ima etmek için etrafa saçılan blokların ve ba§ların ayırt edilemez olması gerekir.
257
Yirmi adamın hepsi, kadınlar ve sentarlar bir bütün olacak, figürün her bir yüzeyi insanın çok yönlü doğasını, insan kadar hayvan da olduğunu, erkek kadar kadın da olduğunu ve her birinin diğer parçaları yok etmeye çalı§tığını gösterecek.
Hızlı darbelerle ula§maya çalı§tığı heykeltıra§lık hedeflerini anlattı: Geri çekilen üç figür, hafif kabartmanın farklı kademelerinde bulunmalarına rağmen, aynı canlılıkta olacak, yarısı ortaya çıkmı§ figürler bağımsız olacak ve kendi gücünü yansıtacaktı.
"Bir keresinde ayınacılığın arkasında hayranlığın olması gerektiğini söylerken duydum. İnsanların sava§ı versiyonunda tapılacak ne olacak?"
"Üstün sanat eseri erkek vücudu, dıpvurumculuğun ve güzelliğin sonu olmayan §ey ."
Cantessina gayri ihtiyari ince hacaklarına ve hafifçe çıkan göğsüne baktı. Sonra gözleri bulu§tU.
"İnsan bedenine bir putatapan gibi tapınınakla §antaj yapabilirim sana. Platon seninle aynı fikirde olabilirdi, ama Savonarola seni kafir gibi yaktırırdı."
"Hayır Contessina. Ben insana hayranım. Onu yaratabildiği için de Tanrı'ya tapıyorum."
Gülü§tüler. Ba§ları birbirine yakındı. Conressina'nın kapıya kayan gözlerini ve çabucak kalkan ba§ını görünce; yanaklarına alacalı bir kızarıklık geldi. Larenzo'nun duCU§undan orada uzunca bir süre beklemekte olduğunu anladı. Samirniyetleri atmosferi aydınlararak odaya nü-
258
fuz etmi§ti. Michelangelo bunun farkında değildi. Ama hissiyarı tam doruktayken bölündüğü için ne Cannessina ne Lorenzo ne de kendisinin görmezden gelebileceği bir hava olu§mU§tU. Lorenzo sessizce bekliyordu, dudakları kenedenmi§ti.
" . . . biz . . . tartı§ıyorduk . . . birkaç çızım yaptım . . . Lorenzo' nun çatılan ka§ları yum u§ adı. Çizimiere bakmak için yakla§tı.
"Giulio bulu§malarınızı bana bildiriyor. Arkada§lığınız güzel ve ikinizi de incitmez . Sanatçıların arkada§ sahibi olması önemli, Medicilerin de."
Birkaç gece sonra ay dolunaydayken ve hava yabanıl kokuları ta§ıyıp getirirken, Via Largo'ya ve çevreleyen tepelere bakan kütüphane penceresinin önünde oturuyorlardı. "Floransa ayı§ığında büyüleyici oluyor," diye iç geçirdi Contessina. "Yüksekten bakıp hepsini görmek isterdim."
"Bir yer biliyorum, nehrin tam kar§ısında. Oradan kollarını uzatıp §ehri kucaklayabilecekmi§sin gibi görünüyor."
"Gidebilir miyiz? Yani §imdi? Ayrı ayrı arka bahçeden çıkarız. Ba§ımı pelerinle örterim."
Michelangelo'nun her zaman gittiği yolda yürüdüler. Pıı.nte alle Grozie'ye doğru keskin bir dönü§, Arno'yu geçerek antik kaleye tırmanı§. Ta§ korkulukta otururken, ayaklarını §ehrin gri ta§lardan olu§an havuzunda gezdiriyormu§ hissini ya§adılar. Michelangelo babasının Fiesole' deki villasını i§aret etti, hemen altında Badia bulunuyordu; Fiesole tepelerinin eteklerindeki sekiz kule §ehri
259
gözetliyordu; bembeyaz parlayan Vaftizhane, Duamo ve çan kulesi; altın ta§lı, yüksek kuleli Signoria, duvarları ve nehirle çevrelenmi§ oval §ehir ve nehrin kendilerinin bulunduğu yamaondaki ayın aydınlattığı Pitti Sarayı, korkuluğun hemen arkasındaki Babali bahçelerindeki kendi ta§ ocaklarından çıkan ta§lardan örülmü§tÜ.
Birbirlerinden biraz uzak oturuyorlardı, ay onları etkilemi§ §ehrin ve kendilerini Floransa'yı sevgiyle saran duvarlar gibi çevreleyen tepelerin güzelliğine hayran kalmı§lardı. Ta§ın üzerinde gezinen parmakları birbirine yana§tı; dokundu ve kenedendi.
Sonucu hemen görüldü. Günlerdir Vignane' deki kaplıcada olan Lorenzo bir gün onu bahçeden getirtti. Ofisindeki büyük masada oturuyordu. Ofisinin duvarlarında İtalya'nın haritası, bir dünya haritası, Milan'daki San Forza kalesi vardı. Masalarda ve raflarda ta§ vazo ve fildi§i koleksiyonu, D ant e ve Petrarch' ın deri cildi kitapları, gümü§ i§lemeli, mor kadife kaplı bir İncil bulunuyordu. Yanında bir katip, San Piero da Bibbiena vardı. Michelangelo'ya neden çağrıldığının söylenınesi gerekmedi.
"Güvendeydi, Ekselansları. Yanımdan hiç ayrılmadı. "
"Ben de öyle duydum. Gerçekten izlenmeyeceğini mi dü§ündün. Giulio onu arka kapıdan çıkarken görmü§."
Peri§an haldeki Michelangelo yanıtladı, "Dü§üncesizce bir davranı§tı." Gözlerini zengin i§lemeli olan İran halısından kaldırdı. "Yukarısı çok güzeldi; Floransa mermer bir ta§ ocağı gibi görünüyordu, kiliseleri, kuleleri tek bir ta§ tabakasından çıkmı§ gibi."
260
"Davranı§ınızı sorgulamıyorum, Michelangelo. Ama Piero bu davranı§ın hikmetini sorguluyor. Floransa'nın kötülük pe§indeki ağızlada dolu olduğunu biliyorsun."
"Küçük bir kız hakkında kötü konu§mazlar." Lorenzo bir an Michelangelo'nun yüzünü inceledi. "Contessina artık 'küçük bir kız' olarak nitelendirilemez. Büyüyor. Daha önce tam fark edememi§tim. Hepsi bu kadar. Michelangelo i§inin ba§ına dönebilirsin, bunun için sabırsızlandığını biliyorum."
Michelangelo kovulsa da hareket etmedi.
"Telafi etmek için yapabileceğim bir §ey yok mu?"
"Ben ettim bile. " "Lorenzo büyük masanın arkasından kalktı ve iki elini de çocuğun titreyen omuzlarına koydu. "Mutsuz olma. Kötü bir §ey yapmak istemedin. Ak§am yemeği için kıyafetini deği§tir. Tanı§man gereken birisi var."
Bu sefil halde en son istediği §ey altını§ konukla yemek yemekti, ama kar§ı çıkacak vakti yoktu. Hızlıca yıkandı, kızıl kahverengi bir tunik giydi ve bir U§akla yemek odasına çıktı. Lorenzo onun için Bolanya'nın önde gelen ailelerinden olan Gianfrancesco Aldovrandi' nin yanında yer ayırtmı§tl. Lorenzo, Aldovrandi'yi podest ya da 1488 yılı, Floransa'nın misafir belediye ba§kanı olarak adlandırmı§tı. Michelangelo odaklanamıyordu, beyni ve mide�i bir çalkantı ya§ıyordu. Aldovrandi bütün dikkatini ona çevirdi.
"Ekselansları bana çizimlerinizi ve Merdivendeki Meryem mermerinizi gösterme kibarlığında bulundu. Derinden etkilendim."
261
"Te§ekkür ederim. "
"Kibarlık olsun diye söylemiyorum. Kendim de bir heykel meraklısı olduğum ve J acopo della Quercia' nın e§siz eserleriyle büyüdüğüm için konu§uyorum."
Michelangelo hissiz bir §ekilde onun kim olabileceğini sordu.
"Ah i§te bu yüzden Il Magnifıco'ya sizinle konu§up konu§amayacağımı sordum. Jacopo della Quercia Floransa'da tanınmıyor. Ne var ki İtalya'nın çıkardığı en yüce heykeltıra§lardan Donatello nasıl §iir yazarsa o da ta§a yazıyor."
Bir gün Bolanya'ya gelip onun eserlerini görmenizi um uyorum. Sizi derinden etkileyebilir."
Michelangelo bu derinden etkilenmenin tam da kaçındığı §eyler olduğunu söylemek istedi, yine de Aldovrandi kahin olabilirdi.
ileriki günlerde Michelangelo birçok kez Piero ve Alfonsina'nın 'avamdan birisinin bir Medici'yle bu kadar samimi olmasına' kaqı çıktıklarını duydu; Ser Piero da Bibbiena da Lorenzo'ya kaplıcadayken üstü kapalı ama sert bir not göndermi§ti. "Contessina hakkında bir karar alınmazsa, müteessir olacağız ."
Lorenzo' nun telafi derken neyi kastettiğini birkaç gece sonrasına ta ki Contessina'nın, §ehir dı§ındaki Ridolfı viilasını ziyarete gönderileceğini duyana dek kadar öğrenemedi.
262
1 2
Babasından bir mesaj aldı. Ailesi, San Marco manastıtında hasta olduğunu duydukları Lionarda için endi§elenmekteydi. Onları ziyarete gittiğinde:
"Gidip Lionarda'yu görmek için Medicilere olan bağlantılarını kullanabilir misin?" diye sordu Lodovico.
"Rahiplerin yanına dı§ arıdan kimsenin girmesi yasak."
"San Marco, Medicilerin kilisesi ve manastırı," dedi büyükannesi, "Cosimo tarafından in§a edildi ve Lorenzo tarafından korunuyor."
Birkaç gün sonra ricasının geri çevtildiğini öğrendi. Sonrasında Savanorola'nın gelecek hafta San Marea'da vaaz vereceğini duydu.
"Bütün rahipler orada olacak," dedi Bertoldo. "Gidip karde§ine bakabilirsin. Hatta biraz konu§abilirsin. Bize ke§i§ten haber getir ."
San Marco' da sabahın erken saatlerinde tatlı bir soğuk vardı. Revaktan girilen yan kapıya yakın oturdu, böylece Lionarda yakınından geçecekti. Ama bu planı gün doğumundan beri koro halinde ilahi söyleyip dua eden siyahlara bürünmܧ rahip kümesi tarafından bozuldu. Kp.kuletaları o kadar öne çekilmi§ti ki yüzleri içeri gömülmü§tÜ. Lionardo'nun içlerinde olup olmadığını anlamak Michelangelo için imkansızdı.
Kilise dolu değildi. Savanorola'nın geldiği duyulduktan sonra, rahip kürsüye yakın bir sıraya geçip sert oturağın bir kö§esine oturdu.
263
Kürsüye çıkarken Savonarola ve diğer elli rahibi birbirinden ayırmak güçtü.
Kafası ve yüzü Daminikan kukelatasına gömülüydü, kıyafetinin altında ince bir fıgür görünmekteydi. Michelangelo burnunun ucundan ve siyah gözlerinden ba§ka bir §ey göremedi. Sert kuzeyli aksanı vardı ba§larda sakinken ilerledikçe emredercesine konu§maya ba§ladı. Rahipliğin yozla§ması hakkındaki tezini açıklıyordu. Saraydaki en ate§li ele§tirilerde bile Savonarola'nın ruhhan sınıfına yönelttiği suçlamaların hiçbirini duymamı§tı: Rahipler maneviyarı bırakıp politik davranıyorlar, aileleri tarafından dünyevi kazançlar için kiliseye gönderiliyorlar, sadece refah ve güç pe§inde olan fırsatçılar ve kariyer dü§künleri, dinsel görevleri sattıkları, iltimas gösterdikleri, rü§vet alıp kutsal emanetleri sattıkları için, maa§lı papazlık makamından birikim elde ettikleri için suçlu olan insanlar: "Kilisedeki zina tüm dünyaya yeter."
Sıcaklanan Savonarola kukuletasını geriye attı, böylece Michelangelo ke§i§in yüzünü ilk defa görebildi. Bu yüzü sarf ettiği kelimeler kadar rahatsız edici buldu. Üst dudağı en az bir kıl fanila kadar estetikten, alt dudağı Poliziana' nınkinden daha edi ve §ehvetliydi. Siyah gözleri, orucun kurbanı olan çökmü§ avurtların ve çıkık elmacık kemiklerinin ardına gömülmü§, kilisenin en uzak kö§esine bakıyordu. Burnu geni§ ve inip kalkan burun delikleriyle koca bir çıkıntı olu§turuyordu. Böylesi dramatik bir surat Savonarola' nın kendisinden ba§ka hiçbir sanatçı tarafından ortaya çıkarılamazdı. Kemik yapısı bir heykeltıra§ olarak Michelangelo'yu çok etkiledi. Siyah mermere benzeyen çenesiyle, tutkuyla sarkan alt dudağı aynı ettendi, ponza ve zımparayla parlatılmı§tl.
264
Michelangelo, §imdi bronz gibi dökülen ve kiliseyi daldurarak bo§ §apellerde yankılanan, sağı tokatlayıp kızarttıktan sonra sol kulağı ele geçirmeye yönelen kelimeleri daha iyi okuyabilmek için gözlerini yüzden ayırdı.
"Roma'yı istila ederek her §eyi hain gururlu bir fahi§eye dönü§türene kadar kirleten hırsı seyrediyorum. Ah İtalya, Ah Roma, Ah Floransa. Sizin rezaletiniz, dinsizliğiniz, gayrime§ru ili§kileriniz, tefeciliğiniz ve zalimlikleriniz bize felaket getiriyor. Gösteri§i bir kenara bırakın. Size söylüyorum, metreslerinizi ve oğlanlarınızı terk edin. Dünya kana bulandı, ruhban sınıfı bunu umursamıyor. Tanrı' dan uzakla§tılar, ibadetleri artık fahi§elerle bir gece geçirmek, kutsal odalarda beraberce dedikodu yapmak olmu§."
Milırabın kendisi rahiplere ait bir dükkana dönü§türüldü. Ayinlerde dinsel görevi satma tezgahlarınız. Şehvetiniz sizi arsız keva§elere döndürdü. Bir zamanlar en azından günahlarınızdan utanırdınız; rahipler oğullarını, yeğenIerini çağırma nezaketinde bulunurlardı, §imdi buna zahmet etmiyorlar. 'Küfürbazlığınız ve günahkarlığınız üzerine size sava§ açarım. ' diyor Tanrı, 'Fahi§eleriniz ve saraylarınız üzerine. '
Floransa insanlarını lanetledi, Dante'nin dı§ §ehri ıçın Floransa'yı örnek aldığını haykırdı:
ı
"İkinci dairenin içine gömülmü§tür
Riyakarlık ve dalkavukluk,
Büyücülük, sihir ve hırsızlıkla uğra§anlar
Sahtekarlık ve dinsel görevi satma ve böylesi kirlilik"
265
Savonarola' nın sesinde felç edici bir etmen bulunduğu için Michelangelo etrafına bakındığında cemaat in ye kvücut olduğunu ve lehimlenmi§ gibi göründüğünü fark etti.
"Bütün İtalya, Tanrı'nın gazabını hissedecek Şehirleri dü§manın avı olacak. Sokaklarda kan akacak. Her gün cinayet i§lenecek. Ta ki siz pi§man olana kadar! Pi§man olana kadar! Pi§man olana kadar! "
"Pi§man" çığlığı kilisede yüzlerce kez yankılandı. Sonrasında Savonarola kukelatasını önüne çekti ve uzun, sessiz bir duaya ba§ladı. Vaiz kürsüsünden indi ve dı§arı çıktı. Michelangelo'yu derinden etkilenmi§, biraz da keyifsiz bırakarak gitmi§ti. Meydancia yakıcı güne§in altında durduğu zaman gözleri kama§tl. Ne eve gitmek istiyordu ne de saraya. Ne söyleyeceğini bile bilmiyordu. En sonunda babasına Lionarda'yu göremediğine dair bir not gönderdi.
Ya§adığı duygusal karma§a, Lionardo'nun ak§am kendisini görmeye San Marea'ya gelmesi için yazdığı notu okuyunca dindi. Manastır ak§am karanlığında güzel görünüyordu, çimenler yeni biçilmi§, kemerierin gölgesinde yaseminler ve günebakanlar büyümܧtÜ. Sakin ve dünyadan kopmu§ bir atmosfer vardı.
Lionarda da Savonarola kadar soluk göründü Michelangelo'ya.
"Ailen senin için endi§eleniyordu."
Lianordo'nun ba§ı kukelatasında daha çok gömüldü. "Benim ailem Tanrı'nın ailesi ."
266
"Bu kadar mutaassıp olma. "
Lianordo tekrar konu§maya ba§ladığında Michelangelo §efkat hissetti.
"Seni çağırdım çünkü kötü olmadığını biliyorum. Saray seni çürütmedi. Sodom ve Gomora'nın ortasında bile ahlaksızla§madın, bir münzevi gibi yapdın."
Ne§elenen Michelangelo: "Bunları nasıl biliyorsun?"
"Floransa' da olup biten her §eyi biliriz." Lionarda bir adım yakla§ıp, kemikli ellerini tuttu. "Fra Savonarola bir hayal görmܧ. Mediciler, saray, duvarlarındaki bütün tanrısız sanat eserleri yok edilecek. Onlar kendilerini koruyamayacaklar ama senin ruhun hala kaybolmu§ değil. Tövbe et ve vakit varken onları terk et. "
"Savonarola ruhban sınıfına sadırdı, vaazı dinledim, ama Lorenzo'ya bir §ey demedi."
"Azizler Gününde ba§layıp 6 Ocak yortusuna kadar devam edecek olan on dokuz vaaz olacak. Bunların bitiminde, Floransa ve Mediciler alev alev yanıyor olacak."
Manastırın yanındaki havasız koridorcia yanyana duruyorlardı. Michelangelo bu sessizliğe çok §a§ırmı§tı.
"Kendini kurtarmayacak mısın?" diye sordu Lionardo.
"Fikirlerimiz farklı. Hepimiz birbirinin aynısı olamaz. "
"Olabiliriz. Bütün dünya böyle bir manastır olmalı böylece bütün ruhlar kurtulu§a erer."
267
"Eğer benim ruhum kurtulu§a ererse bu sadece heykeltıra§lık sayesinde olur. Benim inancım ve ilmim budur. Bir münzevi gibi ya§adığımı söyledin, beni bu yolda tutan §ey i§im. Öyleyse bu ݧ nasıl kötü olabiliyor? Ona e§it derecede hizmet ettiğimiz sürece Tanrı bana seçme hakkı vermez mi?"
Lionardo'nun gözleri Michelangelo'ya dikkatle baktı. Sonra kapıdan çıkıp merdivenlere yöneldi.
"Fra Angelico tarafından dekare edilmi§ bir odaya gidiyordur umarım." diye acı acı söylendi Michelangelo.
Azizler Yortusuna Lorenzo sayesinde katıldığını dü§Ündü. Bu kez kilise doluydu. Savonarola yine ilahi kelimenin bütünlüğü ve ayinin gizemlerini açıklayarak sakin bir §ekilde konu§maya ba§ladı. Yeni gelenler hayal kırıklığına uğramı§ görünüyordu. Ama ke§i§ yava§ yava§ ısındı ve hitabete geçti. Giderek artan ses tonu etkileyici belagatiyle cemaati kamçılamaya ba§ladı.
Ruhbanlara saldırdı: "Dinleyin. 'Oburluk göstermeyen haneye ne mutlu' , ama bir zaman gelecek bunun tersi söylenecek. 'O eve yazıklar olsun. ' Üzerindeki kılıcın ucunu hissedeceksiniz. lztırap sizi mahvedecek. Burası artık Floransa diye anılmayacak, hırsızların, ahlaksızlığın ve katliamın yuvası olacak. "
Tefecilere saldırdı. "Tamahınızdan dolayı suçlusunuz, adaleti ve i§levlerini yozla§tırdınız . Tefeciliğin günah olduğuna sizi kimse inandıramaz, öyle diyenleri tefeden kaçınan aptallar olarak görürsünüz. ''
268
Floransanın ahlakına saldırdı: "Ye§aya' nın sözlerini yerine getirdiniz: 'Sodom gibi günahlarınızı duyururlar, saklamazlar' ve J eremiah'ın "Fahi§elerin alnına sahipsiniz ."
Devam etti: "Kehanette bulunmayacağıma yemin ettim, ama geceden bir ses dedi ki 'Seni budala, devam etmenin Tanrı'nın iradesi olduğunu anlamadın mı?' Bu sebeple kehanette bulunmayı bırakamıyorum. Ve size söylüyorum, duyulmadık zamanların pek yakında olduğunu bilin."
Kilisede derinle§en ınınltılar ba§ladı. Kadınların pek çoğu ağlıyordu.
Michelangelo ayağa kalktı, koridora yöneldi, öfkeli ses onu kapıya kadar takip etti. San M are o Meydanı' nı geçti. Bahçeye girip kulübesine çekildi. Sıtmaya tutulmu§ gibi titriyordu.
Kiliseye dönmemeye kararlıydı. Aç gözlülük ve §ehvetle ilgili bu hikayenin ne alakası vardı?
1 3
Cantessina onu eski elyazmalarından çizim yaptığı kütüphanede buldu. Haftalardır uzaktaydı. Yüzü solmu§tu. Michelangelo irkildi.
"Cpntessina, hasta mıydın? Otur §uraya. "
"Sana bir §ey söylemem gerekiyor." Koltuğa çöktü, elini ısıtmak istermi§çesine soğuk §Ömineye uzattı. "Sözİe§meler imzalandı."
"Sözle§meler?"
269
"Evliliğim için. . . Piero Ridolfi.' Saray dedikodularıyla duymanı istemedim."
Dü§üncesizce sordu, "Bu beni neden etkilesin? Herkes M edici kızlarının politik evlilikler gerçekle§tirdiğini bilir. Maddolena Franceschetto Ciba, Papa'nın oğlu ile; Lucrezia J acopo Salviati ile . . . "
"Seni neden etkileyeceğini bilmiyorum, Michelangelo, niye benden daha çok etkilesin."
İlk kez doğrudan Contessina' nın gözüne baktı.
"Etkiliyor mu? Affedersin, Contessina. İncinmi§tim."
"Peki" diyerek gülümsedi. "Seni §imdiye kadar tanıdım." "Peki evlilik . . . ne zaman?"
"Yakın bir zamanda değil. Çok gencim. Seneye olmasını istedim."
"Yine de her §ey deği§ti. "
"Bizim için deği§medi. Hala sarayda arkada§ız ."
Sessizlikten sonra, Michelangelo sordu, "Piero Ridolfi seni mutsuz etmeyecek mi? Seni seviyor mu?"
Cantessina ba§ı eğik baktı.
"Bu tarz konuları tartı§mayız . Ne yapmam gerekiyorsa yapacağım. Ama hala duygularım var."
Kalktı ve Michelangelo'ya yakla§tı. Ba§ını fırtınacia kalmı§ sağır bir hayvan gibi sarkıttı. Sonunda ba§ını kaldırabildiğinde, Conteessina'nın gözlerindeki ya§ları gördü.
270
Tereddütle ellerini uzattı. Cantessina yava§ça ellerini Michelangelo'nun ellerinin üzerine koydu ta ki elleri birbirine kenedenene kadar. Sonra arkasında hafif bir mimoza kokusu ve Michelangelo'nun boğazında bir düğüm bırakarak gitti.
Savonorola'nın çınlayan sesi kulaklarından çıkmıyordu; Lionardo'nun uyarısı gerçekle§ti. Floransa' daki ahlaksızlığa kar§ı verdiği vaazında birden Medici'leri protesto etmeye ba§ladı. Şehirdeki kötülükten dolayı Lorenzo'yu suçladı. Bu ailenin ve daha da ötesi Vatikan' daki Papa' nın dü§eceği öngörüsüyle bitirdi.
Platon Akademisi acilen çalı§ma odasında toplandı. Michelangelo ilk iki vaazı ve Lionardo'nun uyarısını anlattı. Lorenzo zamanında V atikan' a kar§ı büyük sava§lar vermi§ olsa da, §imdilerde Papa VIII. innocent ile arasını iyi tutmak istiyordu. Çünkü Giovanni' nin tam bir kardinal olabilmesi ve Roma' da Medici'leri temsil edebilmesine sadece birkaç ay vardı. Papa, Savanorola'nın Floransa'ya getirilip, M edici Kilisesi' nde Lorenzo' nun bilgisi dahilinde ve rızasıyla papalığa kaqı vaazlarda bulunduğunu dü§ünebilirdi.
"Aynı zamanda bana da saldırıyar olması iyi bir §ey" diye k�derle mırıldandı Lorenzo.
Poliziano, "Onu susturalım gitsin," diye homurdandı. "Onun kehanetlerine bir son vermeliyiz. Dinimizin ya da ݧimizin bir parçası değiller. Pica bunu senin üsdenmen gerekiyor."
27 1
İlk ihanet bahçeden geldi. Granacci, eğlence dü§künü Baccio'nun mütemadiyen ağzını açmadığını ve bazen de birkaç gün ortaya çıkmadığını bildirdi. ilerleyen zamanlarda Mediciler aleyhinde a§ağılayıcı ifadeler kullanmaya ba§ladı; sonrasında manastırdaki manevi hayatı ve Savonorola' nın erdemlerini övmeye ba§ladı. Bir gün Dominikanları terk etti.
Savanorola' nın San M are o' daki vaazları Mart' ın sonunda büyük kalabalıkları çekmeye ba§ladı. Paskalya Perhizi'nden sonraki Pazar vaazlarını katedrale ta§ıdı.
1 0 .000 Floransalı yığılmı§ olmasına rağmen, bu büyük çerçevede küçücük görünüyorlardı. Michelangelo'nun onu San Marea' da dinlediğinden beri, ke§i§ çok deği§mi§ti. Katı orucu, San Marea hücrelerinde dizlerinin üzerine oturup günahları için kefaret yerine getirmesi onu kürsüye çıkmakta bile zorlanacak duruma getirmi§ti. İsa ile tam olarak özde§le§tirilmek istiyordu.
"Görüp duyabildiğiniz gibi, kendi dilimle konu§muyorum. Tanrınınkiyle konu§uyorum. Onun yeryüzündeki sesıyım."
Cemaat ürperdi. Savanarola da, dinleyicileri kadar etkilenmi§ti. Michelangelo, Duomo'ya geli§ini, Santa Croce'yi terk edip yeni elçiyi dinlemeye gelen babası ve ailesinin geri kalanıyla ayin sonunda görü§ebilecek §ekilde ayarlamı§tl.
Kapının iç tarafında durup Donatello ve Luca della Robbia'nın ortadaki sunağın her iki yanından yükselen koro standına baktı: oynayan, §arkı söyleyen, dans eden,
272
gülen ve müzikal enstrümaniada serenar yapan mermerden çocuk oymaları, ya§ama a§kı ve genç bedenlerinin güzelliğiyle safi Yunan'dılar. Michelangelo'ya göre, Savanorola "Ademoğlu §eytandır" diye haykırırken, heykeller "İnsanlar iyidir" diye bağırmaktaydı.
"Kim haklı? Donatello ve Della Robbia mı? Yoksa Savaoorola mı?"
Kilisenin kasveri Buonarroti ailesinin masasına çökmü§tü. Lucrezia gözya§ları içerisindeydi.
"Şu habis adam. Benim güzel beyaz süt danaını mahvetti. Bundan böyle Lodovico Savanorola'nın vaazını dinlemek istiyorsan yemekten sonra dinlersin, önce değil."
Şehir dinsel bir çalkantı ya§ıyor olsa da Michelangelo sakince çalı§maya devam etti. Savanorola'nın aksine, kendini Tanrı'nın onunla konu§tuğuna inandıramıyordu, ama görse çalı§malarını onayiayacağını dü§ünüyordu. Savanorola'ya kaqı kindar bir hayranlık hissetti. idealist değil miydi? Fanatizmi için Rustici "Savanorola gibisin, gün ortasında çalı§manı bölemediğin için oruç tutuyorsun." dememi§ miydi?
Michelangelo suçlama kaqısında yüzünü ek§itti. Phidias ölüme tapan Mısır heykeltıra§lığını alıp Yunan insana dönü§türürken bile, merrnerde devrim yapmaya kendini ad'anmı§ hissetmemi§ti. Eğer gerekiyorsa, kendisini bahçedeki atölyesine zar zor gidecek gücü kalana kadar oruç tutup dua edemez miydi?
Tanrı'nın çocuklarıyla konu§masında ne sorun vardı ki? Buna hakkı olduğu, gücü olduğu açık değil miydi? Tan-
273
rıya inanıyordu. Eğer dünyayı ve insanı yaratabiliyorsa, peygamber yaratamaz mıydı? . . Ya da heykeltıra§?
Signoria, vaaz vermesi için Savanorola'yı Palazzo della Signoria'nın büyük salonuna davet etmi§ti. Lorenzo, Platon dördüsü ve §ehirdeki tüm önemli Medici hiyeraqisi bunun sebebini biliyordu. Michelangelo kendisine Cantessina ve Giovanni arasında yer bulmu§tu. Savanorola' nın arkasında durduğu ah§ ap kürsü önünde sıralanmı§ §ehir hükümetinin olduğu platformla kar§ı kar§ıyaydı.
Savanorola, Lorenzo'ya ilk kez tiran olarak hitap ettiğinde, Michelangelo, Larenzo'nun dudaklarının hafif bir gülümseme ile kalktığını gördü. Büyük salondaki saf beyaz pilaster panellerini ve fresklerin ne kadar görkemli olduklarını dü§ünmekte olduğu için vaazı bölük pörçük dinliyordu.
Larenzo'nun gülümsernesi Savanarola saldırıya geçtıgı an silindi: Şehrin bütün güzelliği ya da kötülüğü ba§ındakinden kaynaklanır. Bu nedenle sorumluluğu çok büyüktür. Eğer doğru yolu seçerse bütün §ehir kurtulu§a erer. Tiranlar gururlu oldukları için iflah olmazlar. Bütün i§i kötü bakanlara verir. Ne fakire kulak verirler ne de zengini suçlarlar. Seçmenleri doğru yoldan saptırırlar ve insanların yükünü artırırlar. Savonarola Lorenzo'yı Floransa Drahoma Fonuna el koymakla suçladığı için dikkatle dinlemeye ba§ladı. Michelangelo fakir ailelerin kızlarının evliliğini garanti altına almak için §ehir hazinesine ödedikleri paralar olmadan hiçbir Taskana kızı evlenmeyi umut edemezdi; Lorenzo bu paraları günahkar el yazmaları ve §eytani sanat eserleri almak; Floransa hal-
274
kını §eytana tapanlar gibi tasvir eden içki alemleri sergilemek için kullanıyordu.
Larenzo'nun esmer cildi ye§ile döndü.
Savonarola daha bitirmemi§ti: Koku§IDU§ bir tiran olan Lorenzo ve onun arkasında duran ikiyüzlü Signoria gitmeliydi. Hakimler, memurlar gitmeliydi. Bütünüyle yeni kanunlarla yönetilen yeni bir hükümet ve Floransa'yı Tanrı'nın §ehrine dönü§türecek yeni yasalar hazırlanmalıydı.
Floransa'yı kim yönetecekti? Kanunlarını düzeltip kim uygulamaya kayacaktı?
Savonarola.
Tanrı bunu emretmi§ti.
14
Michelangelo çalı§ma odasına geldiğinde Fra Mariano'yu orada oturur bulmu§tU. San Gallo' nun insancıl vaizi cemaatini Savanarola'ya kaptırıyordu. Michelangelo alçak masaya her zamanki sandalyesini çekti. Tabağına bir elma koyup geriye yaslandı.
"Savonarola'nın ki§isel itiraflarını yalanlamaya kalkı§ma)l'acağız." diyordu Lorenzo. Drahoma Fonu'nun bütün Floransalıların görü§üne açık olduğu gibi konular. Ne var ki akıbetimize ili§kin öngörüleri Floransa' da artan bir histeriye yol açıyor. Fra Mariano, Savonarola'ya cevap verebilecek tek ki§inin sen olduğunu dü§ünüyorum. Arneller 1 :7 üzerine bir vaaz vermeni önerebilir miyim?
275
Baba'nın kendi otoritesiyle belirlediği zamanları ve mevsimleri siz bilemezsiniz."
Fra Mariano'nun yüzü aydınlandı.
"Vahiy tarihlerini gözden geçirebilirim. Tanrı'nın kullarıyla konu§ma yollarını ve Savonarola'nın tek eksiğinin bir cadı kazanı olduğunu göstermek . . . "
"Kibarca," dedi Lorenzo. "Vaazın sakin ve çürütülemez olmalı, aynı zamanda mantıklı ki böylelikle insanlarımız vahiy ile büyücülüğün arasındaki farkı görebilsinler ."
Tartı§ma, Fra Mariano'nun kullanması gereken dini ve edebi eseriere odaklandı. Michelangelo bir parça meyve yiyip fark edilmeden çıktı.
Bunu bir ayrılık, huzur ve aralıksız çalı§ma izledi. Dünyayla bütün ili§kisini kesti, az uyuyor, az yiyor, mermer bloğun birbirine geçmi§ yirmi parçasıyla uğra§ıyordu.
Saray, inananların Kutsal Per§embe günü San Gallo'ya gidip Fra Savonarola'yı yok edi§ini dinlemesi gerektiği söylentisini yaydı. Michelangelo kiliseye girdiğinde Taskana'nın her bir önemli ailesinin orada hazır bulunduğunu gördü: asilzadeler, arazi sahipleri, tüccarlar, alimler, Avrupa ve İngiltere' den seyyahlar, Signoria, Floransa' nın dört bir kö§esinden hakimler ve konsey üyeleri.
Fra Marian o kürsüye çıktı. . . Kültürlü ve bilgece sesiyle Cosimo de' Medici' den alıntılar yaparak: "Devlet, postane müdürleri tarafından yönetilmezler. " Hafif bir gülümsemeye neden oldu. Sonra eğitimli bir §ekilde Kilise ile devletin ayrılması gerekliliğinden bahsetti, ayrı§tırıl-
276
marnalacının geçmi§te olduğu gibi bu gün de insan özgürlüğü için doğuracağı tehlikelerden bahsetti.
İyi bir ba§langıçtı. Lorenzo sırasında rahat bir §ekilde oturuyordu. Cemaat artan bir memnuniyet içerisinde dikkatle dinliyordu. Mariano mantıkla ilerliyor ve Kilisenin insanların manevi ya§amlarındaki gerçek rolünü ve pozisyonunu göstermek için Scripture' den alıntılar yapıyordu. Sonra birden i§ler bozuldu. Fra Mariano'nun yüzü kıpkırmızı kesildi/kızardı. Kollarını, Savonarola'nın yaptığı gibi sert bir hareketle gökyüzüne kaldırdı. İlk defa Girolama Savonarola' nın ardından bahsederken sesi deği§ti. Adını hastalıklı/ bir §eyden bahsedercesine söylüyordu. Dikkatle hazırlanmı§ argümanlarını bir kenara attı ve ke§i§e "rezalet ve düzensizlik yayan" gibi bir seri fena sıfat sıraladı.
Michelangelo'nun aklına sadece bir açıklama geliyordu: Fra Mariano Savonarola'ya kaqı olan kıskançlığının muhakeme gücünü yenmesine izin vermi§ti. Lorenzo ailesini etrafında toplayıp koridordan çıkarken bile kürsüden bağırmaya devam ediyordu.
Michelangelo ilk defa böylesine kasvete bürünmܧ görüyordu. Lorenzo bir gut atağı geçirdi, koridorlardan aksayarak gezinebiliyordu. Açıkça sarsılan Poliziana bir çocuk gibi Lorenzo'ya yapı§mı§tı. İnce zekası ve hikmeti 'yok olmu§tu. Ficino ve Landino ömürlük çalı§maları hakkında endi§elenmekteydiler. Çünkü Savonarola Floransa' da, onaylanmı§ Hristiyanlık yorumları dı§ındaki bütün kitapların yakılacağını duyurmu§tU. Pica en çok hasar gören ki§iydi; sadece ke§i§i Floransa'ya getirmeyi önermekle kalmamı§tı, hala Savonarola' nın programına
277
sempati besliyordu ve bunu Lorenzo' dan saklamayacak kadar dürüsttü.
Lorenzo, Santa Spirito'nun ba§ Rabibi Bichi Eliini'den kendilerine çalı§ma odasında katılmasını isteyip ba§ka bir cephe taarruzu için toplantı yaptı. Michelangelo, Pazar yemeklerinden ba§rahibi tanıyordu, bazı ak§amlar Genç St. John gibi fresklerin çizimini yapmak için onunla kiliseye dönerdi. Rahip ellilerinde enerjik bir adamdı ve sokakta da gözlük takan tek ki§i olarak Floransa' da ünlüydü.
"Aceleyle yanından geçen insanların yüzleri, bir kitabın sayfaları gibidir. Bu merceklerin ardından onların ifadelerini ve karakterlerini incelerim." diye Michelangelo'ya açıklamada bulunmu§tu.
Şimdi ba§rahip çalı§ma odasında alçak masanın önünde oturmaktaydı.
Lorenzo ona, 'Floransalılara biraz farkındalık saçacak' Agustinyalıların en zeki vaizini Roma' dan getirtip getiremeyeceğini sordu.
"Sanırım kimi aradığınızı biliyorum. Hemen yazacağım" Floransa, Augustinyan vaizinin Savonarola'nın vaazlarının uç noktada ve tehlikeli olduğunu mantıksal bir §ekilde gözler önüne serdiğini kısa zamanda duydu. Santa Spirito'ya gelmi§ onun sözlerini kibarca dinlemi§ ve aldırmadan geri dönmܧtÜ.
Michelangelo bir kez daha kendini kulübesine kapatmayı denedi. Ancak duvarlar her günkü kötü haberlerin sızmasını engelleyemeyecek kadar inceydi. Pico,
278
Lorenzo'yu Savonarola'nın pe§ine casus takmaktan vazgeçirmeye çalı§ıyordu. Çünkü Savonarola, Lorenzo' nun bulacağını umduğu gibi "tensel günahlar"a kalkı§mayacak kadar adanmı§tl. Savanarola' nın casusluk sistemi Larenzo'nun casuslarını bulup te§hir etti. Fra Mariano, Lorenzo'yu terk etmi§ti ve af için Savonarola'nın önünde diz çökmü§tÜ. Platon Akademisi'nin son derslerine sadece bir avuç öğrenci katıldı. Floransa'lı matbaaolar ke§i§in onaylamadığı hiçbir §eyi basmıyorlardı. Sanciro Batticelli nü kadın tablolarının müstehcen, §ehvedi ve ahlaksız olduğunu duyurdu.
Michelangelo, hala Savonarola'nın reform mücadelesini destekliyor, ama Medici'lere ve sanata kar§ı saldırılarını desteklemiyordu. Bu ikilemi açıklamaya çalı§tığında Bertoldo huysuzlanmaya ba§ladı, sonrasında çalı§masını gösterdiğinde ise kendisinin Sentarların Sava§ı'nı tamamen yanlı§ anladığını söyledi.
"Çok yalın. Benim çalı§mamdan ya da Pisa' dakinden hiçbir §ey öğrenmemi§sin. Bütün zenginliğinin dı§ına çıkmı§Sın. Savonarola'nın etkisiyle sanırım, atların, uçu§an kıyafederin, silahların olmalı, yoksa ba§ka ne kalır?
"İnsanlar," diye mırıldandı Michelangelo.
"Mermerin çok yoksul. Bana kalırsa bu bloğu yanlı§ giden bir alı§tırma olarak bir kenara at ve Granacci' den yenisini bulmasını iste. "
Bertoldo bahçenin arka tarafına günlerce uğramadı. Michelangelo'nun ba§ka bir misafiri vardı. Pelerini, kukelatası ve çökmü§ yanaklarıyla Lianordo.
279
"Atölyeme ho§ geldin, Lionardo."
Lianordo "Sava(a baktı.
"Heykelin için geldim. Onu Tanrı'ya sunmanı istiyoruz. " "Nasıl yapacağım bunu?"
"Yok ederek. Botticelli' nin getirdiği çizimler ve cemaatin gönüllü olduğu diğer sanat edepsizliğiyle birlikte. Bu, Savonarola'nın Floransa'yı arıtınasındaki ilk ate§ olmalı. "
Çalı§masını yok etmesi için yapılan ikinci davetti.
"Sence benim heykelim müstehcen mi?"
"Kutsal §eylere saygısız. Onu San Marco'ya getir ve kendi ellerinle ate§e ver."
Lianordo'nun sesindeki yoğun duygusal öfke halinde bile karde§inin kollarında hiç et kalmadığını fark etmi§ti; arka kapıdan çıkartıp sokağa bıraktı.
Figürlerini pariatmak için birkaç hafta ayırmı§tı. Bunun yerine Granacci' den bloğu saraya ta§ıması için yardım istedi. Granacci'nin ödünç aldığı el arabasını Bugiardini San Marco Meydanı ve Via Larga boyunca ta§ıdı.
Bugiardini ve Granacci' nin yardımıyla bloğu Lorenzo' nun çalı§ma odasına yerle§tirdiler. Lorenzo parçayı Fra Mariano'nun vaazından beri yakla§ık bir aydır görmemi§ti. Bir haston yardımıyla aksayarak odaya girdi. Benzi sararmı§ ve gözleri cansızdı. Girer girmez §a§kınlıktan durakaldı. "Ah!" sandalyesine çöktü ve gözlerinin üzerine kenedendiği heykeli uzun uzun, parça parça, herbir fıgüre tek tek bakarak inceledi.
280
Yüzüne renk gelmi§ti. Uzuvları canlanmı§ gibi görünüyordu. Michelangelo da arkasında durmu§ çalı§masını inceliyordu.
Sonunda Lorenzo ba§ını kaldırıp ona baktı. Gözleri ı§ıldıyordu.
"Parlatmamakta haklıymı§sın. Keski darbeleri anaromisini ortaya çıkarıyor ."
"O zaman mermerı onaylıyorsunuz Ekselansları?" "Onaylanacak neyi var? Her bir insanı, her bir ta§ı ezilmi§ kemiği, kö§ede hiç atamayacağı ta§ların üzerine kapanmı§, saçı ve kafası sıkı§tırılmı§ yaralı gencin parmaklarına kadar hissedebiliyorum. Şimdiye kadar gördüğüm hiçbir mermere benzemiyor."
"Teklif geldi bile."
"Bir mܧteri mi? Birisi satın almak mı istiyor?"
"Tam olarak öyle değil. Bir katkı olarak istiyorlar. Savonarola, karde§im Lionarda aracılığıyla, §enlik ate§inde Tanrı'ya sunulmasını istedi."
Lorenzo cevap vermeden önce belli belirsiz bir sessizlik oldu, "Cevap verdin mi?"
"V ermek için serbest olmadığımı, parçanın Lorenzo de Medici'ye ait olduğunu söyledim."
"Eser senin. "
"Savonarola'ya yakması için vermekte bile mi?"
"Eğer isteğin buysa."
281
"Ama, sanıyorum ki Ekselansları, ben bu parçayı zaten Tanrı'ya sundum. Tanrı, insanı kendi güzelliğinde, gücünde ve iyiliğinde yaratmadı mı? Savonarola insanoğlunun alçak olduğunu söylüyor. Tanrı bizi nefretle yaratmı§ olabilir mi?"
Lorenzo birden ayağa kalktı, belli belirsiz bir aksaklıkla odada dola§tı. Bir U§ak gelip iki ki§ilik küçük bir masa kurdu.
"Otur ve ben konu§urken yemeğini ye. Ben de yiyeceğim. Sen gelene kadar i§tahım yoktu. " Bir parça ekmeğe uzandı. "Michelangelo, imha güçleri yaratıcılığın ensesinde geziyor. Her çağın açan en güzel çiçeği olan sanat parçalanıyor, yıkılıyar ve yanıyor. Bir gün Floransa' da gördüğün gibi bir zamanlar arkada§ ve kom§u olanlar tarafından. Savonarola sadece din-dı§ı çalı§maların ve '§ehvedi' nülerin pe§inde değil ; ona uymayan bütün tabloları ve heykelleri yok etmek istiyor.
Maccio'nun, Filippo Lippi'nin, Benazzo Gazzolis'in burada, sarayın §apelinde bulunan freskleri, Ghirlandaioları, bütün Yunan ve Roma heykelleriyle, Floransa'nın pek çok eserini. San Marco hücrelerindeki Fra Angelica meleklerinden çok azı kalacak. Yolun u bulur da güçlenirse, Floransa, Spartalılar tarafından kirletilen Atina gibi kirletilecek. Floransa'lılar vefasız insanlardır; eğer Savonarola'yı sonuna kadar takip ederlerse, büyük-büyük-babamın vaftizhane kapıları için koyduğu ödülden bu yana her §ey silinecek. Floransa karanlığa gömülecek. "
Larenzo'nun duygu yoğunluğu ile sarsılan Michelangelo: "Savonarola' nın sadece Floransa' daki kötülükler üzerine
282
reform yapacağını dü§ünmekte ne kadar haksızmı§ım. İyi olan her §eyi mahvedecek. Bir heykeltıra§ olarak iki eli de kesilmi§ köleye dönü§eceğim."
"Kimse bir diğerinin özgürlüğünün kaybını isteyemez." diye cevapladı Lorenzo. Sofra tabağını bir kenara iterek. "Benimle yürüyü§e gelmeni istiyorum. Sana gösterınem gereken bir §ey var."
Sarayın arka kapısından çıktılar, Medicilerin aile kilisesi olan San Larenzo'nun önündeki kapalı bölmeyi geçtiler. içerde Larenzo'nun büyük babası, Cosima gömülüydü. Donatello tarafından tasarlanan ve Bertoldo' nun yaptığı bronz kürsünün yanındaydı; Brunelleschi'nin tasarladığı Eski Kutsal Oda'da Cosima'nun ailesinin, Giovanni di Bicci ile e§inin bulunduğu bir lahit bulunuyordu, Larenzo'nun babası Gutlu Piero'nun bulunduğu ve Verrarchio tarafından yapılmı§ olan kırmızı somaki lahiri vardı. Ama kilisenin ana yüzü açıkça tamamlanmamı§ toprak renkli tuğlalı, pürüzlü ve engebeliydi.
"Michelangelo bu ailem için tamamlamam gereken son büyük saat eseri, ni§lerinde yirmi fıgürün bulunduğu mermer bir duvar yüzü. "
"Yirmi heykel! Duomo'dakiler kadar çok!"
"Ama senin için o kadar fazla değil . Sa:va§'ında görülen figürlerin tam ölçeklisi. Bütün İtalya'yı sevindirecek bir §ey yaratmalıyız . " Michelangelo, diyaframındaki batına hissinin sevinçten mi §a§kınıktan mı olduğunu bilemedi. Aceleyle cevap verdi, "Yapacağım Lorenzo, söz veriyorum. Ama zamana ihtiyacım var. Hala öğrenmem gereken §eyler var . . . İlk ayaklı fıgürümü yapmadım bile."
283
Dairesine uğradığında Bertoldo'yu battaniyeye sarınmı§ buldu, L'nin kendi yarısındaki yanan mangalın önündeydi. Gözleri kızarmı§, yüzü solgundu. Michelangelo hemen yanına gitti.
"İyi misin Bertoldo?"
"Hayır, iyi değilim! Bir aptalım, zamanı geçmi§ kör, komik, ya§lı bir adamım."
"Kim seni bu sert sonuca götürdü?" diye onu ne§elendirmeye çalı§arak yumu§ak bir sesle sordu.
"Lorenzo' nun odasındaki çalı§mana bakıyorum ve onun hakkında söylediğim §eyleri hatırlıyorum. Yanılmı§ım, çok yanılmı§ım. Onu bronz bir parçaya çevİrıneye çalı§ıyordum; bu çalı§mamı mahvedebilirdi. Beni bağı§lamalısın."
"Bırak da seni yatağına yatırayım."
Benolda'yu ku§ tüyü yorganın altına yatırdı. Sonra mutfağa inip hafıfközde ısıtılmı§ bir bardak §arap istedi. Gümü§ kupayı Bertoldo' nun dudaklarına götürdü.
"Eğer "Sava§" iyiyse, sen bana nasıl yapılacağını öğrettiğİn içindir. Onu bir bronz gibi yapmadıysam, bu sen bana katı merrnede akıcı metal arasındaki farkı öğrettiğİn için oldu. Memnun ol. Yarın yeni bir parçaya ba§layacağız ve sen bana daha fazlasını öğreteceksin."
"Evet, yarın" diye iç geçirdi. Bertoldo gözlerini kapadı, sonra kısa bir süreliğine açıp sordu, "Emin misin Michelangelo, yarın olacak mı?" ve yine uykuya daldı.
Birkaç dakika sonra nefes alı§ veri§i deği§ti. Ağır ve güçlükle nefes alıp veriyordu. Michelangelo Ser Piero'yu uyandırdı o da Lorenzo' nun doktorunu getirmesi için bir U§ak gönderdi.
Michelangelo bütün geceyi Benolda'yu tutarak geçirdi. Böylece daha kolay nefes alıp verebiliyordu. Doktor aklına yapılabilecek bir §ey gelmediğini itiraf etti. Günün ilk ı§ıklarıyla Bertoldo gözünü açtı. Michelangelo'ya, doktora ve Ser Piero'ya baktı. Durumunun ciddiyetini anlamı§tı, fısıltıyla:
" . . . beni Poggio'ya götürün . . . çok güzeldir.
Bir U§ak gelip, arabanın hazır olduğunu söylediğinde, Michelangelo battaniyelerle birlikte Bertoldo'yu kaldırdı. Medici villalarının en sakinlerinden ve bir zamanlar kuzenleri Ruccelai'lere ait olan Pistaia'ya giderken kucağından indirmedi. Giulano da Sangalla tarafından yapılan muhte§em açık galerileriyle yeni bir biçim kazanmı§tı. Y okulukları boyunca yağmur arabay ı dövdü. Ama Bertoldo, Ombrone Nehri'ne bakan en sevdiği odasındaki yüksek yarağına yarınldığı an güne§ açtı. V e ye§ il Taskana manzarasını aydınlattı. Lorenzo eski arkada§ını rahatlatmak için Maestro Stefano da Prato'yu getirdi. Birkaç ilaç daha deneyecekti.
Berroldo, ikinci günün ikindi vakti öldü. Rahibin ona kutsal yağı sürmesinden sonra hafif bir gülümsemeyle son sözlerini söyledi. Bir heykeltıra§tan ziyade nüktedan biri gibi ayrılmak istiyormu§çasına.
"Michelangelo . . . sen benim varisimsin . . . Tıpkı benim Donatelio'nun varisi olduğum gibi . "
285
"Evet, Bertoldo. Bundan gurur duyuyorum."
"Mirasımı senin almanı istiyorum."
"N asıl dilersen."
"Seni . . . zengin . . . ünlü yapacak. Yemek kitabım."
"Her zaman değerli hazinem olacak."
Bertoldo gizli bir §akayı payla§mı§çasına gülümsedi. Gözlerini son kez kapandı. Michelangelo sessizce veda etti ve uzakla§tl. Ustasını kaybetmi§ti ve yenisi asla olmayacaktı.
1 5
Bahçenin çözülmesi §imdi tamamlanmı§tı. Bütün i§ler durduruldu. Granacci neredeyse tamamlamı§ olduğu sokak festivali tablosunu bıraktı. Bütün vaktini model ve mermer bloklar, Meryem Ana lahtine ufak komisyonlar bulmak için harcıyordu.
Michelangelo bir akpmüstü arkada§ını kö§eye çekti.
"Bir faydası yok, Granacci. Okul bitti. "
"Böyle söyleme. Sadece yeni bir usta bulmamız lazım. Lorenzo geçen ak§am bir usta aramak için Siena'ya gidebileceğimi söyledi . . . "
Sansavina ve Rustici stüdyoya girdi.
"Michelangelo haklı," dedi Sansavino." Portekiz Kralı'nın davetini kabul edeceğim ve oraya gideceğiz."
286
"Öğrenci olarak öğrenebileceğimiz her §eyı öğrendik bence." dedi Rustici.
"Hiç ta§ kesmeye niyetli olmadım. Benim yaratılı§ım çok daha yumu§ak, yağ ve boyayı karı§tırmak için yaratılmı§ım. Ghirlandaio'ya beni geri alıp almayacağını soracağım." dedi Buigardini. Granacci Michelangelo'ya baktı,
"Ben de ayrılıyoruro deme!
"Ben mi? Nereye gideyim?"
Grup dağıldı. Michelangelo ve Granacci ölümünü bildirmek üzere Bertoldo' nun ailesine gitti. Lucrezzia, yemek kitabından dolayı çok heyecanlanmı§tı, birçok tarifi sesli okudu. Lodovico ise hiç ilgi göstermedi.
"Michelangelo, yeni heykelin bitti mi?"
"Sayılır."
"Il Magnifico, onu gördü mü?"
"Evet ona götürdüm." "Ho§landı mı?"
"Evet."
"Hepsi bu mu? Sadece evet mi? Beğeni, onay göstermedi " )" mı.
"Evet baba gösterdi."
"O zaman nerde paralar?"
"Ne parası?"
"Elli florin."
"N eden bahsettiğini bilmiyorum . . . "
287
"Haydi oradan. Merdivendeki Meryem'i bitirdiğinde elli florin vermi§ti. Ver bakalım keseyi."
"Kese filan yok."
"Yok mu? Bütün sene çalı§tın, hiç para alınadın mı?
"Hiçbir §ey alma hakkım yok Baba. Sahip olduğumdan ba§ka §ey almıyorum."
"Il Magnifico diğeri için ödeme yaptı, bunun için yapmadı, ha? Lodovico empati kuruyordu. "Bunu beğenmemi§ olduğu için olmalı."
"Hala hasta olduğu ve endi§elenecek bir çok §eyi olduğu için de olabilir . . . "
"O zaman hala ödeme yapma ihtimali var?"
"Hiçbir fikrim yok."
"Ona hatırlatmalısın."
Michelangelo umutsuzca ba§ını salladı; yava§ça soğuk, ıslak sokağa çıktı.
Fikirleri olmayan sanatçılar dilencidir; saatlerini dilencilikle bo§ bir §ekilde geçirirler. Yedi yıl önce U rbino' nun okuluna girdiğinden beri ilk defa çizim yapmak istemiyordu. Zihninden 'mermer' fikrini uzakla§tırdı. Çalı§ırken ona hiçbir güçlük çıkarmayan burnu §imdi acı veriyordu; bir tarafı tamamen kapanarak nefes almasını güçle§tirmekteydi . Tekrar çirkinliğini dü§Ünmeye ba§ladı.
288
Bahçe bo§tu. Lorenzo kütüphanedeki çalı§malara ara vermi§, ta§ ustaları ayrılmı§ ve onlarla birlikte çalı§masının doğal atmosferini olu§turan ritmik kesim sesleri de sona ermi§ti. Havada bir geçi§ hissi vardı. Platon grubu ders vermek için Floransa'ya nadiren geliyordu. Artık çalı§ma odası ak§amları yoktu. Lorenzo saraydan ve i§lerinden altı ay çekilerek villasında tam bir tedaviye ba§ladı. Orada sadece gutu yenmekle kalmayacak, Savanorola'yla ilgili yeni planlar yapacaktı. Bu ölümüne bir sava§ diyordu, bunun için tüm canlılığına kavu§malıydı.
Para, güç, yerel hükümetin kontrolü, diğer §ehir devletleriyle ve devletlerle yapılan anla§malar, kom§u ülkelerle sıkı arkada§lığı gibi bütün silahları elinde bulunduruyor olsa da bir aziz hayatı ya§ayan, adanmı§, dürüst, zeki, öğretmen olarak pelerininden ba§ka bir §eyi olmayan Savanorola, Taskana ruhban sınıfındaki ciddi reformları etkilemekle kalmayıp, zengin Floransalıları sürüler halinde yanına çeken bir yönetici olmu§tU. Bedeni ho§ tutmaktan vazgeçtiklerini belirten bu insanlar Savanorola'nın üstünlüğünü açıkça göstermekteydi.
Planının bir parçası olsa da i§leri yoluna koymakta olan Lorenzo, ya§lı bir adam olan Papa VIII. innocent sözünü yerine getirmeden ölür korkusuyla, Giovanni'yi kardinal seçtitmek için anla§malar yaptı. Yeni Pa pa daha öncekilerde olduğu gibi Medicilere dü§man olabilir ve 16
ya§ında bir çocuğun kiliseyi yönetmesine kaqı çıkabilirdi. Lorenzo bunun aynı zamanda Floransa insanları için stratejik bir ba§arı olduğunu biliyordu.
Larenzo'nun gidi§ hazırlıkları ve önemli i§lerle, hükümet i§lerini Piero'ya devretmesi Michelangelo'yu rahatsız
289
ediyordu. Piero yönetime geçerse, buradaki hayatı neye dönü§ürdü? Piero saraydan ayrılmasını emredebilirdi. Böyle bir durumda heykeltıra§lık bahçesi de kapandığına göre hangi konumda olurdu? Kimse 'Sava§' ın biti§ parasından söz etmiyordu, bu yüzden eve giremedi. Artık üç florin de bırakılmıyordu. Paraya ihtiyacı yoktu, ama birden kesilmesi sinirini bozmu§tU. Bunu kim emretmi§ti? Lorenzo mu? Belki de Ser Piero da Bibbiena artık bahçe de kapatıldığı için bunun gerekli olmadığını dü§ünüyordu. Ya da Piero?
Kararlılıkla cesaret toplayıp Contessina'ya döndü. Onun arkada§lığını arıyor, saatlerce onunla konu§uyordu. İlahi Komedya'yı aldı ve en sevdiği bölümleri ona okudu. İnferno'nun XI. kantasunu okuduğu gibi:
"Sanat elinden geldiğince doğayı takip eder
Tıpkı öğrencinin ustasını takip ettiği gibi
Endüstri ya da sanat, doğrusunu söylemek gerekirse
Torundan Tanrı'ya, bu iki kaynaktan
-Eğer hatırlarsan bu, Y aratılı§ kitabındandır
İnsanlık gıdasını almalıdır."
Platoncular onu, insanın edebi dü§Üncesinin en azaını ifadesi olan sone yazmaya zorladılar. Ve sanata yönelik bir içgörü geli§tirebilmesi için kendi §iirlerinden okudular. Kendisini resim, modelleme ve oymacılıkta tam anlamıyla anlatabilirken yardımcı bir sese ihtiyacı olmuyordu. Şimdi yalnızlığında ve kafa karı§ıklığında ilk aksak dizelerini yazdı . . . Contessina'ya.
290
"Büyüleyici bir yüz tarafından cennete ta§ınıyorum
Yeryüzündeki hiçbir §ey bana böylesi zevk vermiyor"
Ve sonunda:
"Bir ruh, kimsenin görmediği ama benim
Benim ruhum görür"
Tumturaklı ve ergence bulduğu bu parçaları yırttı. Patikalarında yürümek ve kulübeyi ziyaret etmek için terk edilmi§ bahçeye geri döndü. Piero buradaki bütün minyatürlerin, fildi§lerinin, resim falyolarının saraya ta§ınmasını emretmi§ti. Çalı§mak için can atıyordu ama o kadar büyük bir anlamsızlığın içindeydi ki ne çalı§acağını bilemiyordu. Kulübede otururken sadece yabani çiçeklerin içindeki böcek seslerini duyuyordu. Burada, dünyada bir ba§ına olduğu duygusu ve üzüntüsüyle dolup ta§tl.
Sonunda Lorenzo onu çağırdı.
"Bizimle Fiesole'ye gelmek ister misin? Geceyi villada geçireceğiz . Sabahında Giovanni, Badia Fiesonana' da kardinal olacak. Töreni izlemek senin için iyi olabilir. Daha sonra, Roma' da, Giovanni senin de orada bulunduğunu hatırlayacak. "
İçinde Contessina, genç Giuliana ve bir hem§irenin de bulunduğu bir arabayla Fiesole'ye yola çıktılar. Contessiha, San Domenica' da inmek istedi. Bir kadın olarak göreve getirme törenine katılmasına izin verilmeyeceği için Badia'yı burada izlemek istiyordu.
Fiesole ve Cave Maiano'ya yürüyü§leri sırasında uğradığı kiliseyi hemen tanıdı Michelangelo. Romanesk tarzda
29 1
yapılmı§ alt cephesi 1050 yılına uzanıyordu, ama Michelangelo için asıl güzelliği iç tarafındaydı. Ta§ i§çiliğinin her bir küçük detayı duvarlar, sütunlar, sunaklar, Fiesole ve Settignano'nun, Topalinolar da dahil olmak üzere mükemmel sanat eserleri Brunelleschi tarzında yeniden biçimlendirilmi§ti. Bu mükemmelliğe gösterdiği tepki kaqısında Cantessina hafifçe güldü:
"Sen bir kafirsin, Michelangelo; kilisenin önemini sanat eserleriyle değerlendiriyorsun."
"Öyle değil mi?"
Sabah olmadan iki saat önce uyandı, giyindi, Badia tepesinden inen tören alayına katıldı. Giovanni geceyi burada dua etmekle geçirmi§ti. Larenzo'nun sedyeyle ta§ındığını görünce kalbi sızladı.
Küçük kilise yüzerce mumla ı§ıl ı§ıldı. Duvarları, Giovanni' nin M edici atalarının sembolleriyle doluydu. Michelangelo açık kapının yanında durdu, güne§in Mugnone Vadisi'nde yükseli§ini seyretti. Şafağın ilk ı§ıklarıyla Pica della Miranciola hafif bir ba§ selamıyla önünden geçti. Floransa noteri onu takip ediyordu. Katolik kilise seramonisi yapıldı, manastır ba§kanı Giovanni'nin rütbesinin ni§anını, uzun püsküllü geni§ kenarlı §apkasıyla pelerinini kutsadı. Papalık Resmi Yazısı okundu ve ataması yapıldı. Sonrasında kilisenin semavi kurulu§unu simgeleyen safir yüzük Rahip Bosso tarafından Giovanni' nin parmağına takıldı. Michelangelo, Badia' dan çıktı ve Floransa'ya giden yolda yürümeye ba§ladı. İlkbaharın ilk ı§ığında, §ehrin kırmızı çatıları ayaklarının altında birbirinin içine geçmi§ sıkı bir görüntü olu§turuyordu.
292
Punto di Mugnane'de, Floransa'nın önde gelen vatanda§larının olu§turduğu rengarenk giyinmi§ bir heyetle kar§ıla§tl. Bunların bazılarını, Larenzo'nun yemeklerinden tanıyordu. Bu grup sıradan halk güruhu tarafından takip ediliyordu ki bu Larenzo'nun sorunlarının artık sona erdiğinin habercisi olabilirdi. Pe§inden bazılarının Savanorola'ya bağlılık yemini ettiklerini bildiği ruhban sınıfının büyük bölümü vardı. Şarkılar söyleyip, yeni Kardinal Giovanni de Medici için kutsanma istiyorlardı.
O gece sarayda müzik, dans, §arkılar ve tantana vardı. Yine o gece bütün Floransa yedirildi, Medicilerin sağladığı müsrif eğlence ve §araba doydu.
İki gün sonra, Michelangelo kardinale ve kuzeni Giuluo'ya veda etmek üzere kabul odasında bulunuyordu Giovanni, Michelangelo'yu kutsadı ve Roma'ya gelecek olursa kendisini de ziyaret etmesini istedi.
Bütün ne§e kardinaile birlikte sarayı terk etti. Lorenzo Coreggi'ye gideceğini duyurdu. Y akluğunda oğlu Piero görevde olacaktı.
1 6
Lorenzo saraydan gideli iki hafta olmu§tu. Koridordan gelen sesleri duyduğunda, Michelangelo odada yalnız ba§ına oturuyordu. Duamo'nun tepesindeki fenere dü§en yıldırım onu M edici Sara yı' nın olduğu tarafa yıktı. Bütün §ehir parçalanmı§ fenere bakmak için sokaklara döküldü; sonra yas tutuyormu§çasına saraya yöneldi. Ertesi gün Savonarola, Floransa için dü§man istilasıyla yıkılma, deprem, yangın ve sel gibi felaketlerle ilgili ke-
293
hanetlerini içeren bir vaaz verme fırsatı buldu. Michelangelo, tırnaklarını Granacci'nin koluna batırmı§, yoğun kalabalığın içinde onu dinliyordu.
O gece Lorenzo' nun sekreterinin getirdiği bir dedikodu kulağına çalındı: Lorenzo iyile§mek yerine, kötüle§iyordu. Yeni bir doktor Pavialı Lazzaro getirilmi§, o da Lorenzo'ya toz haline getirilmi§ pırlanta ve inci karı§ımı tatbik etmi§ti. Şimdiye kadar yanılmaz olan bu ilaç da ba§arısızlığa uğramı§tı. Lorenzo; Pica ve Poliziano'yu acılarını azaltmak için en sevdiği yazarları okusun diye yanına çağırıyordu.
Michelangelo gecenin geri kalanını kaygının ıstırabıyla geçirdi. Piero yanına Contessina ve Giulana'yu da alarak Coreggi'ye yola çıktı. Sabah olunca bodruma ko§turup bir at hazırladı. Lorenzo' nun güzel villasına kadar dört mil at üzerinde gitti. Yüksek bir kulesi, güvercinliği ve vadiye kadar inen yamaçta sebze bahçeleri vardı.
Yapının en uzak kö§esine gidip, duvardan içeri atladı ve bahçeye vardı. Mutfaktan bir inilti geliyordu. Geni§ merdiveni biri tarafından duyulmak korkusuyla sessizce tırmandı. Merdivenin ba§ına geldiğinde sola döndü, Lotenzo'nun yatak odasına girmeden önce tereddütlü bir an ya§adı. Sonra ağır bir kapı tokmağını yava§ça çevirdi.
Yatak odası yüksek tavanlıydı. Kapının her iki tarafındaki duvarları kaplayan ağır kuma§lar vardı. Şimdi içinde koca bir ağaç kütüğü yanan §Öminenin ısısı daha iyi muhafaza ediliyordu böylece. Odanın bir ucunda Lorenzo yüksek yatağının içinde, pek çok yastığa dayanmı§ bir §ekilde duruyordu. Dr. Pier Leoni kolunun ön kısmın-
294
dan kan alıyordu. Ayak ucunda yüzünden yağmur gibi ya§lar inen Poliziano oturuyordu ve Pico da kitabı Varlık ve İnsan' dan okuyordu. Lorenzo' nun günah çıkartacak papazı Dr. Leoni'ye kanamayı durdurması için i§aret verdiğinde ve yatağın çevresinden herkesi uzakla§tırdığında kapının yanına sinmi§ti. Lorenzo' nun günahını çıkardı ve onu affetti.
Pico ve Poliziano, Larenzo'nun yatağına döndüklerinde kımıldamadan durdu. Biraz sonra, Lorenzo' nun kısık sesle kütüphaneden Piero'nun getirilmesini istediğini duydu. Bir hizmetçi girip Lorenzo'ya sıcak çorba içirdi. Poliziano sordu:
"Yemeğinizi beğendiniz mi, Magnifıco Lorenzo?"
Michelangelo, Larenzo'nun yorgun yüzünde hafif bir gülümseme gördü.
"Ölüm dö§eğinde olan herkes gibi," diye yanıtladı ne§eyle. "Piero'ya dersini vermek için güce ihtiyacım var."
Piero içeri girdi. Ba§ı eğikti, ölüm kaqısında aciz görünüyordu. Hizmetçiler odadan ayrıldı. Lorenzo konu§maya ba§ladı.
"Piero oğlum, ülkede sahip olduğum bütün otoriteye sah�p olacaksın. Ama Floransa bir cumhuriyet olduğundan birçok ses de olacaktır. Ve herkesi aynı anda memnun edemeyeceksin. Tam dürüstlüğün gerektirdiği davranı§ biçimine sadık kal. Bir tarafı memnun etmektense bütün toplumun çıkarlarını dü§ün. Böyle yaparsan hem Floransa'yı hem de Medicileri korumu§ olursun."
295
Piero babasının alnından öptü. Lorenzo, Pico ve Poliziana'ya yanına gelmelerini i§aret etti.
"Pico, sadece bahçemizdeki kütüphaneyi bitiremediğimiz için pi§manlık duyuyorum ondan senin sorumlu olmanı istiyorum."
Dı§arıdaki koridorda bir hareketlenme oldu. Michelangelo'nun §a§kın bakı§ları altında Savanarola önünden geçti. Larenzo'nun yanına gitti. Lorenzo yüzünü görebilsin diye ba§lığını indirdi. Diğerleri geri çekildi.
"Beni mi çağırttınız, Lorenzo de' Medici?"
"Evet Fra Savanorola."
"Size nasıl hizmet edebilirim?"
"Bütün insanların rızasını aldıktan sonra ölmek isterim."
"O zaman inancınızı koruroanızı tavsiye ederim."
"Her zaman sıkıca korudum."
"Eğer ya§arsanız, hayatınızı tanzim etmenizi öneririm."
"Deği§tireceğim peder."
"Son olarak eğer gerekecekse ölüme sabırla katlanmaya sevk ederim sizi. "
"Beni daha çok mutlu eden bir §ey olamaz. " diye gitgide zayıflayan bir sesle cevap verdi.
Savonarala eğilerek selam verdi, dönüp kapıya yöneldi. Lorenzo yatağına uzanıp, hırıltılı bir sesle,
"Beni kutsayın, Peder, gitmeden önce. "
296
Savanarola geri döndü, ba§ını eğip ölmekte olan adam için dua etti. Yüzü ciddiyetle§en Lorenzo mütedeyyin bir §ekilde ke§i§le birlikte sözcükleri ve parçaları tekrar etti.
