ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11....

22
o A e •• e ILAHIYAT FJU{lJLTESI DERGiSi . Hakemli Dergi 3. , •\<.We Diyanet 11. -<_u' . <ifrt: Kütüphanesi <; .... 111°' -1999

Transcript of ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11....

Page 1: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

CUMHURİYET ·ÜNİVERSİTESİ

o A e •• e

ILAHIYAT FJU{lJLTESI DERGiSi .

Hakemli Dergi

3. Sayı,

, •\<.We Diyanet 11. -<_u' . <ifrt:

ıt- Kütüphanesi ~ <; .... ~""' v.e'~-Araşrırmaları 111°'

SİVAS -1999

Page 2: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M. ALİ AYNİ'NİN MUALLİM-İ SANİ FARABi İSİMLİ ESERi

Öğı·. Gör-. Necati Demiı·*

Takdim

Günümüz yeni kuşak okurlarına sunmaktan büyük memnunluk duyduğumuz M. Ali Ayni'nin 'Muallimi Sani Farabi' isimli eseri 1333 baskılı nüshası esas alınarak sadeleştirilmiştir. Eser İslam Filozoflarının ilklerinden ve büyüklerinden sayılan El Kineli ile Farabi'nin metafizik, ahlak ve siyasete dair felsefi görüşleriyle Ihvan-ı Sa fa' nın felsefi görüşlerini özetlemekteclir. 1917 yılında İstanbul' da Amire Matbaasıncla 77 sahife küçük boy bir kitap halinele basılan eserin basım tarihi olan 1917 yılları Osmanlı devleti için ölüm-kalım mücadelesinin verildiği son yıllarına rastlaclığı için Son dönem Osmanlı düşünürlerinclen M. Ali Ayni' Osmanlının bala ayakta kalabileceği ümidini korumakta olduğu görülür. 1999 Osmanlı Devletinin 700. Kuruluş Yılı içinde yapılacak ki.iltürel etkiniiidere bu eseri günümüz Türkçe'sine aklararak katkı yapınayı clüşündük, layık olabilirsek ne mutlu bizlere. Bu bağlaında mümtaz insan müteveffa Nurettin Topçu'nun Tarihinde büyükleri ve büyükli.ikleri olan milletler çok talihlidir, tarihinde büyükleri ve büyüklükleri olmayan milletler talihsizdir, fakat, tarihinde büyükleri ve büyükli.ikleri olduğu halde bunlardan habersiz olan milletler .ise çok talihsizclirler, sözünü hiç olmazsa bu yıl içerisinde cli.işünerı bir toplum olalım.

Osmanlı Türkçe'sinden günümüz Türkçe'sine aktarırken sadece Latinize ederek, Osınanlıca kavram ve deyimleri olduğu gibi bırakınayı Türkçe olmayan terkip, deyim ve kelimelerin karşılığını veren kitaba ait bir sözlükçe hazırlamayı düşünclükse de kuşaklar arasında dil devriminin neden olduğu anlaşmazlığı

okuyucuya bir de biz yaşatmayalım düşüncesiyle sacleleştirmeyi, günümüz okurlarının eski dil yeni dil ortalamasını esas alarak yapmayı uygun gördük. Alfabe değiştirmiş olmanın doğasından gelen zorluğa bir ele Arapça ve Farsça deyimleri ·katarak okuyucuya zorluk vermek istemeyip o gi.içlüğe biz katianelıle

Eseri günümüz anlatım biçimine aktarırken takelir edileceği gibi çok zorlanclık, çünkü Türkçe'nin alfabe değişikliği nedeniyle sesleri ifade edecek harflerdeki farklılıklar ve dilde aniaştırma gayretleri sonucunda zoraki ve sanki yapay bir Türkçe oluşturma işlemleri bizleri külti.irel mirasıınıza çok uzaklara clüşürmüşti.ir.

Ki.iti.iphanelerimiz, yazma eserlerle dolu, Batılıları ve Doğuluları hayran bırakan bir medeniyet birikimine sahibiz, ama üzülerek söyleyelim ki, biz zengin bir kültürel ve yaşamsal hazinenin üzerinde oturan bilgi, görgü ve ahlak fakiri bir toplum görüntüsü vererek yaşamağa devam etmekteyiz.

*c.ü. Ilahiyat Fakiiilesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğr. Gör.

Page 3: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

440. Necati Demir

Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında bu denli hayati ve zengin bir kültürel altyapiya sahip olmamıza rağmen zihinsel kapasitemizin çok azını kullanıp ahlaki ve insani değerlerimizle değil ele tutku derecesinde bağlandığımız spor eğlence ve müzikle kendimizi ifade etıııeğe çalışmamız inanılır ·gibi değildir. Yine ahlaki ve hukuki kuralları ihlal etmekte rekoı;p koşup kendimizi şiddet yoluyla ifade etmeğe çal~amızın. ve bir kültürel anömi dönemini yaşamamızın ciddi analizleri yapılmış değildir. Işin daha da kötüsü, bu alanda ortaya konulmağa çalışılan tezlerin genelde irrasyonel ve tümüyle bedensel hazların esiri olan, düşünme melekesini yitirmiş kalabalıkların şamata ve gürültüleri arasında boğulmak ve bastırılmak istenmesiclir.

Mehmet Ali Ayni'nin · Kısa Özgeçmişi ve Bazı Eserleri

Mualliın-i Sani Farabi isimli eserini sadeleştirdiğimiz Mehmet Ali Ayni (1869-1945) Manastır'ın Serfiçe kasabasında doğdu. Babası Mehmet Necip Efendi, anası Refika Hanımdır. Ayni malılasını ailesinden aldı. Selanikte orta öğretimini, İstanbul' da da mülkiyeyi bitirdi. İlk görevi Edirne' ele İda di öğretmenliğidir. Felsefeyle ilgilenmeğe başladı. Halep İcladisi müdürlüğüne getirildi. Orada Yezidiliği ve Nuseyriliği araştırdı. Rumeli'de kaymakamlık yaptı.

Eserleri; Mourice Blotk'tan Traite Theorique et Pratique de Statistique · {istatistiğin Teori ve Pratiğine Dair) adlı eserin tercümesiclir. Ernest Lavisse' nin

'Küçük Umumi Tarihi'ni tercüme etti. 'Küçük Tarih', 'Fakir', 'Ziraat Dersleri', 'Tarihi edebi-i Alem' isimli eserleri telif etti. 'Tarih-i Felsefe' Ch. Boi.ırdel'den 'İiim 've Felsefe'yi tercüme ·etti. İbni Arabi üzerine yaptığı araştırmalarıyla kendisini Massignon'a bile kabul ettirdi. Edebiyat Fakültesi felsefe tarihi müderrisliği ve dekanlık yaptı. Dergilerde yazdığı yazıları Mülahazalar ve İntikatlar adıyla bir kitapta topladı. Girod'dan 'Hükmü Cumhur'u terciime edip yayınladı. Denis Saurat'ın 'Dinler Tarihi'ni tercüme etti. 'Hacı Bayram Veli', 'Türk Ahlakçı lan', Ernest Ribeau'dan 'Psikoloji ·Dersleri'ni 'tercüme etti. 'Demokrasi Nedir? 'Milliyetçilik' adlı eserleri telif etti. Ülken onun Gazali diye bir eserinin olduğunu belirtmekte ancak Farabi isimli eserinelen söz etmeınekteclir. Bu eser Muallim-i Sani Farabi'clir. Diyanet Ansiklopeclisinin M. Ali Ayni maclclesincle Gazali isimli eserinin Carra de Vaux'nun Gazali isimli eserini örnek olarak yazdığı Hüccet'ül İslam İmam Gazali isimli eser olduğu belirtilmektedir. ·

Ziya'ya göre, Mehmet Ali Ayni'nin iki cephesi vardır. Birinci yönü tenkit ve tahlilciliğidir. Çünkü kendisi döneminele ve önce yazılıiıış bazı eserlerin batılı

·kaynaklardan mülherr.ı olduğuna dair çeşitli tenkit ve incelemeleri olmuştur.

İkinci yönü ele tasavvufa duyduğu ilgiclir. Kendisi Şehbenclerzacle ve İsmail Fenni gibi çağdaş felsefe ve il me merak du yınayıp doğrudan doğruya vahdet-i vücut felsefesine bağlanmıştır.

(Bkz~ H. Ziya Ülken'in Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi ve D. İ. B. İslam Ansiklopedisi)

Page 4: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Ay n 'nin Muallim-i S ani Farabi İsim li Eseri 441

ESER

MUALLİMİ SANİ FARABi

Muallimi Sani ünvanıyla ineşhur olan Türk asıllı Farabi ile El Kineli'nin tercüme-i halleriyle felsefi meslekleri ve İlıvan-ı Safa'nın eserlerinden bazı örnekleı:i ihtiva eder.

AMİRE MATBAASI- İSTANBUL 1332

MEHMET ALİ AYNİ

Not: Fakülte Dergimizin malıdut sayfa imlmnları içerisinde Eserin Ilıvan-ı Safa böliimiinü bu sayıda yayınlayamadığıınızdan dolayı okuyuculardan özür dileriz.

Page 5: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

442 Necati Demir

Mazuliyetli günlerimden istifade ederek, vatanıının gençlerine kalem sahasında da hizmet etmeyi -üsti.ime bir borç bildiğimden, bu defa da bu iisaleyi neşrediyorum. Risale eski tarzda bir ·tercüme-i hiıl değildir. Farabi'nin felsefe mesleğinin mümkün mertebe anlaşılması için vaktiyle İslam Felsefesi'nde yüzyıllarca övgüyle sö.z konusu olup tartışılan oldukça zor felsefi meseleler hakkındaki düşünceler ve ilmi görüşler de kısaca gösterilmiştir. Ve sonunda Ihvan-ı Safa Cemiyeti'nin felsefesi dışında bir hayli bilgi verilmiştir. Bu hususta başlıca kaynağım Gazali ve İbn Sina'nın eserlerini enine ve boyuna incelemiş olan müsteşriklerden Baran Karra de Vaux'nun İbn Sina hakkındaki kitabı iyi ise de tatbikat için bunun da kaynaklarına bakılmış ve Baran'un belki görmediği için kitapta zikretmediği Farabi'nin eserlerinden 'Mufarakat' risalesinden de seçilmiş bazı ıneselelere değinilmiŞtir. Bu yüzden risalenin felsefi ilimler ile uğraşan memleket gençleri için az çok istifadelerine sebep olacagmı ümit ederim.

Tevtik Allah'dandır.

Nisan 1330/1917 İSTANBUL

ı .... ,,

... \.

Page 6: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Ayn'niıı Muallim-i Sani Farabi isimli Eseri . 443

B i s m i ll alı i r ra lı lll an i r ra lı i lll

Muallimi Sani Farabi

Maveraünnehr-Burası neresidir? Burası, eskilerin Oksus, Araplarin, Ceyhun, yerlilerin, Amuderya dedikleri nehrin öbür yani, doğu tarafında olan yerlerdir. Bu nehir, ikibinbeşyüz kilometre uzunluğundadır. Kaynadığı ve toplandığı yer, Pamir yaylasıdır. Sonunda Aral denizine karışır. Oraya dökülünceye kadar. kendine daha bir çok sular pkar. Bedehşan, Bel h, Buhara, Hive, Seberhas, Harezm havalisinden geçer. Bazı yerlerde genişliği iki kilometreyi bulur. Ceyhun Afganistan'ın sonuncu şehri olan Hocasalih'i geçtikten sonra Kerki'ye gelir. Burada genişliği Tuna'nın Peşte'deki genişliğinden iki kat fazladır. Sonra Çarcov'a gelir. Burada üzerinden Rus şimendiferi geçiyor. Öylece Rus kalesi olan Petro Alexandrovesk Hanka kasabalarına uğruyor. Hive, Harezm tarlalarının bereketini kendi özlü çamurlarıyla artırır. Kıpçak, Nevklız'u sular. Oradan bir çok kollanı ayrılır. Ve suları pek azalır. Amu'nun Nil gibi düzenli taşınaları vardır. Yerliler Amu'nun sularını mübarek sayarlar. Ve mübarek Nil'den daha tatlı sanırlar. Meşhur seyyah Vambery, *önce buna inanmamış sonra bizzat tecrübe ederek tasdik etmeye mecbur olduğunu seyahatnamesinde yazıyor. Ceyhun'da yalnız y<izın kayıklar işleyebilir. Fakat ağzındaki kum yığınına rağmen Moskof vapurları yine nehri n· ' kaynağına doğru gidiyorlar. Kayıklar Banka'dan Kongrad'a kadar inmek için dört beş güne ihtiyaç duyuyorlar. Fakat Kongrad'dan geri Banka'ya çıkmak için onsekiz gün gerekiyor.

