III. Ulusal Şiddeti Anlamak...

106
1 22- 24 Mart 2018 III. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi Bildiri Özet Kitabı

Transcript of III. Ulusal Şiddeti Anlamak...

1

22- 24 Mart 2018

III. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi Bildiri Özet Kitabı

2

III. ULUSAL ŞİDDETİ ANLAMAK KONGRESİ BİLDİRİ ÖZET KİTABI

22-24 Mart 2018, İSTANBUL

İstanbul, 2018

3

KURULLAR

KONGRE BAŞKANLARI

Prof. Dr. Oğuz Polat

Prof. Dr. Havva Karagöz

DÜZENLEME KURULU

Prof. Dr. Oğuz Polat

Prof. Dr. Havva Karagöz

Av. Kaan Apak Altıntop

Cem Turhan

Av. Hande Yavuz

Ar. Gör. Cem Uysal

Ar. Gör. Salih Günler

Ar. Gör. Sercan Çavuşoğlu

Ar. Gör. Ece Alpay

KONGRE SEKRETERYASI

Apak Kerem Altıntop

Lerzan Tuğdem Berna

Tuğba Duvar

Buket Zengin

DANIŞMA KURULU

Prof. Dr. Nur CENTEL– Koç Üniversitesi

Prof. Dr. Özlem ÇAKMUT – Özyeğin Üniversitesi

Prof. Dr. Bihterin DİNÇKOL – Marmara Üniversitesi

Prof. Dr. Yener ÜNVER – Özyeğin Üniversitesi

4

Prof. Dr. Şeyda AKSEL– Ege Üniversitesi

Prof. Dr. Gökhan ORAL – İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. Halis DOKGÖZ– Mersin Üniversitesi

Prof. Dr. Ersi Abacı KALFOĞLU– İstanbul Yeniyüzyıl Üniversitesi

Prof. Dr. Hakan KAR – Mersin Üniversitesi

Prof. Dr. Kerem DOKSAT – Beykent Üniversitesi

Prof. Dr. Ümran TÜZÜN – İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. Nadi BAKIRCI– Acıbadem Üniversitesi

Prof. Dr. Ayfer Uyanık – MEF Üniversitesi

Prof. Dr. Şanda ÇALI– Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi

Prof. Dr. Murat YAYLA – Dicle Üniversitesi

Prof. Dr. Yasemin ALANAY– Acıbadem Üniversitesi

Prof. Dr. Işıl BAŞ– Boğaziçi Üniversitesi

Prof. Dr. Levent AVTAN – İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. İnci User – Acıbadem Üniversitesi

Prof. Dr. Ozan Erözden – MEF Üniversitesi

Doç. Dr. Güçlü Akyürek – MEF Üniversitesi

Doç.Dr. Işıl PAKİŞ – Acıbadem Üniversitesi

Doç. Dr. Figen Demir – Acıbadem Üniversitesi

Doç. Dr. Şeyda DÜLGERLER– Ege Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Neslim DOKSAT– Beykent Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Güliz KOLBURAN– İstanbul Aydın Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Asiye Selcan Ataç – Maltepe Üniversitesi

Kongre Web Sitesi: www.siddetianlamak.com

İMDAT | Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği: www.imdat.org

MEF Üniversitesi: www.mef.edu.tr

5

İÇİNDEKİLER

Kurullar ………………………………………………………………………………………………. 3

Kongre Davet Metni …………………………………………………………………………… 6

Bilimsel Program ……………………………………………………………………………….. 8

Sözlü Sunumlar ………………………………………………………………………………….. 11

Poster Sunumlar …………………………………………………………........................ 15

Bildiri Özetleri ……………………………………………………………………………………. 22

İMDAT | Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği …………………………… 105

MEF Üniversitesi ………………………………………………………………………………… 106

6

Kongre Davet Metni

Değerli Katılımcılar,

Gerek gündelik hayatımızda gerek toplumsal boyutuyla küresel çapta şiddetin her türlüsünü yoğun ve acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz bir yılın ardından, yeniden şiddeti anlamak ve bir kez daha şiddet konuşmak için sizlerle bir araya gelmek istiyoruz.

İnsanlık tarihinin en başından beri şiddet; bazen güçlünün güçsüze, bazen de güçsüzün güçlüye ve hepsinden önemlisi insanın kendisi gibi olmayana yönelttiği bir kuvvet dışavurumu olarak var oldu. Şiddeti anlamak, onu ortadan kaldırmak için alınacak tedbirlerin tespitinde vazgeçilmez derecede önemlidir. Bu sebeple bizler bu tedbirleri doğru saptamak adına şiddet sorununu ısrarla konuşmak, tartışmak ve çözüm önerileri üretmek zorundayız.

Şiddet sorunu ile ilgili, 2015 yılının Kasım ayında “I. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi”ni düzenledik. Bu kongrede farklı alanlardan geniş bir katılımla, şiddetin sebepleri, etkileri ve çözüm önerilerini tartıştık. 2017 yılının Mart ayında ise “II. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi”ni düzenledik. Bu kongrede toplumsal cinsiyet ve cinsiyet ayrımcılığı kavramları üzerinden, cinsel yönelim, cinsel kimlik gibi kavramların ‘şiddet’ ile ilişkisini ve bu konulara ilişkin çözüm önerilerini sunduk. Şiddet devam ettiği sürece, biz şiddeti tartışmayı ve çözmek için çare aramayı sürdüreceğiz. Bu sebeple bu yıl da III. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi’ni düzenliyoruz. Bu yıl düzenleyeceğimiz kongrede, şiddeti, şiddetin taraflarını, nedenlerini, etkilerini ve sonuçlarını tespit etmeye çalışacak ve çözüme belki bir adım daha yaklaşacağız.

Bu yılki ana temamız “Mağdur-Saldırgan İlişkisi” olacak. Şiddeti ortadan kaldırmanın yolu şiddeti anlamaktan geçer. Şiddeti anlamak için ise saldırganı ötekileştirmek yerine, mağdur ve saldırgan arasındaki ilişki dinamiğini en ayrıntılı şekilde analiz etmek gerekir. Bu sebeple mağdur-saldırgan ilişkisini tartışmak ve sosyolojik, psikolojik, felsefi yönleriyle incelemek niyetindeyiz.

Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği (İMDAT) ile MEF Üniversitesinin ortak çalışmaları sonucu 22-24 Mart 2018 tarihleri arasında gerçekleşecek kongremizde; konu ile ilgili oturumlar, paneller gerçekleştirilecek sözlü ve yazılı bildiriler ve posterler yer alacaktır. Ayrıca 21 Mart 2018 tarihinde; psikolog, psikiyatrist, hukukçu ve adli tıp uzmanları tarafından eş zamanlı olarak, iki grup halinde “Çocukla Görüşme Teknikleri” kursu gerçekleştirilecektir. Kurs sonunda katılımcılara katılım belgesi verilecektir.

Önceki kongrelerimizde olduğu gibi sağlık, tıp, hukuk, psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, çocuk gelişimi ve diğer tüm meslek gruplarına yönelik, multidisipliner bir çalışma ortaya koyacağız.

7

Şiddet hayatımızın bir parçası olmak zorunda değildir. Şiddetle hem bireysel hem toplumsal çerçevede mücadele edilmelidir. Bu konudaki sorumluluk hepimize aittir.

Şiddetle mücadele için katılımcılarımızın katkı ve desteği çok değerli olduğundan, sizleri aramızda görmekten memnuniyet duyacağız.

Saygılarımızla

Prof. Dr. Oğuz POLAT Prof. Dr. Havva KARAGÖZ

İMDAT Derneği Başkanı MEF Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Dekanı

8

BİLİMSEL PROGRAM

22 MART 2018 PERŞEMBE

9

23 MART 2018 CUMA

10

24 MART 2017 CUMARTESİ

ÇOCUKLA GÖRÜŞME TEKNİKLERİ KURSU - 21 MART 2018 ÇARŞAMBA

11

SÖZLÜ SUNUMLAR

22 Mart – 1. Sözel Oturum (Saat: 16:00 – 18:00)

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Figen Demir

S01- Takdiri İndirim Nedenleri (TCK M.62) Ve Uygulama Sorunları

Yrd. Doç. Dr. Asiye Selcen Ataç

Maltepe Üniversitesi, Hukuk Fakültesi

S02- Hukuki Yönüyle Nekrofili

Av. Zeynep Reva

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü Yüksek Lisans

S03- Çocuk Cinsel İstismarıyla Mücadelede İnterpol Yaklaşımı

Dr. Bülent Tansel

Psiklojik Danışman, İNTERPOL Genel Sekreterliği

S04- Çocuğunu Öldürmek: İntikam Motivasyonu ile Gerçekleştirilen Filisid Vakalarında

Disiplinlerarası Yaklaşım

Yrd. Doç. Dilek Çelik

Gedik Üniversitesi, Psikoloji Bölümü

S05- Göçmen Kaçakçılığı: Kavramlar, Veriler ve Aktörler

Apak Kerem Altıntop*

Ece Çim*

Elçin İstif*

Yasin Özbey*

*İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

S06- Sağlık Çalışanlarının Cinsiyet Ayrımı Ve Kadına Karşı Şiddet Konusundaki

Tutumları

Yrd. Doç. Dr. Elif Okşan Çalıkoğlu

12

Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi

S07- Eş Şiddetiyle Başa Çıkmada Ketlenmeler Ve Olası İhtiyaçlar: Eş Şiddetine Karşı

Yöntemler Endeksi (Eşye) Kullanılarak Bir İnceleme

Arş.Gör. Nermin Taşkale*

Doç. Dr. Özlem Sertel-Berk*

*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

23 Mart – 2. Sözel Oturum (Saat: 13:30 – 15:30)

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Işıl Pakiş

S08- Bilişsel Esneklik Ve Mizah Kullanım Becerileri Arasındaki İlişkinin

Değerlendirilmesi

Yrd. Doç. Dr. Güliz KOLBURAN

Yrd. Doç. Dr. Engin Eker

Arş. Gör. Burak Akdeniz

İstanbul Aydın Üniversitesi, Psikoloji Bölümü

S09- Patolojik Kumar Ve Alkol Kullanım Bozukluğu Olgusunda Cinsel İstismarı Ve

İhmalin Etkisi

Yrd. Doç.Dr. Neslim Güvendeğer Doksat

Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölümü

S10- Çocukluk Dönemi Ev Kazalarının İhmal Boyutu: Bir Alan Çalışması

Tuğba Duvar

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü, Yüksek Lisans

S11- Sekonder (İkincil) Travma

Uzm. Kli. Psk. Ecem Nadir

Acıbadem Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans Programı

13

S12- Çocuk Hakları İle İlgili Farkındalık Bilgi Araştırması

Makbule Kurt

Acıbadem Üniversitesi Yüksek Lisans Programı, Okul Öncesi Öğretmeni

S13- Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Kişisel Verilerin Korunmasının Önemi Ve

Yeri

Av. Kaan Apak Altıntop

Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği, Apak&Ceylan Hukuk Bürosu

S14- Pedofili

Semih Erkan

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

S15- Bir Uygarlık Eleştirisi Olarak Dövüş Kulübü Filminde Şiddetin Kullanımı

Aykut Birol

İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı

S16- Bir Vakıf Üniversitesi Öğretim Elemanlarının Siber Zorbalık Konusundaki Duygu

Ve Düşünceleri

Yrd. Doç. Dr. Işıl Işık*

Yrd. Doç. Dr. Güliz Dirimen Arıkan*

Volkan Ayaz*

Işılay Can*

Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi

S17- Suça Sürüklenmiş Çocuklara Toplumun Bakış Açısının İncelenmesine Yönelik Saha

Çalışması

Hilal Dilek*

Dila İğne*

Öykü Acar*

Alara Işıl Apak*

14

Eylül Elif Gergin*

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

23 Mart – 3. Sözel Oturum (Saat: 16:00 – 18:00)

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Güçlü Akyürek

S18- Türkiye'de Meydana Gelmiş Olan Mutilasyon Vakalarının Analizi

Lerzan Tuğdem Berna

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lisans

S19- Israrlı Takip Ve Taciz (Stalkıng) Konusunun Saldırgan-Mağdur İlişkisi Yönünden

İncelenmesi Ve Değerlendirilmesi

Dilan Orak*

Cemre Sude Özdek*

*MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

S20- Şiddetin Anatomisi: Failden Mağdura Toplumsal Sorumluluk

Av. Doğuşcan Aydın Aygün

İstanbul Barosu

S21- Hukuk Öğrencilerinin İnsan Ticareti Konusundaki Bilgi Düzeyi

Melis Ruzin Tezel

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

S22- Engellilerin Siyasi Katılımında Duygusal Şiddetin Yeri

Duygu Nur Beşel*

Cansu Güneş*

*Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Lisans

15

S23- Öğretmenlerin LGBTİ Öğrencilere Bakış Açısının İncelenmesi

Havvane Şama

Psikolojik Danışman

S24- Genetik Faktörlerin Şiddete Etkilerinin Olgu Sunumlarıyla İncelenmesi

Tuğba Akbaba

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

S25- Çocuk Cinsel İstismarı Olguların İstismarcı ve Mağdur İlişkisi

Psk. Damla Tonya

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

S26- 20. Yüzyıl Başında Ege’de Şiddet Dolu Bir Eşkıya Takibi: Çakırcalı Mehmet Efe’nin

Öldürülmesi

Hasan Çolak

İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı

S27- Öğretmenin Şiddet Algısı İle Öğretmene Uygulanan Veli-Öğrenci Şiddeti Üzerine

Bir Çalışma: İstanbul Örneği

Psk. Serkan Akman - Psikolog

Tülay Karagöz

Havvane Şama – Psikolojik Danışman

POSTER SUNUMLARI

P01- Diyojen (Öz Bakım) Sendromu

Burcu Vreskala

İstanbul Bilim Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Lisans

P02- Vurma Konuş Projesi

Fatma Büşra Erbil - YÖRET Vakfı

16

Feyzanur Savaş - YÖRET Vakfı

Süeda Küçük - YÖRET Vakfı

P03- Bipolar Bozuklukta Ceza Ehliyetinin Değerlendirilmesi

Sezer ÇEKİÇ*

Ebru Yaşat AKSAY*

Prof. Dr. Hakan KAR*

Prof. Dr. Halis DOKGÖZ*

Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN*

*Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı

P04- Hastane Dışı İlaç Uygulaması Sonucu Anaflaktik Şok Tablosuyla Acil Servise

Başvuran Olgu Sunumu

Arş. Gör. Dr Şahnur SERAP*

Betül ALBAYRAK ACAR*

Prof. Dr. Halis DOKGÖZ*

Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN*

Prof. Dr. Hakan KAR*

*Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı

P05- On Dört Bin Yıllık Hukukumuz Ve Hayvan Hakları

Deniz Atar

Avukat

P06-Yakın İlişkide Şiddete Olay Temelli Yaklaşımlar ve Şiddet Olaylarının Yakın

Öncülleri Ölçeği Mağdur Formu (ŞOYÖM).

Arş. Gör. Nermin Taşkale,

Doç. Dr. Özlem SERTEL-BERK

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

17

P07- Hukuki Yönüyle İnfantisit: Bebeğini Öldüren Annenin Cezai Sorumluğu

Av. Zeynep Reva

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P08- Şiddet 4.0 : Robotların Şiddet Suçlarında Konumlanması

Av. Zeynep Reva

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P09- Yaşlı İhmali ve İstismarı

Melis Ruzin Tezel

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P10- Yeni Nesil Sentetik Uyuşturucu Flakka, Zombi Hapı, Gravel, Α-Pvp (Alfa-

Pirolidinovalerofenon) Ve Adli Tıp Boyutu

Tuğba Duvar

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P11- Göçün Karanlık Yüzü: İnsan Ticareti; Nedenler, Aşamalar ve Veriler

Elçin İstif*

Ece Çim*

Yasin Özbey*

Apak Kerem Altıntop*

İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

P12- Popülizm Ve Politik Sözel Şiddet Olarak Göçmen Karşıtı Söylemler: Hollanda Ve

Fransa Örneği

Yasin Özbey*

Apak Kerem Altıntop*

Elçin İstif*

Ece Çim*

İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

18

P13- Suç Mağduriyeti Korkusunun Modern Hayattaki Yansımaları

Elif Gül Şahin

İstanbul Medipol Üniversitesi

P14- 183'e yapılan Çocuk İhmali İhbar Olgusu

Makbule Kurt

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P15- Eşe Karşı İşlenen Nitelikli Cinsel Saldırı Suçu Ve Suçun Türk Ceza Kanunundaki

Yeri

Cemre Sude ÖZDEK*

Dilan ORAK*

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

P16- Çocuk Yaşta Evliliklerin Nedenlerinin Ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Cemre Sude ÖZDEK*

Dilan ORAK*

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

P17- Cinsel Saldırgan Tipolojisi

Lerzan Tuğdem Berna*

Sena Oymak*

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lisans

P18- Dünyada ve Türkiye’de Suça Sürüklenen Çocukların Değerlendirilmesine

Hukuksal Yaklaşım ve Çocuğun Yüksek Yararı

Gülşen Yıldız Birol

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

P19- Çocuk Cinsel İstismarının Tespit Sürecinde Hemşirenin Rolü

Gamze KARS*

19

Ayşe Nur ERGON*

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

P20- Yaşlı İstismarı Ve İhmalinin Saptanmasında Sağlık Çalışanlarının Rolü

Duygu Nur Beşel*

Cansu Güneş*

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

P21- Mobbingin Mağdur Açısından İncelenmesi: Mobbingle Mücadele Yöntemleri Ve

Çözüm Öneriler

Selin POMAK*

Aynur KAYA*

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

P22- Israrlı Takibin (Stalkıng) Saldırgan Ve Mağdur Açısından İncelenmesi

Meltem Gündoğdu*

Arzunur Eroğlu*

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

P23- Mağdur Hakları Konusunda İyi Bir Uygulama Modeli : Kanada

Nil Polat

University of British Columbia

P24- Çocuk İstismarı

Sena Savuncu*

Ayşenur İlik*

Düşün Altuntaş*

20

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

P25- Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet

Deniz Çelik

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P26- Denetimli Serbestlik Uygulamasında Psikoloğun Görevleri Ve Dünya

Uygulamaları

Buket Zengin

Doğuş Üniversitesi, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans

P27- Cinsel Saldırıda Kullanılan İlaçlar (Tecavüz İlaçları)

Buket Zengin – Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans

Tuğba Duvar - Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek

Lisans

P28- Evsizlere Yönelik Şiddet

Garod Balcı

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

P29- Çocuk Cinsel İstismar Olgularında Hemşirelerin Yaklaşımı

Egemen Tepeli

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

P30- Munchausen By Proxy ve Muchausen Sendromu

Gökçen Burgu

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

P31- Aile İçi Cinsel Şiddet

Av. Mehtap Acar

Ankara Barosu

P32- Kardeş İstismarı

21

Psk. Damla Tonya

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P33- Patoloji mi, Çocuk İhmali mi? Çocuk İhmalinin Sonucu Olarak Tepkisel Bağlanma

Bozukluğu

Psk. Betül Sümeyye Kayıcı

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

P34- Fetişizm Ve Cinsel Şiddet İle Olan İlişkisi

Emre Akkaya

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

P35- Kadın Hangi Şiddet Türleri ile Karşılaşıyor?

Betül Vurucu

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

P36- Öğretmenlerin Okullarda Karşılaşabilecekleri Psikoşiddet Üzerine Bir Çalışma:

İstanbul Örneği

Serkan Akman - Psikolog

Tülay Karagöz -

Havvane Şama - Psikolojik Danışman

P37- Üniversite Öğrencilerinin Çocuk İstismarı Hakkında Bilgi Düzeylerinin

Değerlendirilmesi

Metincan Erkaya,

Nilsu Güvencer,

Mehmet Malik Bilgili

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Lisans

P38- Savaş ve Çocuk

Burcu Vreskala - İstanbul Bilim üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Tuğba Duvar - Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,

Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

22

BİLDİRİ ÖZETLERİ

23

1- BİLİŞSEL ESNEKLİK VE MİZAH KULLANIM BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

Yrd. Doç. Dr. Güliz KOLBURAN

Yrd. Doç. Dr. Engin Eker

Arş. Gör. Burak Akdeniz

Öğretim Üyesi, İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Anahtar Kelimeler: Bilişsel esneklik, mizah kullanım becerisi, mizah stilleri.

Bilişsel esneklik belirli durumlara uyum sağlamak, bir düşünceden diğerine geçme

becerisi ya da değişik problemlere çok yönlü stratejilerle yaklaşma kapasitesi olarak

değerlendirilmektedir.

Aynı zamanda seçeneklerin farkında olmak, yeni durumlara uyum sağlamak ve bu

durumlara ilişkin kendisini yetkin hissetmek olarak da tanımlanan bilişsel esneklik,

otomatik tepkileri engelleyen ve mevcut durumları bağımsızca yönetebilme kapasitesi

olarak da görülebilir.

Araştırmalar bilişsel esnekliğin, sözel saldırganlığı azalttığını, özellikle sosyal etkileşim

ve iletişimde problem çözücü bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Mizah

konunda alan yazındaki pek çok çalışma, mizahın gerek stresle başa çıkmada gerekse

stresin yol açtığı olumsuz sonuçları azaltmada önemli işleve sahip olduğu yönünde

bulgulara sahiptir. Benzer çalışmalarda mizahın öfkeyi azaltma yönündeki etkisi de

belirtilmiştir.

Psikoloji bilimi açısından mizahın bilişsel, duygusal ve sosyal yönleri inkar edilemez.

Mizah, kaygı verici yaşantıların duygusal sonuçları (davranış) üzerinde etkilidir. Mizah

duygusu ile bilişsel işlev arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Mizahın temel

dinamiğinin eleştirel düşünce olduğu pek çok araştırmacı tarafından ifade edilmiştir.

Kısaca eleştirel düşünme gibi mizah da kendi içinde örgütlü, amaçlı bir zihinsel

etkinliktir ve geliştirilebilir bir beceridir.

Amaç: Bu çalışmanın amacı bilişsel esneklik düzeyi ile tercih edilen mizah stilleri

arasındaki ilişkinin incelenmesidir.

24

Gereç ve Yöntem: Çalışma grubunu üniversitelerin çeşitli fakülte ve bölümlerinde

öğrenim gören toplam 272 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplamak

amacıyla Bilişsel Esneklik Ölçeği ve Mizah Stilleri Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi

için SPSS 20 programından yararlanılmıştır.

Bulgular: Araştırma sonucunda bilişsel esneklik düzeyi arttıkça, olumlu mizah

tarzlarının kullanımının arttığı (Tablo: 3)’te gösterilmiştir. Ayrıca bilişsel esneklik alt

boyutlarında ve tercih edilen mizah stillerinde kadın ve erkek katılımcılar arasında

farklar bulunmuştur.

Sonuç: Öfke ve saldırgan davranışla başa çıkma yollarından bir tanesi de bilişsel

esneklik ve mizah yeteneğinin geliştirilmesidir. Bu amaçla planlanacak eğitim

programları öfkenin davranışa dönüşmesi sürecinde önemli bir alternatif

oluşturacaktır.

2- TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ (TCK m.62) VE UYGULAMA SORUNLARI

Yrd. Doç. Dr.Asiye Selcen Ataç

Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Anahtar Kelimeler: takdiri indirim nedeni, cinsel suçlar, cezanın bireyselleştirilmesi,

Amaç: İşlenen suçun haksızlık içeriğinin ceza yargılaması sonucunda belirlenen

yaptırımla karşılanması gerekir. Ancak her suçun işleniş şekli ve failleri farklıdır. Kanun

bu farklılıkları önceden belirleyemez. Bu nedenle cezayı bireyselleştirme aracı olarak

takdiri indirim nedenleri kabul edilmiştir (TCK 62). Takdiri indirim nedenlerinin

uygulanmasına ilişkin olarak ceza hukuku teorisi ile yargı kararları karşılaştırılarak

olması gereken ve olan arasındaki farklılığı ortaya koymak, bazı suç tipleri bakımından

(ör:cinsel suçlar) 62.maddenin uygulanmasını tartışmaya açmaktır.

Gereç ve Yöntem :Çalışmada konuya ilişkin literatür çalışması yapılmış, konuyla ilgili

mahkeme içtihatları incelenmiş, veri tabanları taranmıştır.

25

Bulgular: TCK m. 62 cezanın bireyselleştirilmesi aracı olarak gerekli bir hükümdür.

Ancak takdiri indirim nedeni uygulanması ya da uygulanmamasına dair verilen

kararlar ekseriyetle gerekçeden yoksundur. Özellikle failin yargılama sürecindeki hal

ve davranışlarına ilişkin takdiri indirim nedeninin, kanun normlarının konuluş amacına

aykırı olarak, hak, adalet ve nesafet kurallarına aykırı biçimde uygulandığı örnekler

görülmektedir.

Sonuç: TCK 62. maddede düzenlenen takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına /

uygulanmamasına ilişkin kararlar gerekçeli olmalıdır. Ancak gösterilen gerekçeler hak,

adalet ve nesafet kurallarıyla uygun olmalıdır. Hâkimin indirim nedeni olarak kabul

edeceği hususların makul olması ve hukuk kurallarını ihlal etmemesi, kanunun

amacına aykırı düşmemesi ve kamu vicdanını zedelememesi gerekir. Özellikle cinsel

suçlarda takdiri indirim nedeni uygulanmamalıdır.

3- PATOLOJİK KUMAR VE ALKOL KULLANIM BOZUKLUĞU OLGUSUNDA CİNSEL

İSTİSMARI VE İHMALİN ETKİSİ

Yrd. Doç.Dr. Neslim Güvendeğer Doksat

Çocuk ve Ergen Psikiyatrı

Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Anahtar Kelimeler: kumar, istismar, alkol

Amaç: Olguda, çocukluk dönemi cinsel istismarı ve ihmalinin gençlikte patolojik kumar

ve alkol kullanım bozukluğu gelişmesi üzerindeki etkisinin literatür eşliğinde gözden

geçirilmesi amaçlanmıştır.

Olgu: U. E, Eylül 2000 doğumlu erkek hasta, ablası ve babası tarafından ağustos 2017

tarihinde getirilmiş olup, psikiyatrik muayenesi gerçekleştirilmiştir. Öyküye göre

U.E’de son dört aydır artan şekilde sinirlilik, huzursuzluk, sıkılganlık ve ders çalışmak

istememe belirtilerinin varlığı, bir sene önce bahis oyunlarına başladığı, son dört

aydır daha büyük meblağlarda bahis oynadığı, eve geç geldiği, son bir yıldır alkolü sık

26

kullanmakta olduğu, son dört aydır alkol tüketimini arttırarak, haftanın en az 3 günü

en az 3 büyük bira tüketecek şekilde alkol kullandığı öğrenilmiştir.

Babasının, U.E bir yaşındayken adam öldürmek suçundan cezaevine girip 12 sene

yattığı öğrenilmiştir. Ablasından, U.E’nin sekiz yaşındayken, yedi yaş büyük olan

amca oğlu tarafından altı ay cinsel istismara maruz kalmış olduğu öğrenilmiştir. On

iki yaşındayken, annelerinin akut beyin kanamasıyla vefat ettiği, bir sene sonra tahliye

edilen babasının halalarının torunuyla evlendirildiği, bu evlilikten

UE’ye bahsedilmediği, tüm çocukların anneannenin evinde kaldığı, U.E’nin bir

kardeşi daha olması üzerine babasının yeniden evlenmiş olduğunu öğrendiği, son

zamanlarda bahis oyunlarının dozunu arttırdığı, eve geç geldiği ve alkol kullandığına

dair bilgiler alınmıştır.

