HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... ·...

536
HALK EDEBİYATI KAVRAMI Türkçede, Tanzimat'tan (1839) sonra kullanılmaya başlayan edebiyat terimi, daha önceki zamanlarda edeb ilmi adıyla tanınıyordu. Şinasi ve Namık Kemal gibi Tanzimatçılar Batı'da gördükleri anlayış ve uygulamalardan yola çıkarak edeb ilminin geniş kitlelerin eğitilmesinde ve birbirine kenetlenmesindeki işlevine de özel bir önem vererek bu edeb ilmi için "edebiyat" kelimesini kullanmaya ve yeni anlayışı bu ad altında ifade etmeye başlarlar. Dilimizde "edebiyat" şeklindeki kullanım 1860 sonrası yaygınlaşır. Bu dönemde Şinasi'nin atasözü derlemeleri, Ziya Paşa'nın Şiir ve İnşa makalesinde, değerlerinden sözünü ettiği sözlü edebiyat türlerinin aydınlarımızın dikkatini çekmeye başlaması aslında bizde halka doğru yapılan ilk yönelişler; halkı ve edebiyatını arayışların başlangıcı olarak kabul edilebilir. Batı'da, XVI. yüzyıldan itibaren, Amerika'nın keşfiyle "yalan söylemeyen-dürüst ve üretken" yerlilere karşı duyulan "vahşi soylu" hayranlığının bir sonucu olarak, pek çok aydın, halk (das folk) olarak nitelendirdikleri, kendi köylülerine "Halka Doğru" parolasıyla yönelirler. Bu anlayışa göre halk, okuması-yazması olmayan, kırsal kesimde yaşayan, dolayısıyla sosyo-kültürel değişmelerden olabildiğince az etkilenmiş ve yazılı kültürden ziyade sözlü kültür içinde yetişmiş, ekonomik olarak da yer aldığı toplumun düşük seviyeli bir kesimi olarak tanımlanıyordu. Geçmişe duyulan romantik bir nostaljiyi de içinde barındıran bu anlayış, halk içinde yaşayan epik destanlar, mitler, türküler, ninniler ve inançlarda, Hristiyanlık öncesinden kalma "tertemiz ulusal ruhları"nın yer aldığına inanıyordu. Dahası, uluslaşma ve ulusal devlete yönelişte meydana getirilmesini gerekli gördükleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağının bu tertemiz ruhun oluşturmasını istiyorlardı. Bu nedenle halkın hafızasındaki sözlü edebiyat ürünlerini derleyip yayınlamaya başladılar. Bu süreçte sözlü olarak anlatılan epik destanların keşfedilip yayınlanması zamanın anlayışına göre

Transcript of HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... ·...

Page 1: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

HALK EDEBİYATI KAVRAMI

Türkçede, Tanzimat'tan (1839) sonra kullanılmaya başlayan edebiyat terimi, daha önceki

zamanlarda edeb ilmi adıyla tanınıyordu. Şinasi ve Namık Kemal gibi Tanzimatçılar Batı'da

gördükleri anlayış ve uygulamalardan yola çıkarak edeb ilminin geniş kitlelerin eğitilmesinde ve

birbirine kenetlenmesindeki işlevine de özel bir önem vererek bu edeb ilmi için "edebiyat"

kelimesini kullanmaya ve yeni anlayışı bu ad altında ifade etmeye başlarlar. Dilimizde "edebiyat"

şeklindeki kullanım 1860 sonrası yaygınlaşır. Bu dönemde Şinasi'nin atasözü derlemeleri, Ziya

Paşa'nın Şiir ve İnşa makalesinde, değerlerinden sözünü ettiği sözlü edebiyat türlerinin

aydınlarımızın dikkatini çekmeye başlaması aslında bizde halka doğru yapılan ilk yönelişler; halkı ve

edebiyatını arayışların başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Batı'da, XVI. yüzyıldan itibaren, Amerika'nın keşfiyle "yalan söylemeyen-dürüst ve üretken"

yerlilere karşı duyulan "vahşi soylu" hayranlığının bir sonucu olarak, pek çok aydın, halk (das folk)

olarak nitelendirdikleri, kendi köylülerine "Halka Doğru" parolasıyla yönelirler. Bu anlayışa göre

halk, okuması-yazması olmayan, kırsal kesimde yaşayan, dolayısıyla sosyo-kültürel değişmelerden

olabildiğince az etkilenmiş ve yazılı kültürden ziyade sözlü kültür içinde yetişmiş, ekonomik olarak

da yer aldığı toplumun düşük seviyeli bir kesimi olarak tanımlanıyordu.

Geçmişe duyulan romantik bir nostaljiyi de içinde barındıran bu anlayış, halk içinde yaşayan epik

destanlar, mitler, türküler, ninniler ve inançlarda, Hristiyanlık öncesinden kalma "tertemiz ulusal

ruhları"nın yer aldığına inanıyordu. Dahası, uluslaşma ve ulusal devlete yönelişte meydana

getirilmesini gerekli gördükleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağının bu tertemiz ruhun

oluşturmasını istiyorlardı.

Bu nedenle halkın hafızasındaki sözlü edebiyat ürünlerini derleyip yayınlamaya başladılar. Bu

süreçte sözlü olarak anlatılan epik destanların keşfedilip yayınlanması zamanın anlayışına göre

Page 2: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

2

Finliler gibi o zamana kadar küçük ve önemsiz ulusların bile Eski Yunan'a denk bir tarihî geçmişi

oldukları kabulünü meydana getiriyordu.

Bu durum özellikle 1789 Fransız ihtilali sonrası özel bir önem verilen millet olgusuna dayalı modern

devlete sahip olma peşindeki aydınların sarıldığı en önemli kaynaklardan birine dönüşür. Halkın

asırlardan beri kuşaktan kuşağa sözlü olarak taşıdıkları sözlü kültürü Halkbilimi ve bu kültürel

kesitin destan, masal, atasözü, tekerleme, efsane, türkü, ağıt ve ninni gibi manzum ve mensur

anlatı ve şiir gibi verimlerini içeren kısmını da Halk Edebiyatı olarak adlandıran bu yeni anlayış

Türkiye'de XX. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır.

Osmanlı Devleti'ni dağılmaktan koruma amacıyla XIX. yüzyılda uygulanan Osmanlıcılık politikası

Hristiyan unsurların hemen hepsinin bağımsızlığını kazanmasından sonra hiç olmazsa müslüman

milletleri birarada tutmayı amaçlayan İslâmcılık politikasına yerini bırakır. islâmcılık politikasının da

Arapların ve diğer müslüman milletlerin bağımsızlık hareketleriyle başarısızlığa uğraması son çare

olarak hiç olmazsa Türklerin de kendi ulus devletlerini kurmalarını amaçlayan Türkçülük akımının

ortaya çıkmasına neden olur. Türkçüler de tıpkı Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde Halkbilimi ve

Halk Edebiyatının ulus devlet kurma ve bu amaçla geniş kitleleri harekete geçirmedeki yer ve

rolünden hareketle Halka Doğru şeklindeki aynı parolayı kullanarak Türkler arasındaki sözlü kültürü

derlemeye ve oluşturmak istedikleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağı ve temeli yapmaya

yönelirler.

Özellikle, 1908 sonrası Ziya Gökalp, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Mehmed Fuad Köprülü gibi Türkçülük

akımının önde gelen isimleri, halk arasında sözlü olarak yaşayan bu edebî verimleri, Fransızca

Litérature populaire veya ingilizce Folk Literature terimini Türkçeleştirerek Halk Edebiyatı olarak

adlandırdılar. Bu araştırmacılar, Halk Edebiyatı olarak adlandırdıkları bu sözlü edebiyat ürünlerinin

yazılı ve sözlü kaynaklardan tespit ettiklerini yayınlamaya başladılar.

Türklerin islâmiyeti kabul etmesiyle birlikte, şehir ve kasabalarda kurulan "medrese"lerde yetişen

aydınlar, yeni dinin emrinde "islâmi ilimler" ile ilgili bilginin nicelik ve niteliği bakımından geniş halk

kitlelerinden farklılaşırlar. Bu yeni aydın grubu, "bürokrasi" başta olmak üzere toplumsal yapıda ön

plana çıkar.

Bu gelişmelerden dolayı üstünlük duygusuna kapılan medreseliler, o güne kadar çoğunluk itibarıyla

göçerevli bir hayat süren ve çok farklı zümre ve sınışara sahip olmayan Türk milletini Havâs ve

Avâm olarak ikiye ayırıp sınışandırırlar. Medrese eğitimi almış sınıfının büyük bir kısmı Türkçe,

Arapça ve Farsça dillerini bu üç dilde de divan meydana getirecek kadar biliyorlardı. Aydınlar, Arap

ve Fars edebiyat geleneklerinden alınan tür ve şekillerde, aruz vezniyle eserler meydana getirdiler.

Yaklaşık 1000 yıl boyunca devam eden bu yazılı edebî geleneği, bugün, "Eski Türk Edebiyatı",

"Divan Edebiyatı" veya "Klasik Türk Edebiyatı" gibi adlarla adlandırıyoruz. Oysa, Türklerin islâmiyeti

kabul etmezden hatta islâmiyet bir din olarak ortaya çıkmazdan çok önceleri bile bir edebiyat

gelenekleri vardı. Ağırlıklı olarak bir sözlü edebiyat geleneği olan en eski Türk edebiyatı, evrensel

olarak diğer emsalleri gibi kopuz adı verilen enstrümanla çalınan müzik eşliğinde oluşturulan bir

edebiyattır.

Page 3: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

3

Yaygın olarak "Ozan-Baksı" edebiyat geleneği de denilen bu edebî gelenek çevresine mensup

olanlar, "şamanizm" veya "kamlık" olarak da adlandırılan eski Türk dinî inancı ve dünya görüşü

çerçevesinde koşuklar (koşmalar), sagular (ağıtlar), mitler, atasözleri, epik destanlar, masallar,

efsaneler gibi pek çok türde eserler vermiştir. Türk millî edebiyat geleneği olarak da adlandırılan bu

geleneğin verdiği eserlerden bazıları yaklaşık 1400 yıldır yazıyla da kayıt altına alınmıştır.

İslâmiyetin geniş Türk kitlelerince benimsenmesinden ve özellikle de medresede yetişen ve kendini

havâs (seçkin), medrese eğitimi almamışları da avâm (halk) sayan bu yeni aydın grubunun zaman

zaman ortaya çıkan birkaç istisnası dışında islâmiyetin kabulünden önce var olan ve islâmın

kabulünden sonra da aydınlarca âdeta yok sayılmasına rağmen Türk millî edebiyat geleneği veya

daha doğru bir terimle Türk sözlü edebiyat geleneği olarak da adlandırabileceğimiz, Türk Halk

Edebiyatı geleneği yaşamaya devam etmiştir. Hem de aydınların 1000 yıllık ihmallerine karşın tür,

tema, şekil özelliklerini zenginleştirip çeşitlendirerek gelişmiştir. Bundan sonraki ünitelerde Türk

Halk Edebiyatı geleneğinin edebî türlerinden hareketle bu edebiyatın temel özellikleri ele

alınacaktır.

HALK EDEBİYATININ SINIRLARI VE SINIFLANDIRMASI

Tarih sahnesine çıktıkları günden bugüne kadar çoğalan, çoğaldıkça parçalanıp birbirinden

uzaklaşan, zaman zaman büyük başarılar kazanarak çok büyük imparatorluklar kuran, zaman

zaman da bütün başarılarını kaybederek kabuğuna çekilerek yaşayan Türk milletinin bu karışık ve

dağınık tarihi içinde ilk günden günümüze kadar daima gelişen, fakat mahiyetini değiştirmeyen

müşterek millî geleneğe bağlı bir edebiyatları vardır. Türklerin Orta Asya'da, İslâmiyetten önce

yaşadıkları devirde, bütün Türk boylarında müşterek olan bu millî edebiyatın ürünleri, İslâmiyetin

kabulünden sonra kültürel, dinî, sosyal ve politik şartlar altında hem çeşitlenmiş hem de zaman

zaman aydınlar tarafından yazılı kaynaklarda yer verilmeyecek kadar ikinci dereceden eser

muamelesi görmüştür. Bu edebiyatın ürünleri Tanzimat hareketi ve Cumhuriyet'ten sonra Batı

dillerinden tercüme edilen "Halk Edebiyatı" genel başlığı altında değerlendirilmeye başlanmıştır.

Kavramın kaynaklandığı, Batı Avrupa'da XVIII. yüzyıldan itibaren, yaratıcılarının bilinmemesi veya

anonimleşmeleri nedeniyle halkın ortak malı sayılan ve uzunca bir müddet halkın "kollektif" olarak

meydana getirdiği düşüncesiyle ve "halkın ruhu"nu en iyi yansıttığı hükmüyle, özel bir önem

verilen şiirlere, mitlere, masallara, efsanelere, memoratlara, atasözü, epik destan, bilmece ve

benzeri edebî ürünlere Anonim Halk Edebiyatı adı verilmektedir. Türk Halk Edebiyatı olarak

düşünülen çerçeve ise, türküler, mâniler ve tekerlemeler gibi Anonim Halk Edebiyatının yanısıra

doğası gereği daima anonimleşmeye açık olan sözlü edebiyat geleneğimizin, tekke ve kahvehane

kurumları etrafında gelişen ve pek çok bakımdan, eskiden beri var olan müşterek millî edebiyat

geleneği veya kamlık (şamanlık) kaynaklı "ozan-baksı edebiyat geleneği"nin mirasını devralmış olan

tekke ve tasavvufî halk edebiyatı geleneği ve âşık tarzı halk edebiyatı geleneğini de içine

almaktadır.

Kısaca, Türk Halk Edebiyatı kendi içinde,

Anonim Halk Edebiyatı,

Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı,

Page 4: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

4

Âşık Tarzı Halk Edebiyatı

olarak üç kısma ayrılır.

Bu üç edebiyat geleneğini Halk Edebiyatı olarak kabul etmemizin nedeni aralarındaki temel

ortaklıklar bulunmasıdır. Türk kültür tarihinin dile dayalı verimlerinin ilk olarak ortaya çıkışından

(ozan-baksı edebiyat geleneği) itibaren, günümüze kadar yaşamını devam ettiren Türk Halk

Edebiyatının Anonim, Tekke-tasavvufî ve Âşık gibi üç bölümünde de sürekliliği ve ortaklığı

sağlayan temel unsurlar/özellikler şunlardır:

a. Türk Halk Edebiyatının hece vezni, kafiye düzeni, nazım birimi olarak dörtlüklere dayalı türleri,

koşma ve mâni nazım şekli esasına dayalı, bu iki nazım şeklinin bazen beraber bazen ayrı şekilde

meydana getirilen çeşitli kombinezonlarından ibaret nazım öğeleri müşterektir ve her üç edebî

gelenekte de süreklilik göstermektedir.

b. Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gibi türleri gerek İslâmiyetten önce

ve gerekse sonraki devirlerinde daima müzikle birlikte icra edilmiştir. Halk şiirinin Anonim, Âşık ve

Tekke geleneklerinin şiirleri çoğu kez bir müzik aletinin eşliğinde söylenir. Bu müzik aletleri zaman

zaman farklılaşmış (kopuz çeşitleri, saz, ney, tambur, def, davul, kudüm, kaval, düdük vb.), fakat şiir

hiçbir zaman müzikten ayrılmamıştır.

c. Halk şiirinin icrasında daima diyaloga yer verilmiştir. Diyalog, bazen konuyu daha tesirli

duyurabilmek, bazen yarışma psikolojisi içinde imtihan şeklinde soru-cevap veya bir konuyu daha

iyi öğretmek, bir konu ve bir ayak etrafında en güzel deyişi yaratabilmek, bazen de daha iyi

anlaşabilmek için ve belki de en önemlisi sözlü kültür ortamında yaratılan ve icra edilen halk şiirinin

daha kolay ezberlenip hatırda kalabilmesi için, Anonim, Tekke-tasavvufî ve Âşık şiir geleneklerinde

her zaman yer almıştır. Aynı nedenlerle, anonim halk şiirinde türkülerde, destanlarda, mânilerde,

düğün âdetleriyle ilgili karşılıklı deyişmelerde, Âşık tarzı şiir geleneği içinde önemli bir yer tutan

karşılaşmalarda, Tekke şiiri geleneği içinde cansızı canlı gibi konuşturma ve soru cevap şeklindeki

örneklerinde, bu özelliği ifade eden hazır kalıp ifadelerini görmek her zaman mümkündür.

d. Türk Halk Edebiyatının bütün türlerinde eserler başlangıcından bu yana büyük ölçüde irticalen

(doğaçlama) yaratılmış, ezberlenip hafızalarda muhafaza edilerek sözlü gelenek vasıtasıyla

yayılmıştır. Halk Edebiyatı verimlerinin bu özelliklerinden dolayı çok kere meraklılarınca cönk ve

mecmualara kaydedilerek yazıya geçirilmeyen şiirlerin ve diğer edebî ürünlerin ilk şekilleri

kaybolmuştur. Sözlü gelenekte muhafaza edilen bu deyişler, bir edebiyat tarzından diğerine

aktarılmasının yanında zamana ve zemine uyma esnekliğiyle yeni unsurlarla zenginleştirilmiştir.

e. Türk Halk Edebiyatı ürünleri, yukarıda sıralanan bazı süreklilik gösteren özelliklerinden hareketle,

sözlü olma, geleneğe bağlılık, çeşitlenme (varyantlaşma),

sözlü kültür ortamında anonimleşebilme ve kalıplaşma gibi sözlü edebiyatın evrensel niteliklerini

taşımaktadır.

f. Türk milletinin çok büyük bir çoğunluğuna hitap eden Halk Edebiyatının Anonim, Âşık ve Tekke

gibi geleneklerinde oluşturulan ürünlerde yaratıldıkları devrin ve çevrenin yaygın Türkçesi

kullanılmıştır. Âşık şiirinin, Divan şiirinin fazlaca tesirinde kaldığı XVII-XIX. yüzyıllara ait bazı

Page 5: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

5

örnekleri ve tekke şiirinin medrese kültürü altında teşekkül eden bir kısmı hariç tutulmak kaydıyla

Arapça ve Farsça kelime oranı bu edebiyatları yaşatan halkın bildiği kelime kadrosunun dışına

çıkmamıştır. Ayrıca mahallî kelime ve deyimlerin yanında ağız hususiyetleri, halk şiiri geleneğine

dayalı her üç tarz edebiyatın karakteristik özelliği olmuştur. Halk Edebiyatı terimiyle ifade edilen bu

kavramsal çerçeve içinde yer alan edebî gelenekler, ana hatlarıyla üç ana başlık altında ele

alınmakta ve bu edebî geleneklere ait,

Halk Edebiyatı ürünleri şunlardan oluşmaktadır:

1. Anonim Halk Edebiyatı:

a. Nazım: Koşuk, sagu, mâni, ağıt, türkü, destan, ninni.

b. Nesir: Mitler, efsane, memorat, masal, fıkra, sayışmaca,

hikâye, tekerleme,atasözü, deyim, bilmece, alkış (dua), kargış (beddua).

c. Halk tiyatrosu: Köy seyirlik oyunları, meddah, karagöz, orta oyunu, kukla.

2. Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı:

a. Nazım: Hikmet, nutuk, devriye, nefes, şathiye, ilâhî, ramazaniye.

b. Nesir-nazım karışık: Gülbanklar, dinî-millî destanlar, menkıbeler,

c. Nesir: Dinî-tasavvufî halk hikâyeleri, menâkıp-nâmeler, halk kitapları, dualar.

3. Âşık Tarzı Halk Edebiyatı:

a. Nazım: Koşma, mâni, varsağı, destan, semaî, taşlama, koçaklama, güzelleme, sicilleme,

kalenderî, divanî, ağıt, türkü

b. Nesir-nazım karışık: Destan kolları, halk hikâyeleri.

HALK EDEBİYATININ YAZILI KAYNAKLARI

Halk Edebiyatı esas olarak sözlü bir edebiyat geleneği olmakla birlikte bu edebiyat geleneğiyle ilgili

olarak geçmişte doğrudan veya dolaylı olarak yapılan çeşitli yazılı kayıtlar vardır. Halk Edebiyatına

dair bilgiler içeren bu kaynaklar, Halk Edebiyatı nın yazılı kaynakları olarak adlandırılır. Halk

Edebiyatı araştırmaları yapanlar araştırdıkları konuyla ilgili olarak bu yazılı kaynaklara da baş

vurmak ve onları değerlendirmek zorundadırlar. Halk Edebiyatıyla ilgili olarak yapılan

araştırmalarda, kütüphanelerde, özel kitaplıklarda bulunan cönk, mecmua ve pek çok konuda

bilgiler içeren yazmalarla, daha önce derlenerek çeşitli kitap ve dergilerde yayınlanmış veya

arşivlenmiş bu yazılı kaynaklardan yararlanılır.

Türk Halk Edebiyatıyla ilgili doğrudan veya dolaylı olarak bilgiler içeren yazılı kaynaklar vardır.

Bunların tam bir listesini burada vermek yer darlığı nedeniyle imkânsızdır. Konuyla ilgili bir fikir

vermek üzere,

Page 6: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

6

Türk Halk Edebiyatının bu yazılı kaynaklarından bazılarını kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz:

1. Çin Yıllıkları: Eski Çin tarihlerinde Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Kırgızlar başta olmak üzere

Türk boyları ve kültürleri hakkında son derece önemli bilgiler yer alır.

2. Bengütaş Yazıtlar (Göktürk Abideleri): Göktürk alfabesi ile çoğunluğu taşlar üzerine yazılmış

yazıtlar. Bu yazıtlar yoğun olarak Moğolistan, Tıva, Hakasya, Altay, Kırgızistan, Kazakistan sınırları

içindedir. En meşhurları, Orhun ırmağı kıyısında bulunan altı yazıttan oluşur. Bunlardan verdikleri

bilgiler ve metinlerinin hacmi bakımından en önemlileri, VIII. Yüzyılda Kültigin, Bilge Kağan,

Tonyukuk adına dikilen ve "Orhun Abideleri" adıyla tanınan anıtlardır.

3. Eski Uygur Metinleri: Başta, eldeki tek nüshası, Paris Bibliotheque Nationalede olan Uygur harşi

Oğuz Kağan Destanı olmak üzere Uygur döneminden kalan pek çok şiir ve adını bildiğimiz en eski

Türk şairi Aprınçur Tigin'in şiirleri ve çeşitli dillerden Türkçeye tercüme edilmiş kitaplardan oluşan

eski Uygur metinleri, Türk Halk Edebiyatının İslâm öncesi dönemini aydınlatmada son derece

önemli kaynaklardır.

4. Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacib'in 1069-1070' te tamamlayarak Tabgac Buğra Han'a sunduğu,

devlet yönetimini anlatan Türk kültürüyle ilgili son derece zengin bilgiler veren manzum didaktik

bir eserdir.

5. Dîvânu Lügâti't-Türk: Kaşgarlı Mahmud'un Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapçadan

daha zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla 1072-1074 arasında hazırladığı ve Türk kültür

tarihinin en önemli kaynağı olan ansiklopedik bir sözlüktür.

6. Atabetü'l-Hakâyık: Edip Ahmet Yügnekî tarafından XII. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan

manzum ahlak kitabıdır.

7. Dîvân-ı Hikmet: XII. Yüzyılda Türk Tasavvuf Edebiyatının ilk şairi sayılan Türkistanlı Hoca Ahmet

Yesevî tarafından yazılmıştır. Dinî-tasavvufi konular işleyen didaktik bir şiir kitabıdır.

8. Codex Cumanicus: Karpatlar ile Ural dağları arasında yaşayan Kıpçaklar hakkında XIV. yüzyılda

İdil nehri boyunda misyonerlik yapan Fransiskan rahipleri tarafından yazılmış gramer örnekleri,

Türkçe kelime listeleri ve Türkçe metinler içeren bir çalışmadır. Özellikle içerdiği 46 adet bilmece

bu türün bilinen en eski Türkçe örnekleridir.

9. Dede Korkut Kitabı: Oğuz-nâme denilen, Oğuz Türklerine ait epik destanlar söyleme ve bunları

yazıya geçirme geleneğinin en önemli örneklerinden birisi olan bu kitabın, XV. veya XVI. yüzyılda

yazıya geçirildiği düşünülmektedir. Bugün bulundukları yere göre adlandırılan 12 boydan (öyküden)

oluşur. Kitabın Dresden ve Vatikan'da bulunan iki nüshası vardır. Dresden nüshası 12 hikâyeden,

Vatikan nüshası 6 hikâyeden oluşur. Dede Korkut Kitabı'nda kullanılan dil katkısız bir Türkçedir.

Kitapta bulunan atasözleri, alkışlar, kargışlar, şiir parçaları, gelenekler-görenekler, inançlar bu eseri

Türk Halk Edebiyatı çalışmaları açısından birinci dereceden en önemli tarihî kaynak kılmaktadır.

10. Tarih Kitapları: Ortaçağdan kalma Câmi'ü't-Tevârîh, Dürerü't-Tîcân, Tevârîh-i Âl-i Selçuk,

Tevârîh-i Âl-i Osman, Târîh-i Cihan-Güşâ, Secere-i Terâkime, Secere-i Türk gibi tarih kitapları Türk

Halk Edebiyatıyla ilgili bir çok konuda kaynak konumundadırlar.

Page 7: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

7

11. Atasözü Kitapları: XV. yüzyıldan itibaren Türkçede atasözlerinin toplanılıp müstakil kitaplar

hâline getirildikleri görülmektedir. Bu gelenek çevresinde oluşturulan "Kitab-ı Atalar", "Atalarsözü"

veya "Durûb-ı Emsâl" gibi kitaplar ve onları takip edenler, Halk Edebiyatımız açısından son derece

değerli yazılı kaynakların başında yer almaktadır.

12. Masal Kitapları: Eski Uygurlar döneminden başlayarak pek çok dilden Türkçeye tercüme edilen

"Kelile ve Dimne", "Binbir Gece", "Binbir Gündüz", "Mantıku't-Tayr" gibi masal kitapları Halk

Edebiyatı bakımından önemli kaynaklardır.

13. Osmanlı ve Cumhuriyet Yıllıkları: XIX. yüzyılın sonlarından itibaren yayınlanmaya

başlanan ve Cumhuriyet döneminde de devam eden yıllıklardır. İl dahilindeki yatırlar, ziyaret

yerleri, adlar ve el sanatları hakkında verdikleri bilgiler önemlidir.

14. Fıkra Kitapları: Türk fıkralarının en çok derlenip yazıya geçirilenlerinin başında Nasrettin Hoca

fıkraları yer alır. Nasrettin Hoca fıkraları ilk olarak XVI. yüzyılda Hüseyin adlı bir kişi tarafından

"Hikâyet-i Kitâb-ı Nasreddin" adıyla yazıya geçirilmiştir. Bugüne dek yaklaşık 38 Nasrettin Hoca

fıkraları yazması tespit edilmiştir.

15. Menâkıb-nâmeler: Bir velinin kerametlerini anlatan kısa hikâyelerin toplandığı kitaplar olan

Menâkıb-nâmeler, XIII. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmıştır. Menâkıb-nâmeler, Türk Halk

Edebiyatı bakımından son derece önemli yazılı kaynaklardır.

16. Şâir-nâmeler: Âşıkların diğer halk şairlerinin adları, devirleri, sanatları ve memleketlerine dair

bilgiler verdikleri ve hece vezniyle yazdıkları destan biçimindeki eserlerdir. Âdeta, halk

şairlerinin tezkireleri gibidirler.

17. Destan Kitapları: Anadolu'da meydana getirilen epik destanlar olan Battalnâme, Hamza-nâme,

Saltuk-nâme, Hz. Ali Cenk-nâmeleri ve Hikâye-i Geyik, Hikâye-i Göğercin, Hikâye-i Deve, Dâsitân-ı

Ejderha gibi tamamı erken dönemlerde yazıya geçirilmiş eserler de Halk Edebiyatının çok önemli

yazılı kaynaklarındandır.

18. Seyahat-nâmeler: Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri

aktardıkları eserlerin genel adıdır.

19. Divan Edebiyatı Eserleri: Genel anlamda Divânlar, Tezkireler daha özel türler olarak

şehrengizler, Mesnevîler, Sur-nâmeler gibi klasik edebiyat eserleri de Halk Edebiyatı hakkında son

derece önemli bilgiler içeren yazılı kaynakların başında yer alırlar.

20. Günlük Gazeteler: XIX. yüzyıldan günümüze kadar yayınlanan gazeteler de Halk Edebiyatı

hakkında önemli bilgi kaynaklarındandır.

21. Cönkler ve Mecmualar: Cönkler, uzunlamasına açılan, ensiz, uzun defterlerdir. Cönkler, Âşık

Edebiyatı, Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı ve bir çok halk kültürü ürünlerine dair örneklerin

bulunduğu yazılı kaynakların başında gelir. Halk arasında, ince uzun oluşlarından dolayı "sığır dili"

ve "sefine" olarak da adlandırılan cönklerin boyutları değişiklik gösterir. Cönklerin ortalama olarak

5,10,15,23 cm. boyutunda oldukları söylenebilir. Cönklerde, cönk sahibinin tercihlerine göre

âşıklara ait şiirlerden, çeşitli dualara, sihirbüyü ile ilgili notlara, ilaç tarişerine, Anonim Halk

Page 8: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

8

Edebiyatının türkü, mâni, halk hikâyeleri örneklerine varıncaya kadar pek çok halk kültürü ürünü

yer alır. Mecmualar ise, günümüz defterlerine benzeyen yapısıyla cönklerden ayrılır ve daha ziyade

şehirli ve eğitimli kişilerce kullanılmışlardır.

Divan Edebiyatı örneklerinin yanında halk kültürü unsurlarına da yer veren mecmualara da

rastlanılır. Kısacası, Türk Halk Edebiyatının en önemli yazılı kaynakları cönkler ve mecmualardır.

Yazılı ve basılı kaynakları kullanmak isteyen bir araştırıcı, önce bibliyografyalara müracaat etmek

zorundadır. Bibliyografyalar belli bir konu veya çeşitli konulardaki yayınların listesidir.

Bibliyografyalar başta yazar adına olmak üzere konuya ve yayınlara göre çeşitli biçimlerde

oluşturulmuşlardır. Bibliyografyalar düzenleniş tarzları bakımından da alfabetik, sistematik ve

yayınlanış sırasını -zamanı gözönünde bulunduran- kronolojik olarak sınışandırılabilirler.

Kapsamları bakımından da ulusal, uluslararası, genel ve özel bibliyografya çeşitleri vardır. Türk Halk

Edebiyatı ve Halkbilimiyle ilgili en önemli genel bibliyografya, Kültür Bakanlığına bağlı Millî Folklor

Enstitüsü, (şimdi adı HAGEM) tarafından yayınlanan Türk Folklor ve Etnografya Bibliyografyası adlı

(Ankara: MEB Basımevi, 1971, 1973, 1974, 1999) 4 ciltlik bibliyografya kitabıdır. Bu bibliyografya,

başlangıcından 1992 yılına kadar Türk Halkbilimi alanında yapılmış çalışmaları içermektedir. Bu

bibliyografya kitabında "Halk Edebiyatı"yla ilgili konular, "Anonim Halk Edebiyatı" ve ilgili alt

başlıklar altında yer almaktadır.

Özel bibliyografyalara örnek olarak da dergileri konu edinen bibliyografyalar verilebilir. Türk

Halkbilimi çalışmaları tarihinde en uzun süreli yayınlanan ve Türk Halk Edebiyatıyla ilgili son derece

zengin yazılı kaynaklara sahip aylık dergi, 1949-1979 yılları arasında İhsan Hınçer adlı halkbilimci

tarafından 30 yıl yayınlanan Türk Folklor Araştırmaları Dergisi'dir. Bu dergide yer alan yazıların

tamamının konu ve yazar bibliyografyası Türk Folklor Araştırmaları Dergisi: Konu ve Yazar

Kaynakçası adıyla T. Baraz ve S. Tetik tarafından (Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., 1986)

yayınlanmıştır. Türk Halk Edebiyatının son derece önemli yazılı kaynakları arasında yer alan

Halkevleri dergilerinin de kendi adlarıyla ayrı ayrı bibliyografyaları yapılarak yayınlanmıştır.

Türk Halk Edebiyatı alanında araştırma yapmak isteyen bir araştırıcı, öncelikle bu

bibliyografyalardan yola çıkmalı ve araştırdığı konuyla ilgili yazılı kaynakları bularak araştırmasının

bibliyografik çerçevesini genişletmelidir.

Kaynak: Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU, Halk Edebiyatına Giriş, Anadolu Üniv Yay.

Halk Edebiyatı'nın Genel Özellikleri:

1. Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır.

2. Söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır.

3. Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına

sıkı sıkıya bağlıdır.

4. Şairler, genellikle okumamış kişilerdir.

Page 9: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

9

5. Aşk, doğa, ayrılık, özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını

ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler. Daha

çok somut konular işlenir. Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir.

6. Âşık edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır.

7. Âşık veya saz şairi denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir. Şair

şiirlerini saz eşliğinde, belli bir ezgi ile söyler.

8. Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi

ve aktarılmasında da önemli rol oynarlar.

9. Şiirde nazım birimi dörtlüktür. Yaygın olarak hece ölçüsükullanılmıştır. Hecenin en

çok 7'li, 8'li ve 11'li kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi

almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır.

10. Şiirler işledikleri konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi. gibi adlar

almışlardır.

11. Koşma, türkü, mani, destan, semâî. gibi değişik nazım şekillerikullanılmıştır.

12. Âşık edebiyatı doğaçlamaya (irtical) dayanır. Âşıklar, eserlerini bir ön hazırlık

olmaksızın, doğrudan sözlü olarak meydana getirirler. Bu yüzden şiirlerde derin bir

anlam, kusursuz bir biçim görülmez.

13. Dinî-tasavvufî edebiyatın etkisinde kalmıştır.

14. Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir.

15. Azda olsa benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş

inciye, yanak güle)

16. Şiirlerin başlığı yoktur, Nazım şekilleri ile adlandırılır.

17. Genellikle yarım kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra

"ayak" da söz konusudur.

18. Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır.

19. Nesir alanında da eserler verilmiştir. Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok

önemsiz kalmıştır. Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay

sağlanmaktadır.

20. Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri,

deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir.

21. Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.

22. Atasözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda

herkes tarafından kullanılmaktadır.

Page 10: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

10

23. Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak

yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.

24. Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şairleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun

belirli kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını

da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin, aydınlar ve divan

şairlerince hor görülmelerinin, değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.

Halk edebiyatı, ortaya konan ürünlerin gösterdiği biçim ve içerik özelliklerine göre üç bölüme

ayrılır:

1. Anonim (Ortak) Halk edebiyatı

2. Âşık Edebiyatı (Saz Şiiri)

3. Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı

Türk Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri ve Özellikleri

Bir eserin dış yapısına biçim denir. Eskiden buna şekil adı verilirdi. Edebiyatta biçim iki anlamda

kullanılır:

a. Geniş anlamıyla: Bir eserin uzunluğu ve kısalığı, kuruluş özelliği (bölümlenişi, bölümlerin

düzenlenişi, vb.), dili, üslûbu; nazımda ayrıca ölçeği, kafiyesi, bunların kullanılıp kullanılmayışı,

dizelerin kümelenişi, kafiyelerin örülüşü.

b. Dar anlamıyla: Nazım'da dizelerin kümelenişi, uyakların örülüşü (kafiye düzeni). Geniş anlamlı

biçim anlayışından ayırmak için, buna, nazım biçimi (nazım şekli) denir.

Bir nazım satırına dize denir. (eskiden buna mısra denirdi). Hiçbir manzumeye bağlanmayan

bağımsız bir dize, en küçük nazım biçimidir. Divan edebiyatında, bu yoldaki

dizelere azade (bağımsız) adı verilirdi. Manzumeler, dizelerin birleşmesinden meydana gelir; o

bakımdan, dize, bir manzumenin en küçük parçasıdır.

Bir manzumede dizeler, birer düşünce çevresinde kümelenirler. Belli sayıdaki dizelerin meydana

getirdikleri bu kümelere bent adı verilir. Bentler, iki, üç, dört, beş, altı... vb. dizelik kümeler

halinde olabilir. İki dizelik bende beyit denir (alt alta yazılan iki dizenin beyit sayılabilmesi için,

bunların anlamca birbirlerine bağlı olmaları gereklidir); öteki kümelere de, dize sayısına göre,

üçlük, dörtlük, beşlik, altılık... vb. adlar verilir. Manzumeler, bu yoldaki bentlerin birleşmelerinden

meydana gelir.

Dizelerin kümelenme şekli ve kafiyelerin sıralanış düzeninden (kafiye örgüsünden) nazım

biçimi doğar.

Nazım biçimlerinde, ölçü olarak kullanılan parçaya nazım birimi denir. Yeni edebiyatta nazım

birimi dizedir. Divan edebiyatında beyit, halk edebiyatında dörtlüktür; yani, bugünkü nazımlar

Page 11: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

11

dize dize, Divan nazmı beyit beyit, Halk nazmı da dörtlük dörtlük işlenir.

Nazım biçimleri, kuramsal yazılarda şemalarla gösterilir, iki türlü şema kullanılmaktadır:

a. Nazmın biçimini çizgiler ve harflerle gösteren şema: Bu yoldaki şemalarda her dize bir çizgi ile

gösterilir; dize kümelerinin arasındaki boşlukları belirtmek için de, çizgi kümelen arasında boşluk

bırakılır; ayaklar (uyak), çizgilerin sonunda birer harfle belirtilir; aynı cins ayaklar (uyaklar) için

aynı harfler kullanılır; ayaksız(uyaksız) dizeler " x " harfi ile belirtilir:

a-------------a

b-------------a

a ------------x

b-------------a

c-------------x

c-------------a

c-------------x

b-------------a

b. Nazmın biçimini yalnız harflerle gösteren şema: Bu yoldaki şemalarda çizgiler kullanılmaz;

ayaklan gösteren harfler yan yana yazılır; bu şemada, harfler hem dizeleri, hem de ayaklan

gösteriyor demektir. Dize kümelerinin arasındaki boşluklan belirtmek için de, harf kümeleri

arasında bir boşluk bırakılır.

Yukarıda çizgi şeması ile gösterilen nazım biçimlerini harf şeması ile şöyle gösterebiliriz: abab cccb

aaxa xaxa

Şeması çıkarılacak nazmın içinde eğer hiç değişmeden tekrarlanan dizeler varsa, onlar, her iki

şemada da büyük harf ile gösterilir:

-------------a

-------------B

-------------a

-------------B

-------------c

-------------c

-------------c

-------------B

ya da: aBaB cccB

Türk edebiyatının üç büyük döneme ayrıldığını biliyoruz:

1. İslâmlıktan önceki Türk edebiyatı;

2. İslâm uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatı

Page 12: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

12

3. Batı uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatı,

Türk edebiyatında kullanılan nazım biçimleri de, edebiyatımızın bu dönemleriyle koşuttur:

1. Halk edebiyatı nazım biçimleri (İslâmlık öncesi ve İslâmlık sonrası halk edebiyatını kapsar);

2. Divan edebiyatı nazım biçimleri;

3. Yeni yazım biçimleri.

Türk edebiyatında nazım biçiminin önemli bir yeri olmuştur. Gerek Divan, gerek Halk edebiyatının

başlıca verimleri hep nazımla yazılmış ya da söylenmiştir. Yüzyıllarca süren her iki edebiyatta da,

belli nazım biçimlerine titizlikle bağlı kalınmış; en küçük bir değişiklik yapılmamış, yapılması da

düşünülmemiştir. İşte bundan dolayı, nazım biçiminde yapılan ufak bir değişiklik, edebiyatımızda

büyük bir yenilik sayılmıştır. O kadar ki, Tanzimat'la başlayan yeni edebiyatın (1859'dan bu yana)

kendi içindeki dönemleri dahi hep biçim değişikliğiyle bağlantılıdır. O bakımdan, yukarıda da

söylediğimiz üzere, nazım biçiminin Türk edebiyatında önemli, aynı zamanda özel bir yeri vardır:

Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde yetişen ozanlar (özellikle Abdülhak Hamit) Divan

edebiyatı nazım biçimlerini bırakıp Batı edebiyatında gördükleri yeni biçimleri kullanmağa

başlayınca, Batı sanatına yabancı olmayan kimseler (Muallim Naci, vb.) dahi tedirgin olmuş; büyük

tartışmalara yol açmıştı. Edebiyat-ı Cedide (1896-1901) ozanları daha da ileriye gidip Fransız

edebiyatında gördükleri nazım biçimlerini (sone, özgür müstezat, üç dizeli bent, vb.) ve yeni

anlatım yöntemlerini aktarınca, tepki daha da büyük olmuş; Tanzimat edebiyatının önde gelen

bazı sanatçıları bile buna katlanamamıştı (yüzde yüz Batı'ya bağlı romancı Ahmet Mithat Efendi,

"dekadan" tartışmasını başlatmıştı).

İkinci Meşrutiyet döneminde (1908-1922) başlayan "Millî Edebiyat" hareketinin sade dil, hece

ölçeği ve halk edebiyatı nazım biçimleri kullanma girişimi, bu sefer de Edebiyat-ı Cedide

sanatçılarının sert tepkisiyle karşılaşmıştı. Cumhuriyet döneminde yerli ve Batılı bütün klasik

nazım biçimlerini bir yana iten "özgür nazım" da (1928), yine bir biçim değişikliğidir.

Edebiyatımıza yeni giren her biçim, kendi içeriğini de birlikte getirmiş; böylece, biçimle başlayan

her yenilik, içerikle bütünleşerek, kimi zaman bir sanat reformu (Millî Edebiyat hareketi), kimi

zaman da bir sanat devrimi (Tanzimat edebiyatı, özgür nazım) niteliği kazanmıştır.

Kaynak: Cevdet Kudret, Örneklerle Edebiyat Bilgileri

Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı

http://aregem.kulturturizm.gov.tr/TR-12784/tasavvuf-tekke-edebiyati.html

Tasavvufi Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı) Anadolu’da 13.yüzyıldan sonra yayılmaya başlamıştır.

Kurucusu 12.yüzyılda Türkistan’da yaşayan Ahmet Yesevi’dir. Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin

Page 13: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

13

çeşitli tarikatlar vasıtasıyla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-

Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynamıştır. Tasavvufun etkisiyle doğan Tekke edebiyatının

amacı tasavvuf düşüncesini insanlara benimsetmektir. Tasavvuf felsefesine göre kainatın yaratılış

sebebi tanrının kendi güzelliğini görmek ve bilinmek istemesidir. Tanrının "ol" emri ile kainat

yaratılmıştır. Varlıklar tanrıdan kopma bir parçadır. Dolayısıyla Tanrı "vahded-i Vucut" yani tek

varlıktır. Dolayısıyla evrendeki varlıklar asıl varlığa dönmek ister. Varlığın kendi varlığını tanrı

varlığında yok etmesi tasavvufta en son aşamadır.

Tasavvuf edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın

kalıplarıyla eserler vermişlerdir. Şairleri hecenin yanında aruzu, dörtlüğün yanında beyiti de

kullanılmıştır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve

tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur. Arapça - Farsça sözcükler, Halk

edebiyatının en çok bu bölümünde kullanmıştır. Bunların bir bölümü tasavvuf terimleridir.

Bu geleneğin en önemli temsilcileri; Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa,

Hacı Bayram-ı Veli, Hüdai, Abdû Furkan, Sezai ve Turabi’dir.

Tekke Şiirinde Türler

İlahi: İlahiler, tasavvuf görüş ve anlayışını anlatan bunun inceliklerini, ilahi hikmetleri ve sırları dile

getiren manzumeler olup herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Tanrı'yı öven, Tanrı'nın büyüklüğü

ve gücünü telkin eden şiirlerdir. Dini törenlerde ve dergahlarda kendine özgü bir makamla söylenir.

İlahiler dörtlükler ya da beyitlerle yazılırlar. Dörtlüklerle yazılanlar genellikle 7'li, 8'li bazen de 11'li

hece ölçüsü ile koşma uyak düzeninde yazılır. Beyit ile yazılanlar ise genellikle 11,14 ve 16'lı hece

ölçüsü ile bazıları ise aruz ölçüsüyle yazılır.

Nefes: Dini temellere bağlı aşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bekteşi aşıklarınca

yazılanlarına denir. Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri tarikat

kurallarıyla ilgilidir. Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşma gibidir. Dörtlükler halinde

hece ölçüsünün 7.8.11’li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır.

Ayin: Mutasavvıflara has bazı hal ve hareketleri ifade etmek için ilk defa İranlılar tarafından

kullanılan ayin terimi daha sonra Türk Tasavvuf Edebiyatına da geçmiş Mevlevilerin sema

meclislerinde söyledikleri ilahilere verilen ad olmuştur.

Tapuğ: Gülşeni tarikatında ayinler sırasında okunan şiirlere tapuğ denir.

Durak: Mevlevi dışındaki tarikatların hemen hepsinde bulunan fakat genellikle Halveti Tarikatına

mensup kişilerce zikrin birinci bölümünü teşkil eden Kelime-i Tevhidden sonra İsm-i Celal zikrine

geçmeden önce verilen orada bir yada iki zakir tarafından her makamdan okunan, serbest olarak

bestelenmiş Türkçe manzumelerdir.

Cumhur: Mevlevi ve Bektaşi dergahları dışında topluca okunan ilahilere verilen addır.

Hikmet: Dini ve tasavvufi halk şiirinde şairin anlayış ve sezgilerine göre din konularını işleyen

şiirlere denir.

Page 14: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

14

Devriye: Dini ve tasavvufi halk edebiyatında devir nazariyesini işleyen şiirlerdir. Devriye; evrenin ve

insanın Tanrı’dan çıkıp, tekrar Tanrı’ya dönmesi felsefesine göre yazılan tasavvufi şiirlerdir.

Şathiye: Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.

Şathiyeler, mutasavvıf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren,

anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir.

Tevhid: Allah’ı, yaratılış ve kainatın aslı gibi unsurları bir arada yorumlayan manzumelere “tevhid”

denir. Divan edebiyatı nazım türlerinden gazel, kaside ve mesnevi biçimlerinde kaleme

alınmışlardır.

Nutuk: Tekkelerde tarikat ulularının özellikle eğitici mahiyette olmak üzere söyledikleri şiirlere

verilen addır.

Deme: Alevi tarikatından olan tasavvuf şairlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları

işleyen, sorunlarını konu edinen şiirlerine “deme” adı verilir. Genellikle 8’li hece ölçüsüyle yazılan

demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

Duvaz: Düvaz-ı imam, düvaze, imam da denilen duvazlar On İki İmam’ı öven nefeslerdir.

Halk Aşıklarımız (Ozanlarımız) ve Halk Şairlerimiz

Yunus Emre (1238? – 1321?)

Kaygusuz Abdal (1341 ?– 1444 ?)

Pir Sultan Abdal (16.Yüzyıl)

Karacaoğlan (17. Yüzyıl)

Dadaloğlu (1785 ? – 1868 ?)

Dertli (1772-1845)

Ercişli Emrah (16.Yüzyıl – 17. Yüzyıl)

Erzurumlu Emrah (1775 ? -1854 ?)

Köroğlu (16.Yüzyıl)

Seyrani (1807 ? – 1866)

Sümmani (1860 – 1915)

Aşık Şenlik (1850-1913)

Aşık Veysel Şatıroğlu (1894–1973

Mahzuni Şerif (1940-2002)

Page 15: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

15

Mevlüt Şafak (Mevlüt İhsani)

Murat Çobanoğlu (1940–2005)

Şeref Taşlıova

DİNİ – TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI

(TEKKE EDEBİYATI)

Tasavvuf, İslamiyet’in temel ilkelerine dayanarak nefsini tanıyıp onu terbiye edip ahlâkını

güzelliştirerek dini yaşama ve bu yolla Allah’a ulaşma düşüncesidir. Tasavvuf düşünürlerinden de

mutasavvıf ya da sûfî denir.

Ahmet Yesevi’nin 12. yüzyılda Hikmet adını verdiği şiirler, tasavvuf edebiyatının ilk örnekleri

kabul edilir.

Tekke ve dergahlarda doğup gelişmiştir.

Halk edebiyatı ile klasik edebiyat arasında köprü vazifesi görür.

Belirli bir kitleye değil, herkese hitap eder.

Şairlerin çoğu medrese eğitimi almış, okur-yazar kimselerdir.

Şairler, bağlı bulundukları tarikatın inançlarını yaymak için şiiri bir araç olarak kullanılmıştır.

Şiirlerde biçimsel yetkinlikten çok tasavvuf düşüncesi ve dinsel değerleri yayma ön plandadır.

Didaktik yönü ağır basan bir edebiyattır.

Halkın anlayacağı bir dil kullanılmakla beraber Arapça ve Farsça sözcüklere yer verilmiştir.

Nesir tarzında yazılan eserler olsa da şiir ağırlıklı bir edebiyattır.

Şiirlerde hem hece hem aruz ölçüsü kullanılmıştır.

Nazım birimi genellikle dörtlük olmakla birlikte beyit de kullanılmıştır.

TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

İLAHİ

Allah aşkını ve dünyanın geçiciliğini dile getirmek Allah’ı övmek ve Allah’a yalvarmak için yazılan

şiirlerdir.

Dinsel törenlerde özel bir ezgiyle okunur.

Çoğunlukla hece ölçüsüyle yazılır ancak aruzla yazılan ilahiler de vardır.

Nazım birimi genellikle dörtlüktür, koşmaya kafiye düzeninde yazılır (abab / cccb / dddb).

Beyitler şeklinde yazılan ilahiler ise gazel kafiye düzeniyle yazılır.

Genellikle hecenin 7’li, 8’li ve 11’li kalıbıyla yazılır.

Dörtlük sayısı genellikle 3 ile 7 arasında değişir.

Tarikatlara göre çeşitli adlar alır. Buna göre ilahi nazım türü;

• Mevlevilerde ‘’âyin’’

• Bektaşilerde ‘’nefes’’

• Gülşenîlerde ‘’tapuğ’’

• Halvetîlerde ‘’durak’’

Page 16: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

16

• Diğer bazı tarikatlarda ‘’cumhur’’

adını alır.

Bu türün en önemli temsilcisi 13.yy. Tasavvuf şairi Yunus Emre’dir.

2.NEFES

Bektaşi şairlerinin yazdıkları, Bektaşi düşüncesini dile getirdikleri tasavvufi şiirlerdir.

Vahdet-i vücût (Allah’ın birliği), Hz. Muhammet ve Hz. Ali için övgüler söylenir.

Bektaşi törenlerinde saz eşliğinde ve belli bir ezgiyle söylenmesi gelenek haline gelmiştir.

Daha çok 7’li, 8’li ve 11’li heceyle yazılır ancak aruzla yazılan nefesler de vardır.

Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir ve koşma gibi kafiyelenmiştir: abab, cccb, dddb…

Şekil bakımından ilahi nazım türüyle aynıdır.

Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Dertli bu türün önemli şairleridir.

3. NUTUK

Tarikat önderlerinin tarikata yeni giren mürit ve dervişlere; tarikatın ilkelerini, adap ve erkanını

öğretmek için söylediği ahlâkî, didaktik şiirlerdir.

Nutuklar bir yol gösterici, bilgilendirici işlevi görür.

Yalnızca okunmak üzere yazılır.

Dörtlükler halinde hece ölçüsüyle yazılır, koşma uyak düzeniyle uyaklanır: abab, cccb, dddb…

DEVRİYE

Ezelden beri var olan insan ruhunun ve bütün varlıkların Allah’tan geldiği ve yine ona döneceği

düşüncesini (devir nazariyesi) şiirlerdir.

ŞATHİYE

• Din ve tasavvuf gibi ciddi konuları teklifsiz ve iğneleyici bir dille anlatan şiirlerdir.

• Daha çok Bektaşi şairleri tarafından söylenen şathiyelerde mecaz ve simgelerle dolu, anlaşılması

zor, kapalı bir üslup vardır.

• Bu türün en başarılı temsilcisi Kaygusuz Abdal’dır.

TÜRK HALK ŞİİRİ

Ünite 1

Türk Halk Şiirinin Kökeni Gelişimi ve Genel Özellikleri

Halk Şiiri

Page 17: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

17

Türklerin tarih boyunca ket ettikleri coğrafyaya paralel olarak şiirinde de farklı renkler motifler

gözlemlenmektedir.

Farklı dönemlerde yazılmış şiirlerin içeriğinde görülen farklılıklara rağmen şiirin biçimi özgünlüğünü

korumuştur. Ölçü, kafiye ve nazım birimleri yüzyıllardır süregelen değişmeyen yapılardır.

Halk şiirimizi İslamiyet’ten öncesi ve İslamiyet’ten sonrası olmak üzere iki dönemde ele alıyoruz.

İslamiyet’ten sonraki halk şiiri kendi içinde üç alt kategoriye ayrılır:

A) Anonim halk şiiri

B) Dinî-tasavvufî halk şiiri

C) Âşık edebiyatı

Halk şiirinde aşk, ölüm, ayrılık, gurbet, sevgi, sevgili, vefa gibi temaların ifade biçimi, şiirde

kullanılan simge ve imajlar, ortak kültürel mirastan beslenmektedir.

Mani, türkü, ağıt, ninni, tekerleme ve bilmeceler anonim halk şiiri başlığı altında karşımıza çıkan

nazım türleridir.

Dinî-tasavvufî halk şiiri vezin, kafiye, dil ve üslup özellikleri açısından İslamiyet’ten önceki Türk

şiirinin etkisindedir.

Ahmet Yesevi ve Yunus Emre gibi çığır açıcı isimler şiirleriyle bu tarza yeni soluklar getirmişlerdir.

Dinî-tasavvufî halk şiirinin başlıca nazım biçimleri; koşma, mani, kaside, gazel, mesnevi, murabba,

terci-i bend, terkib-i bend, kıt’a, tuyuğ, müstezad iken nazım türleri ilahi, tevhid, münacaat, na’t,

mevlid, hilye, hikmet, devriye, şathiye’dir.

Âşık şiiri, 15 ve 16. yüzyıllardan itibaren oluşmuş geleneğin adıdır. Kam ve ozanlara uzanan bu şiir

tarzına saz eşlik eder. Koşma, destan ve mani başlıca nazım şekillerdir. Güzelleme, koçaklama,

taşlama, semai, varsağı ve destan belli başlı nazım türleridir.

Page 18: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

18

Halk Şiirinin Kökeni

Köprülü’ye göre Türk şiirinin kökeni dini törenlerde aranmalıdır. Şaman, kam, baksı ve ozan dini

törenlerde öne çıkıp saygınlık kazanmışlardır. Kam ve baskıların müzik eşliğinde okudukları şiirler

Türk halk şiirini ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir.

İlk zamanlarda din adamlığı, şairlik, hekimlik, büyücülük ve müzisyenlik gibi çok sayıda sorumluluğu

olan kam, baksı ve ozanlar zamanla sadece şiir ve müzikle ilgilenmişlerdir.

Bahşı, Uygurlar başta olmak üzere Türk boylarında âlim ve katip olarak tanınırlar.

Bazı şamanlar şamanlık yeteneğini rüya yoluyla bazılarıysa usta-çırak ilişkisi içerisinde eğitim

yoluyla kazanırlar. Âşıklık ve şamanlık arasında rüya yoluyla yetenek kazanmak ortaklığı dikkat

çekmektedir.

Törenler ve Şiir

Şeylan / Şölen

Oğuz Türklerinin kurban törenlerine şeylan / şölen adı verilir. Kurban törenleri dini ve sosyal

içeriklidir. Şölenlerde kesilen kurbanın sögük adı verilen parçaları Oğuz boyları arasında dağıtılır.

Sıgır

Oğuzların av törenlerinin adıdır. Türkler için av hem ekonomik bir üretim hem de savaş tatbikatıdır.

Sıgır törenlerinde şiirin önemli bir yeri vardır.

Güney Sibirya’da yaşayan Altay, Hakas, Tuva ve Şor Türkleri sığır törenlerini devam

ettirmektedirler.

Yuğ

Eski Türklerde cenaze merasiminin adıdır.

Orhun kitabelerinden öğrendiklerimize göre yuğ törenlerinde yuğcu ve sıgıtçı adı

verilen ağıtçıların yer aldığını, törene katılanların yanlarında altın, misk ve kurbanlık hayvan

getirdiklerini, katılımcıların saçlarını kesip yüzlerini boyadıkları ve ölen kişi için balbal’ların

dikildiğini öğreniyoruz.

Adına tören düzenlenen kişi ya handır ya da kahramanlıklarıyla ün salmış bir savaşçıdır.

Törenlerdeki şiirlerin içeriği de buna paralel olarak epiktir. Türk halk şiirinin ilk örnekleri

Page 19: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

19

olan sagu’lar bu geleneğin ürünleridir (Alper Tunga sagusu muhtemelen böyle bir törenin

ürünüdür).

Yazılı Kaynaklarda Karşımıza Çıkan İlk Şairler ve Şiirler

Uygur ve Karahanlı dönemlerine ait bazı kaynaklarda karşımıza çıkan Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Ki-

ki, Pratyaya-Şiri, Asıg Tutung, Çısuya Tutung, Kalım Keyşive Çucu gibi isimler ilk şairlerden

bazılarıdır.

Erken dönem Türk şiirinde yazılı kaynakları günümüze ulaştığı için Uygur dönemi asıl inceleme

sahamızdır.

Uygur Dönemi

Manihesit Uygurlardan kalma şiirler, Mani ve Uygur alfabeleriyle yazılmışlardır. Sogdca ve bazı İran

dillerinden tercüme edilmiş dini metinler, tövbe duaları, hikâyeler ve aşk şiirlerinden

oluşmaktadırlar. Maniheist Uygurlardan elimize sekiz adet şiir ulaşmıştır. Bunlardan üçü ilahi, ikisi

övgü, biri cehennem tasviri ve biri de aşk şiiridir.

İlahilerden biri olan Tang Tengri (Tan Tanrısı) adlı şiirde ahenk, mısra tekrarları, aliterasyon ve

kafiyeler kullanılmıştır.

Bir diğer ilahi Mani için yazılmıştır. Tamamı 123 dörtlük olan şiirin 39/40 dörtlüğü günümüze

ulaşmıştır. Mısra başı kafiyenin kullanıldığı ilahide Mani’nin erdemleri anlatılmıştır.

Şiirlerin ikisi Aprınçur Tigin’e aittir. Küg olan ilk şiir üç dörtlükten oluşmaktadır. Şairin yedi

dörtlükten oluşan diğer şiiri aşk konuludur.

Budizm’i benimsemiş Uygurlardan günümüze daha fazla şiir ulaşmıştır. Bunların tamamı dini

içeriklidir. Aralarında tercümeler olsa da çoğunluğu telif eserlerdir. Bu şiirlerde mısra başı kafiye ve

aliterasyonlar dikkat çeker. Anı teg orunlarta (Öyle yerlerde) ifadesiyle son bulan şiir dikkat

çekmektedir. Dini içerikli bu şiirda ayrıntılı doğa tasvirleri vardır.

Karahanlı Dönemi

Karluk, Çiğil ve Yağma Türklerinden oluşan Karahanlılar Kaşgar merkez olmak üzere Harezm’i de

kapsayan geniş bir coğrafyaya hakim olmuşlardır. Divanü Lügati’t-Türk ve Atabetü’l-Hakayık bu

dönemde kaleme alınmıştır.

Page 20: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

20

Divanü Lügati’t-Türk, Türk tarihi, coğrafyası ve edebi verimleri hakkında kıymetli bilgiler

vermektedir. Barsıgan/Barsgan’da dünyaya gelen Kargarlı Mahmud, Türk coğrafyasında konuşulan

dili öğrenebilmek için Çin’den Kırım’a kadar olan bölgeyi gezmiş, edindiği bilgileri derlemiş ve 1074

yılında eserini tamamlamıştır. Eserde atasözleri ve şiirlere de yer vermiştir.

Saim Sakaoğlu, eserdeki şiirleri a) Ağıtlar, b) Destanlar, c) Kahramanlık şiirleri, d) Eğlence ve av

şiirleri, e) Sevgi şiirleri, f) Pastoral şiirler, g) Ahlaki şiirler şeklinde tasnif etmiştir.

Şiirlerin çoğunda hece ölçüsü kullanılmıştır.

Ağıtlar/Sagular: Divanü Lügati’t-Türk’te biri Alp Er Tunga’ya diğeri adı bilinmeyen bir kahramana

ait olmak üzere iki ağıt vardır. Alp Er Tunga ağıtında Türklerin yas gelenekleri hakkında bilgiler

mevcuttur.

Destanlar: Divanü Lügati’t-Türk’te üç destan örneği vardır. Bu şiirler, Tangut, Uygur ve Yabakularla

yapılan savaşları anlatır.

Kahramanlık Şiirleri: Toplam dört tanedirler.

Eğlence ve Av Şiirleri: Bu konuda iki şiir yer alır. Birisi içki meclisini diğeri ise bir kurt avını anlatır.

Sevgi Şiirleri

Pastoral Şiirler: Yedi farklı şiir vardır. Şiirlerin konuları yaz ve bahar mevsimleriyle ilgilidir.

Ahlaki Şiirleri: Toplamda 18 dörtlük olan dört farklı şiir mevcuttur. Şiirlerde babanın oğluna

öğütleri anlatılır.

Divanü Lügati’t-Türk’te şiirlerin yanı sıra 79 adet beyit yer almaktadır. Beyitlerde kahramanlık,

sevgi, doğa ve ahlak konuları ele alınmıştır.

Halk Şiirinin Temel Özellikleri

Page 21: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

21

Nazım birimi, şiirde en küçük anlam bütünlüğü sağlayan dize topluluğu olarak tanımlanır.

Halk şiirinin nazım birimi olan dörtlükler gelenek temsilcilerince hane olarak adlandırılır.

Gelenekte tartı olarak adlandırılan ölçü, hece ve aruz olarak karşımıza çıkar. Halk şiirimizde en fazla

kullanılan ölçü hece ölçüsüdür. Eski dönemlerde vezn-i benân ve hesab-ı benân olarak adlandırılan

hece ölçüsü, Türkçenin dil yapısına ve karakterine uygun bir ölçü sistemidir.

Aruz ölçüsünde takti olarak bilinen durak, hece ölçüsünde mısraların belli bölümlere ayrılması

anlamına gelir.

