İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

11
İLETİŞİM ÇALIŞMALARINDA YÖNTEM HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BÖLÜMÜ

Transcript of İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

Page 1: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

İLETİŞİM

ÇALIŞMALARINDA

YÖNTEM

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BÖLÜMÜ

Page 2: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

2

BAŞKALARININ ACISINA BAKMAK / SUSAN SONTAG

1. Bölüm

Kadın yazar Virginia Woolf’un, seçkin bir erkek avukattan gelen “Sizce savaşı nasıl

önleriz” sorusuna cevap olarak kaleme aldığı görüşler ile başlayan kitap da, öncelikle

savaşa erkek ve kadınların bakış açılarıyla başlanmış ve erkeklerin savaşı sevdiği ve

onların için savaşmanın bir güç gösterisi olduğunu ifade etmiş. Kadınların bu konuda

daha hassas olduğunu söylemiş. Bu farklılıktan yola çıkarak erkek ve kadınların savaş

fotoğraflarına bakış açılarının da farklı olduğu görüşü üzerinde durmuş. Eğer hepimiz

yani erkekler ve kadınlar savaşın kötü olduğuna, savaşın yıktığına, parçaladığına, yakıp

kavurduğuna inanır, bunu bilirsek, savaş fotoğraflarına baktığımızda aynı şeyleri

görebilir, aynı duyguları hissedebiliriz ve dehşet ve tiksinti içinde oluruz demiş.

İlerleyen bölümlerde savaş fotoğraflarının sivil halkın, siyasi güçlerin, askerlerin,

orduların, seçkin kimselerin üzerindeki etkileri üzerinde durulmuş. Herkesin

algılayışının farklı olduğu kanısına varılmış. Tabi bunda fotoğrafın sunuluşunun da etkisi

büyüktür. Fotoğraflar altlarına yazılan yazı, üstlerine eklenen bir başlıkla çarpıtılmayı,

farklı açıklamalar getirilmesini bekler. Savaş tarafları kendi taraflarının yaptığı bir

eziyetin fotoğraflandığını görünce bunu sorgulamalı, fakat savaş döneminde bunu

sorgulamak yerine bu fotoğraf sahte, bu insanlar savaşta ölmedi morgdan satın alınmış

cesetler bunlar ya da bu eziyeti karşı taraf yaptı gibi çeşitli bahanelerle asıl fotoğraftaki

acıya bakmak yerine kendilerini haklama yolunu seçiyor.

Aslında fotoğrafların da sunuluş amacı her zaman masumca olmuyor, genelde bir görüşü

desteklemek, destekçi toplamak, sivil halkı kışkırtmak gibi sebeplerle sunumu yapılıyor.

Yani sadece barış çağrısı yapmıyor bazen öç çığlığı oluyor, bazen kafa karışıklığı

yaratıyor.

Sonuç olarak, kaba kuvvete başvurmak her koşulda yanlıştır. “Savaş, iç deşer,

bağırsakları boşaltır, teni yakıp kavurur, organları bedenden koparır, yıkıp yok eder”

Hiroşima- Yosuke Yamahata Nagasaki – Yosuke Yamahata

Page 3: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

3

2. Bölüm

Fotoğraflar anı ölümsüzleştirdiği için, durumu olduğu gibi yansıttığı için, nesnel olarak

sunulduğu için, bireylerde şok etkisi yaratıp akılda kalıcılık yarattığı için savaş dönemini

yansıtmak da önemli bir yere sahiptir. Bunun farkında olan gazeteciler haberlerinin

yayınlanması için, ilgi çekmesi için ya da hakim siyasi güçler ideolojilerini yaymak için

fotoğrafların altına metin ekleyerek bunu sergilerler.

Aslında ne olursa olsun savaş kötü bir şeydir ve fotoğrafçıların savaşın iç yüzünü

gizleyen maskeleri düşürmeleri gerekir. Bunun yapan sanatçıların aileleri, kendileri

zarar gördüğü için, savaş taraflarınca öldürüldükleri için korku ile taraf tutabiliyor ya da

fotoğraf mesleğini bırakabiliyorlar.