Psikiyatrik muayene; 17 yaşında erkek, düşünce içeriğinde, kaybetme korkuları ve

babaya öfke saptanmıştır. Annesini özlediğini, sekiz yaşındayken amcasının oğlunun

zorla porno film seyrettirdiğini, cinsel organını kendi arka deliğine sürtüp

masturbasyon yaptığını, aile bireylerine bahsetmemesi için tehdit ettiğini, çok

korktuğunu, ablasının sayesinde kurtulduğunu belirtti. Güvensiz olduğunu, para

kazanmak için bahis oynamaya başladığını, oynayamazsa gerildiğini, çok kazanmak

için büyük oynadığını, alkolü önceleri rahatlamak için, şimdi sevdiği için içtiğini ifade

etti.

Tartışma: U.E’ye cinsel istismar ve ihmal, patolojik kumar, alkol kullanım bozukluğu,

depresyon teşhisleri konmuştur. Olgu, çocuklukta ihmal ve cinsel istismar yaşayan

bireylerde gençlik döneminde kumar oynama ve alkol kullanım bozukluğu gelişmesi

yönündeki ilişkiye işaret eden çalışmaları desteklemektedir.

4- GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI: KAVRAMLAR, VERİLER VE AKTÖRLER

Apak Kerem Altıntop*

Ece Çim*

Elçin İstif*

Yasin Özbey*

İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

27

Anahtar Kelimeler: Göçmen Kaçakçılığı, Kaçakçılık, Göç, Sınır

Amaç: Bu çalışmada göçmen kaçakçılığına dair kavram kargaşasının giderilmesi ve

boyutunun ne kadar büyük olduğunun ortaya konması amaçlanmıştır. Bu bağlamda

göçmen kaçakçılığının kavramsal olarak tanımlanması, süreçteki aktörlerin ortaya

konması ve Türkiye ve dünyaya dair son verilerin paylaşılarak meseleye insan gözüyle

yaklaşılması hedeflenmiştir.

Yöntem: Tanımlamanın sağlıklı yapılabilmesi, verilerin paylaşılması ve aktörlerin tespit

edilmesi için Birleşmiş Milletler, Uluslararası Göç Örgütü, Türkiye Göç Raporu, Türkiye

Göç İdaresi’nin raporları başta olmak üzere uluslararası ve ulusal raporlar incelenmiş

ve buna dair literatür araştırılmıştır.

Bulgular: Küreselleşme ile birlikte Türkiye göç veren bir ülke konumundan transit veya

hedef ülke olarak göç alan ülke konumuna gelmiştir. Göçmen kaçakçılığı, göçmenlerin

kendi iradeleri aldığı kararlar sonucu yaşanmakta olup süreç içinde niteliği

değişebilmektedir. Bunun yanı sıra göçmen kaçakçılığı sürecindeki aktörlerin

kullanılan rotaya göre değişmektedir. Yaklaşık 10-14 aktörün yer aldığı karmaşık ve

tehlikeli bir süreçtir. Bu aktörler, organizatörden kaçakçıya, gözlemciden otel

sahiplerine, ev sahiplerinden can yeleği satıcılarına kadar çeşitlenmektedir. Fiyatlar

yolun tehlikesi, siyasi politikaların uygulanma sertliği, kaynak ülkedeki çatışma, kriz

vb. durum, sınır denetimi ve diğer parametrelere göre değişmektedir. Örneğin,

Pakistan’dan İtalya’ya Türkiye’yi transit olarak kullanmak isteyen bir kaçak göçmen

için fiyat 5.000 – 8.000 dolar arasında değişmektedir.

Sonuç: Göçmen kaçakçılığı, göç hareketleri devam ettikçe varlığını devam ettireceğe

benzemektedir. Göçmen kaçakçılığını ortadan kaldırmak, göç hareketlerinin sistemsel,

toplumsal, ekonomik, siyasi vb. nedenlerinin doğru olarak tespit etmekle mümkün

olabilir. Çözüm, insanları çatışma ve kriz bölgelerinde tutsak etmek manasında

değildir. Aksine küresel ölçekte yer alan eşitsizlik ve yoksulluk başta olmak üzere diğer

yapısal problemlerin giderilmesi ve siyasi ve kültürel vb. politikaların insani bakış

açısıyla gerçekleştirilmesini kapsamaktadır.

28

5- ÇOCUKLUK DÖNEMİ EV KAZALARININ İHMAL BOYUTU: BİR ALAN ÇALIŞMASI

Tuğba Duvar

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü

Anahtar Kelimeler: Çocukluk dönemi, ev kazası, ihmal, çocuk istismarı

Dünya Sağlık Örgütü ev kazalarını “evde ve evin çevresinde meydana gelen kazalar”

olarak tanımlamaktadır. Yeterli önlemler alındığında kazaların %90’ın

önlenebilmektedir. Fakat çocuklardaki kaza geçirme insidansının yüksek olması

ebeveynlerin yaptığı ihmalin göstergesidir. İhmal, bakmak ile yükümlü kişilerin bu

yükümlülüğü yerine getirmemesi, bireyin fiziksel ya da duygusal olarak ihmal

etmesidir. İhmalin ortaya çıktığı alanlar fiziksel sağlık, ruhsal sağlık, gözetim, bakım, ev

kazalarına yol açan tehlikeler, ev hijyeni, kişisel hijyen ve beslenmedir.

İtalya’da 2000 yılında 4.380.000 ev kazası meydana gelmiştir, ev kazaları ölümlerinin

diğer ölümlere oranı %29,1’dir. Japonya, Venezüella ve İrlanda’da kaza orijinli

ölümlerin %15’ini ev kazaları oluşturmaktadır. Kuzey İrlanda’da kazaların %41’i ev

kazaları olduğu belirtilmiştir. Bu ev kazalarının %19,42ünün 0-5 yaş grubu çocuklardır.

Yani çocukların risk grubunda olduğu ve ilk sırada düşmenin yer aldığı, aynı zamanda

da %66’sının ev içinde %34’ünün ise ev çevresinde meydana geldiği saptanmıştır.

Türkiye’de ulusal düzeyde ev kazaları istatistiklerini verebilecek bir veri tabanın

olmayışı ev kazaları istatistiklerine doğru şekilde ulaşmayı zorlaştırmaktadır.

Ankara’da 0-5 yaş grubu çocukların incelendiği çalışmada ev kazası geçirenler %49.6

ve daha çok erkek çocuklarının (%52.1) ev kazası geçirdiği ve çocuk sayısının fazla

olduğu, gecekonduda yaşayan, geniş aile olanların ev kazası geçirme riskinin fazla

olduğu belirtilmiştir. İzmir’de Adli Tıp Kurumu’nda ev kazası nedeniyle ölen 415

olgunun otopsi sonuçlarına göre en çok zehirlenme (%34.5) ardından yanıklar (%27.7)

ve künt travma (%28.4) ve asfiksi nedeniyle ölümler (%9.4) olduğu saptanmıştır. Ev

kazalarına bağlı ölümlerin en çok 0-3 yaş arasında olduğu belirtilmiştir.

Bu çalışmada Tekirdağ ilinde bir özel gündüz bakımevindeki ebeveynlere birebir

görüşme yöntemiyle anket çalışması şeklinde yapılmıştır. Ebeveynlerin yaptığı ihmal,

özensizlik ve dikkatsizlik gözlemlenmeye çalışılmıştır. Anket sonuçlar SPSS programıyla

analiz edilmiştir.

29

6- HUKUKİ YÖNÜYLE İNFANTİSİT: BEBEĞİNİ ÖLDÜREN ANNENİN CEZAİ

SORUMLUĞU

Zeynep Reva

Avukat, Acıbadem Sigorta,

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü

Anahtar Kelimeler: infantisit, postpartum psikoz, cezai sorumluluk.

Çocukların öldürülmesiyle ilgili literatürde üç temel kavram bulunmaktadır. Psikiyatri

literatüründe farklı olmakla birlikte bu kavramlar genel olarak şu şekilde

tanımlanmaktadır.

1)Neonatisit :Çocuğun doğumu takip eden ilk 24 saat içinde öldürülmesi.

2) İnfantisit:12 aylıktan küçük çocukların öldürülmesi.

3) Filisit : 12 aydan büyük çocukların ebeveynleri tarafından öldürülmesi.

Anneler, doğum anından başlayarak yaklaşık altı hafta süren postpartum dönemde

hem fiziksel hem de ruhsal sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durum

annelerin doğumla birlikte yaşadığı ani bedensel değişimin yanı sıra hastalık

geçmişleri, yenidoğan bakımından kaynaklanan gerekler ve kültürel baskı

etmenlerinden kaynaklanabilmektedir. Postpartum dönemde yaşanan ruh sağlığı

sorunları içinde en şiddetli olanı postpartum psikoz olarak belirtilmektedir.

Postpartum psikoz etkisindeki anne; bebeğinin şeytani olduğu ve içindeki şeytanı

öldürmesi gerektiği, bebeği yoğun bir ıstıraptan ve ümitsiz bir gelecekten kurtarmak

gayesiyle hareket ettiği, gaipten gelen bir sesin ona bebeği öldürmesini emrettiği ve

hatta doğan bebeğin aslında kendi çocuğu olmadığı gibi iddia ve sanrıların etkisiyle

bebeğini öldürebilmektedir.

Postpartum psikoz etkisindeki annenin cezai sorumluluğu hukuki bir sorun olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bebeğini öldüren anne kasten öldürme suçundan mı, nitelikli

kasten öldürme suçundan mı yoksa taksirle öldürme suçundan mı yargılanacaktır

yoksa annenin cezai sorumluluğunu ortadan kaldıran bir hal mi olacaktır? Eski Türk

Ceza Kanunu (TCK)’ndan farklı olarak annenin bebeğini öldürmesi namus için çocuk

30

öldürme kapsamına girerek indirim konusu olmayacak ve hatta yeni TCK madde 82

gereğince ağırlaştırılmış ceza söz konusu olacaktır. Şu kadar ki annenin postpartum

psikoz etkisinde olduğu yani ruh sağlığının yerinde olmadan bu suçu işlediğine dair

rapor verilmesi halinde TCK madde 34 kapsamında geçici bir nedenle, işlediği fiilin

hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını

yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olduğundan anneye ceza

verilmeyecektir.

Bebek ölümlerinin hukuki olarak kasten öldürme mi, nitelikli öldürme mi, ihmali

davranışla öldürme mi, taksirle öldürme mi yoksa ceza ehliyetini kaldıran hal mi

olduğu vaka bazında değerlendirilmelidir.

7- TÜRKİYE'DE MEYDANA GELMİŞ OLAN MUTİLASYON VAKALARININ ANALİZİ

Lerzan Tuğdem Berna

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü

Öğrenci

Anahtar Kelimeler: mutilasyon, cinayet, parçalama

Tarih boyunca sayısız metod ile cinayetler işlenmiştir. Bununla beraber işlenmiş olan

cinayetin izlerini de yok etmek için yine pek çok sıra dışı yöntem uygulanmıştır

Mutilasyon, “bir şeyi çok ciddi bir biçimde yaralama hatta vahşice bir parçasını

kopartma” olarak tanımlanmaktadır.1 (University of Cambridge). Mutilasyon, diğer bir

deyişle ceset parçalama dünya genelinde çok sık rastlanan bir olgu değildir. Ceset

parçalama tanımı saldırganın kurbanın bedenini parçalara ayırması veya bedenin bir

bölümünü kesmesi anlamına gelir. Fakat burada bir kaza veya patlama sonucunda

cesedin parçalara ayrılması mutilasyon olarak değerlendirilmemelidir.2 (Konopka,

Bolechał, Strona, & Kopacz, 2016)

Bu çalışmada ülkemizde meydana gelen 3 mutilasyon vakası analiz edilecektir.

Araştırmaya dahil edilen üç vaka medyada yer verilmiş haberlerin ışığında

hazırlanmıştır. İncelenen üç vakanın ikisinde fail erkek, mağdur kadın iken; bir vakada

31

ise fail henüz kesin olarak tespit edilememiş, mağdur ise bir erkektir. İki vakada

mağdur ve fail birbirlerini tanırken, bir vakada ise birbirlerine yabancı iki kişidir.

Cinayetlerin sebeplerine bakıldığında ise yine iki vakada bir tartışma olduğu

görülürken, bir vakada ise failin psikotik sanrıları olduğu belirtilmiştir.(bu kişinin daha

sonrasında yapılan incelemeler sonucunda herhangi bir ruhsal bozukluğu olmadığı

belirlenmiştir).

Bahsedildiği üzere mutilasyon cinayetlere çok fazla rastlanmamaktadır. Bu çalışmanın

amacı bu konuda ülkenin durumunu ve bu suçu meydana getiren olası faktörleri

değerlendirmektir. Burada özellikle cinayetin işlenme nedenine, mağdur/fail ilişkisine,

ve mutilasyonun ne amaçla uygulandığına odaklanılacaktır.

8- SEKONDER (İKİNCİL) TRAVMA

Ecem Nadir

Uzman Klinik Psikolog

Anahtar Kelimeler: istismar, travma, sekonder, ikincil

İnsanların, beklenmedik bir anda başına gelen, kişide çaresizlik hissi

yaratan, yaşamlarına uç boyutlarda olumsuz etki eden ve insanlarda ruhsal bağlamda

sarsıcı bir durum yaratan deneyimlere “ruhsal travma” denir. Kişiye sıkıntı veren her

türlü olayı “travmatik” olarak nitelendirmek doğru değildir. Bir kişi kendisi veya bir

başkası ile ilgili fiziki bütünlüğün bozulması kapsamında değerlendirilecek bir olay ile

karşı karşıya kalmışsa, ölüm tehlikesi durumu yaşamış veya tanık olmuşsa, bu olaylar

“ruhsal travma” kapsamında değerlendirilir. Bununla beraber, ruhsal travma tepkisel

açıdan ele alındığında, kişinin yaşadığı olay; kişide korku, çaresizlik ve dehşet

hissiyatına kapılmasına neden olmalıdır.

Ruhsal travmaya neden olan olayların başında gelen durumlar, deprem, sel, heyelan,

kasırga gibi doğal afetler, cinsel veya fiziksel istismara maruz kalma durumları,

çocukluk döneminde yaşanan istismar olayları, zorunlu göç, trafik ve iş kazaları, kişinin

32

hayatının ve kişinin yakınlarının hayatlarının tehlikeye girmesi durumlarıyla karşı

karşıya kalma ve benzeri nitelikteki olaylardır.

Sekonder travma olarak nitelendirilen durum ise insanların kendi ellerinde olmayan

sebeplerden ötürü deneyimlemek zorunda kaldıkları yıkıcı olayların sorumlusunun,

kendileri oldukları düşüncesi ile oluşmaktadır. Diğer bir yandan ikincil travma, başka

insanların kendilerini dolaylı yoldan bu olaya dahil etmeleri ile başlar. Bu durumda

ikincil travma, bir takım kişilerin yaşanan destrüktif olaydan, olayda mağdur olan kişiyi

sorumlu tutması ile ortaya çıkar. Özellikle cinsel istismar vakalarında “bu şekilde

davranmamış olsaydı bu olayı yaşamamış olurdu” düşüncesi en sık karşılaşılan tavır

olarak nitelendirilebilir. Gerek medyadan gerekse toplumun her kesimi tarafından

gelebilme olasılığı olan bu biçimdeki yorumlar, mağdur durumda olan kişiyi çok daha

yıkıcı bir süreci yaşamaya iter. Diğer bir yandan mağdur olan kişiye inanmamak, uygun

olmayan sorular sorarak yaşadığı olayı anlattırmak, yardım çağrısı neticesinde geç

kalmak veya yardıma ulaşımı geciktirmek, ona travmayı hatırlatacak unsurlar arasında

yer almakta ve süreci son derece olumsuz etkilemektedir.

Bu noktada mağdurun yaşamış olduğu olay sonrasında; sağlık çalışanları, hâkim, savcı,

kolluk kuvvetleri, avukat, öğretmenler ve okul idaresi, sosyal çalışma görevlileri gibi

meslek gruplarının yanında aile ve sosyal çevresi ile kurduğu temas neticesinde aynı

travmayı tekrar tekrar yaşaması, ikincil travmanın ortaya çıkmasında büyük ölçüde rol

oynamaktadır. Türkiye’de medyaya dahi yansıyan bir takım örneklerle sabit olan bu

durumu değiştirebilmek adına iki aşamada çalışarak bu sorunu ortadan kaldırmak en

büyük hedeftir. İlk aşamadaki hedef, farkındalık yaratmak ikinci aşamada ise bu

alanda çalışan profesyonellerin daha duyarlı ve bilinçli olmaları adına eğitim

programları düzenleyerek bu sorunu ortadan kaldırabilmektir. Örneğin; tıp

öğrencilerinin lisans programlarında mevcut olan hasta-doktor ilişkisi dersine adli tıp

alanı kapsamında mağdurla görüşme teknikleri konusu eklenebilir. Bu örneği

hukukçuların ve benzer kamu çalışanlarının alanlarına göre uyarlayabilir ve hedefe

ulaşma konusunda büyük aşamalı bir adım atılabilir. Bu bağlamda detaylı ve kapsamlı

bir çalışma ile sekonder (ikincil) travma konusu daha sağlıklı bir şekilde ele alınmalıdır.

33

9- ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARIYLA MÜCADELEDE İNTERPOL YAKLAŞIMI

Dr. Bülent Tansel

Psikolojik Danışman

İNTERPOL Genel Sekreterliği

Anahtar Kelimeler: İNTERPOL Yaklaşımı, Çocuk Cinsel İstismarı.

Bu çalışmada, çocuk cinsel istismarı ile mücadelede INTERPOL’ün (Uluslararası

Kriminal Polis Teşkilatı) yaklaşımı üzerinde durulmaktadır. İNTERPOL Çocuk Cinsel

İstismarıyla Mücadele birimi, 1992 yılında Dakar’da düzenlenen 61. İNTERPOL Genel

Kurulu’nda alınan kararla kurulmuş, avukat, psikolog ve bilişim uzmanlarından

oluşmaktadır.

Çocukların cinsel istismardan korunması amacıyla, mağdur merkezli yaklaşım esas

alınmaktadır. Çevrimiçi araştırma ve soruşturma, çocuk mağdurların tespit edilerek

koruma altına alınması ile önleyici hizmetler alt bölümlerinden oluşmaktadır. Alanda

çalışan uygulayıcılara yönelik eğitim programları düzenlenmekte, toplumsal

politikaların oluşturulmasına ve mücadelede etkin stratejilerin oluşturulmasına da

katkı sağlanmaktadır.

İnternet üzerinde yayınlanan çocuk cinsel istismar materyallerinin araştırılması ve

soruşturulmasında; G8 ülkeleri ve AB tarafından finanse edilen Uluslararası Çocuk

Cinsel İstismar Materyali Veri Tabanı ICSE-DB kullanılmaktadır. Çocuk cinsel

istismarına ilişkin her türlü görsel fotoğraf ve videolar 7/24 esasına göre ICSE’ye

aktarılmaktadır. Teknolojik açıdan sürekli yenilenen ICSE’ye, ülkemizin de yer aldığı 53

üye ülke tarafından erişim sağlanmaktadır. Cinsel istismar mağduru çocukların tespit

edilip, istismarcılar ve cinsel istismarın meydana geldiği yerler arasında bağlantı

kurulmasını sağlamaktadır. Yüksek teknoloji kullanılarak oluşturulan sistemde yer alan

forum üzerinden her türlü bilgi, anında kullanıcılar arasında paylaşılabilmektedir.

Mağdurların tespiti ve koruma altına alınması kapsamında; mağdurlar tespit edilerek,

34

koruma altına alınmakta ve ilgili ülkelerle bağlantı kurularak yasal işlemler

başlatılmaktadır. 2002’denberi kullanılmakta olan ICSE-DB üzerinde yapılan

operasyonel araştırmalarda, sadece 2018 yılı Ocak ayı içerisinde 916, toplamda 12734

mağdur çocuk tespit edilerek, koruma altına alınmaları sağlanmış ve istismarcıları

hakkında yasal süreç başlatılmıştır.

ICSE-DB’de yer alan materyallerin, gerçek bir çocuğa ait olması, çocuğun 13 yaş veya

altında olması, genital bölgelerini içermesi halinde üç ayrı uzmanın ortak kararıyla,

etkin önleme aracı olan BASELINE veri tabanına aktarılmaktadır. BASELINE’da

aktarılan materyaller, elektronik imza olarak saklanmaktadır. Yapılan ikili

anlaşmalarla, BASELİNE’da yer alan veriler, kamu ve özel sektörde ki kurumların veri

tabanları ile belli aralıklarla karşılaştırılmaktadır. Herhangi bir isabet halinde ilgili

kullanıcı tespit edilip, yasal işlem başlatılmaktadır.

10- EŞ ŞİDDETİYLE BAŞA ÇIKMADA KETLENMELER VE OLASI İHTİYAÇLAR: EŞ

ŞİDDETİNE KARŞI YÖNTEMLER ENDEKSİ (EŞYE) KULLANILARAK BİR İNCELEME

Arş.Gör. Nermin Taşkale

Psikolog/ İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

Doç. Dr. Özlem Sertel-Berk

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

Anahtar Kelimeler: Kadına yönelik şiddet, başa çıkma yöntemleri, indirgenmiş model,

hayatta kalma kuramı

Amaç: Kadınların heteroseksüel ilişkideki eş şiddetiyle başa çıkarken aldıkları konum

yıllar içerisinde farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır. İlk dönemlerde mağdurların şiddet

sürecinde aldığı konum pasif olarak değerlendirilirken zaman içerisinde kadınların

aldığı bu konumun aktif ögeler barındırdığı ve yalnızca pasif olarak

değerlendirilemeyeceği düşünülmeye başlanmıştır. Kadının şiddet yaşantısındaki

konumundaki bu değişim kadınları kurban olmaktan öteye taşımış ve hayatta kalmak

35

için çabalayan bireyler olarak tanımlanmalarına yol vermiştir. Bu bakış açısıyla

geliştirilen Eş Şiddetine Karşı Yöntemler Endeksi (EŞYE) kadınların şiddete karşı

kullandıkları yöntemleri ve bunları ne denli yararlı bulduklarını inceleyen bir

endekstir. Bu yöntemler resmi bağlantılar, yasal, güvenlik planlaması, gayriresmi

bağlantılar, karşı koyma ve yatıştırma biçimindedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde

farklı alt kültürlerde kullanılan endeks madde ve boyutlarının kullanım sıklığı ve

yararlılık puanları çalışmalar arasında genel anlamda benzer bulgular sunmuştur.

Gereç ve yöntem: Bu çalışmada Ankara, Çanakkale ve İstanbul illerinde kartopu

örneklemesiyle erişilen şiddet mağduru 99 kadının EŞYE başa çıkma yöntemlerini

kullanıp kullanmadıkları ve yararlı bulup bulmadıkları incelenmiştir.

Bulgular: Çalışma sonucunda erişilen bulgulara göre; EŞYE boyutları en sık

kullanılandan en seyrek kullanılana doğru yatıştırma, karşı koyma, gayriresmi

bağlantılar, yasal, resmi bağlantılar ve güvenlik planlaması biçiminde sıralanmaktadır.

Yararlı bulunma sıralaması ise resmi bağlantılar, yasal, gayriresmi bağlantılar, güvenlik

planlaması, yatıştırma ve karşı koyma biçimindedir.

Sonuç: Çalışmaya katılan şiddet mağduru kadınların EŞYE yöntemlerini kullanım sıklığı

ve yararı bulma oranlarının batılı kadınlarla genel anlamda benzer olduğu

düşünülebilir. Bununla beraber, toplulukçu kültür yapısıyla örtüşebilecek biçimde

toplumsal alandaki yöntemlerin bireysel alandaki yöntemlere görece daha yararlı

bulunduğu bildirilmiştir. Türkçe formunda, uluslararası alan yazınla genel anlamda

tutarlı bulgular sunan endeksin hem uygulama hem akademik alanda kullanımına

ilişkin daha fazla veriye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada saha çalışanlarının

endeksle tanıştırılarak endeksin alan çalışmalarına olası katkıları üzerinde

durulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bir ölçek değil endeks olması nedeniyle şiddetle

başa çıkmayı durumsal ve devingen olarak ele alan EŞYE’nin literatüre kuramsal ve

uygulama anlamında önemli katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

36

11- YAKIN İLİŞKİDE ŞİDDETE OLAY TEMELLİ YAKLAŞIMLAR VE ŞİDDET OLAYLARININ

YAKIN ÖNCÜLLERİ ÖLÇEĞİ MAĞDUR FORMU (ŞOYÖM).

Arş.Gör. Nermin Taşkale

Psikolog/Akademisyen

Doç. Dr. Özlem Sertel-Berk

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

Anahtar Kelimeler : Kadına yönelik şiddet, yakın öncüller, etkileşim, sadakat, faktör

Amaç: Yakın ilişkide şiddeti anlamak üzerine çalışmalar son yüzyılda büyük gelişim

göstermiş ve farklı kuramsal yaklaşımlardan temel alan açıklamalar sunulmuştur. Bu

açıklamalarda başvurulan kavramsal ve kuramsal değişkenler arka plan, güncel yaşam

koşullarına ilişkin ve en yakın öncüler olarak gruplanabilmektedir. Bireysel ya da

gözden geçirme çalışmaları bu açıklamalar arasında şiddet anına dair öncülere

değinen değişkenlerin şiddeti anlamada açıklayıcı gücü en yüksek olanlar olduğuna

işaret etmektedir. Şiddet Olaylarının Yakın Öncülleri (ŞOYÖ) bu öncüleri işlemsel

olarak tanımlamada başvurulabilecek bir formdur. Ölçek orijinal çalışmada failler için

geliştirilmiş ve hipotez edildiği üzere şiddetin araçsal ve tepkisel öncülerini kabul

edilebilir düzeyde temsil ettiği düşünülmüştür. Bununla beraber, yakın ilişkide şiddeti

açıklanmada başvurulan değişkenlerin mağduriyetteki varyansı açıklamada failliğe

görece daha güçsüz kaldığı düşünülmektedir. Buradan hareketle söz konusu ölçek

Şiddet Olaylarının Yakın Öncülleri Mağdur Formu (ŞOYÖM) adıyla mağdur diline

uyarlanmış ve Türk kültüründe ortaya çıkan faktör yapısı incelenmiştir.

Gereç ve yöntem: Çalışma kapsamında 101 şiddet mağduru kadının verisi ele

alınmıştır. Ölçeğin faktör yapısının incelenmesinde katılımcıların ŞOYÖM ve Çatışma

Çözümlerine Yaklaşımlar Ölçeği-2 fiziksel şiddet (ÇÇYÖ-F) ve yaralanma (ÇÇYÖ-Y)

boyutlarından elde edilen puanlara başvurulmuştur.

Bulgular: Ölçeğin sırasıyla araçsal ve tepkisel öncülleri temsil eden “etkileşim

(ŞOYÖM-E)” ve “sadakat (ŞOYÖM-S)” anlaşmazlıkları boyutlarından oluştuğu

gözlenmiştir. ŞOYÖM, ŞOYÖM-E ve ŞOYÖM-S puanları ÇÇYÖ-F; ŞOYÖM, ŞOYÖM-E

puanları ÇÇYÖ-Y puanlarıyla ilişkili bulunmuştur.

37

Sonuç: Türkçe formun faktör yapısının orijinal çalışmanın hipotezleriyle örtüşen iyi

uyum gösteren bir yapı sunduğu düşünülebilir. Gelecek çalışmalarda yakın ilişki

şiddetini olay temelli ve bakış açısıyla incelemede fayda sağlayabileceği umulan

ŞOYÖM’ün faktör yapısının ötesinde güvenirlik ve geçerlilik çalışmalarının

gerçekleştirilmesine gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca; ölçeğin fail formunun da

kültürümüze uyarlanmasına gereksinim vardır. Bu yolla yakın ilişkide şiddet

bağlamında olay temelli yaklaşımın, aktör partner ilişkisi kapsamında

incelenebilmesine katkı sunulabileceği düşünülmektedir.