Duraklar belli bir kalıba göre değil, şiirin ritmine uygun olarak belirlenir.

Halk şiirinin erken dönem örneklerinde yedili hece ölçüsü yaygın olarak kullanılmıştır. Sonraki

dönemlerde bu ölçü ağırlıkla manilerde kullanılmıştır.

Sekizli hece ölçüsü daha çok semaî ve varsağılarda kullanılmıştır.

On birli hece ölçüsü en fazla kullanılan hece ölçüsüdür.

Divan şiirinin etkisiyle aruzla söylenmiş halk şiirleri de mevcuttur. Âşık Ömer, Erzurumlu Emrah,

Gevheri, Dertli ve Bayburtlu Zihni gibi şairler; divan, selis, kalenderi, satranç ve vezn-i âher gibi

aruzlu türler oluşturmuşlardır. Aruzu kullanan şairlerin eğitim seviyeleri aruz için yeterli

olmadığından şiirlerde vezin kusurları fazladır.

Kafiye, şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı ahengi veren heceler veya benzeşen sesler

olarak tanımlanabilir. Halk şiirinde kafiye ve redif için ayak sözcüğü kullanılır.

Eski Türk şiirinde mısra başı kafiye yaygın olarak kullanılmıştır. Bu kafiye türüne Altay

aliterasyonu adı verilir.

Halk şiiri erken dönemlerde kopuz, dutar, saz gibi çalgılar eşliğinde irticalen söylendiği için

kafiyelerde ses değerleri esas alınmıştır.

Halk şiirinde kafiye genelde tek ses benzerliğine dayalıdır. Buna yarım kafiye denir. Yarım kafiyenin

dışında tam, zengin, tunç ve cinaslı gibi kafiyelere çok fazla başvurulmaz.

Şiirde kafiyeden sonra yer alan aynı yapı ve göreve sahip kelime veya eklere redif adı verilir.

Page 22: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

22

Tema

Aşk başlıca temadır. Dinî-Tasavvufî halk şiirindeki aşk, ilahi aşkı, âşık şiirlerindeki aşk ise beşeri aşkı

temsil eder.

Âşık şiirlerindeki güzelleme, varsağı ve destanlarda doğanın güzellikleri tema olarak karşımıza çıkar.

Doğa teması halk şiirimizde aşkın, sevginin ve özlemin sunumuna yardımcı olan temaların başında

gelir.

Ölüm, en eski şiirlerden bu yana karşımıza çıkan bir temandır. Halk şiirinde her ölen için ağıt

yakılmaz. Ölen kişinin halkın vicdanını yaralayan bir ölümün ardından ağıt yakılır.

Kahramanlık teması da en eski şiir örneklerinden bu yana yaygın olarak kullanılagelen temalardan

biridir. Köroğlu ve Dadaloğlu’nun en iyi örneklerini verdiği koçaklamalar, kahramanlık temalı

koşmalardır.

Âşık şiirinde taşlama adı verilen şikâyet temalı şiirlerde insan hayatındaki yanlışlıklar eleştirilir.

Atasözlerinin sıklıkla kullanıldığı bu şiirler eğitim işleviyle dikkat çeker.

Dil ve Üslup

Halk şiirinde kullanılan dil halkın anlayacağı dildir. Şairler, hitap ettikleri kitleyi dikkate alarak şiir

söylerler. Âşık şiirinde âşıkların yetiştikleri ortamlar ve söyledikleri şiirlerin özellikleri kullandıkları

dile etki eder. Âşıkların atışmalarında kullandıkları dil diğer zamanlardakinden farklı ve daha zor

anlaşılır olabilir.

Atasözü ve deyimler halk şiirinde çok sık kullanılır. Kullanımın yaygın olmasının bir nedeni şairin

yeteneğini göstermek istemesidir.

Halk şairleri yetiştikleri ortamın dil özellikleri şiirlerine taşıyabilirler. Bu sebeple standart bir dil

kullanılmaz.

Halk şiirinde benzetme başta olmak üzere yineleme, telmih, istiare ve nida gibi anlam ve söz

sanatları da kullanılır.

Page 23: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

23

Halk şiirinde şairin şiir söyleme yeteneği, şiirin söylendiği ortamlar, şiirin söylenme şekli ve

dinleyiciler, halk şiirinin dil ve üslubunu tayin etmektedir.

Ünite 2

Türk Halk Şiirinde Tür ve Şekil

Halk Şiirinde Nazım Şekli ve Nazım Türü

Nazım Şekli

Nazım şekli şiirin dış unsurlarıyla alakalıdır. Şiirlerin kafiye örgüsü, hacim ve nazım birimi

açılarından adlandırılmasıdır. Kafiye örgüsü; şiirdeki mısraların kümeleniş şeklidir. Şiirin hacmi,

nazım birimlerinin sayısıdır. Nazım birimi, mısraların kümelenmesiyle alakalıdır. Ölçü ise şiirde

mısraların hece sayısı veya ses değerleri açısından denk ve benzer olmasıdır.

Nazım Türü

Halk şiirinde şiirlerin konusuna, ezgisine ve işlevlerine göre birbirlerinden ayrılmasına nazım türü

denir. Nazım türü belirlenirken şiirin şekil özelliklerinden ziyade içerik ve sunum özelliklerine

bakılır. Şiirler genellikle ezgiyle söylendikleri için nazım türünün belirlenmesinde ezgisinin de

dikkate alındığını görüyoruz. Özellikle âşık şiirlerinde şiirin ezgisi nazım türünü belirler. Bununla

birlikte azım türünü belirlemede öncelik şiirin konusudur. İşlevi dikkate alınarak adlandırılan ninni

gibi şiirlerde şiirin konusu, ezgisi değil işlevi nazım türünü belirler.

Anonim Halk Şiirinde Şekil ve Tür

Mani

Nazım şekli ve nazım türü olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla 7’li hece ölçüsüyle aaxa kafiye

düzeniyle söylenirler.

Manilerde tek bir dörtlükte anlam tamamlanır.

İlk iki mısra 3 ve 4. mısra için hazırlık mahiyetindedir.

Belli konularda ezgiye söylenirler.

Page 24: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

24

Türkü

Halk şiirinde şarkı, deyiş, deme ve hava gibi isimlerle bilinen türküler ezgiyle söylenen her türlü şiiri

karşılamak için kullanılırlar.

Türkülerin ayırt edici özellikleri kavuştaklarıdır. Türkülerde aynen tekrar edilen mısralar kavuştak

olarak adlandırılırlar.

Türküler çoğunlukla toplumsal olaylardan doğarlar.

Ezgilerine göre; usullü (kırık havalar) ve usulsüz (uzun havalar) şeklinde iki kısma ayrılırlar.

Usullü türküler oyun havalarından, usulsüzler ise ağıt, bozlak ve hoyrat gibi türlerden oluşur.

Türküler bent ve kavuştaklardan oluşurlar. Kavuştak dışında kalan dizeler bentleri oluşturur.

Ağıt

Halk şiirinin bütün dönemlerinde ağıt türüne rastlanmaktadır.

İslamiyet’ten önce sagu olarak adlandırılan ölüm konulu şiirler, İslamiyet’ten sonra ağıt ve mersiye

olarak adlandırılmıştır.

Ağıtlarda ölüm başta olmak üzere hastalık, ayrılık, kayıp kişiler, mutsuzluk, askerlik, sevda, deprem,

sel ve yangın gibi konular işlenir.

Ninni

Çoğunlukla mani nazım şeklinde, 7 heceli ve aaxa şeklimdeki kafiye düzeninde söylenir. Ninni daha

ziyade işleviyle öne çıkan bir türdür.

Tekerleme

Belli bir konusu olmayan, mısra başı ve sonu kafiyeli, aliterasyon ve secilerle oluşturulmuş ses

oyunlarıyla ve çağrışımlarla bağlanan belli bir nazım düzenine kavuşturulmuş, birbirini tutmayan

hayaller ve düşüncelerin sıralanmasından meydana gelmiş bir nazım türüdür.

Bütün tekerlemeler manzum şeklide değildir.

Mensur tekerlemeler de mevcuttur.

Çocuk oyunlarında, seyirlik oyunlarda, törenlerde ve halk edebiyatının çeşitli türlerinde karşımıza

çıkarlar.

Page 25: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

25

Bilmece

Genellikle soru formundadırlar.

Mensur örneklerine de rastlanan bilmecelerin çoğu manzumdur.

Âşık Şiirinde Şekil ve Tür

Heceli Nazım Şekilleri

Mani

Âşıklar maniyi genellikle koşma nazım şekline ekleyerek, yedekli koşma elde ederek

kullanmışlardır. Koşma dörtlüklerinin arasına eklenen maniler büyük oranda cinaslıdır.

Azerbaycan âşıklık geleneğinde mahlaslı maniler (bayatı) vardır.

Mahlaslı manilerin büyük kısmı da yine cinaslıdır.

Koşma

Âşık şiirinde en fazla kullanılan nazım şekli koşmadır.

Kafiye örgüsü genellikle abab cccb çççd…, xaxa bbba ccca… veya aaab cccb çççb… şeklindedir.

Düz Koşma: Adi koşma da denilir. Ayırt edici bir özelliği olmayan abab, cccb, çççd veya xaxa, bbba,

ccca şeklinde kafiyelenen 8 veya 11’li hece ölçüsüyle söylenen 3-5 dörtlükten mürekkep

koşmalardır.

Yedekli Koşma: Doğu Anadolu’da bilinmekle birlikte Azerbaycan yöresinde yaygı olarak kullanılır.

İki şekli vardır. Birincisinde; koşmanın ikinci mısraından sonra araya bir mani eklenir. Yedekli beşli

koşma da denilen diğer biçiminde ölçü sekizlidir. Her bendinde iki kıta bulunur. İlk kıta beş, ikinci

ve yedek sayılan kıta dört dizedir. İlk kıtanın ilk üç dizesi aynı 5 ve 5. dizeler farklı uyaklıdır. İkinci

kıtanın dört dizesi de kendi arasında uyaklıdır. İkinci ve dördüncü dizeleri ayrı yapıda bir

kavuştaktır.

Musammat Koşma: Her mısraın birinci ve ikinci kısımları birbiriyle kafiyelidir. Her dörtlük kendi

içinde iki dörtlük haline gelebilir.

Ayaklı Koşma: İlk dörtlüğün ikinci ve dördüncü, diğer dörtlüklerin dördüncü mısralarından sonra

ziyade adı verilen mısraların kullanılmasıyla elde edilirler. Ziyadeler asıl mısralara göre daha

kısadırlar.

Page 26: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

26

Zincirleme Koşma: Her dörtlüğün sonundaki kafiyeli kelimenin diğer dörtlüğün başında

kullanılmasıyla elde edilir.

Zincirbent Koşma: Ziyadeler, zincirleme koşmalara eklenirse ortaya zincirbent koşma çıkar.

Koşma-Şarkı: Koşmaların hane sonlarındaki mısralarının tekrarlanmasıyla elde edilirler.

Destan

Nazım türü olan destan şekil özellikleri bakımından nazım türü olarak da değerlendirilir. Nazım

birimi, kafiye örgüsü ve ölçüsü koşmadan farklı değildir. Hacim bakımından koşmadan ayrılır. En az

5-7 dörtlükten oluşur.

Heceli Nazım Türleri

Güzelleme

İnsana ve doğaya ait güzellikleri konu edinir.

Koşma nazım şekliyle söylenen güzellemelerin bazı özel ezgileri vardır.

Koçaklama

Kahramanlık, yiğitlik ve savaş konularını içerir.

Taşlama

İğneleyici üslubu olan taşlamalar çoğu zaman dinleyenleri güldüren şiirler konumundadır.

Ağıt

Âşık şiirinde ölüm ve bunun dışında insana sıkıntı veren çeşitli konularda ağıtlar söylenmiştir.

Varsağı

Koşma nazım şekli ve özel ezgilerle söylenen varsağılar adını Anadolu’nun güneyinde yaşayan

Varsaklardan almıştır. Varsaklarda yiğitçe ve sert bir eda vardır. Ezgilerinde hamasi bir yapı ve

dirençli söyleyiş tarzı hakimdir. Şiirin varsağı olup olmadığı ezgisinden anlaşılabilir.

Page 27: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

27

Semai

Sevgi, doğa ve ayrılık konularını işler. Çoğunlukla 8’li hece ölçüsüyle söylenir. Özel ezgileri vardır.

Hece kalıplarının yanı sıra aruzlu örnekleri de vardır.

Destan

Özel ezgilerle söylenen oldukça hacimli şiirlerdir. Destanlarda belli bir olay anlatılır.

Destanlar sosyal olaylar hakkında bili verirken, anlattıkları konu/olay içeriğine göre eleştiri ve

mizahi unsurlar da taşıyabilirler. Destanlarda konu sınırlaması yoktur.

Aruzlu Nazım Şekilleri

Divan

Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün kalıbı ile söylenen ve âşıkalr arasında divani olarak bilinen

şiirlerdir. Bu türün gazel, murabba, muhammes, müseddes, musammat gibi nazım şekilleri vardır.

Özel ezgileri vardır.

Selis

Aruzun Feilâtün / Feilâtün / Feilün kalıbıyla yazılan şiirlerdir. Divanlara benzer nazım şekilleri

kullanılır. Özel ezgileri vardır.

Semai

Heceli ve aruzlu semailer mevcuttur. Aruzun Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün kalıbında

gazel, murabba, muhammes ve müseddes nazım şekilleriyle ve özel ezgilerle okunurlar.

Hece ölçüsünün 8+8=16’lı şekline uygunluk gösteren semailerin musammat ve yedekli örnekleri

vardır.

Kalenderi

Aruzun Mefûlü / Mefâilü / Mefâilü / Feûlün kalıbıyla söylenirler. Hece ölçüsüyle ve dörtlükler

halinde söylenmiş örnekleri de vardır.

Page 28: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

28

Satranç

Daha çok on dokuzuncu yüzyılda söylenmiş bir türdür. Sayıları diğer türlere nazaran azdır.

Aruzun Müfteilün / Müfteilün / Müfteilün / Müfteilün kalıbında söylenen satrançlar hecenin

8+8=16’lı kalıbıyla uyumludurlar. İç kafiyeleri vardır. Beyitler, iç kafiyelerinden bölündüklerinde

dörtlük haline gelirler.

Vezn-i Âher

Aruzun Müstrefilâtün / Müstrefilâtün / Müstrefilâtün / Müstrefilâtün kalıbıyla yazılan her mısraı

dört parçadan oluşan iç kafiyeli şiirlerdir.

Dini Tasavvufi Halk Şiirinde Şekil ve Tür

Nazım Şekli

Kendine özgü bir nazım şekli yoktur. Hem klasik edebiyatın hem de halk edebiyatın nazım

şekillerini kullanmışlardır.

Divan Edebiyatına Ait Ortak Nazım Şekilleri

Kaside

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde tevhit ve nâ’t gibi türler kaside şeklinde yazılmıştır.

Gazel

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde ilahi aşkı konu edinen şiirlerde kullanılmıştır.

Mesnevi

Beyitleri kendi aralarında kafiyeli olan mesneviler Dini-Tasavvufi Halk şiirinde din büyüklerini konu

alan şiirlerde kullanılmışlardır.

Page 29: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

29

Murabba

Dört mısralık bentlerden oluşurlar. Aaaa, bbba, ccca, şeklinde kafiyelenirler. 4-8 bent arası hacme

sahiptirler. Dini ve didaktik konularda övgü, yergi, mektup gibi türlerde bu nazım şekli kullanılır.

Terci-i Bend

Hâne adı verilen gazel biçiminde kafiyelenmiş beş on beyitlik parçaların vasıta adı verilen ve sürekli

tekrarlanan bir beyitle birbirine bağlanmasından oluşan nazım şeklidir. Kafiye şeması aa xa xa xa xa

bb – cc xc xc xc xc dd olabileceği gibi aa aa aa aa aa bb – cc cc cc cc cc dd şeklinde de olabilir. Vasıta

beyitleri her bendin sonunda tekrarlanır. Dini-Tasavvufi Halk şiirinde en fazla Kaygusuz Abdal

tarafından kullanılmıştır.

Terkib-i Bend

Terci-i Bend’e benzer ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişir. Bu türde de yine Kaygusuz

Abdal dikkat çeker.

Kıt’a

Kafiye düzeni a-b, c-b, d-b, e-b şeklindedir. Mahlassız şiirler olarak bilinen kıt’alarda hikmet, nükte

ve yergi bulunur.

Tuyuğ

Aruzun Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün kalıbıyla yazıldığı gibi nazım birimi olarak da dörtlük (hane)

esasına dayalıdır.

Mısra kümelenmesi bakımından maniye benzer. Maninin aruzla söylenmiş şekli gibidir. Kafiye

düzeni genellikle aaxa şeklindedir. Mahlassız bu nazım şekli Azeri ve Çağatay sahasında çok

kullanılmıştır. Kadı Burhaneddin ve Nesimi bu türle ünlenmişlerdir. Ağırlıkla tasavvuf ve felsefe

konularını içerir.

Müstezad

Uzun mısralara kısa mısraların eklenmesiyle oluşan müstezatlar aruzun mefûlü mefâîlü mefâîlü

feûlün kalıbıyla yazılırlar. Uzun mısralara eklenen ve adına ziyade denilen kısa mısralar ise aruzun

mefâîlü feûlün kalıbına uygundur. Dört farklı uyak düzeni vardır; 1) aa aa bb ab ca aa 2) aa aa bx aa

cx aa 3) ab ab cc ab dd ab 4) ab ab cx ab dx ab şeklindedir.

Page 30: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

30

Türk Halk Edebiyatına Ait Ortak Nazım Şekilleri

Mani

Mani daha çok anonim halk şiirinde kullanılan bir nazım şeklidir.

Koşma

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde daha çok Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’ın şiirlerinde kullanılmıştır.

Daha çok ilahilerde koşma nazım şekli tercih edilmiştir.

Nazım Türü

Allah Hakkında Yazılan Türler

Tevhid

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde Allah’ın varlığı ve birliği üzerine yazılmış şiirlere tevhid denir.

Tevhidlerde kaside, gazel ve mesnevi nazım şekilleri kullanılmıştır. Muhtevalarında ayet ve hadisler

yer alır.

İlahi

Dini-Tasavvufi Halk şiirinde dini, ahlaki ve ilahi fikirleri içeren manzumelere ilahi denir. İlahiler

çeşitli tarikat çevrelerinde farklı adlarla okunurlar:

Mevlevi tekkelerinde âyin,

Gülşeni tekkelerinde Tapuğ

Halveti tekkelerinde Durak

Mevlevi ve Bektaşi tekke ve dergâhlarında Cumhur

Alevi-Bektaşi tekkelerinde Nefes adıyla okunur.

Münacaat

Page 31: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

31

Allah’a yalvarıp yakarmak için yazılan manzum ve mensur eserlerdir. Bu şiirde yer alan esaslar, ayet

ve hadislerden alınmıştır.

Elifname

Osmanlı Türkçesinde otuz üç harfin değişik konularda, değişik şekillerde, genellikle mısra

başlarındaki harflerin alt alta alfabetik sıra ile beyitler halinde yazılarak devam etmesi neticesinde

oluşan manzum eserlerdir.

Peygamber Hakkında Yazılan Türler

Na’t

Hemen bütün nazım şekillerinde yazılabilen na’tlarda Hz. Muhammet’e duyulan sevgi ve saygı dile

getirilir.

Esmâ-i Nebî

Hz. Muhammet’in 99 ve daha fazla ismiyle ilgili hususiyetleri, Hz. Muhammet’in isimlerinin (mg)

harfi ile ifadesi ve bu ifadenin onun son peygamber oluşuna delâletini anlatan eserlerdir.

Sîretü’n-Nebî

Hem mensur hem de manzum bir şekilde kaleme alınmışlardır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış

“sîretü’n- nebî”ler, genellikle mevlit olarak adlandırılmışlardır.

Mucizât-ı Nebî

Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde Hz. Muhammet’in mucizelerini anlatan şiirlere denir.

Hicretnâme

Bu şiirlerin büyük bir kısmı Hz. Muhammet’le ilgili olmakla birlikte bazıları başka flahısların göçünü

anlatırlar.

Miracnâme

Page 32: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

32

Genellikle kaside ve mesnevi nazım şekilleriyle yazılan veya söylenen bu şiirler, kaynağını ‹srâ

Suresi’nden alırlar.

Mevlid

Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde Hz. Muhammet’in doğumunu anlatan şiirlerdir.

Hilye

Hz. Muhammet’in fiziki özelliklerini tasvir eden şiirlerdir. Dört halife ve bazı veliler hakkında da

yazılmış olan hilyeler, miracnâme ve mevlid gibi bazı nazım türlerinin içinde de yer almışlardır.

Hilye türünde en iyi örneği Hakânî’nin “Hilye-i Hakânî” adlı eseridir.

Gevhernâme

Allah’ın birliği ve Hz. Muhammet’in yüceliği ve vasıfları hakkında yazılan eserlerdir. Kaygusuz

Abdal’ın “Gevher-nâmesi” bu türün en iyi örnekleri arasında yer alır.

Dolapnâme

Allah aşkının dile getirildiği sorulu-cevaplı şiirlere denir. Âşık Yunus’un “Dertli Dolabı” ve Kaygusuz

Abdal’ın “Dolapnâmesi” bu türün başarılı örnekleri arasındadır.

İslam’ın Beş Şartı Hakkında Yazılan Nazım Türleri

Salatnâme: Namaz hakkında yazılan şiirlerdir. Kaygusuz Abdal’ın Salatnâmesi oldukça önemlidir.

Oruçnâme: Ramazan başta olmak üzere diğer bazı ay ve günlerin özelliklerini, farz ve sünnetlerini

anlatan şiirlerdir.

Ramazannâme: Ramazan ayının faziletlerini anlatan şiirlerdir. Daha çok İstanbul merkezli bir tür

olarak dikkati çeken Ramazannâmelerde İstanbul’un semtlerine, mesire yerlerine, yemek

kültürüne ve hamamlarına temas edilmiştir.

Page 33: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

33

Hacnâme: Abdurrahman Gubârî ve Ahmet Fakih türün ilk ve önemli örneklerini vermişlerdir.

Din ve Tasavvuf Yolunun Büyükleri Hakkında Yazılan Türler

Alinâme: Özellikle Alevî-Bektaşî edebiyatında Hz. Ali şiirlerinin sayısı oldukça fazladır.

Maktel-i Hüseyin: Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid, Hz. Muhammed’in torunu ve

Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ile 10 Muharrem 680’de Kerbela’da karşılaşmıştır. Hz.

Hüseyin’in şehit düfltüğü bu karşılaşma, İslam tarihinde “Kerbela Olayı” olarak bilinir. Maktellerin

en meflhurları, Fuzulî’nin Hâdikatü’s-Su’adâ’sı, Lamiî’nin Maktel-i Hüseyin’i, Bâkî’nin Mersiye-i Hz.

Süleyman han aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân’ı, Kazım Paşa’nın Mersiye’si, Ali

Feruh’un Kerbela’sı, Muallim Feyzî’nin Matem-nâme’sidir.

Düvaznâme: On iki imamın adı geçen ve onları övmek için yazılan şiirlere “düvaz”, “düvaznâme”

veya “düvaz-deh imam” denir.

Faziletnâme: Hz. Muhammet’in, dört halifenin, özellikle de Hz. Ali’nin faziletlerini anlatan ve

onların iyiliklerini belirten şiirlere Dinî-Tasavvufî Halk şiirinde faziletnâme denmiştir.

Mansurnâme: Hallac-ı Mansur’un hayatını ve kerametlerini mesnevi nazım şekliyle anlatan şiirlere

denir.

Methiye: Dört halifenin, ashâb-ı kirâmın ve velilerin övüldüğü methiyeler, çeşitli nazım şekilleriyle

yazılmıştır.

Mersiye: İslamiyet öncesinde “sagu”, İslamiyet sonrasında ise “ağıt” olarak adlandırılmıştır.

Mersiyeleriyle Kemal Ümmî öne çıkmıştır.

Dinî İnanç ve Tasavvufî Düşüncelerle İlgili Yazılan Türler

Page 34: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

34

Vücudnâme: İnsanın yaradılışıyla ilgili olarak yazılmış eserlere denir. Bu nazım türüyle Kaygusuz

Abdal ve Süleyman Çelebi başarılı şiirler yazmışlardır.

Devriye: Devriye, yaradılışın başlangıcı ve sonu, varlığın nereden gelip nereye gittiği ve bu ikisi

arasındaki safhaların tasavvuf açısından izahıdır. Devriyelerde evrenin ve insanın Allah’tan

kaynaklanıp yine Allah’a döneceği vurgulanır.

Hikmet: Ahmet Yesevî ile başlayan bir türdür. Hikmetler, sanat kaygısından uzak, sade ve didaktik

bir üslupla söylenmiş şiirlerdir. Ahmet Yesevî, hikmetlerini çoğunlukla hecenin 7+7=14’lü hece

ölçüsüyle yazmıştır, ancak bazı hikmetler, aruz ölçüsüne uygunluk göstermektedir.

Nutuk: Tarikata yeni girmiş müritlere, tarikatın adap ve erkânını anlatan şiirlere denir. Daha çok

koşma nazım şekliyle söylenen nutuklar, didaktik karakterli şiirlerdir.

Nasihatnâme: Nasihatnâmelere “pendnâme” de denmiştir. Bu şiirlerde dini, sosyal ve ahlaki

birtakım öğütler, ayet, hadis, hikmet ve atasözlerinden hareketle verilir. Yunus Emre, Abdal

Musa, Eşefoğlu Rumi ve Şah İsmail nasihatname türünün önde gelen şairleridir. Ayrıca Güvahî’nin

“Pendnâmesi” de nasihatnâme konusunda mutlaka hatırlanmalıdır. Güvahî, öğütlerini büyük

oranda atasözleriyle vermiştir.

Vasiyetnâme

Şathiye: Dini ve tasavvufi konuların daha kolay anlaşılmasını sağlamaya çalışan ve Allah ile

tekellüfsüz, şakalı bir edayla konuşur gibi yazılan veya söylenen şiirlere şathiye denir.

Nevruznâme: Özellikle Alevî-Bektaşî kültür ortamlarında nevruzun ayrı bir anlamı vardır. Bu kültür

ortamını paylaşanlara göre nevruz, Hz. Ali’nin doğum günüdür.

Tarikatnâme: Tarikatın anlamını, kurallarını ve işleyiş düzenini anlatan şiirlere tarikatnâme

denmiştir. Şah İsmail’in ve Eşrefoğlu Rûmî’nin bu konuda eserleri vardır.

Ünite 3

Anonim Halk Şiir

Page 35: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

35

Mani

Fuat Köprülü, “mani” kelimesinin “mana”dan geldiğini öne sürer. Mani kelimesinin “man”

kelimesine “-i” nispet ekinin eklenmesiyle oluştuğunu düşünenler de vardır.

Mani tarzındaki şiirlere Aydın’da “mana”, Artvin ve Denizli’de “mâna”, “deyiş”, “deyişleme”;

Şanlıurfa’da “meani” (kadınların söylediği maniler) ve “hoyrat” (erkeklerin söylediği maniler),

Kars’ta “meni”, Erzincan’da “ficek”, Doğu Karadeniz’de “karşı-beri” denir. Bunların dışında Doğu

Anadolu’da türkülerin bentleri arasında “pişrevi” denilen maniler okunmaktadır.

Türk topluluklarında mani için çeşitli adlar kullanılmaktadır. Ahıska’da “mahnı”, Azerbaycan’da

“bayatı”, “mani”, “meni”, “mahnı”; Kerkürk’te “meni” ve “me’ni”, Prizren’de “martifal”, Gagavuz

Türklerinde “şın”, çın” ve mâni”, Kıbrıs Türklerinde “mâni”, Irak Türklerinde “me’ni”, “hoyrat”,

“horyat”, “koryat”, “koyrat”, Kırım Türklerinde “mane”, “cır”, “yır”, “çıng”, “çinik/çinig”, Kumuk

Türklerinde “sarım”, Nogay Türklerinde “şın” ve “çın”, Kırgızistan’da “ölen”, aytıspa”, “aytipa”,

“gayım ölen”, kayım ülenek”, Özbekistan’da “törtlik”, “aşula”, “koşuk”, Uygur Türklerinde “yörtlik”,

Türkmenistan’da “rubayı”, “rubağı”, “moncugattı” ve “lele”, Kazan Türklerinde “şiğir töri”, Başkurt

Türklerinde “şiğir törö” gibi ifadeler kullanılmaktadır.

Köprülü maniyi Türk şiirinin en eski şekli olarak kabul eder. Ona göre maniler birleşerek türkü,

koşma, sagu, mersiye ve destan gibi türleri oluşturur.

Boratav ise mani türünün İran rubailerinin ve fehleviyyalarının Türk şiirini etkilemesiyle oluştuğunu

ileri sürer.

Fehleviyyat: İran edebiyatında mefâîlün mefâîlün feûlün kalıbında, aaba kafiye düzeninde

söylenen şiirlerdir.

Rubailer genellikle felsefi konuları işler. Maniler ise hemen her konuda söylenen heceli şiirlerdir.

Mai türüne en yakın şiir örnekleri Uygur döneminden kalma metinlerde ve Divanü Lügati’t-Türk’te

yer almaktır.

Günümüzdeki manilere benzeyen ilk şiirler 13.yüzyılda yaşamış Şeyyad Hamza’ya aittir.

Maninin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri

Kafiye düzeni: 1-2 ve 4. mısra kafiyeli 3. mısra kafiyesizdir. Semai kahvelerinde ve Karadeniz

yöresinde söylenen manilerde kafiye düzeni abcb olabilmektedir.

Ölçü ve durak: Maniler genellikle 7’li hece ölçüsüyle söylenirler.

Page 36: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

36

Mısra yapısı: Maniler dört mısradan oluşan şiirlerdir. Daha fazla mısralı maniler de vardır.

Manilerde asıl söylenmek istenen 3 ve 4. mısrada söylenir. Manilerin ilk iki mısraına hazırlık veya

giriş adı verilir.

Konu: Hemen her konuda söylenebilirler. Konu sınırlaması yoktur.

Ezgi: Halk şiirindeki pek çok şiir gibi manilerde ezgiyle söylenir.

İşlev: Mani söyleyenlere manici, mani yakıcı veya mani düzücü adı verildiği, mani söylemeye de

mani yakmak, mani düzmek veya mani atmak dendiği bilinmektedir.

Manilerin Tasnifi

Yapılarına göre maniler

Düz/Tam Mani

Yedi heceli, birinci, ikinci ve dördüncü mısraları kendi arasında kafiyeli, dört mısralık manilere düz

veya tam mani denir.

Kesik/Cinaslı Mani

4 veya 5 mısradan oluşan cinaslı manilerin ilk dizeside cinas yapmak için kullanılan bir hazırlık sözü

vardır. Bu yapı, manide ayak görevini üstlenir. Bu ayak diğer mısralarda farklı anlamlarda

kullanılabilir. Bu manilere Urfa ve Kerkük’te “hoyrat” veya “horyat”, Azerbaycan’da ise “bayatı”

denir.

Yedekli/Artık Maniler

Mısra sayıları dörtten fazladır. Kafiyelerinde cinas kullanılmaz.

Konularına Göre Maniler

Konu sınırlaması olmadığı için konularına göre tasnif yapmak gereksiz ve faydasızdır.

Kullanım Alanlarına Göre Maniler

Manileri söylenmelerine vesile olan yerlere ve şartlara göre tasnif eden Boratav, manilerin

kullanım alanları ile içerikleri arasındaki bağın zayıf olduğunu tespit etmiştir. Tasnifi şu şekildedir:

1. Niyet, fal (yorum) manileri 2. Sevda manileri 3. İş manileri 4. Bekçi, davulcu manileri 5. Satıcı

manileri 6. Meydan kahvelerinin cinaslı manileri 7. Doğu Anadolu’da hikâye manileri 8. Mektup

manileri.

Page 37: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

37

Anonim Halk Şiirinde Türkü

Türkü

Türkü sözcüğü Türk ve –î nispet ekinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Türklere has anlamındaki

Türkî sözcüğü zamanla Türkü biçimini almıştır. Türkü sözcüğü yerine Anadolu’da şarkı, deyiş, deme,

hava, ninni, ağıt gibi sözcükler de kullanılmaktadır. Türküye Anadolu dışında Altay Türkleri kojon,

Azeri Türkleri mahnı, Başkurtlar halk yırı, Çuvaş Türkleri yurrisem, takmak, peyit; Hakas Türkleri ır

ve tahpah, Kerkük Türkleri beste, şarkı, neşide, mani, yır, hoyrat; Karaçay Türkleri cır, Karakalpak

Türkleri kosık ve cır; Kazaklar türki, halk koşiğı; Tatarlar halık cırı; Tıva Türkleri ır, kojan ve kojamık;

Türkmenler aydım, Uygur Türkleri nahşa adlarını verirler.

Halk şiirimizde ezgiyle söylenen her türlü şiire türkü denir. Türküler anonim şiirlerdir. Çok azının ilk

söyleyeni bellidir.

Türkünün Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri

Türküler, düğünlerde, genellikle kış aylarında düzenlenen “yârân”, “sıra gecesi”, “ferfene”,

“barana” gibi toplantılarda, panayırlarda, festivallerde, kadın ve erkek gezmelerinde,

kahvehanelerde, hamamlarda, kısacası hayatın çok çeşitli alanlarında söylenen şiirlerdir.

Türkülerin Tasnifi

Boratav’ın bu konuda denemeleri vardır. Boratav’a göre türkülerin tasnifinde kullanıldıkları yerler,

işlevleri, söylenmelerini gerektiren koşullar dikkate alınmalıdır.

Boratav’ın tasnifi şöyledir:

A- Konularına göre türküler.

1 - Lirik türküler: a) ninniler b) aşk türküleri c) gurbet türküleri, askerlik türküleri, hapishane

türküleri d) ağıtlar e) çeşitli konular üzerine türküler.

2 – Taşlama, yergi ve güldürü türküleri.

3 – Anlatı türküleri: a) efsane konulu türküler b) bölgelere ve bireylere özgü türküler c) tarihi

konulu türküler

B – Kullanıldıkları yerler, gördükleri vazifeler ve söylenmelerini gerektiren sebeplere göre türküler.

4 – İş türküleri

Page 38: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

38

5 – Tören türküleri: a) bayram türküleri b) düğün türküleri c) din ve mezhep törenlerine değin

türküler d) ağıt törenlerinde söylenen türküler

6 – Oyun ve dans türküleri a) çocuk oyunlarında söylenenler b) büyüklerin oyunlarında söylenenler.

Ali Yakıcı da türküleri konularına göre tasnif etmiştir.

Yapılarına Göre Türküler

Türküler bent / ana metin ve kavuştak / bağlantı kısımlarından oluşur.

Ezgilerine Göre Türküler

1- Uzun havalar: Usulsüz ezgiler olarak bilinirler. Bozlak (Orta ve Doğu Anadolu’da yaygın olan

uzun hava), dağbaşı, divan (fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılıp usulsüz ezgilerle icra

edilen şiirlerdir), garip (Âşık Garip ile sevdası Şahsenem arasındaki aşkı anlatan usulsüz ezgilere

denir), hoyrat, kalenderi, kayabaşı, kerem (Kerem ile Aslı arasındaki aşkı anlatan uzun havalardır).

2- Kırık havalar: Usullü, ölçü ve ritimleri belli ezgilerdir. Ege’de zeybek, Marmara, Trakya ve

Ordu’da karşılama, Harput’ta şıkıltım, Isparta’da datdiri, Konya’da oturak, Trabzon ve Rize ve

Hopa’da horon, Urfa’da kırık şeklinde adlandırılırlar.

Anonim Halk Şiirinde Ağıt

Ağıt

Anadolu’da ağıt için; ağat, ağut, ağı, avut, deme, deyiş, deyişet, lâvik, şin, şivan, mersiye vb. adlar

kullanılır. Ağıtçı için de; ağcı, ağlayıcı, âşık bacı, bayaltıcı, sağıcı, sağucu, sazlıyan gibi adlar kullanılır.

Ağıt kelimesi yerine Azerbaycan’da ağı, Kazaklarda joktov, koşuk ırı, köri,

Kırgızlarda cır, coktovve koşok, Nogaylarda bozlaw, Türkmenlerde ağı, tavş, tavşa, towum,

Uygurlarda mersiyekoşukları, Özbeklerde yığı, yoklav, Kırım Tatarlarında tagmag kelimeleri

kullanılır.

Eski Türklerin yuğ törenlerinde söylenen ölüm şiirlerine sagu adı verilirken bu kelime

zamanla mersiye ve ağıt kelimelerine dönüşmüştür.

Özellikle İslamiyet öncesindeki ağıtlarla ilgili olarak Divanü Lügati’t-Türk oldukça önemli bir

kaynaktır.

Ağıtların Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri

Page 39: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

39

Ağıtlar ezgiyle icra edilen hikâyeli şiirlerdir. Yapısal özellikleri çeşitlilik gösterir. Ağıtlar ölenin

ruhunu onu överek rahatlatmak ve geride kalanları teskin etmek için söylenmiş lirik şiirlerdir.

Ağıtların Tasnifi

1- Kişileri için yakılan ağıtlar

a) hastalık b) ayrılık c) kayıp kişiler d) mutsuzluk ve acı kaynaklı e) ölenler için (çocuk ölümleri, genç

ölümleri, kaza ve hastalıkla gelen ölüm, intihar, ünlü kişinin ölümü, şehitler) yakılan ağıtlar.

2- Sosyal olaylar üzerine yakılan ağıtlar

a) askerlik, b) sevdalıların kavuşmaları hakkında c) boşanma konulu d) kaçak ve kayıplar için yakılan

ağıtlar.

3- Gelin ağıtları

a) kına ağıtları

4- Asker uğurlama ağıtları

5- Hayvanlar için yakılan ağıtlar

a) Yabani hayvanlar için b) evcil hayvanlar için yakılan ağıtlar

6- Doğa için yakılan ağıtlar

a) su için yakılan ağıtlar b) belde ve mekânlar için yakılan ağıtlar

7- Afetler için yakılan ağıtlar

a) depremler b) seller için c) yangınlar için yakılan ağıtlar

Anonim Halk Şiirinde Tekerleme

Tekerleme

Sınırları tam olarak çizilmemiş türlerdendir. Bunun nedeni müstakil olarak değil çeşitli halk

anlatılarının içinde kullanılmasıdır. Tekerleme sözcüğünün en eski kullanımlarından birisi Niyazi

Mısri’ye aittir. Derleme sözlüğünde tekerleme için masallara başlarken söylenilen yarı anlamlı söz

ve atasözü anlamları verilir.

Tekerleme kelimesinin kökenine dair Ahmet Talat Onay’ın görüşü; teker sözcüğünden

kaynaklandığı yönündedir.

Page 40: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

40

Şükrü Elçin’in görüşü ise; dinleyicinin dikkatini çekmek için duyulan ihtiyaçtan doğduğu

yönündedir. Bu minvalde kelimenin yuvarlak bir şeyi hareket ettirip yürütmek manasına geldiği

yönündedir. Tekerleme tür olarak Türkiye’de kabul görürken Türk dünyasında durum farklıdır.

Azerbaycan Türklerinde masal tekerlemeleri için yaygın olarak pişrov kelimesi kullanılır.

Azerilerde sanama, çaşdırma, yanıltmaç, Kırgızlarda canılmac, Kazaklarda canıltpaş, Kazan

Tatarlarında sanamış, Dobruca Tatarlarında sayma, Kırım Tatarlarında tez aytuv, Türkmenlerde

yanıltmaç, sanavaç, Gagauzlarda sayılmak, dil kırmak veya yanıltmaç, Irak Türkmenlerinde

kullanılan çaşırtma kelimeleri tekerleme türüyle ilişkilidir.

Türk dünyasında Türkiye’deki anlamıyla tekerleme için cır, takmak, takmaza, ölen, ırım, arbav,

besik cırı, beşik nağmesi, acıtma, arzulama, besleme, cırnatma, sabiy-beşik cırla, ohşama, ezizleme,

eylendirme, layla, im-tom aydım, yaremazan, carapazan gibi sözcükler de kullanılmaktadır.

Tekerlemelerin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri

Ali Duymaz, tekerlemenin kaynaklarını çeşitli başlıklar altında ele almıştır: a) çocuk zihninin

serbestliği b) hayal ve düşler c) içki, esrar vb. içme d) şamanlık esrimesi e) tasavvufi şaşkınlık f)

yalan g) olağanüstülük ve abartma h) mizah.

Tekerlemelerin anlatım ve muhteva özellikleri:

1- Konu sınırlaması yoktur. Konularından ziyade fonksiyonları öne çıkmaktadır.

2- Mısra başı ve sonu kafiyeli, aliterasyon ve secilerle elde edilmiş ses oyunları ve çağrışımlarla

birbirine bağlanmış düşüncelerin sıralanmasından meydana gelmişlerdir.

3- Abartma, şaşkınlık ve güldürüye yönelik söz kalıpları içinde art arda sıralanır.

4- Tekerlemedeki düşünce nazım unsurlarıyla aktarılır. Muhteva bakımından tutarsız olabilirler.

Tekerlemelerde biçimin içeriğin önüne geçtiği gözlemlenir.

5- Bir kısım tekerleme karşılıklı soru-cevap şeklinde, zincirleme diyalog şeklinde düzenlenebilir.

Azerbaycan, Karay ve Karaçay Türklerinin edebiyatlarında örnekleri çoktur.

6- Çeşitli halkların tekerlemeleri arasında benzerlikler vardır.

Tekerlemelerin işlevleri:

1- Eğlendirmek. 2- Masal, hikâye ve orta oyunu gibi türlerde giriş vazifesi görürler. 3- Oyunlarda

ebe, taraf seçiminde ve oyunların sürdürülmesinde. 4- törenlerde tabiat güçlerini etkilemek

amacıyla. 5- Yanıltmacalı tekerlemeler çocukların zekâ ve dil gelişimi için söylenebilir.

Page 41: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

41

Tekerlemelerin Tasnifi

Boratav, Doğan Kaya, Mehmet Yıldırım gibi isimler tekerleme tasnif çalışmaları yapmışlardır. Ali

Duymaz’ın tasnifi dikkat çekmektedir, tasnifi şu şekildedir:

I – Belirli bir oyun, tören veya metne bağlı tekerlemeler

A – Çocuk oyunları tekerlemeleri

1- Ebe seçimi ve ebe çıkarma tekerlemeleri

2- Oyuna eşlik eden tekerlemeler

3- Yanıltmacalar ve şaşırtmacalar

4- Yergi, övgü, kızdırma ve alay tekerlemeleri

5- Oyun daveti veya dağılma sırasında söylenen tekerlemeler

B – Tören ve İnanç Tekerlemeleri

1- Tören Tekerlemeleri

a) Geçiş Törenlerine Bağlı Tekerlemeler

1) Doğum (bebek okşamaları)

2) Ad koyma

3) Diş çıkma

4) Sünnet

5)Okula başlama ve eğitim-öğretim hayatı

6)Evlilik ve aşamaları (düğün okşamaları)

7) Ölüm

b) Toplumu İlgilendiren Törenler

1) Bahar bayramları (nevruz – hıdrellez vs.)

2)Yağmur duasına bağlı törenler

3) Hayvancılıkla ilgili törenler (sayacı türküleri)

4) Ekin ekme (saban toyu)

5) Hasat bayramları

Page 42: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

42

c) Dini Bayram ve Törenlerle İlgili Tekerlemeler

2- İnanç Tekerlemeleri (sözlü büyü / sihir şiirleri)

a) Tabiat unsurlarıyla ilgili tekerlemeler

b) Hastalık ve belaları savmak için kullanılan tekerlemeler

c) Çeşitli dini inanışlarla ilgili tekerlemeler

d) Kader (fal) tekerlemeleri

C – Halk Edebiyatı ve Türlerine Bağlı Tekerlemeler

1) Masal tekerlemeleri

2) Bilmece tekerlemeleri

3) Halk hikâyesi tekerlemeleri

4) Fıkralar ve tekerlemeler

5) Türküler ve tekerlemeler

6) Ninniler ve tekerlemeler

D – Seyirlik Oyunlar ve Halk Sporlarına Bağlı Tekerlemeler

1) Orta oyunu tekerlemeleri

2) Karagöz tekerlemeleri

3) Meddah tekerlemeleri

4) Diğer seyirlik oyunlarla ilgili tekerlemeler

5) Halk sporlarıyla ilgili tekerlemeler (pehlivan okşamaları)

II – Yazılı veya Gelişmiş Edebiyat Tekerlemeleri

A – Âşık edebiyatı tekerlemeleri (mizahi destanlar, hayvan destanları vb.)

B – Tekke-tasavvuf edebiyatı tekerlemeleri (şathiyeler, mülemmalar vb.)

C – Edebi metinlerin değiştirilmesiyle oluşmuş tekerlemeler

III – Diğer Tekerlemeler (tekerlemeli mektuplar, iş ve mesleklerle ilgili tekerlemeler vb.)

Anonim Halk Şiirinde Ninni

Page 43: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

43

Ninniyle ilgili ilk bilgileri Divanü Lügati’t-Türk’te bulmaktayız. Balu balu olarak tarif ettiği ninni için

Kaşgarlı Mahmut “kadınlar beşikte çocuğu uyutmak için söylerler” tarifini yapmaktadır.

Ninni Kars’ta lalay, nanay, Erzincan ve Erzurum’da elo olarak bilinir.

Azerbaycan’da layla, laylay, Başkurt Türklerinde sängildäk yırı, Çuvaş Türklerinde nenne, Kazak

Türklerinde besik jırı, eldim, eldiy; Irak Türklerinde ayya (nanıy); Özbek Türklerinde ällä, Tatar

Türklerinde bişik (bällü) cırı; Türkmenlerde alley, hüvdi/hövdü/huvdu ve Uygur Türklerinde

de älläy kelimeleriyle karşılanır.

Ninninin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri

Ninniler bebekleri veya çocukları uyutmak veya sakinleştirmek için söylenen ezgili sözlerdir.

Ninnilerde çocuk sevgisi, güzel temenniler, dualar, çocuklarla bağlantılı eşyalar, kişiler, durumlar ve

olaylar geçebilir.

Ninni söyleyenler mutlaka ezgili bir söyleyiş tercih ederler. Buna karşın ninnilerin özel ezgileri

yoktur. Şiiri ninni yapan büyük oranda işlevidir. Ninnilerin büyük bölümünde kalıplaşmış ifadeler

kullanılır. Genellikle mani nazım şekliyle söylenirler.

Ninnilerin Tasnifi

Âmil Çelebioğu, Ali Berat Alptekin, Mehmet Yardımcı, Naciye Yıldız ve Doğan Kaya’nın ninnilerin

tasnifiyle ilgili çalışmaları vardır.

Âmil Çelebioğlu’nun tasnifi şöyledir:

1- Dini, kutsal ve fikri mahiyette ninniler

a) dini hususiyetler ve şükür ifade eden ninniler

b) İsmail as. Hz. Peygamber, dört halife ve velilerle ilgili ninniler

c) Öğüt ve veciz ifade ihtiva eden ninniler

2- Efsane ve ağıt türünde ninniler

a) Anlatmaya dayalı (tahkiyevi) ninniler

b) Ölümle ilgili ninniler

3 – Dilek ve temenni mahiyetinde ninniler

a. Çocuk sahibi olma dileğiyle ilgili ninniler

b. Dua mahiyetinde ninniler

Page 44: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

44

c. Beddua mahiyetinde ninniler

ç. Ağlamama ve uslanma dileğiyle ilgili ninniler

d. Uyuma, büyüme ve yürüme dileğiyle ilgili ninniler

e. Yiyecek ve içecek dileğiyle ilgili ninniler

f. Giyim, ziynet, eşya ve oyuncak dileğiyle ilgili ninniler

g. Evlenme ve gelin olma dileğiyle ilgili ninniler

h. İş ve hizmet bekleme dileğiyle ilgili ninniler

ı. Tahsil, meslek ve makam sahibi olma dileğiyle ilgili ninniler

i. Mal, mülk ve zenginlik dileğiyle ilgili ninniler

4 – Sevgi ve alâka ifade eden ninniler

a. Uyuma ve büyümeyle ilgili ninniler

b. Yemek ve yiyecekle ilgili ninniler

c. Çocuk sevgisi ve kıymeti ifade eden ninniler

ç. Çocuk için fedakarlık, ondan ayrılmama ve onu himaye duygusu ihtiva eden ninniler

5. Övgü ve Yergi Mahiyetinde Ninniler

a. Bebekle ilgili övgü ve yergi ifade eden ninniler

b. Anne, baba ve kardeşle ilgili övgü ve yergi ifade eden ninniler

6. Şikâyet ve teessür ifade eden ninniler

a. Ağlamayla, uyumayla ilgili ninniler

b. Annenin bebekten çektiği zahmetle ilgili ninniler

c. Baba (koca)dan vs.den şikâyet ve serzenişle ilgili ninniler

ç. Annenin bebekle ilgili üzüntülerini, bebeğin dert ortağı oluşunu ifade eden ninniler

d. Annenin şahsi şikâyet, teessür ve ıstıraplarını ifade eden ninniler

7. Ayrılık ve gurbet ifade eden ninniler

a. Anne ve bebek ayrılığıyla ilgili ninniler

b. Anne ve baba (koca), bebek ve baba ayrılığıyla ilgili ninniler

c. Akraba ayrılığıyla ilgili ninniler

Page 45: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

45

ç. Umumi olarak ayrılıktan şikâyetle ilgili ninniler

8. Vaat Mahiyetinde Ninniler

9. Tehdit ve Korkutma Mahiyetinde Ninniler

a. Baba ile ilgili tehdit ninnileri

b. Anne ile ilgili tehdit ninnileri

c. Umacı, dede, dervifl vs. ile ilgili tehdidi ninniler

ç. Hayvanlarla ilgili tehdidî ninniler

Yapılarına Göre Ninniler

Geneline bakıldığında ninnilerin ölçü ve mısra düzenlenmesinde belli bir düzen görülmez. 2

mısradan 20 mısraya ulaşan ninniler vardır.

Anonim Halk Şiirinde Bilmece

Anadolu’da atlı hekât, atlı mesel, bilmeli

matal, bulmaca, dele, mesel, fıcık, güzelleme, hikâye, masal, matal, metel, söz

tanımaca, tandurmaca, tanımaca, tanıtmaca, tapmaca gibi sözcüklerle karşılanır.

Bilmece Azerbaycan’da tapmaca, Türkmenistan’da metal, tapmaca, Altay

Türklerinde tabıskak, tabışkak, tabkak, taptıruv, Başkurt Türklerinde tabışmak, yomak, Hakas

Türklerinde tapçannımah, Karaçay Türklerinde yumak, Karakalpak Türklerinde jumbak, Karay

Türklerinde tapmaca, Kazak Türklerinde jumbak, Kırgız Türklerinde tabışmak, Özbek

Türklerinde cumbak, çöpçak, metal tapmaca, Tatar Türklerinde tabışmak, Tıva Türklerinde tıvızık,

Uygur Türklerinde tepişmak, Yakut Türklerinde taabırın kelimeleriyle karşılanmaktadır.

Bilmeceyle ilgili ilk bilgileri Divanü Lügati’t-Türk’te bulmaktayız. Sözlükte bilmece

için tabuzgu, tabuzguk, tapzug, tapzugug; bilmece sormak için

de tabızmak, tabuzmak, tapuzmak ifadeleri kullanılmıştır.

Kıpçak Türklerine ait Codex Cumanicus, 46 bilmece ihtiva etmesi bakımından önemli bir kaynaktır.

Bilmecelerin Şekil, Yapı ve Tür Özellikleri

Page 46: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

46

Eski zamanlarda kimi toplumlarda korkulan varlığın ismini anmak tabu olarak kabul görürdü. İsmi

yasaklanmış olan varlığı anlatmak için ona ait özellikleri sıralamak yoluna gitmişlerdir. Bilmecelere

bakıldığında böyle bir düşüncenin ve yapının varlığı görülür.

Geçmiş dönemlerde insanların bilgisini ölçmek için yapılan sınavların bilmecelere kaynaklık ettiği

yolundaki bir diğer görüş, yazılı kültür öncesinde bir göreve, rütbeye talip olan kişilerin sayısı

arttıkça bilmecelerin de artmış olduğunu öne sürer.

Bilmeceyle ilgili Şükrü Elçin’in tanımı şöyledir: Tabiat unsurlarını, insan, hayvan, bitki, eşya, vs.

şeyleri kapalı bir şekilde yakın-uzak münasebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhakeme ve

dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir.

Bilmecelerde cevaplar geleneğim onayından geçmiştir.

Bilmecelerin hem manzum hem de mensur şekilleri vardır.

Bilmecelerin Tasnifi

Şükrü Elçin bilmeceleri konularına göre şu şekilde tasnif etmiştir:

“1. Tabiat ve tabiat hadiseleri ile ilgili bilmeceler

2. Bitkiler ve onların mahsulleri ile ilgili bilmeceler

3. Hayvanlar ve onların mahsulleri ile ilgili bilmeceler

4. İnsan ve insan uzuvları ile ilgili bilmeceler

5. Eşya ile ilgili bilmeceler

6. Manevi-dini unsurlarla ve diğer kavramlarla ilgili bilmeceler.

Âmil Çelebioğlu ve Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceleri Hazinesi adlı çalışmalarında bilmeceleri

konularına göre tasnif etmişlerdir:

“I. Dinî, kutsî ve bazı manevî hususiyetlerle ilgili bilmeceler

II. Gökyüzü, yeryüzü ve madenlerle ilgili bilmeceler

A. Gökyüzü ve zamanla ilgili bilmeceler

B. Yeryüzü ve tabiat hadiseleriyle ilgili bilmeceler

C. Madenlerle ilgili bilmeceler

III. Bitkilerle ilgili bilmeceler

A. Ağaçlar

B. Meyveler

Page 47: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

47

C. Sebzeler

D. Hubûbat

E. Çiçekler ve otlar

IV. Hayvanlarla ilgili bilmeceler

A. Kuşlar

B. Böcekler

C. Çeşitli hayvanlar

V. İnsanla ilgili bilmeceler

A. Beden yapısı

B. İnsan hayatı, bazı maddî ve manevî hususiyetler, ıstırap ve hisler

C. Evlilik ve neticeleriyle ilgili hususiyetler

Ç. Bazı vazife, meslek ve itiyatlar

D. ‹sim, yazmak ve okumakla ilgili hususiyetler

VI. Giyim-kuşam ve süsle ilgili bilmeceler

VII. Yiyecek ve içeceklerle ilgili bilmeceler

A. Bazı yiyecek ve malzemeleri

B. Tatlılar

C. İçecekler

VIII. Yakacak ve aydınlanmayla ilgili bilmeceler

IX. İnşaî hususiyet ve malzemelerle ilgili bilmeceler

X. Ev içi eşyasıyla ilgili bilmeceler

A. Mefruşat ve vs. malzemeler

B. Mutfakla ilgili malzemeler

XI. Âlet ve edevatla ilgili bilmeceler

A. Hayvan ve ziraatla ilgili âlet ve malzemeler

B. Yiyecek ve ölçüyle ilgili âlet ve malzemeler

C. Dokuma ve dikişle ilgili âlet ve malzemeler

Page 48: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

48

Ç. Sesle ilgili hususiyetler ve musiki âletleri

D. Oyun ve oyuncaklar

E. Elektrikle ilgili âletler

F. Silahlar

G. Nakil vasıtaları

XII. Çeşitli bilmeceler

A. Cevabı özel isim olanlar

B. Yanıltmaçlar

C. Bir harfle ilgili olanlar

İlhan Başgöz bilmeceleri cevaplarına göre tasnif etmiştir. I. Tek karşılığı olan bilmeceler. II. Karşılığı

birden çok olan bilmeceler. III. Bilgi ölçen bilmeceler. IV. Sözcüğün parçaları üzerine kurulu

bilmeceler. V. Şaka, alay bilmeceleri.

Yapılarına Göre Bilmeceler

Cümle yapısına sahip mensur bilmecelerin sayısı oldukça azdır. 2 ile 25 mısra arasında değişen ve

hecenin üç ve on birli şekillerinde söylenen bilmeceler vardır ancak bunların ölçülerinde belli bir

düzenin varlığından söz edilemez.

Ünite 4

Dinî – Tasavvufî Türk Edebiyatının Oluşumu, Gelişimi ve

Orta Asya’daki Temsilcileri

Kendini hikmete ve Allah’ı bilmeye adamak olarak tarif edilen ve vahdet-i vücûd ile vahdet-i şuhûd

gibi iki ana prensibe dayanan tasavvuf, Molla Cami, İbn Arabi, Gazali, Ahmed Yesevi gibi isimlerce

İslam’ın fikri temellerine oturtulmuştur.

Kadim Türk şiirinin temsilcileri ozanların çağdaşı suretindeki dervişlerin İslamiyet’e geçmekte olan

Türk topluluklarında tereddütsüz rağbet görmesini yadırgamamak gerekir.

Dinî tasavvufî Türk edebiyatının aslî temaları insanlara rabbini tanıtmak, ilim öğretmek ve nefis

terbiyesi yaptırmaktır. Allah’ın birliği, peygamberler, din büyükleri, dini inanç, vecd, tasavvufi aşk,

Page 49: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

49

insan-ı kâmil, dünyanın faniliği, ahlak kuralları, ricâlü’l-gayb, kerametler, zikir, zühd, hâlvet, tayy-i

zaman, tayy-i mekân, çile ve erbain dinî tasavvufî Türk edebiyatı kapsamında karşılaştığımız

bağlıklardır.

Dinî tasavvufî Türk edebiyatının kaynakları

Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, akâid, fıkıh, kelam, siyer, Türk edebiyatının klasik metinleri, Fakrname,

Bakırgan kitabı, Dede Korkut kitabı, destanlar, mesneviler, fetva ve fermanlardır.

Tasavvuf

Lügat itibariyle gönlünü Allah sevgisine bağlama, ıstılahî manada zühd ve takva ile ruhunu

temizleyip Hakk’ın yolunda ahlaklanma, kendini Hakk sevgisinde eriterek mâsvadan ilgiyi kesmek

demektir.

Tasavvufun ana merkezini teşkil eden on kural:

Tevbe

Zühd

Tevekkül

Kanaat

Uzlet

Zikir

Hakk’a dönme

Sabır

Murakabe

Rıza

Tasavvufun bu on esası insan-ı kamil mertebesine ulaşmak için izlenecek en sağlam yol olarak

kabul edilmiştir.

İslam’da tasavvuf dört ana dönem geçirmiştir:

1. Hz. Muhammed ve Asr-ı saadet dönemi

2. Tâibun dönemi (sahabeleri görenler devri)

Page 50: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

50

3. Tâbe-i tâibun dönemi (tabi olanlara tabi olanlardır ki asr-ı saadetin üçüncü kuşağını teşkil

ederler).

4. İlk sûfiler dönemi: İlk sûfi olarak anılan zat, Ebu Haşim el-kûfi (ölm. H. 150).

Tasavvuf, İbn Arabi’nin vahdet-i vücut teorisiyle sistematik bir hal aldı. Bugünkü tarikatlar bu

dönemden sonra oluşmaya başladı.

Ahmed Yesevî ile birlikte tasavvuf, Türkler arasında yaygınlaştı. Ahmed Yesevî, yetiştirdiği

müridlerini Türk coğrafyasında çeşitli bölgelere göndererek İslam ve tasavvufun yaygınlaşmasına

ön ayak oldu.

Türk tarihinde Horasan erenleri adıyla anılan birinci gurup (ilk erenler) kaynak olarak Ahmed

Yesevî’den beslenmişlerdir.

Yesevi dervişleriyle birlikte Anadolu’ya gelmeye başlayan ikinci gurup, Şia mezhebine

dahil Kalenderiye, Haydariye mensuplarıydı. Köprülü’ye göre bu bâtıniler zümresi, Müslümanlığın

batıl fikirlerle yıpranması için çalışıyorlardı. Şehirlerden ziyade köylerde ve kırsal kesimlerde etkili

oluyorlardı.

İslam şeriatının kalesi konumundaki Selçuklu Türkleri bünyesinde Fahreddin Irakî, Evhaddedin-i

Kirmanî, Konevî ve Mevlâna bu batıl akımların ilerlemesine karşı koymuşlardır.

Dinî tasavvufî Türk edebiyatının ilk örnekleri Kutadgu Bilig ve Divan-ı Hikmet’tir. Ahmed

Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’ten başka Fakr-name adlı eseri de İslam akidelerini anlatmaktadır.

Dinî tasavvufî Türk edebiyatının Orta Asya’daki ilk dönem temsilcileri; Necmeddin Kübra, Yusuf

Hemedani, Cafer Sadık, Yusuf Has Hacib, Ahmed Edip Yükneki, Ahmed Yesevî, Mansur Ata,

Muhammed Danişmend, Hakim Süleyman Ata, Abdülhalik Gücdevani, Nasuriddin Rabguzi, Şah

İsmail Safavi/Hatayi, Devlet Mehmed Azadi ve Mahdumkulu’dur.

Ahmed Yesevî

Sayram’da doğdu. Babasının ölümü üzerine yedi yaşındayken Gevher Şehnaz ile Yesi şehrine

gitti. Şeyh Arslan Baba’nın velayetinde kaldı. İrşad olup Buhara’ya gider. Şeyh Yusuf Hemedâni’ye

intisap eder. Hemedâni vefat ettikten sonra Yesi’ye döner ve Yesevî tarikatını kurar. Yesi’de irşada

başladığı dönemde Türkistan’da Yedi-su havalisinde kuvvetli bir İslamlaşma ve İslam ülkelerinde

yayılmakta olan tasavvuf cereyanı vardır.

Ahmed Yesevî, İslam esaslarını, adap ve erkânını yazdığı manzumelerle (hikmet) anlatıyordu. 63

yaşından sonra yeraltındaki çilehanesine çekildi. 120 yıldan fazla yaşadı ve Yesi’de vefat etti.

Page 51: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

51

Şiirleri didaktiktir. Hakaniye Türkçesiyle yazdığı şiirlerini Divan-ı Hikmet adı altında toplamıştır.

Anadolu’da kök salan hemen bütün tarikatlar Yesevî’yi temel almışlardır. Horasanlı Hacı Bektaş

Veli, Ahmed Yesevî’nin 6. Postnişini Lokman Perende tarafından yetiştirilmiştir.

