Iiionun eli de "yedullah" sayılmış (bk el Feth 48/ 10) ve bu anlayış "el ele, el Al lah'a"...

2
BiAT Billah'a isyan eden askerlerden bir grup genellikle Saadet Dairesi'nde veziriazam ve merasime Sa- Babüssaade önünde devam edilirdi. Bu merasirnde de önce nakibü- bi at eder. onu vezirler ve devlet takip ederdi. Ba- büssaade önüne konan tahta oturur. biat edenler tahta ve ete- öperlerdi. ilmiyeye mensup kimse- lerin bizzat elini öperek veya biat ettiklerinin örnekleri ne de (bk. CÜLÜS). Medine. Kahire, Kurtu- ba, istanbul gibi hilafet merkez- Ierinde biat müessesesi zaman i çi nde bir merasim- den öte gitmese de bütün islam devlet- Ierinde uygulanmaya devam : Wensinck, Mu' cem, "baye'a" md.; Miftal:zu künQzi 's -s ünne, "bey'at" md.; sned, V, 85; VI , 409 ; Buhari. "Al,lkfun ", 43, 44 , 46, 49 , "Ci- had", 110, "Enbiya' ", 50 ; Müslim, 44 , 46 , 58, 61 , 80, "Cena'iz", 33, "Cum'a", 46 , 98, 152, 192, "Zekat", 108, "Se- lam", 126 ; Mace, "Cihfid", "Fit en", 9, 44; Nesai, "Bey 'at", 8, 20, 21 , "Ta[fri ' d-dem", 14, 35; Ebü Da- vüd. 9, "Zekat", 27 ; Tirmizi, "Mena- 18 , "Siyer", 34, 36; Sa'd, et· VII , ve's-siyase, I, 28- 31, 46-51 , 74, 140, 142·143 , 157· 164, 174-176; ll, 44-48 , 93-96, 118- 120, 152·173; Ta beri, Tarfl) (Ebü'l-Faz i). IV, 456 ; V, 301-304, 530-535, 610 ; VI , 416·417 , 423, 505, 531 · 532, 552-553 ; Abdürabbih, el- IV, 256-260, 267- 268, 273-284, 310 ; el-Vüzer a' ve' l- küttab, Kahire 1401 / 1980 , s. 69· 70, 86-87, 89-90, 150, 167, 193, 211, 265; Mes'üdi, Mü· rQcü '? ·?eheb (Abdülhamid). lll, 36-38, 82, 83, 94, 95, 97, 362-364, 404 ; IV, 28, 87; Ebü'I-Fe- rec el -Egan f, VI , 60 , XI, 74 ; Kadi Abdülcebbar. e/-Mugnf, XX/ 1, s. 289; Maverdi, el·AI:zkamü 's -sultaniyye, s. 5·20 ; Hazm. el- Muhalla, IX, 359-360; Ebü Ya'Ia, el- s. 7- 28; Kudame. el- Mugnf, Vlli, el-Kamil , ll, 95-101 , 325·332, 425·427; lll, 79, 190-198, 402, 503; IV, 14-17, 129-130, 145-149, 513- 515 ; V, 38-42, 264·269, 291 ·292, 323-324, 378·380, 411-413 ; VI , 32-34, 311-313, 326- 328, 439; VII, 23, 24, 49 , 103-105, 117, 141· 144, 198, 235; VIII , 8-11, 14-17, 244 -245, 420- 421 , 425 ; IX, 80-81 , 319 ; Ebü'I-Hadid, l:zu Nehci'l -belaga Muhammed Ebü'I- Fazl) . Beyrut 1385 / 1965, I, 160·162, 163-173, 184·196, 218-222, 230-236, 272-278 ; ll, 61 ; lll, 70·91; IV, 6-1 VI , 45 ; KurtubT, el- Cami' , XVIII , 71; Nevevf. Müslim, XII , 231-245 ; XIII , 2·12; Teymiyye, Minha's - sünne, Bulak I, 141· Kayyim el- 124 Cevziyye, lll, 84-87 ; Kü- tübT, 'Uyanü ' t-teuarfl] Hüsameddin el- Kudsi), Kahire 1980, s. 485-490 ; KesTr. eNihaye (EbO Abye). III, 147, 158-165 ; V, 245·254 ; VII , 18, 144·148, 226-229; VIII, 14, 16, 79- 80, 115, 116, 147, 238-242, 260, 265-266, 316; IX, 13, 60, 70, 166, 175, 184, 219 ; el-i'tisam, ll, 127·129 ; Hal- dün, el· Mukaddime, I, 186 87; II, 609 ; Kal- 1, 204, 228-229, 276, 319, 335; ll, lll, 260·317 ; a.mlf .. 1, 196; ll , 3; III , 263-264 ; Xl, 273-347 ; XIII, Hümam, el-Müsamere Bu· lak s. 280-283; en ·Nü· cQmü' z-zahire, 1, 133; II , 81, 109; lll, 99; V, 219 ; VI, 51; Ayni. 