12- YENİ NESİL SENTETİK UYUŞTURUCU FLAKKA, ZOMBİ HAPI, GRAVEL, Α-PVP

(ALFA-PİROLİDİNOVALEROFENON) VE ADLİ TIP BOYUTU

Tuğba Duvar

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

Anahtar Kelimeler : Alfa-pirolidinovalerofenon, Zombi Hapı, Flakka, Sentetik

Uyuşturucu, α-PVP

Adli tıp için alkol ve madde kullanımının saptanması, olayın nasıl meydana geldiğinin

araştırılmasında kritik bir değer taşımaktadır. Maddenin kendisinin veya

metabolitinin vücutta varlığı sıklıkla fiziki delil olarak kullanılmaktadır.

Genel anlamda bağımlılık bir nesneye veya kişiye duyulan önlenemez istektir. Madde

bağımlılığı, vücut fonksiyonlarını olumsuz etkileyen, zarar verdiği halde kullanımının

bırakılamamasına denir. Bilinç durumunu etkileyen, algıyı bozan, genelde ağrı acı ve

ızdıraptan kurtulma amacıyla kullanılan keyif verici maddelerdir.

Flakka, Zombi Hapı ve Gravel gibi sokak isimleriyle anılan α-PVP (alfa-

pirolidinovalerofenon) sentetik bir uyuşturucu türüdür . Flakka, İspanyolca’da ince

zayıf çekici kadın ve Gravel’da çakıl anlamına gelmektedir. Α-PVP ikinci nesil katinon

türevidir. Genelde beyaz toz ve kapsüle hap şeklinde piyasa bulunmaktadır.Banyo

tuzları, bitki gıdası, böcek savar, gübre, mücevher temizleyicisi, leke çıkarıcı ve

38

araştırma kimyasalları şeklinde etiketlenerek ve “insan tüketimi için değildir” ibaresi

yer alarak piyasa satılmaktadır.

Tablet ve kapsül şeklinde alınması, burun yoluyla, intravenöz, intramüsküler

enjeksiyon ile, rektal olarak ve sarma şeklinde alımlar bildirilmiştir. Banyo tuzu olan

MDPV (3,4-Methylenedioxypyrovalerone) ile molekül formülü benzerlik

göstermektedir. α-PVP güçlü bir uyarıcıdır. Kokainden daha riskli bir biçimde kötüye

kullanım ihtimali öngörülmektedir. Sentetik katinonlar ölümcül yan etkilere neden

olabilmektedir. Kötüye kullanımda deliryum, taşikardi, hipertermi, böbrek yetmezliği,

ajitasyon, sanrı, intihar ve cinayete sebebiyet verebilecek kadar fazla şiddet

davranışları görülmüştür. İdrar, kan ve dokudan analiz yapılmaktadır. Uyuşturucular

dünyada yasalar ile kontrol altına alınmaya çalışılan, buna rağmen gençleri ve

çocukları etkileyen ve geri dönüşümü çok zor etkilere neden olan maddelerdir. Her

geçen gün sayıları artmaktadır.

Flakka ile ilgili henüz yeterli çalışmalar mevcut değildir, fakat bağımlılık potansiyelinin

olabileceği öngörülmektedir. Bu yeni nesil sentetik katinonun kötüye kullanılması

ihtimalinin yüksek olması ve topluma tehdit unsuru olması nedeniyle önlem alınması

gerekmektedir.

Bu çalışmamızda, alfa-pirolidinovalerofenon’un metabolizması, toksisitesi,

farmakolojisi ve adli boyutu incelenmiştir.

13- ÇOCUĞUNU ÖLDÜRMEK: İNTİKAM MOTİVASYONU İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN

FİLİSİD VAKALARINDA DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM

Yrd. Doç. Dilek Çelik

Akademisyen

Gedik Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Anahtar Kelimeler : Filisid, Çocuk Ölümleri, İntikam, Aile içi Şiddet

39

Amaç: Filisid, çocuğun ebeveynlerince öldürülmesi eylemi olarak tanımlanır. Birçok

araştırmacı ebeveynlerin çocuğunu öldürme eyleminin arkasında yatan sebepleri

anlayabilmek için öldürme eylemdeki motivasyonel ve dürtüsel faktörlere ilişkin

sınıflandırma sistemleri geliştirmeye çalışmıştır. Bu sınıflandırma çalışmalarının

öncülerinden biri olan Resnick’e göre (1969), filisid olguları motivasyonel özelliklerine

göre özgeci, akut psikoza bağlı, istenmeyen çocuk, kazara ve eş intikamı olmak üzere

olmak üzere 5 grupta sınıflandırmıştır. Bu çalışma kapsamında, Resnick (1969) sonrası

yapılan sınıflandırma sistemlerinin bazılarında (ref) “misilleme amaçlı filisid” olarak da

ele alınan babaların eşten intikam almak amacı ile gerçekleştirdikleri filisid vakaları

incelenecektir.

Yöntem: Bu çalışma kapsamında Türkiye’de babaların eşten intikam almak amacı ile

gerçekleştirdikleri filisid vakalarına ilişkin veriler, son 1 yıl içerisinde dijital ve basılı

medya kaynaklarından elde edilen ilgili haber içerikleri taranarak elde edilmiş ve içerik

analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir.

Sonuç: İncelenen vakalarda filicid eylemi öncesinde ebeveynlerin çatışmalı bir

boşanma süresinde oldukları, öldürme eylemini gerçekleştiren babanın eşe karşı

yoğun bir şiddet uyguladığı ve çocuklara zarar vermek konusunda tehditlerde

bulunduğu, konuya ilişkin adli mercilere gerekli tedbirlerin alınması için başvurularda

bulunulduğu ancak bu tedbirlerin tebliğ edilmesinde ve/veya uygulanmasında önemli

ölçüde eksikliklerin bulunduğu gözlenmiştir. Vakaların bir kısmında filisid eylemini

babanın intiharı veya intihar girişimi takip etmektedir. Vakaların medya yansımasında

olaya münferit nitelik katan “trajedi” söyleminin çokça yer aldığı ve bu durumun

sistematik olarak gerçekleşen cinsiyet temelli şiddetin çocuklar üzerindeki sonuçlarını

tartışma zeminini zedelediği düşünülmektedir.

Tartışma: Ulusal düzeyde yapılan akademik çalışmaların büyük bir kısmında olguların

demografik ve adli psikiyatrik özelliklerinin ön planda olduğu, cinsiyet temelli şiddet

ve boşanma süreçlerinde baba tarafından anneden intikam almak motivasyonu ile

gerçekleştirilen filisid vakalarının tartışılmadığı görülmektedir. Filisid vakaları ile

mücadelede sadece adli psikiyatrik yaklaşımların yeterli olmayacağı, konunun önleyici

tedbirleri, sosyal politikaları, cinsiyet temelli şiddetle mücadeleyi ve çocuk

odaklı disiplinlerarası bir işbirliğine gerektiği düşünülmektedir.

40

14- ŞİDDET 4.0 : ROBOTLARIN ŞİDDET SUÇLARINDA KONUMLANMASI

Zeynep Reva

Avukat

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü

Anahtar Kelimeler : Sanayi 4.0, Şiddet 4.0, robotların cezai sorumluluğu.

Dördüncü sanayi devrimini sembolize eden “Sanayi 4.0”, çağdaş otomasyon

sistemlerini, veri alışverişlerini, üretim teknolojilerini ve yapay zekalı robotik

sistemleri içermektedir.

Robotik sistemler üçe ayrılmaktadır.

1) Otonom olmayan: İnsanlar tarafından uzaktan kumanda edilen, iradesi ve karar

alma yeteneği olmayan sistemlerdir.

2) Yarı-otonom: Makine yapay zekasının ve insan zekasının ortak kullanıldığı

sistemlerdir. En güzel örneği insansız hava araçlarıdır.

3) Tam otonom: İnsanın karar alma sürecine dahil olmadığı, bütün kararları yapay

zekanın kendisinin aldığı sistemlerdir.

Dijitalleşen dünyada robotlara vatandaşlık verilmeye başlanınca robotlara hukuki

kişilik verilmesinin uluslararası düzlemde tartışılması kaçınılmaz olmuştur. Otonom

olmayan robotlar hukuki kişilik tanınmasına dair hukuki tartışmaların dışındadır.

Ancak yarı-tam otonom robotlar için durum farklıdır. Çünkü yapılan çalışmalar

bunların insanlar gibi önyargılara sahip olabileceğini, üreyebileceğini, yeni bilgiler

öğrenip bu bilgileri insan yardımı almadan işleyebileceğini, kendi iradesiyle hedef

belirleyip bu hedefi vurma kararını yine kendisinin verebileceğini ve insanların

yapabildiği daha birçok şeyi yapabileceklerini göstermektedir. Bütün bunlar robotların

ve insanların beraber yaşayıp aynı hukuka tabi olacağını göstermektedir.

Hukuki kişilik kazandırılan robotların şiddet suçlarının faili ve/veya mağduru

olabileceğini de dikkate alarak düzenlemeler yapmak gerekecektir.

41

Bilinçli hareket edebilen tam otonom bir robot, bir insana şiddet uyguladığı takdirde

hukuki kişilik kazandırılacak olan bu robotların cezai sorumluluğunun da

düzenlenmesi ihtiyacı doğacaktır. Ya da tam otonom bir robot kendisine zarar vermek

isteyen bir insana karşı koyarken o insanın ölümüne veya yaralanmasına neden olursa

öz savunma sayılabilecek midir? Ya da bilinçli robotlar cinsel saldırı suçlarının faili

olabilecekler midir?

Robotlar şiddet suçlarının mağduru olabilecek midir? Robota şiddet uygulayan bir

insanın cezai sorumluluğu olacak mıdır? Yakın geçmişte seks robotları üretilmeye

başlanmıştır, seks yetenekleri gelişen robotlara karşı cinsel suç işlenebilecek midir?

Robotlara vatandaşlık verilmesinin bir sonraki aşaması robotlara hukuki kişilik

kazandırılması olacaksa bir sonraki aşamanın da özellikle şiddet suçları bakımından

robotların fail ve/veya mağdur olarak konumlanmasına dair yasal düzenlemelerin

getirilmesi olmalıdır.

15- ÇOCUK HAKLARI İLE İLGİLİ FARKINDALIK BİLGİ ARAŞTIRMASI

Makbule Kurt

Okul Öncesi Öğretmeni

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans Öğrencisi

Anahtar Kelimeler: Çocuk Hakları, Farkındalık, Anket, Eğitim, Sözleşme, Katılım,

Yüksek Yarar, Eğitim

Toplumu yetiştirdiği nesil ve aktardığı bilgiler ile şekillenir.Toplumları değiştirme ve

geliştirmede kılavuzluk rolünü çocuklar üstlenir. Toplumun niteliğini belirlemede etkin

bir rol oynayan çocukların aktif katılımı ve tüm temel gereksinimlerinin yanı sıra

psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarının da karşılanması gerekmektedir. Bu gereklilikten

hareketle, çocukların sözü edilen gereksinimlerinin karşılanmasını ve onların

korunmasını sağlayan hakları bulunmaktadır. Bu haklar çocukları koruyan yasal bir

metinde toplanmıştır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, dünyada en yaygın ve sözleşmenin

42

oluşturduğu şartlar gereği en hızlı kabul görmüş, günümüzde de en çok ihtiyaç

duyulan sözleşmedir. Türkiye Cenevre Beyannamesinden bu yana sözleşmeyi

imzalayan devletler arasındadır ve Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni 2 Ekim 1995'te

uygulamaya başlamıştır. Çocuk Hakları sözleşmesini belirleyen temel kavramlar;

ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaşam ve gelişme, koruma ve katılımıdır.

Bu sözleşmeye göre; daha erken yaşta reşit olma durumu hariç 18 yaşına kadar her

insan çocuktur.

Çocuk Hakları Sözleşmesi, ulusal ve uluslararası alanlarda çocukları önemli bir yere

koymuştur. Temel olarak korunmasını hedef alarak başlayan sözleşme, günümüz

koşullarında, çocuklarla ilgili olumlu yönde algı değişikliği de sağlamıştır. Sözleşmeyi

imzalayan devletler, çocuğu ilgilendiren kararlarda; çocuğun yüksek yararına

hareketlerde bulunacak ve sorumluluklarını yerine getirmelerinde ailelere, kurumlara

yol gösterecek olan çalışmaları hassasiyetle yapmak zorundadır.

Çocuklar değişimin itici gücüdür. Öğrendikleri bilgilerin niteliğine göre hayatlarını

şekillendirir, yol ayrımlarını, bilgilerini deneyimlere katarak seçer, güçlenir. Çocuklar

büyürken bilgileri ve deneyimleri onların en önemli kılavuzlarıdır. Çocuklara haklarını

öğretmek yetişkinlerin ve çocukla temasa geçen herkesin asli görevidir.

Çocuk Hakları Farkındalık çalışmasında İzmir bölgesinde yaşayan 18 yaş üstü bireylerin

çocuk hakları ile ilgili bilgi ve görüşleri ölçülmek istenmektedir. Çocukların temel

hakları ile başlayan anket çalışmasında korunma hakları ve istismar gören çocuğun

başvuracağı birimlerle ilgili sorular bulunmaktadır. Ulaşılan istatistik sonuçlarına ve

ihtiyaçlara göre ; çocuk,aile,ve eğitimcileri kapsayan ‘Çocuk Hakları Eğitim Programı

hazırlanması planlanmaktadır.Anket 700 ile 1000 kişi aralığında bir kitleye ulaşmayı

hedeflemektedir.

43

16- KARDEŞ İSTİSMARI

Damla Tonya

Psikolog

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü

Anahtar Kelimeler: Aile içi şiddet, Kardeş istismarı, İhmal, Ebeveyn Tutumları,Zorbalık

Kardeşler arasındaki anlaşmazlıkların şiddet olarak tanımlanabilmesi için cinsel,

sosyal, sözel, psikolojik veya fiziksel olarak zarar verici davranışların kasıtlı olarak

yapılması gerekir. Kardeşler arası şiddet aileler tarafından gelişimin normal bir parçası

olarak değerlendirilir. Bunun kardeşler arası rekabet olduğunu zaman içerisinde sona

ereceği düşünülür.

Kardeşe yönelik şiddete neden olan bazı faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler; 1)

Sahip olunan gücün kötüye kullanılması, 2) Uygun olmayan beklentiler içerisinde

olma, 3) Küçük kardeşin sorumluluğunun büyük kardeşe verilmesi, 4) Ebeveyn

davranışlarını model alma veya taklit etme, 5) Ebeveynlerin kendi problemleri ile

bunalmış olması, 6) Fiziksel ve mental hastalıklar, 7) Ekonomik

durumlar, 8)Ebeveynlerin etkisiz müdahaleleri, 9) Mağdur edilen kişinin tepkisi, 10)

Davranışın normalleştirilmesi, 11) Öfkenin kabul edilemeyen şekilde dışa vurumu, 12)

Medyanın etkileri'dir.

Bir davranışın kardeş istismarı olup olmadığını anlamak için öncelikle salt davranışı

tanımlamak gerekir. Bir davranışın istismar edici davranış olup olmadığını ayıran en

büyük kriter olan davranışın yapılan yaş için uygunluğudur. Bununla beraber

davranışın amacının ne olduğu sorgulanmalıdır. İstismarcı davranışı normal

davranıştan ayırmak için şu soruları sorabiliriz : 1)Davranış hangi durumda meydana

geldi?, 2) Davranıştan önce ne oldu?, 3) Yaşanan olayda mağdurun olaya katkısı

neydi?, 4) Fail herhangi bir şeyi veya gördüğü bir şeyi mi taklit ediyordu?, 5) Davranış

planlı mıydı yoksa kendiliğinden mi oldu?, 6) Davranış daha önce de oldu mu?, 7)

Mağdur olanlar hakkında ne hissetti?, 8) Yaşanan olayla ilgili failin tepkisi ne oldu?, 9)

Fail bu davranışla geçmişte karşılaştı mı?.

44

Bazı aileler yaşanılan istismar durumlarına etkili müdahalenin nasıl yapılacağını

bilmemektedirler. Böylece istismarı kontrol edemez veya durduramazlar. Ailelerin

hangi davranışların normal, hangi davranışların istismar olduğunu belirlemeleri ve

buna yönelik tutum sergilemeleri gerekir. Soruları yanıtlamak istismarı

değerlendirmek için genel bir yol gösterici olabilir. Kriterler davranışın normal

olduğunu gösteriyor ama bir ebeveyn çocuğunun davranışından rahatsızlık duyuyorsa,

benimsenecek en güvenilir yaklaşım davranışa potansiyel olarak istismar edici gözüyle

bakmaktır.

17- KADINA YÖNELİK EKONOMİK ŞİDDET

Deniz Çelik

Avukat

Anahtar Kelimeler: Kadına Yönelik Şiddet, Ekonomik Şiddet, Cam Tavan

Kadına yönelik ekonomik şiddet, diğer şiddet türlerine oranla daha az konuşulmasına

rağmen kadına yönelik birçok şiddet türünün de temelinde yer almaktadır. Ekonomik

şiddet, paranın ve ekonomik kaynakların kadın üzerinde kontrol aracı, tehdit ve

yaptırım olarak kullanılmasıdır. Bir defaya mahsus eylemlerden ziyade süreklilik arz

eden bir durumu ifade eder. Evin masraflarını karşılamamak, kadının çalışmasına izin

vermemek ya da zorla çalıştırmak gibi eylemler ekonomik şiddete örnek verilebilir.

Cumhuriyet Üniversitesi’nin psikiyatri polikliniğine başvuran 300 evli kadın üzerinde

yapılan bir çalışmada; 16–29 yaş gurubundaki kadınların, %32’sinin ekonomik şiddete

maruz kaldığı belirlenmiştir. Kadınların ekonomik anlamda sömürülmesi ilk olarak aile

içinde başlamaktadır. Kız çocuklarının eğitimden yoksun bırakılarak çalışma yaşamına

sokulmaması, ev eksenli çalışmalarda sosyal güvenceden yoksun bırakılmaları buna en

temel örneklerdir. Kadının eğitimli olması da büyük bir çoğunlukla kadını bu şiddetten

koruyamamaktadır. Kadınlar erkek meslektaşlarıyla aynı ücreti alamamakta, eşit işe

eşit ücret uygulaması sadece sözde kalmakta ve Anayasa’nın 10. Maddesiyle korunan

eşitlik ihlal edilmektedir. Kadının ailesi ve kariyeri arasında tercih yapması gerekirse

ailesini tercih edeceği düşüncesi cam tavan kavramını ortaya çıkarmştır. Bu kavram,

kadınların hak ettikleri halde cinsiyet ayrımı nedeniyle üst düzey yönetime

45

ulaşamamalarını ifade etmektedir. Sonuç olarak bu durum, onların ekonomik

anlamda tercihlerinin, hak ve özgürlüklerinin ihlalini gösterir ki bu da şiddeti kapsar.

Erkek nüfusla karşılaştırıldığında kadınların kamusal alanda işsiz kalma oranları daha

fazladır. Bu durum “kadınların yoksullaşması” olarak adlandırılmaktadır. Türkiye

İstatistik Enstitüsü‟nün 2007 işsizlik oranı ve cinsiyet oranı verilerine göre kent

nüfusunun %16.0’sını kadın işsizler oluştururken %10.7‟ini erkek işsizler

oluşturmaktadır. Toplumsal yaşantımızda önemli bir yere sahip olan kadınları, hak

ettikleri statüye kavuşturmak için sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkileri yeniden

kurgulamalı ve onları destekleyen, onları güvenceye alan ve koruyan hizmetler

geliştirilmelidir. Çünkü uygulanan her türlü şiddet, toplumlarda sağlıksız bireyler

yaratmaktadır.

18- ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI OLGULARIN İSTİSMARCI VE MAĞDUR İLİŞKİSİ

Damla Tonya

Psikolog

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü

Anahtar Kelimeler: Çocuk Cinsel İstismarı, Cinsellik, Damgalanma, Acizlik, İhanet,

Korku

Çocuk cinsel istismarı olgularında faillerin büyük çoğunluğu akrabalar, öğretmenler,

komşular gibi çocuğun tanıdığı ve güven duyduğu otorite figürleridir. İstismarcı ile

mağdur çocuk arasındaki yakınlık ve ilişki, çocuk üzerinde kalıcı ve yıkıcı hasarlar

meydana getirebilir.

Cinsel istismara uğramış çocuk, istismar ortaya çıktıktan sonra istismarın

başlangıcından itibaren yaşadığı tüm olayları aydınlatmaya başlar.

1) Acizlik : Çocuğun isteği ve iradesi dışında, istismarcının çocuğa yaklaşmak onu

istismara hazırlamak için belirlediği yöntemleri kullanarak mağdur ettiği çocuğu cinsel

doyumu için kullanmıştır. Bazı istismarcılar mağduru fiziksel ve genital temas

içermeyen şekillerde de istismar ederler. İstismarı engelleyemeyen çocuk kendisini

46

çaresiz ve aciz hisseder. İstismar esnasında tehdit, korkutma gibi farklı yöntemler

kullanması çocuğun süreğen ve gizli kalan bir istismar ortamında kalmasına sebep

olur. Sevdiklerine gelebilecek zararı önleme isteği, ailesinin vereceği tepkiden korkan

çocuk istismarın açığa çıkmasıyla bu durumun istismarcının benimsettiğinin tam tersi

olduğu gerçeği ile karşılaşır.

2) İhanet Duygusu : İstismara uğrayan çocuk, kendisini istismar eden kişiye karşı

duyduğu güven olayın ortaya çıkması değişmeye başlar. İstismarcının çocuk zihninde

normalleştirmeye çalıştığı eylemin aydınlatılmasıyla çocukta 'dünyanın çok kötü bir

yer olduğu' algısı oluşur.

3) Zedelenmiş Cinsellik : Kendisinden yaşça büyük kimse tarafından istismara uğrayan

çocuk cinsel duygu ve tutumlarından normal gelişimlerine uygun olmayan

davranışlara sahip olabilir. Cinsel kimlik, işlev bozukluğu, aşırı ilgi veya ilgisizlik gibi

durumlar ile sık karşılaşırlar. Özellikle hamilelik, cinsel yolla bulaşan hastalık gibi

durumlar ile sonuçlanan istismar olgularının etkileri daha fazladır.

4) Damgalanma : Kötülük, utanç, suçluluk gibi kavramlar cinsel istismara eşlik etmekle

birlikte bu kavramlar zamanla istismara uğrayan çocuğun benlik algısına karışır ve

çocuk kendisini bu kavramlarla damgalanmış olarak algılamaya başlar. Kültür ve

medya gibi etkenler çocuğun toplum hayatına geri dönmesini zorlaştırır ve istismarın

psikolojik etkilerini arttırır. Mağdurun ailesinin olaya tepkisi ve sosyal desteğin varlığı

oldukça önemlidir.

19- SAĞLIK ÇALIŞANLARININ CİNSİYET AYRIMI VE KADINA KARŞI ŞİDDET

KONUSUNDAKİ TUTUMLARI

Yrd. Doç. Dr. Elif Okşan Çalıkoğlu

Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Anahtar Kelimeler: Kadına karşı şiddet, sağlık çalışanları, cinsiyetçi tutumlar

Giriş: Çalışmamız, Erzurum acil servis çalışanlarının kadına yönelik şiddet konusunda

47

tutumlarını incelemek ve cinsiyetçi görüşlerle olan ilişkisini araştırmayı

amaçlamaktadır.

Gereç yöntem: Kesitsel nitelikte olan çalışmanın evrenini Erzurum İl merkezinde acil

servislerde çalışan 460 sağlık çalışanı (doktor, hemşire, acil tıbbi teknisyen ve sağlık

görevlisi) oluşturmaktadır. Etik kurul izni alınan, gönüllülük esasına dayalı araştırmada

Mart-Nisan 2016'da ankete katılmayı kabul eden 370 sağlık çalışanına uygulanmıştır.

Tanımlayıcı istatistikler ortalama± standart sapma, yüzde, frekans dağılımları olarak

sunulmuştur. Veri analizi Student t testi, Tek Yönlü ANOVA, Pearson korelasyon

analizi, Pearson Ki-Kare testi ve doğrusal regresyon analizi kullanıldı. p<0.05

istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Veri analizi için SPSS 22.0 istatistik paket

programını kullanıldı.

Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 29.6 ± 8.0 yıldı.Katılımcıların 176 (% 47.6)’sı

kadın, 194 (% 52.4)’ü erkek idi. Sağlık personelinin yarısından azı (% 48.5, n = 173)

kadına yönelik şiddeti tanımada ve baş etmede kendini yeterli hissettiğini bildirmiştir.

Kadına yönelik şiddet olaylarında katılımcıların % 18.5(n = 67)’i mağduru faille

uzlaştırmaya çalışacaklarını belirtti. Kadına yönelik şiddet tutum soruları arasında en

yüksek ortak yanıt, “Kızını dövmeyen dizini döver.” atasözünün doğru (% 18.0

katılıyorum, n = 64)luğuna dair idi. En cinsiyetçi tepki, "Evini geçindirmek erkeğin

görevidir." öğesine dayanıyordu(% 37.3 katılıyorum, n = 136). Erkeklerin hem kadına

yönelik şiddet (20.7 ± 5.2, 16.9 ± 2.8; t = 7.927; p <0.001) hem cinsiyetçi tutumları

(24.3 ± 5.3'e karşı 18.6 ± 4.3; t = 1.714; p <0.001) daha yüksekti. Yaş (B = 0.067,% 95

GA: 0.014-0.119; p = 0.013) ve cinsiyet (B = 0.487;% 95 GA: 0.407-0.566; p <0.001)

kadına yönelik şiddet tutumu için bağımsız birer belirleyici olarak bulundu.

Sonuç: Kadına yönelik şiddet tutumlarını değiştirmek için eğitimler verilmeli, kamu

sağlığı önlemleri alınmalı ve sadece şiddet üzerine değil cinsiyet ayrımcılığına da

odaklanılmalıdır.

48

20- PEDOFİLİ

Semih Erkan

Öğrenci

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

Anahtar Kelimeler: Pedofili, İstismar, Michael Jackson

Mevcut araştırmada dünyada ve türkiyede çok fazla yaygın ve bir o kadar gizli olan

cinsel dürtü bozukluğu, pedofili çalışılmıştır. Pedofili; çocuk genitallerini ellemek,

cinsel ilişki, teşhircilik, çocuk fahişeliği vb. çocuğun cinsel sömürüsünü

kapsamaktadır.Pedofilideki temel özellik çocuğun cinsel sömürülmesinin saldırganda

bir saplantı olarak bulunmasıdır.Tekrara açık bir suçtur ve psikiyatrik hastalıklar

grubundadır. Çocuğa yönelik her istismar pedofili değildir, farklı patolojiler

barındırırlar.

Pedofilinin temel etiyolojisi bilinmemekle birlikte ve birçok faktörün etkili olduğu

gözlenmektedir. Günümüzde artan pedofili olgularına yönelik önlem alınmaması,

ailelerin bilinçlendirilmemesi sonucunda; çocuk kurbanlar artmaktadır. Açığa çıkan

olaylardan çok, gizli kalan olaylar vardır. Sonucunda mağdur da zamanla farklı

boyutlara ulaşan patolojiler ve telafi edilemeyen travmalar oluşmaktadır.

