Hazretleri - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D190474/2010/2010_KURNAZC.pdf · T ASA VVUF...
Transcript of Hazretleri - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D190474/2010/2010_KURNAZC.pdf · T ASA VVUF...
Akşemseddin Hazretleri Vakfı
YayınNo: 1
. 1 Cf'10
T ASA VVUF ŞİİRiNDE AKŞEMSEDDİN'İN YERİ
Doç. Dr. Cemal KURNAZ*
Akşemseddin (1389-90/1459), mfmevl hayatımızın mimarlarından illim ve mutasavvıf bir şahsiyet. Risaletü'n-Nfıriyye, Defü Matfıinü'sSfıfiyye, Risfıle-i Zikru'llah, Risfıle-i Şerh-i Akvfıl-i Hacı Bayram Veli, Telhlsü Defü Matfıinü's-Sfıfiyye, Makamat-ı Evliya gibi eserleri biliniyor1
• Onun bazı şiir mecmualarında tek tük şiirlerine rastlandığı gibi2, bazı antolojilerde de birkaç şiiri yer almıştı3 • Ancak, ilk defa toplu şiirleri (38 adet) Prof. Dr.Kemal Eraslan tarafından ilim alemine tanıtılıp4 yayınlanmıştıf. Böylece Onun şairlik yönü de büyük ölçüde ortaya çıkmış oldu.
Bilindiği gibi tasavvuf ehli arasında şiir yazmak bir gelenek halindedir. Esasen bunun bütün klasik şark için geçerli olduğunu söylemek doğru olur. Şiir, hem nesirle anlatılamayan yoğun duyguların terennümüne uygun bir ifade şekli, hem de bazı görüşlerin başkalarına tfılim ve telkininde etkili ve denenmiş bir vasıtadır. Hacı Bayram'ın halifesi,
(*) Qazi Üni,versitesi Gazi Eğitim Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.
1- Ali İhsan Yurd, Fatih Sultan Mehmed Han'ın Hocası Şeyh Akşemseddin Hayatı ve Eserleri, İsl 1972.
2- Mesela bkz. Milli Ktb. No. A/3513, A{2605, FB-487, 3863. 3- Mesela, Vasfi Mahir Kocatürk, Teklee Şiiri Antolojisi, Ank. 1968, s. 104-105. 4- Aslında bu şiirlerin yer aldığı mecmua ilk defa Müjgiin Cumhur tarafından
tanıtılmıştır. Daha sonra Kemal Eraslan bazı şiirleri yayınlayarak tamamını neşredeceğini haber vermiştir ("Akşemseddin'in Din1-Tasavvufi Şiirleri", Türk Dili, Sayı394 (Ekim 1984), s. 411-417).
5- K. Eraslan, "Akşemseddin'in Din1-Tasavvufi Şiirleri", Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belielen 1984, Ank. 1987, s. 11-85. (Örnek olarak verilen beyitlerdeki şiir numaralan bu neşre aittir. Bu neşirde yer alan iki şiir (XXXV, XXXVTII) Türk Şairleri (C. I, s. 396, 398)'nde Akbıyık Ahmed Şemseddin'e ait gösterilmektedir).