Paliziana ve Pico dayanılmaz acıya boyun eğdiler. Savanarola ba§lığını geçirdi. Loreiızo'yu kutsadı ve ayrıldı. Lorenzo sessizce yatıyordu. Gücünü toplayarak, hizmetçileri çağırdı. Etrafını sardıklarında onlara veda etti, onları gücendirdiyse aflarını diledi.
Michelangel o ağır askılığı bir kenara i tip Lorenzo' nun yanına giderek dizlerinin üzerine çöktü. "Ben seni sevdim! Bana da veda et ! " dememek için kendini zor tuttu. Oraya çağrılmamı§tl. Varlığı bilinmeyen bir davetsiz misafirdi. Lorenzo yastığına dü§tüğünde o da yüzünü kadifenin sert tabanına gömdü.
Dr. Leoni yatağa uzandı, Larenzo'nun gözlerini kapadı ve çar§afı yüzüne çekti.
Michelangelo sessizce odadan çıktı, merdivenleri ko§arak indi ve sebze bahçesine girdi. Kalbi göğsünde kabarmı§ gibiydi. Ba§kaları için ağlamanın ne kadar kolay olduğuna §a§tl. Karıkların arasında sendelerken kendi gözya§ları gözlerinin arkasında kaynayan bir körlük yaratıyordu.
Lorenzo ölmü§tü! Buna inanamadı. Gerçek anlamda muhte§em olan o yüce ruh, zeka, yetenek, birkaç ay öncesinde öylesine canlı ve güçlü olan insan sonsuza dek gitmi§ olabilir miydi? Niçin Savanorola'yı çağırtmı§tı? Açık dü§manını? Bütün tehditlerinin ve tahminlerinin gerçekle§tiğini görerek son bir zevk duyması için mi?
297
Bütün Floransa, Savnorala'nın Lorenzo'yu yendiğini, bu kadar çabuk ve kolay ba§arılmasının da Tanri'nın isteğiyle olduğunu söyleyecekti.
Bahçenin bir ucunda oturdu. Dünyası dağılmı§tl. Lorenzo yukarıdaki yatağında cansız yatarken o da en büyük arkada§ını, Lodovico Buonarroti'nin göstermi§ olması gereken adanmı§lık ve sadakatle onu saraya aldırtan adamı kaybetmi§ti.
Bir müddet sonra ayaklarının üzerinde doğruldu. Bağazı kupkuru düğümlenmi§ti. Ağır adımlarla saraya yöneldi. Bir kuyuya rast geldiğinde kovayı indirip dalmasını izledi.
Orada yüzü yukarı bakan bir adam vardı. Şa§kınlık ve korkuyla neredeyse felç olan Michelangelo ıslak karanlığa dikkatle baktı. Sonra yüzü tanıdı. Dr. Pier Leoni idi bu, intihar etmi§ti.
Çığlığı boğazında tıkandı. Kendini oradan uzakla§tırmaya zorlayarak, tükenip dü§ene kadar ko§tU. Gözya§ları §imdi geliyordu, sıcak ve tortulu. Ayaklarının altındaki Taskana toprağıyla karı§ıyordu.
Dördüncü Bölüm
Kaçı§
Eski yatağını Buonarrato ile payla§tı. İki mermer rölyefıni yumu§ak yün bezlere sarıp yatağının altına yerle§tirdi. Lorenzo heykellerio ona ait olduğunu söylemi§ti. Piero'nun onları isterneyeceği de açıktı. Saraydaki iki yıllık rahat ya§amı ve hareket özgürlüğünün ardından, üç karde§iyle bu küçük adayı payla§mak zordu.
"Neden geri dönüp Piero de' Medici için çalı§mıyorsun?" diye sordu babası.
"Orada istendiğiınİ dü§ünmüyorum."
"Ama Piero seni orada istemediğini hiç açıkça belirtme-d. " ı.
"Piero sadece süslü laflar eder."
Lodovico iki eliyle gür saçlarını sıvadı.
"Gurura güç yetiremezsin. Cebinde be§ kuru§un yok."
Michelangelo tevazu ile yanıtladı, "Şimdi elimde kalan tek §ey gurur baba."
299
Babası nezaketen sustu.
Hatırladığı kadarıyla bu üç ay çizim yapmadan geçirdiği en uzun süreydi. ݧsizlik onu huysuzla§tırmı§tı. Lodovico da üzülüyordu. Ama onun üzüntüsü daha çok vandallık yaptığı için Signoria ile sorunlar ya§ayan Giovansimone yüzündendi. Şimdi 13 ya§ındaydı. Temmuz sıcaklan iyice bastırdığında, Michelangelo henüz çalı§maya ba§layamamı§tı. Sonunda Lodovico sabrını yitirdi.
"Sanırım senin hakkında son söylediğim §ey tembel olduğun, Michelangelo. Üzgün üzgün evde dola§manı kabul edemem. Amcandan seni sarraf loncasına almasını istedim. Sarayda o profesörlerle iki sene eğitim gördün . . . "
Michelangelo Platon Dörtlüsünü çalı§ma odasında alçak masanın etrafında oturup Hıristiyanlığının İbrani kaynaklarını ara§tırırken hamlayınca hüzünle gülümsedi.
"Kazanca dönܧtÜrebileceğim hiçbir §ey olmadı."
" . . . ve bir gün Buonarrato ile ortaklık kuracaksın. Becerikli bir ݧ adamı olacak. Ba§arılı olacaksınız."
Söğütlerle kaplı kıyısı olan Arno boyunca yürüdü. Buradaki çamurlu sulara sıcak bedenini gömdü. Sakinle§tiğinde kendi kendisine sordu: "Seçeneklerim neler?"
Topolino'lara gidip onlarla çalı§abilirdi. Defalarca tepeye çıktı.
Açık havada uzandı. Ta§ yontmak rahatlatıcıydı, ama bir çözüm değildi. Saray saray dola§ıp heykelcilik komisyonu mu aramalıydı? Kilise kilise, bütün Toskana kasabalarını
300
seyyar bıçak bileyici gibi gezip, "Y antulacak mermer var mı?" diye gezmeli miydi?
Platon dörtlüsünün aksine kendisine çalı§malarını devam etmesi için bir villa ve kaynak sağlanmamı§tı. Lorenzo, Lodovico'ya "Ondan feragat ediyor musun?" diye sormu§tu. Ama onu aile üyesi yapmamı§tı. Medici Kilisesi' nin tamamlanmamı§ ön yüzü ve yirmi heykel için onu görevlendirmi§ti, fakat ݧ kaqılığı bir §ey sunmamı§tl.
N ehir kıyısındaki gezilerinden dolayı artık Maiano ta§ ustalarınki gibi esmer olan ıslak bedenine gömleğini geçirdi. Eve ula§tığında Granacci'yi onu bekler buldu. Larenzo'nun cenazesinden birkaç gün sonra Bugiardini ile Ghirlendaio' nun atölyesinden dönmܧtÜ.
"Salve, Granacci. Ghirlandaio ile ݧler nasıl?
"Sal ve, Michelangelo. Oldukça iyi. Volterra' daki San Giusto manastırı için iki panel, Castello kilisesi için "Selamlama" . Ghirlandaio seni görmek istiyor."
Stüdyo hatırladığı gibi korkuyordu: Yeni ezilmi§ kömür kalemi, eczane torbalarındaki boya pigmentleri, taze pilaster çantaları. Bugiardini ne§eyle sarıldı. Tedesco sıvazladı. Cieco ve Baldinelli haberleri almak için çalı§ma masalarından kalkıp geldiler. Mainardi sevecenlikle iki yanağından öperek selamladı. David ve Benedetto elini sıktılar. Domenico Ghirlandaio stüdyonun arka tarafındaki masasından bu salıneyi izliyordu. Yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. Michelangelo ilk ustasına baktı. Buraya adım attıktan sonraki dört sene boyunca ne çok §ey ya§amı§tı.
301
"Çıraklığımızı neden bitirmeyelim?" diye sordu Ghirlandaio. "Paranı ikiye kadayacağım. ilerde daha fazlasına ihtiyacın olursa, bir arkada§ gibi görü§ürüz bunu. "
Michelangelo donakalmı§tl.
"Gördüğün gibi çok i§imiz var. Şu freskin tam senlik olduğunu bana söyletme. Islak duvarı boyayamıyorsan, fıgürlerde ve büyük resim taslaklarında çok yardımın dokunacak."
Stüdyodan ayrıldı. Piazza della Signoria'ya yürüdü ve açık galerideki heykellere göz alıcı güne§in altında baktı. Teklif tam zamanında gelmi§ti. Gündüzleri onu evden uzakla§tıracaktı, paranın ikiye katlanması da Lodovico'yu tatmin edecekti. Bahçe dağıldığından beri yalnızdı. Stüdyo ona arkada§ olabilirdi. Üst elik tekrar profesyonel bir çatı altında çalı§ma fırsatı sağlardı. 1 7 ya§a uygun olan da buydu. Çalı§maya istekli değildi ama Ghirlandaio onu ݧ ve görev kazanına daldırdı. Belki bu onu bezginlikten kurtarırdı.
Yoğun sıcaklığın farkında olmadan Settignano'ya çıkan yola girdi. Olgunla§mı§ arpa tarlalarından güçlükle geçti. Vadide aheste akan çayda serinledi. Tazelenmi§ olarak Topolino'ların evlerine yürüdü. Kemerin tem altında bir tabure bulup ta§ kırmaya ba§ladı.
Günlerce orada kaldı. Durmadan çalı§ıyor, geceleri çocuklarla birlikte hasır kilimierin üzerinde, açık havada yatıyordu. Topolino'lar sıkıntılı olduğunu anladılar. Ne soru sordular ne de tavsiye verdiler. Eli sadece çekiç ve keski için açılıyordu. Avuçlarının ve parmaklarının içi-
302
ne hapsolm u§ bu bildik karılıklarını hissetti. Y onttukça omzunun, kolunun ve bileğinin ritmik hareketlerini duyumsadı. Pietra se renaya kontur ve form kazandırıyordu. Elleri bo§ken kalbinin de bo§ kalmasına hayret ediyordu.
Settignano' da §U söylenirdi, "Ta§la uğra§an ki§i onun doğasını da payla§malı dı§tan sert içte dingin olmalı."
Ta§la uğra§tıkça, figürleriyle de me§gul oluyordu: Bir, iki, üç, dört, be§, altı, yedi i§in için uğra§ dü§ünme; bir iki üç dört dinienirken bir parçayı netle§tir. "
Burada duygusal sükunet ve netlik bulabiliyordu. Burada manevi gücü ortaya çıkıyordu. Ta§ ellerinin altında §ekil buldukça, zihnindeki dü§ünceleri de olgunla§ıyordu. Ghirlandaio'nun stüdyosuna geri dönmeyeceğini biliyordu. Bu gerilernek olurdu: Floransa' da heykeltıra§ stüdyosu olmadığı için gitmek zorunda kaldığı sanata ve ticarete geri dönmek. Preskin gereklilikleri onun çizimini ve tasarımını deği§tirebilirdi. Bu da heykele dair son üç yılda öğrendiği her §eyi kaybetmesine neden olurdu.
Devam eden bu rekabet Ghirlandaio'ya haksızlıktı. ݧe yaramayacağı belliydi. Nereye, nasıl gideceğini bilmese de ilerlemeliydi.
Topolino'lara veda etti, tepeden inip §ehre geçti. Via de' B.ardi' de gözlüklü Papaz N icola Bichiellini ile kar§ıla§tı, uzun sağlam yapılı adam Santa Spirito' da Menzeviler Düzeninin ba§ rahibiydi . Michelangelo'nun doğduğu yerde yeti§mi§ti. Santa Croce'nin önündeki geni§ toprak alanın gördüğü en iyi futbol oyuncusuydu. Elli ya§ında kısa kesilmi§ saçlarına ak dü§IDܧtÜ, ama yün tuniğinin
303
ve deri kemerinin altındaki bedeni o kadar canlıydı ki kendi yönetiminde olan kilisenin, hastanenin, misafırhane, fırın, kütüphane, okul ve dört yüz sessiz rahibin 24 saatlik sorumluluğuna kucak açıyordu. Michelangelo'ya yürekten bir selam verdi, mavi gözleri, merceklerin arkasında kocaman görünüyordu.
"Michelangelo Buonarroti, bu ne zevk! Sizi Lorenzo' nun cenazesinden beri görmedim."
"Sanırım ben kimseyi görmedim peder."
"M edici bahçesine girmeden önce San ta Spirito' da çizim yaptığını hatırlıyorum. Fiorentini' nin fresklerini kopyalamak için Urbino'nun okulunu bıraktınız. Urbino'nun bana yakındığını biliyor musunuz?"
Michelangelo içinin ısındığını hissetti.
"Bunu hatırlamanız ne kadar gurur verici, peder. "
Aklına birden Larenzo'nun çalı§ma odasındaki kütüphane ve kendisini uzak tuttuğu kitapların, elyazmalarının güzel görüntüsü geldi.
"Kütüphanenizde okuyabilir miyim peder? Artık kitaplara ula§amıyorum."
"Elbette. Bizimki halk kütüphanesi. Övünmemi affederseniz, size Floransadaki en eski kütüphane olduğunu söyleyebilirim. Boccaccio kitaplarını ve el yazmalarını bize bıraktı. Petrarch da öyle. Ofısime uğrayın. "
Aylardır ilk defa mutlu olmu§tu Michelangelo. "Te§ekkür ederim, peder. Çizim materyallerimi de getireceğim."
304
Ertesi sabah erkenden Santa Spirito kilisesine gitmek için Ponte Santa Trinita'ya geçti. Bir süre Filippino Lippi'nin freski ve Bernardo Rossellino' nun lahiti önünde çizim yaptı. Lotenzo'nun ölümünden beri yaptığı ilk i§ti. Yeniden canlandığını hissetti. Nefes alı§ veri§i ritmi bozan umutsuzluk olmadan doğal ve derindi.
Sonra San Spirito meydanının arkasındaki bütün alanı kaplayan manastıra bakan kö§eye geçti. Rahibin ofisi buradaydı. Burada dünyayla kar§ıla§malıydı ve kapısı herkese açıktı. Ancak manastırıo kalanı tamamen kapalıydı. Ana bölüme kimsenin giri§ izni yoktu. Rahipler kendi görevlerinin dı§ına çıkamazdı. Ba§rahip Bichiellini çizimlerine baktı. "Güzel! Güzel! Biliyorsun, Michelangelo, manastırda çok daha eski ve iyi çalı§malar bulunuyor. Ustalar Geçit'inde Gaddi ailesinin freskleri bulunuyordu. Papazlar Meclisi'nin duvarlarında Simone Martini'den güzel tablolar var . . . "
Michelangelo'nun bal rengi gözleri, gözlüklerinin arkasından bakan papazın gözlerindeki yoğunlukla ı§ıldadı.
"Ama kimsenin içeri girmeye hakkı yok . . . "
"Ayarlayabiliriz. Manastırıo ve Papazlar Meclisi'nin bo§ olduğu bir zamanı ayarlayabiliriz . Uzun zamanlar bu sanat eserlerinin diğer sanatçılar tarafından kullanılmasını ar;zu ediyordum. Ama sen kütüphaneyi istedin. Benimle gel."
Prior Bichiellini kütüphanenin yolunu gösterdi.
Burada rahip olmayan yarım düzine Floransalı antik ciltler üzerine çalı§ıyordu. Hücrelerinde ise özel olarak eği-
305
tilmi§ ke§i§ler Avrupa'nın her yanından Santo Spirito'ya ödünç verilmi§ değerli kitapları kopyalamaktaydı. Ba§rahip Michelangelo'yu Platon, Aristotoles, Yunan §airleri, tiyatrocuları ve Roma tarihçilerinin bütün eserleriyle dolu bölüme götürdü. Akademik bir edayla açıkladı, "Biz bir okul uz. Burada Santa Spirito' da sansür yok. Ya:saklı kitaplar yok. Öğrencilerimizin özgür dü§Ünmesine ara§tırmasında ve §Üphe etmesinde ısrarcıyız. Katalikliğin bizim özgüdüğümüzden zarar göreceğini dü§ünmüyorum; dinimiz öğrencilerimiz olgunla§tıkça güçlenir ."
"Fra Savonarola'nın ruhu" diye ironik bir tepki verdi.
Ba§rahip candan sıcak yüzü Savanorola'nın adı geçince karardı.
"Boccacio'nun eserlerini görmek isteyeceksindir. Büyüleyiciler. Birçok insan onun Kilise dü§manı olduğunu dü§ünür. Aksine, kiliseyi severdi. St. Agustine gibi o da suistimal edilmesini sevmezdi. Az yeriz, sırtımızdaki kıyafetten ba§ka sahip olduğumuz bir §ey yoktur ve erdemlilik yeminlerimiz, Tanrı sevgimiz kadar değerlidir."
"Biliyorum, Peder, Santa Spirito Floransa'daki en saygın tarikat."
"Ve öğrenmekten korksaydık bu saygıyı kazanabilir miydik? İnsan beyninin, Tanrı'nın en yüce yaratılanlarından biri olduğuna inanıyoruz. Aynı zamanda sanatın dinselliğine, çünkü o insan oğlunun en ulvi i§tiyakıdır. Pagan sanatı diye bir §ey yok. Sadece iyi sanat, kötü sanat var." Bir an kütüphanesine gururla bakmak için durdu. "Okumanı bitirdiğinde ofise gel. Sekreterim senin için binala-
306
rın haritalarını ve çalı§ma saatlerini çizecek O saatlerde hangi manastırda çalı§abileceğini görebilirsin ."
Takip eden haftalarda günlük çalı§ma rutininden dolayı yolu Ölüler Manastırı'na, ikinci manastıra -üç nesillik Gaddi fresklerinin bulunduğu yerdi burasıya da Siene'li ressam Martini'nin İsa'nın Tutkusu'nu yapmı§ olduğu papazlar meclisine dü§en pek çok ki§i gördü. Arasıra oradan geçen ke§i§ler ve gönüllü rahiplerin varlığı ile yokluğu birdi. Bu sessizliği iyile§tirici buldu. Bütün kainatta bir ba§ına gibiydi : Kendisi, çizim materyalleri, kopya ettiği lahider ve kemerierin altındaki Cimabue freskleri. Kopyalamakla uğra§madığı zaman vaktini kütüphanede okuyarak geçiriyordu. Ovidius, Homeros, Horace, Vergilius.
Programın ona sağladığı tüm saatleri değerlendiriyor olması Ba§rahibi memnun ediyordu. Onunla günlük geli§meleri tartı§abiliyordu. Michelangelo'nun politikayla hemen hiç ilgisi olmamı§tı. Lorenzo' nun yönetimindeyken, yerel yönetim o kadar pürüzsüz i§liyordu, müttefikler o kadar güçlüydü ki saray da, sokaklarda, Ghirlandaio' nun stüdyosunda ya da Duomo basamaklarında tam anlamıyla politik olan sadece birkaç mesele olurdu. Şimdi umutsuzluk içinde konu§mak için birini arıyordu, bu ihtiyacı hisseden Ba§rahip de zamanından bol bol ayınyardu Michelangelo'ya.
o
Larenzo'nun ölümüyle her §ey deği§ti. Larenzo'nun düzenli olarak Signoria ile görü§tüğü, ikna gücünü kullanarak onlarla anla§maya vardığı yerde, Piero seçilmi§ konseyleri yok sayıyor, rastgele kararlar veriyordu. Babasının bir iki arkada§ıyla yürüdüğü, insanlarla selam-
307
la§ıp sohbet ettiği sokaklarda, Piero at üstünde, muhafızlar tarafından korunarak geziyor, villalarına kendi görkemiyle insanlar, arabalar, e§ekler, gıdalar dağıtırken kimseyi tanımıyordu.
"Eğer i§ini layıkıyla yerine getirebiise bu kudret bağı§lanabilir." Ancak yıkıcı Guelph ve Ghibelline iç sava§larından sonra Floransa' nın gördüğü en yetersiz yönetici olarak gözlemlenmi§ti. Ba§rahip Bichiellini "Anla§malarını yenilernek için çevre §ehir devletlerinden gelen prensler ondan ho§lanmıyor, yeteneksiz olmakla yargılıyorlar. Tek yapabildiği emir vermek. Ke§ke Signoria ile açık toplantılar yapabilecek sağduyuya sahip olsaydı."
"Bu onun karakterinde yok, Peder."
"O halde öğrenmeye ba§lasa iyi eder. Muhalifler birlikte olmaya ba§ladı. Savanotola ve takipçileri, Medici kuzenleri Lorenzo ve Giovanni ve onların takipçileri dı§ladığı eski köklü aileler §ehir konseyinin üyeleri; onu devletin en acil i§lerine adetik yarı§malar sergilerneyi ve tek ba§ına kazandığı turnuvalar düzenlemeyi yeğlemekle suçlayan vatanda§lar. Sıkıntılı zamanlar."
2
"Buonorrato, benim için ne kadar para ayırdın?" diye sordu o gece.
Buonarroto hesap defterine baktı, karde§ine saraydaki birimlerinden ne kadar florin kaldığını söyledi.
"İyi bir para mermer almaya yeter, bir kısmını da kira ıçın ayır."
308
"Bir projen mi var?"
"Hayır sadece ihtiyacım var. Babama söyleyeceğim yalanda bana arka çıkmalısın. Ona küçük bir komisyon aldığımı, mermer parasını onların ödediğini ve çalı§tığım sürece ayda birkaç kuru§ vereceklerini söyleyeceğim. Biriktirdiğimiz bu parayı Lodovico'ya ödeyeceğiz."
Buonarroto hüzünle ba§ını salladı.
"Reddetme haklarının olduğunu söyleyeceğim. Eğer satamazsam kendimi korumu§ olacağım böylece ."
Lodovico bundan ho§nut kalacaktı.
Michelangelo diğer probleme geçti. Ne yapmak istiyordu? İlk müstakil heykel yapma vaktinin geldiğine inanıyordu. Ama hangi fıgür? Ne hakkında olacaktı? Sorun özgünlükteydi; her §ey orijinal bir kavramdan ortaya çıkardı. Konsept yoksa sanat eseri de yoktur; hem basit hem de ıztırap verici derecede karma§ıktı.
Kalbinin tek arzusu a§k ve acıdan geliyordu. Lorenzo için bir §ey yapmak; dünyayı entelektüel ve sanatsal devrime yönlendirmeyi üstlenen bu adamın insanlık tarafından anla§ılması.
Y ava§ ya va§ bir cevap ortaya çıkıyordu, her zaman cevaplar vardır. Yine de göreve azirole yapı§arak yaratıcı gücün kapılarını açacak bir konsepte ula§tı. Dü§ünceleri Larenzo'nun sık sık Herakles'ten bahsetmesine odaklanıyordu, Yunan efsanesindeki on iki görev gerçek anlamıyla ele alınmamalıydı: Eryanthoslu Yaban Domuzunun Yakalanması, Nemea Aslanının Öldürülü§ü, Kral
309
Avgias' ın Ahırlarının Temizlenmesi. Nehir yataklarını deği§tirerek yaptığı bu kahramanlıklar belki de her yeni neslin yüzle§tiği çe§idi ve imkansıza yakın görevleri temsil etmekteydi.
Lorenzo, Herakles' in vücut bulmu§ hali değil miydi? On iki görev cahilliğe, ön yargıya, bağnazlığa, dar kafalılığa ve anlayı§sızlığa kar§ı verilmemi§ miydi?
Elbette üniversiteler, akademiler kurarak sanat ve el yazması koleksiyonları olu§turarak, basım yaparak, sanatçıları, alimleri, §airleri ve filozofları dünyayı CO§kulu modern terimlerle yeniden ifade etmeye cesaretlendirerek ve insan zekasının ve ruhunun meyvelerine uzanmamızı sağlayarak bir Herakles yolu çizmemi§ miydi?
Lorenzo §öyle demi§ti; "Herakles yarı tanrı, yarı insandı. Zeus ve ölümlü Alkimene' den oldu. Her birimizin yarı tanrı, yarı insan olu§unun sonsuz simgesi. Tanrı olan yanımızı kullanırsak, hayatımızın her günü bu on iki görevi yerine getirebiliriz ."
Herakles'i aynı zamanda Lorenzo'yu de temsil edecek §ekilde yapmanın bir yolunu bulmalıydı; Giotto'nun Çan Kulesi'nde ya da Pollaivvolos'un dokuz ayaklık tablosunda betimlediği gibi sadece fiziksel yönden bir dev olarak sunmaktan ziyade bir §air, devlet adamı, tacir, hami ve devrimci olmalıydı.
Burada evinden çıkıp bir atölye bulmalıydı kendine.
Bas-rölyefi arkasında bıraktığı anda, Bertoldo' nun minyatür sanatını da a§ıyordu. Dahası Herakles'i ve Lorenzo'yu normal boyutların altında dü§ünemiyordu.
3 10
U sul en bir adam büyüklüğünde olmalıydı, çünkü onlar doğmak için destansı bir mermere ihtiyaç duyan yarı tanrılardı. Ama böyle bir merrneri nasıl bulacaktı? Bulsa nasıl satın alacaktı? Elindekiler, böylesi bir masrafın sadece onda birini kar§ılayabilirdi.
Duomo' nun atölyesini hatırladı. Büyük katedralin arkasında bulunan bu atölye, katedral in§a halindeyken i§çilerin ve materyalierin merkeziydi. Son olarak ustaba§ı ve bakım ekibi tarafından kullanıldı. Kapılardan geçerken etrafta yayılmı§ büyük mermer bloklarının olduğunu hatırladı. Atölyeye yürüdü, bahçesinde bir tur attı. Pembe bir mermer levha kadar kel olan ve burnu yüzünün ortasından çıkan bir parmağa benzeyen ta§ ustası yardımcı olup olamayacağını sordu. Michelangelo kendini tanıttı.
"Medici bahçesinde çıraktım. Şimdi yalnız çalı§mam gerekiyor. Büyük mermere ihtiyacım var, ama param az. Belki ihtiyacınız olmayan bir §ey satmak istersiniz diye dü§ündüm."
Çekirdekten yeti§me bir duvarcı olan usta uçu§an ta§ parçalarından korunmak için gözlerini kapadı.
"Bana Beppe diyebilirsin. Hangisi ilgini çekti?"
Michelangelo derin bir nefes aldı. 1
"Öncelikle, üzerinde çalı§ılmı§ olan bu büyük sütun."
"Ona Duccio bloğu derler. Carraro'dan gelir. 5 -6 metre civarında, Duomo Atölyeler Odası onu Duccio'nun Herakles'i yapması için getirtmi§ti. ݧ gücünden tasarruf emek için Duccio, onun ta§ ocağında çalı§ılmasını em-
3 1 1
retti. Buraya geldiğinde mahvolmu§tU. O zamanlar on iki ya§ındaydım. Çıraklık yapıyordu. " Beppe altı di§li keskisiyle sırtını ka§ıdı. "Duccio bir hafta boyunca kesti. İçinde büyük ya da küçük bir figür bulamadı."
Michelangelo devasa bloğun etrafında dola§tl. Parmaklarıyla ke§fetmek istercesine dokundu.
"Beppe, bu blok ta§ ocağında tahrip mi edilmi§ti? Tuhaf §ekillendirilmi§, evet, ama belki de Duccio keserek kendisi mahvetmi§tir. Ortaya doğru yaptığı derin oyuntuyu görüyor musun? Eserler Odası bunu kabul eder miydi?"
"Muhtemelen satamazdı. Bir gün onu kullanmaktan bahsediyorlar."
"O zaman §U küçük olana ne dersin? Bunun da üzerinde çalı§ılmı§ ama o kadar kötü değil."
Beppe, Michelangelo'nun gösterdiği metrelik bloğu inceledi.
"Sorabilirim. Yarın yine gel ."
"Benim için ücretini öğrenebilir misin?"
Ta§ ustası di§siz ağzını açarak gülümsedi.
"Yarınki makarna parası bugünden cüzdanında bulunan bir ta§ ustası tanımadım henüz."
Cevabın gelmesi birkaç gün sürdü. Ama Beppe onun için çalı§mı§tı.
"Senindir. Çirkin bir et parçası olduğunu ve yer açılırsa mutlu olacağını söyledim onlara. Makul bir fiyat biçmemi söylediler. 5 florin asıl olur?"
3 1 2
"Beppe! Boynuna atılabilirim. Ak§ama parayı alıp geleceğim. Elinden kaçırma."
Beppe ugnettonun ucuyla kel kafasını ka§ıdı.
Merrneri bulduğuna göre §imdi atölye bulmalıydı. Eski günlerin hatırası onu Medici bahçesine çekiyordu. Lorenzo öldüğünden beri kullanılmamı§tı. Yaz çayırı uzamı§, biçimlenmi§ti, kahverengiye dönmekteydi. Küçük ev ortada çıplak kalmı§tl. Lorenzo' nun kütüphanesinin yapılacağı uzak kö§edeki ta§ yığını aynıydı sadece, merak etti. "Eski kulübemde çalı§abilir miyim acaba? Kimseye zararı olmaz, Piero'ya maliyeti olmaz. Heykel yapacağımı söylersem belki bana izin verir."
Piero'ya gidemedi.
Çıkmak için arka kapıya yöneldiğinde San Marea Meydanı'na bakan kapıdaki iki karaltıyı gördü: Cantessina ve Giuliana. Birbirlerini Larenzo'nun cenazesinden bu yana görmemi§lerdi. Küçük evin verandasında bir araya geldiler. Cantessina küçülmü§ gibi görünüyordu; parlak Temmuz güne§inde bile yüzü solgundu. Geni§ koruyucu §apkasının altından tek görünen kahverengi gözleriydi, §a§ılacak derecede canlılardı.
Önce Giuliana konu§tu.
"Neden bizi görmeye gelmedin? Seni özledik."
Contessina' nın sesi sitemkardı. "U ğrayabilirdin."
" . . . ama Piero . . . "
"Ben de bir Medici'yim. Giuliano da. " Öfkelendi.
3 1 3
"Saray bizim evimiz. Arkada§larımız da ba§ımızın üstündedir."
"Contessina'ya neden gelmediğini sordum." dedi çocuk.
"Davet edilmedim."
"Ben davet ediyorum," diye dü§ünmeden haykırdı Contessina. "Giovanni, Roma'ya dönmek zorunda. Piero ve Alfonsina dı§ında sadece biz olacağız . Onları da hiç görmüyoruz zaten."
Cantessina devam etti: "Papa Innocent ölüyar Giovanni, Borgia'nın Papa seçilmesine kar§ı bizi korumak için orada hazır bulunmalı. "
Bahçeye baktı.
"Giuliano ve ben neredeyse her gün buraya geliyoruz. Çalı§ıyor olabileceğini dü§ündük, neden buradan ba§ka bir yerde çalı§sın ki?"
"Hayır, çalı§madım Contessina. Ama bu gün bir parça mermer aldım."
"O zaman gelip seni ziyaret edebiliriz." dedi istekle Giuliana.
Michelangelo, Contessina'ya bakıyordu:
"I. . k " znım yo . . .
"Senin için alsam?"
Doğruldu.
3 14
"Çok güzel üç metrelik bir sütun Contessina. Çok eski. Kötü kullanılmı§. Ama içi iyi durumda. Herakles'i yapacağım. Babanın gözdesiydi. "
Ellerini Contessina'nınkilere uzattı. Sıcak bir yaz günü için oldukça soğuktular.
Sabırla bekledi, bir gün, iki, üç, dört, güne§ batımına kadar. Ama Cantessina görünmedi. Be§inci günde küçük evin basamaklarında avuç dolusu saman rengi otları çiğnerken ana kapıdan girdiğini gördü. Kalbi yerinden çıkacaktı. Eski bakıcısı onunlaydı. Onu kar§ılamak için parikaya ko§tu.
Gözleri kızarmı§tı.
"Piero reddetti?" diye haykırdı.
"Cevap vermedi. Yüzlerce kez sordum. Sessiz kaldı. Hep böyle yapıyor. Böylece hiç reddetmemi§ oluyor."
Bahçede devam etme umutları yıkıldı.
"Böyle olacağından korkmu§tum, Contessina. Bu yüzden sarayı terk ettim. V e geri gelmedim. Seni görmek için bile olsa."
Bir •adım daha yakla§tı. Şimdi dudakları sadece birbirinden sadece birkaç santim uzaktı. Bakıcı:
"Piero, birbirinizi tekrar görürseniz Ridolfi ailesinin ho§una gitmeyeceğini söylüyor . . . en azından evliliğine kadar."
3 1 5
İkisi de kımıldamadı, dudakları bulu§madı, genç bedenleri birbirine dokunmadı; yine de kendisini sevgiyle sarılmı§ hissediyordu.
Cantessina yava§ça yürüdü, §imdi durgun çe§mede ayağındaki dikeni çıkaran küçük bronz çocuğu geçti. Bakıcısıyla meydancia kayboldu.
3
Mavi damadı, kırmızı yanaklı, gerçek Etrüsklülerin geride bıraktığı bir adam kadar çirkin olan Beppe yardımına ko§ tu.
"Heyete yarı zamanlı çalı§acak bir adam bulabileceğimizi ve senin para istemediğini söyledim. Gerçek bir Taskanalı bedava hiçbir §eyi kaçırmaz. Duvarın diğer ucuna atölyeni kur."
Yarım düzine aile adı ta§ıyan ve kısa bir ismin, kısa bir hayat ve §anssızlık anlamına geldiğine inanan Floransalılar bu bahçeye Opera di Santo Maria del Fiore del Duomo demi§lerdi. Katedralin arkasında yarım ay §eklinde sıralanmı§ evlerin, atölyelerin ve ofisierin arkasındaki bütün meydanı kaplayan bu kurulu§ adının hakkını veriyordu. Ön kısımda Donatello, Della Robbia ve Orcagna'nın heykellerini hazırladığı, Opera ocaklarında bronz parçalarının dökümlerini yaptığı binalar vardı.
Bahçenin ah§ap duvarı, yarım daire §eklindeydi ve i§çilerin yazın yakıcı güne§inden, kı§ın da dağlardan Arno nehrine sürüklenen yağmurlardan korunabilecekleri bir güne§lik bulunuyordu. Michelangelo burada bir ocak
3 16
kurdu, çuvallarca kestane odunu ve İsveç demir çubukları getirerek kendine dokuz keskilik bir set, iki çekiç ve Brunelleschi'nin Kubbe'yi bitirdiği zamandan kalma gibi görünen bir kütük parçasından da çalı§ma masası yaptı.
Şimdi sabahın ilk ı§ıklarından geceye kadar çalı§abileceği bir atölyesi vardı. Bir kez daha ta§ ustalarının çekiçlerinin sesleri arasında çalı§abilecekti.
Çizim kağıtlarını, kömür kalemlerini ve renkli mürekkeplerini de yerle§tirdiğine göre ba§lamaya hazırdı.
Kendi kendine sorular sordu, bu sorular daha geni§ ve daha derin ba§ka soruları doğurdu. Herakles mermerden çıktığında kaç ya§ındaydı? On iki görevi yerine getirmi§ mi olacaktı, yoksa i§in yarısında mıydı? Zaferlerinin ni§anı olarak bir ni§an, mesela bir Nemea asianı derisi ta§ıyacak mıydı? Yoksa tüm dünyaya kar§ı çırılçıplak mı olacaktı. Yarı tanrı olarak bu kadar ba§arılı olduğu için görkemli mi olacaktı, yoksa Nessus sentomnun kanıyla ölebilecek yarı insan olarak bir kurban hissi mi olacaktı?
Geçen aylarda birlikte Lorenzo'ya yöneltilen alılakı bozmak ve Floransalıların özgürlüğünü yok etmek gibi suçlamaların gerçek olmadığını öğrendi. Belki de 2000 yıl önce Yunanistan'ın altın çağında gelmi§ olan Herakles'ten sonraki en yüce insandı. Larenzo'nun ba§ar;larının Herakles'inkiler kadar büyük olduğunu nasıl gösterecekti?
Öncelikle Lorenzo bir insandı . Bir insan olarak yeniden yaratılması, önündeki kiri§lere yaslanmı§ havanın yıprattığı bu mermerden parlak bir hayat kazandırılması
3 1 7
gerekirdi. Bütün yönleriyle kuvvetli, yeryüzünde gelmi§ geçmi§ en güçlü adamı dü§ünmeliydi . Toskana gibi küçük, basit, kahramanlıktan uzak adamların bulunduğu bir yerde böylesi bir modeli nereden bulacaktı?
Ağır ah§ap çekiçleriyle fıçı ustalarını, kolları mavi ve ye§ile boyanmı§, yün boyayıcıları, demircileri, nalbantları ve Strozzi Sarayı'nda çalı§an kiri§ ustalarıyla, yüklerinin altında iki büklüm olmu§ hamalları, parkta güre§ tutan adetleri, teknelerindeki Arno çamurunu bo§altan yarı çıplak kepçecileri inceleyerek Floransa sokaklarını ar§ınladı. Haftalarını, kırsal alanda tahıl ve üzümlerini hasat eden, arabalara ağır çuvalları ve kutuları yükleyen, harman döven, zeytin öğütücünün granit çarklarını çeviren, ya§lı ağaçları kesen ve kaya duvarlar ören köylüleri seyredecek geçirdi.
Sonra her bir §ekli, uzvu, gerilmi§ sırtı, kalkan omuz kasını, iten kolları, gerilen kalayı azimle çizdiği Duomo' daki atölyesine geldi. Böylece yüzlerce parçadan olu§an bir folyo elde etti. Sonra arınatürünü kurdu, saf balmumu aldı ve modellerneye ba§ladı . . . ve tatmin olamadı.
"Ne çizdiğimi bilmiyorken kabataslak da olsa nasıl bir fıgür olu§turabilirim? ݧlenmi§ bir yüzeyden, dı§ hatlardan, kemiklerden ve hareket halindeki kaslardan fazlasını nasıl elde edebilirim? Bu gördüğüm §ekilleri içeride neyin yarattığını bilmeden nasıl çalı§ırım?"
Bu soruları zaten Bertoldo'ya sormu§tu. Şimdi cevabı vardı. Uzunca bir süredir aklındaydı. Artık gerekliliğinin farkındaydı. Kaçı§ yolu yoktu, parçalara ayırıp incelemeden istediği heykeltıra§ olamayacaktı. İnsan vücu-
3 1 8
dundaki her bir birle§enin i§leyi§ini tam olarak bilmeden, amacını nasıl gerçekle§tirdiğini görmeden çizemezdi. Bütün parçaların, kemiklerin, kanın, beynin, kasların, tendonun, derinin, bağırsakların ili§kisini öğrenmeliydi. Çünkü ayaklı figürler, tam olmalı, her açıdan görülebilmeliydi. Çalı§tırıcı gücün ne olduğunu bilmeyen bir heykeltıra§ hareketi yaratamazdı, gerilimi, karma§ayı, canlılığı ve gücü, her bir dokuyu ve görevi ba§ındaki özü kavrayamadan betimleyemezdi. Önceki kasın haraketi arkadakini nasıl etkiliyor bunu bilmeden insan bedenini tümüyle kavrayamadan bu olmazdı.
Anatomiyi öğrenmeliydi. Ama nasıl? Cerrah mı olmalıydı? Bu yıllarını alırdı. Cerrah olsa bile yılda sadece iki erkek cesedi inceleyebilirdi. Diseksiyonu görmenin ba§ka bir yolu olmalıydı.
Marsilio Ficino'nun, Cosima de' Medici'nin doktorunun oğlu olduğunu hatırladı. Cosima onun doktor zihnine sahip olduğunu, ancak vücuduna sahip olmadığını söyleyene kadar da babasının yanında eğitim görmܧtÜ.
Yürüyerek, neredeyse 60 ya§ında olan, gece gündüz, eski Atina'da meclis üyesi olan Dionysius'un yorumunu bitirmeye çalıpn Ficino'nun villasına gitti. Ficino'nun sevimli yeğenieri onu kar§ılayıp kütüphaneye götürdüler. Platon Akademisi'nin ufak tefek kurucusu Platon büstünün altında oturuyordu. Ellerinde mürekkep, gergin yüzünde derin izler bulunuyordu.
Michelangelo geli§ nedenini açıkça belirtti. Sonra ekledi: "Kendi de doktor olarak yeti§tirilmi§ bir doktor çocuğu olarak insan bedeninin içi neye benziyor biliyor olmalısın."
3 19
"Eğitimimi tamamlamamı§tım."
"Diseksiyon yapan kimse tanıyor musun?"
"Elbette tanımıyorum. Cesede zarar vermenin cezasını bilmiyor musun?"
"Sürgün."
"Ölüm."
Sessizlikten sonra, Michelangelo sordu, "Bu riski almaya istekli kimse var mı? Yoksul yerlerdeki defınleri takip edecek?"
Deh§et içindeki Ficino haykırdı, "Sevgili genç dostum, mezar soyguncusu olmak istemezsin. Kaç seferinde ba§arılı olacaksın? Parçalanmı§ cesetlerle yakalanıp, Palazzo d ella Signoria' nın üçüncü katından sallandırılacaksın. Haydi daha ho§ §eylerden bahsedelim. Heykelin nasıl gidiyor?"
"Bunun hakkında konu§uyorduk zaten Ficino."
Sorununa yöneldi. Uygun cesetler aile mezarlığına gömülüyordu. Orta sınıfta da dini tören yapılırdı. Floransa' da
hangi ölüm istenmez ve izlenmez? Sadece İtalya sokaklarını dolduran çok fakir, ailesiz dilencilerinki. Bu insanlar hastalandıklarında hastaneye götürülür. Hangi hastanelere? Kiliselere bağlı, ücretsiz yatağı olan hastanelere. Ve en büyük hastaneye sahip kilise aynı zamanda en geni§ ve en ünlü misafirhaneye sahip kilise.
Santo Spirito!
320
Alnındaki saçların çıtırdadığını hissetti. Santo Spirito sadece Ba§rahibini değil, her bir koridorunu, kütüphanesini, misafirhanesini, bahçelerini, hastanesini ve hücrelerini bildiği kilise.
Ba§rahip Bichiellini' den yakını çıkmayan cesetleri isteyebilir miydi? Ba§rahip yakalanırsa ölümden daha kötü §eyler ba§ına gelebilirdi, görevden alınıp aforoz edilebilirdi. Doğrudan Tanrı'yı rahatsız edecek §eyler dı§ında hiçbir §eyden korkmayan cesur bir adamdı. Kendisinden önceki Ba§rahibin çağın en nefret edilen adamı olan Boccacio'yu arkada§ edinmesinden, onu koruyup, insan bilgisini ilerietmek için kütüphanesinden faydalanıp ve arkada§ olmalarından nasıl gurur duyuyordu. Haklı olduğunu dü§Ünen Augustinusçular hiçbir §eyden kork-m az.
Risk olmadan ne ba§arılmı§tır ki? İnsanlar ona kenarından dü§ebileceğini söyledikleri halde üç küçük gemiyle Adamik Okyanusu'na çıkıp Hindistan'a yeni rota arayan Cenova'lı bir İtalyan değil miydi?
Rahip böyle bir riski göze alsa bile Michelangelo bunu isteyecek kadar bencil olabilir miydi? Elde edeceği sonuç buna değer miydi?
Kq.rara varmak için uykusuz geceler ve tedirgin günler geçirdi. Ba§rahip Bichiellini'ye açık ve net bir istekle gidecek tam olarak ne istediğini ve neye ihtiyaç duyduğunu belirtecekti. Kurnazlık yaparak Ba§rahibi incitmeyecekti, aforoz ya da idam edilmenin kurnazca bir tarafı yoktu.
32 1
Ancak konu§ma yapmadan önce planın nasıl i§leyeceğini bilmesi gerekiyordu. Adım adım ilerledi. Kaydı ile ta§ ustasının ta§ üzerindeki yedi vuru§luk olan ve bu süre boyunca dü§ünmediği ritmi buldu. Kırpma arasındaki "bir ki üç dört ara" kısmında birkaç kelime aklına geliyordu. San ta Spirito' da gezindi. Manastırları, sebze bahçelerinin çevresini, sokakları ve küçük koridorları dola§tı, giri§leri, gözlem noktalarını, Burial Chapel'e giden yolları ve sabahki defın için manastırda bekletilen cesetlerin bulunduğu odaların yerini inceledi.
Kqi§ odalarıyla hastane misafirhanesinin kesi§iminin doğru ve ölçekli diyagramlarını çizdi. Via Maffıa'nın arka bahçesinden görülmeden girebileceği, bahçenin içinden cenaze odasına geçebileceği yollar aradı. Gecenin geç saatlerinde gelip sabah erkenden ayrılacaktı. Ba§arıya ve açıklığa ulapbileceği doğru zaman ve yer konusunda kafa yarmaya çalı§ıyordu. Ba§rahiple görü§mesi gereken yer çalı§ma odasının ortasında kitaplarının ve elyazmalarının arasında olmalıydı.
Ba§rahip isteğinin sadece bir bölümünü dinledi, masasının üzerindeki diyagramlara hızlıca bakıp onu sert bir §ekilde susturdu.
"Yeter! İyice anladım. Bir daha bu konudan hiç bahsetmeyelim. Sen bu konuyu açmadın. İz bırakmadan bir duman gibi dağılıp gitsin."
Hızlı reddedili§ kar§ısında §a§kına dönen Michelangelo haritalarını aldı ve kendini Santa Spirito meydanında buldu, birden sonbaharın sağuğunda kendini bulduğunda Ba§rahibi kabul edilemez bir duruma soktuğunu fark
322
etti. Çevresinde dolup ta§an pazardan habersizdi. Ba§rahip onu bir daha görmek istemeyecekti. Herkese açık olan kiliseye girebilecekti ama hücrelere değil. Ayrıcalığını yitirmi§ti.
Rüzgarlı sokaklar boyunca yürüdü. Herakles bloğunun önünde uyu§mu§ halde oturdu. Ne bakla Larenzo'nun en sevdiği fıgür olan Herakles' i yapmaya kalkı§ıyordu? Parmaklarını burun kemiğinin üzerinde gezdirdi, sanki ilk defa acıyordu.
Kimsesiz kalmı§tı.
4
Geni§ freskin önündeki sırada oturuyordu. Sabah erkenden yapılan ayin sonrasında Santa Spirito sakindi. Ba§ında siyah bir örtü olan sıradan bir kadın sunağın önünde oturmu§tu. Diz çökerek giren adam aceleyle dı§arı çıktı. Ağır bir esans kokusu güne§ ı§ınlarında asılı kalmı§tl.
Ba§rahip Bichiellini kutsal odadan çıktı, Michelangelo'yu görünce yanına gitti. Hızlıca karalanmı§ çizime baktı biraz, sonra:
"Geçen haftalarda nerelerdeydin, Michelangelo?"
"Ben . . . ben . . . "
"Heykelin nasıl gidiyor?"
Tavırlarında hiçbir deği§me yoktu, aynı ilgiyi ve sevgiyi gösteriyordu.
"0 . . . hala duruyor . . . "
323
"Yeni resimli elyazmalarını aldığımızda aklıma sen geldin. İlgini çekebilecek 4. yüzyıldan kalma bazı çizimler var. Onları görmek ister misin?"
Michelangelo ürkekçe kalktı ve Ba§rahibin odasına kadar takip etti. Masanın üzerinde altın sarısı ve mavi ile renklendirilmi§ güzel bir par§Ömen duruyordu. Ba§rahip masasından uzun bir anahtar çıkardı ve bunu sayfaların kıvrılmaması için kenarlık olarak kullandı. Biraz sohbet ettikten sonra Ba§rahip:
"Pekala, ikimizin de çalı§ması gerekiyor. Yakında yine gel ."
Michelangelo kiliseye döndü, sıcak bir aydınlığa bürünmܧtÜ. Ba§rahibin arkada§lığını yitirmemi§ti. Kendisi de, ya§anılan olay da affedilmi§ti. Anatomi ara§tırmasında yol katedememi§ olsa da tamir edilmez bir hasar da vermemi§ti.
Ara§tırmasını bırakmaya gönlü yoktu. Sert sıranın üstüne oturdu, çalı§amıyordu. Belki de mezar hırsızlığı iyi bir çözüm değildi, çünkü kimseyi dahil etmiyordu. Yine de cesedi nasıl çıkaracak, gelip geçenlerin fark etmemesi için mezarı nasıl dolduracak ve ara§tırmasını tamamlayana kadar yakınlardaki bir eve görünmeden nasıl ta§ıyacaktı? Fiziksel açıdan imkansız görünmekteydi.
Eski insanların Herakles'i nasıl gördüğüne dair ipuçları bulmak için Santa Spirito kütüphanesine döndü. Aynı zamanda, ameliyat öncesi hastaların yatağa nasıl bağlaoclığını gösteren resimli tıp yazması vardı. Ancak kesimden sonra cerrahın ne bulduğunu göstermiyordu.
324
Ba§rahip yine yardım önerdi. Üst raflardan ağır deri cildi bir nüsha bularak "Ah, i§te burada biraz daha materyal var." Kitabın kenarına yine o bronz anahtarı koymu§tU.
Dördüncü ya da be§inci bulu§maya kadar Michelangelo anahtarı ba§lı ba§ına fark edememi§ti. Ba§rahip onu sadece kitapların sayfalarını açık tutmak için kullanınıyar aynı zamanda altını çizdiği satırları tekrar bulabilmek için ayraç olarak kullanıyordu.
Her zaman o anahtar. Aynı anahtar. Ancak ba§ka ke§i§ler ve gönüllü papalar varsa çıkarmıyordu.
"Niçin?"
ilerleyen haftalarda defalarca gitti. Eğer bir iki saat erken gidip çiziminin ba§ına geçmi§se Ba§rahip onu sevinçle kar§ılıyor ve çalı§ma odasına davet ediyordu. V e her zamanki gibi büyük bronz anahtar ortaya çıkıyordu.
Geceleri Michelangelo, uzamrken anahtarı dü§ünüyordu. Gündüzleri sonbahar yağmurları altında Maiana ocağına kadar çıkıyor, kendi kendine sohbet ediyordu.
"Bir anlamı olmalı. Ama ne? Anahtarlar ne için? Tabi ki kapıları açmak için. İlgilendiğim kaç kapı var? Sadece 1 . ölü odasının kapısı. "
Bir kumar aynaması gerekebilirdi. Ba§rahip onun anahtarı almasını istiyorsa, her §ey iyi ho§tu, ama istemiyorsa yanlı§lıkla almı§ gibi yapıp ertesi gün geri getirebilirdi. Geceleyin manastırın arka bahçesinden odaya girebilirdi. Eğer anahtar kapıya uyuyorsa, tahminleri doğru çıkacaktı. Uymazsa . . .
325
Manastıra gece yarısı vardı. Kimseyi uyandırmamaya çalı§arak evden çıktı. Yan yolları bir labirent gibi geçerek Pitti Sarayı'nı geride bıraktı ve Ponte Veeebio'nun kar§ısındaki San ta Croce' den hastaneye rota izledi.
Via Sant' Agustino revirinin duvarlarına sarıldı, üzerinde Fignola Goddi'ye ait olan 'Çocuklu Kadın'ın karanlıkta hafifçe parıldadığı bloğun ortasındaki küçük kapıya Via Maffia' dan girdi. Bu kapıyı San ta Spirito' daki bütün kapılar açar, diye kendini ikna etti. Solundaki ahırları geçti, ana yoldan uzak durdu çünkü yanındaki bina gönüllü papazların yatakhanesiydi, karanlık mutfağın duvarının dibinden geçti, nefesi hızlanmı§tl. Revirin iç duvarına atladı.
Hastaların hücrelerine açılan koridora girdi. Onların odaları kapalıydı. Oradan cesetlerin bulunduğu odaya girdi. Ni§te bir gaz lambası duruyordu. Yanına aldığı ye§il çantasından bir mum çıkardı, fitili yaktı ve pelerinin altına sakladı.
Tek ciddi tehlikesini revır amiri olu§turuyordu; ama onun da tarikat varlıklarının yönetiminden sorumlu olduğu sabahtan ak§ama kadar revirin, misafirhanenin, manastırın ihtiyaçlarını kar§ılamak için çabaladığından, gece denedemeleri için hücresinden çıkmayacağını dü§Ünüyordu. Be§teki yemek servis edildikten sonra, hastalar uyumaları için hazırlanıyor ve hücrelerinin kapıları kapatılıyordu. Burada oturan bir doktor yoktu; belli ki hastaların durumlarının kötüle§ip yardım isteyeceğini dü§Ünmüyorlardı. Onlar da uysal bir §ekilde kendilerinden bekleneni yapıyorlardı.
326
Cenaze odasının önünde kımıldamadan bekledi bir an. Büyük anahtarı yerle§tirdi. Önce sağa, sonra sola yava§ça çevirdi ve kilidin kımıldadığını hissetti. O teslimiyet anında bu görevle yüzle§ip yüzle§meyeceğinden emin olamadı.
Cenaze odası küçüktü, 3 metreye 2 ,5 'tu ve hiç penceresi yoktu. Ta§ duvarlar badanalanmı§tı ve zemin pürüzlü bloklardan olu§uyordu. Odanın orasında iki ah§ap atın üzerindeki dar kalasın üzerinde ba§tan ayağa çar§aflanmı§ 'ceset' durmaktaydı.
Kapıya yaslandı, zar zor nefes alıyordu, elindeki kandil fırtınadaki ağaçlar gibi titriyordu. Kutsal bir §eye saygısızlığı bir kenara bırakın ilk defa bir ölüyle aynı odada yalnız kalmı§tt. Eti, kemiklerinin üzerinden akıyormu§ gibi hissetti, hayatında hiç olmadığı kadar korkmu§tU.
Bu çar§afa dolanmı§ ki§i kimdi? Cesedi çevirip, çaqafı çıkarttığında kimi bulacaktı? Bilgisi ya da rızası dı§ında tahrip edilecek §U zavallı yaratık bunu hak etmek için ne yapmı§tı?
"Nasıl bir saçmalık bu?" diye sordu. "Ölmü§ bir adam için ne fark eder ki? Cennete girecek olan ruhu, bedeni değil ki. Kar§ısında tökezlesem de bu zavallı ruhu parçalara ayırmaya hiç niyetim yok."
ı
Kendi tatsız mizahıyla rahatlayan Michelangelo, çantasını bir kenara bıraktı. V e kandili koyabilmek için bir yer aradı. Kendisi için hem ı§ık hem de saat görevi görecekti. Saat üçten önce çıkmı§ olmalıydı. Çünkü Via Sant 'Agustino ve Santo Spirito meydanındaki büyük fırında
327
çalı§an rahipler manastıtın fakirierin ve orada ya§ayan akrabalarının günlük ekmeğini o saatte yapmaya ba§lıyorlardı. Her bir kandilin ne kadar süre yandığını belirlemek için bir çok deney yapmı§tı. Elindeki kandil üç dört saat yanıyordu. Alevle titrekle§meye ba§ladığında ayrılması gerekiyordu. Aynı zamanda ertesi sabah fark edilebilecek hiçbir damla bırakmamalıydı.
Çantasındaki makaslan ve mutfak bıçaklarını çıkardı. Yere serdi. Kandili ba§ a§ağı tuttu ve sonra yum u§ ak mumun üzerinde sabitledi. Soğuk odada terlerneye ba§ladığı için pelerini çıkardı ve bir kö§eye attı. "Tanrım beni affet, çünkü ne yaptığımı bilmiyorum" diyerek bir dua mırıldandı ve cesede yakla§tl.
Önce onu çevirmeliydi. Ayaklı sıra dardı. Bu kadar beceriksiz olabileceğini dü§ünmemi§ti. Katı bedenle mücadele etmeye ba§ladı . Ayaklarını kaldırdı ve çar§afın altta kalan kısmını çekti. Sonra belden yukarısını kaldırdı ve sol eliyle tutarak göğsüne yasladı, ta ki gövdesinin ve ba§ının etrafındaki çaqafı çıkarana kadar. Çar§af o kadar uzundu ki bu i§lemi be§ kez tekrarlaması gerekti.
Yerden kandili aldı. Vücudu incelemek için biraz yukarıda tuttu ilk hissettiği §ey, bu zavallı adama kar§ı acıma duygusuydu. İkincisi korku:
"Benim sonum da bu!"
Birden ya§amla ölüm arasındaki bütün farklar ortaya çıktı.
Yüz ifadesizdi; ağzı yarı açık; derisi kangrenden dolayı ye§ildi. İri yapılıydı ve göğsüne bir bıçak darbesi aldığın-
328
da hayatının ortasındaydı. Dondurucu odanın soğukluğunu alacak kadar kalmı§tı burada.
Bumuna bir koku geldi, suda çürümeye ba§layan çiçek kokusuna benziyordu. Güçlü değildi, dinlenmek için duvarın önüne çekildiğinde azaldı. Kadavraya yakla§tığında geri geldi ve bu noktadan sonra kaçınılmaz olarak burun deliklerine yerle§ti.
Nereden ba§lamalıydı? Kendine yakın olan kolu kaldırdı ve §imdiye kadar hiç hissetınediği bir soğukluk hissetti. Farklı bir histi. Duygusal tatminle dolu bir soğuktu. Deriden değil altındaki kastan geliyordu. Teni kadife gibi yumu§aktı. Midesi bulandı, midesini bir demir sıkıyormu§ gibiydi. Sıcak kollar ve omuzlada ilgili bütün anıları canlandı. Geri çekildi.
Bıçağı yerden alana kadar uzunca bir süre geçti. Gördüğü resimleri ve insan bedeniyle ilgili okuduklarını hatırladı. Kadavranın üzerine uzandı, donmu§tu ve zar zor yutkunabiliyordu. Sonra bir bıçak aldı ve kesiyi açtı.
Göğüs kemiğinden kasığa kadar. Ama fazla baskı uygulamamı§tl. Teni p§ırtıcı derecede sertti.
Ba§tan ba§ladı. Şimdi daha sert uyguluyordu. Derinin altındaki madde oldukça yumu§aktı. İki santimlik bir kesik açtı. Kendi kedine sordu, "Kan nerede?" kan gelm�mi§ti çünkü. Solukları, ölümle ilgili izlenimi arttı.
Sonra yağı gördü, yumu§ak ve koyu maviydi. Ne olduğunu biliyordu. Çünkü pazarda havyalardan kesilmi§ yağları görmü§tÜ. Kasa ula§mak için daha derin kesti, deriden ve yağdan farklı bir renkteydi ve kesmesi daha
329
zordu. Koyu kırmızı lif sütunlarını inceledi. Bir daha kesti ve bağırsakları gördü.
Koku gittikçe artıyordu. Bulantı hissetti. İlk kesikte devam etmek için bütün gücünü kullanmı§tl. Şimdi aynı anda soğuğu, korkuyu, kokuyu ve ölüme tepkiyi hissediyordu. Dokunun kayganlığı onu rahatsız etmi§ti, yağ parmaklarının arasında sıvı§ıyordu. Ellerini sıcak suya sokup yıkamak istedi.
"Şimdi ne yapacağım?"
Duvarlarda yankılanan sesini duyunca titredi. Onu duymalarının pek ihtimali yoktu. Çünkü yaslandığı duvarın arkasında bahçe vardı. Şapelin bu kısmı ölüm hizmetlerine ayrılmı§tı ve revir tarafında ise ses geçirmeyen ta§lar vardı.
Bo§luğun içi karanlıktı. Kandili kaldırdı ve çantasını kadavranın ayağının altına sabidedi ve mumu yükseğe kaldırdı.
Bütün duyguları keskinle§mi§ti. Dokunciuğu bağırsak soğuk, kaygan ve harekediydi. Kendi bağırsaklarına bir ağrı saplandı. Her iki eline bir ucunu aldı ve yakından incelemeye ba§ladı. Kıvrım kıvrım dolanan uzun, transparan soluk gri bir yılan duruyordu. Yapay sedefli bir yapısı vardı. V e nemden dolayı parlıyordu. Dokunduğunda hareket eden ve bo§alan bir §eyle doluydu.
Ba§ta hissettiği bulantının yerini heyecan aldı. Bıçağını aldı ve göğüs kafesini alt kısımdan kesmeye ba§ladı. Bıçak yeterince güçlü değildi. Makasla denedi, ancak kaburgalar boyunca açı vermesi gerekiyordu aynı zaman-
330
da. Kaburga kemikleri çok sertti. Bu ݧ kablo kesmeye benziyordu.
Mum birden cızırdamaya ba§ladı. Üç saat mi geçmi§ti! İnanamadı. Yine de uyarıyı ciddiye aldı. Y e§il çantasını ve mumu yere indirdi, kö§eden çar§afı aldı. Sarma i§lemi açmaktan defalarca kat daha zordu. Çünkü bağırsakları yerinden çıkar korkusuyla cesedi yana çeviremiyordu.
Teri gözlerine kadar inmi§ti. Cesedi bir eliyle kaldırırken diğeriyle de gerekli olan 5 kat çaqafı dolarken harcadığı gücünün son damlasını kullanırken kalbi o kadar sesli çarpıyordu ki bütün manastırı uyandıracağından korktu. Cesedin bulduğu haldeki gibi durup durmadığına bakmak için vakti olmadı, zemini olası mum ve kan izleri için inediyordu ki mum son defa titredi ve söndü.
Eve giden ratayı uzattı. Binaların kö§elerinde ya da açık alanda durup defalarca kustu. Aldığı her nefeste cesedin kokusunu alıyordu. Eve ula§tığında insanları uyandırmamak için su kaynatmaya korktu, yine de ellerindeki bu yağ hissinden kurtulmaya can atıyordu. Sessizce küllü sabunu aldı ve soğuk suda ellerini yıkadı.
Yatağa girdiğinde vücudu buz gibiydi. Karde§ine sokuldu, ancak Buonarroto'nun sıcaklığı bile onu ısıtınaya yetmedi. Defalarca kalkıp bir kovaya kusmak zorunda kaldı. Lucrezzia' nın yatağından kalkıp, giyindiğini ve mutfağa geçtiğini duydu. Sonra da döner merciivenden dı§arı çıktı. Bu sırada Via dei Bentaccardi ahırlarına bakan odasının penceresine soluk gri inci pırtltıları çarpıyordu.
3 3 1
Gün boyunca ate§le titredi. Lucrezia ona tavuk çorbası yaptı ama onu da içinde tutamadı. Ona ne olduğunu anlamak için bütün aile üyeleri teker teker geldi.
Ölü gibi yapı§ yapı§ yattı. Hiçbir §ey burnundaki ceset kokusunu yok edemedi. Lucrezzia'yı, hastalığının ak§amki yemekten kaynaklanmadığına ikna ettikten sonra kadın mutfağına dönüp bitki çayı yaptı. Monna Alessandra alerjisi var mı diye inceledi. Ak§ama doğru bitki çayından içebildi ki bunun için Lucrezzia'ya minnet duyuyordu.
Saat l l gibi ayakkabılarını, pantolonunu, sıcak gömleğini ve pelerinini giydi. Bacaklarıyla Santo Spirito yoluna koyuldu.
Ölü odasında ceset yoktu. Bir sonraki gece de gelemedi. Bu iki gün ona iyile§me fırsatı vermi§ti. Üçüncü gece yine sarmalanmı§ bir ceset buldu.
İkinci kadavra daha ya§lıydı. Büyük kırmızı yüzünde beyaz sakalı vardı. Cildi gergindi ve derisinin altındaki sıvı mermerle§mi§ti. Bu sefer bıçağını daha otoriter kullandı. Temiz bir kesikle karnı açığa çıkardı. Sonra sol eliyle kaburgaları kaldırdı, kaburgalardan çatırdayan ağaçlarınkine benzer sesler geldi. Köprücük kemiği bağlıydı hala.
Kandilini yakıp iç kısmına yakından baktı, bu ilk net görÜ§Ü oldu. Soluk kırmızı, ağ benzeri ve katı dokudan olu§an bir §ey fark etti. Akciğer olduğu sonucuna vardı. Bu ağımsı yapılar yün i§çilerinin ba§ına geldiğini duyduğu siyahi bir örtüyle kapanmı§tı.
332
Deneysel olarak, akciğere bastırdı; cesedin ağzından bir hırıltı çıktı. Korkudan mumu yere dü§ürdü. Allah'tan sönmemi§ti. Yeniden sakinle§tiğinde m um u kaldırdı ve akciğere bastırarak içinde kalan havayı dı§arı çıkmaya zorladığını fark etti; ilk defa solumanın ne olduğunu anladı. Çünkü ciğerler ve ağız arasındaki ileti§imi görebiliyor, hissedebilİyor ve duyabiliyordu. Ve bütünüyle anlıyordu.
Akciğeri kenara kaydırdığında koyu kırmızı bir kütle gördü, bu kalp olmalıydı. Parlak bir zarla çevriliydi. incelerken bütün dokunun elma benzeri bir forma bağlı olduğunu gördü, göğüste tamamen serbest gibi görünüyordu, sadece pramidin tepesinden bağlıydı .
"Çıkartmalı mıyım?"
Bir an tereddüt etti, sonra makasını eline aldı ve piramit benzeri zarı kesti. Bıçağını alıp bir muz sayar gibi zarı soymaya ba§ladı. Şimdi kalbi iki elinin içinde tutuyordu. Beklenmedik bir §ekilde Herakles'in sopası kadar güçlü bir duygusal etki ya§adı. Eğer ruh ve kalp bir ise, kalbi kesip elinde tuttuğuna göre bu talihsiz kadavranın ruhuna ne olmu§tu?
Korku geldiği kadar çabuk yok oldu. Yerine bir zafer hissi geldi. Bir insan kalbini ellerinde tutuyordu! Bilgiden kaynaklanan bir mutluluk hissetti, artık vücudun en önemli organını biliyordu, neye benzediğini ve dokusunu görmܧtÜ. Bıçağıyla kalbi açtı. İçinde hiçbir §ey olmamasına çok §a§ırmı§tl. Bo§luğuna yeniden yerle§tirdi, sanatçıların zayıf Taskanalılarda iyi gözlemleyebildiği ka-
333
burgaları kapattı. Ama kalbin onların altında tam olarak nerede attığını artık biliyordu.
Bağırsaklar üzerinde nasıl çalı§ması gerektiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Bir parçayı çekip çıkardı. 1 , 5 metresi kolayca çıktı; bağırsak dı§ duvara gev§ek bir §ekilde bağlıydı ve sökülüyordu. Michelangelo yava§ yava§ direnci hissetmeye ba§ladı. Üst kısım geni§lemi§ti ve kendisine bağlı bir kese bulunuyordu. Bunun mide olabileceğini dü§ündü. Kesrnek için bıçağını kullanması gerekiyordu.
Yirmi be§ ayaklık bir kısmı çıkardı. Deği§en boyutları ve içeriği inceledi. Bazı kısımlarda katı, bazılarında sıvı vardı. Ba§ından sonuna kadar açıklığı bulunmayan bir kanal olduğunu öğrendi. İçiyle ilgili bir fıkre varmak için birkaç noktada kesikler açtı. Alt bağırsakta dı§kı vardı. Koku deh§et vericiydi.
Bu gece dört saatlik bir mum almı§tı, ama o da bitmeye ba§lamı§tl. İç organları karın bo§luğuna yerle§tirdi ve büyük bir zorlukla cesedi sarmaladı.
Santa Sp iri to Meydanı' nın çqmesine ko§ tu. Ellerini ovaladı ama ellerindeki pisliğin çıkmadığını hissediyordu. Suçluluk duygusundan kurtulmak için ba§ını buz gibi suya sokup yıkadı. Bir an durdu. Saçından ve yüzünden sular damlıyordu. Sonra evine ko§maya ba§ladı.
Sıtmalı gibi titriyordu.
Duygusal olarak bitkin durumdaydı.
Uyandığında babasını ba§ında dikilmi§ halde buldu. Yüzünde memnuniyetsizlik vardı.
334
"Michelangelo, kalk artık. Öğlen oldu. Lucrezzia masayı hazırlıyor. Yemek vaktine kadar uyumak da yeni saçma bir adet mi? Dün gece neredeydin?"
Michelangelo, Lodovico'ya bakakaldı.
"Özür dilerim, Baba. Kendimi iyi hissetmiyorum." Yıkandı, saçını taradı, temiz kıyafetler giydi ve masaya oturdu. İyi olacağını dü§ünüyordu. Lucrezzia, sığır etinden yahni getirdiğinde, ko§arak odasına döndü ve karnına ağrı sapianan kadar kustu.
Yine de o gece ölü odasına gitti. Kapıyı arkasından kilitlerneden önce bir çürüme kokusu her yerini sardı. Kefeni açtı. Sol bacağı kahverengiye dönmܧtÜ ve derinin altından ye§il bir salgı geliyordu. Vücudun geri kalanı kül rengindeydi, yüzü ise çökmü§tÜ.
Geçen ak§am kaldığı yerden devam etti. Doğrudan bağırsakların olduğu kısmı kesti. Parça parça ortaya çıkardı. Yere serdi ve kandili bo§luğun yakınında tuttu. Burada aramakta olduğu pek çok organ vardı; sol tarafta dalak, sağda karaciğer. Karaciğeri pazarlarda kesilen sığır ve kuzulardan tanıdı, böbrekler iki taraflı yerle§IDi§ti.
Dikkatle eline alınca bunların kablolar gibi küçük tüplerle mesaneye bağlandığını fark etti. Karaciğerin bağlandığı yere geçti. Bağ dokuları makasıyla kesti ve organı ka�ın bo§luğundan çıkardı. Ellerindeki bu §ekli inceledi alt kısmına bağlı küçük mesaneye baktı, bıçağıyla yardı. V e koyu ye§ il bir sıvı çıktı.
Kandilini yakla§tırınca daha önce gözden kaçırdığı bir §ey gördü: Karın bo§luğu göğüs bo§luğundan kubbemsi
3 3 5
bir kasla ayrılıyordu bu kasın ortasındaki iki delikten mideyi ağza bağlayan iki tüp geçmekteydi. Belkemiğinin yanı sıra göğse çıkan ikinci büyük kanal. Şimdi göğüs ile karın arasında iki ileti§im yolu olduğunu görebiliyordu. Biri yiyecek ve içecek içindi. Diğer kanalsa onu §a§trttı. Göğüsteki kemikleri kaldırdı, ancak ikinci kanalın neye yaradığını çözemedi. Kandil cızırdamaya ba§ladı.
