iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM· - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_ATALAYB.pdf ·...
Transcript of iKTISADi. KALKlNMA ve iSLAM· - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D013936/1987/1987_ATALAYB.pdf ·...
TARTlŞMALI iLMi TOPLANTlLAR DİZİSİ
iKTISADi. KALKlNMA ve
iSLAM·
Prof. Dr. Beşir Harnitoğulları Prof. Dr. Sacid Adalı Doç. Dr. Mehmet Bayrakdar · Doç. Dr: Beşir ·Atalay
Doç. Dr. İbrahim Erol Kozak Dr. Erdal Tekarslaıı ·
Doç. Dr. Arif Ersoy Mehmet Genç İsnıet · Özel
Doç. Dr. Ahmet Tabakoğlu
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI YAYlNLARI
Kamilpaşa Sokak 7/1, Fatih-İstanbul/34260 Kocamustafapaşa V.D. 4819700022
Tel : 523 54 57 - 523 74 36 tstanbui-1987.
ı. GİRİŞ
İKTiSADi KALKINMADA. GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ
(Japon Örneği)
Doç. Dr. BeşirATALAY Atatürk Üniversitesi İktisadi ve -İdari Bilimler. Fak. Öğretiİn Üyesi
Bu tebliğde, İktisadi Kalkınmada itici dinarrıikler ·olarak Ge.leneksel Değerlerin yerini ve rolünü Japonya örneği ile açıklamaya çalışacağız. Yalnız, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, giri§ . mahiyetinde, önce -bazı kavramlar üzerinde durmak gerekir.
iKTiSADi KALKINMA:
Bugün, iktisadi kalkınma denildiğinde genellikle «büyümeıı anlaşılmaktadır. Milli.Gelir veya Fert Başına Milli Gelir kutsal_bii ölçek gibi kullanılmaktadır. Bunlar yüksek olursa iktisadi kalkın• ma gerçekleşmiş kabul ediliyor.·
Fakat, özelikle yüzyılımızın ikiİıci yarısıi:ıda, artık iktisadi kalkınmanın ·sadece «büyümeıı kabul edilemeyeceği, bunurı, y~rine
«Sağlıklı Kalkınmaıı anlayışının savunulması gereği geniş şekilde gündeme gelmiştir. önemli olan toplum ve insanın mutlu ve huzurlu olması, btmalımlara sürüklenmemesidir. İktisadi kalkınma bu
66 1 İKTİSADİKALKıNMA VE tsLA,M
huzuru sağlamalı, toplumda bütünleŞmeyi · ve uyumu artırmalı
dır. Aksine, bunları sarsan bir büyili:ne· sağlıksız kalkınmadır. Bu tür anlaYJ.§ ve .. tartışmalar öncelikle gelişnı.i§ denilen sanayi
toplumlarından yükselmektedir. Çünkü, bugün gelişmiş sanayi toplumlannın bu açılardan çok problemleri vardır. Bu toplumlarda sosyal bütünleşme azalmış, çözülme .başlamış, deviant (sapık)
davranışlar yaygpılaşmış, yalnız ve mutsuz insan genellik kazanmış, aile ve cemaat parçalanmaktadır. Tüketimin sürekli körüklerimesi eşya ile Özdeşleşen bir insan tipini oluşturmuştur. Buna «materyalist insann da denilmektedir. Bütün düşünce ve hayatı sürekli çok kazanma ve çok tüketme üzerine şekillenem insan ti-pidir.·. . . .
Özet. olarak, sadece büyürneyi hedef alan iktisat politikaları tabiatı, toplumu ve insanı tahribeder hüviyette görülüyor. Blıriun ulUslararası platformda doğurduğu sömürgecilik, ulusçulukJ savaş. . gibi büyük çapta sonuçları da söz konusudur. Buradaki konumuz esas olarak bu olmadığı için ayrıntıya girmiyoruz. Fakat, gelişmiş sanayi toplumla~ı düşünüileri ve sosyal bilimciler bu konuda ade.ta ((alarm çanları» çalıyar ve uyarıyorlar. Bunların teklifleri·· ise . çok çeşitli ve ayrıntılı. Esasta şu noktada toplanabilir: ·İktisadi kaf· . kınına veya toplum kalkınması sadece ekonomi- boyutlu ve büyürneyi hedef alıcı alanlara dayanmamalıclı.f .. Kaİkinma pl:imları mut• laka Sosyal Planlama ile birlikte yürütülmeli, sadece daha çok ge-
. lir değil, yaşanabilir bir toplum meydana getirme hedeflenmelidir. Çünkü, sanayileşme geniş çapta sosyal etkilere sahiptir. Bütün.açılar göz önüne alınarak planlar yapılmalıdır (ı).,
'
(1) Sanayileşmenin ve iktisadi· büyümeinn sosyal 'problemleri üzerinde çok geniş bir tartışma vardır ve gen:lş de bir literatür mevcuttur, ancak kolay ulaşılacSk örnekler olarŞok şunlar verilebilir : · - Alvin. TOFFLER, Şok, Altın Kitaplar Yay., Çev: SeUı.mi Turgut
Üçüncü Dalga, Çev: Ali Seben Aym Yayınevi, 1981: - Erich FROMM, Sahip Olmak Ya da Olmak, Antan Yayınevi, Çev:
Aydın Antan ı982, !st. <Fromm'.ın Türkçe yayınlamış diğer kitaplarına da bakılabilirJ ..
- Oswald SPENGLER, Batının ÇQküşü, Çev: Giovanni Scognomillo . Dergah Yay., 1978, !st. . ·
- I)ora ve Bertra.nd RUS~ELL. Endüstri Toplumıınun Geleceği, Bilgi Yayınevi, 1978, Ankara. . . . .
- D. RIESMAN, N. GLAZER, R. DENNEY, The Lonely Crowd, ı955, York. . ·
- Karen HORNEY, Çağımızın Tedirgin İnsanı, Tur Yay., Çev: Ayda Yörükan, 1980, !st. .
İKTİSADİ KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 67
İslam topiumları için bu hassasiyetın önemi daha da açıktır. Çünkü İslam'da temel odak noktaları fert ve cemaattir. Eşya, gelir, büyüme, gelişme gibi her tür maddi olay ancak daha iyi ve güçlü bir İslam Toplumunun oluşmasına katkıda bulunmasi açısından gerekli olabilir.· Aksine, böyle bir toplumu tahrip katkıda bulunması açısından gerekli olabilir. Aksine, böyle bir toplumu tahrip etmesi sözkonusu ise üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir meseledir. Bu tür etkilerini önlemek şartiyla kabul edilebilir. Bu önlenemezse teknoloji veya büyümenin bir anlamı yoktur. Bu
. sebeple, teknoloji ve sanayiinin kabulü mevcutlardan daha değişik bir modeli ve yoğun .sosyal planlamayı gerektirir. Çün~ü, günü-: müz dünyasında teknoloji ve sanayileşme yanında modernleşme adı ile batının değerlerini de taşımaktadır. Mutlaka sanayileşme veya büyümeden çok; bir İslam Toplumu bağlamında iktisadi kalkınma mümkün müdür, nasıl olacaktır sorularına cevaplar bub mak zorundayız. Müslüman fert ve toplum için sadece ve sadece iyi ve güçlü müslüman olarak yaşayabilmek esas olduğuna ve diğer hiçbirşeyin, hiçbir hedefin bunun önüne geçmemesi gerektiğine göre, ancak bu güçlillüğe hizmeti olduğu kadar ve sürece di.:. ğer araçlar önemsenebilmelidir.
Aslında bu toplantınm· konusu olmamakla beraber, İktisadi kalkınmada .geleneksel değerlerin yeri dediğimizde, sadece kalkınmanın gerçekleştirilmesi açısından değil, aynı zamı;ı.nda yukarda belirtilen topluılı un ·. Çözillmemesi açısından da geleneksel değer-lerin işlevi üzerinde durulacaktır. · ·
GELENEKSEL DEGERLER :
Bir toplumun uzuiı dönemindeki :geçmişinden gelen ve kültürünü oluşturan değerlerdir. Toplum fertlerinin içine işlemiş, toplumu bütünleştiren, o topluma hüviyetini veren örf, adet, ge-· lenek ve inançlardır. Asırlarca, kuşaklar boyu fertlerin. ve toplu-· mun düşünce ve davranışlarını şekillendirmiş ve bu uzun süreçte
- J.K. Galbraith, Kuşku Çağı, Çev : N. Bimmetoğlu-R. AşÇıoğlu, Altın Kitaplar Yay., ısao, İst. . ' .
-M. DUVERGER, Batı'nın İld Yüzü, Çev: C. Eroğul-F. Sağlam, Doğan Yay., ı977, Ank.
- Pitirim A. SOROKIN, Bir Bunalım Çağmdıı Toplum Felsefeleri, Çev ; Mete Tuncay, Bilgi Yayınevi, 1972, Ankara. · :
6s l İKTİSADİ KALKINMA VE !SLAM
kendisi de şekillenmiştir. Bugünkükuşağa uzun yıllardan, atalardan, dedelerden gelmiştir. Bazan resmi normlarla korunmuş, bazı
· dönemlerde fertler ve toplum onlara resmi normlardan daha kök- · lü inanç ve bağlılık göstermiştir. Toplumda ortaklığı, sıcaklığı, da:yanışmayı ve bütünleşmeyi sağlayan da bunlar olmuştur. Geleneksel değerlerin kaynakları çok çeşitli olmakla beraber, önemli olan toplumun bunları benimsemiş olması ve asırlarca bünyesinde yaşatmış olmasıdır. Tarihin yeni kuşaklara en önemli mirasıdır. Her toplumda ve hayatın her alanında bunları görmek mümkündür. Şüphesiz, _zaman bazılarını değiştirmiş ve bazılan yeni ilave edilmiştir. Veya, bazılan son yıllarda planlı sosyal değişmelerle ·toplumların bünyelerinden atılmaya çalışılmaktadır. Bu yüzden · gelenekçi-modern toplum ayrımlan doğmuş, toplumlarda yoğun
mücadelelere yol açmıştır. Gelenekçi toplum, kuşaklar boyu gelen ve kendisine miras kalan gelenekleri korumaya ve halen bu · geleneksel değerlere göre yaşamaya .. çalışan toplumdur. Muhafakar terimi de buradan doğar; koruyan, muhafaza eden, gelenekleri terketmeyen anlamına gelmektedir. Yine, ilerici-gerici gibi kav- .. ram ve tasniflerin temelinele de bu yatar. Şüphesiz, bunlar günlük dilde iyi-kötü; doğru-yanlış gibi ikilemeler içinde kullanılıyor, fakat biz o anlamlar içinde almıyoruz, esasen sosyal bilimlerde bunlar değer yargıları olarak kullanılmazlar, sadece tanımlamak ve tesbit için belirtilirler. Gerici, geriye bakan, kendinden önceki kuşaklardan gelenlere göre yaşamak isteyendir. Ayrıca, müslüman için bu tür kavramların bU: bağlayıcılığı olduğunu da sanmıyoruz.
· Onun için İslamın emrettikleri ve nehyettikleri önemlidir. Bu geçmişte olmuştur veya olmamıştır, olmuşsa, o geçmişe sahip çıkılır, olmamışsa değil.
Burada önemli gördüğümüz bir noktayı da açıklamak isteriz: Normal olarak din geleneksel bir değer olarak ele alınmamalıdır. Çünkü, din hep yenidir, canlıdır. Dinle her fert kendisi muhatabdır ve bizzat sorumludur; Ataları inandığı ve uyguladığı için o da kabul ediyor olmayacaktır, bu taklit olur. Bu tür dine bakış sağlİksızdır ve atalara tapmaya kadar gidebilir. Fert bizzat inanacak, düşünecek, karar verecek, kabul edecek; öğrenecek, sorumluluklarını bilecektir. Pinin de diğer değerler gibi bir toplum geleh(:lği olarak
·kabul edilmesi asla dinin mahiyeti ile bağdaşmaz. Din bir gelenek olarak görülmeye ve algılanmay~ başlandığı an diğer bir tehlike .doğacak, dinin aslı ve özü yerine ataların yaşadığı diiı örnek alınmaya başlayacak, böylece din saptırılacaktır. Bütün dinlerin değiş-·
İKTİSAD İ KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 69
tirilmesihde veya özünden uzaklaştırılmasında bu faktörün rolü oldukça önemlidir.
Fakat, diğer taraftan, din o toplumun geçmişinde asırlarca yaşanmış da olabilir, yani o toplumun geçmişindeki değerlerinden biri de olabilir. Ayrıca, Japonya örneğinde ise neyin gelenek, neyin din olduğunu belirlemek çok güç kabul edilmektedir. Hepsi kaynaşmış, birbirine girmiş vaziyettedir. ·Zaten Japon toplumunda yaygın bir din yok, birçok din vardır. Bütün farklı dinler ve gelenekler Japon «Kokutai»sini oluşturan bir bütündür. Japonya çok özel bir durum olmakla beraber, her toplumda bu etkileşimi şu veya bu dozda görmek mümkündür. Örf ve adet pek çok unsuru -dinden almış olabiliyor. Hatta, dinin geleneksel ve taklidi hüviyette yaşandığı toplumlarda geleneklerin de dine girdiği bid'atlar oluşturduğu, insanların din niyeti ·ile bunları yaşadıklarını görmek mümkündür. Bu sebeplerle, Japonya örneğinde dini de geleneksel değerler içinde almak zorunluluğu mevcuttur.
Diğer bir nokta ise; geleneksel değerlerin iktisadi kalkınmada, fertleri daha güçlü şekilde motive ederek itici dinamikler olabileceğini incelerken, şüphesiz bütün gelenekleri bu planda ele alıyor olmayacağız. Bütün geleneksel değerlerin ferde doyu:trı vermede, toplumu bütün tutmada olumlu payı bulunabilir, fakat kalkın-mada itici dinamik işlevini görmeyebilir. ·
, İKTiSADi- KALKlNMA- İDEOLOJİ- İNSAN· İLİŞKİSİ :
Burada açıklanınası geerken bir h~sus da, iktisadi kalkınmanın veya iktisadi olayın sadece eşya ve para ilişkisi olmayıp, temelde insana dayanması, bu sebeple de bir sistem meselesi olma-sıdır. · ·
Klasik iktisatçılar iktisadı bir sosyal bilim olarak değerlendirinişlerdir: Genellikle, topluniu.konu alan Sosyoloji ile içiçe girmişlerdir, ve bu ilişki içinde gelişmiştir. Şu açıktır ki, iktisat veya kalkınma bir sosyal olaydır ve temelinde insan yatar. Sosyal ve psikolojik boyutları çok önemlidir (2).
C2l İktisat- Sosyoloji ve iktisat- ideoloji ilişkisi konusunda özet bir tartışma için aşağıdaki makaleye bakılabilir: Beşir Atalay, İktisatta Metod ve ülmler tasnifindeki yeri; İşletı:İıe Fakültesi Dergisi, C. 3, S. ı-2, Şubat 1978, s. 177-196.