. Aral denizine büyük birnehir daha karışıyor. Buna eski zamanda Yaxarte, Araplar Seyhun derlerdi, Yerliler Siriderya derlerdi. Bu nehir, Tiyanşan'ın göbeğinden kaynıyor. Buna da bir çok sular katışır. Uzunluğu; 1650 kilonıetredir. Kollarından Karaderya, Türkistan'ın en zengin ve en bereketli olan Fergana'nın sarı salıralarını sular. Siriclerya, Hoksar, Fecner, Taşkent havalisinclen geçer. Gemilerin

* (Bkz. Çağdaş Düşünce Tarihi, H. Ziya Ülken) Hermann Vambery Pantiirkizm 'in babası olarak tamnıyor. Orta Asya 'ya ait Reise in Mittelasien (Leibzig 1873) isimli. eseri, Bir Sahte Dervişin Seyalıati ismiyle Türkçe'ye çel'riliyor. (s. 318) Osmanlıda ilk Türkçiiler Tanzimat edebiyatçılarıdır. Tanzimalçılar genelde Fransız kiiltiirii kanalıyla batı ile temasa geçtikleri ıçm Fransız milliyetçiliğinden form olarak etkilenme fazla olmuş gibi göriiniiyor. Fransızlar milliyetçiliklerini dil ııe kiiltiir üzerine bina ettiklerinden bizdeki ilk Tiirkçiile1:in edebiyatçı/ar olması bir rastlantı değildir. H. Ziya, Türkistan 'a Reşit Efendi malılasıyla seyalıate çıkan Vambery 'nin Türk unsurların milliyetçifiğe kalkışmalarıııuı diğer ımsurlaruı milliyet daı,asuıa kalkışmalaruıa

bir reaksiyon olduğıuzıı belirttiğinden söz eder. M. Ali Ayni de bımrı şahsı hesabına doğrular.

Page 7: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

L_

444 Necati Demir

'seyretmesine elverişli değildir. İçinde kum yığınları çoktur. Büti.in kış mevsiminde donar. Latife olarak derler ki, bu nehirde gemiler yolcuları taşımaz, yolcular gemileri sürükler. Moskof vapurları Çinas'a kadar çıkarlar.

Katip Çelebi, Cihannüına'sında şöyle söylüyor. İslam kitaplarında Maveraünnehr' den anlaşi'lan Turan iklimi (yöresi)' dir. Bu nehirden murat, .Ceyhun'dur ki, doğusu Turan'dır. Diger tanifı Horasan ve iran yazılır. Takvimele

Maveraünfıehr, Heyatı la lieldeleridir." 1

Turan Maveraünnehr' in tamam ıdır, diye nakleder. Seyhun ki, Nehri şaş, Nehri Cac, Nehri Hocend, Nehri şehr ve Kayya isimleriyle adlandırılır. O yerlerin ha}kıiçin hepsi altın la meşguldür derler.

Bir de Antepli meşhur tarihçi Ayni'nin tarihine bakalım."2 Urfa'lı yazıcıların yirmincisi budur. Bilinsin ki, batı yönünden, Maveraünnehr'in Harezm ve güney yönünden, Ceyhl!n nehrinin, Bedehşan'ın sonundan Harezm'e varır. Ve kuzeydoğu yönünden, bilgimiz yoktur. Yakut da böyledir ki, Turan dedikleri Türk beldeleridir. Tümüne Maveraünnehr denir. İşte şimdi bazılarımızın Turan, Turan diyebağırıştığı büyük kıta bumlardır ki, gerçek sınırı Hazar elenizinin doğusundan Elburz dağları silsilbsinin Kuzeyinden başlayarak Çin sınırlarına.kadar gider. Bu büyük kıta bir çok kısma ayrılmıştır. Merf, Buhara, Semerkant, Hive, Hovkancl,

. J:aşk~~t ve Hocend gibi. tarihi bakırrıdan pek meşhur beldeler bu kıta üzerindedir. Cihannüma daha yüzlerce meşhur ve ll)aınur kasabalar sayıyor. Fakat şimdi bunlar, duruyor mu? Virane mi olmuştur? bilemiyorum."

3 Fakat, bin sene önce bu illerin

her tarafında· şenlik, güzellik, bereket müstesna bir medeniyet vardı. Marius Fontan · bakınız tarihinele ne diyor. "Göçebeler rivayet ederler ki, bir zamanlar Seyhun'un aşağı tarafları pek kalabalık idi. o zamanda bir kedi yere düşmeksizin daından dama atlayarak Türkistan'dan Aral denizine kadar gidebilirdi.' Fakat bize Marius Fon tan' ın şahitliğine gerek var ını? Tüı·kistan 'ın o zamanki gösterişli medeniyet ve ınaınuriyetine, eserleri bu gün. kütüphaneleri dolduran binlerce ulema (bilim adamı) ve fudala (bilge) yetiştirmesi her şeyden açık ve ibretli birer şahit değil midir?"

4

Dünyanın en büyük diiaver ve kahramanları da Turan'dan çıkmıştır, denebilir."5

Tercüme-i Halini yazmak istediğimiz Farabi de işte o mübarek yerden yetişmiştir.

Farabi adı: Muhammed bin Muhammed bin Tarhan'6

bin Uzlug'dur: Farab şehrinde hicret-i nebeviye~nin 259. senesinde doğmuştur. Bu şehir,7 yukarıda, ismini

i~Heyatıla: Heytat'ın çoğuludur. Bizanslılar buna Eph-tacli-tne derlerdi ki, peygamberin hicretinden bir asır önce Iran'ın kuzeyinde, Hazar denizinin doğusunda bir

. hükumetleri vardı_O giinlerde Doğu Türkleri gelip bumsını zapt etmişlerdi. Fakat bu Heytahlar Türkler' den farklı bir topluluk değildir, (Heyalıla harp edi lecek kadar toplanmış askeı' an lanima gelir) metinde yok.

2 -Bu tarih kitabı Sultan lll. Alımed'in veziri lbrahim Paşa'nın emriyle Muhanııııed Salim

Mirza tarafından Tlirkçe'ye tercüme edilmiştir._(H. 1138) 1. Sultan Abdullıamid . Kütüphanesi'nde muhafaza edilmektedir.

3 -Türkistan'ın şimdi ne halde olduğunu anlamak için Şehir Seyyahı. Ahdlirreşid . Efendi'nin (İslam Alemi) isimli eserini okuyunuz.

4 -Fazıllard~~ ve bibliyografı alimlerinden Bursalı Tahir Bey'in (Tlirkleriıı Iliıniere ve Sanatlara Hizmetleri) isimli kitaba bakınız.

s . . . . . . • -Fazıl ediplerden ve Felsefe Sözlüğü araştırmacılarından Necip Asım Bey'in 'Türk

Tarihi'ne bakınız. 6

-Tarhan, mercan vezninde Türkistan padişahlarına özgü bir isiıııdir. Turan ıııelikine has bir terimdir. Pa~işahlar pek fazla hoşlandığı kimseye veya biiyük bir hizmet veyahut · yardımı dokunmuş kişinin üzerinden sultanın 'izne tabiliği' kalkuı'. Huzura girişte ona hiç kimse engeller çıkaranıaz. Yakilli vakitsiz korkusuz fiitursuzca girer çıkar.

Page 8: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Ayn'nin Muallim-i Sani Farabi isimli Eseri 445

ve ahvalini yazdığımız Seyhun nehri kenarında mamur bir belde idi. Sonraları Otrar adını alelığını Ebil Fera, tarihinele haber·veriyor. Timurlenk burada ölmüştür. Farab beldesi şimdi viraneclir. Civarında bu gün üçbin nüfuslu Türkistan kasabası vardır. Burası Taşkent'den Oranburg'a giden yol üzerinde eski fakat bakımsız bir kasabaclır. Kırgızların arasında meşhur olan Hz. Yesevi'nin camii şerifi buradadır. İşte Turhan'ın torunu böyle şenlikli ve güzel bir beleleele cloğmu.ştur. Çocu-kLuk zamanını Seyhun nehrinin gölgeli ve zümrüt gibi yeşil bahçelerinele geçirdikten ve

· ipticlaiye ınekteplerinde ilk öğrenilecek şeyleri belleclikten sonra o clöneJ:n cihan medeniyetinin en parlak bir merkezi olan Bağdat' a gitmişti. •• -.

Bağdat, islam' ın Medine-i Münevvere, Ku fe, Şam' dan sonra hilafet merkezi olan bu büyük şehri, Abbasi halifesi Mansur Devaniki 143 yılında bina ettirniişti. Hatib-i Bağciaci i' nin tarihini okursanız, Bağdat' ın o vakitler ne kadar ınamur, ne kadar büyük olduğunu anlarsınız. O devir, Müslüınanlar' ın medeniyetçe ne kadar ileri gittiği bir zaman idi. İliınierin yayılması ve öğretilmesi· içip (toplumun) büyüğü ele küçüğü de ona ateşli bir taraftar idi. O clevirğ,e birbiri ardınca ve birbirini geçmek üzere yetişen Sarf ve Nahiv ustaları ile lügatçiler, şairler ve edipterin isimlerini sayınakla bitiremeyiz. Kufe okulu beriele öteele Basra okulu elilin kanunlarını tartışıp cluruyorlarclı. Bunların şimdiki Akademilerden ne farkı var? Maarifin kısa süre içinde neşri için Halife ve vezirler etek etek altın saçıyorlardı. Yunanca'dan, Farsça'dan, Sanskrit'ten, Astronorni, Tıp, Matematik kitapları bir çok kez tercüme edilmişti. Burada şunu hatırlatmak gerektir ki; Fisagoras'ın,

Eflatun'un, Aristoteles'in, Arşimecles'in, Sokrat'ın ilmi kitapları bütünüyle Arapça'ya kazandırdığı halde mesela ne Homeros'un illiada ve Oclysseia'sı ne Aristofanes'in Kunırular'ı ne Sofokles'in ve Öripides'in Trajeclileri asla itibar görmemiştir. Her yerelen ilim alan Müslümanlar arasında artık mertebesi gayet yüksek derya gibi alirnler, kaşitler, rnucitler yetişiyordu. Gayretierin artması akli inkişafların, hülasa ınecleniyetin şu yüce aşamalarını göz önüne getiriniz ki basın usullerinin henüz icat edilmemiş olmasına, kağıt kıyınetinin ve hattatların ücretinin hayli yüksek bulunmasına rağmen o, sayısı binleri geçen her sınıf yazar erbabı yüzlerce makbul görülmüş kitaplar Çin sınırından Atlas Okyanusu'na kadar yayılan tahminen 250 milyon İslam nüfusu arasında şarktan garba,.-garptan şarka doğru kafile kafile gidip getirdi. O kitapların yüz binlercesini şarkta Hülagü, Bağdat'ta Dicle suyuna attırdığı, Garpta katolik Ferdinand'ın bağnaz ve hunhar askerleri ateşte yaktırdığı halde bugün daha yüz binlereesi kütüphaneleri cloldurmaktadır.