Çekilen fotoğraflarda belli görüşler tarafından üzerine eklenen başlık, altına eklenen yazı

ile tekrar tekrar farklı şekillerde yorumlanabiliyor. Tabi metinsiz yayınlanan fotoğraflar

içinde farklı yorumlanma söz konusudur. Bireyin içinde yaşadığı toplum, öğrendikleri,

edindiği deneyimler fotoğrafı farklı yorumlamaya sebep olabilir. Örneğin savaş

yaşamamış bir birey kucağında çocuğunu tutan bir annenin gökyüzüne bakarken

gözlerini kısmasına güneşin sebep olduğunu düşünürken, savaşı yaşamış bir insan

gökyüzünden geçen savaş uçaklarının yarattığı korku ve endişe ile gözlerini kıstığını

düşünebilir.

David Seymour- Land Distribution Meeting - İspanya

Robert Capa – İspanya İç Savaşı Dünya Ticaret Merkezi – Amatör

Fotoğraflar

Page 4: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

4

3. Bölüm

Çekilen acıları protesto edebilir miyiz? Acıları gördüğümüz resimlerin, fotoğrafların

sunumuyla ve bizlerin onlara yüklediği anlamla ilgili bir durum bu. Eğer fotoğrafın ya da

resmin gerçek olduğuna, üzerinde herhangi bir oynama yapılmadığına, bir kurgu sonucu

oluşmadığına inanırsak üzülüp, utanç duyabiliyoruz ve bazılarımızın da aklından ne

yapabilirim sorusu geçiyor, kimisi de zaten elinden geleni yapıyor.

Ama savaş fotoğrafları üzerine bu konuda pek çok eleştiri gelmiştir. Sanatçı tarafından

oynandığı, hükümet ya da askeri birlikler tarafından onaylanmayan yerlerde fotoğraf

çekiminin yasaklandığı ya da onaylanmayan fotoğrafların yayılmasının engellendiği gibi.

Bu fotoğraflara seyirci kalan insanlar da bir fotoğraf hakkında şüpheye düşülecek bir

eleştiri duydukları zaman yaşanan tüm acıları, gerçeklikleri unutup büyük bir hayal

kırıklığı içine giriyor. Onlar için tek doğru kurgulanmamış, doğal olarak fotoğrafçı

tarafından yakalanan karelerdir. Böyle kareler yok mu var tabi ki özellikle Vietnam

Savaşı’nda çekilen kareler. Fakat ilerleyen teknoloji ve hakim ideolojilerin gücü ile

fotoğraflar engelleniyor, fotoğraflarla oynanıyor.

4. Bölüm

Bir ölümü gerçekleştiği anda yakalamak her daim her daim hatırlanmasını sağlar.

Savaş zamanlarında fotoğraflar çekilir ve bu fotoğrafların insanların birbirlerinin acısını

paylaşmalarını, çevrelerinde gerçekleşen olaylara karşı duyarlı olmalarını amaçlar. Ya da

biz böyle olduğu sanırız. Aslında durum hiç de bizim düşündüğümüz gibi değildir. Bize

hangi fotoğraflar sunulur, kim neye göre, nasıl seçer bu fotoğrafları, hangi olaylar

hakkında, nasıl düşünmemiz gerektiği öğretiliyor mu? Durum aynen de böyledir, hakim

ideoloji, güçlü taraf kendi kayıplarını fotoğraflatmaz, aksine düşmanın acısını

gözümüzün içine sokar ki, ayağımızı denk alalım diye, bir nevi konuşursak sonumuzun

ne olacağını görelim diye. Hatta bu da yetmez, çekilen fotoğraflarla oynar daha

katlanılmaz daha acı şekle getirir fotoğrafları. Tersi bir etki yaratıp öç alma duygusunu

ortaya çıkartıp zayıf tarafı harekete de geçirebilir bu fotoğraflar.

Sonuç olarak ana akımı benimseyen çoğunluğun uyguladığı oto sansür ile kitlelere

fotoğraflar sayesinde güçlü ideolojinin kim olduğu, neler yapabildiği öğretilir ve zayıf

taraf destekçileri sindirilir. Bu sansür tabi ki gereklidir, tabi ki her fotoğraf

yayınlanamaz, insanlar karamsarlığa kapılabilir, ülkede bir kaos ortam doğabilir ama bu

demek değil ki zayıf tarafın özlük haklarına saygısızlık yapılabilir.