70 1 lKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM
' .
Bu sebeple, her iktisadi sistem aslında temel bir · ideolojinin içinde yer alır. Yani, bir büyük boy toplum sisteminin parçasıdır. İdeoloji topyekun .fert ve toplum davranışlarını diizenler. Her iktisadi sistem de ancak kendi ideolojik bütünlüğü' içinde yürüyebilir ve başanya ulaşabilir. Yani, kendine uygun insan ve toplum tipi ister. Diğer b.ir ifade ile, belirli iktisat anlayışları kendine ters
, dܧen insan ve toplum tipleriyle ve sosyal sistemlerle başanya ulaşamaz. Bu anlamda, «ideolojisi olmayan bir iktisadi 1 sosyal sistem dܧünülemez.» (3). Diğer bütün toplumsal ilimler gibi, iktisat da «ideolojik» kabul edilmelidir (4). Mesela, liberal iktisat teorisini kapitalist dünya görüşü içinde anlamak, değerlendirmek ve uygulam,ak mümkündür. Teşebbüs sahibi, kendi çıkarını düşünen herşeye ticari bakan, acımasızca rekabet eden insan ve buna uygun toplum olmazsa liberalizm yürümez, yürüyemez. Ancak, kapitalist sistem bu tür insanı ve toplumu hedefler, bunu geliştirir ve kendi iktisat doktrini ·olan liberalizme de bu sistem içinde başarılı olur. Bu anlamda, her dünya görüşk, öncelikle kendi istediği insanı ve toplumu şekillendirmeye çalışacaktır. Aynı zamanda devamı da bu konudaki başarısına bağlıdır.·
İslam ve ise bu ideolojik bütünlük içinde inanan insan ister. İslami sistem tamamen bu inanan insana bağlıdır. Bu insan olmadıkça, sadece kurallar ve kurumlarla sistemi yürütmek mümkün olmaz. islama kül olarak bağlı ve bu inanem içine işlediğt
· insan gerekir, ve toplum gerekir. İslam da öncelikle bu tip insanlan yetiştirmeyi hedefler. Bir İslam İktisadmdan bahsedilecekse, o da ancak bu ideolojik bütünlük içinde söz konusudur. Ve bu nokta çok önemlidir. Yoksa, İslam'dan ayrı onun bir iktisat daktrini olamaz. inanan insan ve toplumda İsla.m•m yaşanınası olabilir, çünkü İslıım bir kull~ sistemidir, hayatm en fer~ alanmdan en toplumsal alanma kadar birbirinden soyutlamak mümkün değildir. Karakoç'un belirttiği gibi, «İslam'm her cephesinde· old, u- · ğu gibi,. iktisat görüşünün aranmasında da birinci prensip ~nun İslam ·dışı sistemlerden farklılığıııı kabul etmekse, ikinci prensip de, İslam'ın bu cephesinin öbür cephelerden1 yani, inanç; iba~et, ahlak, hukuk, sosyal hayat ve genel' dünya görüşü cephelerinden.
(31 Beşir Haınitoğuları, İktisadi Sistemlerin Temelleri, SBF Yayını, 1984, Aıikara, s. 224.
· (4) Gülten KAZGAN; İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, Bilgi Yayınevi ı974, Ankara, s. 26
-İKTİSADİ KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 71
ayrı ve bağımsız ele alınamayacağını, daha doğrusu, onlar göz önünde t~tulmadan, söz konusu olamayacağı prensibidir.ıı {~).
Burada bizim ortaya koymak istediğimiz de bu ideolojik bütünlüğün ortaya konulmasıdır. Bu konuya· tamamen ideolojik boyuttan bakınarnakla beraber, çok .benzer şekilde, iktisadi kalkın.:.
. İna ve zihniyet ili§kisi üzerinde de çalışmaiar olmuştur. İslam ta:. riliinde bunun örneklerine çokça rastlanahilir. Batıda ise, Marksizme bir tepki de sayılabilecek Weberien' tez bu görüşü d~ha güçlü hale getirmiştir. MaxWeber, 19. Yüzyıl sonlarında BatıAvrupa ve Kuzey Amerika'da Kapitalizmin gelişmesinin sebepleri üzerinde araştırmalar yapmıştır. Ve şu tezi ileri sürmüştür : Kapitalizm, daha çok Protestanlığın yaygın olduğu toplumlarda gelişmiştir, Protestan ahla}G. Kapitalizmin gelişmesini etkileyen eiı önemli faktördür. Protestanlık ve onun kolları ve Calvinizm ve Püritanizm rasyonalizİne, teşebbüse, tasarrufa, dünyada çok çalışıp başarılı olmaya çok önem vermektedir. Dünyadaki bu başarılar ahirette ödüllendirilecektir. Bu faktör ve zihniyet Kapitalizmin ve sanayileşmenin o toplumlarda gelişmesinin temelini teşkil eder (6); Yani, iktisadi gelişmenin ve servetin temelinde din ve zihniyet yatmaktadır. Bu topiumlardaki ·iktisadi davranışları ve sosyal değişmeyi şekillendiren de bu zihniyet meselesidir. Bu konuda, Türkiye'de iktisadi davranışlara din ve_ zihniyetin etkisini ise Ülgener incelemiştir. Tarihi bir süreç içinde özellikle Osmanlı Toplumunda bu etkileşimin izlerini aramaktadır. Fakat, Ülgener'de gördüğümiiz, etkileşimi ideolojik bütünlükten çok, çeşitli Tasavvufi faktörlere bağlamış olmasıclır (7).
Burada da bu ilişkiyi belirlemek, örneklendirrnek için, Japon . zihniyetinin ve bu zihniyeti oluşturan geleneksel değerlerin Japon
. · ya'nın iktisadi kalkınmasındaki rolü üzerinde durulacaktır. Bu örnekle konuya ıaçılıp:ı sağİarnaya çalışacağız. Belirtmek istediğimiz;
C5J Sezai KARAKOÇ, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Ötüken Yaymevi, 1967, İstanbul ,s. 12.
(6) Max Weber, The Protestant Ethic and the or Capitalizm, İngilizceye Çeviren=· Talcott Parsons, 1958, New York.
(7J ·Bu konuda Ülgener'in yayınlanan şu üç kitabına bakılabilir : Sabri F. ÜLGENER, İktisadi Çözülmenin- Ahlak ve Zihniyet Dünyası,
Der Yayınlan, 1981, ·İstanbul. Zhniyet, Aydınlar ve İzm'Ier, Mayaş Yayınları, 1983, Ankara. İslam, Tasavvur ve Çözülme Devri İktisat Ahlaio, Der, · Yayınlan,
.1981, İstanbul. '
72 1 İKTİSADI KALKINMA VE İSLAM
toplum kalkınmasında fertleri motive etmek için sadece daha çok gelir ve daha çok harcama hedefini göstermek yeterli değildir. Aksine, fertleri harekete geçirecek daha güçlü, büyük, toplum ha-. yatında köklü hedefler gerekir. Bunlar ise genellikle ilk görünen yüzü maddi olsa da, onların arkasında bulunan bazı değerlerdir. Bu değerler toplumdan topluma değişebilir; Batı'da Proteştanlık, Japonya'da «Kokutai», yani Japon İdeali, başka bir toplumda başka değerler olabilir. Bunlar fertlerin iliklerine işlemi§ inanç ve de-···ğerlerdir. .
Niçin örnek olarak Japonya'yı seçtiğimizi de kısaca açıklayalım: Bunun başlıca üç sebebi vardır.
a) Japonya sanayileşme ve iktisadi gelişmesi çok ileri bir ül-' kedir. Sıralapıada .Amerika ve Rusya'dan sonra üçüncü sırada yer
almaktadır. Sanayileşmeye Batı'dan sonra başlamış fakat.onlardan ileri seviyeye geçmiş tek Doğu ülkesidir.
b) Japonya üzerine yapılan çeşitli sosyal araştırmalarda, ileri tekp.oloji ve gelişmeye rağmen toplum bütünlüğünün korunduğu, bellili oranda cemaat yapısınin devam ettiği, geleneksel değerlerin birçoğunun halen yaşadığı, Batı sanayi toplumlarına has birçok değişimin görülmediği belirtiliyor.
c) 19. Yüzyıl sonlarında sanayileşmeye başladığından itiba.; ren·Japonya'da geleneksel değer, inanç ve motiflerin kalkınmada büyük rol oynadığı, yöneticelerin bu değerleri israrla korumaya çalıştığı ve hatta kalkınmada itici dinamikler Ölarak kullandığı, fertlerin bunlarla motive edildiği ve toplumun çözülmesinin de bu şe-·
. kilde önlendiği israrla vurgulanmaktadır. Başlıca bu üç sebeple, kalkınma 've zihniyet meselesini açıkla
mak için Japon modelini alıyoruz. Bunlar doğru mudur, yöneticiler bu bütünlüğü korumak için ne gibi planlar yapmışlardır, bunda Japon tarihinin rolü nedir gibi sorulara cevaplar aranacaktır. Acaba Japonya'da teknoloji, sanayileşme, kentleşme her top-· lurnda yaptığı değişimleri .gerçekleştirememi§ midir sorusu da önemlidir, bu sonda kısmen tartışılacak, fakat ayrıntısı ile incelenmeyecektir.
, 2. JAPONYA'DA İKTİSAD İ KALKlNMA VE GELENEKSEL DEGERLER
Önce de belirtildiği gibi, bugün Japon toplumunun sanayileşmesine geleneksel pek çok değeri koruduğu konusunda yaygın ka-
İKTiSADi KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 73
naat vardır. Hatta, sanayileşme ve iktisadi gelişmesinde bu değerlerin büyük rolü olduğu, bunları koruyarak bu yönde kullandığı da vurgulanmaktadır. ·Bu gerçekten böyle midir? Böyle ise nasıl başarılmıştır? Geniş değiştirme gücüne sahip yoğun teknoloji ve kentleşme orada başarısız mı kalmıştır? Geleneksel Japon zihni-
. yeti bugünkü Japon kaJkınmasında nasıl bir rol oynamıştır? Bıuıları korumak için Japon yöneticileri" ne gibi tedbirler almışlardır? Burada bu tür konular incelenmeye çalışılacaktır.
Ancak, başta belirtmek gerekir ki, Japon kültürü üzerinde çalışanlar Japon toplumunu tahlilin çok zor olduğunu, diğer topliunlardan farklı durum arzettiğini, bu konularda tam kesinliklere varinanın neredeyse mümkün olmadığını belirtmektedirler. Gerçekten, Japonya bir çok açıdan kendine haslık göstermektedir. Alışılmış ölçeklerle Japon kültürü tahlilinde yanılma payı büyük görünmektedir. Mesela, bu toplumda din olgusunu tesbit ve tahlil olağanüstü zorluk göstermektedir. Japon toplumu, Batılı sosyal bilimcilerin geliştirdiği, klasik, geleneksel-modetn · kalıbına da sığdırılamıyor. Bu sebeple, buradaki tesbitler de, şüphesiz· kesinlikler taşımayabilir. Neticede, bu bir saha çalışması değil, daha önce yapılmış. çalışmalara dayalı tesbitlerdir.
Japonya'da sanayileşme, yani, gelişmiş bir şanayi toplumu oluşu veri olarak kabul edilecektir. Bu açidan ekonomik göstergeler ve açıklamalar ele alınmayacaktır. Dünya genelinde, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'dan sonra üçüncü sırada gösterilmektedir. Ancak, sonra~i açıklamaları kolaylaştırmak için Japonya'nın sosyal tarihine kısaca bir göz atmak gerekmektedir.
A. JAPONYA'NIN SOSYAL TARİHiNE KISA BAKIŞ
Japon adalarındaki. insanın tarihi M.Ö. 1200 yıllarına kadar . götürülmektedir. İlk insanların Asya'dan bu yıllarda geldikleri kabul edilir. Daha sonra Orta Asya, Moğolistan ve Çin'den nüfus gelmiştir. İlk devre arkeoİojik bulgularından bunlar tesbit edi-lir (8). .
Tarihi kaynaklara dayanarak, Japon Tarihi'ni başlıca altı
devre halinde incelemek mümkündür. Birincisi: M.Ö. 660'larda: ilk impaı:ator olan Jimmo Tenno ile
'(8} W. Eberhard, Uzak Doğu Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1957, Ankara, s. 19-21 <Tarihi bilgilerde Eberhard esas alınmıştır.)
(
74 1 lKTlSADi KALKlNMA- VE İSLAM
başlayan ve Yarnato Hükümdar Ailesi Döriemi olarak belirtilen imparatorluk Devri. Bu dönem M.S. llOO'lere kadar sürer. Tarna-
ı . . men feodal bir yapı vardır. Toplum dışa kapalıdır. Ilk defa _dışa. açılma M.S. 57'lerde Çin' e olur. Zaten Japonya'nın ilk dış il.işkileri büyük oranda Çin, sonra Kore ve Moğollar'dır. Çin heyetleri de 250'lerde Japonya'ya gelir. Giderek Çin'den Japonya'ya yerleşenler olmuştur. Bu dönem Japon kültüründe Çin'in etkisi çok fazladır. Özellikle M.S. 400'lü yıllarda bu ilişki çok gelişmiş ve Çin'den çok şey alınmıştır. Japonların milli dini olan Şintoizm yanında, Çin'den yeni din bile ithal edilir, ;sudizm felsefe dini olur. San'at, felsefe, y~zi ôili tamamen bu ülkeden alınır. Bu ilkdevrede, Japon Kültürü'nün çok «ilkel ve yetersiz» olduğu, ancak Çin'den aldıklan ile güçlendiği kabul edilir.
· ikinci devre, Şogunlar devridir. İlk devre ile Şogunlar devrine geçiş arasında 30 yıl süren bir Sarnuraylar dönemi vardır. 1156' da imparator ağırlıklı devre bitmiş, yönetim ikinci plandaki güçlerin eline geçmiştir, yiıie imparator sembolik olarak vardır. Bu 30 yıl tam bir askeri yönetim söz konusudur. Japon tarihine Samurayların geçişi de bu yıllara ait. Daha sonra ise 19. yüzyıl sonuna kadar sürecek olan Şogun devri başlar. «Şogun» ünvanı ilk defa ll85'te Yaritorna isimli generale «Seli- Tay- Şogunı> (barbarları mağlubeden general) ismi verilmesi ile başlar ve artık devam eder.