'Umdetü'l-kar f, Kahire 1392 / 1972, VII, 175 ; XII , 37-39; XVI, 22-24; XX, 162· 170; Süyüti, Tarfl]u ' /-l]ulefa' , s. 67-72, 82· 83, 153-154, 174-176, 196-197, 205-206, 211 - 212, 226·228, 231 ; Mug ni ' /-muhtac, IV, 130-132 ; Remli, Nihayet ü' l-muhtac, Kahi· re VII, 410-412; Veliyyullah ed-Dihlevi, Huccetullahi'l-btiliga Seyyid Kahire, ts. (Darü 'I- Kütübi 'l-hadTse) . ll, 238-240 ; Abidin, Reddü'l-muhtar, 1, 549 ; IV, 263-268 ; AlüsT, Rül:zu 'l·me' ani, XXVIII , 79- 82 ; Emile Tyan. lntitutions du Droit Publi c Musulman, Beyrut 1954, 1, 315-352; ll, 344 - 358; a.mlf .. "Bay'a" , E/ 2 i, 1113-1114; Hasan Hasan, Kahire 1979, 206-208, 213-214, 258-262, -277, 282·283, 286-289, 291 , 442-449 ; Zafir ei-Ka- N i?3. ' /-hükm ve 't-tarfl), Bey· rut s. 246-292; AbdülkerTm ei-Ha- tib. el-fjilti{ e ve' l·imame, Beyrut 1395/ 1975, s. 269-305; Adnan Ali en-Nahvi, Me/3-mi- Riyad 1984, s. 155-190 ; Mahmud ei -Halidi, el-Bey 'a Arnman 1405/ 985, s. -204; M. EbO Zehre. Kahire, ts. (Matbaa'I-Muhaymer ). s. 201 ·204 ; Ahmed e/-Be y' a Kahire 1988; Abdürrezzak es-Senhüri. ve teta vuüruhti, Kahire 989, s. 1 9- 63, 77, 255-260 ; Abdülhay ei-KettanT. et-Teratfbü'l· idariyye (Özel ). 294 -296 ; M. M. Bravmann. "Bay'ah,'Homage': a proto - Arab (South -Se- mitic) Concept", Is i. , XLV / 3 ( 1969). s. · 306; Faruk Hammade, "Vüfüdü' l-bey 'a bey- ne el-Menahil , XXXII, Rabat 1985, s. 256 -285; a.mlf .. "Vüfüdü'l-bey' a bey- ne yedeyi'n-nebi", a.e., XXXIV (19 86). s. 216· 249 ; Cl. Huart. "Bey'a", ll, 581-582 ; "Bey'a", Mv.F, IX, 274-280; M. Akif "Anayasa", lll , 153-154. Iii KALLEK D TA SA VVUF. Biat tasawufta mürid (talip. muhib) onun ve- emirlere tam ka- dair söz kul- Mübayaa, tarik, ahid. inti- sap, intima, telkin-i zikr. inabe ve el al- mak, ikr ar vermek gibi terimler de anlama gelir. ve tarikat ehli Kur'an ve Sünnet'e dedirler. Kerim'de biata ve ta- öneme (b k. et-Tev- be 91 lll ; el-Feth 48 / 10; el-Mümtehine 60 / 12) Hz. Peygamber'in islam·a girmek isteyen hicret ve cihad gibi önemli faaliyetlere karar verirken saha- bilerden. iyi ve temiz bir dini hayat ya- isteyenlerden biat tari- katlarda ile mürid da akdedilen bir yemini ka- bul edilen biat için örnek Veli yyullah ed-Dihlevi, s. 38- 40) önemsiz farklar bu- lunmakla beraber ve gayesi bütün tarikatlarda hemen hemen Tarikata girmek isteyen mürid ada- intisaba ehil olup olumlu sonuç verirse talip bir deneme ve dönemi geçirir. Bu dönemde üç gün oruç tutar, boy abdesti temizlenir. iki rek' at namaz istihare eder. Allah için sadaka verir. dan sonra giderek yüzü gelecek huzurunda diz çöker (Necmed dTn-i Daye , s. 275 ; Risale-i Bahaiyye, s. 21 tali be bütün geç- tövbe ve et- mesini söyler. Üzerinde kul varsa veya helal ettirece- dair ondan söz Sonra elini müridle musafaha eder. Farz olsun nafile olsun bütün hükümle- ri yerine dinine ve ahlak dair ondan SÖZ alarak biat ayetleri okur (et-Tevbe 9/ ll I ; el-Feth 48/ 10 ; el-Müm- tehine 60 / 12) . Talibe dostuna dost. re- fahta ve ona itaat etmesini. hiç- bir emrine tenbih ede- rek (AnkaravT, s. 3 4) kelime-i tevhidi üç defa okur. talip bunu tekrar eder. rab. din. Mu- hammed'i peygamber. rehber, Kabe'yi efendimiz falan (me- sela Abdülkadir-i Geylani) mürebbi ve rehber olarak gönül ka- bul ettim " der (HarTrizad e. vr. 4•); ta- lip de bunu tekrarlar. Sonra ellerini kal- dua eder. mürid de "amin" der. Bu merasimden sonra talip rid olarak ihvan girer. sohbetlere Biat talibe ver- vasiyet (tavsiye) denir. Biat merasimine genellikle maz. musafaha madan sözlü olarak yerine getirilir. Mev-