Yazık, yazık ki o kadar yüce ve insani bir gaye ile kurulmasına çalışılan ve tarihe eınsali göri.ilmemiş bir sürat ve azametle husule gelen şu saltanat ve yüksek İslam medeniyeti şahsi rekabetler, ihtilaflar daha sonra kavmiyet"

8 naınına revaç bulan siyasi maksatlar yüzünden parçalanıp gitti. Arapça, şu 250 milyon nüfusun müşterek ve umumi Iisanı olrnuşken muhtelif siyasi emellerin zorlamasıyla yavaş yavaş o da ihmal olunınağa başlayarak Fars lisanının ihyasına uğraşıldı. O hiç sevnıecliğiın Firclevsi (Hamza Ayiyül Mürteza, Saad ibn Ebi Vakkas ve Muhammed' ül Hanefi ye) Hazretleri gibi kahramanların bunoa hikayemsİ kahramanlıkları hem de gerçek ve vesikalanclırılrnış bir surette tamamen malum

Teklifsiz konuşur, talep ve ricası etkili ve makul olur, kiiçiik suçları görıııezliklen gelinir, vs. Bu gihi kişilere aralarında Tarhan dahi derler. .

7:Fıın;lı lbn Savgul'un söylediğine göre, Seylıun vadisinde TUrk beldelerinden bir iilkedir. Boy ve genişliği bir iki ıııerlıale tliııı ağaçlada kaplı ve batı vadisi ıııeznılarla çevrili büyiik bir şelıirdir._(Cilıanniiıııa) ı

8 -Tarihte, Şuubiye'nin (ceıııaatler, taifeler, kabilelerı tafsilatıııı okuyunıız.

Page 9: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

446 Necati Demir

~olduğu halde, onları asla dikkate alınayıp İran ırkını diriltmek için bi'rkaç bin senelik Zal oğlu Rüstem ve İsfeııcliyar masallarını bunlara daha binlerce yalan

. katarak aniatınağa çalışmış; Şehname'iıı atmışbin beyiti içinde bir tek Arapça buluııınaınasıııa gayret etmiş. İşte daha. ıı.ice çeşit'çeşit çalışma, Ehli İslam'ın mezhepçe ele değil yalnız ihtilafına pek şiddetli düşmaniıkiarına da sebep olmuş. Bu ayrılığın şiddetlenınesi neticesi ise bu gün.pek acıldı bir surette ortada duruyor. Bereket versin ki, İslam' ın büsbütün söneceği bir sırada Osmanlı Türkleri türeyip İslam'ın yi.izüııi.i uzun şi.ire gülclürınüş. Üç asırdan beri birbirini takip eden felaketierimize rağmen şimeli de her manasıyla çalışırsak, her işimizele bize eınroluııduğu biçimde gerek burada ve gerek başka taraflardaki mümiııler ile gönül birliği edersek az zamanda yeni bir kuvvet ve hayat kaznnacağıınıza elimiemizin

· ümidi sağlam olimılıdır. Bakınız her bir ferdi m ize di.işen görev ne kadar önemli ve ku'tsaldır. Gerıçierimize bırakılacak mefkureııiıı ne olması gerektiğini şu özlü ifadeler gösterir, zaıı ederim. Bağdat'taıi söz eelerken bahsi biraz değiştirclik. Yine koı1uya dönelim.

Farabi Bağdat'a geldiği zaman Arapça'yı yeterince bilmiyorınuş, bunun için önce bu lisanı mükemmel olarak Öğrendi. Bu ıneseleııin bizce özelliği vardır. Çünk.ü, Uzluğun torununu bazı kimseler Türklere ınal etmeye kıyamıyorlar. Hatta her nedense tarihçi İsfahani'ye göre çağdaş yazarlardan Corci Zeydan bile İslam Mecleniyeti Tarihi'nde Farabi'.nin anasının babasının lranlı olduğu yazılıyor. Halbuki, bu rivayet zayıftır. Diğer bütün itibar edilen tarihler Farabi'in Türk oğlu Türk olduğunu tasdik ediyorlar. Bunu,n en büyük ve en kesin delili de Farabi'nin Türkler'in o zaman giyınekte oldukları elbiseyi hiÇ bir vakit arkasından çıkarnınmış olmasıdır.

Farabi !isan öğrenimini bitirdikten sonra halife Mukıedir zamanında Bağdat'ta ölen Yuhanna bin Haylan isıninele Hıristiyan bir tabipten felsefe dersleri öğrenimine başlamıştır. O zaman Mi.islümanlar arasında ınantık ve felsefe iyice yayılmamıştı. Farabi'den önce el Kineli ve bunun talebeleri Ahmed bin Muhammed bin Mervan'ül

· Tayyip Serahsi, Ebu Zeyd bin Sehl'el Belhi mantıktan ve felsefeden bahseden eserler yayınlamıştır. Hele El Kineli ilk defa olarak Arap filozofu ünvanını almıştı. Zira Aristoteles'in metafiziğiııi tercj.ime etmiştir. I. ve Il. Analitikler'i yani Burhan ve Kıyas kitaplarını şerh etmiş, Kategoriler i.izerine de bir kitap yazmıştır. El Kineli'nin toplanı telifatı 265'e ulaşıyor. Müsteşriklerden Flugel, El Kineli'nin eserlerinin fihristini toplamıştır.

Tam anlamıyla allame olan El Kineli'nin felsefi teorilerine göre bütün cevherlerde ayrıntısız olarak söylemek gerekirse, beş şey bulunur. Heyüla, suret, hareket, zaman, mekan. Bu filozofMeşşaiyyun'a tabi olcluğu·için.altı t'ür hareketin olduğundan söz ediliyor. !.'si ve 2.'si cevherlerde oluş ve yok oluş hareketleri, 3.'si.i niCeliksel artma gibi, 4.'si.i niceliksel azalmak gibi, 5.'si değişme, 6.'sı mekanda yer değiŞtirme. Bu da ya doğrusaldır yahut dairevidir.

Mekan'ın tanıını Aristo gibi O'nu da şaşırtıyor. Diyor ki, filozoflar bu mesele hakkında görüş birliğinele değildir. Çünkü bilinmeyen ve ince olan bir ıneseledir. Onlardan bazıları elemişlerelir ki, mekan yoktur. Eflatun gibi bazıları da mekan bir cisiındir. Diğer bazıları da bir cisim olmaksızın mekan vardır,

demişlerdir. El Kiııdi, Aristoteles'in görüşüne tabi olduğunu sanarak mekan bir cisimclir diyenleri reelelediyor ve şunu kabul ediyor ki, "mekan, cismin dışında bulunan yüzeyclir."Yijzey olmak itibariyle cisıniıı dışında iki boyutu olan bir

Page 10: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

· M.Aii Ayn'nin Muallim-i Sani Faı-abi isimli Eseri 447

heyiila'dır. Adı geçen filozofuımız, diyor ki, cisim ortadan kaldı rı ISa da mekan yok edilemez. Boşaltılan bir ınekan'a hava, hava'nın çekildiği yere su gelir.

Zaman kavramı da filozoflar arasına da fikri zıtlıklanı neden olmuştur. Bazıları demişler ki, zaman bizzat harekettir. Bazıları da olmadığını iddia etmişlerdir. ElKindi'nin görüşüne göre zaman hareket değildir, zira hareket, çeşitli nesnelere göre değişir. Zaman ise her şeyele aynı tarzda bulunur. Zaman' ın tarifi için denilebilir ki, an, geçmişi geleceğe bağlayan şey' dir. Her ne kadar bizatihi olmasa da "zaman hiç bir şeyde yoktur, eğer bu geçmişte veya gelecekte değilse, ve bu sayıdan başka bir şey değildir." Zaman hareketi hesap eden sayı olup bu da bitişik sayılar cinsindendir.

El Kindi Marifet'ün Nefs'de Aristo ve Eflatun'uıı gürüşlerini naklettiğini iddia ediyor ve onların aynı görüşte olduklarını belirtiyor. Aklın dört cinsini yahut derecesini sayıyor: Üçü nefs'te biri nefs'in dışında olan. Üç cinsin l.'si bilkuvve akıl (güç halindeki akıl) 2.'si bilfiil akıl (fiil halindeki akıl) bu suretle ki nefs bu aklı işittiği zaman icra eder. Mesela katibin sanalı kitap yazınaktır.3.'sü aklın kullanılına clunııııunclaki şekli "Aklı müstefat" (kazanılmış akıl) katibin yazısı gibi. Nefs'in dışında olan cismine gelince, bu da aklı faiıl'dir. Bunun ne olduğunu ilerde yazacağız.

"Savan-el Hikme", El Kineli'nin hal tercümesinde ontın yalnız felsefe ve matematik'te değil Nahiv'cle, şiir' de, asıronomide de güçlü olduğunu ispat ediyor. Üstadı Ahmet ibn Muhammed ibn'ül Muttasıın imiş. El Kineli kitaplarının çoğumı üstadı adına yazmıştır.

Müruc üz Zeheb, El Kin.di'nin bakırdan altın ve gümüş yapmak davasında olan bazı kimyacıların bu davalarını iptal etmek için bir risale yazdığını. haber veriyor.

El Kindi'ninlıikmetli sözlerinden:

:Her musibetle birlikte elem vardır.

:Her üzüntüyle birlikte pişmanl-ık vardır.

:ilim bakidir, cehalet yok olucudur.

:Cahillik eden kim ise rezildir.9

:Kul kanaat ettiğinde hürdür, hür, tamalı ettiğinde o şeyin kul udur.

İşte Farabi, felsefenin Müslümanlar arasında biiyle tamamen yayıldığı zamanda yetişmiş bulunuyordu. Farabi'nin Yunanca kitapların mütercimlerinden Ebu Bişı· Metta ibn Yunus ile beraber araştırmalarda bulunduğu da sÖylenmiştir. Farabi Bağdat'ta tahsilini tamamladıktan sonra Halep eıııiri Seyfüdclevle'nin sarayına gitti. Kendisi de temiz tabiatlı bir şair olan Seyfüddevle'nin o zamanki gösterişli sarayında Bizans İmparatorlarına karşı yapılan şan! ı seferlerine ait tertibat ile uğraşılırken diğer yanda Mütenebbi ve Seriyür Refa gibi zamanın nadir yetiştirdiği.şairlerin kasideleri okunur, Eınirin huzurunda her sınıf ulema ve fudala toplanıp ilmi sohbetler olurdu. Seyfüddevle şairlere bahşiş için şereflerine mahsus

9- Öahir, Baki, Dair, Hali k ve Öatil ııınııasıııadır.

Page 11: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

448 Necati Demir . ·

altın kestirip sİkkesine ismini ve suretini kazıtnııştı 1 0 Ebu Tayyib-el

Mütenevvi'nin çoğu bestelenmiş kasideleri, sözü geçen Eınirin nıethine dairdir.

İşte Farabi böyle ilmin, iıt'anın kıyınetini gerçek anlamda bilen, zamanın ender bulun~ıı bir eınirin yanına gelmişti. Ancak gördi.iği.i bi.iyük iki-amlardan şaşırınayıp meslek ve meşrebindeki otoritesini asla sarstırınamıştı. Kendisine bağlanan yüksek bir m~aşı kabul etmeyip günde dört dirhenı;,ll gümüş akçeye kanaat etmişti. Ve bu parayla ancak geçimini temin ediyordu .

. Farabi'nin ilmiyle aınil olgun bir şahsiyet olduğunda tarihler ittifak içindedirler ki, buna şahit şu durum da zahitliğinin en bariz bir delili olarak gösterilebilir.

Bu yi.izden Seyfüddevle Farabi'yi hiç yanından ayırınaınış. Dıınişk-ı (şam) ı fethettiği zaman onu da birlikte oraya götürıni.iştiir. Farabi Dıınışk'ta H:339 yılında vefat etmiştir. İbn Ebu Usaybe'nin anlattığına güre, öli.iınünden bir yıl önce de Mısır'a seyahat etmiştir. .