Page 5: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

5

5. Bölüm

Fotoğraflar kitleler için belge niteliği taşımalı, peki belge niteliği taşıyan fotoğraflarda

görsel sanat uygulanmalı mı? Uygulanırsa gerçekliğini yitirir mi? Bir savaşı, katliamı

sergileyen fotoğraf güzel niteliği taşıyabilir mi? İşte bunlara cevap bulamıyoruz. Eserler

de ki kurgulamanın amacı da önemli burada, insanları şok ediyor mu, suçluluk duygusu

hissedip davranış değiştiriyor mu? Yazarın aslında yazarken bu konuda kafası karışık.

Şoka giren insanlar sürekli şok edici fotoğraflarla karşılaşıyor ve artık şoka alışık hale

geliyor ve fotoğraf etkisini yitiriyor. Anlık bakıyor, üzülüyor ve günlük yaşamına devam

ediyor. Bunun yanı sıra bakıldıkça etkisini yitirmeyen savaş fotoğrafları da var tabi ki.

Bu olayların fotoğraflarını gördükten sonra da aradan ne kadar zaman geçerse geçsin

belleğimizde izi kalıyor bu fotoğrafların yansıttığı olayların. Ama bize sunulan

fotoğraflar ne kadar gerçekçi, örneğin Amerika’nın açtığı fotoğraf müzeleri bunların hiç

biri kendi yaptıkları katliamları sergilememektedir. Amerika kirli elini hiçbir zaman

göstermiyor, böylelikle de ülke içi ve ülke dışında tek çare tek çözüm olarak göstermek

istiyor.

6. Bölüm

İşkence, eziyet görmüş insanların fotoğraflarına bakmak bazılarının, hatta büyük

çoğunluğunun hoşuna gider, merak uyandırır ve çekici gelir. Bu bir sapkınlık eğilimidir.

Çünkü sadece merak ve çekici gelme olayı vardır. Olaylara karşı ilgi, bu duruma karşı

durma, olayları engelleme, barış ortamı yaratma gibi her hangi bir davranış söz konusu

değildir. Bu davranışın çok eskilere dayandığı akıl ile arzu arasındaki gidip gelmeler ve

aklın arzuya yenilmesi sonucu oluştuğu görüşü ortaya atıldı.

Kitle iletişim araçlarında da bu nedenle sık sık korkunç fotoğraflar, cinayet haberleri

görürüz. Medya patronları bilir ki halk bunu seviyor, istiyor ve okuyor. Bu fotoğrafları

gördükçe insanlar bazen zayıflıklarına karşı direnç kazanıyor, bazen duyarlılıkları

köreliyor, bazen de bazı şeylerin düzeltilemeyeceğini kabullenmek zorunda kalıyor.

İnsanlar uzaktaki acıların fotoğraflarına daha rahat bakar, o acıların kendi başlarına

gelmeyeceğini düşünürler çok da rahatsız olurlarsa izlemeyebilirler. Bu da gittikçe

insanların acı olaylara karşı duyarlılığını azaltır, insanlar zaten harekete geçsem de bir

şey değişmez görüşünü savunurlar.

Salgado – Göçler (Geçiş Sırasındaki İnsanlar) George Strock –Buna Sahilinde Ölü Amerikan Askerleri

Page 6: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

6

7. Bölüm

Fotoğrafı etkileyen iki yaygın fikir vardır, bunlardan birincisi halkın ilgisini medyanın

ilgi gösterdiği şeylerin yönlendirdiğidir. Medyada bunu yayınladığı fotoğraflar ile

başarabiliyor. Çünkü fotoğraflı bir olay daha ilgi çekici oluyor ve daha çok akılda kalıyor.

Medya halkın ne konuda, nasıl düşüneceğini belirlemek için hangi fotoğrafı nasıl

sunacağını önceden tasarlıyor ve bunu da çok iyi bir şekilde gerçekleştiriyor. Onların

sunduğunu izliyor ve sunulan şey üzerine düşünüyor, konuşuyoruz.