Onun Makalât’ı Divan-ı Hikmet ne ise odur.

Divan-ı Hikmet: dil ve muhteva bakımından farklılıklar arz eden nüshaları vardır. Hikmetlerin

genelinde milli unsurlar dikkat çeker.

Fakr-nâme: Divan-ı Hikmet’in mukaddimesi nispetindedir. Tarikat adabını, dervişin vasıflarını, dört

kapı kırk makam’ı beyan eder.

Yesevî’nin ifadelerinde nasihat, irşad ve tenkit iç içedir.

Süleyman Hakim Ata / Süleyman Bakırkan

Harezm’de yaşadığı, Yesevî’nin en sadık müridi olduğu ve H. 582’de vefat ettiği bilinmektedir.

Şüpheli olmakla birlikte Bakırkan Kitabı, Âhir Zaman Kitabı ve (Bibi) Meryem Kitabı olmak üzere üç

eseri vardır.

Eserlerinde Yesevî’nin üslubunu devam ettirir.

Şah İsmail Safavî / Hatayî

Devlet Mehmed Âzâdî

Türkmenlerin Göklen Boyu’nun Gerkez aşiretindendir. Mahdumkulu’nun babasıdır. 1760’ta

ölmüştür. Şiirleri Vagz-ı Azad aslı eserde toplanmıştır.

Dört bölümden oluşan eserin üçüncü bölümü ilim ve âlimler hakkındadır.

Şiirlerinde Yesevî, Nizamî gibi büyük şairlerin izleri görülür.

Mahdumkulu

Türkmenistan’da Yesevî’nin temsilcisi ve Nakşibendi şeyhiydi. 1780’li yıllarda vefat etmiştir.

Eserlerine bakıldığında Yunus Emre ve Yesevî’nin takipçisi olduğu görülür.

Ünite 5

Anadolu’da Dinî Tasavvufi Türk Edebiyatının Başlangıcı ve

Page 52: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

52

13-14. Asırlardaki Temsilcileri

Tasavvufi Düşüncenin Başlangıcı

Osmanlı Devleti ilk zamanlarında sofi ve dervişleri önemli kademelerde görevlendirmiştir. Orhan

Gazi’nin vezirlerinin çoğu ahi teşkilatından kişilerdi.

13. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

Yunus Emre

Ona ait müstakil bir menakıbname yoktur. Hacı Bektaş Veli Velayet-namesi, Vakıat-ı Uftade,

Bahsü’l Velayet, Lamiî’nin Nefahat Tercümesi, Mecdi’nin Şakayık Tercümesi, Âşık

Çelebi’nin Meşairü’ş-Şuara’sı vb. kaynaklardan hayatı hakkında bilgilere ulaşıyoruz.

Hacı Bektaş Veli Velayet-namesi’ndeki bilgilere göre Sivrihisar’ın Sarıköyü’nde doğmuştur.

Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ettiği kabul edilmektedir.

Tefsir, hadis, kelâm, tasavvuf gibi ilimleri okumuş, aruzla şiir yazabilecek kadar edebi bilgilere

sahip, Farsça bilen bir şairdir.

Şiirlerinde mahlas olarak Yûnus, Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Bî-çare Yûnus, Miskin Yûnus, Derviş

Yûnus, Koca Yûnus, Tapduk Yûnus Dedem… gibi adlar kullanmıştır.

Vefat tarihiyle ilgili Adnan Sadık Erzi’nin bulduğu belgeye göre H. 720/1320 olarak kabul

edilmektedir.

Çok sevildiği için çeşitli yerlerde mezarı bulunmaktadır: Sivrihisar (Sarıköy), Karaman, Ortaköy,

Kula, Bursa, Erzurum, Dutçu (Düzce) Köyü, Isparta / Keçiborlu, Afyon Sandıklı, Nallıhan, Ünye,

Karaşar ve Sivas’ta Yûnus’a ait mezar ve makamlar bulunmaktadır.

Risâletü’n-Nüshiyye; H. 707 yılında, mesnevi tarzında yazılmış nasihatnamedir. Fatih nüshasının

tamamı 563 beyittir. Karaman nüshası 535 beyittir.

Yûnus’un tanınmasına sebep Divan’ıdır. Eserinde en fazla aşk ve ahlak üzerinde durur. Divan’da

hem heceli hem de aruzla yazılmış 400’den fazla şiir vardır.

Yûnus tarzı söyleyiş, Anadolu’da çokça rağbet görmüştür. Sâid Emre ve Kaygusuz Abdâl, Yûnus’un

en önde gelen muakkiplerindendir.

Page 53: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

53

14. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

Abdal Mûsâ

Horasan’dan geldiği, Antalya’nın Elmalı kazası, Tekke Köyü’nde dergâhını kurduğu ve burada Alp-

erenler yetiştirdiği bilinmektedir. Babası Hasan Gazi, annesi, Ana Sultan, kız kardeşi de Hüsniye

Bacı’dır. Doğum yeri, rivayetlere göre Azerbaycan’daki Hoy şehridir. Geyikli Baba’nın hemşehrisi ve

akranıdır.

Günümüze ulaşan Abdal Mûsâ Velayetnamesi 17. yüzyılda yazılmıştır. Abdal Mûsâ

Velayetnamesi’ni tamamlayan bir diğer eser Kaygusuz Abdal Menakıbnamesi’dir. Kaygusuz Abdal,

Abdal Mûsâ’nın mürididir.

Osmanlı kaynaklarına göre Bursa’nın fethine katılmıştır.

Şakâyık ve Evliya Çelebi, Bursa’daki Abdal Mûsâ’dan söz ederlerken onu Ahmed Yesevî’nin

halifelerinden saymaktadırlar.

Uzun bir ömrün sonunda Elmalı/Tekke Köyü’nde vefat ettiği, mezarının da burada olduğu

bilinmektedir.

Kaygusuz Abdal

Teke ili Alâiye sancağı beyinin oğludur. Dinî tasavvufî Türk edebiyatının Yûnus Emre’den sonraki en

önemli şairidir. Asıl adı Gaybî’dir (Alâeddin Gaybî).

Şiirlerinde Kaygusuz Abdal, Kul Kaygusuz, Miskin Kaygusuz, Sarayî, Miskin Sarayî mahlaslarını

kullanmıştır. Bektaşi şeyhlerinden Ahmed Sırrı Baba, Kaygusuz Abdal’ın 1444’de vefat ettiğini

yazmıştır.

Manzum Eserleri:

Divan: 350 kadar şiirden mürekkeptir. Şiirlerin 180’i gazeldir. Hece ile yazılanlar daha çok şathiye

mahiyetindedir.

Gülistan: Vahdet-i vücudu anlatır. Kainatın ve Hz. Adem’in yaratılışını anlatır. Peygamberler

tarihinden söz ettikten sonra tasavvufun çeşitli konularını anlatır.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I,II,III): Her üçü de tasavvufi vecd ile yazılmıştır. Mesnevilerinde lirizmi

zirveye ulaşmıştır.

Gevhernâme: 71 beyitlik kısa bir mesnevidir. Deryadan kenara atılan gevher teşbihiyle ahdet-i

vücudu anlatır. Gevherden kasıt Hz. Muhammet’tir. Eser, onu övmek için yazılmıştır.

Minbernâme: 58 beyitlik kısa bir mesnevidir. Nefis hakkındadır.

Page 54: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

54

Manzum + Mensur Eserleri:

Sarayname: Cihan saray teşbihiyle dünyaya gelmekten maksat ibadet etmektir der. Şeriat

unsurlarına ağırlıkla yer verdiği eseridir.

Dil-güşâ: Vahdet-i vücudu anlatan bir mesnevi ile başlar. Tasavvufa hasredilmiştir.

Mensur Eserleri:

Budalaname: Tasavvufi konuları ele alır.

Kitab-ı Miğlâte: Uykusunda zaman içinde geçmişe ve geleceğe gidip şeytanla mücadele eden bir

dervişi anlatır. Dervişin ağzından söylediği şiirlerdeki lirizm dikkat çekicidir.

Vücutnâme: İnsan vücudundaki organları tasavvufi kavramları anlatmak için teşbih unsuru olarak

kullandığı eseridir. Mürşidin lüzumundan söz eder.

Risale-i Kaygusuz Abdal (Tercüme): Allah’a ulaştıracak yolları, tasavvufi vecdi, nefis terbiyesini

anlatır.

Said Emre

Bir rivayete göre Hacı Bektaş Veli’nin müritlerinden olan Said Emre, onun Makalat’ını Arapçadan

Türkçeye tercüme eden Sadeddin adlı kişidir.

Hacı Bektaş Veli menakıbına göre Molla Sadeddin, Aksaraylı bir âlimdir. Molla Hünkâr ile karşılaşıp

ona bağlanır, ondan feyz alır. Eski yazma ve mecmualarda şiirlerine rastlanmaktadır.

Ünite 6

15-17. Yüzyıllarda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı

15. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Süleyman Çelebi, Kemal Ümmî, Emir Sultan,

Dede Ömer Ruşenî

Bu dönemde Anadolu’da fikri ve zühdî hareketler bir hayli yoğunlaşmış gözükmektedir. Bu

dönemin büyük mutasavvıflarından Akşemseddin’in Divan’ı günümüze ulaşamamıştır. Bazı ilahileri

mecmua ve cönklerde karşımıza çıkmaktadır. Onun sufiler redifli ilahisi dinî tasavvufî Türk

edebiyatının mahiyetini bize vermektedir.

Page 55: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

55

Hacı Bayram Velî

Asıl adı Numan’dır. Ankara yakınlarında Solfasol (Zülfadl) köyünden Koyunlucalı Ahmed’in

oğludur. Çok iyi medrese tahsili almıştır. Ankara’da Kara Medrese-Melike Hatun Medresesi’nde

müderrislik yapmıştır. Aksarayî (Somuncu Baba) tarafından Şeyh Şücâ vasıtasıyla Kayseri’ye davet

edildi. Şeyhi Hamudiddin Aksarayî ile birlikte Rûm, Şâm ve Hicâz’a gitti. Şeyhi ile birlikte Aksaray’a

yerleşti. Şeyhinin vefatından sonra Ankara’ya döndü. Halvetiyye (Safaviyye) ve Nakşibendi

tarikatlarını birleştirerek Bayramiyye tarikatını kurdu.

Bilgi, sabır, beceri, tefekkür ve hoşgörü ile tasavvufi olgunluğa ulaşarak ilim-tasavvuf sentezi

yapmıştır. Müritleri arasında Yazıcızade Mehmed Efendi, Akşemseddin ve Eşrefoğlu

Rumîbulunmaktadır.

Kısa zamanda çok sayıda mürid edinince hakkında iftiralar uyduruldu. II Murat tarafından saraya

çağrıldı. Kerametleri görülünce özürle birlikte Ankara’ya uğurlandı. 1429/30’da Ankara’da vefat

etmiştir.

Yazılı eseri olmayan Hacı Bayram Velî’nin “eser” nispetinde öğrencileri vardır. Aruzla iki, heceyle

yazılmış üç şiiri vardır. Az sayıdaki şiirine rağmen dinî tasavvufî Türk edebiyatının önemli isimleri

arasında yer almıştır.

Eşrefoğlu Rûmî

Asıl adı Abdullah’tır. Künyesi Abdullah bin Seyyid Ahmed Eşref bin Seyyid Muhammed Suyûfî’dir.

H. 754’te (M. 1353) İznik’te doğdu (bu tarih ihtilaflıdır). H. 874’te (M. 1470) vefat etmiştir.

Vefatından sonra Damadı Abdurrahim Tirsî halife olarak yerine geçmiştir.

Eşrefoğlu Rûmî, Bursa, Ankara, Hama gibi şehirleri gezmiştir.

Eşrefiyye tarikatının kurucusu olan Eşrefoğlu Rûmî, öğrencisi olduğu Emir Sultan tarafından Hacı

Bayram Veli’ye gönderilir. On bir yıl burada riyazet mücadelesi verir ve icazet alır. İznik’e halife

olarak döner. Hacı Bayram Veli’nin emriyle Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin el-Hamavî’ye intisap

eder. Şeyh Hüseyin ona icazet vererek Kadiriyye tarikatını Anadolu’da kurması için memur eder.

İznik’e döndükten sonra Kadiriliğin bir kolu olarak Eşrefiyye tarikatını kurar ve irşada başlar.

Tarikatı hızla kabul görür. Kadiriler nezdinde Pîr-i Sâni olarak anılır.

Şiirlerinde Yûnus Emre etkisi açıkça görülür. Hece ve aruzu başarıyla kullanmış, lirik ve didaktik

eserler vermiştir. Nesir türündeki eserleri devrinin en güzel örnekleri arasındadır.

Divan’ı dışında kalan mensur eserleri; Müzekki’n-Nüfus, Tarikatname, Delâilü’n-Nübüvve,

Fütüvvetname, İbretname, Ma’zeretname, Hayetname, Münacatname, Esrârü’t-Tâlibin, Tacname,

Elestname, Nasihatname, Cinanü’l-Canan vb.

Page 56: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

56

Süleyman Çelebi

İyi eğitim görmüştür. Bir süre Sultan Bayezid’in Divan-ı Hümayun imamlığı görevini yapmış daha

sonra Bursa Ulu Camii baş imamlığına getirilmiş ve hayatının sonuna dek bu görevde kalmıştır.

Eserini H. 812’de (M. 1409) tamamlamış ve adını Vesiletü’n-Necat koymuştur. 732 beyitten

müteşekkil olan eserin edebiyat tarihimizde benzeri olmayan özellikleri vardır.

Kemal Ümmî

Asıl adı İsmail’dir. Niğde’de doğduğu sanılmaktadır. Kaynaklara göre Karaman’da ölmüştür.

Karaman, Manisa, Mudurnu ve Niğde’de adına makamlar mevcuttur. Yûnus’un takipçilerinden olan

Kemal Ümmî, aruz vezniyle kaside, gazel ve mesnevi gibi nazım şekillerinde tasavvufi şiirler

söylemiş, şöhretli bir şahsiyettir. Divan’ı Türk dili tarihi açısından çok önemlidir. Kırk

Armağanadında didaktik bir eseri daha vardır.

Emir Sultan

Asıl adı Seyyid Şemseddin Muhammed bin Ali el-Hüseyni el-Buharî’dir. I. Bayezid’in kızı Hundî

Hatun ile evlenmiştir. Hayatı boyunca din ve vatan için yapılan gazaları teşvik etti. Eser vermekten

ziyade topluma hocalık yapmıştır.

Dede Ömer Ruşenî

Asıl adı Ömer, lakabı Ruşen, künyesi Ali ibn Umur Bey’dir. Aydın’ın Tire kazası yakınlarındaki

Güzelhisar’ın Ruşen köyünde doğdu. Bakü’de Halvetiliğin ikinci piri kabul edilen Seyyid Yahya

Şirvanî’den el alır, halifesi olur. Şeyhinin vefatından sonra Karabağ, Gence ve Tebriz’de irşada

devam eder. 1487’de Tebriz’de vefat eder. Adına izafeten ortaya çıkan Ruşeni tarikatı,

Halvetiye’nin en büyük şubelerinden biri olmuştur. Gençlik yıllarında âşıkane ve hiciv türünde

şiirler söylemiştir.

Divan, Çobanname, Miskinname, Neyname, Kalemname adında eserleri vardır.

Çobanname; Hz. Musa ile Çoban adlı kıssanın geniş bir tercümesidir. Yaklaşık 1000 beyit olan eser

25 bölümden oluşmaktadır.

Miskinname; didaktik bir manzumedir. Ruşeni’nin tasavvufi anlayışını ortaya koyan eser olması

bakımından çok önemlidir. Eserde Hz. Muhammed ve ashabının başından geçen ibret verici olaylar,

evliyalar hakkında bilgiler mevcuttur.

Neyname; 1028 beyit ve hatimesiyle birlikte 24 bölümden oluşan mesnevide kendisi hakkında

bilgiler de mevcuttur.

Kalemname; 250 beyitlik eserin ilk yüz beytinde kalemden söz edilmektedir.

Page 57: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

57

16. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

Aziz Mahmud Hüdâyî, Vâhib Ümmî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Muhyiddin Abdal

Aziz Mahmud Hüdâyî

1541’de Koçhisar’da doğdu. 1628’de Üsküdar’da vefat etti.

Celvetiye tarikatının kurucusudur. Cüneydi Bağdadî neslinden olduğunu bildiren Hüdâyî, eğitimini

tamamladıktan sonra Bursa’daki Ferhadiye medresesine müderris tayin edilir. Gördüğü bir rüyadan

vesile Şeyh Üftade’ye intisap eder. Celveti üslûbu üzerine üç yıl süren sülûktan sonra Seferhisar’da

irşada başlar.

Üsküdar’da bulunan Hüdâyî Dergâhı 1595’te inşa edilir.

Aziz Mahmud Hüdâyî vehdet-i vücut anlayışına bağlı biridir.

Türkçe Eserleri

Divan-ı İlahiyat: Tasavvufi hikmet ve nasihatlerden oluşan bir divandır.

Tezakir-i Hüdâi: I. Ahmed’e gönderilen mektup ve tezkirelerden oluşur.

Ecvibe-i Mutasavvıfane: Suallere cevapları içerir.

Nasayih ve Mevâız: Nasihat ve vaazları içerir.

Mi’raciye: Mensur, küçük bir risaledir.

Necatü’l Garik fi’l-Cem’i ve’t-Tefrik: Bazı tasavvufi makamlardan söz eder.

Arapça Eserleri:

Câmiu’l-Fadâil ve Kâmiu’r-Rezâil: Tasavvufi ahlaka dairdir.

Fethu’l Bâb ve Refu’l-Hisâb: İnsanın yaradılışı ve sıfatları hakkındadır.

Keşfü’l Kânâ an Vechi’s-Sema: Tasavvuftaki semayı konu edinir.

Habbetü’l Muhabbe: Allah, Peygamber ve ehl-i beyt sevgisi üzerinedir.

Nefâisü’l-Mecâlis: Bazı ayetlerin tefsirini içerir.

Tecelliyât: Mazhar olduğu tecellilerden söz eder.

Vâkıât: Tarikat sırları hakkındadır.

Page 58: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

58

Vâhib Ümmî

Asıl adı Abdulvahab-ı Elmalı’dır. Ölüm tarihi 1 Şaban 1004 (9 Mart 1595) olarak kayıtlıdır.

Eserlerinde Vâhib Ümmî, Vâhibi, Vehhâb, Vehabî, Vehâb mahlaslarını kullanmıştır (Mahlasların

çeşitliliği aruzun zorlamasıdır). Yunus Emre geleneğinin 16. yüzyıldaki temsilcisidir. Divanındaki 485

şiirin 300’den fazlası aruzla yazılmıştır.

Pir Sultan Abdal

Sivas’ın Yıldızeli kazasına bağlı Banaz köyünde doğdu.

Şiirlerinde İslam büyüklerine derin bağlılık, İslami ve bâtıni inanışlarla kaynaşmış vahdet-i vücut

halitası görülür. Şiirlerindeki içerik zenginliği çeşitli kesimlerin günümüzde bile onu istedikleri

tarafa çekmelerine imkân vermektedir.

Kul Himmet

Alevi-Bektaşi edebiyatının önemli şairlerindendir. Türbesi Tokat ilinin Alamus ilçesine bağlı

Varzıl/Görümlü köyündedir. Pir Sultan’ın etkisinde kalan büyük bir şairdir. Nefesler, düvaz imamlar,

destanlar, ağıtlar söyleyen şair, iyi eğitim almış, sanatın yanı sıra siyasi ortamlarda da bulunmuştur.

Muhyiddin Abdal

Hakkındaki bilgilerimiz Bayram Durbilmez’in 1998 tarihli Muhyiddin Abdal Divanı adlı doktora

tezine dayanır. Divanında hece vezniyle Hurufilik yolunda yazılmış şiirler vardır.

17. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri

Âdem Dede, Sinan Ümmî, Niyazi Mısrî, Kul Nesimi, Âşık Viranî

Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve ekonomik olarak gerilemeye başladığı bu dönemde şiir sanatı

yerli ve milli çizgide yol almıştır. Halk şiiri bu dönemde çok gelişmiştir.

Âdem Dede

Antalya’da Çavuşoğulları diye tanınmış zengin bir aileye mensup olduğu bilinmektedir. Mevlevî

tekkesi şeyhi Zincirkıran Mehmet Dede’ye intisap etmiştir. Daha sonra Konya’da Bostan Çelebi,

Page 59: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

59

İstanbul’da da İsmail Ankaravî’nin yanında eğitimine devam etmiştir. Şeyhinin vefatından sonra

Galata Mevlevihanesi şeyhi olmuştur. Hacca gitmek maksadıyla yola çıkmış, Mısır’da vefat

etmiştir. Mevleviler içinde hece vezni ile ve Yunus tarzında ilahiler söyleyen ilk şairdir.

Sinan Ümmî

Asıl adı Yusuf Sinan’dır. Niyazi Mısri’nin şeyhidir. Halvetiye tarikatının Yiğitbaşı koluna mensuptur.

Şiirlerinde Ümmi Sinan ve Sinan Ümmi mahlaslarını kullanmıştır. Divan’ında 200’e yakın şiir

vardır. Kutbü’l Meani adlı diğer eseri günümüze ulaşmamıştır.

Niyazi Mısrî

Asıl adı Mehmet’tir. Malatya’da Halveti şeyhlerinden Hüseyin Efendi’ye intisap eder. Mısır’a gidip

Kahire’de Kadirî şeyhine bağlanır. Bir rüyadan mütevellit İstanbul’a döner. Oradan Bursa’ya geçer.

Ulucami yakınlarında riyazete devam eder. Uşak’a gidip Elmalılı Şeyh Sinan’ın halifesi Şeyh

Mehmet’in dergâhına yerleşir. Burada Ümmi Sinan’la tanışır ve ona intisap eder. Ümmi Sinan’ın

vefatından sonra Bursa’ya gider. Ulucami’de vaaz vermeye başlar. Uşaklı Mehmet Efendi’nin

vefatından sonra Halvetiye’nin Mısriyye kolunu kurar. Sultan IV. Mehmet ile birlikte Lehistan

seferine katılır. Hakkında çıkan bir iftira nedeniyle Rodos’a sürülür. Padişah iradesiyle affedilir. Bir

başka iftira nedeniyle önce Gelibolu’ya sonra da Limni adasına gönderilir. Adada 15 yıl kalır.

Eserleri on ciltten fazladır. Aruzla yazdığı şiirlerinde Nesimi ve Fuzuli, heceyle yazdığı şiirlerinde

Yunus Emre’nin tesirindedir.

Eserleri:

Divan-ı İlahiyyat, Risaletü’t-Tevhid, Şerh-i Esma-i Hüsna, Süre-i Yusuf Tefsiri, Es’ile ve Ecvibe-i

Mutasavvıfane, Şerh-i Nutkı Yunus Emre, Risale-i Eşrat-ı Saat, Tahirname, Risale-i Hasaneyn,

Mektubat, Risale-i Hızriye, Fatiha Tefsiri, Risale-i Hilye-i Hz. Hüseyn, Sure-i Nur Tefsiri, Risale-i

Belgrat, Risale-i Vahdet-i Vücut, Risale-i Devriye, Mevaidü’l-İrfan.

Kul Nesimi

Alevi-Bektaşi şairi olan Kul Nesimi hakkında bilgimiz azdır. Bektaşi tarikatına mensuptur Caferi,

Haydari ve Hurufi tarikatlarıyla da ilgilenmiştir. Fuzuli ve Nesimi tesirinde şiirler söylemiştir.

Âşık Viranî

Eserlerinden anladığımız kadarıyla Hurufilik inancına bağlı bir Bektaşi’dir. Hurufilik akidelerini

gösteren bir risalesi ve küçük bir divanı vardır. Dili oldukça ağırdır.

Page 60: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

60

Ünite 7

18.-20. Yüzyıllarda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı

18. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı

Bursalı İsmail Hakkı, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Üsküdarlı Haşim, Kul Şükrü, Nasuhi, Senayi,

Mehdi, Mahvi, Cemali

Bu asırda halk şiiri gelişememiştir. Şeyh Galip gibi divan şairlerinin hece vezniyle türküler yazmaları

manidar bir durumdur.

18. Yüzyılda dinî tasavvufî Türk edebiyatında fazla yenilik gözlenmez. Yunus geleneği devam eder.

Genel bir duraklama gözlenir. Şeyh Galip müstesna olmak üzere eski dönemlerdeki kadar güçlü şiir

söylenmez. Dönemin şairleri; Mahvî, Mehmed Nasuhi, Mehdî, Hasan Senaî, Bursalı İsmail Hakkı,

Mustafa Azbi, III. Ahmed, Hasan Sezai, Süleyman Zati, Mustafa Nuzuli, Neccarzade Şeyh Rıza,

Celaleddin-i Uşşakî, Mehmed Salih Sahvi, Kul Şükrü, Şiri, Şahi, Derun Abdal, Derviş Ahmed, Gurbi,

Kasım Dede, Ahmed Mürşidi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Üsküdarlı Haşim, Tekirdağlı Mehmed

Fahreddin Fahri, Mustafa Zekai, Selami, Cemali, Şeyh Halil Kaygulu…

Bursalı İsmail Hakkı

Küçük yaşta babasıyla birlikte Osman Fazlı Efendi’nin sohbet ve zikirlerine katıldı. Eğitimini

tamamladıktan sonra Üsküp’te irşada başladı. 1685’te Bursa’ya döndü. Bursevî, şairliğinden ziyade

mutasavvıf olarak tanınır. Eserlerinde de daha çok vahdet-i vücut meselesini anlatır. 100’den fazla

eseri vardır. Başlıca eserleri: Tefsir-i Ruhu’l Beyan, Ruhu’l Mesnevi, Şerh-i Hadis-i Erbain, Şerh-i

Muhammediye, Şerh-i Bostan, Kitabü’l-Necat ve Divan’ıdır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı

Şeyhi olan İsmail Fakirullah’ın Siirt’in Tillo köyünde bulunan dergâhına yerleşerek onun yerine

geçmiş 1772’de burada ölmüştür. 15 kadar eseri arasında İlahiname adıyla da bilinen Divan’ı

ve Marifetname’si meşhurdur. İlimler ansiklopedisi niteliğindeki Marifetname’sini Niyazi

Mısri’nin Risale-i Devriye’sini aynen alarak, Niyazi Mısri çizgisini devam ettirerek yazmıştır.

Cemali

Page 61: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

61

Edirnelidir. Asıl adı Mehmed Cemaleddin’dir. Uşşaki tarıkatına girip şeyh olmuştur. Divan’ı vardır.

Üsküdarlı Haşim

Celvetiye tarikatı şeyhlerindendir. Sonradan Bektaşiliğe geçmiştir. Divan’ı vardır.

Kul Şükrü

Deli Şükrü adıyla da anılır.

Nasuhi

Şabaniye tarikatı şeyhlerindendir. Divan’ı vardır.

Senayi

Halveti tarikatından ve şeyh Nasuhi’nin halifelerindendir.

Mehdi

Kadiri tarikatı mensuplarındandır. Yazdığı ilahilerin birçoğunu bestelemiştir.

Mahvi

Asıl adı İsa’dır. Geredelidir. Abdülkerim Fethi’nin halifesidir. Süleymaniye Cami’nde vaizlik

yapmıştır. Divan’ı vardır.

19. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı

Seyrani, Türabi, Salih Baba, Bitlisli Müştak Baba, Kıbrıslı Âşık Kenzi

19. yüzyıl Avrupa’ya yönelişin başlangıcıdır. Dinî tasavvufî sahada eser veren isimler; İsmail Safa,

Kuddusi, Turabi, Mihrabi, Vasfı-i Melami, Ayni Baba, Dertli, Seyrani, Keçecizade İzzet Molla,

Şeyhü’l İslam Arif Hikmet, Salih Baba, Adile Sultan, Bitlisli Müştak Baba…

Page 62: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

62

Seyrani

Asıl adı mehmet’tir. 1866’da memleketi olan Develi’de ölmüştür. Şiirlerinde daha çok bir saz şairi

havasında halka yakın bir dille dini meseleleri ele almıştır. Belli bir tarikata bağlı değildir.

Nakşibendi tarikatına yakındır.

Türabi

Yüzyılın en meşhur Bektaşi şairidir. 1868’de vefat etmiştir. Hece ve aruzla şiirler yazmıştır.

Mürettep divanını H. 1257’de tamamlamıştır. Halk şiiri tarzındaki şiirleri samimi ve sadedir. Aruzla

yazdığı şiirlerinde Fuzuli’nin etkisindedir.

Salih Baba

Şiirlerinden anlaşıldığı üzere Nakşibendi tarikatının Halidi koluna mensup olup piri, Sami Efendi’dir.

1906/7 yılında Erzincan’da vefat etmiştir. Şiirlerinde hece ve aruzu kullanmıştır.

Bitlisli Müştak Baba

1759’da Bitlis’te doğdu. Asıl adı Muhammed Mustafa’dır. İrşada başladıktan sonra ilmini arttırmak

üzere Bağdat’a gitti. 1832’de Bitlis yolundayken Muş’ta şehit olmuştur. Kadiri tarikatına

mensuptur. Hacı Bayram Veli mensubu ve hayranıdır. Divanı, ebced hesabıyla birtakım siyasi

vakıaları işaret etmesi bakımından popülerleşmektedir.

Kıbrıslı Âşık Kenzi

Asıl adı İbrahim Kasım’dır. Bektaşi tekkelerinden yetişti. Hayatını saz şairliği yaparak kazandı.

45 yıllık ömründe divan oluşturacak kadar çok şiir söylemiştir. 1817’de Kıbrıs’a ziyarete gitmiş ve

seyahatini Dasitan-ı sergüzeşt adlı destanda dile getirmiştir. Reşid Ahmed Paşa komutasındaki

Türk-Yunan savaşlarını ikisi Atina biri de Mesolong olmak üzere üç destanda dile getirmiştir.

Hakkındaki bilgilerimizin bir kısmını Harid Fedai’nin Kıbrıslı Âşık Kenzi Divanı adlı esere borçluyuz.

20. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı

Edib Harabî, Mihrabî, Mehmet Nuri, Yozgatlı Hüznî, Derunî, Âşık Molla Rahim, Sıtkı, Konyalı

Mehmet Yakıcı

Page 63: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

63

Edib Harabî

Asıl adı Ahmed Edib’tir. 17 yaşındayken Bektaşi büyüklerinden Mehmed Ali Hilmi Dede Baba’ya

mürit olur. Babalık icazeti alamadığı için dergâhlarda pek sevilmedi. Evinde Bektaşi ayinleri

düzenlediği söylenir.

“Kâf u nûn hitâbı izhar olmadan evvel”

mısraıyla başlayan nefesi meşhurdur.

Divan’ının kendisi tarafından yazılan nüshası Üsküdar Selim Ağa kütüphanesindedir.

Mihrabî

Ataları Kırım hanlarına mensup bir ailedendir. Hocası Tikveşli Yusuf Efendi’dir. Uzun süre Bektaşi

tekkelerinde rehberlik etmiştir. Çelebi Cemaleddin Efendi’den icazet almıştır. Çelebi ile babaları

arasında çıkan anlaşmazlıkta Mihrabî (arabulucu/murahhas) tayin edilmiştir. Nev-i şahsına

münhasır meczup bir şair olması hasebiyle Bektaşilerin “Vasıl ibni Ata”sı kabul edilmiştir. 65

yaşında, H. 1338’de vefat etti.

Mehmet Nuri

1863’te Yozgat’ta doğdu. Hayatını imamlık yaparak geçiren şair 1922’de öldü. Aruz ve heceyle

şiirler söylemiştir.

Yozgatlı Hüznî

1879’da Yozgat’ta doğdu. Keşşafzadelere mensuptur. Nakşibendi tarikatının önemli

isimlerinden Mustafa Nakşî’nin soyundan gelen Mehmet Derviş Efendi’nin oğludur.

İmamlık yaparak geçimini sağlamıştır. Çoğunluğu heceyle yazılmış şiirlerini iki divan ve bir defterde

toplamıştır.

Âşık Molla Rahim

Kendi ifadesiyle 40 yaşında gördüğü bir rüya neticesinde âşıklığa başlamıştır. Kadiri tarikatına bağlı

olup şeyhi Aksaraylı Ahmet Lütfi’dir. 8 eseri vardır (İrşadü’l-Gafilin, Coşkun Şiir, Yeni Mevlit, Diğer

Mevlit, Hz. Yusuf, Abdülkadir Geylani, Hac Rehberi, Din Yıldızı). 1980’de Konya’da vefat etti.

Page 64: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

64

Derunî

Asıl adı Hüseyin Başok’tur. Hacı Kardaş lakabıyla da bilinir. 1946’da vefat etmiştir. Hattatlık yaptığı

bilinmektedir.

Sıtkı

Sorgun’a bağlı Tiftik köyünde 1896’da doğdu. İmamlık, Arapça ve Türkçe öğretmenliği yapmıştır.

1961’de köyünde vefat etmiştir. Koşma tarzında hece kalıplarıyla yazılmış şiirleri vardır.

Konyalı Mehmet Yakıcı

Kendi ifadesiyle 25 yaşında aşk badesini içmiştir. Seferberlik yıllarında Konya Mersin yolunun

yapım işlerinde çalıştırılırken söylediği şiirlerle âşıklığı fark edilir. 1928’de Konya Maarif

Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 1930’da CHP lideri Fethi Okyar konulu şikâyetname’si nedeniyle

konulur. 1950’de vefat eder.

Ünite 8

Âşık Şiirinin Oluşumu Gelişimi ve 16. Yüzyıldaki Temsilcileri

Âşık Şiirine Giriş

Çoğunlukla ilk söyleyeni bilinmeyen şiirlerden/anlatılardan oluşan halk şiirinde âşık şiirlerinin ilk

örneklerini anonim Türk edebiyatında aramaktayız. Stebleva’ya göre Orhun Anıtları’nın tamamı,

Korş’a göre ise bir kısmı manzumdur. R. Rahmeti Arat, Turfan bölgesinde bulunan materyalleri

inceleyerek Eski Türk Şiiri adlı çalışmasıyla önemli bir kaynak hazırlamıştır. Divanü Lügati’t-Türk,

eski Türk şiiri açısından zengin bir kaynaktır.

Âşıkların ilk temsilcisi olan Ozanlar, 16. yüzyılın başlarına kadar bu adla anıldılar. Ozanlar, kopuz

eşliğinde şiir söyleyen şairlerdir. Âşıklar ise saz eşliğinde irticalen şiir söylerler. Saz çalamayan ama

şiir yazanlara ise kalem şuarası/kalem şairi denilmektedir.

Âşık Şiirinin Özellikleri

Söyleyeni belli olduğu için anonim şiirden ayrılır.

Kökeni milat öncesine dayansa da Anadolu âşık şiirinin mazisi 600 yıl olarak kabul edilir.

Âşık şiiri bütün halka hitap eder.

Page 65: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

65

Âşık şiiri hece ölçüsüyle söylenir. Divan edebiyatının yükselişiyle birlikte aruzla şiir söyleyen âşıklar

olduysa da milli ölçümüz hecedir.

Âşık şiirinin nazım birimi dörtlüklerden oluşur. Bunun yanında beyit ve çeşitli sayıda mısraa sahip

bentlerle de şiir söylenmiştir.

Âşık şiirinin dili günlük konuşma dilidir. Söylenildiği yörenin ağız özellikleri şiire yansıyabilir.

Âşık şiirinin konularını halkın gündemi ve ilgisi belirler.

Geleneksel bir tür olduğu için belli dönemlerde belli özellikler gösterir.

Âşık şiirinde mahlas, şiirin tecilidir/tapusudur.

Âşık şiirine eşlik eden saz, Türk boylarında farklı adlarla anılır.

Âşık şiirinin en önemli özelliği irticalen söylenmesidir.

Âşıklar gezgin kimselerdir.

Âşık Şiirinin Kaynakları

Sözlü Kaynaklar

Kaynak kişi olarak tanımlanan kişilerden yapılan derlemelerdir. Derlemeler ağırlıkla âşıklardan

yapılmaktadır. Âşıklar, aktardıkları şiirlere kendi yorumlarını katabilir, ekleme ve çıkarma

yapabilirler bu nedenle sağlıklı bir kaynak yöntemi değildir.

Yazılı Kaynaklar

Cönkler

Halk arasında “danadili” veya “sığırdili” olarak da adlandırılır. Cönklerde çeşitli halk edebiyatı

ürünleri bulunabilir. Saz şairlerinin ürünlerinin toplandığı cönklere, yazmalara ve

defterlere supara da denilir.

Bu defterlere gemi anlamına gelen sefine de denilmektedir. M. Şakir Ülkütaşır bir makalesinde

cönkler ve içerikleri hakkında detaylı bilgi vermiştir (1967: 905).

Cönklerin Özellikleri

Cönkler Arap harfleriyle yazılmışlardır.

Bazıları özel kâğıtlara (alikurna, abadi) en çok kullanılan yazı türleriyle yazılmışlardır.

Yazıların imlası sağlıklı değildir (yazıcıların eğitiminden mütevellit).

Page 66: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

66

Cönklerin belli bir ölçüsü yoktur. Yazanın zevki ve yazılan kâğıdın boyutları belirleyicidir.

Konu tasnifi yoktur.

Şiir türleri ve şekillerinin başına koşma, türkü, ilahi vb. sözcükler yazılıdır. Bu başlıklarla şiirin

birbirini tutmadığı vakidir.

Genellikle besmele ile başlar ve temmet (tamamlandı) sözcüğüyle sona erer.

Tezkireler

Az da olsa tezkirelerde âşıklardan söz edilmektedir.

Seyahatnameler

Evliya Çelebi, eserinde âşıklardan söz etmiştir.

Menakıbnâmeler

Yunus Emre, Sarı Saltuk, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli vb. şairin hayatı hakkında kaynak

aradığımızda menakıbnameler karşımıza çıkmaktadır.

Divanü Lügati’t-Türk

Türk şiiri araştırmacılarının başvuracağı an önemli kaynaklardan biridir.

Âşık Olmanın Bazı Sebepleri

Bade İçerek Âşık Olma

Âşıklık geleneğinde en sık karşılaştığımız olgudur. Rüyada bir usta, derviş, ermiş, aksakallı, Hazreti

Hızır vs. elinden bade içen uyandıktan sonra şiir söyleme yeteneğine kavuşur.

Kahraman badeyi içtikten sonra günlerce uyanamayabilir. Uyanmasına vesile saz sesleridir.

Köroğlu, Ercişli Emrah, Çıldırlı Âşık Şenlik, Narmanlı Sümmani, Bardızlı Nihani, Posoflu müdani,

Posoflu Zülali, Bayburtlu Celali, Âşık Yaşar Reyhani, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Osman Feymani,

Âşık Şeref Taşlıova vb. âşıklar pir elinden bade içenlerdir.

Badeli âşıkların büyük kısmı Umay Günay’ın sistematikleştirdiği süreçlerden geçmişlerdir:

1- Hazırlık safhası: Âşığın bade içmeden önceki durumları

Page 67: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

67

2- Rüya: Bir yerde uyuma, pirin elinden bade içilmesi

3- Uyanış: Saz sesini duyup uyanma

4- İlk deyiş: Âşığın rüyasını şiirle dile getirmesi

Usta Çırak İlişkisiyle Âşık Olma

Ustasının yanında yetişen çırak, ustası kendisine mahlas verdikten sonra ustasıyla atışır ve

böylelikle âşıklık başlamış olur.

Kendi Kendine Âşık Olma

Şiirler dinler, ezberler, saz eşliğinde şiirleri söylemeye başlar. Kendine mahlas seçip şiirler

söylemeye devam eder.

Âşık Meclislerini Takip Ederek Âşık Olma

Âşık kahvelerinde bulunan ve zamanla söylenen şiirleri ezberleyip saz eşliğinde öğrendiklerini

söyleyen ve bir süre sonra kendi başından geçen olayları nazım-nesir şeklinde anlatan, kendi

mahlasıyla şiirler söyleyen kişi, âşıklar arasına katılır.

Sazlı ve Sözlü Ortamın Etkisiyle Âşık Olma

Sazlı sözlü meclislerde bulunan genç bir süre sonra kendine mahlas seçerek ezberlediklerini

okumaya başlar ve bu yolla âşıkların arasına katılır.

Yoksulluk, İşsizlik, Hastalık vb. Durumların Etkisiyle Âşık Olma

Yaşadıklarının etkisiyle dertlenip sazı eline alan kişi bir süre sonra kendi kendine ya da bir ustadan

mahlas alarak âşıkların arasına katılır.

Sevda Yüzünden Âşık Olma

Sevdiğine kavuşamayan genç derdini şiirle dile getirir ve bu yolla âşık olur.

Vatan Özlemi Yüzünden Âşık Olma

Page 68: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

68

Vatan hasretinden vesile saz eşliğinde şiirler söyleyen kişi zamanla dinleyicilerinin artmasıyla âşık

olur. Ozan Nihat, Ozan Fedai, Ozan Şah Turna bu yolla âşık olan isimler arasında öne çıkanlardır.

Milli Duyguların Etkisiyle Âşık Olma

Kalıtım (Irsiyet) Yoluyla Âşık Olma

Gülistan Çobanlar, Murat Çobanoğlu’nun babasıdır. Çobanoğlu, âşıklığın esasını babasından

öğrenmiştir.

Âşıkların Sınıflandırılması

Eğitim Durumuna Göre

Kalem Şairleri: Saz çalamaz, şiir söylerler.

Meydan Şairi: Saz çalarak doğaçlama şiir söyleyen şairlerdir.

a) Ümmi Âşıklar: Öğrenim görmemişlerdir.

b) Okuma-Yazma Bilen Âşıklar: Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Yaşar Reyhani, Hacı Karakılçık

c) Kalem Şairleri: Saz çalamazlar. Halil Karabulut, Erzurumlu Ümmani Can

Yetiştikleri Çevreye Göre

a) Şehir ortamında yetişenler: Âşık Ömer, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni

b) Köy ortamında yetişenler: Çıldırlı Âşık Şenlik, Ruhsati, Minhacı, Mesleki, Noksani

c) Göçebe ortamda yetişenler: Karacaoğlan, Dadaloğlu

d) Askeri ortamda yetişenler: Bahşi, Armutlu, Çırpanlı, Kul Çulha, Geda Muslu, Tamaşvarlı Âşık

Hasan, Öksüz Dede

e) Tekke ve Dergâhta yetişenler: Hasan Dede, Ümmi Sinan, Kul Himmet, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan

Abdal

Yetiştikleri Bölgeye Göre Âşıklar

a) Doğu Anadolu Bölgesi:

Page 69: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

69

Geçim zorlukları, uzun süreli savaşlar bu bölgede âşık edebiyatının gelişimine katkı yapmıştır.

Ardahan’da Posoflu Zülali, Posoflu Müdani, Çıldırlı Âşık Şenlik, Âşık Şeref Taşlıova,

Kars’ta Arpaçaylı Gülistan Çobanlar, Murat Çobanoğlu, İlhami Demir, Rüstem Alyansoğlu,

Kağızmanlı Hıfzi, Kağızmanlı Cemal Hoca, Sarıkamışlı Mevlüt İhsani,

Ağrı’da Tutaklı Gamgüder, Eleşkirtli Öksüz Ozan,

Van’da Ercişli Emrah, Ahmet Poyrazoğlu,

Artvin’de Ardanuçlu Efkâri,

Gümüşhane’de Kelkitli Kul Nuri,

Bayburt’ta Celali, Zihni,

Erzurum’da Narmanlı Sümmani, Nusret Toruni, Hüseyin Sümmanoğlu, Fuat Çerkezoğlu, Tortumlu

Mustafa Ruhani, Hasankaleli Yaşar Reyhani, Şenkayalı Nuri Çırağı, Erol Ergani,

Erzincan’da Çayırlı Davut Sulari bu bölgenin önde gelen âşıklarıdır.

b) İç Anadolu Bölgesi:

Sivas’ta Âşık Veysel, Ruhsati, Minhacı,

Kayseri’de Erkiletli Âşık Hasan, Everekli (Develili) Seyrani, Âşık Gözübenli, Âşık Ali Çatak,

Yozgat’ta Hüzni,

Kırşehir’de Âşık Said,

Niğde’de Âşık Tahiri, Kemali Baba,

Konya’da Âşık Ömer, Âşık Şem’i, Âşık Mehmet Yakıcı, Mehmet Ataroğlu,

Karaman’da Gufrani, Kenzi, bölgenin önde gelen âşıklarıdır.

c) Akdeniz Bölgesi

Bölge âşıkları kendilerine önder olarak Karacaoğlan’ı benimsemişlerdir.

Kozan’da Âşık Deli Hazım, Âşık İmami,

Feke’de Âşık Eyyubi, Âşık Hacı Karakılçık,

Osmaniye’de Abdulvahap Kocaman, Âşık Feymani,

Hatay’da Âşık Gül Ahmet Yiğit,

Maraş’ta Âşık Mahzuni Şerif bölgede öne çıkan isimlerdir.

Page 70: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

70

d) Karadeniz Bölgesi

Çankırı’da Pinhani, Kastamonu’da Yorgansız Hakkı, Bolu’da Dertli ve Figani önde gelen isimlerdir.

e) Marmara Bölgesi

Büyük şehirlerin semai kahvelerinde âşıkların toplanıp hünerlerini sergilediklerini biliyoruz.

Köprülü’nün bildirdiğine göre İstanbul’un Tavukpazarı semtinde âşıkların lonca teşkilatı vardı

(Erzurumlu Emrah, bir süre bu loncada başkanlık yapmıştır).

Âşık Fasılları

Umay Günay Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki âşık fasıllarının düzenini şu şekilde vermektedir:

1- Hoşlama, merhabalaşma; âşıkların dinleyicilerini selamladıkları bölümdür.

2- Hatırlatma, canlandırma; eski âşıkların şiirlerinden örnekler verilen bölümdür.

3- Tekellüm; Faslın en önemli bölümüdür. Âşıklar bu bölümde hünerlerini sergiler. Tekellüm

bölümü 8 safhada gerçekleşir:

3.1- Açılış: En yaşlı âşık veya ev sahibi âşık, kolay bir ayakla atışmayı başlatır.

3.2- Öğütleme: İki âşık tecrübelerini birbirlerine aktarır.

3.3- Bağlama-muamma: âşıklar birbirlerinin bilgisini ölçer. Çoğunlukla zor ayaklar tercih edilir.

3.4- Sicileme: Karşılaşmaya yer vermeyen bölümlerdendir.

3.5- Yalanlama: Yalan söylenen bölümdür.

3.6- Taşlama-takılma: herhangi bir konuyu eleştirdikleri bölümdür.

3.7- Tüketmece-darıltmaca: Birbirlerine üstünlük kuramayan âşıkların dudak değmezlerle ve zor

ayaklarla birbirlerini zorladıkları bölümdür.

3.8- Uğurlama-medhiye: atışma süresince birbirlerini inciten âşıkların rahatlama amacıyla

söyledikleri şiirlerden oluşur.

Âşık Kolları

Ustasının izinden giden âşığın ustasına ait uyak, tarz ve üslupla şiir söylemesi sonucu oluşan

ekollerdir. Azeri yöresinde mektep olarak tanımlanır.

Page 71: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

71

Âşık kolunun oluşabilmesi için;

Usta âşığın dil ve üslubu, şiirlerinde işlediği konular, âşığın başından geçenler, karşılaşmaları, tasnif

ettiği hikâyeler, kendisine ait ezgiler, kendisine ait ayaklar gereklidir.

Âşıklar Bayramı ve Âşıklar Şöleni

Cumhuriyetten önce âşıkların belirli zamanda belli yerlerde toplandıkları vakidir. Bu tür toplantılar

düzenleyenler arasında Ziya Paşa, Ahmet Kutsi Tecer ve Feyzi Halıcı’nın isimlerini sayabiliriz. Âşıklar

bayramı sistemi cumhuriyetin ilanından sonradır. 1932 yılında A. Kutsi Tecer’in öncülüğünde I.

Sivas Halk Şairleri Bayramı düzenlenir. Etkinliğe aralarında

Âşık Veysel’in de yer aldığı 14 âşık katılır. 1938’de Mahmut Kemal Yanbeğ Bayburt’ta Bayburt Saz

Şenlikleri Haftası’nı tertip eder. 1964 tarihinde II. Sivas Halk Şairleri Bayramı düzenlenir. 1966’da

Feyzi Halıcı Konya’da Âşıklar Bayramı adı altında benzer bir etkinlik tertip eder. Bu etkinliğe yüzyılın

önde gelen 16 âşığı katılır.

Son yıllarda Tarsus, Bursa Yıldırım, Kars, Osmaniye, Eskişehir Odunpazarı belediyeleri âşıklar

toplantıları tertip etmektedirler.

Âşıklar bayramı kimi kaynaklarda âşıklar şöleni olarak da adlandırılır.

12. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Hoca Ahmed Yesevî’nin ismini anmadan geçemediğimiz bu başlık altında kaydı mevcut herhangi bir

âşık yoktur.

13. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Tasavvuf şiirinin büyük isimlerinden Mevlana, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani ve

Ahmed Fakih bu yüzyılda divan şiiri tarzında eserler verdiler.

Yunus Emre, âşık edebiyatının oluşumuna katkı yapmıştır.

14. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Divan şiiri tarzında eser veren Âşık Paşa, Ahmed Dai, Kadı Burhaneddin, Nesimi, Gülşehri bu

yüzyılın önde gelen şairleridir.

Tasavvufi şiirleriyle öne çıkan isimler ise Sait Emre ve Kaygusuz Abdal’dır.

M. Fahrettin Çelik (Kırzıoğlu) Baykan (Bıkan) adıyla ilk âşığın bu yüzyılda eser verdiğini bildirmiştir.

Elimizdeki tek şiiri 8 dörtlükten oluşan Dâsıtan-ı Sukût-ı Kars’tır. Destan biçimindeki şiirde Timur’un

Page 72: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

72

Kars’ı işgali ve bölge halkına verdiği eziyet anlatılmaktadır. Şiirin dili bölgenin ağız özelliklerini

taşımaktadır.

15. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Divan şiirinde Ahmed Paşa, Necati, Atai, Mesihi, Hamdullah Hamdi, Süleyman Çelebi, Hümani gibi

isimleri, tasavvufi şiirde Hacı Bayram Veli ve Eşrefoğlu Rumi gibi isimleri sayabiliriz. Kayıtlarda bu

yüzyıla dair âşık şiirleri mevcut değildir.

16. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Divan şiirinde Fuzuli Baki, Hayali, Ruhi, Zati, Figani, tasavvufi şiirde Üftade, Ahmed Sarban, Ümmi

Sinan ve Pir Sultan Abdal gibi isimleri sayabiliriz.

Bu yüzyılın âşıkları; Ahmetoğlu, Armutlu, Bahşi, Babişoğlu, Çırpanlı, Dalışman, Geda Muslu, Hayali,

Hızıroğlu, Karaoğlan, Karacaoğlan, Köroğlu, Kul Çulha, Kul Mehmed, Kul Piri, Oğuz Ali, Ozan, Öksüz

Dede vb. dir.

Bu yüzyılın şairleri ağırlıkla orduya yakın kimselerdir. Şiirlerinde kahramanlık teması öne çıkar.

Âşıkların hayatları hakkında pek bilgimiz yoktur.

Bu yüzyılda divan şairleri hece veznine ilgi göstermişlerdir.

Armutlu: Elimizde bulunan şiirinde Murad Reis’i konu edinmiştir.

Bahşi: Mısır seferine katılmış bir ordu şairi olduğunu kabul edilmektedir.

Çırpanlı: Murat Reis’in levendlerinden bir ordu şairidir. Filibe yöresinde Çırpan adlı kasabada

doğduğu tahmin edilmektedir.

Geda Musli: Ordu şairi olup Murat Reis’in savaşlarına katılmıştır. Evliya Çelebi’ye göre o bir çöğür

şairidir (Çöğür: gövdesi büyük, sapı küçük bir saz).

Hayali: Osmanlı-İran savaşlarına katılmış bir ordu şairi olduğunu tahmin ediyoruz.

Köroğlu: (Âşık Köroğlu ile halk hikâyelerine konu olan Köroğlu aynı kişi değildir) Evliya Çelebi’ye

göre Köroğlu bir çöğür şairidir. Özdemiroğlu Osman Paşa’nın İran seferleriyle ilgili söylediği

şiirlerden vesile 1585’te bu seferlere katıldığı yönünde yaygın bir görüş vardır.

Kul Mehmed: I. Ahmed’in vezirlerinden Üveys Paşa’nın oğludur. Muhassıl olarak Aydın’da

görevlendirilmiştir. Hece ve Aruzla şiirler yazmıştır.

Ozan: Orta Asya âşıklık geleneğinin Anadolu’daki son temsilcilerindendir. 8 heceli bir şiir günümüze

ulaşmıştır.

Page 73: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

73

Öksüz Dede: Babasının ağzından, Şah İsmail’in torunu Haydar Mirza’yı anlatan bir şiirinde hayatı

hakkında bilgilere ulaşıyoruz. III. Murad döneminin ordu şairlerindendir.

Ünite 9

17. ve 18. Yüzyıllarda Âşık Şiiri

Bu yüzyılda yetişen âşıklar toplumun her kesimini temsil etmişlerdir. Karacaoğlan, göçebe; Âşık

Ömer ve Gevheri, şehir; Kul Deveci, Kul Mehmet ve Kul Süleyman ise ordu muhitinde

yetişmişlerdir.

Bu yüzyıl âşık edebiyatının en güçlü olduğu dönemdir. Yazılan şiir sayısı diğer yüzyıllara kıyasla çok

daha fazladır.

Âşık Ömer şairname’nin ilk örneğini vermiştir. Şairname sayesinde pek çok şair ve şiir hakkında

bilgi sahibiyiz.

Bu yüzyılda âşıklar hecenin yanı sıra aruzla da şiirler yazmışlardır. Divan sahibi olan âşıklar bile

vardır.

17. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Âşık Ömer

Konya, Aydın ve Kırım’da Gözleve adlı yerleşim birimleri vardır. Âşık Ömer’in hangisinde dünyaya

geldiği bilinmemektedir. Her üç yerleşim de şaire sahip çıkmıştır (Muhtemeldir ki Kırımlıdır).

Âşık Ömer, Karacaoğlan’dan sonra bütün Türk dünyasında tanınan sayılı şahsiyetlerden biridir.

Elde bulunan bilgiler ışığında onun ordu şairi olduğunu söyleyebiliriz.

Şiirlerinde IV. Mehmed’den itibaren dört padişahtan söz eder.

Medrese eğitimi almış bir şairdir.

Divanında hece ve aruzla yazılmış şiirleri vardır.

Şiirlerinde Ömer dışında Derviş Nihani ve Adlı mahlaslarını da kullanmıştır.

58 dörtlükten müteşekkil şairnamesi Türk şiirine getirdiği yeniliklerden biridir. Eserde kendi

döneminde ve daha önce yaşamış 47 âşığın yanı sıra 88 şairden söz etmektedir.

İstanbul ve semtlerini anlatan destanı çok meşhurdur.

Şiirlerinde Nesimi, Ahmed Paşa, Fuzuli ve Atai’nin etkisinde kaldığı görülebilir.

Page 74: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

74

Âhu, Levni, Rûhi ve Şevkat gibi şairler onun şiirlerine nazireler yazmışlardır.

Ercişli Emrah

1930’lu yıllara kadar varlığından bile haberdar değildik. Onu Fuad Köprülü ortaya çıkarmıştır.

Şiirleri bu tarihe kadar Erzurumlu Emrah’ın şiirleriyle karıştırılırdı. Hayatı etrafında oluşmuş

olan Ercişli Emrah ve Selvi Han Hikâyesi sayesinde varlığından haberdarız. Hikâyeye göre o âşık bir

babanın çocuğudur ve pir elinden bade içmiştir.

Erzurumlu Emrah din ve tasavvuf konulu şiirlere ve temalara yer verirken Ercişli Emrah’ın şiirleri

tamamen dünyevidir.

Gevherî

Pek çok kaynakta adının Mustafa ve Mehmed olduğu kayıtlıdır. Doğum yeri olarak Kırım ve İstanbul

geçmektedir. Ordu şairliğinin yanı sıra divan kâtipliği de yapmıştır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Ali Ufkî’nin (17. Yüzyıl) Mecmua-i Saz ü Söz adlı eseri, İbrahim

Naimeddin’in Hadikatü’ş-Şuheda adlı eser, Sun’î ve Hızrî’nin şairnameleri Gevherî hakkında

müracaat ettiğimiz başlıca kaynaklardır.

Hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Dili ağır sayılabilir. Şiirlerinde Arapça ve Farsça

kelimeleri sıklıkla kullanır. Heceyle yazdığı şiirleri semaî ve koşma; aruzla yazdığı şiirleri ise divan,

kalenderi, gazel, semaî ve müstezat tarzındadır.

Şiirlerinde aşk, tabiat, sevgili, ayrılık gibi konuları işlemiştir.

Karacaoğlan

Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgiye sahip değiliz.

Asıl adını da bilmiyoruz (kuvvetle muhtemel; Mehmet, Hasan, Halil veya Smayıl’dır).

Pek çok il/ilçe onu sahiplenmektedir (Adana, Osmaniye, Mersin, Karaman, Aksaray, Gaziantep,

Kilis, Türkmenistan, Azerbaycan ve Balkanlarda bazı şehirler). Bunlar arasında daha çok kabul

gören görüş, Adana’nın Feke ilçesidir.

Doğum yeri gibi ölüm yeri konusunda da çeşitli ihtimaller söz konusudur (Yozgat, Karaman, Mersin,

Kahramanmaraş, Osmaniye, Erzurum, Osmaniye vb.).

Polonya doğumlu Albert Bobowski’nin Mecmua-i Saz ü Söz adlı eseri Karacaoğlan hakkındaki

başlıca kaynağımızdır.

Page 75: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

75

Bazı şiirlerinde tarihsel olayları anlatır: Halep’in fethi, Nemse kralı ve Acem şahına savaş açılması

gibi olaylar bunlara örnektir. Hayatı ve bazı şiirlerine referansla oluşmuş hikâyeler vardır. En

önemlisi Radloff’un derlediği Karacaoğlan ile İsmikân Sultan hikâyesidir. Azerbaycan’da Gul

Mahmut, ülkemizde Nar Mahmut veya Han Mahmut adlı hikâyeler diğerleridir.

Türk âşık şiirinde hakkında en fazla makale, kitap, tez hazırlanan âşık Karacaoğlan’dır. Şiirleri çeşitli

dillere çevrilmiştir. Çok sayıda şiiri türküleşmiştir.

Daha çok Çukurova bölgesindeki âşıkları etkilemiştir. Bölgenin âşıkları Karacaoğlansız program

yapmazlar. Çağdaş şairlerimizden Rıza Tevfik, Cahit Külebi, Ülkü Tamer, M. C. Anday vb.

Karacaoğlan’dan etkilenmişlerdir.

8 ve 11’li hece ölçüsüyle söylenmiş yaklaşık 500 şiiri günümüze ulaşmıştır.

Karacaoğlan, Çukurova’da yaşamış bir şairimizdir. Pek çok şair onun ününden yararlanmak için

şiirlerini taklit etmiş veya onun mahlasını kullanmıştır.

Diğer Karacaoğlan’lar

16. Yüzyıl Karacaoğlanları: III. Murat’ın şehzade Mehmet için düzenlediği 55 gün süren sünnet

düğününü anlatan bir salnamede bir Karacaoğlan türküsü yer almaktadır.

Gelibolulu Ali’nin Mevaidü’n-Nefais fi Kavaidi’l-Mecalis adlı eserinde Karacaoğlan’ın şiirlerinin

okunduğundan söz eder.

Berlin, Paris, Vatikan ve Viyana kitaplıklarındaki bazı yazmalarda 16. yüzyılda yaşamış bir

Karacaoğlan’dan söz edilmektedir.

Âşık Ömer’in şairnamesinde bahsi geçen de 16. yüzyılın Karacaoğlan’ıdır.

Yozgatlı Karacaoğlan: M. Şakir Ülkütaşır 1933 yılında yayımladığı bir makale ile bu âşığımızı

tanıtmıştır.

Azerbaycanlı Karacaoğlan: Azerilerin benimseyip sahiplendikleri, kendi ağız özellikleriyle şiirlerini

okudukları (bunların birçoğu Türkiye’de bilinmez) hakkında çeşitli hikâyeler kurulmuş nevi şahsına

münhasır bir Karacaoğlan’dır.

Türkmenistanlı Karacaoğlan: Doğum yeri olarak Kazan dağını kabul ederler. Sevdiği kıza

kavuşamayınca Osmaneli’ne göçmüştür. Hayatını konu edinen tiyatro eseri vardır.

Diğerleri: Evliya Çelebi, eserinde Karacaoğlan Sultan’dan söz eder.

Şair Kâni’nin divanında kahvehane ve bozahane şairi olarak takdim edilen bir Karacaoğlan’dan söz

eder.

Kadirli çevresinde tanın bir başka Karacaoğlan vardır.

Kadirli’nin Şahaplı köyünde Karacaoğlan adına bir başka âşık yaşamıştır.

Page 76: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

76

Ali Rıza Yalgın’ın Cenupta Türkmen Oymakları adlı eserinde şiirlerini yayımladığı Karacaoğlan 19.

yüzyılda yaşamıştır.

Bunlardan başka pek çok başka şair şiirlerinde Karacaoğlan adını/mahlasını kullanmıştır.

Benli Ali

1664 tarihli Fransızların Cezayir baskınını anlatan şiirinden hareketle bu yüzyılda yaşadığını tahmin

ediyoruz.

Sun’i’nin tekerleme’sinde balıkçı olduğu bilgisi mevcuttur.

Kayıkçı Mustafa

Murat Reis’in ölümü üzerine söylediği bir şiirden hareketle 16. yüzyılın son çeyreğinde yaşadığı

tahmin edilmektedir. Gevheri başta olmak üzere pek çok şairin takdirle söz ettiği bir âşıktır.

Köroğlu

Şiirleri 16. yüzyılda yaşadığı zannedilen Köroğlu ile karışmıştır. Hakkındaki tek bilgi Davut Paşa’yı

idamdan kurtarmak isteyen yeniçeriler arasında yer aldığıdır. Çöğür çalıp sade dille şiirler

söylemiştir.