·Şark alimleri Farabi'yi pek çok överler. Eyyubi i.ilkesinin vezirlerinden meşhur tarihçi Cemalettin İbn'ül Kıfti'nin te'lif eseri olan (H: 646) Tevarüh'ül Hi.ikenıa'sında Farabi'den şöyle bahsediyor: "Bunda bütiin akranını geçmiştir, onlara ınantık kitaplarının inceleme ve şerhinde ve delil ileri si.irınede öne geçmiştir. O kitapların gizli noktalarını açığa çıkarmış, anlaşılınasını kolaylaştırmış, onların en faydalı konularını manası gayet düzgün cümleleri güzel kitaplarında toplamış ve El Kindi'ıün unuttuğu ya da kavrayamadığı bazı noktalar Uzerine parmak basıp düzeltmiştir. Ebi.il Fereç de şöyle. övüyor: Farabi'nin, Mantık, Tahiiyyat, ilahiyat ve Siyasete ait kitapları onun en yüksek ve en· son gayesi olmuştur. Fakat Farabi'nin eserlerinin çoğu açığa çıkmadığından bu hükmü biz verelim. Müsteşdklerden Steins Chneider Farabi'nin hal tercümesini de yazar. Onu methedip titizlikle ve mütebahhirce, müdakkikçe yazmıştır. Mısır'da Saadet ınatbaasında Farabi'nin Füsus felsefesiyle diğer bazı risaleleJi El Mecınüa ismiyle kitap halinde neşredilmiştir. Burun baş tarafına Muhammed Emin el Hancı Efendi tarafından yazılmış bir hal tercümesi konmuştur.

Farabi de El Kineli gibi mütercim olmaktan çok Yunan kitaplarının b.ir yorumcusudur.

Farabi -Mantığa bir giriş yazmış, Porfiryos'un isagoji'sine, Makulat'a (cins, sınıf, tabaka)= Kategori) Herınenias "KitabUI İbari"ye 1. ve 2. Analitikler, Topikler, Mugalata (Sotistik Deliller) ve Hikmet CRetorik'e) bir dizi şerh yazmıştır. Bunların tümü dokuz kısma ayrılmış tam bir fasıl teşkil ediyor. Organon'u ve Nikamakhos Ahlakı isimli kitabı da şerh etmiş. Medeniyet ya da şehir ilmi üzerine önemli kitaplar yazmıştır. Bunlar aynı kon"rıı.Ju iki kitap olup birinin ismi (Siyaset'ül Medine) diğerinin~ (Siyret'ül Fadıla) dır. Yine siyasete ait kitaplarından birisi Etlatun'un Kanunlar'ının bir toplamı olup diğer biri ele Yi.ice İktidar İçin Tenbihler adınciaci ır.

Farabi, bazıları kütüphanelerimizde mevcul olan çeşitli eserlerinde bir çok kez Metafizik meselelerine değinmiştir. ~kıl ve Makul, Nefs, Kuvvei Nefs, Vahdet

10 -Vefeyat'iil. Ayaıı'daıı.

11- Dirheııı: Giiııii;ııliz parasıyla a~ağı yukarı bir ıııecidiye'ııiıı l/4'ii değerinde eski zaıııaııııı giiıniiş

akçesidir.

Page 12: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Ay n 'nin Muallim-i S ani Farabi İsim li Eseri 449

ve Vahid Cevher, Zaman; Hüla, Hız ve Miktar. Farabi Eflatun ile Aristo'yu da te'life uğraşmış, Eflatun ve Aristo'nun gayelerine bu iki filozöfun mesleklerinin uygunluğuna dair risaleler yazmış Aristo'yu yoruıııcularına karşı savunmuş,

Aristo'yu kötü şerh ettiklerinden dolayı Galenos, Yahya el Nahvi, Jean Philoponus'ya karşı recldiyeleı' yazmıştır. İskencleriyeli Afroclisyas'ın Kitab'ün Nefs'ine bir şerh yazmıştır:-·

Farabi'nin felsefe eserine oranla ilmi eseri çok büyük değildir. Bununla beraber Aristo'nun Tabiat'ına, hava ilmine, gök ve aleme, Batlamyusun Almajesti'ni bir şerh ve feleklerin hareketine dair bir kitap yazmıştır. Öklicles'in Elementleri'ndeki zor problemleri ele çözmüştür. Kimya, Falcılık,Cinler ve Ri.iya üzerine de sınıflaınaları vardır. Farabi'nin uğraşımıdığı tek alan doktorluktur.

Sözü geçen filozofuınuz, güzel sanatlara ilgi duymuş ve. özellikle Musiki'ye dair pek mühim eserler bırakmıştır. Birisi Vezir Ebi Cafer Muhammed ibn'ül Kasım el Kerhi için yazdığı büyük müzik kitabıdır. Bu eserleri ınüsteşriklerden Kosegarten incelemiştir. Farabi'nin ahenkli sazı Seyfüddevle'ye pek çok sevinç ve neşe verirdi. İli m konularında Seyfüddevle' nin tertip ettiği bir sohbet meclisi şöyle tasvir olunuyor: Sonra Farabi'nin kuşağından bir kese çıkarıp ve bir· kaç ağaç paralar dahi getirilip ve onları bir arada kaynaştırıp bir oyun eyledi ki orada bulunanlar ellerinde olmayarak güldüler. Sonra o yönünü değiştirip (başka) bir yolla dahi kaynaştırıp yine çalınca tümü ağladı. Başka bir düzenle hareket edince herkeşi uyku bastı, kapıcı da uyuyunca şeyh kalkıp onları uykuda bırakıp kendisi de çıkıp gitti. Hatta anlatılır ki, Kanun denilen alet onun terkibidir.

Sevanel Hikıne, bu olayın Rey şehrinde Samanilerden İsınail'in meclisinde· olduğunu yazıyor.

Farabi'nin sınıtlaınalarınclan çoğu özdeyişler halinde olduğu gibi 'bazıları da eksikliklei· taşıyor. Bu da onların anlaşılmasında zorluklara neden oluyor. Bununla birlikte büyük bilginin takdir derecesi için eserlerinden baz·ı ayıklanmış tİkirierinden kısaca söz edelim

Farabi büyük bir mantıkçı olmuştu. Aristo ımıallimi evvel olduğundan buna ınuaalliıni sani clenilınişti. (Kendisine sorulan -bazı sorulara Muallimi

~ -Sani'nin cevapları) adlı risalede Farabi o zaman mantıkçtiarın düşmüş olmaları gereken bazı zorlukları çözüyor. Makulata (Kategoriler) cl<ıir olan kararı şöyledir: On cins genellikle açık (seçik) sayılmamalıclır. Bunlarda!ı.her biri kendisinin aşağısında bulunanlara göre basittir. Cevher, sayı, nitelik, pozisyon (durum) Etkinlik ve

. Eclilginlik, cevher ve kalite yanmcla hadis olur. Eşya ve zaman, cevher ve kemiyet arasında hadis olur. Varlık, iki cevher arasında bağlanmış şu on kategorielen çıkarılmış iki takım kategori arasında hadis olur. · ·

Bu cisiınlerin basit oluşlarında dereceler vardır. Mesela sayı ve nitelik doğrudan doğruya cevher üzerine dayanıp gerçekleşmeleri için kendilerini doğuran şu cevherden başka bir şeye muhtaç değildir. Fakat kendisinden başkasına bağlı bulunan bilakis bir çok şeylere muhtaçtır. (iki cevher, bir cevher, bir araz yahut iki araz) Fiil ile Meful'clen her biri daima diğeriyle birlikte bulunduğundan acaba bir şey eliğer bir şeyle daima birlikte bulunursa bundan lazım gelmez ki o iki şey bir cliğerirıe izafet suretiyle tabi olsunlar: Mesela Teneffüs ancak hava ile beraber, gündüz ancak güneş doğmasıyla, araz cevherle cevher ancak anızla, Icelam ancak lisanla beraber bulunur. Dolayısıyla bü~ün bu şeyler ımızaf (belirtilen) babından değildir. Yalnız lüzum babına girer. Güneşin doğmasıyla beraber gündüzün

Page 13: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

450 Necati Demir

olmasındaki lüzum (gereklilik) zati'dir. Ancak Amr'ın gelmesiyle Zeyd'in gitmesindeki gereklilik aı'azi (ilineksel) dir. Bir de gereklilik ya tam olur ya eksik olur. İki şeyden birinin varlığı diğerinin varlığı ile görülürse gereklilik tamdır.

· Babalık ve oğulluk nispeti gibi. Eğer bu tabiiyet bir taraflı ise gereklilik eksiktir. Mesela ikide bir vardır ama birde iki yoktur. İşte biı' ile iki arasındaki şu gereklilik nispeti eksi.k nispettir. şu incelemeler kavramların oranı hakkında dakik bir çözümleınedir.

Sual olunuyor: Acaba eşitlik ve eşitsizlik kenıiyetin mi özelliğidir?

Benzeme ve benzememe keyfiyetin mi özelliğidir? Farabi cevabında diyor ki: Hassa, gülmek, at kişnemesi, oturmak gibi ancak 'şey 1 tek olabilir, böylece şeyin zatını sağlanı olan has sa' sını bildiren şeye res m (descri ptioıı{2

oersek eşi tl ik ve eşitsizlikten her biri ayrı alınmak üzere kemiyetin bassası ve benzeyen ve benzeıııeyenden her biri yine ayrı olarak keyfiyetin hassa'sı olur. Eşitlik ve eşitsizlik birlikte alınırsa bunlar kemmiyetin 'resııı'i (descriptif) ve benzeyen ve benzeıııeyen birlikte olarak keyfiyetin resm'i olur.

. Zıtlar nazariyesi de Allame'nin yine böyle etkili ve dakik açıklama ve görüşlerine mazhar olmuştur. Zıtlardan sorulur; zıt kendi zıddınııı yokluğu mudur? Mesela beyaz siyah'ın yokluğu mudur? yoksa değil midir? Hayır, beyaz bir şey'dir ve yalnız siyah'ın yo~luğu demek değildir. Fakat siyah'ın yokluğu beyaz'ın varlığında dahildir. Ve her zıddın içinde kendi zıddının yokluğu dahildir.

Sual olunuyor; zıtların ilmi bir midir? bir ise ne yöndendir? Farabi diyor ki, bu bir tartışına ıneselesidir. Çeşitli cihetleri ihtiva eden maddelerin bazısında tek hüküm doğru olacağı gibi on.un zıttı da diğer taraJlarda doğru olabilir. Mesela bir kimsenin şahsiyet ve mahiyetleri birbirinin zıttı olan şeylerdeki ismi tek isim olamaz. Siyah'ın bilinmesi, beyaz'ın bilinmesinden adil'in bilinmesi, zalim'in bilinmesinden başkadır. Fakat bir zıdda, zıddı'ııın. zıddı olmak itibariyle bakılırsa o zamaıı iki zıtta ait olan isim bir olur. Çiinkii, o zıtlar bir şey'in iki kendi izafeti kabiliııdendir. •

Zıtlardan karşıtları ayırmalıdır. Karşıtlar iki şeydir ki, bunların bir konuda , bir zaman 've bir yöııde birlikte bulunmaları mümkün değildir. K;arşıtlar baba ve oğul arasındaki oran gibidir. Zıt olanlar görelik aksanıındadır. Tek ve çift, yokluk ve sahip olmak, görmek ve görmemek giderme ve gerektirme gibidir. Allaınenin şimdi bahsedeceğimiz cevabı matematiksel bakış yönünden önemle dikkat çeker.

