Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

41
- hayal bilgisi 16 1

description

Bu yıl ilk kez verilen Ercişli Emrah Şiir Ödüllerinde finale kalan eserlerin ve seçici kurul üyelerinin yazılarının yer aldığı özel sayıyı okumak için tıklayın. http://edebiyathaberleri.com

Transcript of Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

Page 1: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

1

Page 2: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

2 Ercişli Emrah.

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi 2011 yılında başladı yayın hayatına.

Nispeten genç yaşta, Erciş’te edebiyat dergisi çıkarmam anlamsız bir

uğraş olarak görüldü ilk zamanlar. Ben, Hayal Bilgisi’nin her yeni

sayısını hazırladığımda pek çok şey öğrendim edebiyata dair.

Muhabbeti, dostluğu, şiiri, edebiyatın edep ile başladığını…

İlk gününden bu yana bir ‘iyilik projesi’ olarak kabul ettim Hayal

Bilgisi’ni. Çocuklar için çalıştım, hayallerini hep canlı tutan yetişkin

çocuklar için de...

Geldiğimiz noktada Hayal Bilgisi, ülke edebiyatında önemli

dergilerden biri oldu. Erciş’i, “Doğu’daki Edebiyat Kulesi” olarak

tanıttı. Büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorulduğunda, “şair

olmak istiyorum” diyen çocuklar var Erciş’te. İlk eserlerini Hayal

Bilgisi’nde okuduğumuz Vanlı/Ercişli genç ve yetenekli şairler:

Ahmet Can Altıok, Zeki Altın, Cihat Şit…

İlk sayısından itibaren eşim Ayşe Ünsal ile Hayal Bilgisi’ni bir huzur

koleksiyonu gibi gördük. Evet Erciş’te edebiyat dergisi çıkarmak

zordu. Ama tam da bu yüzden bu şehirde edebiyata ihtiyaç vardı ve

Hayal Bilgisi devam etmeliydi. Erciş’i, kültürünü, sanatını,

edebiyatını ülke gündemine taşımak için elimizden gelen en iyi şeyi

yapmaya bu yüzden karar verdik.

Ercişli Emrah Şiir Ödülü böylelikle ortaya çıktı. Ülke genelinden

300’ü aşkın eser değerlendirmemiz üzere tarafımıza ulaştı. Ercişli

seçici kurul üyeleri itinayla her şiiri incelediler ve ödül alan eserleri

belirlediler. Hem yarışmaya katılım aşamasında hem de ödül töreninin

organizasyonunda oldukça olumlu tepkiler aldık. Eleştirilerin de

önerilerin de ardı arkası kesilmedi.

İlk kez düzenlediğimiz ve şiir dalında verdiğimiz Ercişli Emrah

Ödülü’nün, önümüzdeki yıllarda çeşitli kurum/kuruluş ve kişilerin

katılımı ile “Ercişli Emrah Kültür Sanat ve Şehircilik Ödülleri” adı

altında dağıtılmasını öneriyorum. Böylelikle, Emrah’ın şiir geleneği

Ercişli yeni şairlerle devam ettirilirken, aynı zamanda çeşitli sanat

dallarında ödüller verilerek bölgede sanat teşvik edilecektir. Sosyal

sorumluluk, istihdam, girişim ödülleri ile pek çok proje

ödüllendirilebilecektir. Bu ödülleri organize eden ortak bir inisiyatif,

yalnızca bir yıl içinde ilçede büyük değişim sağlayabilecek

potansiyele sahip olacaktır.

Eserler sahibi şairlere, değerlendirmelerini titizlikle yapan seçici kurul

üyelerine, maddi destekleri ile ödülü finanse eden sponsorlara; ödülün

verilmesinde pay sahibi olan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Cihat Albayrak

Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi

Yıl: 5 Sayı: 16

20 Mart 2015

Yayın Yönetmeni

Cihat Albayrak

Editör

Ayşe Ünsal

Kapak

Yunus Ünsal

{05053590695}

Tasarım/Dizgi

Levent Albayrak

ISSN

2146 4294

Yayın Türü

Yerel/Süreli

İletişim

{05056351554}

[email protected]

facebook.com/hayalbilgisi

www.hayalbilgisi.com

www.edebiyathaberleri.com

Baskı

Uzman Kopyalama

Posta

Yukarı TOKİ Konutları, 4. Etap

Bina No: K 1, 213

Daire: 14 Erciş - Van

Üç ayda bir yayınlanır.

Ticari değildir.

Talep eden öğrencilere ücretsiz gönderilir.

Yazıların sorumluluğu yazarlarıyla

‘kardeş payı’ bölüşülür.

Not: Kitap ve dergilerin künyelerini

bütün detaylarıyla okumak

kötü bir alışkanlık değildir.

Baskı ve dağıtım masraflarına

katkı sunmak için:

Van Erciş PTT Şubesi

Cihat Albayrak adına:

PTT Posta Çeki Hesabı: 10434108

Ziraat Bankası Van Erciş Şubesi IBAN:

TR090001000293460507025001

Page 3: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

3

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi olarak,

Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nün gerçekleşmesinde katkıları olan aşağıdaki isimlere

teşekkür ederiz.

Erciş Kaymakamı

MEHMET ŞİRİN YAŞAR

Ana Sponsor:

OSMAN KAYA

Sponsorlar:

HALİS BAHÇE

YILMAZ ŞİT

İZZET AKAN

Medya Sponsoru:

FOTO CAFER

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi

Ercişli Emrah Özel Sayısı Sponsoru:

BAHATTİN SAMİ DEMİR

Seçici Kurul Üyeleri:

AYŞE ÜNSAL

SELAHATTİN KOŞAR

OSMAN KAYA

ÖMER FARUK ARLI

Sunucular:

BARIŞ KUL

GÜLŞEN ÇAĞAN

Page 4: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

4

Selahattin Koşar

ERCİŞLİ AŞIK EMRAH

Halk Edebiyatının ünlü saz şairlerinden birisi de Ercişli Aşık Emrah’tır. Ercişli Emrah, aynı zamanda 17. yüzyılda

Erciş’te yaşanmış ünlü bir aşk hikâyesi olan “Emrah ile Selvi” adlı hikayenin de kahramanıdır.

Ercişli Emrah’la ilgili bilgilerimiz hayatı etrafında oluşturulan “Emrah ile Selvihan” adlı hikâye ile sınırlı

kalmaktadır. Bütün araştırmacılarımız Emrah’la ilgili bilgileri ona ait hikâyeden ve dilden dile dolaşarak günümüze

kadar gelen şiirlerinden öğrenmekte ve bununla sonuca ulaşmaya çalışmaktadırlar.

Ercişli Emrah’ın şiirlerinde Emrah, Sefil Emrah, Dertli Emrah, Âşık Emrah, Kul Emrah ve Emrahı

tapşırmalarının (mahlâslarının) kullanıldığı görülmektedir. Bu mahlâsların Emrah tarafından mı yoksa hikâye

anlatıcıları (meddahlar) tarafından mı kullanıldığı bilinmemektedir.

Emrah ile Selvi/Selbihan hikâyesine göre Emrah’ın babası Âşık Ahmet’tir. Ahmet, kimi hikâye anlatıcılarına göre

Tiflis’ten, kimine göre Gence’den, kimine göre Ahlat’tan gelip Erciş’e yerleşen, kimine göre de Ercişli olan bir

âşıktır. Hikâyede adı bazen Âşık Ahmet, bazen de Öksüz Ahmet olarak geçer. Âşık Ahmet, aynı zamanda Kale

Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in divan âşığıdır. Divanda saz çalar, şiirler okur.

Emrah’ın annesi hakkında hikâyedeki bilgiler dışında ciddi ve detaylı bir bilgi yoktur.

Emrah’ın yaşadığı dönemle ilgili olarak 16. yüzyıl, 18. yüzyıl, hatta 19. yüzyılı gösterenler varsa da tahminler onun

17. yüzyılda yaşamış olduğudur.

Doğum ve ölüm tarihleri hakkında da yine kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak hikâyede geçen İran Şahı Şah

Abbas’ın Van Kalesi’ni kuşatması ile ilgili tarih dikkate alınarak bazı tahminler yapılmaktadır. Nejat Birdoğan,

“1603’te Şah Abbas’ın Van’ı kuşatma altında tuttuğu tarihte Emrah’ın sevda çekecek yaşta, yani 18’nde olduğunu

düşünerek Emrah’ın doğumunu 1585 yılının bir aşağısı bir yukarısı olabilir.” diye belirtmektedir..”

Emrah ile Selvihan Hikâyesi, Türk Halk hikâyeleri arasında geniş bir coğrafyada bilinmektedir. Başta Türkiye ve

Azerbaycan olmak üzere pek çok değişik ülkede hikâye anlatılmaktadır. Çeşitli yörelerde değişik şekillerde

derlenen hikâyede, farklı anlatımlar olmasına rağmen hepsinde ortak nokta Emrah’ın Ercişli olmasıdır.

Hikâyelerde Emrah’ın Selvihan adlı sevgilisine kavuşmak için yollara düşen, ayrılıklara ve acılara katlanan bir âşık

olduğu belirtilir.

Hikâyenin ikinci önemli kahramanı Selvihan ise, hikâyenin değişik anlatımlarında Selvi, Selvihan, Selbinaz,

Selbihan olarak geçer. Erciş’te Selbihan olarak bilinir. Kendisi Erciş Kale Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in kızıdır.

Miroğlu Ahmet Bey, merhametli, âşıklara değer verip seven ve onları himayesine alan bir Bey olarak tanınır. Bazı

anlatımlarda Ahmet Bey yerine Erciş Kale Beyi olarak Mahmut Bey’in adı geçer.

Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi; Maraş’ta, Erzurum’da, Çankırı’da, Sivas’ta, Kars’ta, Erivan’da, Erciş’te

ve daha bir çok yerde derlenmiştir. Erzurum ağzında 7, Erciş ağzında ise 10 değişik anlatım bulunmaktadır.

Özellikle öğrenci tezlerindeki metinlerin sayısı bir hayli fazladır. Bu anlatımların bir kısmında Emrah ile Selvihan,

hikâyenin sonunda kavuşur ve mutlu bir hayat sürerler. Bir kısmında da Selvihan ile birlikte, rüyasında Emrah’a

âşık olan Selatin Peri adlı bir kız daha vardır. Emrah söz verdiği için önce Selatin Peri ile sonra da Selvihan ile

evlenerek uzun bir hayat sürer. Fakat bazı anlatımlarda, özellikle bazı Erciş anlatımlarında Selatin Peri’den söz

edilmediği gibi, çoğunda da Emrah ile Selvihan kavuşamamıştır.

Emrah’ın mezarı ile ilgili değişik rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı Erciş Çelebibağı Kale

Mezarlığı ile Emrah’ın İran dönüşü “Köşk” yaptırdığı üzüm bağlarındaki mevkide bulunduğu rivayetidir. Daha

sonra yazılı anlatımlar ve yaşlı Ercişlilerin vermiş olduğu bilgiler dikkate alınarak Emrah’ın ve sevgilisi

Selvihan’ın Çelebibağı Kale Mezarlığı’nda gömülü olduğu görüşü ağırlık kazanmış ve buradaki mezar 19 Temmuz

1979 tarihinde düzenlenen “Ercişli Emrah Semineri ve Şenlikleri” sırasında büyük bir katılımla ziyaret edilerek

burada gömülü oldukları zımnen kabul edilmiştir.

Ercişli Emrah, 1927 yılına kadar Erzurumlu Emrah’ın gölgesinde kalarak büyük haksızlığa uğramıştır. Hatta bu

Page 5: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

5

tarihe kadar yok sayılmış, bu da yetmezmiş gibi “Emrah ile Selvihan Hikayesi” Erzurumlu Emrah’a

mal edilmiştir. Erzurumlu Emrah’tan başka Emrah adında başka bir halk şairinin olduğunu ilk defa

1927 yılında Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu yazmıştır. Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu, “Erzurumlu

Şairler” adlı eserinde Erzurumlu Emrah’tan bahsederken ikinci bir Emrah’tan bahsetmiştir. Ondan

sonra 1929 yılında Fuat Köprülü aynı fikri teyit ederek hikâyenin Maraş varyantının özetini vermiştir.

Hikâyeye ait ilk tam metin 1937 yılında Murat Uraz tarafından, ikinci metin ise 1958 yılında Ozanoğlu

tarafından neşredilmiştir. Fakat Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi daha önce, bugün aramızda bulunmayan Ercişli

Âşık Davut Telli, Öreneli Eşref Kurt, Mustafa Dağdelen, Süleyman Alan, Çelebibağı beldesi halkından İbrahim

Atilla, Örene Köyü’nden Cemil Dursun ve daha bir çok Ercişli tarafından ev toplantılarında, kahvelerde anlatılır;

Emrah’ın şiirleri okunurdu. 1950 yıllarına kadar bu durum hep böyle devam etmiştir. Toylarda Emrah’ın türküleri

söylenir, oyunlar Emrah’ın türküleri eşliğinde oynanırdı.

Ercişli araştırmacı rahmetli Ali SARAÇOĞLU, daha gençlik yıllarındayken bugün aramızda bulunmayan Âşık

Davut Telli, Ali Derinkaya, Mustafa Saraçoğlu, İskender Alkoç, Halim Çelebi, Akif Kayaer, Eşref Kurt, Şevket

Alkoç, Hafız Asker Coşkun ve Enver Coşkun’dan bir çok şiir derleyerek Emrah mahlaslı şiirleri tartışmaya açtı.

Fethi Tevetoğlu 1938 yılında Mustafa Derlemesi adıyla hikâyenin Erciş varyantını yayınladı. Nuh Kuşçulu

1940, Faiz Demiroğlu ise 1953 yılında Emrah ile Selvihan hikâyesini yayınladılar.

