iMiM:i RABBANIisamveri.org/pdfdrg/D227059/2013/2013_TOSUNN.pdf · sinde mür! di Muhammed Sıddik...
Transcript of iMiM:i RABBANIisamveri.org/pdfdrg/D227059/2013/2013_TOSUNN.pdf · sinde mür! di Muhammed Sıddik...
iMiM:i RABBANI Hayatı Eserleri ve Te'sirleri
Uluslararası imam-ı RabbaniSempozyumu (15-17 Kasım 201 3} istanbul Tasawuf Araştırmaları Merkezi (iSTAM) 1. Baskı: istanbul, Ekim 2013
5000 aq.et
Metin Osrrian Nuri Topbaş- Necdet Tosun
Yayına Hazırlayan
K. Yusuf Ünal
Kapaktaki Hat Ali Hüsrevoğlu
Kitap Tasarımı
M. Sami Kaya - K. Yusuf Ünal
Baskı
Erkam Matbaası ikitelli Org. San. Sit. Turgut Özal Cad. No: 117/4 ikitelli - istanbul, Tel: O (212) 671 07 OQ
Bu kitap, 15- 17 Kasım 2013 tarihleri arasındaki Uluslararası imam-ı Rabbanl Sem
pozyumu için hazırlanmış olup, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı istanbul Tasawuf Araştırmaları Merkezi (iSTAMJ"nin hediyesidir.
iMAM-l RABBANi Hayati, Eserleri ve Te'sirleri
Prof. Dr. Necdet Tosun
Hayatı
"İmam-ı Rab bam" ve "Müceddid-i Elf-i Sam" lakaplarıyla anılan Ahmed b.
Abdillehad Sirhind.i, XVII. yüzyılda Hindistan'da yaşamış olan bir ilim ve
stlficlir. Hicri 971 (m. 1564) senesinde Hindistan'ın Sirhind şehrinde doğan İmam-ı Rabbam Ahmed Sirhind.i, ilk dini eğitimini babasından aldı. Baba
sı hem a.J..im, hem de Çiştiyye ve Kadiriyye tarikatlarmdan icazetli bir şeyh
idi. Daha sonra eğitimini artb.rmak için Siya.J.kı1t'a gitti. 20 yaşlarmda iken
Babürlüler devletinin başkenti olan Agra'ya gitti. Orada Ekber Şah'ın önde
gelen bürokratlarından Ebu'l-Fail Allann ile tarbşb.. Tartışmanın sebebi,
Allann'nin filozofları çok medh etmesi ve peygamberliği küçümsernesi
idi. Ahmed Sirhind.i bu dönemde Ekber Şah ve Ebu'l-Fazl Allann'nin bazı
düşüncelerine, özellikle peygamberliğin gerekliliği konusundaki şüphele
rine karşı İsbdtü'n-nübüwe isimli Arapça eserini kaleme aldı. Ardından
Te'yfd-i Ehl-i Sünnet ya da Redd-i Revafiz diye bilinen eserini yazdı. Ahmed
Sirhind.i'nin başkentte bu eleştirel eserleri yazdığım duyan babası Abdille
ha d, muhtemelen oğlunun b, aşma bir kötülük gelmesinden endişe etmiş ol
malıdır ki, Agra'ya gelip oğlunu aldı ve kendi şehri olan Sirhind'e götürdü.
Dönüş yolunda Thamser'de oğlunu evlendirdi. Sirhind'e dönen Ahmed
Sirbindi babasma intisap ederek Kadiriyye ve Çiştiyye tarikatiarına girmiş
oldu. Hicri 1000 (m. 1591) sen~sinde ilk oğlu Muhammed Sadık, 1005 (m. 1597) senesinde de ikinci oğlu Muhammed Sa'id dünyaya geldi. Babası
Şeyh Abdillehad 1007 (1599) senesinde vefabndan kısa süre .önce oğlu Ah
med Sirbindi'ye tarikat hilafeti verdi. Aym yll içinde Ahmed Sirhindi'nin
üçüncü oğlu Muhammed Ma'süm doğdu. Risô.le-i Tehliliyye isimli eserini
de bu dönemde kaleme almış olmalıdır.
Babasının vefabnın ardından kendisini tasavvufi açıdan eksik his
sederek şeyhlik yapmak istemeyen İmam-ı Rabbaru 1008 (1599) sene
sinde hacca gitmek niyetiyle yola çıktı. Delhi'ye geldiğinde bu şehirdeki
Nakşbendi şeyhi Bili Billah'ın sohbetine katıldı ve ona mürid oldu. Baş
ladığı tasavvufi eğitimi yarıda bırakmak istemediği için birkaç ay o tekkede kaldı. Bu süre içinde hac mevsimi geçmiş olduğundan tekrar Sirhind'e
döndü. İmam-ı Rabbaru'delci yüksek kabiliyet ve isti'dadı gören şey hi Bill
Billah, başka bir müridine yazdığı mektubunda mutluluğunu şöyle ifade
ediyordu: "Sirhind'den Şeyh Ahmed isminde ilmi çok, ameli güçlü bir yiğit
birkaç gün yanımızda oturup kcil.ktı. Ondan çok ilginç haller müşahede
edildi. Muhtemelen alemin kendisiyle aydınlandığı bir kandil olacak".