59
TASA VVUF ŞttRlNDE AKŞEMSEDDlN'lN YERİ
şeyh Akşemseddin de böyle bir atmosferde şiire ilgi duymuş olmalıdır. Defü Matftin risalesinin mehazları arasında bazı dini, tasavvufı eserler yanında meşhur şairlerin eserleri de zikredilmektedir. Bunlar arasında Ebi Hafs b. Amr b. Aliyyü's-Sad'i'nin kasideleri, Şeyh Feridüdin-i Attar'ın Mantıku't-Tayr, Esrarnfu:ne, Musibetname'si, Mevlana CeHHeddin'in Divan ve Mesnevi'si, Seyyid Nimetu'llah'ın Divan'ı, Aşık Paşa'nın Garibname'si ve Sultan Veled'in şiirlerini sayabiliriz6• Ayrıca,
1 şeyhi Hacı Bayram Veli'nin de şiir yazdığı bilinmektedir7•
Akşemseddin'in menfıkıbnamesinde yer alan birkaç anekdot onun şiire olan meylini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bunlardan birisi, kendisi gibi Hacı Bayram müntesiblerinden olan Germiyanlı Şeyhi ile ilgilidir:
"Rivayet olunur ki, Akşemseddin bir nice sfıfiler ile halvette otururken nagah:
- Aferin Germiyan Türkü, dedi ve yine sükfıt eyledi. Halvetten çıktıktan sonra, Şeyh hoş-hfıtır olduğu zamanda, halvette olanlardan biri, Şeyh'in "Aferin Germiyan Türkü" dediğinden sual eyledi. Şeyh cevap verip:
-Alem-i sülfıkta meratib-i anasırdan meratib-i eflfıke urfıc ettim. Dördüncü asumana çıktığım anda melaikeye emr olunmuş, bu beyti okurlar:
Ey kemfıl-i kudretün nefhinde fılem bir nefes
V ey Celfıl-i İzzetün bahrinde dünya keff ü has
-Bu beyti ne okursız? dedim. Eyittiler:
- Germiyan ilinde Şeyhi derler bir şair vardır, bu beyti ol söyledi. Allah u ı:eaıa'ya hoş geldi, bize buyurdu,bu beyti tesbih eyledük. "8
6- Yurd, a.g.e., s. XXIX-XXX, LXXXV. 7- Kocatürk,a.g.e., s. 89-92 8- Yurd, a.g.e., s. 43-44. Tuhfetü'l-Müdihidi'n ve Riyazü'ş-Şuarii'da kısmen frklı
şekilde kaydedilen bu hadiseye ayru zamanda Şeyhi'nin tasavvuf çevrelerinde kazandığı şöhrete bir delil olmak üzere Faruk Kadri Timurtaş tarafından işaret edilmişti (ŞeyhiHayatı ve Eserleri, İst. 1968, s. 65).
60
AKŞEMSEDDlN SEMPOZYUMU BlLDlRlLERl
Akşemseddin'in halifelerinden İbrahim Tennuri (öl. 1482) de şiirleri ve özellikle Gülzfır-ı Ma'nevi isimli mesnevisiyle tanınmaktadır9. Akşemseddin'in menakıbnamesinde bu mesnevinin yazılışı şöyle anlatılır:
" ... Mevlana Seferşah ( ... )ahir diyar-ı Rfım'a geldi. Akşemseddin hazretlerine irade getirdi. İmanı ile ilme'l-yakin, ayne'l-yak'in, belki hakka'I-yakin oldu. Şeyh gayette pir olmuştu. Ana eyitti:
- Kayseriyye'çle halifemiz Şeyh İbrahim seni irşfıd eylesin, dedi ve şu makU/e bir kitap te'lif ey/esin, dedi.
Pes, Mevlana Seferşah Şeyh'in emrine imtisal edip Kayserriye'ye giderken Ankara'ya uğradı. Şeyh'e hediye bir kaftan diktirdi, bir yüzü sof ve bir yüzü kutni. İki yüzü dahi yüz idi. Akşemseddin'in Şeyh İbrahim te'lif eylesin, deyü buyurduğu kitap dahi hakiki ve mecazf iki vechile işaret olmuştu. Mevlana Seferşah eyitti gönlünden:
- Eğer Şeyh İbrahim mürşid-i kamil ise ve sahib-i velayet ise, Şeyh'in buyurduğu gibi kitabı bu kaftan işaretinden ma'lfım olur, dedi.