Diğer bir fikir ise görüntülere doymuş bir dünyada, gerçekten önemli olan şeylerin

etkisinin giderek azalması ve sıradanlaşmasıdır. Aynı fotoğrafın sürekli basılarak,

sürekli insanlara sunulması olayın gerçekliğini kaybettiriyor. İnsanların bu olaylara

karşı duyduğu merak ve ilgi sürekli doyurulduğu için başkalarının bir yerlerde çektiği

acılara karşı duyarsızlaşıyoruz.

Jeff Wall – Dead Troops Talk – Ölü Askerler Konuşuyor

David Capa – Düşen Asker

Page 7: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

7

8. Bölüm

Hiç kimse aynı anda hem düşünüp hem de birine vuramaz. Başkalarının acısını izleyip,

harekete geçmeden şöyle bir adım geriye çekilip düşünmekte yanlış olan nedir? Ahlaki

açıdan doğru değil midir, etik mi bulunmaz. Bunlara seyirci kaldığımız için hareket geçi

haksızlığa baş mı kaldırmalıyız yoksa bunları yapanlara hak mı vermeliyiz? Yapıyorlarsa

vardır bir sebebi mi demeliyiz ya da doğanın kanunu bu? Tüm bunları düşündüğümüzde

gördüklerimize karşı ne yapmalıyız nasıl yapmalıyız ne olmalı gibi sorular zihni

bulandırıyor ve insan ne yapacağını bilemiyor belki de bu nedenle bu konular üzerinde

düşünmemeye çalışıyoruz.

9. Bölüm

Fotoğrafların yarattığı etki yayınlandığı yere, zamana göre de değişir. Yalnız başına

okuduğun bir kitap da gördüğün fotoğrafın etkisi, işten çıkıp aceleyle metroya giderken

bir serginin camında gördüğün fotoğraftan daha etkileyicidir. Sanat eseri olan fotoğrafla,

gerçekliği yansıtmak amacıyla belge niteliği yansıtan fotoğrafın yansıttığı etki arasında

da fark vardır. Sanat eseri olan fotoğraf da sanatçının güzeli yansıtmak isteme arzusu

onu kurguya sürükleyebilir.

Sonuç olarak başkalarının acısına bakmak ama gerçekten bakabilmek zordur, çok

zordur. Hele ki savaş görmemiş bir ülke vatandaşı için daha zordur. Savaş yaşamış bir

insanın gördüğünü görmek, hissettiğini hissetmek çok zordur hatta imkansızdır.

Page 8: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

8

GÖRME BİÇİMLERİ / JOHN BERGER

Görme konuşmadan önce gelir, çevremizi öncelikle analiz ederiz sora öğreniriz

konulmayı. Görmenin yanında konuşma daha kısıtlı kalır. Pek çok şeyi görürüz, çok

farklı anlamlar yükleriz ama bunlar hakkında konuştuklarımız daha azdır.

Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler. Örneğin ateşin

bulunuşundan bu yana ateş bizim için yemek pişirmek, ısınmak, aydınlanmak için

kullandığımız bir nesneydi ama dini inançların değişmesi ve cehennem kavramının

bilinmesiyle beraber yapılan hata karşısında alınan ceza ile de özdeşleşmiştir. Şimdi bu

nesne hakkında ki iki düşüncemiz arasında uçurumlar vardır. Daha farklı bir imge

yansıtır artık bize.

İmgeler ise insan yapılarıdır. İnsan oluşturur. Bize bir şey anlatmak isteyen kişi

resmettiği şeye bu imgeleri yükler. İki farklı yaşlı adam resmi bize çok farklı şeyler

anlatır, bunları fırça darbeleri, renkler ve kullanılan daha farklı metotlar ile hissederiz.

Geçmişte yapılan sanat eserlerini incelerken de o zaman ve o zamanın şartları, toplumsal

yapısı ve kültürleri bilinip ona göre incelenmeli ve eleştiri getirilmelidir. Geçmişin

eserlerini bugünün şartlarıyla eleştirmek sanat eserlerini geçmişi bulandırmaktan başka

bir şey değildir. Bize kalan tarihsel, geçmişi yansıtan eserleri incelemeli ve onlardan

tecrübeler çıkarmalıyız.