Sirhind'den Delhi'deki şeyhine mektuplar yazarak tasavvufi hallerini an
latan İmam-ı Rabbaru Ahmed Sirhindi bir süre sonra tekrar Delhi'ye ge
lip Bili Bill'ah'ı ziyaret etti. Bu ziyarette Bili Billah ona Nakşbendiyye
tarikabndan icazet ve hilafet verdi. Tekrar Sirhind'e dönen İmam-ı Rabbam
orada Nakşbendi usUlü üzere müridler!ui terbiye etmeye başladı. 1012
(1603) senesinde şeyhi Bili Billah vefat edince taziye için Delhi'ye gitti,
sonra tekrar Sirhind'e döndü. İmam-ı Rabbam bu dönemde başka şehir
lerdeki müridlerine, ilimiere ve devlet görevlilerine çok sayıda mektuplar
yazdı. Müridierine yazdığı mektuplarda tasavvufi konulara temas ediyor,
ilimiere ve büroktarlara yazdığı mektuplarda ise Hindistan'da İslamiyet'i
ve Müslümanları güçlendirmek, şeriat kurallarına uymak, bid'atlardan sa
kınmak gibi mevzuları ele alıyordu.
"Din-i İlahi" adıyla Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Hinduizm'in karı
şımından oluşan yeni bir din oluşturmaya çalışan hükümdar Ekber Şah
1014 (1605) senesinde ölünce yerine oğlu Cihangir tahta geçti. İmam-ı
Rabbaru bu duruma sevinip bir mektubunda bu yeni hükümdardan "İslam
Padişahı" diye bahsetmişti. Bu dönemde bir Sih liderinin iç savaşta öldü
rülmesine de memnun olmuştu. İmam-ı Rabbaru'nin farklı zamanlarda ve
parçalar halinde yazdığı bazı tasavvufi müsvedde notları 1019 (1610) sene-
4 • Necdet Tosun
sinde mür! di Muhammed Sıddik Bedalışı tarafından derlenerek Mebde' ve
Mead isimli eser meydana geldi. Onun Ta'likô.t ber Şerh-i Rubô.iyyô.t-ı Hô.ce
Bô.lô Billô.h isimli eserini de bir yıl sonra 1020 (1611) senesinde yazdığı
tahmin edilmektedir. 1025 (1616) senesinde o tarihe kadar yazdığı mektupların sayısı 313'e ulaşınca, bu mektuplar müridierinden Yar Muhammed Cedid Bedalışı T~ekam tarafından deriendi ve Mektiıbiit-ı İmô.m-ı Rabbô.ni'nin birinci cildi meydana geldi. 1025-1028 yılları arasında yazdığı
99 mektup toplanarak Mektiibiit'm ikinci cildi meydana geldi.
1028 ( 1619) senesinde İmam-ı Rabbam Ahmed Sirhindi başkentAgra'ya, Babürlü padişah.ı Cihangir'in yanına çağrıldı ve sorguya çekildi. Padişah Cihangir Tuzuk-i Cihôngfri isimli eserinde Ahmed Sirbindi isminde bir adamın birçok şehre ve ülkeye "halife" sıfatıyla müridier gönderdiğini,
müridierine tuhaflıklar ihtiva eden mektuplar yazdığım, bu mektupların birinde kendisinin ilk halife Ebu Bekr Sıddik'ın makamma ulaşıp geçtiğini iddia ettiği için onu Goviliyar kalesinde hapsettirdiğiili söylemektedir. Bu
ifadeler içindeki "Her şehre ve ülkeye müridier gördermesi" ifadesinden
anlaşılacağı gibi, Cihangir, İmam-ı Rabbam'nin müridierinin çoğalmasını saltanatı için tehlikeli görmüştür. Hapsin asıl sebebi budur. Nitekim bazı kaynaklara göre Cihangir'in yakınında bulunan bazı devlet adamları ona: "Şeyh Ahmed Sirbindi'nin asker içinde o kadar çok müridi var ki, eğer
isterse padişahlık iddiasında bulunabilir" diyerek İmam-ı Rabbaru'yi hapsetmesi konusunda ikna _ettikleri anlatılır. Bazı kaynaklar buna ilave olarak İmam-ı Rabbam'nin padişahın huzuruna girerken selamlama secdesi
yapmadığı için hapsedildiğini kaydederler.
Cihangir, TUzuk-i Cihôngfri isimli eserinde saltanatının 14. senesi olaylarını anlatırken Ahmed Sirbindi'yi hapsettiğini, 15. senesi olaylarını anlatırken de serbest bıraktığını anlatır. Ayrıca onu serbest bırakırken 1000 rupye para hediye vermiştir. Bu durumda İmam-ı Rabbam hapiste bir yıl
kalmış ve 1029'da (1620) hapisten çıkmıştır. Bazı kaynaklarda iki veya üç sene hapiste kaldığı yazılmış ise de doğru değildir. İmam-ı Rab bam, hapisten · çıktıktan sonra da bir süre padişahın ordugahında kaldı. Muhteme
len ilk zamanlarda orduga.htan ayrılmamak şartıyla hapisten çıkarılmıştı. İmam-ı Rabbam bir süre padişahın yakınında kalmayı onu islamı konulara teşvik etmek için iyi bir fırsat olarak görmüş olmalıdır. Nitekim bazı mektuplarında padişahın meclisine katıldığını ve dini konularda sohbet
ettiğini anlatır.
lmam-ı Rabbiini Hayatı. Eserleri ve Te" sirleri • 5
Bu dönemde 1031 (1622) senesinde müridierinden Muhammed Haşim Kişmi, İmam-ı Rabbam'nin son dönemlerde yazdığı mektupları toplayarak Mektfıbô.t'ın üçüncü cildini meydana getirdi. İmam-ı Rabbam 1033 senesinin Rabiu's-sam ayında (1624) Ecmir'de padişahın ordugahında iken zi
yaretine gelen oğulları ile birlikte Sirb.ind'e döndü ve ömrünün son yılını orada geçirdi. 28 Safer 1034 (10 Aralık 1624) tarihinde Sirhind'de vefat eden İmam-ı Rabbam oraya defnedildi Kendisinden sonra tarikatı daha ziyade oğullarından Muhammed Ma'sfun ve Muhammed Sa'id ile lıalifesi Adem Benüri tarafından devam etmiştir.