Bir ıneçhuli.i bilmek için neler gerekir? diye sonıluyor, iki şey·zorunlu ve yeterlidir. Eğer (gerekenler) ikiden çok varsa, dakik·bir inceleme ile gözlenir ki, bilinen şeyler aranılan şeyin bilinmesi için gerekli değilmiş, ya da önce bilinen iki ·şey de dahil in'ıiş. Meraklı olan diğer bir meseleden Farabi iki kelime ve açık bir fikri esenlikle söz ediyor."İnsan vardır, önermesinde yüklem var mıdır?, yok mudur? eski bilginlerden bazıları yüklemi vardır bazıları yoktur demişlerdir. Farabi, diyor, benim göriişiime göre bu iki fıkrin ikisi birer açıdan doğrudur; doğru değildir. Çünkü insanın varlığı kendi zatından ayrı olmad!ğı için sözü geçen önermede yüklem yoktur. Doğrudur, çünkü mantıki açıdan insanlık ve varlık ayrı ayrı şeyler

12: Resııı, (Description) Tanını ya lıadd ya da resim olur ve bunların her hiri ya taııı yıi

eksik olur._Resiıııi tanı bir şeyin yakın cinsi ile hassa'sından meydana gelir. lıısan'ı. (glilen hayvan) ile ıanıııılaıııa gibi. Ve tanııninnın yalnız zatlık ile olmayıp da zaıı ve._· ilineklerden ııılirekkep ya da yalnız ilineklerden ibaret olursa, resııı-i nakıs (eksik biçim) denilir. Mesela insanı gülen, yahut konuşan, eisiııı yahut glilcn insan diye tanıııılnl·sak resnı-i nnkıs olur.

Page 14: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Ayn'nin Muallim-i Sani Farabi isimli Eseri 451

olduğu ve her ikisinin ci.izlerinin doğrulama ve yanlışlama kabiliyeti olduğu için yüklenı vardır.

Tümeller sorumı bizi mantık'tan ınetafiziğe geçiriyoı:. Farabi bu kısımda bir kaç kelime ile derin görüşler ortaya koyuyor. Ona, cevlıerin bir diğerine üstün çıkması, erteleme açısından nasıl olur diye soruluyor. Cevap veriyor; birinci cevherler şahsiclirler. Bunlar varolmak için kendilerinden başka bir şey'e muhtaç değildir. İkinci cevherler; türler ve cinslerdir ki, var olmak için şahıslara muhtaçtır, dolayısıyla şahıslar cevherlik itibariyle öncüdürler. Ve cins'ten çok cevher ismini alırlar. Fakat geneller mademki, değişmez, sürekli ve kalıcıdırlar, kalıcı ~1lmayan şahıslar, yok olanlardan, daha çok cevher ismi ne müstehaktırlar. O halde, genellerin biçimi, varlığı hakkında ortaya konan soruya Allameıııiz şiiyle cevap veriyor; Geneller bilfiilmevcut değildir;ancak şahıslar vasıtasıyla ınevcutturlar. Bu takelirde onların varlığı arızı'dir. Bunun anlamı, geneller arızıdır demek değil yalnız onların bilfiil varlıkları ancak arizeıı olabilir.

Tümeller iki tür'dür. Birinci tür, konularından, zatları biliııeınez ve .konusunda, zat ı' nın dışında birşey bulunamaz. Bu tUr, cevher' in genel olaıııdır. İkinci tür, verilerinelen zatları bilinir. Bu da ·anız' (i linekı ın tümelidir ki, bizzat koııularınclanclır. şahıslar iki tür'clür, birinci ti.ir, konularından zatları bilinemez ve zatlarının dışında da bir şey değildir. ·Bu cevher' in şahsıdır ki, ne konunun içindedir, ne de konusunun dışındadır. Cevher'iıı şahısları ancak tüınelleriyle biliııebilir. Ve bu tümeller ancak bu şahıslarda mevcuttur. Diğer tlir de konusundan bilinir ve zatı'nın dışında da değildir. Bu da anız'ın şahsıclır.

Artık. bu iirııeklerdeıı, Farabi'nin ınaııtıktaki mesleği yeter dereceele takelir olunabilir ki, bu bölümdeki etraflıca cleğerleııclirmelerde yüksek azi m ve şahsi-olup bütünüyle Organoıı ve İsagoji'yi mükemmel olarak bildiğini gösterir. Müsteşrikler Farabi'nin Marifel'i.iıı Nefs'teki felsefesini ve görliş açısını incelemek iÇin Farabi'nin eserlerinelen olup yine Müsteşriklerdeıı Dieterici (Ditris) tarafından yayımlanan bir risaleyi etraflıca araştırırlar. Akıl teriminin manası hakkında olan bu risaleııiıı Ortaçağ'da büyük bir önemi vardır. Bunun Latince tercümesi batıda Rönesans yani uyanma ve yenilenme devrinde 'İııtellectü yani, İııtellectü et İııtelgibili ' adıyla defalarca basıln.1ıştır. Yine Müsteşriklerden Munk bu risaleyi şerh ve tahlil etmiştir. Bu risale de, El Kineli'nin akıl hakkındaki eseri gibi aynı meseleden bahsecliyor. Fakat daha çok bir kesinlik ve kuşatma ile Farabi akıl teriminin insan topluluklarında ve kelamcılar ve felsefeciler tarafından ne gibi anlamlarda kullanıldığını araştırıyor.

1) Eğer erdemli bir kimse iyiliği işleınek, şerden sakınmak hususunda ınuhakeınesi sağlam olursa insanların çoğu ona akıl sahibi der, fakat şerele ımıhareti olan bir adama akıl sahibi demezler, ona hilekar da derler.

2) Kelamcılar aklı başka bir ınanada kullanırlar, bir şey hakkında akıl bunu gerektirir şunu yasaklar veya akıl kabul· eder. Veya akıl kabul etmez, dedikleri zaman insanlar arasıi1cla kast olunan meşhur ınanası ne ise onu kastederler.

3) Aristo'ııuıı Kitab'i.il Burhan'ında zikrettiği akla bununla insanda külli öııcüllerle Yakin Bilgi, hasıl olur. Ve bunun için kıyasa ve tefekküre gerek görülmez. Belki bu ilim doğuştan ve tabiatından meydana gelir, zira bu güç nefs'den bir parçaclır. Ve onda ilk bilgi, tikir ve düşünce ile değil kendiliğinelen hasıl olur. Ve nazari ilimierin kaynağını idrak eder.

Page 15: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

Necati Demir

4) Ahlak kitabının altıncı makalesinde yine Aristo'nun bahsettiği akıl da nefsin o parçasıdır·ki, bir şeyin alışkanlığı sürekli çalı~anık elde edilir. O vasıla ile ·zamanın geçmesiyle ve bazı önceki prensipierin yardımıyla iradi işlerde hangi §eyleri ve hangilerinden çekinmek gerektiğini ayırınaya alışılır.

5) Nihayet Aristo'nun 'Kitab'ün Nefs'de bildirdiği , asıl bildiğimiz akıl gelir. Aristo bunları dört dereceye ayırıyor, Bilkuvve akıl, Bilfi.il akıl, Müstefat akıl, Faal akıl. Farabi'nin buna ait görüşlerinde ya da bu terimierin tanımlarında bir tür kararsızlık görülüyor ki. işaret edilmesi faydadan uzak değildir. "Bilkuvve akıl, Allaıneıniz özel tabirlerle diyor, bu nefs'tir, ya nefsin kısmıdır ya da nefsin kuvvetlerinden bir kuvvettir. Bu adem (yokluk) açıkça. gariptir ki, bütün

. mevcutların özünü veya suretlerini maddelerinelen koplırıp alına ile kendi için suret haline koymak için hazır ya da elverişlidir. Bunu açıklamak için Farabi. bir bal ınuıiıuiıu örnek veriyor. Bu bal mumu üzeriiıe bir cismi mesela bir mÜhrü basai·sak bal muniu üzerine o inülırün nakışı çıkar ya işte onun gibi insanı nefsinde bir kuvvet var ki, tıpkı bal ıııunıu gibi dışımızdaki evrenin son ifade şekliyle nııkışlarını üzerinde çıkarınağa elverişlidir, diyor. Fakat bu kuvvetin üzerine mülırün bal ıııi.qnuna basılıp da üzerinde nakşı, sureti çıktığı gibi var olanların suretleri belirince o zanu~n bu akıl, bilfiil ·akıl olur. Maddelerinden ayrışıp o akıl üzerine nakşl çıkan akılltı bilinen şeyler de bilfiil makulat olur. Artık bilfiil makulnt ve bilfiil akıl aynıyla tek şey olur. · ·

Bir de makulatın varlığını, faal aklın görevini Farabi'nin nasıl tasavvur ettiğini görelim; Makulat, makulat-ı bilfiil olmadan önce yani bil kuvve makulat oldukları zaman nefs'in dışındaki maddeler de suretler idi. Sonra makulat bilfiil olunca varlığı başka olur. şöyle ki; nefsin haricindeki varlıkları itibariyle bir defa zaman, bir defa meta (quand) ve diğer defa vaz (feragat, bırakma, terk etme) ve bazen . kem~e (miktar öğrenme sorusu) yakın, ve bazen cisimlerin keyfiyetleriyle, ve canlandırarıik fiil ve infini ile nitelik kazanmış halde, kategoriler bil fiil olunca bu kategorilerin çoğu üzerlerinden kalkar, varlıkları son varlık olur.

. . 'Kategoriler bil fiilde toplanciıkça evrendeki varlıklardan bir sey' olur. Bu

kategoriler olma dui·Unıuyla ·cıa varlıkların tümünün içinde siıyılır:

Kendiliğinden akıl, akl ettiği zaman, zatımn dışı11da bulunan bir şeyi akl etmez. Mutlaka kendi zatmı akl eder. Müstefat akla gelince, bu, aklın derecesinin üçüncüsü olup, bil fiil aklın kendi suretleri olan bil fiil ıııakt)lat' ı akl ettiği zaman kazandığı haldir. Bu lnakulat'ın aslında bir varlığı vardır, fakat bi.ı varlık, suretierin ayrıldıkları maddelerin varlığından ayrıdır. ..

Müstefat akıl, kendi hal suretleri olan bu ııın'kulat için bir konu (subsratum) gibidir, fakat bizzat kendisi bilfiil akıla oranla bir suret gibidir. Halbuki bilfiil akıl müstefat akıl için bir konu ve madde gibidir. Bilfiil akıl da bilkuvve akıla oranla suret, ve bu da onun aslmdı.ı maddesi gibidir. Bundan sonra maddi cisiı11lerin suretlerine inilir. Demek ki, suretler esasta olan lıeyi.iladan yani ilkel maddelerdenbaşlayarak yavaş yavaş maddeden ayrı larak yükselirler. Maddenin en saf suı'etleri ulvi olanlardır. Bil kuvve aklın altında nefsin diğer kuvvetleri bulunur ki, aklın bu derecesi altındadırlar. Sonra tabiat, ve bozulmuş suretler bulunur ki, vücutta ·en bayağı suretler bunlardır. İşte ilk madde bunların konusudur. · İlk maddeden satlıa safha ilerleme ile tabiattaki cisimsel suretiere çıkılıp nihayet müstefat akla gelinir.

Page 16: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Ay n 'nin Mualliın-i S ani Farabi İsim li Eseri 453

Aklı ınüstefat'ında üstlinde ilk sırada faal akıl olmak üzere cisiınlerden ayrılmış akıllar bulunur.

Farabi diyor: Aristoteles'in "J(itab'ün Nefs"in· üçüncü makalesinde zikrettiği faal akıl, ayrılmış ve soyutlanmış bir surettir ki, maddeele ele değildir, ve asla olamaz. Bir tür bilfiil akıl olup müstefat akla biraz benzer. Bil kuvve aklı fiil akıl haline geçiren bil kuvve akledileni bilfiil akledileni yapan odur. Faal aklın, bil kuvve akla oranı güneşin göze oraııı gibidir, ki göz karanlıkta bulunduğu sürece bil kuvve görendir, ve aydınlık başlayınca bilfiil gören olur. Yine bu yüzden faal akıldan bil kuvve akıl üzerine bir tür aydııılık meydana gelir ki, bil kuvve mevcut iken, o andan itibaren akledilenler hakiki akledilenleri ona gösterir. Faal akıl bir tUr müstefat akılclır. Varlıkların suretleri ondan hiçbir zaman ayrılmaksızın ondadıı'. Fakat ondaki varlıkları, bilfii! akıldaki varlıklarından başka bir sıralamadadır. Aslında kendi görüşüıni.izde en fazla bilinenden bilinmeyen şeye geçeriz. Ve bu da nefsinde kemale ermiş varlık değildir. Ve bu kemale ermiş varlık en bilmediğimiz şeydir, yani onun hakkındaki bilgisizliğimiz pek bi.iyükllir. Bu nedenle aklımızcia varlıkların sıralaması faal akıldaki sıralamanın zorunlulukla zıddınadır. Faal akıl ise öncelikle varlıklardan derece derece en kamil i (ekmeli) kavrar. Maddede kısımlanı bölünen suretler onda kısımlara bölünmeyen olup birlik olmuştur.