Bu araştırmada konu ile ilgili topluma yönelik farkındalık amaçlanmıştır. Aynı

zamanda bütün dünyada ses getiren, bir pedofili davası olan ve bu kimliğe sahip

olduğu iddia edilen Michael Jackson davasından da kanıtlar içermektedir. Sanatçının

özel ve farklı yaşamı, kayıp olarak nitelendirdiği çocukluğu ve özlemi dünya

ülkelerinde yürüttüğü çocuk projeleri, çocuksu karakter özellikleri ve çocuklara olan

yakınlığı, medya ve para koparma amacı olan kişiler tarafından fırsata dönüştürülüp

sanatçı hakkında tekrarlı olarak pedofili davası açılmıştır. Konunun araştırmaya

eklenmesinin sebebi; pedofilinin ne olduğu anlatıldıktan sonra Michael Jackson

pedofili davasının içeriği, kanıtları, iddiaları ve rapor sonuçları ile bilimsel bir

çerçevede pedofilinin ne olmadığınıda göstermektir.Araştırmada pedofili ve dava ile

ilgili bütün kanıtlar sonuçlar mevcuttur.

49

21- DİYOJEN (ÖZ BAKIM) SENDROMU

Burcu Vreskala

Öğrenci, İstanbul Bilim üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Anahtar Kelimeler: Diyojen Sendromu, Öz bakım Sendromu, Yaşlı Bakımı İhmali, Yaşlı

İhmali

Yaşlı, kimsesiz hastaların çağın gereklerine yeterince ayak uyduramamaları zaman

zaman onların toplum dışına itilmeleri ile sonuçlanmaktadır. Teknolojik gelişmelerin

insanları daha bireysel yaşamaya itmesi, tıbbi gelişmelerin insan ömrünü uzatması,

yaşlı nüfusundaki artışa ve toplumun bu insanların çok değişik problemleri ile yüz yüze

gelmesine neden olmuştur. Bu sorunlardan en uç noktada bulunanlardan ve adı

diğerlerine nazaran daha iyi bilinenlerden birisi ise “öz bakım sendromu” diğer bir

deyişle “Diyojen” sendromudur.

Bu sendrom, beynin idari işlevlerden sorumlu olan frontal lobunda meydana gelen

bozulmalar sonucu oluşur. Bu hastalar normalde sosyokültürel seviyesi yüksek

insanlar olup, bu tip bir davranış bozukluğuna geçişleri çok yavaş olmaktadır. İlk

olarak etrafında olup bitenlerle temasını kesen bu insanların zaman içerisinde diğer

sosyal duygularında çöküş gelişir.

Bu sendromun iki ayrı formu bulunmaktadır. Birinci tipinde bireyin sağlık koşulları

hastalığı tetiklemezken ikinci tipinde hastalığı tetikler. Bunlar: Öz bakımda düşüklük,

aşırı sosyal kaygı, sosyal anksiyete, obsesif kompulsif eğilim, beslenme bozuklukları,

diğer insanlara güvenmeme, sağlıksız ve güvensiz yaşam koşulları’dır.

Diyojen sendromu ilgili bilgilerin sınırlı olmasının nedeni; bu insanların genellikle

kimsesiz ve entelektüel seviyelerinin yüksek olması, bundan dolayı da toplumdan

yavaş yavaş kopmaları ve toplumun bunu hissetmemesidir. Ne zaman ki, bir şekilde

saldırgan olur diğer insanlar onlardan korkar, pis halleri çevrelerini rahatsız eder, o

zaman toplumun ilgisini çekerler.

50

Bütün olarak incelenmesi gereken bu insanların sayısının günün koşulları içerisinde

daha da artmaktadır. Geriatrinin gelişmesi ve ilgi alanlarının çeşitlenmesiyle özellikle

bu grup hastalar için olumlu etki yaratılabilir.

Bu çalışmada; yaşlılığa bağlı gelişen ve kendi kendilerini ihmal etme sonucunda

ortaya çıkan diyojen sendromununun nedenleri, etkileri ve sonuçları incelenecektir.

22- MUNCHAUSEN BY PROXY VE MUCHAUSEN SENDROMU

Gökçen Burgu

Öğrenci

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

Anahtar Kelimeler: Çocuk istismarı, Munchausen Sendrom, Munchausen by Proxy

Amaç: Munchausen Sendromu, DSM-IV’te psikolojik rahatsızlık olarak belirtilmiştir ve

bir kişinin çarpıttığı ya da uydurduğu bir hastalıkla kendisini sağlık kuruluşlarına

tanıtmasıdır. Aynı zamanda DSM-IV’te “Yapay Bozukluk” olarak geçirilmiştir.

Munchausen by Proxy (MBP) ise kendisinin Munchausen Sendromu olup olmamasına

bakmaksızın başka birini hasta varsaymasıdır, hasta rolünü ona yüklemesidir. MBP,

çocuk istismarı olarak sayılmaktadır ve teşhisinde hasta geçmişinin rolü önemlidir.

MBP, anne babaların ebeveynlikle ilgili yetersizliklerinden kaynaklı olabileceği gibi

sonucunda çocuğun ölümüne kadar gidebilmektedir. Sendromu ve MBP, Amerika

Birleşik Devletinde sağlık kurumlarında ve polis teşkilatlarında bilinçlendirilmeye ve

farkındalığı arttırılmaya başlanmıştır. Ülkemizde Munchausen by Proxy ya da

“vekâleten Munchausen” olarak bilinen sendromun ilk tanısı 1995 yılında yapılmıştır.

Bu çalışmada MBP’nin teşhisi ve önemi, sağlık kurumlarına ve personeline etkisi

anlatılmaktadır.

Gereç; Bu çalışmada British Medical Journal (BMJ)’ın Çocuk Hastalıkları Arşivi’nden,

Researchgate’den ve Kathryn Artingstall’ın “Munchausen by Proxy and Muchausen

Syndrome Investigation” kitabından faydalanılmıştır.

51

Yöntem: Bu çalışma MBP ve Munchausen Sendromu üzerine bir derleme olup,

“Munchausen by Proxy and Muchausen Syndrome Investigation” kitabının

incelenmesinin ardından detaylandırılarak çeşitli makaleler incelenmiştir.

Bulgular: Munchausen Sendromu olan kişiler doğrudan, MBP’si olan kişi gördüğü

dolaylı ilgiyle tatmin olurlar. MBP çoğunlukla biyolojik annenin çocuğa uyguladığı bir

çocuk istismarıdır. Çocuğa; zehir vermek, boğmak, ishale sebep olmak gibi çocuğa

zarar veren birçok yöntemi bulunmaktadır. Yapılmış bir araştırmaya göre; MBP tanısı

koymuş olan pediatri doktorlarının %85i yaptıkları teşhisten ≥%90 oranında emin

olduklarını belirtmişlerdir. Hastanede tanı yaşı yaklaşık 7 olarak belirtilmiştir; ancak

istismar anne karnından itibaren bile başlayabilmektedir.

Sonuç: Teşhisinin zorluğunun yanı sıra, MBP uygulayıcıları sağlık personelinin ve polis

teşkilatının zamanına ve maliyete sebep olmaktadırlar. Bir ailenin birden fazla çocuğu

bu istismara uğrayabilmekte, sonucu ölüme kadar gidebilmektedir. Teşhisi

kesinleşemeyen birçok vaka bulunmaktadır.

23- ÇOCUK İSTİSMARI

Ayşenur İlik- MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Sena Savuncu- MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Düşün Altuntaş- MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Anahtar Kelimeler: Çocuk istismarı, Pedofili, Çocuk Hukuku

Amaç: Dünya üzerinde Çocuk istismarının birçok tanımı vardır. Bu tanımlardan en

yaygını bir yetişkin tarafından çocuğa fiziksel, ekonomik, cinsel veya duygusal olarak

kötü muamele yapma, genel çocuk sağlığına zarar vermedir. Pedofiliyi Dünya Sağlık

Örgütü (WHO) bir yetişkinin bilerek veya bilmeyerek yaptığı, çocuğun sağlığını fiziksel

ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen davranışlar olarak tanımlamıştır. Bu

tanımlardan yola çıkarak Türkiye’deki pedofili ve çocuk istismarı olaylarını incelemek

ve çözüm üretmeyi hedeflemekteyiz.

52

Yöntem: Türkiye 20 Kasım 1989 de kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi 14

Şubat 1990 da onaylamıştır. Onaylayan ülkelerden olmasına ve aynı zamanda

Anayasanın 41. maddesinde devletin koruyucu tedbir almasına yönelik ibaresine

rağmen çocukların korunma, sağlıklı yaşama, gelişme ve yaşama hakkını çiğneyen

suçlardan olan pedofili ve çocuk istismarı artmıştır.

Yukarda da bahsedilen yasalar bakımından yeterli derecede korunan çocuk haklarının,

kadın hakları gibi yeterli kanunların yetersiz uygulanması sorunu gözlenmektedir.

Çocuk istismarında yakın tarihlerdeki olaylarda da uygulanan “iyi hal ve saygınlık

indirimi” gibi ceza indirimleri caydırıcılığı azaltan sebeplerdendir.

Bulgu: Kanuni E.A. Hastanesi’nde bir sosyal hizmet uzmanının savcılığa ihbarı üzerine

ortaya çıkan bilgilerde yılda ortalama 450-500 hamile çocuğun hasta kabul işlemleri

yapılmıştır. Aynı sosyal hizmet çalışanının ifadesinde söz konusu çocuklarla ilgili ilk

andan itibaren adli bildirim yapılmamıştır. Bu durum söz konusu çocukların ihtiyacı

olan ve aynı zamanda hakları olan hizmetlerden mahrum bırakıldıkları, koruma

sistemine dahil olamadıklarını bize gösterir.

Sonuç: Türkiye’de son zamanlarda pedofili vakalarının tehlikeli artışının etkisiyle 79

Sivil Toplum Örgütünün kurduğu Çocuğa Karşı Şiddeti Önlemek İçin Ortaklık Ağı, son

zamanlardaki pedofili ve çocuk istismarı olaylarında idam ve kimyasal hadım

çözümlerinin önerilmeye başlanmasına karşı çözüm önerilerini sundu “Cinsel

istismara çözüm: Adalet, Koruma ve Rehabilitasyon” isimli kampanyayı başlattı.

Biz de Türkiye’nin büyük sorunlarından olan pedofili ve her türlü çocuk istismarında

uygulanacak cezaların yaptırım gücü yüksek ve indirimsiz şekilde uygulanmasını, şu an

da yeterli olan yasalar ışığında çocuğun korunmasını ve yetersiz alanlar için yasa

değişikliğine gidilmesini, yaşanan istismar sonrası geleceğimiz olan çocukların

rehabilite edilerek bu travmayı atlatmasından yanayız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’

ün de dediği gibi "Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün

çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir."

53

24- KADIN HANGİ ŞİDDET TÜRLERİ İLE KARŞILAŞIYOR

Betül Vurucu

Öğrenci, Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

Anahtar Kelimeler: Kadına Yönelik Şiddet, Şiddet Türleri, Şiddetin Dağılımı

Amaç: Kadına yönelik şiddet tüm toplumlarda yaşanan en vahim ve insanlık adına

utanç duyulması gereken, kadınlarda fiziksel ve psikososyal sorunlara yol açan 21.

yüzyılın en büyük sorunlarından biridir.

Bu çalışmada şiddet gören kadınların ne zamandır şiddete maruz kaldıklarını,

gördükleri şiddet türlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı nitelikte yapılmıştır.

Yöntem: Prof. Dr. Kocacık tarafından Sivas, Adıyaman, Denizli ve Kırklareli illerinin

çeşitli mahallelerinden seçilen kadınlar üzerinde anket uygulanarak araştırma

yapılmıştır.

Bulgular: Araştırmada görüşülen 695 kadının %54 ü ailelerinde şiddet gördüklerini,

şiddet gördüğünü söyleyenlerin %35.2 si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır şiddete

maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların %42.3 ünün dayak, %40.1

inin tehdit ve küfür, %12.6 sının yaralanma, %3.2 sinin cinsel taciz ve tecavüz, %1.4

ünün eve kapatma ve %0.4 ünün öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları

anlaşılmıştır.

Sonuç: Kadınların tümünün şiddete maruz kaldığı her üç kadından birinin fiziksel

şiddet gördüğü bir diğeri de her on kadından dokuzunun dayağı haklı görmediği

sonucuna varılmıştır.

54

25-GÖÇÜN KARANLIK YÜZÜ İNSAN TİCARETİ: NEDENLER, AŞAMALAR ve VERİLER

Elçin İstif*

Ece Çim*

Yasin Özbey*

Apak Kerem Altıntop*

İstanbul Üniversitesi Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

Anahtar Kelimeler: İnsan Ticareti, Göç, Fuhuş, Kadın, Çocuk, Sınır

Amaç: Araştırmada insan ticaretinin tanımının ne olduğu, farklı boyutlarıyla birlikte

nedenlerinin, bu ticaretin amaçlarının, insan ticaretinin aşamalarının ve güncel

durumun ne olduğunun tespitinin verilerle ortaya konması amaçlanmıştır. Bunun yanı

sıra insan kaçakçılığı ve insan ticareti arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların ne

olduğunun tespiti de çalışmanın amaçlarındandır.

Yöntem: Birleşmiş Milletler, Uyuşturucu ve Suç Konusunda Birleşmiş Milletler Bürosu,

Uluslararası Göç Örgütü, Türkiye Göç Raporu, Türkiye Göç İdaresi’nin raporları başta

olmak üzere uluslararası ve ulusal raporlar incelenmiş ve buna dair literatür

incelenmiştir.

Bulgular: İnsan ticaretinin insan kaçakçılığından temel farkı, insan ticaretinde

mağdurun zorlanması, insan kaçakçılığında ise göçmenin rızasının bulunmasıdır. Buna

rağmen insan kaçakçılığından insan ticaretine geçişler mümkün olabilmektedir.

Örneğin insan kaçakçılığı sürecinde, gidişatın kaçakçı tarafından istendiği gibi

gitmemesi de sürecin kaçakçılıktan ticarete kaymasına neden olabilmektedir. Bu iki

kavramın temel benzerliği ise insanın bir yerden bir yere nakli ve yasal olmayan

kazanç elde etmedir. İnsan ticareti genel manasıyla 4 aşamadan oluşur: (1) potansiyel

mağdurların belirlenmesi (2) iyi bir yaşam vaadi (3) Kaynak ülkeden hedef ülkeye

ulaşım (4) Tacirler tarafından istismar süreci. Amaçlar ise genel itibariyle zorla

çalıştırma, organ ticareti, çocuk askerler, çocuk ticareti, zorla evlendirme ve cinsel

55

istismar olmaktadır. İnsan ticaretinin mağdurları 2014 yılı verilerine göre %51

oranında kadınlar, %21 oranında erkekler, %20 oranında kız çocukları ve %8 oranında

erkek çocuklarıdır.

Sonuç: İnsan ticareti, yüzyıllar öncesinde kaldığı düşünülen köle tipi üretimin hala

farklı formlarda da olsa varlığını sürdürdüğünün göstergesidir. Uluslararası ve ulusal

çatışma, savaş, yerinden edilme, ekonomik ve politik krizler var oldukça ve bu

sorunlara ev sahipliği yapan bölgelere dair görmezden gelme politikalarıyla birlikte

uluslararası çıkar siyasetinin konusu yapma eğilimi devam ettikçe bu karmaşık

ortamdan istifade etmeye çalışan suç örgütleri de var olmaya devam edecektir. Ayrıca

mağdurların %79’unu kadın ve çocukların oluşturduğu bir probleme yönelik çözüm

sadece erkek karar alıcıların bakış açısıyla da bulunması mümkün görünmemektedir.

Bu ancak, uluslararası, ulusal, toplumsal ve bireysel ölçekte gerekli meslek gruplarını

ve toplumları bilgilendirmek ve bilinçlendirmek ile engellenebilir, minimize edilebilir.

Fakat yukarıda bahsedilen sorunların çözümüyle ortadan kalkabilir.

26 - HASTENE DIŞI İLAÇ UYGULAMASI SONUCU ANAFLAKTİK ŞOK TABLOSUYLA ACİL

SERVİSE BAŞVURAN OLGU SUNUMU

Arş. Gör. Dr. Şahnur SERAP,

Betül ALBAYRAK ACAR,

Prof. Dr. Halis DOKGÖZ,

Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN,

Prof. Dr. Hakan KAR

Mersin Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı

Anahtar Kelimeler: Anafilaksi, Enjeksiyon, İlaç reaksiyonu

56

Giriş ve Amaç: Vücudun daha önce maruz kaldığı bir maddeye aşırı duyarlılık

kazanarak, aynı etken madde ile 2. kez karşılaşması esnasında meydana gelen,

önceden tahmin edilemeyen, ani başlayan, multi sistemik, zamanında ve uygun tedavi

edilmezse ölümle sonuçlanabilen hipersensitivite reaksiyonunun neden olduğu klinik

tabloya anafilâksi denir. Anafilaksik reaksiyon dünya da en sık gıdalara, 2. sırada

ilaçlara bağlı ortaya çıkmakla birlikte ülkemizde en sık ilaçlara bağlı olarak görülür. Bu

çalışmada eczanede ilaç uygulaması sonrası kardiyak arrest olarak acil servise

başvuran hasta olgusundan yola çıkarak ilaç uygulamalarının mutlaka medikal

merkezlerde yapılması gerektiğine değinilecektir.

Olgu: 62 yaşında kadın hasta eczaneye boğaz ağrısı şikayetiyle başvurduğu, eczanenin

bir ilaç uygulayalım rahatlarsınız dediklerini, 3-4 defa ısrarla ilaç alerjisinin olduğunu

beyan etmesine rağmen ilaç uygulandığı ve fenalaştığını ifade etti.

Sefalosporin(antibiotik) uygulaması sonrası dış merkez acil servise kardiak arrest

olarak başvurduğu, yaklaşık 15-20dk CPR yapıldığı, entübe halde MEÜTFH sevk

edildiği, burada da 2 defa arrest olduğu, TA:85/42mmhg NB:130/dk SPO2:%77,

entübe, Serebral BT normal, takip, tedavi ve mekanik ventilatör desteği amacıyla

genel yoğun bakıma yatışı yapıldığı, takiplerinde nazal oksijene geçildiği, pnömoni

gelişen hasta enfeksiyon hastalıklarına devredildiği, takiplerinde genel durumu

toparlayan hasta önerilerle taburcu edildi. Adli raporlandırılması Adli Tıp Anabilim Dalı

tarafından “kişinin yaşamsal tehlikesi vardır” şeklinde düzenlendi.

Tartışma ve Sonuç: Anafilaksi; ülkemizde en sık ilaç uygulamaları sonrası meydana

gelen, acil olarak tanınmaz ve tedavisi edilmezse kısa sürede ölümle sonuçlanabilen

bir durumdur. Kişilerin maruz kaldığı zararların tümü travmatik olmayıp; eğitim

eksikliği ve yanlış tedavi inanışları da, kişilerin yaşamını tehlikeye uğratacak düzeyde

hasara yol açabilir. Kişilerin hayatını riske atmamak adına ilk basamakta önlenebilir

olması nedeniyle üzerinde durulması gereken bir konudur. Hastane dışı ilaç

uygulamalarında, acil müdahale şartları bulunmadığı için kişilerin hayatı riske

girmektedir. İstenmeyen durumlarla sonuçlanmaması için her türlü ilaç uygulamasının

tam donanımlı medikal merkezlerde yapılması gerekmektedir.

57

27- BİPOLAR BOZUKLUKTA CEZA EHLİYETİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Sezer ÇEKİÇ,

Ebru Yaşat AKSAY,

Prof. Dr. Hakan KAR,

Prof. Dr. Halis DOKGÖZ,

Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Mersin

Anahtar Kelimeler: Ceza ehliyeti, bipolar bozukluk, psikiyatrik muayene, manik

dönem

GİRİŞ-AMAÇ: Mani ya da hipomani ile dönüşümlü olarak giden depresif dönemler

bipolar bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Bipolar bozuk değişken mani ve depresyon

dönemleri ile süren, arada normal evreler içeren süreğen bir hastalıktır. Manik

dönemde hastalarda uyku gereksiniminde azalma, fazla konuşma, fikir uçuşmaları,

riskli dürtüsel davranışlarda artış gibi durumlar gözlenmektedir. Manik dönemde kişi

kontrol edilemeyen dürtüsellik nedeniyle sıklıkla suç faili olabilmektedir.

OLGU: Tarafımıza farklı tarihlerde farklı davalar nedeniyle gönderilen A.Y. isimli

hastadan; 23.05.2016 tarihinde işlemiş olduğu iddia edilen hakaret, cinsel taciz ve

kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarıyla ilgili ve 29.03.2017 tarihinde işlemiş

olduğu iddia edilen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçuyla ilgili TCK 32. ve 57.

maddeleri gereğince rapor düzenlenmesi istendi. İlk olayla ilgili dava dosyası

incelendiğinde; kişinin uzun yıllar öncesinden tanıdığı bir kadına sürekli mesajlar

atarak ısrarlı duygusal ilişki teklifinde bulunduğu, 2016 mayıs ayında manik dönemde

olduğunu gösteren hastane kayıtları olduğu saptandı. Hasta ve yakınları ile yapılan

görüşmeler, dosyanın incelenmesi ve yapılan psikiyatrik değerlendirme neticesinde

hastanın suç tarihinde manik dönemde olduğuna ve TCK 32/1 maddesi kapsamında

58

değerlendirilebileceğine karar verildi. İkinci dava konusunda ise aynı kadının koruma

tedbir kararı aldırmasına rağmen, şahsın kendisine posta yolu ile mektuplar

gönderdiği saptandı. Hasta ve yakınları ile yapılan görüşme, dosyada ikinci olay

tarihinde yer alan psikiyatrik muayene bulguları incelendiğinde şahsın manik

dönemde olmadığına kanaat getirilerek; TCK 32. madde kapsamında

değerlendirilemeyeceği ancak TCK 57/3 maddesi kapsamında değerlendirilmesi

gerektiğine karar verildi.

SONUÇ: Bipolar hastalıkta ceza ehliyetinin değerlendirilmesi zor bir süreçtir.

Hastalığın manik, depresif ve remisyon dönemleri olduğu için; hastanın suç işlediği

tarihte hangi dönemde bulunduğunu değerlendirmek gerekmektedir. Özellikle manik

dönemde artmış olan kontrolsüz dürtüsellik sonucu şiddet ve cinsellik suçları

işlenebilmektedir. Değerlendirme sürecinde olay tarihinde mevcut hastane

başvuruları, görgü tanıklarının ifadeleri önem kazanmaktadır. Manik dönemde suç

işlediğine kanaat getirilen hastaların ceza ehliyeti açısından işlediği suçun niteliğine

bakılmalıdır. Remisyon döneminde ise TCK 57. madde gereği akıl hastalarına özgü

güvenlik tedbirleri uygulanabilmektedir.

28- DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLARIN

DEĞERLENDİRİLMESİNE HUKUKSAL YAKLAŞIM VE ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARI

Gülşen Yıldız Birol

Avukat

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

Anahtar Kelimeler: Çocuk, Çocuk Suçluluğu, Ceza Ehliyeti, Hukuk.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 0-18 yaş grubundaki her birey çocuktur.

Biyopsikososyal gelişimini tamamlamaması nedeniyle çocuğun öznel hakları vardır ve

bu haklardan en önemlisi çocuğun yüksek yararıdır. Çocukla ilgili her türlü hukuksal

işlemlerde çocuğun yüksek yararı temel bir yaklaşım olmalıdır.

59

Suç, anlama ve algılama yeteneğine sahip bir kişinin kusurlu iradesinin yarattığı bir

hareketin meydana getirdiği, yasada yazılı tipe uygun, hukuka aykırı ve yaptırım

olarak bir cezanın uygulanmasını gerektiren bir eylemdir. Çocuk suçluluğu ise

çocukların yasalara karşı çıkmaları veya suç teşkil eden bir eylemi işlemiş olmaları

dolayısıyla ilgili yasalarda belirtilen cezai müeyyidelerle karşı karşıya kalmalarıdır.

Suça sürüklenen çocukların Türk Ceza Yasası 31.maddesi kapsamında 12 yaşın

altındaki çocukların ceza ehliyeti yoktur. 12 yaş ile 15 yaşını tamamlamamış çocuklar

ise doktor muayenesi ile işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp

davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişip gelişmediğinin belirlenmesine göre

çocuğun ceza ehliyeti değerlendirilmektedir. 15-18 yaş aralığında ise hala çocuk

olunduğu için indirimli ceza uygulanmaktadır. Dünyada suça sürüklenmiş çocukların

ceza ehliyeti ile ilgili farklı yaklaşımlar mevcuttur. Gana, İrlanda, Ürdün, Kuveyt,

Lübnan, Pakistan ve Sudan gibi ülkelerde 7 yaşından sonra ceza ehliyeti söz

konusuyken Belçika, Kolombiya, Panama ve Peru gibi ülkelerde 18 yaşından itibaren

ceza ehliyeti söz konusudur.

Bu çalışmada; suça sürüklenen çocukların ülkemizde ve dünyada hukuksal

değerlendirilmesinin ortaya konularak ülkemizin de imzalamış olduğu Çocuk Hakları

Sözleşmesi perspektifinden çocuğun yüksek yararı çerçevesinde bir yaklaşım ortaya

konularak ülkemizdeki mevcut uygulamalar tartışılarak irdelenecektir.

29- FETİŞİZM VE CİNSEL ŞİDDET İLE OLAN İLİŞKİSİ

Emre Akkaya

Öğrenci

MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Anahtar Kelimeler: Oidepus Kompleksi, Fallus, Cinsellik

60

Amaç: Bu çalışma ile olaylar üzerinden fetişist ve fetişistin cinsel hayatında fetişlerinin

şiddetle olan ilişkisine ışık tutulmaya çalışılmıştır.

Fetişizm terimi tarihte ilk defa 19. Y.Y başlarında Alfred Binet tarafından “Bir nesnenin

ya da vücudun bazı organlarının tahrik edici olması.” açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.

Günümüzde de hala bu terim kabul görür ve fetişist kişinin seçtiği obje ya da unsur

olmadan cinsel zevke ulaşamaması anlamını taşır. Sınırsız derecede fetiş türü

olabileceği görüşü hakimdir. Fetişler erkeklerde kadınlardan daha fazla bulunmaktadır

ve bunun sebebi hala bilinememektedir. Erkeklerde daha fazla bulunmasının nedenini

en kabul görülen şekilde ortaya atan kişi Janine Smirgel’dir ve anne-baba ilişkisinde

erkek çocuğun annenin babaya ait olması düşüncesiyle gelişememesi sonucu bir

sapkınlık yaşaması ve Oidepus Kompleksinin, bu gibi sapkın düşünce ve olaylarla

aşılmasından dolayı fetişizmin meydana geldiğini ileri sürer. Buradaki sıkıntı gelişimini

normal tamamlayan çocuk babayı içselleştirerek cinsel kimlik olarak fallik-fallusu

benimserken gelişiminde anneye bağlı bir problem yaşayan erkek çocuk anal-fallusu

benimser ve erkek birey anal-fallusun “anal” kısmını örtmeye çalışmaktadır. Fetişlerin

amacı da bu örtme işlemini sağlamaktadır.

Bulgu: Fetişlerin amacı, bireylerin çocukluk döneminde yaşanılan anne kaynaklı

süperego problemlerini ergenlik dönemi ve yetişkinlik dönemi boyunca bir fetiş

nesnesi sayesinde atlatmaya çalışmalarıdır. Freud’a göre fetişler bebeklik döneminin

ilk birkaç ayındaki travmalar sonucu oluşurlar ve bu kastrasyon aksiyetisine sebep

olur. Bu süreçten sonra birey yarım kalmışlığını cinsellik yoluyla bütünlemeye çalışır.