Düşünceleri
İmam-ı Rabbam Alımed Sirb.indl'nin dini ve tasavvufi düşüncelerinin önemlileri şunlardır:
a. Zahir-Batın Bütünlüğü
İmam-ı Rabbam Alımed Sirlıindl'ye göre "insanlar kıyamet günü ancak ,, şeriattan sorumlu olacaklardır, tasavvuftan değil." "Tarikat ve hakikat, şeriatın hizmetindedir." "Önce Ehl-i Sünnet anlayışı üzere itik~dı düzeltmek, sonra. fıklıı öğrenmek l8.zımdır. Daha sonra sıra tasavvu.fa gelir." "Bir müslüman için üç şey gereklidir: Birin9si, itikadını Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebine göre düzeltmelidir. İkincisi, ilimierin tarifi ve ictihadları doğrultusunda dlnl görevlerini icra etmelidir. Üçüncüsü meşayılıın tarikatında manevi terbiyeye girmelidir. Bunlardan ilk ikisi İslam'ın esasıyla ilgilidir ve şarttır. Üçüncüsü (tasavvuf yoluna girmek) ise kemal ve manevi olgunluk ile ilgilidir."
b. Bidatlardan Sakınmak
İmam-ı Rabbam Mebde' ve Me'ô.d isimli eserinin 55. ·bölümünde sünnete uymak ve bid'atlardan sakınmak konusunda şöyle buyurur:
"Sünnet ile amel etmek ve bid'attan, hurafeden sakınmak gerekir. Özellikle de sünneti ortadan kaldıran bid'attan. Peygamber Efendimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim bu dinimizde yeni bir şey {bi d' at] uydur~sa o reddedi
lir." Din kemale erdikten ve tamamlandıktan sonra ona bazı şey ler uydurup ekleyen ve bununla dini tamamlamak isteyen kişilere şaşılır. Uydurdukları
bu hurafe ile sünnetin ortadan kalkacağından hiç korkmuyorlar. Mesela sarığın ucunu iki omuz arı:ı-smdan arkaya sarkıtmak sünnettir. Bazıları sarığın ucunu sol taraftan sarbtmayı tercih etmişler ve bununla ölüye benzeyecek-
6 • Necdet Tosun
lerini düşünmüş~erdir. Bu işte birçok insan da onlara uymuştur. Bilmiyor
lar ki bu iş bir sünneti ortadan kalclırmakb.r, sünnetten bid'ata götürür ve
harama ulaştırır. Hz. Muhammed'e (s.a.) benzemek, bir ölüye benzemekten
daha iyidir. O (s.a.) ölmeden önce ölmek şerefine nail olmuştur. Eğer ölüye
benzemek istiyorlarsayine O'na (s.a.) benzemek daha uygundur.
İlginçtir ki, ölünün kefenine sarıle koymak da zaten bid'attir. Sarığın ucu
meselesi nasıl bid'at olmasın? Sonraki aJ.i.ı:nlerden bazısı bir §.lim vefat edin
ce onun kefenine (meyyitin başına) sarık takınayı güzel görmüşlerdir. Faklre
göre ise dinde ilave yapmak nesh etmektir, ne:>h de sünneti ortadan kalclır
makb.r. Cenab-ı Hak bizi Hz. Peygamber'in sünnet-i şeniyyesine tabi olmada
sabit ey le sin. Sünnetin kaynağı olan Efendimize salat ve selam olsun."
c. Zikir
İmam-ı Rabbeni'ye göre zikir sadece belli virdleri okumak değildir. Dini
kurallara ve adabma riayet edilerek yapılan ticaret (alışveriş) de zikir sa
yılır. Keza bir a'mayı yoldaki çukura düşmekten kurtarmak da aynen zi
kir gibidir, hatta daha faziletlidir. Ancak Allah'ın isim ve sıfatıarını anarak
yapılan zikir çabuk tesir edici olup Allah'a karşı sevgi oluşturur ve O'na
çabuk ulaştırır.
d. Letaif
İmam-ı Rabbam'ye göre insan bedeni ve rUhu ile on latifeden meydana
gelmiştir. Bunlardan beş tanesi alem-i emre ait olup isimleri kalp, ruh, sır,
hafi ve ahfaclır. Beş tanesi de alem-i halka ait olup nefs ve maddi bedeni
oluşturan anasır-ı erbaadır (toprak, hava, su, ateş). İmam-ı Rabbaru, Meb
de' ve Meô.d isimli eserinde kalbin, göğsün sol tarafında, rUhun ise göğsün
sağ tarafmda bulunduğunu, sır, hafi ve ahfanm göğsün ortasında yer aldı
ğını, ahfanm tam ortada, sır ve hafinin ise onun yanlarmda olduğunu, nef
sinde beyin (dimağ) ile irtibatlı olduğunu söyler. Bu açıklamasıyla İmam-ı
Rabbaru, tasavvuf tarihinde let8.i.fin bedendeki yerlerini söyleyen muhte
melen ilk kişidir. Tasavvuf yolcusu (silik) bu letaifini tezkiye edip kötü ah
laktan armclırabilirse letaif Allah'ın isim ve sıfatları aleminde mi'rac edip
yolculuğa yani seyr ilallaha başlar.