Kayseriyye'ye vardı. Meğer Şeyh İbrahim'e bu hal ma'lfım olmuştu. Mevlana Seferşah varınca Şeyh'in buyurduğu ol kitabın birkaç cüz'ün te'lif eylemişti. Seferşah varıcak ol cüz'leri verdi. Şeyh'in kerametini göricek Seferşah sıdk ile mürid oldu. Şeyh İbrahim ol kitaba Gülu2r deyü ad verdi. Mevlana Seferşah'ı Akşemseddin'in irşad için gönderdiğine ol kitabın evvelinde işaret etmiştir. Ve buyurur ki:
"Dimiş ol aziz yürü ana var
Sana ilm-i ledünni kıla tekrar."10
Akşemseddin'in oğullanndan Hamdullah Harndi (1449-1503) de Divan'ı ve Hamse'si (Yusuf u Zeliha, Leyla vü Mecnfın, Tuhfetü'l-Uşşak, Kıyfıfetname, Mevlid mesnevilerinden meydana gelmektedir) ile
9- Bkz. Ali Rıza Akbulut- Ramazan Yıldız, Gülılir-ı Manevi ve lbralıim Tennurf, İst. 1978.
10- Yurd, a.g.e., s. 72-74.
61
T ASA VVUF Ş URlNDE AKŞEMSEDDlN'lN YERİ
tanınan bir şairdir11 • Yine menakıbnfımede belirtildiğine göre, "Hamdi Çelebi anası karnında iken Akşemseddin mübarek elini üzerine koyup, benim kamil oğlum, ffizıl oğlum, şair oğlum" diye okşar imiş12•
Menakıbname'de yer alan bu anekdotlar Akşemseddin'in şiire ve şairliğe karşı nasıl muhabbet beslediğini çok açık şekilde göstermektedir. Onun bu tavır ve temayülünü böylece tesbit ettikten sonra, şiirlerini değerlendirebilmek için önce tasavvuf şiirinin gelişimini ana
; çizgileriyle ortaya koymak gerekmektedir.
Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra 9.-10. yy. lardan itibaren ıasavvuf akımının da kuvvetli etkisi altına girdiler. Bunun sonucu olarak Ahmed Yesev! ile ilk önemli örneklerini veren bir tasavvuf şiiri .doğdu. Bu şiir, başlangıçta Hakim Senaı ve Feridüddin Attar yolunda açık ve kısmen remizsiz, zühd! bir tasavvuf anlayışını yansıuyordu. Daha sonraları, 13.-14. yy. larda İran edebiyatının yetiştirdiği Nizarnl-i Gencev!, Haco, Şah Nimetullah, Ncemeddin-i Razı, Selman-ı Savec'i, Mahmud-ı Şebüster'i, Kemal-i Hocend'i, Hafız-ı Şiraz'i gibi büyük mutasavvıf şairlerin tesiriyle, mecaz! aşk ile hakiki aşk arasında kuvvetli bağlar kuran, müşterek mazmunların kullanıldığı bir şiir çizgisinde gelişimini sürdürdü. Seyyid Neslm'i, Kadı Burhaneddin ve Şeyhi gibi şairler buna örnek verilebilir. Bu şahsiyetler önce şair, daha sonra muıasavvıftırlar. Tasavvuf düşüncesi şiirlerinin dokusunda bir estetik unsur durumundadır.
Bir kısım şairler ise kHisik edebiyatın mecazlarına pek iltifat etmeyerek, olabildiğince yalın bir anlatımla zühd'i tasavvuf çizgisini sürdürmüşlerdir. Bunlarda mutasavvıf tavır şairliklerinin önündedir. Şiir, tasavvufun talim ve telkini için bir vasıta durumundadır. Bu durum, bazan şuurlu bir tercihin sonucu olsa bile, çok defa şairlik yeteneği ile ilgilidir. Biz Akşemseddin'in şiirlerini hakim karakteri iti-
ı ı- Bkz. M. Fuat Köprülü, "Hamdi" maddesi, lA, C. 5/ı. ız- Yurd, a.g.e., s. 137.
62
AKŞEMSEDDİN SEMPOZYUMU BlLDlRlLERl
bariyle bu katagoride değerlendiriyoruz. Şiiri, tasavvuf düşüncesinin talim ve telkininde bir vasıta olarak kullanmıştır. Bununla birlikte, zaman zaman klasik edebiyatın mecazlarına da yer vermiş, vahdet neşvesini terennüm ettiği bazı şiirlerinde ruhunun sesini duyurabilmiştir.