Yapılan olay ve dava incelemelerinde fetişist bireylerin çoğunda anksiyete bozukluğu

mevcuttur. Genel olarak fetişist bireyler eleştirilere çok önem veren, kişilik

bozuklukları ya da psikiyatrik bozukluklara sahip bireyler olarak karşımıza çıkarlar ve

hırsızlık dışında her hangi bir suça ya da şiddet unsuruna meyilli değildirler.

Sonuç: İstatiksel olarak bir veri bulunamadığı gibi bilimsel olarak da fetişizm bir

şiddete teşvik aracı olarak görülmemektedir.

61

30-ŞİDDETİN ANATOMİSİ: FAİLDEN MAĞDURA TOPLUMSAL SORUMLULUK

Doğuşcan Aydın Aygün

Avukat

İstanbul Barosu

Anahtar Kelimeler: Şiddet, Toplum, Mağdur

Geçmişten günümüze toplumun en büyük sorunlarından biri şiddettir. Dünya Sağlık

Örgütü (WHO) şiddeti, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik

biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm

ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” durumu olarak

tanımlamaktadır.

Psikanalizin kurucusu sayılan Avusturyalı doktor ve psikolog Sigmund Freud,

saldırganlığı insan doğasının bir parçası olarak görmek gerektiğini savunuyordu.

Freiburg Üniversitesi'nden nörobiyolog ve doktor Prof. Dr. Joachim Bauer’e göre

şiddetin insanın temel içgüdüleri arasında değerlendirilmemesi gerekir: “Normalde

insanlar bir başkasına zarar verecek eylemler yapmaktan kaçınır. Ayna nöronları

denilen nöronlar nedeniyle insan başkasına verdiği acıyı önce kendisi hisseder”. Fakat

her insanın saldırgan ve/veya şiddet faili olması mümkün ve tabii ki şiddet mağduru.

Şiddetin önlenmesinde bireyden topluma, özelden kamuya sorumluluk düşmektedir.

Bu açıdan, devlet kurumunun ve toplumun sorumluluğu dikkat çekmektedir.

Devlet kurumu, şiddetin önlenmesine yönelik öncü rol oynamakta olup, bu rolünde

etkili olabilmesi için kurucu unsuru olan toplumun yapısını iyi tahlil etmesi

gerekmektedir. Ülkemizde ki araştırmalar göstermektedir ki çocuğun ve kadının

istismarı her geçen gün artmakta. Bununla birlikte toplumun geçmişten geçen öğreti

ve söylemleri de bu istismar ve/veya şiddet vakıalarını normalleştirmekte. Toplumu

oluşturan her kademe ve eğitim düzeyinde ki bireyin şiddet konusunda bilinçlenmesi,

şiddeti öncelikle kendi mikro hayatlarında önlemesi gerekmektedir.

Toplumumuzda bir kadın birey gece vakti erkekler tarafından cinsel tacize uğrar

ve/veya hakarete maruz kalırsa kendi aile bireyleri dahi şikayetçi olmamasını

62

söyleyebilmektedir. Bu durum toplumun şiddete karşı bilinç seviyesini göstermekte ve

mağduru yalnızlaştırmaktadır. Toplumun mikro yapısı olan aile içerisinde dahi

mağdurun yalnızlaştırılması ve desteksiz bırakılması uzun vadede aynı ve/veya farklı

saldırganlar tarafından istismara uğramasına yol açmaktadır.

Şiddete karşı oluşturulacak bu kültürün yönlendirilmesi ve korunması gerekmektedir.

31- ÖĞRETMENLERİN LGBTİ ÖĞRENCİLERE BAKIŞ AÇISININ İNCELENMESİ

Havvane Şama

Psikolojik Danışman

Anahtar Kelimeler: LGBTİ, öğretmen, eşcinsel, biseksüel, homofobi

AMAÇ: LGBTİ(Lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel, interseksüel) kavramları

toplumumuzda anlaşılamamış ve kabul görmediğini gözlemlediğimiz cinsel

yönelimlerdir. Bireylerin kendilerini ilk keşfettikleri yaşlarda günlerinin çoğunu okulda

geçirdikleri ve öğretmenlerle iletişimi göz önüne alındığında, öğretmenlerin bu

konuda bilgi sahibi olması beklenmektedir. Bu çalışmada amaç okullarda çalışan

öğretmenlerin LGBTİ öğrencilere bakış açısının araştırılmasıdır.

YÖNTEM: Çalışmada 5’li likert tipi ölçek kullanılmış olup ölçekteki 1.”Kesinlikle

katılıyorum”, 2.”Katılıyorum”, 3.”Fikrim yok”, 4.”Katılmıyorum”, 5.”Kesinlikle

Katılmıyorum” olarak karşılık bulmaktadır. Anket form Google Formlar üzerinden

oluşturulmuş ve katılımcılara ulaştırılmıştır. Elde edilen veriler SPSS istatistik

programına yüklenerek analiz işlemleri bu program aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.

BULGULAR: Çalışmaya 436 öğretmen katılmıştır. Katılım sağlayan öğretmenlerin

çoğunun LGBTİ’ye karşı belirli bir duyarlılık düzeyleri olduğu düşünülmüştür.

Maddeler arası korelasyon değerlerinde en dikkat çeken öğretmenlerin %71.8’inin

LGBTİ’ye bir hastalık gözüyle bakmadıklarını ifade etmelerine karşın bu öğretmenlerin

63

%17.2’si çocuklarını tedavi ettirmeleri yönünde aileleri bilinçlendirebileceklerini ifade

etmelerinde çekimser davranmıştır. Katılımcı öğretmenlerin %20’si LGBTİ’nin günah

olduğunu söylemiş ve %30.5’i de LGBTİ olmanın öğrenilen bir durum olduğunu ifade

etmiştir. Öğretmenlerin %12.6’sı öğrencisinin LGBTİ olmasından rahatsızlık duyarken

sadece %3’ü LGBTİ olmanın notlarını etkileyeceğini düşünmektedir. Katılımcı

öğretmenlerin %19.3’ü bir öğretmenin LGBTİ olmaması gerektiğine katılırken, %23.1’i

çocuğunun öğretmeninin LGBTİ olmamasını tercih etmektedir.

SONUÇ: Sonuç olarak anketin girişindeki LGBTİ kavramlarından homofobik

öğretmenlerin katılım sağlamayı tercih etmedikleri düşünülse de olumsuz ifadelere

katılan öğretmen sayısı azımsanmayacak miktardadır. Yüksek oranda LGBTİ’ye olumlu

bir bakış açısı mevcuttur. Ankete katılanlarda bütün sorulara “fikrim yok” seçeneğini

işaretleyen katılımcı da bulunmadığı göz önüne alındığında bir şekilde öğretmenlerin

LGBTİ’yi gündeme aldıkları ve bu konuda okullarda daha çok çalışmanın yapılması

gerektiği düşünülmektedir.

32- VURMA KONUŞ PROJESİ

Süeda Küçük, Yıldız Teknik Üniversitesi, YÖRET Vakfı

Fatma Büşra Erbil, İstanbul Ticaret Üniversitesi, YÖRET Vakfı

Feyzanur Savaş, Marmara Üniversitesi, YÖRET Vakfı

Anahtar Kelimler: çocuk, şiddet önleme, şiddetsiz iletişim

AMAÇ: Çocukların şiddetten uzaklaşarak, güvenli ortamlarda, barışçıl davranışlar

geliştirmelerini, ders dışı sanat-drama ve oyun etkinlikleriyle kendilerini şiddete

başvurmadan ifade etmelerini, akranlarını tanımalarını, dil, din ve kültür gibi

farklılıkları kabul ederek bir arada yaşamayı deneyimlemelerini sağlamak; şiddetsiz

iletişim bilinci geliştirmek ve çocukların şiddete karışmasını önlemektir. Aynı zamanda

çocuklara problemler karşısında alternatif çözüm ve baş etme yolları bulma becerisi

kazandırmaktır.

64

GEREÇ ve YÖNTEM: Projede görev alacak, üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve

Rehberlik, Psikoloji, Sosyal Hizmetler bölümlerinde okuyan genç liderlere Liderlik ve

İletişim Becerileri, Çocuk Hakları ve Kukla Çalışması, Şiddet algısı ve Şiddetsiz İletişim

Dili, Doğaçlama Müzik, Doğaçlama Tiyatro ve Yaratıcı Drama konulu 5 tam günlük

eğitici eğitimi verildi. Genç liderler 10 oturum x 1,5 saat olarak düzenlenen ve her

grupta 16-20 çocuk katılımıyla gerçekleşen uygulamaları belediye ve sivil toplum

kuruluşlarında yaptı. Genç liderler düzenli aralıklarla süpervizyon desteği aldı.

Çocuklara ön test ve son test uygulanması ile ölçme-değerlendirme çalışmaları

yapıldı.

BULGULAR: Projenin çocuklar üzerindeki etkileri ön-test ve son-test yöntemi ile

değerlendirilmektedir. Projenin devam ediyor olması nedeniyle bulgular henüz elde

edilmemiştir.

SONUÇ: Dezavantajlı bölgelerde yaşayan risk altında çocuklar, ders dışı etkinlikler

aracılığıyla sanat, drama ve oyun ile tanıştırıldı. Çocuklara kendi duygu ve

deneyimlerini paylaşabilecekleri ifade alanı açıldı. Çocuklar hakları hakkında

bilgilendirildi. Çocuklarla, şiddete yol açabileceği düşünülen ayrımcılık, ırkçılık,

cinsiyetçilikle ilgili farkındalık çalışmaları yapıldı. Projenin etkilerini belirlemek için

ölçme-değerlendirme çalışmaları yapılıyor.

33. KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNDE KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASININ

ÖNEMİ ve YERİ

Kaan Apak Altıntop

Avukat

Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği, Apak&Ceylan Hukuk Bürosu

Anahtar kelimeler: Kişisel Veri, Kadın, Şiddet, Tıbbi Veri

Amaç: Bu araştırmanın amacı, kadına karşı şiddetin önlenmesinde teknik ve özel

önlemler olarak kişisel verilerinin korunmasının öneminin ortaya konmasıdır. Çünkü

kadına yönelik şiddet hala günümüzün önemli sorunlarından birisidir ve artarak

65

devam etmektedir. Bu artışın yanında farklı formlarda ortaya çıkması ve dijital

ortamdan elde edilen verilerin kullanılması da önemli hale gelmiştir.

Yöntem: Başta kişisel verilerin korunması kanunu olmak üzere ilgili kanun ve

yönetmelikler taranmış, akademik literatür taranmış ve raporlar incelenmiştir.

Bulgu: Şiddet gören kadın mağdurların sağlık kuruluşuna (hastane vb.) başvurmaları

ideal anlamda olağandır. Ancak sağlık kuruluşuna başvuran kadın mağdurların, şiddet

gördükleri eş, sevgili, eski eş vb. tarafından sağlık kuruluşuna başvurmaları nedeniyle

tekrar şiddete uğradıkları bilinmektedir. Nitekim yapılan araştırmalarda mağdur

kadınların sağlık hizmeti almaktan çekindiği, tekrar şiddet görmekten korktuğu

bilinmektedir. Bu bilgiler, doktor, sekreter, hasta kabul vb. çalışanlardan

aktarılmaktadır.

Sonuç: Bu nedenle hastane başvurularına yönelik verilerin korunması kadına karşı

şiddette önlem olarak kullanılması ve bilinmesi gereken bir husustur. Nitekim Kişisel

Verilerin Korunması Kanunu’na göre tıbbi veriler hassas verilerdir ve kişinin açık rızası

olmaksızın işlenemez ve paylaşılamaz. Bu nedenle özellikle mağdurlara yönelik tıbbi

verilerin özenle ve titizlikle korunması gerekmektedir. Aksi taktirde saldırgan

tarafından bu verilere ulaşılmakta ve bu eylemler başka ve genelde daha kuvvetli bir

şiddet davranışıyla cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle kişisel verilerin

korunamamasından kaynaklanabilecek şiddetin önüne geçilebilmesi için farkındalık

çalışmalarının yanı sıra, kişisel verileri açıklamanın cezai ve hukuki sorumluluğuna dair

daha ayrıntılı düzenlemeler yapılmalı, meslek içi eğitimler verilmelidir. Ayrıca verilerin

kriptolu halde işlenmesinin ve paylaşımının zorunlu olması gereklidir.

34- CİNSEL SALDIRGAN TİPOLOJİSİ

Lerzan Tuğdem Berna,

Sena Oymak

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lİsans

Anahtar Kelimeler: cinsel istismar, saldırgan, suçlu profili

66

Tüm dünyada karşılaşılan cinsel şiddet, mağdurun fizik ve ruh sağlığını olumsuz yönde

etkileyen en ağır şiddet suçlarından biridir. Amerikan Psikoloji Birliğine göre cinsel

istismar “faillerin güç kullanarak, tehdit ederek veya rıza gösteremeyen mağdurlardan

yararlanarak uygulamış oldukları istenmeyen cinsel aktivitedir.” Ülkemizde cinsel

istismarın sayısı her geçen yıl artmaktadır. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel

Müdürlüğü’nün yayınladığı 2016 yılı adli istatistiklerine göre 2006 yılında cinsel taciz

suçlarını işleyenlere yönelik toplam 5 bin 243 karar verilirken bu sayı 2016’da 13 bin

347’ye yükseldi.

Bir suça neden olan faktörleri kapsamlı olarak bilmeden o suça karşı alınacak önlemler

yeterli olamayacaktır. Bu bağlamda cinsel saldırganların kategorileştirilmesi, suça

sebebiyet verebilecek faktörlerin belirlenmesi, saldırganın tutuklanması ve bu suçla

mücadeleye yönelik belirlenecek politikalar açısından kilit önem taşımaktadır.

Cinsel saldırının cinsellik dürtüsü sonucunda meydana gelen bir durum olduğu

düşünülmektedir. Halbuki cinsel saldırı üzerine yapılan araştırmalar saldırıda etkili ana

faktörün şiddet olduğunu göstermektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere cinsel

saldırının altında yatan sebepler hakkında yeterli bilgi mevcut değildir.

Bu çalışmada, ülkemizde hızlı bir artış gösteren cinsel istismar olgusu ile mücadele

edilebilinmesi amacı ile cinsel saldırgan tipolojisini tanımlamak amaçlanmıştır. Bu

sayede saldırganın davranışını anlamak, bir sonraki suç davranışını öngörmek ve onu

yakalamak daha mümkün hale gelecektir. Saldırganın cinsel saldırıya neden olan

bilişsel, duygusal ve kişilik faktörlerini belirleyerek ve suçlu profilini ortaya koyarak

gerekli önlemler ve erken müdahale programları oluşturulabilir.

35- ENGELLİLERİN SİYASİ KATILIMINDA DUYGUSAL ŞİDDETİN YERİ

Duygu Nur Beşel

Cansu Güneş

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

67

Anahtar Kelimeler: Engelli, siyasal katılım, duygusal şiddet

GİRİŞ-AMAÇ: Tüm engelli bireylerin toplumsal hayatta ayrımcılığa uğradığı, engelli

olmayan bireylere oranla siyaset gibi temel sosyal kurumlardan daha fazla dışlandığı

önemli bir sosyal gerçeklik ve sorundur. Engeli olan kişilerin bazen haklarının istismarı

yoluyla aktif şekilde, bazen de kendilerini ifade etme yetisi olmayan kişilermiş gibi

davranılarak daha pasif yolla, aslında sosyal süreçlerde “yok” sayıldıkları

görülmektedir. Ayrımcılık, kişinin kendisine söz hakkı tanınmaması ve aşağılayıcı

tavırlar ve yok sayma engelliler için ciddi psikolojik tehditlerdir ve bunlar duygusal

şiddet içerisine girmektedir. Engelliler bu gibi toplumsal veya yönetimsel tutum ve

tercihler sonucu, yaşamın birçok alanında kısıtlama ve engellerle karşılaşırlar.

Engellilerin eşit haklara sahip olması kendilerini temsil edebilmeleriyle mümkündür.

Bu sayede kendilerini ifade etme, engellilik ve diğer hususlarla ilgili politikalarda karar

alıcı olarak rol alma imkanları olacaktır. Bu çalışmada engellilerin siyasi katılımında

duygusal şiddetin yerinin araştırılması amaçlanmıştır.

YÖNTEM: Ulusal ve uluslararası veri tabanında literatür taraması yapılarak çalışma

gerçekleştirilmiştir.

BULGULAR: Ülkemizde yapılan bir araştırmaya katılan engellilerin %99’u seçme

eyleminde bulunurken, hiçbiri seçilme eyleminde bulunmamıştır. Bu durum

ülkemizde engellilerin toplumsal kabul ve fazla çaba gerektirmeyen siyasal eylemlerde

bulunma eğiliminde olmalarına karşın, toplumsal kabul ve daha yoğun çaba

gerektiren siyasal eylemlerden kaçınma-uzaklaşma eğiliminde olduklarını

göstermektedir. Oranın sunduğu bulgular bu kaçınma-uzaklaşma eğiliminin psikolojik

bir algılamanın sonucu da olabileceğini düşündürmektedir. Buna göre; engellilerin

%98’i siyaset kurumunun engellilerin siyasal yaşama katılımlarını önemsemediğini,

%98’i siyasal parti yöneticilerinin engellilerin sorunlarının çözümüyle

ilgilenmediklerini, %95,1’i toplumun engellilerin siyasal yaşama katılma davranışlarını

desteklemediğini, tüm bunların sonucu olarak %97’sinin siyasal yaşama istedikleri

düzeyde katılamadıklarını düşündürmektedir. Engellilerin, gerekli koşulların

sağlanması durumunda, siyasal yaşama aktif olarak katılmak istedikleri de ortaya

çıkmıştır.

SONUÇ: Engellilerin siyasal yaşama katılımının, dünyanın her yerinde olduğu gibi

ülkemizde de oldukça düşük kaldığına ilişkin gözlemler yaygındır. Özellikle siyasal

alana etkin katılım konusunda önemli güçlükler bulunmaktadır. Siyasal partilere üye

68

olmak, parti organlarında görev almak, meclis üyesi olmak, milletvekili seçilmek gibi

ölçütlerden bakıldığında engellilerin özellikle dışlandığı görülmektedir. Engellilerin

siyasete düşük katılım oranlarının sebeplerinden bazıları damgalama, olumsuz

kamuoyu tutumları, ayrımcılık ve yok sayılma gibi duygusal şiddet örnekleridir.

Engelliler bu sebeplerden dolayı haklarını sınırlı kullanmaktadırlar. Bu nedenle siyasal

yaşama katılım anlayışının engellilik bakış açısı yönünde evirilmesine gereksinim

duyulmaktadır.

36- YAŞLI İSTİSMARI VE İHMALİNİN SAPTANMASINDA SAĞLIK ÇALIŞANLARININ

ROLÜ

Duygu Nur Beşel

Cansu Güneş

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

Anahtar Kelimeler: Yaşlı, istismar, ihmal, sağlık çalışanları

GİRİŞ-AMAÇ: Yaşlı bireyler, toplumun insan kaynaklarının önemli ve değerli bir

bölümünü oluşturmaktadır. Yaşlı istismarı ve ihmali hiçbir şekli kabul göremez.

İstismar ve ihmal yaşlıları bedenen, ruhen ve sosyal yönden yaralayan önlenebilir bir

toplumsal sorundur ve en önemli konu problemin farkında olunmaması ya da

saptanmasındaki engellerdir. Bu çalışmada hedefimiz sağlık çalışanlarının istismara ve

ihmale uğramış yaşlı bireylerin durumunun saptanmasında sorulacak soruları doğru

belirlemesi için farkındalık yaratmak.

YÖNTEM: Ulusal ve uluslararası veri tabanında literatür taraması yapılarak çalışma

gerçekleştirilmiştir.

BULGULAR: Amerika’da her yıl 2 milyon yaşlının fiziksel, psikolojik ya da diğer istismar

tiplerine veya ihmale uğradığı belirtilmektedir. Kore’de yaşlı istismarını belirlemeye

yönelik yaptıkları çalışmalarında, 15.230 katılımcıdan 1319’unun fiziksel istismara,

2550’sinin duygusal istismara, 1814’ünün ekonomik istismara, 2292’sinin sözel

69

saldırıya, 1625’inin ise ihmale maruz kaldığı belirlenmiştir. Brezilya’da yaşlılara karşı

uygulanan şiddete ilişkin çalışmalarında, 424 kayıttan, 284’ünde(%67) yaşlıların terk

edildiği, %38’inin umursamazlık, %19’unun sözlü saldırı, %16’sının ise fiziksel saldırıya

maruz kaldıkları belirlenmiştir. Hollanda’dan bildirilen ve bir yıllık istismar oranlarının

araştırıldığı bir çalışmada, yaşlıların %5,6’sının istismara maruz kaldığı bulunmuştur.

İstanbul’da huzurevine müracaat eden yaşlıların %25,6’sının fiziksel istismara maruz

kaldığı, bunların çoğunluğunun tokat atma ve şiddetli dövülme şeklinde olduğu ve

yaşlıların bu durum karşısında yalnızlık, üzüntü, çaresizlik ve nefret duydukları

belirtilmektedir. Sağlık çalışanlarına yapılan bir araştırmada yetersiz bilgileri nedeni ile

%60’ının yaşlı hastalara istismar ile ilgili hiçbir soru sormadığı saptanmıştır.

SONUÇ: Yaşlı istismar ve ihmalinde en önemli konu problemin farkında olunmaması

ya saptanmasındaki engellerdir. Birçok yaşlının incindiği bir durum olan yaşlı istismarı

ve ihmali olguları kesinlikle rapor edilmelidir. Genellikle yaşlılar, istismar veya ihmale

uğradıklarını bildirmezler. Çünkü bunu söylerlerse; tekrar şiddete maruz kalacaklarını,

aile üyeleriyle bağlarının kopacağını ve yakınmanın verdiği suçluluk duygusuyla baş

edemeyeceklerini düşünürler. Ayrıca, bu durumu bildirmeleri halinde aileden ayrılıp

sosyal bir kuruma gideceklerinden ve polisin bu durumu yeterince önemli

bulamayacağından korkarlar. Sağlık çalışanlarının yaşlı istismarını ortaya çıkarmada

hangi soruları soracağını bilmemesi, konu ile ilgili bilgi eksikliğinin olması veya sağlık

personelinin problemi bildirme ve kaydetmede yetersiz ya da isteksiz olması sağlık

çalışanlarından kaynaklı zorluklardır.

37- ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARININ TESPİT SÜRECİNDE HEMŞİRENİN ROLÜ

Gamze KARS,

Ayşe Nur ERGON

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik

Bölümü

Anahtar Kelimeler : Çocuk İstismarı, Cinsel İstismar, Hemşire

70

AMAÇ: Çocukların ihmal ve istismardan korunması, erken tanı ve tedavi aşamalarında

tüm sorumluluklar uzman bir ekip işidir ve hemşire bu ekibin bir üyesidir.

Hemşirelerin ihmal ve istismar edilen çocuğu tanıyabilmeleri için bu konuya ve çocuğa

ilişkin kapsamlı bir bilgiye sahip olmaları, çocuğu çok iyi gözlemeleri, tanıya yardımcı

belirti ve bulguları bilmeleri gerekmektedir. Buradan hareketle bu çalışmada çocuk

cinsel istismarının tespit sürecinde hemşirelerin rolü araştırılmıştır.

YÖNTEM: Çocuk cinsel istismarının tespit sürecinde hemşirenin rolüne dayalı literatür

çalışması yapılmış, literatür derlemesi yapılarak özetlenmiştir.

BULGULAR: Verilere göre, Dünyada son 4 yılda çocuklara yönelik taciz veya şiddet

uygulamalarının %90 arttığı bildirilmektedir. Adliyelerdeki 4 tecavüz davasından biri

çocuklarla ilgilidir. Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre, her ay Adli Tıp Kurumuna

650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderilmektedir. Çocuk istismarı oranı dünyada %1

ile %10 arasında değişirken ülkemizde bu rakam %10 ile %53 arasındadır ve cinsel

istismarın %9 oranında görüldüğü bildirilmektedir. Yapılan diğer bir çalışmada ise,

hemşirelerin sadece %35,3 'ünün ihmal, %25'inin istismar tanımını bildikleri,

%79,4’ünün çocuklardaki ihmal ve istismar olayının önlenmesi için ailelerin eğitilmesi

gerektiğini düşündükleri bulunmuştur.

SONUÇ: Çocuklara yönelik cinsel istismar mücadele edilmesi gereken önemli bir

sorundur. Sağlık ekibi içerisinde hemşireler çocuk istismarını tanıma, önleme ve

istismara uğrayan çocuk ve ailesinin bakımında ekibin etkin bir üyesi olarak görev

almaktadır. Hemşireler; İstismar ve ihmalin bulgu ve semptomlarını tanıyabilmeli, tam

ve düzgün bir tıbbi tanı koyabilmeli, tüm istismara uğramış çocukları yasal organlara

bildirmelidir. Ayrıca hemşirelik eğitimi müfredatında, çocuk istismarı ve ihmali ile

şüphelenilmesi gereken durumlar, tanılama süreçleri ve bildirim yapılacak kurumlar

konusuna daha geniş yer verilmesi, çocukla ilgili birimlerde çalışan hemşireler için

konu ile ilgili hizmet içi eğitim programlarının yapılması önerilebilir.

71

38- - HUKUKİ YÖNÜYLE NEKROFİLİ

Zeynep Reva

Avukat

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

Anahtar Kelimeler: Nekrofili, ölü seviciliği, parafili.

Nekrofili adlandırılamayan parafili türlerinden olup, ölüyle cinsel birliktelikten zevk

alınması anlamına gelmektedir. Nekrofiliye kimi zaman sadizm, kannibalizm,

vampirizm, nekrofaji, nekropedofili, nekrozoofili gibi diğer parafililer de eşlik

etmektedir. Nekrofililerin cinsel amaç için kullandığı bedenler yeni ölmüş olabildiği

gibi mezarlıktan çıkarılan cesetler ve hatta kemikler dahi olabilmektedir. Nekrofililer

genellikle ölüye ulaşmalarını kolaylaştıran işşerde çalışırlar: mezarlık görevlisi, morg

görevlisi, ölü yıkayıcısı gibi.

Nekrofililer, ölü taklidi yapan biri ile cinsel ilişkiye girmekten zevk alandan, sadece

ölülerle cinsel ilişkiye girebilenlere kadar on sınıf altında kategorize edilmektedir.

Nekrofiliye neden olan faktörler ise, biyolojik teori ve psikanalitik teoriyi de içeren

yedi temel başlık altında toplanmaktadır.

Ölü ile cinsel ilişkiye girmek konusunda bazı ülkelerde yasal düzenleme

bulunmaktadır. Nekrofili durumunda faile; Kanada’da 5 yıla kadar hapis cezası,

Fransa’da para cezası, Almanya’da 3 yıla kadar hapis cezası ve para cezası,

Hindistan’da 1 yıla kadar hapis cezası ve para cezası, İngiltere’de jürisiz yapılan

yargılamalarda 6 aya kadar, jürili yapılan yargılamalarda ise 2 yıl kadar hapis cezası

verilebilmektedir. Ülkemizde ise nekrofili suçunu düzenleyen bir hüküm

bulunmamaktadır. Ancak bu suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun ‘Şerefe karşı suçlar’

bölümünde yer alan” kişinin hatırasına hakaret’ ve “ölüleri tahkir” suçu kapsamında

değerlendirilerek faili 2 yıla kadar hapis cezası ile yargılanmaktadır.