Bu güzel görüşlerelen dolayı Farabi'nin övülmesi doğru olur. şüphesiz Ondan önce filozotlardan hiç bir kimse bu nazariyeyi bu kadar dikkatlice ve bu kadar mahaı·etle koyamazdı. Bundan başka kolay görülüyor ki, bu nazariyeyi her ne kadar Aristoteles'e yükiÜyorsa da tam anlamıyla Aristoculuk ınesleğine uygun değildir. Fakat yeni Eflatunculara mahsus belirtiler açık bir biçimde taşır.

Önsözde söz konusu ettiğim Farabi'nin "Mü fare kat" kitabından Baron Karra de Vaux söz etmiyor. Farabi bu kitabında diyor ki, Müfarekal, Çeşitli hakikatlarİn dört satlıası üzerinedir. Birincisi, nedeni olmayan varlıktır ki o da 'Bir'dir. İkincisi 'Faal akıllar'dır ki, türleri çoktur. Üçi.inci.isi.i 'semavi nefisler'dir ki, bunların da Ilirleri çoktur. Bu ayrılanları kapsayan genel sıfatlar da dörtti.ir. Birincisi, bunlar cisim değildir, fakat onlarıncisim olmamaları. gerçekliklerini ayrı olmamasını gerektirmez, İkincisi, bunlar için ölüm ve bozulmanın olmaınasıdır. Fark edilenlerin üçüncüsü, sıfatları kendi zatlarını bilıııeleridir, fakat onların varlıkları çeşitlidir. Dördüncüsü, onlardan her biri için maddeye giyecekler saadetin üstünde saadetin bulunmasıdır. Farabi bu girişten sonra fark edilenlerelen sonra Vacib'i.il Vücut'un varlığını, illet ve ma'li.il hakkındaki bilinen nazariye ile ispat ediyor. Sonra fark edilmiş olduğuna yani cisiınlerden bir cisim olmadığına dair

·deliller ileri sürüyor. Bundan sonra faal akıllarında varlığını ve bunların da farklı olduklarını ispat için kesin deliller sayıyor. Seınavi nefslerin varlığını da semavatta gördüğümüz dairevi hareketten akıl yürütüyor. Diyor ki, tabii harel~etten bir hal, gayrı tabi meydana gelirse gayrı tabii'nin kalkmasıyla beraber tabii hal yaıii sükunet gelir. Daireviele ise sükun doğru değildir. Bir de hareketler, sükunet kazanabilmesi için doğru çizgi üzerine olur. Dairevi hareketler ise böyle olmadığından gayrı tabii' dir. O halde nefsani ve ihtiyaridir. Farabi bu mesel ey i biraz daha açıkladıktan sonra semavi nefs'lerin basit yani, cisiınsiz olduklarına ait delilleri de sayıyor. Bu risalelenin sonunda da saacletin en ıııiikeıiınıelinin erdemli ruhların saadeti olduğunu açıklıyor.

Farabi. de Pinton gibi siyaset felsefesini sevmiş, Mlisteşriklerden, Berlin'de şark dilleri öğretmenlerinden Friedrich Dieterici, Farabi'nin 'Medinetül Fazıla' isimli genişletilmiş bir kitabını özüınleıniştir. Bu gerçek bir felsefe sözlüğüdiir,

Page 17: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

454 Necati Demir

fakat o sıfatla pek kısa olduğundan onda felsefe küçük bir yer tutmuştur, (Çünkü 34 makalenin 25'i, bütün varlıkların varlığına sebep olan ilk varlıktan, O'nun ortağı,

· zıttı, ve sınırı olmadığına, ve hacldı aynı zatı olduğuna, alim, hakim ve canlı olduğuna ve tüm varlıkların O'ndan nasıl çıktığına, varlıklar sıralamasına, ikinci derecede varolanları maddeye, surete ait problemlerden bahseder. Eğer bu kitapta eski fikirlerin İslam alemine uygulanınasma dair bir kalem tecrübesi aranılacak olursa aldanilmış olur. Fariıbi qiğer filozotlardan fazla olmayarak bu cesurane işi deneyip örneğini bize gösterınemiştir. Yalnız yüksek ve kararlı bir kaç sayfa ile Medine-i Fazı la' nın nasıl olması gerektiğini tasvin!tıniştir.

Farabi·, siyasette salt hükümet ve elin taraftarıdır. İnsanların gerçek bir hükümete sahip ve bir eline girmeleri gerektiği görüşiindedir. Fakat bu hühimeti tanımlarken hiç beklenilmediği halde bunu bir soylular cumhuriyeti biçiminde tasvir ediyor. Platon gibi, insanların sosyalle~me ve yardımiaşmaya muhtaç olduklarını, Öncelikle kural olarak koyduktan s0ııra, Allamemiz, en mükemmel devletin, insanlarm yaşadığı tüm yerleri içine alacak devlet olduğunu vurguluyor. Dünyadaki insanların tümünü böyle bir siyasi birlik heyeti altında toplayacak ve birlik fikri mümkiindiir ki bazı kimselere ihtiyaç vardır. Böyle bir acaiplik, bu fikrin, ancak şu en yeni ilerlemeler sonucunda bazı zihinlerde doğabileceğini,' bununla birlikte biitiin dünyada gerçekleşecek siyasi ilerleme ile ilerde mümkün olabileceğini zannetınekten ileri gelir. Fakat durum böyle değildir. Bir zamanlar Romalılarda bütün taraflar dünyayı kendi siyasi· nüfuz dairelerine sokmayı düşünmüşlerdi. Papalık makamı da bunu gaye edinmişti. Nihayet apaçık ortada bulunan İslam elini bu maksaclın oluşmasma çalışmıştı. Bununla birlikte Farabi bu kadarla kalmıyor, bir şehrin mükemmel olarak nasıl yoluna konacağını tarif ediyor. Tasvirleri b<1zı sade delillerelen uzak cleğilclir.·Bize gösterdiği medine bir erdemli toplum tarafından idare· olunan bir Medine-i Fazıladır. Dolayısıyla uygulamağa koyma kabiliyeti azdır.

Farabi'nin nazariyesindeki güzelliği duymak, takdir etmek için kendisinin . de yaptığı gibi bu nazariyeyi varlıkların duruımıyla karşılaştırmak gerekir.

. .

Nasıl ki, evreiı, Cenab-ı Hakk Teala'nın Emri ·Süphanesi altında düzenlenen uyunilu bir düzen ise, nasıl ki yıldızlar ve dünya ile ay arasmda cansız cisiınler birbirlerine göre düzen içinde düzenlenmiş ve tertip edilmişlerdir. Ve birbirlerini izlemeğe devam etmektedirler. Ve yine konuşan nefs'de biraz önce söz konusu ettiğimizden dolayı aklın tabi olduğu bazı yollar ve derecelerden oluşturulan ve insan bedenindeki kalbin baş köşede oturduğu düzenlenmiş mertebeclen ibaretse, Medine'nin ele bu ulvi örneklere benzetilerek muntazam bir tek bütün olması gerekir. Medine'de tiiı1ıiinün başmda yüce bir reis bulunan hiyerarşik bir hükümet bulunacak, Farabi'nin başkan için gerekli görelüğü nitelikler, gerçekten. fazla görüli.iyor. Üzerine eliğer hiç bir 'insanın başkanlık etıneyeceği bir erdemli şehrin iınamı, yüce başkan olduğu gibi, Farabi diyor, bütün onarılmış yeryüzünün de başkanı olmalıdır. Bu kişicle on iki yeteneğin toplanınası gerekir. "Kolay ve güzel anlayışlı olmalı, hafızası kuvvetli olmalı, Gördüğiinü, işittiğini, öğrendiğini .unutınasın, Uyanık ve zeki olmalı, Düzgün sözlti olmalı, Okuyup öğrenmeye sevgisi olmalı, Yiyecek, içeceğinde kanaatkar ve caınbazlıktan çekinen olmalı, Doğruluğu sevıııeli, yalandan ve yalancılardan tiksinıııeli, Yüce ruhlu, yani ağıi· başlı olmalı, Yanında altın ve gümüş paranın ve eliğer dünya ınalının değeri olmamalı, Adaleti ve adalet sahibi insanları sevıneli, Eziyet ve zulınü ve zalimleri sevmeıneli, Gerekli görelüğü işe çabacla, zinde, cesur ve önde giden olmalı,

,f

Page 18: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Ali Ayn'nin_ Muallim-i. Sani" Farabi isimli/ Esriıvı. 455

korkmamalı, Zayıf ruhlu olmaına1ı, "Platon · da kendi (Cumhu·;·iyetindeki) yöneticilerin işleri için bu nitelikleri istiyor. . . .

. Fakat Farabi Platon gibi, bu kadar güzel huyların b.ir şahısta · toplaıracağından şüphe ettiğinden bu zorluğu, sadetiice bir beceri ile şöyle çözünılüyor. Eğer bu güzel huylar tek bir şahısta bulunnıa:?sa, bazılarına bir şahısta, bazılarına da diğer bir şahısta rastlanırsa şehrin, idari siyasetine. bu iki şahıs getirilir. Eğer anıhın güzel huyların tümü üç·şahısta bulunursa bu üç kişi yönetiırie getirilir. Eğer daha fazla şahısa gerek görülürse 6 kadarı yönetime getirilir. İşte bu yüzdendir.ki, Farabi'nin siyaset metodu sonuçta bir Aristokrat Cumhuriyet'te son buluyor. · .

. . Farabi'nin genel·olarak yönetim görüşlerinde gün'ildüğü gibi -bu siyaset

metodunda da tasavvuf belirtisi vardır. Çünkü bu "Medine~i Fazıla"nııı (erdemliler kentinin) a_ınacı kentte yaşayanlara ölümden sonra. mutluluk sağlamaktır. Farabi'nin amaçlarına ulaşan bu erdemli ruhları bize tasvir eden fıkrasını şuraya aktaralım,

''Kentte yaşayanlardan bir grup, ölüp bedenleri bozulcluğu ve ruhları kurtulup mutluluğa ulaştıkhırı zaman yerlerine diğer insanlar geçer,. ilahi sıralamadaki yerlerine ulaşırlar, onların yaptıkları şeyleri yapadar. Bu ikinci grup ta· göçüp kurtuldukları zaman bunu düzenleyen inşanlar önce göçenierin sıralarına mutluluğa giderler. Ve herkes. türü; nitelik ve sayıca kendi benzetiyle .birleşir, bunlarin topluca y<1şaması birbirini.sıknıaz. Bu toplanma cisimlerde olduğu gibi değildir .. Bu·kavuşma bir makulün'bir makul e birleşmesi gibidir: Ve bu nedenle tümünün buluşması bir derece.daha artar ve şiddetlenir. Eski _göçenlerin buluşması yeni gelenlerin birleşmesiyle artar, çünkü her birisi kendi. zatını kavrar ve kendi · zatının k~tını daha çok'kavrar nitelik,teakulü (sıkışması) artar. Bu artma katibin kitap işlerine devam etmesi ife kitap sanatının artmasına benzer. Ruhların birbirler-ine Şu şekilde kaynaşınası, her birinin daha çok haz duyması için katibin yazmalarında güç ve erdemini artıran işlerine benzetilebilir." Bu artış sonsuza kadardır.