Kuloğlu

Asıl adı Mustafa’dır. Cahit Öztelli’ye göre IV. Murat’a yakın olan âşık, Sultan’ın ölümünden sonra

Cezayir’e sürülmüştür. Naima’ya göre Davut Paşa’yı cellatların elinden kurtaran odur. Hece ve

aruzla yazılmış şiirleri vardır. Aşk ve kahramanlık konularını ele almıştır. Çağının ünlü

şairlerindendir.

Öksüz Âşık

Asıl adı Ali’dir. Öksüz Ömer’le karıştırıldığı için geç tanınmıştır. Âşık Ömer’in Şairnamesi’nde ismi

geçmektedir. Otuz kadar şiirine vakıfız.

18. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Önceki yüzyılda olduğu gibi güçlü âşıklar yetişmemiştir. Çoğunluğu ordu şairidirler ve hece

ölçüsüyle şiir yazmışlardır.

Page 77: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

77

Abdî

Yüzyılın ilk çeyreğinde doğmuş kabul edilir.

Sun’i’nin şairnamesinde Abdî’nin Şarkî ile birlikte Bağdat’a şan verdiği yazılıdır.

Âgâhî

Hakkındaki bilgilerimiz cönklerde yazılanlarla sınırlıdır.

Âşık Ahmed

Avusturyalıların Bosna’ya yaptıkları bir seferi konu alan destanından hareketle bu yüzyılda yaşadığı

kabul edilir.

Âşık Ali

Nasuh Paşa’nın katliyle ilgili şiiri vardır.

Âşık Bağdadî

Şiirlerinde III. Selim’den saygıyla söz eder.

Âşık Derunî

Âşık Halil

Bursalıdır.

Âşık Nigârî

1807 tarihli bir isyandan söz eden şiirinden dolayı bu yüzyılda yaşadığını tahmin ediyoruz.

Levnî

Page 78: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

78

Yüzyılın en önemli âşığıdır. Edirnelidir. Asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir. Ressam, minyatür ustası ve

hattat olarak da tanınmış bir sanatçıdır. Atalarsözü Destanı ve Selanik-İstanbul yolculuğunu konu

alan Tekerleme’si türünün ilk örnekleri olması hasebiyle önemlidir.

1733’te İstanbul’da vefat etmiştir.

Talibî

Zile’de doğmuş 80 yaşlarında burada vefat etmiştir. Turhal şeyhi Mustafa Efendi’nin halifesidir.

Zileli Fedai, Raşid ve Es’ad onun çıraklarıdır. Gurabî’nin şairnamesinde ismi geçmektedir.

Ünite 10

19. ve 20. Yüzyıllarda Âşık Şiiri

19. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri

Bu yüzyılın en önemli özelliği batı etkisi altında şiirlerin yazılmaya başlamasıdır: Âkif Paşa, Namık

Kemal, Ziya Paşa, İbrahim Şinasi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem gibi…

Âşık edebiyatı ve saz şairleri hakkında yazılı ve sözlü kaynaklardan edinilen bilgiler sağlıklı tespitler

yapmamıza imkân vermektedir.

Âşıkların önemli bölümü hecenin yanı sıra aruzla da şiir söylemiştir.

Âşıkların pek çoğu tarikatlara bağlanmışlardır.

19. Yüzyıl Âşıkları

Bayburtlu Zihnî

1797’de Bayburt’ta doğdu. Asıl adı Mehmed Emin/Muhammed Emin’dir. Şiirlerinde Zihnî mahlasını

kullanmıştır. Araştırmacılar onun medrese tahsili gördüğü kanısındadır. Mustafa Reşit Paşa ile

kurduğu yakınlık sayesinde Divan-ı Humâyûn’a girmiştir. 1828/29 tarihli Osmanlı-Rus savaşından

çok etkilenir. Bu durum şiirlerine de yansımıştır. Asıl mesleği kâtiplik olan şair, pek çok şehir

dolaşmıştır. İnatçı ve isyankâr bir karaktere sahiptir. Şiirlerinde de böyledir.

Sağlığında divan tertip ederek bunu saraya sunmuştur.

Page 79: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

79

Şairliğinin yanı sıra iyi de bir nesir yazarıdır. Aruzlu şiirlerinde dili çok ağırdır. Bazı beyitlerinde

Türkçe kelime bulunmaz. Hece ile yazdığı, gurbet, aşk ve sevgili konulu şiirlerinde dili durudur. Pek

çok şaire nazire ve tahmis yazmıştır.

Tokatlı Gedayî ve Bayburtlu Celalî onun etkisinde kalarak şiir söylemişlerdir.

Bazı şiirleri bestelenmiştir. 1859’da Maçka’da vefat eder.

Divan-ı Zihnî: Oğlu Ahmet Revayî tarafından 1876’da yayımlanmıştır.

Sergüzeştname: Ününü arttıran destanları bu eserdedir.

Kitab-ı Hikâye-i Gâribe: 27 varaktır. Bayburt beylerinden Abdullah’ın 18 yıllık hayatını anlatır. Saim

Sakaoğlu ve Ahmet Sevgi tarafından 1992’de yayımlandı. Eserin Türk romanına geçiş aşamaları

bakımından önemi vardır.

Çıldırlı Âşık Şenlik

Ardahan’ın Çıldır ilçesinin Suhara beldesinde doğdu. Doğum tarihi ihtilaflıdır. Asıl adı Hasan’dır.

180 kadar şiirin yanında üç hikâye (Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr Şah) yazan şairin şiirleri

yeniliklerle doludur. Şiirlerinde terekeme/karapapak ağzının özellikleri görülür.

Çok fazla çırak yetiştirmiştir. 1913 yılında bir mecliste atışıp galip geldiği âşıklar tarafından

zehirlenerek öldürülmüştür.

Dadaloğlu

Oğuzların Avşar boyundandır. 1785’te doğduğu kabul edilir. Asıl adı Veli’dir. Dadal, Dadalı, Âşık

Dadal, Dadanoğlu ve Dadaloğlu mahlaslarını kullanmıştır. Göçebe Avşarların arasında büyümüştür.

130 kadar şiirinin tamamı heceyle yazılmıştır. Şiirlerinde sanat endişe taşımaz. İşlediği konular

genellikle aşiret hayatıdır. Şiirlerinde kırat ve Avşar güzellerinden de söz eder. Şiirlerindeki atasözü,

deyim ve vecizeler değerlidir.

İsmail Görkem’in Dadaloğlu ve şiirleri hakkındaki çalışması son ve en önemli çalışmadır.

Dertli

1772’de Bolu/Gerede’de doğdu. Asıl adı İbrahim’dir.

Mutlu bir çocukluğu babasının ölümüyle birlikte geride bırakır. Köyünde sıkıntı yaşadığı için

gurbete çıkar. Yolu İstanbul’a, semai kahvelerine düşer. Türküler çalıp çığırmıştır.

Badeli âşıklarımızdandır. İlk şiirlerinde Lütfi, ileri dönemlerde ise Dertli mahlasını kullanmıştır. Fes

ve saz üzerine söylediği şiirleriyle ünlüdür. Aruzla yazdığı şiirlerde dili ağır, heceyle yazdıklarında

Page 80: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

80

daha sadedir. Şiirlerinde din, aşk, sosyal konular, hiciv ve mizah vardır. Mensubu olduğu Bektaşi

tarikatı nedeniyle Hz. Ali’ye aşkla bağlıdır. 1845’te Ankara’da vefat etmiştir.

Erzurumlu Emrah

Erzurum’un Ilıca ilçesinde doğmuştur. Aşk acısıyla küçük yaşta Erzurum’dan ayrılır. Çeşitli şehirleri

gezdikten sonra Tokat-Niksar’a gelir. Gezdiği yerlerde âşık toplantılarına katılmış, İstanbul’un

Tavukpazarı semtindeki âşıklar loncasına başkanlık yapmıştır. Şiirlerinde Emrah, Emrahî, Şikeste

Emrah ve Biçare Emrah mahlaslarını kullanmıştır.

200 kadar şiiri hece vezniyledir. Bir o kadar da aruzla yazılmış şiiri vardır.

Seyranî

1800 yılında Kayseri/Everek (Develi) ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmet’tir. Çocukluğu yokluk içinde

geçmiştir. Hece ve aruzla şiirler söylemiştir. 650 kadar şiirinin 500’ü heceyle yazılmıştır. Şiirlerinde

cinas, önemli yer tutar. Halk şiirinin değişik türlerinde şiirleri vardır. Taşlamaları önemlidir. 1866’da

vefat etmiştir.

Sümmanî

Erzurum’un Narman ilçesinde doğdu. Badeli âşıklarımızdandır. Rüyasında gördüğü Gülperi’yi

bulabilmek için Kafkasya, Kırım, İran ve Afganistan’ı dolaşmıştır.

19. Yüzyıl Âşıkları

Âşık şiirinin çok güçlü olduğu bir dönemdir. Yüzyıl içinde düzenlenene çeşitli âşık şenlikleri, âşık

şiirini ve âşıkları destekleyen etkinlikler olarak dikkat çekmiştir. Bu yüzyıl şairleri kitle iletişim

araçları vasıtasıyla şiirlerini çok geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip olmuşlardır.

Doğu Anadolu Bölgesi

Âşık Murat Çobanoğlu

1940’ta Kars’ın Kaleiçi mahallesinde doğdu. Âşık Gülistan Çobanlar’ın oğludur. Badeli

âşıklarımızdandır. 2005’te vefat etmiştir.

İç Anadolu Bölgesi

Page 81: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

81

Âşık Veysel

Şatıroğlu soyundandır. 1894/95 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Yedi yaşındayken çiçek

hastalığından dolayı bir gözünü kaybeder. Bir süre sonra ahır temizlerken sarı öküzün boynuz

darbesiyle diğer gözünü kaybeder.

Yardıma muhtaç duruma düşünce ailesi ona saz dersleri aldırır. Veysel bu derslere kayıtsız kalır.

1931 yılında yapılan I. Sivas Halk Şairleri Bayramı’nda Ahmet Kutsi Tecer tarafından fark edilir.

1950 yılında hakkında film yapıldı (Metin Erksan). Birçok köy enstitüsünde saz öğretmenliği

yapmıştır. 1965’te hükumet tarafından maaşa bağlanır.

170 kadar şiiri vardır. 1973 yılında iki kapılı hanın kapısını kapatmıştır.

Çukurova Bölgesi

Âşık Osman (Taşkaya) Feymanî

1942’de Osmaniye’de doğdu. Manevi ustası olarak Karacaoğlan’ı işaret eder. İlk şiirlerinde Çoban

Osman mahlasını kullanır. Şiirlerinde tabiat ve ormanların ayrı bir yeri vardır. Taşlamaları da

ünlüdür. Sağlığında adına şenlik düzenlenen ilk şairdir. Çukurova yöresinde şiirleri bestelenen ilk

şairdir.

Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı

İslamiyet sonrası Türk halk edebiyatı kapsamında, bir yandan şaman şiirinin izlerini taşıyan, diğer

yandan da düşünsel olarak İslam dini ve tasavvufla beslenen dinsel halk edebiyatı oluşmuştur.

Bu edebiyat, işlediği konularla halk dilini, düşüncesini, duygu ve inancını esas alarak toplumsal

kesimlerin bütününe seslenmektedir. Dinsel halk edebiyatı, Ahmet Yesevi’nin Hikmet‘lerindeki

öğretici unsurları,Yunus Emre’nin ilahilerindeki duygu ve düşünceleri aşılama, inandırma ve

coşturma isteğini günümüze kadar sürdüregelmiştir. Dinsel halk edebiyatı bu yanıyla geniş

toplumsal kesimler arasında birleştirici, ortak duyguları zenginleştirici bir işlev kazanmıştır. Mesaj

iletme kaygısından dolayı İslami halk edebiyatı ürünlerinde dinsel temalar ağırlık taşımaktadır.

İslam dini ve tasavvufla beslenen dinsel halk edebiyatını anlamak için, tasavvufu bilmek

zorunludur.

Ayrıca Bkz. Tasavvuf Kavramı

Türkler göçebe yaşamlarının gereği olarak Müslüman olmadan önce değişik kültürlere sahip

oldukları gibi, çeşitli inanç sistemlerini de -Budizm, Maniheizm, Şamanizm, Zerdüştlik gibi-

benimsemişlerdir.

Page 82: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

82

Türklerin 8. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmeye başlamalarıyla birlikte, düşünce ve inanç

sistemlerindeki değişim de başlamış, bu yeniliğe paralel olarak sanat ve estetik anlayışları da yeni

şekiller kazanmıştır. 10. ve 11. yüzyıllarda asıl merkezi Horasan olmasının yanı sıra, Herat, Nişabur,

Buhara, Fergana gibi İslam kültür merkezlerinde de gelişen tasavvuf düşüncesi, Türk dervişleri

aracılığıyla göçebe Türklerin yaşadığı noktalara da ulaştırılmıştı. Kent merkezlerinden kırsal

kesimlere yayılan bu düşünce ve yaşam anlayışında, en önemli rolleri de kuşkusuz tekkeler

üstlenmiştir. Bu anlamda ilk Türk sûfisi kendi adına kurduğu tarikat kanalıyla tasavvuf düşüncesini

yaymaya çalışanAhmed Yesevî’dir. Onun dilinden söylenen “Hikmetler”, dinsel konuları sûfiyane bir

biçemle dile getiriyor; kendisine bağlı dervişler kanalıyla toplumun her kesimine kısa sürede

yayılıyordu.

Ahmed Yesevi’den sonra Orta Asya’da tekke edebiyatının temsilciliğini yapan, onun müridiHakîm

Süleyman Ata’dır. Orta Asya’da Yesevi ve Hâkim Süleyman Ata ile başlayan dinsel (tekke) halk

edebiyatı, Türklerin Anadolu’ya göçüp yerleşmelerinden sonra Anadolu’da da varlığını göstermiştir.

Anadolu’da tekkelerin ve çeşitli tarikat kollarının kurulup gelişmesiyle, tekke edebiyatı da gelişmiş,

geniş toplumsal kesimlere seslenen şairler yetişmiştir.

Bu edebiyatın Anadolu’daki öncüleri, başlangıçta Orta Asya’dan gelen dervişler olmuş, bunlara

paralel olarak Mevlana (1200-1273) ve Sultan Veled (1226-1313) Farsça ve Türkçe sûfîyane şiirler

yazmışlardır. Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Sultan Veled, Âşık Paşa, Gülşehri,

Kaygusuz Abdal, Said Emre gibi sûfî Türk şairleri bu edebiyatımızın temelini oluşturmuşlardır.

Nihad Sami Banarlı‘nın vurguladığı gibi, yaratıcıları arasında divan şairleri ile birlikte saz şairlerinin

de bulunduğu bu edebiyat, halk edebiyatı ile divan edebiyatı arasında bu iki edebiyatı birbirine

yaklaştıran, her iki edebiyatın seslendiği ayrı ayrı toplumsal kesimleri birleştiren bir “edebiyat

köprüsü” görevi de görmektedir. Bu bakımdan,Ahmed Yesevi’nin Fakr-nâme‘si, Hacı Bektaş-ı

Veli’nin Makâlât‘ı, Yunus Emre’ninRisâletü’n-Nushiye’si, Kaygusuz Abdal’ınSaray-nâme‘si, Hacı

Bayram-ı Veli’ninİlâhî’leri, Eşrefoğlu Rumi’nin Müzekki’n-Nüfus‘u, Mısrî’nin Divân-ı

İlahiyât‘ı, Erzurumlu İbrahim Hakkı ‘nın Marifet-nâme‘si biçim ve biçem bakımından farklılık

gösterseler de farklılık düşünsel ve dinsel bakımdan ortak bir özü taşımaktadırlar.

Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatının özellikleri şunlardır:

Tekke edebiyatında ilahi aşkın ele alındığı lirik ve didaktik ürünler verilmiştir.

Şiirler ağırlıklı olarak müzik eşliğinde söylenmiştir.

Genel olarak hece ölçüsü kullanılmış olsa da aruz ölçüsü de kullanılmıştır.

Nazım birimi olarak hem dörtlük hem de beyit kullanılmıştır.

Özellikle “koşma” nazım şekliyle ilahi, nutuk, şathiye, devriye, nefes nazım türlerinde şiirler

yazılmıştır.

Gazel, kaside, mesnevi nazım şekliyle şiirlerin yazıldığı da görülmektedir.

Page 83: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

83

Tasavvufi terimlerin ve bazı yabancı sözlerin dışında genellikle halkın konuştuğu dil

kullanılmıştır.

Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki ilk ürünlerinde sade bir dil kullanılmıştır.

Ayrıca Bkz. Dini Tasavvufi Halk Şiiri

Dini-tasavvufi halk şiiri nazım türleri şunlardır:

1. İlahi

2. Nefes

3. Şathiye

4. Devriye

5. Nutuk

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet'in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in

kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve

tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl

olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda

yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri

almıştır.

En belirgin özellikleri şunlardır:

1. Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.

2. Tekke Edebiyatı, Anadolu'ya 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir.

3. Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.

4. Nazım birimi genellikle dörtlüktür.

5. Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.

6. Şiirlerin çoğu ezgilidir.

7. Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.

8. İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekillerikullanılmıştır.

9. Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edebiyatı'na göre sadedir.

10. Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.

Page 84: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

84

Yüzyıllara göre Tekke Edebiyatını en önemli temsilcileri şunlardır:

12.yy.: Hoca Ahmet Yesevi

13.yy.: Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli

14.yy.: Kaygusuz Abdal

15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi

16.yy.: Pir Sultan Abdal

17.yy.: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi

18.yy.: Sezai

19.yy.: Kuddusi, Turâb

13.Yüzyıl Tasavvuf Edebiyatı Şairleri

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî

Hacı Bektaş-ı Velî

Sultan Veled

Ahmed Fakih

Şeyyâd Hamza

Yunus Emre

14.Yüzyıl Tasavvuf Edebiyatı Şairleri

Abdal Musa

Kaygusuz Abdal

Gülşehri

Âşık Paşa

Said Emre

Kadı Darir

Elvan Çelebi

Rabguzî

15.Yüzyıl Tasavvuf Edebiyatı Şairleri

Hacı Bayram Velî

Page 87: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

87

Âşık Molla Rahim

Derûnî

Sıtkı

Konyalı Mehmet Yakıcı

Zeynel Uslu Baba

ANADOLU SAHASINDA TASAVVUFÎ DÜŞÜNCENİN BAŞLANGICINA KISA BİR BAKIŞ

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının önemli konularından birisi; tasavvuf ve tasavvufî eserlerdir. Türkler arasında tasavvufun anlamı ise, sadece mistik bir oluşum değil, bütünüyle bir eğitim sistemidir. Bu noktadan hareketle, Türkler arasında İslamiyet’in kabulünü takip eden yıllarda tasavvuf cereyanı gelişmeye başladıktan sonra, elbette bunun edebiyat sahasında da gelişme göstermesi gerekecekti ve de gelişti. Nitekim tasavvuf; Türk toplumunun geniş halk kitleleri arasında derin alâka ve heyecan uyandıran bir inanç, bir eğitim, bir fikir, bir irfan cereyanı ve aşk hadisesi olarak hayata geçirildi. Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinin en hareketli çağında beyliğin başına geçen Orhan Bey de babasının yolundan giderek; Dedesi Şeyh Edebâli, Mevlâna, Sinan, Tursun Fakih, Davud-ı Kayseri, Tacüddin Kürdi vb. gibi sofî âlimler ile Abdal Murad, Abdal Mûsa, Geyikli Baba vb. gibi mutasavvıf dervişlere çevresinde önemli yerler vermişti.

Orhan Gazi’nin vezirlerinden çoğu Ahî teşkilâtı mensubu mutasavvıf dervişlerden oluşmuştur; Alaaddin Paşa, Nizameddin Ahmed, Hacı Paşa ile Orhan Gazi’nin son ve Murad Hüdavendigar’ın ilk veziri Sinanüddin Yusuf Paşa vb. Ahilik teşkilâtı içerisinde yetişip, ilmiye sınıfına intisap ettikten sonra devlet teşkilâtında görev almışlar ve idari teşkilâtın kuruluşunda önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Bilindiği gibi Orta Asya’da; Yusuf Has Hacib, Ahmed Edib Yüknekî, Ahmed Yesevî ve Hakim Süleyman Ata ile başladığı kabul edilen Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, yani tarikat ekolü ve hikmet geleneği; dinî, ahlakî, sosyal, hukukî, edebî, birlik ve beraberliği ihtiva eden konuların üzerinde yoğunlaşmıştır. Türklerin Anadolu’ya göçüp yerleşmelerinden sonra Anadolu’da da kendini göstermiştir. Anadolu’ya gelen Türkler, ilk iş olarak Anadolu’da fikrî faaliyetlerini devam ettirdiler. Buralarda tasavvufun kısa zamanda yayılması, Yesevî tarikatının Anadolu’da halk eğitim-öğretim merkezi olan tekkelerin kurulmasını ve bu tekkelerin çeşitli kollarının fethedilen her vatan köşesine ulaştırılmasını sağlamıştır. Anadolu’da tekkelerin ve çeşitli tarikat kollarının kurulup gelişmesiyle, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı da aynı şekilde gelişmiştir. Tekkelerde yetişen bu şairler; kalabalık halk topluluklarına sade ve güzel bir Türkçe ile şiir ve ilahiler söylemeye başladılar. Böylece

Page 88: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

88

Anadolu’da tarikat şairleri vasıtasıyla zengin ve kuvvetli bir Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı kurulmuş oldu. Bu edebiyatın Orta Asya’da kurucusu Ahmed Yesevî olduğu gibi; Anadolu sahasında da kurucusuYunus Emre olmuştur. Ancak bu sahada eserler veren; Mevlâna Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş Velî, Ahmed Fakih, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Âşık Paşa, Kaygusuz Abdal, Said Emre, Gülşehrî, Hacı Bayram Velî, Akşemseddin, Süleyman Çelebi… v.b. gibi mutasavvıf-velî şairler, aynı zamanda bu ekolun temelini ve devamını da oluşturuyorlardı. Bunlar Türkçe söylemek suretiyle halk üzerinde daha etkili olmuşlardır; çünkü İslamî emirleri, halkın anlayabileceği bir şekilde hece vezniyle ve dörtlüklerle söylemişlerdir. Daha sonraki yüzyıllarda bu şairlerin Türk dilini kullanışları, Türkçeye hizmetleri de büyük olmuştur. Ayrıca bunlar, Anadolu’daki sırr-ı hikmet çizgisinde; fikir, tercüme ve tasavvufî hareketlerin Anadolu temsilcileriydiler. Bunlar bulundukları coğrafyalarda bu düşünce ve duygularıyla Anadolu halkına fikrî, zühdî ve eğitim konuları bakımdan büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu edebiyatçılar; mensubu bulundukları tarikatlar bünyesinde verdikleri edebî eserlerin yanında, ayrıca güzel sanatlar, spor, her çeşit meslek erbabının yetişmesi için tarikatları bir bakıma eğitim-öğretim merkezi, ‘lonca teşkilatı’ hâline getirmişlerdir. Bu edebiyatın Anadolu sahasında kuruluşunun öncüleri, başlangıçta Orta Asya’dan gelen dervişlerdir. Bunlar, Ahmed Yesevî’nin ve diğer Yesevî takipçisi Türk şairlerinin Türkçe şiir ve ilâhîlerini de getiriyorlardı. Ayrıca Farsça eserler meydana getirmiş olmalarına rağmen diğer mutasavvıflarla aynı fikirleri söyleyen Mevlâna (1200-1273) ve Sultan Veled (1226-1313) Farsça ve Türkçe sufîyâne şiirler de yazmışlardır.

Hacı Bektaş Velî’nin Arapça olan Makalât‘ı Türkçeye manzum ve mensur olarak tercüme edilmiştir. Başlangıçta, Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza ve Yunus Emre (öl. 1320), Sultan Veled, Âşık Paşa, Gülşehrî, Kaygusuz Abdal, Sâid Emre gibi sufî Türk şairleri bu edebiyatımızın temelini oluşturmuşlar ve Türkçe söylemek suretiyle de halk üzerinde daha fazla etkili olmuşlardır. İslamî emirleri, halkın anlayabileceği bir şekilde hece vezniyle ve dörtlüklerle söylemişlerdir. Daha sonraki yıllarda bunların yolunda yürüyen bu şairlerin Türk dilini kullanışları, Türkçeye hizmetleri de büyük olmuştur. Kaynak: Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

13. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı Ve Temsilcileri

XIII. yüzyıl Anadolu’sundaki insanlar, buhranlar, istilâlar ve isyanlarla muzdariptir. Bu sosyal

romantizmin içinde tekkeler; insan gönüllerini aşka ve Allah’a kanatlandırmakla topluma bir ümit,

bir huzur ve bir teselli kaynağı olmuşlardır. Dolayısıyla bir taraftan Anadolu Selçukluları’nm sofilere

derin saygı göstermeleri, öte yandan Moğol istilâsından kaçan büyük sofilerin Anadolu’yu vatan

edinmeleri bunda etkili rol oynamıştır. Türkistan’dan, Horasan’dan ayrılan nice sofî, Irak ve Suriye

gibi ülkeleri de denemekle beraber, kendi iman hayatlarına en uygun çevreyi Anadolu’da

bulmuşlardır. Bu vesileyle Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının en büyük şairleri bu yüzyılda

Anadolu’da yetişmiştir (Köprülü 1976: 339-340, Banarlı 1971: 307). Böylece Anadolu’da Türkmen

halk arasında tekkeler vasıtasıyla bir “tasavvuf hayatı” başlamıştır. Bu hayatın edebî mahsulleri

gerek dil, gerek vezin, şekil ve söyleyiş bakımından çok daha millî olan Dinî-Tasavvufî Türk

Edebiyatını doğurmuştur. Bu edebiyatın manzum yanını teşkil eden ve halk arasında gelişen bu

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Anadolu’da Türkçenin en güzel bir şekilde olgunlaşarak yerleşmesini

de sağlamaya çalışmıştır.

Page 89: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

89

Ayrıca bu asırda; “sırr-ı hikmet” manzumesinden olmak üzere fikrî, tercüme ve tasavvufî hareketler

de bir hayli ilerlemiştir. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza (13. yüzyıl

mutasavvıflarından olan şairin “Dastân-ı Sultan Mahmud” mesnevisi ve 1529 beyitlik “Yusuf u

Zeliha”sı vardır), Sultan Veled, Hacı Bektaş Velî, Yunus Emre bu “sırr-ı hikmet”in Anadolu

temsilcileridirler.

Bunlar bulundukları bölgelerde düşünce ve duygularıyla Anadolu halkına fikir bakımından büyük

hizmetlere temel olmuşlardır. İlk başlangıcını Orta Asya’da “Yesevîlik” tarikatında gördüğümüz bu

edebiyat; daha çok, halkın, hatta göçebe halkın malı olarak halk zevki, halk ananesiyle meydana

gelmiş “Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı”dır. Bu edebiyatın en kuvvetli temsilcisi XIII. yüzyıl

Anadolu’sunda Yunus Emre’dir. O ve takipçisi olan Kaygusuz Abdâl; Türk dilini çok mükemmel bir

şekilde kullanmalarıyla daha sonraki asırlarda Türk edebiyatını ve Türk dilini abideleştirmişlerdir.

Zira Yunus Emre, Türk millî mefkûresinin ve İslam dininin inanç temellerini Anadolu’da Türk diliyle

söylemiştir. Bu söyleyiş, halk tarafından âdeta gökten inmişçesine benimsenmiş ve hayata

geçirilmiştir. Daha sonra onun takipçileri de dinî kurallarını Türkçe anlatmışlardır.

Yûnus Emre

Yûnus Emre’nin tarihî ve menkıbevî hayatını anlatan pek az belge ve kaynak vardır. Biz, onun

hayatını, daha çok “Menkıbevî Eserler”den, halk rivayetlerinden öğreniyoruz. Ona ait müstakil bir

menâkıbnâme ise bugüne kadar elde edilememiştir. Ancak onun menkıbevî hayatına ait bazı

bilgileri; Hacı Bektaş Velî Velayet-nâmesi, Vakıat-ı Uftade, Bahsü’l Velayet vb. adlı yazılı

kaynaklardan kısmen de olsa, fakat birbirini teyid edici mahiyette bulabilmekteyiz. Yûnus Emre’nin

hayatında Tapduk Emre’nin önemli bir yeri vardır. Bu sebeple Yûnus ve Tapduk Emre

münasebetlerini menkıbevî açıdan ele alırken onun şeyhinin “Tapduk Emre” olduğunu görüyoruz.

Yûnus Emre ve ailesinin Anadolu’ya ne zaman ve nereden gelip yerleştiği hususunda bu gün için

yeterli bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte XII. ve XIV. asırların siyasî ve sosyal durumu,

Anadolu’ya yapılan göçlerin istikameti dikkate alınarak Yûnus’un Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiği,

çiftçilikle uğraştığı görüşü kabul edilmektedir (Köprülü 1976: 226, Tekindağ 1971: 59, Banarlı 1971:

328). Yûnus; tefsir, hadis, kelâm, tasavvuf gibi İslamî ilimleri okumuş, aruzla şiir yazabilecek kadar

edebî bilgilere vâkıf, Şirazlı Sâdi’nin bir gazelini nazmen Türkçeye çevirecek kadar Farsçaya aşina bir

şairdir. Arap, İran ve Yunan mitolojilerini az da olsa bilen bir mutasavvıftır (Köprülü 1976: 231,

Gölpınarlı 1948: 389, Güzel 1981: 18-19, Timurtaş 416).

Yûnus’un doğum yeri hakkındaki bilgimiz de yetersizdir. Ancak Hacı Bektaş Velayet-nâmesi’nde

Yûnus’un Sivrihisar’ın Sarıköyü’nde doğduğu kayıtlıdır. Bu bilgiyi, Mecdî ve Lâmiî de teyit

etmektedir. Yani Şakayık’ta Yûnus’un şeyhi Tapduk Emre’nin Sakarya Nehri’ne yakın bir yerde

ikamet ettiği, Yûnus’un ise, Bolu civarında bir yerde oturduğunu belirtir. Nefahat Tercümesi’nde ise

Yûnus’un Kütahya Suyu’nun üzerinde, o suyun Sakarya’ya karıştığı yere yakın bir mahalde yattığını

söyleyerek Velayet-nâme’nin verdiği bilgiyi doğrular. Âşık Çelebi de Meşairü’ş- şu-âra adlı eserinde

Yûnus Emre’nin Bolulu olduğunu zikreder.

Yûnus’un XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın birinci yarısında yaşadığı ortaya çıkmaktadır. Bu

da onun Anadolu Selçuklularının son devriyle Beylikler ve Osmanlı’nın kuruluş yıllarında yaşadığını

Page 90: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

90

gösterir. Yûnus’un doğum ve ölüm yerleri ile irşat faaliyetleri hakkındaki bilgiler de yetersizdir.

Ancak Hacı Bektaş Velî Velayet-nâmesi’nin en eski nüshalarında, onun Sivrihisar yakınında

Sarıköy’de doğduğu ve orada vefat ettiğinin yazılı olduğu görülmektedir.

Yûnus Emre, dünden bugüne kaynaklarda bu isimle tanınmış ve tanıtılmıştır. Yûnus Emre’den

bahseden kaynaklarda; Hacı Bektaş Velayet-nâmesi (Gölpınarlı 1958: 48), Lamiî’nin Nefahat

Tercümesi, Mecdi’nin Şakayık Tercümesi ve Âşık Çelebi’nin Meşairü’ş-Şuara’sında onun ismi daima

“Yûnus Emre” olarak geçmektedir. Hatta şairimiz, bazı beyitlerinde kendi adının “Yûnus” olduğunu

söyler. Yûnus Emre, şiirlerinde mahlas olarak; “Yûnus, Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Bî-çare Yûnus,

Miskin Yûnus, Derviş Yûnus, Koca Yûnus, Tapduk Yûnus Dedem…” gibi adlar kullanmaktadır.

Yûnus Emre’nin vefat tarihi hakkında günümüze kadar muhtelif görüşler ileri sürülmüş ise de,

Adnan Sadık Erzi’nin bulup yayımladığı belgeyle bu tartışmalar biraz bitmiş görünmektedir.

“Tarih dahi yidi yüz yidi idi

Yûnus canı bu yolda kodı idi”

beyti ile 707/1307 senesinin, Risâletü’n-Nushiyye’nin yazılıp bittiği tarih kabul edilmektedir. A.

Sadık Erzi’nin Bâyezid Kütüphanesi’nde tespit ettiği belgeyi neşretmesinden sonra, bütün ilim ve

fikir adamları, Yûnus Emre’nin vefat tarihinde ittifak etmişlerdir. O da:

“Vefat-ı Yûnus, müddet-i ömür 82, 720″dir.

Bütün bu vesikalar ve Yûnus’un eserlerindeki genel hususiyetler dikkate alınacak olursa Yûnus

720/1320-1321’de vefat etmiştir. Yûnus’un mezarının nerede olduğu kesin olarak bilinmemektedir.

Belgelerin azlığı ve onu sevenlerin çokluğu sebebiyle, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ve

Azerbaycan’da ona ait birçok mezar gösterilmektedir. Bunların hepsinin onun mezarı olması

mümkün değildir. Ancak ona ait olduğu “kabullenilen mezar ve makamlar” bulunmaktadır. Hatta

bu “Makam”lar, Yûnus’u sevenler tarafından, onun hayatının destanlaştırılması ile kutsiyetinden

feyiz alınması için icat ve ihdas edilen yerlerdir. Bu sebeple, bu yerlere herkes “Yûnus’un Mezarı”

diye sahip çıkmışlardır. Anadolu’nun muhtelif yerlerinden, Sivrihisar (Sarıköy), Karaman, Ortaköy,

Kula, Bursa, Erzurum, Dutçu (Düzcü) Köyü, Isparta/Keçiborlu, Afyon Sandıklı, Nallıhan, Ünye,

Karaşar ve Sivas’ta Yûnus’a ait mezar ve makamlar (Tatçı 1990: 34-43), sevenleri tarafından

kabullenilmektedir.

“Dinî umdeleri, milli duyguları, ahlakî düşünceleri, Türk’ün en kolay anlayabileceği sehl-i mümtenî

metoduyla anlatırken Türk’ün Dili”ni de en güzel ve yumuşak bir şekilde dağdaki çobandan

saraydaki devlet adamına kadar herkese sevdirmesiydi.

Yunus Emre’nin Eserleri:

Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye ve Divânı olmak üzere iki eseri vardır.

Risâletü’n-Nushiyye: H. 707/M. 1307-8 yılında, mesnevi tarzında yazılmış bir nasihatnamedir. Fatih

nüshasında risâle, “Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün” vezniyle yazılmış on üç beyitlik bir manzumeyle

başlar. Bu kısımdan sonra mensur bir bölüm vardır. Mensur mukaddimenin bittiği yerden itibaren

esas konuya girilir. Eserin başlangıç manzumeleri müstesna edilirse geri kalan kısımları “Mefâilün /

Page 91: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

91

Mefâilün / Feilün” vezniyle yazılmıştır. Nüshalar arasında beyit farkları olmakla beraber, bu eser

küçük bir mesnevidir. Fatih nüshasının tamamı 563 beyittir. Karaman nüshası 535 beyittir. Diğer

nüshalarda beyitler bu iki sayı arasında değişir.

Yunus Emre’nin şöhretli bir mutasavvıf olarak tanınmasında en mühim ve müessir sebep Divanı’dır.

Divanında Yunus, ilâhi aşk ve sevgiyi, varlık ve varlığa gelişle ilgili problemleri, ölüm ve ölümsüzlük

fikirlerini, bilgilenmeyle ilgili meseleleri, hülasa insanı insan yapan bütün özellikleri dile getirir.

Yunus tabii olarak eserinde en fazla “aşk” ve “ahlak” üzerinde durur. İçinde dört yüzden fazla şiirin

bulunduğu Yunus Emre Divanı, mürettep bir divan olmayıp sonradan ve kanaatimizce sözlü

gelenekten derlenmiştir. Divan’da hem heceli hem de aruz vezniyle yazılmış şiirler vardır (Güzel

1992: 36-41).

İlim ilim bilmekdür ilim kendin bilmekdür

Sen kendini bilmezsin yâ nice okumakdur

Okumakdan mânî ne kişi Hakk’ı bilmekdür

Çün okıdun bilmezsin ha bir kurı emekdür

Okıdum bildüm dime çok tâat kıldum dime

Eri Hak bilmezisen abes yire yilmekdür

Dört Kitâbun manîsi bellüdür bir elif de

Sen elifi bilmezsin bu nice okumakdur

Yigirmi dokuz hece okusan ucdan uca

Sen elif dirsün hoca manîsi ne dimekdür

Yûnus Emre dir hoca gerekse var bin hacca

Hepsinden eyüce bir gönüle girmekdür (Güzel 1989b: 358-359).

Kaynak: Prof.Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

14. YÜZYILDA DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI VE TEMSİLCİLERİ

XIV. yüzyıl Anadolu’sunda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, XIII. yüzyıldaki kadar bahtiyar bir devir

yaşamıştır. Bu asrın ilk yarısında “Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı” Yunus Emre’nin yolunda

yürümüştür. Yunus tarzı söyleyiş, onun bu asırdaki çağdaşlarınca ideal söyleyiş olarak

benimsenmiştir. O kadar ki, bu ve müteakip asırların Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri, şiiri

Yunus gibi söylemeye çalışmakla kalmamış bazen Yunus’un ya “emre”liğini ya da “Yunus” adını

unvan olarak kullanmışlardır. Bu hâdise Yunus’u takip edenlerin tam bir tasavvuf terbiyesi içinde

olduğunu gösteriyordu. Bunlar ilâhiler söyleyerek asrın tekkelerinde büyük rağbet görüyorlardı

(Banarlı 1971: 397).

Bu asırda Sâid Emre ve Kaygusuz Abdâl, Yunus’un en önde gelen muakkiplerindendir. Aynı asır

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairlerinden Gülşehrî, Âşıkpaşa, Eflâkî Dede ve Elvan Çelebi’yi de

zikredebiliriz. Bunlardan Kaygusuz Abdal; tam manasıyla bir Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairidir.

Zira onun eserlerinin temeli “din, tasavvuf, vecd, bilim, sevgi, hoşgörü vb.ler”dir. O, tasavvufî vecd

ve heyecan bakımından en az Yunus Emre kadar başarılı şiirler vermiştir. Kaygusuz, sanatı yönüyle

Page 92: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

92

de ondan geri kalmadığı gibi, eser ve şiirlerinin miktarı itibariyle de onun üstündedir. Onun on yedi

bin beyte yaklaşan şiirleri ve on yedi eseri bize büyük bir mirastır. Ancak Kaygusuz Abdal,

eserlerinin bu cesameti içinde kaybolmaz. Ufak tefek bazı kısımlar hariç onun şiiri her zaman üstün

bir seviye gösterir.

Abdal Mûsâ

Abdal Mûsâ (Güzel 1999), XIIL yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Horasan’dan

geldiği, Antalya’nın Elmalı Kazası Tekke Köyü’nde dergâhını kurduğu ve burada Anadolu’yu

aydınlatacak “Alp-Erenler”ler yetiştirdiği bilinmektedir.

Abdal Mûsâ’nın vefatından sonra, onun hayatı etrafında teşekkül eden menkıbeler günümüze

kadar fazla bir incelemeye tâbi tutulmadan gelmiştir. Elimizde bulunan “Abdal Mûsâ

Velayetnâmesi” ise XVII. yy.da yazılmıştır. Bundan başka elimize geçen Sadeddin Nüzhet Ergun,

Süleyman Fikri Erten, Naci Kum v.b. hepsi aynı velayetnâme’yi tekrar etmişlerdir. Hatta bu asıl

nüshada okunmayan kısımlar hâlâ okunamamış olarak zamanımıza kadar gelmiştir.

Abdal Mûsâ Velayetnâmesi’ni tamamlayan bir diğer eser de Kaygusuz Abdal Menakıbnâmesidir.

Bilindiği gibi Kaygusuz Abdal, hem Abdal Mûsâ’nın müridi, hem de Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının

Anadolu yakasında yetişen büyük simalarından biridir.

Abdal Mûsâ; Batı Anadolu’da hakikî bir şöhret kazanan menkıbeleri ile Osmanlı Devleti’nin ilk

kuruluş dönemlerinde, hususîyle Yeniçeriliğin kuruluşuna ait rivayetlerle de karışarak Türk-İslam

ananesinde önemli bir yeri olan alp-erenlerdendir. Bursalı Beliğ’in, Bursa’nın fethinden önce

Buhara’dan gelen “Kırk Abdal”dan biri olarak tanıttığı Abdal Mûsâ, daha sonra XV. asır

tarihçilerinden Âşıkpaşazâde’de de Hacı Bektaş mensuplarından olarak göstermektedir. Osmanlı

kaynaklarına göre Orhan Gâzî ile beraber Bursa fethinde bulunan Abdal Mûsâ için XV. yüzyıldan

itibaren Bursa ve Teke muhitinde bir “Abdal Mûsâ ananesi” nin geliştiğini görüyoruz. Abdal

Mûsâ’nın Orhan Gâzî zamanında Bursa fethinde bulunduğu; Geyikli Baba ile münasebeti olduğu,

daha sonraki asırlarda kaleme alının Şakâyık, Güldeste, Vefâyat, Seyahatnâme ve Tâcu’t-Tevârih

gibi eserlerde yer almaktadır.

Şakâyık ve Evliya Çelebi, Bursa’daki “Abdal Mûsâ”dan bahsederken onu ‘Ahmed Yesevî

Halifeleri’nden göstermektedir. Yukarıda adı geçen eserler, Abdal Mûsâ’ya atfen Bursa’da bazı

tekke, zaviye ve türbeleri de örnek olarak göstermektedirler. Daha sonraki bazı araştırmacılar da

bu kaynaklara dayanarak ‘iki Abdal Mûsâ var’ zannetmişlerdir. Hâlbuki buna benzer merkatlar,

Türk-İslam velîlerinin halk tarafından icâd edilen birer makamlarıdırlar. Aslında Abdal Mûsâ’nın

Bursa’daki makamıyla ilgili tarihî bir vesika şimdilik mevcut değildir. Fakat onun Bursa’da

bulunduğu, gazalara iştirak ettiği hususu gerçeğe yakındır.

Abdal Mûsâ’nın babası, Hasan Gâzî; annesi, Ana Sultân; kız kardeşi, Hüsniye Bacı’dır. Onun doğum

yeri de bir rivayete göre Azerbaycan’ın Hoy şehridir ki, bu durum Tâcü’t-Tevârih’te; “Abdal Mûsâ

bilâd-ı Acem’den Hoy’da tevellüd eylemişlerdir.” şeklinde belirtilmiştir. Doğum tarihinin tahmini

tespiti için aşağıdaki tarihi ve menkıbevî bilgileri verebiliriz. Abdal Mûsâ, Geyikli Baba’nın hemşerisi

ve yaş-daşıdır. Rivayetlere göre her ikisi de Bursa’nın fethine iştirak etmişler ve bazı kerametleri

beraberce göstermişlerdir. Bu beraberlik ve tarihî olaylar sebebiyledir ki, Abdal Mûsâ’nın

Page 93: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

93

1325’lerde Orhan Gâzî ile beraber bir “gazâ”da bulunduğu sırada onun yaşının 35-40 civarında

olduğu rivayet edilmektedir.

Velayetnâme’ye göre ise Abdal Mûsâ; Hacı Bektaş Velî’nin vefatından (1272) sonraki zaman dilimi

içinde yaşadığı, İzmir Fâtihi Gâzî Umur Beg (öl.1348) ile de görüştüğü bilinmektedir. Abdal

Mûsâ’nın vefat tarihi hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Ancak bazı tarihî bilgilere baktığımız zaman

onun uzunca bir zaman yaşadığını ve ölüm tarihinin de 1380-1410 yılları arasında olabileceğini

düşünüyoruz. Abdal Mûsâ’nın Elmalı/Tekke Köyü’nde vefat ettiği ve mezarının da burada olduğu

bilinmektedir.

Kaygusuz Abdal

Kaygusuz Abdal; XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın birinci yarısında yaşayan, Teke ili Alâiye sancağı

beyinin oğludur. O; tamamıyla bir “tasavvuf şairi, toplumun Hocası ve Dinî-Tasavvufî Türk

Edebiyatının Yûnus Emre’den sonra en önemli temsilcileri”nden biridir. Çünkü Kaygusuz, tasavvufî

vecd ve heyecan bakımından en az Yûnus Emre kadar başarılı şiirler vermiş ve Yûnus’un sanatından

geri kalmadığı gibi, eser ve şiirlerinin miktarı itibarıyla onun üstündedir. Zira onun on yedi bin beyti

geçen şiirleri ve on dört müstakil (manzum-mensur ve manzum+mensur karışık) eserleri ondan

bize kalan büyük bir mirastır (Güzel 1981, 1999b).

Bilindiği gibi, Kaygusuz Abdal etrafında teşekkül etmiş bulunan menâkıbnâme nüshalarında onun

menkıbevî hayatı Hac’dan dönüp Abdal Mûsâ’ya kavuşmasına kadar kayıtlıdır. Ayrıca Abdal Mûsâ

Tekkesi’nin bugünkü dervişleri de onun men-kıbevî hayatını sözlü olarak anlatmaktadırlar.

Menâkıbnâme’ye göre Kaygusuz; çok iyi tahsil görmüş, zamanının maddî ve manevî ilimlerini

öğrenmiş, Alâiye Sancağı Beyinin oğlu ve asıl adı Gaybî’dir. Bir av sırasında, kendisine geyik

suretinde görünen Abdal Mûsâ’nın peşine takılmış ve sonunda Abdal Mûsâ Dergâhına ulaşarak ona

mürit olmuştur.

Menâkıbnâme’de Kaygusuz’un ailesi, doğumu ve çocukluğu hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Kaygusuz Abdal’ın Abdal Mûsâ’ya intisap ettiği hususu kesindir. Kısaca hülâsa ettiğimiz “Menkâbevî

Hayat” bölümünde Kaygusuz etrafında gelişen bütün men-kâbelerin Abdal Mûsâ ile bağlantılı

olduğu açıkça görülmektedir. Tarafımızdan ilk defa hülâsa edilen “Kaygusuz Menâkıbnâmesi”nde

görüldüğü gibi bugüne kadar tanıtılmış bulunan diğer Kaygusuz menâkıbnâmelerinde de Kaygusuz

daima Abdal Mûsâ’nın müridi olarak gösterilmiştir. Ayrıca Abdal Mûsâ Velayetnâmesi’nde de

Abdal Mûsâ’nın müridleri arasında Kaygusuz yer almaktadır. Esasen bugüne kadar yapılan bütün

araştırmalarda bu husus kabul edilmektedir. Şu halde Abdal Mûsâ’nın yaşadığı devrin, Kaygusuz’un

yaşadığı devre de ışık tutacağı tabiidir.

Kaygusuz’un bazı şiirlerinde geçen tarihî şahsiyetler de onun yaşadığı devir hakkında fikir

vermektedir. Onun şiirlerinde geçen Murâd Han, İshak Beg ve İbni Fenârî isimleri, bizce bazı

araştırıcıları yanıltmıştır. Muhtar Yahya Dağlı ve Vasfi Mâhir Kocatürk bu şahısları XV. yüzyıl ricali

olarak kabul etmektedirler. Ancak Muhtar Yahya Dağlı bu noktadan hareketle Kaygusuz’u da XV.

yüzyıl ricalinden sayarken, Vasfi Mâhir Kocatürk, XV. asırda yaşamış ikinci bir Kaygusuz olduğunu

ileri sürmektedir. Hâlbuki bu, ikinci bir Kaygusuz değil, aksine bizim Kaygusuz Abdal’ın ta kendisidir.

Page 94: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

94

Kaygusuz Abdal’ın adı üzerinde bugüne kadar yapılan araştırmalarda Onun asıl adının “Gaybî”

olduğu üzerinde birleşilmiştir. Çünkü Menâkıb-nâme’de “Gaybî” adı açıkça zikredilmektedir. Ancak

Kaygusuz’un asıl adının sadece Gaybî olduğu düşünülemez. “Gaybî”, daha çok ikinci bir ad veya

mahlâs intibaını uyandırmaktadır. Böylece Türk halkı arasında “Gaybî” kelimesinin isim olarak

kullanıldığı pek görülmez. O halde Kaygusuz’un asıl adının bir başka isim olması icap eder. Bu husus

üzerinde şimdiye kadar sadece Muhtar Yahya Dağlı durmuş, “Gaybî”nin Kaygusuz’un göbek adı

olması gerektiğini, asıl adının “Ahmet Gaybî, Mehmed Gaybî ve emsali gibi” bir şekli olması icap

ettiğini belirtmiştir. Kaygusuz Abdal’ın asıl adı bizce “Alâeddin Gaybî”dir.

Kaygusuz, şiirlerinin büyük bir çoğunluğunda, “Kaygusuz Abdal”, Kul Kaygusuz, Miskin Kaygusuz,

Sarayî, Miskin Sarayî” mahlâslarını kullanmaktadır. Bizim tespit ettiğimize göre Kaygusuz Abdal,

yedi şiirinde Sarayî mahlâsını kullanmıştır.

Kaygusuz, birkaç şiirinde kendisinden “Miskin Kaygusuz” ve “Miskin Sarayî” olarak da

bahsetmektedir. Yûnus Emre’de de görülen bu “Miskin” sıfatı yine tasavvufî bir mana taşır.

Kaygusuz Abdal’ın ölüm tarihi hakkında herhangi bir tarihî belge mevcut değildir. Sadece,

Mısır’daki son Bektaşî şeyhlerinden Ahmed Sırrı Baba, hiçbir kaynak belirtmeden Kaygusuz Abdal’ın

M. 1444’te vefat ettiğini yazar. Ahmed Sırrı Ba-ba’nın verdiği bu ölüm tarihini Rıza Nur, Anna Maria

Schimmel, Walter Björkmann ve Rudolf Tschudi de aynen kabullenmektedirler. Bazı araştırıcılar da

kesin bir ölüm tarihi vermemekle beraber Kaygusuz’un XIV. asrın sonlarında veya XV. asrın ilk

yarısında yaşadığını kaydederek onun XV. yüzyılın birinci yarısında ölmüş olabileceğini kabul

ederler.

Bize göre de Kaygusuz’un XV. asrın ilk yarısında öldüğü muhakkaktır. Ahmet Sırrı Baba’nın verdiği

1444 tarihini ihtiyatla kabul etmek mümkündür.

Ayrıca bakınız-> Kaygusuz Abdal’ın Eserleri

Bülbül isen gülşene gel Tâvus isen bostâne gel

Baykuş isen vîrâna var mürg-âb isen emmâne gel

Terk eyle bu hasetliği bilmezliğe ver biligi

Varlığını yokluğa say bî-nişân ol nişane gel

Terk eyle nefsi fânidür hayâl ü cân rindânıdur

Merdânlarun meydânıdur bu meydân-ı merdâne gel

Tâlibgönül ummanına iriş bu ma’nîkânına

Kaygusuz Abdal er isen ‘ışk ile bu meydâne gel (Güzel 1989a: 377).

Said Emre

Said Emre’nin XIII. yy. sonlarıyla XIV. yy. başlarında yaşadığı öne sürülmektedir. Bir rivayete göre

Hacı Bektaş Velî müritlerinden olan Said Emre, onun Makâlât’ını Arapçadan Türkçeye tercüme

eden Sadeddin adlı kişidir.

Page 95: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

95

Hacı Bektaş Velî menâkıbına göre, Molla Sadeddin, Aksaraylı bir âlimdir. Her yıl, erenlerden

Kayserili bir dostunu ziyarete gider. Bir seferinde yolda Molla Hünkâr ile karşılaşır. Kerâmetlerini

görünce ona bağlanır ve ömrü boyunca ondan feyz alır. Bu himmetle bir divan oluşturacak kadar

ilâhî-nefes söyler ve Makalat’ı Arapçadan Türkçeye mensur olarak tercüme eder. Said Emre’nin

eski yazma mecmualarda bazı şiirlerine rastlanmaktadır. Edebiyat Tarihi’nde Said Emre, Yûnus’un

talebesi ve muakkibi olarak da bilinmektedir.

Kaynak: Prof.Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

15. YÜZYILDA DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI VE TEMSİLCİLERİ

XV. yüzyıl Anadolusu’nda; “Dîni-Tasavvufî Türk Edebiyatı“, özellikle çeşitli coğrafyalarda bulunan

Türk toplulukları arasında fikrî-dinî ve mimarî yönden bütün canlılığı ile gelişiyor ve merkezden

muhite doğru yayılıyordu. Bu yayılma esnasında XV. yüzyıl Anadolusu’nda gittikçe güzelleşen bir

mimari ile kurulan ve sayıları süratle çoğalan mescitler-camiler, medreseler-tekkeler-türbeler,

sebiller-çeşmeler vb. dinî hayat kadar Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının da yücelmesine vesile olan

abide eserler ortaya konuluyordu. Böylece aynı çağ Anadolusu’nda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı

bir çığ gibi büyüyordu. Eserler fazlasıyla veriliyordu.

Mevlâna Celâleddin-i Rumî, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre vb. gibi büyük mutasavvıfların kendi

dönemlerinde ortaya koydukları zengin tasavvufî hayatın, XV. asırda bunları örnek alan Alâaddin

Gaybî (Kaygusuz Abdal), Hacı Bayram Veli, Akşemseddin, Yazıcıoğlu Mehmed, Gülşehrî, Süleyman

Çelebi, Eşrefoğlu Rûmî, Kemal Ümmî, Emir Sultan, İbrâhim Tennurî, Rûşeni, Şirâzî vb. pek çok şair

de yetişmiştir. Bu mutasavvıf şairler, hem eski gelenek çerçevesinde dinî hayatın en güzel

meyvelerini edebî sahada verirken, hem de İslam dininin kurallarını en güzel bir şekilde Türk

insanına, Türk dili ile onların anlayabileceği bir tarzda anlatıyorlardı.

Bu yüzyıl şairlerinden Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n Necat’ı, şekil itibariyle divan tarzında ise de

muhteva itibariyle Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı edebî mahsulleri arasındadır. Bu dönemde

Anadolu’da “fikrî ve zühdî” hareketler bir hayli yoğunlaşmış gözükmektedir.

Tarihimize “Fatih Rönesans’ı” tabiriyle geçen sosyal hayat ve nizamıyla muhteşem bir yapıya

bürünen Osmanlı-Türk Devleti’nin bu asrı, Fatih’i yetiştiren büyük bir mutasavvıfın da yaşadığı

devirleri içine alır. Akşemseddin adıyla anılan bu büyük veliden günümüze dini-tasavvufî ve tıbbî

bazı eserler kalmıştır. Akşemseddin’in yazmış olduğu Divân, bu güne kadar ortaya çıkmamışsa da

bazı ilâhîleri, eski mecmua ve cönklerde mevcuttur. Onun sufîler redifli ilâhîsi sofilerin bütün

özelliklerini ortaya koyduğu gibi, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının da genel mahiyetini belirlemiş

olmaktadır. Zira, sufîlerle ilgili bütün bilgi ve ıstılahlar, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının bünyesinde

incelenmektedir.

Bu yüzyılda; “Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı”, Yunus Emre’den beri, onun yolunda bir şair

yetiştirmemekle beraber, (Akşemseddin örneğinde olduğu gibi) aynı yolda eserler vermeye devam

ediyordu. Tekkelerde ve tekke mensupları arasında bestelenerek okunmak için yine ilâhîler

söyleniyordu. Mutasavvıf halk şairleri bu ilâhîleri, yine Yunus Emre tarzında ve onun yolunda

söylüyorlardı. Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri içinde medreseden yetişenler ve divan tarzı

Page 96: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

96

şiirler söyleyenler de eksik değildi. Bunlar, şiirlerini umumiyetle aruz vezniyle ve gazel tarzıyla

yazıyorlardı.

Hacı Bayram Velî

Hacı Bayram Velî‘nin asıl adı Nûman’dır. Ankara yakınlarındaki Solfasol (Zülfadl) köyünden

Koyunlucalı Ahmed’in oğludur. Kendisi kuvvetli bir medrese (üniversite) tahsili görmüş, ilim

yolunda “müderrisliğe-profesörlüğe” kadar yükselmiştir, Müteâkiben Ankara’da Kara Medrese-

Melike Hatun Medresesi’nde “Müderris-Profesör olarak” hocalık yapmıştır. Bu sırada, Hamidüddin

Aksarayî (Somuncu Baba) tarafından Şeyh fiücâ vasıtasıyla Kayseri’ye davet edildi. Burada şeyhinin

bazı kerametlerini açıkça gören Hacı Bayram Velî, ona intisap etti ve müderrisliği terk ederek büyük

bir ruhî istidat gösterip “tasavvuf-tefekkür ve iman yolu”nu seçti. Kendisine tasavvuf yolunda el

veren şeyhi Hamudiddin Aksarayî ile birlikte Rûm, Şâm ve Hicâz’a gitti. Mekke’de üç yıl kadar kaldı.

Daha sonra yine şeyhi ile birlikte Aksaray’a yerleşti. fieyhi’nin vefatından sonra onun halifesi olarak

Ankara’ya döndü. İlk icraat olarak da, ilim-tasavvuf-toplum hocalığındaki öncülüğü, birleştirici-

bütünleştirici yönleriyle, Halvetiyye (Safaviyye) ve Nakşîbendiye tarikatlarını da birleştirerek

Bayramiyye tarikatını kurdu.

Hacı Bayram Velî; bilgi, sabır, beceri, tefekkür ve hoşgörü ile tasavvufî olgunluğa ulaşarak “ilim-

tasavvuf sentezi”ni yapmıştır. Bu cümleden olarak Hacı Bayram Velî’nin müritleri ve halifeleri

arasında; Yazıcızade Mehmed Efendi, Fâtih’in Hocası Akşemseddin ve Eşrefoğlu Rûmî’nin de

bulundukları bilinmektedir.

Böylece kısa zamanda şöhreti bütün Anadolu’ya yayılan Hacı Bayram Velî, çevresine, çoğu toprakla

uğraşan ziraatçı halktan meydana gelen büyük bir cemaati toplamayı başardı. Şöhretini çekemeyen

bazı din adamları; onu, şeriata uymayan bir hareketin temsilcisi gibi göstererek değişik senaryolar

hazırlayıp, devrin padişahı Sultan II. Murad’a şikâyette bulundular. Bunun üzerine Hacı Bayram

Velî, padişah tarafından Edirne’ye davet edildi. O da, Akşemseddin gibi birkaç müridiyle birlikte

Edirne’ye giderek padişahı ve diğer devlet büyüklerini ziyaret etti. Saray çevresince Hacı Bayram

Velî’de görülen bazı olağanüstü hâller sebebiyle, saray er-kânınca derhal fark edildi ve sorguya

lüzum görülmeden özür dilenerek padişahın ihsanına mazhar oldu. Hacı Bayram Veli, Edirne’de

kaldığı sürece, II. Murad’ın da talimatıyla Eski Câmiî’de vaazlar verdi. II. Murad, Hacı Bayram

Velî’nin dönüşünü bizzat makam arabası ile sağladı. Hacı Bayram Velî de Ankara’ya dönüşü

esnasında Gelibolu’ya da uğradı; orada Muhammediye’nin yazarı Yazıcızâde Mehmed Efendi ve

onun kardeşi Ahmed Bîcan’la görüştü, onları da tarikatına dâhil etti.

Hacı Bayram Velî’nin, Anadolu’daki millî edebiyatın ve tasavvufî hayatın gelişip yayılmasında büyük

rolü olmuştur. Bu cümleden olmak üzere başta Akşemseddin, Eşrefoğlu Rûmi, Dede Ömer Sikkinî,

Akbüyük, Kızılca Bedreddin gibi birçok halife de Hacı Bayram Velî’nin yanında yetişmişlerdir. Hacı

Bayram Velî, 1429-30’larda Ankara’da vefat edince, bugün yine Ankara’da kendi adıyla anılan Hacı

Bayram Camii Külliyesi’nde, yani İmparator Augustus Mâbedi’nin de yanındaki türbesinde ebedî

istirahatgâhına defnedilmiş.

Page 97: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

97

Hacı Bayram Velî’nin müstakil yazılı bir eseri yoktur. Fakat yetiştirdiği pek çok eser olarak mübarek

kişiler vardır. Bunların eserlerinde onun emekleri çoktur. Kısacası Hacı Bayram Velî, teşkilatçı bir

mutasavvıftır. Onun eseri insandır ve onu da yetiştirmiştir. Bu bakımdan “toplumun hocası olarak”

hizmeti de büyük olmuştur. Hacı Bayram Velî’nin bugün elimizde aruzla iki, heceyle de üç şiiri

bulunmaktadır. Şathiyye ve ilâhî tarzındaki bu şiirlerinin bazıları bestelenmiş olup eskiden

tekkelerde zikir sırasında okunurdu.

Sayılarının çok az olmasına rağmen, aruzla olsun, hece ile olsun, tamamiyle raksan ve vecdi bir dille

söylediği tasavvufî şiirleriyle Hacı Bayram Velî, “Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı”nın unutulmaz

isimlerinden biri olmuştur. Onun eski kaynaklarda ve yeni antolojilerde meşhur olan üç ilâhîsi

bulunmaktadır. Ayrıca bu ilâhîler pek çok kişi tarafından yorumlanmaya çalışılmıştır. Her yorumcu

bu ilâhîleri kendi bilgi ummanının muhtelif derinliğine, genişliğine ve muhteva zenginliğine göre

yorumlamaya çalışır, fakat hepsi de aynı “vahdet inancı”nda, yani “Allah’ın birliği”nde de

birleşiverirler.

“Hiç kimse çekebilmez güçtür felegün yayı

Derdine gönül verme bir gün götürür vayı

Bir fâni vefâsızdur kavlüne inanma hiç

Gâh bây’ı ider yohsul, gâh yohsul’u ider bây’ı

Oynayı gelür aldadur çünkü eli çabuktur

Bir bunculayın fitne kande bulur arayı

Bayram kamu âlimler bu mâninün altunda

Kaf’tan kaf’a hükmeder bilmez bu muamma’yı

Çün yüzünü döndürdü bir lahza karar etmez

Nice seri pây ider döner ider ser-pâyı

Ol vâhid ki vahdet kesret’te kani tefrîk

Hızır irmedi bu sırra bildirmedi Mûsâ’yı

Miskin Hacı Bayram sen dünyaya gönül verme

Bir ulu imaretdür alma başa sevdayı” (Güzel 2009: 629).