Şimdi de Onun şiirlerini biraz yakından görelim: Şemsi mahlasını kullandığı şiirlerinin tamamı aruz vezniyle yazılmıştır.13 • Ancak bunlar çok çeşitlilik göstermez. Elimizdeki 38 şiir aruzun remel, recez ve hezec bahirlerine inhisar eder. En çok rağbet ettiği iki vezin remelin ffiilatün failatün ffiilatün ffiilün (17 şiir) ve recezin müsterilün müstefilün müstefilün müstefilün (10 şiir) vezinleridir. Bu devrin diğer şairlerinde olduğu gibi, dört tefilenin tekranndan oluşan simetrik vezinler ile musammat gazel yazma eğilimi Akşemseddin'de de görülür. Bunlar, hece vezniyle yazılmış zannedilerek, mısralarını ortadan bölüp dörtlükler şeklinde yazılmamalıdırl4.
Akşemseddin!in şiirlerinde hem söyleyiş, hem de kafi ye yönünden çok tekrara düştüğü görülür. Kim bilir belki de bazı fikirlerin tekrarında fayda görmüştür. Fakat, oniki şiirin kafiye kelimelerinin hemen hemen aynı oluşu dikkat çekicidir: derman - kurban - hayran - meydan- mihman- seyran- Sübhan- sultan- can-canan- cevlaniman ... (bkz. IV, V, VIII, XV, XXI, XXIIII, XXV, XXVI, XXX, XXXII, XXXVIII).
Akşemseddin'in şiirlerinin kısaca şu fikirleri işlediği söylenebilir: Bu dünya ffinidir. Tek varlık vücfıd-ı mutlak olan Allah'tır. O halde kişi O'ndan gayri herşeyi terk edip, vahdete, fenfifillaha erişmelidir.
13- Şair mahlasını bazan Şems, Şemseddin şeklinde kullanır. Kocatürk'ün antolojisinde yer alan şürler hece vezniyle ve Akşemseddin mahliisı ile kayıtlıdır (bkz. 3. no).
14- Eraslan'ın yayınladığı şürlerden XXXIII, XXXIV, XXXV, XXXVI ve XXXVII numaralı olanlar yer yer vezin bozuk olmakla birlikte kanaatimizce aruz vezniyle yazılmışlardır.
63
T ASA VVUF ŞllRlNDE AKŞEMSEDDlN'lN YERİ
Bu da ancak aşk derdi ile mümkün olurl5.
Bazar-ı ışka gelmişem can virüben derd almışarn
İrüp gınaya fakrıla sud u ziyandan geçmişem
XXVI,2
Gel isteyen ışkdan nişan derd aşıkun derınanıdur
Kfifir dimen aşıklara ışkı anun Imanıdur
XXXII, 1
Bilmeyen bilmez bu derdi bi-derd olan ne bilsün
Eyyub otaçı neylesin derdi anun derınanıdur
XXXII, 3
Gönlünde aşk derdi olan kişi onu masİvadan temizlemelidir (II, I 7; III,2; VI, 5; VII, 3).
Bu alem Allalı'ın cemalinin aksettiği bir ayna gibidir. O, gizli bir hazine iken bilinmeyi dilemiş ve güzelliğini temaşa edebilmek için alemi yaratmıştır. Tasavvuf ehline göre, alem onun sürekli tecellisi ile vücut bulmaktadır. Aslında varlığı bir vehimden ibarettir. Bir an tecelli etmemeyi istese her şey o anda yok olacaktır. Akşemseddin de bu düşünceyi sık sık tekrar eder:
Çünki alem aksidür ol hub-cem1Hün ey cem ll
II, 4
Çünki mir'at oldı alem Hak cemiilin görrneğe
II, 2
15- Akşemseddin'in şiirlerinde geçen derd, bela, derman, ilm-i ub, tabib, otaçı gibi kelimelerin çokluğu, Onun aynı zamanda ub tahsil etmesiyle de alakah olabilir. Tabibe dahı şerh iune çü bildüm ki yine vaslı Bu sadrun şerbasın Şemsi diker ancak bu yarayı
XXXIV,7 llgili diğer örnekleri çin bkz. XV, 1-2; XVI, 2-3; XIX, l, 4, 6; XXI, 6; XXII, 4; XXJII,l; XXV,l; XXX, 2.