Ed Gein’den, Dennis Nilsen’e, Jeffrey Dahmer’den Henry Blot’a kadar ismi içeren

nekrofili tarihi son yıllarda da yaşanan olgularla gündemde kalmaktadır. Nekrofili

hakkında çalışmanın en temel zorluğu, literatür eksikliği ve olguların ortaya çıkmasının

zorluğudur. Çünkü kişi ölüdür, mağdurun yaşamadığı hallerde suçun ortaya çıkmaması

72

veya suçun farkına varılsa da utandırıcı bir duruma düşmemek adına ölenin

yakınlarından görmezden gelinebilmektedir. Ancak her ne kadar suçun mağduru

hayatta olmasa ve hatta suç o yaşamıyorken işlenmiş olsa da ortada bir suç vardır ve

bu suçun failinin ceza hukuku hükümleri çerçevesinde sorumluluğunun olması

gerekmektedir. Ayrıca, nekrofili psikolojik temelli bir hastalık olup, tedavi edilmediği

takdirde fail bu suçu işlemeye devam edeceğinden tedavi edilmelidir.

39. ISRARLI TAKİP VE TACİZ (STALKING) KONUSUNUN SALDIRGAN-MAĞDUR İLİŞKİSİ

YÖNÜNDEN İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Dilan Orak

Cemre Sude ÖZDEK

Öğrenci, MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Anahtar Kelimeler: Stalking, takip, taciz, saplantı

Amaç: Çalışmada son yıllarda sıklıkla gündeme gelen taciz şekillerinden biri olan ısrarlı

takibi (stalking) ele alarak hukuki, psikolojik ve sosyal anlamda söz konusu olguyu

incelemek, toplumun ısrarlı takip konusunda bilgi ve farkındalık düzeyini

değerlendirmek amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırma, yurt genelinde, internet üzerinden yapılmıştır. Araştırma

kapsamında 18 yaşın üstündeki tüm yaş gruplarından ve eğitim seviyesinden olmak

üzere toplam 100 kişiye ön çalışma niteliğinde anket formu uygulanmıştır.

Bulgular: Katılımcıların %76’sı kadın, %24’ü erkektir; %69’u lisans, %13’ü lise

mezunudur. Katılımcıların %43’ü Türk Ceza Kanununda ‘Israrlı Takibin (stalking)’ suç

olarak düzenlenip düzenlenmediğini bilmediklerini belirtirken %38’i ise söz konusu

eylemin suç olarak düzenlenmediğini ifade etmiştir. Çevrenizde ısrarlı takibe (stalking)

maruz kaldığını düşündüğünüz biri/birileri var mı sorusuna katılımcıların %37’si evet

cevabı vermiştir. Ankete katılanların %43’ü stalk mağdurunun takipçisini (stalker)

bildiğini %13’ü ise mağdurun takipçisinin kim olduğunu bilmeyeceğini düşündüklerini

belirtmiştir.

Sonuç: “Israrlı takip (stalking)” olgusu ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlı sayıdadır.

Dikkat çeken çalışmalardan birine değinmek gerekirse 2000 yılında 16.000 kişi ile

telefon anketi yoluyla yapılan bir çalışmada kurbanların %21’i ilişki sonlanmadan

73

önce, %43’ü ilişki bittikten sonra, %36’sı ise ilişki bitimi öncesi ve sonrasında ısrarlı

takip kurbanı olduklarını belirtmişlerdir. Üniversiteli kadın mağdurları konu edinen bir

diğer çalışmada kadınların %13’ü 9 ay boyunca takibe maruz kaldıklarını ve mağdur

kadınların %80i kendilerini takip eden erkekleri tanıdıklarını ve duygusal olarak

etkilendiklerini belirtmişlerdir. Israrlı takip ve taciz (stalking) kavramı sosyal medya ile

gündeme geldiği için yapılan araştırmalarda ısrarlı takibin sadece sosyal medya

üzerinden olabileceği yönünde bir algı oluşmaktadır ve suç olduğu

düşünülmemektedir; ancak günümüzde ısrarlı takip birçok suçun unsurlarından birini

oluşturmaktadır. Sosyoloji ve psikoloji bilimleri açısından değerlendirildiğinde, “ısrarlı

takip (stalking)” olgusu yeni bir kavram olmamakla birlikte, bu kavramın hem hukukî

hem de sosyal açıdan değer kazanması çok yenidir ve hukuki anlamda ısrarlı takip ve

hukuki statüsü ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Almanya, Avusturya, Belçika,

Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde ısrarlı takibe ilişkin özel düzenlemelere yer

verilmiş; ancak diğer yandan Fransa, İtalya, İspanya gibi başkaca Avrupa ülkelerinde

ısrarlı takip suçuna ilişkin olarak kanunlarında özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

40. MAĞDUR HAKLARI KONUSUNDA İYİ BİR UYGULAMA MODELİ : KANADA

Nil Polat

University of British Columbia

Anahtar Kelimeler : Mağdur hakları , Kanada adalet sistemi , ceza adalet sistemi

2015 yılında yürürlüğe giren Kanada Mağdur hakları ile ilgili uygulamalar bir çok

açıdan örnek oluşturacak düzeydedir.

Mağdur hakları ancak son yıllarda çok fazla tartışılmaya başlanan ve belli

prensiplerin uygulamalarda yer almasının hedeflendiği bir alandır.

Örneğin Suç mağdurlarının ve ailelerinin onuruna saygı da dahil olmak üzere nezaket,

merhamet ve saygı ile muamele görmeyi hak ettikleri, Mağdurların haklarının ceza

adalet sistemi boyunca dikkate alınmasının önemli olduğu, Suç mağdurlarının

74

haklarının göz önüne alınmasının adaletin düzgün yürütülmesinde faydalı olacağı gibi

prensipler mağdur haklarının temel prensiplerinden bazılarıdır.

4 temel alanda mağdurlar için sağlanması gereken hakların çok önemli olduğu

vurgulanmaktadır. Bunlar; Bilgi edinme hakkı, Ceza adalet sisteminde mağdurların

rolü, Onarıcı adalet programları da dahil olmak üzere mağdurlara sunulan hizmetler

ve programlar, Bu Kanun kapsamındaki haklarının ihlali veya reddine ilişkin şikayet

hakkıdır.

Bunlara korunma hakkını , mahremiyetlerinin gözetilme hakkını ve katılım hakkını

da eklemek gerekmektedir.

Bu posterde 2017 yılında kabul edilen mağdur hakları konusunda iyi uygulama

örnekleri gözden geçirilerek değerlendirilmiştir.

41. ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERİN NEDENLERİNİN VE SONUÇLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİ

Cemre Sude ÖZDEK

Dilan ORAK

MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Lisans

Anahtar Kelimeler: Çocuk, erken evlilik, cinsel istismar

Amaç: Çocuk yaşta evlilikler dünyada her zaman sorun teşkil etmiştir. Çalışmada

geçmişten günümüze çözülememiş olan çocuk yaşta evlilikler sorununun nedenleri ve

bu evliliklerin çocuk üzerindeki sonuçları hukuki, sosyal ve psikolojik açıdan ele almak

amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırma Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama

Merkezi (DİKASUM) tarafından Mayıs 2012 yılında Diyarbakır/Hasırlı, Yeniköy ve

Aziziye mahallerinde gerçekleştirilen araştırmaya ve literatürde yer edinen diğer

araştırmalara dayanılarak yapılmıştır.

75

Bulgular: Ülkemizde yapılan birtakım araştırmalardan elde edilen verilere bakacak

olursak, Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin 2012’de

Diyarbakır’da gerçekleştirdiği araştırmadaki verilere göre erken evliliklerin altında

yatan temel nedenlerden biri ailelerin sosyo – ekonomik durumudur. Odak grup

görüşmeleri ve bireysel derinlemesine görüşmelerde bireyler evlendirilme sebeplerini

“Evden bir boğaz daha eksilir’’cümleleriyle ifade etmekte ve araştırmaya katılanların

%45,7’si başlık parası karşılığı evlendirildiklerini ifade etmektedirler. Erken yaşta

evliliğin bir diğer nedeni de gelenek ve göreneklerden kaynaklanan kız çocuğunun

belli bir olgunluğa gelince evlenmesi gerektiği algısıdır. Yukarıda adı geçen çalışmada

ocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının %20’ye yakını henüz enliğe girmeden

evlendirildiklerini ifade etmişlerdir

Sonuç: ‘Çocuk Yaşta Evlilikler’ olgusu günümüzün önemli çocuk ve kadın

sorunlarından biridir. Bu olgunun hukuki, sosyal kültürel, ekonomik, sağlık ve

psikolojik birçok boyutu bulunmaktadır ve bu olgu araştırmalara konu olmuştur.

Araştırmalara baktığımızda Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu da erken evlilik

oranı fazla iken dünyada Güney Asya ülkeleri başta olmak üzere bir çok gelişmişlik

düzeyi az olan ülkede de erken yaşta evlilik oranları ve buna bağlı olarak gebelik

oranları da yüksektir. çocuk yaşta evliliklerin nedenlerini: sosyo-demografik ve

ekonomik nedenler, aile içi şiddet, eğitimsizlik, içtimai değerler, içinde bulunulan

kültürün gelenek ve görenekleri, işsizlik, fakirlik ve dinsel inançların yanlış idrak

edilmesi gibi farklı şekillerde sınıflandırabiliriz.

42. EŞE KARŞI İŞLENEN NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI SUÇU VE SUÇUN TÜRK CEZA

KANUNUNDAKİ YERİ

Cemre Sude ÖZDEK

Dilan ORAK

MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Lisans

Anahtar Kelimeler: Cinsel saldırı, Eş, Türk Ceza Kanunu

Amaç: Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar dünyada her zaman yoğun bir gündem

teşkiletmiştir. Özellikle evlilik birliği içerisindeki eşler arasında gerçekleşen cinsel

76

saldırı olayları, günümüzde bütün toplumlar için ciddi bir sorun olma özelliği

taşımaktadır. Çalışmada nitelikli cinsel saldırı suçunun eşe karşı işlenmesi

düzenlemesinin değerlendirilmesi ve suçun şikayete bağlı olarak düzenlenmesinin

altında yatan sebeplerin irdelenmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırma 1996-1997’de İstanbul/Ümraniye ilçesinde, Doğu

veGüneydoğu Anadolu’nun genelinde gerçekleştirilen ve literatürde yer edinen

alanaraştırmasında edinilen verilere dayanılarak yapılmıştır. Bunun yanında

karşılaştırmalıhukukta yer alan düzenlemelerden de yararlanılmıştır.

Bulgular: Ülkemizde yapılan birtakım araştırmalardan elde edilen verilere bakacak

olursak, İlkkaracan’ın, Doğu Anadolu’da Kadın ve Aile adlı çalışmasında, 1996-1997’de

Ümraniye, Doğu ve Güneydoğu’da gerçekleştirmiş olduğu alan araştırmasında

bölgedeki 19 yerleşim biriminde 599 kadınla yüz yüze görüşülmüştür. Araştırmanın

kadınlara kocaları tarafından uygulanan şiddet bölümünde, “Kocanız size tecavüz

ediyor mu?” şeklinde sorulan soruyaverilen cevaplar şöyle gruplanmıştır: Katılanların

%16.32ü sık sık tecavüz ettiğini, % 35.6’sı nadiren tecavüz ettiğini, %48.1’ise hiçbir

zaman tecavüz etmediğini belirtmişlerdir.

Sonuç: Cinsel suçlarla korunan hukuksal değer bireyin cinsel özgürlüğü ve

dokunulmazlığı olduğundan bireyin cinsel özgürlüğü ihlal edildiğinde bu mağdurun eşi

tarafından yapılsa dahi suç olarak kabul edileceği bir gerçektir. Ancak ceza

kanunumuzda şikayete bağlı olan evlilik birliği içinde gerçekleşen nitelikli cinsel saldırı

suçlarının çok fazla açığa çıkmamasında, kültürel ön yargıların ve kültürün uygulayıcısı

olan toplumun mağdurlar üzerinde baskı yaratması ve bu nedenle mağdurların faili

şikayet etmeye cesaret edememesi bu şikayeti dinleyecek ve değerlendirecek kamu

görevlilerinin de bu konuda gerekli yardımı ve duyarlılığı göstermemesi nedenler

arasında sayılabilir. Bu nedenle suçun aralarında evlilik bağı bulunmayan bir kişi

tarafından işlenen nitelikli cinsel saldırı suçu gibi re’sen soruşturulup kovuşturulması

gerekip gerekmediği hususu tartışmaya açıktır.

43. GENETİK FAKTÖRLERİN ŞİDDETE ETKİLERİNİN OLGU SUNUMLARIYLA

İNCELENMESİ

Tuğba Akbaba

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans / Sağlık

Sigortası Provizyon Uzmanı

77

Anahtar Kelimeler: Şiddet, Kromozom Anomalisi, Maoa Enzimi

GİRİŞ: Şiddeti önleme çalışmalarının başında şiddetin nedenlerinin anlaşılması

gelmektedir. Yapılan çalışmalarda bireyin şiddete eğilimine çevresel faktörlerin

yanında genetik faktörlerin de etki edebileceğini göstermektedir. Ancak yine de tek

başına genetik faktörlerin bireyin şiddet uygulamasında etkisi olduğu

söylenememektedir.

Bilim insanları, psikopat oluşumlarının üç temel bileşen gerektirdiğine öne

sürmektedir; Genetik Özellikler, Beyin Yapıları, Çocuklukta İstismar ve/veya Şiddet

OLGULAR: Bilinen Klinefelter sendromu (47,XXY), Süper Erkek sendromu (47,XYY) ve

MAOA (monoamin oksidaz-a) enzimi eksikliği saptanan olguların şiddet uygulamaya

yatkınları olgu sunumları ile incelenmiştir.

SONUÇ: Şiddet içeren davranışların gelişmesinde birçok faktör rol oynamaktadır.

Bireylerin şiddet uygulamasındaki nedenleri yalnızca genetik yatkınlık, genetik

anomaliler, çevresel faktörler ya da aile ile açıklamak mümkün olmamaktadır. Bireyin

kişiliğinin oluşumunda bu faktörlerden tamamı etkili olabilmektedir. Genetik faktörler

ile birlikte çevresel faktörler bireyin davranış kalıplarını oluşturmaktadır..

44. ISRARLI TAKİBİN (STALKING) SALDIRGAN VE MAĞDUR AÇISINDAN İNCELENMESİ

Meltem Gündoğdu

Arzunur Eroğlu

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü

Anahtar Kelimeler; Israrlı Takip ,Siber Takip , Şiddet, Takip Suçu

Amaç:Bu çalışma yaygınlığı ve mağdur üzerindeki ciddi etkileri nedeniyle önemli bir

sorun olan ısrarlı takibe dikkat çekmek,saldırgan-mağdur açısından incelemek ve buna

yönelik çözüm önerileri sunmak amacıyla yapılmıştır.

78

Yöntem:Ulusal ve uluslararası veri tabanları taranmış ve ısrarlı takip ile ilgili olarak

yapılmış çalışmalar kullanılarak oluşturulmuştur.

Bulgular:Yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre saldırganların büyük

çoğunluğu erkektir ve mağdurla arasında genellikle kişisel bir ilişki

mevcuttur.Saldırgan ruhsal bozukluğa sahip olabileceği gibi cezai ehliyeti tam da

olabilir.Kişide düşük özsaygı,kıskançlık ve saplantılı kişilik mevcuttur.Takipteki amacı

ya intikam almak ya da ilişkiyi tekrar başlatmaktır. Genellikle sosyal ısrarlı takibi

mağdurlarına çiçek, çikolata veya duygusal mektuplar göndererek yapmaktadır.Siber

olarak da kişiye istenmeyen mesajlar atabilir,müstehcen fotoğraflar gönderebilir, bir

kişi hakkında yanlış bilgilerle dolu web siteleri kurabilir, kişinin e-mail adresini

hackleyebilir ve kişinin sosyal medya hesaplarını sürekli takip edebilir. AB Ülkelerinde

2014’te sonuçlanan kadına yönelik şiddet araştırmasına göre her beş kadından biri tek

taraflı ısrarlı takibe maruz kalmaktadır. Her dört tek taraflı ısrarlı takip vakasından üçü

polise bildirilmemektedir.Türkiye genelinde ise kadınların yüzde 27’sinin yaşamları

boyunca en az bir kez ısrarlı takip davranışına maruz kaldığı sonucu ortaya

çıkmaktadır.Takip edilme mağdurda korkuya veya endişeye sebep

olmaktadır.Mağdurun özellikle ruh sağlığı etkilenmektedir ve kalıcı ruhsal bozukluklar

meydana gelebilir.Aşırı stres ve depresyon en sık rastlanan bulgulardır.Kişinin günlük

faaliyetleri,saldırganın eylemleri sebebiyle önemli derece etkilenmektedir.

Sonuç:Teknolojinin ilerlemesiyle son zamanlarda çok sık gündeme gelen stalking

kavramı hem sosyal hem de siber olarak karşımıza çıkmaktadır ve ciddi bir

suçtur.Yapılan çalışmalar gösteriyor ki mağdur tehlike altındadır.Israrlı takipte mağdur

olayın ciddiyetinin farkına varmalı hemen polise durumu bildirmelidir. Kişi yalnız

kalmamalı gereken güvenlik önlemlerini almalıdır.Siber ısrarlı takip için de sosyal

medya hesaplarını özelleştirmelidir.Ayrıca 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına

Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 2.maddesinde “tek taraflı ısrarlı takip

mağduru” kimselerin korunması amaçlanmaktadır.

79

45. ÇOCUK CİNSEL İSTİSMAR OLGULARINDA HEMŞİRELERİN YAKLAŞIMI

Egemen TEPELİ

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi – Patoloji Laboratuvar

Teknikleri Öğrencisi

Anahtar Kelimeler: Çocuk, Cinsel İstismar, Hemşire

Çocuk cinsel istismarı, bir yetişkinin kendi arzuları için çocuğun zorla cinsel

etkileşimlere maruz bırakılması çocuk cinsel istismarı olarak yorumlanmaktadır. Çocuk

İstismarı uzun yıllardır var olan bir şeydir. Yakın geçmişe baktığımızda bu istismar

olgularında artışlar gözlenmekte ve aynı zamanda istismarların şiddetlerinde de

artışlar meydana gelmiştir. Çocuklarda istismarın fark edilmesi, genellikle ailenin

çocuğunu herhangi bir sağlık probleminden ya da çocuklarında gözlemledikleri

farklılıklar neticesinde istismardan şüphelenmelerinden kaynaklı sağlık kuruluşlarına

başvurması sonucunda, çocuğun bakımı ile ilgilenen hemşirenin çocuktaki fiziksel

değişimleri gözlemesi hemşirenin de şüpheci ve dikkatli yaklaşımıyla çözümlenir.

Hemşire böyle bir şüpheci yaklaşımda olayın netlik kazanabilmesi için ilk olarak adli

işlemler ile başlayan ardında sağlık kontrolleri ile devam eden bu süreçte ancak

verilecek olan adli rapor ile istismarın varlığından ya da yokluğundan söz edilir.

Hemşiredeki dikkatli yaklaşım verilen adli rapor sonucunda netlik kazanmaktadır.

Olayın bu aşamaya gelebilmesi için hemşirelerin yeterli bilgiye sahip olmasının çok

büyük bir rolü vardır. Bununla birlikte hemşirelerin eğitim düzeyi arttıkça, mesleki

tecrübe ve iş deneyimine bağlı olarak aynı zamanda çalışılan birimlerde karşılaşılan

vakalar ile birlikte istismar olguları konusunda ve adli sürecin işlenişi hakkında ki bilgi

düzeylerinde de değişiklikler gözlemlenmektedir. Bu tür olgularda istismara uğramış

çocuğa yaklaşım ve o çocuklar kurulacak iletişimde çok dikkatli davranılmalıdır.

Çocuğun ileri dönük yaşamında fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan etkilenmesinin en

minimum seviyede olması için çocuk ile iletişim konusunda oldukça dikkatli ve

profesyonel bir şekilde davranılmalıdır.

Yapılan bu çalışma ile Hemşirelerin Çocuk Cinsel İstismarı Olgularına yaklaşımıyla ilgili

bir sunum yapılacaktır.

80

46. BİR VAKIF ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ SİBER ZORBALIK

KONUSUNDAKİ DUYGU VE DÜŞÜNCELERİ

Yrd. Doç. Dr. Işıl Işık,

Yrd. Doç. Dr. Güliz Dirimen Arıkan,

Volkan Ayaz

Işılay Can

Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü

Anahtar Kelimeler; siber zorbalık, siber mağdurluk, öğretim elemanları, kalitatif

Giriş Siber zorbalık, özellikle yazılı basında son yıllarda sıklıkla üzerinde durulan bir

zorbalık türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca “birisine teknoloji üzerinden

duygusal acı verme” olarak tanımlanan siber zorbalık konusunda yapılan

araştırmaların çocuklar ve adölesanlara odaklandığı görülmektedir. Oysa siber

zorbalık her yaş grubunda görülebilmekte, mağdurlar ve aileleri için oldukça yıkıcı

sonuçlara yol açabilmektedir. Bu araştırma üniversitede çalışan öğretim elemanlarının

siber zorbalık ve mağdurluk konusundaki deneyimlerinin, siber zorbalığın önlenmesi

konusundaki düşünce ve önerilerinin belirlenmesi amacıyla yapılan niteliksel bir

çalışmadır.

Yöntem; araştırmanın örneklemini bir vakıf üniversitesinin eczacılık, mühendislik ve

sağlık bilimleri fakültelerinde çalışan 16 öğretim görevlisi oluşturmaktadır.

Araştırmanın verileri literatür doğrultusunda geliştirilen ve 25 adet açık uçlu sorudan

oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Bireysel derinlemesine

görüşme tekniği ile elde edilen verilerin değerlendirilmesinde içerik analizi tekniği

uygulanmıştır.

Bulgular; yapılan bireysel derinlemesine görüşmeler sonucunda siber zorbalık

türlerinin akademik hayat ile ilgili siber zorbalık ve sosyal hayat ile ilgili siber zorbalık

81

olmak üzere ikiye ayrıldığı, öğretim elemanlarının farklı siber zorba tanımlarının

olmasının yanında “her tür insan”ın siber zorba olabileceğini düşündükleri, siber

zorbalığın bireyin mesleki ve sosyal hayatına zarar verebileceği ve duygusal yönden

kişiyi etkileyebileceği, siber ortamdan kaynaklı nedenlerin ve siber zorbalık

konusunda bilgi eksikliğinin siber zorbalığın devam etmesine neden olduğu ve siber

zorbalığın normalleştirildiği tespit edilmiştir. Öğretim elemanları siber zorbalığın

önlenebilmesi için denetimin, eğitim ve bilgilendirmenin ve hukuki yolla önlemenin

önemli olduğunu belirtmişlerdir. Son olarak katılımcılar siber ortamın mağduriyeti

arttıran yönleri olduğunu da ifade etmişlerdir.

Sonuç; Araştırma sonucunda öğretim elemanlarının siber zorbalık konusunda

farkındalıklarının az olduğu gözlemlenmiştir. İlgili literatürde oldukça sınırlı sayıda

çalışılmış olan akademik hayata özgü siber zorbalık deneyimlerinin ortaya konulduğu

bu araştırmada, siber zorbalığın öğretim elemanlarının akademik hayatlarına büyük

ölçüde etkisi olduğu açığa çıkarılarak siber zorbalığın önlenmesi açısından çeşitli

önleme yolları tartışılmıştır.

47. MOBBİNGİN MAĞDUR AÇISINDAN İNCELENMESİ MOBBİNGLE MÜCADELE

YÖNTEMLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Selin Pomak

Aynur KAYA

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi- Hemşirelik Bölümü

Anahtar Kelimeler: İşyerinde psikolojik taciz , işyerinde şiddet , şiddet, Mobbing,

Mobbingle mücadele

Amaç: Bu çalışmada mobbing mağdurlarının biyopsikososyal yönden psikolojik

durumlarının incelenmesini ve bunun sonucunda birey, toplum , aile, ekonomik ve

kuruma yönelik etkilerinin araştırılarak çözüm önerileri getirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Mobbingle ilgili literatür taraması yapılmış ve konu ile ilgili basılı

82

kitaplar kullanılarak oluşturulmuştur.

Bulgular :İşyerinde psikolojik taciz, bireyin saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi

olmasıyla başlamakta ve daha sonra tacizcinin saldırgan eylemleriyle devam

etmektedir. Bir sonraki aşamada da mağdur, sorunun kaynağı, problemli ya da akıl

hastası olarak damgalanmaktadır. Zaman zaman saldırganlığa tacizcinin dışında

yönetim veya iş arkadaşları da katılabilmektedir. Genellikle bireyin toplumsal itibarını

düşürmeye yönelik saldırgan bir ortam oluşturulmakta ve sistematik olarak baskı

yaratılıp işten ayrılması sağlanmaktadır. Psikolojik tacizin birey üzerindeki duygusal ve

fiziksel etkilerini; uykusuzluk, sinir bozukluğu, melankoli hali, yoğunlaşma bozukluğu,

sosyal yalıtım, kendini küçümseme ve aşağılama, sosyal uyumsuzluk, çeşitli

psikosomatik rahatsızlıklar, depresyon, umutsuzluk ve çaresizlik hissi, sinirlilik, öfke,

huzursuzluk ve derin keder hâli olarak tanımlanmaktadır. Mobbing insanın mesleki

bütünlük ve benlik duygusunu zedeler, kişinin kendine yönelik kuşkusunu artırır,

paronaya ve kafa karışıklığına neden olur,kurban kendine güven duygusunu yitirir,

kendisini insanlardan soyutlayabilir, huzursuzluk, korku, utanç, öfke ve endişe

duyguları yaşayabilir. Mobbing, ağlama, uyku bozuklukları, depresyon, yüksek

tansiyon, panik atak, kalp krizine kadar giden sağlık sorunları ve travma sonrası stres

bozukluğu yaratabilir. Mobbing mağdurunun yaşadığı sorunları aile ortamına

yansıtması, aile içi huzursuzluk ve çatışmalara sebep olabilir. Hatta bu durum aile içi

şiddet ve boşanmayla sonuçlanabilir. Yapılan bir araştırmaya göre mobbing

mağdurunun sağlık giderleri, kazancın üzerinde bir rakama tekabül etmektedir.

Psikolojik tedavi, ilaç, doktor ve hastane masrafları yanında; iş veriminin azalması,

hastalık izinlerinin artması gibi sonuçları sebebi ile mobbing ekonomik bağlamda

yüksek kayıplara sebep olmaktadır.

Türkiye’de (%20) mobbinge maruz kalmada yapılmış olan çalışmalarda AB (%15) ile

karşılaştırıldığında oldukça yüksek olduğu görülmüş ama olgunun ülkemizde tanı ve

doğru şekilde anlatılmadığı düşünülmektedir. Türkiye'de 2008-2009 yılları arasında

yapılmış mobbinge maruz kalma anket sonuçları demografik özelliklere göre farklılık

göstermektedir. Kadınlarda (%67) erkeklere (%33) göre daha fazla görülmektedir.

Eğitim düzeylerinde liselerde (%11), yüksek lisanslarda (%32) en çok üniversitelerde

(%57) , yaş olarak bakıldığında ise en çok 31-40 yaşları arasında (%36) mobbinge

maruz kaldığı görülmektedir.

83

Sonuç: Mobbinge maruz kalan bireylerin birey, aile, toplum ve ekonomi yönünden

olumsuz etkilendiği görülmekte böylelikle bu durum psikolojik ve ekonomik

maliyetlere sebep olmaktadır. Bu nedenle çözüm önerilerinde psikolojik

boyutlarından korunma ve önleme yöntemleri üretilmelidir. Mobbingle hem bireysel

hem de kurumsal olarak mücadele edilmeli ve buna ek olarak da gerekli hukuksal

yollara başvurulmalıdır.