Eşrefoğlu Rûmî

Ayrıca bakınız-> Eşrefoğlu Rûmî Kimdir Hayatı Eserleri

Süleymân Çelebi

Süleyman Çelebi, XV. asrın meşhur mevlit yazarlarındandır. Süleymân Çelebi; iyi bir dinî eğitim ve

öğrenim görmüş, bir süre Sultan Bayezid’in Divân-ı Hümâyun imamlığı görevini yapmış, daha sonra

802/1400’de yapılan Bursa Ulu Camiî baş imamlığı’na getirilmiş ve hayatının sonuna kadar da bu

vazifede kalmıştır. Süleymân Çelebi, eserini 812/1409’da tamamlamış ve adını Vesîletü’n-Necât

Page 98: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

98

koymuştur. Eserin duyularak, hissedilerek sade ve manzum bir dille yazılması, dinî-tasavvufî bir

vecdin heyecanını vermesi, özel bir makamla camilerde ve evlerde okunması, halk ve münevverler

arasında bunun sanki gökten inmişçesine kabul görmesi sebebiyle büyük bir şöhret kazanmasını

sağlamıştır.

Bilindiği gibi, Vesiletü’n-Necat, mesnevî nazım şekliyle yazılmış bir mevlit türüdür. Bu sebeple,

mısra ahengi itibariyle de son derece başarılıdır. Çünkü Çelebi, büyük bir sanatkârdır. Bölümlerin

ve kitabın bütünlüğüne önem verdiği kadar, her mısraın ayrı ayrı güzel ve mükemmel olmasını,

kolay anlaşılması için de sehl-i mümteni sanatını ustalıkla kullanmasını bilmiştir. Bu cümleden

olarak Mevlit; tevhit, ilâhî, münacat, naat, velâdet, miraç, hilat, hicret, nasihat, vefat, istimdat

(dua), hatime vb’leri olan “Dini-Tasavvufî Türk Edebiyatı edebî tür”üdür. Eser, bölümleri itibariyle

732 beyitten oluşmakta ve Türk edebiyatı bünyesinde benzeri olmayan bir hususiyet arz

etmektedir. S. Çelebi bu eserini her ne kadar klasik Divân edebiyatı nazım şekliyle yazmışsa da;

eser Divân edebiyatı bilim dalına ait olmayıp, tamamıyla Dînî-Tasavvufî Türk edebiyatı bilim dalına

ait bir türdür.

Kemal Ümmî

Ayrıca bakınız-> Kemal Ümmî Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Emir Sultan

Ayrıca bakınız-> Emir Sultan Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Dede Ömer Ruşeni

Ayrıca bakınız-> Dede Ömer Ruşeni Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Kaynak: Prof.Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

16. YÜZYILDA DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI VE TEMSİLCİLERİ

XVI. yüzyıl Anadolu’sunda; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının, bu çeşit şiirlerinde Mevlâna ve Yunus

Emre tesiri mevcuttu. Fakat bu edebiyatın, en bol ve en güzel şiirleri yine bu dervişler arasında,

Yunus tarzının bir devamı hâlinde idi. Halk söyleyişinin ve hece ile ilâhî tarzının bu kuvvetli

terennümleri ardı arkası kesilmeyen birtakım ses ve heyecan dalgaları hâlinde, memleketin her

tarafına yayılıyordu.

Bu asrın tasavvuf şairleri arasında; Gülşenî tarikatının kurucusu Şeyh İbrâhim Gülşenî’nin;

Melâmiyye-i Bayramiyye tarikatına mensup Ahmed-i Sârbân ve Halvetiyye tarikatı mensuplarından

Vahib Ümmî (ölm. 1595) ve Ümmi Sinan’ın önemli yerleri vardır. Bu isimlere Şeyh Aziz Mahmud

Page 99: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

99

Hüdaî’nin üstadı ve Hacı Bayram Velî’nin müritlerinden Bursalı Muhyiddin Üftade (ölm. 1580),

Seyyid Seyfullah Halvetî (ölm. 1601) ve İdris Muhtefî (ölm. 1615)’yi de saymak yerinde olur.

Ümmî Sinan (? – 1551) aruz ve hece ile söylediği ilâhîleriyle büyük şöhret kazanmış ve Halvetîliğin

Sinaniyye kolunu kurmuştur. Hece ile şiirleri Yunus tarzının devamıdır. Bu asırda Bektaşi

şairlerinden Şâh İsmâil Hatayî, Pir Sultan Abdal, Kalender Abdal, Muhiddin Abdal, Yetim Ali Çelebi,

Askerî’yi anabiliriz.

Aziz Mahmud Hüdayi

Ayrıca bakınız-> Aziz Mahmud Hüdayi Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Vahib Ümmi

Ayrıca bakınız-> Vahib Ümmi Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Pîr Sultan Abdal

Pir Sultan Abdal, XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında yaşamıştır. O, Sivas’ın Yıldızeli

kazasına bağlı Banaz köyünde doğmuş, Sivas’ta ölmüştür. Fakat onun doğum ve ölüm tarihlerini

açık bir şekilde bilemiyoruz.

Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde; Allah, Hz. Muhanmmed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve daha pek

çok veliye olan derin bir bağlılık, İslamî ve Bâtıni inanışlarla kaynaşmış bir vahdet-i vücud halitası

görülmektedir. Hatta bunlar, bir inançtan çok, bir iddia durumundadır. Yani onun bu ifadelerinde,

dünya emelleri peşinde koşan ve isyan eden bir ruhun değişik ihtiraslarını da görmek mümkündür.

Bu cümleden olarak o şiirlerinde; İslam dininin itikadî yönlerinden çok, bazı Bâtıni inanışları, hatta

bazı İslamî bilgileri tebliğ etmek yerine, bağlı bulunduğu yolun prensiplerini işlemektedir.

Dolayısıyla onun bu dini terminolojileri işleyişinin yanında, eserlerinde görülen bazı farklılıkların

bulunması ise, halkın anlayabileceği üslupta bir yönüyle tasavvufa yüzeysel de olsa temas ettiğini

göstermektedir. Ancak onun eserlerinde; İslam dininin itikat ve ibadete müteallik inanç sistemine

dair olan terminolojileri kullanması, onun tasavvuf anlayışını biraz olsun belirtmekte ve özellikle

kendi Batıni prensiplerini de ortaya koymaktadır. Bu sebeple onun bu tür belli başlı yaklaşımları,

hemen hemen bütün manzumelerinde de görülmektedir.

Bilindiği gibi Pir Sultan Abdal; özellikle Alevî-Bektaşî inanışlarını ağırlıklı olarak işlediği

manzumelerinde; Allah, Peygamberler, Melekler, Kitaplar, Dünya, Ahiret, Divân, Mizan, Sırat

Köprüsü gibi itikadî kavramların yanı sıra, Hz. Ali, Ehl-i Beyt, On İki İmam, Tenâsüh vb. konular

çevresinde de durmaktadır. Bu sebeple onun kullandığı araç ile varmak istediği amaç arasında

bazen çelişkiler de göstermektedir ki, günümüzde onu isteyen grup istediği tarafa doğru çekip

götürmektedir. Çünkü onda bazen isyancı bir ruh, bazen de toplumun sosyal konularına rahatlıkla

eğilen ve onları acımasızca tenkit edebilen bir gücün bulunması, dinî bilgisini de bu sahada

Page 100: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

100

rahatlıkla kullandığını göstermektedir. Bu dinî bilgiler çerçevesinde bir yandan itikadî, ibadî, diğer

yandan da tasavvufî konuları rahatlıkla eserlerinde işleyebilmesi dikkat çekmektedir.

“Derdim çoktur hangisine yanayım

Yine tazelendi yürek yarası

Ben bu derde kande çare bulayım

Meğer Şah elinden ola çaresi

Türlü donlar giyer, gülden naziktir

Bülbüle cevr etme, güle yazıktır

Çok hasretlik çektim, bağrım eziktir

Güle güle gelir canlar pâresi

Gel benim uzun boylu serv çınarım

Yüreğime bir od düştü yanarım

Kıblem sensin, yönüm sana dönerim

Mihrabımdır iki kaşın arası

Pir Sultanım Abdal, yüksek uçarsın

Selamsız sabahsız gelir geçersin

Aşık, muhabbetten niçin kaçarsın

Böyle midir yolumuzun töresi” (Öztelli 1978: 218-219).

Kul Himmet

Ayrıca bakınız-> Kul Himmet Kimdir Hayatı Eserleri Şiirleri Edebi Kişiliği

Muhyiddin Abdal

Ayrıca bakınız-> Muhyiddin Abdal Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Kaynak: Prof.Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

17. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı Ve Temsilcileri

XVII. yüzyıl Türk edebiyatı; Osmanlı Imparatorluğu’nun siyasî ve ekonomik alanlarda gerilemeye

başladığı bir dönemdir. Buna rağmen kültür, sanat ve edebiyat hayatı gelişmesini belirli ölçülerde

devam ettirmiştir. Klasik Türk şiiri, ahenk ve incelik bakımından bu asırda biraz daha oturmuş ve

güzelleşmiştir. Asrın divan şiiri asırlardan beri örnek alınan Iran şiirinden geri sayılamayacak bir

olgunluğa erişmiş ve Iran edebiyatını ciddî bir şekilde geride bırakmıştır. Bu yüzyılda Türk şiir

sanatı, asırlardan beri bilhassa Türkçe söyleyiş bakımından hayli yerli ve millî bir yol almıştır.

Page 101: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

101

Kullanılan Türkçe kelimelerin, Türkçe deyimlerin ve halk söyleyişlerinin bu arada Türk şiirine has bir

seslendirilişin bu şiire verdiği çehre şüphesiz millî idi. Artık edebiyatımızda bir Fuzulî Mektebi, bir

Bâkî Mektebi, hatta bir Rûhî Mektebi meydana gelmişti.

XVII. yüzyılda Osmanlı sahası halk edebiyatı büyük gelişme ve genişleme göstermiş, en parlak

durumuna gelmiştir. Asker ocaklarında, kalelerde, serhadlerde, saray ve konaklarda, kasaba ve

köylerde pek çok saz şairi yetişmiş, usta sanatkâr-

lar çıkmıştır. Halk hikâyeciliği, meddahlık, halk tiyatrosu (orta oyunu) ve karagöz büyük rağbet

kazanmış, bu sahalarda zengin eserler ortaya çıkmıştır. Halk edebiyatı ve sanatçı yüksek zümre

arasında ilgi uyandırdığı gibi, saz şairleri de aruz vez-niyle eserler vermişlerdir. Böylece iki zümre

edebiyatı arasında bir yakınlaşma görülmektedir. Halk şiirinin nazım şekilleri ve Halk edebiyatının

nazım türleri bu asırda belirli kuralları tamamlandığı gibi, saz şiirinin en büyük şairleri de bu asırda

yetişmiştir. Karacaoğlan, Aşık Ömer ve Gevherî yalnız bu asrın değil, bütün halk şiirinin yüksek

ustaları olarak kabul edilmişlerdir.

XVII. yüzyılda, Iran ve Azerbaycan bölgelerinde, Türk edebiyatının nesir türlerinde çeşitli eserler

veren şair ve yazarları da vardır. Ancak bunlar, geçen asırların büyük şöhretleriyle ölçüşecek

seviyede değildirler. Bunlar arasında Azerî şair Sâib’in önemli bir yeri vardır. Fakat eserlerinin

büyük bir kısmını Farsça yazmış olması Türkler arasında şöhret kazanmasını engellemiştir. Bu asrın

Orta Asya Türk edebiyatına bakarken Özbek şairi Allah Yar’ı unutmamak gerekir. Dini-Tasavvufî

Türk Edebiyatı mensupları arasında saygı ve ilgi gören bu sofî şairin tasavvuf) ve ahlakî şiirleri

vardır. Bunlar arasında en tanınmış eseri, devrinin Özbek Türkçesiyle yazdığı Sebâtü’l-Acizîn adlı

didaktik manzumesidir. Onun bu eserleri, Fars diliyle yazılan diğer eserlerden daha mükemmeldi.

Hatta pek çok Türk dostu, Onun Fars diliyle yazdığı bu eserlerinden şikâyetçi de olmuşlardır. Çünkü

bu eserlerin Türk dili ile yazılması suretiyle gönüller haz duyup ferahlayacak ve âdeta iman da

tazelenecek. Işte bunlar öylesine Türkçe söyleyecek kadar, Türk dili şuuruna sahip bulunuyorlardı.

Fakat Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, bu asırda pek fazla gelişme gösterememiştir.

XVII. yüzyıl Anadolu’sunda; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, gittikçe çoğalan tekkelerden Türk

musikisiyle ahenkli, coşkun ve raksan ilâhîlerin yayıldığı bir hava içinde gelişmiştir. Bu ilâhîler,

geçen asırda ilâhî söylemiş Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairlerinin kendi besteleriyle tekrarlanmak

suretiyle söylenir. Bunlar Yunus Emre’den beri devam ede gelen Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatını

daha geniş sahalara yayan ve sevdiren hareketlerdir. Yunus tarzı söyleyiş, yalnız Mevlevî

tekkelerinde Mesnevî’nin, Divân-ı Kebir’in velhasıl ya Farisî ile yahut Divân tarzı söyleyişin yarattığı

gelenek içinde bu asra kadar fazla rağbet görmemiştir. Fakat XVI-I. yüzyıldan başlayarak hece ile

söylenen ilâhîlerin Mevlevî şairleri tarafından da itibar kazandığı bilinir. Meselâ bir Mevlevî olan

Adem Dede, asrın Yunus tarzı söyleyişinden zevk alan simalar arasındadır.

17. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri;

Adem Dede,

Aziz Mahmud Hüdai,

Niyâzî-i Mısrî,

Page 102: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

102

Zelilî,

Adlî,

Zakirî,

Lâmekânî Hüseyin Derviş Osman,

Sultan Ahmed,

Ahîzâde Hüseyin,

Şeyhî,

Fakir Edna,

Kul Budala,

Kul Mustafa,

Abdülahad Nûri,

Akkirmanlı Nakşî,

Oğlanlar Şeyhi Ibrâhim,

Zâkirzâde Abdullah Bîçâre,

Cahidî,

Sarı Abdullah-Abdî,

Elmalılı Sinan Ümmî,

Geda Muslu,

Yeşil Abdal,

Dedemoğlu,

Kul Hasan,

Derviş Mehmed,

Caferoğlu,

Kul Nesimî,

Ümmisinanzade-Hasan,

Divitçizade Mehmet Tâlib,

Derviş Himmet,

Page 103: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

103

Sunu’llah Gâybî,

Abdülkerim Fethî,

Şeyh Mehmed Nazmî,

Abdülhay,

Himmetzade,

Abdullah Abdî,

Hasan-Kenzi,

Abdurrahman Vali,

Ibrâhim Nakşî v.b.leridir.

Adem Dede

Ayrıca bakınız-> Âdem Dede Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Sinan Ümmi

Ayrıca bakınız->Sinan Ümmi Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Niyâzî-I Mısrî

Niyazî-i Mısrî‘nin asıl adı Mehmed’dir. Malatya’nın Soğanlı köyünde 12 Rebiu’l-ev-vel

1027/1617’de doğmuştur. Babası, Soğancızade lâkabıyla tanınan Ali Çelebi, başka bir yerden

Malatya’ya gelmiş ve Nakşibendiye tarikatına intisap etmiş biridir. Mehmed Niyazi, kardeşi Ahmet

ile birlikte medreseye devam eder ve Islamî konulardaki bilgisini ilerletir. Küçük yaştan itibaren

tasavvufa ilgi duyar. Medreseden icazet alıp çıkınca, çeşitli camilerde verdiği vaazlar halkın büyük

ilgisini çeker. Önce Malatya’da Halveti şeyhlerinden Hüseyin Efendi’ye intisap eder, onun

nezaretinde halvete girer. Daha sonra şeyhi ile anne ve babasının da iznini alarak uzun bir seyahate

çıkar. Bu sırada yirmi bir yaşlarındadır.

Diyarbekir, Bağdat ve Kerbelâ yoluyla ancak dört yılda Mısır’a gelebilir. Kahire’de bir Kadîrî şeyhine

bağlanır. Burada iken gördüğü bir rüya üzerine Istanbul’a geri döner. Istanbul’da devrin tanınmış

âlim ve mutasavvıflarıyla görüşür. Bir süre sonra Bursa’ya gider. Orada Ulu Câmi’nin yakınındaki

medreselerden birine yerleşir ve riyazete devam eder. Bur-sa’dan Uşak’a geçer ve orada Elmalılı

Şeyh Yûsuf Sinan’ın halifesi Şeyh Mehmed’in dergâhına yerleşir. Burada Ümmî Sinan’la tanışır ve

bütün varlığıyla ona bağlanır. Birlikte Antalya’nın Elmalı kazasına giderek orada bir yandan vaazlar

verir, bir yandan da dergâha hizmet eder. Daha sonra tekrar Uşak’a Mehmed Efendi’nin dergahına

Page 104: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

104

dönerler. Şehir dışında bulunan bir caminin minberinin altında çilesini tamamlar. Buradan da Çal’a

ve Kütahya’ya gider; bu sırada şeyhi Ümmî Sinan’ın vefatını duyar ve Uşak’a geri döner, fakat

üzüntüsünü bertaraf edemeyince tekrar Bursa’ya döner.

Bursa’da bir tanıdığının evinde zikir ve ibadetle meşgul olur. 47 yaşında iken evlenir. Artık şöhreti

Bursa sınırlarını aşmış, bütün imparatorluğa yayılmıştı. Bundan sonra Bursa Ulu Câmi’de va’zlar

vermeye başlar. Istanbul’da tekkeler aleyhine başlatılan bir kampanya üzerine, 1665’te sadrazam

Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın davetine uyarak Edirne’ye gider. Dönüşünde, Istanbul’da verdiği bir

vaazdan sonra, tekkeler aleyhindeki faaliyet durdurulur. Tekrar Bursa’ya döner. Bu sırada şeyhi

Uşaklı Mehmet Efendi’nin ölümü üzerine Halvetiye’nin Mısriyye kolunu kurarak irşada devam eder.

Sultan IV. Mehmed, Lehistan seferine çıkmadan önce, şöhretini duyduğu Niyâzî-i Mısrî’yi, ordunun

manevî gücünü yükseltmek amacıyla Istanbul’a çağırtır. O da bu davete uyarak Istanbul’a gelir ve

orduyla birlikte sefere katılır. Bu sırada aleyhinde ortaya çıkan bir iftira üzerine dervişleriyle birlikte

tekrar Bursa’ya geri döner. Bir ara Edirne’de Eski Câmi’de va’zlar vermeye devam eder.

Bursa’da iken ikinci bir iftiraya daha uğrar ve 1673’te Rodos Adası’na sürgün olarak gönderilir. Bir

süre sonra padişahın iradesiyle affedilir ve Bursa’ya geri döner. Bu sırada başlayan Rusya Harbi ile

ilgili olmak üzere, halkı bu sefere hazırlamak üzere üç yüz kadar dervişle beraber Edirne’ye gider.

Burada iken tekrar üçüncü bir iftiraya daha uğrar ve Rikab-ı Hümayun kaymakamı tarafından önce

Gelibolu’ya, oradan da Limni Adası’na gönderilir. 1667’den başlayarak Ada’da tam on beş yıl süren

çileli bir hayat yaşar. Ölümünden bir yıl kadar önce affedilerek Bursa’ya geri döndüyse de, Bursa

kadısının Baltacı Mehmed Paşa’ya şikâyeti üzerine tekrar Limni’ye geri gönderilir. Ada’ya gelişinden

iki ay kadar sonra da vefat eder ve oraya defnedilir.

Niyazi-i Mısrî’nin eserleri; Türkçe ve Arapça mensur ve manzum on ciltten fazla bulunmaktadır. O,

edebiyatımızda daha çok mutasavvıf bir şair olarak tanınır. Aruzla yazdığı şiirlerde genellikle Nesimî

ve Fuzulî, hece ile yazdıklarında ise Yûnus Emre’nin tesirleri açıkça görülür.

Birçok yazma nüshası bulunan Divân-ı Ilâhîyyat eski harflerle 1259’da Bulak’ta basıldığı gibi, birkaç

defa da yeni harflerle Istanbul’da 1967, 1974’te yayımlandı.

Diğer eserleri ise; Risâletü’t-Tevhîd, Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ, Sure-i Yûsuf Tefsiri, Es’ile ve Ecvibe-i

Mutassavvıfâne (bu eser, A. Güzel tarafından yayınlandı), Şerh-i Nutk-ı Yûnus Emre, Risâle-i Eşrât-ı

Saat, Tahirnâme, Risâle-i Haseneyn, Divân-ı Ilâhiyât (bu eser, Ali Yakıcı tarafından Yüksek Lisans tezi

olarak hazırlandı), Mektubât, Ri-sâle-i Hızriye, Fâtiha Tefsiri, Risâle-i Hilye-i Hz. Hüseyn, Sure-i Nur

Tefsiri, Risâle-i Belgrat, Risâle-i Vahdet-i Vücud, Risâle-i Devriye (bu eser, A. Güzel tarafından

yayınlandı), Mevâidü’l-Irfân (Irfan Sofraları adıyla Dr. Süleyman Ateş tarafından tercüme edilerek

yayınlandı) (Güzel 1985, Gölpınarlı 1970, Yakıcı 1989).

Kul Nesîmî

Kul Nesîmî‘nin hayatı hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Ancak, hece vezni ile yazılmış şiirlerinin

bulunduğu bazı defterlere bakarak onun; XVII. yüzyılda yaşadığını, iyi bir eğitim gördüğünü,

kültürlü ve usta bir derviş-şair olduğunu öğreniyoruz. Burada şunu da belirtmekte fayda vardır ki o

Page 105: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

105

da; bu Alevî-Bektaşî şairi olan Kul Nesîmî’yi, 1404 tarihinde Bağdat’ta derisi yüzülerek öldürülen

Azeri şairi Kul Nesimî ile karıştırmamalıyız. Bunların ikisi de aynı ismi taşımış olduklarını ve

aralarında sadece bir isim benzerliğinin dışında başkaca bir benzerlik olmadığını bilmeliyiz ve

araştırmalarımızı da buna göre yapmalıyız.

XVII. yüzyıl Anadolu sahası şairi olan Kul Nesîmî, Bektâşî tarikatındandır. Ama Câferi, Haydarî ve

Hurufi tarikatları ile de ilgilenmiştir. Şiirlerini, hem aruz, hem de hece vezni ile yazmıştır, hatta

aruzu daha çok kullanmıştır. Ama aruzda pek başarılı olamamıştır. Fuzûli’nin ve Nesîmî’nin

tesirinde kalmıştır.

Âşık Virânî

Ayrıca bakınız-> Aşık Virani Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Kaynak: Prof.Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

18. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı Ve Temsilcileri

XVIII. yüzyıl bütün Türk boylarının üç kıt’a üzerindeki büyük kuvvet ve hâkimiyetlerinin zayıflamaya

başladığı asırdır. Asya Türkleri arasındaki iç çarpışmalar, kavim ve kabile mücadeleleri, Türklerin bir

fikir etrafında toplanıp büyük ve yekpare bir kuvvet olmalarına ciddî engel teşkil ediyordu. Bu asra

Karlofça Antlaşmasının ağır hükümleri altında giren Osmanlı İmparatorluğu ise toprak kaybetmeye

devam ediyordu. XVIII. asırda halk şiiri pek gelişme gösterememiştir. Geçen asırda başlayan,

âşıkların aruz vezniyle şiir söyleme geleneği gelişememiş ve bu sebeple de halk şiiri melezleşmeye

başlamıştır. Bu dönemde Nedim ve Şeyh Gâlib gibi büyük divan şairlerinin hece vezniyle türküler

yazmaları dikkat çekici bir hadisedir.

Orta Asya Edebî Türkçesi, mütevazı, hatta basit eserler vermek suretiyle de olsa, Çin sınırlarına

kadar, bu asır Türklüğünün genel kültür ve edebiyat dilidir. Aynı asrın Doğu Türkistan Yazmaları da

bu sahalardaki kültür ve sanat dilinin müşterek Orta Asya Türkçesi olduğunu göstermektedir.

Bunlar birtakım dinî kitaplar, tasavvufa, ahlaka, fıkıh ilmine ait küçük çapta eserlerdir. Bunların

yanında bazı halk hikâyeleri ve menakıpnameler de aynı edebî Türkçe ile yazılmışlardır.

Yine, XVIII. yüzyılın Orta Asya Edebî Türkçesiyle yazılan bazı halk edebiyatı eserleri, bu geniş

coğrafyada kuvvetli bir edebiyat lehçesinin ne ölçüde yaygın olduğunu ve bütün medenî, toplumsal

talihsizliklere rağmen, ne kadar var olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Satuk Buğra Han

Tezkiresi gibi destanî eserler, Tahir ile Zühre, Leylâ ile Mecnun, Ferhadnâme gibi bütün Türk

dillerinde tanınmış destansı halk hikâyeleri bunlar arasındadır. Devrin Türkmen edebiyatının gerek

şiir, gerek hikâye vadisindeki eserleri, ana çizgileriyle Azerî ve Anadolu halk şair ve hikâyeciliğinin

eserlerinin aynıdır. Türkmen şiirleri genellikle hece vezni ile koşgı (koşma) denilen dörtlüklerle

terennüm edilir. Asrın en tanınmış Türkmen şairi Makdumkulu’dur.

Page 106: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

106

Azerî edebiyatı XVIII. yüzyılda tek tük de olsa değerli simalar yetiştirmiştir. Asrın ilk yarısında

eserler veren Mirza Mehmed daha çok nesirleriyle tanınmıştır. Türkçe ve Farsça şiirlerinde “Nâmî”

mahlasını kullanan Mirza Abdürrezzak da asrın divan şairlerindendir. İstanbul’da elçilik yapmış olan

ve Nâmî mahlasıyla güzellemeler söyleyen Murtaza Kulu Han da asrın önemli şairlerindendir. Fakat

XVIII. asır Azerî edebiyatının en şöhretli siması, Molla Penâh Vâkıf’tır. Vâkıf, geleneksel halk

edebiyatı ile kaynaşmış, Klasik Azerî şiirinin son temsilcisidir.

XVIII. asır Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı sahasında da fazla bir yenilik görülmemekte, ancak

eskilerin özellikle Yunus geleneğini devam ettirmekte oldukları bilinmektedir. XVIII. yüzyıl

Anadolu’sunda; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, genel bir duraklama ve gerileme hayatı içindedir. Bu

dönemde kendi sahasında (Şeyh Gâlip hariç) eskisi kadar güzel eserler verilmez olmuştur. Daha çok

halk kitlelerine seslenen bazı tarikat şeyhlerinin çok tanınmış eserleri bile bu dönemde ancak eski

bilgi ve akideleri tekrarlayan, popüler hamle durumundadır. Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri

İstanbul’da, Bursa’da, İzmir’de vb. tarikat çevrelerinde Yunus geleneğini devam ettirmektedirler.

Buna başka bir deyişle “İlâhi” geleneği de diyebiliriz.

Tekrarlanan ilâhîler, zaman zaman, güzel, ahenkli ve samimî olmakla beraber, ekseriye her tür

söyleyiş sanatından uzak, vezin ve kafiye aksaklıkları içinde ve umumiyetle kültürsüz söyleşilerdir.

Halk dilinde mevcut olan ilâhi cönklerini dolduran manzumeler arasında Yunus’un ve onun eski

asırlardaki talebelerinin şiirleri vardır. Bu gibi halk cönklerinde, Şah-ı Merdan Hz. Ali aşkıyla

nazmedilmiş Bektaşî-Alevî nefeslerinin zenginliği, dikkati çekecek ölçüdedir. Bu tarz nefeslerde de

Pir Sultan Abdal’ın tesiri aşikârdır. Bu cönklerde bizzat Pir Sultan’ın veya ona isnat edilen

manzumeler mühim yer tutar. Bu sırada Bursalı Şeyh İsmâil Hakkı, Edirne’de Gülşenî Dergâhı şeyhi

Sezâî, Keşanlı Şeyh Zatî, Üsküdarlı Şeyh Zekâî vb. mutasavvıf şâirler arasında en tanınmış olan

hayatları ve eserleri etrafında menkıbeler teşekkül etmiş iki mühim isim: Diyarbekirli Ahmed

Mürşidî ile Erzurumlu İbrâhim Hakkı’dır (Banarlı 1971: 796).

18. Yüzyılın Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı Şâirleri

Mahvî, Mehmed Nasuhî, Meh-dî, Hasan Senâî, Bursalı İsmâil Hakkı, Mustafa Azbî, Üçüncü Sultan

Ahmed, Hasan Sezâî, Süleyman Zâtî, Mustafa Nuzulî, Neccarzzâde Şeyh Rıza, Celâleddin-i Uşşakî,

Mehmed Salih Sahvî, Kul Şükrü, Şîrî, Şahî, Derun Abdal, Derviş Ahmed, Gurbî, Kasım Dede, Ahmed

Mürşidî, Erzurumlu İbrâhim Hakkı, Üsküdarlı Hâşim, Tekirdağlı Mehmed Fahreddin Fahrî, Mustafa

Zekâî, Selâmî, Şeyh Hâlil Kaygulu vb.leridir.

Bursalı İsmâil Hakkı

Ayrıca bakınız-> Bursalı İsmâil Hakkı Kimdir Hayatı Eserleri

Erzurumlu İbrahim Hakkı

Ayrıca bakınız-> Erzurumlu İbrahim Hakkı Kimdir Hayatı Eserleri

Page 107: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

107

Cemâlî

Cemâli’nin asıl adı Mehmed Cemaleddin (?-1750) Edirnelidir. Tahsil görmüş ve Şeyh Sezâyî’den

faydalanmıştır. Uşşakî tarikatına girerek şeyh olmuş ve İstanbul’da şeyhlik etmiştir. Kendisinin bir

divanı vardır.

Üsküdarlı Hâşim

Üsküdarlı Haşim (?-1782); Üsküdar’da doğup yaşamış, burada bulunan Celvetiye tarikatı

şeyhlerindendir. Sonradan Bektaşîliğe de girmiştir. Kendisinin bir divanı vardır ve eski harflerle

basılmıştır.

Kul Şükrü

Deli Şükrü adını da alan ve Bektaşî olduğu bilinen Kul Şükrü, tahminlere göre, on sekizinci yüzyılda

yaşamıştır. Yazma cönklerde ve dergilerde şiirleri vardır. Müstakil bir eseri bugüne kadar tespit

edilememiştir.

Nasûhî

Asıl adı Mehmed olan Nasuhî Üsküdarlıdır. fiabaniye tarikatı şeyhlerindendir. Üsküdar’da yaşamış

ve orada ölmüştür. Dinî-tasavvufî eserler yazmıştır. Divânı vardır.

Senâyî

Asıl adı Hasan olan Senâyî XVIII. yüzyılın birinci yarısında yaşamıştır. Halveti tarikatından ve Şeyh

Nasûhî’nin halifelerindendir. Elimizde bulunan bir yazma mecmuada toplu bir hâlde birçok şiirinin

olduğu tespit edilmiştir.

Mehdî

Mehdî, XVIII. yüzyılın birinci yarısında İstanbul’da yaşamıştır. Kadirî tarikatı men-suplarındandır.

Yazdığı ilâhîlerden birçoklarını bizzat bestelemiştir. Şiirlerine yazma dergilerde ve cönklerde

rastlanmaktadır.

Mahvî

Asıl adı İsâ olan Mahvî (?-1715) aslen Geredelidir. Abdülkerim Fethî’nin halifesidir. İstanbul’da

yaşamış, Süleymaniye Câmii’nde vaizlik yapmıştır. Kendisinin bir Divânı vardır.

Kaynakça: Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

19. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı Ve Temsilcileri

XIX. asır Anadolu sahası, Avrupa’ya yönelişin başlangıç asrıdır. Çünkü bu asırda Tanzimat

hamlesiyle başlayan, Batı’ya ait birçok eserin tercüme ve telif yoluyla Türkçe olarak neşredilmesine

Page 108: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

108

önem verilmiştir. Özellikle Tanzimat’ın ikinci dönemi olan 1860-1876 yılları ise, edebiyat

kitaplarında; ‘yenileşme-gelişme-Türkleşme -İslamlaşma ve batılılaşma’ temayüllerini gösteren

eserlerin yazıldığı dönemlerdir, Ayrıca bu asırda, Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatına ait eserleri de

münferit veya müstakil olarak da olsa görüyoruz. Şöyle ki; münferit olan şekiller, divanların içindeki

tevhit, münacat, naatlar ile bazı tasavvufi veya mezheplerle ilgili inançları ihtiva eden parçalardır.

Müstakil olan eserler ise, çok az da olsa menâkıb-nâme, velayet-nâme, mirac-nâme, ramazan-

nâme nazım türlerinin taklit, telif veya istinsah da olsa yazılmış olması hususudur.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, tasavvufi düşüncenin, genel anlamda Türk Edebiyatının

bütününde önemli bir yeri vardır. Özellikle tasavvuf, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatında geniş bir

sahaya hitap etmesi bakımından meydana getirilen şiirlerde, uhrevî bir musikiyi işitmemek ise

mümkün değildir. Bu edebiyattaki; muhteva bütünlüğü, halkın konuştuğu dil, uhrevî bir musiki ile

birleşince, halk-cumhurun gür sesi Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatını yeniden vücuda getirmiş

oluyordu.

Bu asrın belli başlı Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı mensuplarından; İsmâil Safa, Kuddusî, Turâbi,

Mihrabî, Vasfı-i Melâmi, Ayni Baba, Dertli, Seyrâni, Keçecizade İzzet Molla, Şeyhü’l- İslam Arif

Hikmet, Salih Baba, Adile Sultan, Bitlisli Müştak Baba vb.lerini sayabiliriz.

Zaten Dertli, Seyrânî gibi tekke şairleri de “nefes“ler yazarak Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı,

mensupları arasına giriyorlardı (İsmail Habib 1942: 225). Bu sebeple bu asırda fazla bir gelişme

görülmemiştir. Bu şairler, ancak eskileri tekrarlamakla yetinmişlerdir.

Not:

Tevhit: Tekke şiirinde Allah’ın varlığı ve birliği üzerine yazılmış şiirlere denir.

Münacat: Türk edebiyatında münacatlar, Allah’a yalvarıp yakarmak için yazılan manzum ve

mensur eserlerdir.

Naat: Hz. Muhammet’i övmek için yazılan eserlere verilen ad. Bunun yanı sıra diğer

peygamberler, halifeler, veliler ve din büyükleri hakkında da yazılabilmektedir.

Menakıpname: Bir tarikata üye bir velinin kerametlerinin anlatıldığı efsaneleri içeren eser.

Velayetnâme: delilerin yaşamlarını ve kerametlerini anlatan eser.

Miracnâme: Hz.Muhammet’in Recep ayının 27. gecesi “Burak” ile göğe yükselerek Allah’la

görüşmesini anlatan şiirlere denir.

Ramazannâme: Ramazan ayının faziletlerini, Ramazan orucunu tutmanın gerekliliği ve

faydalarını anlatan manzum eserlerdir.

Taşlama: Toplumsal aksaklıkların dile getirildiği ve eleştirildiği şiirlere denir. Taşlamalarda,

toplumun her kesiminden kişi ve kuruma ait beğenilmeyen davranışlar, alaya alınır.

Devriye: Tasavvuftaki devir nazariyesini ele alan şiirlere denir.

Page 109: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

109

Seyrânî

Seyrânî‘nin asıl adı Mehmed’dir. Develi’nin Oruza (bugünkü Cami-i Kebir) Mahallesinde dünyaya

gelmiştir. Babası, aynı mahallenin imamı Cafer Efendi’dir. Mehmed Seyrânî, iki yıldan fazla bir

medrese tahsili görmüş ve burada dinî ilimleri de tahsîl eylemiştir. Menkıbeye göre Mehmed

Seyrânî; 15 yaşında iken babasının imamlık yaptığı camide, “Pîr elinden Hakk bâdesin içmiş”tir. Bu

bâde içiminden sonra Seyrânî adını almıştır. Seyrânî, bir ara İstanbul’a gitmiş, orada Divân

şairleriyle tanışmıştır. Bu sebeple divan tarzında da şiirler söylemiştir. Yalnız burada söylediği

“Taşlamalar” sebebiyle İstanbul’u terk ederek Develi’ye geri dönmüştür. Daha sonra Anadolu’nun

muhtelif yerlerini dolaşmış, hatta Halep’e kadar gitmiştir. 1866’da memleketi olan Develi’de

ölmüştür.

Seyrânî, Develi’de doğmuştur, fakat Develili olmamış, herkesin en çok sevdiği biri olmuştur. Zira

onun eserlerinde döneminin; sosyal, kültürel yapısını en güzel bir şekilde dile getirdiği şiirlerini

sağlığında kendisi kaleme almamış, ancak onun sağlığında ve ölümünden sonra sevdikleri

tarafından bu şiirler bazı cönklerde yer almıştır. Seyrânî’nin şiirlerinde din ile ilgili itikat, ibadet ve

ahlakî hükümlere ait hususları bulmak mümkündür. O, şiirlerinde bir tasavvuf şairi olarak değil, bir

saz şairi olarak dinî meseleleri, halka basit bir dille anlatılabileceğini göstermiştir. Onun şiirlerinde

dinî hüküm ve bilgiler, hemen hemen tasavvufî açıdan ele alınmaktadır. O, Allah ve

peygamberlerden bahsederken tasavvufun belirli esaslarına riayet eder. Ayet ve hadisleri yine aynı

ölçüler içinde iktibas eder veya telmihte bulunur. Ancak onun ahlakî hükümlerde doğrudan

doğruya iyi bir Müslüman’da bulunması gereken şartlar üzerinde durduğunu görüyoruz.

Seyrânî’nin eserlerindeki görüşleri, teşbihleri ve ifadeleri klasik saz şiirinin beylik sözlerinden bir

hayli ileri ve şahsîdir. Bunlar çok kere de mizahımsı bir ruh taşır. Biraz evvel yukarıda da ifade

ettiğimiz gibi Seyrânî şiirlerinde; ayete, hadîse, tarihî ve ilmî hadiselere telmihlerde bulunur.

Emsallerine göre o, daha bilgili bir saz şairi ve şiirlerinde entel olarak bir mahbup bulunmayışıdır.

Seyrânî’nin eserlerinden anladığımıza göre onun; genel kültürü oldukça güçlü ve dinî ilimleri de iyi

bilmektedir. Bunu bilhassa şiirlerinde tasavvufî ıstılahları fazlası ile kullanması sebebiyle daha iyi

anlıyoruz. Özellikle onun döneminden önce ve dönemindeki saz şairlerinin tasavvufî temlere fazla

rağbet etmedikleri bilinmekte ise de Seyrânî’nin, dini ilimlerden ve tasavvuftan kopmadığı

görülmüştür. O, belirli bir tarikata bağlı değildir. Bununla beraber onun Nakşibendî olduğu

söylenebilir. Zira onun bu tarikat ile ilgili mısraları, bizim bu kanaatimizi doğrular niteliktedir.

Seyrânî, İslam dinini dondurulmuş bir kalıp olarak kabul etmez. Dinin, herkesin anlayabileceği bir

tarzda anlatılmasını ister. Zira kendisi, hem bir imamın oğludur, hem de aşk badesini camide

içmiştir. Bu bakımdan o, bazı katı hayatın ve hadiselerin üstüne çıkabilmek için Ahmed Yesevî’ye,

hatta Yûnus’a kadar uzanan tasavvufî bir vecde, heyecana kendisini kaptırır.

Seyrânî’nin; Yûnus Mektebi’nin bir müntesîbi olduğunu, peygamberler tarihi ve tasavvufî temleri

de bütün inceliklerine göre iyi kullandığını, bunlardan; ilâhî, münâcaat, na’t ve devriyeler gibi din

ve tarikat konularını ihtiva eden Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı türlerinde oldukça orijinal şiirler

yazdığını biliyoruz. Ama bu şiirlerinde o, hiçbir zaman bir tarikat propogandacısı (Şah İsmâil gibi)

Page 110: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

110

olmadığı gibi, sanatını da kötüye kullanmamıştır. Bu bakımdan Seyrânî, tekke şairlerinden hiç de

aşağı kalmamış ve kendisi müspet ilimler ile millî kültüre de sahip bir şair olarak yetişmiştir.

O, ilâhî aşkın verdiği sonsuz bir coşkunluk içinde lirizm deryasına dalmıştır. Bu yüzden nefesleri

yalnız tekkelerde değil, her çeşit inanıştaki halk toplulukları arasında beste ile yakın yıllara kadar

seve seve okunmuştur. Seyrânî, şiirlerinde kuvvetli bir hayat duygusu taşır. Tasavvuf zevkini de

yaşar. Kırklar meclisinden ilâhî aşkın şarabını içer. Bazı şiirlerinde bir pire, bir şeyhe bağlanmanın

özlemini duyar.

Netice olarak ifade ederiz ki Seyrânî, şiirlerinde Allah’ı çeşitli tasavvufî temler içerisinde anlatır. O,

bu anlatış tarzında, tekke şairlerinin vahdet-i vücûd sistemini kullanır. Ona göre ezelde Tanrı’nın

“zat”ından başka hiçbir şey yoktu. “Ezel”de “bir” ve “tek” olan Allah, “zat” içinde, kendi kendisine

tecellî ederek “kün” emriyle dünyayı yarattıktan sonra kendisi “sır” olmuştur. Yerler, gökler,

yıldızlar; hayır, şer, hâsılı her şey yaratılmış, böylece bir hasret meydana gelmiştir. Kâinattaki her

şey birer “nakış ve suret”ten ibarettir. Hepsinin aslı Allah’tır. Âlemdeki bütün mevcudât, aslında

onun vücududur. Güzellerin yüzündeki göz, balığın içindeki Yûnus, peteğin içindeki bal, şekerdeki

lezzet, gönüldeki fikir ve tedbîr, Ferhad’daki azim, Şîrîn’deki hasret, Leylâ’nın yüzündeki güzellik,

Mecnûn’daki aşk ve vuslat azmi hep odur. Hatta Firavun ile Mûsâ’ya düşman olan da odur.

Türâbî

Ayrıca bakınız->Türabi Kimdir Hayatı Eserleri

Sâlih Baba

Ayrıca bakınız-> Salih Baba Kimdir Hayatı Eserleri

Bitlisli Müştâk Baba

Ayrıca bakınız-> Bitlisli Müştâk Baba Kimdir Hayatı Eserleri

Kıbrıslı Âşık Kenzî

Ayrıca bakınız-> Kıbrıslı Âşık Kenzî Kimdir Hayatı Eserleri

Kaynakça: Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

Page 111: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

111

20. Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı Ve Temsilcileri

XX. asırda, Anadolu’da; her yönüyle kalkınan, değişen, gelişen ve dünyanın her köşesinde gördüğü

bütün bilimsel gelişmeleri ülkemize taşıyan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti dönemi asrıdır. Her

kademedeki, eğitim-öğretim, dünya standartları ölçüsünde, hatta üstünde olarak varlığını

sürdürmektedir. Bu asrın birinci yarısında karşılaştığımız pek çok sıkıntıyı; Mustafa Kemal

Atatürk‘ün önderliğinde, devletin, milleti ile bölünmez bütünlüğü ülküsündeki anlayış ve

çalışmalarımızla başarıya ulaşıp, her yönüyle zafer kazanmışızdır.

Bu asır, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı alanında da başarılı eserler vermiştir. Özellikle, tekke ve

zaviyelerin kapatılması ve mevcut tekke şairlerinin de yeni gelişmeler gösterememesine rağmen,

Cumhuriyet’in ilânını müteakip Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim tercüme ve tefsiri ile

görevlendirdiği Elmalılı Hamdi Yazır ve Mehmed Akif’in bu sahadaki mensur ve manzum

çalışmalarını biliyoruz. Ayrıca bu yüzyılın mutasavvıf şairlerinden; Edip Harabî, Mihrabî, Mehmet

Nuri, Yozgatlı Hüzni, Âşık Molla Rahim, Derûni, Sıtkı, Zeynel Usul Baba, Ferid Kam, Ahmed Nâim,

Ahmed Hamdi Akseki, Yahya Kemal, Kemal Edip Kürkçüoğlu vb.lerini ve eserlerinin

edebiyatımızdaki mühim yerlerini belirtmekte fayda vardır.

Bugün XXI. yüzyıla giren Türkiye ise; daha mutlu, daha huzurlu,

daha büyük bir Türkiye olarak hayatiyetini devam ettiriyorsa, işte o da Cumhuriyet Türkiye’sinin

Mustafa Kemal’le başlayan, bilimsel, fikrî, dini, kültürel, laik, demokratik ve üniter hukuk devletinin

temellerinde iyi oturmuş olmasındandır. Bu bağlamda; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının yayılma

alanını belli bir zaman kesiti ve belli bir coğrafya ile sınırlamak doğru olamaz. Zira bu edebiyat,

yalnız İslam öncesi zaman kesiti ile değil, aynı zamanda İslam öncesini ve sonrasını de günümüze

kadar taşıyabilen, Orta Asya, Anadolu, Balkanlar, Avrupa, Afrika vb. eksenlerinde, kısacası Türk’ün

bulunduğu her dönem ve coğrafyalarda üretilen eserlerin bütününü konu edinmiştir. Netice olarak

ifade etmek isteriz ki, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri; kendi dileklerini, arzularını, ilâhî

heyecanlarını, zikri ve zühdî norm içinde hep tasavvufî vecd ile söylemişlerdir. Bu şairler, millî, dinî

ve beşerî sahada yazdıkları eserlerini Türk toplumunun daha kolay anladığı; tahkiye, tasvir,

mükâleme, nasihat ve hitap, doğrudan doğruya anlatma, tekrir, seci, mecaz vb. anlatım şekilleriyle

de mesajlar vermişlerdir.

Page 112: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

112

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairlerinin şiirlerinde “fikrî unsur” ile “dinî vecd”in ön planda olduğu

ve bunların yalnız bir grubu değil, bütün halkı-cumhur’u hedef alıp Türk toplumunda birleştirici,

bütünleştirici bir rol aldıkları her zaman görülmektedir. Hâlbuki Divân ve Halk şairlerinde bu halkı-

cumhuru değil, belirli grupları hedef kitle olarak seçtikleri için kitleleri birleştirici bir rol

üstlenememişlerdir.

Bu bakımdan Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri; birleştirici-bütünleştirici olgusunu her zaman

vurgulamışlardır. Yani bunlar, dağdaki çobana da, saraydaki devlet başkanına da aynı dil, aynı

muhteva, aynı kültür ile hitap ederek onlar arasında da birleştirici-bütünleştirici rollerini ve

hoşgörü fonksiyonlarını icra etmişlerdir.Bu itibarla Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatı’nın; tarihin

başlangıcından günümüze ve geleceğe kadar olmak üzere bu hoşgörülü yaklaşımlarını, mensubu

bulunduğu Türk milletini atalarının vasiyetlerini de dikkate alıp çağın üstüne taşıyarak fikrî ve zühdî

normlarını da vermeye devam edeceklerini kabul ediyoruz.

Edîb Harâbî

Ayrıca bakınız-> Edîb Harâbî Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Mihrâbî

Ayrıca bakınız-> Mihrâbî Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Mehmet Nuri

Ayrıca bakınız-> Mehmet Nuri Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Yozgatlı Hüznî

Ayrıca bakınız-> Yozgatlı Hüznî Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Âşık Molla Rahim

Ayrıca bakınız-> Âşık Molla Rahim Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Derûnî

Ayrıca bakınız-> Derûnî Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Sıtkı

Page 113: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

113

Ayrıca bakınız-> Şair Sıtkı Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Konyalı Mehmet Yakıcı

Ayrıca bakınız-> Konyalı Mehmet Yakıcı Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Kaynak: Prof.Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri

Tekke Edebiyatı-Dinî-Tasavvufi Halk Edebiyatı Nazım (Şiir) Türleri

Tasavvuf-Tekke Edebiyatı İslamiyet'in ve tasavvuf felsefesinin etkisiyle ortaya çıkmış; İslamiyet'in

yayılmasını sağlamış, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla

halka yayılmaya çalışılmıştır.

Hoca Ahmet Yesevî, Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağı olmuştur.

Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufi eseriyle ve Orta Asya'dan Anadolu'ya gönderdiği öğrencileriyle

Türk tasavvuf edebiyatının XIII. yüzyılda temelleri atılmıştır. Bu edebiyat, Yunus Emre ile en

mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır.

Dinî-tasavvufi Türk edebiyatı (Tekke edebiyatı)nda esas olan sanatlı, süslü söyleyiş değil, dinî-

tasavvufi düşünceyi halka yaymaktır. Şair, içinde bulunduğu tarikatın düşünce sistemini,

felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş

şeyh ve dervişlerdir.

Tekke şiiri, Divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır. Ayrıca hem hece hem aruz

veznikullanılmıştır. Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir.

Dini - Tasavvufi halk edebiyatında şiir türleri şunlardır:

1. İlahi

Allah aşkını konu edinen, Allah'ı övüp ona yalvarmak için yazılan ve söylenen şiirlere ilahi denir.

İlahiler tarikatlere göre farklı isimler alır. İlahiler, Mevlevilerde "âyin", Halvetilerde "durak",

Gülşenilerde "tapuğ", Alevi-Bektaşi tarikatlerinde "deme, nefes", kimi tarikatlerde de "cumhur"

adını alır.

İlahiler, genellikle hece ölçüsünün 7'li, 8'li kalıbıyla söylenir. 11 'li hece ölçüsüyle söylenen ilahiler

de vardır. Dörtlük sayısı 3-7 arasındadır. Kafiye düzeni koşmaya benzer: "abab cccb dddb..." İlk

dörtlüğün uyak düzeni "xbxb" ya da "aaab" şeklinde de olabilir. İlahi denince akla ilk gelen, Yunus

Emre'dir. Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi Mısrî, Aziz Mahmut Hüdayi de ilahiler yazmıştır.

Şol cennetin ırmakları

Akar Allah deyu deyu

Çıkmış islam bülbülleri

Page 114: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

114

Öter Allah deyu deyu

Aydan aydındır yüzleri

Şekerden tatlı sözleri

Cennette huri kızları

Gezer Allah deyu deyu

Yunus Emre var yarına

Koma bugünü yarına

Yarın Hakk'ın divanına

Çıkam Allah deyu deyu

Yunus Emre'ye ait olan bu ilahide dinî konular üzerinde durulmaktadır. "Cennet, Allah, İslam, huri

kızları vb." sözler dinî terimlerdir. Şiir, 8'li hece ölçüsüyle ve dörtlük nazım birimiyle yazılmıştır.

Kafiye düzeni koşmaya benzemektedir: "abab, cccb, dddb" biçiminde uyaklanmıştır. Ahengi

sağlamak için hem kafiyeden hem rediften yararlanılmıştır. Dinî terimler kullanılsa bile yalın bir dil

vardır.

2. Nefes

Bektaşi şairleri tarafından söylenen tasavvuf şiirlerine nefes denir. Bu şiirlerde peygamberimiz Hz.

Muhammet ve Hz. Ali'ye duyulan sevgi işlenir. Ayrıca tasavvuftaki vahdeti vücut (varlık birliği)

kavramı anlatılır. Pir Sultan Abdal, nefesleriyle ünlüdür. Dörtlükler hâlinde hece ölçüsünün 7, 8 ve

11 'li kalıpları ile yazılır. Az da olsa aruzla yazılan örnekleri vardır.

Ey erenler çün bu sırrı dinledim

Huzuru mürşide vardım bu gece

Hakikat sırrını andan dinledim

Evliya erkanın gördüm bu gece

Mürşidim Muhammed bildim yolumu

Rehberim Ali'dir verdim elimi

Tığbend ile bağladılar belimi

Erenler meydanın gördüm bu gece

...

Bu nefes örneği, 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Kafiye düzeni yine koşmanınki gibidir. Ahengi

sağlamada uyak ve rediften yararlanılmıştır. Dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Dörtlükler

arasında anlam birliği vardır. Şiirde peygamberimiz Hz. Muhammet ve Hz. Ali'ye övgülerde

bulunulduğunu, onlara karşı sevginin dile getirildiğini görüyoruz. Demek bu şiir, nefes türündedir.

Zaten bu şiiri, Bektaşi şairi Pir Sultan Abdal yazmıştır.

3. Şathiye:

Dinin ilkelerinden, inançlardan teklifsizce ve alaycı bir dille söz ediyormuş gibi bir izlenim taşıyan

şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu şiirler aslında toplumun ve insanların eleştirisini yapmakla

Page 115: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

115

birlikte tasavvuf kavramlarını anlatır. Genellikle Bektaşî şairleri tarafından söylenir. Bu tarz

şiirlerde tasavvufa bağlı görüşler, şaşırtıcı bir alaycılık içerisinde dile getirilir.

Kullanırsın kanatsızca rüzgarı

Kürekle mi yaptın sen bu dağları

Ne yapıp da öldürürsün sağları

Can verip alırsın sen cancı mısın

Sekiz cennet yaptın sen Adem için

Adın büyük bağışla anın suçun

Ademi cennetten çıkardın niçün

Buğday nene lazım harmancı mısın

Bir iken bin ettin kendi adını

Görmedim senin gibi iş üstadını

Yeşertirsin kurutursun odunu

Sen bağçevan mısın ormancı mısın

.....

Azmi Baba

16. yüzyılda yaşamış olan ve Bektaşi şairi olan Azmi Baba'nın yazdığı bu şiir, şathiye örneğidir.

Şiirde duygu ve düşünceler teklifsizce, alaycı bir söyleyişle dile getirilmiştir. "Kürekle mi yarattın

sen bu dağları / Ne yapıp da öldürürsün sağları / Buğday nene lazım harmancı mısın vb." dizelerde

bu söyleyiş öne çıkmaktadır. Ancak bu söyleyiş, bildiğimiz manada alay anlamına gelmez. Bu şiirde

anlatılanların tasavvufta derin manaları vardır. Şiir, 11 'li hece ölçüsüyle ve dörtlük nazım

birimiyle yazılmıştır. Ahengi sağlamak için uyak ve redif kullanılmıştır.

4. Devriye:

İlahiye benzer tasavvuf şiiridir. Bu şiirler ezelden beri var olan insan ruhunun Allah'tan gelip

tekrar Allah'a dönmesi düşüncesini ele alır.

Cihan var olmadan ketm-i ademde

Hakk ile birlikte yekdaş idim ben

Yarattı bu mülkü çünkü o demde

Yaptım tasvirini nakkaş idim ben

Anasırdan bir libasa büründüm

Nar-ı bad-ı âb- hâkten göründüm

Hayrülbeşer ile dünyaya geldim

Âdem ile bile bir yaş idim ben

Bektaşi Çelebi

Bu şiir devriyenin özelliklerini yansıtmaktadır. Şiirde insanın yaradılışından söz edilmektedir.

Dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Uyak düzeni "abab, cccb..." biçimindedir. Ahengi sağlamak için

Page 116: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

116

redif ve tam uyaktan yararlanıldığını görmekteyiz. Bu şiirde halk şiirine özgü nitelikler ağır

basmaktadır. Yer yer Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanılması İslam etkisini göstermektedir.

5. Nutuk:

Tekke önderlerinin, pirlerin ve mürşitlerin, tarikate yeni girenlere tarikatın adabını, derecelerini

öğretmek amacıyla yazdıkları öğretici şiirlere nutuk adı verilir. 11 'li hece ölçüsüyle söylenir.

Eliftir doksan bin kelamın başı

Var Hakk'a şükreyle beni n'eylersin

Vücudun şehrini arıtmayınca

Yüzünü yumaya suyu n'eylersin

Vücudun şehrini verme gayrıya

Hatır yıkıp güç eyleme gayrıya

Var bir amel kazan Hakk'a yaraya

Hakk'a yaramayan huyu n'eylersin

Pir Sultan Abdal

Pir Sultan Abdal, bu şiirinde tarikatla, tasavvufla ilgili öğütler vermektedir. Dolayısıyla bu şiir,

nutukun özelliklerini yansıtmaktadır.

TEKKE EDEBİYATI

Müellif:

A. AZMİ BİLGİN

Türkler’in İslâmiyet’i kabulünden sonra tasavvufun etkisiyle birçok eser kaleme alınmıştır. Türk

edebiyatının divan ve halk edebiyatıyla birlikte üç ana kolundan biri olan tekke edebiyatına

teşekkülünden günümüze kadar tasavvufun yanında dinî bilgiler de içerdiğinden “dinî-tasavvufî

edebiyat”, tasavvuf ana konuyu oluşturduğundan “tasavvuf edebiyatı”, eserler tekke çevresinde

yazıldığından “tekke edebiyatı”, halk diline yakın bir üslûp kullanıldığından “tasavvufî halk

edebiyatı”, mutasavvıf Türk şairleri tarafından meydana getirildiğinden son yıllarda “Türk tasavvuf

edebiyatı” gibi adlar verilmiştir. Esas kaynağını İslâm tasavvufunun teşkil ettiği tekke edebiyatı halk

edebiyatı ile divan edebiyatı arasında yer alır. Bu edebiyatı halk tasavvuf edebiyatı ve klasik

tasavvuf edebiyatı diye iki kola ayıranlar da olmuştur. M. Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı,

Nihad Sâmi Banarlı ve Şükrü Elçin gibi araştırmacılar tekke edebiyatı ürünlerini Türk halk edebiyatı

Page 117: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

117

geleneğine bağlarken Pertev Naili Boratav ve Umay Günay bu edebiyata halk edebiyatı içinde yer

vermemiştir. Agâh Sırrı Levend, Vasfi Mahir Kocatürk ve Abdurrahman Güzel mutasavvıf şairlerin

hem halk hem divan edebiyatından etkilendiği için tekke edebiyatının Türk edebiyatında müstakil

bir disiplin olarak ele alınması gerektiği görüşündedir. Osmanlı döneminde tekke edebiyatı

ürünlerine estetik bir değer verilmese de bir tür kutsiyet izâfe edildiği anlaşılmaktadır.

Tasavvufta ele alınan konulardan biri varlıktır. Mutasavvıf şairler varlığın esasının “zât-ı mutlak,

vücûd-ı mutlak, hüsn-i mutlak” diye nitelendirilen Allah olduğuna inanmışlardır. Diğer bütün

varlıklar geçici sûretlerdir ve O’nun bir yansıması ya da gölgesidir. Seyrüsülûk ile mânevî açıdan

gelişen insan kendi varlığındaki ilâhî sırrı keşfedip nefsini eğiterek ölmeden önce ölüp Allah’a

ulaşmayı hedeflemelidir. Güzel ameller işleyen, ibadet ve zikirle meşgul olan kişinin gönlünde ilâhî

tecelliler zuhur etmeye başlar. Bütün bu duyuş, düşünüş ve haller tekke edebiyatının konusunu

meydana getirir. Tasavvuf düşüncesinde vahdet-i vücûd anlayışı tasavvufî mahiyette olmayan

şiirleri de etkilemiştir. Çeşitli fikir cereyanlarının hiçbiri İslâmî edebiyatlarda tasavvuf kadar sanata

nüfuz etmemiştir. Bu cereyanın doğuşu ve gelişmesi Arap edebiyatında başlar, buradan Fars

edebiyatına geçer. Mecazi aşk ile hakiki aşk arasında kuvvetli bağlar kuran, ortak mazmunların

bulunduğu bir şiir çizgisinde gelişimini sürdüren tasavvuf edebiyatı Anadolu’da Nesîmî, Kadı

Burhâneddin, Şeyhî gibi şairler vasıtasıyla divan şiirinin doğuşuna zemin hazırlamıştır. İslâmiyet’ten

önce mistik görev yüklenen Türk şairleri Tanrı’ya ilâhiler söylüyor ve yakarışta bulunuyordu.

İslâmiyet’in kabulünden sonra Karahanlılar döneminde yazılan Kutadgu Bilig’deki dört alegorik

şahsiyetten biri olan Odgurmış zâhid bir sûfîyi temsil eder. İslâmlaşma sürecinde bölgeye gelen ilk

zâhidler Odgurmış’ın kişiliğinde yansıtılmıştır (Şeker, s. 348-353). Eserin son bölümünde Türk

tasavvufunun derin bilgi, inanış ve düşünüş unsurlarının dile getirilmesi önemlidir.

Tekke edebiyatının ilk örnekleri Ahmed Yesevî’nin hikmetleriyle ortaya çıkmıştır. Ahmed Yesevî bu

şiirleriyle Taşkent ve Siriderya çevresinde büyük bir nüfuz kazanmış, İslâmiyet’i halkın anlayacağı

bir dille anlatmış, gönüllere hitap ederek İslâmiyet’i büyük kitlelere sunmuştur. Yesevî hem

medrese hem tasavvuf kültürüne sahip olduğu için hikmetlerinde tasavvufî söylemin yanında

Kur’an ve hadislerdeki İslâmî öğretinin de verilmeye çalışıldığı görülmektedir. V. (XI.) yüzyıldan

itibaren Rum abdalları, Kalenderî, Haydarî, Vefâî gibi değişik tasavvufî zümreler Anadolu’ya gelmiş

ve Selçuklular döneminde henüz kurumsallaşmasa da güçlü bir tasavvuf kültürünün oluşmasına

zemin hazırlamıştır. Halkın teşkilâtlanmasında, huzur ve sükûnun sağlanmasında Mevleviyye,

Rifâiyye ve Bektaşîlik gibi tarikatların büyük rolü olmuştur. Bu dönemde Kırşehir ve dolaylarında

Hacı Bektâş-ı Velî, Orta Anadolu’da Yûnus Emre gibi ünlü sûfîler yetişmiştir. Çeşitli tarikatlara

mensup sûfî şairler, VII. (XIII.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da halk topluluklarına

onların anlayacağı dille hitap etmiştir. Tekke ve tarikatların kurulup gelişmesine paralel olarak

Anadolu’da sûfî şairler vasıtasıyla zengin bir tasavvuf edebiyatı teşekkül etmiştir. XIII-XIV.

yüzyıllardaki Türk edebiyatının en önemli özelliği dinî-tasavvufî ağırlıklı olmasıdır. Ahmed Fakih,

Hoca Dehhânî, Şeyyad Hamza, Nesîmî gibi şairlerin eserleri bu türdendir (tekke edebiyatının

Osmanlı dönemindeki gelişmesi için bk. DİA, XXXIII, 559-562).