Doç. Dr.Muhan Balı, 1973 yılında Atatürk Üniversitesi yayınları arasında basılan “Ercişli Emrah ile Selbihan

hikâyesi varyantlarının tesbiti ve halk hikâyeciliği bakımından önemi” adlı kitabında, Ercişli Emrah’la ilgili

tespit edilen yedi varyantı yayınlayarak değerlendirmesini yapmış, ayrıca Emrah’ın Şahsiyeti, Yaşadığı Devir, Yer,

İsminin Manası, Halk Şairleri Arasındaki Yeri ve Şiirleri üzerinde durmuştur. Doç. Dr. Saim Sakaoğlu ise l987

yılında Kültür Bakanlığı kitapları arasında yayınlanan “Ercişli Emrah” adlı kitabında ilk defa Ercişli Emrah’ın

olduğu belirtilen şiirleri bir araya getirmiştir. Yine bu kitap da İki Emrah, Ercişli Emrah’ın Yaşamı, Karakoyunlu

Âşık Emrah, Babası, Annesi, Adı ve Mahlası, Mezarı ve Sanatı üzerinde durularak Ercişli Emrah gerçeğine

dikkatler çekilmiştir. Ali Saraçoğlu “Türk Halk şiirinde Ercişli Emrah gerçeği ve Selbihan Hikâyesi

1.Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri” ile Ercişli Emrah’ın Türk Saz şiirindeki yeri ve önemini dile

getirmiştir.

Yine Ali Saraçoğlu, Kültür Bakanlığı tarafından 1999 yılında yayınlanan 648 sayfalık “Ercişli Emrah” adlı

kitabında, Ercişli Emrah’la ilgili bilinen tüm çalışmalardan bahsetmiş ve değerlendirmesini yapmıştır. Konuyu

irdelerken yan tutmadığını belirten Ali Saraçoğlu’nun bu değerli kitabının Ercişli Emrah’la ilgili çalışma yapanlara

büyük bir katkı sağlayacağı tahmin edilmektedir.

Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr. Ali Berat Alptekin tarafından hazırlanarak 2002 yılında Kültür Bakanlığı

yayınları arasında yayınlanan “Ercişli Emrah Bibliyografyası” adlı kitap Ercişli Emrah’tan bahseden kaynakları,

Ercişli Emrah hakkında yazılan kitapları ve yine Ercişli Emrah hakkında yazılmış makaleleri tanıtması açısından

büyük bir boşluğu doldurmuştur. Ayrıca böyle bir çalışma ile Ercişli Emrah’ın Türk Halk Edebiyatı’ndaki önemi de

ortaya konulmuştur.

Ayrıca 18 Aralık 2004 tarihinde Kültür Bakanlığı Opera ve Balesi’nin hazırlamış olduğu “Emrah İle Selvihan”

balesi İstanbul’da sahneye konuldu. Yine Emrah ile Selvihan Balesi 2005 yılında da belli aralıklarla devam ederken

Kültür Bakanlığı’nın Türk büyüklerini tanıtmak ve yaşatmak amacıyla başlattığı çalışmalar kapsamında 2005 yılı

Ekim ayı başında da 120 kişilik sanatçı kadrosuyla bu defa Van Devlet Tiyatro salonunda sahneye konuldu.

Ercişli Emrah’ın Şiirleri

Ercişli Emrah’a ait ne kadar şiir olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Ercişli Emrah’a ait olduğu halde

başkalarına mal edilen bir çok şiir olduğu gibi, hikâye anlatıcıları (meddahlar) tarafından başkalarına ait şiirlerin

de Emrah’a mal edildiği görülmektedir. Bu nedenle bazı araştırmacılarımız tarafından değişik rakamlar ifade

edilmesi yanıltıcı olmaktadır. Önemli olan Emrah’ın ne kadar sayıda şiirinin olduğu değil, hangi şiirlerin Ercişli

Emrah’a ait olduğunun bilinmesidir.

Ercişli Emrah şiirlerini Erzurumlu Emrah gibi, Bayburtlu Zihni gibi, Dertli gibi, Hicrani ve Müdami gibi Divan

Edebiyatı etkili ve ağdalı bir dille değil, bir Karacaoğlan gibi, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi yalın ve halk dili ile, akıcı

bir üslup ile yazmıştır. Emrah’ın şiirlerine herkesin anlayabileceği berrak, duru bir Halk Türkçesi hâkimdir.

Söyleyişi içtendir. Şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın tabiat güzelliklerini ve sevgilisine olan aşkını, özlemini

Page 6: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

6

anlatırken, söylemek istediklerini yapmacıksız ve özentisiz bir dille ifade etmiş, sevgilisi Selvihan’ın

ve yaşadığı coğrafyanın resmini adeta bir ressam gibi kelimelerle çizmiştir.

Ercişli Emrah duygularını ve sevgilisini anlatırken, aynı zamanda şiirlerinde bitki, hayvan ve dini motiflerden

yararlanır. Kullandığı kuş ve hayvan motifleri arasında turna, suna, bülbül, keklik, ceylan, baykuş, kuzu, koyun

yer alırken, dini sembol olarak da Mevla, Tanrı, Hak, Hazreti Muhammed, Hızır, Huri ve Peri sembollerini,

yaşadığı coğrafyada bitki dünyasının zengin olmayışına bağlı olarak sadece gül, menekşe, nergis ve sümbül

adlarını kullanmıştır.

Yıllarca önce bazı araştırmacılarımız tarafından Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah’ın ayırt edilememesi ve Ercişli

Emrah’a ait şiirlerin de Erzurumlu Emrah’a mal edilip yayınlanması nedeniyle uzun bir müddet Ercişli Emrah

gerçeğine ulaşılamamıştır. Dolaysıyla Emrah tapşırması (mahlası) ile yayınlanan tüm şiirler Erzurumlu Emrah

adına yazılmış ve okunmuştur. Son dönemlerde değerli araştırmacılarımızdan bazılarının yaptığı çalışmalar

sonucunda Türk Halk Edebiyatı tarihinde birbirinden ayrı zamanlarda yaşamış iki ayrı Emrah olduğu ortaya çıkmış

ve Erzurumlu Emrah’la Ercişli Emrah arasındaki ayrılıklar da tartışmaya açılmıştır. Ancak bundan sonradır ki,

Ercişli Emrah’ın varlığı kabul edilmiş ve Emrah tapşırması (mahlası) ile yayınlanan şiirler gerçek sahipleri adına

yazılmaya, okunmaya başlanmıştır. Bu yüzden 1927 yılından başlayarak günümüze kadar Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri

Fındıklıoğlu, Prof. Dr. Fuat Köprülü, Hikmet Dizdaroğlu, Prof. Dr. Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu, Prof. Dr. Muhan

Bali, Ali Saraçoğlu, Murat Uraz, Ali Rıza Yalgın, Fethi Tevetoğlu, Sadettin Nüzhet Ergün, Por. Dr. Pertev Naili

Boratav, Mehmet Halit Bayrı, Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Nejat Birdoğan, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr.

İlhan Başgöz gibi araştırmacıların Emrahlar konusuna açıklık getiren çalışmaları çok önemli ve takdire şayandır.

Yapılan araştırmalar sonucunda Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah arasındaki ayrılıkların bazıları şöyle

sıralanabilir:

1- Ercişli Emrah ile Erzurumlu Emrah arasında zaman olarak 200-250 yıllık bir zaman vardır. Ercişli Emrah 17.

yüzyılda, Erzurumlu Emrah ise 19. yüzyılda yaşamıştır.

2- Ercişli Emrah’ın dili Türkçe, Erzurumlu Emrah’ın dili ise Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı bir dildir. Ercişli

Emrah’ın şiirleri Erciş şivesine dayalı bir duruluğa sahip iken, Erzurumlu Emrah’ın dili ise daha dağdağalıdır.

3- Ercişli Emrah’ın öğrenim görüp görmediği kesin olarak bilinmemesine rağmen, Erzurumlu Emrah’ın medrese

öğrenimi gördüğü kesindir.

4- Ercişli Emrah badevidir. Yani Pir elinden bade içtiği belirtilir. Erzurumlu Emrah’ ta bu durum söz konusu

değildir.

5- Ercişli Emrah’ın özlemini duyduğu, üzerine türküler söylediği, ardı sıra gittiği ve bu yüzden başından bir çok

olay geçen bir sevgilisi, Selvihan’ı vardır. Erzurumlu Emrah’ta böyle bir durum yoktur.

6- Ercişli Emrah ve sevgilisi Selvihan etrafında “Emrah ile Selvihan” adlı bir hikâye oluşmuş iken Erzurumlu

Emrah’la ilgili böyle hikâye teşekkülü yoktur.

7- Ercişli Emrah şiirlerinde dünya gerçeklerine, dünya güzelliklerine, tabiata, aşka yer verirken, Erzurumlu Emrah

ise tasavvufla ilgili konulara ağırlık vermiştir.

Emrah’ın şiirleri yıllardan beri başkaları adına yazılmış, başkaları adına okunmuştur. Aradan çok uzun bir zaman

geçmesine rağmen “Emrah ile Selvihan” adlı hikâye, bugün bile Halk Edebiyatı’na ilgi duyanlar tarafından

derlenmekte, şiirleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bununla ilgili olarak bir çok varyant ortaya çıkmış,

şiirleri yeniden yayınlanmıştır. Yakın zamana kadar Ercişli Emrah’ın şiirleri başta Erzurumlu Emrah olmak üzere

Karacaoğlan’a, Kâtibi’ye, Âşık Ömer’e ve Gevheri’ye mal edilmiş ve hayat hikâyesi de zaman zaman Erzurumlu

Emrah’ın hayat hikâyesi olarak sunulmuştur. Bu yüzden eksik bilgiler ve yanılgılar sonucu başta yapılan hatalar

nedeniyle Emrah mahlaslı şiirler üzerindeki tereddütler uzun bir süre ortadan kaldırılamamıştır.

Ercişli Emrah araştırmacılar tarafından önemli bir aşk şairi olarak tanıtılır. Emrah’ta aşk sevgiliye kavuşma

isteğidir, özlemdir. Bu sevgili bir ömür boyu bağlandığı Selvihan’dır. Pir elinden aşk dolusu içerek ona aşık

olmuştur. Şiirlerinin bir çoğunda sevgilisine olan özlemini, ona kavuşamadığı için feryadını, sitemini görürüz.

Yıllarca sevgilisinden ayrı kalması, ona kavuşmak için ardı sıra gitmesi, dağlara, turnalara seslenmesi, seher yeli

ile sevgilisine haber göndermesi ve bir ömür boyu devam eden çileli hayatı Emrah’taki aşkın büyüklüğünü ortaya

koyarken, aşk şiirinde de onu zirveye taşımıştır.

Ali SARAÇOĞLU “Tasavvuf Edebiyatında Yunus Emre ne ise Türk Saz Şiiri’nde de Emrah O’dur” diye

belirtmektedir.

Page 7: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

7

Günümüzde Erciş adı Emrah ile özdeşleşmiştir. Artık Çukurova’nın Karacaoğlan’ı, Kayseri’nin

Seyrani’si, Erzurum’un Sümmani’si, Kars’ın Âşık Şenlik’i nasıl kabul görüyorsa Erciş’in bağrından

çıkmış Emrah da herkes tarafından kabul görmektedir.

Yakın zamana kadar Ercişli Emrah yaşamış mıdır, yaşamamış mıdır, yaşamış ise Ercişli midir değil midir

tartışmasını yapanlar, artık bugün hangi şiirler Ercişliye aittir onun tartışmasını yapmaktadır. Aradan çok uzun bir

süre geçmesine rağmen bugün de genç-yaşlı her Ercişli, Emrah ile Selvihan hikâyesini az-çok bilir, şiirlerini okur.

Bu yüzden olsa gerek Saim Sakaoğlu “Âşık Emrah adlı bir saz şairinin yaşadığının en inandırıcı delili, Erciş ve

çevresinde onun adına söylenen şiirlerin çokluğu kabul edilmelidir. Yaşamayan bir kişinin adına şiir

söylenemeyeceği açıktır.” diye yazar.

Emrah’a ait olduğu belirtilen bir çok şiir değişik sanatçılar tarafından bestelenerek radyo ve televizyonlarda

okunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Dedim Dedi, Tutam Yar Elinden Tutam, Bir Yiğit Gurbete Varsa,

Seherden Uğradım Göl Kenarına, Bir Nazenin Bana Gel Gel Eyledi, Bizim Sahraların Başı, Ağalar

Gurbetten Geldim, Bugün Ben Bir Güzel Gördüm, Gine Bahar Oldu Coştu Yüreğim, Çıktım Yücelere

Seyran Eyledim, Yüz Bin Mihnet İle Bir Bağ Becerdim, Bad-ı Seba Sen Mevlâ’yı Seversen, Gül Muhammedi

Seversen, Katar Katar Olmuş Giden Turnalar

Ercişli Emrah’ın çok sayıda koşması, semaisi ve az da olsa destanı bulunmaktadır.