64
AKŞEMSEDDlN SEMPOZYUMU BlLDlRlLERl
Cümle alemdür mezfıhir sen ko cümle mazharı
II, 6
Her neye kim bakilllarsa dost cem~Hin gördil er II, 3
Külli şey'i gördiler kim cümle mecla-yı sıfat Pes sıfatda gördiler mevsufı hem-çün afitlib
I, 4 Alem içre mest oluhan her neye kim b~kdılar Gördiler kim kendüye Hak kendü idermiş hi tab
I, 33
Alemin flini olduğunu bilen aşk yolcusu kendi varlığını mutlak varlıkta ifna ederek vahdete erişir. Tasavvuf ehlinin "ölmeden önce ölmek" diye düsturlaştırdığı haldir bu. Nefs ü hevayı, dünyayı, Ondan gayrı her şeyi, masivayı terk ... Onun için Akşemseddin şöyle diyor:
Sen vücudın fanl kılınayınca bulmazsın beka Vaslın ister isen anun canı ko canana gel
XXI, 7 Bu durumda aradaki kesret perdesi kalkacak vahdet vaki
olacaktır:
Kendülerin varlığın çünkim itdiler fena Zfıhir oldı dost cemali zıra rer ol dı niklib
I, 2 Cümle varlığı fenrui'llahda ifna itdiler Pes beklibi'llahda buldılar kemal ile savab
I, 7 Yukarıda da söylediğimiz gibi, Akşemseddin'in en güzel şiirleri
vahdet neşvesini terennüm ettiği şiirlerdirl6:
16- Bu konunun işlendiği diğer bazı örnekleri çin bkz. I, 5, 8, 9; Il, 5, 8, 11-14; III, 9; IX, 2; XXI, 8; XXIV, 3; XXV,!; XXVI, I; XXXVIII, 9.
65
T ASA VVUF Ş URlNDE AKŞEMSEDDlN'lN YERİ
Bu gün seyr ilmişemdür la-mekanı
Nişansuz görmişem ol öı-nişanı
Cemali perdesin gördüm götürdi
Ayan oldı gidüp şekk ü gümanı
Çü benlik gitdi benden mahva vardum
Neye kim bakdumısa gördüm anı
O vahdet burcına çün çıkdı gördi
Cemali Şems bu zerreyi ayan!
XVII, 1-2, 8-9
Sorma ki dostı kandadur kanda dilersen andadur
Sende gözetki sendedür senden ol hem cüda değül
XIX, S
Hak aşığı aşkının bezm-i elestkadar eski olduğunu söyler:
Sem'-i cana irmedin zevk-i himb-ı kfıf u nun
Bağlamışdum yoluna ney gibi ışkıla kemer
XIII, 3
Bu beyitteki "yoluna kemer bağlamak" deyiminin "ney" ile birlikte kullanılması dikkat çekicidir. Ney, tasavvufi bir sembol oluşu ya
nında, boğumlarının kemer ile benzerlik içinde düşünülmesi sebebiyle şiiri zenginleştiren bir öneme de sahiptir.
Aşık bazan klasik edebiyatın ölçüleri içinde ele alınır: Bağrı kanlı, gözü yaşlı (VII, 2; X, 6).
66
AKŞEMSEDDlN SEMPOZYUMU BlLDlRlLERl
Aşık söz konusu olunca birlikte gönül de ayn bir önem kazanır. O, Allah'ın evi gibidir. Bu yüzden mfunur olmalıdır. Zira bir şairin dediği gibi "Bir kez kırıldı mı bağlansa da düğümlü kalır ... " Onun için gönül kırmak hoş karşılanmaz:
Gönlini ma'mfır idendür zinde-dil
Mürde-diller düşmeni Mevla'yımış
Sırça gibi sınsa gönül bitmez ol
Gönüli fıkil niçün sıyayımış
IX, 5-6
Gönlünü masivfıdan temizleyen aşıkların makamı Arş'dan bile yüce olup "la-mekan"a erişirler (XXIII, 6; XXV, 3-4; XXXIII, 3). Ebedi diri olarak bekabillaha kavuşurlar. Yunus'un dediği gibi "Ölürse tenler ölür canlar ölesi değil...". Akşemseddin de aynı şeyi söylüyor:
Diriyüz daim ölmezüz çürüyüp toprak olmazuz
XXXIII,4
Akşemseddin'in şiirlerinde yer yer klasik edebiyatın mecazlarına da rastlandığını söylemiştik. Bunlardan ilk dikkati çeken şarap, meyhane ve sfıkidir. Bu kelimelerle kastedilen sırayla ilah! aşk, dergah ve mürşittir.