e. Seyr u Süluk
İmam-ı Rabbaru'ye· göre seyr u sülı1k, ilimdeki bir hareketten ibarettir. Dü
şük seviyeli ilim ve idrakten yüksek seviyeli ilme, oradan da daha yükseğe
imam-ı Rabbani Hayatı, Eserleri ve Te'sirleri • 7
ulaşmaktır. Seyr u sülfık yani manevi yolculuk İnıkan Diliesi'nde başlar. İnsan rılhunun farklı boyutları demek olan let§.if önce kendi asıllarına ulaşır, oradan yükselip ilahi isimler §leminde yolculu~a devam eder. Velayet-i suğra, velayet-i kübra, velayet-i ulya gibi mertebelerden geçer
t. Vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhud
İmam-ı Rabbam'ye göre vahdet-i vücud tasavvuf yolunda ulaşılan ancak aşılması gereken düşük bir mertebedir. Silik, vahdet-i vücud algısından vahdet-i şuhuda, oradan da abdiyyet makamma ulaşmalıdır. Allah, hakiki varlıktır, vacibu'l-vücılddur. Kamat ise zilli (gölgesel) varlıktır, ancak hay§l değildir. Her şey O değildir, ancak her şey O'ndandır. Gündüz Güneş doğunca yıldızlar görünmez h§le gelir. Bu esnada bir kimsenin "Gökyüzünde yıldız yok, sadece Güneş var" demesi ve böyle inanması vahdet-i vücud eblinin haline örnektir, ilme'l-yak.in mertebesidir. Yani İmam-ı Rabbam'ye göre, vahdet-i vücud bir algı yanılmasıdır. "Gökyüzünde Güneş'ten başka bir şey göremiyorum, anca!< qu durum yıldızl~ın olmadığı anlamına gelmez, yıldızlar vardır ancak Güneş'in yoğun ışıgJ. sebebiyle örtülmüş, görünmez h§le gelmişlerdir" diye düşünen kişi ise vahdet-i şuhud eblinin haline örnektir, ayne'l-yak.in mertebesidir. Eğer bu kişinin görüŞü güçlenir ve Güneş ~e yıldızları ayrı ayrı görebilirse bu, diğer ikisinden daha yüksek bir mertebe olan hakka'I-yakin (abdiyyet: ktilluk) mertebesidir.
İmam-ı. Rabbam Ahmed Sirhindi'nin vahdet-i ~cud başta olmak üzere, İbnü'l-Arabi'nin bazı fikirlerine karşı çıkmasının sebepleri şunlardır:
1. İmam-ı Rabbam, tasavvufi hayatının başlarında vahdet-i vücudu benimsemiş olmasına rağmen, şey hi Baki Billah'ın tavsiye ve telkinleri sonucu bu görüşten uzaklaşmaya başlamıştır. Nitekim Baki Billah vefatından bir hafta önce: "Vahdet-i vücud dar bir yoldur, ana cadde ise başkadır" diyerek bu duygularını mürldleri ile paylaşmıştı. iniam-ı Rabbam'ye yazdığı bir mektupta da: "Alaüddevle Simnam'nin meşrebi vahdet-i vücıld değildir. Evet, onun görüşü en kamil görüştür" diyordu. Bu rivayetlerden, İmam-ı Rabbam'yi vahdet-i vüclidu yeniden düşünmeye ve tenkide sevkeden ilk kişinin, şey hi Baki Billah olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca daha önce yaşamış olan şeyhlerden Alaüddevle Simnam'nin "Vücud §leminin üstünde Melik-i Vedud §lemi (Zat-ı İlahi) vardır" diyerek Allah'ın Z~t'ının görülen §lemden farklı olduğunu ifade eden sözü ile, Bahaeddin Nakşbend'in: "Görülen, işitilen ve bilinen şeylerin hepsi gayrdır (Allah'tan başkadır). La kelimesinin haldkatı ile nefy (yok) etmek gerek4'" Şeklindeki sözü İmam-ı
8 • Necdet Tosun
Rabbam'yi etkilemiş ve vahdet-i vücud düşüncesinden uzaklaşmasına se
bep olmuştur.
2. İmam-ı Rabbam tasavvufi eğitimi (seyr u sülO.kü) esnasında manevi
keşifler neticesinde vahdet-i vücudun üzerinde vahdet-i şuhud mertebe
sine ulaşmış, sonra bunun da üzerinde abdiyyet makamı olduğunu id
rak etmiş ve tasavvufi tecrübe ile kazandığı bu yeni bilgiler neticesinde
vahdet-i vücudun alt bir mertebe olduğunu söyleyerek İbnü'l-Arabi ve
onun takipçilerinden ayrılmışb.r.