Bizim sahraların başı

Pare pare duman şimdi

Sevişmesi bir hoş amma

Ayrılması yaman şimdi

Gülün çevresi har m’ola

Çektiğim ah ü zar m’ola

Acep bizi anar m’ola

O kaşları keman şimdi

Arasam yarı bulurdum

Yoluna kurban olurdum

Bir gün görmesem ölürdüm

Gör neyledi zaman şimdi

Erisin dağların karı

Men çekerdim ah ü zarı

Kadir Mevla’m gönder yarı

Gönül ister heman şimdi

Benim aşnam şimdi çıhar

Çıhar da yollara bahar

Emrah’ı odlara yahar

Boyu Selbi revan şimdi

*

Yüz bin mihnet ile bir bağ yetirdim

Yemedim meyvesin el aldı getti

Ağ(a)lar gözyaşımı Ceyhun eyledim

Çalkandı dünyayı sel aldı getti

Yüz bin dert çekmişem bin daha gerek

Çok ömür ister ki bir daha görek

Yarım elden aldı o zalım felek

Hoyrat dost bağınnan gül aldı getti

Nazlı yarın kem habarı geliptir

Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür

Dediler ki dertli Emrah ölüptür

Kimi kazma kürek bel aldı getti

*

Bad-ı seba sen Mevla’yı seversen

Eylen sana deyim ey seher yeli

Bir amanatım var sana vereyim

Götür nazlı yara ver seher yeli

Sen seher yelisen esersin yahın

Her sabah her sabah zülfüne tohun

Selbi’m yuhudaysa oyatma sakın

Sağında solunda gez seher yeli

Emrah’ım der kurdurayım sazları

Fikrime düşmüştür Selbi sözleri

Karadır kaşları ala gözleri

Var muradan yetir sen seher yeli

Page 8: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

8

Uca uca karlı dağlar

Hub eser yellerin senin

Gider yazın gelir kışın

Kar koçar kolların senin

Her yanda ırmağın çağlar

Yener düz ovayı boylar

Yeşil baş sonalar oynar

Çalhanır göllerin senin

Emrah eyder hani yurdun

Ne kem yerde mesken kurdun

Hoş gözledin yahşi vurdun

Kırılsın kolların senin

*

Bugün men bir güzel gördüm

Bakar Cennet sarayınnan

Kamaştı gözümün nuri

Onun hüsn-i cemalınnan

Salındı bahçaya girdi

Çiçekler selama durdu

Mor menevşe boyun burdu

Gül utandı hicabınnan

Bahçanın kapısın açtım

Sanarsın Cennete düştüm

Öptüm koştum helalaştım

Buse aldım yanağınnan

Bahçanın kapısı güldür

Dalında öten bülbüldür

Emrah da bir edna kuldur

Bağışla geç günahınnan

*

Bir yiğit gurbete varsa

Gör başına neler gelir

Sılası hatıra düşse

Yaş gözüne dolar gelir

Bağrıma basayım taşlar

Didemden akıttım yaşlar

Yuvasın terk eden kuşlar

Yuvam der de döner gelir

Emrah eyder Selbi boyun

Huri melek midir soyun

Sürüden ayrılan koyun

Kuzum der de meler gelir

*

Ağalar gurbetten geldim

Geldim ki nazanım getmiş

Sılam bana hor göründü

Salınıp gezenim getmiş

İçmişem ezel şarabı

Gine kavuştur ya Rabbi

Destinde aşkın kitabı

Okuyup yazanım getmiş

Hasret içtik elde bade

Oldu efganım ziyade

Ördek uçtu kaldı ada

Göllerde yüzenim getmiş

Bir daha saz almam ele

Mayılım ben tatlı dile

Top zülfünü ince bele

Tarayıp düzenim getmiş

Bir daha içmeyem bade

Kuzum vermem seni yada

Süt beyaz üstüne sade

Geyinip tozanım getmiş

İstemem bağçayı bağı

İçirdiler bana ağı

Beyaz fese pembe bağı

Bağlayıp gezenim getmiş

Bu dünya böyle kalırsa

Küffardan öç alınırsa

Vadem gelip ölünürse

Mezarım kazanım getmiş

Dün gece gördüm düşümde

Civan duruyor karşımda

Tarihim mezar taşımda

Okuyup yazanım getmiş

Emrah ey der nedir bela

Baba düştüm gurbet ele

Yine saz alayım ele

Eyvah ki nazanım getmiş

Page 9: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

9

Hey ağalar dad gaziler

Dağa kar düştü kar düştü

Gurbet elde yad ülkede

Yada yar düştü yar düştü

Gidin deyin anasına

Öğüt versin sunasına

Körpe kızın sinesine

Bir çüt nar düştü nar düştü

Emrah der yarı sesledim

Uca dağlara yasladım

Emek verdim bağ besledim

Bağa har düştü har düştü

*

Acı bu halime merhamet eyle

Nedir bu cefalar cana zindancı

On dört yıldır hasretini çekerim

Ciğerlerim pare pare zindancı

Felek aldı benden iki kolumu

Diyin yara beklemesin yolumu

Gökte uçan kuşlar ağlar halimi

Eyvah hasret kaldım yare zindancı

Emrah der ki iki didem yaş olur

Münkirlerin kara bağrı taş olur

Gün gelir bu günler geçer hoş olur

Sen kalırsın yüzü kara zindancı

EMRAH İLE SELVİHAN HİKÂYESİ’NİN SONU KAVUŞMASIZ BİTEN

ERCİŞ VARYANTI (ÖZET)

16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başları, Osmanlı İmparatorluğunun içte ve dışta bir çok sorunla karşı karşıya

kaldığı dönemdir. İçte ayaklanmalar ve kargaşa sürerken bu arada İran Şah’ı Şah Abbas da Osmanlı toprakları

üzerinde hâkimiyet kurmak için ordularını gönderiyor, şehir ve kaleler işgal ediliyordu. İşte böyle bir ortamda,

Osmanlı’nın kale kentlerinden biri olan Erciş’te de büyük bir aşkın ilk kıvılcımları atılıyordu. Erciş Kale Bey’i

Miroğlu Ahmet Bey’in Divan Aşığı Âşık Ahmet’in oğlu Emrah, Pir elinden bade içerek kale beyinin kızı

Selvihan’a âşık oluyordu. Sonra bu aşk büyüdükçe büyüdü. Aşk büyüdükçe ayrılıklar ve acılar da ardından

gelmeye başladı. Daha sonra bu aşk, hikâye halinde dalga dalga her tarafa yayıldı.

*

Aradan 350-400 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen bu hikâye, bugün bile Halk Edebiyatına ilgi duyanlar

tarafından derlenmekte, şiirleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bununla ilgili olarak bir çok varyant ortaya

çıkmış, şiirleri yeniden yayınlanmıştır. Bu nedenle Emrah ile Selvihan hikâyesinin yurt içinde ve dışında değişik

varyantları bulunmaktadır. Bunlardan biri de sonu kavuşmasız biten Erciş koludur. Aşağıda çok kısa özetlediğimiz

varyant kavuşmasızdır.

*

Âşık Ahmet ve karısı Erciş’in Aganis Köyü’nde yaşamaktadır. Aganis, içinde üzüm bağlarının, değişik meyve

ağaçlarının bulunduğu ve her tarafından pak suların aktığı küçük, şirin bir köydür. Âşık, Ahmet Erciş Kale Beyi

Miroğlu Ahmet Bey’in divan âşığıdır. Her hafta Cuma günü, Van Gölü kenarında bulunan kaleye gider,

Miroğlu’nun divanında saz çalar, şiirler okur. Emrah adında bir de oğlu vardır.

Âşık Ahmet, her zaman olduğu gibi yine bir Cuma günü konağa giderken oğlu Emrah gizlice onu takip eder ve

konağa gelir. Babası beyin divanında saz çalıp söylerken, Miroğlu Ahmet Bey, kapının aralığından kendilerini

gözetleyen Emrah’ı görür. Divana çağırtır. Ona saz verip çalmasını söyler. Fakat sazı eline alan Emrah, bir vuruşta

sazın bütün tellerini kırar. Bunun üzerine babası Emrah’a bir tokat atar. Miroğlu, Âşık Ahmet’in bu davranışına çok

öfkelenir, bu davranışı kendisine hakaret kabul ederek Âşık Ahmet’i divanından kovar.

*

Babası tarafından tokatlanan Emrah ise, konağı terk ederek üzgün bir halde Aganis’e doğru yola çıkar. Karanlık

bastırınca şehirin dışındaki mezarlığın yanında bulunan çeşme başında uykuya dalar. Uykusunda bir Pir, kendisine

aşk badesi sunarak bunu önce Yaradan’ın aşkına, sonra Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, sonra da Miroğlu Ahmet

Bey’in kızı Selvihan aşkına içmesini söyler ve koltuğunun altından Selvihan’ı gösterir. Emrah, önce Yaradan’ın

Page 10: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

10

aşkına, sonra Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar ve sonra da Selvihan aşkına aşk badesini içer.

Daha sonra Pir kaybolur.

*

Bu arada Miroğlu Ahmet’in divanından kovulan Âşık Ahmet, Emrah’ı bulmak için Aganis’e, evine gelir. Fakat

Emrah’ı bulamaz. Tekrar Erciş Kalesi’ne döner. Durumu Miroğlu’na anlatarak Emrah’ın bulunması için ondan

yardım ister. Bey’in adamları ve Âşık Ahmet Emrah’ı aramaya başlarlar. Sonunda Emrah’ı çeşme başında ağzında

yeşil köpükler, baygın bir halde bulurlar. Babası Emrah’ı uyandırmak için seslenir. Fakat Emrah uyanmaz. Bu defa

sazıyla seslenir. Emrah sazın sesi üzerine uyanır ve babasını Miroğlu’nun divanında atışmaya davet eder. Atışırlar.

Emrah’ın sorularına cevap veremeyen Âşık Ahmet, Emrah’ın badeli olduğunu anlar ve sazını oğlunun önüne

koyarak yenilgiyi kabul eder, köyüne döner. Miroğlu Emrah’ı oğul edinir, konağına alır. Kendisine bir oda verilir.

*

Emrah, bir gün kendisine tahsis edilen odanın penceresinden konağın bahçesine bakarken konaktan çıkan kızları

görür. İçlerinden biri de Selvihan’dır. Onu tanır. Sazıyla ona seslenir ve onu büyüler. Kendisine sesleneni merak

eden Selbihan ise yanındaki kızlara onun kim olduğunu sorar. Kızlar, onun beyin yeni âşığı olduğunu söylerler.

Sonra da Emrah’ı konağın bahçesine davet ederler. Emrah burada kızların isteğini kırmayarak saz çalıp şiir okur.

Emrah, şiirinde Selvihan’ı överken, yanındaki kızları da över. Bu Selvihan’ın hoşuna gitmez. Öfkelenir, Emrah’ı

yanından kovar. Sonra pişman olup tekrar çağırtarak saz çaldırır, dinler. Bu arada Selvihan’ın sırdaşı ve cariyesi

olan Nazlı, diğer kızları bahçeden çıkartıp Emrah ile Selvihan’ın başbaşa kalmasını sağlar. Uzun bir süre Emrah’la

birlikte bir arada kalan Selvihan, ayrılırken Emrah’a bir çıkın altın verir.

Aradan aylar geçer. Emrah ile Selvihan zaman zaman bir araya gelip hasret giderirlerken İran Şah’ı Şah Abbas

Van’ı kuşatır. Kuşatma uzun sürer. Kaledekiler kuşatmaya dayanamayarak teslim olmak isterler. Yaşlı bir nine

ortaya çıkarak kalenin düşmesini ve halkın teslim olmasını önler. Van’ı ele geçiremeyen Şah Abbas’ın askerleri

Erciş’i yağmalamaya başlarlar. Miroğlu Ahmet Bey öldürülür, konağı talan edilir. Bu sırada konağın bahçesinde

gezintiye çıkan Selvihan ile Nazlı’da İran askerleri tarafından ganimet olarak kaçırılır. İran dönüşü esnasında iki

İran askerinin hareketleri Şah Abbas’ın dikkatini çeker. Onları huzuruna çağırtır. Durumu öğrenince iki askerin de

kafasını vurdurtur. O arada Selvihan’la Nazlı’yı görür. Güzelliği karşısında şaşkına dönen Şah Abbas, Selvihan’a

aşık olur. Onunla evlenmek ister. Fakat Nazlı’nın kurnazlığı sayesinde Şah Abbas evlenme düşüncesini İsfahan’a

kadar erteler. Sahat Çukuru’na geldiklerinde Şah Abbas, orada bir müddet dinlendikten sonra kendisine yardımcı

olsun diye oranın beyi Yakup Han’ı da yanına alarak İran’a döner. Yakup Han’ı Hanların başı yapar.

*

Orada bunlar olurken, Erciş’te Miroğlu Ahmet Bey’in öldürüldüğünü, konağının talan edildiğini ve Selvihan’la

Nazlı’nın da kaybolduğunu duyan Emrah, deliye döner. Selvihan’ın kardeşleriyle birlikte onları aramaya başlar.

Fakat Erciş’te bulamazlar. Bunun üzerine Emrah Tebriz’e doğru yola koyulur. O sırada da Şah Abbas, İsfahan’a

varmış ve Selvihan ile evlenme hazırlıklarına başlamıştır. Fakat Nazlı, Yakup Han’a giderek kendilerinin de Türk

olduklarını ve Selvihan’ın Emrah adında bir sevgilisinin olduğunu belirtip kendilerine yardımcı olmasını ister.

Zaman kazanmak için Şah Abbas’ın bir bağ yetiştirmesini ve ancak bu bağın barını verdikten sonra Selvihan’la

evlenebileceğini, aksi halde Selvihan’ın kendisini zehirleyeceğini Şah’a iletmesini söyler. Şah Abbas, Selvihan’la

evlenmek için çaresiz bu şartı kabul eder ve Selvihan’ın bir tasvirini yaptırarak odasına asar..

*

Diğer taraftan Emrah, Selvihan’ı bulmak için Tebriz’e doğru yol alırken dağlara, turnalara şiirler okur, derdini dile

getirir.Tebriz’e vardığı zaman oradaki âşıklarla atışır. Oradan Horasan’a geçer. Orada da atışır. Fakat bir çok yeri

gezdiği halde Selvihan’ın izine rastlamaz. Tekrar Erciş’e dönmeye karar verir. Yol üzerinde Sahat Çukuru’na

varır. Oranın beyi Yakup Han’ın annesi Cevahir Hatun’la tanışır. Ona derdini söyler, nereden geldiğini, nereye

gittiğini anlatır. Cevahir Hatun da Şah Abbas’ın Van dönüşü Sahat Çukuruna uğradığını, yanında çok güzel bir kız

olduğunu ve oğlu Yakup Han’ı da yanına alarak İsfahan’a gittiğini anlatır. Sonra Emrah’a bir mektup yazarak

Yakup Han’a vermek üzere İsfahan’a gitmesini söyler. Emrah da Erciş’e gelmekten vazgeçerek İsfahan’a doğru

yola koyulur.