Muhteva. Tekke şairleri eserlerinde düşüncelerini vahdet-i vücûd anlayışı çerçevesinde anlatmıştır.

Yaratılış, tevhid, peygamberler, tarikat ilkeleri, tasavvuf büyükleri, ilâhî aşk, vecd, insân-ı kâmil,

Page 118: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

118

dünyanın fâniliği, nefis terbiyesi, güzel ahlâk, velâyet, keramet, zikir, sohbet ve halvet tekke

edebiyatının başlıca konularını meydana getirir. Tekke şiirinde sanat endişesinden ziyade içinde

bulunulan halin ve zevkin dışa yansıtılması esastır. Bu edebiyatın doğmasına tekkelerde gelişen

tasavufî düşünce, zikir, âyin ve erkân zemin hazırlamıştır. Yûnus Emre’nin ve Şeyh Galib’in idrak

ettiği hakikat sırrı aslında aynı olmakla beraber biri İç Anadolu’da doğup kırsal kesimin kültürüyle

gelişmiş, diğeri İstanbul’da şehir kültürüyle yetişmiştir. Bunların şiirlerinde ortak terimler bulunsa

da estetik, içerik ve biçim farklıdır. Tekke edebiyatının temel konusu olan ilâhî aşkı beşerî aşktan

ayırt edebilmek için birçok terime, mecaz ve alegoriye yer verilmiştir. Anlaşılması güç tasavvufî

düşünceyi, aşk, heyecan ve tecelliyi birtakım terim ve mecazlara başvurmadan ifade etmek

mümkün değildir. Tasavvuf terminolojisine göre şarap ve mey ilâhî aşk; mug sâlik, derviş ve mürid;

pîr-i mugan mürşid karşılığıdır. Meyhâne tekke ve dergâhın remzidir. Mahbûb ve mâşuk ile Allah

kastedilir. Âşık kendisini ilâhî aşka adamış kimsedir. Bunun gibi zülüf, gîsû, muy, ebrû Allah’ın birlik

sıfatını, esrâr-ı ilâhîyi ifade eder. Şem‘ ilâhî nur, sâkî mürşid, kâse, kadeh ve cam âşığın kalbi, mutrip

ilâhî hakikati öğreten kimsedir. Tasavvufî şiirlerin genellikle füyûzât-ı ilâhiyye olduğu kabul edilir.

Mutasavvıf şair içinde bulunduğu halin tasvirini yapar. Bu şiiri anlamak için tasavvufî âlem

anlayışını kavramak gerekir. Kullanılan dil iç âlemde teşekkül eden hal ile biçimlendiğinden âlem-i

şehâdetin verileriyle karşılaştırıldığında bazan “şathiyyât” denilen ve ilk bakışta anlamsız görünen

şiirler ortaya çıkar.

Osmanlı tezkirecileri eserlerinde tekke şairlerine pek yer vermez. Ancak, “Eş‘ârı tasavvufâne ve

güftârı âşıkānedir” diye tanıtılan bazı mutasavvıf şairler (Mustafa Safâyî, s. 464) bu tezkirelerde yer

alabilmiştir. XVI. yüzyıl tezkire yazarlarından Latîfî sûfîlerin şiirleri için şunları söyler: Velî olan bu

şairler şiirlerinde halk beğensin diye sanat ve hayallere başvurmazlar. Övünmek ve ün kazanmak

için söz söylemezler. Her türlü kötü niyet ve maksattan yüz çevirirler. Bir iş Allah rızası için olursa

ancak o zaman kötü niyet ve maksatlardan arınmış olur. Onların sözleri bütünüyle Cenâb-ı Hak’tan

gelen ilham ve feyizle söylenmiştir. Allah onlara nasıl ilham edip feyiz vermişse hiç değiştirip

bozmadan öylece yazıp tesbit ederler (Tezkiretü’ş-şu‘arâ, s. 119). Tekke şairlerine göre şiir Allah’a

hamdetmeye, Hz. Peygamber’i tavsif etmeye yaramalıdır. Ali Canip Yöntem divan şairini tekke

şairinden ayırırken, “Çoğu hükümdar saraylarına mensup olan, vezirlerin himayesinde yaşayan bu

adamlar ömürlerini itikâfta geçiren dervişler gibi gönüllerinde vecdli, ateşli ‘mistik’ tahassüsler

besleyemezler. Tekke şiirinde tasavvuf bir iman, divan şiirinde bir fantezidir” diyerek tekke

edebiyatında tasavvufun aslî unsur olduğuna vurgu yapar (bk. bibl.).

Tekke edebiyatını daha çok Anadolu coğrafyasında olmak üzere VII. (XIII.) yüzyıldan itibaren çeşitli

tarikatlara, meşrep ve zümrelere mensup sûfî şairlerin manzum, mensur veya manzum-mensur

karışık, ana temasını tasavvuftan alan eserleri oluşturur. Bu süreçte Yûnus Emre, Hacı Bayrâm-ı

Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Akşemseddin, Kemal Ümmî, Aziz Mahmud Hüdâyî, Elmalılı Ümmî Sinan,

Bursalı İsmâil Hakkı, Erzurumlu İbrâhim Hakkı, Kuddûsî gibi Sünnî şairler bu edebiyatın ana kolunu

meydana getirir. Alevî-Bektaşî çizgisini temsil eden tekke şairlerinin önde gelenleri arasında

Kaygusuz Abdal, Hatâî (Şah İsmâil), Muhyiddin Abdal, Yemînî, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Âşık

Viranî, Ali Türâbî Dede, Edib Harâbî gibi isimler bulunmaktadır. Alevî-Bektaşî zümrenin eserlerinde

Hz. Ali, Ehl-i beyt ve on iki imam sevgisi ön plandadır. Bunlarda ilâhî aşk, Allah-Muhammed-Ali

üçlemesi, Âl-i abâ, harflerin sırları, Hz. Hüseyin’i şehid edenlere lânet, tevellâ ve teberrâ gibi

Page 119: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

119

konular işlenir (Gölpınarlı, TDl., XIX/205-210 [1969], s. 361-371). İlk temsilcisi Hacı Bayrâm-ı Velî

kabul edilen Melâmî-Hamzavî zümreye mensup şairlerin başlıca temsilcileri Sârbân Ahmed,

Kaygusuz Vizeli Alâeddin, Hamza Bâlî, İdrîs-i Muhtefî, Lâ-mekânî Hüseyin Efendi, Abdullah Bosnevî,

Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi, Sarı Abdullah, Sun‘ullah Gaybî gibi şairlerdir. Bunlar eserlerinde

vahdet-i vücûdu esas almışlar, aşk ve cezbeye büyük önem vermişlerdir. Bâtınî temayüller Alevî-

Bektaşî şairlere göre daha az, Ehl-i beyt sevgisi ve Şiîlik inançları kuvvetlidir. Zikir, esmâ, taç, hırka,

sülûk mertebeleri gibi terimler şiirlerinde yer almamaktadır (ayrıca bk. a.g.e., XIX/205-210 [1969],

s. 371-375).

Türler. 1. Hikmet. Şairin anlayış ve sezgilerine göre din konularını işleyen şiirlerdir. Hikmet şekil

yönünden eski halk şiirindeki koşuk ve sagulara benzer. Hikmetlerde İslâmiyet’in esasları, tasavvuf

âdâbı, kıyamet halleri, peygamber sevgisi, dervişlerle ilgili menkıbeler anlatılır. Yesevîlik’te şeyhin

sözlerini öğrenmek, okumak ve yaymak gelenek halini almıştır. Aruzla yazılanları olmakla beraber

genellikle 4+3=7, 4+4+4=12’li heceyle dörtlük biçiminde kaleme alınmış olup yarım kafiyeli ve çok

kere rediflidir. Ahmed Yesevî’nin şiirlerinden oluşan eser Dîvân-ı Hikmet adıyla tanındığından Orta

Asya tekke şiiri VI-VII. (XII-XIII.) yüzyıllarda hikmet ismiyle anılmıştır. Yesevî hikmetlerinde günah ve

sevaptan, rahmet ve azaptan, cennet ve cehennemden bahsedildiği için bunlar tekke edebiyatının

zâhidâne şiirleri arasında değerlendirilmiştir.

2. İlâhi. Tanrıyı övmek amacıyla söylenen ya da dinî tasavvufî konuları işleyen şiirlerdir. Tanrı

aşkıyla ilgili duygu ve düşüncelerden oluşan ilâhiler tekke edebiyatında en yaygın nazım

türlerindendir. Bu şiirler başlangıçtan beri “nefes” olarak da adlandırılmıştır. İlâhiler, Allah sevgisi

yanında O’nun gücü ve yüceliği gibi konuların işlenmesi bakımından divan şiirinin tevhid ve

münâcâtlarına benzer. Dinî törenlerde ve dergâhlarda kendine özgü bir makamla terennüm edilir.

Makamla söylenişleri bu şiirlerin yüzyıllar boyu nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşmasına

vesile olmuştur. Erzurumlu İbrâhim Hakkı gazellerine “ilâhinâme” adını vermiş, şiirlerinin Hak

aşkının şerhi olduğunu belirtmiştir. İlâhilerin hem hece hem aruz vezniyle, çoğunlukla koşma veya

gazel biçiminde yazıldığı, aruzla yazan şairlerce bunlara tevhid adı verildiği, ayrıca ilâhilerin bazan

halka çeşitli konuları telkin ettiği kaydedilir (Onay, Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, s. 218-219).

Dörtlük biçimindekiler 7, 8, 11’li heceyle, beyit biçimindekiler 11, 14, 16’lı hece ölçüsüyle yazılır ve

gazel gibi kafiyelenir. İlâhiler tarikatlarda değişik adlarla anılmaktadır. a) Nefes. Anadolu’da bu

kelimeyi ilk defa XIV. yüzyıl şairlerinden Elvan Çelebi babası Âşık Paşa’nın Garibnâme’si, Yûnus

Emre de kendi şiirleri için kullanmıştır (Yavuz, sy. 61 *1999+, s. 40-43). Nefes genellikle Bektaşî ve

Alevîler’in düşüncelerini dile getiren manzumeler olup “dua” anlamına gelir. Sünnî tekkelerinde

makamla okunan dinî manzumelere ilâhi denilmesi yaygınlaşınca Alevî ve Bektaşîler cem, ikrar ve

kurban âyinlerinde okudukları manzumeler için nefes kelimesini tercih etmiştir. Alevîler’in dinî

törenlerinde saz eşliğinde makamla söylenen bu şiirler genellikle sekizli hece ölçüsüyle yazılmıştır.

b) Âyin. Mutasavvıflara has davranışları ifade etmek amacıyla İranlılar tarafından kullanılan bu

terim Mevlevîler’in semâ meclislerinde okuduğu ilâhileri ifade eder; daha sonra semâ meclisi

denilen tasavvufî toplantıların genel adı olmuştur. c) Tapuğ. Gülşenîler’in âyin esnasında okudukları

ilâhiler ve şiirlerdir. d) Durak. Allah’ın yüceliğini, kudretini, sıfatlarını anlatan, genellikle Halvetî

tekkelerinde ve zikrin iki faslı arasında (durak) bir ya da iki kişi tarafından çeşitli makamlarda

okunan serbest bestelenmiş Türkçe manzumelerdir. e) Cumhur. Mevlevî ve Bektaşî dergâhlarından

Page 120: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

120

başka tekkelerde okunan ilâhilerdir; toplu halde okundukları için bu adla anılır.

3. Methiye. Dört halifeyi, sahâbîleri, velîleri öven ve onların ruhaniyetinden istimdadı konu alan

şiirlerdir. Tarikat kurucuları ve pîrleri için yazılan şiirlerle bazı müridlere hitaben söylenen şiirler de

buna dahildir. Halk arasında bu tür şiirlere ilâhi denilirken aruzla yazan şairler bunlara “istigāse”

adını vermiştir. “Selâmnâme” olarak da anılan methiyeleri tekke şairleri maddî bir menfaat

beklemeden kaleme almıştır.

4. Nutuk. Tarikat ulularının eğitici nitelikteki şiirleridir. Tasavvuf ve tarikatla ilgili bilgiler tekkelerde

şeyhler tarafından müridlere daha çok şiirle telkin edilir. Bunlar arasında coşkulu şiirler bulunduğu

gibi didaktik şiirler de vardır. Daha çok Bektaşîliğin gelenek, âdet ve âdâbını öğretmek amacıyla

yazılan nutukların belli bir nağmesi ve özel bir bestesi yoktur; bir anlamda nefeslerin sazsız

söylenenleridir.

5. Devriye. Türk edebiyatında devir nazariyesini işleyen şiirlerdir. Tasavvuf düşüncesinde sudûr ve

tecellî nazariyesine göre maddî âleme düşen bir varlık önce cemad, sonra nebat, daha sonra

hayvan ve insan şeklinde tecelli eder ve nihayet insân-ı kâmil haline gelince Hakk’a vâsıl olur.

Varlığın maddî âleme inişine “kavs-i nüzûl”, yeniden o makama yükselişine “kavs-i urûc” denilir.

Mebde ve meaddan söz eden bu harekete devir adı verilir. Yaratılışı, maddî âleme inişi (seyr-i

nüzûl) anlatan devriyelere “ferşiyye”, tekrar aslına dönüşü (seyr-i urûc) anlatanlara “arşiyye”

denilir. Devriyelere daha çok Bektaşî-Melâmî şairlerin eserlerinde rastlanır. Yûnus Emre, Kaygusuz

Abdal, Nesîmî, Eşrefoğlu Rûmî, Ahmed-i Sârbân, Ümmî Sinan, Seyyid Nizamoğlu, Olanlar Şeyhi

İbrâhim Efendi, Sun‘ullah Gaybî, Erzurumlu İbrâhim Hakkı gibi birçok mutasavvıf şair devriye

kaleme almıştır. Devriyeler genelde manzum olup destan, koşma, ilâhi ve nefes biçiminde yazılır.

Niyâzî-i Mısrî’nin mensur devriyesi bulunmaktadır.

6. Mersiye. Din ve tarikat ulularının vefatından duyulan üzüntüyü dile getiren, meziyetlerini

anlatan, bu arada dünyanın geçiciliğini vurgulayan şiirlerdir. Daha çok Alevî-Bektaşî şairleri

tarafından yazılan mersiyelerde bir taraftan Ehl-i beyt sevgisi ifade edilirken diğer taraftan Hz.

Hüseyin’in şehâdetinden duyulan üzüntü dile getirilir ve bunlar “maktel” (maktel-i Hüseyin) olarak

adlandırılır. Bu şiirler, muharrem ayında tekkelerde yapılan âyinlerde mûsiki eşliğinde topluca veya

mersiyehanlar tarafından okunduğu için “muharremiyye” adıyla da anılır.

7. Şathiyyât. Sûfîlerin belli mertebelerin sırlarını anlattıkları, rumuzlarla örtülü, cezbeli, kalbî ve

hissî sözleridir. Bu şiirler aklî değil hissî olduğundan melekûtî âlemden habersiz bulunanlar

tarafından yadırganır. Şathiyeler hakikatin dolaylı ve mecazen söylenmiş biçimidir. İlk bakışta

anlamsız gibi görünen, fakat şerhedilince mânası ortaya çıkan ve tasavvufî aşk halinin sarhoşluğu

ile söylenen bu sözler ciddi bir düşüncenin alaycı bir dille ifadesidir. Yûnus Emre, Seyyid Nesîmî,

Eşrefoğlu Rûmî, Kaygusuz Abdal, Lâmiî Çelebi, Elmalılı Ümmî Sinan, Niyâzî-i Mısrî, Bolulu Himmet

Efendi, İdrîs-i Muhtefî, Azmi Baba, Azbî Mustafa, Hayretî, Şeyh Verdî, Seyrânî, Edib Harâbî gibi

şairler bu tür şiirler yazmıştır. Tekke şairleri ayrıca tevhid, münâcât, hamdiyye, na‘t, mevlid,

mi‘racnâme/mi‘râciyye, hicretnâme, istimdatnâme, şefaatnâme (istişfâ), menâkıbnâme,

velâyetnâme, düvâz/düvâzdeh, salâtnâme/tasliye, hayretnâme, vücudnâme, ibretnâme,

Page 121: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

121

faziletnâme, buyruk, nasihatnâme/pendnâme, işretnâme/sâkînâme, nevrûziyye, ramazâniyye,

tarikatnâme, sülûknâme, vasiyetnâme, kıyametnâme, mahşernâme gibi mensur ve manzum

eserler kaleme almıştır (ayrıca bk. Güzel, s. 587-750).

Vezin-Kafiye. Tekke edebiyatında sanat endişesi ön planda olmadığı için vezin ve kafiye konusunda

oldukça serbest hareket edilmiştir. Bu yüzden vezin ve kafiyelerde çeşitli kusur ve aksaklıklar

görülür. Ahmed Yesevî Orta Asya’da, Yûnus Emre Anadolu’da şiirlerinde hem hece hem aruz

veznini kullanmıştır. Bazı tekke şairleri divanlarında yalnız aruz veznine yer vermiş olsa da çoğunluk

hem heceyle hem aruzla yazmıştır. Bir kısım şiirler, meselâ “mefâîlün mefâîlün feûlün” vezninde

olduğu gibi hem aruz hem hece ölçüsüne uymaktadır (4+4+3=11’li hece). Yûnus Emre, Kaygusuz

Abdal, İbrâhim Gülşenî, Aziz Mahmud Hüdâyî, Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi, Sun‘ullah Gaybî,

Niyâzî-i Mısrî gibi şairler her iki vezinle şiirler kaleme almıştır. Tekke edebiyatında aruzun en çok

kullanılan vezinlerinden biri “fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün”dür. Hezec ve recez bahirleri de bu

şairlerin itibar ettiği aruz kalıplarıdır. Beyit biçiminde yazılan şiirlerde genellikle on birli, on dörtlü,

on altılı; dörtlüklerle yazılanlarda yedili, sekizli, onlu ve on birli hece ölçüsü kullanılmıştır. Dörtlükle

olanlarda koşma, beyitle yazılanlarda gazel-kaside kafiye düzeni benimsenmiştir. Genellikle 4+3,

4+4, 5+3, 6+4, 4+4+3, 6+5 gibi değişik duraklara yer verilir. Divan şiirinde kabul görmeyen kulak için

kafiyeyi tekke şairleri çok kullanmış, halk şairleri gibi kafiye de hafif bir ses benzerliğini yeterli

görmüştür. Divan şiirinde üzerinde durulan aynı türden, aynı dilden kelimelerin kafiyelenmesi gibi

kurallar burada pek gözetilmez. Tekke şiirinde yarım, tam, zengin ve cinaslı kafiyeler kullanılmıştır.

Redif de âhengi sağlamak, ses güzelliğini yansıtmak için tekke şairlerinin çok sık başvurduğu

unsurlardan biridir.

Nazım Şekilleri. 1. Gazel. Divan şiirindeki tür özelliğiyle değil vezin ve kafiye dizilişiyle kümelenişi

esas alınıp tekke şiirinde de kullanılan gazel daha çok musammat haline getirilmiş ve koşmaya

yaklaştırılmıştır. Başta Yûnus Emre ve Niyâzî-i Mısrî olmak üzere birçok tekke şairi musammat

gazeller yazmıştır. Bu şiirlere tekke edebiyatında ilâhi adı verilir. Gazellerde tasavvuf, hikmet, ilâhî

aşk işlenir; Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye bağlılık dile getirilir. Edirneli Kabûlî Mustafa Efendi,

Dimetokalı Vahdetî, Nigârî gibi tekke şairleri divan şiiri tarzında da gazeller yazmıştır. 2. Kaside.

Tevhid, münâcât ve na‘tlar yanında dört halife, Ehl-i beyt ve on iki imam, tarikat ve din büyükleri

için yazılan methiye ve mersiyeler genellikle kaside biçimindedir. Bolulu Himmet Efendi ve Mustafa

Mânevî gibi münâcât, tevhid ve na‘tlarını gazel tarzında yazan şairler de vardır. Bu türler için

murabba, terkibibend, terciibend vb. nazım şekilleri de kullanılmıştır . 3. Mesnevi. Türk şairleri en

çok Ferîdüddin Attâr , Nizâmî-i Gencevî ve Molla Câmî’nin mesnevi tarzında eserleriyle Mevlânâ

Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sinden etkilenmiştir . Yûnus Emre’nin Risâletü’n-nushiyye’si,

Gülşehrî’nin Mantıku’t-tayr’ı, Âşık Paşa’nın Garibnâme’si, Muhyî’nin İbtidânâme Tercümesi, Pîr

Muhammed’in Tarîkatnâme’si, Elvân-ı Şîrâzî’nin Tercüme-i Gülşen-i Râz’ı, Ârif’in Mürşidü’l-ubbâd

ile Nüsha-i Âlem’i, Ahmed Hayâlî’nin Ravzatü’l-envâr’ı, Şemseddin Sivâsî’nin Gülşen-âbâd’ı ve

Süleyman Zâtî Efendi’nin Sevânihu’n-nevâdir’i bunlar arasında sayılabilir. Mesnevilerde tevhid,

seyrüsülûk, nefis terbiyesi, din ve tarikat büyüklerinin hayat hikâyeleri, ilâhî aşk, cezbe, vuslat vb.

konular işlenmiştir. 4. Murabba. Murabbalar daha çok dinî ve didaktiktir. Niyâzî-i Mısrî, Sun‘ullah

Gaybî, Abdülahad Nûri, Bîçâre, Bolulu Himmet, Mustafa Mânevî, Sezâî-yi Gülşenî gibi tekke

şairlerinin divanlarında murabba şeklinde çeşitli şiirler mevcuttur. 5. Rubâî. Halk şiirinin dörtlük-

Page 122: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

122

mânilerine benzer. Genellikle hakîm, filozof ve sûfî şairlerin bir düşünceyi, felsefî bir görüşü, bir

tasavvuf heyecanını dört mısralık nazım kalıbı içinde söylemek için başvurdukları nazım biçimidir.

Tekke şairleri arasında rubâî pek kullanılmamıştır. Lâmekânî Hüseyin Efendi, Aziz Mahmud Hüdâyî,

Erzurumlu İbrâhim Hakkı gibi tekke şairlerinin divanlarında rubâî nazım şekliyle yazılmış şiirler

bulunmaktadır. 6. Koşma. Tekke edebiyatında heceyle yazılan ilâhiler (nefes, nutuk) koşma nazım

şekliyledir. Devriyeler de koşma ile yazılabilir. Yûnus Emre’nin ilâhilerinin musammat gazel değil

koşma tarzında yazıldığını ileri sürenler varsa da bu doğru değildir. Daha sonraki tekke şairleri

heceyle yazdıkları şiirlerde en çok koşma nazım biçimine yer vermiştir. 7. Mâni. Hatâî, Muhiddin

Abdal, Lala Sultan, Kāsımî gibi tekke şairleri tarafından kullanılmıştır. Tekke şairleri yazdıkları

mânilerin ilk mısralarında adlarını veya mahlaslarını verirler. Tekke edebiyatında terkibibend,

terciibend, müstezad, kıta, tuyuğ, nazım, beyit, muhammes, müseddes, müsemmen, muaşşer gibi

divan edebiyatından alınmış nazım şekilleriyle de şiirler yazılmıştır.

Dil ve Anlatım. Tekke şiirinde divan şiirinin sanatlı ve ağır dili kullanılmadığı gibi halk şairlerinin

mahallî diline de yer verilmemiştir. Tekke edebiyatına dair eserlerde başta tasavvuf terimleri olmak

üzere çeşitli atasözleri ve deyimlere, mahallî kelimelere rastlanır ve genellikle telkin edici bir üslûp

kullanılır. Bu edebiyatın dili bazan halk edebiyatına, bazan divan edebiyatına yaklaşmaktadır.

Şairler Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerden örnekler de verir. Dede Ömer Rûşenî gibi divan şiiri

geleneğinden ayrılıp tasavvuf yoluna girmekle birlikte bu gelenekten bütünüyle uzaklaşmayan

şairler yanında Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi ve Sun‘ullah Gaybî gibi anlaşılması güç tasavvufî

konuları sade bir Türkçe ile ifade eden şairler de vardır. Tekke edebiyatı bünyesinde divan

edebiyatını, âşık ve halk edebiyatlarını benimsemiş şairler bulunduğundan bu edebiyatın vezin,

nazım şekilleri ve mecaz, teşbih, istiare gibi sanatlar bakımından kendine özgü bir alanı yoktur

(Kurnaz, İlmî Araştırmalar, sy. 10 *2000+, s. 165-168). Mutasavvıf şairler şiiri tecellî-i ilâhî olarak

görmüş ve kendilerine özgü sembolik bir dil geliştirmiştir. Tekke şairleri öğüt vermeye başlamadan

önce dikkat çekmek için çeşitli hitap unsurları da kullanmıştır. Ahmed Yesevî, Yûnus Emre ve Pîr

Sultan bu hitap tarzına sıkça başvurmuştur. Tekke edebiyatında kullanılan bir başka tarz doğrudan

anlatımdır. Bu edebiyatın mensupları anlatacakları konuyla ilgili çeşitli sorular sorar ve bunları yine

kendileri cevaplandırır. Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Kaygusuz Abdal, Niyâzî-i Mısrî gibi mutasavvıflar

sorulu-cevaplı yönteme başvuran şairlerdendir. Tekke edebiyatında devriye, menâkıbnâme,

velâyetnâme, gazavatnâme türü eserlerde tahkiye üslûbu kullanılırken tabiat, evren, âhiret,

cennet, cehennem gibi konularda tasvir yoluna başvurulmuştur. Öte yandan tekke şiirinde edebî

sanatlar da kullanılmış, ancak hiçbir zaman tasannua düşülmemiştir. Mutasavvıf şairlerin şiirleri

mecaz, teşbih ve istiarelerle doludur. Başta âyet ve hadisler olmak üzere çeşitli kıssalara ve olaylara

telmihler yapılmıştır. Bu arada tekrir ve iktibaslara da yer verilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA

Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 119, 121-122;

Sunullâh-i Gaybî Divânı (haz. Bilal Kemikli), İstanbul 2000, s. 79-94; Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire

(haz. Pervin Çapan), Ankara 2005, s. 464; M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar

(İstanbul 1919), Ankara 1984, s. 341-357, ayrıca bk. tür.yer.; Sadettin Nüzhet *Ergun+, Bektaşî

Şairleri, İstanbul 1930; İsmail Habip *Sevük+, Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1942, s. 222-232; Abdülbâki

Gölpınarlı, Alevî-Bektâşî Nefesleri, İstanbul 1963; a.mlf., “Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları”,

Page 123: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

123

TDl., XIX/205-210 (1969), s. 357-423; Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, Ankara 1969, s. 61,

85; Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Tarihi, İstanbul 1971, I, 42-45, 92-97, 126, 216, 276-

281, 285; Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divânı I: İnceleme, Ankara 1990, s. 47-73; a.mlf. – Cemâl

Kurnaz, Türk Edebiyatında Şathiyye, Ankara 2001; Cemâl Kurnaz, Divan Edebiyatı Yazıları, Ankara

1997, s. 19-22; a.mlf., “Bütün Şairler Büyük Tek Bir Şiiri Oluşturmak İçin Faaliyet Göstermişlerdir”,

İlmî Araştırmalar, sy. 10, İstanbul 2000, s. 165-168; Ali Canip Yöntem, “Divan Edebiyatının Bir

Cephesi”, Hayat, nr. 6, 6 Kânunusâni 1927, s. 103-104’ten naklen, Prof. Ali Canip Yöntem’in Eski

Türk Edebiyatı Üzerine Makaleleri (haz. Ahmet Sevgi – Mustafa Özcan), İstanbul 1996, s. 9; Ahmet

Talât Onay, Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1996, s. 218-219, 225,

246, 249; a.mlf., Türk Şiirlerinin Vezni (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1996, s. 52; Kenan Erdoğan,

Niyâzî-i Mısrî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanı, Ankara 1998, s. XCV-CXII; Mehmet Yardımcı,

Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, Ankara 1998, s. 341-370; Suat Batur,

Açıklamalı-Örnekli Türk Halk Edebiyatı, İstanbul 1998, s. 267-284; Rıza Tevfik’in Tekke ve Halk

Edebiyatı ile İlgili Makaleleri (haz. Abdullah Uçman), Ankara 2001, s. 482; Erman Artun, Dinî-

Tasavvufî Halk Edebiyatı, Ankara 2002; a.mlf., Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı Metin Tahlilleri,

İstanbul 2010; Ömür Ceylan, “Tasavvufî Edebiyat”, Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası

Edebiyat Tarihi, Ankara 2004, IV, 159-195; Ahmet T. Karamustafa, “Yesevîlik, Melâmetîlik,

Kalenderîlik, Vefâîlik ve Anadolu Tasavvufunun Kökenleri Sorunu”, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf

ve Sufiler (haz. Ahmet Yaşar Ocak), Ankara 2005, s. 61-88; Abdurrahman Güzel, Dinî-Tasavvufî Türk

Edebiyatı, Ankara 2006; Bahar Akpınar, “Tasavvufî Halk Şiiri”, Türk Edebiyatı Tarihi (haz. Talât Sait

Halman v.dğr.), Ankara 2006, I, 630-660; Azmi Bilgin, “Cumhuriyet Döneminde Saray, Halk ve

Tekke Edebiyatı Ayrımı”, Eski Türk Edebiyatına Modern Yaklaşımlar II, İstanbul 2008, s. 40-57;

a.mlf., “Osmanlı Şiir Geleneğinde Türk Tasavvuf Şiirinin Yeri”, TDED, XXXI (2004), s. 17-24; a.mlf.,

“Tasavvuf ve Tekke Edebiyatı”, İlmî Araştırmalar, sy. 1, İstanbul 1995, s. 61-82; a.mlf., “Türk

Tasavvuf Edebiyatı Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, V/10, İstanbul 2007, s. 331-

352; a.mlf., “Osmanlılar *Tekke Şiiri+”, DİA, XXXIII, 559-562; Fatih M. Şeker, İslâmlaşma Sürecinde

Türklerin İslâm Tasavvuru, Ankara 2010, s. 348-353; Bilge Seyidoğlu, “Halk Şiirinde Tasavvuf”,

TDEAD, sy. 2 (1983), s. 134-147; Yakup Şafak, “Tasavvufî Şiirde Mecazî Anlatım”, Yedi İklim, VIII/59,

İstanbul 1995, s. 10-14; Kemal Yavuz, “Edebiyatımızda Gezen Nefesler”, Tarih ve Medeniyet, sy. 61,

İstanbul 1999, s. 40-43. https://islamansiklopedisi.org.tr/tekke-edebiyati

Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı

Dini tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen bir edebiyattır.

Bu edebiyatın konusu; “Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud” düşüncesidir.

Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır.

Dili halkın anlayabileceği bir dildir.

Page 124: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

124

Tekke şairlerinin çoğu, tarikatlardan yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.

Tekke şairleri, cehennemden korkutmayı değil;aşk yoluyla Allah’ı sevdirerek, insanları

Allah’a yaklaştırma yolunu seçmiştir.

“Tevhid inancı, peygamber sevgisi, ahlak, iyilik, dinle ilgili konular,ölüm vb.” temalar

işlenmiştir.

Tekke edebiyatı nazım türlerinin başlıcaları şunlardır: “İlahi, nefes, nutuk, deme, tapuğ,

şathiye, devriye”

Şiirlerin besteli olması etki alanını genişletir.

Tekke şairleri çoğunlukla bilgin kişilerdir.Çağın bütün ilimlerini bilirler.

Din ve tasavvufla ilgili tüm kahramanlar, efsaneler, timsaller sık kullanılır.

A- Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

İLAHİ

Allah’ı övmek ve ona yalvarmak için yazılan şiirlere denir. Özel bir ezgiyle okunur.

Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir.

Divan şiirindeki tevhid ve münacaatın Halk şiirindeki karşılığıdır.

İlahiye Mevleviler “ayin”; Bektaşiler “nefes”; Gülşeniler “tapuğ”; Halvetiler “durak”; diğer

tarikatlar “cumhur” adı verir.

En ünlü şairi Yunus Emre’dir.

NEFES

Bektaşi şairlerinin söyledikleri şiirlere denir.

Allah’a ulaşma yolları, mürşide duyulan hayranlık, müridliğin adabı gibi konularda yazılır.

Tasavvuftaki Vahdet-i Vucud düşüncesi anlatılır.

Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söyler.

Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslup vardır.

NUTUK

Page 125: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

125

Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini ve tarikat adabını

öğretmek için söyledikleri şiirlerdir.

DEVRİYE

Devir kuramını anlatan şiirlere denir.

Yaradılış felsefesini işler.

ŞATHİYE

İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.

Görünüşte saçma sanılan bu şiirler, gerçekte tasavvuf ile ilgilidir.

HİKMET

İnsanlara Allah inancını aşılamak ve İslam’ı öğretmek amacıyla Ahmet Yesevi’nin yazmış

olduğu tasavvufi şiirlerdir.

DEME

Alevi tarikatiyle ilgili temaları işleyen şiirlerdir.

Halk şiirinde aruz ölçüsüyle düzenlenmiş şiirler de vardır.

Bunlar Divan edebiyatının Halk edebiyatına etkisiyle oluşmuştur.

Halk edebiyatında özel bir adla anılan ve aruzla oluşturulan bu yoldaki nazım biçimleri

şunlardır:Divan(divani), selis, semai, kalenderi, satranç, vezn-i ahar.

B- Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı Sanatçıları

AHMET YESEVİ

Tekke şiirinin kurucusudur.

Yesevi tarikatini kurmuştur.

Halk dilini coşkulu bir lirizmle, özentisiz bir söyleyişle kullanır.

Page 126: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

126

Tasavvuf prensiplerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Şairlik iddiası içinde değildir.

İnançla ilgili fikir ve duygularını halka daha iyi duyurabilmek için şiir söyler.

Şiirlerini hece ölçüsü ve halk edebiyatı nazım biçimleriyle yazar.

”Divan-ı Hikmet” adlı eseri vardır.

HACI BEKTAŞ-I VELİ (1209-1270)

13.yy’da yaşamıştır,Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur.

Ahmet Yesevi’den ders almıştır.

A.Yesevi’nin isteğiyle Anadolu’ya gelmiştir.

Orhan Gazi’ye düzenli ordu kurma fikrini benimsetmiştir.

Yenilikçi ve yol göstericidir

Ondaki sevginin kaynağı Allah sevgisidir.

Bilinen en önemli eseri “Makâlât” tır. “Sohbetler, sözler” anlamına gelir.

Eserde “Hz Adem’in yaratılışı, Şeytan ve Şeytani işler, Allah’ın birliği” gibi konuları ele

alınmıştır

YUNUS EMRE (1249-1322)

Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir.

Şiirlerindeki bilgilerden ümmî olduğu çağrışımı anlaşılmaktadır.Bazı kaynaklarda ise iyi bir

eğitim aldığı söylenir.

Hayatı efsanelerle örülmüştür.

Tekke edebiyatının en güçlü, en büyük şairidir.

Halk dilini özentisiz, coşkulu bir şekilde kullanmıştır.

Türk diline dinamik bir anlatım yeteneği katmıştır

Şiirlerinin özünde derin bir Allah ve insan sevgisi, tasavvufa bağlılık görülür.

Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır.Lirik bir şairdir.

Page 127: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

127

Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır.

İşlediği konular yönüyle evrenseldir. Her sınıfı, ırkı; her dini sınırsız bir hoşgörüyle kucaklar.

Şiirlerinde “Allah aşkı,sevgi,ölüm, varlık-yokluk” kavramlarını işler.

Eserleri: Divan, Risaletü’n- Nushiye

HACI BAYRAM VELİ(1352-1429)

Güçlü bir medrese eğitimi görmüştür.

Bayramiye tarikatinin kurucusudur.

Mutasavvıf bir halk şairidir.

Hece ölçüsüyle söylediği manzum “Nutuk”u önemlidir.

Şiirlerinde Yunus Emre’nin söyleyiş özelliği görülür.

KAYGUSUZ ABDAL(15.YY.)

Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusu sayılır.

Yunus Emre’nin etkisinde hem hece hem de aruzla şiirler yazmış; bunları “Kaygusuz Abdal

Divanı” nda toplamıştır.

Nükteli ve iğneli bir dili vardır.

Şiirlerinde hicivli,mizahlı, yer yer sembollerle tekerlemeli bir övgü içerisinde hem sofularla

hem de insanlık kusurlarıyla alay eder.

İyi bir öğrenim görmüştür.

Kimi şiirlerinde “Sarayi” mahlasını kullanmıştır.

Nesirle yazılmış eserleri de vardır: “Budalaname”. Diğer eserleri:

Mugalaatname/Mu(i)glataname, Esrar-ı Huruf, Cefriyye-i Kaygusuz (fal kitabı)

EŞREFOĞLU RUMİ( ? -1409)

15.yy. tasavvuf şairlerindendir.

Hacı Bayram Veli’ye derviş ve damat olmuştur.

Yunus Emre’nin izinde yürümüş, hem aruz hem heceyle şiirler yazmıştır.

Page 128: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

128

Bir divanda topladığı şiirlerinde tasavvuf ilkelerini yaymaya çalışmıştır.

Page 129: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

129

Aşıklık Geleneği ve Aşık Edebiyatı / Doç. Dr. Erman Artun

Aşıklık geleneği, Türk kültüründe önemli bir yer tutmaktadır. Âşık, bulunduğu toplumun

sözcüsüdür. Âşıklık geleneği, yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, belirli kuralları

olan, şiirin kalıcı ve etkileyici özelliğinden yararlanarak kuşaktan kuşağa aktarılan bir değerler

bütünüdür. Âşık edebiyatı sözlü gelenekte yaşatılan bütün ürünlerle beslenir. Âşık şiirinin özünde

bağlı bulunduğu kültüre ait örnek değerler ve ahlak anlayışı yatar. Din, gelenek ve güncel yaşam,

âşık edebiyatını besleyen diğer kaynaklardır.

Âşık edebiyatı, kendisini besleyen bütün kaynakların yönlendirmesi ve mutlak güzelliğe ulaşma

çabası ile ilahi aşkı, dînî-tasavvufî şiirlerle yüceltir, günlük yaşamın özelliklerini ve beğenisini över,

acılarını dramatik dille vurgular, toplumsal ve kişisel çarpıklıkları taşlamalarıyla gözler önüne serer.

Anadolu insanının dünya görüşünün yanı sıra estetik modeller de bu ürünlerde temsil edilir.

Âşıklar, sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği

birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere "âşık", bu söyleme biçimine "âşıklık-

âşıklama", âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de "âşıklık geleneği" adını veriyorlar.

Aşıklık geleneğindeki tanımlamaya göre aşıklar; saz çalıp çalamama, atışma, karşılaşma yapıp

yapamama, doğaçlama şiir söyleyip söyleyememe, usta-çırak ilişkisi içinde yetişip yetişememe vb.

gibi geleneksel ölçülerle birbirlerinden ayrılırlar. Aşıklık geleneğinin oluşmasında ve bu gelenek

içinde yetişen aşıkların şekillenmesinde geçmişten günümüze kalan tarihi ve kültürel mirasın

önemli bir rolü vardır.

Âşıklık Geleneği, Âşık

Edebiyatının Oluşumu ve Gelişimi

İslâmiyet öncesi Türk edebiyatı hakkında bilebildiklerimiz kadar bilemediklerimiz vardır. Türklerin,

İslâmiyet öncesi dönemlerde dinî inanışlarını yerine getirirken yaptıkları törenlerde ozanların da

bulunduğunu kaydeden Köprülü, bu sanatçıların toplumda önemli bir yerleri olduğunu

belirtmektedir.1

Fuat Köprülü, İslâmiyet öncesi Türk edebiyatını tanıtırken genel sürek avlarından ve şölenlerden

sonra ozanların kahramanlık konulu destanlar okuduğunu incelemelerinde yazarak Türk

edebiyatının, Türk kültürü içindeki sürekliliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca ozanların orduda çeşitli

sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunmak gibi işlevlerinin olduğunu öğreniyoruz.2 Dinî-tasavvufî

halk edebiyatının oluşumundan sonra da tekkelerle bağı bulunan ordu âşıklarının, ozanların

görevlerini üstlendiklerini biliyoruz.

Âşıklar hakkında yeterli kaynak yoktur. Şeriye sicillerinde çok kısa da olsa âşıklar hakkında bilgilere

rastlanır. Ayrıca Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde de âşık adlarına rastlanır. Bektaşî tekkelerinde

Page 130: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

130

tutulan defterler ve cönkler, düzenli değilseler de kaynaktır.3 Bu alanda önemli kaynaklar olarak

şairnameleri gösterebiliriz: "Şairnameler, âşıklar tarafından genellikle on bir hece ile

yazılan/söylenen, çağdaşı yahut kendilerinden önce yaşamış olan aşıkların mahlaslarına ve onları

niteleyen birtakım niteliklerine yer verilen şiirlerdir.

Âşıklar, "Âşıklara Methiye, Âşıklar Destanı, Âşıklar Serencâmı, Âşıknâme, Ozanlar, Ozanlar Şiiri,

Tekerleme, Şairler Destanı, Şairnâme", gibi adlarla anılan şairnameler, divan şairlerinden bahseden

Şuarâ Tezkireleri kadar olmasa da aşıkların memleketi, adı, tarikatı, fiziki ve ruhi yapısı gibi

niteliklerini yansıtmaları, asıl önemlisi de bir aşığın başka aşık tarafından değerlendirilmesi

bakımından önem kazanırlar. Sözü edilen aşığa ait ipuçları bir araya getirildiğinde, o aşık hakkında

yeni bilgiler elde edilebilir. Ayrıca, hangi aşıkların kendisinden sonraki aşıklarca tanındığını ve

şöhret bulduğunu, hangi niteliklere sahip olduğunu bu eserlerde görebiliriz. Şairnâmelerde, sözü

edilen belli bir aşığa ait ipuçları bir araya getirildiğinde, o aşık hakkında yeni bilgiler elde etmek

mümkündür.4

Osmanlı tarihçileri, âşıkları gerçek âşık kabul etmedikleri için eserlerinde onlara yer vermezler. 16.

yüzyıl tarihçilerinden Mustafa Ali, ilk Osmanlı padişahları zamanında yetişen "varsağı"

söyleyicilerinden söz ederse de onları şairden saymaz. Divan edebiyatının ana kaynaklarından biri

olan tezkirelerde divan şairleri konu edildiği halde nadiren âşıklardan söz edilir.5 2. Murat'ın

sarayında bir ziyafette bulunan seyyah Betrandon de la Broquiere'nin halk şairlerini dinlediğini

öğreniyoruz.6

Anadolu'da yeni bir kültür senteziyle oluşan Türk edebiyatı, divan edebiyatı, âşık edebiyatı, dinî-

tasavvufî Türk halk edebiyatı gibi disiplinlere ayrılmasına rağmen aynı kültür kaynaklarından

besleniyordu. Bunlar; Kuran ve hadisler, peygamber ve evliya menkıbeleri, tasavvuf, Şehname,

Arap, Fars ve Hint edebiyatlarından aktarılan çeşitli eserler ve bunlara ek olarak yerli ve millî

malzemelerdi. Bu ortak malzemenin edebiyata yansıyış biçimi Anadolu'da farklı edebiyat

disiplinlerinin doğmasına neden oldu. Fakat sanatçıların hayatı algılayışları çok farklı değildir.7

12. yüzyılda Türkistan'da ortaya çıkmış ilk Türk tarikatı olan "Yesevîcilik" ile İslâmî bilgi, ahlâk ve

tasavvuf prensiplerini geniş halk kitlelerine öğretip telkin eden Ahmet Yesevî ve halifeleri olmuştur.

Yesevîcilik düşüncesine bağlı derviş ve ozanlar, 11. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya geldiler. 13.

yüzyılda Anadolu'daki siyasî ve ekonomik çöküntü ortamında dinî-tasavvufî düşüncelerle beslenen

bir zemin üzerinde Mevlâna ve Yunus Emre gibi iki büyük sanatçı yetişti. Klasik İslâm kültürüne

bağlı Mevlâna, Farsça yazdığı şiirlerle aydın çevrelerde, Yunus ise Türk diliyle yazdığı şiirlerle halk

çevrelerinde büyük etki bıraktı. Bu dönemde dinî konular dışında şiir söyleyen ozanların yanı sıra

dinî-tasavvufî düşüncelerini tekkeler çevresinde sistemli bir şekilde yaymaya çalışan birtakım

dervişlerin yeni bir şiir yarattığını görüyoruz.

Bu tarzın ilk ve en büyük şairi Yunus Emre'dir. Yunus Emre, divan, âşık ve tekke edebiyatlarını

etkilemiştir. Tanzimat'tan beri halk edebiyatı olarak adlandırılan edebiyat üç farklı biçimde

şekillenmiştir. Türklerin ilk anayurtları olan Orta Asya Türk edebiyatı geleneği, İslâmiyet, Anadolu

kültürü, Arap-Fars kültürü içinde yeni ihtiyaçlara, talep ve zevklere göre gelişmiş ve yeniden

Page 131: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

131

şekillenmiştir. Türk halk edebiyatı, Osmanlı kültürünü şekillendiren bütün kaynaklardan

beslenmiştir. Bunlar: Kur'an, hadisler, peygamber ve evliya hikâyeleri, tasavvuf ve tarikatlar, İran

ve Arap edebiyatlarından tercüme edilen divan edebiyatı yoluyla halk edebiyatına aktarılan eserler

ve sözlü kültürün taşıyıcılığıyla beslenen yerli, millî malzemelerdir.8

Hicretin ilk yüzyılından itibaren bir züht ve takva anlayışı içinde ortaya çıkmaya başlayan tasavvuf

hareketi, miladi 9. yüzyıldan sonra geniş ve renkli bir düşünce sistemi olmuştur. XI. yüzyılda

tarikatların kurulmasıyla tasavvuf bütün İslâm alemine yayılmıştır.9 Türklerin İslâmîyet'i kabul

ettikleri 9. yüzyıldan Tanzimat'a kadar süren edebiyatlarında ortaya konulan eserlerin ortak niteliği

dini öz taşımalarıdır. İslâmiyet sonrası gelişen bütün edebiyatlarda İslâmî dünya görüşü hâkimdir.

Âşık edebiyatı da yazdığı ve beslendiği kültür birikimi nedeniyle din dışı karakter taşımaz. Ortak

coğrafyada yaşayan insanların duygu ve tasaları, değer yargıları bir birikim sonucu oluşur.10

Türk edebiyatı, İslâmiyet'in kabulünden ve orta dönem Türk tarihindeki siyasî-sosyal gelişme ve

değişmelerinden dolayı iki farklı biçimde şekillenmiştir. Bunlar; Arap-Fars geleneklerine dayalı

olarak doğup, gelişme süreci içinde millileşen divan edebiyatı ve Türklerin ilk millî edebiyat

geleneklerine bağlı gelişen, yeni ögelerle zenginleşip çeşitlenen Türk halk edebiyatıdır.

13. yüzyılda, özellikle ikinci yarısında Türk şiirine baktığımızda şiirin, nazım şekli ve vezin, tercüme

ve bir de konu olmak üzere üç kolda geliştiğini görürüz. Bu durum 13. yüzyılda yazılı edebiyatın

kültür malzemesinin Farsçadan kurtulup Türk diline dönmesidir.11 Divan edebiyatı dil ve anlatımda

halktan gittikçe uzaklaşmakla birlikte halk edebiyatını fikir ve anlatım yoluyla sürekli beslemiştir.

Divan şiiri, millî ve yerli kaynaklardan uzaklaşıp dış kaynaklardan etkilenmiş, halk şiiri ise millî ve

yerli kaynaklara belli ölçüde bağlı kalıp dış kaynaklardan daha az etkilenmiştir.12 13-15 yüzyıllar

Türk edebiyatının geçiş dönemidir. İslâmiyet öncesi edebiyatın yansıması kuvvetlidir, eski

edebiyatın birçok ögesi korunurken İslâmî ve millî ögeler yeni kültürde başarıyla birleştirilmiştir.

Divan şairleri ve âşıklar, ortak yaşadıkları kültürü, aldıkları eğitime bulundukları şiir çevresine,

seslendikleri kültür çevrelerine, geleneklerine özgü edebî şekillerle ortaya koymuşlardır. Farklı şiir

ve kültür çevrelerinde bulunmaları nedeniyle aralarında estetik fark vardır.13 Âşığın şiirlerinde,

âşığın dünyası ve seslendiği toplum gizlidir. Âşıklar, divan şairlerinin aksine Türk, Arap, İran asıllı

tarihi ve mitolojik kahramanları sembolik bir öge olarak anarlar.14

İslâmiyet sonrası ilk dönemde, İslâmî kültüre rağmen İslâmiyet öncesi yaşama biçimiyle olan bağlar

korunmuştur. Şiirde de Türk kültür tarihi içinde zincirleme sürekliliği bulabiliriz. İslâmiyet öncesi

şiirler yerini dinî konulu şiirlere bırakmış ya da bünyesine yeni ögeler alarak İslâmî yapıya

bürünmüşlerdir.15 Bunun yanında dinî menkıbeleri, kıssa ve destanları anlatan meddah, kıssahan

adlı sanatçılar edebiyatımıza İslâmî kaynaklı konular taşımaktaydılar.16 Yeni coğrafyada bir yandan

tercümelerle Arap ve İran edebiyatlarına uygun yeni bir edebiyat anlayışı oluşurken, diğer yandan

Arap ve İslâm edebiyatlarından gelen kahramanlık hikâyeleriyle dinî-destanî edebiyat ve geniş halk

kitlelerine seslenen Türk şiiri geleneği sürüyordu.17 Eserlerdeki İslâmî ögeler Türk dünya görüşü ve

kültürüyle yeniden şekillenmiştir.

Page 132: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

132

Âşık edebiyatı, ozan-baksı edebiyatı geleneğinin İslâmiyet'ten sonra tasavvufî düşünce ve Osmanlı

yaşama biçimi ve kabulleriyle birleşmesinden doğmuştur. Önceleri dinî-tasavvufî halk edebiyatı

olarak gelişen millî Türk edebiyatı 15. yüzyılın sonlarından sonra sosyal ve siyasî nedenlerden

dolayı yeni bir oluşum içine girerek âşık edebiyatı olarak şekillenmeye başlamıştır. Bunda üç süreç

etken olmuştur. Bunlar: Kutsallıktan arınma, kültürel farklılaşma ve halkın yeni coğrafyada yerleşik

düzenle bireyselselleşmesidir.

15. yüzyılın ilk yarısında Hurifilik, Bektaşî tekkelerine, oradan da yeniçeri ocaklarına girince, din dışı

ögeler, zahiri bir tasavvuf rengi altında daha serbest bir görüşle âşık şiirine girdi. Birçok âşık tarzı

edebiyat alanında çalışan araştırmacı, âşık tarzı şiir geleneğinin Bektaşî edebiyatından doğduğu

görüşünde birleşirler. Âşık edebiyatında Bektaşî düşünce ve eğilimlerinin izleri gözlenir. Âşıklar,

Bektaşîlik dışı tarikatlara mensup olsalar da âşık edebiyatında Bektaşî edebiyatının ruh ve edası

gözlenir.18

15. yüzyılda orduda, köy, kasaba gibi kırsal yörelerde âşık edebiyatı adı verilen bir gelenek

oluşmaya başladı. Divan edebiyatının üst kültüre seslenmesine karşılık, âşık edebiyatı bölgesel,

doğal ve bir ölçüde somut özellikleriyle belirginleşerek geniş halk kitlelerine seslenir. Âşıklık

geleneği her bölge ve yörenin kültür, dil ve beğenisiyle oluşur. Bireysel yaşantının toplumsal

örnekleri olan anonim ürünler âşık geleneğini besler. Anadolu halkının dünya görüşünün yanı sıra

estetik modelleri de âşık şiirinde temsil edilir. Kültür çevresi değiştikçe toplumsal kuralları etkileyen

köklü farklılık ve değişimler âşık şiiri geleneğine kademe kademe yansır.19

Âşık şiiri, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu derviş edebiyatından gelen motiflerden etkilenmeye

başlamıştır. Âşığın olağanüstü güçlerle donatılması, onun sanatını hazırlayan dolu içme törenlerinin

yapısı, bizi Orta Asya inanç sistemlerine kadar götürür. Âşık tipi, Allah'la mistik birlik arayan tekke

âşığından ve müzik, dans eşliğinde yarı sihirbaz, bilici, destan söyleyici ozan-baksı tipinden ayrılır.

Âşık kutsal olmayan yerlerde kahvehanelerde, hanlarda, düğün evlerinde halkı eğlendirmekle

görevli, bir güzele bağlılık gibi din dışı konuları işleyen bir sanatçı tipi olmuştur.20 14-16. yüzyıllar

arası yaşayan ozan-baksılara ait metinlerin olmaması bizim bu konuda sağlıklı değerlendirme

yapmamızı engellemektedir.21

Türk kültürü, yeni yurt edindiği Anadolu coğrafyasında yeni bir kültürel kimlik kazanınca, millî öze

bağlı epik şiirler söyleyen ozan-baksıların yerini İslâmî öze bağlı lirik şiirler söyleyen âşık aldı.

İslâmiyet öncesine ait bazı pratikler, İslâmî renge bürünerek tarikatlara taşındı. Anadolu'da

şekillenen âşık edebiyatı, bir yönüyle İslâmiyet öncesi Türk şiirine, diğer yönüyle Bektaşî şiirine

dayanır. Bu sentez daha sonraları özgün bir şekil ve öze sahip olmuştur. Anadolu'da oluşan yeni

kültürel kimlik halk şiirinde yeni bir sanatçı tipini doğurmuştur. Epik şiir göçebe kültürün, âşık şiiri

de Anadolu yerleşik düzeninin ürünüdür. Epik şiir kaybolurken lirik şiir ortaya çıkmıştır.

Âşıkların kökü, İslâmiyet öncesi ozanlara kadar dayanır. Ozanlar, İslâmiyet'ten sonra da bir müddet

işlevlerini sürdürmüşlerdir. Selçuk ordularında 9-12. yüzyıllarda ozanlar kopuz denen müzik

aletlerini çalarak epik şiirler söylerler, askerleri eğlendirirlerdi. 16. yüzyıldan sonra ozanlar artık

görülmez olur. Onların yerini âşık alır. Göçebelikten yerleşik hayata geçerek yeni bir toplum

Page 133: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

133

düzeninin kurulması, şehir ve kasabaların büyük ölçüde oluşumu, destan anlatıcısı ozanın yerine

âşık tipinin geçmesini hazırlayan en köklü etkendir. Destan anlatan epik şiirden, günlük hayata

yönelen "koşma"ya geçiş bu yolla olmuştur. Âşıklar, kopuz yerine saz çalmaya, epik şiir yerine

yerleşik hayata bağlı tablolar isteyen halka koşmalar söylemeye başlamışlardır.22

Epik şiir, nasıl ki göçebe bir toplumun ürünü ise, âşık şiiri de yerleşik düzenin şiiri olmuştur. Epik şiir

kaybolurken âşık şiiri ortaya çıkmıştır. Sosyal yapıdaki bu değişimden sonra ozanlar artık görünmez

olmuş ve onların yerini âşık almıştır. Yerleşik hayatın düzeni içinde âşık, 15. yy.'da ortaya çıkar. Epik

şiir kaybolurken âşık şiiri belirmeye başlar. Denilebilir ki, âşık tipi, yeni kültür ve edebiyat

anlayışının getirdiği bir gereksinimden doğmuştur.

Âşık şiirini, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu derviş edebiyatından gelme motifler etkilemeye

başlamıştır. Âşığın olağanüstü güçlerle donatılması, onun sanatını hazırlayan dolu içme törenlerinin

yapısı, bizi Orta Asya inanç sistemlerine kadar götürür. Âşık tipi, Allah'la mistik birlik arayan tekke

âşığından ve dans, müzik eşliğinde yarı sihirbaz şaman ozan tipinden ayrılır. Âşık, kutsal olmayan

yerlerde, kahvehanelerde, hanlarda, düğün evlerinde halkı eğlendirmekle görevli, bir güzele

bağlılık gibi din dışı konuları işleyen bir sanatçı tipi olmuştur.23

Göçebenin konması, kişinin ev, tarla ve toprak gibi taşınmaz mallara sahip olması, hayvan

yetiştirmenin yanına ya da yerine çiftçiliğin geçmesi, köklü kültür değişmesini getirir. Savaş, bir

geçim aracı olmaktan çıkar. Yerleşik hayat tam tersine barış ister. Yerleşik hayatta geçim kişinin

omuzlarına yüklenmiştir. Böylece göçebe toplumunda topluluktan ayrılmayan insan, kendi kişiliğini

geliştirmeye başlayarak yerleşik kültürün etkisine girer.24

İlhan Başgöz'ün yukarıda verdiğimiz düşüncesi, aslında Fuat Köprülü'nün bu konudaki

görüşlerinden fazla farklı değildir. Fuat Köprülü, âşıkların İslâmiyet öncesi ozan ve baksı olarak

adlandırılan şair tipinin devamı olduğu görüşüne karşıdır. Köprülü, âşık tipini yerleşik uygarlığa

özgü yeni bir oluşum olarak kabul eder.25

Eski Türk Edebiyat geleneğinin bir uzantısı olan Âşık edebiyatı, Bektaşî tarikatı mensupları arasında

yayılıp yeşermiş, yeni kültür ve dinin etkisi altında bir ölçüde değişerek yeniden şekillenip

gelişmiştir. 12. ve 13. yüzyıllarda Horasan Bölgesi'nden Anadolu'ya kadar yaygın bir sahada ürünleri

görülen dinî-tasavvufî nitelikteki edebiyatın, 16. yüzyılda şekillenen âşık edebiyatının oluşmasında

etkin rolü dikkati çeker. 12 ve 13. yüzyıllarda tekke mensubu şairlerin unvanı olan âşık, sonraları

hem âşık edebiyatına hem de sanatçısına verilen ad olmuştur.

Âşık edebiyatı çerçevesindeki âşıkların, dinî olmayan konuları geniş bir şekilde işlemelerine rağmen

dinî-tasavvufî edebiyat dairesindeki şairlere ad olan âşığı kullanmaları dinî-tasavvufî fikirlerin ve

hareketlerin, bu edebiyatın oluşumundaki etkisini gösterir. Böylece İslâmiyet öncesi şairlere ait

ozan ve baksı terimlerinin yerini tamamen âşık almış, ozan kelimesi de geveze, saçma sapan söz

söyleyen ve çalgıcı anlamlarına gelmeye başlamıştır. Ayrıca âşıklar dinî-tasavvufî edebiyat etkisinde

kalarak "kul" lâkabını da kullanmışlardır.

Tekkelerin kurulduğu ve geliştiği şehir ortamlarında âşıklar, usta-çırak ilişkileri içinde, tekke ve

Page 134: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

134

medrese kültürüyle yoğrularak 19. yüzyılın sonlarına kadar geleneksel tavırlarını sürdürmüşlerdir.

Medrese ve tekkelerin devam ettirdiği İslam kültürü ve 19. yüzyıldan kalan âşıkların yaşatmaya

çalıştığı edebî gelenek, bu zümrenin gittikçe güç kaybetmesini önleyememiştir. Yeniçeri ocaklarının

kapatılması, tekkelerin zamanla işlevlerini yerine getiremez hâle düşmeleri ve kapanmaları

sonucunda âşıkların önemli yetişme kaynakları ortadan kalkmıştır.26

Her edebî gelenek, belli bir kültür birikimi, dünya görüşü ve inanç sisteminin, yaşama biçiminin

sanatçılar tarafından özümlenip, yorumlanmasıyla özgün anlatımlara kavuşur. Anadolu halk

edebiyatı, ozan-baksı geleneğinin geniş anlamda değişen zaman, zemin, inanç sistemi, dünya

görüşü ve yaşama biçiminin değişmesiyle oluşmuştur.27 Âşıklık geleneği yeni coğrafyada yeni bir

bakışa, yeni bir hayat anlayışına ve zevkine cevap verecek bir biçim ve öz kazanmıştır. Tasavvuf

diğer edebiyatları olduğu gibi Anadolu'da oluşan âşık edebiyatı şekillendiren bir yol, bir yaşama

biçimi olmuştur. Anadolu'da ozan-baksı geleneği yerini yeni kültürle oluşan yeni bir sanatçı tipine

ve bu kültürün beğenisine cevap verecek "âşık şiiri" olarak adlandırılan bir geleneğe bırakmıştır.

15. yüzyıldan sonra "ozan"ın yerini "âşık", kopuzun yerini "karadüzen, bağlama, çöğür, tambura,

cura vb." almıştır. 15. yüzyıla gelinceye kadar dinî-tasavvufî halk edebiyatının yanı sıra sanatçılarına

ozan, baksı vb. adı verilen destan geleneği vardı. Ozan-baksılar, bildiği duyduğu kahramanlık

olaylarını, zaferleri, felaketleri ve toplumu yakından ilgilendiren sorunları derleyip düzenleyerek

bunları özel durum ve toplantılarda kopuz eşliğinde söylüyorlardı. Ozanların anlattığı doğanın,

güzelin ve güzelliğin anlatımı şiirde lirizmi sağlamıştır. Atlı-göçebe kültürün temel teması olan

kahramanlık, ozan-baksılar tarafından kuşaktan kuşağa aktarılarak destan geleneği oluşmuştur.

Efsaneyle tarihin kaynaştırıldığı destan kültürü, sözlü gelenekte oluşmuş, ozan-baksılarca taşınarak

aktarılmıştır.

15. yüzyılda İslâmiyet'in Türkler arasında tam olarak kabul edilmesinden ve toplumsal gelişmelerin

yaşanmasından dolayı zevk yönünden farklı iki zümre ortaya çıkmıştır. Bunlar kendi zevklerine göre

söylenmiş şiirleri dinleyip okumuşlar ve desteklemişlerdir. Buna göre şairler yüksek sınıfa özel

şiirler yazan klasik şairlerle, halka sazlarıyla çalıp söyleyen âşıklar olmak üzere ikiye ayrıldılar. Şehir

kültürüne açık yerlerde klasik edebiyatın âşık edebiyatı üzerine etkisi daha yoğun olmuştur. Bu

hem dilde hem de şiir imajlarında kendini gösterir. Âşık, mistik birlik arayan dervişle, dans ve müzik

eşliğinde şaman kültürünün izlerini yaşatan ozan-baksılardan işlevsel olarak ayrılır. Âşıklar din dışı

şiirler söyleyen eski ozan-baksı tipinin görevlerinden arınmışlardır. Bazen yalnızca halkı eğlendirme,

halkın sesini şiirlerinde duyurma işlevini üstlenirler. Âşık soyut ve ulaşılmaz sevgili tipiyle mistiğe

bağlanır.