Transcript of Iiionun eli de "yedullah" sayılmış (bk el Feth 48/ 10) ve bu anlayış "el ele, el Al lah'a"...

Page 1: Iiionun eli de "yedullah" sayılmış (bk el Feth 48/ 10) ve bu anlayış "el ele, el Al lah'a" deyimiyle ifade edilmiştir. Biat tam anlamıyla şeyhe bağlılık söz leşmesi olduğundan

BiAT

Billah'a karşı isyan eden askerlerden bir grup öldürülmüştür.

Osmanlılar'da genellikle Hırka-i Saadet Dairesi'nde veziriazam ve şeyhülislamın biatıyla başlayan merasime Topkapı Sa­rayı'ndaki Babüssaade önünde devam edilirdi. Bu merasirnde de önce nakibü­leşraf biat eder. onu vezirler ve diğer

devlet erkanı takip ederdi. Padişah Ba­büssaade önüne konan tahta oturur. biat edenler tahta yanaşır ve padişahın ete­ğini öperlerdi. ilmiyeye mensup kimse­lerin padişahın bizzat elini öperek veya sıkarak biat ettiklerinin örneklerine de rastlanmaktadır (bk. CÜLÜS).

Medine. Şam, Bağdat, Kahire, Kurtu­ba, istanbul gibi değişik hilafet merkez­Ierinde biat müessesesi zaman içinde değişiklik arzetmiş, şekli bir merasim­den öte gitmese de bütün islam devlet­Ier inde uygulanmaya devam etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA :

Wensinck, Mu'cem, "baye'a" md.; Miftal:zu künQzi 's -sünne, "bey'at" md.; Müsned, V, 85; VI, 409 ; Buhari. "Al,lkfun", 43, 44, 46, 49, "Ci­had", 110, "Enbiya' ", 50 ; Müslim, "İmare", 44, 46, 58, 61 , 80, "Cena'iz", 33, "Cum'a", 46, "İman", 98, 152, 192, "Zekat", 108, "Se­lam", 126 ; İbn Mace, "Cihfid", 4ı, "Fiten", 9, "Tıb", 44; Nesai, "Bey'at", 8, ı7, ı8 , 20, 21 , "Ta[frimü'd-dem", 14, "Tatbi~". 35; Ebü Da­vüd. "İmare", 9, "Zek at", 27 ; Tirmizi, "Mena­~b", 18, "Siyer", 34, 36; İbn Sa'd, et · Taba~at, VII , 7ı-72; el-İmame ve's-siyase, I, ı2-25 , 28-31, 46-51 , 74, 140, 142·143, 151-ı53, 157· 164, 174-176; ll, ı3-19 , 44-48, 93-96, 118-120, 152·173; Ta beri, Tarfl) (Ebü'l -Fazi). IV, 456 ; V, ı58-ı60 , ı6 ı, 301-304, 530-535, 610 ; VI, 416·417, 423, 505, 531 ·532, 552-553 ; İbn Abdürabbih, el- 'i~dü'[.ferfd, IV, 256-260, 267-268, 273-284, 310 ; Cehşiyarf, el-Vüzera' ve' l ­küttab, Kahire 1401 /1980, s. 69· 70, 86-87, 89-90, 150, 167, 193, 211, 265; Mes'üdi, Mü· rQcü '? ·?eheb (Abdülhamid). lll, 36-38, 82, 83, 94, 95, 97, 362-364, 404 ; IV, 28, 87 ; Ebü'I-Fe­rec ei-İsfahanf. el-Egan f, VI , 60, ı96 ; XI, 74 ; Kadi Abdülcebbar. e/-Mugnf, XX/ 1, s. 289; Maverdi, el ·AI:zkamü's -sultaniyye, s. 5·20 ; İbn Hazm. el -Muhalla, IX, 359-360; Ebü Ya'Ia, el­A/:ıkamü's-sultaniyye, s. 7-28; İbn Kudame. el -Mugnf, Vlli, ıo7 - 108 ; İbnü'I-EsTr, el-Kamil, ll , 95-101 , 325·332, 425·427; lll, 79, 190-198, 402, 503; IV, 14-17, 129-130, 145-149, 513 -515 ; V, 38-42, 264 ·269, 291 ·292, 323-324, 378·380, 411-413 ; VI, 32-34, 311-313, 326-328, 439; VII, 23, 24, 49, 103-105, 117, 141· 144, 198, 235; VIII , 8-11, 14-17, 244 -245, 420-421 , 425 ; IX, 80-81 , 319 ; İbn Ebü'I-Hadid, Şer­l:zu Nehci'l -belaga (nşr. Muhammed Ebü' I­Fazl) . Beyrut 1385 / 1965, I, 160·162, 163-173, 184 ·196, 218-222, 230-236, 272-278 ; ll, 2ı-61 ; lll, 70 ·91; IV, 6-1 ı ; VI , 5·45 ; KurtubT, el­Cami', XVIII, 71; Nevevf. Şerl:zu Müslim, XII, 231-245 ; XIII, 2·12; İbn Teymiyye, Minhacü 's­sünne, Bulak ı32ı , I, 141· ı45 ; İbn Kayyim el-