*

Aradan yedi yıl geçmiştir. Şah Abbas yetiştirdiği bağın ilk barını bir tabağa doldurtarak Selvihan’a gönderip düğün

hazırlıklarına başlanmasını emreder. Bunun üzerine İsfahan’da her yerde düğün şenlikleri başlar. Âşıklar saz çalıp

atışırlar. Düğün şenliklerinin otuz dokuzuncu günü Emrah İsfahan’a varır. Âşıkların atışmalarına katılır. Bu arada

Yakup Han’la tanışır. Ona annesi Cevahir Hatun’un mektubunu verir. İsfahan’a neden geldiğini anlatır. Birlikte

Şah Abbas’ın divanına çıkarlar. Şah Abbas’ın isteği üzerine şiirler okur. O arada Selvihan’ın tasvirini görür.

Şiirlerinde Selvihan’ı ima eden sözler eder. Şah Abbas, okunan şiirlerden Emrah’la Selvihan arasında bir ilişki

olduğunu sezer ve onu öldürtmek ister. Ancak Selvihan Emrah’ın amcası oğlu olduğunu söyleyince bundan

vazgeçer. Daha sonra onların badeli âşıklar olduğunu öğrenen Şah Abbas, Emrah ve Selvihan’ı bağışlar, kendisi

Page 11: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

11

için hazırladığı güveylik elbisesini Emrah’a hediye eder. Ertesi günü, bunu duyan Şah’ın

Hanları itiraz ederler. Hanlar, Emrah ile Selvihan’ın badeli âşıklar olup olmadıklarını

denemek için zehir içirmeye karar verirler. Emrah, Selvihan’ın elinden içeceğini söyleyerek

onun getirdiği zehri içer. Zehir Emrah’ı etkilemez. Şah ve Hanları hayretler içinde Emrah’ı izlerler.

Bu arada Emrah’ın ağzından acı bir koku odaya yayılır. Bu kokunun tesiriyle Emrah ile Selvihan

dışında herkes bayılır. Bir müddet sonra ayıldıklarında şaşkınlıkları devam etmektedir. Şah Abbas,

bunun üzerine Hanları’nın başını vurdurtur. Sonra Emrah ile Selvihan’a bir ferman vererek düğünlerini

yapmak üzere Yakup Han’la birlikte Erciş’e gönderir.

*

Emrah, Selvihan, Nazlı ve Yakup Han, Şah Abbas’ın verdiği hediyelerle birlikte Sahat Çukuru’na gelirler. Bir

müddet orada misafir kalan Emrah ile Selvihan, Yakup Han’a Erciş’e hareket edeceklerini söyleyerek izin isterler.

Yakup Han, onlarla birlikte Erciş’e gitmek için ısrar ederse de kabul etmezler. Emrah, Yakup Han’a kendilerinde

Şah Abbas’ın fermanı olduğunu, bu yüzden kendilerine kimsenin dokunamayacağını söyler ve oradan ayrılarak

Erciş’e gelirler. Yakup Han ise Sahat Çukuru’nda kalır.

*

Emrah, Selvihan ile Nazlı’yı baba evine getirir. Oturur, konuşurlar. Selvihan’ın itirazlarına rağmen Emrah,

düğünden önce Aganis’in üst tarafında, bağlarda bir köşk yapmaya karar verir. Ustalar tutulur, köşk yapılmaya

başlanır. Bu arada Selvihan’ın geldiğini haber alan kardeşleri, Emrah’ın yanına gelerek kardeşleri Selvihan’ı çok

özlediklerini, izin verirse bir müddet için onu evlerine götürüp hasret gidermek istediklerini belirtirler. Selvihan

bunun bir oyun olduğunu bilir, gitmek istemez. Fakat Emrah, onların kendi öz kardeşleri olduklarını, hasretlik

çektiklerini ve bu yüzden haklı olduklarını belirterek Selvihan’ı ikna edip gönderir. Selvihan kardeşleri ile birlikte

baba evine gelir.

Selvihan’ın kardeşleri, ona ve Nazlı’ya büyük bir sevgi gösterirler. Selvihan ve Nazlı gösterilen bu ilgiden

şüphelenmez, dinlenmek üzere odalarına çekilirler. Gece olur. Herkes derin uykuda iken, Selvihan’ın kardeşleri

Selvihan’la Nazlı’yı ayrı ayrı sandıklara koyup amcaları Kuğu Han’ın bulunduğu Tiflis’e kaçırırlar. Kuğu Han

onları çok iyi karşılar. Bu arada Kuğu Han’ın oğlu Mirze Ali Kulu Selbihan’ı görür ve onunla evlenmek ister.

Kuğu Han bunu Selvihan’ın kardeşlerine iletir. Selvihan’ın kardeşleri de bunu uygun bulur. Selvihan bunu kabul

etmez. Kardeşleri ve Kuğu Han ısrar edince mecbur kalır, susar. Bunun üzerine Nazlı araya girerek Şah Abbas’a

uyguladığı yöntemle Selvihan’ı zor durumdan kurtaracak bir şart öne sürer. Bu şarta göre Selvihan, çeyiz olarak bir

halı dokuyacaktır. Yedi yıl sonra halı bittiğinde düğün yapılacaktır. Kuğu Han ve oğlu, Selvihan’ın ancak yedi yıl

sonra evlenebileceği şartını istemeyerek de olsa kabul ederler.

*

Bu arada köşk yapmakla uğraşan Emrah, Selvihan’ın kardeşleri tarafından kaçırıldığını haber alır. Köşk yapımını

yarıda bırakarak Selvihan’ın kardeşlerinin evine gelir. Selvihan’ın kaçırıldığını öğrenir. Selvihan’ı aramak üzere

tekrar yola koyulmak ister. Babası buna razı olmaz. Fakat Emrah kararlıdır. Bunun üzerine babası Emrah’ı yalnız

bırakmayacağını söyleyerek Emrah’la birlikte Selvihan’ı aramak için yola çıkarlar. Önce Erzurum’a, oradan

Erzincan’a, oradan da İran’a doğru giderler. Fakat Selvihan’ı bulamazlar. İsfahan’a giderken yol üzerinde Viran

Bağları denilen yere, oradan da Tiflis’e geçerler. Karşılarına bir bahçe çıkar. Emrah dinlenmek için bu bahçenin

duvarının dibine oturur, babası da ona meyve getirmek için bahçeye yönelir. O esnada kapının üzerinde Selvihan

ile Nazlı’nın tasvirini görür. Hemen geri dönerek Emrah’a müjdeyi verir. Emrah’ı inandırmak için tekrar bahçeye

yaklaşırken nöbetçiler tarafından yakalanır. Bu sırada konakta bulunan Selvihan ile Nazlı, nöbetçilerin bağrışması

üzerine pencereye koşarlar. Sonra Nazlı bahçede olan biteni öğrenmek üzere bahçeye iner. Orada Âşık Ahmet’i

görür ve hemen tanır. Onu konağa alır. Âşık Ahmet, Emrah’ın bahçe duvarının yanında olduğunu söyler. Bunun

üzerine Emrah’ı buldurup getirirler. Emrah sakalları uzamış, perişan bir haldedir. Selvihan Emrah’ı bu halde

görünce “Eyvah felek Emrah’ı ne tez gocalttın” diyerek üzülür, ağlar. Sonra oturup hasret giderirler. O esnada

Selvihan’ı görmek üzere konağa gelen sözlüsü Ali Kulu, Emrah ile Selvihan’ı yanyana oturmuş sohbet ederken

görür. Hemen geri dönerek babasına haber verir. Kuğu Han ve Selvihan’ın kardeşleri konağa gelerek Emrah’ı

yakalatırlar. Kuğu Han, Emrah’ın başını hemen vurdurtmak ister. Fakat Emir Kuğu Han’ın on iki Hanı buna itiraz

ederek önce konuşturulmasını sonra suçlu ise cezasının verilmesini isterler. Emrah, hanların huzuruna gelerek

başından geçenleri tek tek anlatır. Şah Abbas’ın fermanından bahseder. Bunun üzerine Hanlar, Emrah’tan fermanı

göstermesini isterler. Fakat ferman Erciş’te kalmıştır. Kuğu Han itiraz ederse de Hanlar, Şah Abbas’a yazı yazılıp

bunun doğru olup olmadığının sorulmasını kararlaştırırlar. Kuğu Han bu karar üzerine Şah Abbas’a bir elçi

göndermeye mecbur kalır. Bu arada Kuğu Han Selvihan’ın kardeşlerinden gerçeği öğrenir. Fakat Selvihan’ı oğluna

nişanladığı için bu kararından geri dönmez. Bunun için Kuğu Han, Şah Abbas adına uydurma bir ferman yazdırarak

cellatlarına verir ve yirmi gün sonra Tiflis dışında gezdikten sonra geri getirmelerini ister. Hanlar yazının cevabını

beklerken yirmi gün sonra elçi, Kuğu Han’ın verdiği sahte fermanla geri döner. Fermanda Şah Abbas’ın Emrah ile

Page 12: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

12

Selvihan’ı tanımadığı ve cezaları ne ise verilmesi emredilmektedir. Hanlar, gelen sahte fermanı

yanlarına alarak Kuğu Han’ı kararında serbest bırakırlar. Bunun üzerine Kuğu Han, Emrah’ın

sekiz gün halka teşhir edilmesinden sonra dokuzuncu gün öldürülmesi emrini verir. Bu emir

üzerine Emrah, tekrar zindana konulur ve her gün Tiflis sokaklarında halka teşhir edilir.

*

Bu arada oğlunun zindana atıldığını gören Âşık Ahmet, fermanı getirmek için Erciş’e gitmeye hazırlanır. Sonra bu

kararından vazgeçip daha yakındır diyerek İsfahan’a, Şah Abbas’ın yanına gider. Şah Abbas’a Kuğu Han’ın ve

Selvihan’ın kardeşlerinin yaptığını anlatır. Şah Abbas divanda hazır bekleyen Yakup Han’a, Emrah’ı Erciş’e kadar

götürüp düğününü yapmadığı için öfkelenir. Emrah ile Selvihan’ı kurtarması ve Kuğu Han’ın cezalandırılması için

derhal Tiflis’e hareket etmesini emreder. Bunun üzerine Yakup Han, en kuvvetli atlarını ve savaşçı askerlerini

alarak büyük bir hızla Tiflis’e doğru yola çıkar. O sırada Cellat Emrah’ın başını vurmak için hazırlık yapmaktadır.

Hazırlıklar bitip dokuzuncu gün geldiğinde Emrah’ı alıp Kara Dere’ye götürür. Tam başını gövdesinden ayıracağı

zaman Yakup Han ve askerleri yetişerek Emrah’ı kurtarırlar.Yakup Han, Emrah’ı, Selvihan’ı, Kuğu Han’ı ve

diğerlerini yanına alarak İsfahan’a döner. Şah Abbas, Emrah’a yapılanlardan dolayı Kuğu Han’ı ve diğerlerini

cezalandırır. Bir müddet sonra da Emrah, babası, Selvihan ve Nazlı Erciş’e doğru hareket ederler.

*

Emrah, babası, Selvihan ve Nazlı Erciş’e tam yaklaşmışlarken bu defa çevrenin haracını almaya gelen İran

Çapakurları tarafından önleri kesilir. Emrah ve babası olanları ve başlarından geçenleri anlatırlarsa da Selvihan’ı

gören İran Çapakurları onu Emrah’a uygun görmeyerek reislerine hediye etmek üzere kaçırırlar. Bu sırada Emrah

yorgun ve bitkindir. İran Çapakurları Selvihan’ı kaçırınca çaresiz bir şekilde “Baba benim daha dayanacak takatım,

gücüm kalmadı, beni Erciş’e götür” der. Bunun üzerine Âşık Ahmet ve Emrah Erciş’e gelirler. Emrah kısa bir süre

sonra da hastalanır ve yatağa düşer.

*

Diğer taraftan İran Çapakurları Selvihan’ı reislerine götürmek için yol alırken Selvihan bir fırsatını bularak onların

elinden kurtulup Erciş’e gelir.

*

Erciş’te yatağında hasta yatan Emrah’ın hastalığı iyice ilerlemiştir. Zayıflamış ve bitkin bir haldedir. Selvihan’ın

hasreti onu günden güne eritmiştir. Sürekli olarak Selvihan’ı sayıklamaktadır. Bir gün yine ölüm halinde hasta

yatarken aniden yatağında doğrulur ve “Baba Selvihan’ın kokusu geliyor.” diyerek babasından sazını ister. Sazının

teline vurur ve son türküsünü söyler. O anda Selvihan içeri girer. Emrah Selvihan’ın odaya girdiğini görünce

güçlükle başını çevirir, büyük bir özlem ve sevgiyle onu seyreder. Bir şeyler söylemek ister. Ama yapamaz.

Uzunca bir süre bakışırlar. Son bir gayretle elini Selvihan’a uzatır. Ama o esnada son nefesini vermektedir. Eli

yanına düşer.

*

Emrah’ın ruhunu teslim etmesinden sonra Selvihan’ın feryadı Erciş Ovası’nı, dağı, taşı inletir. Hıçkırıkları

yürekleri parçalar. Konu, komşu Emrah’ın evine koşar. Selvihan’ın gözyaşları sel olup akar. Bu acıya daha fazla

dayanamaz. Emrah’ın naaşı kabristana götürülürken O’da cemaatle birlikte kabristana gider. Emrah’ın naaşı

mezara konulacağı zaman ellerini gökyüzüne doğru açarak cemaate döner: “Ey cemaat Allah’ını seven benim bu

yapacağım duaya amin desin” der ve başlar duaya:

- Bizleri, bütün kainatı yoklan var eden yüce Rabbim! Ellerini açan, sana yönelen kullarını boş çevirmeyen rahmeti

ve rahmani bol olan Rabbim! Biz bu dünyada muradımıza eremedik, kavuşamadık... Ne olur, son Peygamber

Hazreti Muhammed (s.a.v) aşkına, diğer peygamberler, evliyalar, enbiyalar hürmetine, Pirler hatırına bu dileğimi

kabul et… Beni Emrah’ıma yoldaş et, canımı al Allah’ım! Biz bu dünyada kavuşamadık, ne olur öbür dünyada

kavuştur Ya Rabbim! Der ve cemaatten helallik diledikten sonra kendisini Emrah için açılan mezarın içine atar ve

ruhunu teslim eder. Feryatlar, figanlar arasında Emrah’ın mezarı yanına bir mezar daha kazılır. Güneydeki mezara

Emrah, arkasındaki mezara da Selvihan defnedilir.