Bugünkü âşıklık geleneğinde eski inanış ve geleneklerin izlerini bulmak mümkündür. Türklerin

İslâmiyet'i kabul etmelerinden sonra edebî şekiller, yeni özle İslâmî renge bürünerek varlıklarını

sürdürmüşlerdir. Ozan-baksıların söyledikleri mitlerle örülü destan şiirleri Anadolu'da yeni kültür

gereği İslâmî ögelerle bezenen âşık şiirlerine dönüşmüştür.

Yeni kültür ve uygarlık dairesinde küçümsenen ozanlar, yavaş yavaş işlevlerini kaybetmişlerdir.

Anadolu kültüründe yeni yaşama biçimi âşıklık geleneğini ve âşık adı verilen yeni sanatçı tipini

Page 135: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

135

ortaya çıkarmıştır. Âşıklar, ataları ozanların Anadolu'ya getirdiği destan geleneğiyle beslenerek aşk,

tabiat, kahramanlık şiirlerini saz eşliğinde söylemişler, halkın öğrenme ve eğlenme ihtiyacını da

karşılamışlardır. Kopuz eşliğinde söylenen destanların yerini saz eşliğinde söylenen çeşitli

konulardaki halk hikâyeleri almıştır.

Âşık edebiyatı, 12. yüzyıldan beri süren tekke edebiyatından ayrılarak 16. yüzyılda ayrı bir edebiyat

olmuştur. Tekke kurumu, Türklerin İslâmiyet'i kabulünden sonra sosyo-kültürel hayatı düzenleyen

merkezlerden biridir. Dinsel işlevinin yanı sıra birçok etkinliği de bünyesinde toplaması, tekkeleri

eğitim yönü de olan etkin bir sosyal kurum haline getirmiştir.

Âşıklık geleneği ve âşık edebiyatı, bağımsız bir sosyo-kültürel kurum kimliğiyle ortaya çıktığı 16.

yüzyıldan günümüze kadar, Türk kültür yaşamı içinde yer alan bütün ögeleri içine alan Türk

kültürünün bütün katmanlarınca özümsenen ve çağlar süren toplumun ortak kültür kodlarını

oluşturan önemli bir kurum olmuştur. Türk sosyo-kültürel yapısı içinde oluşan serbest ve zorunlu

kültür değişmeleri toplumsal dokuyu şekillendirmiş, yapısal ve işlevsel yönden âşıklık geleneğine

önemli kaynak olmuştur.28

Âşıklık geleneği, Anadolu'da ozan-baksı geleneği ve tekke edebiyatının yapısal ve tematik

verimlerinden yararlanarak yeniden yapılanmıştır. Âşık edebiyatı özel bir edebiyat biçimidir. 16.

yüzyılda başladığı kabul edilen âşık edebiyatının bu yüzyılda başlayış nedeni toplumun toplumsal

değişim ve gelişimi ile açıklanabilir. 16. yüzyıl, divan edebiyatı için de önemli bir yüzyıldır. Yeni yurt

tutulan Anadolu'da kültürleşmeyle yeni bir yaşama biçimine geçilmiş, Anadolu'da yeni bir Türk

kültürü oluşmuştur. Divan edebiyatı, geçiş dönemi olan 13-15. yüzyıllardan sonra Arap ve özellikle

Fars edebiyatı etkisinden büyük ölçüde kurtulan Türk divan edebiyatı olarak adlandırabileceğimiz

bir dönem başlamıştır. Âşık edebiyatının 16. yüzyılda başlaması bir tesadüf değil, bir değişimin

sonucudur. Yeni kültür dairesiyle birlikte yeni bir edebiyat ve sanatçı tipinin ortaya çıkması

doğaldır.

Âşıklık geleneği, Anadolu coğrafyası dışında Azerî ve Türkmen sahalarında da yaşamaktadır. Âşıklık

Geleneği ve Âşık Edebiyatı Osmanlı İmparatorluğu'nun yayıldığı bütün topraklarda ve Türkiye

sınırlarının dahilinde incelenecektir. Âşıklık geleneği, Balkanlar'da da yayılmış ve gelişmiştir.

Âşıkların ozan-baksıların devamı olduğu görüşüne karşılık Fuat Köprülü, âşık tipini yerleşik

uygarlıklara özgü bir oluşum olarak kabul eder. 12-13. yüzyıllardan itibaren Osmanlı Devleti'nde

gelişmeye devam eden askerî ve siyasî merkezlerde, büyük kervan yolları üzerinde kurulan

kasabalar ve buralarda inşa edilen medreseler, tekkeler, diğer kültür kurumlarında, asker ocakları

çevresinde belli bir kültür hareketi oluşup yaygınlaşmıştır. Bu kültür çevrelerinde yetişen çoğu

tasavvuf neşvesiyle yoğrulmuş bir kısmı okuma yazma dahi bilmeyen kişilerin, Türkçe anlatım

malzemesini işleyerek geniş kitlelere seslendikleri görülmektedir.

Âşık edebiyatının Anadolu'da oluşumu üzerinde çeşitli görüşler vardır. Anadolu'da değişen

değerlerle ozan-baksı geleneğinin son örnekleri olan ozanlar, büyük şehirlerden kasabalara,

Page 136: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

136

köylere, konar-göçerlere kadar çekilmiş olmalıdır. Ozan-baksıların, seslendiği kitlenin yeni bir

sanatçısı olması gerekiyordu.

Âşıklık geleneği, ozan-baksıların bir devamı mıdır? Tekke edebiyatından mı doğmuştur? Yoksa

Anadolu'da yeni kültürün oluşturduğu bir edebiyat geleneği midir? 13-15. yüzyıllar arasında Yunus

Emre vd. âşıkların olgunlaşmış bugün bile örnekleri verilemeyen şekil, içerik ve estetik olgunluğun

doruğundaki şiirlerini dinî-tasavvufî halk edebiyatı şiirleri olarak alıp, öğütleme, ahlâk vd. konulu

şiirlerini âşık şiiri olarak almayıp görmezlikten mi geleceğiz? 13-15. yüzyıllar arası âşıkların dinî-

tasavvufî şiirlerinin dışında söyledikleri tasavvuf dışı şiirlerini âşıklık geleneğinin hazırlık dönemi

örnekleri olarak değerlendirebilir miyiz? Ancak bu yıllardaki bazı şiir örnekleri olgunlaşma dönemi

özelliği göstermektedir. Bu durum bizi daha gerilere götürmekte, âşıklık geleneğinin ne zaman

başladığı sorusunu da beraberinde getirmektedir.

Âşık edebiyatının, ozan-baksı geleneğinden, anonim edebiyattan, tekke edebiyatından ve divan

edebiyatlarından sonra oluşması beraberinde etkilenme ve birbirinin devamı olup olmadığı

sorununu da getirmektedir. Köprülü ve takipçileri, âşıklık geleneğinin, ozan-baksı geleneğinin

devamı olmadığı Anadolu'da oluşan yeni bir edebiyat olduğu görüşündedirler. Hurufîliğin etkisiyle

dinî konular dışında da şiirler yazmaya başlayan Bektaşî edebiyatı tekke edebiyatından ayrılarak

yeni bir zümre edebiyatı olmuştur. Köprülü, dinî şiirden din dışı şiire geçiş kuralından yola çıkarak

âşık edebiyatının oluşumunda Bektaşî edebiyatının etkili olduğu görüşündedir. Âşık edebiyatının

oluşumunda birçok etken vardır. Âşıklık geleneğinin kendisinden önceki edebiyatlardan

etkilenmesi kaçınılmazdır.

Özkul Çobanoğlu, 16. yüzyılın ikinci yarısında tekkelerin yanı sıra kahvehanelerin sosyal kurum

olarak ortaya çıktığını, topluca eğlenilen, çeşitli sosyo-kültürel faaliyetlerde bulunulan yer olarak

tekkelerdeki uhrevi bir neşve ile yapılan toplu eğlenmelerin kahvehanelerde dünyevî bir karakter

kazandığını belirtir. Kahvehanelerin sosyo-kültürel değişmelerin merkezi olarak Osmanlı

Devleti'nde serbest bir kurumsal yapı ve din dışı bir kamuoyu oluşturma mekânizmasının

oluştuğunu, halk kültürü ve diğer geleneklerin yanı sıra ozan-baksı ve tekke kültür geleneği üzerine

bağımsız bir edebiyat biçimi olarak âşıklık geleneğinin ve âşık edebiyatının çıkışını kahvehanelere

bağlar.29 Köylerde, kahvehane geleneği çok yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır. Köy odası ve evler

âşıkların toplandığı yerlerdir. Şehirle bağları çok az olan kapalı toplum örneği gösteren konar-

göçerlerdeki âşıklık geleneğinin kökenini nereye bağlayacağız? Osmanlı dönemine ait

kahvehanelerde oluşan âşıklık geleneği ile bilgilerimiz daha çok âşık edebiyatının oluşum

dönemlerinin sonrasına ait bilgilerdir. Kahvehaneleri âşık edebiyatının oluşumunda etkili olan bir

sosyal kurum olarak almamız yerinde olacaktır. Aksi halde âşık edebiyatının şehirlerde başlayıp

köylere kadar yayıldığını kabul etmemiz gerekecek.

Âşık şiiri, sözlü kültür ortamında ortaya çıkan bir gelenektir. Âşıklık geleneği tekke edebiyatı ve

ozan-baksı geleneğiyle beslenmiş olmakla beraber kendine özgü bir icra töresi olan bağımsız bir

edebiyattır. Tekke edebiyatı, ozan-baksı geleneği üzerine temellenmiştir. Toplumun genel kabulleri

doğrultusunda yeni kültür gereği İslâmî motiflerle bezenip işlevini kaybetmiştir. Daha önceleri

Page 137: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

137

ozan-baksıların kopuz eşliğinde anlattığı destanların Anadolu'da yeniden yapılanan şekilleri olarak

kabul edebileceğimiz Dede Korkut Hikâyeleri'nin elimizdeki metni İslâmî renge bürünmüş şeklidir.

Bu örnek, Anadolu'da edebiyatın gelişimi için güzel bir örnektir. Değişen beğeni ozanları dışlamıştır.

Âşık edebiyatı 16. yüzyılda oluşup 17. yüzyılda oluşumunu tamamlamıştır.

Âşık edebiyatını ozan-baksı geleneğinin devamı sayamayız. Âşık edebiyatı, kendinden önceki ve

oluştuğu zamandaki bütün edebiyatlarla beslenmiş bağımsız bir gelenektir. Âşık edebiyatı İslâmî

kültür dairesine girdikten sonra din dışı karakter kazanan ozan-baksı geleneği ve yeniçeri

ocaklarının kurulmasından sonra ordu şairi olarak ortaya çıkan Bektaşî tarikatı mensuplarının ve

diğer tekke mensuplarının şiirleriyle şekillenmiş ve bağımsız bir edebiyat olmuştur. Yeniçeriliğin

kuruluşuyla yeniçeri ocakları Hacı Bektaş Veli Tekkesi'ne bağlanmıştır. Bektaşî edebiyatının tavrı

tekke edebiyatında farklı bir boyuttur, birçok yönüyle âşık edebiyatı tavrıyla benzeşir.

Âşık edebiyatına ve saza tepkinin altında dinî karakterli tekke ve medrese geleneği karşısında

âşıklık geleneğinin din dışı karakter taşıması ve eğlence amaçlı bir kurum olması yatmaktadır. Âşık

edebiyatının şiir çevresinin üst kültürü temsil eden medrese ve tekkelerden farklı olarak Osmanlı

halk kültürünün davranış kalıplarını taşıması, iki farklı yaşama biçiminin ortaya çıkması sonucu

Osmanlı aydınları, âşıkları küçük görerek aşağılamışlardır. Halkın beğenisini kazanan âşıklar tekke

edebiyatının nasihat geleneğini koruyarak koşmalarla, güzellemelerle şiire yeni bir kapı açmışlardır.

İslâmiyet öncesi Türk edebiyatının bir uzantısı olan âşık şiiri geleneği, yeni coğrafyada millî özden

kopup, İslâmî öze bağlanarak en çok Bektaşî tarikatı mensupları arasında kabul görüp gelişmiş,

Bektaşî tarikatının dünya görüşüyle beslenerek yayılmıştır. Ozan-baksı geleneği her ne kadar âşık

tarzı edebiyatı beslese de iki ayrı kültür dairesine ait oldukları için millî öze bağlı ozan-baksı tipi,

âşık tipinin prototipi değildir.

Âşıklar çıraklıktan başlayarak âşık oluncaya kadar belli bir eğitimden geçerler, fasıllara katılırlar,

ustalarından mahlas aldıktan sonra âşık olurlardı. Şehir hayatının kültür havası içinde klasik şiire ve

musikiye, tasavvuf düşüncesine, İslâm tarihine, evliya menkıbelerine, İran ve Türk edebiyatında

görülen motiflere ait birçok bilgi edinirlerdi. Şehirli âşıkların kültür düzeyleri klasik medrese ve

tekke kültürüyle temas halinde olduklarından, köyde yetişenlerden dil, sanat ve anlatım açısından

başkalık gösterir.

Âşık edebiyatının millî ve köklü bir geleneği vardır. 16. yüzyıldan başlayarak yakın zamana kadar

Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri de etkilemiştir. Üne ulaşmış birçok Ermeni "aşuğ", âşık

edebiyatı geleneklerini benimseyerek âşık şiiri söylemiştir. Bunlardan Âşuğ Mecnuni'yi, Aşuğ

Vartan'ı, Aşuğ Civan'ı sayabiliriz.

Âşık edebiyatının temel özelliklerinden en önemlisi sözlü oluşudur. Bu yönüyle anonim Türk

edebiyatı geleneğin birçok özelliğini taşır. Sözlü geleneğin kural ve ilkelerine âşık da bağlıdır. Âşıklık

geleneğinde söz heceyle tartılır, dörtlük içinde anlamsal bir bütünlüğe kavuşur, dize başı ve sonu

kafiyelerle ritm kazanır. Âşık edebiyatı ürünleri şiirler ve anlatı türü olarak ikiye ayrılır. Anadolu'da

âşıklar toplumsal, tarihsel olgular karşısında epik diye niteleyebileceğimiz, bireysel olgu ve

Page 138: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

138

durumlar karşısında lirik bir söyleyiş geliştirmişlerdir. Âşık bir aktarmacıdır, önce gelenekte usta

malı diye adlandırılan usta âşıkların ürünlerini söyler, sonra dili çözüldüğünde âşıklık geleneği

çerçevesinde kendi şiirlerini söyler. Genellikle doğaçlamayla yaratılan, sözle ve sazla yayılan âşık

şiiri özgün biçimiyle yazıya geçirilemediği, yeni eklemeler ve çıkarmalarla değiştirildiği için yazılı

edebiyat ürünleri gibi tam bir kesinlik taşımaz.

Âşık edebiyatı, divan edebiyatı, dinî-tasavvufî halk edebiyatı, Anadolu'da bir gelenek oluşturunca

sanatçılarına da âşık, hak âşığı, şair gibi adlar verilmiştir. Bu yeni disiplinler, aynı kültür

kaynağından beslenmelerine rağmen farklı şiir çevreleri oluşturmuşlar, farklı kitlelere

seslenmişlerdir. Âşığın olağanüstü güçlerle donatılması onu sanata hazırlayan dolu içme

törenlerinin yapısı, bizi şaman kültürünün pratiklerine kadar götürür.30

Âşıklar, öncelikle usta malı şiirler söyleyerek taşıyıcılık görevini üstlenirler. Belli bir aşamadan sonra

yaratıcı olup kendi şiirlerini dillendirirler. Âşıklar, şiirlerini doğaçlama yarattıkları, sözle ve sazla

yaydıkları için ekleme ve çıkarmalarla şiiri hep değiştirirler. Bu şiirin olgunlaşma aşamasıdır. İlk

söylendiği biçimde yazıya geçirilemediği için yazılı edebiyat ürünleri gibi kesinlik taşımaz.

Âşık şiiri, divan şiiriyle, tekke şiiriyle bağ kurarak zümreler arası alışverişin sağlanmasında köprü

görevi yapmıştır. Divan şairi, aydınlar arasında Osmanlı kültürünü yayarken âşıklar da halk aydını

olarak Osmanlı-Türk kültürünü halk arasında yaymışlardır. Halkın Osmanlı-Türk kültürü çevresinde

toplanmalarına yardımcı olmuşlardır.

Âşık edebiyatı, kendisinin veya başkalarının şiirlerini saz eşliğinde çalıp okuyan ya da halk hikâyeleri

anlatan ve âşık adı verilen saz şairlerinin oluşturduğu edebiyattır. Âşık edebiyatı beş yüz yılı aşan

bir zamandan günümüze Anadolu, Rumeli ve Azerbaycan'da gelişip olgunlaşan çoğu manzum

eserlerden bazen de nazım-nesir karışımı hikâyelerden meydana gelmiştir. Âşık edebiyatı geniş

halk kitlelerinin dil ve duygu inceliğine, heyecanlarına cevap veren bir edebiyattır. Bir topluluk ya

da zümre edebiyatı olarak kabul edilen âşıkların eserleri uzun süre halk edebiyatı içinde

değerlendirilmiş ve aydınlardan ilgi görmemiştir.31

Âşık şiiri, âşık adı verilen sanatçıların malıdır, dili, nazım şekilleri, türleri, hayata bakışı farklıdır.

Geleneğe bağlıdırlar, divan edebiyatı etkisinde kalmaları onları anonim edebiyattan ayırmıştır. Âşık

edebiyatı anonim edebiyatla, divan edebiyatı arasında bir edebiyattır. Divan edebiyatından

etkilense de özü ve şekli bakımından anonim edebiyata yakındır. Âşıklar insan topluluklarının belirli

bir gelişme çağında yaşamış olan müzisyen şair tipinin bizdeki benzerleridir. Bunların kökü ilkel

toplumların şiir, müzik, dans ve sihir gibi birçok sanatı başlatan sanatçılarına kadar uzanır.

Âşık edebiyatı, yalnız bir sosyal sınıfa veya dinî bir topluluğa özel bir edebiyat değil; birbirinden

farklı, çeşitli çevrelere, çeşitli tarikat ve meslek mensuplarına, farklı beğeniye sahip insanlara

seslenen, çeşitli zümreler arasındaki ortak bir edebiyattır. Âşık edebiyatı İslâmiyet ve Osmanlı

kültürünün ürünüdür. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar çeşitli kaynaklardan gelen çeşitli edebî ve fikri

öğelerin kaynaşmasından oluşmuş yeni bir sentezdi. 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar

Page 139: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

139

geçirdiği edebî gelişim sonucunda eski halk edebiyatı ögelerinin yerini divan edebiyatı ögeleri

almaya başlamıştır.32

16. yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

15. yüzyılda dinî-tasavvufî halk edebiyatı yüksek zümre edebiyatından henüz ayrılmamıştır. Bu

bakımdan bu yüzyıl, 15. yüzyılın ve Yunus Emre geleneğinin devamı sayılır. Âşık edebiyatı 16.

yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklara aktarılmaya başlanmıştır. Anadolu'da ozan-baksı geleneğinin

âşık edebiyatı başlayana kadar sürdüğü kabul edilmektedir. Ozan-baksı geleneğinin Anadolu'daki

örnekleri tespit edilememiştir. Âşık edebiyatın ilk örnekleri hakkında yeterli bilgimiz yoktur. 16.

yüzyıl sonlarına doğru yazıldığını sandığımız örnekler, ilk örnekler olarak niteleyemeyeceğimiz

olgunlaşmış örneklerdir.

16. yüzyılda Osmanlı-Türk kültürü ilerlemiş, Anadolu Türkçesi işlek bir dil olmuştu. Kültür hayatı,

ülkenin bütün büyük şehirlerinde gelişiyordu. 16. yüzyıla damgasını vurmuş âşıklarımıza konu

olmuştur. Bunları destanlarda görebiliriz. Bu yüzyılda divan şairlerinin büyük merkezlerde

toplanmalarına karşılık, âşıklar Anadolu ve Rumeli'den başka Mısır, Suriye, Kuzey Afrika gibi

imparatorluğun uzaklardaki topraklarına kadar yayılmışlardır. Bu âşıkların büyük bölümü yeniçeri

ve sipahi âşıklarıdır.

Bu yüzyılın en önemli olayı, âşıklık geleneğinin iki ayrı coğrafyada gelişip boy atmasıdır. Kuzey

Afrika'da çoğu kahramanlık ve savaş üzerine şiir söyleyen Garp Ocaklarına mensup bu âşıklarda

Anadolu ve Rumeli âşıklarının izlerini görüyoruz.33

Âşıkların ilk dönemleri hakkında tam bir bilgimiz yoktur. Tezkirelerde âşıkların biyografilerine ve

eserlerine rastlayamayız. Bu nedenle 16. yy. bir yönüyle âşık şiirinin hazırlık dönemidir. 17. yüzyıl

âşık şiirinin altın dönemidir. Bu yüzyılda birkaç âşık hariç divan şiirinin dil, zevk ve estetiğinden

etkilenilmiştir. Ancak âşık şiirinin hâkim niteliği korunmuştur.34

16. yüzyıl, Osmanlı kültürünün en parlak dönemidir. Halk kültürü ve âşık edebiyatı gelişmeye

başlayıp Anadolu ve Rumeli'nin büyük merkezlerinde, serhat kalelerinde âşıkların çoğaldığı

görülmektedir. Bu âşıklardan kalan eserler az olmakla birlikte gelişim hakkında fikir verecek

ölçüdedir. Âşıkların şiirlerinde halk kültürü ögeleri yüzyıl başlarında kuvvetle kendini hissettirir.

Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak divan edebiyatı ve tekke edebiyatının etkisi artar. Arapça ve

Farsça kelime ve terkip kullanımı artar. Üslûpta, mecazlarda divan şiirinin etkisi belirginleşir. 16.

yüzyılda tarihî ve edebî kaynakların artması, bu dönemde âşıkların genellikle ordu içinde olması bu

yüzyıl âşıklık geleneği hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır.35

15. yüzyılın ortalarına kadar devam eden ozan yerine İslâm tasavvufundan gelen etkiyle "âşık" adı

yayılmaya başladı. 16. yüzyıldan günümüze kadar gelen zengin halk kültürü şiir geleneğinin

yaratıcıları veya taşıyıcıları genellikle hece ölçüsünü kullanmışlardır. Biraz eğitim görenler aruz

ölçüsüyle de şiir söylemişlerdir. Âşıkların bir bölümü Alevî-Bektaşî düşünce ve zevkinden

uzaklaşarak dinî-tasavvufî konular dışında halk diliyle eserler vermişlerdir. Bu âşıklar sazlarıyla köy,

kasaba ve şehir çevrelerinde çeşitli ezgileriyle geniş kitlelere ulaşmışlardır.

Page 140: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

140

16. yüzyılda aşk, kahramanlık, tabiat vd. konuların yanı sıra yerleşik hayata ait özellikler de tablolar

halinde âşık edebiyatına girmeye başlamıştır. Âşık edebiyatı Osmanlı toplumunun Anadolu'daki

köklü kültür ve yapı değişikliğine uğraması sonucu oluşmuştur. Büyük şehirlerin çevresinde oluşan

üst kültür mimaride, müzikte, edebiyatta yeni bir bakış açısı, yeni bir yaşama biçimi, yeni bir zevk

oluşturmuştur. Anadolu'da köy ve konar göçer çevrelerde İslâmî kültür etkisiyle Orta Asya Türk

kültüründen farklı, fakat büyük şehirlerin etrafında oluşan üst kültürü de yakalayamayan bir kültür

oluşmuştur. Âşık şiiri ile divan şiiri aynı kültür kaynaklarından beslenmelerine rağmen kültür ve şiir

çevresi farklılığından dolayı iki ayrı disiplin ortaya çıkmıştır. Divan şiirinin üst kültürün beslediği şiir

olarak büyük şehir ve kültür merkezlerinin dışında kasabalarda üst kültürü yakalamış esnaf

arasında bile yaygın olması bizi halkla, eğitimli kitle arasındaki çizgiyi belirlerken çok dikkatli

olmaya zorlamaktadır. Âşıklar kendilerine özgü estetik anlayışlarına rağmen divan edebiyatından

kelime, tamlama, mecaz ve nazım biçimleri almışlardır. Şehir kültüründen ve divan şiir çevresinden

uzak yaşamış köylü âşıklarda etki azdır.

Bu yüzyılda âşıklarımız hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Pir Sultan Abdal, Kul Himmet,

Karacaoğlan, Ahmetoğlu, Bahşî, Bahşioğlu, Çırpanlı, Hayalî, Hızıroğlu, Kul Mehmet, Kul Piri, Ozan,

Öksüz Dede, Köroğlu, Sururî ve Şükrü Mehmet'i Anadolu ve Rumeli'de yaşayan âşıkların önde

gelenlerinden sayabiliriz. Armutlu, Dalışman, Geda Muslu, Kul Çulha ve Oğuz Ali de denizaşırı

topraklarda yaşayan âşıklardır.

17. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu genişlemiş, Osmanlı kültürü ve uygarlığı ileri düzeye ulaşmıştır.

Bu yüzyılda klasik şiirin şiir çevresine yakın yerlerdeki âşıkların şiirlerinde klasik şiirin etkileri

görülmeye başlamıştır. Dil ağırlaşmış, bazı âşıklar divan şiirinin nazım şekillerini ve aruz ölçüsünü

kullanmaya başlamışlardır.36 17. yüzyıldan sonra divan şiiri ile âşık şiiri arasında bir yakınlaşma

görülmektedir. Bazı âşıkların şehirlere gelip yönetimden sınırlı da olsa destek görmeleri, medrese

ve divan kültüründen etkilenmeleriyle, "kalem şuarası" adı verilen divan şiirinin taklitçileri diye

niteleyebileceğimiz yeni bir âşık topluluğu oluştu. Bunlar genellikle saz çalmayı bilmezdi. Bu âşıklar,

âşık geleneği ile divan şiiri arasında bir tür köprü işlevi görmüşlerdir. 17. yüzyılda 16. yüzyıla göre

daha çok âşık yetişmiştir. Yüzyıla damgasını vuran âşıkların küçük bir bölümü de "Garp Ocakları"

âşıklarıdır.

17. yüzyılda âşık edebiyatı gelişimini tamamlamıştır. Bu yüzyıl âşık edebiyatı için altın çağdır.

Osmanlı Devleti'nin geniş sınırları içerisinde binlerce âşık yetişmiştir. Bu âşıkların bir bölümü,

orduyla birlikte savaşa katılarak askerlerin cesaretini arttırdığı gibi diğer zamanlarda da onları

eğlendirmiştir.

Âşıklar, 17. yüzyıldan sonra teşkilatlanmış, "geleneksel âşıklık gezileri" diye adlandırılan seyahatleri

yaygınlaşmıştır. Âşık edebiyatı edebî örnekleri kadar icra töresi ve günlük hayatın akislerini taşıyan

âdet ve pratikler bütünüyle Osmanlı halk kültürünün biçimlendirdiği bir edebî gelenek olarak bu

kültür birikiminin başlıca belge ve birikimi olarak incelenmelidir.

Page 141: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

141

17. yüzyılda âşıkların en büyükleri yetişmiştir. Âşıklık geleneği bu yüzyılda gelişerek şekilde, türde,

konuda mükemmeli yakalamıştır. Âşıklar, âşıklık geleneği kurallarını belirleyerek bunlara

uyulmasını sağlamışlardır. Âşık edebiyatı, kendi geleneği içinde klasikleşmiş bir edebiyat olduğu için

âşıkların söyleyişlerindeki benzerlik, divan şiirinde olduğu gibi geleneğe uyma zorunluluğundandır.

Bu da şiirlerin karışmasına neden olmuştur. Âşıklar âşık, kul, öksüz gibi sıfatları kullanmaya

başlamışlardır. Bir kısım âşıklar, yeniçeriler, sipahiler, leventler gibi askerî topluluklar arasından

yetişmiştir.

17. yüzyılın ikinci yarısından sonra görülen diğer âşıklarsa daha çok büyük yerleşim merkezlerinde

yaşamış divan şiirinin çevresinde bulunmuş âşıklardır. Bunların en önemli temsilcileri; Âşık Ömer,

Gevherî ve Katibî'dir. Aruz ölçüsü bildikleri gibi, belli ölçüde öğrenim görmüşlerdir. Aralarında saz

çalmayı bilmeyenler bulunsa da genellikle saz çalarlar. Bu dönemde bazı divan şairleri hece

ölçüsüyle şiir yazmayı denemişlerse de divan edebiyatının âşık edebiyatı üzerinde etkisi daha fazla

olmuştur. Bu etki daha sonraki yüzyıllardaki Erzurumlu Emrah, Dertli, Bayburtlu Zihnî ve Şem'i gibi

âşıklarda açıkça görülür.

Bu yüzyılda yaşanan tarihi olaylar destanlara konu olmuştur. Bunlar tarihin destanlaştırılmış

örnekleridir. Âşıklar katıldıkları savaşları, duydukları zafer ve hezimetleri konu almışlardır. Âşıklar

zümresi içinde okur-yazarlar çoğalmaya başlamış, hatta iyi eğitim görüp devlet hizmetinde yer

alanlar da olmuştur. Gevheri, Âşık Ömer gibi âşıklar divan şairlerine özenerek aruzlu şiirler

yazmışlardır. Bunun sonucunda bu âşıkların dilleri ağırlaşmıştır. Dönemin âşıkları hakkında fazla

bilgimiz yoktur, bilgilerin çoğu cönklerdeki şiirlerin değerlendirilmesi yoluyla sağlanmıştır. Birçok

cönk ve mecmuada Âşık Ömer ve Gevherî'nin şiirlerinin yer alması âşıkların kendilerini aydın

zümreye kabul ettirdiklerinin bir göstergesidir.

Âşıklık geleneği Osmanlı kültürünün merkezi olan İstanbul'da, klasik müzikten de ögeler almış,

klasik Türk müziği makamları ve aruzlu şekiller, âşık fasıllarında önemli yer tutmuştur. Klasik şiir

çevresinden uzak yaşayan âşıkların şiirlerinde şiirin merkezine güzelleri ve bunlara bağlı heyecanı

ve duyarlılığı koyup çevrelerini dekor olarak aldıklarını ve doğayla bezediklerini görüyoruz.

Aynı kültür kaynaklarından beslendikleri için, âşık şiiri ile divan şiiri arasında benzerliklerin ve

ortaklıkların olması kaçınılmazdır. Âşıklar ve divan şairleri, güzeli ve güzellikleri anlatmak için çeşitli

kavramlardan yararlanarak, benzetme ögeleriyle sevgili ve çevresini anlatırlar. Bu ögeler, divan ve

halk şiirinin tarihsel gelişimi içinde belli kullanım kalıpları kazanarak klişe mecazlar haline gelmiştir.

Bunları da belirleyen şiirin sunulduğu kültür çevresinin ortak beğenisidir. Göçebe topluluklar içinde

yetişen âşıklarda göçebe kültürü etkisiyle göçebe yaşamın ve doğal çevrenin etkisi görülür. Köy ve

kasaba kültürünün etkisiyle yetişen âşıklar üzerinde, çevrelerine ait özelliklerin varlığı dikkati çeker.

Âşıklar ve divan şairleri birçok mazmun, mecaz ve benzetme ögelerini küçük değişiklikler yaparak

ortaklaşa kullanmışlardır. Sanatçılar, bu ortak motifleri kendi geleneklerine uygun bir şekilde

işlemişlerdir. Âşıkların şiir çevresi, kültür ve beğeni farklılığı nedeniyle klasik edebiyatın şiir

çevresinden ayrılır. Âşıklar, tabiatı, insanı ve olayları konuşma dilimizin rahatlığı içinde özgün

imgelerle anlatırlar.

Page 142: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

142

Âşıklar, İslâmiyet kültürü ve Allah birliğine varma yollarını arayan görüşler bütünü olan tasavvuftan

etkilenmişlerdir. Tasavvufun, âşıklara ve divan şairlerine olan etkisi onları ortak bir dünya

görüşünde birleştirir. Aşk anlayışları, rintlik düşünceleri, ölüm ve hayat karşısındaki tavırları

benzerdir. Tasavvufta aşk, Allah'la bütünleşmektir. Dünyevî aşk geçicidir, kişiyi olgunlaştırır, nefsi

eğitir. Maddî aşk, manevî aşka geçiş için bir basamaktır. Âşıklar, tasavvuf kültürü etkisiyle

kendilerini bahtsız, sevgiliyi erişilmez ve vefasız görürler. Divan şairlerinin vuslatsız, paylaşılamayan

aşk acılarıyla yaşamalarına karşın âşıklar, sevgiliye ve vuslata taliptirler. Felekten yakınmalarına

rağmen, yaşama sevinci gözlenir. Âşıkların İslâmî motiflere, inanç esaslarına, ibadetlere, hukuka ve

ahlâk konularına değindiklerini görürüz.

İlk şairname bu yüzyılda yazılmıştır. Âşık Ömer şairnamesinde pek çok âşığın adını vermiş, fakat

âşıkların özelliklerini sıralamamıştır. Ayrıca bu yüzyıldan elimize ulaşan cönk ve mecmualar bize

kaynaklık etmektedir.37

17. yüzyılda Osmanlı Ordusu'nun seferlerine katılan şiirlerinde bunları işleyen âşıklara "ocak

âşıkları" adı da verilmektedir. 17. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece sıralayabiliriz. Gevherî,

Tımışvarlı Âşık Hasan, Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah, Katibî, Bursalı Halil, Kuloğlu,

Âşık, Âşık İbrahim, Âşık Nev'i, Âşık Yusuf, Benli Ali, Berberoğlu, Haliloğlu, Kamilî, Kâtip Osman,

Keşfî, Kırımî, Kul Mehmet, Kul Süleyman, Mahmutoğlu, Öksüz Âşık, Sun'i, Şahinoğlu, Üsküdarî,

Yazıcı vb.

18. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

18. yüzyılın âşıkları siyasal tarihimizde çok önemli olaylar olmasına rağmen 17. yüzyılda yetişen

usta âşıkların gücüne ulaşamamışlardır. Âşık edebiyatı gerilemeye başlamıştır. Buna rağmen

âşıklar, divan şairlerine göre daha canlı daha hayati konulara yönelen şiirler yazmışlardır.

18. yüzyılda âşıklar, etkilerini ve varlıklarını sürdürmüşlerdir. Divan edebiyatının etkisinde kalarak

kusurlu biçimde aruzu kullanan âşıkların sayısı artmıştır. Bu dönemde kahvehanelerde,

bozahanelerde, meyhanelerde ve panayırlarda ellerinde sazlarıyla şiirler söyleyen âşıklık

geleneğinden yetişme âşıklara her yerde rastlanıyordu.

Âşıklık, bu yüzyılda çok yaygınlaşmıştır. Hatta aruz ölçüsüyle şiirler yazan âşıklara şuara

tezkirelerinde bile rastlanmaktadır. Nedim'in hece vezniyle bir türkü yazması bu ilginin bir kanıtıdır.

Bu dönemde âşıkların değeri her kesimde bilinmeye başlamış ancak önemli bir âşık yetişmemiştir.

Bu yüzyılda siyasî tarihimizin önemli olayları olmasına rağmen büyük âşık çıkmamıştır. 18. yüzyılda

sosyal konular üzerine yazılan destan ve koşmalar ayrı bir önem taşır.

18. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece sıralayabiliriz: Abdî, Agah, Agahî, Âşık Ali, Âşık Bağdadî,

Âşık Derunî, Âşık Halil, Âşık Kamil, Âşık Nigarî, Âşık Nuri, Âşık Ravzî, Âşık Sadık, Âşık Said, Hocaoğlu,

Hükmî, Kabasakal Mehmet, Kara Hamza, Katibî, Kıymetî, Küsadî, Levnî, Mağripoğlu, Nakdî, Neşatî,

Rıza Seteroğlu, Sırrı, Süleyman, Şermî, Talibî, Âşık Kusurî, Âşık Kemterî vd.

Page 143: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

143

19. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

16. yüzyıldan beri gelişimini sürdüren âşık edebiyatı 19. yüzyılda daha büyük önem kazanmıştır.

Divan edebiyatında mahallileşme akımı artarken, diğer yandan âşık şiiri divan edebiyatı etkisine

daha fazla girerek halktan ve halk zevkinden uzaklaşma eğilimi göstermeye başlamıştır. Âşıklar,

Âşık Ömer ve Gevherî etkisinde kalarak aruz ölçüsünü, divan şiirinin nazım şekillerini daha çok

kullanmaya başlamışlardır. Hece ölçüsüyle yazdıkları şiirlerde de daha çok Arapça ve Farsça kelime,

terkip ve tamlamalar kullanmağa başlamışlardır.

Âşık edebiyatı ve divan edebiyatı 19. yüzyılın ikinci yarısında toplumdaki değişim ve gelişime

paralel olarak gerileyip gelenekten uzaklaşmaya başlamıştır. Sultan Abdülaziz döneminde Bektaşî

tekkelerinin tekrar açılmasıyla geçici bir gelişme göstermiş; fakat bu, eski sanat şekillerine

dönmeye yetmemişti. Büyük şehir merkezlerindeki âşık kahvelerinin yerini tutmaya çalışan semaî

kahveleri

gelenekten kopmuş eski ortak özelliğini kaybederek, dar bir çevreye seslenen bir zümre edebiyatı

karakteri almaya başlayan âşık edebiyatının eski canlılığını kazanmasına yetmedi.38

19. yüzyılda âşık şiiri önemli bir gelişme gösterememiştir. Eski söylenenlerin tekrarı yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun her tarafında âşıkların sayısı artmış, âşık zümreleri oluşmuştur. 19.

yüzyıl âşıkları hakkında diğer yüzyıllara oranla daha çok bilgi sahibiyiz. İmparatorluğun

parçalanması, siyasî ve sosyal değişimler şiirin konularını etkilemiştir.

Toplumun her kesiminde ve kurumlarında görülen köklü değişimlerden biri de 19. yüzyılda

Tanzimat'la ortaya çıktı. Batı'da 18. yüzyılda ortaya çıkan Fransız İhtilali, bütün dünyayı sarstı.

Milliyetçilik, özgürlük, eşitlik, hak, adalet gibi yeni kavramlar simgeleşti. Fransız İhtilali'nin etkileri,

19. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'nda kendini göstermeye başlar. Bireyi ve toplumu

derinden etkileyen ve yeni bir sanat, edebiyat anlayışı getiren bu dönem yine yüzü Batı'ya dönük,

ama öncekilerden ayrı bir yolda oluştu. Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı, insana ve

yaşama bakış açılarını değiştirerek dışa dönük konulara yöneldi.

Tanzimat sonrası batılılaşmaya uyum gösteremeyen yeniçeri ocaklarının kapatılmasından sonra

güç kaybeden medrese ve tekke, âşık tarzı heceyle şiir örnekleri vermeye başlamıştır. 19. yüzyılda

Batı'ya açılma Türk sosyo-kültürel yapısını belirleyen kurumları da etkiledi, değişime uğrattı.

Matbaanın yaygınlaşıp yazılı ortamın başlaması sözlü kültür ortamının ürünü olan âşıklık geleneğini

de etkiledi. 2. Meşrutiyet'le birlikte basından sansürün kalkmasıyla birlikte gittikçe gelişen basın ve

tiyatro kumpanyalarının faaliyetleri gibi yeni eğlence formları karşısında 19. yüzyılın sonlarına

doğru ortaya çıkan semaî kahvehaneleri işlevlerini kaybederek birer birer kapanırlar. Semaî

kahvehaneleri ve çalgılı kahvehaneler İstanbul'a özgü bir zümre olan külhanbeyi-tulumbacıların

kontrolündeydi.39

Tanzimat'la birlikte, aydınlar arasında halk edebiyatına gösterilen ilgi artmışsa da bu sürekli bir ilgi

olmamıştır. Ziya Paşa gerçek Türk edebiyatının halk edebiyatı olduğunu söylemiş ancak kısa bir

Page 144: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

144

süre sonra klasik şairlerin âşıkları aşağılayan sözlerinden daha ağır ifadeler kullanmıştır.

19. yüzyılda İstanbul, âşık edebiyatının gelişmesi bakımından çok uygun bir çevre olmuştur. Bunda,

2. Mahmut'un âşıkları korumasının payı büyüktür. Âşıklık geleneği ve âşık edebiyatı yeniden

canlanmıştır. 19. yüzyılın sonlarında büyük yerleşim merkezleri ve özellikle İstanbul'daki kuvvetli

âşıklık geleneği yerini başka bir geleneğe "semaî kahvelerine" bırakmıştır. Bu kahvelerde söz sahibi

olan âşıklar artık gezginci âşık değildir. "Meydan Şairleri" de denen bu tarzın temsilcileri semaî

kahvelerinde mani, destan, koşma, divan, semaî, kalenderî gibi şiirler söylerlerdi. Ramazan, bayram

ve Cuma geceleri semaî kahvelerinde büyük toplantılar olurdu. Önce klarnet, darbuka ve zilli maşa

gibi çalgılarla mızıka faslı yapılırdı. Alafranga marşlardan sonra türkülere geçilirdi. En sonunda âşık

şiirleri okunurdu. İstanbul'da semaî ocakları genellikle tulumbacı ocaklarına bağlı İstanbullu

âşıklardı.

19. yüzyılda âşıklık geleneği, zayıflayarak güç kaybetmeye başlamıştır. Yeniçeri ocaklarının

kapatılması, tekkelerin zamanla işlevlerini yerine getiremez duruma düşmeleri ve daha sonraları

kapatılmaları nedeniyle âşıkların yetişme kaynaklarından çoğu ortadan kalkmıştır.

19. yüzyıl, âşık edebiyatının İstanbul'da saray ve konaklara da girdiği bir dönem olmuştur. Âşıkların

yetişmesinde önemli bir yeri olan yeniçeri ocaklarını kaldıran 2. Mahmut âşıkları koruyarak saraya

almıştır. 2. Mahmut'tan Abdülaziz'in son zamanlarına kadar düzenli teşkilatları ve esnaf loncalarına

benzer loncaları vardı. Âşık fasıllarından hoşlanan 2. Mahmut, Abdülmecit ve Abdülaziz

dönemlerinden sonra şehir çevrelerinde âşıklar ve âşık edebiyatı önemini kaybetmeye

başlamışlardır. Saraylardaki âşıkların hükümet tarafından tayin edilen bir âşık kahyaları bulunur

bazen hükümet bu âşıkları kendi propagandaları için kullanırdı. Diğer âşıklar ise belli

kahvehanelerde toplanıp saz ve söz fasılları yaparlardı.

Âşıkların ürünleri, müzikle şiirin bir birleşimidir. Çeşitli dönemlerde kopuz, kara düzen, bozuk,

tambura, çöğür gibi sazlar kullanmışlardır. Usta âşıklar özgün ezgiler, makamlar yaratmışlardır. 19.

yüzyılda İstanbul'da Tavukpazarı'nda, Tahtakale'de daha çok tulumbacılar ve kabadayılar

tarafından işletilen âşık kahvelerinde sazlı sözlü eğlenceler düzenlenirdi. Âşıklar kahvenin duvarına

asılan ödüllü bağlamayı (muamma) nazımla çözmeye çalışırlardı. Bağlamayı çözen âşığın ödülü

para, saz, tüfek vb. olurdu. Bu kahveler, 1826 yılında yeniçeri ocaklarının kapatılmasıyla yıktırıldı.

Daha sonra semavi kahveleri adıyla yeniden açıldı. Bunlar da sonradan yerini İstanbul'da, Beşiktaş,

Tophane, Boğazkesen, Eyüp, Halıcıoğlu gibi semtlerde açılan çalgılı kahvelere bıraktı. 1908

meşrutiyetinden sonra birer birer ortadan kalktı.

Âşık edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan, saraylarda, konaklarda, asker ocaklarında,

sınır kalelerinde, kahvehane ve bozahanelerde, panayırlarda, köylerde ve konar göçerler arasında

zevk ve heyecanla dinlenen bir edebiyattı. Âşık edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğunun sosyal

yapısını ve hayata bakışını yansıtır. Büyük tarihî olaylar karşısında halkın sevinçlerini, üzüntülerini,

devlet büyükleri hakkında duygularını anlatan destanlar tarihî birer belge niteliğindedir. Âşık çağına

tanıklık etmesi, yaşanılan hayattan kesitler sunması yönüyle işlevseldir. Âşık edebiyatı, kültür

tarihine de kaynaklık eder. Âşık edebiyatının derinlemesine incelenmesi, yaşadığı dönem edebiyat

Page 145: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

145

anlayışı ve insan yapısına ait açık bilgiler vermeyen divan edebiyatının sosyal çevresi hakkında da

bilgi verecektir.40

19. yüzyılda, 16. yüzyıldan beri gelişimini sürdüren âşık edebiyatı, önem kazanmıştır. Bir yandan

klasik edebiyat içinde mahallileşme akımı artarken, diğer yandan halk şiiri klasik edebiyat etkisine

girerek halktan ve halk zevkinden kopmağa başlamıştır. Âşık zümreleri oluşmuş, imparatorluğun

parçalanması, politik ve sosyal değişimler şiirin konusunu etkilemiştir.41 19. yüzyılda en dikkati

çeken olaylardan biri de âşık kolu adını verdiğimiz usta-çırak ilişkileridir. Âşıklık geleneğinde önemli

rolleri olan âşık kollarının bu dönemde yer alması önemlidir.Bu kollar; 1) Emrah Kolu 2) Ruhsatî

Kolu 3) Şenlik Kolu 4) Sümmanî Kolu, 5) Dertli Kolu, 6) Huzurî Kolu, 7) Derviş Muhammed Kolu'dur.

Tekkelerin kurulduğu ve geliştiği şehir ortamlarında âşıkların, tekke ve medrese kültürüyle

yoğrularak 19. yüzyıl sonlarına kadar geleneksel tavırlarını sürdürdükleri görülmektedir.

Yeni bir estetik ve doğrudan doğruya yaşamdan alınan yeni konular, yaşam ve gerçekle

beslenemeyen, soyut düşüncelere dayalı düşüncelerle içine kapanmış divan şiirini sarstı.

Tanzimat'la birlikte yeni edebiyatın yapısında kullanılacak değer ve kavramlar getirme çabası,

günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünceyi şiirin ve nesrin konusu olarak seçen

Tanzimat edebiyatını doğurdu. Önceleri biçimde eski, özde yeni şiir anlayışıyla başlayan Tanzimat

edebiyatı, divan şiirinden aktarılmış değiştirilmiş ögelerle yeniliğe başlar. Divan şiirinin sebk-i Hindi

hayallerinden ve girift mazmunlarından sıyrılarak, şiirde yalın düşünce diye niteleyebileceğimiz

doğrudan anlatımı kullanmışlardır. Yeni duygular, yeni heyecanlar, yeni düşünceler divan

geleneğine bağlı şekil ve tekniklerle işlenerek yeni hareket başlatıldı. Yeni bir hayal dünyası, yeni

bir estetik, renk ve dış âlem yakalanmaya çalışıldı. Hayaller, tabiattan ve eşyadan gelen duygulara

açıldı.

Bu yüzyılda âşıkların çoğu okur yazardır. Bazı âşıkların şiirleri klasik kalıplara uymasa da divan

şeklinde basılmıştır. Okur yazar âşıkların yanı sıra eski geleneğe bağlı âşıklar dar çevrelerde şiir

söyleyerek âşıklar, geleneğini sürdürmeye devam etmişlerdir.

19. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece sıralayabiliriz: Âşık Şem'i, Âşık Şenlik, Kağızmanlı Hıfzı,

Bayburtlu Celali, Yusufelili Huzurî Habib Karaaslan, İlhamî, Posoflu Müdamî, Posoflu Zülalî,

Bayburtlu Celali, Yusufelili Huzurî Habib Karaaslan, İlhamî, Posoflu Müdamî, Posoflu Zülalî Âşık

Tahirî, Bayburtlu Celalî, Bayburtlu Zihnî, Ceyhunî, Dadaloğlu, Deliboran, Dertli, Erzurumlu Emrah,

Gedaî, Hızrî, Kamilî, Kusurî, Meslekî, Minhacî, Muhibbî, Ruhsatî, Serdarî, Seyranî, Silleli Sururî,

Sümmanî, Tokatlı Nuri, Tıflî, Bezmi, Devamî, Âşık Veli, Âşık Hüseyin, Âşık Serdari, Âşık Mesleki, Âşık

Gufrani vd.42

20. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

20. yüzyılda, âşıklık geleneği eski önemini kaybetmeye başladı. Özellikle Cumhuriyet'ten sonra

maddî ve sosyal hayattaki değişmeler bu zümreyi yaratan ve besleyen toplumsal şartları da

değiştirmiştir. Yeni iletişim araçlarının ortaya çıkışı, sanayileşme, tekke ve medreselerin kapatılması

sistemin değişmesiyle âşıklar zümresi yavaş yavaş ortadan kalkarak büyük merkezlerden kırsal

kesimlere, gelişmenin az olduğu yerlere doğru gitmeye başlamıştır.

Page 146: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

146

Bu yüzyılda millileşme hareketine paralel olarak dil sadeleşmeye başlamış, hece ölçüsüyle millî

nazım şekillerimize uygun olarak âşıklar şiir söylemeye başlamışlardır. Günümüzde eskiye oranla az

da olsa âşıklar vardır.

Halka doğru hareketinin, halk kültürünü, yaşatma hareketinin etkisiyle hâlâ âşıklar arasında

atışmalar yapılmakta, âşık eğlenceleri düzenlenmektedir. Yüzyılın başlarında, geleneğe bağlı olarak

şiirler söyleyen âşıklar önce şiirlerine ad vermek suretiyle ilk değişikliğe gitmişlerdir. Cönklerde

türkü, koşma gibi genel adlarla anılan şiirler, artık konularına uygun adlarla anılmaya başlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet desteği gören âşıklara Cumhuriyet döneminde yardım

edilmemiştir. 1931 yılında Ahmet Kutsi Tecer, 1964'te İbrahim Aslanoğlu tarafından Sivas'ta

düzenlenen "âşıklar bayramı" ile âşıklık geleneğinin yaşadığına dikkat çekilmiştir. 1966 yılında

Konya âşıklar bayramının yapılıp düzenli hâle gelmesiyle âşıklar birbirilerini tanımış, yerel âşıklık

geleneğinden Türkiye âşıklık geleneği sürecine geçilmiştir.

Âşıklar, geleneği sürdürmeye çalışmaktadırlar. 20. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece

sıralayabiliriz. Ali İzzet Özkan, Âşık Ferrahî, Âşık Mehmet Yakıcı, Âşık Veysel, Talibî, Meslekî, Emsalî,

Sefil Selimî, İsmetî, Kul Gazi, Bayburtlu Hicranî, Davut Sularî, Efkarî, Gufranî, Kağızmanlı Hıfzı Âşık

Cemal Hoca, Âşık Yorgansız Hakkı Çavuş, Âşık Andırınlı Halil, Âşık Yüzbaşıoğlu-Mihmanî, Âşık

Posoflu Müdamî, Âşık Zakirî, Âşık Habib Karaaslan, Âşık Deli Hazım, Âşık Halil Karabulut Âşık Azerî,

Âşık Zülfikâr Divanî, Âşık Mevlid İhsanî, Âşık Fehmi Gür, Âşık Hasretî, Âşık Hüseyin Çırakman, Âşık

Kul Mustafa, Âşık Püryanî Âşık Mustafa Ruhanî, Âşık Kul Semaî, Âşık Pervani, Âşık Daimî, Âşık Yaşar

Reyhanî, Âşık Ferrahî, Âşık Kara Mehmet, Âşık Selmanî, Âşık İlhami, Âşık Abdulvahab Kocaman,

Âşık İsmeti, Âşık Mihmanî, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Rüstem Alyansoğlu, Âşık Musa Merdanoğlu Âşık

Murat Çobanoğlu, Âşık Hüdaî, Âşık Firganî, Âşık Feymanî, Âşık Mahsunî Şerif, Âşık Nusret Toruni,

Âşık Hacı Karakılçık, Âşık Çırağî, Âşık Ahmet Poyrazoğlu, Âşık İmamî.

Günümüzde Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

19. yüzyıldan itibaren âşıkların ordudaki görevlerine son verilmesi ve tekkelerin kapatılmasıyla,

âşıklar koruyucularını kaybetmişlerdir. Bu nedenle âşık edebiyatı, bu yüzyılda gerileme süreci içine

girmiştir. Aydın çevrelerde, Batı edebiyatı örnek alınarak geliştirilmeye çalışılan yeni edebiyat

anlayışları da bu süreci hızlandırmıştır. Bu arada halk edebiyatından yararlanma niyetleri de zaman

zaman dile getirilmiştir. 20. yüzyılın başlarında millî edebiyatın ancak halkın dili ve edebiyatına

dönülerek oluşturulabileceği görüşü ağırlık kazanmış, halk edebiyatı anlatım tekniklerinden belli

seçmelerle yararlanılmıştır.43 Cumhuriyet döneminde Türk şiiri içinde âşık geleneğine folklor

gözüyle bakılmış ancak yine de sanatta gelenekten yararlanma anlayışı doğrultusunda bazı

örnekler verilmiştir.

Tanzimat, Meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı, Türk toplumunu ve günlük yaşamını hızlı değişim ve

dönüşümlere uğratmıştır. Toplumsal yaşamda geleneksel yapı yer yer çatlamaya, kırılmaya ve

yerleşmiş değerler sarsılmaya başlamış, geçiş dönemlerine özgü ikilemler ortaya çıkmıştır. Yeni

kültürle önerilen yeni yaşama biçimleri karşısında halkın uyum gösterememesi, eski yeni çatışması

Page 147: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

147

edebiyata da yansımıştır. Sorunlar diğer sanatçılar gibi âşıklar tarafından da sorgulanmaya başlar.

Toplumsal ve bireysel çalkantılar geniş bir perspektifle bakıldığında eski ve yeni arasında

bocalamalar halk şiirine de konu olmuştur. Âşığın şiirinin eksenini eski-yeni çatışması oluşturur.

Âşık eskimeye yüz tutan gelenekler karşısında ne yapacağını bilemez. Yeni oluşmaya başlayan

geleneklere de uyum gösteremez. Diğer yandan da âşığın şiirine derin boyutta olmasa da toplum

kuralları arasına sıkışan veya yeni yaşamın önerdiği değerleri benimseyip eskinin değerleriyle

çatışmaya giren insanların mutsuzlukları girer. Âşığın tavrı kendine göre belirlediği ahlâktan

yanadır, gelenekçidir, yeni geleneği özümleyemeyip taklit eden, davranış ve kişilik bozuklukları

gösteren kişileri eleştirerek taşlar.

Âşık edebiyatının taşlama şiirlerinde toplumun çeşitli kesimlerindeki dengesizliklerin, çelişkilerin

ustalıkla taşlanıp, eleştirildiği görülür. Âşıkların öğütleme türü koşmalarında halkı bilinçlendirmeyi,

aydınlatmayı, bilgilendirmeyi ilke edinen bir tavır ve çaba görülür. Aslında âşık da ikilem içinde eski

ile yeni arasında bocalar. Âşık, toplumsal konumunu yükseltme uğraşına giren, çoğunu gençlerin

oluşturduğu tipleri taşlar. Âşığa göre yeniyi özümlemeden kabul eden bu tür gençlerin ahlâkî

değerleri aşınmıştır. Âşık bu yönüyle ödün vermez ahlâkçıdır. Âşık Tanzimat sonrası, toplumdaki

değişim ve gelişimde doğu ile Batı kültürü arasına sıkışmış, bu ikilem sürecinde âdeta aynı

duyguları yaşayan Anadolu ruhunun sesidir.

Âşıklar, karışık bir sosyal yapıdan oluşan Osmanlı İmparatorluğu'nda özel bir zümre

oluşturmuşlardı. Toplumun belli zümrelerinin sanat zevkini karşılayan özel bir topluluktu. 20.

yüzyılda, batı kültürü etkisiyle yeni bir yaşama şekli arayan Osmanlı toplumunda eski gelenekleri

sürdüren, yeni gelişim ve değişimi yakalayıp izleyemeyen âşıkların eski biçimde yaşayamayacakları

bir gerçekti. Türk toplumu Tanzimat'la başlayıp, Cumhuriyet döneminde devam eden gelişim ve

değişimle yeni bir yaşama biçimine geçti. Bu yeni yaşam, yaşama yeni birbakış açısını beraberinde

getirdi. Osmanlı lonca teşkilatı kadrosunda özel bir zümre oluşturan âşıklar, eski âşıklık

gelenekleriyle yeni toplumda yerlerini alamayınca azalmağa başladılar.

Yaşanılan son elli yılda, çağlar boyu süren kültür ikiliği hızla ortadan kalkmaktadır. Bugün köylü ve

çiftçi toplumdan kentli ve sanayileşmiş topluma geçmekteyiz. Halkın yarısı artık aydınla aynı kültür

çevresini paylaşmaktadır. Köyde kalanlar da ulaşım ve iletişim araçlarıyla kent kültürüne

bağlanmışlardır. Günümüz insanı artık düşte görülen bir güzelin sevda şiirleri yerine, daha somut,

yeni toplumun yarattığı yeni insan tipinin özlemlerine cevap verecek yeni duyuşlarla örülü yeni

şiirler istiyor.

Sosyal değişim sonucu âşık şiiri de en belirgin özelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Âşık şiiri, büyük

ölçüde sözlü yaratılır olmaktan ve sözle yayılır olmaktan çıkmıştır. Günümüzde doğaçlama şiir

söyleyen âşıklar olmakla beraber, saz eşliğinde topluluk karşısında doğmaca şiirler söyleyen âşık

tipinin yerini yazan, saz çalmayı biliyorsa yazdığı şiiri sazla söyleyen âşık tipi almaya başlamıştır.

Doğmaca şiirde, geleneksel şiir malzemesini kullanan âşık, artık geleneksel baskıdan kurtularak

kişisel yaratmaya dayanan yeni ve değişik şiire imzasını atmaya başlıyor. Âşık şiirinin yayılması artık

çağdaş araçlarla oluyor. Böylece âşık şiirinin çeşitlemelerle yayılma özelliği de kaybolmaya başlıyor.

Page 148: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

148

Bazı âşıklar tapşırma kullanma geleneğini terk ederek şiirlerine adlarını soyadlarını yazıyorlar.

Bazıları da adlarının önündeki âşık kelimesini atıyorlar.

Günümüzde âşık tarzı şiir, kitle iletişim araçlarıyla yayılmaya başlamıştır. Bu bir noktada

teknolojinin sözlü geleneğin işlevini üstlenmesidir. Teknoloji, geleneği yayan gezginci âşığın, yerini

alarak geleneğin dar çevrelerde sıkışıp kalmasını önleyerek yayılmasını sağlamıştır. Günümüzde

âşık tarzı şiir yeni ortamlara, yeni şartlara uyum göstermeye, gelenek dışı düşüncelerle beslenmeye

başlamıştır. Özellikle Cumhuriyet'ten sonra köylerden kentlere göç sonunda köy ve şehir kültürü iç

içe geçmiştir.

1950 yılından sonra Türkiye, büyük bir yapısal değişiklik geçirdi. Son 50 yılda köylerden kentlere

doğru büyük bir nüfus akımı başladı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük kentlerde köyden

gelenler yaşamaya başladı. Büyük kentlerdeki işsizlik, elektrik, su, yol, gecekondulaşma gibi

sorunlar onları derinden sarstı. Köyden gelip büyük kentlerde tutunma uğraşı verenlerin sıkıntıları,

ikilemleri âşıkları da etkiledi. Yeni yaşamın getirdikleri de âşığın şiirine konu oldu. Bu dağınık ve

düzensiz kentleşme köyden gelenleri köy kültürüyle kent kültürü arasına sıkıştırdı. Bu olgu

geleneksel kültürü de etkiledi. Köylüyle kentlinin aynı şiir ortamında yaşamaları, toplumdaki çok

yönlü ve hızlı değişim, âşık geleneğinin çok köklü değişikliklere uğramasına neden oldu. Yeni bir

olgu olarak ortaya çıkan yeni şehirli âşık, kentlileşme sürecini yaşayan insanların acılarını, sevinç ve

mutluluklarını, özlemlerini şiirine konu yaptı. Bu bir tür kent ortamında halk kaynağından

yararlanan yeni bir âşık tipinin geleneğe yeni konular, yeni açılımlar sağlamasıydı.

Günümüz âşıkları kendilerine ozan, halk ozanı gibi adlar veriyorlar. Fakat bu kelimenin eski epik

anlatıcısı ozanla ilgisi yoktur. 1950 sonrasının âşıkları Türk dilinin sadeleşme süreci içinde

kendilerine ozan diyorlar. Aydın şairlerle, âşıkların aynı adı kullanmaları kültür ikiliğinin önemli

ölçüde ortadan kalktığının belirtisidir.44 Âşık, günümüz koşma biçimini ve sazı koruyor. Âşık şiirine

geleneksel biçimleri uyguluyor. Bu da âşık tarzı şiirde köklü bir değişimin olduğunun göstergesidir.

Âşık şiiri geleneğinin 1930'dan sonra Cumhuriyet'in ilkeleri ışığında yeniden canlanmaya ve Âşık

Veysel'le toplumdaki yerini almaya başladığını görüyoruz. Âşık şiiri son yıllarda büyük kentlerin

kenar mahallelerinde, kasabalarda ve köylerde az da olsa seslenecek bir kitle bulabilmektedir.

Cumhuriyetin 10. yıldönümü, âşıklık geleneğinde bir dönüm noktasıdır. 1960-1970 yılları arasında

âşıklık geleneği büyük bir gelişme gösterir. Somut sorunlar şiire konu olur. Gelenekteki âşıklarda

görülen evrensel barış temi günümüz âşıklarına da hâkimdir. Hatta insan sevgisi, birlik, kardeşlik,

ayrılığa karşı olup birlik beraberlikten yana olma düşüncesi, çağdaş şairlerden daha belirgindir.

Günümüz âşıkları biçim açısından geleneğe bağlı olsalar da işledikleri temalar bakımından aydın

sanatçılara yaklaşmışlardır.