48. 183'E YAPILAN ÇOCUK İHMALİ İHBAR OLGUSU

Makbule KURT

Okul Öncesi Öğretmeni

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

Anahtar Kelimeler: 183, ihbar, çocuğun korunması, ihmal

Alo 183 Nedir?

Aile,Kadın,Çocuk, Engelli Danışma Hattı; Aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit

yakınları ve gazilere yönelik bakanlığın verdiği hizmetler hakkında bilgilendirme ve

yönlendirme yapan bir hattır.Ayrıca İhmal, istismar, şiddet vakaları, töre ve namus

cinayetleriyle alâkalı ihbarlarda vakanın gerçekleştiği ilin acil müdahale ekip

sorumlusuna veya güvenlik güçlerine bildirilerek müdahale edilmesi sağlanmaktadır.

183 İhbar olgusu

Ocak ayında izmir’de karşılaşılan olguda,akşam 22.00 sıralarında balkonda ağlayan 4-7

yaşlarında olduğu düşünülen 2 çocuk ihbarcının sorgulaması üzerine evde yalnız

olduklarını söyler.İhbarcı uzun bir süre bekledikten sonra çevredeki kişilerden

çocukların anne ve babalarının boşandığını çocukların anne ile yaşadıklarını,sürekli

aynı saatte yalnız bırakıldıklarını öğrenir.Bu bilgi üzerine 155 aranarak destek istenmiş

fakat polisin gelmemesi üzerine 183 hattına ihbarda bulunulmuştur.Bu sırada anne

gelmiş, ihbarcının çocukları neden yalnız bıraktığını sorgulaması üzerine anne

saldırganlaşmış, ihbarcıya taş atmak istemiş ve hakaret etmiştir.

İhbarcı sonraki süreçte ihbarının sonucunu merak etmiş sorgulama üzerine 183

hattı görevlisinde dosyanın ilçe sosyal hizmet birimine yönlendirildiğini öğrenmiş ve

84

aldığı takip numarası ile dosyanın ile devredildiği bilgisine ulaşmıştır.Yaklaşık 3 hafta

boyunca dosya takip numarası ile sonuca ulaşamayan takipçi il yönetiminden dosya

ile ilgili karışıklık olduğu ve ilgilenilmediği bilgisini almış, süreci takip etmek istediğini

ve çocuklar ile ilgili endişesini dile getirdiğinde dosyanın tekrar gözden geçirileceğine

ve en kısa zamanda uzman incelmesi yapılacağına dair bilgi almıştır.

Olgudan anlaşıldığı üzere 183 hattı ihbarı almış yetkili kuruma bildirmiş fakat dosya ile

ilgilenilmemiştir.Ocak ve mart ayında gelişen bu süreçte çocukların süreci takip

edilmemiştir. İhbarcı hala ihbar değerlendirmesi beklemektedir.Söz konusu çocukların

süreçleri ihbarcının hassasiyetine bağlıdır.Burada ihbar yükümlülüğü yerine

getirildikten sonra sorumluluk kurumlarındır.

Çözüm Önerisi

5 farklı kategori de hizmet veren 183 hattı sadece ‘çocuk’ adına basit kodlanabilecek

bir numara ile işleme alınmalı ve ihbar yapan kişi bunun takibimi yapmasa bile bu

alanda çalışan sistemi titizlikle denetleyen ve takip eden bir kontrol merkezi

kurulmalıdır. Çocuğun korunması toplumun ve devletin ortak sorumluluğudur.

49. ON DÖRT BİN YILLIK HUKUKUMUZ VE HAYVAN HAKLARI

Deniz Atar

Avukat

Anahtar Kelimeler: Hayvan Hakları, Hukuk, Yaşam Hakkı, Hayvan Sevgisi

Günümüzde hayvan hakları gibi bir kavram var olsa da, esasında doğal yaşama

kültürünün azalmış olması sebebiyle bu kavram ne yazık ki bir temenniden öteye

geçemiyor. Özellikle teknik ve teknolojik imkanların gelişmesi ile doğal hayattan

kopan insanoğlu için artık sokaklarda dolaşan hayvanlar, doğal olmayan bir durum

oluşturuyor. Bu canlılar yok sayılıyor, aç bırakılıyor ve ne yazık ki yine bu canlılara

türlü eziyetler ediliyor. Biz, artık binyıllardır yanımızda olan bu canlıları yeniden fark

etmek, onlara en azından yaşama imkanı sağlamakla yükümlüyüz. Çünkü uzun yıllara

sari bu ortaklığımız, bir ahde vefayı gerektiriyor.

Toplumda son yıllarda özellikle sosyal medya aracılığı ile hayvan sevgisini ve onların

hayatın bir parçası olmaları bilincini insanların kampanya yaparak sokak hayvanlarının

85

yaşamlarını idame ettirebilmeleri veya sahiplendirilmeleri ile tedavileri için bir araya

gelmeleri, meselede toplumsal bir bilincin geliştiğini bize göstermektedir. Ancak

bunun yanında hayvanların beslenmesinden, iklim şartlarına uygun olarak

barınmasından sorumlu olan belediyelerce adeta katliam yaparak sokak hayvanlarına

karşı vicdanları sızlatan, toplumda infial uyandıracak şekilde uygulamalar yapılmaya

devam etmektedir. Hayatın vazgeçilmez bir parçası olan hayvanların huzur ve

sağlıkları için daha çok hayvan barınağı ve hayvan hastanesi yapılması ve yine bunların

yanında, özellikle karayollarında yol güvenliğinin sağlanması, araç trafiğinin işlek

olduğu mahallerde hayvanların ani yola çıkışlarını engelleyecek şekilde bariyerlerin

konulması ve diğer önlemlerin alınması gerekmektedir.

50. EVSİZLERE YÖNELİK ŞİDDET

Garod Balcı

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

Anahtar Kelimeler: Evsiz, cinsel şiddet, fiziksel şiddet, toplumsal dışlama, şiddetin

etkileri.

Giriş ve Amaç:

Evsizlik bir bireyin temel insan haklarına erişememesi durumudur ve bu sebeple bir

insanlık sorunudur, ancak bu insanlık sorunu hem Türkiye’de hem de dünyanın pek

çok yerinde görmezden gelinmektedir. Bu çalışmada evsizlerin uğradığı fiziksel,

duygusal, cinsel ve ekonomik şiddet ve bu şiddetin etkileri incelenecektir.

Yöntem: Evsizlere yönelik şiddet ve etkileri hakkındaki literatür taraması yapıldı.

Konuyla ilişkili dernekler ve yapılan yardım çalışmaları araştırıldı.

Bulgular:

Toplumsal Dışlanma: İBB tarafından 2011 yılında yayınlanan verilere göre; %67,9’u

herhangi bir güvencesi bulunmadığını, %74,3’ü herhangi bir yardım almadığını,

%60,8’i ailesinin olduğunu,%45,6’sı ise çocuklarının olduğunu ifade etmiştir, %24,9’u

kronik hastalığı, %21,5’i ise psikiyatrik teşhisi olduğunu, %59,1’i ise herhangi bir sağlık

hizmetinden faydalanmadığını ifade etmiştir. Ayrıca kişilerin %39,2’si en az bir kere

86

tutuklanma öyküsü olduğunu, %31,3’ü ise hüküm giydiğini söylemiştir; evsizlerin

sağlık sorunları, bağımlılık durumları, hijyen sorunları ve suç potansiyeli iş verenler

tarafından reddedilmelerine sebep olmaktadır.

Fiziksel ve Cinsel Şiddet: Büyük 2008 yılında İstanbul’da yapılan bir araştırmada evsiz

ölümlerinin

%39,76’sının doğal olmayan nedenlerle olduğu saptanmıştır Ayrıca fiziksel sağlık

risklerine ek olarak % 79,5’inin yaşamlarında en az bir kez fiziksel ya da cinsel

istismara uğradığı bildirilmektedir.

Etkileri: Çoğu şiddet içeren; anksiyete, panik bozukluk, madde kullanımı, yeme

bozukluğu, kendi kendini yaralama, intihar davranışları gibi psikolojik ve davranışsal

sorunlar görülmektedir. Bu sorunların yanı sıra; Hipertansiyon, eklem hastalıkları,

periferal damar hastalıkları, KOAH, nörolojik bozukluklar ve yetersiz ağız bakımı, HIV,

AIDS, Tüberküloz ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara gibi fiziksel sağlık sorunları sıklıkla

görünmektedir.

Sonuç: Evsizlerin gerek fiziksel sağlık sorunlar gerekse şiddet mağduru olma

konusunda büyük risk altında olduğu görülmektedir. Maruz kaldıkları şiddetin bir

döngü şeklinde devam ettiği ve hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını etkilediği

görülmektedir. Yardım ve ıslah amaçlı işlevsel uygulamaların gerektiği görülmektedir.

51. SUÇ MAĞDURİYETİ KORKUSUNUN MODERN HAYATTAKİ YANSIMALARI

Elif Gül Şahin

İstanbul Medipol Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lisans

Anahtar Kelimeler: Medya, Suç Mağduriyeti, Suç Algısı, Suç Korkusu

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ikinci temel ihtiyaç olarak gelen ‘güvenlik ihtiyacı’

güvende olma duygusunun insanlar için hayati önemini vurgular. Bu çalışmanın ana

konusu olan ‘suç korkusu’ mefhumu da bireylerin içinde bulundukları topluma

mensup bir başkası tarafından işlenen suçun mağduru olmaya yönelik, güvenliklerini

tehlikede hissetmeleridir. Kısacası bir suçun mağduru olmaya yönelik duyulan aşırı

87

korkudur. Suç korkusu insanların kendilerini ne kadar güvende hissettikleriyle

alakalıdır. Peki insanların güvenlik algısı üzerinde neler etkilidir? Bu çalışmada

öncelikle bu sorunun cevabını arayacak ve özelde medyanın yarattığı dolaylı

mağduriyetin bu algı üzerindeki etkisini araştıran çalışma bulgularına değineceğiz. Bu

çalışmanın amacı suç korkusunu psikolojik bir mefhum olarak ele almak, ilişkili olduğu

değişkenlere açıklık getirmek ve nasıl önleneceği ile ilgili bireysel ve sosyal politikaları

tartışmaktır. Bu, kaynakçada yer alan kitap ve makaleler derlenerek yapılacak;

temelde şu sorulara cevap aranacaktır: Suç korkusuna ilişkin temel teoriler nelerdir?

Suç korkusunun temel belirleyicileri nelerdir? Suç korkusu ve algılanan mağduriyet

arasında nasıl bir ilişki vardır? Suç korkusu, hangi suçlar söz konusu olduğunda en

fazladır? Suç korkusunun şiddetinde medyanın ve ülke güvenlik ve adalet

uygulamalarının etkisi nasıldır? Suç korkusunun olası sonuçları nelerdir? Suç

korkusuyla nasıl baş edilir?

52. AİLE İÇİ CİNSEL ŞİDDET

Mehtap ACAR

Avukat

Ankara Barosu

Anahtar Kelimeler: Aile İçi Cinsel Şiddet, Boşanma, Türk Hukukunda Kadına Yönelik

Cinsel Şiddet Çeşitleri

“4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu m.185/3 hükmünde eşlerin sadakat yükümü cinsel

sadakati de kapsamaktadır. Cinsel şiddet içeren davranışlar eşlerin sadakat yükümüne

aykırılık teşkil ederek boşanma sebebini de oluşturmakta ve boşanma sürecinde

oluşan duygusal hattaki çatışmaların kaydığı ilk alan cinsellik olmaktadır. Türkiye’nin

ilk imzacılarından olduğu ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren, kadının cinsel

özgürlüğüne karşı işlenen suçların soruşturulması ve cezalandırılmasına yönelik

uluslar arası standartları belirleyen İstanbul Sözleşmesi’nin 36. maddesinde, ırza

geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemlerini, başka bir insanla, rızası

olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir

vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek, bir insanla rızası olmaksızın,

cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek, başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir

88

insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak şeklinde tanımlanmış ve bu

hareketlerin eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı

gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olduğunu vurgulamıştır. Evlilik birliği içinde

ise kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimlerde cinsel

ilişkiye zorlamak, cinsel sapkınlıkta bulunmak, başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak,

cinsel organlara zarar vermek, kısırlaştırma, genital muayene, bekaret kontrolü, çocuk

doğurmaya veya doğurmamaya, kürtaja, enseste, fuhuşa zorlamak, güven sarsıcı

davranışlarda bulunmak, cinsel ilişki sorunları bulunmak, cinsel açıklamada bulunmak,

sadakate aykırı davranışlarda bulunmak gibi eylemler cinsel şiddettir. Bu haller aynı

zamanda 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun kapsamında yer alan aile içi

şiddete konu oluşturmaktadır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu m. 102/2 eşe karşı

işlenen cinsel saldırı suçunun nitelikli halini oluşturmaktadır. Ancak bu suçun takibi

şikayete bağlıdır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, hukuka uygunluk yahut mazeret

nedenlerinde sınırı aşmayı daha hafif bir cezayla cezalandırırken, evlenme eşlere bazı

haklar vermesine rağmen, kocanın karısının vücuduna rızası olmadan organ sokması

eylemini, ya da başka bir ifade ile kocanın hakkını kötüye kullanmasını, kadın üzerine

hiçbir cinsellik hakkı olmayan üçüncü kişilerin cinsel saldırısı ile eşit tutarak kocayı 12

yıldan az olmamak üzere cezalandırmıştır. Türk hukukunda, boşanma davalarında

cinsel şiddetle evlilik birliğinin sarsılması çoğunlukla esas neden olmasına rağmen,

genellikle cinsel şiddet ifade edilmemekte, yargılama esnasında diğer boşanma

nedenleri gerekçe gösterilmekte ya da taraflar protokol düzenlemek suretiyle cinsel

şiddetten bahsedilmemektedir.

53. HUKUK ÖĞRENCİLERİNİN İNSAN TİCARETİ KONUSUNDAKİ BİLGİ DÜZEYİ

Melis Ruzin Tezel

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

Anahtar Kelimeler: İnsan Ticareti, İnsan Hakları, Kaçırma, Modern Kölelik

İnsan ticareti, hem gelişmiş, hem de geri kalmış ülkelerde olan ve insan haklarına ve

güvenliğine zarar vermekte olan küresel bir suçtur. Bugüne kadar yazılmış raporlar ele

89

alındığında, insan ticareti mağduru sayıları, bütün dünyada yaklaşık olarak 27 ile 45.5

milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Zorla çalıştırma ve cinsel istismar ABD’de

önemli bir yasadışı kazanç olarak gösterilmektedir. Ülkelerin coğrafi yapısı ve siyasal

durumu, itici ve çekici faktörler suçu şekillendiren etkenler arasındadır. Bu suç

uygulayanı ve mağduru açısından, kendi içerisinde birçok itici ve çekici etmenler

barındırmaktadır. Ekonomik şartlar, kurbanın yaşı, hedef ülke ve bunun gibi birçok

faktör bize bu suçun neden dolayı ve ne şekilde yapıldığının sinyallerini vermektedir.

ABD Dışişleri Bakanlığı 2015 İnsan Ticareti Raporu’na göre Türkiye, seks ticareti ve

zorla çalıştırmaya tabi tutulan kadın, erkek ve çocuklar için bir hedef ve transit ülke

olup, nispeten daha az bir ölçüde kaynak ülkedir. İnsan ticareti suçu hem birey hem

de toplum üzerinde ağır sonuçlar doğuran bir suçtur. Bu suçun kurbanları

kaçırıldıkları, izole edildikleri, uygunsuz şartlar altında yaşanmaya zorlandıkları ve

istismar edildikleri için ağır psikolojik ve fiziksel hasarlar alırlar. Uğradıkları istismar ve

psikolojik şiddet, birey üzerinde kalıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Dolayısıyla bu

suçun önlenebilmesi için multi-displiner bir şekilde çalışılması gerekmektedir. Bu suçu

çalışan meslek gruplarının ve öğrencilerin, suçun dinamiğini ve karakteristik özellikleri

bilmesi elzemdir. Bu araştırmanın amacı ise bu meslek grubu adaylarından biri olan

hukuk öğrencilerinin, ‘’İnsan Ticareti’’ konusunun dinamiklerini ve karakteristik

özellikleri hakkındaki bilgilerini ölçmeye yönelik yapılmıştır. Araştırma, insan ticaretini

hukuksal boyutta çalışacak olan hukuk öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Öğrenciler

Yeditepe Üniversitesi’nden Mef Üniversitesi’nden ve de Yeni Yüzyıl Üniversitelerinden

seçilmiştir. Araştırma materyalleri öğrencilere anket şeklinde verilmiş ve soruları

yanıtlamaları istenmiştir.

54. YAŞLI İHMALİ VE İSTİSMARI

Melis Ruzin Tezel

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

Anahtar kelimeler: yaşlılık, bakım, ihmal, suistimal, bakıcı, bakım evi

90

Yaşlılık dönemi, insan yaşamının ilerleyen dönemlerinde gerçekleşen değişim dönemi

olarak adlandırılır. Yaşlı bireyler, toplumun önemli bir kesimini içermektedir.

Ülkemizde yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri bireyleri kapsar. Yaşlılık dönemi normal bir

süreç olmakla birlikte bu dönemde bireyler, fiziksel ve toplumsal işlevlerini yavaş

yavaş, geri dönüşsüz bir biçimde kaybetmeye başlarlar. Fiziksel anlamda kaybedilen

işlevler, psikolojik ve sosyal kayıplara da yol açar. Her yaşlı birey aynı şekilde ve aynı

yaşlarda işlevlerini yitirebilir anlamı yoktur ya da bilişsel ve fiziksel fonksiyonlarını

kaybetmeye başlayan her birey toplum tarafından işlevsiz olarak adlandırılamaz.

Dolayısıyla, yaşlılık döneminde her bireyin istismar ve ihmale uğrayacağı iddia

edilemez. Ülkemizde ve dünyada yaşlı istismarı ve ihmali ancak 1970’lerden sonra

toplumun dikkatini çeken bir konu olmaya başlamıştır. Yaşlı istismarı ve ihmali her

bireyde farklı şekillerde meydana gelebileceği gibi, özellikle psikolojik ve bedensel

sorunları olan yaşlılarda ve bakıma muhtaç bireylerde meydana gelmektedir. Bu

anlamda yaşlı istismarını ve ihmalini çalışabilmek ve önleyebilmek adına, istismarın ve

ihmalin belirtilerinin neler olduğunu, risk gruplarını ve de sonuçlarının neler olduğunu

bilmek gerekmektedir. İstismar ve ihmal türleri en fazla fiziksel şekilde olabildiği gibi,

psikolojik ve ekonomik şekillerde de karşımıza çıkar. Yaşlı istismar ve ihmalinin en

fazla görüldüğü yerler; huzur evleri, hastaneler, ve yaşlı bireyin ailesiyle yaşadığı

haneleri gösterilir. Bunun yanı sıra istismar ve ihmali en fazla gerçekleştiren kişiler

olarak, yaşlı bireye bakmakla yükümlü yakınları, sağlık çalışanları ve yaşlı bakıcılarıdır.

Ayrıca öz ihmal dediğimiz, çeşitli şekillerde yaşlı bireylerin sıklıkla kendilerini ihmal

ettiği ihmal türü de bulunmaktadır. Bu şekilde birey hem kurban, hem de ihmali

uygulayan kişi olarak adlandırılır. Bu tarz ihmal ve istismar türleri, gerek birey

üzerinde gerekse toplum üzerinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu yüzden, bu

konunun çalışılması ve de tedbirler alınması gerekmektedir.

55. BİR UYGARLIK ELEŞTİRİSİ OLARAK DÖVÜŞ KULÜBÜ FİLMİNDE ŞİDDETİN

KULLANIMI

Aykut Birol

İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı

Anahtar Kelimeler: Dövüş Kulübü, Şiddet, Uygarlık, Palahniuk

91

Bu çalışma Dövüş Kulübü filminde şiddet temasını ele almayı amaçlamaktadır.

Uygarlığın temel kurucu öğesi olarak şiddetin, aynı uygarlığın yıkımına yol açacağının

iddia edildiği görüşü savunulacaktır.

Chuck Palahniuk’un aynı adlı romanından filme uyarlanan Dövüş Kulübü, gösterime

girdiği 1999 yılından bu yana popüler kültürde olduğu gibi akademik yazında da ilgiyle

karşılanıyor. Hakkında yazılanlarda öne çıkan temalar, tüketim toplumu eleştirisi

olduğu, modern toplumda erkeklik krizine dikkat çektiği ve şiddetin önemli bir yer

kapladığıdır. Bu çalışma, diğerlerinden farklı olarak, filmde şiddetin faşist bir eğilim

veya sado-mazoşist bir çağrışımla değil, uygarlığın bir öğesi olarak yer aldığını öne

sürecektir.

Çalışmanın ilk kısmında, şiddetin çeşitli tanımlarından ve kavramın kullanılış

biçimlerinden yola çıkılarak ortak noktalar tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu noktada

şiddetin uygarlık ile bağı kurulacak ve sonuç olarak bir kurucu şiddet ile yıkıcı şiddet

ayrımına gidilecektir. İkinci kısımda, filmin çizmiş olduğu modern toplum ve modern

insan tablosu için bir çerçeve oluşturulmaya çalışılacaktır. Bu aşamada mükemmel

insan kurgusu ve bunun bir aracı olarak tüketim meseleleri ele alınacaktır. Bunun yanı

sıra sabunun önemli bir metafor olarak kullanıldığı iddia edilerek ima ettiği anlamlara

dikkat çekilecektir. Bu kısmın amacı, yıkılması hedeflenen uygarlığın ve barındırdığı

şiddetin bir tarifini yapmaktır. Üçüncü kısımda ise filmde şiddetin kullanımı üç

aşamaya ayrılarak bunların yönlendiği hedefler tespit edilecektir. Bir önceki kısımda

tarif edilen toplumun ve bireyin yıkımı yolunda şiddetin biricik bir yöntem olarak

kullanılışı ele alınacaktır.

56. ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI HAKKINDA BİLGİ

DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Metincan Erkaya,

Nilsu Güvencer,

Mehmet Malik Bilgili

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Lisans

92

Anahtar Kelimeler: Çocuk İstismarı, Cinsel Eğilim, Farkındalık, Sağlık Anketleri

AMAÇ: Çocuk İstismarı toplumumuzda çoğu zaman gizli kalan, mağdurlarının büyük

bir çoğunluğunun bildirilmeyip, belirtilerinin toplum tarafından algılanamadığı,

mağdurun damgalanma korkusu, nereye başvurulacağının bilinmemesi, bilgi eksikliği,

korku vb. nedenlerden dolayı sosyal tıbbi bir problemdir. Toplumun geleceğini

oluşturacak üniversite öğrencilerine yapılan bu anket ile onların bu konudaki bilgi

düzeylerinin ölçülmesi ve onlara bu yolla bir dürtü oluşturarak farkındalıklarının

arttırılması amaçlanmıştır.

METOT: Bu araştırmayı, başta Acıbadem Üniversitesi öğrencileri olmak üzere birçok

farklı üniversiteden öğrenci tarafından doldurulması sağlandı. Anket soruları internet

ortamından üniversite öğrencilerine ulaştırılmış ve üniversite öğrencilerinin hem

anlayabileceği dilden oluşturulmaya çalışılmış olup hem de bu konudaki

farkındalıklarını arttırmaya yönelik seçilmiştir.

Anketimize katılan 205 üniversite öğrencisinden; %65,9’ı kadın olup %33,7’si erkektir,

%0,5’i cinsiyetini belirtmek istememiştir. 82’si tıp öğrencisi olup, 40’ı eczacılık

bölümündendir, geri kalan sayı farklı bölümlere dağılmıştır.

SONUÇ: Araştırmamızda üniversite gençlerinin büyük çoğunluğunun çocuk istismarı

probleminin olduğunu kabul etmekte fakat gereken adımların nasıl atılacağını, neler

yapılacağını tam olarak bilmemekle bu konuya yeterince duyarlı olamadıkları ortaya

çıkmıştır. Kişinin öğrenimi sürecinde bu konularda eğitimin olması hem bugünümüz

hem de geleceğimizde bu tür problemleri artık yaşamamak için önemlidir.

93

57. ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI HAKKINDA BİLGİ

DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Psk. Betül Sümeyye Kayıcı

Anahtar Kelimeler: Tepkisel Bağlanma Bozukluğu, Çocuk İhmali, Bağlanma

İhmal, çocuğa bakmakla yükümlü olan kişinin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi,

çocuğu fiziksel ya da duygusal olarak ihmal etmesidir. Bir başka ifadeyle, çocuğun

beslenme, tıbbi ihtiyaçlar, duygusal ihtiyaçlar, güven ihtiyacı, barınma, hijyen ve oyun

gibi uygun yaşam standardı için gerekliliklerin yerine getirilmemesi olarak

tanımlanabilir. Tepkisel bağlanma bozukluğu ise bebeğin duygusal ihtiyaçlarının

karşılanmaması durumunda bebeğin ilgi ve sevgiyi ifade etme şeklini

öğrenememelerine bağlı olarak gelişen bir bozukluktur.

Tepkisel bağlanma bozukluğunun nedenleri arasında çocuğun ihtiyaçlarına cevap

verilmemesi, duygusal ihmali, görmezden gelinmesi, sağlıksız bakım gibi birçok neden

gösterilebilir.

Duygusal ihmalin sonucu olarak da ortaya çıkabilen tepkisel bağlanma bozukluğu

klinik tablo olarak çoğu zaman diğer ruhsal veya gelişimsel bozukluklar ile

karıştırılmaktadır. Yaygın gelişimsel bozukluk, mental retardasyon, dikkat eksikliği

hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve dil gelişimindeki bozukluklar en sık karşılaşılan ve

ayırt edilmesi gereken durumlardır.

94

58. SAVAŞ VE ÇOCUK

Burcu Vreskala

İstanbul Bilim üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Tuğba Duvar

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Adli Tıp ve Etik

Yüksek Lisans

Anahtar Kelimeler: savaş, travma, çocuklar, tssb (travma sonrası stres bozukluğu)

Çocuklar, aktif ya da pasif olarak savaş ve terörün kurbanı olabilmektedir.

Bu travma ile karşı karşıya kalan çocuklar, travma sonrası stres bozukluğu belirtileri

gösteren ve uygun şekilde ele alınıp incelenmediğinde ise olumsuz durumun gelişerek

daha farklı psikolojik sorunlara yol açtığı bilinmektedir.

Bununla birlikte yer ve düzen değişiklikleri, alışkanlıkların ve ritüellerin engellenmesi,

eşya ve oyuncakların kaybı, evinden, okulundan, sokağından uzaklaşmış olma ve

maddi yoksunluklar çocuğu daha güçsüz ve güvensiz bir hale getirerek üzüntü ve yas

duygularına yol açmaktadır.

Travma sonrasında genellikle oluşan tepkiler; 1) Öfke ve huzursuzluk, 2) Kendini suçlu

görme, 3) Tedirginlik, gerginlik, 4) İrkilme durumları 5) Saldırgan davranışlar 6)

İstenmeyen olayla ilgili düşüncelerin tekrar tekrar zihinde canlanması 7) Dikkat

güçlüğü 8) Uyku problemleri 9) Yeme bozukluğu 10) Organik bir nedene bağlı olmayan

bedensel rahatsızlıklar şeklinde olabilmektedir.

0-6 Yaş Arası Çocuk Üzerinde Etkileri. Bu dönem çocuğunun temel ihtiyaçların

karşılanması ve güven duygusunun oluşması için yaşadığı ortamın ve kişilerin

değişmezliği önemlidir. Ebeveyn bunları sağlamakla görevlidir. Bu destek

sağlanamadığı durumlarda çocuk kendini tehlikelere karşı biçare hissedebilir.