Fotoğraf makinelerinin bulunmasıyla beraber sanat eserlerine getirilen eleştiri daha da

belirginleşti ve bir yerde sanat eserleri eski önemini de yitirdi. Fotoğraf makineleri ile

beraber yeniden canlandırma ortaya çıktı ve sanat eseri resimler sadece tek biricikken

onların kopyaları basıldı. Eskiden sanat eserlerini görmek için bizler o eserlere giderken

şimdilerde o eserlerin kopyaları bizim evimize kadar geliyor, televizyon ve gazeteler

aracılığı ile. Durum böyle olunca da gerçek resmin de değeri fiyatıyla ölçülür hale geldi.

Yeniden canlandırma ile resimler bütün halinden, bütün olarak oluşturduğu imgeden

kopabilir ve resmin tamamından belli bir kısmı alınıp sunulabilir, bu da resmin yansıttığı

imgeyi yok eder ve farklı imgeler yaratır yani bir şekilde yine bulandırır sanat eserini.

Yeniden canlandırılan resme eklenen yazı da resmi yansıttığı imgenin çok dışına çıkarır.

Örneğin fırça darbeleri ile üzerinde kuşlar uçuşan bir mısır tarlası resmi üzerine

sanatçının ölmeden önce yaptığı resim derseniz kişinin resme bakış açısı olduğu gibi

değişir.

Sonuç olarak yeniden canlandırma kötü bir şey mi? Tabi ki sanat eserlerinin o

durağanlığını yansıtamaz ya da sanatçının fırça darbeleri ile bize ne anlattığını fakat

geniş kitlelere ulaşmada daha kolay bir yol değil midir? Sanat herkes için değil midir?

Neden bu eserler sadece elit kesimin ya da belli bir kesimin ulaşabileceği konumdadır.

Zaman artık mekanik olarak yeniden yaratma çağı ise artık geçmişte kalan eserlere saygı

duyup, onları örnek alarak çağımıza ayak uydurarak bu süreci kimlerin ne şekilde

şekillendirdiğini öğrenmemiz gerekmez mi?

Page 9: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

9

Kitabın bu bölümünde genel de erkek ve kadın ayrımı ve erkeklerin kadınlara, kadın

resim ve fotoğraflarına bakış açılarından bahsedilmiş. Erkeklerin genel olarak umudu

dışarıda aradıklarından yani içsel olarak değil de vücutlarında, güçlerinde kaslarında vs.

Kadınların ise daha içe dönük, kendilerine dönük umudu kendilerinde aradıklarına

değinmiş.

Kadınların erkeklerin mülkiyeti altında, özgür olmadıkları bir ortamda dünyaya

geldiklerinden ve buna rağmen bu dünyada bu şartlar altında yaşamayı

başardıklarından bahsetmiş. Sonuç olarak erkekler davrandığı gibidir, kadınlar ise

göründüğü gibidir, olmak istediği gibidir.

Kadınların resimlerde kullanılması Avrupa da başlamış ve seyirlik nesne olarak görülüp

resmedilmiş, genelliklede çıplak olarak resmedilmiş ve çıplaklıklara bakış açıları

getirilmiş. Erkeklerin çıplak resmedilişinde bir doğallık, güç gösterisi ve rahatlık söz

konusudur. Fakat kadınların resimlerine bakış açısı tabi ki bu değildir. Kadın çıplak ve

yüzü başka yöne dönmesi utangaçlık, yüzü gözleye dönükse sahibimsin, elinde ayna

varsa ahlak açısından değerlendirilmiş ayrıca kadının kendine duyduğu hayranlığı ve bu

hayranlığı duyarken bile yine bir çevreyi gözlemlemesi, sahibine bakışı yorumları da

vardır. Son olarak da yargılar eklenmiş resimlerin anlamlarına, güzel mi, çirkin mi gibi..