/ Bu Yaritorna ile artık kudret iİnparatordan çıkmış, ayrı bir şehirde oturan Şogun'da toplanmıştır. İmparator ise kendi şehrinde sembolik mahiyette hayatuıı sürdürmüştür. Şogunlar yönetimi ve Şogunluk kavgası Japon Tarihi'nde çok yer tutar. Bu devrede, 1542' de ilk Avrupa gemisi ülkeye gelir. Bu tarihe kadar Batı ile ilgileri yoktur. Bu ilk keşiften sonra 1459'da Hı·istiyan misyonerleri olan ilk Cizvit papazları da gelir. Bu yıllarda Hristiyanlık biraz yayılmıştır. İçte huzuru da bozarlat. Bunun sonucu bütün Hristiyanlar ülkeden kovulur. Batı, Japonya'yı keşfetmişti ve Japonlar da Batı'nın sömürgecilik politikasını önce misyonerler göndererek yürüttüğünü öğrenmişlerdir. · Üçüncü devre, yine Şogunlar devri, fakat bazı özellikleri olduğu
için Tokuga va Şogunları devri olarak belirtilir. ı 7. yüzyılın ilk yarısından ·1876'ya kadar Tokugava ailesinden gelen Şogunlar ülkeyi yönetir. Tokugavalar'm yönetime geldiğind,e batılıların adaya gel-· mesi yoğunlaşmıştır. İngiliz, Portekiz, ·İspanya, Hollanda gibi ülkelerin ticaret gemileri sık sık gelirdi. Ticaret şirketlerinin şubelerini de bu ülkede açmışlardı. Hristiv~nlık propagandası çok art-
1
L
İKTİSADİ KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 75
' mıştır. Ülke içinde hristiyan sayısı arttı ve yönetime karşı ayaklan-maları dahi oldu. Bunun üzerine, bütün hristiyanlar öldürülür, batılılar ülkeden kovulur, ülke dışa kapatılır. Sadece küçük bir grup Hallandalı kalır. Ülkeye disiplin getirilir, yeni beylikler kuru,. lur ve Samurayıara verilir. Bu. devreden itibaren 200 yıl ülke dışa kapalı kalır. Japonya'da geleneklerin ve tabakalaşma:nın güçlen- . diği, Japon hayatındaki köklü kural ve kurumların yerleştiği, milli birliğin tam olarak sağlandığı devredir. Dıştan etkilenme olmamıştır. Tam kapalı bir. kutu kalmış, o tarihlerde batıda kan deryası sürerken «Japonya sihirli bir uykuya dalmış bulunuyordu» (9).
Dördüncü Devre, İmparator' Meiji dönemidir. İmparator tekrar güç kazanır ve Şogunlar devrini bitirir. 1867'deİmparator Meiji ile başlar ve Ikinci Cihan Savaşı yenilgisine kadar sürer. Bu döneme isiahat ve gelişme devri denir. Japonya'nın sanayileşme Vy güçlenme devridir. Ülke .dışa ölçülü şekilde açılır, batıdan para sistemi, takvim, eğitim sistemi, teknoloji, uzman getirilir. Hızlı bir sanayileşme, eğitim,. şirketleşme, imar faaliyeti başlar. Tokugava devrinde şekillenmiş Japon disiplini de kullanılarak büyük mesafe alınır. 1890'da seçim sistemi de kabul edilir ve seçim yapılır. Yeni anayasa, sistemi değiştirmiştir, fakat bu devrede yine otorite ve disiplin esastır. 1930'lardaki ıcgeneraller kabinesiıı ile <cbüyük asya» fikri ve fetih düşüncesi gelişir. Genişleme siyaseti ve Alman dostluğu ile harbin içine girer.
Beşinci Devre, yenilgi sonucu, 1945'te başlayan Amerikan iş
gali dönemidir. 1952'ye kadar sfuer. İşgal yönetimi, anayasa, eğitim sistemi, toprak reformu, kişi hürriyetleri gibi sahalarda önemli düzenlemeler yapar. Bu işgal c:tönemi Japon, toplumunun değişmesinde pekçok yönde etkendir. Batı ·hayatından pekçok unsur bu devrede girmiştir, Birçok değişimi, İşgal Yönetimi, ya bizzat yapmış veya birçoğunun tedbirlerini alarak uzun vadeli anlaşmalarla şart koşmuş ve sonra gitmişlerdir. Öyle anlaşmalar yapılmış ki, ıbugün dahi birçoğu Japon hayatını direkt etkilemektedir. Ordu,
· Eğitim, toprak reformu, anayasa bunların başında gelmekteçlir. Mesela, eğitim programıarına konulan sınırlar bugün. dahi kaldırılamamaktadır.
Son Devre, 1952'den bugüne geçen dönemdir. Demokratik bir sistem, batı etkisinde değişim devam eder. Yine, imparator (güne-
(gl· Eberhard, a.g.e., s. 166.
76 1 İKTiSADI KALKlNMA VE İSLAM
şin oğlu) semboldür, fakat savaş yenilgisi ve işgal sonrası Amerikalı işgal orduları komutanı Mc Arthur'un bizzat ayağına gitmesi so-
. nucu eski karizmatik gücü ve otoritesinin kalmadığı belirtilir. Sa- .· vaş yılları duran sanayileşme hızı tekrar artar. Dışa daha çok açılmıştır. Batı tipi sanayi topluınıarına has özellikler yaygınlaş
mıştır~
B. JAPONYA'NIN SANAYiLEŞMESİNİ DE OLUMLU YÖNDE
ETKiLEYEN BAZI GELENEKSEL DEGERLERİ
Japonya'nın iktisadi gelişmesini ve sanayileşmesini inceleyenler, genellikle, Japon geleneğini önemli etken olarak görüyorlar. Bu konudaki bazı tesbit ve tartışmaları sıralamak gerekiyor. Yalnız, kültürün bütün unsurlarını ele almak mümkün değil; daha çok ferdi ve cemaati diri tutan ve motive eden kültür unsurlarına ağırlık verilecektir. Burada incelenecek olanlar, uzun dönemde toplumda şekillenmiş geleneklerdir. Özellikle Meiji isiahat döneminde sanayileşmede rol oynamışlar ve korunmaya · çalışılmışlardır. Bugün bu kültür unsurlarının bir kısmı devam etmekte, bir kısmı zayıflamış, bazıları hüviyet değiştirerek devam etmektedir. · Bunlardaki değişime de sonuçta kısaca değinilecektir.
Geleneksel olarak devletin konumu ve devlet-vatandaş ilişki
si ilk planda belirtilebilir. İlk sanayileşme Meiji isiahat dönemi ile başlar. Ülke dışa açılır, özel şirketlere ·yardım edilir ve bu şir-: ketler ticaretten sanayie. geçerler (10). Devletin bizzat sanayileşme ve kalkınma çalışmalarına ·direkt olarak katıldığı ülkeler başında Japonya zikredilmektedir. Bilim ve teknoloji çalışmalarına eğit:tm ve bizzat uygulama ile devlet öncülük eder. Bütçe ayrımı, yabancı hoca ve uzman temini, okul açma, dışarıya öğrenCi gönd.erme, kitap tercümesi, altyapı tesisi ve ağır teknoloji trı;ı.nsferi
bunlardandır (11). İlk de\rrede devletin birçok sanayi yatırımını bizzat yapması bir örnektir (li:). Bunu ise, önce güçlü bir millet geliştirerek yapmıştır. Halkın, otoriteye ve devlete geleneksel olarak bağlılığı çok güçlüdür ve bu geçmişte şekillenmiş bağlılık
(lO) Eberhard, a.g.e., s, 204. (ll) Robert H. Lauer, Perspectives on Social Change, Allyn and Bacon, 1978,
Boston, s. 233. Cı2J Tayyar Sadıklar, Kalkınma Yolunda Japon Örneği ve Türkiye, ı971,
Ankara, s. ı22-129.
İKTiSADI KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 77
büyük avantaj olmuştur. Meiji, akıllı yönetimi ile bir sembol olmuştur. Halk kendisine tapareasma inanmıştır. Böylece, h;:ı.lkı da harekete geçirmesini bilmişlerdir. 1870'lerde. tek slogan «güçlü ve zengin bir milletıı şeklinde idi (13). Yönetimin inandırıcılığı ve çabası olmazsa halkın harekete geçmesi daha zor olacaktır.
Tabü, Japon toplumunda geleneksel olarak; disiplin ve devlete bağlılık bu noktada önemlidir. Uztin bir tarih süreci içinde bu şekillenmiştir. Japonya'da feodaliziDin ve özellikle samuray. ağırlıklı Tokugava döneminin en önemlifaydası olarak bu disiplini kazandırması, itaat etmeye alıştırması kaydedilir: Meiji yönetimi bu disiplin içinde bir toplumu devralmıştır. Öyle ki, «bu disiplin yeni zamanın şartlarına çok uygun idi ve Japonya'nın medornleşmesine çok yardım etmiştir» (14). Esasen, Japon insanında imparatora ve devlete bağlilık hayatın tek amacı gibi şekillenmiştir. Bu bağlılık ve milli birlik Tokugava devrinde en iyi sağlanmış ve toplumda tam bir bütünleşme kurulmuştur. «Dünyanın bir ucunda oluş, tecrid politikası ve beyaz ırktan farklı yaratılış Jap.onya'da kuvvetli bir· milli şuur ve birlik ortaya çıkarmıştır» (15). Uzun bir izole J;ıayat dıştan etkilerneyi önlemiştir.
Milli şuur ve devlete bağlılık içiçe alınmalıdır. Japonya'da milli şuurun gelişmesi; özellikleri, toplum hayatında ve sanayileşmede etkileri oldukça geniş boyutludur. Bu duygu, devlete bağl~lık, devlet için kendini feda etmek, kurallara uyma, iyi bir vatandaş olma anlamındadır ve kalkınmanın temel faktörüdür. «Kokutaiıı olarak da isimlendirilen bu milli duygu, bağlılık, inanç her. Japon vatandaşında güçlüdür. Herkes kendini, bu «kokutaiıınin p·arçası görür (16) • «Kokutaiıı Japon dağınakla kazanılan ve bugün de duygu olarak taşınan, taşınması gereken en· önemli unsurdur ve eğitimle daima geliştirUmeye çalışılır.
' Aile bağı, cemaat ruhu ve otoriyete bağlılık Japon milli karak-terinin temellerinden ve bunun iş yerine taşınması ise sanayide verimin önemli faktörlerindendir. Esasen, aile, cemaat ve devlet hep
(13l Robert E. Ward, uPolitical Modernization and Political Culture in Japan», Political Development and Social Change, CEd. By. J. L. Finkle and R. W. Gablel, New York: John Wiley and Sons, 1971, s. 401·477.
(14) Eberhard, a.g.e., s. 207.
(15l Sadıklar, a.g.e., s. 82. ( 16l Parker J. Religion, Political Modernization and Secularization, Case
Studies in Ameiica, Turkey and Japan CBasılmamış Doktora Tezil, Berkeley : University of California, 1970, s. 166.
78 1 İKTiSADi KALKlNMA VE İSLAM
«grup ruhun ve otoriteye bağlılık üzere gellşmiştir. Japonya'da geleneksel aile geniş akrabalık sistemine dayanır. Her geniş aile grubunun bir başkanı vardır, bu genellikle babadır. Baba öldüğünde büyük oğula aile birliği ve miras kalır. Erkek evlat daima önemli kabul edilmiştir. Özellikle Şog).illlar devrinde bu yerleşmiştir. Toplumdaki feodalizmin uzantısı ailede' de aYrıen geçerlidir. Evliliği de geniş aile kontrol eder. Kadın ev işi görür ve erkekten geri plan.:. dadır. Ülke tarihinde aile hep ön planda; merkezde olmuş, devlet de aile grubunu korumak için bütün tedbirleri almıştır (17). Baba olağanüstü güce sahiptir. Baba otoritesi silsile ile imparatora ulaşır. Devlet, hedeflerine varmak için aile yi daima kulla;nmıştır. En önemlisi, otoriteye bağlılığın baba otoritesinden, geleneksel aileden kaynaklandığı, oradan imparatora ye bugün de patrona geçtiği kabul edilir (18). Aile ve devlet birleşmiş gibidir, homojenliği, atalaratapmaya kadar varan aile birliği sağlar (19). Meiji ıslahat devriride aile üzerinde devlet kontrolünün ç-ok artığı, çürikü devletin - . «grup ruhunuı> ve milli birliği korumak ve geliştirmek için en çok aile ve eğitimi kullandığı vurgulanmaktadır,
Aileden sonrakisafhaise grup ve cemaat hayatıdır. Geleneksel Japon toplumu daima cemaatçi yapı göstermiştir. «Bizn duygusu
- ı
insanlar -için temel olmuş, «benn duygusu gelişmemiştir. · Bugün dahi Japon toplumunda cemaat yapısının- ağırlıkta olduğu savunulmaktadır. İlk devirlerden itibaren, aileden ve feodal yapıdan gelen otorite ve birlik ferdi eritmiştir. Öyle ki, «fertler cemiyet içinde erimiştir, şu veyı:ı, bu şahıs yoktur. Baba veya oğui, talebe· veya öğretmen, idareci veya işçi vardır. Japon toplumunda fertlerin tekbaşlarına karar almaları örneği pek az olmuştur. Kararlar grup kararı şeklinde alınmış ve grup sorumluluğu tercih edilmiştir» (20). . . - .
Bunu en ilk devirlerden bugünkü fabrika hayatına kadar uzatabi-liriz. Japon toplumundaki homojenlik ülke çapındaki bu cemaat;. leşmeyi, milli oluşumu kolaylaştırmıştır (2t). Temel bağlılık sta-
117) Robert N; Bellah, ·Continuity and Change in Japanese Society,., Stabi~lity and Social Change, <Ed. •By B. Barber and A. Inkeles> Bostan: Little, Brown and Company, ı971, s. 394. '
. !18l Reinhard Bendix, Nation-Building and Citizei:ıship, Berkeley: Univer-- sity of California Press,- 1969, s. 254. - -
!19l Nyozekan Hasegawa, Japanese National Character, ·Japan : Board ofTourist Industry, 1942, s. 33.
(20l Sadıklar, a.g.e., s. 84 121) Hasegawa, a.g.e;, s. 30
İ,KTİSADİ KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 79
tüye değil grubadır. Gruplar ise tepedeki politikaya· bağlıdır. En önemlisi ._grup hayatdır. Bu sıkı grup hayatı ve otoriteye bağlılık milliyetçiliği ve milli anlayışı, dışa karşı bütünlük içinde ve güçlü olma yi getirmiştir (22). Fert grup içindedir ve bu gruplar fertten çok büyük isteklerde bulunur, fedakarlıklar beklerdi. Grup hayatı her dönemde geleneksel bağların en önemlisi kabul edilmiştir. Hem diğer geleneksel değerleri korumada, hem de sanayileşmede bu grup
. hayatının rolünü belirtmek gerekir (23). Özellikle kasaba· ve köylerde, ahiakın temelinde sıkı. cemaat havasını görmek gerekir (24).
Hatta, bugünkü ·Japon toplumu ·genelde, ·cemiyet mi, cemaat mı tartışması yapılmaktadır. Japonya'nın <<çağdaşlaşmış, fakat toplumlaşmamışıı olduğu savunulmaktadır (25).