124

Cevziyye, i'Lamü 'l-muvakkı'rn, lll, 84-87 ; Kü­tübT, 'Uyanü 't-teuarfl] (~Şr . Hüsameddin el­Kudsi), Kahire 1980, s. 485 -490 ; İbn KesTr. en· Nihaye (EbO Abye). III, ı40 · 141 , 147, 158-165 ; V, 245·254 ; VII, 18, 144 ·148, 226-229; VIII, 14, 16, 79-80, 115, 116, 147, 238-242, 260, 265-266, 316; IX, 13, 60, 70, 166, 175, 184, 219 ; Şatıbi, el-i'tisam, ll, 127·129 ; İbn Hal­dün, el· Mukaddime, I, 186 ·ı 87; II, 609 ; Kal­kaşendi, M~ 'tişirü'l-ina{e, 1, 3ı-48, ı23, ı42 , ı5o , 204, 228-229, 276, 319, 335; ll, ı; lll, 260·317 ; a.mlf .. Şubl:zu ' l · a'şa, 1, 196 ; ll, 3 ; III , 263-264 ; Xl, 273-347 ; XIII, 211-2ı5 ; İbnü ' I­Hümam, el -Müsamere bi -şerl:zi '/-Müsayere, Bu· lak 13ı7, s. 280 -283; İbn TağrTberdi, en ·Nü· cQmü'z-zahire, 1, 133; II, 81, 109; lll, 99; V, 219 ; VI, 51; Ayni. 'Umdetü'l-karf, Kahire 1392 / 1972, VII, 175 ; XII, 37-39; XVI, 22 -24; XX, 162 · 170 ; Süyüti, Tarfl]u ' /-l]ulefa' , s. 67 -72, 82· 83, 153-154, 174-176, 196-197, 205-206, 211 -212, 226·228, 231 ; ŞirbTnT. Mugni ' /-muhtac, IV, 130-132 ; Remli, Nihayetü 'l-muhtac, Kahi· re 1386 / ı967, VII, 410-412; Şah Veliyyullah ed-Dihlevi, Huccetullahi'l-btiliga (nşr. Seyyid Sabık) , Kahire, ts. (Darü 'I-Kütübi'l-hadTse). ll , 238-240 ; İbn Abidin, Reddü 'l-muhtar, 1, 549 ; IV, 263-268 ; AlüsT, Rül:zu 'l·me'ani, XXVIII, 79-82 ; Emile Tyan. lntitutions du Droit Public Musulman, Beyrut 1954, 1, 315-352; ll, 344 -358; a.mlf .. "Bay'a", E/2 (İng.). i, 1113-1114; Hasan İbrahim Hasan, T3.rfl]u ' /-İslam, Kahire 1979, ı , 206-208, 213-214, 258-262, 27ı -277, 282·283, 286-289, 291 , 442-449 ; Zafir ei-Ka­sımi, Ni?3.mü' /-hükm fi 'ş-şerr'a ve 't-tarfl), Bey· rut 1 394/ ı974, s. 246-292; AbdülkerTm ei-Ha­tib. el-fjilti{e ve ' l·imame, Beyrut 1395 / 1975, s. 269-305; Adnan Ali Rıza en-Nahvi, Me/3-mi­hu 'ş - şQra fi'd -da'veti'l-İs lamiyye, Riyad ı 404 / 1984, s. 155-190 ; Mahmud ei -Halidi, el-Bey 'a fi ' l-{ikri's·siyasiyyi ' l-İs lamf, Arnman 1405 / ı 985, s. 20ı -204; M. EbO Zehre. el-İmamü 'ş­Şadı~. Kahire, ts. (Matbaatü ' I-Muhaymer). s. 201 ·204 ; Ahmed SıddikAbdurrahman , e/-Bey'a {i 'n·nL?ami's - siyasiyyi 'l - İs lamf, Kahire ı408 / 1988; Abdürrezzak es-Senhüri. Fı~hü'l-l]ila{e ve tetavuüruhti, Kahire ı 989, s. 1 ı 9- ı 63, ı 77, 255-260 ; Abdülhay ei-KettanT. et -Teratfbü 'l · idariyye (Özel). ı, 294 -296 ; M. M. Bravmann. "Bay'ah,'Homage' : a proto - Arab (South -Se­mitic) Concept", Is i., XLV / 3 ( 1969). s. 30ı · 306; Faruk Hammade, "Vüfüdü'l-bey 'a bey­ne yedeyi 'r -resfıl", el-Menahil, XXXII, Rabat 1985, s. 256-285; a.mlf .. "Vüfüdü'l-bey'a bey­ne yedeyi 'n-nebi", a.e., XXXIV (1986). s. 216· 249 ; Cl. Huart. "Bey'a", İA, ll, 581-582 ; "Bey'a", Mv.F, IX, 274-280; M. Akif Aydın, "Anayasa", DİA, lll , 153-154. Iii CENGİZ K ALLEK

D TASA VVUF. Biat tasawufta mürid adayının (talip. muhib) şeyheve onun ve­receği emirlere tam anlamıyla bağlı ka­Iacağına dair verdiği söz manasında kul­lanılır. Mübayaa, ahz-ı tarik, ahid. inti­sap, intima, telkin-i zikr. inabe ve el al­mak, ikrar vermek gibi ter imler de aynı anlama gelir.