Evin merdivenlerini yava§ça çıkarken, babasının onu beklemekte olduğunu fark etti.
"Neredeydin? Bu korkunç koku da ne? Ölüm gibi kokuyorsun."
Michelangelo gözlerini devirerek bir bahane mırıldandı. Güvende olacağı odasına çekilirken Lodovico'ya hafifçe sürttü.
Uyuyamadı.
"Buna hiç alt§amayacak mıyım?" diyerek sızlandı.
Ertesi gece odada ölü yoktu. Bağırsağı bıraktığı yerdeki ta§ın yıkandığını ve diğerlerinden daha parlak olduğunu görünce yakla§an bir tehlikenin varlığıyla huzursuzluğa kapıldı. Kandilden masaya dökülen balmumuna ise dokunulmamı§tı. Yaptıkları fark edilmi§ olsa da, manastırdaki sessizlik yemini tarafından korunmu§tU.
Bir sonraki ak§am dı§arıdan hiçbir hastalık belirtisi göstermeyen 1 5 ya§ındaki bir erkek buldu. Solgun teni, neredeyse beyaz ve yumu§aktı. Gözkapaklarını kaldırdığında mavi gözlerini gördü. Ölüyken bile alımlı görünüyordu.
336
"Elbette uyanacak." diye mırıldandı.
Çocuğun tüysüz vücudunu fark edince, ilk cesedi gördüğünden daha derin bir acıma hissetti.
Arkasına döndü, ba§ka bir geceyi bekleyecekti. Beyaz badanalı duvarı görünce bu çocuğun yarın sabah Santa Spirito mezarlığındaki bir buçuk metrelik çukura gömüleceğini hatırladı. Çocuğa dokundu, kı§ kadar soğuktu, güzeldi, ama yine de diğerleri kadar ölüydü.
Şimdi daha ustaca kesikler açıyordu. Elini kaburganın altına yerle§tirdi. Kolayca kalktı çocuğun kaburgası. Boynuna doğru tüpe benzer bir uzantı hissetti. Çapı yakla§ık iki buçuk santimdi. Sert halkalar gibiydi; bu halkaların arasında boynuna inen yumu§ak zarsı tüp vardı. Bu tüpün nerede bittiğini, akciğerin nerede ba§ladığını bulamadı. Ama onu çektiğinde çocuğun boynu ile ağzı hareket etti. Hemen elini çıkardı ve titreyerek masadan uzakla§tı.
Biraz sonra tüpü körlemesine kesti. Çünkü hiçbir §ey göremiyordu; sonra da akciğerleri ayrı ayrı yerinden çıkardı. Hafiftiler, onları sıkmak kartopu sıkmaya benziyordu. Akciğeri bıçağıyla kesmeye çalı§tı, masaya bıraktı ve sert yüzeyin altındaki kuru bir süngeri kesiyormu§
1
hissine kapıldı. Ciğerlerin birinde burayı nemli tutmaya yarayan soluk sarı beyaz mukus, diğerinde de pembekırmızı mukus buldu. Bağazı ve boynu ara§tırmak için elini çocuğun ağzına sokmak istedi, ama di§ler ve dil tİksinmesine neden oldu.
Birden odada yalnız olmadığını hissetti. Bunun imkansız olduğunu biliyordu. Çünkü kapıyı içerden kilitlemi§ti. Bu gece çok zor geçmi§ti.
Cesedi kolayca sarmaladı, oldukça hafifti çocuk, masaya bırakıp dı§arı çıktı.
5
Babasının tekrar bu kokuyu almasından korkarak açık bir §arap dükkanı bulana kadar sokaklarda dola§tı. Biraz Chianti içti. Dükkanın sahibi arkasını döndüğünde §arabın kalanını üzerine döktü.
Keskin §arap kokusunu alan Lodovico küplere bindi. "Bütün gece sokaklarda gezip hafifme§rep kadınlarla kim bilir ne yaptığın yetmiyormu§ gibi bir de eve ucuz taverna kokusu getiriyorsun. Seni anlayamıyorum. Bu kötü yollara seni çeken ne?"
Ailesini korumasının tek yolu onları her §eyden habersiz tutmaktı. En iyisi babasının içki alemlerine katıldığını dü§ünmesiydi. Lodovico, sık sık kıyafetleri parçalanmı§, yüzü kan içinde eve gelen Giovansimone sayesinde epeyce bilgi sahibiydi. Ne var ki günler geçip ve Mihelangelo §afak vakti eve dönmeye devam ettikçe aile de öfkelenmeye ba§ladı. Her birinin kendince sebebi vardı. Lucrezzia bir §ey yememesinden, amcası Francesco Michelangelo'nun borç batağına gireceğinden, yengesi Cassandra da ahlaki açıdan endi§eleniyordu.
Onu sadece Buonarrato gülümsetebiliyordu.
"içki alemlerine gitmediğini biliyorum," dedi.
338
"Bunu nasıl bilebilirsin?"
"Basit, o mumları aldığından beri benden tek bir kuru§ istemedin. Para olmadan Floransa' da kadın alamazsın."
Gündüzleri dinlenebileceği ba§ka bir yer bulmaya karar verdi. Topolino'lar hiç soru sormazdı, orada kalabilirdi. Ama Settignano çok uzaktı; değerli vaktini geli§ gidi§e harcamı§ olacaktı. Sabah olunca Duomo' daki atölyesine gidip çizim masasının ba§ına geçti. Beppe onu selamlamaya geldi. Onu görünce sevecen ya§lı yüzünü §a§kın bir ifade kapladı.
"Genç arkada§ım kadavra gibi görünüyorsun. Ne yaptın kendine?"
Michelangelo sert bir bakı§la,
"Çalı§ıyor . . . dum . . . Beppe."
Beppe di§siz ağzıyla kıkır kıkır güldü.
"Ah ke§ke ben de böylesi çalı§malar yapacak kadar genç olsaydım! İyi bakalım, Herakles'in sapasını her gece kaldırmaya çalı§ma. U n utma, geceleri bayanlara yatırdığın parayla sabah mermer alamazsın."
O gece ilk çirkin ceset geldi. Baktıkça ürperdiği ve Tanrı'nın yarattığına ne olduğunu incelediği bir bedendi. Adam 40 ya§larındaydı. Büyük, koyu kırmızı yüzü boynuna yakın yerden §i§mi§ti. Ağzı açık, dudakları maviydi ve gözlerinin beyazı kırmızı noktalada dolmu§tU. Sarı di§lerinin arasından koyu kırmızı dilini görüyordu. O kadar §i§mi§ti ki neredeyse bütün ağzını kaplayacaktı.
339
Elini adamın yüzüne koydu. Yanakları pi§memi§ hamur gibiydi. İnsan yüzünün yapısını incelemek için iyi bir zaman olduğunu dü§ündü. Küçük bıçaklarından birini aldı ve saç çizgisinden burun kemiğine kadar kesti. Alındaki deriyi kaldırmak istedi ama yapamadı, kemiğe çok yakındı. Her iki ka§ın üzerinden gözün kö§esine kadar bir kesik attı. Deriyi dı§a doğru çekti. Önce gözden kulağa kadar sonra da yanaklara. Bu bozulmanın etkisi o kadar deh§etliydi ki daha fazla üzerinde çalı§amadı. Kö§eden çarpf alıp adamın kafasını sardı. Dikkatini kalça kemiğine, ağır kalçanın kaslada örülmü§ yapısına yöneltti.
Birkaç gün sonra yeni bir ceset geldiğinde yüzdeki deriyi hafifçe kesti ve makasla sıyırdı. İnce, sarı yağ dokusunun altında kulaktan, dudaklara oradan da diğer dudağa uzanan geni§ bir kırmızı kas dokusu ke§fetti. Artık kahkaha atarken, gülümserken, ağlayıp acı çekerken bu kasların yüzü nasıl hareket ettirdiğini anlayabiliyordu. Çene kemiğinin kö§esinden kafatasının köküne kadar uzanan daha kalın bir yağ tabakası vardı. Parmağını bu ikinci katınana koydu, dokuyu biraz itti ve çene kemiğinin hareketini gördü. Çiğneme hareketini canlandırmak için onu a§ağı yukarı hareket ettirdi. Sonra göz kapağını hareket ettiren kasa geçti. Gözü neyin hareket ettirdiğini görmesi için göz bo§luğunu görmesi gerekiyordu. Parmağını büyük bir kuvvetle bastırdı. Öyle ki göz küresi patladı. Beyaz mukus ellerine akarak göz çukurunu bo§ al ttı.
Deh§ete kapılmı§ bir halde geriledi. Beyaz badanalı duvarın kö§esine çekildi ve alnını soğuk duvara yasladı. Çaresizce kusmamaya çalı§ıyordu. Tekrar kendini kontrol
340
edebilir duruma geldiğinde cesedin ba§ına geldi, ikinci gözün çevresindeki dokuyu kesti, alt tarafından bo§luğa bağlı olduğunu fark etti. Parmağıyla yava§ça oynatıp yerinden çıkardı. Elinde çevirdi, nasıl hareket ettiğini anlamaya çalı§ıyordu. Kandili yakla§tırıp bo§luğu yakından inceledi. Tabanında bir delik vardı ve bu delikten gri yumu§ak doku benzeri kablolar kafatasına geçiyordu. Kafatasını kaldırıp beyni ortaya çıkarmadan gözün nasıl gördüğünü anlayamayacaktı.
Mum bitmek üzereydi. Torrigiani'nin yumruğu altında kendisininkine ne olduğunu açıkça görebilmek için burun kemiğinin üzerindeki kemiği kaldırdı.
Mum bitti.
Nereye gidecekti. Spirito'dan uzakla§tt. Vücudu yorgunluktan ağrıyordu. Gözleri sızlıyor, midesi ve ruhu ise tiksintiden ba§ka bir §ey hissetmiyordu. Büyük ihtimalle kendisini merdivenlerin ba§ında bekleyen ve doğruca Stinche'ye gideceğini söyleyecek olan Lodovico ile kar§ıla§acak gücü yoktu.
Duomo' daki atölyeye gitti. Kapıdan önce çantasını sonra kendisini attı. Ayı§ığının altında beyaz mermerler ı§ıldıyordu. Yarısı tamamlanmı§ sütunların çevresindeki parçacıklar temiz tazeleyici kara benziyordu. Soğuk hava mi'desine oturdu. Masasına gitti, altını temizledi ve üzerine kalın bir branda çekip uyudu.
Birkaç saat sonra uyandığında; güne§ doğmu§tU. Meydancia köylülerin tezgahlarını kurduğunu görebiliyordu. Çe§meye gidip elini yüzünü yıkadı, kendine bir parça
34 1
parmesanla pi§irilmi§ ekmekle, iki kalın kabuklu panini satın aldı ve bahçeye döndü.
Demir alederin onu ne§elendireceğini dü§ünerek Herakles bloğunun kö§elerini kesmeye ba§ladı. Çok geçmeden bunları bırakıp, çizim yapmaya koyuldu: Kollar, kaslar, eklemler, çene kemiği, kalbi, ba§ı. Beppe geldiğinde, 'Günaydın,' demek için yakla§tı. Michelangelo çizimini eliyle kapadı . Fazla kalarnadı ama ba§ göz çukuruna ve açığa çıkmı§ ve iç organlara bakacak kadar vakti oldu. Ba§ını sallayıp, uzakla§tı.
Lodovico'nun, yokluğu hakkındaki korkularını dindirrnek için öğle yemeğinde eve gitti.
Ölü odasına gidip, bir adamın kafasını parçalama cesaretini kazanabilmesi için günler geçmesi gerekti. Oraya gider gitmez hızla i§e koyuldu. Çekiç ve keskisini alıp burun kemiğinden arkaya doğru kesti. Sinir bozucu bir deneyimdi, her darbesinde ba§ kımıldıyordu. Kemiği kırması için ne kadar kuvvet uygulaması gerektiğini de bilmiyordu. Kafatasını açamadı. Kafasını örtüp, adamı ters çevirdi. Gecenin geri kalanında omuriliği inceleyerek geçirdi.
Bir sonraki kadavrada aynı hataya dü§medi. Bu sefer ba§ın çevresini kesti. Sol kulağın tepesinden saç çizgisi boyunca üç ya da dört sert darbe kemikte bir santim derinliğinde bir delik açtı. Ne§teri kafatasının içinde tutup boydan boya kesmeye yetecek alan yoktu. Beyaz-sarı kremsi bir madde sızdı ve yarık geni§ledi. Kemiğin yarısından fazlasını kesmeyi ba§ardığında keskisini bir kaldıraç gibi kullandı ve tümünü yardı, kafatası ellerinde kaldı.
342
Kuru yün gibiydi. O kadar titriyordu ki yere dü§mesini zor engelledi. Gözlerini kafatasından ayırıp cesede baktı. deh§ete kapıldı. Ba§ının tepesi yoktu ve yüzü tamamen mahvolmu§tU.
Yine suçluluk duygusu sardı; ama kafatasını açarak ilk kez beyni görmü§ oluyordu. Bir sanatçı olarak yaratılan §ey tarafından büyülenmi§ti ; beyinde yüzün duyguları anlatmasını sağlayan §ey neydi? Mumu kafatasına yakla§tırdı, içi sarı-beyaz, yüzeyinde kırmızı-mavi hatlar ve her yöne dağılmı§ arterler ve damarlar olan kütleyi gördü. Kafatasının bölünmܧ olduğu yerde ikiye ayrılmı§tl. Koku alamadı, ama ilk dokunduğunda ıslaktı. Yumu§ak bir balığın derisi kadar yumu§ak ve düzdü. Kafatasını yerine koyup çar§afla sıkıca sardı. Diğer gecelerdeki gibi hasta ya da gergin de değildi, ama ba§ka bir ak§am gelip beynin kendisini açmak için sabırsızlanıyordu.
İkinci beyni yerinden çıkardığında, beyinleri bu kadar benzeyen insanların birbirinden ne kadar farklı olduğuna inanamadı. Bundan, beyin içinde insanları birbirinden farklı kılan bir madde olması gerektiği sonucuna vardı. ݧaret parmağıyla kafatasının tabanında dolandı, beynin kemikten tamamen ayrı ve bağımsız olduğunu gördü. Ellerini iki tarafa koyup, bütün olarak çıkarmaya çalı§tı. Kalkın adı.
Pa�maklarının birle§tiği yerde, kütle kafatasının tabanında bir seri kabloya benzeyen yapıyla birle§iyordu. Kabloları kesti, kütleyi dı§arı çıkardı. Yumupktı ve aynı zamanda o kadar kaygandı ki, sadece bir arada tutabiirnek için bile çok çaba sarf etti. Şa§kınlık ve hayranlıkla bakakaldı; görece küçük, bir iki kilodan fazla olmayacak
343
bu cisimden insan ırkının bütün azameti ; sanat, bilim, felsefe, yönetim, bütün iyilik kadar kötülüğü de çıkmı§tı.
Bölünme yerinden beyni kestiğinde yumu§ak bir peyniri kesiyormu§ hissine kapıldı; ne ses , ne koku, ne de bozulma vardı. İki yarı tamamen aynıydı. N ereyi keserse kessin gri renk, biraz da sarılık Beyni bırakacak yer açmak için cesedi çevirdi. Sert bir yapısı olmamasına §a§ırdı. Beyni bütünüyle çıkarabilmek için damarları da kesmesi gerekti. Boyna giden bu uzantıları takip ederken bunun beyin ile vücut arasındaki tek bağlantı olduğuna dair tahminde bulundu. Önde fark edebildiği delikler göz ile beyin arasındaydı, diğer iki delik kulakların olduğu yere tekabül ediyordu. Kafatasının arkasındaki deliği bir iki santim itti. Burası omurgaya bağlanıyordu; beyinle sırt arasındaki bağlantıydı.
O kadar yorulmu§tU ki çalı§tığı be§ saatin sonunda mum bittiği zaman mutlu oldu.
Santa Spirito Meydanı'ndaki çe§menin kenarında oturdu. Yüzünü soğuk suyla yıkayıp kendi kendine sordu:
"Bunları takımı haline mi getirdim? Heykeltıra§lık uğruna yapıyorum deme hakkına sahip miyim? Bu değerli bilginin kar§ılığını ödemek zorunda kalacağım fıyat ne?"
Bahar geldi, hava ısındı. Beppe, ona, Santa Spirito'nun giri§ halüne yeni bir kubbe için gerekli olan heykellerden bahsetti; oyulmu§ sütun ba§lıkları, kubbeyi ve kapıyı süsleyecek bir çok i§lenmi§ ta§. Ba§rahip Bichellini' den aracı olmasını isternek hiç aklına gelmedi. Doğrudan ta§ kubbeden sorumlu ustaba§ının yanına gitti ve i§ istedi.
344
Ustaba§ı öğrenci istemiyordu. Michelangelo ona Merciivencieki Meryem'ini ve Sentorlar'ını getirmeyi teklif etti. Bunlarla i§in üstesinden gelebileceğini kanıtlayabilecekti. Usta gönülsüzce kabul etti. Bugiardini, Ghirlandaio'nun arabalarından birini ödünç aldı. Buonarroti evine getirdi. Merrnerieri sarıp indirmesine yardım etti . Dikkatle bir saman yığınının üzerine yerle§tirdiler. Ponte Santa Trinito'dan geçip Santo Spirito'ya geldiler.
Ustaba§ı etkilenmemi§ti. Parçalar onun yapması gerekene uymuyordu.
"Zaten iki ki§iyi i§e aldım."
"Heykeltıra§ mı?" diye sordu Michelangelo.
"Ya ne olacak?"
"isimleri ne?"
"Giovanni di Betto ve Simone del Coprino."
"Onları hiç duymadım. Nerede eğitim almı§lar?"
"Bir gümü§çü dükkanında."
"Ta§ları gümü§le mi süsleyeceksin?"
"Prato' daki benzer bir i§te çalı§ıyorlar. Tecrübeleri var ."
"Peki benim yok mu? Benoldo'nun gözetiminde üç yıl Larenzo'nun heykel bahçesinde çalı§tıktan sonra?"
ı
"Bu kadar üzülme oğlum. Bakması gereken aileleri olan ya§lı adamlar bunlar. Ne kadar az mermer i§i olduğunu biliyorsun. Medici koruması altında olduğuna göre, Piero de' Medici' den emir getirirsen ve ücreti Piero ödeyecekse . . . "
345
Michelangelo ve Buigardini rölyefleri Arnavut kaldırımlı sokaklar boyunca ta§ıyıp, yatağın altındaki yerine geri yerle§tirdiler.
Lodovico boyun eğmi§ bir halde oğlunun deği§mesini bekliyordu. Michelangelo §afak vakti gelmeye devam etti. Sırasıyla diz ve bilek kemiğini, dirsek ve el bileğini, kalçayı ve pelvisi, özel bölümleri parçalamı§tı. Kas yapısını tekrar tekrar inceledi, omuzları ve kolları, uyluğu ve baldırı. Lodovico onu sıkı§tırıyordu.
"Bir an önce bu ahlaksız ya§amı terk etmeni emrediyorum. Gündüzleri çalı§acak ak§am yemeğinden sonra da yatağa gireceksin."
"Bana biraz daha süre ver, baba."
Giovansimone, Michelangelo'nun gece hayatına atılmasından ho§nuttu. Floransa son skandaHa heyecanlanmı§tı: Piero Daminikan otoritelerine aracılık etmi§ ve Savonarola'yı Bolanya'ya sürgüne göndermi§ti. "Partizan olmak"la suçlanıyordu. Ama Givonsimone için deği§en hiçbir §ey yoktu.
"Bu gece benimle gelmeye ne dersin?"
"Hayır te§ekkür ederim."
"Neden gelmiyorsun? Benimle çıkamayacak kadar ıyı misin?"
"Herkesin kendi §eytanı vardır Givonsimone."
Beklenmedik bir ölüm i§lerini yarıda kesti.
346
Sağlıklı bir §ekilde çalı§maya devam ederken, Domenico Ghirlandaio veba kaptı ve iki gün içinde öldü. Michelangelo, Granacci, Biguardini, Ciecco, Baldinelli, Tedesco ve Jacopo'nun yanındaki yerini almak için atölyeye gitti. Tabutun bir tarafında onlar, diğer tarafında da oğlu, karde§leri ve kayınbiraderleri vardı. Vedala§maya bütün arkada§ları gelmi§ti. Hepsi birlikte cenaze alayının arkasından yürüdü. Michelangelo'nun Sanra Maria Novella' daki fresklerde çalı§maya ba§ladığı ilk gün geldiği ratayı takip ettiler. Önce ayine sonra da defıne katıldılar.
O gün öğleden sonra Ba§rahip Bichellini'yi ziyarete gitti. Ba§rahibin okumakta olduğu kitabın kö§esine bronz anahtarı bıraktı ve "Kilise için bir §eyler yapmam lazım." dedi.
Ba§rahip §a§ırmamı§tı, mutlu oldu.
"Ortadaki sunak için bir çarmıha gereksinim duyuyorcluro ne zamandır. Ah§ap olarak gözümde canlanıyordu."
"Ah§ap mı? Yapabilir miyim bilmiyorum."
Bir kez de olsa aklıselim davranıp, "Ah§apla çalı§amam" demedi. Eğer ba§rahip ah§aptan bir çarmıh istiyorsa, o zaman ah§aptan yapılmalıydı. Hiç ağaç yonrmamı§ olsa da . . .
Bel'toldo'nun ona ele almasını öğretmediği hiçbir heykeltıra§çılık materyali kalmamı§tı: Balmumu, kil, çe§itli ta§lar. Ama ah§ap hiç olmadı; muhtemelen bu Donatello, Santa Croce'nin Çarmıh'ını tamamladıktan sonraki 35 yıl boyunca eline ah§ap almamı§ olmasından kaynaklanıyordu. Kutsal e§Yaların saklandığı odaya kadar Ba§-
347
rahibe e§lik etti. Ba§rahip durup ona sunağın arkasındaki kemeri gösterdi. Milırabın iki giri§inden birini olu§turuyordu, sonra sordu:
"Doğal boyudardaki bir fıgürü ta§ıyabilir mi?
"Emin olmak için kemeri ve sunağı ölçeklemeliyim, sanırım gerçek boyutlu olur. Manastırın marangozhanesinde çalı§abilir miyim?"
"Gönüllü papazlar seni aralarında görmekten sevinecekler."
Buradaki rahipler tepedeki pencereden gelip omuzlarını a§an gün ı§ığında çalı§ıyorlardı. Santa Spiriro'ya gerekli onlarca i§ten birini yapacak bir diğer marangoz gibi davrandılar ona. Dükkanda sessiz olmak gibi bir kural olmamasına kaqın, konu§mayı seven hiç kimse Agustinian Kilisesi' nin yakınından geçmemi§ti.
Bu Michelangelo'nun i§ine geliyordu. Kulağa ho§ gelen testere, rende ve çekiç sesleri arasında rahatça oturup çalı§ırken evdeymi§cesine rahattı. Tala§ kokusu etkileyiciydi. Manastırın sunahileceği çe§idi ah§aplarla çalı§tı, bu malzemeyle ustalıkla oyma eser yapmak mermere hiç benzemiyordu. Ah§ap kaqı koymuyordu.
Yeni Ahit'i okumaya ba§ladı. Matthew ve Mark tarafından nakledilen İsa hikayesini okudu. Okudukça Floransa' nın §apellerinde önceki yüzyıllarda görülen deh§et dolu, acı telkin eden çarmıha germe silindi, yerine Ba§rahip Bichellini'nin imajı geldi: Ne§eli, candan, adanmı§, Tanrı adına bütün insanlığa hizmet eden, ya§amla gurur duyan yüce zeka ve asil ruh.
348
Doğası gereği orijinal olmaya ihtiyaç duyuyordu. Ancak daha önce görülmemi§ §ekilde boyanmı§ ve oyulmu§ çarmıhtaki İsa için insanlar ne dü§ünürdü? Hala bir tema dü§ünmemi§ olsa da Ba§rahibin ona inancını bo§a çıkarmayacak bir §ey yapmaya hevesliydi. Ortaya çıkan ݧ yoğun bir tinselliğe sahip olmalıydı ki, Ba§rahip ona diseksiyona izin vermekle hata yaptığını dü§ünmesin.
ı 3 . yy' dan kalma ilk Çarmıha Gerilme'lerin önünde çizim yaptı. Ba§ ve dizler aynı yöne doğru oyulmu§tU. Belki de bu heykeltıra§ için en basit formdu ve duygusal anlamda sorgulamadan kabulleni§in saddiğini gösteriyordu. ı 4. yy' dan itibaren heykeltıra§lar İsa'yı bütün yüzüyle göstermeye ba§ladı. Vücudunun bütün parçaları simetrik olarak ana hattın iki yanına uzanıyordu.
Donatello'nun Santa Croce Çarmıh' ı önünde vakit geçirdi. Algılayı§ tarzı onu büyülemi§ti.
Donatello ba§langıçta hangi amaca ula§mak için yola çıkmı§ olursa olsun, huzurlu memnuniyetle karı§IDı§ güç, affetme gücü kadar boyun eğme gücü, yok edilme· kadar diriltilme yeteneği, bütün bu duygular aynı anda iletiliyordu. Yine de Michelangelo, Donatello' nun hissettiği bu duygulardan hiçbirini hissetmedi. Tanrı, ba§arması için Oğlunu görderdiği ݧleri neden kendisi yapmamı§tı? Neden bir oğula ihtiyaç duyuyordu? Muhte§em bir dengeye sahip Donatello'nun İsa'sı ona §unları söylüyordu:
"Tanrı böyle olmasını istedi, planladığı tam da buydu. Önceden belirlenmi§ olunca ki§inin kaderini kabulleurnesi zor değil. Bu acıyı önceden tahmin ediyordum."
349
Bunu kabullenmek Michelangelo'nun mızacına uygun değildi.
Tanrı'nın sevgi mesajıyla, şiddetin ne gibi bir bağlantısı olabilirdi? Neden vahşetin ortaya çıkmasına izin vermişti. Hem de her şekilde nefrete, korkuya, intikam ve şiddetin devamına yol açabilecekken? Eğer her şeye gücü yetiyorsa, mesajını dünyaya neden daha barışçıl yollardan göndermemişti? Barbarlığı sona erdirmemesine Michelangelo inanamıyordu . . . belki İsa'ya da.
Parlak gün ışığının altında Santa Croce' nin merdivenlerinde dururken, sert zeminde futbol oynayan çocukları seyretti, sonra yavaş yavaş Via de' Bardi'nin saraylarının önünden geçti, önlerinden geçerken binaların taşlarına sevgiyle dokunuyordu.
"Romalı askerlerin etine ilk çiviyi çaktıkları günbatımından öldüğü saate kadarki zamanda İsa'nın aklından ne geçiyordu. Çünkü bu düşünceler sadece kaderini nasıl kabullendiğini belirlemekle kalmayacak aynı zamanda haçtaki bedenin pozisyonunu da söyleyecekti. Donatelio'nun İsa'sı sükCınede karşılamış düşünmemişti, Brunelleschi'nin İsa'sı ise o kadar hafif ve inceydi ki ilk çivi darbesinde ölmüş, düşünmeye vakti olmamıştı," diye aklından geçti.
Çalışma masasının başına geçti. Zihninde kömür kalemi ve mürekkeple keşifler yapmaya başladı. İsa'nın yüzünde şu ifade beliriyordu: "Acı içerisindeyim, ancak bu acı demir çivilerden kaynaklanmıyor, şüphe lekesinden kaynaklanıyor." İsa'nın kutsiyetini hale gibi bariz bir şeyle aktaramazdı; içten gelen kuvvetle, en sert yargılamanın
3 5 0
yapıldığı bu saatte bütün korkularını yenıneye yetecek güçle olmalıydı.
Onun İsa'sı kaçınılmaz olarak Tanrı'dan ziyade insana daha yakın olacaktı. Çarmıha gerileceğinden haberi yoktu. Ne istemi§ti ne de ho§una gitmi§ti. Sonuç olarak bedeni uyu§mazlık içinde bükülmü§tÜ. Bütün insanlar gibi iç sorgulamayla parçalanmı§tl.
Yontınaya hazır olduğunda önünde yeni bir konsept vardı: İsa' nın ba§ını ve dizlerini farklı yönlere çevirdi, bu kontrpuan dizaynla, çarpıcı bir gerilim, her iki taraftan çeki§tirilen bir adamın yoğun fiziksel ve içsel çatı§masını verecekti.
Figürünü Taskana'daki en sert ağaca, ceviz ağacına i§ledi. Çekiç ve keskiyle i§i bitince, zımparaladı ve yüzeyini leke tutmayan zeytin yağı ve balmumuyla ovdu. Marangoz arkada§ları yorum yapmadı ama sırasının yanına toplanıp geli§meleri izlediler . Ba§rahip de verdiği mesajla ilgili bir tartı§maya girmedi. Açık ve samimi bir §ekilde, "Her sanatçının 'Çarmıh'ı kendi portresidir. Sunak için dü§ündüğüm buydu. Te§ekkür ederim. " dedi.
Pazar sabahı Michelangelo ailesini Santa Spirito'ya getirdi. Sunağın yakınlarındaki bir sıraya oturttu. İsa'sı üstlerinde görülüyordu. Büyükannesi fısıldadı: "Ona merham<;t beslerneme neden oluyorsun. Hep İsa'nın da bana merhamet hissettiğini dü§Ünmü§ümdür."
Lodovico kimse için merhamet hissetmiyordu. "Komisyonun büyüklüğü ne olacak?"
"Ücretli değildi. Gönüllü yaptım."
3 5 1
"Para ödenmeyecek mi demek istiyorsun?"
"Ba§rahip bana çok iyi davrandı, borcumu ödemek istedim."
"Ne anlamda iyi davrandı?"
" . . . §ey . . . sanat eserlerini kopyalarnama izin verdi . . . "
"Kilise herkese açık."
"Manastırda kütüphanesini kullanmama izin verdi."
"O halk kütüphanesi. Pazzo, deli misin? Meteliksiz bir genç zengin bir manastır için bedavaya çalı§ır mı?
İki gün iki gece süren kar fırtınası Floransa'yı beyaza bürüdü. Pazar günü açık, canlı ve soğuktu. Duomo atölyesinde yalnızdı, Piero'nun U§ağı onu aramaya geldiğinde bir mangala sokulınu§ Herakles'in ilk çizimlerini yapmaya çalı§ıyordu.
"Ekselansları, Piero de Medici, saraya gelip gelmeyeceğinızı soruyor."
Saman pazarındaki berbere uğrayıp saçlarını kestirdi, yanağının iki tarafından dökülen sakalı ve çenesi tıra§ edildi. Sonra eve döndü. Kendisine su kaynatıp banyo yaptı. Mavi yün tuniğini bir buçuk yıl sonra ilk defa saray için giyiyordu. Bahçedeki heykellerio üzerine karlar yığılını§tı. Medici'nin çocuklarını ve torunlarını Larenzo'nun çalı§ına odasında buldu. Parlak bir ate§ yanmaktaydı.
Giuliano'nun doğum günüydü. Dü§ınan bir Borgialı pa pa seçildiği vakit S ant' Antonia' daki ufak, ama enfes bir saraya yerle§en Kardinal Giovanni hiç olmadığı kadar d olgun görünüyordu. Lorenzo' nun sandalyesinde oturmaktaydı. Kuzeni Giulio pe§inde pervane oluyordu.
352
Kızkarde§leri Maddelana, eski papa VIII. innocent'in oğluyla evlenmi§ ve iki çocuğuyla gelmi§ti. Floransa'nın bankacı ailesinden olan J acopo Salviati'yle evlenmi§ olan Lucrezzia da gelmi§ti. Dante'nin Beatrice'nin evine sahipti Salviatiler, halaları Nonnina ve kocası Bernardo Ruccelai, en büyük oğullarıyla Piero ve Alfonsina. En ne§eli bro§larını takmı§lar, makaslanmı§ kadife ve satenle süslenmi§lerdi.
Ve gümü§ ipliklerle iç içe geçmi§ deniz mavisi zarif ipeklere bürünmü§ Cantessina da oradaydı. Michelangelo §a§kınlıkla onun uzadığını, kollarının ve omuzlarının biraz dolgunla§tığını, göğsünün nakı§ın altında kalan korse tarafından desteklendiğini ve olgunla§maya ba§ladığını gözlemledi. Gözleri kendisininkiletle kar§ıla§tığı zaman elbisesini süsleyen gümü§ mücevherler gibi parlıyordu.
Bir U§ak ona içime sunulmak üzere ısıtılmı§ ve tadandırılmı§ §arap sundu. Resepsiyonun sıcaklığıyla birle§en içecek odanın uyandırdığı keskin nostalji, Contessina'nın §a§kın gülümsernesi hepsi aynı anda zihnini me§gul ediyordu.
Piero sırtı §Ömineye dönük duruyordu. Gülümsedi, kavgalarını unutmu§ gibi görünüyordu. "Michelangelo, seni sarayda tekrar ağırlamak bizim için bir zevk. Bugün Giuliano'nun ho§una gidecek her §eyi yapmalıyız." •
"Bugün Giuliano'nun muduluğuna katkıda bulunmayı ben de isterim. "
"Güzel. Bu sabah ilk söylediği §ey, 'Şimdiye kadar yapılmı§ en büyük kardan adama sahip olmak isterim. ' oldu.
3 5 3
Sen de babamızın en sevdiği heykeltıra§ı olduğuna göre, senden ba§kasını dü§ünmememiz kadar doğal bir §ey
ki" yo .
Bir §ey ta§ gibi içine oturdu. Medici çocukları ona bakarken, kadavranın ağzından biri yemek biri de hava ta§ımak için inen iki tüpü hatırladı. Parçalanan umutları yutmak için bir üçüncüsünün daha olması gerekmez miydi?
"Lütfen benim için yap, Michelangelo! Şimdiye kadarki en harika kardan adam olacak. "
Bir eğlendirici olarak getirildiğini dü§Ünmenin burukluğu Giuliano'nun ricasıyla yok olup gitti. Ne cevap verecekti. "Kar benim zanaatım değil" mi diyecekti.
"Bize yardım et Michelangelo. " Bunu söyleyen Contessina'ydı, yanına yakla§ffiı§tı. "Hepimiz sana asistanlık edeceğiz."
Her §eyin yolunda olduğunu anladı.
O gün öğleden sonra, son Floransalılar da saray bahçesini doldurup ne§eli bir gülünçlükteki dev kardan adamı gördükten sonra, Piero büyük ofisteki babasının İtalya bayrakları altındaki masasına oturdu.
"Neden saraya geri dönmüyorsun, Michelangelo? Babamın çevresini tekrar bir araya getirmek istiyoruz. "
"Ne §artlar altında döneceğiınİ sorabilir miyim?"
"Babam hastayken sahip olduğun imtiyaziara sahip olacaksın."
354
Michelangelo yutkundu, saraya ilk defa geldiğinde 1 5 ya§ındaydı. Şimdi neredeyse 18 . Lavabo kenarında para bırakılacak çağı biraz geçmi§tİ. Yine de kasvetli Buonarroti evinden, dırdırcı Lodovico'nun hegemonyasından çıkmak için bir §anstı. Biraz para kazanır belki de Mediciler için güzel eserler yapardı.
7
Bir U§ ak onu eski dairesine ta§ ı dı, Bertoldo' nun kö§edeki heykellerine dokunulmamı§tı. Bir saray terzisi kuma§lar ve mezuralarla geldi; bir sonraki pazar da Piero'nun sekreteri, Bernardo da Bibbiena gelip üç florin bıraktı.
Her §ey aynı görünüyordu, mamafih her §ey deği§mݧtİ. İtalya ve Avrupa'daki alimler artık saraya gelmiyordu. Platon Akademisi toplantılarını Ruccelai bahçelerinde yapmayı tercih ediyordu. Pazar yemeklerinde oğulları eğlence dü§künü asiller oluyordu sadece. İtalya §ehir devletlerinin büyük aileleri anla§ma görevi gerçekle§tirilirken hazır bulunmuyordu ya da Mediciler sayesinde refaha kavu§an tacirler, kumandan, iyi adamlar veya konsey üyeleri saraya gelmiyordu. Halbuki Lorenzo onlarla samimi bağlar kurmu§tu. Onların yerini eğlendiciciler ve Piero'nun genç eğlence arkada§ları almı§tl.
Topelinolar Pazar ayİninden sonra beyaz öküzlerinin çektiği arabalarıyla §ehre geldiler ve Herakles bloğunu arabaya yüklediler. Büyükbaba sürerken, baba, üç oğlu ve Michelangelo gün doğumundan önce tertemiz yıkanıp süpürülmü§ sessiz caddeler boyunca yürüdü. Her biri halatın bir parçasını tutuyordu. Bahçenin arka kapısından girdiler, yükü bo§altıp Michelangelo'nun eski çalı§ma alanına yerle§tirdiler.
3 5 5
Rahat bir çalı§ma ortamı kurulduktan sonra çizimlerine geri döndü. Nemea aslanının çenesini çıplak elleriyle ayıran gencin çizimini kırmızı kömür kalemiyle yaptı; Antaeus ile ölümüne güre§en adam orta ya§larındaydı, yüz ba§lı yılanla ya§lı bir adam sava§ıyordu, bunların hepsini fazla resimsel buldu. Sonunda hacakları geni§çe açılmı§ kolu kalçasına yaslanan eski Floransa Herakles'inden vazgeçip, daha kapalı, daha dedi toplu Yunan konseptine yakın bir fıgürde karar kıldı. Bu fıgürde Herakles'in patlayan gücü gövde ile hacaklar arasında kalacaktı.
Geleneksel fıgürden ne gibi tavizler vermeliydi? Öncelikle o koca so pa, bunu Herakles' in yaslandığı bir ağaç kütüğü olarak tasarladı. Her daim fıgür için bir çerçeve olu§turmu§ olan aslan derisi kaçınılmaz olarak vardı. Bir ucu omzunda düğümlenmi§, kalan kısmı da göğsünü belli belirsiz örtüyordu, cesur gövdesini saklamıyordu. Kolunun tekini biraz uzattı, açıkça Hesperides'in elmalarını sarmalıyordu. Sopa, uzun aslan derisi, elmalar eski heykeltıra§lar tarafından cesaret simgesi olarak kullanılmı§tl. Onun Herakles'i dünyaya kar§ı çırılçıplak duruyordu, insanoğlunun dayanıklılık ve kararlılığını kendi içinde ta§ımaktaydı. Bunun Floransa' daki en büyük Herakles olacağı gerçeği onu yıldırmadı. Devasa fıgürün boyutlarını planlarken Herakles'in Yunanistan'ın en büyük kahramanı olduğunu hatırladı -aynen Lorenzo' nun Floransa'nın en büyük kahramanı olduğu gibiYüksekliği 2 metre 30 santim olacak, 45 santimlik kaide ve yukarıdan oyma ya ba§layacağı ve ba§ın yukarısından ba§layacak olan koruyucu mermer bulunacaktı. Madem Herakles'le Lorenzo benziyordu, onu neden küçük hassas bronza i§lesin? Hem Herakles hem de Lorenzo ba§arısızlığa uğra-
356
mı§tı ! Çabalarken ne çok §ey ba§armı§lardı! Yapından daha büyük tasvir edilmeyi nasıl da hak ediyorlardı.
Kabataslak kil model in§a etti, ağırlık ve duru§un yönünü, uzanan kolun arka kaslara etkisini, figür eğimli durduğu için kasların nasıl dağıldığını, tendonların ve bağların gerilimini, kalça ve omuzun dönü§ünü belirledi. Artık bunların hepsini inanarak yapabilirdi. Yine de içinden bir ses onun ölüm alederi ve modeli büyütmesi için demir çubuklar koymasını engelliyordu. İlk ayaklı figürü olacağı ve aynı zamanda bütünüyle kendi ba§ına yapacağı için elinin ne dereceye kadar gözünü takip edeceğini merak ediyordu.
İlk yığını olu§turmak için araç gerecini hazırladı, yüksekliği artırmak içinse çubukları çaktı, daha büyük çekiç darbelerine dayanabilmeleri için uçlarını küt yaptı ve metale dokunınakla bir kez daha serdik ve dayanıklık hissine ula§tl. Mermerin önünde diz çöktü. Devasa mermere bakmak ona gücü hissettiriyordu. Kö§eleri sert bir uçla ve çekiçle kazıdı. Memnuniyetle bakarak, bu eylemin bile önündeki bloğun duru§una katkıda bulunduğunu dü§ündü. Bloğu fetherrnek istemiyordu, onu yaratıcı fikirlerini açıklamaya ikna etmeye çalı§ıyordu.
Bu Serovezzo merrneri Apsan Alplerinin yüksek kısımlarından çıkarıldı. Havaya maruz kaldığından zarar görmܧ olan dı§ katmanını geçtiğinde, köpek di§i keskisinin altında §eker topağına dönü§tü, süt beyazı §erideri parmakları arasında ufalıyordu. Boyun, koltuk altı, gözde ve bükülmü§ dize ula§mak için tam olarak ne kadar gitmesi gerektiğini düz bir çubuk kullanarak belirledi. Sonrasında alet dövme i§ine geri döndü ve bir ökçe yaptı. Hiddet-
357
le mermere saldırdı. Keski, toprakta gezinen saban gibi mermere sokuluyordu. Tam da o an seravezzo merrneri demir gibi sertle§ti ve bütün forrolara ula§abilmesi için büyük çaba göstermesi gerekti.
Bertoldo'nun öğrettiklerini görmezden gelerek, merrneri çepeçevre değil parça parça i§lemeye ba§ladı. Ba§tan sona omuzlar, kollar, kalça . . . Derine indikçe önemli parçaları yas sı çubuk ve çıplak gözle ölçüyordu. Neredeyse bloğunu mahvedecekti. Boynu ve ba§ı serbestle§tirmek için çok derin kesmesi gerekti, §imdi belirmeye ba§layan omuz kaslarına uyguladığı güçlü keski darbeleri boyunda ba§a çıkan güçlü titre§imlere yol açtı. Titreyen mermer en dar alanından parçalanıverecekmi§ gibi görünüyordu, Herakles'in ba§ını kaybedebilir o da boyutları küçültmek zorunda kalabilirdi. Sonra titreme kesildi.
Yüzündeki kiri silmek için yakınındaki bir kutunun üstüne oturdu.
Yeni ince kenarlı aletleri unuttu, her noktanın simetrik olması için çabalıyordu. Şimdi çekicin her darbesi, aletin oyucu ucuna iletiliyordu, kristalleri parçalayan keski değil de onun parmaklarıydı adeta. Her birkaç dakikada bir uzakla§ıp bloğun çevresini kesiyordu. Çünkü ne kadar derin keserse kessin bir bulut diz kapağını, göğüs kafesini gölgeliyordu. Bu nedenle tozu süpürrnek için bir fırça kullanırdı.
İkinci bir dizi hata yapmaya ba§ladı; gözleri arkaya doğru uzanan kısmı ölçmekte ba§arısız oldu ve önceki uyumu bozan birkaç sert darbesi oldu. Ama bloğun arkasında
358
kendine yedek mermer bırakmı§tı. Sonuç olarak amaçladığından daha da derine inerek fıgürü geri itmi§ oldu.
Mermerin içine adım attığında ilerleyi§i hızlandı. Derinle§en katmanları o kadar tutkuyla yontuyordu ki kendini bir kar fırtınasının altında kalmı§, onun rüzgarını soluyormu§ gibi hissetti, her çekiç darbesinde gözlerini kapatıyordu.
Mermerin anatomisi kil modelinkine benzerneye ba§ladı: güçlü göğüs, §ah ane yuvarlanmı§ pazular, büyük ağaç kabuklarının altındaki beyaz ete benziyordu, ba§ındaysa, kısıtlı bir alan olmasına rağmen, büyük bir enerji odaklanmı§tı. Çekici ve keskisi elinde, önündeki galvanik erkek fıgüründen bir adım uzakla§tı, hala yüzü yoktu, yapıldığı materyali gösteren kabaca oyulmu§ bir tabanın üzerinde duruyordu. En ba§ından beri mermerin sevgiye boyun eğdiğini dü§ündü; uysal, di§i. Merrnede kar§ıla§tığında baskın olan erkek oydu; karar onun kararıydı, zafer onun zaferiydi. Yine de a§kının nesnesiyle bir araya geldiği zaman her yanını hassasiyet ele geçiriyordu. Blok bakirdi, ama soğuk değildi. Kendi beyaz ısısıyla yanmaya ba§lardı. Heykeller mermerden doğar bunun için keskinin içine i§leyip di§i fıgürünü içine bırakması gerekir. Bütün yapın a§ktan kaynaklanır.
Yüzeyi güzelce ponzaladı, ama cilalamadı, erkekliğine zarar vermesinden korktu. Saçı ve sakalı i§lenmemi§ §ekilde bıraktı, sadece bukleler fark ediliyordu. Bunun için küçük, üç di§li keskiyle açı verdi ki vurgu olu§turacak biçimde son di§le çizebilsin.
359
Monna Alessandra bir gece çok yorgun bir halde yarağına gitti ve bir daha uyanmadı. Lodovico için bu kayıp çok ağırdı, bütün Taskanalılar gibi annesine derinden bağlıydı ve ailede kimseye göstermediği yumu§aklığı ona gösteriyordu. Michelangelo içinse acıydı ; annesini on üç sene önce kaybetmi§ olduğu için Monna Alessandra sevgi ve anlayı§ için sığınabileceği tek kadındı. Babannesi olmadan Buonarroti evi daha da kasvedi görünüyordu.
Bunun aksine, saray Contessina'nın mayısta gerçekle§ecek düğünü için ayaklanmı§tı. Contessina, Medici'lerin son kızı olduğu için, Piero bütün tüketim kanunlarını yok sayıyor ve Floransa' nın tarihinde yapılmı§ en büyük kutlama için 50.000 florin harcamayı planlıyordu. Cantessina da ayrıca yoğundu. Kıyafederi için terziden terziye ko§turuyor, çeyiz sandıklarının bayanması için vazifelendirmelerde bulunuyor, bir Medici olarak kaçınılmaz olarak hak ettiği çeyizine mobilyalar, battaniyeler, tabaklar, altın ve gümü§ e§yalar, mücevherler, simsarlar ve ketenler için dünyanın her tarafından gelen tüccarlada görü§üyordu.
Sonra bir ak§am çalı§ma odasında kar§ıla§tılar. Eski zamanlardaki gibiydi, çevrelerinde Lorenzo' nun kitapları ve sanat eserleri ile yakla§an töreni bir anlığına unuttular ve sevgiyle sarıldılar.
"Seni artık hiç göremiyorum, Michelangelo. Düğünümde mutsuz olmayacaksın."
"Davedi miyim?"
"Düğün burada. Nasıl katılmazsın?"
360
"Davetin Piero' dan gelmesi gerekir."
"Zor olmayı bırak!" Eski inatçılıklarını hatırlayınca öfkeyle gözleri parıldadı. "Ben gibi sen de üç gün kutlama yapacaksın."
"Pek zannetmiyorum," diye yanıtlayınca ikisinin de yanakları kızardı.
Granacci, Piero tarafından düğün töreni, balo, §ölen ve temsilierin sahne olduğu dekordan sorumlu kılınmı§tı . Sarayda §arkıdan, danstan, içki ve alemden bol bir §ey yoktu. Yine de Michelangel o yalnızdı. Vaktinin çoğunu bahçede geçiriyordu.
Piero kibar ama mesafeliydi. Sanki pe§inde olduğu tek §ey babasının heykeltıra§ını sarayın çatısı altında tutmaktı. Piero'nun sarayda iki sıradı§ı konuğu olmasıyla övünmesi kendini te§hir ediyormu§ gibi hissetmesine yol açtı. Michelangelo, devasa kardan adamı yapan ki§i ve İspanyol U§ak. Öylesine hızlı ko§uyordu ki, atıyla dört nala giden Piero bile ona yeti§emiyordu.
"Ekselansları, heykel yapımı hakkında daha ciddi konu§abilir miyiz? Kendimi geçindirecek bir ücret istiyorum."
Piero' nun ifadesinde ku§ku vardı.
"Birkaç yıl önce sana bir zanaatkar gibi davrandığım için alınmı§tın. Şimdi de öyle davranmıyorum diye alınıyorsun. Sanatçıları mutlu etmek için ne yapabiliriz?"
"Babanızın bana belirlediği gibi bir hedefe ihtiyacım var . "
361
"Neydi o?"
"San Larenzo'nun ön yüzü için içlerinde yirmi tane gerçek boyutta heykelin bulunduğu ni§ler." "Bana hiç bahsetmedi.
"Coreggi'ye gitmeden önce söylemi§ti."
"Ah ölmekte olan bir adamın hayalleri. Pek gerçekçi değil, değil mi? Sen kendini olabildiğince me§gul tut, Buonarrati, senin için bir §eyler dü§üneceğim." İtalya'nın her kö§esinden, Avrupa' dan, Yakın Doğu' dan, Lorenzo' nun arkada§larından ve Medici'lerin i§ yaptıkları ki§ilerden gelen düğün hediyelerini izledi. Nadir mücevherler, i§lenmi§ fıldi§leri, parfümler, Asya' da pahalı ipekler; Doğu'dan altın kadeh ve kaseler, mobilyalar. O da Contessina'ya bir hediye vermek istedi. Ama ne?
Herakles ! Neden olmasın? Merrneri kendi parasıyla almı§tl. Kendisi bir heykeltıra§ olduğuna göre, heykel hediye etmesi gerekirdi. Ridolfi Sarayı'nın bahçesi için Herakles ! Ona heykelden bahsetmezdi. Topolino'lardan ta§ımak için yardım isteyebilirdi.
İlk defa Herakles' in yüzü hakkında fikir üretebiliyordu. Il Magnifıco' nun bir portresi olacaktı, sadece kalkık burnu, bulanık teni ve intizamsız saçlarıyla değil, aynı zamanda Lorenzo'da Medici'nin zihniyeti ve iç dünyasıyla da ona benzeyecekti. ifadesinde tevazuyla karı§ık yoğun bir gurur olacaktı. Sadece gücü değil ileti§im isteğini de yansıtacaktı. Bedeninin yıkıcı gücü hem nezaketi hem de insanoğlu için insanın aldatıcı dünyasını yeniden §ekillendirmeye yönelik bir sava§ verebilecek dövü§çüyü gösterebilirdi.
362
Çizimieri bitti, burun deliklerini ve kulakları yapmak için el delgisini kullanarak heyecanla oyma i§lemine geçti. Saçın büyük kısmı yüzüne dökülüyordu, elmacık kemiklerini yuvarlamak için en ince uçlu keskiyi kullandı, ona bakan her ruhla konu§abildiği delici ve berrak gözlerinin aydınlığına ula§abilmek için de burgu.
Şafak vaktinden ak§ama kadar çalı§tl. Öğle yemeği molası bile vermiyor, geceleri bir ölü gibi yatağa dü§üyordu.
Granacci böylesi komplike bir i§i tamamlayabildiği için kendisini kutladı ve sessizce ekledi.
"Dostum, bunu Contessina'ya veremezsin. Doğru olmaz.
"Neden olmasın?"
"Çok çok büyük. "
"Herkül çok mu büyük?"
"Hayır hediye. Ridolfi bunun uygun olmadığını dü§ünebilir ."
"Contessina'ya hediye veremem mi?" "Bu kadar büyük bir hediye vermenin. "
"Ölçütten mi bahsediyorsun, değerden mi?"
"İk,isinden de. Sen Medici değilsin, Taskana'nın yönetici ailelerinden de değilsin. Zevksizlik olduğunu dü§ünebilirler."
"Ama hiçbir değeri yok ki. Satamam bile. "
"Değerli ve sen onu satabilirsin."
363
"Kime?"
"Strozzi'lere. Yeni saraylarının bahçesi için. Geçen Pazar onları buraya getirdim. Sana 100 büyük altın florin teklif etme yetkisini verdiler. Orada olmaktan zevk alacak. Senin ilk satı§ın oluyor! "
Göz kapaklarının ardında öfke ya§ları doldu. Ama artık küçük değildi, ağlamadan durabilirdi.
"Piero ile babam haklı: Bir sanatçı ne kadar çabalarsa çabalasın, sonu bir §ey pazarlamaya çalı§an yana§ma oluyor."
3000 düğün davetiisinin §ehre akın edip Floransa saraylarını ağzına kadar doldurduğu bu §amatadan kaçmanın yolu yoktu. 24 Mayıs sabahı kadife kollu ye§il tuniğini ve mor pelerinini giydi. Sarayın önünde çiçeklerle süslenmi§ bir çe§me vardı. Ortasında da Granacci'nin tasarladığı içinden beyaz ve kırmızı §arabın aktığı iki figür bulunuyordu. O karar çok akıyordu ki Via de' Gori'ye ta§tl.
Cantessina ve Ridolfi, trompetçilerin önceden yerlerini aldıkları, flamalarla süslenmi§ sokakları geçerken, Michelangelo da Granacci'yle geriden onları takip ediyordu. Del Duomo Meydanı'nın giri§inde Roma zafer kemerinin çelenklerle bezeli bir replikası bulunuyordu. Katedralin basamaklarında bir noter meydanı dolduran binlere evlilik anla§masını okudu. Michelangelo Contessina'nın çeyizinin boyutunu duyunca, benzi attı.
San Lorenzo aile kilisesinde, Piero, Contassina'yı resmi olarak Ridolfi'ye takdim etti.
364
V e Ridolfı ni§ an yüzüğünü Contessina' nın parmağına taktı. Michelangelo kilisenin arka tarafında kaldı ve evlilik töreninin ortasında yava§ça çıkıp gitti. Meydanın bir yanında ah§ap sıralar vardı, kalabalık buradaydı, merkezinde, 1 5 metrelik ağacın desteklediği beyaz bir çadır vardı. Burada müzisyenler bulunuyordu. Çevredeki evlere goblenler asılmı§tl.
Düğün alayı kiliseden ayrıldı. Beyaz saten pelerini içerisinde uzun görünen Ridolfı'nin simsiyah saçları ince solgun yüzünü çevreliyordu. Uzun kuyruklu kırmızı ipek elbisesi ve beyaz yakası, ba§ında yine kırmızı bir desteğin üstüne koyulmu§ i§lemeli, yaldızlı boncuklarla süslenmi§ ba§lığı altındı. Contessina'yı seyretmek için merdivenlerde bekledi. Süslenmi§ masaya oturur oturmaz eğlence ba§ladı: "İffet ve Evlilik Arasındaki Sava§" isimli oyun oynandı, Piero turnuvacia mızraklı dövü§e katıldı, doruk noktası ise "Di§i Kedinin Şövalyeleri" isimli yarı§mada beline kadar çıplak ve dazlak bir ah§ap platformun üstündeki kafese girdi, burada ellerini kullanmadan di§leriyle kediyi öldürmek zorundaydı.
Yemek odasında ona bir yer ayrılmı§tı. Taskana'nın en iyi ürünü §Ölen için saraya getirilmi§ti. 800 varil §arap, bin ton un, et, av eti, badem ezmesi. Bereket ve doğurganlık getirmesi için ayakkabısına altın florin ve kucağm.a da bir çocuğun verildiği geleneksel salıneyi izledi. Düğün §Öleninin ardından, konuklar Granacci'nin antik Bağdat'a çevirdiği dekor Pieoro'nun bütün Floransa'nın katılması için hazırladığı yiyecek ve §arap dolu masaların kurulduğu meydanlarda dola§tl. Ne var ki insanlar mutlu görünmüyordu.
365
Michelangelo, Contessina'nın Ridolfi'nin sarayına gitmeden önceki iki gün boyunca sürecek kutlarnalara ve ziyafete katılmak için saraya dönmedi. Bunun yerine, gecenin karanlığında yava§ yava§ Bettignana'ya çıktı, Topolino'larının kemerinin altına eski bir battaniye yaydı, ellerini ba§ının arkasında birle§tirip güne§in kaqıki tepeden Buonarroti evinin çatısını aydınlatmasını izledi.
8
Contessina'nın evliliği dönüm noktası oldu. Michelangelo için, Floransa için. Şölenierin ilk gecesinde insanlardaki dargınlığa §abit olmu§, Piero kar§ıtı dedikodular duymu§tU. Daminikan Tarikatıyla eskisinden daha güçlü dönmܧ olan Savanorola' nın öfkeli vaazlarına çok da gerek kalmamı§tl. Şehrin tüketim yasalarını ihlal ettiği gerekçesiyle Signora tarafından soru§turulmasını istiyordu.
Tepkilerin yoğunluğundan §a§kına dönen Michelangelo, Ba§rahip Bichelini'yi ziyarete gitti.
"Diğer Medici kızlarının düğünleri daha mı az debdebeli olmu§tu?" diye sordu.
"Pek değil. Ama Lorenzo ile insanlar payla§tıklarını hissediyorlardı, Piero ile ise onun verdiğini hissediyorlar. Bu yüzden düğün §ara b ının tadı kaçtı. "
Contessina'nın düğününün tamamlanması Piero'nun kuzenlerinin ona kar§ı politik bir kampanya ba§latmaları için bir sinyaldi. Birkaç gün içinde §ehir bir skanciaila sarsıldı: Önceki ak§am bir partide Piero ve kuzeni Lo-
366
renzo bir kadın için kavga etmi§lerdi. Piero, Larenzo'nun kulağına yumruk atmı§tl. İlk defa bir Medici bir diğerini dövüyordu. Bıçaklar çekilmi§ti ve bir arkada§ları araya girmese ölümle sonuçlanabilirdi. Michelangelo öğle yemeğine gittiğinde birkaç eski dostun daha eksildiğini gördü. Piero ve arkada§larının kahkahaları biraz isterik görünüyordu.
Alacakaranlıkta, Granacci bahçeye gelip, Strozzi bahçesindeki Herakles' i birinin gördüğünü ve kendini orada komisyonu konu§mak için beklediğini söyledi. Michelangelo, yeni patronların Medici kuzenleri Lorenzo ve Giovanni olduğunu öğrenince duyduğu §a§kınlığı gizledi. Lorenzo hayattayken onlarla sarayda pek çok kez kaqıla§mı§tı. Çünkü Lorenzo'yu babaları gibi severlerdi. Lorenzo da onlara en yüksek diplomatik görevleri veriyordu, hatta l l sene önce VII. Charles'in tahta çıkı§ını kutlamaları için Floransa'ya göndermi§ti. Piero ailenin alt dallarından geldikleri için hep onlara küfredermi§çesine davranıyordu.
Medici kuzenleri Herakles'in her iki yanında duruyordu. Michelangelo'dan 1 2 ya§ büyük olan Lorenzo, ifade dolu düzgün hadara sahipti. Cildinin çiçek bozuğu olu§U bunu deği§tirmiyordu. Güçlü bir boyun, omuzlar ve göğüsle yaratılmı§ kuvvetli bir bünyesi vardı. Piazza San Marea' daki aile sarayında yüce bir lord gibi ya§ıyordu. Castello'da ve Fiesole'nin altındaki tepenin yamacındaydı. Bu sarayda Baticeili bile Dante'nin İlahi Komedya'sını resimlendirirken onun komisyonu ile geçiniyordu. Kendisi de saygı duyulan bir §air ve oyun yazarıydı. Küçük karde§ Giovanni 27 ya§ındaydı ve Floransalılar ona
367
"Yakı§ıklı" derdi. Onu samirniyetle kar§ıladılar. Herakles'inden övgüyle bahsettiler, devamında asıl meseleye geldiler. Sözcü Lorenzo'ydu.
"Michelangelo amcamız için yaptığın iki heykeli gördük. Karde§imle hep söylediğimiz gibi bir gün bizim için de bir §eyler yapmanı isteriz ."
Michelangelo sessiz kaldı. Küçük karde§ devam etti.
"Her zaman bir St. John istemi§izdir. Beyaz mermerde. Evimizin koruyucu azizi olarak. Bu tema ilgini çeker mi?"
Michelangelo beceriksizce ayak deği§tirip, Via Tornabuani' de uzanan yoğun gün ı§ığı havuzuna ve Strozzi Sarayı'nın ana kapısından uzağa bakıyordu. ݧe ihtiyacı vardı, sadece para için değil, huzursuzluğa kapılmaya ba§ladığı için de. Eline mermer alabilecekti.
"Sana iyi bir ücret ödemeye hazırız." dedi Lorenzo. Karde§i de, "Sarayın arkasında atölyen için yer var. Ne dersin?" diye ekledi.
"İstenilmek her zaman ho§tur. Biraz dü§ünebilir miyim?"
"Elbette" diye candan bir cevap verdi Lorenzo. "Seni tela§landırmak istemeyiz. Pazar yemeğinde bize e§lik edersen çok memnun oluruz."
Ba§ı önde sessizce eve döndü. Via dei Bentaccordi ve Via deli' Anguillara ayrımına gelene kadar Granacci hiçbir §ey demedi.
"Seni getirmem istendi. Ben de getirdim. Bu i§i kabul etmeni istediğim anlamına gelmiyor."
368
"Te§ekkür ederim Granacci anlıyorum."
Ailesi böyle bir anlayı§ göstermedi.
"Tabii ki kabul edeceksin ! " gözünün önündeki gri-siyah saç yığınını arkaya fırlatarak haykırdı Lodovico.
"Neden bana geldiler?" Michelangelo bu soruda ısrarcıydı.
"Çünkü St. John'u istiyorlar" diye yanıtladı Lodovico.
"Ama neden §imdi, Piero'lara kar§ı muhalefet partisi kurarken? Niye geçen iki yıl boyunca gelmediler?"
"Sana ne?" diye atıldı Francesco. "Kim hazır parayı sorgular ki?"
"Fakat doğru olan bir §ey var, Franceso Amca. Prior Bichellini kuzenlerinin amacının Piero'yu Floransa' dan sürmek olduğunu söledi. Bence Piero'ya ba§ka bir darbe daha vurmak istiyorlar."
"Sen de darbe misin?" Lucrezzia §a§kındı.
"Küçük bir darbe, annem." Michelangelo'nun acayip gülü§Ü düzle§mi§ burnunun çirkinliğini dengeliyordu.
"Haydi politikayı bir kenara bırakalım, i§e dönelim. Buonarrati ailesi olarak çok iyi zamanlar ya§adığımız için mi i§ teklifini kabul etmiyorsun?"
1
"Hayır, baba Lorenzo'ya sadakatsizlik olur."
"Ölülerin sadakate ihtiyacı yoktur."
"Vardır. En az hayattakiler kadar. Herakles'ten aldığım 1 00 altını yeni verdim."
369
Kuzenler ne§eli ak§am yemegı ıçın onu §eref konuğu yapmı§lardı. Piero ve St. John dı§ında her §eyden bahsettiler. Yemekten sonra Michelangelo tekliflerinden dolayı müte§ekkir olduğunu, ama §imdilik kabul etmeyeceğini söylediğinde, Lorenzo hiç kırılmadan:
"Acelemiz yok. Teklif hala geçerli. " diye yanıtladı.
Sarayda gerçek bir yeri yoktu. Hçbir amaca hizmet etmiyordu ve Giuliana' dan ba§kası için değeri yoktu. Onun §efkate ihtiyacı vardı. Varlığını haklı çıkarmak için kendine i§ icat etti. Lorenzo' nun çizim koleksiyonunu tasnif ediyordu, Piero'nun ara sıra eline geçen antik roadalyonları ekliyordu, değerli ta§larla süslenmi§ dolapların ta§larını düzenliyordu. Lodovico gururun bedeli yoktur demi§ti ama, bazen ki§inin doğası ona doğarken beraberinde getirdiği karakter özelliklerine gücünün yetip yetmeyeceğini sormuyordu.
Piero da mutsuzdu, solgun, soğuk oturduğu masada kalan birkaç arkada§ına:
"Neden Signoria olayları berim gördüğüm gibi göremiyor? Babam hayattayken bu kadar sorunsuz giden §eyler §imdi neden probleme dönü§tü?"
Michelangelo aynı soruyu Ba§rahip Bichellini'ye sordu, siyah solgun tuniği ve temiz ve beyaz boynunu gösteren beyaz gömleğiyle arkasına yaslanmı§ oturuyordu. Gözleri sinide parladı.
"Ondan önceki dört Medici yönetim görevini, yönetim sanatı olarak dü§ünürlerdi. Önce Floransa'yı sevdiler, kendileri ikinci plandaydı. Piero . . . "
370
Michelangelo Ba§rahibin sesindeki itharn edeci tavra §a§ırmı§tı.
"Daha önce sinidendiğini görmemi§tim, Rahip."
" . . . Piero konseyi dinlemeyecek Düm e nde zayıf bir adam ve onun yerini almaya çalı§an güce aç bir papaz . . . Floransa için kötü günler oğlum."
"Savonarola'nın yakla§an sel hakkındaki vaazlarını duydu. Şehrin yarısı Kıyametin bir sonraki yağmuda geleceğine inanmı§ durumda. Floransa'yı deh§ete dü§ürmedeki amacı ne?"
Ba§rahip gözlüklerini çıkardı.
"Papa olmak istiyor. Ama hırsı bununla da sonlanmayacak Yakın Doğu'yu ve Doğu'yu fethetmeyi planlıyor. "
Michlangelo §akayla karı§ık sordu. "Senin kafideri döndürme arzun yok mu?"
Ba§rahip bir an sessiz kaldı. "Sadece Katoliklerden olu§an bir dünya görmek ister miydin? Bütün dünyanın buna istekli olması §artıyla. Dünyanın ruhunu kurtarma amacıyla insanlığı yakıp yıkan, dünyanın zihniyetini yok eden bir tiran bunu yapmamalı. Gerçek bir Hristiyan bunu istemez. "
S�rayda babasından acil bir mesaj geldiğini öğrendi. Lodovico onu çocukların odasına götürdü, Giovansimone' nin dolabındaki elbise yığınını gösterdi ve bir avuç mücevher çıkardı, altın ve gümü§ kemer tokaları madalyonlar.
"Bunlar ne?" diye sordu Michelangelo'ya.
37 1
"Givonsimone geceleri insanların evlerine girip hırsızlık mı yapıyor?"
"Y asadı§ı pek bir §ey yok, baba. Giovansimone, Savonarola'nın gençler ordusunda yüzba§ı. Peder'in sokakta mücevher takılmamasıyla ilgili kuralına kar§ı gelen kadınları soyuyorlar; 20-30 ki§i toplanıp evlere giriyorlar, tüketimle ilgili kurallara uymadıklarını duyarlarsa evi tamamen soyuyorlar. Kar§ı gelirlerse, ölecek duruma gelene kadar ta§lıyorlar."
"Fakat Giovansimone bunları alabilir mi? Yüzlerce florin değerinde olmalı. "
"Hepsini San Marea'ya getirmek zorunda. Çocukların pek çoğu bunu yapıyor. Ama Giovansimone eski serseri çetesini Savonarola'nın 'beyaz gömlekli melekler' dediği bir gruba dönü§türdü. Konseyin onları durduracak gücü yok. "
Lionardo, Michelangelo'yu San Marea'ya götürmek için bu zamanı seçti. Ona ressamlar, heykeltıra§lar ve müzehhipler için olan okulu gösterdi. Rahip Savonarola manastırın bahçesinde onlar için hücreler kurmu§tu.
"Görüyorsun Michelangelo, Savonarola sanata kaqı değil sadece müstehcenliğe kar§ı. Şimdi bize katılabilir ve bizim tarikatımızın heykeltıra§ı olabilirsin. Mermer ya da ücrete ihtiyacın olmayacak hiç."
"Ne heykeli yapacağım?"
"Çalı§ıyorsan, ne yaptığının bir önemi var mı?"
372
"Neye çalı§mam gerektiğini kim söyleyecek?"
"Fra Savonarola."
"Eğer onun istediğini yapmak istemezsem?"
"Rahip olarak sorgulama yapamazsın. Ki§isel arzuların olamaz . . . "
Terk edilmi§ kulübedeki çalı§ma masasına döndü. En azından burada diseksiyon4 yaptığı aylar boyunca öğrendiklerini hafızasından çizebilirdi. Çizimler çoğaldıkça yaktı. Gerçi bahçeye 1 5 ya§ındaki Giuliano dı§ında kimse gelmiyordu. Bazen koltuğunun altında kitaplada gelir, Torrigiani'nin çalı§ma masasında sessizce çalı§ırdı. Bazı ak§amlar, §ehrin üzerini gri bir toz gibi örten binaların altın sarısı ı§ığını berrak maviliği söndüren alacakaranlıkta yürürlerdi.
9
Sonbaharın gelmesiyle, Floransa, §ehir devleti olarak yıkımına yol açabilecek uluslar arası bir tartı§ma ile karı§tl. Michelangelo bunun pek yakında gerçekle§eceğini anladı. Çünkü Fransa kralı VIII . Charles, Sezar Lejyonlarından beri ilk kalıcı ordusunu kurmu§tU. Ağır silahlandırılmı§ 20.000 askerden olu§uyordu. Şimdi bu ordusunu Alpler üzerinden İtalya'ya getirip Napali Krallığı'na va-
, ris olduğu iddiasıyla hak iddia edecek. Lorenzo hayat-tayken, VIII. Charles Taskana'ya yürümekle tehdit etmeyecek kadar arkada§ça davranıyordu; Floransa hala Larenzo'nun müttefiklerine sahip olsaydı, Milano, Ve-
4 Kadavranın parçalara ayrılması ݧlemi (ç.n.)
373
nedik, Genova, Padova ve Ferrera §ehir devletleri onu dı§arıda tutmak için kapılarını kapatmı§ olurdu. Ancak Milan Dükü VIII. Charles'ı İtalya'ya davet eden temsilciler yollamı§tl. Versay'daki taç giyme töreninde bulunmu§ olan Medici kuzenleri Floransa'nın onun zaferi için beklediğine dair kralı ikna ettiler. Annesi ve e§inin ailesi olan Orsini'lerle ittifakı nedeniyle Napali'yle birlikte Piero güvenli geçi§ isteğini reddetmi§ti. N e var ki bahardan sonbalıara kadar geçen süre zarfında kralın saldırı ihtimaline kar§ın asker ya da ordu toplamadı. Lorenzo için sava§maya hazır olan Floransa halkı, Piero'yu sürgün edebilecek olan kralı bağrına basıyordu. Savonarola da Charles'ı Floransa'ya davet etti.