Grup hayatı ile otoriteye bağlılık birlikte yürümektedir. Ailede babaya bağlılik resmi grup başkanlarına ve imparatora kadar uzanır. Zaten grup hayatının güçlülüğü de otoriteye fazla }?ağlı-· lıkla sağlanriııştır. İmparatora tanrılık izafe etme veya güneş~n oğlu inancı milli birliği geliştirmiştir. Japon insanında geleneksel disiplin geleneksel formlarla da desteklenmiş, katı denilebilecek ı:ıormlar şekillenmiştir. Bu otoriteye bağlilık bugün işyerlerine de aynen kaymıştır. Devlete ve milli ruha bağlılık, her seviyedeki otoriteye bağlılık olarak kabul edilmiştir. <<Bir mevki serbest rekabetle elde edildikten sonra, artık. otoriteyi kullananın kabiliyeti münakaşa edilmeden körü körüne itaat esastır» (26). Bu özellik Samuraylar devrinde ve Samuray geleneği ile kültürün içine yerleşmiş- · tir. samuray için disiplin başta gelir. Konfüçyanizmin beş ahlak kaidesinden biri olari, çocuğ'Ull babasına karşı itaatı her kademedeki otorite için esas alınmİştır. Samuraylar, «efendisine gösterilecek sadakatın, bir erkeğin en yüksek vazifesi olduğunu söylemiş- . lerdirıı (27). Derebeylik sistemi de bu geleneği desteklemiştir. Yönetime karşı organize bir muhalefetin dahi gelişmediği, milli hedefleri seçmenin otoriteye ait olduğu ve di~erlerinin, buna. itaatı .
(221 Bellah, a.g.m;, s. 387. <231 Bellah, a.g.m., s. 395.
(241 Theodore Brameld, Japan Culture,·Education and Change in Two Communities, New York: Holt, Reinhart and Winsto:fl, 1968, s. 51. .
(2Sl Bozkurt Güvenç, Japon Kültürü, Ankara: T. İş Bankası Yay., 1980,
' s. 12:
C26l Sadıklar, a.g.e.,. s. 85. (271 Eberhard, a.g.e., s. 77.
80 1 İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM
- şiddetle vurgulanır (28): Ferclin en önemli mükellefiyeti bu olduğundan, otoritenin gösterdiği hedefe tam yönelmekte :ve başarı olmaktadır. İş hayatında başarılı olmalarının sırrı diyor Bendix, «otorite ve bağlılıl~:ııtır. Ve bugün de otoriteye bağlılığın temellerini, yeni entellektüelin prensip olarak Samurayıardan etkilenmesine bağlar (29). ·Japon geleneksel kültüründe ve bugün aile ve fertten önce imparatora ve millete bağlılık temel olmuş, bütünlüğü ve ba-şarıyı _sürüklemiştir (3°). .
Disiplin, grup ruhu, otoriteye bağlılık, din, milli ruh ve hepsi birden «kokutaiıı denilen millet ruhu içinde kaynaşmaktadır. Bütün bunlar milleti geniş bir aile imparatorla da baba-çocuk iliş
kisi gibi duygu ve inancı getirmiştir (31) . İşte, grup ruhu,. otoriteye bağlılık ve sonuçta din gibi bir
inanç olan «kokutaiıı duygusu işyerinde başarıyı getirmektedir. Ön-· ce de belirtildiği gibi, gruba bağlılık iş grubuna, otoriteye bağlılık patran veya amire, devlete bağlılık ise şirkete yönelmiş, fertler iş ile aynileşmiştir. İşin•.de başarı ve şirketin başarısı ferdin_ devlete karşı milli duygusunmn. bir gereği olmuştur. «Bizıı. cilik temel olgusu ve ata ailesinin. tamamen işyerine kaydığı, yeni bir <<çalış-
. ma aiıesiıı mefhumun un doğduğu; ferdin işine, iş grubuna, şirketine bütün duygusu VI~ gücü ile sarıldığı önemle belirtihnektedir. İşe girmenin ve· çıkınamın merasiıllli oluşu, bir işten ayrılan ·kimsenin başka bir işe girmesinin çok zor olması da bunda etkendir (82). Geleneksel sosıyal hayatta olduğu gibi, işyerinde de kademelenme, statü, kıdem kalıpları çok öİı~mlidir ve grup hayatını korur. Japon şirketlerindle <<baba ocağııı olma vasfının yalnızlaşmayı önlediği, iç doyumu sağladığı, iş tatmini ile verimliliğin de arttığı, .batılıların da önemle andığı özelli~lerdendir (33). Çalışan kişi, özel hayatını ve ailesimi_ ilgilendiren konular da dahil, iş. ailesinin üyesidir. Güvenç'in aÇıklaması ile, «iş ve . üretim örgütlerindeki bireyler arası ilişkilerdıe aile içi ilişkilermiş gibi kurulur ve sürdürülür. Öyle ki, iş örgütl.erin.in çalışanlarla ilgili konut, eğlence, sağlık, hastalık, tatil, yaş-günü politikaları çalışanların ailelerini de kapsamı içine alıyor. Bu yü~~deri, çalışan kişi çalıştığı işyerine, ken-
(28) Bellah, a.g.m., s. 303 .. (29l Bendix, a.g.e., e. 2~17-238.
(30) PaJmer, a.g,e., s. Jı92.
C3ıl Palmer, a.g.e., s. ~!07-208.
(32) Güvenç, a.g.e., s. 183-187. (33J Tciffler, Üçüncü Dalga, s. 417:
İKTiSADi KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 ai
di ailesine bağlandığı gibi, bağlanıyormuş. Orada çalışanlarla yakınlık kurmak, bu yakın ilişkileri sürdürn;ı.ek gereğini duyuyormuş. Aynı kurumda çalışanlar birbirine işyeri arkadaşı (döryö) diyorlar» (34). Patron veya amir, çalışanların evliliği de dahil hertür problemi ile ilgilenirmiş. Bugün, fabrika bir grup ve;ya cemaat, patron ise babadır (35). Bu sebeple, Japon şirketlerinin kendine has işe
· başlatma ve hizmet içi eğitimi yer almaktadır. · Rohlen, bir banka:.. nın yaptırdığı <ımaneviyat eğitirniııni anlatır. Her yönü ile, .grup ruhu, bankaya bağlılık, sabır, dayanıklılık gibi özellikler personele kazandırılır. Bu eğitimde banka ön planda gibi, fakat esas olan millete bağlılık ve hizmettir (36) . Daha işe başlarken ferdiyetçi- -likten korumak ve grup ruhu verilmek için tedbirler alınmaktadır. İşte, bu grup ruhu, cemaat havası ve otoriteye bağlılık ile ferdi tatmin de sağlanmakta, işte verim de artmaktadır.
Japon Toplumu hem asırlarca izole hayat yaşamış, özellikle 16. yüzyıla kadar batıdan kopuk kalmış, hem de diğer toplumlar-· dan pekçok şeyi ödünç almasını bilmiştir. Dıştaki yenilikleri hemen alma ve bünyesine uydurma bu toplumun geleneksel özelliklerindendir. Hızlı sanayileşmesinde bu özelliğinin payı büyüktür. Bu konuda araŞtırmacılar hayret dahi ederler; çünkü hem ilk Çağlardan itibaren en çok «ödünç alan» toplum olmuştur, hem de en az değişen sanayi toplumudur.· Bunu açıkla,makta zorluk çeken Bellah, ilk çağlardan bugüne neyin yerli neyin yabancı olduğunu keş:. fetmenin Japonya kadar hiçbir yerde zor olmadığını, asırlar öncesinden Çin'den aldıkları ile bunun başladığını belirterek, istatistiki ölçülere vurulursa, Japonya'dan daha çok · «ödü,nç alanıı ülke· olmadığını söyler. Bunda din de dahil, yerli kahbın basit ve seyyal olmasının, yeni gelişmelere engel olmamasının rolünü· belirtir. Onlarda sadece ülke menfaati ve grup önemlidir. Grup anlayışı bu ödünç almayı teşvik etiniştir (37) .
Japon kültürü ilk zamanlar bir boş torba ccempty bag» olarak tanımlanır. Ve bunun·dışardan doldurulduğu, fakat aldığı herşeyi kendine uydurduğu tesbit edilmektedir. Mesela, 5-7. Yüzyıllarda Çin'den pekçok şey alır; kanunlar, düşünceler, kompleks bir din, . . . yazı dili, klasik eserler, politik teori, resmi sistem, b~okr~si, top-
(34) Güvenç, a.g.e., s. 186. C35l Benclix, a.g.e., s. 254 (361 Thomas P. Rohlen, Bir Japon Bankasında Manaviyat Eğitimi. CÇev.:
Turan Yazganl, ATO Dergisi İlave Yay., 1975, s·. 8. (371 Bellah, · a.g.m., s. 383-384.
82 1 İKTiSADi KALKlNMA VE İSLAM .
rak· sistemi, Konfüçyanizmle gelen akrabalık sistemi bunlardaridır (3R). Bunlar bir kültürün herşeyi gf~idir. Yine pekçok şeyi 19 ve 20. Yüzyılda, batıdan alır. Hepsini kendine uydurur, sentez yapar. Bu uydurma özelliği çok vurgulanmaktadır. Sadece ödünç almaz, bunları düzenler ve kültür bünyesine malederek muhafaza eder (39). Japon karakterinin analizinde, bu sentez özelliği ele alınarak, eski ve yeninin uyuriııu bir bileşimini yaptığı, bu ikisinin
' medeniyetin ruhunu-oluşturduğu ·kabul edilir. Özellikle, Meiji devri, batıdçı.n alınanların Japon karakterine adapte edilmesi açısından önemle anılmaktadır. Japon hayatında batılı ve Japon «dualityıısi çok belirgindir ( 40). «Batı eğitimi ve teknolojisi, doğu ahiakın sloganı Meiji dönemi ve sonrasında çok söylenrnݧtir. Kendisininkinden birçok şeyi, özellikle «Japon ruhunu» korumasını· bilmiştir (41). Fakat, özellikle batıya açıldıktan ve sanayileşmeyi son sınırlara doğru getirdikten sonra neyin ne kadar muhafaza edildiği büyük tartışma konusudur. Değişimle ilgili bölümde bu konu kısmen tartışılacaktır. Burada belirtilmek istenen, sanayileşme ve ekonomik gelişme açısından olduğu kadar, sosyal sistem açısından da dış dünyadan korkusuzca faydalanml§, işine gelen unsurları almıştır. .
Yukarıda sıralanan grup hayatı, otoriteye bağlılık, «bizıı duy-. gusu, işyeri düzeni ve daha birçok geleneksel unsur milli ruhu veriyor, fertler ve gruplar toplum için en ulaşılmazı gerçekleştirmeye çalışıyor. Bunlar yanında eğitim gibi en önemli devlet politikası veya birçok ~erdi hususiyetler faktörler olarak sayılabilir. Mesela, görevi ehline . vermek (meritokrasi) çok gelişmiŞtir ( 42). Özellikle Meiji devrinin başlaması ile :j.§i ehline verme, uzmanıaşmanın önemi, yetişmiş eleman arama ve yetiştirme temel dikkat noktalarıdır.
Fertlerin kendilerine verilen görevi yerine getirmedeki titizli-. ği ve toplum içinde kendini isbatlama kaygısı önemli itici güçler.:_ dir. Yine, uzun devre izole hayat yaşama, disiplin kazanma, askeri kökenli sistem, Samuray geleneği fertlere bu disiplin ve titizliği kazandırmıştır. Fert verilen görevi en iyi yapmalıdır. O devrelerde intihar olayının sebeplerinden biri de bu olmuştur; kendini isbat-
(38) Bellah, a.g.m., s. 384. (39) Edward Seidensticker, Japan, New York: Time, ı962, s. 105. (40) Hasegawa, a.g.e., s. 30, 71, 124. (41) Güvenç, a.g.e., s. 345. (42! Bendix, a.g.e., s 229.
İKTİSADİ KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ i 83
layarnama intiliara götürebilmiştir. Dine ve zaten dinle bütünleşen Japon geleneğine göre, bir çocuğa dahi «herkesi k~ndisine güldürecek ve ailesini küçük düşürecek şeyler ya:pmainası öğretilir. Cemiyetin bir kişi hakkında ne düşündüğü başlıbaşına bir kriterdir. Cemiyetin tasvip etmeyeceği bir şeyi yapmak ne kadar utanı.ıacak bir şeyse, genellikle tasvip gören bir hareket ·yapmak için·
. gayret göstermek· de o kadar tabii ve gereklidir... itibarını kaybeden bir 'Japon için hayat o kadar anlamlı değildir. Başkaları
. tarafından gülünrnek en büyük hakarettir» (43):
Bunlar fertlerdeki başarı motivleridir ve temelinde cemaat ruhu yatar. Cemaatın fertleri kontrolü bu şekilde olmaktadır. Fertlerden çok çalışmaları beklenir. Japon dini de bunu ister. Palmer'in tesbitlerine göre, Japon dinindeki «Amida» protestanlara benzer, «Amidaııya ulaşmak için çok çalışmak gerekir, dünyadaki faaliyetlere girmek ve· başarılı olmak gereklidir (44). Toplum da bunu is-ter. Sosyal mecburiyetler şahsi istekleri daima ezmiştir. ~sela, gençlerin aşkı önüne sosyal mecburiyetler çıkarsa intiharla sonuçlanır_. Edebiyat ve san'ata da sosyal mecburiyetlerın ferdi isteklerle çatışması çokça girmiştir ( 45) . Aldığı işi iyi yapma temel bir prensip, toplumun insanla ilgili değer ölçüsü bu. Bu, ferdin kendi kendini kontrolünü de getiriyor, titiz olmasını sağlıyor. «Kendi kendini kontrol edebilmeıı Japon karakterinin temel bir ö~elliği.
Bu kontrol, sabır ve irade kuvvetini birlikte getiriyor. «Gerçekten de Japonlar irade kuvveti ile, gerçekleşmesi, hayal görülen birçok ·başarılar sağlamışlardır» (46). Sabır, Japon kültürünün di-
. ğer bir temel özelliğidir. Budist tapınaklarında sabır ve dayanıklılık eğitimi bi~inmektedir. Japon bankasının «maneviyat eğitimiıındeki «sabır yürüyüşü» de bunu geliştirmeyi. hed~f alır. Bu eğitimde kursiyerlere, «acıya ve ıstıraba tahammül göstermek, tehdit karşısında soğukkanlılık, sabır, güvenilirlik, sebat, kendine güven, kuvvetli şahsi davranışlar» gibi şahsi vasıflar öğretilmekte ve bu konuda denenmektedirler (47). Aslında, bankanın yaptığı, personeline geleneksel Japon değerlerini öğretmektir. Zaten, Japon şirketlerinin Samuray ahlakı ile çalıştığı sık sık belirtilmektedir.