Nedensellik nazariyesi, Farab.i'de pek gariptir. Füsus'ul Hikem " 13 isiı~ıli _kitaptan şu konuyu çıkarıyoruz. (s. 48 ) Daha önce varolmayan, sonra varolan her şey'in bir nedeni vardır. "Yokluk" onun varlığa gelmesine neden olan1az, eğer neden olan neden qlmayıp sonradan neden olsaydı, böyle olmak' için diğer bir sebebin varlığını gerekli kılardı. Bu suretle iş, son prensip'olur ki, ondan itibaren eşyanın nedenleri o prensibin o kısımdaki ilmine göre sıralan ır. Bu rıazariye henüz bir biçim ve parça ve bütün altında olmak üzere bütün İslam filozoflarının mükemmel olarak bildikleri ilk sebepünlü nazariye değildir. Fak<\t Farabi'nin zihni hemen ileriye

- atlıyor. Sözüne ek olarak diyor ki, "Evren var. olma ve yok olmada ne ·tabii olarak ne. de iradi olarak sonrada.n olma hiçbir şey bulunmaz. Ancak bir sebeple, ve bu da sebeplerin son sebebi olur. İnsanın dıŞ sebepl~rden bir sebebe dayanmaksızın bir iŞe · oaşlaması mümkün değildir. Bu sebepler ise bit' sıralamaya dayanır. Bu tertip kader. Kader kazaya dayanır: Kaza ise emirden doğar. -Bu dui·umda her şey kaçınılmazdır. "Acaba neredeyiz? Açıkçagörünüyor ki, Yunan felsefesi ile İslam Tasavvlıfu arasını

·üç satırlık aralık ile açtık. Fakat acab~ kaderiye (fatalizme) mezhebine mi geldik? Bunu anlamak zordur. Bununla birlikte A11aııie problemi şöyle açıklıyor49. "Eğer

. 13

-Fiisus'el Hikıne: Fiisus, fus's.unçoğuludu~. Fus, yüzük kaşı,lıir şey'in üzeli, kitabın metni manasma gelir. Farabi'nin Füsus'u _Sultan Yakup Balındır zaıııaııında Isinail Feıirahi .tarafıııd:ııı ~;~r!ı c:dilıni~lir. Fiisus'ul Kcl im isminde ha~ka hir ~crlıi de vardır:.

Page 19: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

·, 1.

!.,

Necati Demir ·. , .. : ..

· .' bii kiınsıristediği'ni, beğendiğini yaptığını s~nırsa keşfetmeye çalışsın ki ı bu kasıt .V.~ ir,ade. yok olduktari son~a/onöa scmı-adan 'olma mıdır? Yoksa hadi~ değil midir? Eğeı-, .. onda hadis ·değil .ise gerekir-~i; bl). iradesi o killlseni n var olduğu g_ünden beri kendisiyle bjrl,ikte ol111~ş olsun. Ve o· durumda bu iradenin ondan. ayrılmaksızın o

.. · kirrısede basılı:nış olması gerekir: şimdi, ,omın iradesi ,keıidindeıı başka· bir kişi . · . tarafından onda' buhmmuş olması ger~kir.· · ; \ , :.

• ··.· .. ıiier, bi.ı ihtiyar {se~me) hadi.s ise; her hadis bir hadis olan sebep ister .. Q · dur~riıda <muıi'~eçmesi ~iınu.ge).'ektiren_bir' sebebe ve. bu sebep de o'nu orraya çıkaran bir hriçlis olatıa 'nazar edef: Bı.i seÇilmiş ol~ıi. ya OflUn seçimidir ya ondan. b~ş'ka .IJidnin .seçimidi'r. Eğer bti. seÇim bizz.at' on lin kendi nefsinde ,ise, onun ortaya _çıkiş.ına ~a b[!şl<a bir seçimi sebep oirı:ıuştur, ki bu biteviye si ls ile halinde gider .. Y ri

.. · da bu se9im ondaikeridiseÇiminçlen başka bir biÇimde 6rtaya çıkar. o durumda .· · keridindery ba:şlça Jıirisi ~<lf<:ifiridan bu seçime yüklenip _gönderilmiŞ demektir. o halde ; ,·'iş onl)n seçimine t~bi olmayan ve zatı dışında olan sebeplere s'on (sebep) olur. yari i

problein~ her Şeyin, dışta Imiunduğu durum ü.zere olan heyeti tayin eden pzeli · li:ade'de1.son bıilu{ Neticecl,e belli olur ki, hayır v.e şer her rı e varsa, ezeli iradede~ ''gönderilen sebepl,ete dayanmaktadir." .. . . :·:.,' . . '/

.. ::Bu kadaı: ;aşırı bir akıl~ yürütırıe so:nunda tebriye ıriezhebin.e mi . (cleterıninizin) gidiydr?Gerçekte·b.uriun tasd.ikineciketedilemez. Farabi!hin diğer _ JiiÇbir'eseri.iıı:le·insan hürriyetirii-inkar ettiği gÖrÜlmüyor. Her konuda terbiyenin

.. '· k~bilve fiilierin 'seçilmiş'olduğüııa inanan bir kimsenin di ı' ve şivesini gösteriyor. , . :B·u p~pb~em pak~ındaki usanç veren gÖrüŞ hY,m kaderi'. dir, hem değild\r.

: ~ A4~rimı;m.izin gör.ü'şüne göre, Eminiz insan,h.ürdür,fakcıt MüŞariinileyhin görüşü'nce · ·de'cüz'i iradenin' birsebebi vardır, Mümkundür ki, bu noktada sebebe başka bir ·. :nüı.na 1 ve~_mek:Cıabıı uygun düŞer..Yani; fizikte·sebebin içercÜğimanadan daha az

kesiri olariık bir iınlqı'na da gelse .her sebep yine 'seb~p olucudur, Sebepleri n sebebi ·hfAJia!ı'tır: İşte burada bir~el~şki.ya da hiç Ôlmazsa garip bir zıthiç var. Farabi'nin . niyeti 'bu ı) u ancak tasavvufla çözümlernek oldl)ğu açıkça görülüyor:

. ı,.· . '. 1 ' • • • • ' • ' ,,.

•. . . Şu·yüzde~ hoc~nı~ ''Ma'rifet'ün Nefs'j "yine tasavvufla açılıyör/'27.sh.-.. :sen i.ki tevherden düzenlenmişsin, .birincisinin şekli, sureti, 'niteliği, hareket ve · · sükurı·u var; yer tutmuştur, bölünmesi mümkündür:, İkincisinde bu slfat olmadığı

'iÇ)n, oridan b'aşkadır. Z~tı~nıri.gerÇekliJi.deoıidan farklıdır,Yalriız alpl ile kavrariilır. · . , t<.ork:u . ondan. şe.killeriir~ . Sen .. evrenin yanitılma:sından~. ve yÖnetilmesinden

. _toplaİ11iüŞsın; Ç~nkü senin ru~un- _Rabl:iiniıi ·evreni yönetmesinden ve bedenin . . ···:·.evrenin yaratılmasındandır,',' BU fıkrada insanın ruh ve ceset olarak iki kısma nasıl · ' kesin.· bir surette. ay~ıldıgı. gÖrÜşü dik~atl çekicidir' çünkü .bu ayırım filozofların :.yanında çoğu za·man üç b,içimde' belirlenebiUr: '!)'Jefs, rı.ih, c.esed."39 .sh.-Ruh bir 'iıyriıı gibidir, aklİn göriiŞü onıiD ·cilası' gibidir. Makuller onda ilahi feyz ile · ŞekiÜenirl~r~ Nasıl kfgöri.i,ntü pal'\ak aynada görülür. Eğer ruhun cilası saf ise,·

.. 1-iiÇb.ir engel ona peı;de 'olı'r\'uyprsa sen evrenin yt?netirriin€- yön~lıniŞ, en yüce -· rrlei~kl.~r alemine erişmiş,. en.yüce lezzete ulaşmışsin. sh. 41. insan ruhu akl

edilenleri kavı:ayan :cisiin.siz yer tutmayan bir cevher olup duygular· vasitasıyla · biliııei-ı:ıez, çünkü alemi emirderidir.';Duygu ile ruh arasındaki bu zıtlığı diğer bir ,çok fıkr~ılar'bildiriyor. En ,özlüsü. ş~qur" sh. 42 Duygu yaratılmış olan şeylerde geÇeri i dir. • Akl, . (intel) igence y' ymr aleı;ni olan şey ı. erde tasarruf .eder. 1,3 u ifa'dedfm.

· · , sonr~ ·daJıa,tasavyufk:arane ·şıı sonuç çıkıyor: 'aaık ve emri n- üstünde olan· şey, ·. dııygu .ve ~kla kapalıdır~·:ve bunun böyle k~pai~ olması gelişmesinden başh bir şey· de'ğildir. QüneŞ gibi)i?:erine: bul~törtü olsa pa ·güne,ş çok berra:ktır. . ·

,·i·,;--.'

·- / ,.

'·.,

Page 20: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Ali- Ayn'nin Muallim-i Sani. F.arabi ·isimli Eseri 457

Farabi'nin görüşüne. göre All1\h-u Teala'yı bilmek mümkü,ridür. "45.sh.­AIIah'ın bifli'ğini kavramak için hiçbir yol yoktur, O ancak. sıfatıyla bilinir. O'nun hakkında yolun tehlikesi O'na eriştirecek yol 'OI'madığını anlamaktır." "Cenab-ı · Hak hakkındaki nazariye derindir." 8.sh. -Vacib'ül Vücud;u·n zatı için ne Cins ne ara n,e tür ne fark vardır. .. O her feyzin kaynağıdır." "O hem açıktır, hem gizlidir." 53. sh.- "O' nun . varlığından daha. olgun varlık yoktur. O gerçek zatiyle açıktır, görüntüsunUn şiddeti nedeniyle de gizlidir:"yani görüntüsünUn ış'ığı o derece · şiddetlidir ki, gözleri kamaştırır ve o nedenle görünmez:"Her ne aÇ* seçikse O'nun sebebiyle zahirdir." Her şey O'nda zahirdir. Güneşin ışığı içinde olduğu gibi.. Kendi zatıyla ortaya çıktıktan (göründükten) sonra eserleriyle ikinci bir görünüşü vardir." Bu ikinci görülme çokluk ile mutta~ıldır. Ve birlik olan görunüş önceden dirilen dir."

Allah-ü Teala'yı tanımaya yönelik diğer bazı ifadeleri. 54.sh. Özel şeylerin hazır olanları yönüyle bizde oluşturdukları etki nedeniyle · kavranılmas.ılla · benzeti\erek Tanrı da kendi. gücünden yarattığı işleri yine bu işlerine yönünden kavradığıın söylemek uygun değildir. Belki O, şeyleri zatından idrak eder. Çünkü, Hak zatına baktığı zaman kendi zatında olan pek yilce kudrete,"üstün gelen kudtete" bakmış olur~ Kudretinde de güç yetirilenleri görmüş ve o halde her şeyi görmüş olur. Şimdi; kendi zatıni, ilmi başka şeyleri' de bilmesine neden olur. Tann'.nın kendi kulunun kef\di takdir ettiği i badeti ne; ilmi onun kendi rahmetine erişeceğine işaretinin sebebidir.