Mutasavvıflar ve tarikat ehli biatın

Kur'an ve Sünnet'e dayandığı görüşün-

dedir ler. Kur'an-ı Kerim'de biata ve ta­şıdığı öneme işaret edilmişti r (b k. et-Tev­be 91 lll ; el-Feth 48 / 10; el-Mümtehine 60/ 12) Hz. Peygamber'in islam·a girmek isteyen kişilerden. hicret ve cihad gibi önemli faaliyetlere karar verirken saha­bilerden. iyi ve temiz bir dini hayat ya­şamak isteyenlerden biat alması. tari­katlarda şeyh ile mürid adayları arasın­da akdedilen bir çeşit bağlılık yemini ka­bul edilen biat için örnek teşkil etmiştir ( Şah Veliyyullah ed-Dihlevi , s. 38-40)

Aralarında bazı önemsiz farklar bu­lunmakla beraber biatın şekli ve gayesi bütün tarikatlarda hemen hemen aynı­dır. Tarikata girmek isteyen mürid ada­yının intisaba ehil olup olmadığı araştı­rılır. Araştırmalar olumlu sonuç verirse talip bir deneme ve müridliğe hazırlık dönemi geçirir. Bu dönemde üç gün oruç tutar, boy abdesti alır. temizlenir. iki rek'at namaz kılar. istihare eder. Allah rızası için sadaka verir. Yatsı namazın­dan sonra şeyhin yanına giderek yüzü kıbleye gelecek şekilde huzurunda diz çöker (NecmeddTn-i Daye, s. 275 ; Risale-i

Bahaiyye, s. 21 ı Şeyh tali be bütün geç­miş günahlarından tövbe ve istiğfar et­mesini söyler. Üzerinde kul hakkı varsa bunları ödeyeceğine veya helal ettirece­ğine dair ondan söz alır. Sonra şeyh sağ elini uzatıp müridle musafaha eder. Farz olsun nafile olsun bütün şer'i hükümle­ri yerine getireceğine. dinine ve ahlak esaslarına bağlı kalacağına dair ondan SÖZ alarak biat hakkındaki ayetleri okur (et-Tevbe 9/ ll I ; el-Feth 48/ 10; el-Müm­tehine 60 / 12). Talibe şeyhinin dostuna dost. düşmanına düşman olmasını. re­fahta ve sıkıntıda ona itaat etmesini. hiç­bir emrine karşı çıkmamasını tenbih ede­rek (AnkaravT, s. 34) kelime-i tevhidi üç defa okur. peşinden talip bunu tekrar eder. Şeyh. "Allah ' ı rab. islam'ı din. Mu­hammed'i peygamber. Kur'an'ı rehber, Kabe'yi kıble , efendimiz falan zatı (me­sela Abdülkadir-i Geylani) şeyh. mürebbi ve rehber olarak gönül hoşluğuyla ka­bul ettim" der (HarTrizade. ı . vr. 4•); ta­lip de bunu tekrarlar. Sonra ellerini kal­dırırlar. şeyh dua eder. mürid de "amin" der. Bu merasimden sonra talip mürid olarak ihvan arasına girer. sohbetlere katılır. Biat sırasında mürşidin talibe ver­diği öğütlere vasiyet (tavsiye) denir.

Biat merasimine genellikle ağyar* alın­maz. Kadınların biatı musafaha yapıl­

madan sözlü olarak yerine getirilir. Mev-

Page 2: Iiionun eli de "yedullah" sayılmış (bk el Feth 48/ 10) ve bu anlayış "el ele, el Al lah'a" deyimiyle ifade edilmiştir. Biat tam anlamıyla şeyhe bağlılık söz leşmesi olduğundan

leviler'de biat töreninde talibe tekbir ge­tirilerek sikke giydirilir; musafaha ya­pılmaz. Bununla beraber Mevlevflik'te de ilk zamanlarda musafaha bulundu­ğundan daha sonraki dönemlerde bu tarikatta da biat merasiminde musafa­ha yapmaya cevaz verilmiştir (Ankaravi, S. 34).

Biat talibin şeyhine manevi bağlılık ve teslimiyetini simgeler ve bu yolla mürşi­din maneviyatından talibin kalbine akan feyiz onu psikolojik olarak yeniler. Ta­libin elinin üstünde şeyhin eli bulundu­ğu gibi şeyhin elinin üstünde tarikat pi­rinin eli bulunduğu ve tarikatın silsile­siyle bu durumun Hz. Peygamber'e ka­dar ulaştığı kabul edilir. Bu sebeple şey­hin eli aynı zamanda Hz. Peygamber'in, onun eli de "yedullah" sayılmış (bk el­Feth 48/ 10) ve bu anlayış "el ele, el Al­lah'a" deyimiyle ifade edilmiştir.