(43) Sadıklar, a.g.e., s. 84. (44) Palıner, a.g.e., s. 204. i:45) Bellah, a.g.m., s. 388-391. (46) Sadıklar, a.g.e., s. 86. (47) Rohlen, a.g.m., s. 30.
S4 1 1KT1SADİ KALKINMA VE İSLAM
Japon insanında bu kendini isbatlama ve titizlik, çiçek düzenleme ve çay merasimine, giyime kadar geçmiştir. Gerçi, Japon
·kültür ve karakterinin her yönünde formalizm hakimdir. Ortaçağ geleneğinde her konumdaki ferdin her davranİşı şekle bağlanrp.ış- · tır. Bu katı formalizmin de kültürü korumada etken olduğu kabul edilir (48). İnsanın işinde titiz olması her tür davran:.şa sinmiştir.
Yine ferdi bir özellik olarak, düzenli olmanın yanında, tasarruflu olmak da önemlidir. Tarım hayatında da az toprağa sahip olmak, arazilerini en iyi, en bakımlı, en verimli tutmağa mecbur kılmıştır. Ülkenin imkanlarının sınırlı oluşu ve geleneksel dini terbiye kültüre bu özelliği yerleştirmi§tir. Azı ve sadeyi sevmek, intizam ruh disiplininin uzantılarıdır. Küçücük evleri iyi kullanmak, en sade ve güzel döşemek bir h ünerdir. Ekonomik geli§melerinde bu · «tasarruf eğilimiıı bir faktör olarak gösterilmektedir (49).
Sonuç olarak, Japonya'nın sanayileşmesin<;le de etken kabul edilen geleneksel unsurlarından bir kısmı bu şekilde belirlenebilir. Burada, ekonomik etkenlerden çok kültürel faktörler üzerinde du., rulmuştur. Görülmektedir ki, cemaat özelliği ve kontrolü, bundan
\
doğan insan tipi ve milli ruh Japonya'da kalkınmanın temel _dina-miklerindendir. Japon din ve kültürünün, coğrafi yerinin ada oluşunun ve izole hııyatı getirişinin, dıştan ödü_-rıç aldığİ şeyleri iyi değerlendirişinin ve daha birçok unsurun bunda payı vardır. Devletin çabaları yanında, yönetim de dahil, ~er insandaki milli ruh ıckokutaiıı bugün de devam eden e!l temer fa~tördür. O'dea'nın tesbit ettiği gibi, din ve gelenek genellikle insanlık üzerinde muhafazakar bir güç olarak algılanmıştır. İlk defa Weber, dinde dinamik; hatta devrimci izler olabileceğini keşfetmiştir. Tabii, Weber'in tezi Batı toplumfarında ilk sayılmalıdır. Gandi de dini ve ·geleneksel itici güçleri k~llanmıştır (SO) Bel.lq., bu açidah Japonya eri başta anılmalıdır. Ekahomik ve milli g~şfue iÇili Qütün geleneksel değerleri seferber etmesini bilmiştii'. ·:augüıi d.f.l.b:i bu politikayı takip etmektedir. Sanayileşme, kentleşnl'4 ve. dı§a aÇılma ile grup bağları ve cemaat yapısı sarsıntı geçirfr.ken, bizzı;ıt devlet bu kurumları güçlendirmek için tec:Ibirler almaktadır. ·
(48) Hasegawa, a.g,e., s. 121. (49) Sadıklar, a.g.e., s. 188. <so> Thomas F. O'Dea, uStability and Change and The Dual Role of Religi
on», Stability and Social Change, <Ed. By B. Barber and A. Inkeles>, Brown and Co. 1971, Boston, s. 160-161.
İKTİSADİ KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 85
Bu kurumlar iki yönlü fonksiyon görüyor: Bir yandan bu geleneksel grup ruhu, bir milli ruh olarak çalışmayı, }?aşarıyı getiriyor. Diğer yandan ise, batı toplumlarında bir problem olarak üzerinde durulan ferdiyetçiliği, çözülmeyi, toplumsal bunalımı önlüyor. Sonunda ise sağlıklı bir toplum, gelişen bir· ekonomi ortaya çıkıyor. Fakat, bütün örnekler göstermektedir ki, sanayileşme ve kentleşme ile bunlarla birlikte giden dışa açılma günümüzün evrensel etkileŞimini getirmekte, çok şeyi değiştirmektedir. Bütün çabi:ıJara· rağmen Japon toplumunda da çok şey değişmiştir. Zihniyet, din, gelenek veya topyekun o toplumun ideolojisi insanları fedakarlığa, çok çalışmaya itmekte, fakat bu arada çağımız şartları içindeki ekonomik gelişmeler o ideolojiden ço',c şeyi almakta, zayıflatmakta yerine kendi unsurlarını yerleştirmektedir.
C. DEGİŞİMİ ÖNLEME TEDBİRLERİ
Burada tartışmak istediğimiz, evrensel sonuçları olan. sanayileşme, kentleşme ve iktisadi gelişmenin Japon toplumundaki etki sınırWığının sebepleridir. Özellikle, dışa açılma döneminde devlet
· bazı değerleri ve. kurumları korumak içip. neler yapmıştır? Toplumaa bu değerleri diri tutmak için hangi tedbirleri almıŞtır. Çünkü, bu toplumda her dönemde devlet ve hiyerarşik otorite temel tayin edici olmuştur. İlk çağlarda toplumun Çin'den ödünç alması, dışa kapanması, sanayi devrimini başlatması, sistem ve kültür. reformu daima devlet eli ile ve teşviki ile olmuştur. İkinci Dünya Savaşı ve _yenilgisine kadar da devlet otorite ve denetle.mesi hedefine ulaş:rru,ştır denilebilir. İşgal ve sonrası bu denetimin azaldiğı görülür. Burada· bütün tedbirleri tartışmamız mümkün değildir, bu çok geniş bir çalışma ister, ancak kolay ve açık gÖrüİıen bazı ı:ıoktaları ele almak istıyoruz. Yani, _Japon ypnetiminin Japonların geleneksel ideoloji ve zihniyetini, geleneksel değerlerini yaşatma· çabaları denilebilir.. .
Japonya konusundaki tesbitlerde bir ortak nokta vardır; bu kültürü bütün tutan, milli birliği sağlayan, gelenekleri insana ka..: lıtımla geçereesine bağlayan, toplumun ikibin yıllık kapalı . ha ya-
. tıdır. Bu, ilk ve tabü faktördür. Bir ada toplumu oluşu, hem coğ·rafi, hem kültürel tecridi, uzun süre izole hayatı mümkün kıl- . mıştır. Çok ö"dünç alsa da, coğrafi konumu, ödünç aldığı toplumlarla her yönden kaynaşmayı ve etkileurneyi önlez;niştir.
86 1 İKTİSADİ KALKlNMA VE İSLAM
Buna rağmen, ,başka toplumlardan insanlar geldiğinde -özellikleBat:ı:dan-ve düşünceleri ile toplumda bölünmeler m~ydaıia ge- , tirmeye başladıklarından . hemen devlet tedbir almıştır. Mesela,
1
ortaçağda Hristiyan misyonerierin bu yöndeki çalışmasını devlet engellemiş, birkaç defa b'lJ.nların. hepsini sınırdışı etmiş veya öldür- · müştür. İlk defa, 1550'lerde Cizvit papazlarının artan çalışmaları sonucu, 1587'de hepsi sınırdışı edilmiştir. Sonra, 1600'lerde çok artan batı etkisi yine önce misyonerlerle, peşinden ticari sömürgeellikle başlamıştı. İspanya, İngiltere gibi o devrin sömürgeci dev,. letleri Japonya'ya önce misyoner gönderiyor, peşinden siyasi ve ~konomik isteklerle gidiyorlardı. İçerde bütünlüğü bozucu · çı;:ılışmaları da arttığı için, 1637'de büyük bir Hristiyan kıyıını olmuş, 20.000 kişi öldürülmüş, bütün batılılar da sınırdışı edilmişt~. Sadece küçük bir grup Hollandalı kalmıştır (51). Bundan sonra iki asırı aşan bir süre toplum tamamen dışa ve yabancılara kapatılmıştır. Buna benzer bir durum İkinci Dünya Savaşı öncesi de aynen görülür, ülkedeki değişmeye tepki olarak Batı düşmanlığı başlatıl- · mış, okul kitaplarından batılı görüşler dahi çıkarılmış, batılılar sınırdışı edilmiştir. Japonya tarih boyunca dışardan çok şey almış, ancak, milli birliği ve kültürü tehlikeye düşünce bizzat yönetim, o fikir ve sahiplerine karşı en sert tepkiyi göstermiştir .. Bunların başka faktörleri de bulunmaktadır, tek sebepli değildir, değişim açısmdan devlet tedbiri olarak yorumlanmaktadır ..
Bütün bu tedbirlerle ve coğrafi yeri sebebi ile Japon karakteri ortaçağda oluşur. Otorite ve grup hayatı çok güçlü bir denetimi getirmiş, fert ve ferdiyetçilik ön plana çıkamamıştır ~ Bu tüi denetim mekanizmasına devlet içte de çok önem vermiştir. Mesela, ortaçağda, aile kontrolü dışında, köylerde, «her beş köylü ailesi bir birlik teşkil ediyor ve birbirlerine yardım ediyorlardı. Fakat aynı
· zamanda bu beş aile müşterek olarak, hükillnet tarafından rries'ul tutuluyordu. Böylece bu beş aile daima birbirini _kontrol ediyor ve herhangi bir şÜpheli dU.rumda hükümete haber veriyordu» (52). Aile birliğini korumak için her türlü tedbir alınmış, baba tanrılaştırılmıştı. Miras ailenin büyük oğluna geçiyor ve diğer fertler birliğe· karşı çıkamıyorlardı. Ancak 1948 işgal döneminde çocuklara eşit miras hakkı getirilmiştir (53). ·
(51) Eberhard, a.g.e., s. 137, 158-159.
(52) Eberhard, a.g.e., s. 183.
(52) Goode, a.g.e., s. 355.
tKTİSADİ KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 87
Katı tabakalaşma ve bununla gelen «formalizmıı' de kültürü şekillendirdiği gibi, korur da. Bugün de Japon. insanında görülen bu «formalizminıı korumada önemli faktör olÇh;ı.gu belirtilmektedir. Devlet, tabakalaşmayı ve formalizmi geliştirir. Sınıflar arası
evlilik yoktur. Samuray prensiplerlııe göre, kişinin kimlerle görüşebileceği, ilişki ve davranış tarzı dahi belirlenmiştir. Karşı çıkıl- ·. dığında toplum ve grup baskısı şiddetli olur. Bu izolasyon ve şekillenmişlik içinde ferdiyetçiliğin gelişmesi zaten mümkün değildir. Bunlar yanında, daha önce belirtilen sıkı grup hayatı ve dayanışması da, grup içinde bütünleşmeyi sağlarken, diğer gruplara daima endişeli ve dışlayıcı bakışı getirir, gruplar arası çatışmaları artırır. Bu, ülke çapında, milli grup düzleminde ise, dış ülkelere ve kültürlere. yönelD:, onları aşağı gorur, etkilenmez, mücadele· eder (54). Böylece; «grup hayatı», yani cemaat yapısı ve «Japon ideali», yani «kokutaiıı Japonya'nın bati sanayi toplumlarından farklı olmasının temel nedenlerinderidir (55). ·
·Her ikisinin ve özellikle «kokutaiıınin temelinde büyük oranda din yatar. Japon nayatında en ilk çağlardan itibaren bir din hayatı vardır. Her devr:ede bu konuda da devlet öncülük etmiştir. Bu d.irı hayatı da diğer toplumlardan oldukça farklıdır. İmparatora bağlılık da din hayatının bir uzantısıdı~. Bu açıdan, devlet, daima dini de yönlendirmiş ve gereğillde hem otoriteyi sağlama, hem sistem, hem de sanayileşme için «kullahmışııtır. Amerika, Türkiye ve Japonya karşılaştırmalı din, laiklik ve modernleşme araştırması yapan Palmer'in tezinde bu konuda önemli bilgiler vardır. Palmer, bug~ en önemli dini motif olarak «kokutaiı1yi tesbit eder. Bu, hem dini, hem milli bir bağlılıktır. İmparator da bir dini semboldür. Japonya'da önce milli din oHm· Şintoizm'den başlayarak Budizm ve Konfüçyanizm belirli zamanlarda yaygınlık kazanmıştır. Çeşitli devrelerde yaygınlaşan Hristiyanlık propogandası sonucu, bu_gün pek büyük olmay~n oranda Hristiyan da vardır. Küçük bir grup Müslüman da bulunmaktadır. Genel anlamda· dini bir merkezileşme yoktur. Ailede, grupta, imparatorda, rahipte sembolleşmiştir. Bu sebeple, politik ve askeri ~maçlar için hep kUllanılmıştır. «Kollektivistıı bir bağlılık dinle ve bu sembollerle sağlanmıştır. i~Kokutaiıı zil1in altında ve Yahudi Doğması gibi, Japon dağ-
(541 Bellah, a.g.e,, s. 387 ..
(551 Orhan Türkdoğan, Sanayi Sosyolojisi, Ankara: Töre- Devlet Yay., 1981, s. 663.
.aa 1 İKTİSADİ KALKlNMA VE İSLAM
makla geçer kabul edilir. Dini, ailevi, politik bağlılığın temelinde bu vardır. Bu anlamda, ne kadar ıımodernn olursa olsun, Japonya'nın hem Amerika, hem de Türkiye'den daha az laik olduğu, bugün dahi devlet, yönetim, imparator, eğitim ve dinin içiçelik gös:. terdiği tesbit edilmektedir. ııKokutaiıı hem devlet, hem de çeşitli organizasyonlar tarafından genişletilmeye. çalışılmaktadır (56).