Dost elinden içmişemdür cam-ı ışk-ı ahmeri
Şöyle mestem la-yezill anmazam ab-ı kevseri
XXVII, 1
Ciğer kanın içen aşık şarab-ı faniyi nitsün
Şarab-ı baki var iken dem urmaz cam-ı sahbfıdan
XXVIII, 2
67
TASA VVUF Ş URlNDE AKŞEMSEDDlN'lN YERİ
Çün sfılcl-i bezm-i ezel sundı bize peymaneyi
Ol mestlik ile la ebed terk ilmezüz meyhaneyi
XXIX,2
Girelden mekteb-i ışka unutdum dersi fetvfıyı
Düşüp meyhane-i derde yanıldum zühd ü takvayı
XXXIV, 1
Bu son beyit Onun Hacı Bayram Veli'ye intisabı ile ilgili olmalıdır. O, önce zahiri ilimleri hakkıyla tahsil ettikten sona aşk yoluna girmiş ve her şeyi bu yolla daha iyi kavramıştır.
Yukarıda zikrettiğimiz unsurlar rindlik ve melamet halini de beraberinde getirmektedir:
Işk şarabın n fiş idüp oldum harfibati bu gün
Aşık olan kişinün alem de ad u sanı yok
xv, s Kfıy-i harabatilerün rüsvfılık olur hasılı
Zira halk içinde Hak üryfın ider divaneyi
XXIX, 3
Bu melfımet haline bir çok mutasavvıf şairde rastlanır. Halkın tahkir ve ayıplamasını temin suretiyle nefsi terbiye etmeyi amaçlayan bazı tasavvuf ehli melamet kisvesine bürünmeyi tercih etmişlerdir. Şair Nesim'i'nin;
Ben melfımet hırkasını kendüm geydüm eynüme Ar u namus şişesini taşa çaldum kime ne
dediği gibi, Akşemseddin de çeşitli beyillerinde bu duyguyu dile getirir:
Ş aha ışkun bir girişme itdi cana şöyle kim Ar u namusıla nam ı cümle talan e yledüm
IV, 8
68
AKŞEMSEDD1N SEMPOZYUMU BlLDİRİLERl
Bu acebdür dünya kavmi nlk:-nfunun kanı-dir
Bilimezler taşa çal du m nfunfisum şişesini
VI, 7
Akl elinden taşa çaldum şişe-i nfunfisı çün
Lauball olmışam dirler bana rüsva-yı ışk
XIV,2
Ko bu nfunfis ile nengi müdarn it nefs ile cengi
Durma vur başına sengi buna nfunfis u ar olmaz
XXXIII, 6
Ben ol melfunet gönleğin geydüm harahat ehliyem
Bil bu saadet talibün irmedi binde birine
XXXVII, 3
Klasik edebiyatta aşıkın karşıtı olarak zahid tipi takdim edilir. Zahidi Akşemseddiiı de bu şekilde ele alır. O, akıl ile aşıkların sırrını kavrayamadığı için onları ayıplamaktadır. Bu yüzden karga (gurab) ve köpeğe (kilab) benzetilir (I, 10-13).