Biat tam anlamıyla şeyhe bağlılık söz­leşmesi olduğundan biatı bozmanın ma­nevi sorumluluğu da ağırdır.

Tasawufun ilk dönemlerinde safiler arasında yukarıda tasvir edildiği şekilde bir biat töreni uygulaması olmadığın­dan tasawufun kaynak niteliğindeki ilk eserlerinde bu konuya yer verilmemiş­tir. Sühreverdi"nin de işaret ettiği gibi bu dönemlerde hırka giyme töreni biat yerine geçiyordu ('Avarifü 'l -ma'arif, s. 95). Biat uygulaması ise tarikatlar döne­minde yaygınlaşmıştır (bk. AHİD; HIRKA).

BİBLİYOGRAFYA :

Ca'fer Seccadi, Ferheng, Tahran 1350 hş.,

s. 108; Sühreverdi, 'Auarifü'l·ma'ari{, Beyrut 1966, s. 95; Necmeddin- i Daye, Mirşadü'l-'ibad, Tahran 1365 hş. , s. 275-280; Ankaravi. Minha­cü'l-fukara', Bulak 1256, s . 34 vd.; Kuşaşi, es· Simtü'l-mecfd fi telkini '? ·?ikr li-ehli ' t-teuhfd, Süleymaniye K tp. , Şehid Ali Paşa , nr. 1197 1 1 ; İsmail Hakkı Bursevi, Temamü 'l -feyz, Süleyma· niye Ktp., Halet Efendi, nr. 244, vr. 23'-25b; Şah Veliyyullah ed- Dihlevi, "el - Kavlü'l- cemil fi beyanı sera'i's-sebil", Şelcafetü'I-Hind, N 1 3, New Delhi 1953, s . 38-40; Muhammed Meh­di er-Rewas. Merahilü 's-salilcfn, Kahire 1325, s. 83-88; Muhammed b. Abdullah el-Hani, el· Behcetü's·seniyye, İstanbul 1981, s. 39, 41; Mehmed Nüri Şemseddin en-Nakşibendi, Mif tahu'l -kulüb, İstanbul 1284, s. 8-10; HarirTza­de, Tibyan, ı, vr. 4 ' , 5' -7b ; GümüşhanevT, Ca­

mi'u'l- uşül, İstanbul 1276, s. 61; Risale-i Ba­haiyye, İstanbul 1328, tür.yer.; Mehmed Ali Ay­nı, Tasauuuf Tarihi, İstanbul 1341, s. 222 ·226; El bir Nasrl Nadir, et-Tasaouufü'l-islamf, Beyrut 1960, s. 33-34; Abdülbaki Gölpınarlı , Meuleuf Adab ve Erkanı, İstanbul 1963, s. 133; Faruk Hamade, "Vüfüdü'l - bey'a", Menahil, XXXII, Rabat 1985, s . 256 -285; XXXIII (1985), s . 320-338; XXXN (1986), s. 216 -249.

Iii ÜSMAN TüRER

ı

L

L

BİBERİYYE

( ~...ı-::-:7 )

Nakşibendiyye'nin

Halidiyye kolunun tesiri altında Tarsus çevresinde Halil Derelioğlu

(ö. 1933) adlı birinin önderliğinde

ortaya çıkıp kısa bir süre sonra ortadan kalkan tasawufi bir hareket

(bk. HAı.iDİYYE).

BİBİ

Eski Türk devletlerinin bir kısmında yüksek rütbeli kadınların

isimlerinin başında unvan olarak kullanılan bir kelime.

ı

_j

_j

Aslının Eski Türkçe bübi "hanım" ve­ya Farsça bive "dul kadın" olduğu ileri sürülen kelimenin, birçok dilde buluna­bilecek bir "lallwort" (çocuksu kelime) ol­ması da mümkün görülmektedir. Önce­leri Farsça'da "evin hanımı, sahibe" anla­mında kullanılmıştır. Mesela son Sasa­ni Hükümdan lll. Yezdicerd'in (632-651)