3. O dönemde Hindistan toplumunda vahdet-i vücudu benimseyen
bazı sUfilerin dini kınallara uymayan tavırları ve şerlah hafife almaları,
İmam-ı Rabbam'yi eleştirel bir yöne sevketmiş, hem vahdet-i vücudu hem
de vahdet-i vücudu yanlış yorumlayan bu kişileri tenkid etmiştir. İmam-ı
Rabbam'ye göre bu insanlarm çoğu vahdet-i vücudu yaşayıp hissederek
değil ta.klid yoluyla kabul ediyor ve dini kurallardan uzaldaşıyorlardı.
İmam-ı Rabbam kendisini, aleme "hakiki varlık" diyen aJ.imler ile ona
"hayal" diyen vahdet-i vücudçu süfiler arasmda bir konuma yeifeiiffrmiş ve bu iki grubu ortak bir noktada buluşturmaya çalışıp aieme "gölge" di
yerek kendisini bu iki grup arasmda bir köprü (sıla) olarak kabul etmiş
tir. Kainata "hakiki va_dık" denirse, Allah da hakiki varlık olduğu için, iki hakiki varlığın birbirini sınırlaması, birinin bittiği yerde diğerinin hı:işlarna
sı gerekirdi ki, bu durum Allah'a bir sınır tayin etmek olacağı için yanlıştır.
Öte yandan kainata "hayal~ denirse dünyada insanlarm yaptığı günahlarm
ne olacağı problemi ortaya çıkacaktır. Hayalinde veya rüyasında günah
işleyen kişi ahirette sorumlu değildir. Oysa dünyada günah işleyenierin
ahirette ceza çekeceği Kur'an'da açıkça ifade edilmiştir. Demek ki bu dün
ya hayal değildir. Allah gibi hal4kl varlık da değildir. Bu sebeple İmam-ı
Rabbam aiemi "hayai" Ue "hakiki" arasmda bir konuma yerleştirmeyi ve
"gölge" demeyi daha uygun bulmuştur. Ayrıca İmam-ı Rabbam, "bir insa
nın gölgesi ateş üzerine düşse, insan o ateşten acı duymaz" diyerek asıl ile
gölgenin, Allah ile alemin farklı olduğunu ifade etmiştir.
imam-ı Rabbanl'nin Tesirleri
İmam-ı Rabbam Hindistan'da, İslamiyet'in zayıfladığı, din-i ilahi gibi fikirlerin ortaya atıldığı, bid'atlarm çoğaldığı bir dönemde İslfuniyet'i tekrar
canlandırmak, İslfu:pi ilimleri ihya etmek, dini ve tasavvufu hurafelerden
arındırmak için mücadele etmiş, inandığı davası uğrunda hapsedilmeyi
l mam-ı Rabbani Hayatı. Eserleri ve Te'sirleri • 9
göze alımş bir alim ve süfidir. Bu yönüyle o, sonraki asırlarda dini, daha
doğrusu Müslümanlarm din anlayışını yenilernek isteyen Müslüman aydınları etkilemiştir.
İmam-ı Rabbam İslfuniyet'i bidatlardan arındrrdığı ve yeniden canlandırdığı için "Müceddid" (yenileyici) olarak kabul edilmiştir. Yaşadığı dö
nemde hicr11000 yılı bitip ikinci bin yıl başlamakta olduğu için de kendi
sine "hicd ikinci bin yılın yenileyicisi" anlamında "Müceddid-i Elf-i Sam"
denmiştir. Onun Müceddid lakabına nisbetle kenc:lisinden sonra halifeleri
yoluyla devam eden tasavvuf ekolüne "Müceddidiyye" (Nakşbendiyye'nin Müceddidiyye kolu) adı verilmiştir. Bu ekol zamanla Hindistan'dan Orta •
Asya, Orta Doğu, Anadolu ve Balkanlar'a yayılmış, bulunduğu coğrafya
da tasavvufi, kültürel ve politik birçok roller üstlenmiştir. Böylece İmam-ı
Rabbam hem fikirleriyle, hem de manevi takipçileri olan Müceddidiler
vasıtasıyla sonraki as.ırlarda da tesirlerine devam etmiştir.
İmam-ı Rabbam, vefatından sonra da fikirleri ve ilkeleri ile insanları
etkilerneye devam etmiştir. Bazı düşüncelerinin IJindistan ve Hicaz'da
taştışılması ve bu konuda lehte ya da aleyhte birçok eserlerin yazılmış ol-.,
ması, onun tesirlerinin bir göstergesidir. İmam-ı Rabbam':ri.in, Mektfıbô.t'ı
Hindistan:ın yanısıra Orta Asya ve Anadolu gibi muhitlerde ilgi ve saygı
ile okunmuş, Türkçe'ye ve Arapça'ya tercüme edilmiştir. İmam-ı Rabbam
hakkında yazılmış olan kitap ve makalelerin çokluğu da onun tesirini gös
teren bir diğer unsurdur. \
Son asırlarda, Hindistan' daki ilmi faaliyetlerin önde gelen temsilcilerinden
birçoğunun İmam-ı Rabhani'nin takipçileri olduğu gorülmektedir. Diyübend
(Deoband) Darululfunu'nuıi kurucularından Reşid Ahmed Gengılhi (ö. 1905) hem Çişti hem de Nakşbendi-Müceddidi idi. Leknev'deki (Lucknow)
Nedvetü'l-ulema isimli ilim merkezinin kurucularının çoğu, bir Müceddidi
şeyhi olan Fazlurrabman Gencmuradabadi'nin (ö. 1313/1895) müridi idiler.