Bugün ferdi bir duygudan veya milli bağlılık duygusundan ibaret olsa da geçmişte dinin katı kurallar getirdiği görülmüştür. Eberhard'ın tesbiti ile, Japonya'da din ile siyasi hayat daima birlikte yaşariııştır. Özellikle katı kurallarla değişimi önleyen Konfüç. yanizm Tokugava döneminde yaygınlık göstermiştir. Kültürü mu-. hafaza edici fonksiyon görmüştür. Korifüçyanizm, Şi.ntoizmi de milliyetçfi.iğe doğru yöneltmiştir. Milliyetçiliğin geliştiği· devrelerde Şintoizm ve Konfüçyanizm ön plana çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesi de bu görülmüştür (57). Yönetiriı, bu mekanizmayı hep işletmiştir. Eski ve ortaçağda din daima baskı unsuru olarak kullanılmıştır. Mesela, toplum hayatında disiplinin ve formalizmin şekillenmesinde Konfüçyanizm rol oynar~ Babaya, öğretmene ve yöneticiye şartsız bağlılık bu d.inde esastır. Kadının statüsünü be·lirleyen budur. Bu toplumda, geleneksel yapıdan unsurların kalmasında ııgrup», ııdin ve· san'atıı ve ııotoriteye bağlılık» başta gelen faktörlerdir ve hepsinin temelinde din yardır (58). Bugün din ferdi birçok konuda serbest bırakmıştır, fakat düşüncede yine bağlar. Bütün değişmelere eş olarak din anlayışı ve tutumları da değişmektedir. Değişime daha açık olduğu kadar, öbür dünya hayatı
. na dönük Budizm'den, KonfüÇyanizmden ve Şintoizmden oluş-
muş bir din anlayışı duygu planında da olsa vardır. Veya, bunlar siyasetle de birleşerek, bir ııJapon Milli Ruhuıı meydana getirmişlerdir.·
Geçmişe ait bu çizgileri verdikten sonra, Meiji .dönemi Ue baş:. layan dışa açılma yıllarından bu yana, değişmeyi önleme ~onusunda devlet tarafından alınan tedbirlere de kısaca göz atalım .. Öncelikle belirtmek gerekir ki, 1867 yılında başlayan sanayileşme ve dışa açılma dönemi yine otoriter özellik· taşır. Devletin her konu~ ·
·da planlaması esastır. Bu devredeki sanayileşme ciddi sosyal plan. lama ile birlikte yürümüştür. 1945'lere kadar otoriter devlet yapısı
(56) Palmer, a.g.e., s. 163-239. (57) Eberhard, a.g.e., s. 102, ı 72, 210 .. (58} Bellah, a.g.m., s. 392-395.
İKTİSAD İ KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 89
sürer. Eldeki bilgilerden anlaşıldığı kadarı ile, dışa açılırken, iktisadi ve sosyal planlama birlikte yapılmış, siyasi ve kültürel değişmenin boyutları tesbit ve tayin edilmiş; bu yönde tedbirler alınmıştır. Meiji döneminde prensip; ekonomide ve organizasyonda değişimdir, kültür korunacaktır. Bunun için yine otoriter bir sistem ve güçlü milli birlik duygusunu kullanmıştır. Veblett bunu 1915'te şöyle açıklıyordu, «teknolojisi modern, fakat sosyal dene-
. tiİn kurumları feodal olan bir millet» (59). Hem batı kurum ve teknolojisi alınır, hem de sosyal denetim artırılır. Japon kültüründe temel olan «kokutain ve «grup» bu dönemde de politikanın öz:fuıü teşkil eder. Meiji döneminde gerek eğitim kurumlarında, gerek yayın araçları ile «kokutai ideolojisin geliştirilmiştir. Gönüllü orga-
. nizasyonlar ve vatandaşırl katılmasını sağlayan kanunlarla birincil temel grup ilişkileri geliştirilmiştir. Hatta, bu ·dönemin· ikinci on yılında «kokutainye karşı çıkan siyasi hareketler ·şiddetle bastırılmıştıri(60). Planın temeli, «en hızlı sanayileşme ve gelenekleri sonuna kadar korumaııdır. Bu açıdan, bütün Japon tarihinde olduğu gibi, aile üzerinde devlet baskısı artar. Bu dönemde okul eğitimi d~ önem kazanmıştır. «Aile ve Eğitim» vasıtası ile kültürü koruma esas alınmıştır (61). Birçok noktada bu başarılı da olmuştur. Bugünkü sanayi disiplini ve iç grubu o dönemde yerleşmiştir. Değişme hızı olmadığı içindir ki, 1935'lerde Tokugava devri gibi milli birlik havası görülür. Japonların Meiji dönemini çok yüceltme-: leri sadece toplumu dışa açması, ve sanayileşmeyi sağlaması de-·'
· ğildir, aksine, bunlara rağmen kültürü korumuş, milli birliği güçlü tutmuş olmasından da ileri gelmektedir.
Baştanberi belirtildiği gil::)i, bU: sentez politikası Japonya'nın sanayileşmesinde hep· geçerli olmuştur .. Bu sebepledir ki, «uyum içinde ·değişme» sağlanır, büyük bir çözülme görÜlmez. Aksi tak~ tirde, çok ·kapalı bir Tokugava devrinden, hızlı tiir sanayileşmeye geçiş gerçek bir «§Ok» meydana getirebilirdi. Bu açıdan, Japon sanayileşı:nesi «uyum içinde değişmennin iyi bir örneği olarak değer'lettdirilmektedir (62). Tinbergen'in Japon kalkınması ile ilgili şu
(59) Türkdoğan, a.g.e., s. 664. (60) Bellah, a.g.m., s. 394. · (6ıl Goode, a.g.e:, s. 325-326. (621 Arnold S. Feldman and Wilbert E. Moore, ulndustria,lization aıid ln
dustrialism: Convergence ·and Differeniation•, Comparative Perspectives on Industrial Society, (Ed. By W. A. Faunce and W. H. Forml, Boston: Little\ Brown and Company, 1969, s. ·64.
90 1 1KT1SADİ KALKlNMA VE İSLAM
tesbiti bu açıdari kayda değer; ((Batının en önemli sorunu· hızlı teknolojik gelişme ile toplumsal değişme arasında doğan <<kültür boşluğu»dur. Japonya böyle bir boşluğa düşmemiştir. Kültürel değerlerini korumuş, geiiştirmiştir» (G:ı). Japonya bu uyumu, devlet politikası ile, aile, eğitim, yayın programları ile en yumuşak şekilde başarmaya çalışmı§tır.
Ancak, işgal sonrası bu denetimi azaltmış, aileden başlayan ferdiyetçilik eğilimleri artmıştır. Bu devrede de devletin bazı
tedbirleri vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir. Bugün, devlet desteği ile kurulan gönüllü birlikler (voluntary organization) veya devletin bizzat geliştirdiği kuruluşlar vasıtası ile çözülme önlenmeye çalı§ılmaktadır. Bunlar, hangi sahada daha çok ihtiyaç duyuluyorsa o. sahalarda geliştirilmektedir. Mesela, özellikle savaŞ sonrası pekçok gönüllü organizasyon kurulur. Bunlar as)ında devlet eli ile kurdurulur. İlgili bakanlıklada birlikte çalı§ırlar. Temel hedefleri ııferdiyetçiliğin gelişmesi»ni önlemektir. «Savaş gazileri birliği, Çiftçiler birliği, dini birlikler» bunlardandır. ve bizzat ilgili bakanlıklardan direktif alırlar (64). Bu tür bazı men,. faat birlikleriiıin de amacı grup hayatını canlı tutmaktır.
Bunlara benzer, bizzat devlet eli ile kurulan komisyon çalı§maları savaş öncesinde de mevcuttur. Mesela, ııendüstrileşme ve kentleşme süreçlerinin yol açtığı toplumcu alpmlar ve çatışmalar karşısında» 1917 yılında bir «Eğitim Sorunları Komisyonu» kuru-
. lur. Bu komite, uzun çalışmalar sonucu, <<toplumsa1 bunalım ve sorlınlar, ülkenin soylu ahlak ve geleneklerinin yozlaşmış olmasından ileri geliyor)) tesbitini yapar ve bir dizi teklifler sıralar. Bu tekliflerde, grup, aile ve otoriteye önem dikkati çeker.1919'da bu-· na benzer b_ir komisyon daha kurulur (65). Son yıllarda özellikle gençlik sorunları arttığı için, doğrudan başbakanlığa bağlı bir «Gençlik Sorunları Bürosuıı kurulmuştur. Bu komitenin beş yıllık çalışma sonucu hazırladığı raporunda, «Japon gençlerinin ciddi özdeşim (kimlik) sorunları var. Gençleriri çoğunluğu toplumsal değişimden hoşnut değiller. Gençler, çalışa,cakları işyerinin bir aile
· üyesi olmak ya da yaratıcı enerjilerini tamamıyla işe-üretime adamak istemiyorlarıı (66) denilmektedir. Bu tür çalışmalarla problemler tesbit edilmekte ve devlet veya kuruluşlarca çözümler aran-
(63) Güven, ag.e., s. 152. · (64) Bellah, a.g.m., s. 402. (65) Güvenç, a.g.e., s. 164. (66) Güvenç, a.g.e., s. 291.
, .
İKTİSAD İ KALKINMADA. GELENEKSEL DEGERLERtN YERİ 1 91
maktadır. Son yıllarda bu konuda hem devlet kuruluşları, hem de gönüllü kuruluşlar ve dini kuruluşlar artmıştır. Devlet bu kuruluşları teşvik etmektedir. Toffler'in, teknolojinin zararlarını önlemek için teklif ettiği «örgütler» burada sanki devlet tarafından
. düşünülüp, karşılanmaya çalışılmaktadır.
Eğitim diğer bir tedbir aracıdır. Devlet ve kuruluşlar bunu en iyi şekilde, ~ültürü korumak için kullanm~ya ve.değerlendirmeye çalışmaktadır. Okul eğitimi, yayın araçları ile eğitim, iş yeri eğitimi bu konuda Örnekler olarak verilebilit. Herşeyden önce, okul eğitimiiıde ahlak dersleri yer almaktadır. «Kokutai»yi güçlendirmek için daima resmi eğitim programiarına bu tür dersler konmuştur ve korımaktadır (61). İşgal yönetiminin yeni ders programı ile bu· tür dersler· azaltılmış, bu konuda tartışmalar ohnuş, bugün ise sınırlı sayıda da olsa bu tür dersler yine mevcuttur. Okullardaki yönetim, disiplin ile de bu sağlanmaya çalışılmaktadır. Ahlak derslerinden beklenen ise «eski değerlerin korunmasıdır» (68)'. Eğitim
programları önemlidir, çünkü Japonya'da nüfusun % 98'i okur-yazardır, yani ilkokul mezunudur. -Halk okulları vardır, TV de bu yaygın.eğitime katılır. Üniversite öğrenim yüzdesi % 34.4'tür. Bugün, çocukları daha küçük yaşta yetiştirme imkanı veren 'ana okulları' çok yaygındır ve çocukların 7ô 40.5'u bu okuUara. devam eder (69).
Basın ve yayın organları Japonya'da çok gelişmiştir. TV hayatın çok içindedir ve 10-12 TV kanalı var. Özellikle Vti milli televizyon kanalından devamlı «kültür ve eğitim» programı yayınlanır. Buntin ikisi de «ulusal bir kültür programı»dır. Televizyonun bü- · tün progğramlarında eğitim gözetilir. Özel eğlence; müzik, film ... hepsi eğitime yöneliktir. Yani, devlet televizyonu <<milli kültür eğitimi» için tam anlamı ile kullanılmaktadır (7°) . Böylece, hem · resmi eğitim, hem yayın araçları (mı;ı.ss m.edia) ile «kokutai» geliştirilmeye, çözülme önlenmeye çalışılmaktadır.
Buraya kadar birkaç defa . tekrar edildiği gibi, <<grup hayatın canlı şekilde-işyerlerinde yaşatılmaktadır. Genel çalışma prensipleri ve (dŞ ahlakı» tarihi bir süreç içinde gelişmiştir. Japon şirketlerindeki yüksek verim ve iş tatmini de bu grup hayatı ile açıklan-
(67) Palmer, a.g.e., s. 166. (68) Brameld, a.g.e., s. 76, 234, 248. (69) Güvenç, a.g.e., s. 269. (70) Güvenç, a.g.e., s. 248-249.
92 1 lKTİSADİ KALKlNMA VE İSLAM
maktadır. Hem otoriteye bağlılığın, hem aile bağlılığının, hem de grup dayanışmasının işyerine kaydığı-genel bir tesbittir. Şirketler kullandıkları düzen, Samuraycı disiplin ve hiyerarşi ile bunu sağlamaktadır. Bunu sağlayan bir faktör de işyeri eğitimidir. İşyeri,
·ferdi, ailesine ve şahsi hayatına varan yönleri de dahil içine almak-' tadır. Bunun sonucu, işyeri eğitiminin etkileri genel sosyal hayatta da görülmektedir.
Rohler'in verdiği örnek bu eğitim programlarından birini bize göstermektedir. Burada, şirket işe yeni başlayan personelini, hiç de direkt işi ile ilgili olmayan konularda eğitmektedir. Baştan sona ((maneviyat eğitimi»dir. Bu programla, «kursiyerler millete karşı olan mes'uliyetini şirketine olan sadakatları ile yerine getirrneğe sevkedilmektedir.ıı Budist tapınağındaki eğitim de bu programa dahildir. Temel amaç, bencillikten korumak, grup dayanışmasını sağlamak, ülke için fedakarlık ruhunu aşılamaktır. Çeşitli d~neyl~rle, bir işin ·önemi, hangi iş olursa ·olsun titiz~ikle yapılması gereği, iş tatmini öğretilmektedir. Meiji döneminde bu tür eğitim zaten resmi eğitim programları ile yapılmıştır. İsgal sonrasında yeni eğitim prograrriıarında temizlik yapıldığı, batı standartları örnek alındığı için, bu tür eğitim özel şirketlere veya kuruluşlara kalır. Şirketin· yaptığı bu eğitim «iyi vatandaşlık eğitimiıınden ·başka birşey değildir. Bu «maneviyat eğitiminin» Batı etkisine bir tepki olarak geliştiğini de Rohlen kaydetm~ktedir (7ı) .
«Japonya'da Sanayileşme Geleneksel Yapııı konusunda sonuç olarak şunlar söylenebilir: Japon yönetimi, özellikle Meiji dönemi sanayileşme ve dışa açılma hareketi ile birlikte, sanayileşmenhı ve keritleşmenin «cemaat birliğini» dağıtıcı, ferdiyetçiliği ve yalnızlaşmayı getirici etkisini önlemek, geleneksel kültürü korumak için gerekli sosyal planlamayı yapmış, tedbirler almıştır. Bu tedbirler etkili olmuş, savaş yıllarına kadar cemaat birliğinde· büyük bir çözülme görülmemiş, otoriteye bağlılık da sürmüştür. A,ncak, hemen ilk sanayileşme yıllarından itibaren, kaçınılmaz bazı de· ğişmeler de meydana gelmiştir. Kırdan kente göç, nüfus artışı, kadınların çalışması, göçle ail~ birliğinin· parçalanması, ücret gelirinm baba otoritesini azalttnası, kentleşme ve kente has ferdiyetçiliğin doğuşu bunlardandır. Yenilgi ve işgal döneminde ise eğitim sistemi ve bazı batı kurumlarının kabulü ile. kültürde değişme daha da hızlanmıştır. Bu döne~de cc çözülme» ye varan bunalım
(71) Rohlen, a.g.m.,
İKTiSADi KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ / 93
dahi görülmüştür. Japonya'da değişimi incelerken, modern tek· noloji yaninda işgal yönetimi faktörün~ de etken ·olarak kabul et- · rnek gerekir (72). ·
Bir anlamda, Foster'in aile konusundaki tesbitinde olduğu gibi, Japonya'da bütün sanayi toplumlarının geçirdiği süreci izlemektedii (73). Tedbirler süreyi uzatmakta, geçişi yavaşlatmakta, u.şok tesiriıı yaptırmamaktadır. Bunun.için de, Theodorson'un ifade ettiği gibi, eski kültürün önemli kısımlarını yeni sanayi ile bağdaştıracak ve uyumu sağlayacak lider kadroya ihtiyaç vardır. Bunu yapan, geçişi uzatan liderler Japonya'da görülmüştür. Fakat, eskinin hepsini korumak imkansızdır (H). Bugün de Japon yönetimi aynı kaygıyı taşımaktadır, fakat sanayileşme ve kentleşmenin kendine has kanunları da yürütmektedir. Gençlik kesiminde, genç kuşaklarda batı sanayi toplumlarına has davranışlar yaygınlaşmaktadır.