Eylül'ün ortasında VIII. Caharles ordusunu Alplerden geçirdi ve Milano Dükü tarafından ho§ kaqılandı. Rapello §ehrini yağmaladı. Haberler, Floransa'yı ate§ gibi sardı. Bütün i§ler askıya alındı. Yine de Charles güvenli geçi§ için elçilerini gönderdiğinde Piero net bir cevap vermeden geri çevirdi. Fransız kralı, Taskana'yı kasıp kavuracağına ve §ehri fethedeceğine yemin etti.
Michelangelo'nun sarayda yeni kom§uları vardı artık. Piero, Alfonsina'nın karde§i Paolo Orsini'nin karde§ini getirtmi§ti. 100 paralı askeri yönetecekti . . . Charles' ın 20.000 ki§ilik ordusunu durdurmak için. Michelangelo, saraydan kaçmak için defalarca yemin etti. Lorenzo' nun önerdiği gibi Venedik'e seyahat edecekti. Lorenzo, Conressina, Giuliano ve kardinal Giovanni'ye bile sadakat besleyen Michelangelo kendine ev, çalı§acak yer ve maa§ sağlayan Piero'ya kar§ı hiçbir §ey hissetmiyordu. Ama kaçaklardan da alamıyordu.
374
Larenzo'nun emri altında bahçede ve sarayda geçirdiği üç yıl heyecan, geli§me, eğitim, i§inde ustala§ma yıllarıydı. Geçen her gün bir yılda olgunla§abileceği kadar olgunla§ıyordu. Bu nedenle her bir gün değerlendirilmesi gereken değerli bir mücevher oluyordu. Şimdi ise Larenzo'nun ölümünün ardından 2,5 yıl geçmi§ti ve ilerleyemiyordu. Ba§rahip Bichiellini ve diseksiyonda geçirdiği aylar sayesinde daha bir zanaatkara dönü§tüğü su götürmezdi, ama canlılığını yitirmi§, daha az öğrenebilen ve yaratıcılık gösteren biri olmu§tu. Bu durum Bertoldo, Il Magnifıco, Pico, Poliziano, Landino, Ficino, Benivieni tarafından eğitim gördüğü zamanki heyecanlı halinden çok farklıydı. Uzun süredir yarım dairenin dibinde geziniyordu. Tekrar ne zaman yukarı bir hamle yapabilecekti. Floransa'nın bu karma§asından, korku ve kötürüm halinden çıkıp, heykeltıra§ gibi çalı§maya ne zaman ba§layabilecekti.
Poliziano bile San Marco' da, rahip kıyafetleri içinde gömülebilmek için Savonarola'ya af için gitmi§, son dakikalarında Daminikan Mezhebine alınması için yalvarmı§tı.
Granacci ona bir tavsiye veremedi. Buigardini de sadece "Venedik'e gidersen ben de gelirim." diyebildi. Jacopo, Michelangelo'nun seyahat etmeyi planladığını duyduğunda;
"I-;Iep Venedik'i görmek istemi§imdir. Ba§kasının parasıyla. Beni de yanına al. Yolda, suikastçileeden korurum seni . . . "
"Onlara fıkralar mı anlatacaksın?"
Jacopo yüzünü buru§turup, "Kahkaha kargıdır. Sence?"
375
"Katılıyorum Jacopo. Venedik'e giderken seni de götüreceğim."
2 ı Eylül' de, Fra Savonarola Piero' dan kurtulmak için son bir hamleyle, Duomo' da, doruk noktası olan bir vaaz verdi. Floransa'lılar katedrali hınca hınç doldurmu§lardı. Ke§i§ hiç bu kadar güce kavu§mamı§, sesi kıyamet suru gibi çınlamamı§tl. Savonarola, Floransa' nın ve içindeki tüm canlıların yıkımını betimlerken ağlayıp ağıt yakan Floransa'lıların tüyleri diken diken olmu§tU.
"Yeryüzü artık Tanrı'nın gözünde çürümü§ bir halde, toprak vah§etle dolu. Tanrı dünyayı gördü ve seyretti, çürümü§tÜ, her ten kendine göre bir bozulma ya§ıyordu. Dikkat edin, yer yüzünü sular altında bırakacak bir sel göndereceğim, ya§ama nedenini Tanrı katından almı§ bütün canlıları yok edecek, yer yüzündeki her §ey ölecek."
Ke§i§in sessiz fısıltısı bile katedralin en uzak kö§esini delip geçiyordu. Her bir duvardan geri sıçrıyordu. içerde duran Michelangelo sel sularıyla çevrelenmi§ gibi boğulduğunu hissetmeye ba§ladı. Korkudan yarı ölüye dönen insanlarla dolu sokağa attı kendisini. Konu§muyorlardı ve gözler anlamsız bakıyordu.
Sadece Ba§rahip Bichellini sakindi.
"Fakat, Michelangelo, bu büyüklük, insanlığın en karanlık çağlarından beri hem de. Tanrı Genesis 9:9- ı ı de Nuh'a ve oğullarına ikinci bir tufan olmayacağına dair söz verdi. 'ݧte bu senin ve çocuklarının ya§adığı müddetçe geçerli bir sözdür . . . . Canlılar bir kez daha tufan da
376
ölmeyecek, bir daha asla dünyayı yıkıma uğratacak sel olmayacak. ' Şimdi söyle bakalım Savonarola ne hakla İncil'i yeniden yazıyor? Bir gün Floransa aptal yerine konulduğunu anlayacak . . . . "
Ba§rahibin sakin sesi Savonarola' nın büyüsünü dağıttı. "O zaman gelince Savonarola'yı linçten kurtarmak için Santa Spirito'nun kapılarını açabilirsin," diye öneride bulundu Michelangelo.
Ba§rahibin yüzünde yorgun bir gülümseme vardı.
"Savonarola'nın sessizlik yemini ettiğini dü§ünebiliyor musun? Çok geçmeden yakılarak öldürülür."
Çember her gün daralıyordu: Venedik tarafsızlığını ilan etti, Roma asker göndermeyi reddetti. Charles, Taskana'nın ilerideki kalelerine saldırdı, birkaçı dü§tÜ. Pietra Santa' nın ta§ ustaları iyi mücadele etmi§ti, ama birkaç gün sonra Fransız ordusu Floransa'ya girdi.
Mantıklı dü§ünülemiyordu. Halk korku nöbetleri ve avuntu arasında gidip geliyordu. Herkes Piazza della Signoria' da toplanmı§ gürültülü çanların haber verdiği geli§meleri duymayı bekliyordu. Şehir yağmalanacak mıydı? Cumhuriyet yıkılacak mıydı? Güçlü bir orduyla i§gale gelen i§galci krallık refahı, sanatı, ticaret ve barı§ı yok mu edecekti? Floransa o kadar uzun zamandır barı§ içi�de ya§adıktan sonra ordusu, silahları ve sava§ma arzusu kalmamı§tı. İkinci Tufan ba§lamı§ mıydı?
Michelangelo bir sabah uyandığında sarayı terk edilmi§ buldu. Piero, Orsini ve maiyeti, Charles ile anla§ma yapmaya gitmi§ti. Alfonsino yanına çocuklarını
377
ve Giuliano'yu alıp tepedeki villaların birine kaçmı§tl. Birkaç eski hizmetçi dı§ında, Michelangelo yalnız görünüyordu. Derin sessizlikteki saray korkutuyordu. Larenzo'nun bedeni Coreggi'de ölmü§tÜ ama, görkemli kütüphanesi ve sanat eserlerinin yansıttığı ruhu §imdi ölüyordu. Akis yapan koridorlarda yürüyüp, bo§ odalara baktıkça ölümün berbat kokusunun yayıldığını gördü. Santa Spirito'nun ölü odasında uzmanlık kazanan biri oarak bunu bilmesi gerekirdi.
Karma§a devam etti. Piero, iç kaleleri, Pisa ve Leghorn'u önerdi ve 'Floransa'yı es geçip sahilden devam etmesi kar§ılığında 200.000 florin vaat ederek kendini Charles'ın önünde zor duruma dü§ürdü. Bu a§ağılayıcı kapitülasyon kar§ısında küplere binen Şehir Konseyi, Signoria' nın tepesindeki çanı çalarak insanları topladı ve Piero'yu; "Korkaklığı, aptallığı, kabiliyetsizliği ve teslim olması" nedeniyle yerden yere vurdu.
İçlerinde Fra Savonarola'nın da bulunduğu bir heyet Charles' a gönderildi. Piero hiçe sayıldı. Piero hak iddia etmek üzere Floransa'ya geri döndü. Şehir öfkeden kuduruyordu. Açıklama yapmak istedi ama, kalabalık "Defol! Signora'yı rahatsız etme" diye bağırıyordu. Piero hakarete uğramı§ §ekilde geri döndü. Meydandaki kalabalık kınayarak kafa sallıyor, erkeklerden olu§an küçük gruplar tıslayıp, ta§ atıyordu. Piero sarayda kayboldu ve kalan hizmetçilerle dı§arı §arap ve pasta göndererek kalabalığın geçici bir süre dikkatini dağıttı. Ulaklar sokaklarda bağıra bağıra "Signoria Medicileri sürgüne gönderiyor ! Ömür boyu! Piero'nun ba§ına 4.000 florin ödül koydu. Kahrolsun Piero ! " diyordu.
378
Saraya geldiğinde, Piero'nun arka kapıdan kaçını§ olduğunu gördü, San Gallo Limanı'nda Orsini'nin askerlerine katılıp kaçtı. Kolunun altında ta§ıdığı elyazmalarının yüküyle kırmızı yüzü terlemi§, Kardinal Giovanni ve onun pe§inde cilt cilt kitap ta§ıyan iki U§ağı da arka kapıdan çıkmaya çalı§ıyordu. Michelangelo'yu görünce yüzü aydınlandı.
"Buonarroti! Babamın bazı naclide eserlerini kurtardım, en çok sevdiklerini. "
Floransa sadece bir adım gerisindeydi.
Bahçe insan kaynıyordu. "Mediciler sürgün edildi" çığlıklarını "Saraydaki her §ey bizimdir! " nidaları takip etti. isyancılar §arap mahzenlerini doldurdu, bidonları kırarak açıyorlar, mantarı, tıpayı kaldıramadıkları zaman §i§eleri duvarda kırıyorlardı. Yüzlerce §i§e ve damacana elden ele, ağızdan ağza geçiyor, içki mahzenini sel gibi kaplayan §araptan kör kütük sarho§ olunuyordu. Şimdi vah§ile§mi§ ilk grup merdivenleri ko§arak çıkıyor, önlerine geleni deviriyorlardı. Sarayı çuvala dolduracaklardı.
Michelangelo, Donatelio'nun Davut'unu korumak için önünde dikildi. Ana kapıdan hala akın akın insan giriyordu. Ömrü boyunca sokaklarda, meydanlarda görmܧ olduğu ferdi olarak sakin, iyi huylu insanlar birden alevlenmi§, yıkıma meyilli bir sorumsuzluk güruhu haline gelmi§ti. Bu deği§ime sebep neydi? Medici Sarayı'nda ilk defa yabancı değil de, efendi gibi bulunuyor olmaktan mı kaynaklanıyordu? Birisi onu Davut'a o kadar sert çarptı ki ba§ında bir yumru olu§ tu. Donatello' nun yakınlardaki ] udith ve Holofernes' i kaidesiyle kaldırılmı§ arka
379
bahçeden çıkarılıyordu. Roma portreleri, bütün büsder gibi ta§ınamayacak ne varsa kazma ve direklerle parçalanıyordu.
Duvar kenanndan yürüyerek, ana merdivenleri hızla çıktı, çalı§ma odasının bulunduğu koridoru son sürat geçti, kapıyı arkasından kapatıp kilit aradı. Yoktu. Paha biçilmez el yazmalarına, minyatür, tılsım, i§lenmi§ mücevher, eski para dolaplarına, kapının üzerindeki Yunan ba§ rölyefe, Donatelio'nun bronz rölyeflerine, Gietto'nun İsa'nın İfadesi'yle, boyanmı§ ah§ap masalara baktı. Van Eyck'in St. Jerome'u. Bunları korumak için ne yapabilirdi?
Gözleri dilsiz U§ağa5 kaydı. Kapağını açtı ve haladarı çekti. Yukarı geldiğinde, küçük resimleri, sırlanmı§ mozaik tablederi, ye§im ta§ı, kırmızı akik ve ametistten kupaları, Platon'un küçük bir heykelini, el yazmalarını, yüzükleri ve bro§ları doldurdu. İlk heykel çalı§ması için kopyalamı§ olduğu ya§lı, di§siz Faun'u gömleğinin içine yerle§tirdi. Sonra diğer halatı çekip, kutuyu a§ağı gönderdi ve kapağını kapattı. O anda bir yığın insan çalı§ma odasına ula§mt§ ve odayı çekirgeler gibi yağmalamaya ba§lamı§tı. Zar zor dairesine gitti. Bertoldo'nun modellerini ve birkaç bronzu yatakların altına attı.
Bu kadar yardım edebilmi§ti. Yüzlerce isyankar sarayın büyük odalarına dalıyor, yemek odasındaki tabakları araklıyor, cam e§Yaları duvara atarak parçalıyor, Medici'lerin altın ve gümü§ madalyon koleksiyonları üzerine kavga edip, ne§eyle bağrı§ıyorlardı. Piero'nun odasından
5 Ayaklı askı (ç.n.)
380
kupalarını ve zafer hatıralarını almı§lar, Pollaivolo'nun "Herkül ve Aslan'ının üzerinde yarısı dolu §arap §i§elerini kırıyorlardı. Larenzo'nun odasında ise üzerinde Il Magnifıco yazısı i§lenmi§ ye§im ta§ı vazoların alınmasını, Massaccio' nun, V enezian o' nun tablolarının götürülmesini, resimlerin çerçevelerden yırtılıp alınmasını, heykellerio kaidelerinden ayrılmasını, kaldırılamayacak kadar büyük sandalyelerin ve masaların parçalanmasını, sandıkların mahvedilmesini çaresiılikle izledi. Kütüphanede de nadir kitaplar ve el yazmaları raflardan indirilmi§, cilder ayaklar altında çiğnenmekteydi.
Bu Floransa'lılar Piero' dan mı intikam alıyorlardı? Ama bu enfes koleksiyenlar Piero'nun değildi ki. İnsanların ipek dö§emeleri yırtmalarını, kadife askıları sökmelerini izlerken umutsuzluk içinde ba§ını sallıyordu. "Bir güruhun beynine kim bakabilir?" diye dü§ündü.
Medici kuzenlerinden sadece birini görebildi. Bemardo Rucellai, N anninno de M edici' nin yandaki salonun antresinde bulunan Boticelli'nin 'Sentora Ba§ Eğdiren Palas'ı sadakatle korumaya çalı§ıyordu.
"Floransa vatanda§ları! Kendi hazinelerinizi neden harap ediyorsunuz? Durun, emrediyorum." diye bağırıyordu.
Miı<helangelo' nun gözünde bir kahraman olm u§ tu. Gözleri ate§ gibi parlamakta, tuvali korumak için uzattığı kollarını sonuna kadar açmı§ beklemekteydi. Rucellai'yi yere serdiler. Michelangelo peri§an haldeki kuzene ula§maya çalı§tt. Koliarına alıp, ta§ımaya ba§ladı. Kanaması vardı. Yandaki erzak odasına girdiler. ironik biçimde,
38 1
"Anne tarafıından biriyle en yakın temasım." diye dü§Ündü.
Saray harabeye döndü. Larenzo'nun ofisinde haritaları ve goblenleri parçaladıktan sonra bazı irikıyım harnallar kasayı açmaya yöneldi. Yağmur gibi akan 20.000 florin güruh içinde yeni bir sevinç nöbetine yol açtı. Altınlar için birbirleriyle kavga ediyorlardı.
Arka merdivenlerden inip bahçeye çıktı. Sonra da Ridolfi Sarayı'na gitti. U§aktan kalem kağıt isteyip Contessina'ya kısa bir not yazmaya koyuldu: "Güvenli olduğu zaman . . . babanın çalı§ma odasına birisini gönderin. Yemek asansörünü alabildiğince doldurdum." M.B. diye imzasını attı.
Eve dönerken iki yerde durdu: Gece yarısı San Gallo limanında bulu§mak için Bugiardini'ye ve Jacopo'ya not bıraktı. Şehir sonunda uykuya vardığında Medici ahırlarına gitti. İki seyis kalıp curcuna boyunca atları sakinle§tirmeye çalı§mı§tl. İstediği zaman at alma hakkı olduğunu biliyorlardı. Üç ata eyer vurmasına yardım ettiler. Birine bindi, ikisini de pe§inden getirdi.
Kapıda muhafızlar yoktu. Bir bıçakla tırnaklarını kesmekte olan Bugiardini sessizce bekliyordu. Çok geçmeden J acopo da geldi. Venedik' e yola çıktılar.
l O
İkinci günün öğleden sonrasında Alpleri geçmi§lerdi ve Bolanya'ya giden Pass'ın dı§ında mala verdiler. Turuncu tuğlalada ve küçük kulelerle çevrilmi§ iki yüze yakın
382
kulesi vardı ki, bunlardan bazıları Pisa' dan daha eğikti. Berrak Emiiyon göğsünü delip geçiyorlardı. Şehre nehir kıyısından girdiler. Pazar kalıntılarının olu§turduğu çöplerin arasından geçiyorlardı. Bir grup ya§lı kadın kısa sopalarla bağladıkları ince dallada yolları süpürmekteydi. Kocakanlardan birine yol sorup, Piazza Comunale'ye devam ettiler.
Evlerin ikinci katlarının çıkımı yaptığı i§kenceye dönü§ecek kadar dar olan yollar insanı boğuyor, havasız bırakıyordu. Her bir Balonyalı aile kendini kom§ularından korumak için kule in§a etmi§ti. Cosima tarafından yasaklanan bu Floransa geleneği Floransalıların kulelerini çatı hizasına çekmeleriyle son bulmu§tu. Daha geni§ olan yollar ve meydanlar insanları kı§ın kar fırtınalarından, yazın da kavurucu sıcaktan koruyarak turuncu tuğla kemerlerle örülmü§tÜ. Böylece §ehri katedecek bir Bolonyalı hiç açığa çıkmazdı.
Bir tarafında devasa San Petroina kilisesi, diğer yanda mܧterek saray olan ana meydana çıktıklarında artan indiler. indikleri anda Bolanya polisi etraflarını sardı.
"Bololonya' da yabancı mısınız?"
"Floransa'lıyız," diye yanıtladı Michelangelo.
"Parmaklarınız, lütfen." 1
"Parmaklarımız mı? Parmaklarımızdan ne istiyorsun?"
"Kırmızı mührü görmek için. "
"Kırmızı mührümüz yok."
"O zaman bizimle geleceksiniz. Tutuklusunuz."
383
Gümrük idaresine götürüldüler. Bir polis memuru, §ehrin iz kapısının herhangi birinden giri§ yapmt§ olan yabancıların kaydolup, ba§parmağını mühürletmesi gerektiğini anlatıyordu.
"Nasıl bilebilirdik. ? " diye sordu Michelangelo. "Daha önce buraya hiç gelmedik. "
"Kanundan habersiz olmak kimse için bahane olamaz. 50 Bolonez poundu cezanız var ."
"5 O Bolenez . . . o kadar param ız yok."
"Çok fena, 50 gün hapis . "
Michelangelo ağzı açık Bugiardini'ye ve J acopo'ya bakakaldı. Kendilerine gelememi§lerdi ki bir adam öne çıkıp
"Genç beyle konu§abilir miyim?" diye sordu.
"Elbette ekselansları."
Adam Michelangelo'ya, "Adınız Buonarroti değil miydi?"
"Evet ."
"Babanız Floransa gümrüğünde memur mu peki?"
"Evet efendim."
Balonyalı memura döndü.
"Buradaki genç bey iyi bir Floransalı aileden geliyor. Babası da sizin gibi gümrük ofisinin bir §Ubesinden sorumlu. Sizce de önemli aileler iki karde§ §ehrimiz arasında giri§ çıkı§ yapamazlar mı?"
384
Pohpohlanmı§ olan memur yanıtladı. "Elbette Ekselansları ."
"Bağlantılarını garanti ederim."
Meydana, kı§ güne§ine çıktıkları zaman Michelangelo velinimetinin yüzünü inceledi. Üzerinde zerre kadar gerginlik belirtisi olmayan geni§, ho§ bir yüze, bir parça gri ile kırklarında olduğunu gösterse de genç bir adamın pürüzsüz cildine, sakalsız yüzüne ve canlı benzine sahipti. Mükemmel görünen küçük di§leri ve neredeyse güçlü bir burun ile çene arasında tutsak kalmı§ küçük bir ağzı vardı. Ka§ları gözlerinin yarısına kadar uzanıyordu. Sadece yukarı doğru merakla kalkmı§lardı. Yumu§ak yünden bir kıyafet ve beyaz damelli yaka vardı üzerinde.
"Çok kibarsınız ve ben de bir o kadar aptalım. Benim hatırlanınaya değmeyecek yüzümü hatırladınız; tanı§mı§ olduğumuzu biliyorum ama."
"Lorenzo de Medici'nin yemeklerinde yan yana oturmu§tuk," diye açıkladı adam.
"Elbette ! Siz Senyör Aldovardini'siniz. Floransa'da hakimdiniz. Burada, Bolonya' daki büyük heykeltıra§tan bahsetmi§tiniz."
"] �icopo della Quercia. Şimdi onu size gösterme fırsatım var. Siz ve arkada§larınız bana yemekte e§lik etme zevkini verebilir mi?"
"O zevk bize ait." diyerek sırıttı Jacopo. "Duomo'yu gözden yitirdiğimizden beri midelerimizi §enlendiremedik."
385
"O zaman doğru §ehre geldiniz." diye yanıtladı Aldovardini. "Bolonya, La Grassa, Şi§man olarak bilinir. Avrupa'nın herhangi bir yerinden daha iyi yemek yeriz burada."
Meydandan ayrılıp kuzeye doğru yürümeye ba§ladılar. Sağda San Pietra Kilisesi, solda papaz okulu bulunuyordu. Sonra Via Galliera'ya döndüler. Aldovardini Sarayı sol taraftaki 8 numaradaydı. Güzel aralanmı§, üç katlı tuğla bir yapıydı. Aile armasıyla süslenmi§, renkli bir kırmızı frizle çerçevelenmi§ ta§ kemer kapı vardı, pencereler kemediydi ve mermer sütunlada bölünüyordu.
Bugiardini ve J acopo adada ilgilenirken Aldovardini, Michelangelo'yu ah§ap panelli kütüphaneye çıkardı. Kütüphanesinden büyük gurur duyuyordu.
"Bu cilderi toplamamda Lorenzo de Medici bana yardım etti."
Poliziana' dan imzalı Stonze per la Giostra nüshası vardı. Michelangelo deri kaplı yazmayı aldı.
"Biliyorsunuz, efendi Aldovardini, Paliziana bikaç hafta önce ya§amını yitirdi."
"Çok üzüldün. Böylesi bir zeka artık yapmıyor. Pico da öyle, ölüm dö§eğinde. Onlarsız dünya na kadar kasvetli olacak. "
"Pico?" Michelangelo zar zor yutkundu. "Bilmiyordum. Pico çok genç . . . "
"3 1 . Larenzo'nun ölümüyle bir devir kapandı. Hiçbir §ey aynı olmayacak."
386
Michelangelo §iiri eline aldı, sesli okumaya ba§ladı. Okudukça Platon Dördüsü onunla konu§uyormu§ gibi hissediyordu. Aldovardini saygıyla:
"İyi okuyorsunuz, genç dostum. Diksiyonunuz açık ve bir ifade tarzınız var . . . "
"İyi öğretmenlerim vardı."
"Sesli okumayı sever misiniz? Büyük §airlerin hepsi var bende: Dante, Petrarch, Pliny, Ovidius."
"Sevdiğimi dü§ünmezdim."
"Söyle bana Michelangelo seni Bolanya'ya getiren nedir?"
Aldovardini, Piero'nun ba§ına gelenleri biliyordu, çünkü Medici partisi bir gün önce Bolanya'dan geçmi§ti. Michelangelo V enedik' e gitmekte olduğundan bahsetti.
"Üçünüzde toplam 50 pound yokken Venedik'e gitmeyi nasıl planladınız?"
"Bugiardini ve Jacopo'nun bir kuru§u bile yok. Yol masraflarını ben kar§ılıyorum."
Aldovardini gülümsedi. "Benim de masraflarımı kaqılayacaksanız sizinle dünyayı gezebilirim."
"V enedik' te ݧ bulma yı planlıyoruz."
"O zaman neden Bolonya' da kalmıyorsun uz? Burada Della Quercia var, size komisyon bile bulabiliriz . "
Michelangelo'nun gözleri ı§ıldadı.
387
"Yemekten sonra arkada§larımla konu§acağım."
Bolanya polisiyle ya§adıkları çatı§ma Bugiardini ve ] acopo' nun seyahat tutkusunu öldürmeye yetmi§ti. Della Quercia heykeli ikisinin de ilgisini çekmemi§ti. Floransa'ya dönmeyi tercih ettiler. Michelangelo yolculuk için bir miktar para verip Medici adarıyla gönderdi. Sonra Aldovardini'ye dönüp, B olon ya' da kalacak derme çatma bir yer bulmak istediğini söyledi.
"Akıl almaz !" diye yanıtladı Aldovardini. "Medicilerin hiçbir arkada§ı ya da öğrencisi derme çatma bir yerde kalamaz. Platon dörtlüsü tarafından yeti§tirilmi§ bir Floransa'lı bizim için zor bulunan bir §ans. Misafırimiz olacaksınız ."
Odasına dolan portakal rengi Bolanya güne§ine uyandı. Parlak renklerle boyanmı§ tavanı ve arkasındaki duvar halısını aydınlatıyordu. Yatağın ayak ucundaki sandıkta bir havlu buldu, sonra da pencerenin altında duran gümü§ bir kasede elini yüzünü yıkadı. İran halısına değen ayakları sıcacıktı. Ne§e dolu bir eve davet edilmi§ti. Aldovardini'nin altı oğlunu barındıran sarayın bu kanadı çınlayan kahkahalar ve seslerle doluydu. Altı oğula e§lik eden Signora Aldovardini altı oğlanı da e§it derecede seven, Michelangelo'yu da yedincisi gibi kabul eden çekici bir genç kadındı. Aldovardini' nin ikinci e§iydi. Ev sahibi Gianfroncesca eski saraydan ayrılmı§, kendini ticarete ve sarraflığa vermi§ olan Aldovardini koluna mensuptu. Üniversiteden noter olarak mezun olan ve gençlik yıllarında becerikli bir bankacıya dönü§en Gianfrancesco o kadar zenginle§mi§ti ki, §imdi bütün zamanını sanata ayırabilmekteydi. Bir §iir meraklısı olan
388
adam, aynı zamanda yetenekli bir vulgata6 §airiydi. Şehir devletinin politik yapınında hızla yükselmi§, senatör, adalet ba§kanı, Bolanya'yı yöneten "Özgür Devletin 16 Reformcusu'nun" yönetim üyesi, ba§taki Bentivaglio ailesinin samimi bir arkada§ı olmu§tU.
"Yunanca ve Latince yazamamaktan büyük pi§manlık duyuyorum." Ortasında aile arınasının bulunduğu kırk konuklu ceviz masada tatlı çörek yerken ve baharatlada tatlandırılmı§ sıcak su içerken Michelangelo'ya bunları anlatıyordu. "Onları okuyorum tabi! ama gençliğimde kapasite deği§tirmek yerine para deği§tirmekle daha çok uğra§tım ne yazık ki."
Hevesli bir kolleksiyoncuydu. Saraydaki iki kanatlı tabloları, ah§ap tabletleri, gümü§ ve altın kaseleri, madeni paraları, terra cotta7 ba§ları, fıldi§lerini, bronzları ve küçük mermer heykelleri gezerken Michelangelo'ya e§lik etti.
"Ama gördüğünüz gibi önemli bir sanat eseri yok." diye kederle açıkladı. "Bana çok gizemli geliyor, neden Bolonya değil de Floransa? Şehrimiz sizinki kadar zengin, insanlarımız sizinkiler kadar çalı§kan ve cesur. Müzikte ve eğitimde iyi bir geçmi§imiz var, ancak hiçbir e§siz tablomuz ya da heykelimiz olmadı. Niçin?"
"Affedersiniz ama, Bolanya'ya neden §i§man diyordunuz?"
"Çünkü biz gurmeyiz. Petrarch'ın zamanından beri tensel zevklere dü§künlüğümüzle ünlüyüz. Nefsine dü§kün bir §ehir olduğumuz çok açık. "
6 Dini (ç.n.)
7 Kiremit renginde pi§mi§ çamur (ç.n.)
389
"Cevap bu olabilir mi?"
"Bütün ihtiyaçlar giderildiğinde sanata gerek kalmaz. Floransa da zengin, iyi ya§ıyor ama . . . "
"Mediciler, Strozziler, birkaç aile. Taskanalılar doğu§tan fakirler. Ve kanaatkarlar. Biz harcamaktan zevk almayız. Y ernekte misafirimiz olm u§ bir aile hatırlamıyorum, ya da ba§kalarına yemeğe gittiğimizi. Buonarotilerin hediye alıp verdiği de görülmemi§tir. Para kazanmayı severiz, ama harcamayı sevmeyiz . "
"Bolonyalılar paranın sadece harcamak için olduğunu dü§ünür. Bütün zekamızı, zevklerimizi geli§tirmeye harcamı§ızdır. Am o re Bolognese'yi bizim yaptığımızı biliyor muydunuz? Kadınlarımız İtalyan kesim elbiseleri giymezler. Tek bir elbisede birçok farklı malzemenin kullanılmasını gerektiren Fransız kıyafederini giyerler sadece. Soslarımız o kadar özeldir ki, onların tarifini devlet sırrı gibi saklarız."
Öğle yemeğinde kırk ki§ilik masa doluydu. Aldovardini erkek karde§leri, yeğenleri, Bolonya Üniversitesi'nden profesörler, Ferrera ve Ravenna'da egemen olan aileler, Kilise' den prensler ve Bolonya' nın yöneticisi Onaltı' nın üyeleri. Aldovardini büyüleyici bir ev sahibiydi, ama Lorenzo' dan farklı olarak konuklarını bir arada tutmaya çabalamıyordu. ݧ yapmak ya da enfes balıkların, sosların, et ve §arapların hikayesini anlatmaktan ve dostluğun keyfini çıkarmaktan ba§ka bir amacı da yoktu.
İstirahatten sonra Michelangelo'yu §ehir turuna davet etti.
390
Dükkanların İtalya' daki en lezzetli yiyecekleri sergilediği kemerlerden geçtiler. Özel peynirler, ekmeklerin en beyazları, en naclide §araplar, Michelangelo'nun Floransa' da bir senede gördüğünden fazla et bulunduran kasap dükkanları, Eski Balık Pazarı, Ferrera çevresindeki vadilerin en tatlı ürünleri ; mersinbalığı, kerevit, tekir balığı. Yüzlerce tezgahta dünkü avın meyveleri satılıyordu: Karaca, bıldırcın, tav§an, sülün ve dünyaca ünlü saleme. Michelangelo her yerde üniversite öğrencilerine rastlıyordu; ödevlerini portakal rengi kemerierin altındaki kafelerde yapan, kitaplarının arasında zar atıp, kart oynayan öğrenciler.
"Burada bir §ey özledim Masser Aldovardini. Hiç ta§ heykel göremedim."
"Çünkü bizim ta§ ocaklarımız yok. Basit bir denklem değil mi? Ama en iyi heykeltıra§ları getiririz: Nicola Pisana, size yakın Fisole' den Andrea, Siena' dan Della Quercia, Bari'den Dell'Arca. Bizim heykelimiz terra-cotta'dan."
Santa Maria della Vita'ya geldiklerinde Aldovardini Dell' Arca' nın "İsa'ya Ağıt" ını gösterdi. Michelangelo bunu görünce heyecanlandı. Bu geni§ terra-cotta grubu melodramatik ve derinden derine rahatsız ediciydi. Çünkü Dell' Arca, insanlarını üzüntü ve ağıt halindeyken yakalamı§tı.
Birkaç dakika sonra Via San ta Stefano' daki Palazzo Amorni' nin s ütün ba§ları için terra-cotta büsder yapan genç bir adamla kaqıla§tılar. Güçlü yapılı, geni§ omuzları ve pazuları olan, yumurta kafalı bir adamdı. Derisi Bolanyanın tuğlaları kadar turuncuydu. Aldovardini ona Vincenzo diyordu.
391
"Bu benim arkada§ım Buonarroti," dedi. "Floransa'daki en iyi heykeltıra§ ."
"Ah o zaman tanı§mamız yerinde oldu." diye yanıtladı. Vincenza, "çünkü ben de Bolanya'nın en iyi heykeltıra§ıyım. Dell'Arca'nın halefi oluyorum. San Domenico'daki Pisano mezarını bitirmem gerekiyor."
"Komisyon aldın mı?" diye sordu Aldovardini.
"Henüz almadım, Ekselansları, ama bana gelmesi gerekiyor. Her §eyden öte ben bir Bolonya'lıyım. Heykeltıra§ım. Bundan daha doğal ne olabilir?" Michelangelo'ya döndü ve,
"Balon ya' da bir §eye ihtiyacın varsa, sana her §eyi gösterebilirim."
Yürüderken Aldovardini:
"Gerçekten Dell'Arca'nın halefi! Büyükbabasının ve babasının halefi olabilir. Bolonya' daki en iyi tuğlacıların. Bırak o i§i devam ettirsin."
San Domenico Kilisesi'ne gittiler. 1 2 18 'de Daminikan karde§ler tarafından kurulmu§tu. İçinde üç nef vardı. Nicola Pisano tarafından yapılan St. Dominic'in sarkofajı8 ile Floransa' daki birçok kiliseden daha süslüydü. Aldovardini onu buraya getirip 1267 'de yapılmı§ olan va Nicola dell'Arca tarafından devam ettirilen mermer oymaları gösterdi.
De ll' Arca 8 ay önce öldü. Yapılması gereken üç figür kaldı. Sağdaki melek, Bolanya §ehrinin modelini elinde
8 Sandık §eklindeki mezar (ç.n.)
392
tutan St. Petronicius ve bir de St. Proculus. V ineenzo'nun yapacağını söylediği mermerler bunlar. "
Michelangelo dikkatle Aldovardini'ye baktı. Adam hiçbir §ey eklemeden onu San Petronio' nun ana kapısının üzerindeki Jacopo dell Quercia'yı görmesi için Piazza Moggiore'a götürdü. Kendisi geride oturup Michelangelo'nun yalnız girmesine izin verdi.
Michelangelo donakaldı, §a§kınlık ve hazdan güçlükle nefes alabiliyordu. Aldovardini öne çıktı.
"Dell Quercia' nın Floransa' daki Vaftizhan e' nin bronz kapıları için yarı§tığını biliyor musun? 1400' de Ghiberti onu yendi. Arka desteğin her iki yanındaki ve yukarıdaki be§er sahne onun reddedilmeye cevabı. Bolonya'dakiler bunların Ghiberti'ninkiler kadar iyi olduğunu dü§ünüyor."
Michelangelo ta§ panelierin önünde durdu, ba§ını inanamıyormu§çasına sallıyordu. Baktığı en yüce heykel olabilirdi.
"Belki aynı, belki daha iyisi, ama kesinlikle farklısı," diye yanıtladı. "Della Quercia en an Ghiberti kadar yenilikçi. İnsan figürleri ne kadar canlı, içten gelen canlılıkla nasıl da kalpleri çarpıyor." Ellerini kaldırıp panelleri i§aret ediyor. "Şu Tanrı'nın betimlemesi, §U .Adem ile Havva, Habil. ile Kabil. Sarho§ olan Nuh. Cennetten Kovulma §urada. Tasarımdaki güç ve derinliğe bakın. Hayran kaldım."
Arkasına dönüp, kısık bir sesle,
"Sinyör Aldovardini, yapmayı hayal ettiğim insan figürü bu." dedi.
393
l l
Bolonya' da daha önce aklına gelmemi§ olan ba§ka bir heyecan daha buldu.
Aldovardini ile her yere gidiyordu: Aile yemekleri için karde§lerinin saraylarına, daha samimi yemeklerde arkada§larının sarayiarına Balonyalılar eğlenmeyi çok seven ve doğal bir misafırperverliğe sahip insanlardı. Senyar Aldovardini'nin yeğeni, Marea Aldovardini'nin verdiği yemekte Clarissa Saffı ile tanı§tı. Ondan ba§ka kadın yoktu orada, sadece Marea'nun erkek arkada§ları .
Narin, altın saçlı, saçı günün modasına uygun §ekilde arkadan toplanmı§tl. Hislere hitap eden kıvrak, söğüt gibi bir fıgüre sahipti. Kolunun, omzunun, bacağının her hareketi müzik kadar tatlı ve zevk vericiydi. Her nefesinin a§k için yaratılmı§ olduğunu dü§ündüren ender yaratıklar gibi görünüyordu. Zihninde onun hatlarını çizerken tavrının, sesinin, mimiklerinin ve hareketlerinin dalgalanmasında bir bütünlük buldu.
Boynunun, omuzunun ve göğsünün güzelliği aklına Botticelli'nin mükemmel kadın nü'süne olan tutkusunu getirdi: A§ık olmak için değil, restınetmek için. Clarissa, Simonetta' nın altmsı sevimliliğine sahipti, ancak Botticelli'nin Simonerra'ya kazandırdığı hüzünlü masurniyet onda yoktu.
Şimdiye kadar gördüğü hiçbir kadına benzemiyordu. Onun farklı kılan sadece gözleri değil, her gözeneği ve vücudunun her parçasıydı. Marea'nun çizim odasındaki varlığı bile damarlarına kan pompalıyor, sırtını ve omuz-
394
larını istemsizce yukarı kaldırıyor, pelvik9 yapısını yeni bir ya§amla canlanmı§ olarak öne atıyordu. Bütün bunlara sebep olması için konu§masına ya da hareket etmesine gerek yoktu. Jacopo onu Duamo'nun basamaklarında görse, "N asıl da yatağa atıl ası" derdi. Ama algıladığı kadarıyla Clarissa bundan daha fazlasıydı. Kadın formunun zirvesindeki a§kın kendisiydi.
Clarissa' nın onu ho§ kar§ılayan gülümsernesi Michelangelo'yu sarıyordu. Bütün adamlardan ho§lanırdı. Onlara doğal bir yakınlık besliyordu. Duygularına hitap eden büyüleyici bir zarafet i vardı. U zun örgüler halindeki parlak sarı saçiarına sıcak İtalyan güne§i vurmu§ gibiydi. Bu soğuk odada bile onu ba§tan ayağa ısıttı, kulağında davullar çalınıyar olsa da, yoğun bir farkındalık uyandırarak §Ok eden sesinin yumu§ak müziğini duydu.
Üç senedir Marea'nun metresiydi. Marco ona babasının ayakkabı tamir dükkanını temizlerken rastlamı§tl. Güzelliğini görür görmez, onu gözlerden uzak bir villaya yerle§tirmi§, pahalı kıyafetleri ve mcevherleri nasıl kullanacağını öğretmi§ti. Okuma yı ve yazmayı öğrenmesi için özel hoca bile getirmi§ti.
Yemekten sonra, eski arkada§lar politika tartı§ırlarken, Michelangelo ve Clarissa kendilerini küçük Fransız müzik odasında yapayalnız buluverdiler. Kadın formuna kar§ı hiç ilgisinin bulunmadığına dair iddialarına ve haketmeye değecek bir heyecan bulmadığını söylemi§ olmasına rağmen gözlerini Clarissa'nın korsesinden alamıyordu. İnce dokunmu§ altın renkli bir ağ ile göğüslerini
9 Leğen kemiği (ç.n.)
395
kapatıyor görünse de ön plana çıkarmayı da ba§arıyordu. Ne kadar dikkatli bakarsa o kadar az görünüyordu. Terzinin hüneriyle kar§ı kar§ıyaydı. Heyecanlandırmak ve ayartrnak için tasarlanrnı§tı, ancak beyaz kumruların yuvası §Üphesinden öte bir §ey vermiyordu.
Clarissa onun beceriksizliğiyle ne§elenrni§ti.
"Ressarnsın değil mi Buonarroti?"
Bir çabayla kızın yurnu§ak, yuvarlak gözleriyle göz göze gelmeye çalı§tı. Bu gözler samimiyederini kah gizliyor kah açığa çıkarıyordu.
"Heykeltıra§ırn."
"Benim heykelirni yapabilir misin?"
"Sen zaten bir heykelsin," deyiverdi. Kusursuzca yapılrnı§ zarif, krernsi yanaklarına renk hücurn etti.
Beraberce gülerken bedenleri hafifçe yakla§ını§tı. Marco onu iyi eğitrni§ti, ho§ bir ses tonuyla konu§uyordu. Hızlı ve içgüdüsel bir algıya sahip olduğunu da fark etti Michelangelo.
"Seni tekrar görebilecek miyim" diye sordu.
"Eğer senyör Aldovardini sizi buraya getirirse. "
"Ba§ka §ekilde?"
Dudakları hafif bir gülümsemeyle açıldı.
"Size poz verınemi mi istiyorsunuz?"
"Hayır. Evet. Bilmiyorum. Ne kastettiğimi bırakın ne söylediğimi bile bilmiyorum."
396
içtenlikle güldü Clarissa. Hareketleri göğsünün üzerindeki ağı geriyordu, kendini bir kez daha altın renkli korsenin altından görülebilen tatlı formları izlerken buldu. Kendi kendine:
"Bu çılgın! Buna neler oluyor?"
Gözlerindeki çıplak arzuyu fark eden arkada§ı Aldovardini oldu. Omuzuna sertçe vurarak:
"Evet Michelangelo, bizim politika sohbetimize katılmayacak kadar duygulusun. Şimdi biraz müzik dinleyeceğiz. Avrupa'daki en iyi müzik merkezlerinden biri olduğumuzu bilirsin."
Eve dönü§ yolunda, uyumakta olan portakal renkli caddeleri yan yana at sırtında aldılar. Aldovardini:
"Clarissa'ya abayı mı yaktın? "
Michelangelo samirniyetini görünce, : "Tenimi karıncalandırıyor, yani tenimin içindeki tenimi."
"Bolonyalı güzellerimiz bunu yapabilir. Belki §U seni yatı§tırabilir, ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun?"
"Elbiselerinin ve mücevherlerinin pahalı olduklarını gördüm."
"Onlar sadece bir ba§langıç, içinde hizmetçileri, ahırları, at arabaları olan seçkin bir sarayı var . . . "
"Yeter !" diye haykırdı Michelangelo, büyük bir acıyla gülümsüyordu. "Ama onun gibi bir kadını daha önce hiç görmemi§tim. Eğer Venüs'ün heykelini yapacak olsaydım . . . "
397
"Yapma!" Yeğenim Bolanya'daki en çabuk alevlenen öfkeye ve en ince kılıca sahiptir. "
O gece ate§ler içinde kıvrandı . Yüzünü göğsüne kapamak istercesine çabalarken sağa sola dönüp duruyordu. Kendisine ne olduğunu anladı. Ama altın renkli ağın altında olanları ararken yumu§ak, sıcak yastıklara yüzünü gömmekten kendini alamıyordu.
Bir sonraki gün onunla kıyafet ve kuma§ların satıldığı Via Drapperie' de kar§ıla§tı, yanında ya§lı bir kadın vardı. Saçlarında çiçekten bir taç. Omuzlarında yün pelerin ve değerli ta§larla kaplanmı§ altın kemerli ipek kıyafetinin altında yine aynı çabasız büyüleyiciliğiyle hareket ediyordu. Eğildi, hafifçe güldü ve onu tuğla kaldırıma çakılı bırakarak yürüyüp gitti.
O gece, yine uyuyamadığından Aldovardini'nin kütüphanesine indi, bir lambayı yakıp ev sahibinin kalemini aldı, birçok yanlı§ ba§langıçtan sonra, §Unları kağıda döktü.
Çelenk ve Kemer
Usta örülmü§ altın saçlarındaki Şu çiçek çelengi ne kadar ne§elidir Her çiçek öne atılmak ister Ka§ları tarafından ilk öpülen olmak istercesine
Göğsünü bir açıp bir gizleyen elbisesi Gün boyunca mutluluktan uçar V e o ince dokunmu§ saf altın tül Yanaklarında ve boynuncia ne§eyle dinlenir.
398
Yine de bana en keyifli kurdele gibi gelir Uçları yaldızlı, tadı tadı, sarar Süslediği göğsü keneder;
Bir de o kemer, anlıyormu§ gibi Belini sarar da, §Öyle söyler: ݧte buraya sımsıkı tutunurum! O kemerin yerinde koliarım olsa ne yapar?
Benivieni'nin onca saat eğitiminden sonra ortaya çıkması gereken sone olup olmadığından emin değildi. Yine de yazı yazmak Aldovardini'nin deyimiyle onu yatı§tırmı§tt. Y atağına dönüp uyudu.
Birkaç hafta sonra Aldovardini onu Clarissa' nın villasına davet etti. Marea'nun samimi arkada§ grubu 60 büyük karda oynanan ve en sevdikleri oyun olan tarocchinoydu, davet sebebi. Michelangelo böyle oyunlardan hiç anlamazdı. Kumara yarıracak parası da yoktu zaten. Clarissa, M are o' nun arkada§larına yeterince yiyecek içecek gittiğinden emin olduktan sonra Michelangelo ile birlikte güzel kızıl friz ile süslenmi§, yan salondaki çıtırdayan §Öminenin önüne oturdu. Şöminenin ı§ığında Clarissa' nın yüzünü inceledi. Hadarı o kadar hassas olsa da, gizli bir tut!<u barındırıyordu.
"Konu§abileceğim, benim ya§ımda birilerinin olması ho§," diye sırrını açtı Clarissa "Marco'nun bütün arkada§ları ya§ lt."
"Genç arkada§ların yok mu?"
399
"Artık yok. Ama mutluyum. Son derece fakir büyümü§ bir kızın bütün zarafete doğal biçimde uyum sağlaması tuhaf değil mi Buonarroti?"
"Bilmiyorum Madonna, benim çevremin dı§ındasın."
"Senin çevren tam olarak nedir? Heykeltıra§lık dı§ında?"
"Şiir. " Solgun bir gülümsernesi vardı. "Bana iki geceye mal oldun, iki gece sonunda sonemi kağıda dökebildim."
"Bana bir sone mi yazdın?" Hayrete dü§mܧtÜ. "İlk defa okuyabilir misin?
Yüzü kızardı.
"Sanırım okuyamam. Ama bir ara kopyasını getiririm. Özel okursun."
"Neden utandın? Arzulanmak güzel bir §ey. iltifat olarak kabul ediyorum."
Gözlerini indirdi. Tarocchinoda olduğu kadar bu oyunda da yeni olduğunu nasıl itiraf edecekti? Bu ate§i nasıl açıklayacaktı?
Birden kafasını kaldırdı. Kızın gözleri onun üzerindeydi. Duygularını okumu§tu. Ellerini onun ellerine koydu, içine göçmü§ yüzünü inceledi. Bu algılama onların arasındaki ili§kiyi deği§tirdi.
"Burnunun üstüne ne dü§tÜ, Michelangelo?"
"Bir çekiç. "
"Kasap tarafından mı?
Eğilmeyi mi unuttun?"
400
"V ezüvlülerin lavlardan kaçma yı un uttukları gibi, geldiğini fark etmeden içine gömüldüler."
"Hiç a§ık oldun mu?"
" . . . bir bakıma"
"Her zaman "bir bakıma" olur. "
"Hiç bütünüyle a§ık olunmaz mı?"
"Bildiğim kadarıyla hayır. Politiktir, tıpkı arkada§ın Aldovardini' nin Rimini' deki düğünlerine gittiği Violante Bentivoglio ile Pandolfo Malatesla'nın evliliği gibi. Ya da köylülerde olduğu gibi çocuk ve temizlik için, ya da benim durumumda olduğu gibi . . . inciler ve saraylar için."
"Birbirimiz için hissettiklerimiz de mi?"
Vücudu ipeği hı§ırdatatak kıyafetinin altında kımıldadı. Modaya uygun ayakkabı geçirilmi§ bacağı hafifçe baldırına yaslandı. Midesinde kelebekler uçu§uyordu.
"Genç insanlarız. Neden birbirimizi istemeyelim?"
Yine gece uyuyamadı, ate§li bedeni artık yüzünü göğsüne yaslamakla yetinmiyordu, tamamen ona sahip olmak istiyordu. Kalbi küt küt çarparken odasının karanlığında tekrar tekrar aynı kelimeleri duyuyordu.
"Neden birbirimizi istemeyelim?" .
Kalktı. Aldovardini'nin kütüphanesine gitti. Aklına da-ğınık hale gelen ifadeleri, satırları yazmaya ba§ladı.
Noel kutlamaları sırasında, "iyi dilek" sembolü olan küçük çizim odasının §Öminede yanıyor, dı§arıda §ehrin fakir çocukları hediyeleri için Noel §arkıları söylüyorlardı.
40 1
Signora Aldovardini ise her yıl oynanan "Servet bulma" oyunu için hizmetçilecin hazırlıklarını ayarlıyordu. Bütün bunlar Michelangelo'yu zihnindeki karm3_§adan kurtardı.
Hizmetçiler kadehlerini kaldırıp ayrıldıktan sonra otuz ki§iye yakın olan Aldovardini ailesi hediyelerini "çıkardılar" . Aldovardini Michelangelo'ya dönüp:
"Şimdi sen §ansını denemelisin" dedi.
Elini kendir torbasına attı. Bir paket kalmı§tı. Etrafındakilerin yüzündeki koca gülümsemeden herkesin §akaya dahil olduğunu anlayabiliyordu. Çekti, Dell'arca San Dominca lahtinin terra-cotta replikası çıktı. Meleğin, St. Petronius'un ve St. Proculus'un bulunması gereken üç bo§lukta kendi karikatürleri vardı. Kırık burnu ve geri kalan her §ey.
"Ben . . . ben komisyonu aldım mı?"
Aldovardini mudulukla gülümsedi. "Konsey seni geçen hafta bununla ödüllendirdi."
Konuklar ayrıldıktan sonra Aldovardini ve Michelangelo kütüphaneye gittiler. Çizimler tamamlandığında ve taslaklar kurulduğunda Carrara' dan mermer getirebileceğini söyledi. Michelangelo, ev sahibinin otuz dukalık komisyonunu sağlamakla kalmayıp, merrnerierin ücretini ödediğinden emindi.
N asıl tqekkür edeceğini bilemedi. Gayriihtiyari Dan te' den bir sayfa açtı. Bir kalem alıp sayfanın kö§esine Floransa' dan sahneler çiziverdi. Duomo ve Vaftizhane, Palazzo della Signoria ve Arno üzerindeki Ponte Vecchio, duvarlarının rahminde uzanan ta§ Floransa.
402
"Ayrılana kadar her gün Dante'nin ba§ka bir sayfasına çizim yapacağım."
Aldovardini ba§ında durdu, kabaca çizilmi§ eskizleri izlerken gözleri parlıyordu.
Aldovardini ile Deli' Arca' nın San Petronio' nun arkasında bulunan atölyesine gittiler. Kilisenin giri§ine açılan kapalı bahçenin bir kısmıydı. Bir kısmı revakla kapatılmı§tı ve bakım ekibinin çalı§ma masaları Duomo' dakilere benziyordu. Tek fark, üzerinde Herakles'i çalı§tığı masadan küçük olmalarıydı. On aydan uzun bir süre önce aniden ölen Deli Arca' dan sonra buraya hiç dokunulmamı§tl. Onun çalı§ma masasında keskileri, çekiçleri, kurumu§ balmumu ve kil çalı§maları ile minyatürler, lahtin kalan bölümleri için yaptığı çizim folyolorı, kömür kalemleri kalmı§tı: Y a§amın ve çalı§manın ortasında yarıda kesilmi§ bir adam portresi.
Bu önemli Ocak gününde hava oldukça soğuktu. Ancak iki büyük mazgal önü açık bu kulübeyi sıcak tutuyordu. Bolonya' daki kiliselerde yaptığı çizimler ve Della Quercias' ın çizimlerini çalı§tığı iki ay dan sonra i§ ba§ı yapmaya can atıyordu: Kilden yapılan ilk modeliere, tav ocağını yakıp alet yapmaya, ah§ap blokların üzerine merrneri yerle§tirmeye ve ilk figürü bulabilmek için merrnecin kö§elerini azimle kırmaya . . .
Herakles'i bitireli neredeyse altı ay olmu§tu.
Örlünde koca bir §ekil beliediğinde henüz birkaç gündür çalı§maktaydı. Çizim masasına çökmü§, ba§ını ve kulaklarını örten ağır yün ba§lığın altında kaybolmu§tU. Ba§ını kaldırdı, gelen terra-cotta heykeltıra§ı Vincenzo idi. Yüzü soğuktan alacalı bir renge bürünmܧtÜ, gözlerinden ate§ fı§kırıyordu:
403
"Pe§inde olduğum i§i sen almı§sın Buonarroti."
Mir:helangelo biraz sessiz kaldıktan sonra "Üzgünüm," diye mırıldandı.
"Hayır, değilsin. Sen bir yabancısın. Ben Bolonezim. Yerli heykeltıra§ların ekmeğini ellerinden alıyorsun. "
Michelangelo onu yatı§tırmaya çalı§arak,
"Anlıyorum. Ben de geçen sene Santa Spirita'daki i§imi gümܧ i§çilerine kaptırmı§tım."
"Anlıyor olman iyi. Konseye git . Kararlarına kar§ı olduğunu söyle. Sonra da komisyon bana kalır."
"Ama Vincenzo Dell'Arca öldüğünden beri sana gelme-. ")" mı§se . . .
Vincenzo bu lafı, güçlü tuğlacı kollarıyla bir tarafa süpürür gibi yaptı.
"Komisyonu Aldovardini'nin etkisiyle çaldın. Kimse senin heykel yapıp yapmadığını bile bilmiyor. "
Michelangelo sinirinden midesi bulandığı halde önünde duran koca adamla empati kurmaya çalı§tı.
"Mösyö Aldovardini ile konu§acağım."
"İyi edersin. Yoksa Bolanya'ya geldiğine senı pı§man ederim. "
Michelangelo, Aldovardini'ye bu kar§ıla§madan bahsettiğinde, §U yanıtı aldı:
"Bolonyalı olduğu doğru. Dell' Arca'yı çalı§ırken izledi. insanlarımızın nasıl olduğunu bilir. Tek eksikliği var,
404
mermerden heykel yapamaz. Kendisini ölümsüzle§tirmek istiyorsa güzel Bolonya tuğlaları yapmalı."
"Asistanım olarak çalı§masını önereyim mi?"
"Yardımcıya ihtiyacın var mı?"
"Diplomatik davranmaya çalı§ıyorum."
"Onun yerine heykeltra§ gibi davran. Vincenzo'yu da unut gitsin."
Bir sonraki gün ona yardım edemeyeceğini söylediğinde "Beni unutınana asla izin vermeyeceğim." dedi Vincezo.
Michelangelo, Yineenzo'nun devasa ellerine baktı. Kendininkilerin iki katıydı. Vincenzo da kendi gibi 19 ya§ındaydı. Ama muhtemelen kendisinin 54 kiloluk bedenini ikiye kadardı. 1 .62 santimlik boyundan da 25-30 santim daha uzun görünüyordu. Aklına Torrigiani geldi, güçlü yumruğunun havada süzülü§Ü, ona çarpması, kan ve kırık kemik hissi. Biraz halsizle§ti.
"Sorun nedir, Buonarroti? İyi görünmüyorsun. Hayatı sana çekilmez kılacağımdan mı korkuyorsun?"
"Zaten kıldın. "
Ama hiçbir §ey onu güzel Carrara merrnerinden yapacağı heykellerden vazgeçirmek kadar üzmezdi. Eğer bedeli buysa . . .
.
1 2
Ailesine yazmadı, evden de mektup almıyordu zaten. Aldovardini'nin ݧ yaptığı ki§iler her hafta Futa Geç idi' nden Floransa'ya seyahat ederlerdi.
405
Michelangelo' dan Buonarroti'lere, Buonarrotiler' den de Michelangelo'ya haber getirirlerdi.
Michelangelo kaçtıktan bir hafta sonra VIII. Charles §ehre girmi§. Kar§ı ate§ açılmamı§ olmasına kar§ın mızrağını bir fatih gibi tutarak ilerlemi§ti. Halılar, tentel er ve lambalada süslenmi§ sokaklar onu kaqılamak için hazırlanmı§, Ponte Vecchio festivalindeki gibi süslenmi§ti. Duomo' daki ay in için Signoria tarafından kar§ılandı. Merkez olarak kendisine Medici Sarayı verilmi§ti. Ama i§ barı§ anla§masına gelince Charles mağrurla§tl. Piero'yu geri getirmekle tehdit etti ve imparatorluk fıdyesi istedi. Sokaklarda çatı§malar ya§andı. Fransız askerleri ile Floransalılar birbirlerine saldırıyordu. Floransalılar §ehirdeki faaliyetleri durdurup Fransızları tahliye etmeye koyuldu. Bunun üzerine Charles olaya biraz mantıklı yakla§ıp 1 20.000 florini kabul etti. Napali'yle olan sava§ı bitene kadar Floransa'daki iki kale onun yönetiminde kalacaktı. V e ordusunu Floransa' dan çıkaracaktı. Şehir 20.000 askerin kumandanlığını yapan bu lidere kar§ı durabilmenin; "Trompederimizin sesini duyarsınız! " , "Sava§ çanlarımızı çalarız !" tehditlerine cevap verebilmenin gururunu ya§ıyordu.
Yine de §ehrin çarkları büyük bir acıyla durmu§tu. Uzun süredir Mediciler tarafından yönetilen §ehir bir yönetici olmadan kontrol edilemiyordu. Eski meclis üyeleri beraber çalı§mak için bir yönetim modeli geli§tirmi§ olan Medici yanda§larıydı. Şimdi §ehir hiziplere bölünüyordu. Bir grup Venedik tarzı yönetim isterken, bir diğeri kanunlar ve üye seçimi için Halk Konseyini destekliyordu. Bunun için iç ve dı§ politikayı düzenieyecek deneyimli adamlardan olu§an ikinci ve daha küçük bir konsey olu§turulma-
406
lıydı. Asilzadelerin sözcüsü olan Guidantonia V espuci, bu önlemleri tehlikeli ölçüde demokratik buluyor, gücü birkaç elde toplamak için sava§ veriyordu.
Aralık'ın ortasına doğru Floransa'dan haberler gelmeye ba§ladı. Savonarola bir dizi Haggai vaazı sırasında demokratik yapıyı destekleyerek bir kriz ba§latmı§tı. Aldovardini sarayı misafirleri ke§i§in seçilmi§ konsey üyeleri için olan konseptini §Öyle anlatıyorlardı. Sadece gayrimenkullerden vergi alınacaktı, her Floransalı'nın oy hakkı olacak ve Büyük Konsey e girebilecekti. V aazların sonunda, Vespuci ve onun asilzadeleri mağlup oldu. Savonarola'nın planı yürürlülüğe kondu. Bolonya' dan bakınca, Savonarola hem dini hem de politik bir lider olmu§ gibi görünüyordu. Il Magnifico'ya kar§ı zaferi tamamlanmı§tı.
Yeni yılın geli§iyle Piero de' Medici karargah kurmak için Bolanya'ya döndü. Michelangelo atölyeden dönerken, Aldovardini Sarayı'nın önünde Piero'nun profesyonel askerlerini buldu. Piero, Giuliana ile içerideydi. Charles, Floransa ile barı§ yaparken Piero'nun ba§ı üzerine ödül koymakta ve Giulana'nun geri çekilmesinde ısrarcı davransa da, Medicilerin bütün varlıklarına el koyuldu ve Piero da Taskana sınırına 200 milden fazla yakla§mamak üzere yasaklandı.
Yemek odasının giri§inde kar§ıla§tıkları zaman, Mic-'
helangelo, "Ekselansları sizi görmek ne güzel. Medici Sarayı'nda olmasını dilerdim ama." dedi.
"Çok yakında oraya döneceğiz. " diye gürledi Piero. "Signoria beni zor kullanarak çıkardı. Ben de ordu toplayıp onları zor kullanarak çıkaracağım."
407
Şimdi Michelangelo kadar büyümü§ olan Giuliana, Michelangelo'ya resmi bir selam verdi. Ama Piero, Sinyor Aldovardini'yi yemeğe götürdüğü zaman iki genç adam kucakla§tl.
Genelde ne§eli olan Aldovardini' nin sofrası biraz keyifsizdi. Çünkü Piero gelir gelmez ku§atma planlarını ana hatlarıyla belirtti. ihtiyacı olan her §ey yeterince para, paralı asker, silah ve attı. Piero, Aldovardini'nin 200.000 florinlik bir katkıda bulunacağını umuyordu.
"Ekselansları bunun iyi yol olduğuna emin misiniz?" diye saygıyla sordu Aldovardini. "Büyük büyük babanız Cosimo sürgün edildiğinde, Konsey ona ihtiyacı olduğunu aniayıp geri çağırana kadar beklemi§ti. O saate kadar bekleyin Ekselansları."
"Ben büyükbabam kadar bağı§layıcı değilim. Floransa beni §imdi geri istiyor. Savonarola ve kuzenlerimin bana kaqı yaptığı bir plan sadece."
Michelangelo'ya döndü.
"Orduma mühendis olarak katılabilirsin, §ehri ele geçirdikten sonra sur duvarlarını tasadamaya yardımcı olur-
" sun.
Michelangelo ba§ı önde oturuyordu. "Floransa'ya sava§ mı açacaksınız, Ekselansları?" diye ınırıldaoarak sordu bir süre sonra.
"Açabilirim. Açacağım. Duvarları yıkacak gücü bulur bulmaz. "
"Ama §ehir bombalanırsa mahvolur."
408
"Ne olacak? Floransa bir yığın ta§. Yıkarsak, sonrasında tekrar bir araya getiririz."
"Ama sanat . . . . "
"Sanat nedir? Bir senede bütün resimleri ve merrnerieri yenileriz. Emrettiğim zaman Floransa'ya dönü§ür! "
Kimse yemekiere dokunmadı. Aldovardini, Piero'ya döndü.
"Arkada§ım Il Magnifıco adına, bu teklifi reddetmeliyim. İstediğiniz para sizindir, ama sava§ için değil. Y a§asaydı sizi ilk durduran Lorenzo olurdu."
Piero, Michelangelo'ya döndü.
"Ya sen Buonarroti. "
"Ben de Ekselansları reddediyorum. İstediğiniz her §ekilde size hizmet ederim, ama Floransa'ya sava§ açmamza yardım edemem."
Piero sandalyesini geriye itip ayağa kalktı.
"Babamdan miras kalan insan türleri ! Paliziana ve Piero sava§maktansa ölümü tercih ettiler ve sen Aldovardini, babamın gözünde Floransa'nın hakimi ve sen Michelangelçı 4 yıl çatımızın altında ya§ adın. N asıl insanlarsınız sava§mayı istemiyorsunuz?"
Odadan hı§ımla çıktı. Michelangelo gözünde ya§larla "Affet beni Giuliano." diyebildi.
Giulana da kalkmı§tı, odadan çıkarken:
409
"Ben de sava§mayı reddedeceğim. Floransa'nın bizden daha çok nefret etmesine yaıar sadece.
Elveda Michelangelo. Seni gördüğümü Contessina'ya haber vereceğim."
Melekler hakkında ha.la gergindi. Ghirlandaio'nun freski için yaptığı ilk meleği hatırladı. Buonarroti hanesinin altındaki marangozun oğlunu kullanmı§tı. Haleyi arka planda soluk bir §ekilde gösterdiği için diğer çıraklar onu hilekirlıkla suçlamı§tı. Melek neydi? Erkek mi, kadın mı? İnsan mı, göksel bir yaratık mı? Ba§rahip Bichellini bir keresinde "Tanrı'ya hizmet eden ruhani varlık" olarak tanımlamı§tı.
Aylar süren diseksiyondan sonra çizdiği yüzlerce melek utancını daha çok artırıyordu. İnsan anatamisindeki dokuları ve fonksiyonları bildiğine göre bu bilgiyi kullanmadan duramazdı. Ama bir meleğin 8 metrelik yılan benzeri bağırsakları olur muydu? Aynı zamanda Ark'ın sonundaki melekle uyum sağlaması için tamamıyla giyinik olması gerekiyordu. Bu melek ve iki azizle, Ghirlandaio'nun ömür boyu durabiiirim dediği yere ula§mı§tı. Elleri, ayakları, belki de biraz boynu ve boğazı resmedebiliyordu. Geri kalanı için güç bela öğrendiği her §ey elbise katmanlarının altında gizli kalacaktı.
"Tanrı'ya hizmet eden ruhani varlık" için, bir köylü çocuğu seçti. Çocuk ailesiyle kiliseye gelmi§ti. Bugiardini'nin çocuk haline benziyordu. Geni§, dolgun yüz, ama hatları Yunan tarzında kare kesilmi§, öküzterin ardında saban süre süre olu§mU§ geli§kin kolları ve omuzları vardı.
4 1 0
Bu güçlü genç adam ancak bir devin kaldırabileceği büyüklükte bir §amdan ta§ıyordu. Bu durumu hassas, §effaf kanatlada telafi etmek yerine yaraya biraz daha tuz basıp havalanmak üzere görünen ve çocuğun bütün sırtını kaplayan kanatlar çizdi. Bunları kil modeline monte etmek için ah§aptan yaptı. Kanadar öyle ağırdı ki, Dell'Arca'nın zarif meleği bir tarafa yıkılabilirdi.
Aldovardini'yi atölyesine davet etti. Bu zinde modelden ötürü hiç de §a§kın görnmüyordu.
"Biz Bolanya'lılar çok tinsel sayılmayız. Gürbüz bir melek çiz. "
Böyle de yaptı. Aldovardini'nin getirdiği üç Carrara bloğundan en kalınını yerle§tirdi. Eline çekiç ile keskiyi aldığı an kendini tamamlanmı§ hissetti.
Burun deliklerine mermer tozu doluyor, saçı ve kıyafeti beyaz kıymıklarla ve tozla kaplanıyordu. Artık mazgallara ihtiyacı yoktu, çünkü kendi sıcaklığını yaratmı§tl. Kı§ güne§inin göründüğü zamanlarda masasını açık havaya ta§ıyor, etrafını daha iyi duyumsuyordu.
Ak§amları Aldovardini'ye kitap okuyar ve Dante' den bir sayfa üzerine çizim yapıyordu. San Petronio'nun kurucusu, Romalı asil bir aileden gelip Hristiyanlığı kabul eden Bolanya'nın koruyucu azizi St. Petronius'un çizimi için ara§tırmalar yapıyordu. Model olarak Aldovardini sarayına gelen ya§lı konukları kullanıyordu: Onaltılıların üyeleri, üniversiteden profesörler, hakimler onlarla masada otururken figürlerini zihninde çiziyordu, sonra odasına dönüp çizgileri, formları, hatlar arasındaki bağlantı-
4 1 1
ları ve herbir insanı diğerinden farklı kılan yüz ifadelerini kağıda hakkediyordu.
St. Petronius'u orijinal kılabiieceği pek az §ey vardı. San Domenico'nun Dominikanları ve Bolonya hükümeti ne istediklerini kararla§tırmı§tı: St. Petronius 60 ya§ın altında olamazdı. Zengin kıyafetlerle tamamen giyinik olacak, ba§ında bir ba§piskoposluk tacı ve elinde de bütün koruyucu duvarları, uzun uzun sıralanmı§ kaleleri ve saraylarıyla Bolonya §ehrinin bir modelini tutuyor olmalıydı.
Kar§ ısındaki tezgaha bir ko m§ u geldi. Gelen V incenzo idi. Babası, katedralin tamirinde kullanılacak tuğla ve kiremider için anla§ma yapmı§tı. Bir tamir ekibi gelip tezgahları onarım malzemeleriyle ve kapalı bahçeyi de malzemeleri bopltırken çıkardıkları seslerle doldurmu§lardı. Vincenzo tüm ݧ günü boyunca Michelangelo'ya sata§arak atölyeye ardı arkası kesilmeyen ne§e katıyordu.
"Tuğlamız 1 000 yıl dayanır. Sizin Floransa ta§ınızdan daha dayanıklıdır ."
"Dayanıklı tuğlalar yaptığınız doğru, Vincenzo."
"Bana patranluk taslama," dedi Vincenzo. "Siz Floransa'lılar İtalya'daki tek sanatçı olduğunuzu zannediyorsunuz."
Michelangelo kızardı. Vincenzo i§çilere "Yüzüne bakın onu suçüstü yakaladım."
Vincenzo bir araba kiremitle geldiği zaman, "Dün 1 00 dayanıklı ta§ yaptım. Sen ne yaptın? Karakalem çizim mi?" diyerek Michelangelo'nun ba§ının etini yiyordu. ݧçilerin kahkahasından cesaret alarak devam ediyordu.
4 1 2
"Bu seni heykeltıra§ mı yapıyor? Neden eve dönüp Bolonya'lıları rahat bırakmıyorsun?"