55. sh.-AIIah~ınzatına ait olan ilmi dolaylı ilmhıden farklı değildir. Ancak O'nun ilminde bilinen şeylerin çokluğunun sonsuzlüğuna rağmen kudret ve güç sonsuzluğuna karşılık sonsuzçokluk vardır, Zat'ta çokluk yoktur. Ancak bu çokluk

zat'tan sonradır. Çünkü sıfat zat'tan sonradır; Bu sonra demeıriiz zamana göre değil, fakat varlığın sıralanışına göredir. ·

Bütün bu ifadelerde görülüyor ki, Farabi, 'Allah-u Teala cüz'iled bilmez,' diyen filozofların görüŞlerinden ayrılıyor: Ve Cenab-ı Hakk'ın her şeyegücünün .Yettiğini, her şeyi ayarladığını, her şeyi gördüğünü ve bildiğini teslim ediyor. Allamemiz her meselede felsefenin sınırlarını aşıp tasavvuf dairesine giriyor. şu yüzük taşına da bakınız." "13.sh.-Sen Allah'İn birliğine bakıyorsun, O kudret' tir, sen kudrete bakıyorsun, ·o,. çokluğu içine alan ikinci ilmi gerektirdi. Orada alem, Rablığının ufku olup, O'nun ardından dünyanın işleri gelir ki, onda kalem levhıt ü~erin~e !şler, bfrl~k ~~kluk olur, orada ar~Jn ·sağ yanın~aki ağaç gölge salar; ve ruh ve kelıme ora~a bırbırıne kavuşan olur;'' Orada emruı ufku olup, onun ardından arş ve kürsi gökler ve bütün onda olan şeyler gelir, bunların taımimı Allah-ü · Teala' yı hamd ve tesbih eder."

16 Sonra tümü kaynağına doğru döner, o~ası yaratımı

alemi olup; ondan ·dünyanın işlerine geçiliF. Btmlardan görülüyor ki, Farabi, Kur­an! ın kavramları ile bazı felsefi terimleri birbirine karıştırmış, başka :vadilere girmiştir. Farabi Füsus'unun birinde okuyucularına şu uyarıları yörieltiyor,"2~sh. -'Sen Allah'ın birliğine, infazı nazar ede\:ıilirse'n sonsuza kadar dehşete düşmüş olursun.'··l6 ·

14 -Nefıste olan manalar, kelimeler ile nasıl temiz olursa ilahi kudretiıı eserleri dıŞ dünyada öyle görülmüştür. Yada bu kelimelerden maksat, 'kün' ilahi emri'dir ki, onunla akli manalar ilminden görünür olmuştur.

15 -Farabi diğer bir fussı.ıııda kalem ve levhanın cis~i araçlardan ohııadı~ıııı ihtar ediyor.

16 Fazıllardan Halepli Seyyid.Muhammed Bectreddin, bu bölüıııün ~erlıinde ~öyle diyoi·;. "sana vaeiptiı. ki, v_atanın zulıııiiıı tabiatından çıkıııağagerçek iyiliğe yönelmeyle gerçek konuya girmeye engel

Page 21: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

.,.. · Necati Demir

.. , · · ·:. ; . Fafabi;ni? şimdi .diğer bir eserinden söz edeceğiz ki; ün üne göre pek . öriemli olmasi .. gereldr., Bununla birlikte niyetine göre de bi;>yle oldpğunda şüphe

yöj(tur. Fıikat'Jitap:okunmsa; insan1 birriz umduğu nu bulamıyor. Söz konusu

edeceğimiz eser; Aı'isto ve ;Flaton'unfelsefelerinin uyguuluğuna dairdir. Daha önce , de bildirmiştİk ki, ·Farabi çeşitli felsefeleri n varlığina inamtııyor, Felsefeyi o·, bir

sayıyor: VeY:unan fiiozofla.hi:ıın iki üstadının arası.nda düşünsel ihtilaf olduğunu prensip.itibariy,le kabul etmiyor: Gerçekten de o asırda öyle bir dilden dile. dolaşan

· ~ikri yan_ılgı.yaı:dır ki,qnlrion~elsefeleri birbirine uygundur. Fakat Farabi'yle aynı ', yü*yılda yaşay<).n~bazı Yuiıan filoi?flarının vesikalı ve gerÇek eserlerini araşhrarak . bu 'iıygunltiğuh bir çok noktalarda. var olmadığım belirttikleri için işte Farabi bu

· . eseriyle onlara ceV?P veriyor. Farabi önce şunu diyor ki, Platon;la Aris to, felsefeyi Tek Söz üzere anlamışlardır. Mademki evrendeki varlıklar ve onların me.rtebeleri hakkındaki bilgilei:i herhangi dilde olursa olsun, herkes felsefenin girişine penklik .koyma konusunda görüş birliğiridedir. Dolayısıyla onların görüşlerinin uygun

· . olması g«rekir.'.;Bu şüphesiz o .zamanin dilden dile dolaşması meselesidir. Bundan · sonr~ Allame~iz ni antıki görüş 'hçısıncl.an onlarıri. eserlerini yorumlamada olması mümkün bazı hataların sebepkirini göste~iyor. Platon ile Aı:isto arasında haber .

. verilen görüş ayrılıkiarl-içinde şunlar vardı: Platon dUnyevi sebeplerden el çekmeyi .gerekli gördüğühalde, Aristo bunları sevmiŞ, ve servet, haysiyet ve şeref aramıştır. Eflatun eski .zamanda ilrİli çal.ışrriaları, ve zekalu n yayılması vi' akıl hastalığından ·baŞka kitap1ata. y~zılmasını yasakladığı ve ilimiere hak sahiplerinden baŞkasının doğruarnası İçin işaretler ve simgeleri {allegories, şifre, m aksadı giı;Ieme). seçtiği halde Adsto açıklama ve.araştırma, sınıflama ve tebliğ, keşf ve'beyaıi .ve ona yol bulacak her kimseniri ondari yararlariması yolunu tercih etn1işti. Yine Platon, Cevlilerlerin; en Iyisi ve en eskisi ve en şerefiisi akıl ve. nefse ·yakın, vücudun merkezi duygı.ılarından utak alanları olduğunu söylediği halde Aristo şahısların . birinc;i cev!ıerler olduklarını okutmuş Farabi'nin görüşlerinden-biri basit bir bakış ihtiıafıdır. Yine.Piaton Timaios kitabınınbir fıkrası.ıı~a öncülü: Varlık yokluktan iyidii:; ve tabiai iyiyi üzler. ~·önceiikle bir kıyasın s'onuc;'umi zorunlu nazarıyla bakmamış göründüğü,halde Aı:isto'nurı g'örüşüne göre böyle kıyasın sonucu

.. zorunltidur .. Tabi iyat, Mantik ve Siyaset konularındaki farki ardan, vazgeÇiyoruz.

. . . Far~bi bu çelişkili delilleri ustalıkla ortadan kaldırıyor. Bununla bi~likte oldukça kişisel ve üstün ,tutulm.uş bir görüş 'bildirmediği için üzerinde durmağa d~ğmez. fakat bilgi teorisi konusunda Plato.n'un şuursuzluktan söz· eden gö'rüşlerini esprili bir tarzda yoruıtilamıŞtır ki, açıklamağa değer. Farabi diyor ki, Aris to; Kıyşs ve .Burh~n kitaplarında gÖstermiştir ki, in sari da bilgi ancak duygular .arac;ıJığıyJ<i meydana gelir, Ve bu yüzden bilgiler Öncelikle nefiste kastSIZ ortaya çıkar .ve -ilim. bir·şuursuzluği.ın anılmasi değildir Fakat 'insan ilmi anıldığı dakikada

· 'blıgi · nefsten zaten ·dı,ıylllmaz bir şe]<ilde feş~kkül etmiştir. Ve bu nedenle nefs bu bilgiyi. göstererek onları kendisinde daimi zann~der, ve bunları zikrettiğini sanır. Burada gerçek halde akıl, tecr~bel~rden başka birşey değildir, ve tecrübelerj.n çokluğu nedeniyle akıl tamam olur. Işte· Allamemiz ısrar ederek, Platon'un öğretim için

· hatırlamadır; dediği zatnan anladığı inana budur. Düşünen ve öğrenecek olan bir ~Imse nefsindeeskiden beritecrübe ile oluŞqn ·.şeyleri bulmak için gayret eder ve

, sanki hatırlamış olur,:· ; · · ·

· ·oi.an ·irııkanın Çokluğundan bakişını ç~virıneye çalışasııı. Eğeı: sen, ınasi,vanın. hakkını bakışından uzakltıştırırsan bütiin ·olgu·n vasıfları ona rad ve bütün zevatın oıiun· zati indinde ınüzınahil

· (çök)nüş) Ôlduğunu görürsün,. I}unıin.üzeriiıe.sende dehşet lıasıl olur. O senin nefsin·den fena ve : oniın zatından beka buluşu_ı;ıdu~. · ·

·,r.

~\ " .

Page 22: ILAHIYAT A FJU{lJLTESI DERGiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01956/1999_3/1999_3_DEMIRN.pdf · 2012. 11. 8. · 440. Necati Demir Evrensel uygarlığımızın yeniden oluşturulması bağlanıında

M.Aii Aylı'nin Muallim-i Sani Farapı İs!mli Eseri 459

· Alemln kıdemi meselesinde Farabi'nin ç·ağdaşiMı, Ad;S'to'n~~ alemin kıdeıni görüşü ile Platon'un alemin yaratılışı görüşünün aym oldli~unu sanıyorlai;. Farabi Aristo'nun bu görüşte olduğunu kabul etmiyor. İddia ediyor ki, Arfsto'ya bu düşünceyi yükleme "Topikler" (tartışmalar) de anılan bir örneğinden ve göğe ait kitabındaki bir ön ermeden ileri geliyor. Fakat Aris to' ri un gerçek görüşü şu idi ki,

'zaman felekkrin hareketinin hesabından ibaret· olup bu hareketten yaratılmış olur. Bu.sebeple inanmak zorunda kalmıştır ki, Yüce Allafı, alemi birden ve zamansız olarak başlatmış ve onun bu harek'etinderi ortaya çıkmış'tır. - ·

Karra de Voı.ix, Farabi hakkındaki araştırınalarda son olarak şöyle djyo;r. , "Ümit ederim ki, Farabi'nin eserindeki genişlik ve. seçkin kişilik artık takdir, olunur. Tecrübi ve tasavvufi, siyasi, ~~hid, mantıkçı ve şair olarak Farabi gerçekten güçlü ve harikulade bir yaratılışa sahipti. Benim göri.işi.ime göre, Farabi, İbni Sina'dan daha caziptir. Çünkü içinde daha büyük ateş vardır; Daha ani hamlelere, umulmayan çevikliğe kabiljyeti vardır. Düşünme gücü destan yazan bir şair gibi · şahlanır. Tartışmı.ılari şiddetli, maharetli ve tezatlıdır. Anlatım tarzında ayrı bir icaZ (veciz söyleme) ve dirilik var ki, bunu şairane bir eda·ve parlaklık ile bir kat daha yüceltmiştir. Bizim noktayı nazarımıza göre, Farabi felsefesinin incelenmesine büyük bir hizmet etmiştir. · ·

Farabi konusunu, O'nun biri aşıkane, diğeri hakimane iki şiiri ve bir hikmetli sözü ile bitirelim:

Ruhumu kı'nasanız bile kalhim heran sizi arzular ·

Aşk ve emelin ta~rik ettiği aşıknasıl oturup,kalır?

Eğer ruh, şahlanmışsa benim sizd.en başkasına ihtiyacım yokken, nasıl olur da O, sizin yerinizi tutabilir?

*** ' Sizden nice topluluklar kalbime ulaşm.ak için kendilerini arz edip

sergilediler, ama ona ulaşap1~dılar.

. Zaman kısa olunca Sohb~tin yararı y~ktur. Ayrıca kendisinde bıkkınlik bulunan lider ile ağrıyan başın da sohbette fdydası yoktur.

.Evime kapaıiıp şerefimi bulunan kadarıyla yetinerek !<onıdum

Böylece kazandığım şarabmiçirim ve avucumda onun.padaklığı var.·

Sözlerinden birisi: Ağacın olgunlaşması meyve ile olduğu gibi saadeti.n ikmali de güzel ahlak iledir. · ·

***'''* Tembih: Filozofların bu münasebetle söz konusu ettikleri problemler

hakkındaki düşüncelerden din bilimcil~ri tarafından kabul görmeyenleri Kelam · ilminde geniş olarak araştmhp sorgulanmıştır.

/