Sonuç olarak, görüldüğü gibi, Japon kalkınmasında tarih boyu şekillenen geleneksel insan ye toplum özellikleri önemli rol oynamıştır. Çeşitli geleneksel özellikleri ayrı ayrı belirttik, fakat bunların hepsi birleşerek «kokı.ıtai» denilen Japon zihniyetini ve ideolojisini oluşturmaktadır. Ortaçağ Japon hayatında oluşan bu de-
. ğerler bazı ayrıntıları kaybetse de, özellikle kamu ve iş örgütlerinde devam ettirilmektedir. Bunların geliştirilmesi ve korunrnası
ise,· bugün sosyal planlama diyebileceğimiz bir yöntemle bizzat devlet tarafından gerçekleştirilmiştir. Önceleri feodal yapı bunları gerektirirken, sonraları güçlü toplum meydana getirme çabası
bunları korumayı gerektirmiştir. Pekçok toplumda olduğu gibi, sanayileşmeye ve Batıya açılmaya başlandığında bu değerler artık eskimiş olarak terkedilebilirdi. Fakat, Japon yönetict ve aydınları bunun aksini yapmışlar, dışa açılma başladığında bunları korumak ve güçlendirmek için daha fazla çaba harcamışlardır. Çünkü, bunlar kaybolsa idi Unlü Japon bütünlüğü ve fedakarlığının kalmayacağını bilmişlerdir. Bugün dahi Japon şirketlerinin tam anlamı ile· · Samuray ahlakı ile çalışmasına özen gösterilmektedir. Şirketten
(72) Beiı.dix a.g,e., s. 254 .. (73) George M. Foster, Traditional Society and Techl)logical Change, New
York: Harper and Row, 1973, s. 59. (74) George A. Theodorson, •.A.cceptance of Industrialization and its Attan
dant consequences for ~e Social Patterns of; Non-Western Societies•. Political Development and SoCial Change, . <Ed. By J. L. Finkle and R. W. Gablel. New York, John Wiley ımd oSns, 1966, s. 211.
94 1 İK.TİSA_!)İ KALKlNMA VE İSLAM
önce, devlet ve toplum gelmektedir. Ferdi aşan idealler daima empoze edilmektedir. «Teknolojisi modern fakat sosyal hayatı feodal» diye Batılılarca değerlendirilen Japon toplumunda çok irrasyonal ve mantık dışı gelenek ve uygulamalar . dahi yürürlüktedir. O formların Japon kültürüne kendine haslığını verdiği, insanları bir anlamda birlikte tuttuğu görülmektedir.
Başta da belirtildiği gibi, hiç değişim olmadı denilemez, teknolojinin evrenselleştirdiği dünyada değişim de hızlıdır. Japonya'da da hele işgaldan sonra Batıya has değişimler hızlanmıştır. Bu değişmeleri burada incelemiyoruz. Burada, üzerinde durduğumuz
. nokta, özellikle Meiji döneminden itibaren iktisadi kalkınmacia geleneksel Japon değerlerinin yeridir. Bunun önemini açıkladık, fakat belirli gelişmeler her kültürde değişimi de getirecektir. Hele bir de dış işgal olunca bu kaçınılmazdır. Japon yönetiminin şu andaki çabası da en azından bazı değerlerin yaşatılmasını sağla-
• 1
maktır. Temelde ((kokutai» devam etmektedir, fakat Tokyo gibi büyük kentler oluşunca, cemaat dışına çıkan fertlerdeki ferdiyetçiliğin gelişmesi kaçınılmazdır. Bugünün şartlarında ~eleneksel baba otoritesi de zayıflamak zorundadır. Kreş ve huzur evi günümüz sanayi-kent toplumlarının kaçınılmaz iki yeni kurumudur. Japon yönetimi de bunu kabul etmiştir, ancak «kokutai»yi güçlü tutmanın halen mümkün olduğunu bilmekte ve buna çalışmak-
. tadır. Bu konunun bir boyutu üzerinde daha durmak gerekiyor.
Fonksiyonalist model'in savunduğu gibi; kültüre her yerii giren unsur o kültürÜ kısmen değiştrrecektir. Sanayileşme ve kentleşme ise bağımsız unsurlar da değildir, hele Batı kapitalizmi ile birleşiiıçe önce söriıürgeciliği getirmiş, sonra da modernleşme gibi anlayışlara ölçü teşkil etm~ye başlamıştır. Bugün modernleşme denilen değer yargılı kavramın ölçüsü batı sanayi ·toplumlarıdır, yani onların sosyal yapısı ve özellikleri modernleşmenin esaslarıdır. Politik bir hüviyet ve toplumlar üzerinde baskı unsuru olma hü:viyeti kazanan bu ve benzeri kavram ve peşlerip.de sürükledikleri · çağrışımlar teknoloji ile birlikte yürümektedir. Dolayısıyla, teknoloji denilen olay artık sadece lıısanlığın hizmetine yeni makine-
. ierin sunulması değil, bir kültür ve felsefe olayı haline gel;miştir. Batı sosyal bilimcileri de bunu sanki sosyai bilimlerin değer yargısız bilimsel gerek ve ölçekleri ·olarak sunmuşlardır. Bu bir de siyasal güç v,e hakimiyet meselesidir, kültür emperyalizmi bu güçle· mümkündür;
İKTİSAbİ KALKlNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 95
O hı;ılde t~knolojiye yaklaşım ne olmalıdır. Bugün müslüman toplumların da önemli bir problemidir bu. Teknolojiyi alınca peşindeki yargılardan ve felsefeden soyutlamak mümkün müdür? Nasıl olabilir? Yoksa teknolojisiz bir toplum modeli mi savunulur? Yoksa, teknolojiye yeni bir anlayış ve form vermek mümkün olabilir mi? Üzerinde tartışılan, çok düşünülmesi gereken bir konudur. Teknolojinin sonuçları konusunda çözümlemeler artık zor olmuyor, fakat esas yeni teklif ve modellere ihtiyaç var. Hatta, iktisadi kalkınma olmadan daha . huzurlu ve doyumlu bir toplum hayatının cazip gelen pek çok yönü var. Bunu savunanlar da var. Hele teknolojisiz ve büyük sanayisiz bir toplum ve fert hayatının romantizmi çok çekici. Bunu en çok da batı düşün ür leri savunur oldular; Çünkü hastalıklar oralarda daha net görülür oldu. Yeni sanayileşen Doğu toplumları henüz teknolojinin sosyal ve psikolojik sonuçları. ile uğraşacak durumda değiller, şimdilik hedefleri en yoğun teknolojiye kavuşabilmek. ·
Müslümanlar için günümüzün çok önemli bir konusu da bu. Günümüzün küçülen, evrenselleşen, birbirine çok bağımlı dünyasında teknolojiye ve iktisadi kalkınmaya bakış nasıl olacaktır? Bir İslam toplumu bugünün karmaşık ortamında teknolojisiz nasıl yaşayac·aktır? Teknolojiyi alacak mıdır? Alacaksa hangi formları verecek, nasıl kullanacak, ne boyutta kullanacak, hangi yorumları ve düzenlemeleri yapacaktır? Mesela, gelişen büyük kent hayat-
. ları dünya ·genelinde ·birbirine çok benzemektedir, bu büyük kentin kendine has şekli nasıl halledilecektir? Yen). gelişen aile tipi, fabr~a hayatı, işçi yığınları nerelere oturtulacak, problemlerine nasıl yaklaşılacaktır? Teorik olarak, :i§te modelimiz var herşeyi çözümler demekle olmuyor, bunlarla ilgili açık teklifler gerekiyor.
B-ı;t konuya yer vermişken, şu açl$lamayı da ger~kli görürüz; bununla bizim temel konularımız bugün bunlardır, 'bunlar müslümanların en baştaki meseleleridir gibi bir düşünceyi taşıyor değiliz. Aksine, kanaatimizce, müslümanların bugün çok öncelikli konuları vardır, bunlar sistem çapında problemlerdir. İslam toplumunun problemleridir. Müslüman ferde ve topluma ulaşmadan bunların bir anlamı zaten yoktur. Ancak, böyle bir toplantıda böy-
. le ·bir konu tartışılırken bu konuların günd~me gelmesi kaçınılmazdır. Bunlar, şahsen bizim öncelikli konularımız veya hatta konularımız değildir ...
96 1 İKTiSADi KALKINMA VE İSLAM
3. DEGERLENDiRMELER
Bu örnekten çıkarak bazı tesbitler yapmak mümkündür. Zaten bu örneği de bu sebeple ele aldık, yoksa özenilecek bir model vermek için değil. Bu model kendi içinde tutarlı noktalara sahip olsa da, ancak kendi geleneksel insan· tipi ile yürü:v:ebilir. Bu insan tipini çevreleyen ve oluŞturan kuralları yukarıdı:>. incelemeye çalıştık.
Diğer taraftan, bir anlamda, Japon insanını disipline eden faktörler iktisadi kalkınma için öngörülen rasyonallik de değildir. Hatta, belirtilen özelliklerin birçoğu küÇük denilebilecek duygulardır. Çok teferruat gibi görülen bazı duygu ve geleneksel motiflerin ne denli itici dina:irıikler olabildiği açıkça görülmektedir.
Toplum kalkınması veya sağlıklı iktisadi kalkınmanın temelinde insanı ve toplumu motive edecek güçlü dinamikler gerekir. Sadece ferdi kazanç ve çıkar hesabı yetmez .. Bu, zenginleşmeyi sağlasa_ dahi, sağlıklı, uyrimlu ve huzuriu, bütünleşmiş bir toplumu temine yetmez. Kaldı ki, sadece. daha çok kazanma ve tüketme isteği toplum çapında dengeli zenginleşmeyi de sağlamaz. Hatta, toplumu tahribedici bir gelişmeyi getirebilir .. Esasen, kazanma ve tüketimin verebileceği azami bir doyum seviyesi vardır.
· Toplum çapında harekete geçirecek, fertlere aşk ve vecd verecek hedefler olmalıdır. Bunlar· neler olabilir? Bunlar toplum çapında idealler olabilir. Her toplumun kendine göre değerleri ve bu değerlerin şekillendirdiği idealleri vardır. Her toplumda bu değer ve inançlar farklı olabilir. Fakat o toplum)..ln insanının içini dolduran bunlardır.
Bir İslam toplumu bağlamında ise bu temel noktadır. İslam iktisadı veya bugünkü iktisadi kalkınma meselelerine İslami çözümler olarak ele almıyoruz _bu noktayı. Böyle bir şey zaten mümkün değildir. Başta önemle belirttiğimiz iktisat-ideoloji ilişkisi açısından sistemlerdeki bütünlük esastır. İktisadi kalkınmada İslami çözümleri İslam'ın kendi bütünlüğü içinde ve İslam toplumu bağlamında. ele -almak zorundayız.
Müslüman insanın kendi sistemine,· toplumuna bağlılığı Japon insanınınki ile mtikayese edilemeyecek kadar ı;iiçlüdür. Olması gereken budur. Mesela, Allah'ın emirlerine uyan ve.onu uygulamaya çalışan ulu'l-emre itaat ve bağlılık Japon insanının imparatora bağlılığından çok daha anlamlı ve güçlüdür. Cemaat, grup rUhu, dayanışma bir İslam Toplumunda en ileri seviyede olacaktır. Çün-
İKTiSADI KALKıNMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 97·
.· kü, İslam inananları en ileri bağlılık olan kardeşlikle bağlar. Bu bir emirdir. Cemaat sorumluluğu çok fazladır, Müslüman ferdi.:. vetçi olamaz. ~ Diğer taraftan, çok önemli olarak belirtmek gerekir ki, müslüman için dünya kulluk alanı, yani ibadet alanıdır. Bunun ayrımı da yoktur, sadece daha önemlisi ve az önemlisi vardır. Bugün gittikçe yerleşmeye başlayan yanlış ibadet anlayışı, sanki ibadet dışında kalan hayat kesimleri varmış gibi algılamaya götürüyor. Hristiyani ve ferdin laikleşinesi sonucu gelen bir ibadet anlayışıdır bu . .İbadet, kulluk demektir. Müslüman için hayatın her an ve alanı kulluk şuuru içinde yaşanmalıdır. Bunu daha fazla iktisadi, siyasi gibi ayırmaya da gerek yoktur. İktisadi dediğimiZ, müslümanın para· ve eşya ile ilgili kulluk alanıdır. İslam'da çalışma da, bugün çokça gündeme getirilen rızık için çalışma değildir sadece. İslam için, toplum için çalıŞmadır. Çünl(ü, müslüman için yaptığı işi ibadet şuuru ile yapması esastır. · ·.,.,
Bu vesile ile şöyle bir hatırayı örnek olarak ·vermek isteriz; 1982 yılı Şubat ayında Tahran'da sabah namazı vakti, ortalık yarı ışımıştı, otobüsle. havaalanına gidiyorduk. Anacaddelerden birinin kenarında, orta yaşlı, sakallı bir çöpçünün caddeyi süpürüşünü gördük. İlk görüşte hemen insana_şu duyguyu veriyordu; ne kadar büyük bir aşk ve vecdle, o sabah namazı vaktinde o caddeyi süpfu:üyordu. Çok aydınlık bir görünümü vardı, etkileyici idi .. Otobüs geçerken gördüğümüz bir senaryo, çarpıc~ bir sahne. An-. !attım duygularımı yanımdaki genç İranlıya. Açıkladı o da duygusunu, «çeşitli toplum katmanlarında bu tür müslümanlar var, onlar öyle bir duygu ile çalışıyorlar ki, o işte titizlik ve başarısı onun için ibadet ve dinine, toplumuna hizmettlr. O çöpçü için İslam devletinin sokağını o aşk ve veedie temizlemek bir ibadettir, onun bilincindedir.» İşte çöpçüyü motive eden iç dinamik. Bahsetmeye çalıştığımız hep bu tür dinamikler. Fakat bunu verecek toplum ve sistem çapında bir mekanizmadır. Biraz sonra bahsedeceğimiz yabancılaşma ve anomyanın yaygın olduğu toplumlarda bu verilemez. Çöpçünün dünyasındaki tesbit duygusal bir olay değil, aksine bilinçli imanı bir tesbittir.