"Üç parçaını bitirdikten sonra öyle bir niyetim var."
"Benim tuğlalarıma hiçbir §ey zarar veremez. Heykdlerinden birinin ba§ına bir kaza gelmesi ne kadar kolay olurdu."
ݧçiler ݧlerini bıraktı. Bahçeyi sessizlik doldurmu§tu. Ürettiği tuğlalar kadar laf da üreten Vincenzo, hin bir gülümsemeyle devam etti:
"Biri Ark'a çok yakın temizlik yapar. Pat! Bakmı§sın meleğin onlarca parçaya ayrılmı§."
Michelangelo'nun öfkesi boğazında düğümlendi.
"Cesaret edemezsin! "
"Hayır, hayır Buonarroti. Bunu yapamayacak kadar latif bir insanım. Ama sakar biri tökezleyebilir."
ݧçilerin ewalarını yüklenirken attıkları kahkaba Michelangelo'nun midesini bulandırdı. Yıkım güçleri yaratırnın bir adım gerisindeydi. Günler ve haftalar boyunca bunun sıkıntısını çekti.
St. Petronius'un üzgün ve derin çizgili yüzü ortaya çıktı, ama vücudu güçlü görünüyordu. Ba§ın omuzlar üzerindeki' duru§u, ince tabanlı sandaletlerdeki ayakların kavrayıcı gücü, kıyafetinin altındaki omuzların, kalçaların, dizierin kuvvetli duru§u ve Bolanya'yı sıkıca tutan eliyle zindeliğin resmini çiziyordu. Bir zanaatkar olarak iyi bir ݧ yaptığının farkındaydı. Yaratıcı bir sanatçı olarak katkısı ise azdı.
4 1 3
Cilalanmı§ parçayı gördüğünde "Çok ho§. Dell' Arca bundan daha iyisini yapamazdı ." dedi Aldovardini.
"Ama size bundan daha fazlasını vermeye kararlıyım. " diye inatla devam etti Michelangelo,
"Heyecan verici ve orijinal bir §ey yapmadan B olon ya' dan ayrılmamalıyım."
"Çok iyi. Bize istediğimiz St. Petronius'u vermek için kendini disipline ettin, ben de senin istediğin St. Proculus'u kabul etmesi için Bolanya'yı ikna edeceğim."
Şi§man Bolonya, artık onun için zayıf Bolanya olmu§tu. Büyük öğlen yemeği için eve dönmüyordu. Eğer Aldovardini'nin U§ağı durmak istemediği bir anda sıcak yemek getirmi§se onu bir kö§ede soğumaya bırakıyordu. Bahar da geldiğine göre artık daha uzun çalı§abilirdi.
Aldovardini Sarayı'na karanlık çökmeden önce dönmüyordu. Bitkinlikten yatağa dü§ecek halde eve döndüğü zaman kirlenmi§, terlemi§, etrafı kömür tozu ve kıymıklarla dolmu§ bir halde oluyordu. Ama Aldovardini' nin hizmetçileri ona sıcak suyla dolu ah§ap bir küvet getiriyorlar ve temiz kıyafetler bırakıyorlardı. Birkaç saatliğine arkada§lık etmek için evin patronu tarafından kütüphanede beklendiğini biliyordu.
Partilere çok katılmadığı için Clarissa'yı az görüyordu. Ancak gördüğü zaman da geceler boyunca zevk ve i§kence pe§ini bırakmıyor, uykularını yok ediyor, St. Proculus'un fıgürürü olu§turmaya çalı§ırken zihnine sızıp onun yerine Clarissa'yı kıyafetlerinin altında nü çiziyordu.
4 14
Onu görmemeyi tercih etti. Çok acı vericiydi.
Mayıs'ın ilk günü, Aldovardini çalı§amayacağını söyledi. Bu gün Bolonya' daki en eğlenceli gündü. A§k kontesinin yönetimi altında insanlar akrabaları ve arkada§larıyla kırlarda bulu§up çiçek toplarlar, romantik genç saray mensupları arkada§ları seranat yapadarken a§ık oldukları ki§inin penceresinin altında renkli ipek kurdelelerle süslenmi§ ağaçlar dikerdi.
Michelangelo, ipek ve çiçeklerle süslenmi§ bir platformun kurulduğu §ehrin ana kapısına kadar Aldovardini'ye e§lik etti. Burada a§k kontesi taç giymi§, bütün Bolanya'lılar da ona saygılarını sunmaya gelmi§ti.
Michelangelo da a§ka ya da yaban bahar sabahının sarho§ edici havasıyla kanını kaynatan §eyin binlerce çiçeğin kokusuyla, bugün ipeklerle ve mücevherlerle süslenmi§ Bolonya kadınlarının parfümlerinden mi kaynaklandığını bilmediği her neyse ona saygılarını sunmak istedi.
Ama Clarissa'yı göremedi. Marco'yu, ailesinin ve iki genç hanımın ortasında gördü. Belli ki ailesi evliliği tercih etmi§ti. Clarissa'ya alı§veri§ gezilerinde e§lik eden ya§lı kadını da gördü, hizmetçisini ve seramoninin gerçekle§tiği alanın gerisinde piknik yapan bir çok hizmetiiyi de. Ama ne kadar ararsa arasın Clarissa yoktu.
Bir 'ara artık Mayıs platformunun önünde olmadığını farketti, kutlama yapan Balonyalıların arasında da değildi. Ayakları onu hızla Clarissa'nın villasına ta§ıyordu. Oraya gittiğinde ne yapacağını ya da kapıyı açan ki§iye ne söyleyeceğini bilmiyordu. Bütün vücudu sarsılırken yarı yürüyerek, yarı ko§arak tepeye çıktı.
4 1 5
Ön kapı sürgülenmemi§ti. Kapıya gitti, tokmağı itti ve defalarca kapıyı çaldı. Tam evde kimsenin olmadığını ve aptalca davrandığını dü§ünürken kapı yaca§ça açıldı. Kaqısında sabahlığıyla Clarissa duruyordu. Altın rengi saçları neredeyse dizlerine ula§ıyordu. Üzerinde makyaj ya da mücevher yoktu, sadece temiz sabun kokusu, yüzü Michelangelo'ya daha güzel, vücudu daha arzulanır gelmi§ti. Çünkü süslenmemi§ti.
Kapıdan içeri adım attı. Evde hiç ses yoktu. Sürgüyü kapattı. Birbirlerine tutkuyla saıldılar. Vücutları birle§iyordu, dizleri, kasıkları, göğüsleri, bağırları. Dudakları, nemli ve tatlı ve birbirine yapı§mı§tı. Kolları ya§amın bastırılamaz gücüyle birbirine çarpıyor, yeri zamanı ve duyuları yok eden bir kucaklamayla kalpleri atıyordu.
Onu yatak odasına götürdü. Sabahlığının altında ba§ka bir kıyafet yoktu. Düzgün vücudu, göğsü, zanaatkar bir göze sahip olarak bildiği altın Vezüv Dağı; a§k için yaratılmı§ di§i güzellik.
Beyaz mermerin derinliklerine i§lemek gibiydi. Keski ya§ayan sıcak mermerin üzerine saplanıyor, ağır çekicin arkasındaki bütün bedeni boyun eğen canlı madenin daha çok derinine iniyordu ta ki zirveye ula§ana kadar. Bütün akıcı gücü, a§kı, tutkusu, isteği olgunla§mamı§ bir forma dönܧmܧ, gerçek heykeltıra§ın eline a§ık olmam için yapılmı§ mermer blok içindeki sıcaklığı ve akıcı formu vererek kaqılık göstermi§ti. Sonunda heykeltıra§ ve mermer birle§mi§ bir bütün haline gelecek kadar birbirine nüfuz etmi§ti. İnsan türünün bildiği en yüce sanat eyleminde birbirini tamamlayan organik bir bütün olmu§tu.
4 1 6
Mayıs Günü' nden sonra, gençliğinin ve gücünün baharında 303 yılında Bolanya kapılarının önünde §ehit edilen babayiğit St. Proculus'un çizimini tamamladı. Güçlü gövdesini, kalçalarını ve çıplak bacaklarını gizlerneyecek kemerli bir tunikle giydirdi onu. Anatomik olarak doğru ve ikna ediciydi. Kil modelini yaparken Herakles'ten kazandığı tecrübenin meyvelerini alıyordu. Çünkü birbirine bağlı ve dinamik kalçaları, canlılıkla §i§mi§ baldırları. Kısacası kahraman bir sava§çının, kurtarıcının güçlü, yenilmez gövdesi ve bacaklarını çizebiliyordu.
Sonra, hiç utanmadan, yatak odasının aynasında kendi portresini çizdi: Burnunun içe çökmü§ kemiğini, alnının yarısına kadar uzanan darmadağınık saçlarını, karar kılmı§ sabit bakı§larını. Bolonya' nın dü§manlarına kar§ ı mı? Sanat dü§manlarına mı? Ya§ama? Hepsi aynı değil miydi?
Mermer oyup, keskiyi hissederken, Yineenzo'nun turuncutoprak rengi figürü ve sesinin ağır tonu silinip gidiyordu. Uçu§an parçalara kar§ı gözlerini kısıp blokta figürün açığa çıkmasını izlerken kendini yeniden 1 5 ya§ında hissetti. Vincenzo gözünde küçüldü ve solukla§tı. Sonunda bahçeye gelmeyi bırakmı§tl.
Sıcak öğlen güne§i kapalı bahçede çalı§mayı imkansız ha.le getirdiği zamanlarda kağıdını ve kalemini alıp kilisenin önüne çıkıp Della Quercia'nın heykelleri önündeki soğuk ta§a oturdu, her gün ba§ka bir figür çizerek kendini yenilerdi . Tanrı, Nuh, Adem, Havva. Yarısı ortaya çıkmı§ İstria ta§ figürlerinden yansıyan Della Quercia'nın duyguları. Dramayı, çatı§mayı ve gerçekliği dı§avurma gücünü yakalamaya çalı§ıyordu.
4 1 7
Sıcak yaz ayları çalı§mayla geçti. İlk ı§ıktan önce kalkıyor, gün batımına kadar merrnede çalı§ıyordu. Sepetinde soğumu§ salamlı ekmeğini yemeden önce altı saat boyunca çalı§ıyordu. Geceleri, t§ık yüzeyleri ve figürleri saklamaya ba§ladığında nemli bir bezle örtüyor, kulübeye kaldırıp, iyice kilitliyordu. Sonrasında geni§ ve sığ Rena Irmağı'na yürüyüp seriniemek ve yüzrnek için dalıyordu ve Emilian ovasının derin mavi gök kubbesinde yıldızların doğu§Unu izleyerek Aldovardini'lere gidiyordu.
Vincenzo ortadan kayboldu, Clarissa da öyle. Aldovardini'nin söz arasında Marea'nun onu av kö§küne götürdüğünden bahsettiğini duydu. Sıcak yaz ayları için Apeninnine dağlarındaydılar. Temmuzun büyük çoğunluğunda ve tüm Ağustos boyunca Bolanya kıran girmi§çesine sessizdi. Dükkanlar demirlerin arkasında, panjurlar kapalıydı. Kendini seyahat ederneyecek kadar ya§lı bulan iki hizmetçiyle sarayda yalnız kalmı§tl. Ev sahibini sadece bir günlüğüne i§leri kontrol etmeye geldiği zaman görüyordu. Yüzü dağ güne§inden bronzla§ını§tl. Bir keresinde Floransa' dan §a§ırtıcı haberler getirdi. Anlatırken garip ka§ları neredeyse dik bir hal almı§tı:
"Senin Fra Savonarola niyetini açığa vurmu§. Papa'ya sava§ ilan etmi§."
"Roma Floransa'yı aforoz ettiğinde Lorenzo' nun yaptığı gibi mi?
"Yok, hayır. Bu ki§isel ve cezai."
Aldovardini, Savonarola'nın son Duomo vaazıyla ilgili haberden bir parça okudu.
418
"Sağlıklı bir b3.§ gördüğünüz zaman, bedenin de sağlıklı olduğunu söylersiniz, ama ba§ kötüyse bedene dikkatle bakarsınız . Ve böyle yönetimin ba§ı hırs, §ehvet ve ba§ka §ekillerde habislik göstermeye ba§ladığında aferin yakla§tığında §Üpheniz olmasın. Bu nedenle, Tanrı'nın kilisenin ba§ının suç ve dinsel görevi satma çamurunda yuvarlanmasına izin verdiğini görüyorsanız, insanların felaketinin yakla§tığını söyleyebilirim. "
Michelangelo, Aldovardini'nin beklediği kadar §a§ırmaffil§tl. Çünkü Savonarola'nın en büyük hedefinin Papa olmak olduğunu Ba§rahip Bichellini uzun zaman önce tahmin etmi§ti.
"Papa nasıl bir kaqılık verdi?"
"İlahi e§ini açıklamak üzere Savonarola'yı Roma'ya çağırdı. Ama Savonarola "Bütün iyi ve aklı ba§ında vatanda§lar buradan ayrılmanın büyük ziyan olacağını ve Roma' da size zaranın dokuoacağını söyleyip beni yargılarlar . . . Çünkü bu i§in hikmetinden ötürü Tanrı'nın isteğine ula§manın önüne pek çok zorluğun çıkacağına eminim. Bu nedenle bu zamanda burayı terk etmem Tanrı'nın isteğine aykırıdır." Aldovardini kıkırdadı. "Hata yapmayan bir sistem, değil mi?"
Aldovardini, onu dağlarda serin bir tatil yapmaya davet ettiğinde, Michelangelo da burayı terketmeyi reddetti.
"Te§ekkür ederim, ama St. Proculus'ta çok hızlı yol alıyorum. Böyle devam edersem sonbalıara bitiririm."
Yaz bitti. Bolonya yeniden panjurlarını açıp, ya§ayan bir §ehre döndü. Sonbahar geldi ve St. Proculus tamamlan-
4 19
dı. Michelangelo ve Aldovardini heykelin önünde duruyorlardı. Michelangelo eliyle cilalanmı§ yüzeyi hafifçe ok§adı. Tükenmi§ti ama, bundan mutluluk duyuyordu. Aldovardini de aynı durumdaydı.
"Rahiplerden bir açılı§ tarihi belirlemelerini isteyeceğim. Belki Noel tatilinde?"
Michelangelo suskundu, helkeltıra§ın görevi oymak, hamisinin i§i de açılı§ı yapmaktı.
"Seni San Domenica' da onurlandırabiliriz. "
"ݧim bitti, Floransa'ya da özlem duyuyorum," diye sessizce yanıtladı Michelangelo. "Çok iyi bir arkada§ oldunuz."
Aldovardini gülümsedi. "Bir senelik tam pansiyon kar§ılığında senden sayısız saatlik §İir okumaları ve İlahi Komedya'nın resimli kopyasını kaptım! Şimdiye kadar bir Aldovrandi'nin gerçekle§tirmi§ olduğu en iyi pazarlık değil mi?"
Clarissa'ya veda etmeden gidemezdi. Biraz beklernesi gerekiyordu. Sonunda Aldovrandi onu bir partiye davet etti. Burası genç ve zengin Balonyalıların ziyafet ve dans için metreslerini serbestçe getirebilecekleri gözden ırak bir villaydı. Michelangelo bir an için bile olsa kütüphanede ya da müzik odasında yalnız kalamayacaklarını anladı. Bir çizim odasının ortasında, etrafıarını çevreleyen yirmi çiftin arasında veda edecekti ve yüzlerine ho§ bir söyle§inin yapıldığını gösteren hafif gülümseme olacaktı.
"Ho§ça kal demeyi bekliyordum Clarissa. Floransa'ya dönüyorum."
420
Bir an ka§ları çatıldı, ama o sabit gülümsernede bir dalgalanma olmadı.
"Üzgünüm. Burada olduğunu bilmek ho§tu."
"Ho§? Bir i§kence ho§ olabilir mi?"
"Bir bakıma. Ne zaman döneceksin?"
"Bilmiyorum. Belki de asla."
"Herkes Bolanya'ya döner. Kav§ak noktasıdır."
"O zaman döneceğim."
1 3
Ailesi onun dönmesine gerçekten sevinmi§ti, iki yanağından da öpüyor kirli sakalına §a§ırıyorlardı. Lodovico, Michelangelo'nun kendisine getirmi§ olduğu 25 dükadan ho§nuttu. Buonarrato bir kan§ büyümü§tÜ. Sigismondo, artık bir çocuk değildi ve §arap lancasında çıraklık yapıyordu, Giovonsimone ise evi tamamen terk etmi§ti, Arno'nun kar§ ısında krallar gibi ya§adığı bir dairedeydi ve Savonarola' nın Erkekler Ordusunun ba§ıydı.
"Artık eve gelmiyor," diye iç geçirdi Lodovico. "Çok utanç verici sorular soruyoruz."
Granacci sabahtan ak§ama kadar atölyeyi su üstünde tutabilmek için Ghirlandaio'nun yerinde çalı§ıyordu. Stüdyoyu ziyaret ettiği zaman Benedetto Ghirlandaio, Mainardi, Bugiardi'yi, David' e ait San Tanabi Şapeli'nin yeni freskleri için büyük resim taslaklarını hazırlarken buldu. Hepsi iyi yapılmı§ görünüyordu.
4 2 1
"Evet" diye onayladı David. "Ama her zaman 'Domenico'nun ölümüyle stüdyo bitti' diye ele§tiriyle kar§ıla§ıyoruz"
"Eskisinin iki katı fazla çalı§ıyoruz. " diye iç geçirdi Mainardi, "Ama hiçbiri Domenico'nun dehasına eri§emiyor. Ridolfi'nin oğlu hariç, henüz 1 2 ya§ında, babasının yerini alması on yılını alacak."
Eve dönerken, Granacci "Popolana ailesi onlar için heykel yapmanı istiyorlar." dedi.
"Popolona? Onları hiç tanımıyorum."
"Evet tanıyorsun." Granacci'nin sesinde hep bir gömlek fazla olan bir kibarlık olurdu. "Medici'lerin kuzenleri, Lorenzo ve Giovanni. Halk Partisi ile tutarlı olmak için adlarını deği§tirdiler. Şimdi Floransa'nın yönetimine yardım ediyorlar. Döndüğünde seni onlara götürmemi istemi§lerdi."
Lorenzo ve Giovanni Popolana karde§ler, onu Larenzo'nun sarayındaki değerli sanat eserleriyle dolu bir resim odasında kar§ıladılar. Michelangelo §a§kınlık içinde bir Boticelli'ye, bir Donatello'ya bakıyordu.
"Onları çalmadık," dedi Giovanni rahatça; "Şehir onları açık artırmaya çıkardı biz de satın aldık. "
Michelangelo davetsizce oturdu. Granacci kuzenleri savunmak için öne geçti.
"Böylelikle tablolar ve heykeller güvende. En iyi parçalardan bazıları Floransa' nın dı§ ında satıldı. "
Michelangelo ayağa kalktı. "Çok §a§ırdım . . . bu kadar anı beni sarınca."
422
Giovanni Popolana tadı §arap ve pasta istedi. Lorenzo hala genç St. John ile ilgilendiklerini söylüyordu. Sarayda rahat edeceğini dü§ünüyorsa kapıları sonuna kadar açıktı.
O gece çanlar ona bir Toskana atasözünü hatırlatacak kadar gürültüyle çalıyordu: "Çanlar ba§kalarını toplamak için çalar, kendileri asla kiliseye gitmezler." Dar caddeleri tarayarak Ridolfı Sara yı' na gitti. Torrigiani' nin Saman Pazarı' ndaki berberi tarafından saçları kesildi ve tra§ oldu, ziyaret için yıkanmı§ ve en iyi kıyafeti olan mavi yün gömleği giymi§ti.
Ridolfi'ler, Bigi yani Gri Parti'nin üyeleriydiler. Medici'lerin takipçileri olmalarından dolayı Konsey tarafından affedilmi§lerdi. Şimdi de görünü§te Frateschi'yi, Cumhuriyetçileri destekliyorlardı. Cantessina onu misafir odasında kar§ıladı, hala dadısı yanındaydı. Hamileydi.
"Michelangelo."
"Contessina. N asılsın?"
"Birçok oğlumun olacağını söylemi§tin. "
Contessina'nın solgun yüzüne, parlak gözlerine ve babasınınki gibi kalkık bumuna baktı. Clarissa'yı hatırladı. Otıu Contessina'nın yanında duruyormu§ gibi hissetti.
"Hepsi bir çe§it a§k."
"Kuzenlerinin bana ݧ önerdiğini söylemek için geldim. Piero'nun ordusuna katılamazdım, ama vicdanımda da ba§ka bir sadakatsizlik istemiyorum."
423
"İlgilendiklerini duymu§tum. Teklifi ilk yaptıkları zaman sadakatini kanıtladın sen Michelangelo. Daha fazla gösteri§e gerek yok. istiyorsan kabul edebilirsin."
"Edeceğim."
"Piero'ya gelince . . . Şimdilik kızkarde§im ve ben kocamın ailesi olarak korunuyoruz. Piero güçlü bir saldırıda bulunursa ve §ehir tehlike altına girerse bize ne olur biliyor musun?"
Asıl deği§iklik §ehrin kendisinde olm u§ tu. Tanıdık sokaklarda dola§ırken bile dü§manlık ve §Üphe havası hissetti. Cosimo de' Medici kulelerinin çatı hizasına indirilmesini emrettiğinden beri birbiriyle barı§ içinde ya§ayan Floransa'lılar §imdi üç §Üpheci hizipe bölünmܧ, birbirlerine lanet okuyorlardı. Onları sembollerinden tanımayı öğrendi. Arrobiati, delirmi§ler, Piero ve Savonarola'dan nefret eden hem zengin hem de tecrübeli adamlardı. Ke§i§in yanda§larını Yakınanlar ve Dua -Geveleyicier olarak adlandırıyorlardı. Bunlardan sonra Beyazlar, Frateschi'leri farketti. Popolana'lar da bu gruba dahildi. Savonarola'yı Delirmi§ler' den daha çok sevmiyorlardı, ama ba§a gelen hükümetten yana oldukları için onu desteklemek durumundaydılar. Son olarak Piero de' Medici'nin grubu, Griler, bulunuyordu. Bunlar da Medici'nin dönebilmesi için entrika çeviriyordu.
Piazza d ella Signoria' da Granacci ile bulu§tuğunda, Medici bahçesinden çalınıp Signoria'nın önüne dikilmi§ Donatello' nun bronz J udith' ini görünce §Ok oldu. Yine M edici bahçesinde olan Davut da Signoria' nin bahçesine getirilmi§ti.
424
"Judith'in burada ne i§i var?" diye sordu.
"Şimdi Floransa'nın yönetici tanrıçası."
"Şehir tarafından çalındı. Davut da mı öyle?"
"Sert ifadeler, arkada§ım. El konuldu."
"Şu levhada ne yazıyor?"
"Vatanda§lar bu heykeli buraya Floransa üzerinde tiranlık yapmaya kalkı§anlara kar§ı bir uyarı olarak yerle§tirdi. Elinde kılıcıyla duran Judith, bizleri, Floransa'nın yürekli vatanda§larını temsil ediyor. Ba§ı kesilmek üzere olan Holofernes de kimsenin ait olmadığı partiyi."
"Demek meydancia yuvarlanan bir sürü kafa olacak? Kendimizle mi sava§ıyoruz?"
Granacci cevap veremedi; ama Ba§rahip Bichiellini' nin cevabı,
"Korkarım öyle" oldu.
Michelangelo, deri kaplı el yazmaları, kağıt yığınları ve Ba§rahip'in yazmakta olduğu bir makalenin sayfalarıyla çevrelenmi§ çalı§ma masasına oturdu. Ba§rahip ellerini ısıtmak için Agustinyan elbise kollarının içine çekmi§ti.
"Vergide ve ahlak kurallarında bazı reformları ba§ardık. Artık daha demokratik bir hükümetimiz var, daha çok
1 insan katılabiliyor. Ama Fra Savonarola yasaları onayla-yana kadar hükümet felç halinde."
Ghirlandaio'nun stüdyosundaki adanmı§ grup dı§ında Floransa' daki sanat ve sanatçılar yok olm u§ tu. Roselli hastalanmı§tı ve stüdyosu artık çalı§mıyordu. Luca' nın
425
heykeltıra§lık süreemın mırasçısı olan Della Robbia ailesinden iki ki§i rahip olmu§tu. Borticelli sadece Savonarola'nın vaazlarından sonra aklında §ekillenenleri resmedebiliyordu. Verrochia' nın öğrencisi Lorenzo di Credi, Fra Angelico Uccello'nun restorasyonuna dü§Ürülmü§ ve bir manastıra girmi§ti.
"Ke§i§ sanatçılar için vaaz verirken" dedi ke§i§ "Seni dü§Ündüm. Bazı notlar aldım . . . net olarak seni temin ederim: 'Güzellik nerededir? Renkte mi? Hayır. Şekilde mi? Hayır! Güzellik Tanrı'nın kendisidir. Genç sanatçılar §U ya da bu kadın ve erkeklerden bahsederek dola§ıyorlar. ݧte burada Magdalalı, burada bir Bakire ve St. John, sonra yüzlerini kilise duvarlarına çiziyorsunuz. Kutsal §eylere büyük saygısızlık. Siz sanatçılar büyük kötülük yapıyorsunuz, kiliseyi bo§ §eylerle dolduruyorsunuz . . . "
"Hepsini karde§imden duydum. Ama eğer Savonarola üstün gelirse . . . "
"Gelecek."
" . . . O zaman belki de dönmemeliydim. Benim buradaki yerim ne?"
"Nereye gidebileceksin evladım?"
Michelangelo sessizdi. Gerçekten nereye gidebilecekti?
1496'nın ilk gününde, bir grup adam me§aleler ta§ıyıp "Evini yakın! San Marea'yu yakın! Ke§i§in kirli arkada§ını yakın!" tezahüradarıyla San Marco Meydanı'ndaki Manastır' ın önünde toplandı.
426
Michelangelo Popolana Sarayı'nın gölgesinde sesizce oturuyordu. San Marea rahipleri, cübbeleri ve ba§lıklarıyla dı§arı çıkıp omuz omuza kilisenin ve manastırın önünde kolları birbirine sağlam bir sava§ birliği gibi kenetlenmi§ düz bir sıra halinde durdular. Kalabalık Savonarola'ya kaqı lanet yağdırmaya devam etti, ama rahipler yerlerinden kıpırdamıyorlardı. Bir süre sonra me§ale ta§ıyan kalabalık meydanın çevresinde yayılmaya ba§ladı. Sonra da meydana bakan yarım düzine kadar yolda uzakla§arak gözden kayboldular.
Soğuk ta§ duvara yaslanırken, bir ürperti hissetti Michelangelo. Aklına Donatelio'nun Judith'i geldi. Kılıcı kalkmı§ kesmeye hazır . . . kimin ba§ını? Savonarola'nın? Ba§rahip Bichellini'nin? Piero'nun? Floransa'nın?
Yoksa kendi ba§ını mı?
14
Duamo'nun Bahçesi'nde, Beppe'yi görmeye gitti. Ve yakınlardaki bahçede makul bir fiyata satın alabileceği güzel bir memer olduğunu duydu. St. John'un avansı olarak aldığı paranın kalanını Lodovico'ya teslim etmi§ti.
Kendini "Popolana Sarayı" olarak yeniden adlandırılan yerde çalı§maya ikna edemiyordu, ama çalı§ma masasını kurdu. Kuzenler ona arkada§ları gibi davranıyordu. Sık sık onu yeni bir sanat eseri ya da resimli el yazmasına bakması için ݧ kıyafetleriyle filan içeri davet ediyorlardı. Evde sadece üç oğlan kalmı§tl. Ancak Bonarrato, Sigismondo ile yatağını payla§maya ikna olduğuna göre; Michelangelo alı§ık olduğu lüksü ya§amaya devam edecekti.
427
Kendine ait bir yatak. Hava soğuktu ve öğleye kadar bir §ey yiyip içmemi§ti, böylelike eve Lucrezzia'yı memnun edecek bir i§tahla geldi. Lodovico bile bundan memnun görünüyordu.
Popolana'ların bahçesi muntazamdı. Uzun bir koruma duvarıyla kapatılmı§tl. Sıcak olduğu için çalı§tığı üç tarafı kapalı bir veranda vardı. Yine de çok az keyif alıyordu ve yaratıcı bir §ey yapamıyordu. Kendine hep aynı soruyu sormaktaydı, "Niçin?"
Benzer bir durumdu: Genç St. ] oh n salırada vraz vermek için çöle çıkıyor, "deve tüyünden bir kıyafet ve belinde deri bir kemerle, keçi boynuzu ve yaban balı yiyeceğiydi ." Floransa'da birçok St. John vardı. Vaftizhanenin kapısındaki Andrea Pisano'ya ait St.John'un Vaftizi, Ghiberti'nin Orsonmichele'deki bronz heykeli, Donatelio'nun çan kulesindeki mermeri, Ghirlandaio'nun Santa Maria Novella'daki freski, Verrochio'nun Leonarda da Vinci yardımı ile San Sal vi için yaptığı İsa' nın Vaftizi.
İncil'ini okurken, St. John'un, Samiryeli'lere vaaz vermek için Filistin' e, çöle çıktığı zaman 1 5 ya§ında olduğu sonucuna vardı. Betimlemelerin pek çoğu onu küçük bir oğlan olarak gösteriyordu, çocuk yüzlü zayıf bir fıgür. Ama buna gerek yoktu. 1 5 'inde pek çok İtalyan genci adam oluyordu. N eden St. ] oh n gürbüz, sağlıklı ve kaqıla§acağı zorluklara kar§ı iyi dayanıklı biri olmasındı? Bu tarz bir fıgürü yaparken heyecanlanmaz mıydı?
Hevesini kıran §ey §ehrin gergin karma§ası mıydı? Bu durum kendi evindeki yeriyle endi§elenmesine mi neden oluyordu? Her türlü hayall dedikodu ve korkuyu içeren
428
hikayeler dola§ıyordu etrafta: Savonarola §ehri tamamen yönetecekti. İtalyan Şehir Devleti ittifakı'na katılmayı reddeden Floransa, İttifak'ın Piero'yu geri getireceğinden korkuyordu ve yeniden i§gal edilme tehlikesi altındaydı. V enedik, Mil an' daki Sforza D ükü, Roma' daki Borgia Papa'sı, Piero'yu Savonarola'ya kar§ı uygun bir müttefik olarak görüyordu ve Piero'nun asker toplaması için 1 0 .000 düka toplanmı§tl.
Ancak sanat daha önce de tehdit edilmi§ti. Sanatçılar zorlu dünyada ya§amı§lardı . Gerçekte ba§ka türlü olabilir miydi?
Yoksa St. John'a yakla§ımındaki zorluktan mı kaynaklanıyordu ya da eski rahatsız edici soru, John'un manasının muğlaklı mıydı? Tanrı neden dünyayı İsa'ya hazırlamak için birisini göndersin? Tanrı, doğa yasalarını bir kenara koyup, §Üphecileri ikna edecek mucizeler gerçekle§tirebilecekken, toprak neden hazırlık olarak sürülsün?
Michelangelo öğrenmeye meraklıydı. Olayların arkasındaki gerçekleri, felsefi prensipleri bilmeliydi. Matthew'deki John'u okudu:
"O günlerde Vaftizci John, Judea'nın çölünde vaaz ediyordu: 'Tövbe edin, dedi, cennetin krallığı pek yakındadır.' Ye§eya peygamber 'çölde ağlayan bir ses var, Tanrı'nın yolunu hazırlıyor, yolumuzu açıyor." derken
' ondan bahsetmekteydi.
Ama 1 5 ya§ında vaaz vermeye çıkan çocukla İsa'yı vaftiz edecek ya§lı adam aynı ki§i değillerdi. O zaman nasıldı? Hristiyanlık için önemi neydi? Hikayesi bir mecburiyet miydi, yoksa Eski Ahit'teki kehanetin gerçekle§mesi miy-
429
di? Çünkü ilk Hrisriyanlar dinlerini Eski Ahir' e ne kadar dayandırırlarsa, o kadar sürdürebilecekerine inanırlardı.
İyi eğitim görmܧ bir dinbilimci olmasa da iyi bir zanaarkardı. Hafralarca §ehirde dola§arak birkaç dakikalağına durdurduğu gençlerin çizimlerini yaptı. Heyberli bir John yapmaya niyeti olmasa da kırılgan, zarif bir St. John da yapmayacaktı. Floransa'nın her kö§esi zaten bunlarla süslenmݧtİ. Böylece tasariadı ve bloğa kıyafet olarak sadece pqtamal kullanarak 1 5 ya§ındaki bir insanın uzuvlarının esnekliğini ݧledi. Çocuğa hale eklerneyi ya da ta§ıması için uzun bir haç çizmeyi reddetti. Donarella da böyle yapmı§tı. Çünkü hacın Hrisriyanlığa girmesinden önceki dönemde John'un haç ta§ıyabileceğini dü§ünmüyordu. Gençliğin canlı bir portresi olup çıktı, ama parçayı cilalamayı biriediğinde onunla ne anlatmak istediğini hala açıklayabilmi§ değildi.
Medici kuzenlerinin anlama pek ihtiyaçları yoktu. Oldukça memnunlardı ve parçayı arka pencerelerden görülebilecek, arka duvardaki koruyucu bir nݧe yerle§tİrdiler. Ona ödeme yaptılar ve bahçelerini atölye olarak kullanmaya devam etmesinden mutluluk duyacaklarından bahsettiler.
Ba§ka bir ݧ için konu açılmadı ama.
Michelangelo, Granacci ile konu§urken melankolik bir havada "Onları suçlayamam, çok özel bir §ey değil" diye yorum yaptı. Umutsuzluk sarmı§tı, "Oymayı öğrendim, ama sıradı§ı bir §eyi ne zaman yapacağım? 2 1 . ya§ günüm yakla§ırken on yedimde bildiğimden daha az §ey biliyormu§ gibi hissediyorum. Bu mümkün olabilir mi?"
430
"Olamaz."
"Bertoldo bana, 'Bir eserler bütünü yaratmamı,' söylemi§ti. Bu dört yılda altı parça yaptım. Herakles, ah§ap Çarmıha Gerilme, Bolonya' daki Melek, St. Petronius ve St. Proculus ve §imdi de bu St. John. Ama sadece St. Proculus'ta orijinal bir §eyler vardı."
Doğum gününde kederli bir §ekilde Popolana bahçesindeki atölyesine gitti. Çalı§ma masasının üzerinde beyaz bir mermer vardı. Bir tarafında Granacci'nin el yazısıyla "Yeniden dene !" yazılmı§tı.
Denedi, hem de hemen, taslak olmadan, kil ya da balmumuna bile yönelmeden, St. John'u yapmaya çabalarken aklında beliren bir çocuk; gürbüz, kanlı canlı, pagan Roma tarzıyla oyulmu§. Ciddi bir ݧ yaptığını dü§Ünmemi§ti, gerçekte bir alı§tırmaydı, eğlendiği, St John'la ilgili gerilimiere ve kafa karı§ıklıklarına kaqı panzehir. Mermer özgürce aktı, bloğun içinde sağ kolu ba§ının altında, bacakları biraz ayrık, altı ya§ında tatlı bir çocuk çıktı.
Bu parçayı oyması ve cilalaması sadece birkaç haftasını aldı. Ne mükemmeliğe ula§mayı hedefliyordu, ne de satma gibi bir umudu vardı. Bütün proje onu ne§elendirmek amacıyla yapılmı§ bir eğlentiydi; §imdi bittiğine gör� Granacci'ye üzerinde yazan §U notla iade edebilirdi:
"Sadece birazcık yıpranmı§."
Fikrini deği§tiren Lorenzo Popolana oldu. Tamamlanmı§ parçayı gördüğü zaman yüzü zevkle aydınlanmı§tt. "Eğer onu toprak altında kalmı§ gibi gösterebilirsen ben
4 3 1
de Roma'ya gönderirim ve antik bir kupid10 olarak kabul edilir. Nasıl yapılacağını biliyor musun?"
"Sanırım. Daha önce bir folyo çizimi eskitmi§tim."
"Daha iyi bir fiyata satabilirsin. Orada becerikli bir satıcım var. Badassare del Milanese. Bununla ilgilenir."
Heykelin nasıl görünmesi gerektiğini bilecek kadar Yunan ve Roma heykeli görmܧtÜ. Öncelikle Bam bina' dan kalan parçalara çalı§tı. Bahçedeki toprakla kristalleri ovdu, daha sonra ba§ka bir katman uygulamadan önce zımparaladı. Dı§ kenarları toprak ve pasla lekeledi. Renk e§itsizliğini de sert bir fırça ile düzeltti.
Süreçten memnun kalınca, Bambino'nun üzerinde çalı§maya ba§ladı, dikkatle çalı§ıyordu ve yakla§makta olan hileyle ilgili heyecanlanıyordu.
Lorenzo sonuçtan memnun kaldı.
"İkna edici. Balclassare sana iyi bir fiyat bulacak. Birkaç gün sonra Roma'ya gidecek pakederim var, senin heykelini de eklerim. "
Lorenzo haklı çıkmı§tl. Bambino, Badassare'nin gönderdiği ilk satıcı tarafından satın alınmı§tl. Kardinal Riario di San Giorgio, Papa IV. Sixtus'un yeğeni. Lorenzo Michelangelo'nun eline bir kese altın döktü, 30 tane vardı. Michelangelo Antik Cupid' in Roma'da 100 altın edeceğini dü§ünmü§tÜ. Böyle olsa bile Floransa' dakinin iki katı eder. İsteyen biri çıksa bile Savonarola'nın Gençler Ordusu evlerdeki pagan imajlara el koyuyordu.
10 A§k tanrısı (ç.n.)
432
Büyük perhizden hemen önce Michelangelo, karde§i Givonsimone'yı Via Lar go' da bir grup beyaz elbiseli, kolları aynalarla, ipek ve saten elbiselerle, yağlı boya, heykel ve mücevherlerle dolu Gençler Ordusunun önünde hızlı adımlarla ilerlerken gördü.
"Givonsimone ! 4 aydır evdeyim ve seni hiç göremedim!"
Givonsimone geni§ bir gülümsemeyle kollarını sallayarak:
"Şimdi konu§acak zamanım yok. Yarın gün batımında mutlaka Piazzo dell Signoria'da ol."
Bir sonraki ak§am Michelangelo'nun ya da Floransa'daki herhengi birinin kaçıramayacağı bir gösteri oldu. Floransa'nın dört ana merkezinde Gençler Ordusu beyaz kıyafetleriyle askeri düzende dizilmi§ler; trompetler, gaydalar, tören asası ta§ıyanların arkasında zeytin dalları ta§ıyıp; "Çok ya§a İsa, Floransa'nın kralı! Çok ya§a Meryem, Kraliçe ! " diye tezahürat yaparak Piazza della Signoria' da yürüyorlardı. Kulenin önüne büyük bir ağaç dikilmi§ti. Etrafında piramit §eklinde bir iskele kurulmu§tu. Floransa halkı ve çevre kasabalardan insanlar meydana akın etti. Yakma bölümü kolkala duran San Marco rahipleri ve emredici bir pozisyonda duran Savonarola tarafından çevrelenmi§ti.
Çocuklar odun yığınını kurdular. Tabanına peruklar, ruj •
kurulan, parfümler, aynalar, Fransız ipekleri, boncuk kurulan, küpeler, bilezikler doldurdular. Sonrasında kumar e§yaları geldi. Oyun kartları bir an havada uçu§tU.
Pirarnitin bir ba§ka sathında kitap, el yazması yığınları, yüzlerce çizim, yağlı boya ve gençlerin el kayabileceği her
433
türlü heykel bulunuyordu. Tepeye güzel §ekilleri ve parlayan ah§aplarıyla bir 'baküs §enliği' görüntüsü olu§turan kemanlar, lavtalar, orglar atılmı§tı. Sonrasında maskeler, tören kıyafetleri, i§lenmi§ fildi§leri, oryantal sanat eserleri, yüzükler, bro§lar ve yere dü§erken ı§ıldayan kolyeler. Michelangelo, piramidin tepesine ko§up Simonetta' nın çizimlerini yerle§tirirken gördü Botticelli'yi. Onu Fra Bartolomea takip etti. Çılgınca hareketlerle Della Robbia rahipleri geliyordu. Onlar da terra-cotta heykelleri bu yığına eklediler. Kalabalığın bu odakları ne§eyle mi kutladıkları yoksa korkudan mı bağırıyor oldukları belli olmuyordu.
Kulenin balkonunda Signoria üyeleri bu gösteriyi izliyorlardı. Gençler Ordusu kapı kapı gezip 'inanca uygun olmayan' eserleri, süslemeleri, tüketim yasasının izin vermediği dekorasyon malzemelerini istemi§ti. Yeterince verilmediğini dü§ündüklerinde zorla eve girip kendileri yağmalıyordu. Signoria §ehri bu beyaz kıyafetli meleklerden koruyacak bir §ey yapamıyordu.
Savonarola sessizlik i§areti yaptı. Koruyucu rahipler kenetlenmi§ kollarını açıp sema ya kaldırdılar. Elinde me§ale tutan bir rahip belirdi ve elindekini Savonarola'ya uzattı. Savonarola elindeki me§aleyi yukarı kaldırmı§ meydanı seyrediyordu. Pirarnide yürüdü büyük yığın alevler tarafından yutulana kadar birkaç yerinden tutu§turdu.
Gençler Ordusu; "Çok ya§a İsa! Çok ya§a Meryem!" diye bağırıyor. Büyük kalabalık da "Çok ya§a İsa, Çok ya§a Bakire ! " çığlıklarıyla destek veriyordu.
Michelangelo'nun gözlerinden ya§lar geldi. Bir çocuk nasıl silerse öyle sildi, önce sol elinin arkasıyla, sonra da sa-
434
ğın. Ama ya§lar alevler yükseldikçe ve çığlıklar arttıkça bo§anmaya yanaklarından yuvarlanmaya devam ediyordu. Dudaklarıncia tuzlu bir tat hissetti.
Bütün kalbiyle buradan kaçabilmeyi, Duomo'yu gözden kaybedene kadar uzakla§abilmeyi diledi.
1 5
Haziran ayında bir U§ ak Giovanni Popolona' dan bir mesaj getirdi. Mesajda Michelangelo'dan gelip heykellerle ilgilenen Roma'lı bir asilzade ile tanı§ması isteniyordu. Popolana'nın misafıri Leo Boglioni 30 ya§larında, sarı§ın ve düzgün konu§an bir adamdı. Michelangelo ile atölyesine kadar yürüdü.
"Ev sahibim bana sizin muhte§em bir heykeltıra§ olduğunuzu söyledi. Çalı§malarınızdan bazılarını görebilir miyim?"
"Burda St . John dı§ında bir çalı§mam yok."
"Ya çizimleriniz? Ben özellikle çizimlerle ilgilenirim."
"O halde siz uzmanlar arasında nadirsiniz, efendim. Size seve seve folyomu gösterebilirim."
Leo Boglioni yüzlerce çizime baktı.
"Benim için basit bir §ey çizebilir misiniz? Bir çocuk eli mesela." •
Michelangelo hemen çizdi, pek çok yönden poz verdi. Bir süre sonra Boglioni:
"Şüphe yok. Siz osunuz."
"O?"
435
"Evet. Cupid'i yapan ki§i. "
"Ah!"
"Gerçeği sakladığım için özür dilerim, ama Floransa'ya arnirim Kardinal Riario di san Giorgio tarafından Cupid'in heykeltıra§ını bulmam için gönderildim."
"O bendim. Baldanassare del Milanesse parça için 30 florin gönderdi . . "
"Otuz mu! Kardinal ikiyüz altın . . . "
"İki yüz ! N için . . . Hırsız §ey . . . "
"Tam da kardİnalin dediği gibi", gözlerinde hınzır bir ı§ıltı vardı. Bunun bir aldatmaca olduğundan §Üphelendi. "Neden benimle Roma'ya dönmüyorsunuz? Baldossare ile hesabınızı halledersiniz. Kardinalin size ev sahipliği yapmak isteyeceğinden eminim. Böylesi mükemmel sahte bir eser yapanın daha güzel ve otantik eserler yapabileceği görü§ünde. "
Michelangelo bu bir seri olaydan §a§kına dönmܧtÜ; ama cevabında tereddüt etmedi.
"Evden birkaç parça kıyafet alayım, efendim, sonrasında yolculuk için hazırım.
Şehrin kuzeyindeki bir tepede durdu. Roma bütün tepeleriyle mahvedilmi§, Vandallar tarafından yağmalanmı§ gibi ayaklarının altında duruyordu. Leo Boglioni, Leonine Duvarı'nın hatlarını, Sant' Angelo kalesini gösterdi.
Atiarına yeniden atlayıp Porta de Popola'ya indiler, küçük meydana girerken Neron'un annesinin mezarından geçtiler. Yığılmı§ çöpler nedeniyle pis kokuyordu. Sol
436
tarafta üzüm bağlarıyla dolu Pincia tepeleri vardı. Dar sokaklar çakıl ta§larıyla dö§enmi§ti. Ta§ların üzerinden geçen arabalar o kadar gürültü çıkartıyordu ki, Roma hükümdan Agustus'un viran haldeki mezarını anlatan Boglioni'nin sesi hemen hemen hiç duyulmuyordu. Şimdi önlerinde bir otlak vardı. Tiber'in yakınlarındaki bir ova olan Cam po Marzio' da yanyana bulundukları antik sarayların üzerlerine yıkılacakmı§ gibi durduğu fakir zanaatkarların dükkanları vardı.
Geçtiği evlerin yarısından fazlası harabeydi. Yıkılmı§ ta§lar arasında keçiler dola§ıyordu. Boglioni geçen Aralık'ta Tiber' de sel olduğunu ve insanların üç gün boyunca çevredeki tepelerde beklemek zorunda kaldıklarını, döndüklerinde ise vebanın saldırısına uğramı§ nemli, çürüyen bir §ehir bulduklarını anlattı. N ehirdeki adaya her sabah 50 ceset gömülüyordu.
Michelangelo midesinin bozulduğunu hissetti. Hristiyanlığın ana §ehri bir çöp ve gübre yığınıydı. Atların ayakları altında ölü hayvanlar yatıyordu. Yıkım ekipleri ba§ka yerlerde kullanılmak üzere duvarları yıkıyordu. İçlerindeki kireç için mermer levhalar ve sütunlar yakılıyordu. Yoldaki pislikler arasında saplanıp kalmı§ antik heykel kalıntılarının arasına atını sürdü, terk edilmi§ evleri geçtiler, dağılmı§ hurçların arasından bitkiler büyüyordu. Kare bir bloğun içinde bir yeraltı mahzeni vardı, kırık sütunlar antik bir forumdan berbat bir koku ile birlikte yükseliyordu. Yüzyıllardır atılan süprüntülerio ve torunları bo§luğuna oturup büyük abdesrlerini yapan nesillerin ortasından çıkmı§tl. Ve sütunlar arasına domuzlar kapatılmı§tl.
437
Ev sahibi onu karanlık, iki atın zor geçebileceği yollara yönlendirdi. Pompei tiyatrosunu geçtiler. Derin ve geni§ mahzeninde yüzlerce aile kalıyordu. V e en sonunda Compo dei Fiori vardı. Burası Michelangelo'nun ilk hayat belirtilerini gördüğü yerdi; bir sebze, çiçek, peynir, balık ve et pazarı, sıra sıra renkli tezgahlada doluydu. Romalı hanımlar ve a§çılar ak§am yemeği için hazırlık yapıyorlardı. Roma'ya indiklerinden beri ilk defa yol arkada§ına dönüp gülümseyebildi.
"Korktun mu?" diye sordu Leo Boglioni. "Ya da kendini kötü mü hissediyorsun?
"Her ikisi de. Defalarca atımı çevirip Floransa'ya gitmeyi aklımdan geçirdim.
"Roma acınası bir halde. Avrupa'nın çe§idi bölgelerinden gelen hacıları görmelisin. Soyuluyorlar, dövülüyorlar, gösteri§li geçiderimizde eziliyorlar, hanlardaki ha§erat ısırmalarıyla ölümden dönüyorlar ve kiliselerde de son paralarından oluyorlar. Braccilolini 60 yıl önce §öyle yazmı§tı, 'Kamu malı ve özel mülkiyet bir devin uzuvları gibi çıplak ve kırık halde yara kapanır. Roma çürüyen bir cesettir. ' "Papa IV. Sixtus caddeleri geni§letmek binaları tamir etmek için gerçekten çaba sarf etti. Ama Borgia' nın elinde §ehir daha kötü duruma dü§tÜ. Artık Bracciolini'nin yazdığından bile kötü halde. ݧte benim evim.''
Pazara bakan kö§ede üç kadı iyi tasarlanmı§ bir evdi. Odaları küçüktü ve az sağındaki ceviz masalar ve sandalyelerle dö§enmi§ti. Ancak oldukça çok halı, goblen ve duvarlarda değerli kuma§lar vardı. Boyalı, ah§ap dolaplarla, altın rengi aynalarla ve kırmızı deri süslemelerle dekare edilmi§ti.
438
Michelangelo'nun yelken bezinden çantası üçüncü kata çıkarıldı. Pazara ve inanılamayacak derecede büyük yeni ta§ saraya bakan oda verildi kendisine. Ev sahibi evin Bambino'sunu satın alan kardinal Riario tarafından tamamlandığını söyledi.
Yemek odasında enfes bir yemek yediler. Buradayken caddenin gürültüsünden korunuyorlardı. Öğleden sonra Kardinal' in eski villasına gittiler. Piazzo N avona' dan geçtiler. Burası uzun Darnitian stadyumunun eski yeriydi.
Michelangelo yarı çıkarılmı§, yarı gömülü merrneri görünce heyecanlandı, çok güzel i§lenmi§ti. Piero'nun karısı Alfonsina'nın akrabası, Orsini'lerden birinin evi önünde duruyordu. Leo, bunun Patroclus'u ta§ıyan Menelaus olabileceğini dü§ünüyordu.
Piazzo Fiammetta'ya ilerlediler. Papa'nın oğlu Ceasar Borgia'nın metresinin adı verilmi§ti. Sonrasında Via Sistina'ya ve §ehrin en temiz hanı Hostaria dell'Orsa, Ayının Hanı olarak bilinen hana bakan Riario Sarayı'na gittiler. Bogliani ona Raffaelle Riario di San İorgio' dan bahsetti. Pisa Üniversitesi'nde 18 ya§ında bir öğrenciyken kardinal yapılan Papa IV. Sixtus'un yeğeniydi. Genç kardinal, Floransa' da M edici Sarayına ziyarete gitmi§ti, Giuliana de' Medici' nin öldürüldüğü ve Lorenzo' nun da bıçaklandığı suikast sırasında Duamo'nun sunağında dua ediyordu.
Lorenzo ve Floransalılar, Medici'lerin öldürülmesi için Pazzi ile dolap çevirenin Papa Sixtus olduğundan emin olsalar da, Lorenzo bu plandan haberdar olduğu konusunda Papa'yı temize çıkardı.
439
Kardinal Riera, Michelangelo'yu ta§ınmaya hazırlanan kutuların ve sandıkların ortasında kar§ıladı. Lorenzo Popolana'nun mektubunu okudu ve Michelangelo'ya 'Roma'ya ho§ geldin' dedi.
"Bambino'n iyi çalı§ılmı§tı Buonarroti, antika olmasa da. Bizim için çok iyi bir heykel yapabileceğini dü§ünüyorum."
"Te§ekkür ederim, Ekselansları."
"Bu gün dı§arı çıkıp en iyi mermer heykellerimizi görmeni isterim. Corsa' daki Darnitian kemeriyle ba§la, sonra da Trojan sütununa git, sonra büyük arncam IV. Sixtus'un Capital' ünde bronz kolieksiyon unu gör . . . "
Kardinal bitirdiğinde §ehrin farklı bölümlerinde bir düzine farklı koleksiyon, yirmiye yakın eser saymı§tt.
Leo Bogliani onu önce ırmak tanrısı Morforino'ya götürdü, devasa büyüklükteki heykel Roma forumu ve Agustus forumu arasındaki caddede duruyordu. Mars Tapınağı olmalıydı. Buradan Trajon sütununa ilerlediler. Michelangelo, Atı Parçalayan Aslan'ı görünce heyecanla bağırdı. Döne döne çıkan Quirinal Tepesi'ne çıktılar. Burada altı metrelik Tomers Atı'nın büyüküğünden §a§kına döndü. Tanrı N ile bir sfenksin kolunda dinleniyordu, Tiber ise bir kaplanın üzerinde uzanıyordu. Leo, Kostantin hamamlarından çıkmı§ olduğunu dü§ünüyordu. Yakınlarda nefes kesici güzelliğiyle nü bir tanrıça vardı. Leo "Muhtemelen Venüs" dedi.
Yineali'deki San Pietro'da bulunan Kardinal Rovere'nin bahçesine doğru devam ettiler. Leo, Sixtus'un bu yeğeninin Roma' daki ilk halk kütüphanesinin ve bronz müzesi-
440
nin kurucusu olduğunu ve Sistine Kilisesi'nin duvarlarındaki fresklerle ilgili projesine ilham olmu§tu.
Michelangelo, Kardinal Rovere'nin bahçesinin demir kapılarından girdiğinde soluğu kesildi. Çünkü burada Apollo vardı. Sadece gövdesi kalmı§tl. Şimdiye kadar görmü§ olduğu en nefes kesici insan projeksiyonuydu. Bertoldo'yla Medici Sarayı'na ilk gittikleri zamanki gibi heykel ormanında yarı baygın geziyordu. Venüs'ten, Antaew' a, Merkür' e . . . Zihni ele geçirilmi§ti, ona hangi parçanın Yunanistan'dan çalındığını, hangilerinin İmparator Hodrian tarafından getirilip bir gemiyle Roma'ya gönderildiğini anlatan Leo'nun sesini çok uzaklardan duyuyordu. Eğer Floransa dünyada sanat eseri üretme bakımından en zengin §ehirse, bu zavallı, kirli ve çürümekte olan §ehir de antik sanatın en büyük koleksiyonuna sahip olmalıydı. Duamo'nun basamaklarında, Ghirlandaio'nun çırakları olan arkada§larına anlatmaya çalı§tığı §eylerin kanıtı buradaydı. Buradaki mermerler 2000 yıl önce i§lendikleri zamanki gibi canlı ve güzeldiler.
"Şimdi bronz Marcus Aurelius'u görmeye gitmeliyiz," diye devam etti Leo. "Sonra belki de . . . "
"Lütfen, bu kadarı yeterli. Kendimi adama kapatıp §U ana kadar gördüklerimi sindirrnek istiyorum."
O gece yemek yiyemedi. Sonraki sabah Leo onu Kardinal Rio rio' nun yeni sarayının yanında bulunan Damasa'daki San Lorenzo Kilisesi'ndeki ayine götürdü. Bu iki yapının ortak bir duvarı vardı. Michelangelo kendini hepsi birbirinden farklı yüze yakın mermer ve granit sütunla çevrelenmi§ buldu. Uzman ta§ ustaları tarafından yapılmı§lardı, herbirinde farklı i§lenmi§ sütun ba§lığı bulunuyordu,
441
"Birbirinden bağımsız olarak Roma'nın her kö§esinden alınmı§lar" diye açıkladı Leo. "Ama daha çok Pompei Tiyatrosu'nun sütunlu giri§inden."
Kardinal, Michelangelo'nun yeni saraya gelmesini istemi§ti. Geni§ ta§ bina M edici Saray ı' nın iki katıydı ve ana bahçesi haricinde bitmi§ sayılırdı. Michelangelo geni§ merdivenlerden çıktı. Y e§im ta§ıyla çevrelenmi§ aynalar ve goblenlerle süslenmi§ kabul salonundan, güzel bir klavyenin bulunduğu müzik odasından geçti. Ta ki kardinali kırmızı §apkası ve cübbesiyle antik heykel odasında otururken bulana dek. Tala§la dolu kutularda birçok parça vardı.
"Söyle bakalım, Buonarroti, gördüğün heykeller hakkında ne dü§ünüyorsun. Aynı güzellikte yapabilir misin sen de?
"Aynı güzellikte yapamayabilirim. Ama ne yapabileceğimize bakacağım."
"Cevabından ho§landım, Buonarroti, tevazu gösteriyor."
Tevazu göstermiyordu, tek kastettiği heykellerin §imdiye kadar gördüklerinden farklı olduğuydu.
"Bir an önce ba§lamalıyız" diye devam etti Riario.
"Arabam dı§arıda. Bizi ta§ bahçesine götürebilir."
Kardinal'in u§ağı onları Sista Köprüsü'nden geçirip Settimiana Kapısı' na götürürken Michelangelo da yeni hamisinin yüzünü inceliyordu. Söylenriye göre Riario, Medici'lerin bıçaklanmalarından o kadar sarsılmı§tı ki, yüzü mora dönmܧtÜ ve bu güne kadar da öyle kalmı§tı. U zun, çengel gibi, kenedenmi§ ağzına doğru batırılmı§ gibi görünen bir burnu vardı.
442
Bahçeye vardıklarında Kardinal Riario sabırsızlanmı§ görünüyordu. Michelangelo blokların arasında yürüyüp ne büyüklükte bir ta§ seçebileceğini dü§ünüyordu. Sonunda iki metre uzunluğunda ve bir metre geni§liğinde beyaz bir Carrara mermerin önünde durdu. Gözleri heyecanla aydınlanmı§tı. İçinde güzel bir heykelin bulunduğuna dair kardinali ikna etti. Kardinal Riario belincieki kesesinden 3 7 duka çıkarıp ödeme yaptı hemen.
Bir sonraki sabah Michelangelo ilk ı§ıkla uyandı. Florentine Köprüsü'ne indi ve Tiber'den Trastevere'ye geçti, burası Roma'nın en yoğun nüfuslu bölgesiydi. Çömlekçiler, tabakçılar, değirmenciler, halatçılar, metal i§çileri, balıkçılar, tekneciler ve orijinal Romalılardan gelen kavgacı, yayılınacı insanlarla doluydu. Tiber'in kalabalık merkezleri yüzyıllardır deği§memi§ti. Labirent benzeri dar sokaklarda onları da geçti. Karanlık dükkanlardaki ham materyallerle uğra§an i§çileri gördü, bütün ı§ık üst katlar tarafından kesiliyordu. Kare kulelerse onları a§IDı§tl. Seyyar satıcılar gereçlerini satıyorlar, kadın ve çocuklar kavga ediyor, açık balık, peynir, et satıcıları pazarlıklarını yapıyorlardı. Bütün ses ve koku karma§ası insanın kulaklarını, gözlerini ve bumunu cezbetmek üzere karı§IDı§tl.
Vatikan duvarının ve Santa Sp iri to Hastanesi' nin hemen dı§ındaki ta§ bahçesine gitmek için Via della Lungara bo-
'
yunca yürüdü. Tek bir canlı bile yoktu. Bahçenin sahibi gelmeden önce horoz seslerinin ahenksizliğini dinledi.
"Burada ne yapıyorsun?" diye sordu. Yarı uykulu yarı somurtkandı. "Bu gün teslim edeceğimizi söyledik. Ne dersek onu yaparız ."
443
"Teslimat hakkında endi§em yok. Sadece yüklerneye yardımcı olmak için geldim."
"Nasıl yükleyeceğimizi bilmediğimizi mi söylüyorsun?"
Şimdi a§ağılanmı§tl. "Be§ nesildir Roma' da mermer ta§ıyoruz, §imdi de Floransa'lı bir heykeltra§ın bize ݧimizi öğretmesine mi kaldık?"
"Ailem beni Maiana ocaklarında çalı§tırdı. Manisela'da oldukça iyiyimdir."
Teskin olmu§ adam cevapladı. "Madenci ha? Bu farklı. Bizim ailemiz de traverten çıkarır. Adımız Guffati."
Michelangelo yeterince tala§ olduğundan emin oldu, blok, arkası açık arabaya güvenle yerle§tirilmi§, tekerlek izlerinde zıplayarak geçiteceği yolculuğa hazırdı. Arkasından yürüdü ve be§ nesildir ailede olan bu külüstür çifdik arabasının un ufak olup merrneri yola dü§ürmemesi için dua etti.
Saraya ula§tıkları zaman, Gufatti, "Nereye bırakacağız?" diye sordu.
Michelangelo o an kendisine nerede çalı§acağının söyleomediğini fark etti. "Burada bekleyin!" diye bağırdı ve ko§a ko§a geni§ merdivenleri tırmanıp kabul odasına ula§tı. . . Kat§ısına ilk olarak, ݧ kıyafederine yadırgayan gözlerle bakan saray sekreterlerinden biri çıktı. Roma'daki en yeni saraya bu kıyafederle mi girmi§ti?
"Kardinali hemen görmem lazım. Acil."
"Kardinal için mi acil, yoksa senin için mi?"
Soğuk tavrı Michelangelo'yu yava§lattı. . .
444
"Mermer blok . . . dün satın almı§tık . . . §imdi geldi ve ko-yacak yer yok . . . "
Durdu, sekreterin ajandayı yoklamasını seyretti.
"Ekselanslarının gelecek haftaya kadar vakti yok."
Michelangelo'nun ağzı açık kaldı.
"Ama . . . bekleyemeyiz ."
"Konuyu yardımcısına ta§ıyacağım. İsterseniz yarın dönebilirsiniz ."
Aynı süratle merdivenlerden indi, kö§eyi dönüp sokağın kar§ısındaki Leo Boglioni' nin evine girdi. Leo tra§ oluyordu, omuzuncia kırpılmı§ bukleleri tutmak için bir havlu bulunuyordu. Michelangelo'nun feveranını dinlerken gözleri sürekli hareket ediyordu. Berberine durmasını söyledi, havluyu topladı ve evinde minderi olan tek sandalyeden kalktı.
"Gel, sana bir yer bulacağız ."
Leo, Domasa' daki San Lorenzo döküm ocağının arkasında bir kulübe ayarladı. Sarayda çalı§an i§çiler geceleri buraya araç gereçlerini bırakıyorlardı. Michelangelo kapıları mente§elerinden söktü. Leo berberine geri döndü. Guffati'ler merrneri indirdi.
Micbelangelo bloğun önündeki toprağa çömeldi, ba§ını dizlerinin üzerinde tutarak, "Güzel bir et parçasısın," dedi sevgiyle. Bu boyuttaki bir mermer için kilise prensinin nasıl bir tema isteyebileceğini dü§ünmeye ba§ladı. Dini bir konu olması gerekmez miydi? Yine de Kardirral antik Roma ve Yunan'a ilgi duyuyordu.
445
O öğleden sonra Kardinal kendisini çağırttı. İçinde hiçbir mobilya olmayan sade bir odada kar§ılandı. Bir ucunda küçük bir sunak ve yanında da an tre vardı. Ri ari o' nun üzerinde zengin i§lemeli kırmızı bir cü b be ve ba§lık vardı.
"Uzun süreli bir i§e ba§lamak üzere olduğuna göre, artık saraya ta§ınsan iyi olur. Senyor Boglioni'nin misafir odası için uzunca bir hanım listesi var. "
"Sarayda ne olarak bulunacağım ekselansları?"
"Adresinin Kardinal Riario'nun yeni sarayı olduğunu söyleyebilirsin. Şimdi ayrılmamız gerekiyor. "
Kardinal heykel hakkında ne istediğine dair ya da parasını yl boyunca düzenli araalıklada alıp almayacağı konusunda tek bir söz etmedi. Saray, onun adresi olacaktı hepsi bu ; bundan fazlasını blmiyordu.
Ama öğrendi. Burada M edici Saray' ında olduğu gibi bir evlat olarak kalamayacaktı ya da Bolonya' da Aldovardini'nin evindeki gibi bir misafir. Bir odacı onu alt kattaki dar koridora götürdü. Yirmi küsur odadan bir tanesine girdi, yanında olan birkaç e§yasını da çıkardı. Yemek için çıktığı zaman "üçüncü kategori" yemek odası olarak adlandırılan ve arzuhacileri, ba§ muhasebecisi, satın almacısı, geni§ bir alana yayılmı§ olan çiftlik arazilerinin, tezgahlarının, gemilerin ve bütün İtalya' daki tımadarının yöneticisi burada bulunuyordu.
Kardinal Riario kendini açıkça belli etti ; Michelangelo Buonarroti sarayında becerikli i§çilerden biri olarak bulunuyordu. Ne daha fazlası, ne daha azı.
446
2
Ertesi sabah sanat simsarı Baldassare'yi görmeye gitti. Kardinal iliario'nun Bambino için ödediği 200 dükayı geri vermek zorundaydı.
Balclassare üçe kadanan bir gıdığı olan ve açık heykel bahçesinden Julius Ceesar Meydanı'na çıkarken kendisinden önde ilerleyen kocaman bir göbeğe sahip olan yanık tenli §i§man bir adamdı. Bahçeyi geçerken Michelangelo'nun adımları yava§ladı çünkü simsarın birçok ayaklı antik eseri vardı.
"Ben Floransa'lı helkeltıra§ Michelangelo Buonarroti."
Baldassare'nin dudaklarından tiksindirici bir ses çıktı.
"Bambino'mu geri vermeni istiyorum. Bana gönderdiğin 30 florini sana geri vereceğim."
"Kesinlikle olmaz." diye bağırdı simsar.
"Beni dolandırdın. Sadece kendi payını almalıydın. Merrneri 200 dükaya sattın, ama 170 dükasını kendine sakladın."
"Tam aksine, asıl dolandırıcı sen ve senin arkada§ın Popolana, bana sahte antik eser gönderdiniz. Kardinal'in hi�ayesini kaybedebilirdim. "
Michelangelo ate§ saçarak bahçeden çıktı. Via Sara'ya giden yolun yarısına kadar ko§tu. Caddenin kar§ısına geçti ve zihni berrakla§ana kadar Trojan'ın sütununu seyretti. Sonra kahkahalaca boğuldu.
447
"B aldassare haklı. Aldatan bendim. Bambino' da sahtecilik yaptım."
Arkasında bir ses duydu:
"Michelangelo Buonarroti! Hep kendi kendine mi konu§UCSun?"
Arkasına döndü, bir süre amcası Francesco için çalı§mı§ olan ve Döviz Tacirleri Loncası'nda çıraklık eden kendi ya§larındaki bu genci tanıdı. Floransa' dayken birbirlerini yüzlerce yıldır tanıyorlar denile bilirdi ancak hiç arkada§lık etmemi§lerdi. Şimdi birbirlerinin yardımına yeti§mi§lerdi.
"Balducci Roma'da ne i§in var?"
"Jacapo Galli'nin bankası için çalı§ıyorum. Ba§ muhasebeciyim. Floransa'nın en aptalı Roma'nın en zekisinden daha akıllıdır. Bu yüzden bu kadar hızlı ilerliyorum. Beraber yemek yiyelim mi? Seni Floransalıların bulunduğu mahalledeki bir Taskana restoranına götüreyim. Roma yemeklerine dayanamazsın. Tarteliini ve bifteğini tadana kadar bekle, Duomo yeniden kar§ındaymı§ gibi hissedeceksin."
"Öğleye kadar vakit var. Benimle Sistine Şapeli'ne gel. Floransa fresklerini görmek istiyorum."
14 7 3 ila 148 1 arasında in§a edilmi§ olan Sistine Şapeli pencerelerinin tavana kadar çıktığı ve aldarından trabzanlı balkonların geçtiği silindicik çatılı bir yapıydı. Dikdörtgen kubbesi içinde sarı yaldızların parladığı bir maviye boyanmı§tl. Diğer ucunda tapınakla nefı ikiye bölen sunak ve Mino da Fiesole'nin bir eseri vardı. Acemice aralanmı§ ve zarafetten yoksun diye nitelendirilebilecek
448
olan binayı §apelin her iki yanı ve altar boyunca uzanan görkemli fresk panelleri kurtarıyordu.
Michelangelo stüdyodaki büyük resim taslağından hatırladığı Ghirlandaio'nun freskine heyecanla ko§tu: Dirili§ ve Peter ile Andrew'in Çağrısı, Ghirlandaio'nun resimsel yeteneğine bir kez daha hayran kaldı. Ondan sonra Rossellini'nin Son Ak§am Yemeği'ne geçti.
Ghirlandaio'nun istediği kadar süslenmemi§ olduğunu fark etti. Sonrasında bakı§ları Botticelli'nin "Yanan Çalılar Önündeki Musasına, Umbria'lı Ustalara, Perugia'ya, Pinturicchia ve Signorelli'ye kaydı.
Şapelde ilerlerken bu tuhaf ve dengesiz çatının altında, İtalya' daki en büyük ustaların toplanmı§ olduğunu fark etti. Sonunda Perugina'nun "St. Petar'a Anahtarları Veren İsa" sının Floransa geleneğinin en iyisi olarak öne çıktığına ve bir sanatçıya yöneltilebilecek en yüce övgüye sahip olduğuna karar verdi.
Balducci'ye mağara benzeri, mimarlık açısından yavan ve uygunsuz olan bir yapının nasıl olup da ressamların en zengin yaratıcı çabalarını ortaya çıkardığından bahsetti.
Balducci fresklere bakmamı§tı bile.
"Haydi Trattorrioya gidelim. Açlıktan ölüyorum." o
Yemek yerlerken, Torrigiani'nin Roma'da olduğunu öğ-rendi.
"Ama onu pek göremeyeceksin. Borgia'lara refakat ediyor, bu yüzden Floransa'lılar onu kabul etmiyor. Borgia sarayının sıvalarını yapıyor, aynı zamanda Papa'nın büs-
449
tünü. İstediği her i§e sahip. İtalya'yı fethetmek için Caesar Borgia'nın ordusuna katılacağını da söylüyor."