*

O günden sonra Emrah’ın mezarı üstünde kırmızı güller, Selvihan’ın mezarı üstünde de beyaz güller açmaya

başlar. Yörenin ergen kızları bahtlarının açılması için Emrah ile Selvihan’ın mezarlarından aldıkları güllerle niyet

tutmaya başlarlar. Bu inanç gelenek halinde yıllarca devam etti, geldi.

Page 13: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

13

Ömer Faruk Arlı

MENİM MEMLEKETİM

Kekik kokulu karlı dağları, yemyeşil ovaları, bağları; masmavi gölü/denizi, buz gibi suları, köpük köpük dereleri,

Anadolu’nun sıcak insanlarının bulunduğu; gartolu, kelemi, şor balığı (inci kefali), uşkunu, tandır ekmeği (lavaşı),

otlu peyniri ile meşhur, kara gileli üzüm diyarı olarak bilinen Eganis, yani Yeşil Erciş 13. yüzyılda Karakoyunlu

Devleti’nin başkentliğini yapmış; doğu ile batı arasında önemli bir köprü görevini görmekte olan bir serhat

şehridir... Azeri Türkçesinin hakim olduğu bu şirin ilçenin en önemli değeri hiç şüphesiz Ercişli Emrah’tır...

Ercişli Emrah, 17. yüzyılın başlarında bu coğrafyada doğup büyümüş bir Türk halk ozanıdır. Erciş Kalesinin başı

Miroğlu’nun sazcısı Âşık Ahmet’in oğludur.

Komşumuz İran ve Azerbaycan’ı gezerek gördüklerini sade bir Türkçe ile şiirlerine aktaran Ercişli Emrah,

Karacaoğlan tarzı söyleyişi ile tanınmıştır... Halk arasında zevkle anlatılıp dinlenen, Emrah ve Selvihan hikâyesinin

de asıl kahramanıdır. İçtiği bade, yaşadığı sevda, çektiği cefa, yazdığı şiirler, aradan geçen dört asır sonrasına, yani

günümüze kadar ulaşmıştır ulaşmasına da, ne yazık ki Erzurumlu Emrah ile de karıştırılması önlenememiştir.

Okumakta olduğunuz dergi, Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisince 2015 yılında düzenlenen Ercişli Emrah Şiir

Ödülü’nde dereceye giren ve ödülün tertip komitesince yayınlanması uygun görülen eserlerden oluşmaktadır.

Bu yarışmanın en büyük ve en önemli özelliği “ilk” olmasıydı. Ümidimiz odur ki, bu tür yarışmaların katlanarak

devam etsin, Ercişli Emrah’ı kuşaktan kuşağa unutulmadan anlatılsın ve miras gibi gelecek nesillere aktarılsın.

Yarışmanın Seçici Kurul Üyesi ve programın konuğu olmak şahsımı hem duygulandırdı hem de gururlandırdı.

Bundan dolayı müteşekkirim. Yüzlerce eserin arasından ipi göğüsleyen şiiri ve şairi belirlerken bir hayli

zorlandığımı itiraf etmeliyim. Benim gibi diğer jüri üyelerinin de zorlandığını tahmin ediyorum. Zorlandık çünkü

günlerce aynı şiirleri üst üste birkaç kez okumak durumunda kaldık. Buna rağmen, Ercişli Emrah’a ve onun

kullandığı Türkçeye, yaşadığı sevdaya yakışan, aynı zamanda örtüşen eseri belirlemek, bütün bu zorluklara rağmen

güzeldi...

Biz Emrah ile Selvihan hikâyesine değinmeyecek, onu işin erbabı olan araştırmacılara ve yaşayan ozanlarımıza

bırakacak; daha ziyade kullandığı dili ve şiire kattığı değeri ele alacağız...

Miroğlu’nun kızı Selvihan’a âşık olan Emrah,

“Bir nazenin bana gel gel eyledi/Varmasam incinir varsam incinir/

Nazik ellerinnen ince belinnen/Sarmasam incinir sarsam incinir...” diyen Emrah, Şah Abbas tarafından kuşatılan

kaleden Selvihan’ın kaçırıldığını duyar ve aramaya başlar;

“Yüz bin dert çekmişem bin daha gerek/Çok ömür ister ki bir daha görek/Yarım elden aldı o zalım felek/Hoyrat

dost bağınnan gül aldı gitti” Selvihan’ı Erciş’te bulamayan Emrah;

“Katar katar olmuş giden durnalar/Sizler de bilirsiniz hâllarımızı/

Sılada sevdiğim öz anam atam/Deyin gözlemesin yollarımızı.” dedikten sonra bütün âşıkların yaşadığını yaşar ve yollara düşer;

“Emrah emeklerin olmasın heba/Kuluna yardımcı Hazret-i Mevla/

Ricam budur sennen ey bad-ı Saba/Emrah geldi diye bir haber eyle”

Aradan yedi yıl geçer ve İsfahan’da Şah Abbas’ın sarayında bulur kendini;

“Emrah der ki, tundan tuna atıldım/Kul olup da her diyarda satıldım/Selbi’nin elinden yandım, yakıldım/Sende

bencileyin yanarsın Şah’ım” Şah, onların evlenmesine razı olsa da hanları kabul etmez ve Selvihan’ın elinden

zehirli ay içirterek, onu denerler...

“Emrah der ki yar elinden naçaram/El uzatır tülbendini açaram/

Şahlar zeher verse korkmaz içerem/Ko desinler öldü bir yara sebep”

Emrah evlenmek için Şah, tarafından Erciş’e gönderilir. Selbihan’ı bu sefer kardeşleri kaçırır ve amcası oğulları ile

evlendirmeye alışırlar...

Emrah yine yere yolu düşer.

Page 14: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

14

“Ağalar gurbetten geldim/Geldim ki nazanım getmiş/Sılam bana hor göründü/Salınıp gezenim getmiş”

Emrah, Selvihan’ı Tiflis’te bulur ama yakalanıp zindana atılır. Kuğu Han başını vurduracakken Hanları

araya girerek önce Emrah’ın dinlenmesini ister, Emrah sazını alır başından geçenleri anlatır:

“Bize Emrah derler Karakoyunnu

Namertler içinde yiğit oyunnu

Kaz kimin pısmanık erkek boyunnu

Biz Türk’ük Türklükten demanımız var.”

Kuğu Han, onun başını vurdurmaya kararlıdır. Çünkü ferman Erciş’te kalmış, Selvihan’ı da oğluyla nişanlamıştır.

Âşık Ahmet, İsfahan’a giderek durumu Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas’ın emriyle Emrah kurtarılır. Erciş’e

dönerken önlerini kesen Çapakurlar, Selvihan’ı alır götürürler. Emrah hastalanır ve ölüm döşeğindeyken duvardaki

sazını ister; “Baba Selvihan’ın kokusu geliyor” diyerek bir türkü söyler. Bu onun son türküsü olur;

“Emrah’ın sevdiği Selbi sen misen/Sağ elin sinemde gezdiren misen/

Ağır salacamı götüren misen/Namazım kılmaya yar sefa geldin”

Türkü bittiğinde Selvihan odaya girer. Emrah, gözlerini Selvihan’a doğru çevirir ve birbirlerine bakarlar. Emrah, o

esnada ruhunu teslim eder. Selvihan feryadı günlerce Erciş ovasında yankılanır.

Emrah, mezara konulurken Selvihan cemaatten duasına amin denilmesini ister. Ellerini açarak dua eder ve

kendisini Emrah için kazılan mezara atar. Yan yana iki mezar açılır. Mezarlardan birisine Emrah’ı, diğerine de

Selvihan’ı koyarlar.

Evet, rivayete göre, o günden sonra Selvihan’ın mezarı üzerinde beyaz güller, Emrah’ın mezarı üzerinde ise kırmızı

güller açmaya başlar.

Ercişli Emrah’ın belirmesinde; Ali SARAÇOĞLU, Nejat BİRDOĞAN, Fahrettin KIRZIOĞLU, Hikmet

DİZDAROĞLU, Saadettin Nüzhet ERGUN, Cahit ÖZTELLİ, Muhan BALİ ve Saim SAKAOĞLU gibi

araştırmacıların büyük payı vardır. Günümüzde ise bu isimlerin başında Erciş’in önemli bir değeri eğitimci, Ozan

Ahmet POYRAZOĞLU gelir. Neredeyse Ercişli Emrah diye anılacak kadar eserlerini icra eder. Onun yaşaması

için var gücüyle bir çaba gösterir. Bu çabayı gösterirken zaman zaman tek başına kalsa da bundan dolayı ümidini

kesmez bir de kitap çıkarır. Tıpkı merhum Ozanımız Emin TELLİ gibi...

Ercişli Emrah Festivalleri ile konuya duyarlılık gösteren ilçemizin eski mülki idare amirleri; Kaymakamlarımız,

Belediye Başkanlarımız, İlçe Milli Eğitim ve Halk Eğitim Müdürlerimiz ile duyarlı halkımızın gayretleri ve

fedakarlıkları da unutulamaz. Bu halkada en ön sırada yer alan isimler; eğitimci, araştırmacı yazar Selahattin

KOŞAR, Cengiz ALPER, 80’li yıllarda ilçemizde görev yapmış Edebiyat Öğretmenim Emine KARATAŞ ile

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni eğitimci, yazar Cihat ALBAYRAK ile kıymetli eşleri

eğitimci Ayşe ÜNSAL yer almaktadır.

Bahsi geçen isimleri saygıyla anıyor, Ercişli Emrah ile onun hikâyesini (Emrah & Selvihan) ayakta tutmaya matuf

çaba ve gayret gösteren isimlerin giderek artmasını, halenin genişlemesini; 2015 yılında gerçekleşecek olan Ercişli

Emrah Festivali’nin daha görkemli olmasını, ulusal bir platformdan kurtulup uluslararası arenaya taşınarak

kutlanmasını arzu ediyor; başta Erciş Kaymakamımız Sayın Mehmet Şirin Yaşar ve Erciş Lisesi Eski Müdürümüz

eğitimci Osman KAYA olmak üzere programda emeği geçen, katkı gösteren tüm katılımcılara, jüri üyelerine,

eğitimci, araştırmacı yazar Selahattin KOŞAR hocamıza, mahalli sanatçımız Uysal SABAHAT’a, Alper ALP’e,

Halis BAHÇE’ye, İzzet AKAN’A, Sami DEMİR’e, Erciş Anadolu Basın Yayın Birliği Başkanı Barış KUL’a ve

isimsiz kahramanlara sonsuz şükranlarımı sunuyorum...

Şimdi sizi 17. yüzyıla götürüp Ercişli Emrah’ın, Selvihan’a olan dillere destan aşkını anlatan ve günümüze akseden

sedasını kalemiyle bize ulaştıran birbirinden güzel şiirlerin; o görkemli ve tılsımlı dünyası ile baş başa bırakalım...

Yudumladığınız her şiirden Emrah’a ve Selvihan’a bir pay biçin. Biçin ve hayalen de olsa onların mezarlarına girin

ve başuçlarında bir Fatiha, ardından bir şiir okuyun... İhtimal bir beyaz gül yahut kırmızı gülün toprağın bağrını

deldiğini; bir sevdanın gelinlik rengi olan beyaza ve kınalı kuzuların avuç içlerinin de, kurbanlık koçları süsleyen

kına rengine büründüğünü görürsünüz...

Page 15: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

15

Sami Demir

ERCİŞLİ EMRAH

Emrah o denli sevmişti onu, her halde sevmişti…

Selvi’sini yüzünü avuçlarının arasına alabilmek, sevdiğine kavuşmak hiç de kolay değildi.

Bu öyle sıradan bir eylem de değildi o günün şartlarında.

Emrah, Selvi ile güçlüydü; Selvi olmazsa bir anlamım olmaz, diye düşünüyordu.

Neden Tebriz’e Şiraz’a gitmiyorsun, sorusuna cevap aramakla beyninde sentezlediği duygularını şiirlerine

yansıtarak özlem, hasret gideriyordu.

Ve bunu sormasınlar diye duygularını saza, kaleme dökerek şiirler yazıyordu kendi kendine.

Selvi’ye atfen yazdığı şiirleri mısra mısra söylese, sanki her şey düzelecek diye mızrabını sazının tellerine

vuruyordu.

Beraber görenler, kimdi o yanındaki diye sormasınlar diye duygularını aşık edasıyla söylüyordu Selvi’sine.

Emrah susuzdu, yalnızdı.

Selvi’yi gördüğünde bir çırpıda içti gözlerini, son görüşü olabilirdi.

Erciş Kalesi, İran ordusu Şah Abbas komutanlığında işgal edilmişti.

Selvi’si esaret altında acem eline götürülüyordu.

“Seni bir kere öpsem, ilkinin hatırı kalıyordu; iki kere öpeyim desem, boynum bükük kalıyordu.”

Emrah, Selvi’sinin ardından ağıtlar söylüyor, şiirlerine kelime, kelimelere hece arıyordu.

Kısaca; ömrümün geri kalanı diyorum.