Bu sebeple, diyoruz ki, İktisadi Kal~ınnıı:ida· Isıalni Çözümler denildiğinde, kurallara: dayalı bazı öneriler yetmez; bunu bir bütün ohirak kendi sistemi içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü, bu bir iman, inanç olayıdır. İbadet ve. ahlak mese.lesidir. Müslümanın dininin bütün emirlerini yerine getirmesi meselesidir. Bu bü-
9a 1 İKTİSADİ KALKlNMA VE İSLAM
tünlüğü bölerek, parçalayarak İslam dışı sistemlere yamamak dü: şünülemeyeceği gibi, bir sonuç da vermez. Mesela, İslam'ın temel şartlarından, temel ibadetlerinden ve çok yönlü hedefleri olan; fakat bütün hedefleri İslam Toplumunu güçlendirmek ve dengeye kavuşturmak noktasında toplanan Zekatı sadece iktisacli bir ku-
. rum olarak düşünüp, herhangi İslam dışı bir toplumda uygulamaya · kalkışmanın yanlıştan başka ne anlamı olabilir.·Hele, iktisacli kalkınmanın beşeri ve sosyal meseleleri denildiğinde, bu bütünlük daha bir önem kazanmaktadır. Çünkü, İslam'da sadece iktisacli kalkınma değil, bütün toplum meselelerinin ·temeli beşeridir, insanidir; herş·eyi ile inanıiuş ve teslim olmuş insana bağlıdır.
Genel toplum ve insan planında ise, bir toplumd~ yönetenler, yasalar ve kurumlar o toplumda yaygın ve köklü değerlerle çatışırsa, o toplum fertlerini bunların istediği bedefiere yöneltmeleri hiç mümkün olmayacaktır. Toplumun ve fertlerin inandığı değerleri karşımıza alarak, rencide ederek onları kendi hedefierimize yöneltemeyiz. Bu anlamda denilebilir ki -ki bu bir tezdir aynı zamanda- imparator Meiji'den itibaren Japon yöneticileri kendi hedeflerine ulaşmak için toplumun geleneksel değerlerini ve inançlarını sadece kullandılar, ·aslında kendileri bu değerleri belki de .· pek ciddiye almıyorlardı. Bu mümkündür .de. Japonya'da olmasa da bunun örnekleri Çeşitli toplumlarda görülebilir. Yönetici kesim kendileri 'inanmasa da, toplum değerlerine karşı çıkmayarak, hat• ta onlara saygı ve bağlılık duyuyor görünerek fertleri ve kitleleri
·hedeflerine yöneltebilmi§lerdir. Yine, gel~neksel değerler dediğimiz toplum dinamikleri rol oynamıı~ olmaktadır. Bu kalkınma değil de bir başka hedef olabilir. Ancak, Japonya için bu tez sonuna kadar savunulamaz. Çünkü, imparator Meiji ve ekibiniri yaptığı bilinçli bir koruma ve geli§tirmedir. Japon toplumunun tarihten getirdiği değerleri çok önemli görmüşler ve yaşatmak için önemli planlar yapmışlardır. Halln müslüman olan toplumlar için de, ·çeşitli vesile ve amaçlarla birçok yer ve zamanda benzer kullanma durumu sözkonusu o~U§ ve olmaktadır. Ne var ki, çok beceriksiz bir kullanma olduğu ve sırıttığı için yeterince uzun vadeli ve başarılı oıa.: mamaktadır. ·
Burada, tebliğin konusu olarak önemle üzerinde durduğumuz konuyu tekrar vurgularsak; toplumun idealleri o toplumun fertlerinin köklü olarak inandığı ve değer verdiği, içine işlemi§ olan değerleri ile bütünleşirse o insanların can ü gönülden harekete geç-
. mesi ve o idealleri gerçekleştirmesi daha kolaydır. İktisadi kal-
İKTİSADİ KALKıNMADA GELENEKSEL DEGERl..ERİN YERİ l 99 . . . ~ . . .
kınmada geleneksel değerlerin yeri dediğinüz de budur i§te. Çok _kolay ve basit bir örnek olarak yfne halkı müslüman olan topllJ!lllardaı:i bir örnek verirsek; fabrikada çalı§an i§çiyi . dahi ina~tlığı bir değerin ifadesi olan sakalından dolayı. cezalandırır, sakalı ile işyerine almazsanız, o işçi hangi - ideal için ve İlasıl motive olacaktır? Bu tür uygulamalar sadece, saf, iyiniyetli halk insanını dahi kuşkuya sevkedecek, toplumun hedefleri ve kendi işi Ue.ilgili soğuma ve .tereddütlere sevkedecektir. ·
Aslında, çağıniız toplumlarmda ·çok yaygın bir olgu <;>larak ve. günümüz sosyal bilimlerinde daima gündeme gelen iki kavramın
·temelinde de aynı problem yatmaktadır. Bunlardan birincisi Yabancılaşmadır. Yabancılaşma, T?saca,
insanın içinde anlam yokluğudur. Neyi niçin yaptığının, hatta niçin yaşadığının anlamını kaybetmesi veya böyle bir anlamdan, amaçtan yoksun olmasıdır. Tam bir anlamsızlık ve hedefsiZlik içine düşmesidir. Çağımız insanında oldukça yaygmlığı tesbit edil-:mektedir. Kişinin kendine yabancılaşması, i§ine yabancılaşması, hatta hayata yabancılaşması gibi çeşitli şekillerde görülebilir ve bazen bunlar zincirleme birbirine bağlı halde gerçekleşir. Devam ederse, insan boşlukta kalır, herşeyi gerekSiz görür, çok çekimser bir hayat yaşayabilir. Veya, içe dönük ya da dışa dqnük birçok deviant davranışı ve tepkiyi birlikte getirebilir. İçe dönük olanı, herşeyi anlamsız bulup insanın kendi hayatma son vermesi, yani intihardır. Ki, günümüzde yaygınlaşan intihar sebeplerinden en önemlisi olarak görülmektedir. Dışa_ dönük olanı ise, kendini tahrip yerine toplumu tahriptir, yani beliı:li düzey veya dozda toplumsal boyutlu isyandır, saldır.ıdır. Kendine, aileye, çevreye, topluma, .· sisteme ...
Şimdi, bu genel kavram açıklamasından sonra, denilebilir ki, insanın güçlü motivesi. güçlü anlam ve idealle mümkündür. İnsanı boşluktan kurtaran bunlardır. Hayata anlam veren bunlardır. İnsanıarın içini, gönlüİıü ve kafasını bir anlamla dolduramazsaiıız, sahte, sun'i, yüzeysel ve geçici anlamlar ve hedeflerle onlar~ harekete_ geçiremez, hatta yaşatamazsmız. Güçlü anlamın, idealin geldiği yerde yabancılaşma olmaz. İnsanlarm ıçinde gümbür gümbür atan bir inanç olmazsa o insan nasıl ve ne için aktif olacak? ·Aksi takdirde, günümüzde yaygın şekilde görüldüğü gibi, insanlar inanmadığı sözleri söyleyecek, zevahiri kurtaracak kadar çalı§acak, inanmadığı i§leri oyalarcasma yapacak, münafıkça davranışlar şahsiyet haline gelecek v~ çürüyen bir toplum çıkacak· ortaya.
ıoo 1 · İKTİSAD İ KALKINMA VE İSLAM '.··
Toptan yabancılaşan bir toplum. Bu anlam ne derece büyük, uzun vadeli ve derin olursa motivasyon o derece fazla olacaktır. Tarih bu örneklerle doludur.
Tekrar başa dönersek, bu anlam ve ideal, iktisadi kalkınmada, çok kazanmak ve çok harcamak şeklinde olursa belli bir süre dayanır, fakat bu tür hedefler bir süre sürükler ancak, sonra· tükenir. Müslüman toplumlar için bu anlam net ve açıktır. Japonya örneğinde ise, o insanları dolduran anlamlar geleneksel değerlerin hepsi veya «kokutaiııdir. Toplumu onlar güçlü tutmuş ve harekete geçirmiştir.
İkinci kavram ise Anomya veya Anomidir. Sapma diye çevirebiliriz. Kurallardan sapma, toplumda geçerli kuralları ihlal etme, klıral tanımama, kuralsızlık, normsuzluk anlamına gelir. Bugün · yaygın deviant davranışların pekçoğunun temelinde anomi yatmaktadır. İnsanlar kural tanımıyor; isyan ediyor. Esasen; yabancılaşma ile anomi birlikte yürüyor çoğu kez.
·Yapılan araştırma ve tesbitlerde genellikle anorni iki önemli · sebebe bağlanıyor:
a. İçinde yaşanılan toplumun normları o toplumun sosyal . değerleri ile çatışıyorsa, toplum fertleri, içlerinde daha köklü olarak yerleşmiş sosyal değerlere uyar ve normlara uymaz. Sosyal değer dediğimiz, o toplumun inanç ve geleneklerinden kaynaklanan · daha geniş ·boyutlu değerlerdir. Genellikle somut normlara bunlar kaynaklık eder. Yani, beklenen, bfr toplumun resmi normlarının o toplumun sosyal değerlerinden kaynaklanmasıdır. Batı hukuk sisteminin temelinde bu vardır. Hukuk Sosyolojisinin bir işlevi de yaygın sosyal araştırmalarla bu konuda kanun koyucuya yardımCı olmaktır. Tabii, toplum normları sosyal değerlerden kaynaklanmazsa, insanlar kendileri için daha köklü, derin ve bağlayıci saydıkları sosyal değerlere önem vereceklerdir. Ve kanunlara uymayacaklar, toplumda da düzensizlik meydana gelecektir.
b. Fertlerin. hedefleri ve idealleri ile geçerli topilim normlarının hedefleri çakışmıyorsa, yani toplum normları fertleri kendi idealerinden farklı ideallere çek.mek istiyorsa insanlar o normlara uymazlar v:eya ancak baskı ile uydurulmaya çalışırlar. Buradahedef veya ideal dediğimiz, yine toplumun yaygın olarak paylaştığı değerlerdir aslında. . .
Sonuç olarak, her iki sebep de aynı noktada toplanabilir. Toplumu güçlü tutacak olan o toplumun fertleridir. Yabancılaşan veya anomik davranışlar içine giren fertlerin çoğunlukta bulunduğu
tKT!SADİ KALKINMADA GELENEKSEL DEGERLERİN YERİ 1 ıoı
bir toplum güçlü olamaz. İnsanların, toplum fertlerinin değerlerine . ve ideallerine düşman kesilerek onları motive etmek ve böylece sağliklı toplum meydana getirmek demümkün olamayacaktır; Bu sadece iktisadi kalkınma açısından değil, her alanda geçerli bir kuraldır. Toplumun yaygın değerlerine ya samirniyetle sahip çı·
kılarak veya en azından onlara karşı gelmeyerek fertleri toplumUP._ -gelişmesinde harekete geçirmek daha kolaydır. Toplum önderleri Japonya'da gerekli planlamayı bu şekilde yapmışlardır. Ekonominin dinamikleri de insanlardır. Sadece ekonomi çıkışlı kalkınma planlan yetmiyor, bununla birlikte sosyal planlamanın da mutlaka yürütülmesi gerekiyor. Bugün artık kalkınmanın boyutları o kadar genişlemiş ki, tabiatın tahribi, havanın kirlenmesi,- insa:.. na huzurlu bir çevrenin temini de bu planların temel unsurları oluyor. Çfuıkü, hem kalkınma toplumun toptan gayretine, hem de neticede onların daha iyi bir hayatı yaşamaları için gereklidir. Başta da belirtildiği gibi, insanı ve tabiatı· tahribeden, · çevreyi kirleten, insanları mutsuzlaştıran ekonomik büyüme anlayışı artık
-cezbedici olmuyor. Bütün bu sebeplerden dolayı, iktisadi kalkınmayı, insanı . ve
toplumu bir bütünlük içinde her açıdan kuşatan bir ideoloji olayı olarak değerlendirmek istiyoruz. Japon ideali ve «kokutaiıısi de Japon ideolojisinden başka birşey değildir. Japon ideolojisini anlayan insan, Japon insanının imparatoru için, Japonya için, şirketi için ölesiye çalışmasını, kendini feda· etmesini, ıcKamikazeıı intihar uçuşu yapan pilotlarını daha kolay aniayabiliyor. «İnsanın kendi hayatınt uğruna feda edeceği hayatından daha değerli bir ideali yoksa o insanın hayatının da değeri yoktur.» sözündeki anIanidır tarih boyu insanları coşturan; toplurnlara dinamizm veren. Bu tür inanç ve idealler ancak insanlara- hayatlarını feda ettirebilir. İnsan, kendi işini sadece kendine gelir getiren bir ~ş olarak değil· de, bu tür daha büyük bir hedefin içinde yorumlayabilirse, ona bu yorumlatılabilirse çalışmanın anlamı çok farklı olacaktır. «Ben» merkezci çalışma ve kalkınma anlayışı zenginleşmeyi sağiasa da ancak toplum çapında bölünmeyi, çıkarcılığı getirecektir. İnsanları ve toplumu bir yönde seferber edecek güçlü bir yöneltme gerekir, yarı kuru hamaset duyguları da olsa, bu tür bUyük boy
· idealler teklif edilebilmelidir. Bu idealler, değerler, inançlar onlardan sökülüp alınırsa veya onlara karşı- çıkılırsa o insan kendini niçin feda edecektir?
Böylece, iktisadi kalkınma -fertlerin ve toplumun motivas-
102 1 iKTiSADi KALKlNMA VE İSLAM
yonu-ideoloji gibi kavramları Japon örneği ile tartışmaya çalıştık. Kısa bir tebliğle bu dev gibi konuları yeterince açıklığa kavuşturmak beklehemez. Bazı ip uçlarını yakalamaya, çoğunlukla gözardı edilen bazı noktaları gündeme getirmeye çaba gösterdik. Meselenin büyük boyutlu ve geniş kapsamlı oluşu kolay netleşmeye engeldir ve zaten bu tür konuları kolayca netleştirmek veya basitçe formüle etmek uygun da değildir, mümkün de değildir. Bu ancak kolaycılık. olur. Bizim dikkat çekmek istediğimiz, bugün gittikçe yaygınlık kazanan, iktisat olayının kredi olaylan gibi tek-' nikierden ibaret olmadığı, bunların görüntüler olduğu, esas temel prensipierin büyük boy sistemlerin içinde saklı bulunduğudur. Hele, İslam açısından bu bütünlük temeldir, esastır, can alıcı-noktadır. Bu bütünlüğü tahribetmek çok yanlış olacak, bütün anlamı kaybettirecektir. . ·