Hindistan'daki Cema'at-i Tebliğ'in kurucusu Muhammed İlyas Kandehlevi (ö.
1944) hem Çiştiyye hem de Müceddidiyye tarlkatlarına müntesip idi.
Son asırda özellikle Hindistan'ın İngiliz işgalinden kurtulması için
çaba sarfeden kişiler üzerinde de İmam-ı Rabbam'nin etkisi olduğu an
laşılmaktadır. İmam-ı Rabbam'nin, .kendi dönemindeki yöneticilere karşı
mücadelesi ve ilkeli duruşu sonraki asırlarda özgürlük mücadelesi yapanlara ilham kaynağı olmuştur. XX. yüzyılda Hindistan'ın özgürlüğü için
mücadele verenlerden Ebu'l-Kelam Azad (ö. 1958), İmam-ı Rabbam'yi
10 • Necdet Tosun
"Hint müslümanlarını zilim idarecilerden, bozulmuş sllfilerden ve dünya peşinde koşan ellimlerden kurtardığı için" övmüştür. Muhammed İlebal'in (ö. 1938) de İmam-ı Rabbam'ye hayranlık duyduğu bilinmektedir. "Hace Nakşbend ve Sirhindli Müceddid'in benim kalbimde büyük bir değeri vardır" diyen İkbal, İmam-ı Rabbam'yi "tasavvufun büyük bir yenileyicisi" olarak nitelendirmiş ve Bôl-i Cibrll isimli Urduca eserinde İmam-ı Rabbam hakkında övücü bir şiiİ yazmıştır. Şiirin tercümesi şöyledir:
Gökkubbe altmda nurlarm saçıldığı yeri,
Şeyh Müceddid'in mezarına ziyarete vardığımda anladım ki,
Gökteki yıldızlar bile utamr bu toprağın zerresinden,
Bu toprakta saklıdır ilô.lıi tece11iler sô.hibi.
Cihô.ng!r gibi bir padişahm önünde boyun eğmedi o,
Sıcak nefesinden Allah ehlinin kalbindeki ateş sönmedi.
Allah onu tam zamô.nmda yetiştirdi de, haber sundu,
Hindistan'da İslam'ın koruyucusu, milletin tek sermayesi hôline geldi
Pakistan'da Cemaat-i İsl8.mi'nin kurucusu olan Mevdudi (ö. 1979)
İmam-ı Rabbam'yi Hint yarımadasında İslam'ın kurtarıcısı olmakla övmüş, Ekber ve Cihangir'e karşı ilkeli durduğu, tasavvufu arındırdığı ve halk arasında yaygın olan hurafelerle mücadele ettiği için takdir etmiştir.
XX. yüzyılda Anadolu'da yaşayan Bediuzzaman Said Nursi (ö. 1960)
İmam-ı Rabbam'den "Bir tarikat kahramanı" diye bahsetmiş ve Mesnevf-i Nfıriye isimli eserinde: "Eğer İmam-ı Rabbam Ahmed Fa.ruki bugün Hindistan'da hayattadır diye ziyaretine bir davet vuk:G. bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim" demiştir. Yine Anadolu'nun gönül erierinden Mahmud S8.mi Ramazanoğlu hazretlerinin (ö. 1984) Şam'da bul~duğu süre içinde bazı gençlere İmam-ı Rabbam'nin Mektiıbô.t isimli eserini okuttuğu bilinmektedir.
İmam-ı Rabbam'nin kişiliği ve fikirleri, vefatından sonra İslam dünyasında hem "ilmi" muhitlerce, hem de "özgürlük" ve "ıslah" hareketlerinin önde gelen temsilcileri tarafından yeniden keşfedilmiştir.
imam-ı Rabbani'nin Eserleri
1. İsbôtü'n-nübüvve: Peygamberliğin gerekliliğini anlatan Arapça bir eser olup (Karaçi 1383/1963) İngilizce'ye The Proof of Prophethood adıyla tercüme edilmiştir (İstanbul 1997).
lmam- ı RabbanT Hayatı. Eserleri ve Te" sirleri • 11
2. Te'y1d-i Ehl-i Sünnet: Meşhed 8..limlerinden Muhammed b. Falıraddin Rüstemdari'nin yazdığı ve sahabeyi eleşfuen eserine reddiye olarak kaleme alınmış olup Redd-i Revafiz diye de anılır. Farsça ol~ eser Gulam Mustafa Han tarafından yayınlanmıştır (Rampfu 1384/1964).
3. Risô.le-i Tehliliyye: La ilahe iliallah kelime-i tavlıidinin anlamını açıklayan Arapça bir eserdir. Gulam Mustafa Han tarafından neşredilmişfu (Karaçi 1384/1965).
4. Ta'likô.t ber Şerh-i Rubô.iyyat-ı Hô.ce Bô.ki Billôh: Şeyhi Bill Billah'ın kendi ruhilieri üzerine yapb.ğı şerhine İmam-ı Rabbam tarafından yapılan ta'Jikattır. Eserde vahdet-i vücıld konusunda 8..limler ile sılfilerin birbirine aykırı görüşleri uzlaştırılmaya çalışılmıştır. Farsça olan eser 1965'te Resdil-i Müceddidiyye isimli mecmua içinde yayınlanmışbr (Lahor 1965, s. 217-248). '
5. Ma'ô.rifi Ledünniyye: Seyr u sülılk, varlık (vücıld), Allah'ın zab. ve sıfatları konusunda Farsça bir eserdir. "Ma'rife" başlığını taşıyan 41 parça yazıdan oluşur. Farsça metni ve Zevvar Hüseyin Şah tarafından yapılan Urduca tercümesi birlikte basılmıştır (Karaçi 1968). Necdet Tosun tarafmdan Ariflerin Halleri ismiyle Türkçe'ye tercüme edilip basılı:i:nştrrJİstanbul 2006).