Şiirlerinde, türkülerinde Emrah’ın Selvi’ye olan sevgisi, tutkusu, sevenin sevilene cefasının şiirleri diyorum…

Page 16: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

16

Ömer Ekinci Micingirt

ERCİŞLİ EMRAH

Belki izahatın zamanı geldi

Ulvi kavgaların közüdür Emrah

Dünyayı dolaştı Erciş’te kaldı

Önden gidenlerin izidir Emrah

Vahdet istikâmet asra astığı

Sonsuzluk diyârı ayak bastığı

Diriliş döşeği ölüm yastığı

Kulluk makamının özüdür Emrah

Halk içinde Hakk’ı çoklukta yoku

Sâmimiyet öğüt ondaki doku

Her sözü kâinat düşün yaz oku

Gören gönüllerin gözüdür Emrah

Öteli sevdalar mor olur elbet

Ozan özlenince sorulur elbet

Derin okyanuslar durulur elbet

İçli deyişlerin va’zıdır Emrah

Bülbül aşka gelse güle uyanır

Teslime koşanlar Hakk’a dayanır

Hikmetle bezenir aşkla boyanır

Bizim Yunusların sazıdır Emrah

Yönsüze yön veren sözleri merhem

Vuslata koşmuştur gözlerinde nem

Heceleri irfân icabında dem

Bâde içmişlerin gizidir Emrah

Emrah aşk, aşk sesi âşıklar erir

Âşıklar öldükçe tekrar yeşerir

Vakitlere mihenk renge renk verir

Yüce bir milletin sözüdür Emrah

Page 17: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

17

Cihat Şit

BAD-I SABA

“Elinize Emrah’ın yüreğini alsaydınız

Yeniden tutuştururdunuz Süphanı”

Yeşil sarıklı pirler

Yeşil fincanlı badeler aşkına

Emrah’ı sürülmüş toprak gibi eden

Rüyalar aşkına

Kavakların ve üzüm bağlarının

Değirmenlerin ve çayların diyarına

Uzun gecelerin tükenen oyunlarına

Şahlara, piyonlara

Yedi rengin iklimine haykıran Van Denizi

Allah’ın aşkına

Kaç nefer esir etti yüreğini Emrah’ın?

Okunmuş bıçak ağızları

Açılın artık kapıldı bir kere Emrah

Tutuşturun Süphan’ı

Emrah ham Emrah yan Emrah pişecek

Yedi tel ile

Yedi diyar Selvi diyen aşık

Poligon manzaralı yüreğine yazık

Gel dese asfiyalar ve meşayığlar

İnci kefalinin, flamingoların

Emrah’ın, Selvi’nin memleketine

Ne Horasan ne İsfahan

Ne de Şah ve Abbas

Zindanlar ve çürümüş zincirler

Prangalar aşkına

Deliçay’ın ve zamanaşımına uğramayan Zilan’ın

Selvi’nin aşkına

Kaç nefer esir etti yüreğini Emrah’ın?

Okunmuş sular, seller, sözler ve kapanan gözler

Açılın artık kapıldı bir kere Emrah

Tutuşturun Süphan’ı

Emrah hamdı Emrah yandı Emrah pişti

Page 18: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

18

Hakan İsfa Şahin

SEKİZ DAMLA TAVŞAN KANI

Bir gün düşeceğim, güvercinlerin gagasından

BİR GÜN BİR GÜN İNSAN OLMAYAN YANLARIMDAN

SİZE KIZIL GÜLLER, SİZE BÜYÜYEN ACILAR

GETİRECEĞİM

saf dudaklar irkilir, çalkantılı sazlıkta sular durulur

çığlığınız sesime geçsin, iki böğürtlen yaprağı sarmaş dolaş

çayırlardan kavun kokusu gelir. Kan damara secde ediyordur

nerdesiniz, kurbağaların aksi sesi, etimden kopan soğuk parçalar

içimde nilüferler şavkılar, şavkılar kırlangıçlar ikindi güneşinde

ben iç sancılı doğu türküsüyüm, acılar ihlal edilir çekirdeğimde

sular durulmaz, salıncaklar kurulur bebeklerin kanatlarından

battaniyeme sarın beni, soğuk nerede, mavilac nerede, siz nerdesiniz

çitlerin başucundan yalın ayak yürüyerek

toprağa kudurtarak, pantolonlu sancıları çiğneyerek

yalnızlığımın kum saatini çatlatmadan, sesimi örtüyorum dört duvara

sesim kırlangıçların tutunduğu tellerden titriyor

gitmeliyim, ayaklarım nerde, ışık nerede, annem nerde

yeniden sabah olacak tüm şehir uykuda

ters taklalar atmakta cırcır böcekleri, koşasım geliyor

bir şeyler var biliyorum, atın toynağına dal batması gibi

bahçedeki ıslak toprağın kokusunu almak gibi

acıyor bir şeyler, tadıyorum ham meyveyi, sığırcıkların arasından

boynuma suyun gölgesi ilişik, sesim kısılıyor

battaniyeme sarın beni, ışık nerede, siz nerdesiniz

tandır ekmeğinden öperim sizi, parça parça

kasılan gözleriniz inanmışlığımdır, çalar mora

neden korkarız ki sevgili başmışsa toprağa,

Nisa Aşkına, İsfa Aşkına

ya leyteni küntü turaba, ya leyteni küntü turaba

toprak olasım gelir, tahtalar nerde, çukur nerede

çağıldar serzenişimizin yenilgiyi tatmış ceylanları

tavşanlardan kaçarım, kulakları tırmalar şehvetin öpücükleri

utançtan gelir kavgalar, derine derine iner acılar

gelinciklerin arasından, bir köy çocuğu kalır geriye

Bizler, ellerimizde buğday varsa, birinci sınıf acılarız

sığırlaştırılmış, mekanizmaların arasında kaybolurken

u ve v şeklinde yarılır göğsümüz, üstümüz karla örtülür

o ısındığım soba nerde, betonu ısıtan sırtım nerede

eğer acımızın nabzı hâlâ atıyorsa, karanlıklar biraz daha güzeldir

ceylanlar biraz daha hızlı, geceler biraz daha uzundur

sarnıçlar kaplamıştır yollarımızı, itina düşlere düşeriz

dört duvar “namlu gibidir”, vurur da durur göz bebeklerimize

sarhoş bir akşamın geceye sunduğu mezelerdir acılarımız

can nerde, geyikler nerde, bu baykuşlar neden hep kazanan oluyor

Page 19: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

19

usulca içten içe bir balık ağ örmekle meşgul deri altımıza

kurtulmak istiyoruz bu zelzeleden, nasıl da acı veriyor şehrin meydanları

bir slogan gibi düşerse üstümüze yağmur, bu vakitlerde

bu topraktan yaratılmış bedenimi doğaya bırakasım gelir

soğuk yerler mutluluk getirir, diyordum, inanmadınız

şehrin meydanlarından kaçıyorum, yapma çiçekler size karışsın

ben inanmışlığımla kaybettim, artık çobanları düşlüyorum

atam nerede yatar, sürüm nerede, postum nerede

Sevdam, içimde bir nar kalabalıklığına doğru sürüklenir

Page 20: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

20

Abdullah Korkmaz

TOPLANSIN DA GELSİN DERT KÂTİPLERİ

Toplansın da gelsin dert kâtipleri

Doldu gam ırmağı taştı yazsınlar

Bir mazlumun ahı geçti hezarı

Döküp kanlı yaşın saçtı yazsınlar

Usandım da düştüm yârin yoluna

Yürüdüm de vardım Erciş İline

Selamın komadı seher yeline

Bülbül gonca güle uçtu yazsınlar

Şu Erciş’in karla kaplı yolları

Halimi söylese olsa dilleri

Hak lutfetse kalem tutsa elleri

Bir garip buradan geçti yazsınlar

Aşına da deli gönül aşına

Düştüm bir vefasız güzel peşine

Ölür isem eğer mezar taşıma

Bir murad almadan göçtü yazsınlar

Zümrani der seven gönül uyutmaz

Karanlık koynunda geceler bitmez

Derdimi demeye mürekkep yetmez

Kara sevda zehrin içti yazsınlar

Page 21: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

21

Abdurahman BALTA

BİR KOCA OZANA

Hey gidi Koca Emrah, nerde onca çekilen dert

Mihnet etmeden geçiyor zaman, feleğin suyu sert

Çok sular akmış köprülerin altından, pervasız

Bir zorba gitti, yerine geldi sanki bin imansız

Yok, artık ayvazlar; cana kalmamış yoldaş

Çamlıbel’in çamları Erciş’in yaylalarına sırdaş

Katar katar olmuş gider bizim elden turnalar

Çığrışırmış bülbüllerin, gül bahçen olmuş tarumar

Yiğitlerin her biri, göç etti Cennet-ül Kübra’ya

Hoş bir ses kaldı geride, gönüllerin yürekleri sızlamada

Bir çınar yükselirdi sazından, kökleri medeniyete eş

Aslana av çok, kuzguna yakışır leş

Sorardı hani ozan; “kimin yâri, kime yardı?”

Kader buymuş, toprağa yar ettik Selvihan’ı

Emrah olmak gerek, görmek için kayada cevheri

Sevda iklimin gitti, bozgun sardı her yeri

Emrah’ım, kaygılanma, sen Âşık Ahmet’in oğlusun

Fanilik gömleğini yırt at, kıyamda huzur bulursun

Page 22: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

22

Ali Rıza Kaşıkcı

TÜRKÜLER

Sılayı, gurbeti dile getirir

Bazen ağlar, bazen güler türküler

Sevdalı bülbülü güle getirir

Acıyı, hasreti böler türküler

Kimi kilim dokur, kimisi halı

Anlatır bizlere bin türlü hâli

Hem de dertli dertli, ince manalı

Uzaktan uzağa çalar türküler

Edirne’den Kars’a, hep baştanbaşa

Seslenir Konya’ya, Sivas’a, Muş’a

Urfa’ya, Antep’e, Van’a, Maraş’a

Sıcacık bir selam salar türküler

Türküler aş olur, gelir kaşığa

Türküler sermaye, aşka, aşığa

Türküler mirastır, yeni kuşağa

Nefretin pasını siler türküler

Bazen asker yolu gözler bizimle

Bazen Anadolu’yu izler bizimle

Bazen yârimizi özler bizimle

Gönülden gönüle dolar türküler

Türküler içimde serince akar

Kartal olur gökte, ovaya bakar

Toroslar, Tendürek, Ilgaz, Bolkarlar

Ferhat’ça dağları deler türküler

Yemen’de yavrusun yitiren ana

Beşiğe yavrusun yatıran ana

Orduya azığı götüren ana

Yanık yürekleri sular türküler

Rıza’yım, türküler beni anlatır

Sevmeyi iş bilen canı anlatır

Bugünü, yarını, dünü anlatır

Zamanı elekle eler türküler

Page 23: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

23

Eray Özay

DOĞA İÇİN

Benim çocukluğumda çayırlar vardı

Alabildiğine yeşil

Narince bulutlara dokunan

Her renginde insan emeğinin gölgesi olan

Koşulları çetin debdebeli

Yamaçları şirin engebeli

Benim çocukluğumda çeşmeler vardı

Yaylalarda billur kaynakları

Kanalları taştan

Suları soğuk ama ısırmayan

Olukları vardı ölü bedenlerden

Kanı akıtılmamış vadesi dolmuş ağaçlardan

Benim çocukluğumda patikalar vardı

Eğri büğrü iniş çıkış

Hepsinin sonu selametti

Şimdi yollar var alabildiğine geniş alabildiğine uzun

Engin otobanlar

Ama duygusuzlar

Benim çocukluğumda çam ağaçları vardı

Dört mevsim yeşil dört mevsim bahar kokulu

Herkes çam kokardı çocukluğumda

Akşamları yeşil tepelerden inerdi

Babalarımız ağabeylerimiz

Alınlarında ter ellerinde nasır

Evlerinde mısır tarlalarından

nakışlarında töre gizli hasır

Çam diplerinde görürdüm çocukları hep

Çocukları çamlar doğurmuş sanırdım

Çocuk aklımla çam kokuları sarhoşluğunda

Şimdi kimse çam kokmuyor oysa

Yeşil tepeler bomboş ve bomboz

Ahşap balkonlu evlerde otururduk çocukluğumda

Sanırdım bir gün balkondan düşeceğim

Kırılacak ahenkle gıcırdayan tahtalar

Şimdi evler de balkonlarda betonarme

Tahtalar yok

Ama daha çok korkuyorum

Kırılacak diye Kaf Dağı’nın ardındaki son umutlar

Dedem kızılcık bastonuyla koyunları otlatırdı

Aklında akşam sohbetlerinde anlattığı

masalların tınıları

Alnında bir ömür dolaştığı sarp vadilerin izleri

Ensesinde kondar kokularıyla karışık ıhlamur esintisi

Annem çamdan yapılmış sofralarda yufka açardı

Babamın ıhlamur ağacından yonttuğu oklavayla

Kışları karaağaçtan tırmıklara diş

küreklere sap yapardı babam

Ayaz keserken mavi damarlarını ellerinde

Yazları tahta arabalarla patikalardan inerdik

Kışın kızak kayardık özgür çocukluğumda

Kırmızı beyaz olurdu kar taneleri

Çalıların tırmaladığı çıplak kollarımızdan akan allarla

Yaylamız, evimiz, arabamız, kızağımız

sabanımız ağaçtandı

Tırmığımız ağaçtan

Toprağa düşerdi önce tohumlar

Yavaş yavaş büyürken çam fideleri

Yüreğimizde büyürdü çamların balımsı reçineleri

Şimdi betonlaştı kalplerimizde evlerimiz

yollarımız gibi

Yılbaşlarında yapay çam ağaçlarında arıyor

çocuklarımız çam kokusunu

Bizse ağaç diplerinde kozalaklardan koyun yapardık

Çam kabuklarından evler

Düşler kurardık evcilik oynarken

Anne olurduk baba olurduk

Severdik sevilirdik

Ve hep çam kokardık

Kondar: Karadeniz yaylalarında yetişen bir tür yabani

nane.