Balducci o ak§am Michelangelo'yu Paola Rucellai'nin evine götürdü. Floransa' daki Rucellai'lerin kuzeni, dolayısıyla kendisinin uzaktan akrabası oluyordu. Ruccelai'nin evinde küçük Floransa konsolasunun evinin çevresinde toplanmı§ olan Toskana bankaları ve Roma'da ya§ayan Floransa'lılar bulunuyordu. Kendi pazarları da vardı ve Toskana' dan makarna, et, sebze, meyve ve §ekerlemeler ithal ediyorlardı. Bir Floransa kilisesi in§a edebilecekleri bir arazi edinmi§lerdi ve Via Canele'de kalan birkaç evi de satın almı§lardı ki, böylece hiçbir Romalı buraya ta§ınamıyordu. Nefretleri kar§ılıklıydı. Roma'lılar,
"Kapıda Floransa'lı olmasındansa evde cenaze olsun daha iyi" derlerdi.
Floransalılar da Romalıların S .P.Q.R. yani Senatus Populus Q ve Romanus'unu yeniden yorumlamı§lardı:
"Sana Porci, Questi Romani, Şu Romalıların hepsi domuzdur."
Ponte'nin, Floransa'lılara ait olan kısmı nehrin geni§ kavisinde bulunuyordu ve bu nehrin ortasında Trastevere'ye uzanan bir Floransa köprüsü vardı. Bölgede güzel saraylar mevcuttu. İki cadde boyunca uzanan ta§ binaların arasına çiçek bahçeleri serpilmi§ti. Floransa bankaları Via Cahele'deydi. Vatikan'ın resmi bankası olan Camera Apostolica ile yan yanaydı. Koloni' nin en sonunda, S ant' Angelo köprüsünün yakınında Pozzi ve Altoviti sarayları bulunuyordu. Nehir kenarının yakınında geçen sene ol-
450
duğu gibi Tiber'in ta§tığı zamanlarda göle dönü§en çiçek ve sebze bahçeleri yer alıyordu.
Roma'nın pisliği ve kaosunun ortasında, zengin Floransa'lılar her §afak vakti caddelerini süpürüp yıkıyordu, iyi bir yol elde etmek için çakıl ta§larını düzeltiyorlar, evlerini güzelce tamir ettiriyorlar, satacakları ya da kiraya verecekleri zaman sadece Floransa'lıları seçiyorlardı. Sokağa çöp atmanın ya da pencerelere çama§ır asmanın cezası vardı. Silahlı korumalar geceleri kö§eleri tutuyorlardı. Gün doğarken herhangi bir cesede ayağınızın takılmayacağı tek yerdi.
Rucellai evinde, cemiyetin önde gelen aileleriyle tanı§tırıldı: Tornabuoniler, Strozzi Ailesi, Pazzi'ler, Altoviti, Bracci, Oliveri, Ranfredini ve Cavalcantler.
Bazı Floransa'lılar bankacıydı; bazılarıysa ipek ve yün tüccarları, sarraflar, tahıl, altın ve gümü§ ithalatçıları. Ripo Grande ve Ripetto' da geli§en limanları olan gemi sahipleri ve yapımcıları vardı. Buraya yakın Doğu' dan lüks e§yalar, Taskana'dan §arap ve zeytinyağı, Carrara'dan mermer, Adriatik'in kar§ısından kereste getiren gemiler yana§ırdı.
Birçok ki§i "Babanız kimdir" diye sordu. "Lodovico Buonarrati-Simoni" diyerek yanıtını verdiğinde ba§ sallayıp 'Bu ismi biliyorum,' diyerek onu da aralarına aldılar.
RU'Cellai ailesi Roma' daki evlerini ba§tan a§ağı Floransa geleneklerine uygun dö§emi§lerdi. Pietra serena ile çevrili gömme §Ömine, Luca della Robbi tarzında dö§enmi§ yemek odası zemini ve hem§erileri tarafından çok sevilen tanıdık i§lemeli mobilyalar. Yakı§ıklı ve hatıqinas Paola'ya kedisinin de bir Rucellai olduğunu söylemedi. Rucellai'ler
45 1
Buonarroti ailesi ile olan aile ili§kilerini kesrni§lerdi. İlk konu§anın o olmasına gururu asla izin verrnezdi.
İki metrelik bloğunu arkadan kuvvet alacak biçimde kiri§ler üzerine yerle§tirdi. Bu nedenle etrafında dola§arnıyordu. Kardinal'in hemen bir konu vermemesi ne istediğini kenisinin bulması gerektiği dü§üncesini yarattı. O zaman "Ekselansları bu merrnerden ne çıkarınarnı arzu ederler" diye sormak zorunda kalmayacaktı.
"A§ırı dikkat göster." diye uyardı Leo, "Kardinal sana izin verene kadar sütuna dokunma. E§yaları konusunda çok katıdır."
"Kö§elerini yurnuptıp, tanımaya çalı§arak rnermere zarar verecek değilim ki, Leo."
Patronun malını hareket ettirmeye bile hakkı olmayan bir i§çi gibi görülrnek gururunu incitmi§ti. Yine de en ufak bir kesik bile atmarnaya söz verdi.
"Zamanını daha karlı kullanabilirsin," diyerek onu yatı§tırdı Leo. "Roma' da çalı§ ılacak barikulade i§ler var."
"Evet biliyorum." dedi Michelangelo. Merrnere olan bu tutkusunu neden açıklamaya çalı§acaktı ki? Konuyu deği§tirdi. "Roma' da nü model bulabilr miyiz? Floransa' da izin verilmiyar da."
Leo yaramaz bir çocuk gibi, "Çünkü biz Romalılar temiz ve ahlaklı insanlarız, ama siz Floransa'lılar ! .. "
Michelangelo utancından kızarırken o gülüyordu. "Sanırım bu hiç Yunan hastalığına tutulmarnı§ olu§umuzdan ve Floransa'nın bununla ünlü olu§undan ya da kötü §Öh-
452
rete sahip olu§undan mı demeliydim? Burada insanlarımız çıplak oldukları halde ݧ görü§meleri yapıyor, politik müttefikler buluyorlar ve evlenip, spor yapıyorlar."
"Bana model ayariayabilir misin?"
"Ne tür model istediğini söyle"
"Her tür; kısa, uzun, sıska, §İ§man, genç, esmer ya da açık tenli, ݧÇİ ya da aylak, tacir."
Biraz mahremiyet kazanmak için ölçütlerini dü§ük tutmu§tu. Ertesi sabah Leo ilk adayıyla geldi. Kirli gömleğini ve sandaletierini bir kö§eye atıp, Michelangelo kendisini çe§itli duru§lar için yönlendirirken kayıtsızca hareket eden orta ya§lı iri yarı bir §arapçıydı. Her sabah gün doğarken atölyesine gidip kağıtlarını, kalemlerini, mürekkep, kömür ve renkli kalemlerini hazırlamaya ba§lıyordu. O günkü görevinin ne olacağını bilmiyordu: Papalığın korumalığında bulunmu§ Korsikalılar, Alman matbaaolar, Fransız eldiven ve parfüm üreticileri, Cermen fırınolar, İspanyol kitap satıcıları, Campo Marzia'dan gelen Lombard marangozları, Dalmaçyalı gemi imalatçıları, Yunan yazmanlar, Via dei Baulları'den Portekiz boru ustaları ve San Giorgio'dan kuyumcular. Bazen harikulade figüre sahip olabiliyorlardı. Onları önlü, arkalı tamamen çiziyor ve gerinirken, dönerken, e§ya kaldırıp, bir §ey itetken, ݧ gereçleri, sapalar ve ta§larla mücadele ederlerken resmediyordu. Çoğunlukla figürün tamamı ilginç olmuyordu. Sadece çıkıntılı omuzlar, kafatasının §ekli, sıkı bir baldır, geni§ göğüs . . . sonra gününün geri kalanında sadece bir bölümün onlarca farklı açıdan ve pozisyondan görülen çizimlerini yapıyordu.
453
Yıllar süren eğitim anla§ılır hale geliyordu. Aylarca yaptığı diseksiyon çizimine otorite kazandırıyor, sağladığı içsel gerçeklik çalı§masına farklı bir boyut kazandırıyordu. Görgülü, entelektüel Leo bile bu figürlerdeki itici güç üzerine yorumda bulunuyordu.
"Her sabah heyecanlı bir maceraya çıkar gibi farklı bir model üzerinde çalı§maya ba§lıyorsun. Aynı §eyi defalarca yapmaktan bıkmıyor musun? Kollar, ba§lar, gövde, hacaklar? . . "
"Ama Leo, asla birbirinin aynısı değiller! Dünyadaki her bir kol, bacak, kalça kendine özgü karakteriyle diğerlerinden ayrılıyor. Bak arkada§ım Tanrı'nın evreninde var olan bütün formlar insan fıgüründe bulunabilir. Bir adamın vücudu ve yüzü, onun temsil ettiği her §eyi söyler. Böyle bir §eye ilgimi nasıl kaybedebilirim?"
Boglioni, Michelangelo'nun odaklanmı§ olmasından keyif alıyordu. Michelangelo'nun kahuğunun altındaki çizim tomarına baktı ve inanamayacak ba§ını salladı.
"İçsel nitelikler nerede? Roma'da ne olduğumuzu göstermek yerine kendimizi gizliyoruz."
"Heykeltıra§ın ölçütü budur. Kabuğun altına ne ölçüde i§leyebilir? Her bir öznede kendime §Unu söylüyorum,
'Dünyaya kaqı çıplakken neysen gerçekte osun. '
" Leo bir süre bunun üzerine dü§ündükten sonra,
"O zaman heykel senin için bir ara§tırma."
Michelangelo malıcup bir §ekilde.
454
"Bütün sanatçılar için öyle değil midir? Her adam gerçeği kendi penceresinden görür. Her yeni figürde kendimi yeni bir yıldızı ke§fetmi§ bir astronom gibi hissediyorum. Belki de yeryüzündeki her adamı çizersem, insanoğluyla ilgili bütün gerçeği toplayabilirim."
"İyi o zaman" dedi Leo, "Sana benimle beraber hamama gelmeni öneririm. Orada bir oturu§ta yüzlercesini yapabilirsin."
Michelangelo'yu Caracolla, Trojan, Costantine ve Diocletion antik hamamlarının muazzam büyüklükteki ve süslü kalıntılarına götürdü. Ona eski Romalıların hamamları nasıl birer kulüp, bulu§ma salonu olarak kullandıklarını, her gün öğleden sonra oralarda nasıl vakit geçirdiklerini anlattı.
"Sezar'a atfedilen dizeyi bilirsin. 'Halka ekmek ve sirke verin. ' imparatorların bir çoğu halka su vermenin de e§it derecede önemli olduğunu hissetti, popülaritelerinin halk hamamlarını ne derecede güzelle§tirebileceklerine bağlı olduğuna inanılırdı."
Şimdi hamamlarda kar amacı güdüldüğünden, artık eskisi kadar savurgan değillerdi. Ama onlarca yüzme havuzu buhar ve masaj odaları olan, müzisyenler ve hakkabazlar etrtıfta dola§ırken müvekkillerin birbirlerini eğlendirdiği mahkeme salonları, yemek satıcıları i§portacılık yaparken daha genç olanların da top oynadığı yerlere dönü§mܧtÜ.
Leo Piazza Scossacavalli' deki hamam iyi tanınıyordu. Burası Kardinal Riaro'ya aitti. Sıcak du§larını aldıktan ve soğuk suda yüzdükten sonra insan gruplarının oturup
455
kalktığı, tartı§ıp güldüğü, fıkralar anlattıkları yerin bir ucundaki sıraya oturdular.
Michelangelo kompozisyon olu§turma ate§iyle birbiri ardına sahneler çiziyordu. Figürlerin kar§ılıklı olu§turduğu kalabalık, hatlar, düzlemler fevkaladeydi.
"Hiç böyle bir §ey görmemi§tim. Floransa'da hamamlar fakirler içindir."
"Roma'da Kardinal'in daveti üzerine bulunduğuna dair bir söz yayacağım. Sonra gönüllü olanları çizersin."
Takip eden haftalarda Michelangelo'yu hostellere, manastırlara, eski saraylara bağlı hamamlara, Via dei Postini' dekiyle Pescheria' daki Sant 'Angelo'ya götürdü. Gittikleri her yerde Michelangelo'yu tanıttığı için daha sonra tek ba§ına gelebiliyordu. Her biri ı§ığın, duvar renginin, vücut üzerindeki ı§ık ve su yansımasının farklı olduğu yeni bir sahneydi. Taze gerçekler ve onları açıklayabiieceği basit kalın çizgiler buldu.
Ama kendisi çıplakken çizim yapmaya hiç alı§amadı.
"Bir zamanların Floransa'lısı! . . " diye kendi kendine söyleniyordu.
Bir öğleden sonra Leo, "Biraz da kadınları çizmek ister misin?" diye sordu. Hayat kadınları tarafından i§letilen ancak oldukça saygı değer mܧterileri olan havuzlar var her iki cinse de açık.
"Kadın formuna hiç ilgim yok."
"Dünyadaki figürlerin yarısını göz ardı ediyorsun."
456
"A§ağı yukarı öyle." Birlikte güldüler. "Ama ben bütün güzelliği ve yapısal gücü eril formda buluyorum. Hareket ha.lindeki, adayan, güre§en, mızrak atan, saban süren bir adamı ele al, onu istediğin pozisyona sok yine de ağırlık ve gerilimin dağılımı simetrik biçimde olacaktır."
"Belki onları uygun pozisyonlara getirememi§izdir. "
Michelangelo gülümsedi. "Evet getirdim. Heykel için uygun bulmuyorum, a§ık olmak için uygun buluyorum.
3
Bir §ehir olarak sevmiyordu; ama tek bir §ehir de sayılmazdı. Almanlar, Fransızlar, Portekizliler, Yunanlılar, Korsikalılar, Sicilyalılar, Araplar, Levantenler ve Yahudiler. . . Hepsi kendi bölgesine kapanmı§, bir Floransalı yabancıyı ne kadar sıcak kar§ılıyorsa, onlar da o kadar sıcak kar§ılamaktaydı. Balducci ona, "Bu Romalılar çirkin bir ırktır. Ya da yüz çirkin ırktır." Roma'yı farklı giyinen, birbirinden ayrı diller konu§an, farklı yemekler yiyen ve farklı değerleri ya§atan insanlar topluluğu olarak görüyordu. Herkes ba§ka ba§ka yerlerden gelmi§, pe§lerinden §ehrin yıkımı için frengi, sel, veba, kanunsuzluk, pislik ve bozulma getirmi§ gibiydi. Korunma için hükümet, kanun, polis ya da meclis olmadığı için, her bir bölge kendini elinden geldiğince iyi yönetiyordu. Suçlar için en iyi lllezadık Tiber' di. Tiber' de yüzen cesetler sabah erken kalkanları düzenli olarak selamlardı. Refah, adalet, eğitim ve sanat e§it payla§tırılmamı§tl.
Saatlerce Roma' da yürüdü ve harabeden ba§ka bir §ey göremedi. imparatorluk zamanında yarım milyon insanı koruyan geni§ duvarların içinde §imdi yetmi§ binden
457
az insan ya§amaktaydı. Eskiden kalabalık nüfusa sahip olan yerler §imdi birer harabeydi. Şimdiki nüfuslu yerlerde bile binaların arasında mutlaka kocakarı ağzındaki eksik di§ler gibi kara deliklerio olmadığı bir alan yoktu. Mimarisi ise gübre rengi tuğla, siyah sünger ta§ı, taba renkli traverten, gri granit ve ba§ka devirlerden kalan pembe ve ye§il mermerden olupn bir karma§aydı. Halkın görgüsü ise tiksindiriciydi: Sokakta yemek yiyorlar, iyi giyimli hanımlar bile ağızlarında taze §ekerlerle pastaneden çıkıyordu. Sıcak i§kembe parçaları ya da sokak fırınlarından ve arabalardan aldıkları spesiyalitelerden çiğniyorlar, ortalık yerde ak§am yemeklerini yiyorlardı . Buranın sakinleri §ehirlilikten gurur duymuyorlar, onu geli§tirmeye çalı§mıyorlar ya da basit bakımlar yapmaya yana§mıyorlardı. Ona: "Roma bir §ehir değildir, kilisedir. Onu kontrol edecek ya da deği§tirecek gücümüz yok." demi§lerdi. "Peki insanlar burada neden kalıyorlar?" diye sorduğunda; "Çünkü burada para kazanılıyor. Avrupa'daki en kötü üne Roma sahip. " diye yanıt vermi§lerdi.
Duvarları içinde tam, her zaman tertemiz, cumhuriyetle yönetilen, sanat ve mimariden ilhamını alan, fakirliğe dü§meden zenginle§en, geleneğiyle gurur duyan, eğitimi ve adaletiyle Avrupa'da saygı duyulan Floransa'yla kar§ıtlığı ona keskin ve acı verici geliyordu. Ki§isel olarak en acı verici yanı her gün önünden geçtiği berbat ta§ i§çiliğine sahip . yapılardı. Floransa' dayken cephelerindeki güzelce oyulmu§ ve yerle§trilmi§ pietra serenaya dokunmamak için kenini zor tutardı; burada keskinin üstünkörü darbelerine ürkerek bakıyordu, delik de§ik ve lekeli yüzeyler, uyumsuz eğimler . . . Floransa'lılar bu acemice yapılmı§ ta§larla kaldırım bile dö§emezlerdi.
458
Piazza de Pontheon' daki bir in§aatın önünde durdu. Tahta ve demir çubuklardan olu§an iskelesi bağlantı yerlerinden deri kayı§larla tutturulmu§tu. Ta§ ustaları evin duvarına koca traverten bloklarını yerle§tirmeye çalı§ıyorlardı. Nasıl ayıracaklarını bilemedikleri için ta§a zarar veriyorlardı. Bir varyos1 1 aldı, usta ba§ına dönüp:
"İzin verir misin?"
"Neye izin verebilir miyim?"
Bloğun bir ucuna vurdu, katmanla§ma noktasını buldu ve hızlı, otoriter bir darbe ile uzunlamasına ayırdı. Bir i§çinin ellerinden çekiç ile keskiyi alıp iki katmandan olu§an bloğu §ekillendirip, ona eğim verdi. Ta§ §ekil ve form deği§tirene ve parlayana kadar yüzeyi ritmik darbelerle i§ledi.
Kafasını kaldırdığında alıngan gözlerle çevrelenmi§ buldu kendini. Ustalardan biri homurdandı, "Ta§ i§çiliği hayvanlar içindir. Karnımızı doyurmak zorunda olmasaydık burada kalır mıydık sanıyorsun?"
Michelangelo böldüğü için özür dil edi. Via Pellicciario' dan inerken kendini aptal gibi hissediyordu; yine de bir Floransa'lı için bir bloğun i§lenmesi onun kendini ifade etme biçimiydi. Yeteneğine, becerikliliğine göre arka-
,
da§larından saygı görürdü. Ta§a ki§ilik kazandırma ve modellemelere, ta§ i§leme en saygıdeğer mesleklerdendi. İnsan ile ta§ın doğal yakınlıklarına dair temel bir inanç, bu insanların doğasında vardı.
l l Çekiç (ç.n.)
459
Saraya döndüğü zaman Poala Rucelai'den bir davet buldu. Bir ordu toplamak üzere Roma' da bulunan Piero de Medici adına verilen resepsiyana çağrılıyordu.
Ve Via Florida'ya yakın bir ev satın almı§ olan Kardinal Giovanni de Medici.
Michelangelo bu davetten duygulanmı§tı. Kendi sıkıcı odasından ve çevresinden ayrılıp tekrar Medici'leri göreceği için sevindi.
Cumartesi sabahı saat ı ı ' de, tra§ olm u§, saçını taramı§ ve alnındaki bukleleri §ekillendirmeyi bitirmi§ti ki, trampet seslerini duydu. Gösteriyi seyretmek için dı§arı ko§tU. Medici'lerin korktuğu ve Savonarola'nın özel hedef seçtiği Borgia Papasını göreceğine heyecanlandı. Kırmızı cüppeli kardinallerin ve haçın arkasında giden papayı mor pelerinli prensleri takip ediyordu. İspanya' daki Rodrig Borgia' da doğan Papa VI. Alexander beyazlara bürünmܧtÜ. Beyaz bir etolü, değerli incileri ve beyaz cübbesiyle beyaz bir atın üstündeydi. Compa dei Fiori boyunca ilerleyen alay Trastevere' deki bir Fransiskan manastırına yönelmi§ti.
64 ya§ındaki VI. Alexander inanılmaz güçlü, iri yapılıydı. Burnunda büyük bir kemer vardı, esrnerdi ve edi yanakları vardı. Roma' da bir tiyatro oyuncusu olarak anılsa da "parlak küstahlığının" yanında bir çok özelliği vardı. Kardinal Rodrigo Borgia olarak güzel kadınları toplaması ve kendinden önde gelenlerin toplayamadığı kadar para biriktirmesiyle ünlüydü. ı460 yılında Papa II. Pius tarafından "yersiz duyumcu, sadist ve sava§çı Ce yiğitliği" yüzünden ayıplanmı§tı. Bu ifade çe§itli annelerden olan 6 çocuğu için yapılmı§ güzel bir adlandırmaydı. Bu çocuk-
460
lardan üçünü çok severdi. ]uan, babasının Roma Ruhban sınıfından ve baronlarından soğurduğu geni§ bir serveti müthi§ bir §ekilde harcayan zampara ve te§hirci biriydi, diğeri Tiber'i cesetle doldurmaktan suçlanan yakı§ıklı duyumcu, saclist ve sava§çı Caesar, sonuncusu da resmi olarak evli olanlarla ya§adığı gayriresmi ili§ki listesinin uzaması dolayısıyla Roma tarafından suçlanan güzel Lucrezzia idi.
Vatikan'ı çevreleyen yüksek duvarlar 3 .000 silahlı muhafız tarafından korunmaktaydı, ancak Roma yedi tepede gerçeklqenlerle ilgili haberleri yaymak için ileti§im sistemi olu§turulmu§tU. Eğer iyi §eyler olmu§sa, pek azı dı§arı sızardı.
Tam teçhizadı tören alayı geçerken Michelangelo da Via Florida' dan Ponte'ye çıktı. Çok erken gelmi§ olduğu için, Paola Rucellai onu çalı§ma odasında kaqıladı. Bu oda koyu renkli panelleri olan birçok el yazması, mermer ba§ rölyefler, duvarda yağlı boya tablolar, Floransa stilinde bir masa ve deri sandalyelerle doldurulmu§tU. Paolo' nun yakı§ıklı yüzü Bemarda Rucellai'ninkini andırıyordu. Güçlü ve düzgün hatları, büyük etkileyici gözleri, açık renkli teni gibi annesinin ailesinden özeliklerinden hiçbiri Michelangelo'ya miras kalmamı§tl. Bunun için hayıflandı.
"Buradaki Floransa'lılar olarak birbirimize çok sıkı bağlıyız." diyordu Paola. "Kendi yönetimimiz, hazinemiz ve yuvalarımızın olduğu ve onları uygulayacak gücümüz bulunduğunu §imdiye kadar öğrenmemi§sindir. Aksi takdirde bu batakta hayatta kalamazdık. Yardıma ihtiyacın olursa bize gel. Sakın bir Romalıya gitme, dürüst pazarlık fikirleri kendilerinin dört bir yandan korunduğu durumları kapsar. "
461
Misafir odasında Floransa kolonisinin kalanıyla da tanı§tı. Qero'ya selam verdi. Bolonya' daki tartı§malarından beri soğuk ve resmi davranıyordu. Papa tarafından a§ağılanan ve bütün kilise hareketleri dondurulan kardinal Giovanni ise onu gördüğü için gerçekten mutlu olsa da Giulio buz gibiydi. Michelangelo, Contessina'nın Luigi adında bir oğlu olduğunu öğrendi. Yine hamile idi. Giuliano'nun Roma' da olup olmadığıyla ilgili sorusuna Giovanni:
"Giuliana Urbino'daki Elisabetta Gonzaga ve Guidobaldo'nun sarayında. Eğitimini orada tamamlayacak." Marsika'nın yükseklerinde kurulmu§ olan saray İtalya' daki en aydın olanların bulunduğu saraylardandı, Giuliano burada çok iyi eğitim alabilirdi.
Otuz Floransa'lıyla birlikte masaya oturdu, ince kıyılmı§ et ve mantarla doldurulmu§ süt danası, yumu§ak ye§il fasulye yiyorlar, Broglia §arabı içiyorlar ve ne§eli bir §ekilde sohbet ediyorlardı. Papa'ya kar§ıdıklarını belirtmiyorlardı . Sadece Borgia' dan bahsediyorlardı. Bir seri vahim aksilik sonucu Vatikan'ı ele geçirmi§ İspanyol maceracı için büyük a§ağılamalarında bile Papalığa duydukları saygıyı korumaya çabalıyorlardı. Cavalcanti'ye göre,
"Hristiyalığın bütün varlığı, serveti Papalığın elinde ve biz ona sahip olacağız ! "
Buna kar§ılık Floransalılar da Papalığın çok da gözdesi sayılmazdı. Onları muhalif bulurlardı ama bankalarına, dünya çapındaki ticaretlerine, Roma'ya getirilen ürünleri için ödenen yüksek ithalat vergisine ve istikrarına ihtiyaçları vardı. Romalı baronların aksine ona sava§ açmamı§lardı sadece feragat etmesi için hevesli bir §ekilde dua
462
etmi§lerdi. Bu nedenle Papa'ya kar§ı olan mücadelesinde Savonarola'nın tarafını tutmu§lar, Piero'nun misyonunu utanç verici bulmu§lardı.
Porta §arabını içtikten sonra misafirler geçmi§e duydukları özlemden dem vurmaya ba§ladılar. Piazza della Signoria' dan birkaç dakika uzaktaymı§çasına Floransa' dan bahsediyorlardı. Michelangelo'nun beklediği an gelmi§ti.
"Roma' daki sanat komisyonlarından ne haber?" diye sordu. "Papalar hep ressamları ve heykeltra§ları davet eder. "
"Borgia, V atikan' daki dairesini dekare etmesi için Perugia' dan Pinturicchio'yu getirtti," dedi Cavalconti.
"V e S ant 'Angelo' daki bir çok oda için. Pinturicchia geçen sene tamamlayıp, Roma'dan ayrıldı. Perugia, Borgia'nın oturma odasının fresklerini ve Papalık sarayının kulesini yaptı. Şimdi o da ayrıldı."
"Mermerle ilgili bir §ey var mı?"
"Arkada§ım Andrea Bregno Roma' daki en saygı değer heykeltra§. Mozole yapımını tekelinde bulunduruyor gibi. Bir sürü çırağı olan büyük bir dükkan i§letiyor."
"Onunla tanı§mak isterim."
"Onu kiliselecin bir çoğunu dekare etmi§ olan yıldırım gihi hızlı bir i§çi ve becerikli bulacaksın. Onu görmeye geleceğini söylerim. "
Balducci hem§ehrilerinin Roma'ya duydukları nefreti payla§maktaydı, yine de Roma' daki ya§ amın sevdiği bir yönü vardı: Dünyanın bütün kö§elerinden toplanmı§ 70.000
463
hayat kadını. Gelecek Pazar, Trattoria Taskana'da yedikleri öğle yemeğinden sonra, Balducci Michelangelo'yu tura çıkardı. Roma'nın meydanlarını, çe§melerini, forumlarını, zafer kemerlerini, tapınaklarını biliyordu. Tarihi geçmi§lerinden dolayı değil, buraları merkez edinen kadınlar cumhuriyetinden dolayı biliyordu. Saatlerce yüzleri inceleyerek, Gomurre'nin altındaki figürlere bakarak yürüdüler. Bu sırada Balducci herbirinin eksiklikleri, erdemleri, keyif veren özellikleri hakkında yorumlarına devam ediyordu. Omuzlarında papağan ya da maymun ta§ıyan, mücevher ve parfümle kaplanmı§, siyahi hizmetçileri tarafından takip edilen Romalı kadınlar bütün kibirleriyle yabancılara; simsiyah saçları ve parlak gözleriyle İspanyol kızlarına, ince bellerinden kemerlenmi§ geleneksel beyaz kıyafetleri içindeki uzun Yunanlara, omuzlarından uzanan pelerinleri içindeki esmer Mısır'lılara, kuzey Avrupa'dan gelen saçlarındaki örgülere çiçekler serpi§tirilmi§ mavi gözlü sarı§ınlara, peçelerinin arkasından bakan düz saçlı Türk kadınlarına ve metrelerce uzunluktaki ipeklere bürünmܧ §a§ı Doğu'lulara tepeden bakıyorlardı . . .
"Aynı ki§iyi iki defa görmüyorum," diye açıkladı Balducci. "Çe§itliliği, kar§ıtlığı, farklı renkleri, §ekilleri, ki§ilikleri severim ben. Benimle ilgili ilginç olan taraf da bu, dünyayı dola§mayı severim. "
"İlk kar§ıla§tığının o günkü en çekici ki§i olmadığını nasıl söyleyebilirsin peki, Balducci?"
"Benim masum arkada§ım, makbul olan av da i§te budur. Bu nedenle ara§tırmamı devam ettiriyorum, bazen gece yanlarına kadar. Dı§ görünü§ler farklı : boyutlar, §ekiller, hareketler. Ama etki? Aynı, çoğunlukla aynı : rutin . Makbule geçen . . . "
464
Michelangelo eğlenmi§ti. Clarissa ile olan deneyimi onda kiralık ba§ka bir kadınla yapılacak a§k benzetimi için istek uyandırmamı§tı, sadece Clarissa için istek duyuyordu.
"Rutinden daha iyisi için bekleyeceğim."
"A§k için mi?"
"Bir bakıma. "
"İlginç. Bu kadar geleneksel bir sanatçı tanıdığıma §a§ırdım."
Zihninde heykeller yaptığı müddetçe ta§ oymadan ya§ayabilirdi. Ama haftalar geçiyor, Kardinal Riario' dan bir haber bile gelmiyordu. Defalarca randevu için ba§vurdu sadece ertelemeyle kar§ıla§tı. Anladı ki, kardinal me§guldü. Çünkü Pa pa' nın yanında Avrupa' daki en zengin adam olduğu söyleniyordu, Lorenzo de' Medici'ninkiyle kıyaslanabilecek ticaret ve bankacılık imparatorluğunu yönetmekteydi.
Michelangelo adamı dilli törenlerde hiç görmedi, ona, Leo §apelde, sabah erkenden onunla konu§maya gönüllü oldu.
Leo sonunda bir görü§me ayarladı. Michelangelo bir çizim folyosu ta§ıyordu. Kardinal Riario, ha.la Roma' da bulunmasına hafiften §a§ırmı§ olsa da onu gördüğüne m'emnun olmu§ gibiydi. Ofısinde, Michelangelo'nun haftalardır beraber yemek yediği, ama arkada§ olmadığı muhasebeciler ve noterlerle çevrili haldeydi. U zun masalarda oturuyorlar, i§lerinden ba§larını kaldırmıyorlardı. Michelangelo, Kardinal'e heykel hakkında ne istediğine karar verip verernediğini sorduğu zaman:
465
"Bunun hakkında dü§üneceğiz. Daha iyi bir zamanda. Bu arada, Roma genç bir adam için çok güzel bir yerdir. Buradan çıkmamı§ çok az eğlence var. Şimdi bize müsaade etmelisin."
Michelangelo ba§ı göğsüne dü§mܧ, yava§ yava§ geni§ merdivenleri inip tamamlanmı§ bahçeye çıktı. Piero de' Medici'nin gözünde sahip olduğu pozisyondaydı; bir kez çatılarının altına girdi mi bu centilmenler mutlu olurdu, ba§ka bir §ey yapılmasına gerek yoktu.
Odasında, beyaz kıyafetin üzerine siyah manto atmı§, gözleri içine çökmü§, aç ve bitkin görünen bir sıska figür onu bekliyordu.
"Lionardo ! Roma'da ne i§in var? Ayrıldığında bizimkiler nasıl dı?
"Kimseyi görmedim," dedi soğuk bir edayla. "Savonarola tarafından Arezzo ve Perugia' daki bir ݧ için görevlendirildim. Şimdi de Viterbo' daki bir kiliseyi disipline etmeye gidiyorum."
"En son ne zaman yemek yedin?"
"Beni Viterbo'ya götürecek bir florin verebilir misin?"
Michelangelo elini para kesesine daldırdı. Lianorda'ya bir altın uzattı. Altını alırken yüzündeki ifade deği§memi§ti.
"Te§ekkür etmeyecek misin?"
"Tanrı'ya verdiğin para için mi? Ona i§inde yardımcı oluyorsun. Kaqılığında kurtulma §ansı elde edeceksin. "
Lianordo'yu görmenin §a§kınlığını zar zor adatabilmi§ti ki babasından bir mektup geldi. Mektubu Floransa' dan
466
haftalık gelen bir kurye getirmi§ti. Büyük bir tedirginlikle bir miktar borca girdiğini ve kuma§ borcundan dolayı tüccarın onu mahkemeye vereceğini yazıyordu. Michelangelo defalarca kağıda baktı. Üvey annesi, karde§leri, yengesi ve amcasıyla ilgili haberlerin arasında tüccarın ne kadar istediğiyle ilgili ya da Lodovico'nun en ba§tan bu borca nasıl girdiğine dair ipucu aradı, bulamadı. Sadece ricası vardı, "Bana biraz para gönder."
Emek isteyen bir i§e duyduğu ihtiyaç nedeniyle devamlı bir projeye giri§memi§ti. Şimdi finansal durumuyla yüzle§mek zorundaydı. Kardinal iliario'nun heykeli için ne kadar ödeyeceğini bilmiyordu.
Leo bu sorusuna "Ne yapacağını ve güzel olup olmayacağını bilmeden Kardinal nasıl karar versin?" diye tatsız bir yanıt verdi.
Çizim örnekleri ve modelleri alıyordu ve sarayda ya§amak için de para ödemiyordu, yine de Papolona'ların St. John için ödedikleri birkaç florin de gitmi§ti.
Haftada birkaç kez Balducci ile Floransa restoranlarında yemek yiyordu ve Floransa'lıları ziyarete giderken giyrnek için gömlek ve birkaç çift çorap da alması gerekiyordu. Bunlar dı§ında kı§ın giyrnek için sıcak bir palto. Bambino'sunu geri almak için Roma'ya getirdiği 30 florini de gün geçtikçe hafıflemekteydi. Heykeli bitene kadar kardinalden ödeme alamayacak gibiydi; bu aylar sürebilirdi.
Florinlerini saydı, 26 tane vardı. 1 3 tanesini alıp J acoppo Galli'nin bankasına götürdü. Balducci'den, Galli'nin Floransa' daki yazınanına ödeme emri göndermesini istedi.
467
Sonra atölyesine dönüp Kardinal'i emir vermeye zorlayacak bir tema bulma hevesiyle i§inin ba§ına oturdu. Dinsel bir konu mu antik bir konu mu tercih edeceğini bilmediği için her ikisinden birer tane hazırlamaya karar verdi.
Kardinal Rovere'nin bahçesindeki muhte§em gövdeden esinlenerek yaptığı Apollo ve daha önce yapmı§ olduğu Merdivendeki Meryem'in bir kopyası olan Pieta'yı i§lenmemi§ balmumuna aktarması bir ayını aldı. Bu seferki Merdivendeki Meryem yolculuğun ba§ında değil, sonundaydı.
Elinde aralarında seçim yapabileceği iki modelin olduğunu bildiren bir not yazdı Kardinal'e. Cevap gelmedi. Tekrar yazdı, bu sefer bir randevu istiyordu. Yine cevap alamadı. Leo'nun evine gitti. Leo o sırada güzel bir hanımla yemekte olduğundan Michelangelo da seromaniye gerek duymadan kapı dı§arı edildi.
Ertesi sabah Leo uğradı, her zamanki medeni tavrıyla Riario'yla konu§mak için söz verdi.
Günler, haftalar geçti, Michelangelo dokunmak için can attığı mermerin yanında oturup onu izliyordu.
"Hangi nedeni öne sürdü?" diye patladı, Leo'ya.
"Sadece seçim yapması için bir dakikasına ihtiyacım var."
"Kardinaller neden göstermez," diyerek yanıtladı Leo. "Sabır."
"Hayatım gelip geçiyor," diye homurdandı. "Ve zamandan bir "Sabır heykeli yapmak zorunda kaldım."
468
4
Kardinal' den randevu alamadı. Leo, Riario' nun Doğu' dan gelmesi gereken fılosunun gecikmesiyle ilgili kaygılarının bulunduğunu ve 'Sanata ayıracak gücünün kalmadığını' açıkladı. Leo'ya göre yapıbileceği tek §ey Kardinal'in gemilerinin Tiber'den gelmesi için dua etmekti . . .
Oymak için hissettiği katıksız açlıkla Andrea Bregno'ya gitti. Bregno Como'luydu. İtalya'nın kuzeyinden 75 ya§ında canlı bir adamdı. Eski bir sarayın ahin olan büyük stüdyonun ortasında duruyordu. Burayı Roma' daki en aktif stüdyolardan birine çevirmi§ti. Her üç bölmeden ikisini yıkmı§, çalı§ma masaları yerle§tirmi§ ve her bir tezgaha İtalyan çırak bırakmı§tı.
Stüdyoya gitmeden önce Sanra Maria del Popola ve Santa Maria Sopra Minerva' daki sunakları ve sarkofajlarını görmek için buralara uğradı . Bregno üretken bir ki§iydi, zevkliydi de. Klasik stilde becerikli ve dekoratif rölyefler konusunda iyiydi. Fakat yenilikçilik anlamında bir kediden daha yetenekli değildi, derinlik boyutu perspektif ya da illüzyon yaratma konusunda fikir sahibi değildi. Çekiç ve keskiyle istediği her §eyi yapabilirdi, ama daha önce bitmi§ halini görmediği bir heykeli yapamazdı. Yeni temalara ihtiyaç duyduğu zaman eski Roma mezarlarını ge�er ve kopyalarını çıkarırdı.
Michelangelo Settignano' dan geldiğini söylediğinde onu samirniyetle kar§ıladı. Y a§lı adamın konu§ması ve tavırları kısa ve keskindi. Y a§ını ele veren tek §ey paqömenimsi yüzünde labirent olu§turmu§ kırı§ıklıklardı.
469
"Mino de Fiesole' deki en eski Riario mozolesini ben yaptım. En tadı melekleri yapan sıradı§ı bir heykeltra§tl. Onun çevresinden geldiğine göre belki sen de Mino kadar iyisindir?"
"Belki de."
"Her zaman yardımcı kullanırım. Görüyorsun, Viterba' daki San ta Maria della Quercia için yaptığım tapınağı yeni bitirdim. Şimdi de Aracoeli' deki Santa Maria için Savelli anıtı üzerinde çalı§ıyoruz. Çıraklığımı bir kuyumcu olarak yaptım, bu nedenle hiç acele etmeyiz ve hiç geç kalmayız, çünkü birkaç dakika içinde yaprakların veya meyvelerin oyulmasının ne kadar süreceğini anlayabilirim. Atölyemi bir kuyumcu dükkanı gibi ݧletiyorum."
"Ama yeni bir §ey yapmanız gerektiğini dü§ünsenize Masser Bregno, hiç yapılmamı§ bir §ey?"
Bregno kısa bir müddet sustu. Sol elini önünde ileri geri sallandırarak:
"Heykeltıra§lık yaratıcı bir sanat değildir. Y enileyicidir. Yeni §eyler uydurmaya kalkarsam bu stüdyo kaos içine dü§er. Burada bizden öncekilerin yaptıklarını yapmak için bulunuyoruz."
"Oymada iyisiniz," dedi Michelangelo, çalı§ılan projelere bakıyordu bir yandan da.
"Muhte§emsiniz ! Yarım yüzyıldır hiçbir ret almadım. Karİyerimin ba§langıcında geleneği kabul etmeyi öğrendim. Elde olan, devam ettirilmeli. Bilgeliğim bana bir servet kazandırdı, Buonarroti. Roma' da ba§arılı olmak istiyorsan insanlara istedikleri, alı§kın olduklarını ver."
470
"Kendi kendine 'Elde olan, deği§tirilmeli" diye dü§ünen heykeltra§a ne olur?"
"Deği§tirmek? Sadece deği§iklik olsun diye mi?"
"Hayır, yaptığı her parçanın var olan gelenekleri a§ması, taze ve farklı §eyler elde edebilmeyi istediği için."
Bregno bu fikri di§leriyle öğütüyormu§ gibi çiğneme hareketi yapıyordu. Biraz sonra ayağının dibindeki tala§ yığınına tükürdü ve babacan bir tavırla Michelangelo'nun omuzunu tuttu.
"Konu§an senin gençliğin, evladım. Benim vesayetim altında çalı§acağın birkaç aydan sonra böyle saçma fikirlerio kalmayacak. Seni iki seneliğine çırağım yapabilirim. İlk sene için 5 düka, ikincisi için 1 0."
"Efendi Bregno, Floransa' daki Medici heykel bahçesinde Bertoldo'ya üç sene çıraklık ettim zaten . . . "
"Donatello için çalı§an Bertoldo mu?"
"Ta kendisi."
"Çok fena. Donatello Floransa' daki heykeltıra§lığı mahvetti. Neyse . . . Mozololerde yapılacak çok meleğimiz var . . . "
Kasım rüzgarlarının serptiği yağmurlar beraberinde impa�atorluğunu yeniden ele geçirmek üzere asker taburlarıyla yola çıkan Piero de Mediciyi de getirdi. Yağmur Michelangelo'yu da yatak odasına kapatmı§tı, kül grisine bürünen ak§amüstlerinde lamba ı§ığı altında çizim yapıyordu. Bunlardan birinde esmer hatları ufak bir gülümsemeyle aydınlanmı§ olan, sırılsıklam haldeki kar-
4 7 1
de§i çıkıp geldi. "Çıraklığımı tamamladım, sen olmadan Floransa'ya katlanamıyorum. Buradaki yün lancasında ݧ aramaya geldim."
Michelangelo, Buonarrato'nun sevgisiyle ısınmı§tı.
"Gel kuru kıyafetleri giy. Yağmur dindiğinde seni Bear oteline götürürüm."
"Burada kalamaz mıyım?" diye istekle sordu Buonarrato.
Michelangelo karyolaya ve tek sandalyeye baktı. "Ben burada sadece . . . bir misafirim. Bear hanı rahattır. Hemen babamdan ve kuma§ tüccarından bahset."
"Senin gönderdiğin 1 3 florin sayesinde bir süredir sakin. Ama Consiglio babamın bundan çok daha fazla borcu olduğunu söylüyor. Babam kuma§ları sipari§ etti, doğru, ama onlarla ne yapacaktı Lucrezzia bile bilmiyor."
Buonarrato, Michelangelo'nun kuru gömleği ve çaraplarını giyerken son be§ ayın olaylarını birle§tirmeye çalı§ıyordu. Francesco amca hastaydı; Lucrezzia da yatağa dü§mܧtÜ, belli ki yine dü§ük yapmı§tı, Settignano çiftliğinin kirası dı§ında bir gelirleri yoktu, Lodovico faturalarını ödeyemiyordu. Gece gündüz finansal durumlarını dü§ünüyordu. Aile kasasına yardım için Givonsimone'ye yalvarması da kar§ılık bulmamı§tl.
Buonarrato, Bear Han'ında bir oda kiraladı, iki karde§ ak§am yemeğini Trattorina' da yedi. Bir hafta geçmeden Roma' da Buonarrato için ݧ olmadığı anla§ıldı, Floransa'lıların burada yün loncası yoktu. Romalılar da bir Floransalıyı i§e almazdı.
472
"Bence eve dönmelisin. " dedi pi§manlıkla. "Eğer dört oğlu da uzakta olup bir yardımda bulunmaziarsa babam nasıl idare eder?"
Buonarrato bir sağanak sırasında ayrıldı ; Piero de' Medici de yağmurdan sırılsıklam olmu§ bir halde Roma'ya dönmܧtÜ. Ordusundan son kalanlar da dağılmı§ ; parasız kalmı§, Orsini tarafından bile terk edilmi§ti. Tekrar güç kazandığında malıvermeyi planladığı Floransa'lıların listesini çıkarıyordu. Alfonsina, çocuklarıyla beraber ailesine ait ev lerden birine yerle§mi§ti; Piero, Roma' da ağır kumar kayıpları ve karde§i Giovanni ile toplum içinde yaptıkları kavgalada skandal çıkarıyordu. Sabahlarını San Severina Sarayı'nda geçiriyor, sonra hava kararana kadar da o sırada gözdesi olan merresiyle vakit geçiriyordu. Geceleri ise §ehrin sunduğu her türlü kötülüğe bula§mak için Roma sokaklarında geziyordu. Gün doğarken de sürünerek Alfonsina'nın sarayına geliyordu. Floransa'nın kolonisi için de e§it derecede kötü olan yanı kibri ve tiranlığıydı. Floransa'yı tek ba§ına yöneteceğini duyurdu, Konseyin bile yardımı olmadan. Çünkü "Ba§kalarının yardımı olmadan da kötü yönetmeyi becerebilirim. " diyordu.
Kardirral Giovanni' nin vereceği N oel yemeği için davet aldığına §a§ırmı§tı Michelangeo. Müsrifçe yapılmı§ bir partiydi. Giovanni'nin evi Floransa'ya yaptığı ilk seyahatinden getirdiği güzel objelerle doluydu; Medici tabloları, ' bronzlar, dokumalar ve gümü§ kaplamalar . . . Hepsi, Piero' nun borçlarını kapatmak için yüzde 20 kada re hine verilmi§ti artık. Böylece Floransa'lı bankacılar "Medici'lerin harcadığı her florin onlara 8 lirete mal oluyor." diye biliyorlardı. Michelangelo, Piero' nun uğradığı yıkımı gördüğünde §Ok oldu: Sol gözü neredeyse tamamen
473
kapanmı§tı, öbek öbek saçların döküldüğü yerlerden kafatası görülebiliyordu. Bir zamanlar yakı§ıklı olan yüzü §imdi §İ§ ve damarlıydı.
"Buonarroti" diye haykırdı Piero. "Bolonya' da Medici'lere sadakatsizlik yaptığını hissetmi§tim. Ama kızkarde§İm Contessina' dan saraydaki pek çok değerli mücevheri ve sanat eserini kurtardığını öğrendim."
"Fırsat bulduğum için §anslıydım, majesteleri." Piero kral edasıyla sağ kolunu kaldırdı. Sesi misafir odasındaki herkesin duyabileceği kadar yüksekti.
"Sadakatine kaqılık olarak, Buonarroti, seni benim için bir mermer yapmakla görevlendiriyorum."
"Bundan mutluluk duyarım, Ekselansları," diye sessizce yanıtladı Michelangelo.
"Büyük bir heykel," diye yüksek perdeden konu§masına devam etti Piero.
"Küçük yapsak daha iyi olur," diye ekledi Giovanni, dolgun gürbüz suratında a§ağılayıcı bir ifade vardı. "Karde§İm çok gezeceğe benziyor ve kolunun altında gerçek boyutta bir Herakles fıgürü ta§ıyamaz."
Piero, karde§inin sözlerini bir kenara savurdu.
"Kısa bir süre sonra seni aldıracağım. O zaman emirlerimi verırım."
"H aberinizi bekleyeceğim."
Gerilim dolu gecenin ardından eve dönerken ilk defa Torrigiani'yi gördü. Altın sırmalada dolu pelerinleri
474
içindeki bir grup Roma'lıyla aynı gruptaydı. Caddeden inerken yakı§ıklı yüzü gülümsüyordu, kollarını samimiyede arkada§larının omuzlarına atmı§tı. Hepsi §araba ve ne§eye doymu§ Torrigiani'nin performansına kükreyerek gülüyorlardı.
Michelangelo kendini kötü hissetti. Korku hissetse bile ne farkedecekti ki? Yine de bundan daha fazlası olduğunu biliyordu. Medici Sarayı'nın soyulması tecrübesine yakın bir §eyler, Piero'nun kötüye gidi§, zamanın ve mekanın kendinde var olan ve saldırıp yok etmeye hazır duyarsız yıkıcılığın farkında olması.
Kardinal Riario'nun gemileri sonunda Ripetta Limanı'na ula§tı. Leo yeni yıl resepsiyonu için Michelangelo'ya bir davetiye ayarlamı§tl.
"Kadifeyle kaplı açılıp kapanabilen kutulardan getireceğim, mücevher severlerin taçlarını ve mücevherli ba§lıklarını sergilemek için kullandıklarından. İki kil modelini koyarız . Kardinal çevresini saran insanları etkilerneyi sever. Sana i§aret veririm." diye açıkadı.
Yaptı da. Kardinal Riario Kilise'nin yöneticileri, Papa, onun oğulları, Juan ve Caesar, Lucrezzia ve kocası, kardinaller, papazlar, Roma'nın asil aileleriyle çevrelenmi§ti. Kadınlar bol mücevherle süslenmi§ ipek ve kadife kıyafetlere bürünmü§lerdi.
Leo Riario'ya dönüp, "Buonarroti sizin seçmenız ıçın heykel modelleri yapıyordu, Majesteleri."
Michelangelo kutuları masaya yerle§tirdi, ipleri açtı ve kenarlarının açılmasını sağladı. Her bir modeli avuçlarına aldı ve görmesi için Kardinal'e uzattı. Kadınlar el-
475
divenli elleriyle mesafeli bir alkı§ tuttururken erkeklerin arasından da beğeni ınınltıları yükseliyordu.
Modeliere bakan Kardinal "Mükemmel! Mükemmel! ' diye haykırdı. "Çalı§maya devam et sevgili oğlum, yakında isteğimizi söyleyeceğiz ."
Michelangelo boğuk bir sesle "O zaman majesteleri bu heykellerden herhangi birini istemiyor."
Kardinal, Leo'ya döndü. "Yeni modeller yapar yapmaz arkada§ını bana getir. Enfes olacaklarına §üphem yok."
Odanın dı§ında Michelangelo'nun öfkesi sel gibi çağladı.
"Bu ne tür bir adam böyle? Bir §eyler yapmamı isteyen, merrneri satın alan oydu . . . Geçinmem lazım. Aylarca, yıllarca burada o mermere dokunma iznim olmadan kalabilirim."
Leo umutsuzluğa kapılmı§tı. "Misafırlere seçme hakkı vererek onları pohpohlayabileceğini dü§ünmü§tüm . . . "
"İki metrelik Carrara mermer bloğuna ne yapılacağıyla ilgili iyi bir seçim!"
"Ama hiç karar çıkmamasından daha iyi! Üzgünüm."
Michelangelo pi§man oldu.
Bir ba§ına sokaklarda gezdi. Şimdi bayramı kudamak için dı§arı çıkan aileler ve çocuklarla doluydu. Pinchio Tepesi'nden ı§ıl ı§ıl yanan ve dönerek yükselen havai fı§ekler gökyüzünde parlıyordu. Soggi haklıydı. Heykeltıra§lık listenin en altındaydı. "Apollo isteyen var mı?
476
Pieta isteyen var mı?" diye bağıra bağıra dola§an seyyar satıcı gibi dola§acaktı.
"Zaman," diye kendi kendine mırıldandı. "Herkes kendisine zaman verınemi istiyor. Ama zaman, ben bunları figürlerle daldurana kadar evren kadar bo§."
İnsanlada medeni bir §ekilde konu§amadığı karanlık bir korku denizine girmi§ti. Balducci kendisini melankoliden çıkartacak altın saçlı Floransalı bir kız bulmu§tU. Michelangelo, Kardinal Riario' nun resepsiyonundan beri ilk defa gülümsedi.
"Ah Balducci, hayat ke§ke senin dü§ündüğün kadar kolay olsa."
Trattoria Toskana' da Floransalı mımar Giuliana da Sangallo ile kar§ıla§tılar. Gür sarı bıyıkları hala ağzının kenarlarından sarkıyordu ama yalnız gibiydi. Roma' da kiralık evlerde ya§arken karısını ve oğlunu arkasında, Floransa'da bırakmı§tl. Santa Maria Maggiore'nin ah§ap duvarını Kolomb tarafından Amerika' dan getirilen ilk altıola kaplama ݧİnden daha iyi bir ݧ için bekliyordu. Michelangelo ve Balducci'yi kendine katılmaya davet etti. Michelangelo'ya nasıl olduğunu sordu, genç adam öfkesini kovarken dikkatle dinledi .
"Y a.nlı§ kardialin hizmetindesin," dedi Sangallo. " ı 48 ı ' de Floransa'ya gelip amcası IV. Sixtus'un §apelindeki duvar resimleri için Ghirlandaio, Batticelli ve Roselli Capitaline Müzesi'ne bronz getirmek ve Roma'daki ilk halk kütüphanesini açmak için Sixtus'u ikna eden oydu. Kardinal Rovere Roma'ya döndüğünde seni onunla tanı§tırırım."
477
Bundan cesaret alan Michelangelo sordu: "Ne zaman dönecek?"
"Şimdi Paris'te. Borgia'ya biraz kızgın, yıllarca uzak kaldı. Ama her §ey onun yeni Papa olacağı yönünde. Yarın gelip, seni Roma'nın en sevdiğim yerlerinde gezdiririm, bugünkü pis kokulu yıkıntıları değil. En iyi mimarlar buradayken görkemli olan Roma'yı. Kardinal Rovere, Papa olduğunda Roma'yı tekrar yaratacağım. O zaman sen de heykel yapmak istediğini unutup kendini mimariye vereceksin."
Bu ihtiyaç duyulan bir deği§iklikti.
Sangallo, Pantheon'la ba§lamak istedi. Çünkü bu Brunelleschi'nin 1 500 yıl boyunca unutulmu§ olan mimari sırrı bulmak için çıktığı, Roma'nın en görkemli kubbeli yapısıydı. Bir değil iki kubbeden olu§uyordu, iki ku b be yapısal olarak birbirine geçmi§ti. M.S. 27 ' de ortaya çıkan bu Roma dehası sayesinde Brunelleschi Floransa'ya dönüp, yüzyıldan uzun bir süre ayakta kalacak olan katedral kubbesini yapabilmi§ti.
Sangallo, Mihelangelo'ya mimarlıkla ilgili bir tomar kağıt uzattı.
"Çok güzel. Şimdi Agustus zamanındaki Romalıların gördüğü §ekliyle Pantheon'u yeniden in§a edeceğiz."
Mermer kaplı iç kısmını yeniden kurarak öncelikle iç kısmın çizimini yaptılar. Kubbenin ortasından gökyüzüne bir delik açılıyordu. Dı§ına yönelip, galeriyi destekleyecek 1 6 tane kırmızı gri sütun çizdiler, devasa bronz kapılar, bronz çinileele kaplı kubbe, tarihçilerio betimlemelerine benzeyen geni§ tuğlalı dairesel yapı.
478
Koltuklarının altında kağıt tomadarıyla Via della Botteghe Oscure'ye yürüdüler ve oradan Capitaline Tepesi'ne çıktılar. Buradan büyük Roma forumuna yukarıdan bakılıyordu. Erken Roma ba§kentinin kalbindeydiler. Şimdi üzerinde domuzların ve keçilerin odadığı toprak tümsekleriyle dolu moloz yığınlarına dönܧIDܧtÜ. Buradaki iki tepede M.Ö. 6. yüzyıldan kalan Jüpiter'in ve Juno Mneta'nın tapınakları bulunuyordu.
Sangallo, Halikarnasoslu Dionisos'un betimlediği kalın bir altın tabakasıyla kaplanmı§ bronz olan Jüpiter tapınağının çatısını anlatırken onlar da bu yapıları kağıt üzerinde hayata geçiriyorlardı. Ön kısımda üç sıra sütun, yanlarda birer sıra sütun ve iç kısımda ise Jüpiter, Juna ve Minerva'ya parelel üç mihrap bulunuyordu. Plutarch, Domitian'ın dördüncü tapınağını betimlemi§ti: Pentelik merrnerinden zarif sütunlar, devasa rustik ta§lardan yapılar, galeride imparatorların ve yöneticilerin tannlara kurban adadığı taç giymi§ heykeller vardı. Hepsini çizdiler.
Tepenin yamaondan zorlukla ilerleyerek foruma indiler kalan vakitlerini burada geçirecekler, eski günlerdeki görünümleriyle binaları çizeceklerdi: Satürn ve Vespasio tapınakları, son derece sade sarı tuğlalardan yapılmı§ Julius Sezar'ın senato evi, devasa sütunlara ve zengin korint ba§lıklara sahip olan Kastar'un tapınağı, sonra da Titus kemerinden kolozyuma kadar ne var-
, sa . . . Michelangelo'nun elleri hayatında hiç olmadığı kadar hızlıydı, sözlü berimlerneler ve çizimler döktüren Sangallo'ya yeti§meye çalı§ıyordu.
Gece bastırdı. Michelangelo tükenmi§ti, Sanggallo ıse zafer kazanmı§tı.
479
"Bir zamanlar Roma olarak anılan görkemi ortaya çıkarını§ bulunuyorsun. Her gün bunun üzerinde çalı§. Palathine'ye git ve Everus'un hamamlanyla Flavian'ın sarayını yeniden çiz. Circus Maximus'a, Constantine bazilikasına, Neron'un Esquiline'nin dibindeki altın evine git. Romalılar dünyanın tanıdığı en yetenekli mimarlardır." Michelangelo, Sangallo'nun hareketli, çekici yüzüne baktı, gözlerinde heyecan ı§ıltısı vardı.
"Sangallo günlerini önemli hale getirmek için eski Roma mimarisine, Balducci de kızlara sahip. Benim de heykel i§im olabilir." diye kendi kendine mınldandı.
Kalbinin derinliklerinde, Kardinal Riario'nun iki metrelik mermere dokunma izni vermesiye ilgili gittikçe büyüyen bir §Üphe vardı. Ümitsizlik içinde Orsini Sarayı'ndaki Piero'yu aradı. Kabul §ansını artırabilecek küçük, çekici bir parça önerebilirdi. Piero o sırada ak§am yemeğinin yapılı§ tarzı üzerine hizmetçilerle fena bir kavgaya tutU§ffiU§tU. Koca me§e masasının diğer ucunda Alfonsina oturmaktaydı. Yorgun gözleri Michelangelo'yu zar zor tanımı§ gibi görünüyordu.
"Ekselanslan, bana ba§lama talimatı verdiğiniz takdirde sizin için güzel bir heykel yapacak zamanım var artık."
Piero yan uyanıktı.
"Hatırlamıyor musunuz? Noel resepsiyonunda emret . . . "
"Ne dü§ünüyorsun?"
"Bir küpid tasarım var. Eğer ho§unuza gidecekse."
"Küpid mi? Peki, neden olmasın?"
"Sadece sizin onayımza ihtiyacım var."
480
Piero tekrar bağırmaya ba§ladı. Michelangelo gitmesi gerektiğini anladı; devam etmesi söylenmi§ti zaten. Nehir kenarında, Tiber Limanı' na kadar yürüdü. Gördüğü küçük bloğa erimekte olan birikimden be§ florin daha verdi. Onun için merrneri el arabasında eve kadar götüren çocuğu güçlükle takip etti.
Mermerin kötü olduğunu anlaması iki gününü aldı. Aptalca davranmı§tı, bahçeye girip gözüne güzel görünen ilk ta§ı aldı. Böyle bir §eyi Floransa' da kesinlikle yapmazdı. Ama burada Roma' da acemi gibi davranıyordu. 5 florini çöpe gitmi§ti.
Ertesi sabah, Kardinal Riario'nun iki metrelik merrneri aldığı Guffatti'nin bahçesine gitti. Blokları iyice test etti, su altında oluk veya yarık göstermeyen, güne§in ilk ı§ıklarında §effaf görünen beyaz bir mermer buldu. Bu kez 5 florinle iyi bir yatırım yapmı§tı; ama kesesi de 3 florine dü§IDܧtÜ.
Travestere'deki i§çi bölgesinin bir gününü çizdi, çocuklar sokaklarda oyun oynuyor, çınlayan metal dükkanları önündeki ot minderlerde uzanıyorlardı. İlk darbeleri için eline keski ve çekiç almasına sayılı gün kalmı§tl.
Balducci sordu: 1
"Piero' dan imzalı bir anla§ma alsan daha iyi olmaz mı? El kayabildiği herbir florini Floransa'ya ba§ka bir saldırı daha düzenieyebilmek için paralı askerlerine yatırıyor."
Piero anla§ma yapmıyordu.
48 1
"Sevgili Buonarroti, sen Kupid'i bitirmeden önce ben Roma' dan ayrılıyorum. Büyük ihtimalle bir daha asla geri dönmeyeceğim . . . "
"Bana fikrinizi deği§tirdiğinizi mi söylüyorsunuz Ekselansları?" ihtiyacı diline keskin bir set çekiyordu.
"Bir Medici fikrini asla deği§tirmez," dedi soğuk bir §ekilde. "Sadece me§gulüm. Bu konuyu bir seneliğine erteleyelim. "
Piazza Sant' Apollinare'nin dondurucu soguguna çıktığında "Bu bana hak!" diye bağırdı. Sesi acı doluydu, yüzü midesi bulanmı§ gibi buru§IDU§tu. Birisi için bir §eyler yapma isteği Piero'nun eften püften anla§masını bir yemin olarak algılayabilirdi.
Yine de sırf beyaz merrnede çalı§mak ve onun tozunu solumak için Kupid'i bitirdi.
Kardinal Riario' dan alabildiği bir sonraki randevuya kadar öfke dolu iki ay geçirmi§ti.
"Bu gün benim için ne getirdin?" diye sordu nqeyle.
"Kardinal Rovere'nin bahçesindeki ho§ antikalara uyacak pagan bir §ey var mı?"
Michelangelo ayaküstü bir yalan söyleyiverdi. "Evet majesteleri ."
Küçük odasındaki dar yatağında oturdu. Ate§i varmı§çasına ter fı§kırıyordu bedeninden. Zihninde tamamen eğlenceli ve en çok zevk verebilecek olan Yunan tanrısını bulmaya çalı§ıyordu. Floransa kö§esinde olduğu bir gece Altoviti sordu:
482
"Hiç Baküs yapmayı dü§ündün mü?"
"Hayır, pek §arap içmem."
"Baküs aynı zamanda doğa tanrısı Diyonisos'tur. Bereketi temsil eder. İnsanlara tuhaf ve gizemli hediyeler getiren, kederlerini, gereksiz konuları, hayatın zalim trajedisini unutturan odur. Eğlenmek, gülmek, §arkı söylemek ve mutlu olmak insan için iyi bir §eyse Baküs' e çok §ey borçluyuz demektir."
Aklına harnarnda gördüğü genç geldi; bir atletinkine benzer orantılı vücudu, ince bacakları, ince beli, güçlü kaslada örümü§ göğsü ve kolları vardı. Bir pantere benziyordu.
Çalı§mak tek ödülüydü. Cuma günü Roma' da §iddet patlak verdi. Kaldırım ta§ları kana boyanıyordu. Kendilerinden ölesiye nefret eden Romalıların silahlı askerlere ta§ ve sopalarla saldırması üzerine Papa' nın İspanyol paralı askerleri tarafından ba§latılmı§tı. Daha sonra Lucrezzia Borgia'nın e§i üzerine yürüdüler. Lucrezzia İspanyol müttefik bulmak için Borgia ailesi tarafından öldürülmek is tendiğini duyurduktan sonra Roma' dan kaçtı. Bunu Floransa'yı yerle bir etmek için 1 300 askerlik bir ordu toplamı§ olan Piero de' Medici'nin ayrılı§ı izledi, pqinden Papa. Savanarola'yı aforoz edince Floransalıların bulunduğu bölgede isyan çıktı ve Juan Borgia'nın ürktirücü cinayetiyle son buldu. Tiber' de ava çıkmı§ olan balıkçılar Juan Borgia'nın cesedini buldular ve kıyıya çıkardılar. Hala üzerinde kadife mantosu ve batları duruyordu. Elleri bağlı bir §ekilde dokuz yerinden bıçaklanmı§tı. Romalılar sevinçlerini saklamak için çok çaba göstermediler.
483
Korku hükümdarlığı Roma' nın üzerine çöktü. Vatikan ve §ehir felç olmu§tu. Papa'nın polisleri Juan'ın ziyaret etmi§ olduğu her eve zorla girmi§, hizmetiilere ݧkence ederek ipucu aramı§, komplo iddialarını kanıtlamak için Floransalılara ait evlerin altını üstüne gerirmi§lerdi. Önce Lucrezzia'nın kocasını suçladılar, sonra da Papalığa ters dü§ınܧ her bir asil Roma ailesini . . . Ta ki Papa'nın ve diğerlerinin kendi yükseli§inin önünü açmak için küçük karde§i tarafından öldürülmü§ olduğundan emin oldukları söylemisi yayılana kadar.
Kardinal Riario, Papa'sıyla birlikte yas tutmaya gıttı. Saray sadece çok önemli i§lere açılıyordu. Heykeltıra§lık bunun çok gerisindeydi. Her §eyin ters gittiği bir dönemde terk edilmek lükstü.
"Kardinal uzunca bir süre heykelden bahsetmez. Sonra yeni bir hami bulmanı tavsiye ederim." dedi Leo Boglionı.
"Roma'da mı? Kardinal Riario'nun tavrı bütün §ehre yansımayacak mı?"
"Maalesef öyle. Fakat Savanarola'nın yönetimindeki Floransa bundan daha mı iyi?"
"Hayır. Ama benim evim. Son bir randevu ayariayabilir misin? Böylece paramı alabilirim. "
"Para mı? Heykel yapınadın ki."
"Çalı§tım. Çizimler, modeller yaptım. Ama siz oymaya ba§lamama izin vermediniz. Kardinal zengin bir adam. Ben de paramı son kuru§una kadar harcadım."
484
Gece boyunca yatağında dönüp durdu, Balducci onu ördek avlamak için baraklığa davet ettiği zaman huzursuzla§ffiı§tı.
"Havası sana iyi gelecek. Seni adam yapar. Erkekliğimi korumak için her bo§ anıını uzun yürüyü§lere ve ava ayırının."
Michelangelo erkeklik derken Balducci'nin ne kastettiğini anlamı§tı. Alaylı bir §ekilde "Kadınlara harcamak üzere para yığmak."
"Elbette!" diye haykırdı Balducci, "Her adam bir yerlere harcamak için servetini yığar."
Problemierin hepsi domatesler gibi aynı zamanda olgunla§tı, Lionarda tekrar ortaya çıkmı§tı. Kıyafeti yırtılmı§, yüzüne kan bula§mı§tı. Tutarsız hikayesinden, Viterbo'nun ona sırt çevirdiğini, onu dövdüğünü ve aforoz edilmi§ olan Savanarola'yı desteklediği için manastırdan attığını anladı.
"Evime, San Marea'ya gitmek istiyorum," dedi boğuk bir sesle, çatlamı§ dudaklarını yalıyordu. "Bana dönü§ parası ver."
Michelangelo kesesinden son parayı da çıkardı.
"B�n de çok kötü bir yenilgi ya§adım. Umudum eve dönebilmek. Ama gitmeden burada birkaç gün dinlen."
"Te§ekkür ederim ama olmaz. Para için te§ekkür ederim."
Yıllardır karde§inin sesinde duyduğu tek yumu§aklıktı. İkinci darbe üvey annesi Lucrezzia'nın ölümüydü. Bu
485
ölümü babası birkaç kırık dökük cümleyle bildirmi§ti. "Il Migliore, mükemmel" dediği kadını sevgiyle andı. Sadece en iyi olanı alır, bakımını üstlendiği dokuz
Buonarroti'ye elinden gelenin en iyisini sunardı. Lodovico ona a§ık mıydı? Buna cevap vermesi zordu. Lucrezzia ona i§ık mıydı? İkinci e§ olarak geldiği bu büyük aileye? Evet, a§ıktı. Tek ba§arısının ve heyecan duyduğu tek §eyin yemek pi§irmek olması onun hatası değildi. Elinde olanı esirgemeden vermi§ti. Üvey oğlu bu kayıp ardından gözya§ı döktü.
Birkaç gün sonra Bear hamndan bir U§ ak Buonarrato' nun geri geldiğini bildirdi. Aceleyle Piazza Novana'daki kent pazarını, harap olmu§ Pompei tiyatrosu ile Domition stüdyosunun arasındaki atölyeleri, dükkaniarı ve Piazza sam' Apollinare'ye kadar uzanan sebze bahçelerini geçti.
"Babam nasıl?" diye üst el edi Michelangelo. "Lucrezzia' nın ölümünü nasıl kaqıladı?"
"Kötü. Kendisini yatak odasına kilitledi."
"Ona ba§ka bir e§ bulmalıyız."
"Ba§ka bir ölüm daha ya§amaktansa yalnız kalmayı tercih edeceğini söylüyor. Tüccar az kalsın onu tutuklatıyordu. Consiglio babamın ürünleri aldığını kanıtlayabilir, birkaç florinimiz kaldığına göre hapishaneye girmesi gerekebilir.
"Hapishane mi! Aman Tanrım! Settignano villasını ve çifdiğini satmalı."
486
"Satamaz. Uzun süreliğine kirada. Ayrıca, bizi son mirastan mahrum bırakacağına Stinche'ye gidermi§ . "
Michelangelo öfkelendi:
"Bize kalan son miras, bir ev mi? Son mirasımız Buonarroti adı. Onu korumak zorundayız ."
"Ama ne yapacağız? Ben ayda sadece birkaç kuru§ kazanıyorum . . . "
"Ben hiç kazanamıyorum. Ama Kardinal Riario'nun durumumu görmesini sağlayacağım."
Kardinal boynundaki uzun zincirle oynayarak sakince dinledi.
"Bu kadar zamanı bo§a geçirmeni istemezdim."
"Te§ekkür ederim Ekselansları, cömert davranacağınızı biliyordum."
"Gerçekten öyle davranacağım. Mermer bloğun bütün haklarından ve bana mal olan 3 7 dükadan feragat ediyorum. Mermer senindir, sabırlı bekleyi§in için. "
Müracaat edeceği tek bir yer kalmı§tı. Floransa'lı bankacılar, Rucellai ve Cavalcanti. Borca girebilirdi. Oturdu ve babasına "Benden ne istersen göndereceğim, kendimi köle olarak satınarn gerekse bile." Yazan bir mektup gönderdi. Sonra Paolo Rucellai'ye gidip ricasını bildirdi.