Okul Çağı Çocuğunun Üzerindeki Etkisi: Bu dönem çocuğu 0-6 yaş grubuna göre karşı

aktif olarak karşıya kaldığı ya da haberleşme araçlarıyla izlediği savaşın yarattığı

durumları ile baş etmek için daha geniş olanaklara sahiptir. Bu dönem çocuğu kendini

çevreden ve kişilerden soyutlayabilir, okulda birtakım problemler (dikkat güçlüğü, ilgi

azalması) gibi tutumlar geliştirebilir. Ergenlik Dönemi Çocuğu Üzerindeki Etkisi: Bir

95

kimlik oluşturma çabasında olan bu dönem çocuğu, savaşın getirdiği sorumlulukla

henüz hazır olmadığı yetişkin rolüne girebilir ya da bunun için çevresi ısrarcı olabilir.

Diğer dönem çocuklarının aksine stresle başa çıkabilme yöntemi daha farklıdır.

Stresten uzaklaşabilmek için antisosyal davranışlar sergileyebilir.

Kendilik değerini fark edebilmesi ve geleceğe yönelik daha olumlu adımlar atabilmesi

için uzmanlaşmış kişilerin desteklemesi gerekmektedir. Bu çalışmaları yaparken

çocukların güvenliği tam olarak sağlanmalıdır.

59. 20. YÜZYIL BAŞINDA EGE’DE ŞİDDET DOLU BİR EŞKIYA TAKİBİ: ÇAKIRCALI

MEHMET EFE’NİN ÖLDÜRÜLMESİ

Hasan Çolak

İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı

Anahtar Kelimeler: Eşkıya, Çakırcalı Efe, Sosyal Eşkıyalık, Ege

Bu çalışmanın konusunu, 20. yüzyılın başında Ege’de faaliyet göstermiş ünlü

eşkıyalardan Çakırcalı Mehmet Efe’yi (1872-1911) yakalamak maksadıyla takibe

memur edilen güvenlik güçleri ve takip edilen Çakırcalı Efe’nin topluma uyguladıkları

şiddetle birlikte bölgedeki Müslüman unsurlar arasında meydana gelen çatışmalar

oluşturmaktadır. Çalışmada Çakırcalı Mehmet Efe’nin hayatı etrafında kronolojik bir

seyir izlenerek bu minval üzere şiddet olayları ön plana çıkarılmıştır.

Anısı Türkçe ve Yunanca türkülere konu olmuş, ismi bugün dahi unutulmayan Çakırcalı

Efe, II. Abdülhamid ve Meşrutiyet dönemlerinde faaliyet gösteren eşkıyaların en

bilinenlerindendir. Gerek gözü pekliği ve acımasızlığı gerekse de muhtaç durumda

olanlara yardımlarını esirgememesi, hatta toplumun bir kesiminin haklarının takipçisi

olması gibi özellikleri onu diğerlerinden ayırır. Gerek bu faaliyetlerinden gerekse de

güvenlik güçlerinin Efe’yi yakalamak maksadıyla ona yardımcı olduğunu düşündükleri

kimselere eziyet etmesinden dolayı toplumun bir kısmı tarafından sahiplenilirken

96

diğer bir kısmının da doğal olarak düşmanı olmuştur ve böyle bir kamplaşma bizzat

şiddet kaynağı haline gelmiştir.

Bu incelemenin temellendiği referans kaynaklarından ilki, Çakırcalı ve döneminin

tanıklarından birisi olan ve konu hakkında detaylı araştırmalar da yapan Halil Dural’ın

‘Bize Derler Çakırca’ isimli kitabıdır. Bunun yanında Ege’de eşkıyalık konusunda detaylı

araştırmalar yapan Sabri Yetkin’in ‘Ege’de Eşkıyalar’ isimli araştırması ve Eric

Hobsbawm’ın ‘sosyal eşkıyalık’ kavramını literatüre kazandırdığı çalışması ‘Eşkıyalar’

dahi incelemenin ana eksenini oluşturan kaynaklardandır.

60. DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDA PSİKOLOĞUN GÖREVLERİ VE DÜNYA

UYGULAMALARI

Buket Zengin

Doğuş Üniversitesi, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans

Anahtar Kelimeler: denetimli serbestlik, psikoloğun görevi, dünya uygulamaları

Denetimli Serbestlik Kurumu Adalet Bakanlığı çerçevesinde işlev gören, suçluları

kendilerine ve topluma kazandırma esas amacına göre çalışan (uyuşturucu madde

bağımlılığı, alkolizm, daha az cezalı suçlar, öfke kontrolü), Batı demokrasilerinde

örneğin İngiltere'de yüzyıldan fazladır var olan ve Türkiye'de de son yıllarda

gelişmekte olan bir kurumdur. Adalet Bakanlığı tarafından da "Mahkemece belirtilen

koşullar ve süre içinde, denetim ve denetleme planı doğrultusunda şüpheli, sanık veya

hükümlünün toplumla bütünleşmesi açısından ihtiyaç duyduğu her türlü hizmet,

program ve kaynakların sağlandığı toplum temelli bir uygulama” şeklinde

tanımlanmaktadır.

Denetimli serbestlik kurumlarının personeli arasında sosyologlar, öğretmenler,

gönüllü çalışanlar, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar bulunmaktadır. Psikologlar

da legal ve klinik unsurların iç içe olduğu bir görev alanında faaliyet gösterirler.

Mahkeme kuralları çerçevesinde yol kat etme, suçlularla iletişim, tedavi/psikolojik

97

destek ve mahkemelere rapor sunma gibi görevleri bulunmaktadır. Gelen her

görüşmecinin bir dosyası tutulmakta ve iyileşme süreci düzenli olarak izlenmektedir.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ nün 2016 yılı Birim Faaliyet

Raporuna göre, taşra teşkilatı olan ceza infaz kurumları, denetimli serbestlik

müdürlükleri ve personel eğitim merkezlerinde 675 psikolog görev almaktadır. Kanuni

kadro sayısı 1065 olmasına rağmen 2016 yılında 390 boş kadro gözükmektedir. Yakın

zamanda hızla gelişen Türkiye’deki denetimli serbestlik kurumları psikologları için

önemli görev unsurları olacağı öngörülebilir: Psikometrik test geliştirme, sonuçların

diğer kurumsal ve akademik dinleyicilere sunulması, kurumsal boyutta politika öneri

raporları sunulması ve kurumun programlarının etkilerini inceleyen araştırma

projeleri.

Denetimli serbestliğin ülkeden ülkeye değişen uygulama pratikleri olmasına karşın

temel olarak denetimli serbestliği, suç davranışı gösteren kişiyi kapalı infaz

kurumunun zararlı etkilerinden koruyarak toplum içinde rehabilitasyonunu öngören,

denetim ve gözetimini içeren uygulamalar bütünü olarak tarif etmek mümkündür.

Denetimli serbestlik sistemi suç davranışında bulunmuş kişileri suçtan caydırmak ve

suç tekrarını önlemek gibi beraberinde büyük bir sorumluluk getiren bir misyonu da

taşımaktadır.

61 - CİNSEL SALDIRIDA KULLANILAN İLAÇLAR (TECAVÜZ İLAÇLARI)

Buket Zengin

Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans

Tuğba Duvar

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans

Anahtar Kelimeler: ilaçla kolaylaştırılmış cinsel saldırı, tecavüz, cinsel saldırı, tecavüz

ilaçları, cinsel istismar, ilaç destekli cinsel saldırı

Cinsel saldırı; kişinin rızası dışında bedenine temas edilmesi ve/veya penetrasyonda

bulunulmasıdır. Fiziksel güç, tehdit le olabileceği gibi alkol veya ilaç ile kişinin direnç

98

göstermesini engelleyerek de olabilmektedir. Cinsel saldırıda kullanılan ilaçların rengi,

tadı ve kokusu olmamasından kaynaklı kişiye kolaylıkla içirilebilmektedir. Tecavüz ilacı

yerine “ ilaç destekli cinsel saldırı” terimi kullanılmaktadır. En yaygın kullanılan cinsel

saldırı ilaçları Rohypnol (Flunitrazepam). alprazolam, oxazepam gbi benzodiazepinler,

Gamma Hidroksibütirat ve türevleri, Zopiclone, Ketamin Hidroklorid, Zolpidem,

Klonazepam, ve Ketamin gibi maddelerdir. Bu ilaçlar “kulüp ilaçları” olarak da bilinir

çünkü gece kulüplerinde, konserlerde ve benzeri yerlerde kullanılmaktadır.

Bu ilaçlar renksiz, kokusuz ve kuvvetlidir. Alkol veya diğer içeceklerde hızlı şekilde

çözünmektedir. Etkileri alınan miktara ve ilacın farmasotik özelliklerine bağlıdır. Kimi

ilaçlar uyuşturucu veya alkolle birlikte kurbana verilmekte ve bu da hayati tehlikeye

sebep olmaktadır. Bu tür ilaçlar alındığında çabuk etki etmekte ve etki süresi uzun

sürebilmektedir.

Bu tür ilaçların vücuttaki etkileri ise; kas gevşetme veya kas kontrol kaybı, motor

hareketlerde zorluk, sarhoşluk hissi, konuşma sorunları, bulantı, ilaç verilmişken ne

olduğu hatırlayamamak, bilinç kaybı, baş dönmesi, uykululuk, düşük kan basıncı, mide

sorunları, ölüm şeklindedir.

Mağdur duygusal travma nedeniyle korku, yaşadıklarını red etme, utanma ve

güvensizlikten dolayı olayın akabinde güvenlik güçlerine ulaşmak istemeyebilir. Fakat

bu tür ilaçlar vücutta çabuk metabolize olup atıldığı için kısa sürede idrar ve kan

analizi yapılmalıdır. Daha geç ortaya çıkan ilaçla kolaylaştırılmış cinsel saldırılarda

saçtan da analiz yapmak mümkündür.

Adli tıp için vücutta alkol ve madde varlığının saptanması, olayın nasıl meydana

geldiğinin araştırılmasında kritik bir değer taşımaktadır. Maddenin kendisinin veya

metabolitinin vücutta varlığı sıklıkla fiziki delil olarak kullanılmaktadır. Mağdur

travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, uyum sorunu, uykusuzluk ve

depresyon gibi ağır psikolojik rahatsızlıklar yaşamaktadır.

Bu çalışmada, cinsel saldırıda kullanılan ilaçların genel özellikleri, adli tıp boyutu ve

mağdurların yaşadıkları travma üzerinde durulacaktır.

99

62 - ÖĞRETMENİN ŞİDDET ALGISI İLE ÖĞRETMENE UYGULANAN VELİ-ÖĞRENCİ

ŞİDDETİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: İSTANBUL ÖRNEĞİ

Psk. Serkan Akman

Tülay Karagöz

Havvane Şama

Anahtar Kelimeler: Şiddet, Öğretmen, Eğitim

Giriş: Şiddet, bireyin bulunduğu ortamda karşılaşabileceği önemli toplumsal

sorunlardan biridir. Öğretmenlerin meslek hayatında karşılaştıkları şiddetin

motivasyon ve iş verimi açısından problemlere neden olduğu düşünülmektedir. Bu

çalışmanın amacı öğretmenlerin veli ve öğrenci tarafından algıladıkları psikolojik,

fiziksel ve cinsel şiddet türleri ile maruz kaldıkları şiddet oranlarının araştırılması ve

çözüm önerilerinde bulunabilmektir.

Yöntem: Araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyo-demografik bilgi formu, şiddet

algılarına yönelik 3’lü likert tipi (“Katılıyorum, “Kararsızım”, “Katılmıyorum”) anket

formu ve karşılaşılan şiddet türlerine yönelik açık-uçlu ve çoktan seçmeli sorulardan

oluşan anket formları kullanılmıştır. Anket seti Google Formlar üzerinden

oluşturulmuş ve internet üzerinden veriler elde edilmiştir. Araştırmada yapılan

istatistiksel işlemlerdeki analizler SPSS Statistics 17.0 programı ile yapılmıştır.

Bulgular: Araştırma örneklemini İstanbul ilinin çeşitli ilçelerinde görev yapan

öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmaya 160 kişi katılmıştır. Öğretmenlerin %30.6’sı

sınıf yönetimi konusunda donanımlı olan öğretmenlerin şiddete maruz kalmayacağını

düşünmektedir. Öğretmenlerin sınıf içerisinde öğrenci tarafından kötü söz söylenmesi

durumunda yaptırım gerektiğini belirten katılımcı oranı %96.3’tür. Öğretmenlerin

%88.8’i öğrenciye vuran öğretmenin veli tarafından dayak yemesini doğal

karşılamamıştır. Öğretmenlerin öğrenciler tarafından maruz kaldıkları şiddet oranları

incelendiğinde %8.8’i fiziksel, %44.4’ü psikolojik, %7.5’i ise cinsel şiddettir.

Öğretmenlerin veliler tarafından maruz kaldıkları şiddet oranları incelendiğinde;

%3.1’i fiziksel, %36.9’u psikolojik, %1.9’u ise cinsel şiddettir.

100

Sonuç: Araştırma sonucunun tüm öğretmenlere genellenmesi yanıltıcı olabilir.

Bulgular doğrultusunda öğretmenlerin en çok psikolojik şiddete maruz kaldıkları

görülmüştür. Bu bağlamda veli ve öğrencilere yönelik önleyici rehberlik hizmetleri

kapsamında psikolojik şiddet ile ilgili farkındalık çalışmalarının yararlı olacağı

düşünülmektedir. Öğrenciye vuran öğretmenin veli tarafından dayak yemesini doğal

karşılamayan katılımcı oranının yüksek olması katılımcıların şiddetin şiddet ile

çözülemeyeceği görüşünde olduklarına işaret etmektedir. Sınıf yönetimi konusunda

donanımlı bir öğretmenin öğrenciler tarafından şiddete maruz kalmayacağını düşünen

ve bu konuda kararsız olan katılımcıların oranları düşünüldüğünde şiddete maruz

kalmamanın tek ölçütünün sınıf yönetimi olmadığı ve farklı değişkenlerin de

araştırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Şiddetin çözümü tek yönlü

olmamakla birlikte olayın hukuksal boyutunun işlerliğinin sağlanması, önleyici

çalışmaların toplumsal boyutta yapılması gerekli görülmektedir.

63- ÖĞRETMENLERİN OKULLARDA KARŞILAŞABİLECEKLERİ PSİKOŞİDDET ÜZERİNE

BİR ÇALIŞMA: İSTANBUL ÖRNEĞİ

Psk. Serkan Akman

Tülay Karagöz

Havvane Şama

Anahtar Kelimeler: Öğretmen, Psikoşiddet, Eğitim

Giriş: Okul iklimini, öğretmenin iş verimliliğini ve motivasyonunu olumsuz

etkileyebilen işyerinde uygulanan psikoşiddet son zamanlarda önemli bir sorun olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı öğretmenlerin okul ortamında

karşılaşabilecekleri psikoşiddet oranlarının araştırılması ve çözüm önerilerinde

bulunabilmektir.

101

Yöntem: Araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyo-demografik bilgi formu ve

karşılaşılan işyerinde psikoşiddet türlerine yönelik açık uçlu ve çoktan seçmeli

sorulardan oluşan anket formu kullanılmıştır. Anket formunun üzerinde işyerinde

psikoşiddetin tanımı verilmiş ve bu tanıma göre anket soruları sorulmuştur. Anket seti

Google Formlar üzerinden oluşturulmuş ve internet üzerinden veriler elde edilmiştir.

Araştırmada yapılan istatistiksel işlemlerdeki analizler SPSS Statistics 17.0 programı

ile yapılmıştır.

Bulgular: Araştırma örneklemini İstanbul ilinin çeşitli ilçelerinde görev yapan

öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmaya 167 kişi katılmıştır. Katılımcıların %69.5’i

en az bir kez öğretmenlik hayatında işyerinde psikoşiddete maruz kaldıklarını

belirtmişlerdir. Maruz kaldıklarını belirten katılımcıların bulguları incelendiğinde; ilk 3

sırada %66.7 ile “Öğretmenler arası ayrımcılık yapma”, %65 ile “Yapılan Olumlu İşlerin

Takdir Edilmemesi” ve %50 ile “ Saygı Kurallarını Aşacak Şekilde Hitap Etme” bulguları

elde edilmiştir.

Sonuç: Araştırma sonucunun tüm öğretmenlere genellenmesi yanıltıcı olabilir.

Bulgular doğrultusunda öğretmenlerin en çok öğretmenler arası ayrımcılığa maruz

kaldıkları görülmüştür. Bu bağlamda okul içi ayrımcılığı önleyici ve okul iklimini olumlu

yönde artırıcı etkinliklerin ve hizmet içi eğitimlerin düzenlenmesinin yararlı olacağı

düşünülmektedir. Yapılan olumlu işlerin takdir edilmemesi bulgusu ele alındığında,

öğretmenlerinin olumlu işlerinin pekiştirilmesi adına ödüllendirilmesi ve motivasyon

çalışmalarının iş verimini arttıracağı düşünülmektedir. Saygı kurallarını aşacak şekilde

hitap etme bulgusu ele alındığında, iletişim becerilerini arttırıcı eğitim ve etkinliklerin

düzenlenmesi bu sorunun çözümünde etkili olacağı ve bir kurum kültürü

oluşturmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

102

64- POPÜLİZM VE POLİTİK SÖZEL ŞİDDET OLARAK GÖÇMEN KARŞITI SÖYLEMLER:

HOLLANDA VE FRANSA ÖRNEĞİ

Yasin Özbey*

Apak Kerem Altıntop*

Elçin İstif*

Ece Çim*

İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

Anahtar Kelimeler: Popülizm, Söylem Analizi, Fransa, Hollanda, Sözel Şiddet

Amaç: Son dönemlerde tartışılan popülizme (özellikle sağ popülizm) birçok ülkede

farklı siyasi liderlerle ve hareketlerle özdeşleştirilmektedir. Çalışmada popülizmi

yapılan farklı tanımları içerecek şekilde nasıl yorumlandığı ortaya konacak, sağ

popülizmin, popülizmden ayrılan yönleri ortaya sergilenecektir. Çalışmanın temel

amacı ise Fransa ve Hollanda’da iktidara oynayan sağ parti liderlerinden Le Pen ve

Wilders’in ulusal seçim süreçlerindeki popülist söylemleri incelemek ve politik bir

sözel şiddet olarak nasıl göçmen/mülteci karşıtı söylemi nasıl kurguladıklarını ve

kullandıklarını ortaya koymaktır.

Metodoloji: Metot olarak söylem analizi kullanılacaktır. Seçim sürecinde söylenen

ifadelerle nelerin kastetildiği ve hangi amaçla söylendikleri analiz edilecektir. Le Pen

ve Wilders’in ulusal seçim süreçlerindeki söylemleri ulusal ve uluslararası haber

sitelerinden edinilmiştir.

Bulgu: Popülizm farklı yazarlarca farklı tanımlanmaktadır. Örneğin, Müller popülizmi

hem seçkin karşıtlığı hem de çoğulculuk karşıtlığı olarak tanımlamaktadır. Cas Mudde

ise demokratik olmayan liberalizme karşı liberal olmayan demokratik bir cevap

olabileceğini ifade etmektedir. Bulgular 3 ana temada toplanmıştır: Ekonomi, Kültür

ve Güvenlik. Bu temalara göre, Le Pen ve Wilders’in göçmenleri işe yaramayan

ekonomik bir külfet, ülkeyi tehdit eden terörist veya şüpheli, Avrupa kültürüne ait

olmayan yıkıcı bir tehdit olarak gördüğü belirlenmiştir.

103

Sonuç: Le Pen ve Wilders tarafından gerçekleştirilen söylemler, Avrupa’da göçmenlere

yönelik fiziki ve sözel şiddet eylemlerinin daha görünür olmasında ve artmasında etkili

olabilir. Politik liderler tarafından sergilenen tutum ve davranışlar, onları destekleyen

kitleler tarafından da kabul edilmekte ve olası eylemler için meşrulaştırıcı bir unsur

olarak kullanılmaktadır.

65- SUÇA SÜRÜKLENMİŞ ÇOCUKLARA TOPLUMUN BAKIŞ AÇISININ İNCELENMESİNE

YÖNELİK SAHA ÇALIŞMASI

Hilal Dilek*

Dila İğne*

Öykü Acar*

Alara Işıl Apak*

Eylül Elif Gergin*

MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans

Anahtar Kelimeler: Suça Sürüklenen Çocuklar, Cezai Sorumluluk, Suç, Çocuk

Bu saha çalışmasının amacı suça sürüklenmiş çocuklar konusunda toplumun onların

topluma kazandırılması konusundaki bilgi, tutum ve davranışlarını saptamaktır.

Araştırmada kullanılan yöntem bu çalışmaya gönüllü olarak katılım sağlayan

katılımcıların yüz yüze yapılacak olan ankette bulunan 17 soruyu kimsenin baskısı

veya telkini altında olmadan, cevapları içtenlikle verecek şekilde cevaplama esasına

dayanmıştır. Bunun yanında katılımcılara ulaşma yöntemimize ilişkin herhangi bir yer

sınırlamamız olmamıştır. Bu çalışmadan elde edilecek bilgiler tamamen araştırma

amacı ile kullanılmış olup katılımcıların kişisel bilgileri gizli tutulmuştur. Katılımcılar

reşit, gönüllü , farklı yaş ve cinsiyet gruplarından oluşmak üzere 700 kişidir.

104

Anketi süresince şu bulgular saptanmıştır: Çocukların onarıcı hukuk sistemi içerisinde,

cezalandırılmaksızın iyileştirilmesinin ön planda olması ve çocuğun yargılanma

sürecinde yaşam koşullarının göz önünde bulundurulması görüşü çoğunluktadır. Suça

sürüklenmiş çocuğun kimliğine ilişkin bilgilerin yayınlanmasını istemeyenler

çoğunlukta olsa da suçun boyutu göz önünde bulundurularak, suça sürüklenmiş

çocuğun kimliğine ilişkin bilgilerin yayınlanmasını isteyenler de azımsanamayacak

boyuttadır. Toplumun büyük çoğunluğu suça sürüklenmiş çocukların ilerleyen

zamanlarda kriminal suç işleyen bireyler olacağı kanısında olmakla beraber,

düşünceleri sosyal yaşantılarında ilişki içerisinde bulundukları kişilerin, çocuk

yaştayken suç işlemiş ve bu sebepten yargılanmış olmasının onlara karşı bakış açısını

değiştirmeyeceği yönündedir. Toplumun büyük bir kısmı suça sürüklenmiş çocukların

sosyalleşme sürecine yardımcı olmak adına bir projeye katılmak istemektedir fakat

azınlıktaki bir görüş de şudur;, bu çocuklarla akran çocuğu olan bireyler, kendi

çocuklarının bu projede yer almasını istememektedir. Toplumun büyük bir kısmı

çocukların suça sürüklenmelerinin en önemli sebepleri olarak sağlıksız aile ilişkileri,

eğitimsizlik ve arkadaş çevresini görmüştür. İdam cezasını toplumumuz genel olarak

uygun bulmamıştır.

Elde ettiğimiz bulguları değerlendirdiğimizde çocuklarının cezai sorumluluk yaşının

yükseltilmesi gerektiği, 12 yaşın çok makul bir yaş olmadığı sonuçlarına varılmıştır

.Araştırma sonucunda suça sürüklenmiş çocuklara toplumun uyguladığı duygusal

şiddet ve boyutu tespit edilmiştir. Çocuk yaşlarda suç işlemiş bireylerin topluma

kazandırılması aşamasında toplum , suça sürülenen çocukların onarıcı hukuk sistemi

içerisinde iyileştirilmediğini düşündüğünden , onlara karşı ön yargılı davranmıştır.

105

İMDAT | ŞİDDETİ ÖNLEME VE REHABİLİTASYON DERNEĞİ

İMDAT derneği; Prof.Dr. Oğuz POLAT başkanlığında 2015 yılının nisan ayında farklı

meslek gruplarına sahip şiddet karşıtı gönüllüler tarafından kurulmuş bir sivil toplum

kuruluşudur.

Şiddetle ilgili durum tespiti, rehabilitasyon, verilen hizmetlerin yeterliliğinin

incelenmesi, geliştirilmesi ve önleme konularında araştırmalar yapmak, konuyla ilgili

eğitim ve danışmanlık hizmeti vermek derneğin ana faaliyet alanları arasında yer alır.

Dernek; suça itilen, sokakta ya da güç koşullarda yaşayan çocuklara ve şiddet

mağduru kadınlara yönelik durum saptama, rehabilitasyon, araştırma, önleyici ve

koruyucu hizmetlerde çözüm odaklı bir yaklaşımı benimser.

Emniyetin ilgili müdürlük ve şubelerinin yanı sıra Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,

Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu gibi kamu kurum ve idareleri, üniversiteler

ve ilgili bakanlıklarla işbirliği içinde; bu amaçla kurulmuş ya da kurulacak olan dernek

ve vakıflarla dayanışma içinde hareket eder.

Özetle dernek, toplumdaki her türlü şiddetin önlenmesi için çözümler üretir ve

toplumda şiddeti doğuran tüm unsurların ortadan kalkacağı, aslında kendisine ihtiyaç

olmayacak bir gelecek için çalışır.

Amacı;

• Öncelikle çocuklara ve kadınlara yönelik olmak üzere, onların şiddetten

korunmasını sağlamak,

• Çocuk ve kadın haklarına ilişkin tüm ulusal ve uluslararası hukuk

düzenlemelerini topluma tanıtarak; farkındalık, bilgilendirme ve bilinçlendirme

faaliyetlerini yürütmek,

• Toplumdaki şiddeti önlemek ve şiddet mağdurlarına rehabilitasyon hizmeti

vermek,

• Derneğe destek sağlayacak etkinlikler yaparak bu çalışmaların yaygınlık ve

süreklilik gösterecek şekilde sürdürülmesini sağlamaktır.

106

MEF ÜNİVERSİTESİ

Vizyonu geleceği şekillendirecek, yenilikçi ve girişimci global liderler yetiştirmek olan

MEF Üniversitesi’nin misyonu;

• İleri görüşlü, ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet yeteneğine sahip, küresel

değerlerle ulusal kimliklerini ilişkilendirebilen, kendini sürekli geliştiren,

teknolojiye hakim, çevreye duyarlı, toplumsal ve etik değerlere sahip,

yaratıcılık, girişimcilik ve liderlik özelliklerini araştırma yeterlilikleri ile

birleştirerek uygulayabilen, ulusal ve uluslararası alanda çığır açacak mezunlar

yetiştirmek,

• Eğitime gönül vermiş, uluslararası bilime ve teknolojiye katkı veren, araştırmacı

ve lider akademisyenleri bir araya getirmek ve desteklemek,

• Hedeflerini ulaşılabilir kılmak için akademisyen, öğrenci ve idari personeline

gerekli altyapıyı ve motive edici ortamı kurmak ve sürekliliğini sağlamaktır.

2014-2015 Akademik Yılı’nda ilk öğrencilerini alan MEF Üniversitesi, farklı eğitim-

öğretim modeli ile girişimcilik, inovatif düşünce ve yaratıcılığı ön planda tutan, küresel

ve yerel ölçekte katma değer yaratan bir üniversite olma yolunda ilerlemektedir.

MEF Üniversitesi, uluslararası akademik ve idari yapılanması, dinamik ve ulaşılabilir

yönetim yaklaşımı ve fiziksel altyapısını oluşturma konusundaki yenilikçi ve çevreci

duruşuyla, çağımızın gereklerine yanıt veren, diploması tüm dünyada geçerli ve saygın

bir yere sahip bir üniversite olmak için tüm hazırlıklarını tamamlamıştır.