Page 24: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

24

Hakkı Aytaç

LATİKA

Beni çok önceden vurmuşlar gibi davran

İdam mangasının karşısında aklımdan geçen son isim

Bir faciadan geriye kalan gözle görülür tek iz

Sorgu odasında itiraf edilen tek kelime

Uçurumun kenarında hatırlanan tek şey

La-ti-ka üç hece müteşabih ayetler gibi anlaşılmaz

Latika benzeyişlerle yıkanmış bir ömür

Latika bir kaybedişin öyküsü

Trenden uzatılan bir elin asla yakalanmaması gibi

Operanın işkence kokan anlarını hatırlatır Latika

Latika olmayan bir hayatın teatral sezgisi

Latika olmayacak bir ölümü defalarca yaşatır

Ağlayışlarla sarılıp yeniden hayatı kucaklamaktır işte Latika

Kayıp Hint sokaklarında aşkın tek tek yüzlerde aranmasıdır Latika

Bir ihtimalin ardından ömür üstüne ömür tüketmenin adıdır belki

Gölgelerin dansında unutulan hareketler Latika’nın umutsuzluğudur

Soruların doğru cevaplarının altında bilinmese de hep Latika vardır

Gözlerden bir göz istersin o da sadece Latika’nın milyoner gözlerini

Rupilerin değer biçemediği tek şey Latika’nın ürkek sesidir

Latika! Giderken geriye tek bir söz bile bırakmıyorsun

En saf mercan inciliğiyle getirilen sözler

Sadece ömür boyu yolculuğun tesellisi

Her gün geleceğini bilmeden aynı saatte

Aynı İstasyonda günleri yitirmenin adıdır

Bir bekleyişin en tatlı gülümsemesidir Latika

Öldükten sonra kavuşmak kaderidir Latika’nın

Herkes gider istasyondan Latika bile

Bekleyişin müdavimleri hala ordadır

Page 25: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

25

Ömer Kara

BİZİM EMRAH

Dedim sizin Emrah nicedir, kimdir

Dediler Erciş’te çınardı Emrah

Dedim ne hocadır ne de âlimdir

Dediler aşk ile yanardı Emrah

Dedim zengin miydi, ne yer-içerdi

Dediler garipti, yoksul, naçardı

Dedim yolun hangisini seçerdi

Dediler hak diye dönerdi Emrah

Dedim alkışlar mı köhne düzeni

Dediler bu çağın dik baş ozanı

Dedim asri miydi fikri, izanı

Dediler yarına fenerdi Emrah

Dedim hakkın dergâhına yar mıydı

Dediler olmasa ‘kulum’ der miydi

Dedim yüreğinde kini var mıydı

Dediler dosta can sunardı Emrah

Dedim bir de varmış güzel dilberi

Dediler ayrıdır dilberin yeri

Dedim epey aradı mı o yâri

Dediler her sözde anardı Emrah

Dedim neler idi lisan-ı virdi

Dediler halkıydı en büyük derdi

Dedim dostlar hani size ne verdi

Dediler çağlayan pınardı Emrah

Page 26: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

26

Birkan Akyüz

AĞLAR

Sevdamı ben sana nasıl anlatsam

Usul ağlar, erkân ağlar, yol ağlar

Yârim saçlarına uzanıp yatsam

Zülüf ağlar, perçem ağlar, tel ağlar

Ah senin aşkınla düşerim nara

Bağrımda açıldı onulmaz yara

Bülbül figan eder o nazlı yara

Lale ağlar, sümbül ağlar, gül ağlar

Gönül bir çocuktur; naz eder, küser

Yokluğun keskin bir bıçaktır, keser

Özlem tayfunları ruhumda eser

Boran ağlar, rüzgâr ağlar, yel ağlar

Sitem yağmurları dolar elime

Kalemden dökülür birkaç kelime

Hasretle beslenmiş garip halime

Gurbet ağlar, yaban ağlar, el ağlar

Şiirlere sığmaz, söze çok olur

Sabır taşı çatlar, cana tak olur

Yanar kara bağrım, söner, yok olur

Ateş ağlar, alev ağlar, kül ağlar

Özlemim tutuşur ağıt yakılır

Gökler sağnak sağnak yere yıkılır

Gözüm yaşı yüreğime dökülür

Nehir ağlar, ırmak ağlar, sel ağlar

Aşk yağmuru sinesine sarılır

Silem desem dideleri darılır

Akar gider mavilerde durulur

Derya ağlar, deniz ağlar, göl ağlar

Page 27: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

27

Murat Tapar

KEŞKE DİYEMEDİM

Gönlümü kıranları kim anlar

Gözyaşı döktüğüm al kanlar

Adalet diyen çobanlar

Güdüldüm de keşke diyemedim

Sabrım açar nergis, gül, lale

Sığındığım bir kuru kale

Yağmur çamur garip hale

Büründüm de keşke diyemedim

Aşkta tomurcuk filizlenirim

Melanet hırkasında temizlenirim

Maşukun ahında gizlenirim

Yandım da keşke diyemedim

Bir hal oldu sevenlere

Gurbete yangın verenlere

Küllerini savurup gelenlere

Sustum da keşke diyemedim

Çocukluğum hayallerime yanıktı

Yüreğim gördüklerime tanıktı

Vicdanım heyecanıma sanıktı

Büyüdüm de keşke diyemedim

Ne ümitlerim kaldı yarından

Gittin gideli yanarım narından

Maziye dalarım varından

Sevdim de keşke diyemedim

Umudu ektim bir kara günde

Sevdaları gönderdim artık sürgünde

Koşamadım yarına, kaldım dünde

Üşüdüm de keşke diyemedim

Çocukken sığamadım ideallere

Bir güvercin kanadında hayallere

Yaprak yaprak sonbahar güzlere

Nefes verdim de keşke diyemedim

Çok günler geçirdim bu handa

Namertler gördüm bu meydanda

Irmak ırmak gözyaşım ruhumda

Islatmadı da keşke diyemedim

Bir çağa eriştim ki sırdan sırdaşa

Güneşte üşüdüm kardan kandaşa

Bir ömür geçirdim yardan yoldaşa

Öldüm de keşke diyemedim

Page 28: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

28

Ali Cem Akbulut (Rüsvai)