6. Mebde; ve Mead: Seyr u sülılk mertebeleri hakkında FarsÇa bir eserdir. İmam-ı Rabhani'nin farklı zamanlarda yazdığı 61 parça yazısının müridierinden Muhammed Sıddik Bed~şi Kişmitarafından 1019 (1610) senesinde derlenmesiyle oluşmuştur. Farsçası birkaç defa basılan eser (Karaçi 1968; İstanbul 1994), N~cdet Tosun tarafından Rabbô.ni İlhamlar adıyla Türkçe'ye (İstanbul 2005), Muhammed Murad Kazanı tarafından Arapça'ya (Kazam, Muarrabü'l-Mektfıbô.t, Mekke 1317/1899 kenarında, II, 2-162), Demetrio Giordani tarafından Şôh Ahmad Silırindi, L'inizio e il
Ritorno: Mabcfa' o Ma'ô.d adıyla İtalyanca'ya çevrilmişfu (Milano 2003).
7. Mükô.şefô.t-ı Gaybiyye: Seyr u sülllk ve varlık konularıyla ilgili Farsça bir eserdir. İmam-ı Rabbam'nin muhtelif zamanl~d.a yazdığı 29 parça yazı, onun vefab.ndan sonra 1051 (1641) senesinde oğlu Muhammed Ma'sılm tarafından derlenerek bu eser meydana gefuilmişfu. Eserin Farsça metni Urduca tercümesiyle birlikte Gulam Mustafa Han tarafından yanlışlıkla Mükô.şefô.t-ı Ayniyye adıyla basılmıştır (Karaçi 1965). Eser Necdet Tosun tarafından Manevi Yolculuk ismiyle Türkçe'ye çev_rilmişfu (İstanbul2006).
8. Mektfıbô.t: İmam-r Rabbam'nin müridierine ve dostlarına yazdığı
12 • Necdet Tosun
toplam 536 adet mektuptan oluşan üç ciltlik Farsça bir eserdir. Hint alt kıtasında çok defa basılan eserin en önemli neşirlerinden biri Nfu Ahmed Emritser!'nin ta'likatlı neşri olup önce Amritsar'da 1327-1334 (1909-1916)
yılları arasında dokuz fasikili halinde yayınlanmış, sonra bu neşir iki mücelled hilinde Karaçi (1392/1972) ve İstanbul'da (1977) tekrar basılmıştır. Eser Osmanlı döneminde Müstakimzade Süleyman Sa'deddin tarafından Mektfıbdt-ı İmc'im-ı Rabbfuıi adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiş ve yayınlan
mıştır (İstanbul1277 / 1860). Modern Türkçe'ye birkaç yeni tercümesi daha vardır. Muhammed Murad Kazarn Minzelevi tarafından Arapça'ya (Mek
ke 1317 /1899), Zevvar Hüseyin Şah tarafından Urduca'ya (Karaçi 1988-1993) tercüme edilip yayınlanmıştır. Nasrullah HG.teki tarafından Şerh-i Mektfıbdt adıyla Farsça olarak şerhi neşredil.miştir (Karaçi 1977). Muham
med Said Ahmed Müceddidi tarafından el-Beyyinat Şerh-i Mektfıbiit adıy
la Urduca olarak şerh edilmekte ve peyderpey neşredilmektedir (Gujranwala 2002-). Mektfıbiit'ın detaylı bir indeksi Arthur F. Buehler tarafından
Fehiiris-i Tahlili-yi Heşgô.ne-i Mektfıbdt-ı Ahmed-i Sirhindi adıyla yayınlan
mıştır (Lahor 2001).
imam- ı Rabhani Hayatı. Eserleri ve Te· sirleri • 13
,-...)ı().?.)l...lıtr'
uPJ.,:,I)ır';Jt...,t.._.rJ+>!U <:'.;.. ~
}~<;.h,!.IAi:'0-.:.-u>Y.J..J>-"ı1'
,..~![J'ı.:,;,6.:;.1iırbı:Ac.(....J"'~ ~~ll_imıbl.:r-~~.ı.l~j>)~
..d'lı~~l(ı4ll":"'"lıo~ı..:.,.a:..,;.~~ ~..kı....,i~....oiı'Jp>r....l'(~ıi_Jı"' ·~'<ı«?l.rt~,~~;~'-'-' c:riW ~·'>li4ı'Jk.ı.y.$.i>~' ~I:JI~ı::.Jı/:i{.:,._(AJI-:I.ıı>G.Jı~:;4...ı ·vr..;ı;•fit!~f'..::ıu~~,.ıı ...i~J.-_,4_; ·~i.J~.!./d~ı4'ıı( #_.....t ~ı;.,...:;.:-;-.:.~U""'P..:.f~
j~~!J~ l!Vuı•tt~WI i ..!ı ı ~it;Jw>bJI
lmam-ı Rabblini, Mükaşe{at-1 Gaybiwe. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, no: 1688.