Bazı krallar kendi gücünü diğerlerine ispat etmek amacıyla kendi metresini resmettirip

benim kadınım gibi egolarını tatmin ettirici açıklamalar da yapmışlardır. Bunun yanı sıra

iş adamları başarısız geçen toplantılarından sonra odalarına astıkları çıplak kadın

resimlerine bakıp tekrar kendini güçlü hissetmiştir. Sonralarda çıplaklık ileri boyutlara

gelince, sanatsal açıdan nü resim, fotoğraf anlayışı ortaya çıkmıştır. Çıplaklık görülen, nü

ise sanat ile işlenen belli sanatsal kaygılar taşıyıp da sergiye çıkarılan resim olarak

görülmüştür.

Yüzyıllar geçmesine rağmen pek çok şey değişmesine rağmen yine de kadına bakış açısı

değişmemiştir. Kadın erkekten her zaman çok farklı resmedilmiştir. Bunun da asıl

nedeni seyircinin aslında hep erkek olduğunun düşünülmesidir. Kadının da erkeğin

gururunun okşanmasından, erkekliğini hissetmesinde bir düzenleyici amaç olarak

görülmüştür.

Yağlıboya resimlerinde nesneler genellikle olduğu gibi resmedilir, bu nedenle kişinin o

nesneyi alması ile o nesnenin resmini yaptırması ya da satın alması arasında hiçbir fark

yoktur. Sanat uzmanları bu benzerliği yıllarca görmezden gelmiş fakat bir insan bilimci

bu konu üzerinde düşüncelerini belirtmiştir.

İnsanlar sahip olmak istedikleri nesnelere karşı büyük bir arzu duyarlar ve bu arzuya

ulaşmak isterler eğer ulaşamazlarsa da resim ile sahipliği elde etmiş gibi hissederler.

Tabi bu sadece Levi Strauss’un düşüncesi eğer bu düşünce doğru ise yağlı boyanın sanat

türü olarak bilinmesinden, fotoğrafın doğuşu ve onun yerini alıncaya kadar geçen

süreçte çok kapsamlı bir yer tutmuştur.

Page 10: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

10

Sanat sevgisi nedir? Sanat sevgi denilen şey aslında üst sınıf insanların boş duvarlar

yerine duvarlarında sahip oldukları şeylerin resmedilmesi ve güçlerini görmektir. Bu

resimler aynı zamanda onların mülküdür ve onlara kendilerini varlıklı hissettiriyordur.

İnsanların tutum değişiklikleri sanatta da kendisini göstermiştir. Mülke ve alışverişe

karşı edinilen yeni tutumlar insanların dünyayı görme şeklini etkilemiş ve de insanlar bu

değişimi yağlıboya resminde buluşturmuştur. Toplumsal ilişkiler, alt – üst ilişkisi, mülk

sahipliği, hizmetçiler, köleler hepsi bir şekilde belli güçleri temsilen yağlıboya

resimlerine konu olmuştur ve hayatında çok içinden olmuştur. Sanat burada biraz

ruhundan koptu çünkü maddi bir nesne haline geldi ve tüketim kültürünün içine

yerleşti, herkese değil sadece seçkin kesime hitap etti ve sadece onların dünyayı

görüşleriyle, onların hayata bakışlarıyla yani onların dünyaları ile sınırlı kaldı. Tabi

bunların dışında gerçekten sanat eseri olan çalışmalar yok mu var ama onların pek çoğu

yok olup gitti, kalanlar ise güzel sanat yapıtı olarak hem sergileniyor hem de yeniden

canlandırılıyor. Sanat müzelerini gezenler sergilenen resimler fazla olduğu için sadece

birkaç resme odaklandıkları için kendilerini eksik hissederler ama eksiklik sergilenen

resimlerin kalitesiyle ilgili, büyük bir başyapıt, üçüncü sınıf çalışmalarla çerçevelenince

etkisi, özelliği ve dikkat çekiciliği ya da gözden kaçırılışı olası olabiliyor. Peki neye göre

başyapıt neye göre üçüncü sınıf çalışma. Her toplumun sanatında çok büyük bir

yetenekler çeşitliliği görülür. En büyük ayrımda yağlıboyadadır. İmgeler, imgelerin

sıralanışı, nesneler ve sunuluşu değil sadece ahlak açısından bir ayrım söz konuydu.