"Bankadan kredi mi? Olmaz, yüzde yirmilik faiz senin için oldukça fazla. Benden faizsiz borca, evet. Yirmibe§ florin yeterli olur mu?"
"Geri ödeyeceğim. Göreceksiniz."
487
"Kesende para olana kadar bu borcu unutacaksın." Kalabalıklarla dolu ve nehirden gelen kumla tıkanmı§, kaldırımsız, labirent gibi caddeleri ko§arak geçti. Buonarrato'ya Rucellai' nin imzaladığı ödeme fı§ini verdi. Buna borç bakiyesi ile ilgili sorumluluğu aldığına dair Consiglio'ya yazdığı notu ili§tirdi, bir yıl içinde ödeyeceğini garanti ediyordu.
"Babamın istediği kesinlikle bu," parmaklarını bu kağıtlar üzerinde dola§tırırken dü§ünceli dü§ünceli bunları söyledi. "Buonarrato, artık bir §ey kazanamayacak, Francesco Amca da öyle. Sen ve ben, Buonarroti'ler biziz artık. Lionarda veya Givonsimona' dan da yardım bekleyemeyiz. Ufalıktan, Sigismondo'dan da . . . Şarap loncası onu çıkardı. Babam senin gönderdiğin kağıtları görünce Buonarroti ailesi senin ellerine kalmı§ olacak."
İyi talih de ağaçtaki §eftalilerin olgunla§ması gibi pe§pe§e gelir. Michelangelo Küpid'in cilalanınasını bitirdi, uykudan yeni uyanmı§, annesi tarafından kucağa alınmak için kollarını uzatan tadı bir çocuk.
Balducci, bu vurgulu sıcaklığa, pürüzsüz yüzeyine hayran kaldı. Patronu, Jacopo Galli'ye göstermek için Galli evine götürüp götüremeyeceklerini sordu.
Merrneri sokaklarda ta§ıyacak Bugiardini yoktu artık. Balducci büyük bir sernede bir katır kiraladı. Michelangelo, Küpid'ini bir battaniyeye sardı ve hayvanı Parione'deki Le n tari hattı boyunca çekti, Damosso' daki San Lorenzo'yu geçmi§lerdi. C asa Galli, J acopo Galli' nin atalarından biri tarafından kurulmu§tu. Galli sadece Kardinal Rovere'nin gerisinde kalan antik heykel koleksiyonu olu§turabildiği için onlara minnettardı.
488
Michelangelo Küpid'i çözerken Balducci de katın bağladı. Geni§ basamaklı ay merdivenleri indikten sonra Michelangelo kendini üç tarafı evle çevrili, dördüncü yüzünde merdivenler bulunan bir avluda buldu. Gizli bahçe ilüzyonu olu§turuyordu, ya da Michelangelo'nun adım atar atmaz dü§ündüğü gibi heykellerden, mermer duvar süslerinden ve çömelmi§ havanlardan olu§an batık bir saraydı.
Roma'da üniversite eğitimi almı§ Jacopo Galli, o zamandan beri her gün kitap okurdu. Aristophanes'in Kurbağalar eserinin bir kopyasını kenara bırakıp ayağa kalktı. Kalkarken hiç bitmeyecek gibiydi. ı .80 belki ı .84 neden 1 .90 olmasındı? Michelangelo'nun gördüğü en uzun adamdı. Kısa boylu Roma'lılada eğilerek konu§makla bir ömür geçirdikten sonra omuzları biraz kamburla§mı§tı. Michelangelo önünde çocuk gibi kalmı§tı.
"Ah, kucağında heykelle gelmi§sin. En sevdiğim görüntü bahçemin görüntüsü. "
Michelangelo, Küpid'i Galli'nin kitabının yanına koydu, kafasını kaldırıp adamın mavi gözlerine baktı.
"Korkarım Küpid'imi zorlu bir mekana getirmi§im."
"Sanırım öyle değil," dedi Galli sesini normal bir seviyede çutmaya çalı§arak. "Balducci, arkada§ın Buonarroti'yi bir dilim soğuk karpuz için eve götür."
Birkaç dakika sonra döndükleri zaman Galli'nin merdivenlerin yanındaki alçak duvardan bir gözdeyi kaldırıp onun yerine Küpid'i yerle§tirdiğini gördüler. Sandalyesine oturmu§tU yeniden. Ev sahibinin arkasında kalan
489
Michelangelo, Yunan heykel gözdelerini, Roma sarkofajlarını, tapınak resimlerini, koca bir gri fon, insan kafalı Mısır asianı bulunan duvarı inceleme fırsatı buldu.
Galli' nin gözleri hareketliydi.
"Sanki senin Küpid'in ben doğduğurndan beri buradaymı§ gibi, bu heykellerin devam eden neslinden. Bunu bana satar mısın? Ne fıyat belirleyelim. "
Michelangelo mütevazi bir §ekilde mırıldandı: "Size kalmı§ . "
"Bana durumundan balıset öncelikle. "
Michelangelo Riario ile geçirdiği bir seneyi anlattı.
"Demek bir kuru§ ödeme yapmadan, iki metrelik merrnede ayrıldın oradan? Küpid' in elli düka ettiğini varsayalım? Senin muhtaç oluğunu bildiğim için hırsıının bu ücreti yirmibe§ dükaya indirmesine izin vereceğim. Sonra da sanada ilgili i§lerde aç gözlülükten tiksindiğim için hak ettiğin miktarın altında olan yirmibe§ dükayı da alıp, ilk tahmini bedeline ekleyeceğim. Formülümü onaylıyor musun?
Michelanelo'nun gözleri parıldamı§tl.
"Sinyor Galli, bir senedir Romalılar hakkında kötü §eyler dü§ünüyordum. Sizin hakkınızcia bütün §ehirden özür diliyorum."
Galli oturduğu yerden reverans yaptı. "Şimdi iki metrelik bloğundan bahset. Onunla ne yapmayı planlıyorsun?"
490
Michelangelo, ona Baküs, Apollon ve Pieta çizimlerinden bahsetti. Galli'nin merakı uyanmı§tı.
"Bu civarda Baküs çıktığını hiç duymadım. Gerçi Yunanistan' dan getirilen bir iki sakallı ya§lı adam figüründen ba§ka fazla bir §ey yok."
"Hayır, hayır, benim Baküs'üm genç olacak, eğlence ve verimliliğine yakıpcak §ekilde."
"Yarın saat dokuzda bana çizimlerini getir."
Galli evden para kesesini getirdi ve Michelangelo'ya 75 düka uzattı. Michelangelo, katın kiraladığı alııra teslim etmek için karanlık sokaklardan geri döndü. Sonra ödünç aldığı 25 dükayı geri vermek için Rucellai'ye uğradı.
Ertesi ak§am belirlenen saatte Galli' nin bahçesine gitti. Kimse yoktu. Saatler geçmi§ gibi geldi. Kendini heykelinden ayrılırken, onu değerinin çok altında Guffatti'ye satarken ya da bir sonraki yük katarıyla Floransa'ya dönerken dü§ledi. Sonra Galli geldi bahçeye, onu selamladı. Birer aperatifhazırlayıp çizimieri incelemeye koyuldu. Çok geçmeden Sinyora Galli, uzun, kıvrak, gençliğini geride bırakmı§, ama ha.la. asil bir güzelliğe sahip olan bu hanım mum ı§ığındaki ak§am yemeğinde onlara katıldı. Serin bir esimi yaz sıcaklığına karı§ tl. Yemek bittiğinde Galli sordu:
"BJoğunu buraya ta§ımak ve Baküs'ü benim için yapmak ister misin? Kalabileceğin bir odan da olur. Heykelin tamamı için sana 300 düka öderim."
Michelangelo ba§ını öne eğdi. Böylece mum ı§ığı ona ihanet etmeyecekti. Floransa'ya rezil bir §ekilde dönmekten, yenilgiden kurtulmu§tu.
49 1
Yine de ertesi sabah m ermerini Riario' nun sarayından, Galli' ninkine ta§ıyan Guffatti' nin arabasının yanı ba§ında yürürken kendini dilenci gibi hissetti. Senelerini bir yardım severden diğerinin yanına ta§ınarak mı geçirecekti? Saray saray, hami gezen çoğunlukla iyi misafir edilen, doyurulan ve eğlendirilen sanatçılar biliyordu; ama kendisinin bununla mutlu olmayacağını da biliyordu. Bir gün kendi duvarları içinde, kendi patronu olacağına söz verdi.
U §eklindeki koridorun Galli' nin kar§ ısında kalan kanadındaki bir yatak odasına yerle§tirildi. Sıcak, gün ı§ığı alan ho§ bir odaydı. Sondaki kapı bir incir bahçesine açılıyordu. Bahçenin sonunda ise sert topraktan bir atölye bulunmaktaydı. Tahtadan yapılmı§ çatıyı kaldırıp incir yapraklarının içeri girmesini sağladı. Yapının arkasına bir patika ula§ıyordu. Buradan arkada§ları gelip onu ziyaret edebilirlerdi ya da malzemeler buradan teslim edilebilirdi. Ağaçların arasından evi göremiyordu, çekiç seslerinden rahatsız olmayacak kadar uzaktaydılar. Dı§arıya bir varil yerle§tirdi, böylece kuyudan su getirip gece temiz kıyafeder giyip, Galli' nin bahçede yapacağı ak§ am yemeğine katılmadan önce du§ unu alabilirdi. J acopo Galli öğle arasında bankadan ayrılmazdı, Pazar günleri ve dini tatiller dı§ında öğle yemeği de olmazdı. Bir hizmetçi Michelangelo'ya tepsiyle hafif bir yemek getirdi, çalı§ma odasında yemeğini yedi.
Öğle yemeği için kıyafederini deği§tirip, sosyalle§mesi gerekınediği için minnettardı.
Babasından yirmibe§ florini aldığına dair bir mektup aldı. Tüccar Michelangelo'nun ödeme teminatını kabul ettiğini yazıyordu. Ama yine de ona borçlu olduğu 50
492
florinin yarısını istemekteydi. Babası cumartesi postasıyla 25 florin gönderip gönderemeyeceğini sormu§tU.
Michelangel o iç geçirdi, ince bir kıyafet giy di, J acopo Galli'nin bankasına 25 dükayı götürdü. Chigi ailesinin bankasının yanında Piazza Sancaso' daydı. Balducci içeride yoktu bu yüzden Jacopo Galli'nin masasına gitti. Galli ba§ını kaldırdı, ama yüzünde bir tanıma ifadesi yoktu. Michelangelo da onu tanıyamadı. Yüzü ciddi, soğuk ve ifadesizdi. Resmi bir tonda Michelangelo'ya ne istediğini sordu.
"Kredi . . . yirmibe§ florinlik. Floransa'ya göndermek için. "
Paraları masaya koydu. Galli yanındaki memurla konu§tu. Para hızlı bir §ekilde gönderilmi§ti. Galli maskelenmi§ gözlerini ve kenetlenmi§ ağzını kağıtlarına çevirdi.
Michelangelo hayrete dü§mܧtÜ. "Onu kıracak ne yaptım?" diye kendi kendine sordu.
Kendisini ancak karanlık çöktükten sonra eve atabildi. Odasından, bahçede ı§ık olduğunu göre biliyordu. Y ava§ça kapıyı açtı.
"Ah i§te buradasın ! " diye bağırdı Galli. "Gel de §U güzel Maderia §arabından bir kadeh al."
ı
J acopo Galli sandalyesinde rahat bir §ekilde oturmu§tu. Michelangelo'ya atölyesini kurup kuramadığını, nelere ihtiyacı olduğunu sordu. Tavırlarındaki deği§iklik de açıklanmı§ oluyordu. J acopo Galli hayırının iki yarısı arasında bir köprü kuramıyordu ya da kurmak istemi-
493
yordu. Bankada ciddi ve nezaketsizdi. ݧ arkada§ları i§lerini halledip en yüksek kadarla sonuçlandırmasından dolayı hayrete dü§erlerdi, ama ona kar§ı ki§isel bir sevgi beslemezlerdi. İnsan olmadığını söylüyorlardı. Evin kapısından adım atar atmaz bir kertenkele gibi derisini atıp ne§eli, ho§ görülü, esprili ki§iliğine bürünürdü. Dudaklarından i§le ilgili tek bir §ey çıkmazdı. Bahçede sanattan, edebiyattan, tarih ve felsefeden konu§urlardı. Her gece uğrayan arkada§ları onu çok sever, ailesine ve evine kar§ı alicenap olduğunu dü§ünürlerdi. Roma'ya ta§ındığından beri ilk kez ilginç Roma'lılada tanı§maya ba§ladı Michelangelo. Üniversitede hitabet profesörü olan Peter Senibus, Galli'nin heykellerine önem vermezdi, ama yine de Galli'nin dediğine göre; "inanılmaz sayıda eski Hristiyan kayıtlarına" sahipti; koleksiyoncu Giovanni Capocci yeraltı mezarlarının disiplinli kazılması için ilk çalı§malara ba§latan ki§iydi ; Galli'nin eski profesörlerinden olan Pomponius Laetus ise güçlü Sanseverina ailesinin gayrime§ru çocuğuydu. Avare bir zarafete kendini bırakabiiirdi ama sadece öğrenmeye adanıp gücleri kıyafeder giyip barakada ya§ıyordu.
"Bir yer bulabilmek için gece yarısı onun sınıfına giderdim," diye anlattı Galli. "Sonra §afağa kadar beklerdik, bir elinde fener diğer elinde yazma eserlerle tepeden ini§ini seyrederdik. Floransa'daki Platon Akademisi'ne benzeyen akademimiz yüzünden Engizisyon ona i§kence etti. Aykırı dü§Ünce, paganlık ve cumhuriyetçilikle suçlandı." Galli kıkırdadı. "Son derece doğru suçlamalar. Pomponius paganlıkta o kadar ileri derecededir ki, antik bir anıtın görüntüsü onu ya§lara boğabilir."
494
Michelangelo, Galli'nin de "ileri derecede pagan" olduğundan §Üphelendi. Çünkü Galli'nin kilisesinde lideriyle doğaçlama Latin § arkıları ve §İirleri söyleyen Floransa' daki San ta Spirito' daki Agustinyanlardan olan kör karde§ler Aurelius ve Rafaelle Lippus ve San Dionigi Kardinali Fransız Jean Villiers de la Groslaye'den ba§kasını görememi§ti. Jean Villiers zarif bir §ekilde kesilmi§ beyaz sakalı ve kırmızı cübbesi olan ufak tefek bir adamdı. Dini ya§amına bir Benedikt rahibi olarak ba§lamı§ ve adanmı§lığı, bilginliği ile VIII. Charles tarafından beğenilip kardinal yapılmı§tl. Borgia'nın bozulmasıyla uzaktan yakından alakası yoktu, Benedikt rahibiyken ya§adığı sofu yapmına devam ediyor, otorite olduğu kilise Azizleri üzerine çalı§malarını sürdürüyordu.
Bütün alimler ya§lı değildi. Ferraro' dan gelen ve 20 ya§ında bir §air ve Latince uzmanı olan J acopo Sadoleto ile Lucrezzia Borgia sarayının idolle§tirilmi§ §airi Sarafina ve Sannazaro ile arkada§ oldu.
Sarafıno, Galli'yi ziyaret ettiği zaman Vatikan'dan ya da Borgia'lardan hiç bahsetmezdi, sadece lavta çalarken tarihi §iirler okurdu. Sannazaro ise 40 ya§ında olmasına rağmen 30 görünürdü. Dizelerinde pagan ve Hristiyan imajlar bir arada kullanılmı§tl.
Galli, kilise üyeliğiyle ilgili pek çaba göstermezdi; Pazar ayİnlerine ve dini günlere katılırlardı. J acopo Galli, Borgiaların ve onların takipçilerİnİn yozla§malarına kar§ı yapabileceği tek §eyin kilise kaqıtlığı olduğu sırrını vermݧtİ.
"Okumakla, Michelangelo, birçok dinin yükseli§İni, ba§arı kazanmasını, çökü§ünü ve yok olu§unu takip edebi-
495
liyordu. Bu gün bizim dinimize olan da bu. Hristiyanlık 1 500 yılda kendini ispatladı ve §imdi sonu ne oldu? Borgia cinayetleri, aç gözlülük, ensest ve inancımızın her ilkesinde sapkınlık Roma bugün, Sodom ve Gomora' nın yangnla yok olduğu gündeki halinden daha fena bir yer."
"Savonarola böyle demi§ olsa bile mi?"
"Evet. Yüzyıllık Borgia hakimiyetinden bir dizi tarihi ta§ yığınından ba§ka bir §ey kalmayacak."
"Borgia'lar yüzyıl hüküm süremezler değil mi?"
Galli'nin geni§, açık yüzü çizgilerle kırı§tl.
"Caesar Borgia Federico'yu Napoli Kralı olarak yeni atadı, Roma'ya zaferle döndü ve Papa tarafından karde§i ] uan'ın mülkü kendisine verildi. Bir ba§piskopos özel izinleri tahrif etmekten tutuklandı. Bir psikopos da Curia' daki görev satı§ından bir düka alırken yakalandı. Böyle devam eder."
Şimdi Yunan eğlence tanrısı Baküs için yaptığı bütün çizimler yüzeysel ve gülünç görünüyordu. Kendisini Elysion çağında dü§ünmeye çalı§tı, ama bir çocuk oyuncaklarıyla nasıl oynarsa o da mide o §ekilde oynuyordu. Şu anki gerçekliği Roma idi: Papa, Vatikan, Kardinaller, piskoposlar, sırtından geçinen hiyeraf§i yüzünden yozla§manın ve çökü§ün derinliklerine çekilen bir §ehir olan Roma. Bu durumdaki Roma'ya net bir tiksinti hissediyordu. Ama nefretle heykel yapabilir miydi? A§ık olduğu saf, beyaz mermerini bir zamanlar dünyanın ba§kemi olan §ehri yok eden kötülük ve ölüm kokusunu tasvir etmek için kullanabilir miydi? Bu mermerin de nefret dolu
496
olma ihtimali yok muydu? Yunan ideali olan mermerden çıkan güzellik fikrini terk edemiyordu.
Düzensiz bir uykuya daldı. Sık sık Galli'nin kütüphanesine gidiyor, Clarissa'yla tanı§tıktan sonra Aldovarandini'lerde yaptığı gibi bir lamba yakıp yazı malzemelerini alıyordu. O zamanlar aklını karı§tıran, kendini "yatı§tırmak" için dizeler döktüren §ey a§ktı. Şimdi ise öfke, a§k kadar dağlayan bir duygu olan öfke §afağa kadar yüzlerce dize yazmasına sebep olmaktaydı. Böylece içindekileri dökmü§ oluyordu.
Antik heykeller için Roma' da ara§tırma yapmaya ba§ladı. Blabildiği tek Baküs be§ yıllıktı ve gösteri§sizdi. Bir salkım üzümü tutu§ §eklinden bu tuhaf meyveleri görmekten dolayı sıkılmı§ görünüyordu.
Onun heykeli bundan ho§lanırdı, bereket tanrısı Diyonisos'un verimliliğini ve dünyevi zavallılıklarını bir süre unutup gülüp eğlenmelerini sağlayan sarho§ edici içeceğin gücünü anlamaya çalı§ırdı. V e belki sonrasında da etrafındakilerden gördüğü gibi bedensel zevkleri ahlaksal ve dinsel zevklere deği§tirmesiyle gelen unutkanlık ve çökü§ün portresini çizebilirdi. Temasının merkezi yarı tanrılığından çok bir insana benzeyen Baküs olabilirdi; yedi ya§ında, sevimli bir yüze sahip, sempatik bir salkım üzümden ağır ağır taneler yiyen bir çocuk olabili�di. Kompozisyonunda ölüm de olacaktı, §arabı seven ve Baküs tarafından sevilen kaplan, solgun ölü derisi ve ba§ı belli olacak §ekilde.
Model aramak için harnarnlara gitti, yüzlerce Taskana'lıların birle§iminden yaptığı Herakles gibi Baküs'ü de bir
497
ala§ımdan olu§turabilirdi. Kiminin boğazı, kiminin alnı ve göbeği. Fakat bir kaç hafta sonra sert yaldızlı kalemle bunların ala§ım portresini olu§turduğunda çıkan sonuç ho§una gitmedi. Leo Bogliani'nin yaqına gitti.
"Modele ihtiyacım var. Otuzuna gelmemi§ genç birisi. Zengin bir aileden olmalı."
"V e güzel bir vücudu."
"Bir zamanlar güzel, ama artık bozulmu§ bir fıgür. "
"Nasıl?"
"Şaraptan, duygusallık ve zevk ü safadan."
Leo bir süre tanıdığı Roma'lıların figürlerini ve özelliklerini hatırlamaya çalı§tl.
"İstediğin adamı tanıyor olabilirim. Kont Ghinazzo. Ama zengin ve soylu bir aileden geliyor. Ona te§vik olarak ne sunabiliriz?"
"Kompliman. Büyük Yunan tanrısı Baküs olarak ölümsüzle§eceğini. Ya da Diyonisos gibi, hangisini tercih ederse."
"Bu i§e yarayabilir. Aylak birisi, günlerini ya da bir gece önceki içki aleminden neyi kaldıysa verebilir."
Kont yeni rolünden ho§lanmı§tı. Michelangelo ile bahçeden geldi kıyafetlerini çıkarıp Michelangelo'nun istediği pozu verdi.
"Bilirsin, bunun için seçilmem bir tesadüf. Kendimi her zaman bir tanrı gibi dü§Ünmü§ümdür."
498
Michelangelo çizim masasının ba§ına gitti, aldığı nefes bile keyifliydi. Bütün İtalya'yı arasa Leo'nun ona seçtiği modelden daha iyisini bulamazdı. Vücuda göre biraz küçük kalan ba§, yumu§ak ve edi bir karın, gövde için çok büyük kalçalar, bir parça sarkık üst kol ve Yunan güre§çilerininki gibi düz ve sıkı bacaklar. Hadım edilmi§ , yemekteki fazla §araptan dolayı odaklanamayan gözler ve §a§kın bir §ekilde yarı aralanmı§ dudaklardan olu§an bir figür. Yine de kadehle yukarı kaldırılmı§ güçlü kolu ve içerden aydınlanmı§ gibi güçlü güne§ ı§ığında saten gibi parlayan bir ten.
"Mükemmelsin" dedi Michelangelo. "Baküs'ün hayat bulmu§ hali ."
"Böyle dü§Ünmene sevindim," dedi Kont Ghinazzo, ba§101 bile çevirmemi§ti. "Bana modellik teklif ettiğinde, Leo'ya sıkıcı olacağını söylemi§tim. Ama bu ilginç olacak gibi."
"Yarın sizi kaçta bekleyeyim? Ve §arabınızı da getirmekten sakınmayın."
"ݧte bu mükemmel olur. Bütün öğleden sonra burada kalabilirim. Şarap olmadan çok sıkıcı olur."
"Bana hiç sıkıcı görünmeyeceksiniz, efendim. Her dakika sizi farklı bir !§ık altında göreceğim.
'
Adamı yüzlerce poza soktu, sağ ayağı dizden kırılmı§, parmak uçları ah§ap zemine hafiften değerken, bir hacağı üzerine yüklenmi§ bedeni, kalkmaya çalı§ırken, bedeni geriye eğilmi§, küçükba§ı öne çıkmı§, zevk dolu bir §ekilde sağa sola hafifçe dönerken. Ak§ama doğru da Ghinaz-
499
zo §arabı fazla kaçırdığı zaman, Michelangelo üzüm salkımlarını kafasına bağlar, üzümleri orada yeti§iyor gibi gösterirdi . . . ki bu da Romalıları çok eğlendirirdi. Bu süreç bir gün Ghinazzo pek çok §arap içtikten sonra sarho§ olup tahta bloğun üstünden dü§erek çenesini sert zemine çarpmasıyla son buldu. Michelangelo kendisine gelmesi için ba§ından a§ağı bir kova su bo§alttı. Kıyafetler içinde ürperen Kont Ghinazzo bahçeden ve Michelangelo'nun hayatından tamamen çıktı.
] acopo Galli ona yedi ya§ında, sarı bukleleri ve tatlı gözleri olan bir çocuk buldu. Michelangelo çizimlerini yaparken arkada§ oldular. Tek problem Michelangelo'nun çocuktan istediği zor pozisyonu sürdürmekti. Ço':uk sol elini göğsüne denge ağırlığını sağlayacak §ekilde, contrapposto tutacak ve böylece ağzına bir salkım üzüm değecekti. Bunun ardından köylere gitti. Bütün bir günü koyunların bacaklarını ve kıvrılan kürklerini çizerek geçirdi.
Sonunda kalemi heykelini çizebilmi§ti; merkezde elindeki kadehiyle zayıf, kafası karı§mı§, kibirli ve yakında yok olacak genç adam, arkasında berrak gözlü, üzüm yiyen ve eğlencenin sembolü olan çocuk aralarında kaplan postu. Baküs, kendi içinde aldatıcı, iradesiz, sersemletici ve gerçekten ya§lanmı§; satir ise sonsuza kadar genç ve ne§eli, insanoğlunun çocukluğunun ve yaramaz masumiyetinin simgesi.
Pazar sabahı çizimini göstermek için Galli'yi atölyesine davet etti. Kase Baküs'ün elindeydi, saçı birbirine geçmi§ üzüm ve yapraklardan olu§uyordu ve uzun üzüm salkımı Baküs ile Satir arasında yapısal bir bağ olu§turuyordu. Ağaç kütüğünde Baküs uzanır haldeyken Satir otur-
500
maktaydı. Baküs'ün sallanan elinde olan kaplan postu Satir'in koluna dolanıyordu. Kafası da Satir'in yarı açık keçi taynakları arasında sallanıyordu. Kaplan kafasının resmedili§i çok yakında Baküs'ün ba§ına geleceklerin habercisiydi.
Galli sayısız soru sordu. Michelangelo balmumu ve kil modeller yapacağını, bir mermer parçasında da birbirini tamamlayan "Baküs'ün koluna yaslanan Satir'in ba§ı" gibi parçaların uyumuna bakacağını anlattı.
"Ve Satir'in kürklü hacağına karı§an çocuğun kalçasını."
"Kesinlikle."
Galli büyülenmi§ti. "Sana nasıl te§ekkür edeceğimi bilemiyorum."
Michelangelo utanarak gülümsedi.
"Bir yolu var. Floransa'ya birkaç florin gönderebilir misiniz?
Galli geni§ omuzlarını korumacı bir tavırla Michelangelo'ya eğdi.
"Floransa' daki ortağımızın her ay babana birkaç florin göndermesini mi istiyorsun, düzenli olarak yani? Sen de her posta geli§inde sıkıntıya girmeyeceksin. Artık ba§ka
o bir ödeme yapmayacaksın, bu ücretine kar§ılık bir kayıt tutacağız."
" . . . onun kabahati değildi. Gerçekten," diye atıldı Michelangelo, gururu incinmi§ti. "Amcam hasta, ödenmesi gereken borçlar var . . . "
5 0 1
7
Sütunu yere yatay pozisyona ta§ıdı. Ve kımıldamayacak bir §ekilde sabitledi. Bir sivri uç kullanarak prap kadehinin çıkacağı yeri i§aretledi. Ön yüzü üzerine odakanmı§tl. Sonra görsel akı§ı sağlamak için iki tarafı birle§tirdi. Kadebi tutan parmak uçlarına ve uzatılmı§ sağ diz kapağına yöneldi. Sonra en yüksek çıkıntılar ve en derin girintileri arasındaki uyumu sağlayarak mideyi bulmak için durdu. Kenarlardaki ve arkadaki formlar ön kısımdan belirginle§meye ba§larken ortadaki formlar doğal bir sırayı takip edecekti. Dik duran fıgürün salınan pozisyonunu göstermek için gövdenin üst kısmında büyük kütle olacaktı. Sonrasında geni§ düzlemde anahtar pozisyon olan kadeh tutan kolu belirlemek için bloğu saat yönünde çevirdi.
Sütunu dikey pozisyona getirmek için Guffatti'yi çağırdı. Artık mermer ki§iliğini göstermi§ti ; boyutu, orancısı, ağırlığı. Bloğun önünde oturdu, kontsantre olarak incelemeye ba§ladı, isteklerini belirtınesi için konu§masına izin verdi. Yabancı biriyle tanı§ıyormu§ gibi bir korkuya kapıldı. Heykel yontmak, merrneri kesrnek demekti ; aynı zamanda incelemek, kazmak, terlemek, hissetmek ve tamamlanana kadar onunla ya§amak demekti. Bittiğinde orijinal halinin yarısı kalmı§ olacaktı; geri kalan bahçede kıymık ve toz halinde yığılacak. Tek pi§manlığı i§inin durması anlamına gelen yemek ve uyku molaları.
Akıp giden bir nehir gibi bölünmeden devam eden çalı§ması haftalar, aylar sürdü. Kı§ ılıktı, barakanın çatısını kapatmak zorunda kalmadı; hava keskinle§tiğinde yün §apkasını, kulaklığını takıyor ve kalın bir tunik giyiyor-
502
du. Dü§ünceler, duygular, algılar Baküs ve Satir ortaya çıkmaya ba§ladıkça hücum ediyordu. Ama bunları mermere dökmek günler, haftalar almaktaydı. Heykeli içinde büyüyüp olgunla§ıyordu. Bitmemi§ çalı§ması günün her saati aklındaydı. Kö§eyi ve çıkımı yapmı§ olan dizi açıkta bırakmak tehlikeli olabilirdi, kase ile el, diz ile bilek, kaide ile diz arasına ağ çekmesi gerekecekti. Şimdi yan yüzeyde yüzü ve bakı§ı, boynun bir kısmı, üzümleri, sol arnzun girintisini, baldır ve kalçayı keskiyle açığa çıkarıyordu. Arka tarafta Satir'i çalı§tı, üzerine oturduğu kütüğü, yediği üzümleri, iki fıgürü birbirine bağlayan aslan postunu. Şimdiye kadar giri§tiği en komplike parçaydı. Satir'in ba§ını, kollarını ve üzümleri ustalıkla Baküs' e çevirmeyi baprdı, ama merrneri de bitmi§ti.
Gerçek sava§ı, bir kas betimleneceği ya da yapısal bir element açığa çıkacağı zaman ba§lıyordu. Pürüzlü bloğun üzerinde dururken, altındaki insan formunu bir an önce açığa çıkarmak istediği zamanlarda kalbi güm güm atıyordu. Mermer dirençliydi; kendisi de edi midenin altındaki kas oyununu, yumu§ak kil benzeri ağaç gövdesini, Satir'in spiral gövdesini, Baküs'ün kafasında, saçından bir parça gibi görünen üzümleri elde etmekte aynı derecede inatçıydı. Tamamlanan her parça yaratım sürecinde kullandığı duyularda rahatlamaya yol açıyordu; sadece göıleri, aklı ve göğsü değil, aynı zamanda omuzları, kalçaları ve kasıkları.
Bir detayı formüle edemediği zamanlarda alederi bırakır dı§arıda ağaçları ve gökyüzünü seyrederdi. Döndüğünde mermere uzaktan bakar, hadarını görürdü, devamlılğını hissed erdi. Detay, bütünün bir parçası olurdu. Malzeme-
503
lerini tekrar kapar, öfkeyle çalı§maya ba§lardı : Bir darbe, iki darbe, üç darbe, dört darbe, be§ darbe, altı darbe, yedi darbe; sonra bir nefes, iki nefes, üç nefes, dört nefes; birkaç döngüde bir birkaç adım gerileyip ne ba§ardığına bakardı. Heykel yapımı sırasında duyguları, fiziksel kapasitesinin önünde olurdu hep. Ke§ke bloğun dört bir yanında aynı anda çalı§abilseydi!
Dizi, kıllı bir bacağı, Satir'in toynağını, kaplanın postunu açığa çıkarırken bir seferde olabildiğince bütün bir çalı§ma gerçekle§tirmeye çalı§ıyordu. Her gün verimli geçmeliydi, çekici ve keskiyi bir tarafa bırakmadan önce her oturumda bir avuç dolusu form bulmu§ olması gerekiyordu. Uyandığında gergin bir enerjiyle dolu oluyordu ve saatleri uzun birer gezinti gibi geçiyordu. Bütün h�i.linde çalı§tığı için bir parmağın diğerinden önde olmasına imkan yoktu. Her günkü ݧ kendi içinde bir büründü. Çalı§ması sırasında bir heykeltra§ olarak yetkinliğini karakterize eden §eyde küçük demetler halinde biriken bu yoğun varlıklardı. Bitİrıneden hemen önce çalı§masına bakar, ertesi gün ne yapacağına karar verirdi. Geceleri de gururlu bir §ekilde, 'Michelangelo, Roma' daki heykeltra§' olarak imzaladığı mektuplar yazardı ailesine. Arkada§ı Balducci, dinlenme ya da sosyal ya§ama vakit ayırmamasından dolayı onu mermere yönelecek dünyadan kaçınakla suçluyordu. Arkada§ının bir bakımı haklı olduğunu itiraf etti, heykeltra§ mermerine kendini saran çevreden daha aydınlık görüntü verir. Ama sanatçı kaçı§ halinde değildir; arayı§ halindedir. Bütün gücünü bir görü§e hakim olmaya harcar. Tanrı gerçekten 7 . günde dinlenmi§ midir? O günkü uzun ve serin öğleden sonra, tazelenmi§ken kendine §Unu sormu§ mudur? "Yeryüzün-
504
de benimle konu§acak kim var? En iyisi ba§ka türler de yaratayım. Ona 'sanatçı' derim. Dünyaya anlam ve güzellik getirme görevi onun olur."
Yine de Balducci umudunu kaybetmeden her Pazar günü bahçeye geliyor, kulübesinden çıkarmak, onu ayartmak için çalı§ıyordu. Michelangelo için Clarissa'ya o kadar o kadar çok benzeyen kız bulmu§tu ki, Michelangelo elinde olmadan etkilendi. Ancak mermer tükeriyordu onu. V e ikisi arasında seçim yapmasına imkan yoktu.
"Baküs'ü tamamladığım zaman seninle dı§arı çıkacağım," diyerek Balducci'ye söz verdi.
"Hayattaki güzel §eyleri ertelemeyi dü§ün sadece. Bu, zamanı Tiber Nehri'ne fırlatıp atmak gibi bir §ey."
Kendi ba§arısıyla CO§an Michelangelo ba§ını geriye attı ve içten bir kahkaha fırlattı.
En derin duygusal reaksiyonu destek ağını geçerken ya§adı, geçi§in gerçekle§eceği yerdeki mermerin geçirgenlik niteliğini fark ederek bo§luğun kısa süre buradan döküleceğini dü§ündü. Uzuvların hareketine imka veren onlara özgürlük kazandıran bo§luk, delgisinin basınç hissetınediği noktada fornlarının nefes almasını sağlayan bo§luk.
ݧiq. en hassas kısmı kol ile sevimli, süslü kupa arasını ve yana eğilmi§ ba§ı oymaktı. Omuz çizgisine gelene dek inanılmaz yava§lıkta çalı§tı. Yine de yukarı doğrulmu§ eli ve öne çıkmı§ dizi tutan destek ağını çıkarmaya tereddüt etmekteydi.
Balducci onunla acımasızca dalga geçti.
505
"Bu safi ön yargı. Nasıl oldu da bu adarnın edep yerlerini ta§ıyacak bir sütun yaprnadm? Farz et ki dü§tüler? Kaybetmekten çok korktuğun o kasenin dü§rnesinden daha kötü olur."
Michelangelo bir avuç rnerer tozu alıp, yüzüne fırlattı.
"Erojen bölgeden ba§larnadığırnı hiç fark etmedin mi?"
Sonunda Balducci'nin Roma manzarasını izleme ısrarına boyun eğdi ve Roma'nın Paskalya perhizinden önce karnavalı nasıl kutladığmı görmeye gitti. Özel berberler tarafından taranrnı§ ve kurdelalaca sarılrnı§ dört yavru domuzun flarnalı arabalara bağlandığı tepedeydiler. Trornpetçilerin bir i§areti ile araba Aventine'ye doğru ilerlemeye ba§ladı. Bıçaklarla silahlanrnı§ kalabalık da arkalarmdan ko§up "Domuz! Domuz!" diye tezahüratta bulunuyordu. Tepenin sonuna geldiklerinde araba parçalandı ve insanlar hayvanların üzerine atlayıp kirnin en iyi parça eti keseceğini görrnek için birbirleriyle dövü§tüler.
Michelangelo döndüğünde San Dionige' den Fransız Kardinali evde buldu. Galli, Kardinal'i Baküs'ü görmesi için atölyeye götürüp götürerneyeceklerini sordu. Michelangelo reddedernezdi.
Larnbayla aydmlatılrnı§ barakada, Michelangelo dört bir yanını aynı anda çalı§tığmı anlattı. Böylece geli§rne devam ederken formlar aynı zamanda ortaya çıkıyordu.
Bacaklar arasındaki bo§luğu nasıl bıraktığım, sol kol ile gövdeyi nasıl ayırdığmı gösterdi. Önce ön kısırnda çalı§ıyor sonra arkaya geçiyordu. Böylelikle rnerrner ağını gittikçe inceltiyordu. San Diogine Kardinali izlerken bir
506
delgi aldı ve geçi§ için gerekli son derece hafif vuru§ gösterdi, sonra bir uknetta yardımıyla dokunup geri kalanını kaldırarak uzuvları ortaya çıkardı.
"Ama nasıl oluyor da henüz yarısı bitmi§ olan figürün böyle canlı olmasını sağlıyorsunuz? Mermer derinin altındaki kanı ve kasları hissedebiliyorum. Yeni mermer ustalarının yükseli§ini görmek güzel ."
Birkaç gün sonra bir hizmetçi Galli'den not getirdi. "Bu ak§amki yemekte Groslaye ve bana katılır mısın?"
Michelangelo gün batımında çalı§mayı bıraktı ve gözeneklerindeki mermerden temizlenmek için yakındaki bir hamama gitti. Temiz bir gömlek ve çorap giydi ve saçını ka§larına doğru taradı. Sinyara Galli hafif bir yemek ikram etti. Çünkü Kardinal ilk yıllardaki disiplinini devam ettiriyordu, et yemez, önündeki yemeklerden azar azar alırdı. Michelangelo'ya döndüğünde mum ı§ığında parlayan gözleri göründü.
"Oğlum, görüyorsun ki ben ya§lanıyorum. Arkamda bir §ey bırakmalıyım. Roma'nın güzelliklerine katkıda bulunacak e§siz güzellikte bir §ey. Fransa'dan, VIII . Charles'ten ve naçiz benden bir hediye. St. Peter's'teki Fransız Kralları Şapel'ine bir heykel adamak için Papş.'dan izin aldım. Gerçek boyutlu bir heykelin sığabiIeceği bir ni§ var orada."
Michelangelo, Galli'nin mükemmel Tirebiana §arabına el sürmedi, ama sıcak bir öğleden sonra Kont Ghinazzo'dan daha çok içmi§ gibi hissediyordu kendini. St Peter's için bir heykel, St. Peters'in mezarı üzerine in§a edilmi§,
507
Hristiyanlığın en kutsal bazilikası! Fransız kardinalin onu seçmi§ olması mümkün mü? Ama neye dayanarak? Küçük Küpid' e mi? Yeni olgunla§maya ba§lamı§ Baküs yüzünden mi?
Kendine geldiğinde, muhabbetin konusu deği§mi§ti. Kardinal Galli'ye iki sıradı§ı Nice'li rahipten bahsetmekteydi. Sonrasında Kardinal'i almak için arabası geldi. Michelangelo'ya iyi geceler dileyip ayrıldı.
Pazar günü St. Peter's'teki ayine gitti. Michelangelo Fransız Krallar Şapeli'ni ve Kardinal'in bahsettiği ni§i görmek itiyordu. 3 5 b as am aklı merdiveni ve bazilikaya uzanan porfiri çıktı, avluyu ve somaki mermer sütunlarla çevrili merkezdeki süs havuzunu geçti. Carlavingian çan kulesinin altında durup, sola doğru keskin bir §ekilde yatan St . Peter's'in viran halini görünce donakaldı. Sonra mütevazi ölçülerde, karanlık, ana ı§ığın tabana yakın küçük pencerelerden geldiği Fransız Kralları Şapeli'ni buldu. Tek süsleme, pagan ve ilk Hristiyan mezarlardan alınan sarkofajlar ve yan taraftaki ni§te bulunan çarmıhtl. Kar§ı duvardaki bo§ ni§i gözleriyle ölçümledi. Heykelin sadece önden görünebilecek kadar derin olması onda hayal kırıklığı doğurdu.
Yedi gün sonra Galli konuyu tekrar açtı.
"Biliyorsun Michelangelo, San Dionigi Kardinali' nin bu i§i, Pollaiuolo'nun IV. Sixtus için yaptığı mezardan sonraki en önemli i§ i ."
Michelangelo'nun kalbi hızlanmaya ba§lamı§tt.
"Neler yapabilirim?"
508
Galli parmaklarını bir abaküsle uğra§ıyormu§ gibi: "Öncelikle, kardinali senin Roma' daki en iyi heykeltra§ olduğuna ikna etmem gerekiyor. İkinci olarak da onu etkileyecek bir tema bulmalısın. Üçüncü olarak da bir sözle§me imzalamalıyız."
"Tinsel bir tema mı olmalı?"
"Evet. Groslaye hem bir kilise üyesi hem de derin bir tinselliğe sahip. Üç yıl boyunca Roma'da öylesi zarafet içinde yapdı ki Roma'nın çekirdekten çürümekte olduğunu göremedi. "
"Masumiyet mi? Körlük mü?"
"İnanç diyebilir miyiz? Eğer bir adam San Dionigi Kardinal'i kadar temiz kalpli ise, omzunda Tanrı'nın eli varsa bugünkü kötülüğün ötesini, sonsuzluk Kilisesini görür."
"Üzerinde Tanrı'nın eli olan bir heykel yaratabilir mi-. ), yım.
Galli cesur ba§ını iki yana salladı.
"Bu kendi ba§ına halletmen gereken bir mesele."
Bütün gün heykel yontmak ve dinle ilgili bir tema bulmak Michelangelo'ya imkansız görünüyordu. Yine de tem�sının bir Pieta olacağını biliyordu: Acı ve §efkat. Merdivendeki Meryem' i tamamladığından beri sadece bir ba§langıçtı, Pieta ise son. Tanrı'nın ona tahsis ettiği o inançlı saatte Meryem'in karar verdiği her §eyin önceden belirlenmi§ olan sonucu. Şimdi, otuz üç yıl sonra oğlu tekrar kucağında, yokuluğunu tamamlamı§tl.
509
Onun dü§Ünme tarzı Galli' de merak uyandırmı§tı. Michelangelo'yu San Dionigi'nin Sarayı'na götürdü. Burada her Benedikt rahibinin tamamlaması gereken be§ saatlik dua görevini tamamlayana kadar onu bekediler. Üç adam Via Recta'ya bakan açık avluda oturdu. Arkalarında Tebliğ vardı.
Kardinal' in yüzü uzun adanmı§lık saatlerinden sonra kül rengini almı§tl. Michelangelo'nun deneyimli gözleri, kıyafetinin altında herhangi bir hat seçemiyordu. Ama Pieta' dan bahsedilmeye ba§ladığında Kardin al' in gözleri ı§ıldadı.
"Mermeri ne yapacaksın, Michelangelo? Bahsettiğin böylesi mükemmel bir ta§ı Roma' da bulabilecek misin? "
"Sanırım bulamayacağım majesteleri. Bir sütun olacak, ama eni boyundan geni§ dikdörtgen biçiminde, §imdiye kadar hiç görmediğim bir ta§ ."
"Belki de Carrara'ya dönmemiz gerekir. Lucca'daki arkada§larımızdan yardım isteyeceğim. Eğer onlar bularnazsa senin gidip ta§ımızı bulman gerekecek. "
Michelangelo sandalyesinden kalktı.
"Biliyor musunuz peder, yüksekteki ocaklarda en saf mermerler bulunur. Toprak lekesi, delik veya çukur açacak baskı olmaz üstlerinde. Eğer Monte Sagro'nun tepesine çıkabilirsek orada mükemmel bloğu bulabiliriz ."
Dönü§ yolunda Galli: "Bir an önce Carrara'ya gitmelisin. Seyahatinin masraflarını ben kar§ılayacağım."
"Yapamam."
5 10
"Neden?"
"Baküs'ü tamamlamalıyım. " diye cevap verdi.
"Baküs bekleyebilir. Ama Kardinal bekleyemez. Yakında bir gün Tanrı elini biraz daha sert dokunduracak ve Groslaye cennete gidecek. Cennetteyken Pieta'nın parasını ödeyemez. "
"Doğru. Ama §imdi çalı§mayı bırakamam." diyerek inaclını sürdürdü Michelangelo.
"Seni anla§mamızda serbest bırakıyorum. Pieta'yı bitirdiğinde Baküs'e geri dönebilirsin."
"Benim için dönü§ yok. Heykel zihnimde büyümeye devam ediyor. Mükemmel olması için §imdi bitirmeliyim."
"Uygulamalı i§lerde romantik birini bulduğumda daima §a§ırırım." diye iç geçirdi Galli, "Kardinal'i senin sıradı§ılığınla sıkıntıya sokamam."
"Baküs bitene kadar Pieta'ya ba§layamam. Erdemli olmak zorunda olduğum için öyle davranıyorum."
8
Kısa sütunu ba§ ile Baküs'ün topukları arasına kaldırdı. Yarısı havada olan sağ ayağı parmak uçlarının üzerinde dengeledi. Sonra bilek ile kupa arasındaki ağı kaldırmak için• delgisini kaldırdı. Ko la yakın olan yerde bir dizi delik açtı, kalan merrneri dikkatle doldurdu. Son olarak kupanın altındaki sağ elin kö§esini kesip eli ve bo§lukta yükselen kupayı serbest bıraktı. Sol elin altında olan Satir ile sağ üstteki kupa birbirini tamamlıyordu. Ayaktaki fıgürü harika bir §ekilde dengeliydi. Etrafında dalandı gözleri
5 1 1
sağ dizinden diğer omuz ucuna doğru ilerleyen hattı, kasenin kenanndan kasıkiara oradan da Satir'in taynaklarına uzanan gerilimi izlerken yüzünde tatmin vardı.
Figürdeki vurgu ağırlığın toplandığı yerlerdeydi. Öne çıkan ba§taydı, dı§a yönelen sert gövdeden mideye iniyordu, bütün vücudu kasıkiara doğru çekiyordu. Arkadaki iki ağır kalça sabideyiC: görevini görüyor, iki güzel bacak da dengeyi sağlıyordu. Vücut eğimli olduğu için çok da sağlam değildi. Sol ayak yere sıkıca basını§, sağ ise ba§ dönmesi hissini artıracak §ekilde parmak ucundaydı.
"Bir mühendis gibisin," dedi Galli, yüzüMichelangelo' nun dizaynından ho§nut olmup benziyordu.
"Bertoldo'ya söylediğim de buydu. "
"imparatorlar zamanında olsaydım, kolozyumlar, hamamlar, sarnıçlar tasarlıyor olurdum. Bunun yerine, bir ruh yarattım. "
Bu iltifat üzerine Michelangelo'nun gözeri ı§ıldadı.
"Ruh yoksa, heykel de yoktur."
"Eski parçalarıının bir çoğu paramparça bulunmu§, yine de onları bir araya getirdiğimizde ruhu var olmaya devam etti ."
"Mermerde ya§amını sürdüren heykeltra§ın kendisidir."
Bir sonraki Pazar günü Ruccelai'yle akpm yemeğine gitti. Floransa' dan haber almaya can atyordu. Bütün olayların merkezinde Savonarola vardı. Floransa kolonisi onun Papa'ya kafa tutmasından, Borgia'lara haksız aforozların geçersiz olduğunu söylemesinden, daha önce yasak-
5 12
lanmı§ olan üç ayini Noel zamanı San Marco'da yaptığı için ondan ho§nutlardı. Savonarola bunlardan sonra Avrupa'nın dört bir yanındaki krallara, devlet adamlarına, din adamlarına, onları Borgia'yı temize çıkaracak bir konsey kurmaya, kiliseyi, dini görevlerin sadece kardinalliğin değil aynı zamanda Papalığın satılmasından kurtaracak reformlar yapmaya zorlayacak mektuplar yazmı§tl. l l Şubat 1498'de Duomo'da yine Papa kar§ıtı bir vaaz verdi, iki hafta sonra da elinde kutsanmı§ ekmeği ile katedralin dı§ına çıkıp meydanı dolduran binlerce Floransalının önünde 'Aforozu hak ediyorsam beni öldür! diye Tanrı'ya yalvardı . Tanrı bunu yapmadığında, temize çıkı§ını kutlamak için bir ba§ka 'Gösteri§ten Kurtulma Ate§i' yakılmasını emretti. Floransa bir kez daha Gençler Ordusu tarafından yağmalandı.
Savonarola'nın reforma çağıran mektupları Roma'daki Floransalıların arasında gizlice dola§ıyordu. Savonarola burada idol haline gelmi§ti. Michelangelo onlara phit olduğu Ate§'ten, mahvolan el yazmalarından, kitaplardan, tablolardan, heykellerden bahsettiği zaman pek de üzülmediler.
"Kıdıkta her §ey ucuzdur." dedi Cavalcanri. "Ne olursa olsun Borgia'yı yok edemeyiz ."
Michelangelo dü§Ünceliydi.
"Birkaç sene sonra hem Papa hem de Borticelli öldüğünde bu fıyat konusunda ne dü§Üneceksiniz? Ba§ka bir Papa olacak, ama ba§ka bir Borticelli olmayacak. Ve ate§e attıkları onca eser sonsuza dek gidecek. Burada, Roma' daki kanunsuzluktan kendinizi kurtarmak için Floransa'dakini onaylıyormu§sunuz gibi geliyor bana."
5 1 3
Michelangelo onları kelimeleri ile etkileyemediyse de, Papa can evlerinden vurdu. Floransa Signoria'sı mahkeme için Roma'ya göndermezse buradaki Floransalıların tüm varlıklarına el koyup onları be§ parasız geri göndermeye yemin etti. Michelangelo duyduğu kadarıyla koloni tam bir teslimiyet ya§adı: Savonarola'nın susturulması gerekiyordu; aforoz edilmesine saygı gösterilmeli, Papa' dan af dilemeliydi. Signoria' dan kendi adiarına hareket edip, Savonarola'yı Roma'ya göndermesini rica etti. Papa'nın tek isteğinin Savonarola'nın Roma'ya gelip affedilmesi olduğunu belirttiler. Sonra ruhları kurtarmak için Floransa'ya geri dönebilirdi.
Mart'ın sonu gelmeden Michelangelo'nun Ponti'ye ko§up gitmesine neden olan bir dedikodu yayıldı: Savonarola'nın sağ kolu Fra Domenico kendisini ate§le imtihan edilmeye adamı§ tl. Kol o ni Cavalcanti' nin evinde toplandı. Ev misafir odasına çıkan merdivenin yıkılmasına neden olan bir curcunaya §ahit oldu.
"Ate§le imtihan edilmek de ne demek?" diye sordu.
"İlhamı Tanrı' dan almıyorsa öldürülmesini isteyen Savonarola'nın karnavaldan önce yapmaya çalı§tığı aynı §ey değil mi?"
"Benzeri. Yalnız ate§ yakar."
Bu son geli§me ya Fra Domenico'nun kendisi ya da güç arayı§ında olan dü§manları Fransiskanlar tarafından ortaya atılmı§tı. Fransiskanların ba§ında Francesco di Puglia vardı. Sert bir vaazda liderlerini savunmak için, Savonarola'nın öğrettiği her §eyin Tanrı tarafından il-
5 14
ham edildiğini ispatlamak için ate§e girebileceğini söylemi§, kendisiyle ate§e girmesi için bir Fransiskan rahibine meydan okumu§tu. Ertesi gün Fra Francesco di Puglia meydan okumayı kabul etti ama kendisiyle birlikte ate§e Savonarola'nın girmesinde ısrarcıydı. Savonarola ate§in içiden yanmadan geçerse Floransa'nın onu peygamber olarak kabul edebileceğini söylüyordu. Ak§am yemeği için Pitti Sarayı'nda bulu§an bir grup genç Arrabiati Fra Francesco'ya ve Fransiskanlara, Savonarola'nın asla kabul etmeyeceğine, bu reddiyesiyle de onu kurtarması için Tanrı'ya hiç inanç beslemediğine dair güvence verdi.
Bu durumda, Floransa' daki seçmenler politik olarak Savonarola'ya sırtını döndü. Zaten yedi yıllık bir çeki§me ya§amı§lardı. Papa ticareti bitirecek ve acı bir karga§aya yol açacak §ekilde bütün popülasyona yasaklanma getirmekle tehdit etmi§ti. Şehrin, kilise qyalarından alınacak yüzde üçlük vergiye ihtiyacı vardı. Savonarola'nın susturulması kar§ılığında Papa bunu kabul edecekti. Savaoorala yanlısı Signoria'yı takip edip, ona muhalif olan yeni bir meclis seçtiler. Floransa ba§ka bir Guelph ve Ghibellini tarzı iç sava§la tehdit ediliyordu.
Yedi Nisan' da, Piazza della Signoria' da platform kuruldu. Kütükler zifte bulandı. Ve bu gösteriyi izlemek için büyük bir kalabalık toplandı. Fransiskan rahipleri, Fra Domenico ate§e girmekren vazgeçmedikçe meydana giqneyeceklerini söylediler. Saatler süren bekleyi§in ardından sert bir kı§ fırtınası platformu sırılsıklam etti ve kalabalığı dağıtıp olası bir 'yanma'yı önledi.
Ertesi gece, Arrabiati grubu San Marco Manasrın'na saldırdı, Savanolara'nın birçok müridini öldürdü. Signoria i§e karı§ıp, Savonarola'yı, Fra Domenico'yu ve üçüncü
5 1 5
emir mevki Fra Silvestro'yu tutukladı. Palazzo Della Signoria' daki çan kulesine hapsetti. Pa pa, Savonarola' nın
Roma' da kendisine teslim edilmesini isteyen bir mesaj gönderdi. Signoria bnu reddetti . Ama Savonarola'yı sorgulayacak ve sözlerinde Tanrı' dan ilham olmadığına dair itirafta bulundutabilecek bir komisyon kurdu.
Savonarola sözünden dönmeyi reddetti. Komisyon i§kence etti, önce i§kence sehpasını denediler, sonra onu makaraya bağlayıp havada sallanclırıp sonra aniden yere bıraktıkları ba§ka bir i§kenceye geçtiler. Savonarola'nın çılgına döneceğini tahmin etmemi§lerdi. Tekrar i§kence gördü. Oruç ve dua ile geçen bir haftanın ardından Savanorala pes etti, noter tarafından yazılmı§ bir itirafı imzaladı. Bunun için üçüncü kez i§kence görmesi yetmi§ti.
Komisyon, Savonarola'yı sapkınlıkla suçladı. Signoria tarafından atanan bir danı§man kurul onu ölüme mahku.m etti. Bununla aynı zamanda Papa yüzde üçlük vergi sözü verdi.
Palazzo d ella Signoria' nın basamaklarından merkeze doğru üç platform kuruldu. Kabalalık meydanı geceden doldurmu§, darağacına doğru birbirlerini itiyordu. Şafak vakti yakla§ırken meydan ve ona açılan caddeler insan kaynıyordu. Savonarola, Fra Domenico, Fra Silvestro Signoria basarnaklarına çıkarıldılar, cübbeleri çıkarılmı§, ba§ları tıra§ edilmi§ti. İskeleye çıktılar, sessizce dua ediyorlardı. Darağacına çıkan dik merdivene tırmandılar. Boyunlarına halatlar ve zincirler bağlandı, bir anda üçü havada, boyunları kırık bir §ekilde sallanmaya ba§ladı. Darağacının altındaki odun yığını aydınlandı. Alevler yükseldi içinden. Arrabiati'ler yarı yanını§ cesetleri ta§ladı. Küller toplanıp, Arno Nehri'ne atıldı.
5 1 6
Savonarola'nın yok edilmesi Michelangelo'yu derinden sarstı. Daha bir çocukken oturup Lorenzo'ya ke§i§in Floransa'ya getirilmesini tavsiye eden Pico della Mirandola'yı dinlemi§ti. Savonarola, Lorenzo, Pico ve Poliziano'nun ölümüne katkıda bulunmu§tu. Şimdi kendisi de ölüydü. N e dü§üneceğini, acıma dı§ında ne hissedeceğini bilemiyordu.
ݧinin ba§ına döndü. Mermer bu kaotik dünyada güvenilir olan §eydi. Kendi iradesine, zekasma ve tutarlılığına sahipti.
Baküs'ü bitirmeye can atıyordu. Sadece alın ifadesi hakkında fikir vermesini istiyordu. Artık hadarı tamamlanmı§tı: §arap kadehi, burnun ve ağzın olduğu yeri belirleyip figürün geri kalanının yüzün ifadesi hakkında fikir vermesini istiyordu. Artı hatları tamamlamı§tı: §arap kadehine bakan §a§kın Baküs'ün gözleri dı§arı fırlamı§, ağzı oburca açılmı§tı. Üzümler için bir delgi kullandı, herbirini yuvarlak ve suyla dolu hale getirdi. Satir'in keçi bacaklarındaki kılları elde etmek içinse tamamen yuvarlatılmı§ keski kullandı, böylece buklelerin ritmik oyununa ve ayrı ayrı dökülen perçemlere ula§tl.
İstediği ı§ıltılı etkiye ula§mak için cilalamaya iki ay ayırdı. ݧi sonsuz bir ilgi ve hassasiyet istiyor olsa da doğası gereği teknikti ve onun sadece zanaatkar olan yönünü kullanmasını gerektiriyordu. Ilık bahar günlerinde Pieta ve onun anlamı üzerine dü§Ünmek zihnini rahadatıyor, serin ak§amlarda da anne ile oğulun beraber geçirdikleri son saatin nasıl olabileceğini ara§tırıyordu.
J acopo Galli'ye, San Dionigi Kardinali'yle anla§mayı tamamlayıp tamamlayamayacaklarını sordu. Galli
5 1 7
Kardinal' in Lucca' daki manastırının Michelangelo'nun isteği ölçülerde bir blok ısmarladıklarını söyledi. Blok kesilmi§ti, ama Carrara' daki ta§çılar ödeme yapılmadan göndermek istemiyorlardı. Buna kaqılık Lucca' daki manastır da Kardinal'in onayı olmadan ödeme yapmayı reddediyordu. Sonunda ta§ ocağı onu elinde tutmaktan bıkıp bir aracıya satmı§tı.
O gece Michelangelo, kendisi ve San Dionigi Kardinali için adil olacağını dü§ündüğü bir anla§ma yazdı. Galli bunu ifadesiz bir §ekilde okudu, sonra da bankaya götürüp güvenli bir yerde saklayacağını söyledi.
Ay sonunda Baküs bitmi§, Galli sevinçten havalara uçmu§tu.
"Baküs'ün tamamıyla canlı olduğunu hissediyorum, elindeki kadehi her an yere dü§ürebilir. Aynı zamanda Satir de masum ve yaramaz. Bütün İtalya'yadaki en güzel heykeli bana yaptın. Bahçeye yerle§tirip, parti vermeliyiz. "
Kör Agustinyan'la, Aurelius ve Raffaelle Lippus hassas parmaklarıyla her detayın üzerinden geçerek heykeli incelediler. İçindeki ya§ama gücünü dı§a yansıtan böyle güçlü bir erkek figürünü daha evvel hiç "görmemi( olduklarını belirttiler. Paganizm dolayısıyla Engizisyon' da i§kence gören Profesör Pomponius Laetus ise gözya§larına boğulup, heykelin yapısı ve parıldayan ipeksi biti§i itibariyle saf bir Yunan heykeli olduğunu söyledi. Lucrezzia Borgia Sarayı'ndaki bir §air olan Serafino ilk görü§te ondan nefret etti ve heykelin "Çirkin, amaçsız ve güzellikten yoksun olduğunu" belirtti. Dizelerinde Hristiyan ve pagan ögelerini karı§tıran Sannazaro "Oymacılığıyla Yunan, duygusallığıyla Hristiyan olup her ikisinin en iyi yönle-
5 1 8
rini üzerinde toplamı§ olduğunu" açıkladı. Tıpkı Platon Dörtlüsünün, Merdivendeki Meryem çalı§masına söylediği gibi. Üniversitedeki belagat profesörü ve Hristiyan yazıdan koleksiyoncusu Peter Sanibus ve yeraltı mezarları kazıp ortaya çıkaran arkada§ları Giovanni Capocci heykelin faziletlerini aralarında tartı§mak için tam üç kez bahçeye gelmi§ sonunda antik temaları bo§ verip, Baküs'ün heykel sanatında yeni bir §ey olduğuna karar vermi§lerdi.
Michelangelo'nun görܧÜne en çok değer verdiği ki§i Giuliano da Sangallo idi. Sangallo girift yapılı dizaynı ne§eli gözlerle süzdü ve "Biz bir tapınağı ya da sarayı nasıl in§a ediyorsak sen de Baküs'ü öyle etmi§sin. Yapısı itibariyle tehlikeli, cesur, deneysel. Materyalin hemen çökebilirdi. Bu arkada§, sergileneceği biri olduğu sürece ayakta kalacak." dedi.
Ertesi gece Galli, Michelangelo ve San Dionigi Kardinali için kendisinin yazmı§ olduğu ve Kardinal tarafından imzalanan sözle§meyi getirdi. İlk defa kendisinden 'Usta' olarak bahsedilmi§ti; aynı zamanda heykel yapımcısı olarak tanımlanmı§tı ki bu gurur kırıcıydı. Mermer Pieta'nın yapımı için toplam dört yüz elli altının yüz elli dükası ba§langıçta, sonraki her dört ayda bir yüz düka ödenecekti. Kardinal'in ödeme garantisi vermesine ek olarak, Galli:
"Ben, J acopo Galli, bu çalı§manın Roma' da bu güne kadar görülmü§ en güzel heykel olacağını ve zamanımızdaki hiçbir ustanın böylesi bir eser veremeyeceğini garanti ediyorum." yazmı§tl.
Michelangelo, Galli'ye sevgiyle baktı.
"Bu sözle§meyi bankada değil evde yazmı§ olmalısın."
5 19
"Neden?"
"Çünkü büyük bir risk almı§sın. Bitirdiğim zaman Kardin al' in 'Roma' da daha güzel heykeller görmܧtÜm.' dediğini dü§Ünsene. Ne olur o zaman?"
"Majestelerine altınlarını geri öderim."
"Sen heykele bağlanmı§sın !" Galli'nin gözleri parladı.
"Bunu kaldırabilirim."
ihtiyacı olan tarzdaki mermer bloğu bulmak için limanları ve Travestere' deki ta§ bahçelerini ara§tırmaya koyuldu. Ancak iki metre geni§liğinde, 1 ,8 metre yüksekliğinde ve bir metre derinliğinde bir mermerin olur da satılır dü§üncesi ile çıkarılması büyük bir ihtimaldi. İki gün boyunca her yeri aradı, ihtiyacı olan bloğu andırabilecek ölçülerde bile bir §ey bulamadı. Masrafları göze alıp Carrara'ya gitmeye karar verdiği gün Guffatti ko§turup:
"Bir barç yük indirdi . . . tam da senin aradığın ölçülerde. Lucca' daki bir si pari§ üzerine kesilmi§. Ocağa ödeme yapılmamı§, onlar da satmı§."
Ko§a ko§a Ripetta Limanı'na gitti. Orada duruyor, yaz güne§inin altında saf, beyaz parıldıyordu. Carrara'nın tepesindeki ustalar tarafından özenle kesilmi§ti. Çekiç ve suya kaqı mükemmel bir sınav verdi. Kristalleri yumu§aktı ve ince damarlada doluydu. Ertesi gün §afaktan önce döndü ve güne§ ı§ınlarının bloğa çarpı§ını ve onu pembe bir kaymak ta§ı kadar transparan bir hale dönü§türmesini izledi. Bu koca beyaz küdede ne bir delik, çukur ne de çatlak ve düğüm vardı.
Pieta bloğu eve geri dönmeliydi.
520
9
Baküs'ten kalan son parçaları da kaldırdı ve Pieta'nın ba§ına oturdu. Ama Baküs ihtilaflı bir fıgüre dönü§mܧtÜ. Onu görmeye birçok insan geldi. Galli, misafirleri atölyeye getiriyor ya da Michelangelo'nun bahçeye gelmesini istiyordu. Kendisini açıklamalara, savunmalara gömülmü§ buldu. Özellikle de onu 'Diyonisos efsanesinin çarpıtması' olarak gören ve saldıran Brekno meraklılarına kar§t. Hayranlar olduğu zaman da konseptini ve tekniğini anlatmaya koyulurdu. Galli her ak§am ve Pazar günleri yemeğe çağırıyordu. Böylece daha çok ݧ anlamına gelebilecek birkaç arkada§ edindi.
Rucellai, Cavalcanti ve Altoviti onunla gurur duyuyordu. Onuruna partiler düzenlerler, ertesi gün hep yorgun uyanırdı. Baküs'ü geride bırakmaya, aklını pagan fıgürden temizleyip, Pieta hakkında dü§ünebileceği ruhsal geçi§i sağlamak istiyordu. Bir ay kadar sonra bu §artlar altında Pieta hakkında dü§ünüp çalı§maya ba§layamayacağına karar verdi. Profesyonel bir heykeltra§ olduğuna göre kendi ya§ama alanının, atölyesinin içinde sakince, gözlerden uzak, istediği saatte çalı§abileceği ve kendini adayabileceği zamanın geldiğini dü§ünmeye ba§ladı. Büyümü§tÜ artık ve kendi ba§ınaydı. Ba§ka bir yol göremiyordu.
Durumu sezen Galli: "Canını sıkan bir §ey mi var Michelangelo?" diye sordu.
"Evet ."
"Ciddi bir konu gibi . "
"Sadece nankörce bir §ey."
"Bana hiçbir §ey borçlu değilsin."
5 2 1
"En çok borçlu olduğum insanlar: Lorenzo de Medici, Bertoldo, Aldovandini, §imdi de siz."
"Bana ne yapmak istediğini söyle . "
"Ta§ınmak!" ağzından çıkıvermi§ti. "Galli ailesiyle ya§amak çok ho§ . . . " durdu. "Kendi evimde çalı§mam gerektiğini hissediyorum. Bir çocuk ve daimi misafirden ziyade bir adam gibi. Bu size saçma mı geliyor?"
Galli dalgın bir §ekilde baktı. "Sadece senin mutlu olmanı ve İtalya' daki en iyi merrnerieri i§lemeni isterim."
"Benim için onlar bir ve aynı."
Zemin katı müsait olan onlarca eve yönlendirildi. Bunlardan bir tanesini Floransa mahallesinde ya§ayan Altoviti önermi§ti. Bir diğeri Piazza del Quirnale' d ey di. V e güzel bir Roma manzarası vardı. Çok süslü ve pahalıydılar. Üçüncü gün, Via Sistina üzerinde, Bear Hanı'nın kar§ısında ve Tiber rıhtımının altında uzanan Compo Marzia'nun kıyısında iki pencereli bir kö§e oda buldu. Pencerenin biri sabit ı§ık alan kuzeye, diğeri de bazen ihtiyacı olan sert ı§ık için güneye bakıyordu. Arka tarafta §Öminesi olan küçük bir oda vardı. İki aylık kira için birkaç scudi ödedi, perde niyetine yağlanmı§ keten örtüler çekti ve bu kırık dökük mekanı düzeltmeye kolyuldu; ah§ap zeminin bazı noktaları delik de§ik, bazıları kırılmı§tı. Duvardaki ta§ların arasında bulunan çimento dökülmekte, tavan parça parça kopmaya ve yağmur aldığı yerlerde farklı renklerde çürümeye ba§lamı§tı. Anahtarını ce bine koydu ve Galli' nin yanına gitti.
Orada kendisini bekleyen Buonarrato'yu buldu. Karde§i çok sevinçliydi. Bir katır sürüsünün ba§ında bekçi olarak
5 2 2
geldiği için seyahatine para ödememi§ti. Aynı yolla geri dönecekti. Michelangelo onun küt hatlarına, kendisininki gibi ka§larına kadar taranmı§ saçiarına keyifle baktı. Bir senedir görü§memi§lerdi .
"Daha iyi bir zamanda gelemezdin," diye haykırdı. "Yeni evimi kurmam için yardımın gerekiyor."
"Ev mi kiraladın? Güzel, seninle kalabilirim o zaman."
"Kurulmadan önce saray yavrusu evimi gör." dedi MicHelangelo, gülümsüyordu.
"Benimle Trastevere'ye gel, alçı, badana boyası ve sodalı çözelti lazım. Ama önce sana Baküs'ümü göstereyim."
Buonarrato uzun süre heykele baktı. Sonra sordu.
"İnsanlar beğendi mi?"
"Çoğunluğu beğendi."
"Memnun oldum."
Hepsi bu kadar. Michelangelo kendi kendine, "Heykelin ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yok. Tek ilgilendiği insanların yaptığım §eyi onaylaması, böylece mutlu olabilirim ve daha çok ݧ alının . . . bunlar da hiçbir §ey anlamayacak. Gerçek bir Buonarroti, sanatın manasma kör. Ama beni seviyor."
İhtiyaçlarını satın aldılar ve Trattoria Taskana'da yemek yediler. Sonrasında Michelangelo karde§ini Via Sistina'ya götürdü. Buonnarrato odaya girdiğinden sertçe fısıldadı.
"Michelangelo burada ya§amayı dü§ünüyor olamazsın . . . bu delikte? Her tarafı dökülüyor."