DEDİM DEDİ

Dedim ala gözlüm bu can aşığın

Dedi aşk ehline azabım vardır

Dedim niyazgahım aziz eşiğin

Dedi ziyarete mihrabım vardır

Dedim gece gündüz adındır virdim

Dedi senin gibi niceyi gördüm

Dedim derbederim hiçliktir yurdum

Dedi nice meczup ahbabım vardır

Dedim nefesindir bizim demimiz

Dedi uğunursun olmaz emimiz

Dedim bahri aşka saldık gemimiz

Dedi bir tufanlı girdabım vardır

Dedim güzellere evvelsin sonsun

Dedi benim ile olamaz ünsün

Dedim şeş cihette görünen sensin

Dedi mecnunlara serabım vardır

Dedim kapılmışım ezel çığrına

Dedi kirpik okum değer bağrına

Dedim canım kurban olsun uğruna

Dedi aman bilmez kasabım vardır

Dedim cevr etmek ne ey saçı leyla

Dedi güzellerin töresi böyle

Dedim cemaline müyesser eyle

Dedi ağyar görmez nikabım vardır

Dedim kerem eyle visalden bana

Dedi firkat ile gez yana yana

Dedim Rüsvai’yim gulamım sana

Dedi nice nice harabım vardır

Page 29: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

29

Mustafa Yılmaz Boz

DELİ GÖNLÜM GERÇEKLİKTEN IRAMA

Deli gönlüm gerçeklikten ırama

Yalan yanlış hayal kuran olursun

Biliyorum aşkta gurbet zor ama

Gittikçe sılaya varan olursun

Hakka çalış biraz zamanın varken

Güneş dünyasına doğmuyor erken

Bir aşkın elinden kurtuldum derken

Bir aşkın elinden kerem olursun

Gönül sevgi bekler arzuman değil

Bekler sadakati her zaman değil

Girsen aşk bağına bahçıvan değil

Dostun gül bağına deren olursun

Cilt cilt kitap olsam yetmem ben bana

Kurtla körpe kuzu gelmez yan yana

Kahıroğlan kanma insan oğluna

Cahil cugaraya yaran olursun

Page 30: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

30

Erdal Ercin

SEN GİDERSEN ÖLÜRÜM

Aman desem, bağışlasan suçumu

Biliyorum, sen gidersen ölürüm

Düşündükçe tutam tutam saçımı

Yoluyorum. Sen gidersen ölürüm

Gönül taşı oturmazsa yerine

İnsan canı teslim etmez birine

İpin ucu sende diye derine

Dalıyorum. Sen gidersen ölürüm

Kudretim bu; karıncanın kararı

Yırtınsam da dokunmuyor yararı

Bütün kârı veriyorum, zararı

Alıyorum. Sen gidersen ölürüm

El aleme göre her şey numara

Kimi görsem çatıyorum bu ara

Deli başı alıyorum, duvara

Çalıyorum. Sen gidersen ölürüm

Bir denklemi bıçak gibi saplıyor

Çöz diyorsun, beni korku kaplıyor

Çarpıyorum, çıkarıyor, topluyor

Bölüyorum. Sen gidersen ölürüm

Kış gelince derelerin buzuyum

Yaz gelince kayaların tuzuyum

Bir sürüde bir başına kuzuyum

Meliyorum. Sen gidersen ölürüm

Benim rızkım alın teri, bilekten

Kul başına ne gelirse Felek'ten

her hatamı geçiriyor elekten

Eliyorum. Sen gidersen ölürüm

Çentik attım tabancamın sapına

Hodri meydan! sülalenin topuna

Seni alıp kaçırmaya kapına

Geliyorum. Sen gidersen ölürüm

Estirince ayrılığın iklimi

Tutamadım, açık ettim saklımı

"Gitmez" diyor, "gider" diyen aklımı

Çeliyorum. Sen gidersen ölürüm

Bilmeliydim, başımdaki huniden

Sinirlerim darma duman, yeniden

Hiç sebepsiz, birden bire, aniden

Gülüyorum. Sen gidersen ölürüm

Bir şairin sermayesi kelâmı

Dil dökeyim, kesme benden selamı

Gözlerini görmüyorsam belâmı

Buluyorum. Sen gidersen ölürüm

Kaç zamandır bozamadım orucu

Gönül hasta, şiir yazmak yorucu

Ölçü düştü, topallıyor bir ucu

Siliyorum. Sen gidersen ölürüm

Zalım poyraz heder etti gülümü

Irgaladı; yaprağımı, dalımı

Yatıp kalkıp Allah'ımdan ölümü

Diliyorum. Sen gidersen ölürüm

Sicim gibi döküyorum, yaşları

Gözyaşımla yıkıyorum taşları

Yırtıp göğüs kafesimi, kuşları

Salıyorum. Sen gidersen ölürüm

Gam yokluyor, kahır boydan aşıyor

Kalp tekliyor; ritim nabız şaşıyor

İkide bir merdivene düşüyor

Kalıyorum. Sen gidersen ölürüm

Çıldırmaya ayarladım, zamanı

İntihara kilitledim, dümeni

Bastım evin ortasına, dumanı

Soluyorum. Sen gidersen ölürüm

Gitme! Susuz bırakırsın bağımı

Kurutursun; fitilimi, yağımı

İpi alıp kıl boynuma düğümü

Doluyorum. Sen gidersen ölürüm

Eve gelip beni ipten indirme

Kararlıysan faydası yok, kandırma

Gideceksen yarı yoldan döndürme

Ölüyorum. Sen gidersen ölürüm

Page 31: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

31

Gülten Tellioğlu

NE YAZAR

Aşılmaz dediler yârin yolları

Bedeli hasretlik olsa ne yazar

Kapının ardına sürmüş yılları

Geçmişe vefasız kalsa ne yazar

Tükenmez derdimi beyana durdum

Kederler içinde bağrıma vurdum

Pervane dünyadan cananı sordum

Aşk od ‘unda yüzüm, solsa ne yazar

Ol nazlı cananı gelir sandığım

Mahitap hüsnünü görüp kandığım

Hicran ateşiyle köz köz yandığım

Beni dertten derde salsa ne yazar

Ömür denilen çatlak bardak sanki

Sırat ’tan aşağı düştüm zaman ki

Bir avuç küle döndüğüm o an ki

Encamımı hüsran alsa ne yazar

Bilindik bir acı değil bu başka

Sırtımı dayadım dağ gibi aşka

Eyüp gibi sabrım, olsaydı keşke

Umudu hasretin çalsa ne yazar

Beddua edilmez geri dönermiş

Nefret ateşi gün olur sönermiş

İnsan olan hep sevgiyi önermiş

Yalandan yüzüme gülse ne yazar

Öfkeyle kibirle eğdin başımı

Defalarca kırdım sabır taşımı

Gözümden yüzüme akan yaşımı

Kahırlar içinde silse ne yazar

Vefayı sevgiyi küle döndüren

Beyhude işlerle ömür çürüten

Gözlerine sisli perde çekilen

Ferhat gibi dağı delse ne yazar

Dilhanî, efkârdan olsan da heder

Bitmez mi sanırsın bu gam keder

Buncadır çektiğin çileler yeter

Vefasız kabrini bulsa ne yazar

Page 32: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

32

Murat Demir

GÖNLÜNDE SEVGİ OLANIN

Gönlünde sevgi olanın

Karada akı bulanın

İnsanın özün bilenin

Can yoluna feda olsun

Şu dünyanın tüm malını

Saçsam salını salını

Sormadan bilen garip halini

Can yoluna feda olsun

Aman hey çileli başım

Bir gün doğru gitsin işim

Nokta sırrısın kardaşım

Can yoluna feda olsun

Be altında duran nokta

Sana mana veren nokta

Kamu mülkü kuran nokta

Can yoluna feda olsun

Şu âlemi seyr eden

Leyl ü Nehar devr eden

Kahhar adıyla kahr eden

Can yoluna feda olsun

Murat olup geldim tene

Çok yer gezdim döne döne

Söz geçiren aya güne

Can yoluna feda olsun

Page 33: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

33

Umut Maminoğlu

ÜSTADA

Bu nasıl sevda bilmem, noktanda neler gördüm

Yedi zindan içinde ömrünü eler gördüm

Hak narında yanarken cemalin güler gördüm

Bir daha yanmam diye kül ağlıyor Üstadım

Aslı hakka olmalı, her zerrede çabanın

Duyulmayacaksa sesi yörük soylu obanın

Dağlardan getirmezse türküsünü çobanın

Ne yapacak esip de, yel ağlıyor Üstadım

Ne fermanca buyrulur, ne bülbülce şakınır

Ne söylenen dinlenir, ne yazılan okunur

Öyle öksüz kalışı, bana nasıl dokunur

Kırk yerilen kırılan, dil ağlıyor Üstadım

Hicap duyar su kıraç tarla bulup akmazsa

Toprak utanır elbet, tohum başak çıkmazsa

Gül onu anlatmazsa, kokusuyla kokmazsa

Can suyunu taşıyan dal ağlıyor Üstadım

Gök kubbemde yankıdır yüreğinin atışı

His deryamın üstüne yakamozlar katışı

Ne kadar sürer daha kır atların yatışı

Zaferden aşınmayan nal ağlıyor Üstadım

Asmalı Mescit Sokak hicabından tütesi

Yorar durur aklımı, ben ve benden ötesi

Örümceğin ağına kök salıp da bitesi

Aşka kurban olmazsa gül ağlıyor Üstadım

Abdülhakim Arvasi adı kutlu bedenden

Arınır cümle beşer, türlü niçin nedenden

Elif şikayetçidir yüz sürmeden gidenden

Cim ağlıyor ardımdan “Zel” ağlıyor Üstadım

Ağlamak gerek artık, utanmak desen az

Çatlat kabrini usta, sen yine şiirler yaz

Vurmuyorsa tezene, Veysel’ce değilse saz

Tınısı dökülmeyen tel ağlıyor Üstadım

Adem olsun diyerek müsebbibi her âhın

Şeytan hala bekçisi kapımdaki günahın

Kalkmıyorsa el hakka, seherinde sabahın

Semadan mahrum kalan el ağlıyor Üstadım

Page 34: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

34

Ahmet Coşkun

NE ANLAR

Başın tanrı göğsüne koyan dağlar

Bu da töre adet mi hey ağalar

Seveni yolda bırakıp ağlarlar

Yar derdini anlamayan ne anlar

Hasrete gurbete salar sevdayı

Gelin eder günsüz telli turnayı

Oturup muhabbet kurar sofrayı

Aşka düşmeyenler aşktan ne anlar

Yaralanıp yar düşmez mi yollara

Can hesabı sorulmaz mı onlara

Kolları boşta koyan kör kullara

Hakka öz vermeyen sözden ne anlar

At atlayıp bayrağın koşturmayan

Sevda yolunda beden biçtirmeyen

Kudret pınarından su içtirmeyen

Gölgede beleş vatandan ne anlar

Sana bana sır yukarıda ayan

Asırdır gaflet uykusundan uyan

Ayrı gayrı yol yoktur bu yol insan

Dört nebi bilmeyen dinden ne anlar

Page 35: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

35

Emrullah Bedir

BANA ÇOCUKLUĞMU GERİ GETİRİN

Büyüyünce geçer zor günler derdim

Şimdi ıstırabım çok daha derin

Masallar okurken ümitlenirdim

Bana çocukluğmu geri getirin

Canımı yakmazdı aşkın acısı

Bilmezdim ne demek hasret sancısı

Şimdi yolcu gitti gönlüm hancısı

Bana çocukluğmu geri getirin

Tarladan dönerdim bedenim yorgun

Gülmeyen günlere yüreğim kırgın

Yine de değildim hayata dargın

Bana çocukluğmu geri getirin

Yarınlarda sevinç aramıyorum

Kaf Dağı nerede soramıyorum

Artık hayal bile kuramıyorum

Bana çocukluğmu geri getirin

Derede, tepede çoban olsam da

Kuzular melerken hüzün dolsam da

Oyun oynamasam, yalnız kalsam da

Bana çocukluğmu geri getirin

Ömrümden azalan manasız yıllar

Çıkmaz sokaklarda kaybolan yollar

Ümidimi çalan insafsız kullar

Bana çocukluğmu geri getirin

Page 36: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

36

Mustafa Yaman

İNCE

Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz

Demiş deyen bundan yüz yıllar önce

Bir koltuğa çöküp adam olanlar

Koltuktan inince anlarlar anca

Olan değil, mutlak olacak bahis

Edilmezse eğer yaşanır yeis

Demeyin sakın ha, bunda yok beis

Bilinir mutlaka tahttan inince

Sayın ki makamdan geçenler nerde

Biz avuç açmadık asla namerde

Bre şaşkın namın geçmez her yerde

Koltuktan inince görülür bence

Asıp kesmek elbet koltukta geçer

Fakire hor bakar, zengini seçer

Kılıcı keskindir her yeri biçer

Ayılır önüne melek gelince

Heybende var ise azıcık azık

Sonunda kendine etmezsin yazık

İnsana insanca baktıysan nazik

Yüzün güler haklar helal olunca

Yamanım sözümü derim engine

Beğenen beğensin koysun dengine

Çıkar için avuç açmam zengine

Rabb’im köprü koymuş kıldan pek ince

Page 37: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

37

Mehmet Can Eren

GARİP BÜLBÜL

Garip bülbül olup da aştım Türkmen yolunu

Taştı dağların ak dumanı, göğsüme doldu

Bir çift kumru gördüm pınarda, şaştım yolumu

Düştü aklıma yârin aşkı, bağrım tutuştu

Gözlerin boncuk olmuş bakar dal arasından

İşlenmiş eynin ilmek ilmek kar beyazından

Kanıyor gönlüm oluk oluk yâr yarasından

Seni anıyor türkü türkü, garip bülbülün

Açma kanadın yüce dağa, melek olursun

Dökme yüzüne perçemini, sonum olursun

Vurma gönlüme hançerini, kanlım olursun

Viran sinemde sarmalarım, boğuyor telin

Sarhoş misali döndürürsün gülüşün görsem

Konsam yanına ağlatırsın, konmasam öldüm

Ayılırım kahve gözünden bir yudum alsam

Tutsam belini ağlatırsın, tutmasam öldüm

Soltoğlu murada süzülen bir garip kuştun

Nicedir kırıldı kanadın, ummana düştün

Sevda çöllerinde vurulup, beriye geçtin

Dizinde derman da kalmadı, nerelerdesin

Page 38: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

38

Zeki Altın

KENDİMİ OKUMA KILAVUZU

1. uzun sardunya bahçelerini geçerken

-----kendime uğrayışımın ilk günü

ben merhamet uzuvlarımın

çürüdüğüne inanmadım

inanmadım hiçbir insanın

gece yarısı uyurken dertlendiğine

dilimin kireçlenen sözcüklerinde

hep adını aradım yarım yamalak

bitkin takatimle bir şiiire kadar

sorduğumda tüm çocuklar evsizdi

bu çaresizliğimi affet Allah'ım

elimin tutmaması bir çocuğun elinden

bir acı olarak yetebilir bana ömrümce

tüm şairler yalan söylüyorlar, duydum

gökten hiçbir kuş memnun değildi oysa

denizden esse de meltem

yanaşamıyor hiçbir sevgilinin saçlarına

2. mülteci yalnızlığıma dayanan

---çocuk ağrılarım ve ilk sabah

sınırlarını gözlerinin ihlal ettiği sevdam

bir ihtilal sonrasını yaşıyor çaresizce

-mecnun bunun neresinde

-leyla neresinde

aşkın kurak bakışları kutsarken gönlü

bırak tüm sözler kifayetsiz kalsın

elinden kevser aksa bir nehir

akışı gibi yüreğim tazelese kendini hep

susmaz hiçbir saat geçerken ellerimden

bana seni hatırlat! desem ki seni

hatırlat bana ilk gördüğüm çiçek gibi

narin bir bahar, yahut kış kardeleni

Page 39: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

39

Muhammed Fatih Yıldız

BENİM ŞEHRİM

benim şehrim diye başlayan bir roman yazılıyor. oysa

orası şehir değil. köy.

Gülüşümün kenarına tüneyen

o titrek zehri

Kışın, o bağırtıcı çiziklerini

Aşarak, dururdum;

Bestelenmiş köylerin,

Yiğit, gülizar kızlarına karşı.

Bükülen kırgın bileklere,

Taştan mekteplere

Barış sembolü bayraklara tutunarak;

Zamanı ağlardım seslerimden

Kursağımda, çocuk çığlıkları kalmazdı,

Yırtık damarlarımdan zemberek;

Emmezdi kanımı.

Nefreti hazmettiren yeşillik soldururdum,

Arzın semayla birleştiği yerde

Enlenip büzülürdüm.

Mezar taşlarından sakınarak,

Korkuya katardım ayrık sesleri.

Çoban cesetlerini, ölüşlerine kusardım.

Karnı deşilen zahirlerin,

Boyun iplerinin, kan kırmızısının;

Önüme açtığı genişliği sarardım.

Şimdi, bulunmaz çopur yüzlere

Denk gelecek bir sarkıt.

Bizi, öfkeli sahnelerden

Kundura çivilerinden,

Donuk köprülerinden gözlerin

Ayırmaz, güçlü kalemler.

Zafer sarhoşlarına bozgun,

Bıkkın, rahatsız ve azgın necisler saçmak

Soluklatmaz bizi.

Soluklatmaz, bendeki kırgın güneşleri.

Ey, sesi kısılan boz anlatıcı!

Söyle ne deniyordu bu anda;

Akşam, kapanışlarımı boğuyor.

Vakit, zihnimi keskin bıçakların

incittiği anlarda duruyor.

Donuyor tanınmaz çehreler,

Tıfıl kalmış veletler,

Yerle bitişik, eli havanın yoğunluk

kıvamına denk düşen sefiller

Bir tek, parlayan bir boyut

işleniyor, sararmış parmaklarıma.

Sıkıyor bendeki bastırık kımıltıları.

Sıkıyorum, demirden seslerin

beyaz kokularına karışan

dişli bir ayrıntı oluyorum,

Boşluğun ağrısına vuran.

İhtilafların, o keskin, boş kokusundan.

Yanık inadından duruşların

Uzansak, dağların karda kalmış yerlerine.

Şehrimize, davarların yayıldığı

dingin anlarda duruyor vakit.

Bir ekin olsak, diyoruz

Süleyman olsak.

Havaya denk düşen eller

Kardeşimiz yeniden

Beyhude coşkulardan arınsak;

Toplanıp zakkum ağaçları birden

İçinden ırmaklar akan

Firdevslere dönüşse;

Artık, ne boş bir söz orada

Ne güneş, ne zemheri.

Yalnız, selâm.

Page 40: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

40

Ömriye Karataş

AYABAKANLAR GÜNEŞE DÖNDÜ YÜZÜNÜ

nasırlı elleriyle

turuncu fiat traktörüyle

alın teriyle

hayat veriyor

bereketli Anadolu toprağına

elinde çapası, tırpanı

Yüreği çalışkan

eli cömert

anadolu adamı

çiftçi babam

kalmış düş bahçelerinde

kurak topraklara

can suyu veren çiftçi babam

varsam çalsam

ahşap tokmaklı kapısını

olur mu yine umudum ayabakan tarlası

gündeliğe gider anam

pamuğa, tütüne

mevsimlik hüzünlerle

yirmi beş kuruşluk yevmiye ile

Kızına alacak ahşap çeyiz sandığı

Sahi bu sandığa ne girer ana

leylek göçleriyle

ben de göçer miyim

senin yuvandan

hüzne yaprak döker miyim ana

sorular da tarladaki korkuluklar gibi

korkutur bazen insanı

cevaplamıyor anam

pamuğa gidiyor beyazlarla

yüzünü neden saklıyor anam

güneş yakıyor düş kırıklıklarını

evde nakış işliyor büyük abam

gün dönüyor

ayabakanlar dönüyor

yüzünü güneşe

dönüyor

üzümler şaraba

başaklar buğdaya dönüyor

hareli mintanım

canfes kumaş aynalı pullum

erguvan baharıyla

gelin duvağına

ilk gecenin kara yasına

söyle anneme

al gömlekler

cam göbeği maviler giymem ben

toprağın kokusunun huzuruyla

tohumunu savuruyor babam

öğütüyor buğdayını

derin hazlarla

dal dal, çiçek çiçek

çiçeklenmiş içimde

çocukluğumun ayabakan tarlaları

köstekli saatin

hep ayrılık saatlerine mi ayarlıydı

güzel babam

narımızı, turuncumuzu

şekerpancarımızı, buğdayımızı

kolzamızı, haşhaşımızı, arpamızı

alıp götürdü boranlar

yolların kavşağında susmuş

beli iki büklüm anam

kanatlanıyor

yırtıcı kentlerin göç ülkesine

telli turna

tarlamızda otlar yabancı

sesim yabancı

meşe palamudunda ağlıyor ibibik kuşu

süleymana haber mi getirdin Belkıs’tan

çocukluğumun elçisi ibibik

sus sus sen de sus

sustu nasıl olsa

bir dağ gibi sustu

viran bağlar

koyup gittiler

ibibik ötüşleriyle toprağı

suyu havayı

şehirlerin ağır gölgelerindeki gecekondulara

başkalarının hayatlarına

boşluktur hazanda

ibibiğin meşe palamudundaki yuvası

bense güneşe dönüyorum yüzümü

oturmaktayım ayabakan tarlasında

bakıyorum tarla kıyısından

çatlamış toprağa

dudağımdaki zamanın külleriyle

karacalar iniyor

baba bak

karacalar

çocukluğumun dağının eteğinden

ekim nöbetleriyle

biçerdöverler girmeden

ağustos gelince

yeniden yürüyelim

ayabakan tarlalarında

her insan özüne döner bir gün

döner toprağa

içimde aya bakan

bir çocuk ağlıyor

ayabakanlar

güneşe yüzünü döndü

gel artık

göç yörüngelerinde

yolunu kaybeden kuşlarla

eskimeden çocukluğumun masum yüzü

Page 41: Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Ercişli Emrah Özel Sayısı

- hayal bilgisi 16

41

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi olarak,

Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nün gerçekleşmesinde katkıları olan aşağıdaki isimlere

teşekkür ederiz.

Erciş Kaymakamı

MEHMET ŞİRİN YAŞAR

Ana Sponsor:

OSMAN KAYA

Sponsorlar:

HALİS BAHÇE

YILMAZ ŞİT

İZZET AKAN

Medya Sponsoru:

FOTO CAFER

Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi

Ercişli Emrah Özel Sayısı Sponsoru:

BAHATTİN SAMİ DEMİR

Seçici Kurul Üyeleri:

AYŞE ÜNSAL

SELAHATTİN KOŞAR

OSMAN KAYA

ÖMER FARUK ARLI

Sunucular:

BARIŞ KUL

GÜLŞEN ÇAĞAN