Terceme-i Mektubot-1/mom-1 Robboni, tre. M üstakimiade Süleyman Sa'deddin, Istanbul: All Rıza Efendi Litoğrafya Matbaası , 1270-
1277, ı 286 s .; ll 110 s.; .
sad. Necip Fazı l Kısakürek, Istanbul:
Tlirk Neşriyat Vurdu, 1955, Bo s.
sad. M. Süleyman Teymuroğlu,
Ankara: Hil3l Yay., 1962, 335 s.
N& CI P FA.Z:IL.
MEKTUBAT
Imam Rabbant'nin ·
mektupları ndan· parçalar
ı AllaJı. ve _Resnlünbn kitatu~zn ıcrıa ı dinln en büy{ık eseridir.
(L&lV4aJ.~A,7...·~
Da."'i~ı.ı:-.c?:u.....ul
IlASAN -YAYA _c...:.:.ıY;, fı 341 TORK HQ]UYAT YURDU
1 1 s '
HilAL YA YI.NL\IU : 22
Imam-ı Rabhani Ahmed Farold'nin
MEKTUBAT-1 C:Ut: ı
A.eııilıNJ ... &aı~~ AS'KARA lf61
~~!.:.bıı.~~~Jıjı.:::;ııcı.5e
~.ı;...flL!JJLil\.u-1 {ISD-Imor} ( HL\YI_.)
MEKT0BAT TERCEMESI
~ H. HDrN' I$1K
~~ o.ı.s..ıu. Ştn~ a. ..._w •. } u - 1 8 'W' A · N a 0· L.-
- UU -
'•
· ..
tre. H(üseyin) Hilmi Işık,
Istanbul: Sönmez Neşriyat, 1968, ~23 s.
Ebu'l-a'la ei·Mevdüdl· Hayreddin Karaman,
MUceddid lmam·t Rabbiini ve lslôm, Istanbul: Yağmur Yay., 1968, 144 s.
MektDbôt-ılmôm-ı Robbôni, Karaçi 1392/1972,
[lstanbul19nl-
ta'rib: Muhammed Murad ei-Minzelevi ei-Mekki,
Istanbul: Sönmez Neşriyat, 1973, c. 1, 493 s. (Arapça ve Farsça)
..;....:..J"Yiı;._.,_,.....,ı.....,ı.ı~ı..ıı
J_..:ı:...ı-'-c!-.,_..,ı..~
~ ~
l,f; .. J,.....,•v~u..ı.a,J.~~~~...:ı.,
.S~ :ıl:-- \\VV ..S~ \fW
• /\-'":t'};.· '-~:!":.!..··.~ ~~ ı;.ı...,..~ro· ( _..\ ,'\'\- .-\t' AA)
..Jf.\!..ı
~~;:oı-riı~,.\, .... ~.f,t•-.!i'-..\.$(-.bC~Io-lbo·lt":".Toi.ı:': '" t "'> .c .... ,--~
tJ,,-QI~.hUrflı&M"ı;
IMAM- l RABBA Ni AHMED FAROKI SERHENDI
•• MEK!~~!~~'~!,~.~ANi r 1
Ar.ıpçad&n ç.ruu.
ı Abd•lk•dlı AK ÇI Ç!l<
-~~~~Ufi.+.~ü§i~W'~i5ı-t .:,· . ll!~-;; :ı; - . ,.. ..ıı;;ı • &
~ -<( r."-''.J:.ıl.ı> .oı, .ı:...,. ~:.ıı.öu=.ı<n l>- ~ &
.ai~ 1\!!e>-.;a ~ .;a -.<_...:.Ot ,,_<\ t.ı-..U<ö.A.:.\PJı.,.,...:,.,i'"·;\-' e-
?".S e-.;a u;ı.~ .,l':;u.a•,....*"l:J1ıot.~...u.tJ~ı:..t'~4J' ~ ..ı8 .:t_lll t::._;.;,ı,;ıı.c:~.:ıı.ı,,~yUi./11 ~ .ıs -•:8 o,r;n1ı.ı.-ı.,.J>r-,.._ıııı<'ll.r'ıı,..~ lt .ai~ J·~····~ öı.ı\.l,tw,ju>ü'l ~ l!D> .;a .j_eyl, ,_..ı:;ı_~;ı.& IS!>-
~ r.'11 .,.U...n.:r- ~ ~ :1 r.~JUjı4l :m; oiBI !!!!'-~ · !!!!'-
=~iitiüiüi~i~~i& ~ .,,ıııı.,.,. ..... r' E 1 ..sil'"'M~\hıu,..J o ..~.un..;uet••J.::J.:. .... t ~ J)I;Ci'..:! l_,'fS~\i o ı...ıl""J~tJ\;..ı.l.:..) .e-
~-,..,. .;TTT't''t', ,. ~ ... T ,.·,.-:v1"T: ..
i 4 .,...,..ı .1\.J' ~" .uı, ı..,u ;;ı., '"'j ,,...,, .~ l!D> ... .;B & -El
IINVta lAYTAN KlTAlEVI r; .al : ,. . ....... ~ ~T.ut U. .. · ··1 _... .. • tn.,-ıın. .. - T~~~-~~ l!D>
== : -<Dil ID-
i - - e-
-----"""'--·"' & • &
... &
~~~'''~~''ş"''""""'"~
tre. AbdUikadir Akçiçek,lstanbul:
Çile Yay., 1977-1978, 2 c., 1754 s.
tre. Muhammed Murad ei-Minzelevi, Istanbul: Enver Baytan Kitabevi, (t.y.).