Sanatın istekleri ile pazarın isteklerinin birbirine uymaması ve pazarın isteklerinin ağır

basması, eserin bir an önce bitirilmesi kaygı ile şişirilmişlikle dolu olarak ortaya

çıkmasına sebep olmuştur.

Yağlıboyayı diğer resim türlerinden ayıran şey, gerçeği çok iyi yansıtması ve dokusunun

oluşu ve his yaratabilmesidir.

Holbein- Elçiler

Page 11: İleti̇şi̇m Çalişmalarinda Yöntem

11

Bu resim seyreden de gerçek nesnelere bakıldığı hissi yaratmaktadır. Resim bakıldığı

zaman nesnelerin gerçeği yansıtması ile dokunma hissi yaratıyor bakan kişi de

dokunulduğu zaman da kadifeyi, kürkü gerçekten onlara dokunmuşçasına his yaratıyor.

Resimde eller ve yüz dışında her şey dokunma hissi uyandırıyor. Adamların belli bir

ağırlığı söz konu ve onları çevreleyen nesnelerde daha farklı anlamlar yüklüyor

adamlara. Ama asıl vurucu kısım resmin bakan kişiye yakın olan kısmında yer de

bulunan kafatasıdır. Kafatası diğer nesnelere göre daha farklı konumlandırılmış. Çeşitli

yorumlar yapılmış bunun üzerine ama ölümü temsil ettiği üzerinde durulmuştur.

Kitabın son kısmında günümüzde çok fazla resim ile fotoğraf karşılaştığımız üzerinde

durulmuştur. Tarih de başka hiçbir toplumda bu görülmemiş. Reklam imgesi olarak

kullanılan bu resimlere ister istemez maruz kalırız ve bazılarını unutur bazılarını

anımsarız. Biz maruz kaldığımız bu reklam imgelerinden sadece bizi ilgilendirenlerinden

etkilendiğimizi düşünürüz ama genelde bu reklam imgeleri bugünü anlatmaz, geleceği

anlatır. Biz bu rekabet ortamında ürün ya da hizmet satın alırken alternatiflerimiz

olduğunu düşünürüz ama aslında bize yansıtılan bu resimler, fotoğraflar bir şekilde

bilinçaltımızda yer eder ve biz satın alma davranışı gösterirken biz farkında olmadan

ortaya çıkar. Rakipler birbiriyle rekabetleşiyor gibi reklamlar sunarlar o ürünle bu ürün,

şu arabayla bu araba gibi oysa hepsinin söylediği bize tek bir şeydir o da bu araba iyi, bu

ürün iyi, seçme hakkı vermez, davranışa götürücü mesaj verir belli aralıklarla.

Reklamlarda her birimize bir nesne ya da bir hizmet daha satın alarak yaşamlarımızı

değiştirmemiz önerilir. Biz satın aldıktan sonra başka bir nesneyi alırsak daha önceki

nesneyi daha işlevli kullanacağımız söylenir onu da alırız ama hiç bize para verilerek

bunun satın alındığı aslında sadece şu tarz insanların ihtiyaçlarını giderdiği söylenmez,

bizde hiçbir zaman yoksullaşacağımızı bunun sonunun olmadığını, aslında bu ürüne

ihtiyacımız olmadığını düşünmeyiz. Reklamlarında da bizim sevdiğimiz, popüler olan

kişiler kullanılır ki kıskanalım, özenelim ve satın alma davranışını gösterelim diye. Bir

nevi bizi çekici kılacaklarını ve reklamda oynayan kişi gibi bizimde kıskanılacağımızı

söyler.

Artık bizim ihtiyaçlarımızı belirleyen de, onları nasıl karşılamamız gerektiğini söyleyen

de medya. Biz sadece uygulayıcı konumuna geldik ve söyleneni yapıyoruz. Ne

kültürümüzden ne de değerlerimizden eser kaldı. Demode olarak nitelendirilerek

hepsinden vazgeçildi ve bize batının sunduğu şeylerin modern olduğu öğretildi.

Toplumdan, içinde bulunduğumuz gruptan dışlanmamak adına bu düzene bir şekilde

ayak uydurduk.