523
"Sen ve ben bu döküntüleri toparlayacağız, dedi ciddi bir §ekilde. "Yeterli çalı§ ma alanı var."
"Babam üzülecek."
Michelangelo gülümsedi. "Ona söyleme." Odanın ortasına merdiveni yerle§tirdiler ve "Hadi tavanı kazıyalım." diyerek çalı§maya ba§ladı.
Kazıyıp bir kat alçı sürdükten sonra, duvarlara geçtiler. Sonrasında zemindeki kırık tahtaları tamamladılar. Sonra dikkaderini bahçeye yönelttiler. Ona açılan tek kapı kendi odasındaydı, ama diğer kiracıların da pencereleri buraya açılıyordu. Bu nedenle bir çöp yığınına dönü§IDܧtÜ. Koku evi çevreleyen duvarlar kadar sertti. Çöpleri çuvallara doldurup Tiber'in altında bo§ bir arsaya atmak iki günlerini aldı.
Fiziksel çalı§mayı nefretle kaqılayan Balducci, tamirat bittikten sonra ortaya çıktı.
Trastavere' de ikinci el e§ya satan bir dükkan biliyordu. Burada cırtlak cırtlak bağırarak yatak, dö§ek, mutfak masası, iki sandalye, §ifonyer, birkaç tencere, tabak ve bıçak için pazarlık etti. Birkaç saat sonra e§ek arabası gelince yatağı doğuya bakan pencerenin altına yerle§tirdiler, Michelangelo böylelikle sabahın ilk ı§ığında kalkabilecekti, §ifonyer arka duvara, mutfağa açılan kısma gitti, kuzeye bakan pencerenin altına çizimleri, balmumu ve kil modelleri için olan masayı yerle§tirdi. Odanın orta kısmını merrneri için bo§ bıraktı. Arka odaya mutfak masasını, iki sandalyeyi, tencereleri ve tabakları koydular.
524
Balducci mahalleyi ke§iften döndü.
"Senin odanın arkasında tombul bir keklik var; sarı§ın, on be§ ya§larında, güzel yapılı bir Fransız sanırım. Senin hizmetçin olması için onu ikna edebilirim sanırım. Öğlen i§ini bitirdiğin zaman, mutfakta senin için çorba pi§iren birini bulmak ne güzel olur dü§ünsene."
Balducci hafiften dans etmeye ba§ladı. " . . . ve gece de yatağında. Bu i§lerinin bir parçası ve bu mağarada biraz sıcaklığa da ihtiyacın var gibi görünüyor."
Michelangelo ve Buonarroto, Balducci' nin CO§kunluğu kar§ısında kıkırdadılar. Bir dakika sonra kapıdan çıkıp, kızın pe§ine dü§ebilirdi.
"Bak Balducci hiçbir gönül i§i istemiyorum ve bir hizmetçiye verecek param da yok. Eğer birine ihtiyacım olursa bir çırak bulur hizmetleri ka§ılığı onu eğitirim. "
Buonarrato ona katıldı, "Sana parlak bir genç bulmak için Floransa'da gözlerimi iyice açacağım."
Buonarrato, Michelangelo'yu yerle§tirdi, alı§veri§ini yaptı, yemeklerini pi§irdi ve odalarını temizledi. Bu ev bakımı o ayrıldığı andan itibaren yok oldu. ݧine gömülmü§ olan Michelangelo yemek pi§irmeye ya da dı§arıda yemek · yemeye çıkmıyordu. Kilo vermeye ba§ladı, odaları bile' düzenli görünümünü kaybetmeye ba§lamı§tl. Çevresinde çalı§ma masasından ve odanın ortasında duran koca bloktan ba§ka hiçbir §ey görünmüyordu. Yatağını düzeltmekle ya da bula§ıkları yıkamakla da uğra§mazdı. Sonra odalar caddeden gelen tozla ve ara sıra sıcak bir içecek için kullandığı mutfak ate§inin külleri ile dolma-
525
ya ba§ladı. Bir ay geçmeden bu sistemin i§lemeyeceğini anladı. Hatta kapısının önünden sıklıkla geçen küçük Fransız kıza bile bakmaya ba§lamı§tı.
Buonarroto bu problemi çözdü. Michelangelo bir gün çalan kapısını açtığında kaqısında, yalın bir yüzü, zeytin renkli bir eni olan on üç ya§larında, yolculuktan bitkin dü§mܧ bir çocuk buldu. Michelangelo'ya elindeki mektubu uzattığında karde§inin el yazısını hemen tanıdı. Notta Piero Argiento olduğu ve Floransa'ya bir heykeltra§ın yanında çırak olmak için geldiği yazıyordu. Birisi onu Buonarroti evine yollamı§tı. Oradan da yürüyerek Roma'ya gelmi§ti.
Michelangelo çocuğu içeri davet etti. Çocuk ailesinden ve Ferrara yakınlarındaki çiftliklerinden bahsederken Michelangelo da onu inceliyordu. Tavırları sakin, sesi açıktı.
"Okuyup yazabiliyor musun Argiento?"
"Ferrara' daki Gesuati rabipleri bana yazmayı öğretti. Şimdi bir zanaat öğrenmeliyim. "
"Heykeltra§lığın iyi bir seçenek olduğunu mu dü§ünüyorsun?"
"Üç yıllık çıraklık istiyorum. Lonca sözle§mesiyle beraber."
Michelangelo dürüstlüğünden etkilenmi§ti.
İp gibi ince, bulanık kahverengi gözlere sahip bu genci inceledi. Toprağa bulanmı§ gömleğini eskimi§ sandaletlerini ince, aç yanaklarını . . .
526
"Roma' da hiç arkada§ın, gidebileceğin bir yer yok mu?"
"Sizi görmeye geldim," dedi inatla.
"Ben basit bir hayat sürüyorum, Argiento. Konfor beklememelisin."
"Ben köylüyüm. Elde olanı yerim."
"Evin olmadığına göre ve benim de bir yardımcıya ihtiyacım olduğuna göre, birkaç gün deneyelim. İyi bir sonuç alamazsak arkada§ça ayrılırız. Floransa'ya dönü§ ücretini kar§ılarım."
"Kabul ediyorum, te§ekkür ederim."
"Bu parayı al ve Santa Maria deli'Anima yakınlarındaki hamama git . Dönü§te de yemeklik bir §eyler almak için pazara uğra."
"Güzel çorba yaparım. Ölmeden önce annem öğretmi§ti. "
Rahipler, Argiento'ya sadece hesap yapmayı değil sarsılmaz derecede dürüst olmayı da öğretmi§ti. Şafaktan önce pazara çıkıyor yanına bir parça boya ve kağıt alıyordu. Michelangelo, onun hesaplarını tutu§ §eklinden etkilenmi§ti. Sebze için birçok dinar, et, meyve, ekmek ve makarna için birçok dinar. Her kuru§ un açıklaması yapılmı§tı. Michelangelo haftalık harçlıkları olarak, bir çömleğin içerisine az bir miktar para koyuyordu. Argiento sıkı pazarlık yapardı. Bir hafta içerisinde bütün tezgahları öğrenmi§ti. Alı§veri§i sabahın uzunca bir kısmını alıyordu. Bu sayede Michelangelo da aradığı yalnızlıkta çalı§masını sürdürebiliyordu.
527
Basit bir rutinleri vardı. Tek çe§it öğle yemeklerinden sonra Michelangelo teknelerini bo§altırken §arkı söyleyen Sicilya'lılan dinlemek için Tiber kıyısında bir saatlik yürüyü§e çıktığı sırada Argienro da odaları temizliyordu. Döndüğünde ise Argienro mutfak tezgahının altındaki tekerlekli yatağında uykuya yarını§ olurdu. Michelangelo'nun Argiento uyanmadan önce çalı§mak için iki saati daha vardı. Sonrasında Argienro uyanır, yüzünü gürültüyle yıkar ve günlük eğitimi için çalı§ma masasına geçerdi. Argiento' nun istediği bir iki saatlik eğitimden ibaret görünüyordu. Ak§am yine mutfağa geçip su kaynarmaya koyulurdu. Karanlık çökrüğünde ise kafasına battaniyesini çekip uyumaya koyulurdu. Sonrasında Michelangelo gaz lambasını yakıp çalı§ma masasının ba§ına geçerdi. Argienro'yu gönderdiği için Buonarroto'ya minnettardı. Argiento çizim için hiç yeteneği yokmu§ gibi görünse de tatmin edici bir anla§ma olmu§tu. Daha sonra merrnerio ba§ına oturduğu zaman çocuğa çekiç ile keskinin nasıl kullanılacağını öğretebilirdi.
İncilde John 19 :38-40'ı okudu. İsa'nın öğrencisi olan Arimathea'lı Josephe'den sonra İsa'nın cesedini almak için Pilate' den izin istedi . . . Böylece geldi ve İsa'nın bedenini götürdü; yanında Nicodemus vardı . . . O yanında onlarca kiloluk aloe ve mür karı§ımı getirmi§ti İsa'nın bedenini aldılar ve onu baharatlara bulanmı§ bezlerle sardılar. ݧte Museviler cesedi, yakılınaya böyle hazırlarlar.
Descent'te bulunanlar arasında Meryem, Meryem'in kız karde§i, Magdela'lı Meryem, John, Arimathea'lı Joseph, Nicodemus bulunuyordu. Ne kadar ara§tırırsa ara§tırsın Meryem'in İsa ile yalnız kalabildiği bir anın
528
olup olmadığını bulamamı§tı İncil' de. Salınelerin pek çoğu yas tutanlada doluydu. Aynen Bolanya'daki Dell Arca Lomentation' da olduğu gibi kederli izleyiciler, Meryem' in kederli anını gasp etmi§lerdi.
Onun konseptinde ise ba§ka hiç kimse yoktu.
İlk arzusu evrende tek ba§larına olan bir ana-oğul yaratmaktı. Meryem oğlunu kucağına alabilmek için ne zaman fırsat bulabilmi§ti? Belki de askerler onu yere yatırdıktan sonra, Arimathealı Joseph ve Pontius Pilate onun cesedini isterlerken, Nicodemus karı§ımını hazırlarken ve diğerleri de yas için eve döndükleri zaman. Pietasını görenler İncil'i okuyormu§ gibi Meryem'in hislerine tanık olmalıydı. Nur aylası ya da melekler olmayacaktı. Sadece Tanrı'nın seçmi§ olduğu iki insanoğlu.
Meryem' e yakınlık hissetti, yolculuğunun en ba§ından beri onun üzerine o kadar kafa yormu§tu ki. Şimdi tamamiyle canlı ve kederliydi, oğlu ölmü§tÜ. Sonrasında yeniden diriltilecek olsa da, o anda gerçekten ölmü§tÜ, yüzündeki ifade çarmıhta neler ya§adığını yansıtıyordu. Bu sebeple heykelde İsa'nın annesine kar§ı neler hissettiğine dair bir ifadesi olamazdı, sadece Meryem'in hissettikleri olmalıydı. İsa'nın dingin bedeni pasif, gözleri kapalıydı. Bu bağlamıyı sürdürenin Meryem olması gerektiğine inanıyordu.
Teknik problemlere geçi§ yapmak zihnini yıpratmı§tı. İsa gerçek boyutlarda olacağı için Meryem onu kucağında ta§ırken doğabilecek biçimsizlikleri nasıl yok edecekti? Onun Meryem'i hem zarif ve hassas hadara sahip olmalıydı hem de yeti§kin bir adamı bir çocuk ta§ıyormu§çasına sağlam ve ikna edici bir §ekilde tutmalıydı.
5 29
Bunu ba§armanın tek bir yolu vardı; diyagramlar ve karalamalar çizerek zihninin derinliklerindeki yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmalıydı.
Dü§üncelerini özgür bırakahilrnek için serbest çizimler yapmaya ba§ladı. Görsel olarak hissettiğine yakla§an §eyler vardı. Aynı zamanda sokaklarda gezerek tezgahlardaki insanları, nasıl göründüklerini ve nasıl hareket ettiklerini izliyordu. Özellikle zarif, tatlı yüze sahip ba§ları örtülü, alnının ortasına kadar peçesi uzanan tahibeleri arıyordu. Eve dönene kadar ifadelerini zihninde tutup, eve dönünce de kağıda geçiriyordu.
Kuma§ın yapısal amaçlara hizmet edebileceğini ke§fettikten sonra kadanmanın anatamisini çalı§maya ba§ladı. Doğaçlama yaparak ilerledi, gerçek boyutlu kilden bir modeli bitirdikten sonra bir kuma§çıdan ucuz kuma§lar aldı. Hafifkuma§ı yıkadıktan sonra Argiento'nun Tiber kıyısından getirdiği kile buladı. Ta ki çamur katılığına ula§ana kadar. Hiçbir kıvrım tesadüfi olamazdı, her bir kat Meryem Ana'nın ince bacaklarını ve ayaklarını kapatacaktı. Böylelikle içindeki karma§ayı yoğunla§tırarak İsa'nın bedenine sabit bir destek olabilirdi. Kuma§ kuruyup katıla§tıktan sonra yapılması gereken düzenlemeleri görebildi.
"Demek heykel bu" dedi Argiento yorgun bir §ekilde, "çamurdan kek yapmak." Bir haftadır yere dökülenleri yıkıyordu.
Michelangelo sırıttı. "Bak, Argiento, katların topadandığı ya da §U §ekilde döküldüğü yerleri kontrol edebilirsen, vücudun duru§unu zenginle§tirebilirsin. Et ve kemik kadar dokunulası bir görünüm kazanır. "
5 30
Musevilerin mahallesine gitti. Yahudilerin yüzlerini görmek istiyordu. Böylece İsa'nın görüntüsü hakkında fikir sahibi olabilirdi. Musevi mahallesi Trastevere' deydi.
San Francesco a Ripa Kilisesi'nin bulunduğu yerde, Tiber yakınlarındaydı. İspanyol Engizisyonu 1492'de pek çok Musevi'yi Roma'ya sürdüğünden beri buradaydılar. İyi muamele görüyor, onlara Hristiyanlığın mirası Eski Ahir' in hatırlatıcıları olarak bakılıyordu; yetenekli üyelerinin bir çoğu Vatikan'ın önde gelen doktorları, müzisyenleri ve bankacıları olarak görev yapıyordu.
ݧlerini yapadarken çizimlerinin yapılmasına itiraz etmemi§lerdi, ama onları atölyeye getirmenin imkanı yoktu. Cumartesi günü sinagogda bulunan halıarn Melzi ile görü§mesini söylediler. Michelangelo halıarnı çalı§ma odasında buldu, ba§ında kipası, nazik, ya§lı bir adamdı. Beyaz sakalı, parlak gri gözleri vardı, siyah bir gabardin vardı üzerinde. Cemaatinden birkaç ki§i ile Talmud' dan okuma yapıyordu. Miclıelangelo neden geldiğini açıkladığında Halıarn Melzi:
"Kitab-ı Mukaddes yontulmu§ imajlar yapıp onlar önünde eğilmemizi yasaklar. Bu nedenle yaratıcı insanlarımız resim veya lıeykeltıra§lık yerine edebiyara yönelmi§lerdir."
"Ama, Halıarn Melzi, ba§kalarının sanat eseri üretmesine kar�ı değilsiniz değil mi?"
"Hayır. Herbir dinin kendi prensipleri vardır. "
"Carrara merrnerinden Pieta yapıyorum. İsa'yı gerçek bir Musevi gibi göstermek isterim, ama bana yardım etmezseniz bunu gerçekle§tiremem."
5 3 1
Halıarn dü§ünceli bir ha.lde, " İnsanlarımın kilise ile sorun ya§amasını istemiyorum."
"San Dionigi Kardinali için çalı§ıyorum. Bunu onaylayacağından eminim."
"Ne tür modeller tercih edersiniz?"
"ݧçiler. Otuz ya§larında. Cüsseli değil, ama dinç insanlar. Zeki ve duyarlı. "
Halıarn Melzi, ya§lı ama ne§eli gözlerle ona gülümsedi.
"Bana adresini bırak. En iyisini göndermeye çalı§acağım."
Michelangelo çizimieri ile Sangallo'nun bekar evine ko§arak gitti. Mimardan, Meryem Ana' nın o turacağı bir st ant tasadamasını istedi. Sangallo çizimieri inceledi ve ayaklı bir sedir yapıverdi. Michelangelo biraz kereste satın aldı ve Argiento ile stant kurdular ve battaniyelerle örttüler.
İlk model ak§ama doğru geldi. Michelangelo üstünü çıkarmasını istediğinde biraz tereddüt etti. Bu yüzden kasıklarını örtmesi için bir havlu getirdi. Michelangelo da üstünü çıkarması için murfağa götürdü. Sonra onu standın üzerine aldı. Yeni ölmü§ olduğunu ve annesinin kucağında bulunacağını açıkladı. Model, Michelangel o' nun gerçekten çıldırmı§ olduğunu dü§ündü; sadece halıarndan aldığı talimat nedeniyle burada duruyordu. Ama sonunda Michelangelo ona çizimieri gösterdiği zaman neyin pe§inde olduğunu anladı ve arkada§larıyla konu§maya söz verdi. Baharnın gönderdiği her bir modelle iki saat çalı§ıyordu.
Meryem ise tamamen farklı bir sorundu. Karar anından otuz üç sene sonrasını anlatıyor olsa da onu ellili ya§ların ortasında, ya§lı, kırı§ıkla dolmu§, çalı§ıp üzülmekten bedeni
5 3 2
ve yüzü çökmü§ bir kadın olarak hayal edemiyordu. Onun bakire imajı her zaman annesi gibi, her zaman gençti.
J acopo Galli onu birçok Roma'lı ile tanı§tırdı. Onların evlerinde evlenmek üzere ya da bir iki senelik evli ipek, keten kıyafetler içindeki daha yirmili ya§larına gelmemi§ kadınları çiziyordu. Santa Spirito sadece erkek hastaları kabul ettiği için, kadın anatomisini, çalı§ma fırsatı bulamamı§tı; ancak Toskana' da evlerinde, tarlalarında çalı§an kadınların çizimlerini yapmı§tı ve Romalı kadınların vücut hatlarını kıyafetlerinin altından ayırt edebiliyordu.
İki fıgürü bir araya getirebilmek için yoğunla§tığı birkaç hafta geçti: genç ve hassas olmakla birlite oğlunu kucağında tutabilecek kadar güçlü Meryem ile cılız, ölüyken bile güçlü görünen İsa . . . Santa Spirito'daki ölü odasındaki deneyimlerinden iyi hatırladığı bir görüntüydü. Çizimlere bakma gereği duymadan titiz hafızasındaki dizaynı çizdi.
Çok geçmeden kilden yapacağı üç boyutlu fıgürü için hazırdı. Burada materyal bozulmu§ formlara dönü§ebileceği için serbest çalı§ıyordu. Vurgulamak ya da daha derin bir yoğunluğa ula§mayı istediğinde kil ekleyip, çıkabiliyordu. Bundan sonra balmumuna geçti. Çünkü dokunsa! ve §effaf olması bakımından balmumu ile mermer arasında benzerlik vardı. Bu tekniklerin herbirine saygı duyuyor ve onhtrı bir karakter dahilinde tutuyordu. İçi bo§ çizimieri tensel yapıya benzeyen esnekliğe sahipti; kili karnında olduğu gibi yumu§ak, hareketli et hissini veriyor, balmumu ve vücut yüzeyine esnek bir etki sağlayarak bedeni yumu§atıyordu. Yine de hiçbir modelin zihnine yerle§mesine izin vermedi, ba§langıç noktasındaki kadar kabataslak du-
5 3 3
ruyordu. Ta§ı oyarken içten gelen bir enerji ile çalı§ıyordu, kil ve balmumu ile çalı§ırken o kadar dikkatli ve detaycıydı ki modelin büyütülmesi onu yerinden kaldıramayabilirdi.
Gerçek gerilim mermerin içinde olmalıydı. Çizim ve modeller onun dü§Ünmesi, ta§ı oymak ise eylemiydi.
l O
Argiento ile çalı§maları iyi gidiyordu. Yalnız bazı zamanlar Michelangelo kimin usta kimin çırak olduğunu çözemiyordu. Argiento Cizvit papazları tarafından o kadar katı biçimde eğitilmi§ti ki, Michelangelo onun alı§kanlıklarını deği§tiremiyordu. Kirli olsalar da olmasalar da güne§ doğmadan önce kalkıp yerleri fırçalıyordu, her gün çama§ır yıkamak için su kaynatıyordu ve her yemekten sonra kaplar nehir kumuyla ovalanıyordu.
"Argiento bu mantıksız." diye §ikayet etti. Islak zeminde çalı§maktan ho§lanmıyordu, özellikle de soğuk havada. "Fazla temizsin. Atölyeyi haftada bir kez silmen yeterli. "
"Hayır" dedi duyarsızca. "Her gün §afaktan önce. Ben böyle öğrendim."
"Seni vazgeçirmeye çalı§ana Tanrı yardım etsin !" diye homurdandı Michelangelo; yine de yakmacak hiçbir §eyinin olmadığının farkındaydı, çünkü Argiento' nun talep ettiği pek bir §ey yoktu. Çocuk Roma'ya zerzevat getiren köylü aileleriyle yakınlık kuruyordu. Pazar günleri onları ziyaret etmek için çan kulesine kadar kilometrelerce yolu yürüyordu. Özellikle de adarını görmek için Pro Vadisi'ndeki çiftliğinden özlediği tek §ey hayvanlardı, sık sık Michelangelo'yu gidi§inden:
534
"Bugün atları görmeye gidiyorum." diyerek haberdar edip ayrılırdı.
Çocuğun Michelangelo'ya bağlanması bir parça §anssızlık getirdi. Bahçede örsün üzerine çömelmi§ keskilerini düzeltiyordu, tam bu sırada bir kıymık parçası fırlayıp gözbebeğine yerle§ti. Kendisini eve attı. Gözü ate§ gibi yanıyordu. Argiento onu yarağına yatırdı, sıcak su getirdi. Temiz bir bezi suya batırıp kıymığı onunla çıkarmaya çabaladı. Michelangelo kaygılanmasa da acı kayda değerdi. Kendiliğinden çıkacağını dü§ünüyordu. Ama çıkmadı. Argiento ba§ucundan ayrılmadı, su kaynatıp sıcak kampres yapmaya devam ediyordu gece boyunca.
İkinci gün Michelangelo endi§elenmeye ba§ladı; ikinci gece ise paniğe kapıldı, o gözü hiçbir §ey görmez olmu§tu. Şafakta Jacopo Galli'nin yanına gitti Argiento. Galli yanında aile doktoru Üstat Lippi ile geldi. Hekim bir kafes dolusu güvercin ta§ıyordu. Argiento'ya kafesten bir ku§ almasını kanadının altından büyük bir damar kesip kanın Michelangelo'nun yaralı gözüne akıtmasını söyledi.
Ak§ama doğru hekim tekrar geldi, ikinci güvercinin kanadının altını kesip gözü bu kanla yıkadı. Ertesi gün boyunca Michelangelo kıymığın hareket ettiğini hissetti. Gece ise artık çıkmı§tl.
Argtento yerınݧ saate yakın bir süredir uyumamı§tı.
"Yorgunsun, neden birkaç gün dinlenmyorsun?" diye sordu Michelangelo.
Argiento'nun inatçı hatları aydınlandı. "Ben atları ziyarete gidiyorum."
5 3 5
Michelangelo ilk zamanlar sokağın kaqısındaki Bear Oteli'ne girip çıkan atlardan, adarının ve arabalarının çıkardığı gürültüden, U§akların bağınılarından ve çağlayan onca §iveden rahatsızdı. Şimdi ise, kimi uzun elbiseler, kimi parlak ye§iller, morlardan kısa tunikler giyen, §apkalar ve Avrupa'nın farklı yerlerinden haç görevi için gelmi§ olan bu ilginç karakterlerden ho§lanıyordu. Açık penceresinin arkasından oturma odasında çizimlerini yapabileceği bitmek bilmez modellerdi. Çok geçmeden mܧterileri tanımaya ba§ladı. Çizimini yaptığı ki§i kapıda görünür görünmez kağıdını çıkarıp düzeltmeler ve eklemeler yapıyor, vücutlarını farklı hareketler yaparken gözlemleyebiliyordu: yük bo§altırken, valiz ta§ırken, paketleri omuzlarından indirirken, katırlara binip, inerken.
Sokaktaki sesler, gürültü, geli§ ve gidi§ler kendi mahremiyetine zarar vermeden arkada§lık yapıyordu Michelangelo'ya. Onun gibi soyudanmı§ halde ya§ayan biri için dünyadaki diğer insanların duyumsanması arkada§ edinmek gibiydi. ihtiyacı olan tek §ey buydu, çünkü elinde mermer ile dıprıda durup içeriye bakamazdı, odak noktasından dı§arı bakabilirdi.
Çizimlerinde Pieta'nın negatif alanlarını taradı. Bloğun atılması gereken kısımlarını i§arededi. Şimdi eline çekiç ve keskiyi aldığında ise yaptığı çizimler gözüne ho§ görünmemeye ba§ladı. İçinde gömülmü§ olan figürlerden çıkacak olan ilk ı§ığı görmek için sabırsızlanıyordu. Sonunda blok onunla ileti§im kuracak bir hayat kaynağı olacaktı. Bloğun dı§ından içerisine yöneldi daha sonra. Heykeli tamamladıktan sonra figürlerden hayat kıvılcımları çıkacaktı. Ancak ba§lama anında bunun tersi
5 36
olurdu. Giri§ noktası bakı§ını ve dikkatini içeri çeken, mekanda hapsolmu§ bir güç olmalıydı. Bu denli büyük bir blok istemesinin nedeni bol merrnede çalı§mak istemesiydi. Baküs' e iyice yakla§tırmak zorunda kaldığı Sa tir gibi, bunda da figürlerini sıkı§tırmak istemiyordu.
Mermer bloğuna sol üst kö§eden yani Meryem Ana'nın ba§ının bulunacağı yerden girdi. Kuzey ı§ığını arkasına almı§tı . Argiento'nun yardımıyla bloğu çeviriyor, böylece bo§lukların olması gereken yerlerde gölgeler olu§uyordu. I§ık ve gölge oyunu ta§ı oyması gereken yerleri ona gösteriyor, böylece kesip attığı mermer parçaları da heykelin bir parçası olarak kendi etkisini yaratıyordu.
Artık, ana hatları bulmak için cesur bir dalı§ yapma zamanı gelmi§ti Meryem Ana'nın ba§ını örten materyalin ağırlığı, kalbine çaprazlamasına duran İsa' nın eline doğru eğilmesine sebep oluyordu. Böylece bütün dikkat kucağında uzanmı§ bedene odaklanıyordu. Bakice'nin göğsünden geçen sıkı bant heyecandan titreyen kalbi sınırlayıp, bastırıyormu§ gibi görünüyordu. Örtünün kıvrımları Meryem'in oğlunu koltuğunun altından sıkı bir §ekilde tuttuğu eline, oradan İsa'nın insani bir tavırla uzanan bedenine, yüzüne, derin uykuda huzurla kapanIDI§ gözlerine, düz burnuna, temiz ve gergin bedenine, yumu§ak bıyığına ve hassas bir §ekilde kıvrılmı§ sakalla-
'
rına ve ıztırapla dolu ağzına uzanıyordu.
Meryem, apğıdaki oğluna bakmakta olduğu için heykele bakan herkes yüzünü ve üzüntüsünü görmek için yüzüne eğilmeliydi. Yüzünde hassas bir umutsuzlukla; 'Onu kurtarmak için ne yapablirdim? Ve sevgisinin de-
5 37
rinliği ile insan kurtulalamamı§sa bütün bunlar neye hizmet etti?" diye soruyordu.
Gören herkes kalbindeki ağırlığın, kucağındaki oğlunun ağırlığından daha fazla olduğunu hissedecekti.
Heykeltra§çılıkta iki gerçek boyuttaki figürü bir araya getirmek olağandı§ıydı. Y eti§kin bir adamı bir kadının kucağına yerle§tirmekse devrim niteliğindeydi. Bu ba§langıç noktasıyla Pieta'yla ilgili büün geleneksel kavramları geride bırakmı§ oluyordu. Bir kez daha, Ficina, Platon'un İza'nın en sevgi dolu öğrencilerinden olabileceğine inanmı§ olsa da, insan bedeninin güzelliğiyle ilgili klasik Yunan konseptiyle insan ruhunun ölümsüzlüğüyle ilgili Hristiyanlık idealini birle§tirmeyi amaçlayan ki§i Michelangelo'ydu. Eski Pietalardaki hazin ölüm sancılarını bir kenara itip bu iki figürü huzur içinde resmetti. İnsan güzelliği acı kadar kutsallığı da açığa vurabilirdi. Aynı zamanda onu yüceltirdi.
Bütün bunlar ve daha sonrası için mermer ikna edilmeliydi. Eğer sonuç trajikse, güzelliğe geçmek §üpheli olabilirdi, kendi sevgisine ve adanmı§lığına sahip bir a§k beyaz bloğun ölümsüzlüğüne uyum sağlayabilecekti. Hata yapabilirdi ama bu hatalar sevgi dolu ellerden çıkacaktı.
Kı§. Gök gürültüsü gibi indi; soğuk, ıslak, çiğ . Buannarato' nun tahmin ettiği gibi ev sızıntı yapıyordu. Michelangelo ve Argiento çalı§ma masası ile yatağı kurur bir yere çektiler ve bahçedeki ocağı içeri aldılar. Ba§ına ve kulaklarına Bolanya §apkasını giyiyordu. Burun delikleri §i§ti . Bu nefes almasını zorla§tırarak ona bitmez acılar veriyordu.
Çalı§ma sehpasının altına siyah bir maltız getirdi. Dı§arıdan biraz olsun ısınmasını sağlıyordu ama odanın ba§ka bir kö§esine geçmeye görsün, kanı buz gibi donuyordu. Argiento'yu iki maltız ve bir sepet kömür alması için gönderdi. Bunlara parası yetmiyordu. Elleri morarınaya ba§ladığında yün eldivenle çalı§mayı denedi. Bir saat geçmeden kazayla bir parça mermer kalbinden bir parça ile kopup yere dü§tÜ.
Pazar günü Argiento döndüğünde kendini ate§te ve tuhaf hissediyordu. Gece yarısı ate§i yükseldi. Michelangelo, yatağından kaldırıp kendi yarağına yatırdı. Sabah Argiento sayıklamaya ba§ladı. Deli gibi terliyor, akrabalarının adlarını haykırıp, bölük pörçük hikayeler anlatıp eski kazalardan, yediği dayaklardan bahsediyordu. Michelangelo onu kuruladı, birçok kez yataktan adamasına mani olmak zorunda kaldı.
Gün doğarken dı§arıdan geçen birisine doktor bulması için ricada bulundu. Gelen doktor kapı e§iğinde durup, "Veba bu! Geldiğinden beri dokunciuğu her §eyi yakın!" diye bağırıp kaçtı. Michelangelo, Galli'ye bir mesaj gönderdi. Ü s tat Lippi bir kez baktı ve d udak büküp:
"Saçmalık, bu veba değil. Quartan ate§i . Son zamanlarda Vatikan' a gitmi§ miydi?
"Pazar günü gitti. "
"Muhtemelen duvar diplerindeki durgun sulardan içti. Esquiline'deki Fransız rahiplerine git, tutkal benzeri bir hap yapıyorlar . . . "
Michelangelo, Argiento'nun ba§ında durması için bir kom§usuna yalvardı. Şakır §akır yağan yağmurun altın-
5 39
da geçip, Trojan Meydanı'ndan Augustus Meydanı'na kadar oradan da Contstantine Bazilikas ı' na ve son olarak da Esquiline Manasrın'na gidip gelmek bir saatini aldı. Haplar Argiento'nun ağrılarını azalttı, geçen iki günden sonra Michelangelo onun iyile§tiğini dü§ünüyordu ki sayıklamalar geri döndü.
Hafta bittiğinde Michelangelo da tükenmi§ti. Argiento'nun yatağını büyük odaya ta§ıdı, uykuya daldığında o da birkaç dakikalığına uyuyordu. Uykusuzluktan çok daha kötü olan §ey yemeğin azalmasıydı. Dı§arı çıkıp, çocuğu yalnız bırakmak istemiyordu.
Balducci kapıyı çaldı.
"Sana arka taraftaki Fransız kızı al demi§tim. Kız hastalandığında ailesi ona bakardı."
"Geçmi§e dönmeyelİm artık" dedi Michelangelo yorgunca. "Gelecek yeterince zor."
"Onu burada tutamazsın, iskelet gibisin. Santo Spirito Hastahanesi'ne bırak."
"Bırakayım da ölsün mü?"
"Hastanede buradakinden daha hızlı mı ölür?"
"Evet. Çünkü hiç bakım görmüyorlar."
"Sen ona nasıl bir bakım sağlıyorsun Dr. Buonarroti?"
"Temiz tutuyorum, göz kulak oluyorum . . . Gözüm incindiğinde o bana bakmı§tl. Şimdi onu bir ba§kasına bırakayım? Hristiyanlığa yakı§maz."
"İntiharda bu kadar ısrarcıysan, hergün bankaya gitmeden uğrayıp biraz yiyecek bırakırım."
540
Michelangelo'nun gözleri minnede doldu. "Balducci, dalga geçmeye bayılıyorsun. Şu parayı al, bana birkaç havlu ve birkaç çar§af getiriver. "
Michelangelo döndüğünde Argiento'yu onu izlerken buldu.
"Öleceğim."
"Hayır, ölmeyeceksin Argiento. Bir köylüyü heydandan ba§ka bir §ey öldüremez."
Hastalığın geçmesi üç hafta aldı.En çok acıtan bir aylık bir çalı§manın kaybıydı ; heykeli öngörülen zamanda bitiremeyeceği için kaygılanıyordu.
Roma'da kı§ merhametli davranarak kısa sürdü. Mart'a kadar §ehir parlak ve narin güne§ ı§ığıyla dolmu§tU. Atölyedeki ta§ların buzu erimeye ba§ladı. Havaların ısınmasıyla San Dionigi Kardinali uğrayıp Pieta'nın nasıl gittiğine baktı. Michelangelo onu her gördüğünde biraz daha zayıflamı§ oluyordu. Michelangelo'ya ödemelerini düzenli alıp almadığını soruyordu. Aldığını söyledi. Odanın ortasındaki devasa beyaz bloğun önünde durdular. Figürler hiWi kaba taslaktı ve destek için etrafında bolca ağ vardı, ama yüzler üzerinde fazlasıyla çalı§mı§tı ve Kardinal' in ilgisini en çeken konu da burasıydı.
• "Anlat bana oğlum," dedi yumu§akça, "Nasıl oluyor da Meryem Ana'nın yüzü oğlundan bile daha genç kalıyor?"
"Majesteleri, bana Bakire Meryem hiç ya§lanmıyormu§ gibi geliyor. Saftı ve böylece gençliğin tazeliğini koruyabilirdi."
541
Cevap Kardinali tatmin etti. "Umarım Ağustos'ta bitirebilirsin. Hala St. Peter's'teyken kurulduğunu görmek isterdim."
l l
Günün ilk ı§ığıyla çalı§maya ba§layıp karanlık çökene kadar durmuyordu. ݧi bitince yemek bile yemeden kıyafederiyle kendini yatağa atıyordu. Gece yarısı dinlenmi§ bir §ekilde uyandığında heykeltıra§lıkla ilgili fıkirlerle dolup ta§ıyor, mermerin ba§ına geçmek için can atıyordu. Uyandı, ekmeğin kö§esinden bir parça aldı, daha sonra zeytinyağı atıklarını attığı pirinç lambayı yaktı. !§ığın yontaeağı yeri aydınlatmasını istiyordu. Bu dağınık ı§ıkta keski kullanmak tehlikeliydi.
Bolca kağıt getirdi ve bunlardan yaptığı §apkanın etrafına tel bağladı. Ortasında bir mumun sığahileceği kadar bo§luk bırakmı§tl. Artık ı§ık parlak ve sabitti. Böylece mermere biraz uzaktan bakabiliyordu. Gürültüsü, hattaniyesini ba§ına çekmi§ mutfak tezgahının altında uyumakta olan Argiento'yu uyandırmıyordu da. Ancak mumlar hemen bitiyor, yumu§ak mum damlaları kağıt §apkanın tepesinden yuvarlanıp alnına dökülüyordu, ama icadından çok mutluydu.
Bir ak§am geç bir saatte kapı tıklandı. Açtığında kar§ısında Leo Baglioni'yi buldu. Çivit mavisi kadife bir pelerin giymi§ yanında fener tutan bir grup genç vardı.
"I§ığı gördüm ve bu saatte ne yapıyorsun bakmaya geldim. Ka§larındaki §ey de ne?"
542
Michelangelo gururla icadını ve mumu gösterdi. Leo ve arkada§ları kahkahayı basıverdi.
"Neden keçi yağı kullanmıyorsun? Daha serttir, bütün gece bitmez." dedi Leo.
Ertesi gün öğleden sonra Argiento ortadan kayboldu. Elinde dört ağır bohça ile çıkageldi ak§am.
"Sinyor Baglioni beni çağırttı. Bunlar hediye. " Michelangelo sert sarı renkli koniyi çıkardı.
"Onun yardımına ihtiyacım yok!" diye bağırdı. "Geri götür."
"Cam pa dei Fiori' den ta§ıyana kadar koliarım koptu. Geri götürmeyeceğim. Kapının önüne koyup yakacağım."
"Çok iyi, mumdan daha mı iyi bir bakayım. Ama öncelikle bu telleri geni§letmem gerekiyor."
Leo haklıydı. Keçinin kuyruk yağı çok daha geç eriyordu ve dı§arı akmıyordu.
Geceyi iki yarıya böldü, ilki uyumak içindi, diğeri de çalı§mak. Bu sayede Meryem Ana'nın kıyafetindeki katlar, İsa'nın alt bedeni, bacakları hakkında büyük bir ilerleme kaydetmi§ti. İç tarafta kalan bacağı görülebilmesi için
ı
biraz daha olacaktı. Ve Meryem'in onu korumak için uzanan kolu arasında bağlantı kurdu.
Bütün davetleri geri çeviriyordu. Arkada§larından sadece birkaçını görüyor olsa da Balducci haberleri ona getiriyordu: Borgia tarafından istenmeyen ve fark edilmeyen
543
Kardirral Giovanni Avrupa seyahatini gerçekle§tirmek üzere ayrılmı§tı; Floransa' nın Piası ile aralıklarla devam eden sava§ı tekrar alevlenmi§; Torrigiani, Vatikan için Romagna'nın fethine yardım amacıyla Borgia'nın birliklerine asker olarak katılmı§tı. Borgia'lar lordları ve kilise adamlarını aforoz ediyor, topraklarını sahiplerriyor ve hiçbir Floransalı sıranın kime geldiğini bilmiyordu.
Barikulade bir yaz sabahı hava o kadar berraktı ki Alban Tepeleri sadece bir meydan uzaktaymı§ gibi görünüyordu. O gün Paolo Rucellai haber gönderip hemen gelmesini istedi. Michelangelo böylesi acil bir haberin ne olabileceğini dü§ünü yordu.
"Michelangelo çok zayıf görünüyorsun."
"Heykel §i§manladıkça, ben zayıflıyorum. Doğal düzen böyle ."
Rucellai ona §a§kınlıkla baktı. "Dünkü postada kuzenim Bernardo' dan bir mektup aldığımı söylemeliyim. Floransa'da heykeltıra§lık yarı§ması düzenlenecekmi§."
Michelangelo'nun sağ eli titremeye ba§ladı; sol eliyle durdurmaya çalı§ıyordu.
"N e için yarı§acaklar? . . "
"Bernardo'nun mektubunda: "Agustino di Duccio'dan çıkartılmı§ olan ve §imdi de katedralin atölyesinde muhafaza edilen mermer sütunu kusursuzluğa ula§tırmak için." yazıyor.
"Duccio bloğu! "
"Biliyor musun?"
544
"Herakles'im için Signoria'dan almaya çalı§mı§tıffi onu."
"Bu bir avantaj olabilir, eğer iyice hatırlıyorsan."
"Bu odada ayaklarımın dibinde uzanıyormu§ gibi hayal edebiliyorum onu."
"Ondan iyi bir §eyler çıkarabilir misin?"
Michelangelo'nun gözleri ı§ıldadı. "Aman Tanrım"
"Mektupta Konsey'in mermerin kötü çıkarılmı§ olduğunu söylediğini yazıyor."
"Hayır, hayır, mükemmel bir blok. Ocaktaki ilk kesim kötü yapılmı§ ve Duccio ortasında derin bir oyuk açmı§ ."
"O zaman yarı§maya katılmak istiyorsun?"
"Hayatımda §imdiye kadar istediğim her §eyden çok istiyorum! Nasıl bir tema olmalıymır politik mi, dinsel mi? Sadece Floransalı heykeltra§lar mı olacak? Y arı§mak için orada mı bulunmam gerekiyor . . . "
"Hey, hey," diye bağırdı Rucellai, "daha fazla bilgim yok. Ama Bernardo'dan bütün ayrıntıları isteyebilirim."
"Haberleri almak için gelecek Pazar uğrayacağım."
Rucellai güldü. "Cevap verecek zaman olmayacak, ye-,
rneğe gel de yarı§ma için seni biraz §i§manlatalım. "
"Cevabı alana kadar bekleyebilir miyim?"
Rucellai' nin onu çağırtması üç hafta aldı. Michelangelo kütüphanenin merdivenlerini uçarak çıktı.
545
"Pek haber yok. Yarı§ma tarihi henüz netle§tirilmemi§. En iyi ihtimalle bu sene sonuna kadar olmayacak. Sadece Floransa' da ya§ayan heykeltra§lar katılabilecek."
"Dönmem gerekecek."
"Ama çalı§ma ko§ulları Yün Loncası Konseyi ve katedral yenericileri tarafından belirlenınedi henüz."
"Katedral mi? O zaman dini bir çalı§ma olacak. Pieta'dan sonra farklı biqeyler yapabilmeyi umuyordum."
"Yün Loncası ödeme yapıyor, kanaariınce seçimi de onlar yapacak. Eğer onları tanıyorsan Floransa tarzı bir §ey isteyeceklerdir. "
"Floransa tarzı mı? Marzocco gibi mi?"
Michelangelo'nun korkusu kaqısında Rucellai kıkırdadı.
"Hayır, ba§ka bir aslan olmayacak. Yeni Cumhuriyeti temsil eden bir §ey, belki de . . . "
Michelangelo p§kınlıkla kafasını ka§ıdı, parmaklarını di§li bir keski gibi kullanıyordu.
"Ne tür bir heykel Cumhuriyeti temsil edebilir?"
"Belki bu yarı§manın bir parçası olur? Cevabı bulabilecek bir sanatçı?"
Sabatini dağları üzerinden Floransa haberleri geldikçe Paolo da aktarıyordu: Yarı§ma 1 500 yılında düzenlenecekti, vaftizhane kapıları için düzenlenmi§ olan yarı§ın yüzüncü yıl dönümünde. Yün Loncası, bir yüzyıl önceki
546
Ghiberti, Brunelleschi ve Della Quercia yarı§ması gibi Duccio bloğunun da İtalya'nın dört bir yanından heykeltra§ları çekeceğini umuyordu.
"Ama '99 yazı geldi bile ve Pieta'nın yapılacak çok i§i var." Yüzünde acı vardı. "Aceleye getiremem. Çok önemli, benim için çok değerli. Farzet zamanında bitiremedim . . . "
Paolo titreyen omuzlarına elini koydu.
"Sana düzenli olarak haber getireceğim. Yün Loncası §artları belirlemeden önce pek çok toplantı yapacak ve aylar geçecek."
Zamanla olan yarı§ı kaybeden San Dionigi Kardinali'ydi. Majesteleri heykelinin tamamlandığını göremedi. Yine de heykelin kurulacağı ay olan Ağustos'ta yüz dükayı da Galli Bankası' na yatırmı§tl. Kardinal i§lerinin ortasında sessizce ölmü§tÜ. J acopo Galli, Michelangelo ile cenaze törenine katıldı. Kilisede bulunan sütunların arasındaki be§ metrelik katafalkın altında beklediler. Şarkıcılar ana sunağın arkasında duruyordu. Dönü§ yolunda Michelangelo:
"Pieta'nın Roma'da §imdiye dek yapılmı§ olan en güzel heykel olduğuna kim karar verecek?" diye sordu.
"Kardinal buna karar verdi bile. Sana Mayıs 'ta yaptığı ziyaretten sonra. Anla§manın gerekliliklerini sağladığını söyledi. Bu benim için yeterli. Ne zaman biteceğini dü§Ünüyorsun?"
"Altı ila sekiz aylık bir çalı§ma gerekiyor"
547
Asrın ba§ında o zaman. Avrupa' nın her yerinden izleyicin olacak."
Michelangelo koltuğuncia rahatsızca döndü.
"Sonuncu yüz dükayı aileme gönderir misin? Yine bir çe§it sorun ya§ıyorlar."
Galli ona sertçe baktı. "Bu son ödemendi. Altı yedi ay daha çalı§man gerektiğini söylüyorsun ve Kardinal'in neredeyse bütün ödemelerini Floransa'ya gönderdin. Dipsiz bir kuyu gibi görünmeye ba§ladı."
"Bu parayla bir dükkan alıp, kardqlerim Buonarroto ve Giovansimone için yatırım yapmak istiyorum. Buonarroto kendine bir yer bulamayacak gibi görünüyor. Giovansimone de Squonarola'nın ölümünden beri i§ arıyor, sonra ortadan kayboluyor. Eğer iyi bir dükkan bulup, ben de karına ortak olabilirsem . . . "
"Michelangelo ikisi de iyi bir i§ adamı değilse, nasıl kar edecekler?"
Galli usanmı§tı, ama tekrar konu§maya ba§ladığında biraz daha özenli davranarak "Son paranı bir deliğe dökıneni istemiyorum. Gerçekçi olmalı ve geleceğe kar§ı kendini güvenceye almalısın . Baküs'ün ve Pieta'nın yüzde sekseni ailene gitti. Bankacın olduğum için bunlardan haberim var."
Michelangelo ba§ını salladı, fısıltıyla, "Buonarroto ba§kası için çalı§maz, bu yüzden ona bir i§ kurmalıyım. Eğer Giovansimone'yi doğru yola §imdi sokmazsam bir daha §ansım olmayabilir."
" ı · ı H
Michelangelo'nun içinden sadece birkaç düka aldığı para Floransa'ya yollandı. Hemen ardından yeni ihtiyaçlar ortaya çıktı: heykel malzemeleri, ev için araç gereçler, kendine ve Argiento'ya kıyafeder. Sonrasında kemerleri sıktı. Argienro'ya sadece basit yiyecekler için para veriyordu. Kıyafetleri lime lime oldu. Michelangelo'yu kendine getiren §ey Lodovico' dan aldığı mektup oldu.
"Sevgili oğlum:
Buonarroto büyük bir sefaler içinde ya§adığınızı söylüyor. Sefaler kötüdür. Tanrı'yı ve çevrendekileri gücendi-receği gibi, ruhunu ve bedenini de incitir . . . hesaplı ya§a ki muhtaç olma. Rahatsızlıktan uzak dur . . . her §ey den öte, ba§ını sağlam tut. ܧütme ve asla banyo yapma. Kirlerini ovala, ama asla yıkanma."
Paolo Rucellai'ye gidip iki yıl önce iade etmi§ olduğu 75 florini tekrar ödünç aldı. Bistecca Alla Fiorentina için Trattoria Taskana'ya götürdü Argiento'yu. Eve dönerken hem kendisine hem de Argiento'ya yeni birer gömlek, birer çift çorap ve ayakkabı aldı.
Ertesi sabah Sangallo acı içinde stüdyoya geldi. Altın renkli bıyıkları diken diken olmu§tu.
"En sevdiğim kilise m, Damaso'daki San Lorenzo yok ediliyor. Yüz adet i§lenmi§ sütun yerinden söküldü."
Midielangelo arkada§ının ne dediğini anlayamadı.
"Gel, otur §Uraya. Şimdi ba§tan anlat. San Lorenzo'ya ne oluyor?"
"Bramante, Urbino'dan yeni mimar. Kendini Kardinal Riario'ya sevdirdi . . . onu kilisedeki sütunları söküp ken-
549
di sarayının bahçesinde kullanmaya ikna etti." Sangallo elleriyle acı çekiyormu§ gibi parmaklarını büküyordu. "Bramante'yi durdurabilir misin?"
"Ben mi? Nasıl? Kardinal üzerinde hiçbir etkim yok, neredeyse iki yıldır görmüyorum onu . . . "
"Leo Baglioni, Kardinal'e yakındır."
"Hemen gideceğim."
Campo dei Fiori'ye giderken Bramante hakkında söylenilenleri hatırlamaya çalı§ıyordu: Elli be§ ya§ında, Urbino'lu, Milan dükü için mimar olarak çalı§mı§, bu senenin ba§ında Roma'ya gelmi§ti . Burada, antik Romalıların mimari dehası üzerine çalı§ıp uzmanla§ana kadar Lombard birikimleriyle ya§amayı dü§ünüyordu.
Saatlerce Baglioni'yi beklemek zorunda kaldı. Diğerlerinin patlamalarını dinlerken yaptığı gibi yine yüzünü kıpırdatmadan dinledi, sonra sakin bir §ekilde:
"Gel, Bramante'ye gidelim. Bu onun Roma' daki ilk i§i. Hırslıdır, bu yüzden onu caydırabileceğinden §Üpheliyim. "
Saray bahçesine kadar yaptıkları kısa yürüyü§ sırasında Bramante' den bahsetti Leo:
"Oldukça arkada§ canlısıdır, gerçekten. Onunla zaman geçirmek eğlencelidir. Her zaman ne§eli görünür ve harika bilmeceler, fıkralar bilir. İyi tabiatından uzakla§tığını hiç görmedim. Roma'daki arkada§ları gittikçe artıyor." Yan yan Michelangelo'ya baktı. "Senin için aynısını söyleyemeyeceğim!"
5 50
Saraya ula§tılar. "ݧte burada, sütunlar için ölçüm yapıyor. " dedi Leo.
Michelangelo sarayın kapısında durdu. Koca kafalı kel adamdan ilk görü§te nefret etti. Ensesindeki birkaç bukle dı§ında saçı yoktu. İri bir alnı ve ka§ları vardı. Gözleri soluk ye§ildi. Kafasının geni§liğinde küt burnu ve gül goncasına benzer ağızı küçücük kalmı§tı. Michelangelo onu seyrederken, Bramante bazı ta§ları kenara aldı, kaslı omuzları ve kalın ensesiyle bir adet kadar güçlü görünüyordu.
Leo onları tanı§tırdı. Bramante, Michelangelo'yu §en §akrak kaqıladı ve komik bir hikaye anlattı. Leo kahkahalada güldü. Michelangelo eğlenmemi§ti.
"Gülmeyi sevmiyar musun, Buonarroti?" diye sordu Bramante.
"San Lorenzo'yu harabeye çevirmek bana komik gelmiyor."
Bramante kendisini korumaya çalı§an bir boksör gibi omuzlarını kamburla§tırdı. İkisi de Leo'ya bakıyordu. Bogliani tarafsız kaldı.
"Sütunlardan size ne?" diye sordu Bramante, hala kibardı. "Kardinal iliario'nun mimarı mısınız?"
"Hayır heykeltra§ı bile değilim. Ama bu kilisenin Roma' daki en güzel kilise olduğunu dü§ünüyorum. Onu yok etmek barbarlıktan ba§ka bir §CY değildir."
"Aksine bu sütunlar ülkenin malı. 384 yılında kiliseye konulmak üzere Pompei Tiyatrosu'ndan alındığını bilir misiniz? Ta§ını nasıl kulanacağını bilenler için Roma'nın
5 5 1
tamamı bir ta§ ocağı görevini görür. Yerine daha güzel bir §ey yapacağıma inandığım yapıyı yıkınama kimse mani olamaz."
"Ta§ neresi için tasarlanmı§ ve i§lenmi§ ise orada kalmalıdır."
"Bu modası geçmi§ bir dü§Ünce Buonarroti; ta§, mimarın ihtiyaç duyduğu yere aittir. Eskiyen ölür."
"Pek çok yeni §ey de ölü doğar! "
Bramante'nin sabrı ta§mı§tı.
"Beni tanımıyorsun. Kafana göre gelemezsin buraya. Biri seni doldurmu§. Bana kaqı olan kim söyle bakalım?"
"Ele§tirmeniniz İtalya'daki en iyi mimar, Lorenzo Medici' nin Poggia a C ai ana villasının kurucusu, Mil an Dükü'ne ait sarayın tasarımcısı Giuliana da Sangallo."
Bramante kahkahalaca boğuldu.
"Giuliana da Sangallo ! Roma'da ne yapıyormu§? Kilisenin tavanını restore ediyor! Fosiller bu i§e yarar. Bir yıl sonra onu Roma'dan sonsuza dek çıkaracağım. Şimdi yolurodan çekilirseniz yeryüzündeki en güzel sarayı yaratmaya devam edeceğim. Bir ara uğrayın da Bramante neler yapıyor görün."
Bogliani'nin evine giderken, Leo "Eğer Roma'yı tanıyorsam, Bramante zirveye çıkacaktır. Dü§manın olmasından memnun olmayacağın bir adam."
"İçimden bir ses öyle olduğunu söylüyor," dedi Michelangelo.
5 5 2
12
Mermere görülür bir ruh a§ılamak onun göreviydi. Dini bir temada bile, insanın acısını payla§ır, her bir sinire, kasa, damara, kemiğe, deriye ve saça, parmaklara, gözlere ve ağıza hassasça yakla§ırdı. Mermere insanın dayanıklılığını kazandırmak yoluyla güç ve anıtsallığı ortaya çıkarmak istiyorsa bu parçaların her biri canlanmalıydı. Yukarı doğru yonttu, apğıda serbest kalmı§ olan formları zaten biliyordu, uzun süre gömülü kalmı§ mermer kadar eski ve derin olan bir sezgi ile Meryem' in yüz ifadesini elde etmek için yonttu. Ayağa kalktı, elleri alnında, malzemeleri dik yerle§tirilmi§ bir §ekildeydi ve Pieta' nın dramasma ula§abilmek için olabildiğince yakında çalı§ıyordu. Blokla yüzyüzeydi. Heykeltra§ ve heykel basmılmı§ bir üzüntüyü payla§ıyorlardı. Karanlığı, affetmeyen Pieta'ları ve onların kanla kirlenen sevgi mesajlarını çok geride bıraktı. Istırabın heykelini yapamazdı. İsa'nın ellerindeki ve ayaklarındaki çivi delikleri ufacık birer noktaydı. Hiçbir §iddet izi yoktu. İsa, annesinin kollarında huzur içinde uyumaktaydı. İki figürün üzerinde bir parlaklık vardı. Onun İsa' sı heykeltra§lığın dı§ında kalanlar ve sağduyulu olanlarda derin bir sempati duygusu olu§turuyordu.
Din! inancını, figürlerin yüceliği yoluyla yansıtıyordu; onlar arasındaki uyum, Tanrı'nın evrendeki uyumunu beti�lemenin bir yoluydu. İsa'yı ilahi gösterme çabasına girmedi, çünkü bunun hakkında bir bilgisi yoktu. Onun yerine zarif bir insan çizdi. Bakire'nin ba§ı da narindi, bir Floransalının hadarına sahipti. Sakin, solgun bir dinginlik içindeki bir kadının yüzü vardı onda. Onun için görkem, ululuk ve mükemmeliyet demekti. Şöyle dü-
5 5 3
§Ündü, "Figürlerin anlamları onların insani özelliklerinde yatıyor, yüzün ve bedenin güzelliği ruhlarının da güzel olduğunu gösterir."
Elle tutulur bir zenginliğe ula§makta olduğunu gördü, formlar kendini adadığı sevgi dolu günlere ayna tutuyordu.
Balducci, Sansovino' dan haberler getirdi, M edici bahçesindeki meslekta§ı yıllarca Portekiz'de çalı§tıktan sonra Floransa'ya dönmܧ ve vaftizhane için St. John'un İsa'yı Vaftiz Edi§i'ni anlatan bir grup heykel i§ini almı§tl. Duccio bloğu için yapılacak yarı§mayı kazanabiieceği dü§Ünülüyordu.
"Senden daha mı iyi?"
Cevap vermeden önce zorlanarak yutkundu. "Ba§ladığı her i§i en iyi §ekilde bitirir. "
"Seni yenebileceğini dü§ünüyor musun? "
Michelangelo cevap vermekte yine zorlandı. "İkimizde elimizden gelenin en iyisini yapacağz."
"Senin mütevazı halini daha önce hiç görmemi§tim. "
Michelangelo'nun yüzü kızardı. Sansavino'yu geçip, yarı§mayı kazanmak için büyük bir istek duyuyordu ama Sansavina' yu a§ağılayamazdı .
"Leo Baglioni çok az arkada§ım olduğunu söyledi. Sansavina da onlardan bir tanesi. Ve onu kaybetmemeye çalı§acağım."
5 54
"Torrigiani de yarı§maya katılıyor ve herkese Medici kaqıtı olduğu için Duccio mermerini kazanacağını söylüyordu. Sen Piero'yu desteklediğİn için, yarı§mana izin verilmeyecekmi§. Paolo Ruccellia zamanında Floransa'ya dönüp Signoria ile aranı düzeltmen gerektiğini söylüyor."
Bu bilgi günlerce uykusunun kaçmasına sebep oldu. Bu arada keçi iç yağından yapılmı§ mumlar için Baglioni'ye te§ekkür etme imkanı buldu.
Ocağın ortasında ilk kar dü§tÜ ve iki gün boyunca yoğun bir §ekilde yağmaya devam etti. Buna kuzeyden gelen rüzgar e§lik ediyordu. Bu delici soğuk haftalarca devam etti. Michelangelo'nun bahçesi karla dolup ta§mı§tl. Odaların içi ise buz gibiydi. Çivi gibi soğuk kuzey rüzgarının ah§ap duvarlar ve kuma§ perdelerden giri§ini engellemenin bir yolu yoktu. Üç mangal da fayda etmez olmu§tU. Michelangelo çalı§ırken §apkasını ve kulaklıklarını takıyor ve omuzlarına bir battaniye sarıyordu. Soğuk hava ve kar Şubat'ta yine geri geldi. Şehirde yaprak kımıldamıyordu. Pazar yerleri metruk, dükkanlar kapalıydı. Çünkü buz, don ve donmu§ çamur sokakları geçilmez kılıyordu.
Michelangelo ve Argiento ıztırap çekiyordu. Michelangelo ısı kaybı ya§amamak için çocuğu yatağına almı§tl. Nem', duvardaki sıvaların arasından sızıyordu. Karın sıkı§tığı bölgelerdeki sızıntı nespeten daha azdı, ama daha uzun süreli oluyordu. Kömürleri azalmaktaydı. Fiyatları o kadar artmı§tı ki Michelangelo kısıtlı miktarda kömür satın alabiliyordu. Argiento saatlerce çevredeki tarlaları dola§ıp yakacak odun arardı.
5 5 5
Michelangelo soğuk algınlığına yakalandı. Ate§ onu yatağa dü§ürdü. Argiento yapımı tamamlanmamı§ bir in§aattan iki tuğla buldu. Bunları sırasıyla ate§te ısırıyor, havluya sarıp Michelangelo'nun ayaklarının altına koyuyordu. Onu sıcak çorbayla besliyordu. Kaç gün boyunca çalı§amadığının hesabını tutamadı. Neyse ki sadece cilalama i§i kalmı§tl. Kesim için gerekli olan ağır el i§ine yetecek gücü yoktu.
Pieta'sı için merrnerde elde edebilecek en güzel cilayı yapmak, kusursuz yumu§aklığına ula§mak istiyordu. Havanın ısındığı ilk gün Trastevere'ye yürüdü, büyük topaklar Milinde ponza ta§ı aldı. Bunları çekiç darbesiyle daha küçük parçalara ayırıp, cilalama i§ine koyuldu. Artık parçaları avucuna sığdırıp, Meryem' in kıyafetinin geni§ kısımlarını, İsa'nın göğsüyle bacaklarını; yava§ yava§, sorunsuz bir sabırla, uzun günler ve haftalar boyunca parlattı.
Şimdi daha keskin uçlara ihtiyacı vardı, ponza ta§ını keski ile böldü. Girintilere, bo§luklara, dalgalanmalara uygun boyutlarda §ekiller kesti. Saçlar, tırnak uçları ve kıyafetlere uygundu bunlar. Son olarak, İsa'nın burun delikleri etrafındaki kıvrımı pariatmak için ilkel ok uçlarına benzeyen keskin uçlu çıtalar elde etti. Heykel bir ni§e yerle§tirileceği için Meryem Ana' nın sırtını bitirmemi§ti, ama heykel sert ta§lar üzerinde oturuyormu§ efekti veren parçalar bıraktı. Cilalanmı§, parlayan beyaz mermer vitraydan §apelmi§çesine bu sönük odayı aydınlattı. Bu gö§teri§siz sanatçı gerçekten güzel bir eser yaratmı§tı.
Heykelin bitmi§ halini ilk gören Sangallo oldu. Heykclin din! boyutu hakkında hiçbir yorum yapmadı ama
5 5 6
üçgensi kompozisyon ve hatların dengesinden dolayı Michelangelo'yu kutladı.
Jacopo Galli stüdyoya geldi ve Pieta'yı sessizce inceledi. Biraz süre geçtikten sonra yumupk bir sesle "San Dionigi Kardinal'e olan anla§mamı yerine getirdim, bu §imdiye dek Roma' da görülmü§ en güzel heykel. "
"Yeti§tirilmesi hakkında kaygılarım var," dedi Michelangelo. Sözle§memizde Pieta'yı St. Peter's'a koymak zorunda olduğumuz yazmıyor. Kardinal'in ölümüyle . . . "
"Hiç soru sormayacağız. Ses çıkarmadan götürüp yerle§tireceğiz Pieta'yı. Haberi olmayan itiraz da edemez."
Michelangelo §a§kına dönmü§tÜ: "Heykeli gizlice mi sokacağız?"
"Gizli kapaklı bir §ey yok. Sadece ihtiyatlı davranacağız. Pieta'yı ni§e bir yerle§tirelim, kimse onu kaldırmaya zahmet etmez."
"Ama Papa, Kardinal'i severdi. Üç günlük cenaze düzenledi ona. Krallar Şapeli'ne heykel koyması için izin verdi. Kim onun kaldırılmasını istesin ki?"
"Eminim istemezler," dedi rahatlatıcı bir §ekilde. "Bahçedeki arkada§larını yardıma çağır. Yarın yemekten son-'
ra. Şehir sakinliğe büründükten sonra."
O kadar zor parçalar vardı ki ; eller, ayaklar, katlama noktaları, . . . ne kadar iyi sarmalanırsa sarmalansın merrneri kiri§e veya kaldıraçlara emanet edemezdi. Guffatti' den atölyeye gelmesini rica etti, ona Pieta'yı gösterdi ve
557
problemini anlattı. Guffatti sessızce heykelin önünde durdu ve sonra:
"Aileyi getireyim." dedi.
Öyle bir aile ile geldi ki içinde üç tane dinç oğlun dı§ında pek çok kuzen vardı. Michelangelo'nun parçaya dokunmasına izin vermediler. Yarım düzine kirli battanİreye sardılar, kavga gürültü ile heykeli kaldırdılar. Sekiz güçlü adam içine saman dö§ek konulmu§ antika bir arabaya Pieta'yı yerle§tirip, halatlarla bağladılar. Kendilerini yakından takip eden Michelangelo'nun önünden giderek Arnavut kaldırımlı Via Pasterula' da ilerlemeye ba§ladılar, Sant' Angelo köprüsünü geçip, yeni açılmı§ olan Pa pa' nın Yeniyüzyılı kutlamak için yeniden İn§a ettirdiği Via Alessandrina'yı geçtiler. Roma'ya geliğinden beri ilk defa, Borgia'ya §Ükranlarını sunma fırsatı buldu.
Guffatti'ler otuz be§ basamağın dibinde arabayı durdurdular. Bu ağır kütleyi ta§ırken onların küfretmelerine engel olan tek §ey kutsal bir yapının altında bulunuyor olmalarıydı. Bir kez daha yere koyup, alınlarındaki terleri silmek için durdular. Sonra kaldırıp avluya, oradan da suları etrafa ta§an çe§meye, son olarak da kiliseye ula§tırdılar.
Burçtan baktığında bazilikanın biraz daha eğilmi§ olduğunu gördü Michelangelo. Öye bir harabeye dönmܧtÜ ki, tamir edilemeyecek dururnciayı artık. Artık dik bile duramayan bazilikaya sevgili Pieta'sını koymaya kıyamıyordu. Alban tepelerinden esen ilk rüzgarla devrilmeyeceğini kim bilebilirdi. Birden zihninde moloz yığınları arasında heykelinden parçaları ararkenki görüntüsü belirdi.
5 58
Guffattiler son bir kez yüklendiler. Michalangelo onları kar§ılıklı bulunan be§ nef ve Roma'nın çe§itli yerlerinden toplanmı§ yüzlerce sütunun bulunduğu bazilikaya, oradan da Fransa Kralları Şapeli'ne götürdü. Sol tarafta İsa' nın göğe yükseli§i bulunuyordu. Guffattiler ni§ in önüne geldiklerinde balıçayı dikkatle yere bıraktılar, battaniyeleri çözdüler, ellerindeki teri silip, saygı içinde Pieta'yı kaldırdılar. Michelangelo vermek istediği pozisyona getirdi. Guffatti ailesi de siyahlar giyinmi§ ya§lı bir kadından mum alıp heykelin önünde yaktılar.
Saatlerce süren yıpratıcı i§leri için bir scuda bile almaya razı olmadılar.
"Payımızıcennettealırız," dedi babaları. Michelangelo'nun alabileceği en güzel hediyeydi. Aynı zamanda almı§ olduğu tek hediyeydi.
] acopo Galli §apele geldi, yanında Balducci vardı. Sevinçle bir ba§ selamı verdi. Akrabalarının ortasında duran Guffatti, "Hepsi bu kadar mı? Tören yok mu? Rahip tarafından kutsanmayacak mıyız?" diye sordu.
Galli yanıtladı,"Heykel tarafından kutsandık."
Guffatti ve Argiento, Bakire'nin önünde diz çöktüler, ıstavroz çıkardılar ve birer dua mırıldandılar. Michelangelo ba§ını kaldırıp Pieta'ya baktı. Üzgün ve tükenmi§ hissedi-
ı
yordu kendini. Şapelin kapısına ula§tığında dönüp son bir kez daha baktı, Bakire' nin de üzgün ve yalnız olduğunu gördü; Tanrı'nın yeryüzüne bıraktığı en yalnız insanoğlu.
Ertesi gün St. Peter's'a geri döndü. Şehirdeki hacılardan birkaçı Fransa Kralları Şapeli'ne gelme zahmetinde bu-
559
lunmu§lardı. Hızlı hareketlerle Pieta'nın önünde diz çöküyor, ıstavroz çıkarıp devam ediyorlardı.
Galli ihtiyatlı olunmasını söylediği için heykelin burada olduğunu sadece birkaç ki§i biliyordu. Michelangelo hiçbir tepki almadı, Galli' nin bahçesinde olduğu gibi §airlerden akademisyenlerden almı§ olduğu karı§ık yorumlar bile yoktu. Paolo Rucellai, Sangallo, Cavalcanti St. Peter's'i ziyaret etti. Savonarola'nın idamından ötürü yas tutan koloninin geri kalanı V atikan duvarının içine girmeyi reddetti.
İki yıl aralıksız çalı§manın ardından, Michelangelo artık ne§esi kaçını§ olan odasında oturdu, artık bombo§ ve meyustu. Kimse heykelden bahsetmeye gelmedi. O kadar yorgundu ki Duccio bloğunu bile dü§ünemiyordu. Galli de ona yeni bir ݧ bulmanın erken olacağını dü§ünüyordu.
Bir gün St. Peter's'a uğradı . Çok çocuklu bir aile gördü. Kıyafetlerinden ve §İvelerinden Lambordyli oldukları anla§ılıyordu. Pieta'nın önünde durmu§, ate§li ate§li tartı§ıyorlardı. Kulak misafıri olmak için yanlarına gitti.
"Söylüyorum ݧte ben tanıyorum bunu yapanı," diye bağırıyordu anneleri. "Ostenolu adam, hani bütün mezar ta§larını yapan."
Kocası ba§ını iki yana sallayıp:
"Hayır, hayır o bizim hem§erilerimizden, Critoforo Solari, Milanlı; kambur adam. Bunun gibi birçoğunu yaptı. "
O gece Michelangelo sokak sokak gezdi, elinde ye§il yelken bezinden çantası vardı. St. Peter's'e girdi, çantasın-
560
dan bir mum aldı, §apkasına yerlqtirdi. Çekicini ve keskisini çıkardı, Meryem Ana'nın göğsünden geçen banta, süslü harflerle
MICHAELVS BONAROT VS FLORENT FACIEBAT Floransalı Michelangelo Buonarroti tarafından yapılmı§tır, yazdı.
Odasına dönüp e§Yalarını topladı. Argiento, Balducci'yi çağırmaya gittiği vakit, Baküs ve Pieta için yapmı§ olduğu yüzlerce çizimi yaktı. Balducci geldi, gömleği yanlı§ iliklenmi§, saçı ba§ı darmadağınık bir haldeydi. E§yaları Trastevere' deki tüccarlardan birine yeniden satacağına söz verdi.
Şafaktan hemen önce, yelken bezinden çantalarını almı§ olan Michelangelo ve Argiento, Porta del Popola'ya doğru yola dü§tüler. Michelangelo iki katır kiraladı, hayvan katarına katıldılar. Sabahın ilk ı§ığıyla Floransa'ya doğru yola çıktılar.
BİRİNCİ CİLDİN SONU