kızı Şah Bana bu unvanı almış ve onun Tahran dolaylarındaki türbesi Bi'bi Şah Bana olarak ün kazanmıştır. Doğu Türk­çesi'nde soylu kadınlar için kullanıldığı gibi normal dilde "hanım. büyükanne" karşılığı olarak da kullanılmıştır. XII. yüz­yılın ünlü Selçuklu şairi Enveri"nin bir mısraında da geçen bi'bi, Xlll. yüzyıl bo­yunca Horasan'da yüksek rütbeli hanım­ların unvanı olmuştur. Salgurlu prenses­lerinden Bi'bi Salgem ile Bi'bi Terken bun­lardandır. Özellikle Harizmşahlar ve Ana­dolu Selçukluları saraylarında hizmet et­miş olan Bibi Müneccime Hatun bu un­vanla bilinmektedir. Onun oğlu olan el­Evamirü'l- 'ala 'iyye müellifi Hüseyin b. Muhammed b. Ali el-Ca'feri el-Rugadi, kendi adından çok İbn Bibi şeklinde an­nesine nisbetle şöhret bulmuştur. Aynı şekilde Şeyh Safi'nin iki hanımından bi­ri Bibi Fatıma, Timur'un zevcesi de Bi'bi Hanım'dır. Bi'bi Hanım'ın Semerkant'ta­ki cami ve medresesi de kendi adıyla

anılmaktaydı.

Hindistan'ın batısında Seylan adası kar­şısındaki Melibar'da hüküm süren Bibi Sultan bu unvanı taşıyan son kadınlar­

dandır. Bfbi Sultan XIX. yüzyıl sonların­da İngiliz ve Portekiz baskılarına karşı Osmanlı Padişahı 1. Abdülhamid'den bir­kaç defa yardım istemiş, fakat zamanın ve durumun elverişsizliği yüzünden bu isteğine olumlu cevap verilememiştir.

B]B] HANlM CAMii

Bibi kelimesi Anadolu Türkçesi'nde "kadın, zevce, hala. büyükanne" mana­larına geldiği gibi günümüzde de Ana­dolu'nun birçok yerinde "hala, teyze, ni­ne", hatta "hindi " anlamlarında kullanıl­

maktadır. iran'da Künbed -i Kabas'un 16 mil batısında, Kurgan yolu ve nehri üzerindeki şehrin adı Bi'bi-Şirvan 'dır.

Bi'bi kelimesi, 181 S'te bir ara moda olmuş bir çeşit küçük kadın şapkası için de kullanılmıştır .

BİBLİYOGRAFY A :

BA. Cevdet-Saray, nr. 2323; Cevdet-Dahili· ye, nr. 11.786; Doerfer, TMEN, ll, 379-382; Ra­sanen, Versuch, s. 75; Vasıf, Tarih (İ i gürel). s . 228; Cevdet, Tarih, ll, 146-147; Uzunçarşılı ,

Osmanlı Tarihi, N 12, s. 157 ·158; Tarama Söz· lüğü, Ankara 1963-77, 1, 543; Derleme Sözlü­ğü, Ankara 1965, ll, 677-678; Erdoğan Merçil, Fars Atabegleri, Salgurlular, Ankara 1975, s . 95, 99-105, 107-108; Barthold, islam Medeni­yeti, s. 69 ; TA, VI, 328; Cl. Huart. "Bibi", iA, ll, 596·597; H. W. Duda, "Bibi", E/2 (Fr.). 1, 1232· 1233. liJ ABDÜLKADiR ÖzcAN

L

BİBİ HANlM CAMii

Orta Asya İslam mimarisinin Semerkant'taki en büyük ve en önemli

eserlerinden biri. _j

Timur'un son yıllarında inşaatıyla biz­zat ilgilenerek başşehri Semerkant'ta yaptırdığı devasa ölçülere sahip cami, buradaki diğer binalar arasında mOstes­na bir yer tutmakta ve onun kurmuş ol­duğu devletin gücü, büyüklüğü ve ihti­şamı kadar kendi şahsi gücünü de sem­bolize etmektedir. Adını, Timur'a "han damadı" anlamındaki küreken (gürkan) unvanının verilmesine sebep olan gözde eşi, Çağatay Hanı Kazan Halil Han'ın kı­

zı Saray Melik Hanım'ın halk arasındaki lakabından alır. inşaatına 1399' da baş­lanan bina 1404 yılında büyük ölçüde

Bibi Hanım Camii planı

125