Aşk sırrı akılla anlaşılmaz. Bir türküdeki "Kargayı kondurman güle 1 Ne bilir dalın kıymetin" sözünde olduğu gibi, kargaya benzeyen zahidin de aşk gülzarını anlaması mümkün değildir:
Bilimezsin sen bunların sırların aklıla
Zira gülzar kıymetin bülbül bil ür bilmez gurab
I, ll
V ahdete erişen aşık zahidin sataşmalarına aldırmaz. Akşemseddin dervişlerine de bu yolda öğüt verir. Zira, "it ürür, kervan yürür":
Vuslat u vahdet kesreti ayn.,...ı Hudayi hamfiş ol
Sen vahdete irdün yakin samt it yürü ürsün kilab
XXXV, 12
69
TASA VVUF ŞllRlNDE AKŞEMSEDDİN'İN YERl
Bu beyit, o devirde aynı zamanda tasavvuf ehlinin muanzlarının bulunduğunu da gösteriyor. O mensupianna susmayı tavsiye ediyor. Çünkü, zahidlerin boş sözleri onlara bir fayda vermez:
Fayide kılmaz aşıka zahidlerün efsanesi
Var sen ey zahid ffiriğ ol hiç söyleme efsancyi
XXIX, 2
Aşk yolunda riyakarlığa yer yoktur. Yunus'un "Bana seni gerek :seni" mısraında veciz şekilde ifadesini bulduğu gibi aşıkın maksfidu "ma'şfik"tur:
Zerk ü saıfisi bu ışk yolında sığmaz zahida
Aşıkun maksfidı ma'şfik küfri yok imanı yok
XV, 7
Akşemseddin'in kullandığı klasik mecazlardan biri de "dilber"dir:
Men Ş~mseddin'em doğmışam her dilberün vechinde kim
Hakk'ı ayan görenlerün aynında "illa HO" direm
XXIV, 7
Ancak bu beyİtte asıl anlamında, güzeller için kullanılmıştır. Bir şairin:
Kendi hüsnün hfiblar şeklinde peyda eyledün
Çeşm-i aşıkdan dönüp sonra temaşfi e yledün
dediği gibi, Akşemseddin de güzelierin yüzünde Allah'ın tecellisini görmektedir. Şl! tek beyİtte ise "dilber" mutlak sevgili yerindedir:
Dilher yolında varını terk eyleyenler ey aziz
Şeksüz m urada irdiler anun içün merdanedür
XI, 3
Şem' ve pervane de klasik edebiyatta olduğu gibi sevgili ve aşığı sembolize eder. Aşık pervane gibi aşk ateşinde fani varlığını yok ederek ebedi hayata ulaşır:
70
AKŞEMSEDDİN SEMPOZYUMU BlLDlRlLERl
Diri yürürken öle gör terk it fenayı bill ol
Ol şem'a müştak ola gör pervane girüp yanadur
XI,6
Aşıksan ma'şfik içün şöyle sen merdane gel
Şem'-i ışkı göricek pervane gibi yana gel
XXI, 1
Gfıy ve çevgan da klasik edebiyatın mazmunlarındandır. Çevgan tasavvufi olarak ilahi cazibeyi ifade eder:
Başumı top eyledüm çevgan-ı ışlciı çalınağa
Nik-namı neylerem nfış eyledüm deryasını
VII,4
Kudret eli çevgan çalar çalar ben üm başum talar
XXVI, 10
Klasik edebiyatta "zerre"nin varlığı güneşe bağlı düşünülür. Bu münasebetle genellikle bir arada zikredilir. Akşemseddin de bazı mahlas beyitlerinde Şems ile zerreyi birlikte kullanmaya özen göstererek "hüsn-i tahallus" yapmıştır (bkz. XVII, 9; XXVII, 5; XXXIII, 7).
Sonuç olarak, Akşemseddin'in şimdilik elimizde bulunan 38 şiirine dayanarak şunu söyleyebiliriz: O şiiri tasavvuf düşüncesinin yayılmasında bir vasıta olarak kullanan, zaman zaman da vahdet neşvesini mükemmel bir lirizm içinde ifade etmesini bilen bir şeyh şair olarak 15. yy. da yerini'almıştır. Şiirlerinde görülen vezin ve ifade aksaklıkları ile kafiye sıkıntısını da büyük ölçüde devrinin bir icabı
olarak görmek lazımdır.
71