Âşık şiiri geleneği, belli bir zaman ve belli bir toplum yapısının şiiridir. Aydın çevreyle halk

çevresinin arasında kültür ikiliğinin oluştuğu dönemlerin ürünü olan âşık şiiri, seslendiği dar

çevrelerde kalmıştır. Âşık şiiri dönemi kültür çevrelerinden uzak çevrelerde gelişmiştir. O, halkın

düğünlerine, toplantılarına, eğlencelerine ölümlerine kadar girmiştir. Bir görevi vardır. Her

ortamda söylenilebilir. Dar çevrelerin temsilcileri olan âşıklar, uygarlığın köy yaşamına kadar

Page 149: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

149

girmesi sonucu, toplumun geneline açılarak halkın sanatçısı olma yolunu tuttu. Âşıklar her geçen

gün Cumhuriyet sonrası hızlı, kültür değişikliğinden etkilenip halk kültüründen ve âşık edebiyatı

geleneğinden kopuyorlar.

Günümüz âşıkları, âşık tarzı geleneğe sahip olarak edebî gelişmelere ne kadar açıktır? İnsan

gerçeğini bireysel ve toplumsal boyutlarıyla ne ölçüde dile getirebilmişlerdir? Seslendikleri kitlenin

kimliğini ne ölçüde ortaya koyabilmişlerdir? Âşıklar siyasal oluşuma paralel olarak topluma

açılmışlardır ama şiirleri bireysel yaşamın anlatımında odaklanmıştır. Değişim ve gelişime paralel

olarak toplumdaki değişim rüzgarını yakalayamayan âşıklar içe dönmüş, çoğu kez tepkisiz kalarak

toplumdaki yeni değerleri yakalayıp, toplumun önüne geçerek yeni kitleleri kucaklayacak bir

yenileşme hareketini başlatamamışlardır.

Âşık şiiri geleneği, işlevini tamamlayıp kültür tarihinin malı olup, tarihteki yerini mi alacaktır?

Bugün kesin bir yargıya varabilmek için erkendir. Âşığın sesleneceği bir kitle vardır. Halk, ilerleyen

zaman içerisinde kültür yapısına göre içinden âşıklar çıkaracaktır. Bir başka deyişle, halkın kültürü

hangi düzeyde ve konumda olursa olsun kendi yapısını yansıtan sanatçıları çıkaracaktır. Bir

topluluğunun kültürü, dünya görüşü ve buna bağlı olarak davranışlarıyla zaman boyutundaki

sürekli oluşumdur, statik değil dinamiktir. Bu da bize bir kültürde oluşan eserlerin çağın ve

seslendikleri kitlenin kültür anlayışı ve beğenisine göre nasıl şekillendiğini gösteriyor. Âşık tarzı

edebiyat, halkın edebiyatı olduğuna göre âşıklar halktaki gelişimi ve değişimi yakaladıklarında, yeni

özü ve biçimiyle gelenek yaşamaya devam edecektir.

Türk Kültüründe Âşık Şiirinin Belirleyici Rolü ve İşlevi

Âşıklık geleneği, Osmanlı Türk kültür varlığının önemli bir bölümünü oluşturmuştur. Anadolu'da

Yunus Emre'yle doruk noktasına ulaşan dinî-tasavvufî edebiyatın her dönemde her zümrede

Osmanlı-Türk kültürünü oluşturmakta önemli rolü olmuştur. Âşık, hem döneminde hem de sonraki

dönemlerde sesini geniş kitlelere duyurmuş bir sanatçıdır. Her edebiyat akımı gibi, âşık şiiri de

kendi döneminin zihinsel atmosferinin bir sonucu olarak oluşmuştur. Âşık yaşadığı kültürel ortamla

iç içedir, âşık şiiri toplumun ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Toplum bilinciyle âşık şiiri

arasında bir bağ vardır.

Âşıklar, toplumsal konuları en çok destanlarda kullanmışlardır. Günlük hayatın küçük olaylarından

büyük sosyal hareketlere kadar destanlar her türden olayı içine alır. Bir tarihî olayın toplum

üzerindeki etkisinin bilinmesi onu temellendirmekte önemlidir. Destanlarda tarihî olayın geçtiği

zamana ait yaşayış, düşünüş ve inanışların izleri vardır. Toplumları derinden etkileyen savaşlar

destanlara konu olur. Destanlar bu yönleri ile eski ve yeni kültür arasında bir bağdır. Destanlarda

tarih kitaplarında yer almayan halkın duygularını buluruz. Destanlar toplumun değer verdiği kişi ve

olayları anlatan halkın umut ve isteklerini yansıtmaları yönüyle hayata açık yapıya sahiptir.

Destanlarda halkın devleti nasıl değerlendirdiğine ait ipuçları buluruz. Âşıklar devletin iradeli,

güçlü, adaletli, ordusu eğitimli ve savaş yeteneğine sahip olduğunu belirterek devletin bekâsı,

kutsallığı düşüncelerini halka anlatarak Osmanlı Türk kültürünün oluşmasına olumlu katkılar

Page 150: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

150

sağlamıştır. Devletin gücünün toplumun dayandığı ilkeler çerçevesinde biçimlendiği düşüncesi

halka anlatılarak devlete bağlılık düşüncesi pekiştirilmiştir.

Âşık şiirinde öğreticilik vazgeçilmez özelliktir. Âşık güncel konuları halkın ilgisini canlı tutacak

biçimde işler. Onlar yaşadıkları toplumun sözcüleridir. Toplumun ortak norm değerlerini şiirlerinde

günlük olaylarla bağ kurarak anlatırlar. Şiirlerinde sevgi, kardeşlik insanlık gibi evrensel değerleri

bıkmadan usanmadan konu ederek halkı insanlığın ortak paydalarında birleştirmeyi kendilerine

görev sayarlar. Olaylara ayna tutarak insanları iyide, doğruda, güzelde birleştirmeğe çaba sarf

ederler. Toplumda aksayan bir yön gördüklerinde toplumu temsil görevini üstlenerek doğruları

sıralarlar. Âşıkların öğütlemeleri ayırıcı, yargılayıcı değil birleştiricidir. Onların öğütleri yararlı,

denenmiş, yaşam kesitleridir. Bu tür şiirlerin arka planında dönemin sosyal, ekonomik çarpıklıkları,

yozlaşan değerler karşısında farklı davranış biçimleri sergileyen kişiler vardır.

Âşıklar toplumun norm ve değerlerine ters düşen kişileri mizaha konu ederler. Onların bu türden

şiirleri bireysel taşlama, toplumsal taşlama, taşlama-takılma, yalanlama-mübalâğa şiiri olmak üzere

dört grupta toplanabilir. Bunlar eğlendirme, düşündürme, eğitim, eleştirme amaçlıdır. İnsan-insan,

insan-toplum ilişkilerini irdeleyen, eleştiren boyutuyla işlevseldir. Halk kültürü geleneğinde

kıssadan hisse alma deyimi yaygındır. Âşıklar, öğüt vermeyi, yol göstermeyi âşıklığın gereği sayar,

halk da bekler. Âşıkların bu türden şiirlerini incelediğimizde öğüdün insan ve toplum üzerine

kurulduğunu görüyoruz.

Âşıklar bir insanda olması gereken özellikleri şu başlıklarda toplarlar: Dürüst, sır saklayan, yapıcı,

sözünde duran, büyüğünü seven, dosta sadık, zorda kalana yardım eden vb. Bir insanda olmaması

gereken özellikler ise şu şekilde sıralanır: Gururlu, hırslı, öfkeli, insanları küçük görme, emanete

hıyanet etme, dedikodu yapma, kötülüğe kötülükle karşılık verme, ün ve servetin tutsağı olma vd.

Âşıklar, toplumun yapı taşlarından biri olmaları yönüyle işlevseldir. Onlar dinî-nasihat konulu

şiirlerinde Allah, Peygamber sevgisini işleyip İslamî ahlâkın kurallarına uyulmasını öğütlerler.

Bunlar; kutsal değerlere bağlılık, insanları iyiye doğruya ulaştırma çabası, dinin gereklerini yapma

gibi tavır ve düşüncelerdir.

Âşıklar yiğitlemelerinde halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmeleri bakımından Osmanlı-

Türk kültürünün korunmasında, yaşatılmasında hizmet verirler. Onlar vatan, bayrak, özgürlük gibi

yüksek ahlâkî değerleri telkin ederler. Savaşı konu alan şiirlerinde halkın duygu ve düşüncelerini

yansıtarak sosyal tarihe kaynaklık ederler.

Âşık edebiyatının beslendiği ve geldiği çevrelerin diliyle divan edebiyatının dili arasında büyük

farklılıklar vardır. Âşıkların günlük konuşma dilini kullanmaları, şiirlerini saz eşliğinde söylemeleri,

divan şiirinin üst kültürünü yakalamayan geniş halk kitleleriyle kolaylıkla bütünleşmesini

sağlamıştır. Âşıklar, Türk dilinin doğal gelişimine ve Türk diliyle şaheserler yaratacak edebiyata

zemin hazırlamışlardır.

Âşık şiiri, divan şiiri, tekke şiiri gibi Osmanlı-Türk kültürünün en önemli belirleyici dinamiklerinden

ve başlıca anlatım kaynaklarından biridir. Âşıkların şiirlerinden söylendiği dönem Türk halkının

estetik modelini, beğenilerini, ahlâk anlayışını, insana, topluma, dünyaya bakışını vd. öğrenebiliriz.

Page 151: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

151

Âşıklar, toplumu örnek değerler çevresinde toplamaları yönüyle işlevseldirler, âdeta kültürün

oluşup, kökleşip, yayılmasında birer kültür gönüllüleridir.

Âşıklar, seslendikleri kitlenin önündedirler. Bu yönleri onları ve öğütlerini daima önemli kılmıştır.

Onlar şiirlerinde devletin birliği ve beraberliğini işleyerek devletin bekasının önemini anlatırlar,

insanlığı sevgi ve kardeşlik, insanlık gibi ortak değerlerde birleştirme çabası verirler.

Sanat ürünleri toplumun yapısından soyutlanamaz. Bunlar toplumsal ilişkilerden doğan olgulardır.

Her toplumun kendine özgü acıları, sevinçleri, umutları, özlemleri, tepkileri kısacası kendine özgü

bir iç dünyası vardır. Bu iç dünyanın birikimleri sanatçılarca, sanat ürünlerinde dile getirilir. Edebî

eserler yaşayan kültür topluluğunun ortak dünya görüşüne ve değerler sistemine göre şekillenir.

Sanatçılar da eserleriyle toplumun kültürüne katkıda bulunurlar.

Âşıklar halkın ortak duygu ve düşüncelerini özellikle sosyal ve tarihî konulu şiirleriyle dile getirerek

geniş kitlelere yayarak Türk kültürünün taşımacılığını, koruyuculuğunu yaparlar. Âşık tarzı şiir

toplumun ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Toplum bilinciyle bu şiirler arasında bir bağ

vardır. Bir tarihî olayın toplum üzerinde etkisinin bilinmesi onu temellendirmekte önemlidir. Bu

yönüyle âşık şiirinin bir bölümü sosyal tarihe kaynaklık eder.

Âşık şiiri eski Türk şiiri ögelerini bünyesinde barındırıp günümüze getirerek Türk kültürünün

sürekliliğine katkı sağlamıştır. Âşıklar şiirlerinde tasavvuf düşüncesini halk dili ve kültürüyle

bütünleştirerek işlemişler ve Anadolu'da Moğol istilâsı sonrası maddî manevî yıkıma uğrayan

insanları ortak duygularda birleştirerek yeni bir yurt kurulmasında olumlu bir katkı sağlamışlardır.

Sonuç olarak, âşık şiiri halk arasında mayalanmış, halkın kültür yapısını, dokusunu şekillendirmekte

önemli rol oynamıştır. Toplum bilinciyle âşık şiiri iç içedir. Âşık, toplumun yaşamakta olduğu

serüveni sorgulayıp anlamağa çalışarak Türk insanını her boyutuyla kavrayıp aydınlatma çabasıyla

Osmanlı-Türk kültürünün belirleyici dinamiklerinden birisi olmuştur.

Günümüzde Yeniden Yapılanan Âşıklık Geleneğinin Sosyo-Kültürel Boyutu

Toplumun her kesiminde ve kurumlarında görülen köklü değişikliklerden biri 19. yüzyılda

Tanzimat'la ortaya çıktı. Batı'da 18. yüzyılda ortaya çıkan Fransız İhtilâli dünyayı sarstı. Milliyetçilik,

hürriyet, eşitlik, hak, adalet gibi yeni kavramlar, yeni değerleri simgeleştirmiştir. Batı uygarlığı

etkisinde oluşan Tanzimat edebiyatı, bireyi ve toplumu derinden etkileyen yeni bir sanat ve

edebiyat anlayışıyla yüzü batıya dönük ayrı bir yolda oluştu. Âşık tarzı edebiyat da gelişimlerden

etkilenerek yüzünü insana çevirerek dışa dönük konulara yönelmeğe başladı. Toplumsal sorunlar,

âşıklar tarafından sorgulanmağa başlar. Âşık eskiyen gelenek karşısında ne yapacağını bilemez,

değişim ve gelişime uyum gösteremez. Gelenekler, içinde bulundukları çevrenin sosyo-kültürel

durumuna göre davranış kalıbı geliştirirler. Günümüz âşıklık geleneği ile ilgili tespitlerimizi ve

önerilerimizi üç başlıkta toplayabiliriz.

I. Günümüz Âşıklık Geleneğiyle İlgili Tespitler

Âşıklık geleneğini besleyen kültür kaynaklarının azalmasıyla âşıklık geleneği gerilemiştir,

Page 152: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

152

nedenlerini şöylece sıralayabiliriz:

1 Âşıklık geleneğini besleyen sözlü gelenek zayıflamıştır.

2 Usta-çırak ilişkisi çözülme noktasına gelmiştir.

3 Usta âşıkların yeni âşıklar üzerindeki denetiminin azalmasıyla, yeni âşıklar geleneği tam olarak

öğrenemeyip uygulayamıyorlar.

4 Geleneği bilen dinleyici kitlesi çok azaldığı için yeni âşıklar denetlenemiyor.

5 Bölgelerde, dar çevrelerde, köylerde yetişip tanınan âşıkların şiirleri yazıya geçirilmese de sözlü

gelenekte söylendiği için günümüze gelebiliyordu. Sözlü geleneğin zayıflamasıyla bu âşıklar ve

şiirleri unutulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ayrıca sözlü gelenekteki eski âşıkların şiirleri usta malı

olarak söylendiğinde gelenekte usta-çırak ilişkisi olmasa da yeni âşıkların yetişmelerine yardımcı

oluyordu.

II. Günümüzde Âşık Toplantıları ve Şölenleriyle İlgili Bazı Tespitler

1 Usta âşıkların ve geleneği bilenlerin denetimi çok azaldığı için bu toplantıların büyük bir bölümü

gelişigüzel, düzensiz ve gelenek dikkate alınmadan yapılmaktadır.

2 Âşık toplantı ve fasıllarında icra ve töreye, geleneğe uyma yerine meclisin meşrebine göre

program yapılmaktadır.

3 Âşıkların sazın doğal sesiyle çalıp söylemeleri yerine elektro-saz kullanmaları geleneksel ezgiyi

bozmaktadır.

4 Geleneğin taşınmasında önemli rolü olan usta âşıkların şiirlerinin çalıp söylendiği hatırlatma-

canlandırma bölümleri çoğu kez yapılmamaktadır.

5 Âşık toplantıları ve şenliklerinde, yeni âşıkların âşıklık geleneğiyle ilgili; kafiye, ayak, redif, nazım

şekilleri, nazım türleri, âşıklık kuralları, âşık toplantıları ve fasıllarının düzeni vb. konularda pek çok

temel bilgilerinin eksik olduğu görülmektedir.

1- Âşık tarzı şiir geleneği işlevini tamamlayıp kültür tarihinin malı olup tarihteki yerini mi alacaktır?

Günümüz âşıkları, edebî gelişmeleri takip ettiklerinde, insan gerçeğini bireysel ve toplumsal

boyutuyla dile getirdiklerinde, seslendikleri kitlenin kimliğini yakalayabildiklerinde, olaylar

karşısında tepkisiz kalmayıp, toplumsal değerleri yakalayıp toplumun önüne geçtiklerinde yeni

kitleleri kucaklayıp, yeniden yapılanan âşıklık geleneğini yeni özüyle sürdürebilirler.

İletişim Çağında Âşıklık Geleneği ve Geleceği

Anadolu, geçmiş zaman içinde çok sayıda kültürün doğurganlığını yapmış topluluklara yurt

olmuştur. Bu kültürel miras Anadolu'ya gelen topluluklara aktarılmıştır. Bu kültür alışverişi sonunda

kültür sürekli bir bireşimin ürünü olarak değişimini sürdürmüştür. Böylece günümüzde

Anadolu'nun sosyo-kültürel yapılaşması ortaya çıkmıştır.

Âşıklar, karışık bir toplum yapısına sahip Osmanlı döneminde, belli zümrelerin sanat zevkini

karşılayan özel bir topluluktu. Yeni değişim ve gelişimi yakalayamayan âşıkların, eski biçimde

yaşayamayacakları bir gerçekti. Cumhuriyet sonrası köylü ile kentli arasındaki kültür ikiliği

kalkmaktadır. Ulaşım ve iletişim araçları kültür birliğini sağlamıştır. Âşık şiiri büyük ölçüde sözle

Page 153: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

153

yaratılır olmaktan çıkmıştır. Saz eşliğinde doğmaca şiirler söyleyen âşık tipinin yerini, yazan âşık tipi

almağa başlamıştır. Âşık şiirinin yayılması artık çağdaş araçlarla oluyor.

Yeni kültürleşme ve toprağa bağlı ekonomiden sanayi toplumuna geçiş sürecinde yöre insanının

değişim ve gelişim karşısında sosyo-ekonomik konumu değişmiştir. Bu hızlı değişim ve gelişim geniş

bir zaman boyutunda olmadığı için yeni yaşama biçimi bir bocalama yaratmıştır. Büyük şehirlere

göçler nedeniyle çeşitli kültürler taşınmıştır. Köy kültür çevresiyle şehir kültür çevresi iç içe

yaşamağa başlamıştır. Farklı geleneklerin bir arada yaşaması halk kültürüne yeni bir boyut

getirmiştir.

Büyük şehirlerde şehir merkeziyle kenar semtler arasında iki ayrı kültür yaşanmaktadır. Göçle

gelenler kentlileşme sürecini yaşamaktadır. Doku kaynaşması henüz tamamlanamamıştır. Büyük

şehirlerde tarım öncesi toplulukların ritüele dayalı düşünce yapısının kalıntılarını, tarım

topluluklarının dinî düşünce yapısını, sanayi toplumlarının lâik düşünce yapısını iç içe buluyoruz.

Toplumsal ve kültürel değişiklikler halk kültürü ürünlerinin değişip yeniden şekillenmesine neden

olurlar.

Günümüzde âşık şiiri kitle iletişim araçlarıyla yayılmağa başlamıştır. Bu bir noktada teknolojinin

sözlü geleneğin işlevini üstlenmesidir. Teknoloji, geleneği yayan gezginci âşığın yerini alarak,

geleneğin dar çevrelerde sıkışıp kalmasını önleyerek yayılmasını sağlamıştır. Âşık şiiri yeni

ortamlara, yeni şartlara uyum göstermeğe, gelenek dışı ögelerle beslenmeğe başlamıştır. Son

yıllardaki köyden kente göç olgusu âşıkların doğal ortamını da etkilemiştir. Şehir kültürüyle

beslenmeğe başlayan âşık şiiri de kaçınılmaz olarak değişime uğramıştır. Yeni bir olgu olarak ortaya

çıkan şehirli âşık tipi, kentleşme sürecini yaşayan kesimler arasında şiir söylemeğe başlamıştır, artık

o ne köylü, ne de kentleşme sürecini tamamlayamadığı için şehirlidir. Âşıkların şehirdeki bu yaşama

biçimleri sanatlarını da etkilemiştir. Artık onların seslendikleri kitle eski çevreleri değildir. Yeni

insan tipinin sanatçısı da farklı olacaktır.

Âşıklar günümüzde sazı, hece ölçüsünü ve âşık edebiyatı nazım biçimlerini koruyorlar. Âşık şiirinin

beslenme kaynaklarının değişmesi, yeni çevrede, yeni insan tipinin beklentilerini karşılayacak bir

yöne yönelmeğe başlamıştır. Somut sorunlar şiire konu olmağa başlamıştır. Hatta barış temi, insan

sevgisi, birlik, kardeşlik vd. konularına çağdaş âşıklardan daha duyarlıdırlar. Dar çevrelerin

temsilcileri olan âşıklar uygarlığın köy yaşamına girmesi sonucu toplumun geneline açılarak halkın

sanatçısı olma yolunu tuttu. Âşıklık geleneği çevresinden kopuş beraberinde birçok sorunu da

getirdi. Âşık şiiri doğal ortamından uzaklaşıp, halk kültürü kaynağından yeterince beslenemez oldu.

Günümüzde geleneği öğrenemeyen, geleneği yaşamadan kulaktan dolma âşık şiiri bilgileriyle şiir

söyleyen âşıklar ortaya çıktı. Âşık seslendiği kitlenin gerisinde kaldı. Sanatçı seslendiği kitlenin bir

adım önünde olmak zorundadır. Âşık şiiri statik durağan bir gelenek değildir. Onun da değişime

uğraması doğası gereğidir.

İnsanları sosyal kılan birbirleriyle kurdukları iletişimdir. İnsanların yazı, matbaa ve elektronik gibi

ses ve sözü mekâna bağlayan teknolojiler kullanmaksızın yüz yüze ve sese dayanarak iletişim

kurduğu ortama sözlü kültür ortamı adını veriyoruz. İletişim amacına yönelik bir araç aracılığıyla

Page 154: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

154

nakledilerek ve kaydedilerek icradan bağımsızlaştırılarak aktarımının sağlandığı kaydedilmiş

icralara da kendi içinde yaratıldıkları yazılı kültür ortamı, elektronik kültür ortamı adını veriyoruz.45

Âşıklık geleneği ürünleri günümüzde sözlü, yazılı ve elektronik kültür ortamlarında üretilmekte

kitlelerle buluşmaktadır. Âşıklık geleneği ve âşıklığa başlama değişime uğramıştır. Geleneği

öğrenmek için çırak olup bir ustaya kapılanmanın yerini büyük şehirlerde saz ve bağlama kursları

almıştır. Bu imkânı bulamayanlar kaset dinleyerek, âşıkları ve onların usta malı şiirlerini taklit

ederek örtülü bir çıraklık dönemi yaşamaktadırlar.

Âşıklık geleneğinin doğal ortamı dışında yazılı ve elektronik ortamın bütün olumsuzluğuna rağmen

olumlu yönleri de vardır. Âşıklığa hevesli genç, çıraklık dönemimde yalnızca ustasının bilgi

dağarcığıyla sınırlı kalmayıp çeşitli yollarla pek çok yörenin yerel ezgilerine ulaşarak öğrenir, bu

zenginliktir. Kaset çıkaran âşıklar hiç yüz yüze gelmedikleri dinleyici kitlelerine ulaşıyorlar, onlara

doğal ortamının dışında seslenebiliyorlar. Ayrıca âşıklığa başlamanın olmazsa olmaz şartı olan

gelenekteki rüya görme ve bade içme motiflerinin yerini artık kaset dinleyerek, klip seyrederek

âşıklığa özenip âşıklığa başlama alıyor.46 Ayrıca âşıkların sanatçı kişiliğe geçtikleri geleneksel

ortamın yerini elektronik ortam almaktadır.

Günümüzde âşıkların çıraklık, yetişme dönemleri değişikliğe uğramıştır. Âşıklar artık âşık

toplantıları yerine kaydedilmiş icralar aracılığıyla tanınıyorlar. Hatta mahlas almalarında ticarî

kaygıyla kasetçilerin önerileri öne çıkıyor. Bugün katılalım katılmayalım âşıklık geleneği yeni bir

değişim ve dönüşüm içine girmiştir. Âşıklık geleneğinde çağın getirdiği yeni bir görenek başlamıştır.

Âşıklık geleneği, her gelenek gibi değişen sosyo-kültürel şartlara uyum göstererek değişmeğe

mecburdur. Gelenek, sosyo-kültürel yapı içinde ancak yeni işlevler kazanarak, varolan işlevlerini

koruyarak yaşayabilir. Kültürel değişim ve gelişimle yozlaşma farklı olgulardır. Âşıklar bir değişimin

farkındadır. Bu değişimi yakalayıp halkın beğenisini kazanmazlarsa geleneğin eski canlılıkla

süremeyeceğinin bilincindedir. Âşıklar atalar mirası âşıklık geleneğini her yönüyle öğrenmeli, genç

âşıklara öğretmelidir. Âşıklık geleneği doğal ortamından ayrılmış geleneği besleyen sözlü gelenek

de zayıflamıştır. Geleneği bilen dinleyici kitlesi azaldığı için âşıkları denetleme imkânı ortadan

kalkmıştır. Âşık toplantıları ve fasıllarında icra ve gelenek göz ardı edilerek meclisin meşrebine göre

yapılmaktadır.

Günümüzde âşıklar hem kırsal kesime hem de şehir çevresine sesleniyorlar. Her ne kadar eskiye

oranla halk ile aydın kesim arasında kültür farkı azalsa da beğeni farklılığı vardır. Âşıklar bunun

farkındalar. Âşıklık geleneği çağlar boyu önemini korumuş, ulusal kültürün korunmasında ve

taşınmasında önemli rol oynamıştır. Değişen zaman ve koşullar gereği değişimden etkilenmiştir.

Günümüzde de seslenecek kitle bulmaları geleneğin sürdüğünün ve süreceğinin en önemli

göstergesidir.

Âşık, halkın sanatçısıdır. Halkın beğenisi sanatçı tipini, sanat şeklini belirler. Âşıklık geleneği

günümüz insanının beğenisine uygun, özünden sapmadan, yozlaşmadan yeniden yapılanmalıdır.

Yeni gelenek, ancak iyi öğrenilen ve uygulanan eski gelenek üzerine bina edilebilir. Âşıklar, halktaki

Page 155: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

155

gelişimi ve değişimi yakaladıklarında yeni özü ve biçimiyle gelenek, yaşamağa devam edecektir. Bu

da yeni kitleleri kucaklayacak bir yenileşme hareketinin başlatılmasına bağlıdır.

Âşıklık geleneğinin devamı için her şeyi âşıklardan bekleyemeyiz. Bu hususta devletin ve

kuruluşların da destek olması lâzımdır. Aksi taktirde hızla geleneğin bozulmaya hatta yok olmaya

doğru gideceği aşikârdır.47

Âşıklık Geleneği Çırak Yetiştirme (Kapılanma)

Âşıklık geleneği yalnızca çalıp söylemeğe dayanmayan, bir usta tarafından öğretilmesi gereken bir

iştir. Anadolu'da oluşan eski esnaf teşkilatlarının hepsinde olduğu gibi âşıklıkta da çırak yetiştirmek

bir gelenektir. Bir kişinin âşık olarak nitelenebilmesi için çağlar boyu gelişen geleneğe uyması

gerekir. Usta âşık, saza ve söze yeteneği olan bir genci çırak edinir, yanında gezdirir. Çırak ustasının

ölümünden sonra meclislerde, sohbetlerde, onun şiirleriyle söze başlar, adını yaşatır, izinden

gider.48 Yahut âşık olmak isteyen kişi, usta bir âşık yanına çırak olarak verilir. Buna "kapılanma"

denir. Usta çırağa "meydan açma"yı, geleneğin gereklerini, "divana çıkma"yı, yarışmayı, hikâye

anlatmayı, ayak kurallarını ve "âşık makamları"nı öğretir. Çırak ustasıyla birlikte gezerek diğer

âşıkları tanır. Onların bilgilerinden yararlanır. Bu devre çırağın yeteneğine göre sürer. Çırağın

yetiştiğine inanan ustası ona, "icazet" vererek tek başına mesleği sürdürmesine izin verir.

Çıraklık, âşıklık geleneğinin okuludur. Usta âşıklar kendi sanatlarının devamını çırakları aracılığıyla

gelecek kuşaklara taşırlar. Gün gelir çırak, sazın, izin, özün sırlarını, saz, söz, makam, ayak verme ve

atışmayı öğrenir. Ustası gibi, âşıklar divanı kurulduğunda atışmalarda aşk, din, güzellik, sevgi, insan

vd. konuları gönül sesiyle dile getirir.

Olgun bir âşıkta musiki, şiir ve hikâye anlatmak yeteneğinin bir arada bulunması gerektiği için

çıraklık eğitimi uzun sürer. Çırak ustasıyla dolaşırken saz fasıllarında ve hikâye meclislerinde

bulunur Böylece geçmiş âşıkların eserlerini, ustasının şiirlerini, eğer varsa hikâyeleri öğrenir. Ayrıca

usta çırağına âşıklık sanatının şiir, musiki ve hikâye anlatmadaki incelikleriyle beraber iyi saz

çalmayı, irticalen şiir söylemeyi, usta malı eserleri nakletme tekniğini de öğretir. Çıraklık dönemini

tamamlayan âşığa ustası tarafından bir de mahlas verilerek ustalığı tescil edilmiş olur. Kaygusuz

Abdal, mürşidi Abdal Musa'ya kırk yıl hizmet eder ve şeyhi Abdal Musa'nın yazdığı bir parça kâğıdı

yuttuktan sonra şair olur. Yunus Emre de şeyhi Tabduk Emre'ye kırk yıl hizmet etmiştir.

Günümüzde köklü usta-çırak ilişkisi yok denecek kadar azdır. Âşıklığa hevesli gençler usta âşıkların

meclislerine katılarak belli ölçüde geleneği öğrenirler. Usta âşıklar, çeşitli toplantılarda âşıklığa

hevesli gençlere rehber olarak geleneğin yaşatılması için çaba harcarlar. Âşıklar bir usta âşığa

kapılanmadıkları halde bazı âşıkları usta kabul ederler. Bu ustalık âşıkların etkilenip örnek aldıkları

usta âşıklar anlamındadır.

Mahlas Alma

Mahlas, divan edebiyatında ve âşık edebiyatında sanatçının benimsediği, eserlerinde kendi adı

yerine kullandığı takma adıdır. Âşıklık geleneğinde mahlas kullanma geleneğe bağlı bir kuraldır.

Hâlâs kelimesinden gelen mahlasın sözlük anlamı ""kurtulacak yer"dir. Saflık halislik, gönül

Page 156: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

156

temizliği anlamlarına da gelmektedir. Mahlas kelimesi yerine "tapşırma" da kullanılmaktadır.

"Kendini tanıtma, bildirme" anlamına gelen tapşırma şiirin son dörtlüğünde yer alır. Şiirin kime ait

olduğunun bilinmesi ve şiirlerin karışması kaygısından doğduğu sanılan tapşırma ya da mahlas,

âşıkların şiirlerinin günümüze gelmesini sağlamıştır.

İslâmiyet'in kabulünden sonraki metinlerde, Türk şairleri şiirlerinde ad ve mahlaslarını kullanırlar.

İslamiyetten önceki dönemde yaşayan Pratyaya Srı, Kamala Ananta Srı, Sılıg Tigin gibi şairler de

mahlas kullanmıştır. Yusuf Has Hâcib ve Edip Ahmet'le başlayan bu gelenek Ahmet Yesevî ve Hâkim

Süleyman Ata ile devam etmiştir. 13. ve 14. yüzyıllardan sonra mahlas alma geleneği

sistemleşmiştir.

Mahlas, zamanla âşıkların asıl adlarını unutturur. Mahlaslar genellikle usta âşıklar tarafından verilir.

Günümüzde çıraklık geleneği çok zayıfladığı için âşıklar genellikle mahlaslarını kendileri

seçmişlerdir. Bazı âşıklar mahlas alışlarını rüyaya bağlamaktadırlar. Yeni âşıklardan bazıları ise,

mahlas olarak şiirlerinde ad-soyadlarını kullanmaktadırlar.

Mahlaslar, sanatçıların soyu sopu (Dadaloğlu), memleketi (Magriplioğlu), yaşam öyküsü ve yaşam

biçimi (Köroğlu, Seyranî) mesleği, bilgi ve becerileri (Kâtibî, Sipahî), görünümü (Benli Ali), inancı,

tarikatı (Kul Nesîmî, Pir Sultan Abdal) ile ilgilidir. Sanatçı bazen övünme (Bâkî, Fasih), yakınma

(Cevrî, Dertli), duygularını alçak gönüllülüğünü (Fakirî) dile getiren mahlaslar benimser. Değer

verdiği nitelikleri ortaya koyar (Adlî, Avnî). Mahlaslar genellikle son beyit ya da son dörtlükte

bulunur.

Âşık karşılaşmalarında hangi âşık ayak açtıysa veya önden gittiyse, karşılaşmaya tapşırmak suretiyle

son vermek de onun hakkıdır. İkinci âşık daha önce tapşıramaz. Aksi taktirde mat olmuş sayılır.

Âşık Musikisi-Saz

Âşıklar, düz konuşmayla şiir söylemeyi "dilden söylemek", saz eşliğinde şiir söylemeyi de "telden

söylemek" şeklinde ifade etmişlerdir. Bununla âşığın şiirine eşlik eden sazın, şiirden ayrılmaz bir

unsur olduğu anlaşılır. İlk âşıklar çöğür adı verilen sazı çaldıklarından kendilerine "çöğürcü" adı

verildiği görülmektedir. Halk toplulukları karşısında saz eşliğinde şiir söyleyen âşıklar, her hangi bir

konuda topluluk önünde saz çalıp doğaçlama şiir söyleme özellikleriyle övünürler.

Âşıklık geleneğinde sazın önemli bir yeri vardır. Âdeta saz ve söz bütünleşmiştir. Âşıkların büyük bir

çoğunluğu saz çalar. Bazı âşıkların doğaçlaması vardır, sazı yoktur. Bazılarının ise ne sazı, ne de

doğaçlaması vardır. Ancak geleneğe uygun olarak heceyle şiir yazarlar. Köprülü, âşıklık geleneğinde

yetişmiş âşıklar arasında saz çalamayan bir âşığın düşünülemeyeceğini söyler. Âşıklık geleneğinde

saz çalamayan bazı âşıklar, yanlarında "sofu" adı verilen saz çalan âşıkları gezdirirler.

Saz çalabilmek âşıkların önemli niteliklerinden biridir. Âşık saz çalmayı genellikle ustasından

öğrenir. Âşık, deyişi belleğinde hazırlamak ve sözlerini melodilerle süslemek amacıyla sazını bir

ilham kaynağı olarak kullanır. Âşıklarda ses güzelliği ve sazını ustalıkla çalma hüneri aranmaz.

Âşıklar için duygu güzelliği önde gelir. Âşıklar, genellikle gezgin olduklarından rahat taşıyacakları,

rahat çalabilecekleri sazları seçerler. Bektaşî âşıkların sazlarının şekilleri ve sazın parçaları özel

Page 157: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

157

remizler ifade eder. Tellerin üç sıra bağlanması; Allah, Hz. Muhammet, Hz. Ali üçlemesi, sazın on iki

teli; on iki imam simgesi olarak kabul edilir.

Âşıklık geleneğinde şiir söylemede olduğu gibi musikide de usta malı kullanılır. Âşıklar gerek kendi

şiirlerini, gerekse eski usta âşıkların şiirlerini hazır ezgi kalıplarına döşeyerek icra ederler. Bir ustaya

bağlanan çırak, ustasından yalnızca söz söylemeyi değil, sözü melodiyle birleştirmenin inceliklerini

de öğrenir. Edebî şekillerin kolay öğrenilmesi ve dinleyici üzerinde etkili olabilmesi, melodi

kalıplarının iyi bilinmesine ve musikinin sözle birlikte başarılı bir şekilde kullanılmasına bağlıdır.

Özellikle aruz ölçüsüne dayalı türlerde vezin kalıplarının doğru kullanılabilmesi, sözle birlikte

sunulan bu melodi kalıplarının sağladığı kolaylıklarla mümkün olabilmektedir.

Âşık musikisinde üslûp, tavır ve süslemeler kişiden kişiye yöreden yöreye değişiklik ve farklılık

gösterir. Ayrıca değişik okuyuş şekilleri ve ağız özellikleri âşık musikisinde bir tarz oluşturmuştur.

Âşık musikisinde musiki ve söz, birbirini tamamlayan ve ayrı düşünülmesi mümkün olmayan

ögelerdir. Aruzla yazılmış şekiller, âşıkların aydın zümrenin yanında yer alabilmek endişesinden

doğmuştur. Eğitim görmüş âşıklar saz çalmak, doğaçlama şiir söyleme yetenekleri dolayısıyla

kendilerini kalem şairlerinden üstün görmüşler, divan şiirinin vezin, dil, kafiye ve konularını alarak

kalem şairlerini taklit etmişlerdir. Zamanla âşıklık geleneğinde klasik fasıl denilen bir bölüm ortaya

çıkmıştır. Osmanlı Devleti'nin büyük yerleşim merkezlerinde yaygınlaşan aruza dayalı biçimde şiir

yazmak, şehir musikisinin etkisine girerek, Türk halk musikisinde özel bir bölüm oluşmuştur. Âşık

havaları adlarını şiir, biçim ve türünden,âşıkların adlarından, hikâye kahramanlarından almıştır.

Âşıkların ürünleri müzikle şiirin birleşimidir. Toplumların nağmelerini ezgiyle dile getiren ulusal

sazları vardır. Türklerin de kendine özgü kopuz adı verilen telli bir sazları vardı. Çeşitli dönemlerde

kopuz, kara düzen, bozuk, tambura, çöğür gibi sazlar kullanmışlardır. Usta âşıklar yeni ezgiler

buldular, özgün makamlar yarattılar. Böylelikle zengin bir türkü dağarcığı oluştu.

Bade İçme ve Rüya Motifi

Rüya motifi, âşıklık geleneğinde sık karşılaştığımız bir motiftir. Bazı âşıklar maddî aşktan manevî

aşka geçerken, saz çalıp söylemeğe başlarken, ilâhî araçlarla yani, bir mürşidin, bir pirin, Hızır

Peygamberin rüyada tecellisiyle âşık olup saz çalmağa başladıklarını söylerler. Bunlar, halkın

inanışına göre ilham kaynakları "ilâhî" olan âşıklardır. Bir diğer araştırmacımız rüyalar ve

şamanların, sihri, din hayatını çevreleyen ögelerin, Anadolu mistisizminde aracı rolü üstlendiğine

değiniyor. Bir kadeh şarap içip vecde düşmek halk hikâyelerinin rüya motifi kompleksinin minyatür

bir şeklidir.

Âşık edebiyatının temsilcileri için rüya motifi bir hareket ve başlangıç noktasıdır. Âşıkların gerçek

hayat hikâyelerini incelediğimizde rüya görene kadar belli bir süre ya bir usta âşığın yanında çıraklık

yaptıklarını veya âşık fasıllarının sık sık icra edildiği, halk hikâyelerinin anlatıldığı yerlerde

yetiştiklerini görmekteyiz.

Âşıklık geleneğinde rüya nedeniyle âşık olmak oldukça yaygındır. Bazı âşıklar gelenek gereği

rüyalarını anlatmamakta, bazısı rüyasını hatırlayamamakta, bazısı her gece rüyasında saz çaldığını

Page 158: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

158

söylemekte, bazısı pir elinden dolu içtiğini söylemektedir. Bazı âşıklar da badeli âşıklığa

inanmamaktadır.

Âşıkların âşıklığa başlamalarındaki düş motifi mesleğe alıştırma törenlerinin bütün nakışlarına

sahiptir. Bunlar; çile çekme, zorluklara katlanma, eski kişiliğin sembolik olarak öldürülmesi, yeni bir

kişi olarak yeni bir adla mesleğe girme gibi özetleyebileceğimiz törenlerin yapısı aynen düş

motifinde de görülür. Bu düşün işlevi de genci âşıklık mesleğine sokmaktır. Bu düşler mezarlıklar,

evliya mezarları, ziyaret yerleri vd. tekin olmayan yerlerde görülür. Bazen kutlu yerlerin, Kadir

gecesi gibi kutlu zamanlarla yer değiştirdiği görülür. Bu motif zincirinin ana nakışlarında aşk

badesini içerek bir güzele âşık olma ve bu düşle sanatçılık vergisine kavuşmadır. Doluyla âşık olma

âşıklık geleneğinde karşımıza çıkar. Bu motifler zincirinin kökeni Türk halkının kültür geçmişindedir.

Düşte âşıklığın kökeni Asya Türk kültürüdür. Asya Türklerinin bahşi, akın, manasçı ve âşık adıyla

anılan âşıklarında da düşte âşık olma vardır.

Türklerin İslâmiyet öncesi inanç sistemleri ve ozan-baksı geleneğindeki âşıklık pratikleriyle badeli

âşık geleneği arasında bir bağ kurabiliriz. Destan anlatıcısı, kutsal kişiler olarak nitelenen ozan

baksılarla bade içerek kutsallaşan badeli âşıklar arasında bir gelenek aktarması, yeni coğrafyada,

yeni inanç sisteminde aldığı yeni bir şekil olarak niteleyebiliriz. İslâmî edebiyatta şarabın kaynağı

İran'ın efsanevî hükümdarı Cemşid'e dayandırılmaktadır. Bir bardak şaraba da cam-ı Cem adı

verilmektedir. Bade içme motifi ile ilgili ifadelerin kaynağının Alevîliğin kabul töreniyle bağlantılı

olduğu düşünülmektedir.

Aşk badesini gence sunanlar: Hızır, Hızır İlyas, üçler, yediler, kırklar, pir-i mugan, üç derviş, Hz. Ali,

yaşlı bir adam, ihtiyar bir kadın vd.dir. Düş motifinde pir, pir-i mugan, aşk badesi gibi ögeler âşıklık

geleneğinin tasavvufla ilgisini ortaya koyar. Hak âşıklarının şiirlerinde, tarikata giriş törenlerinde de

düş motifi zincirini bulabiliriz. Hak âşıkları, 13. yüzyıldan başlayarak, aşk badesinden içip mest ü

hayran olduklarını, gerçek dünyanın sırlarına ancak böyle erdiklerini, ilâhî aşka kavuştuklarını, şiir

yazmağa bu nedenle başladıklarını anlatırlar.

Âşık şiiri, Anadolu'da derviş şiiri geleneğinin gelişmesini izlemiş, en önemli etkiyi gerek şekil, gerek

öz bakımından ondan almıştır. Âşıkların çoğu ya bir tekkeye bağlanmış ya da bir tarikata girmiştir.

Alevîlerde tarikata girmeyen âşık yoktur. Âşık edebiyatının yaşatıldığı çevrelerde yetişen

çocuklardan sanat kabiliyetine sahip olanlar önce usta âşık ve gelenek taşıyıcı durumunda olan

âşıkları dinleyerek ve seyrederek usta malı hikâye ve deyişleri doğru olarak nakletmeyi öğrenirler.

Bu edebiyatın teknikleri yanında gerekli bilgileri de öğrenerek yeterli olgunluğa ulaşanlar yaratıcılık

kabiliyetine sahipseler, özgün deyişler söylemeğe başlar ve kendi çevrelerinden başlamak üzere

yurt çapında ün sahibi olurlar. Yaratıcılık yeteneği olmayanlar ise gelenek taşıyıcısı rolünü

benimseyerek gelecek nesillere usta malı deyişleri aktararak geleneğin canlılığını sağlarlar. Âşıklar

toplumda çağlar boyu çok önemli yer tutmuşlar, anonim halk edebiyatıyla klasik edebiyat

arasındaki boşluğu doldurmuşlardır.

Halk arasında âşıkların hayatlarıyla ilgili pek çok efsane anlatılır. Âşıkların bade içtikten sonra maddî

aşktan, manevî aşka geçtiklerine, saz çalıp şiir söylemeğe başladıklarına inanılır. Âşık, rüyasında pir

Page 159: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

159

görüp onun elinden bade içerek, ilâhî aşk heyecanının uyanması için şeyhinden yardım bekler.

Hızır, İlyas ve birtakım efsanelere göre de pirlerden biri, bazı hâllerde uyanıkken fakat daha çok

uyurken âşığın rüyasına girer, "kudret gülü" denilen kolları ile uzattıkları badeyi âşığa içirir. Üç defa

sunulan badenin birincisi "kendi bir, adı bin adına" yani Allah aşkına, ikincisi "pirler aşkına",

üçüncüsü de "sevdiği aşkına" içilir. Bundan sonra pir âşığa "buta gösterme" adı verilen bir sevgili

yüzü gösterir.

Âşık güzele yönelince pir ve güzel ortadan kaybolur. Âşık uyanınca gördüğü rüyanın etkisiyle ağlar,

üzülür, hatta ağzından ve burnundan kan gelinceye kadar dövünüp sevgilisini aramaya koyulur.

Âşıkların rüyadayken veya uyku ile uyanıklık arasında içtikleri bade (dolu) iki türlüdür:

1 Er dolusu: Er dolusu içen âşıklar, rüyada âşık olmanın yanı sıra kahramanlık kimliğini de

kazanırlar. Artık çok zorlu savaşların, yiğitliklerin adayı sayılırlar. Bunlar halkın iyiliği uğruna baş

kaldırırlar, sınırda devlet için dövüşürler, sevdikleri için ölümü göze alırlar.

2 Pir dolusu: Âşık, uyku ile uyanıklık arasında bir düş görür. Düşünde bir pir gelip başında durur.

Kimi anlatılanlara göre âşığa üç dolu aşk badesi sunar. Kimi anlatılanlara göre de pir ya saz verir, ya

elma verir ya da bir söz söyleyip yol gösterir.

Âşığı bade anında girdiği şoktan ustası uyandırır. Bade vecde dalmak halk hikâyelerindeki kompleks

rüya motifinin minyatürü şeklidir. Badeye; "dolu", "şarab-ı aşk", "aşk badesi", "cam u muhabbet"

gibi sıfatlarla kutsal kişi, ruhani liderlere "pir", "şah", "pir-i mugan", "Ali", "şeyh" gibi adlar verilir.

Bade içen âşığın, badenin sihriyle güzel şiirler söyleyip ustalıkla saz çalan biri haline geldiğine

inanılır. Bade anında şoka dayanamayarak dili çözülmeyenlere "tutuk", sırrı açılana

"murdarlanmış", badeyi içmeyen ya da rüyası yarım kalanlara "yarım âşık" denir. Bade içme anında

âşığa bilmedikleri de öğretilir. Bade içme geleneğinde âşıkların bir bölümü içtenlikle dolu içmiş

olduklarını söylemelerine rağmen bazı âşıklar da ün kazanabilmek için bade içmedikleri hâlde bade

içtiklerini söylemişlerdir. 16. yüzyıldan bu yana yazıya geçirilen âşık hikâyelerinde tespit edilen bu

kompleks rüya motifi, bugün yaşayan âşıklar arasında hâlâ görülmekte ve inanılmaktadır.

Âşık Edebiyatı geleneği içinde sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçişte önemli role ve fonksiyona sahip

olan rüya motifi, Orta Asya Türk kültüründe yer alan şamanlığa giriş törenlerinin İslâmiyet ve

Osmanlı kültürü altında sembolleşerek rüya motifine dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır.

Gelenekte Aranan Âşıklık Kuralları

Âşıklar, ataları gibi sazla çalıp söyleyen kişiler olmalarına rağmen, ilkel bulunup dışlanan ozanlara

ve divan şiirinin kötü birer temsilcisi olan kalem şuaralarına benzememek için birtakım kuralları

benimsemişlerdir. Bunlar şöylece sıralanabilir:

1 Yeni kafiye ve ayak disiplini: Âşıklar, kafiye ve ayak verme geleneğine uyulmasına çok dikkat

ederler. Yeni kafiyeler ve ayaklar bulan âşıklar başarılı sayılırlar.

Page 160: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

160

2 Hikâye tasnif etme ve anlatma: Gelenekte usta âşıktan hikâye tasnif etmesi ve anlatması

beklenir.

3 Divan şiirinin dil ve türlerine yaklaşma: Âşıklar, aydın kesimin edebiyatına özenerek onların dil ve

türlerine yakın türlerde yazmağa çalışmışlardır.

4 Muamma tekellüm etme: Âşıkların muamma tekellüm etmesi, ustalık olarak kabul edilir.

5- Yeni şiir türleri geliştirme: Âşıklar, yeni şiir türleri geliştirmeğe çalışarak geleneği zenginleştirmek

için çaba harcamışlardır.

Âşıkların âşıklık kurallarını belirlemelerinde halkın edebiyat anlayışlarına cevap verebilmek, divan

şiirinin çevresine yaklaşmak kaygısı vardır. Her eline sazı alan kişi âşık olamaz. Âşık olabilmek için

âşıklık geleneğinin tarihi boyunca süregelen birtakım kurallara uyulması gerekir.

Âşık Fasılları

Aşık Karşılaşmaları

Âşıklar, butalarını aramak, ün sahibi olmak, para kazanmak için çevreyi gezerler, diğer âşıklarla

yarışmalar yaparlar. Bu yarışmalara "meydan edilme", "divana çıkma" denir. Âşıkların halk içindeki

toplantılarından biri ve en önemlisi "meydan edilme" geleneğidir. Bu meydan edilmelerde saz şairi,

ne kadar güçlü ve usta olursa olsun, soğukkanlı görünür; ama içinden yenilebileceği korkusunu da

çıkarmazdı. İşte o zaman ve karşılaşma başlamadan önce, içini coşturma aracı olan sazını

güvenerek: "Medet senden sarı telli kepçe" gibi sözler söylemekten kendini alamazdı. Bu meydan

edilme ya da "divana çıkma" işini yönetmek üzere, "divan âşığı" dedikleri yol, erkân bilen usta bir

âşık meraklılarca seçilirdi. Bu toplantılarda yarışan âşıklara "divan âşığı" adı verilirdi.

Divanı idare etmek için bir hakem heyeti bulunur. Karşılaşacak âşıklar tanışmıyorlarsa, bunları

tanıtma töreni yapılır. Sonra "ağırlama"lar başlar. Birbirine hoş geldin yollu, ama hafiften sitemli,

kinayeli, taşlamalı söyleşmeler yapılır, gittikçe bu söyleşmeler söylendikçe hızlanır. Aralarında

karşılıklı çalım satmalar başlar. Âşıklar birbirlerine hayatlarını şiirle hikâye ederek tanışırlar.

Tanışmadan sonra "ağırlama" denilen deyişler söylerler. Ağırlamayı iğneleyici, küçümseyici,

takılmalı deyişler izler. Daha sonra "tutmaca" lara, "karşı beri"lere, "bağlama-çözme"lere geçilir.

Bağlama-çözmeler günlerce sürebilir. Sonunda biri diğerini yenerek mat eder. Yenen âşık ortaya

konan ödülleri alır. Yenilen âşığın sazını rakibine teslim ederek, bir daha divana çıkmaması,

geleneği bırakması da söz konusudur. Bu ağır kuraldan dolayı "âşığın devranı kırk gündür" deyimi

yaygındır. Âşık, çalım yapmak üzere mızrabını sert sert vurarak çalar ve arada bir de şöyle bir

kalenderî söyler:

Ağlatma beni gözleri afet yeter oldu

Yaktı yüreğim ateş-i hicran yeter oldu.

Bî-çâre bu Fazli kulunu ey şeh-i hubân Dünyaya edüp aşkıla destan yeter oldu. Bu gibi kalenderileri

Page 161: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

161

oradaki âşıklardan sesi güzel olan okur; böylece ortama neşeli bir hava katılır. Bundan sonra her

âşık yine gezinti yaparak sazın hakkını verdikten sonra "dem" gelmiş olur; ilk başlayan

karşısındakine "ses gelsin" der, o da başlar, tekerleme ve tutmacalar birbirini kovalar. "İlk başlayan

âşık, karşısındakine: "Hele dillen de görelim. Seni sazın telleri gibi haddeden geçireyim ki, bir daha

sazı eline almaya tövbe edesin" der. Karşısındaki de taşkın ve tarafçı bir âşık değilse: "Âşık dediğin,

saz altında belli olur. Çok dillenme, Allah ya sana verir, ya bana" der. Bundan sonra kendisine

sorulan tutmacalara cevap verir. Sonunda âşıklardan biri mat olur ve pes eder. Yenilmeye,

"bağlanmak, hapis etmek" dedikleri gibi, yenmeye "üstün gelmek", berabere kalmaya da "denk

gelmek" denir. Bundan sonra yenilen âşık kalkar, sazını yenenin önüne bırakır; kendinden büyükse

ve gerekirse, elini de öper. Yenen de sazı alır ve yenilene geri verir. Böyle değil de dillendirirken

birbirlerini çok kızdırmışlarsa, yenen âşık, sazı alır, yenilenin başına vurarak kırar. Artık halk, yenen

âşığı el üstünde tutar. Eğer o âşık, birkaç meydan edilmede böyle üstün gelmişse, onun ünü dillere

destan olur. Her yarışmada olduğu gibi, bunda da taraf tutmalar olur. Yenenin tarafı yenilen için

"Gözünün kurdu öyle kırıldı ki, elleri bir daha sazı tutamaz", "Ne olacak köy âşığı, tutuk âşıktan ne

beklenir?" gibi sözler söyler.

Âşığın ağzı, dili sazdır, onu her şeyden korur. Bunun için de: "Kel başından, âşık da sazından korkar"

derler. Omuzunda sazıyla gezen bu âşıklar, yurdun çok yerlerinde böyle toplantılar yaparlardı. Bu

toplantılar yazın bağlarda, bahçelerde; kışın da kahvehanelerde, büyüklerin konaklarında yapılırdı.

Âşık toplantıları kapalı yerde yapılırsa, orada sigara içilmez, sesli konuşulmazdı.

Usta âşık, yetiştirdiği çırağına, "saza çıkma" izni vereceği zaman, bildiklerini ve söylediklerini

unutmaması için, ağzına tükürürdü. Bu tükürme "hafıza" görevini yaptığına inanılırdı. Âşıkların

meydan edilmelerinde söyledikleri şiirler, önceden hazırlanmış değil, o an içlerinden geldiği gibi

"doğmaca" olurdu.Bu toplantılardaki âşık şairlerin kimi, pirin "kudret gülü" denilen eliyle bâde

içmiş olurdu ki, bunlar daha çok itibar görürdü. Badeli ve badesiz âşıkların atışmalarda kullandıkları

sazlara "meydan sazı" denirdi. Âşıklar toplantısı değil de, dostça ve "yârân" arasında olursa, buna

"sohbet" ve "beyitleşme" derler. Bu gibi toplantılarda hikayeler anlatılır, "nazireler" söylenir,

kendilerinden ya da başkalarından işitilen beyitler söylenir ve "can sohbeti" yapılırdı.

Toplantı, muamma çözmek için yapılırsa, akşam yemeğinden sonra halk kahvehaneye gelmeye

başlar, yerlerini alır, oturur. Muammayı düzenleyen âşık, oraya gelenlerin sanat ve mesleklerine

göre "sazına el götürerek", "ağırlama" dedikleri övme şiirini makamı ile söyler, gelen de kesesine

göre, âşık şairlerin yanındaki üzeri balmumu ile sıvanmış tahtaya para yapıştırır. Bu tahtaya "sazı

tahtası", verilen paraya da "muamma ödülü" derlerdi. Hazırlanmış olan muamma büyük bir kağıda

yazılarak, kahvenin en göze çarpan yerine asılır. Muammayı kim çözerse, ödülün yarısını o alır.

Yarısını da muammayı yapana verirler. Eğer kimse çözemezse, o zaman muammayı düzenleyen

çözer, paranın hepsini alır.

Âşıklık geleneğinde "karşılaşmalar"ın özel bir yeri vardır. Karadeniz'de âşıklar, temeli daha çok

mâni esasına dayalı "karşıberi" veya "atma türkü" söylerler.

Âşıklar, bu karşılaşmaları belli bir sistem içinde gerçekleştirirler. Herhangi bir karşılaşmanın bu akış

içinde olması zorunluluğu yoktur. Özellikle de sicilleme ve yalanlama örnekleri pek az âşık

Page 162: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

162

tarafından ortaya konmuştur. Ayrıca bu tasnif içinde yer almayan ve hemen her âşığın icra

edemediği "lebdeğmez" (dudak değmez) tarzı da kendisini güçlü göstermek isteyen âşıkların

zaman zaman başvurduğu yollardan biridir.

"Karşılaşma" terimi ile "deyişme ve atışma" terimleri, konuyla ilgili eserlerde genellikle birbirine

karıştırılmıştır. Terimlerin anlamları, aşağı yukarı birbirine yakın ifadelerle karşılandığı için ortaya

anlam karmaşası çıkmaktadır

Atışma, âşıkların saz eşliğinde verilen bir ayağa uygun olarak ve birbirine laf dokundurarak sazlı

sözlü karşılaşmalarıdır.

Terimler neredeyse aynı sözlerle tanımlanmaya çalışılmıştır. Oysa bunlar, birbirinden küçük

farklarla da olsa ayrılmaktadırlar. Her şeyden önce "karşılaşma" genel bir isimdir. Eskiler bunu

"tekellüm" sözü ile karşılıyorlardı. Âşık edebiyatında "karşılaşma" terimi genel bir kavramdır. "En az

iki âşığın irticali olarak, düşüncelerini, durumlarını, duygularını, dünya görüşlerini, bilgi, kanaat ve

tecrübelerini sergilemek, dinleyenleri eğlendirmek veya birbirlerine üstünlük sağlamak için belirli

kurallar çerçevesinde manzum olarak söyleşmeleridir.

Âşıkların soru-cevap usulüyle, dar ayakla veya çift kafiyeli ayakla birbirlerine üstünlük sağlamaya

çalışmaları ise karşılaşmanın bir başka yönünü gösterir. Âşıklar, böylece, bir bakıma rakiplerini

sınarlar. Bu yönüyle "karşılaşma" daha özel bir durum arz eder ve "atışma" ile "deyişme" den

ayrılır. "Karşılaşma" denildiğinde, âşıkların şu veya bu yönteme başvurarak rakiplerine üstün gelme

gayreti görülür.

"Atışmalar"da da âşıklar söz oyunlarıyla rakipten üstün görünme çabasındadır. Ancak "atışma"da

galip gelme, mat etme söz konusu değildir. Her şeyden önce seyirciyi eğlendirme amacı

güdüldüğünden dar ayak kullanılmaz. Rakip, seyirciye hoş gelecek çarpıcı ve mizahî sözlerle, alaycı

ifadelerle ve tuhaf benzetmelerle seyirci karşısında küçük düşürülmek istenir. Rakibe laf atılır, onun

birtakım kusur ve zaaflarından yararlanılarak kızdırılmaya çalışılır. Karadeniz yöresinde görülen

"türkü atma" âşıklar arasında yerini "atışma" ya bırakır. Bu yönüyle "atışma", genel anlamda, her

ne kadar bir karşılaşma çeşidi ise de mat etme-galip gelme esasına dayalı olan "karşılaşma"dan

ayrılır.

"Deyişme" de bir karşılaşma çeşididir. Ancak "deyişme" alt başlık olarak "karşılaşma" dan ayrılır.

Deyişme, iki veya daha fazla âşığın herhangi bir konuda manzum olarak söyleşmeleridir. Yani

"deyişme" de ne galip gelme ne de rakibe takılma ve laf atma vardır. Verilen bir ayakla veya

âşıklardan birinin aşacağı ayakla duyguların, kanaatlerin, kabullerin, inançların, tavırların kısaca pek

çok yaradılışların ortaya konulmasıdır. Kısacası; karşılaşmada "mat etme", atışmada "eğlendirme"

deyişmede ise "sohbet" esastır.

Âşık Toplantıları ve Âşık Fasılları

Türkiye'de âşıklık geleneğinde belli yörelerde "karşılama", "deyişme", "atışma" veya "karşıberi" gibi

adlar altında toplanan sistemli deyişmeler; en az iki âşığın dinleyici huzurunda veya herhangi bir

Page 163: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

163

yerde karşı karşıya gelerek, birbirlerini sazda ve sözde belli prensipler içinde denemeleri esasına

dayanmaktadır. Âşıklık geleneğinde atışmalar çok önemli bir yere sahiptir. Âşıklıkta ilk iş ruh

dünyasındaki değişikliği saza döküp topluluğa saz ile sunmaktır. İkinci iş ise âşığın tanınmış bir

âşıkla karşılaşması, onu yenmesi "bağlaması" gereklidir. Eski kaynaklar bunu "müşaare" olarak

nitelemişlerdir.

Yine Muhan Bali'nin "Âşık Karşılaşmaları-Atışmalar"adlı incelemesinden şunları öğreniyoruz: "İki

usta âşık karşılaşınca töreye göre önce sazlarına düzen verip birer divani ile meclisi açarlar.

Tekellüm bölümünde muamma, takılmaca, taşlama gibi fasıllar yapılır. Bunlara bir de âşıkların aynı

vezin, ayak ve şekli kullanma, aynı konu üzerinde eşit hanede söz söyleme zorunlulukları da

ekleniyor. Âşık Yaşar Reyhani'den naklen, atışma, iki âşığın birbirlerinin eksik taraflarını bulması, bir

âşığın diğerinden üstün olduğunu kabul ettirmek istemesidir. Âşıklar karşılaştıklarında atışma,

soru-cevap, taşlama, tartışma sırasına göre yarışırlar. Karşılaşma yenme yenişme (mat etme-

bağlama) için yapılıyorsa, hasmını bağlayan âşık fasla semaî-taşlama ya da bir destan ile başlar.

Karşılaşma eğer sohbet havası içinde olmuşsa, fasıl övmece ile bitirilir. Bu da karşılıklı deyişmelerle

yapılır. Karşılaşmalar dostça bir havada yapıldığında yenme-yenilme, sözün tükenip sazın susması

olmadığı için yarışmacılar rahattır. Böyle ortamda âşıklar güzel bir ayak bulup güzel şiirler

söylerler."49

Âşık şiiri, daima saz eşliğinde, âşık düzeni veya âşık ayağı adı verilen özel bir akort sistemi içinde

dile getirilmektedir. Âşık tarzı şiirin ezgilerinden ve icra geleneğinden ayrılamayacağı ve ezginin

önemi konulu çeşitli araştırmalar vardır. Âşıklık geleneğinde, şiir söylemede olduğu gibi musikide

de usta malı kullanılır. Âşıklar gerek şiirlerini gerekse usta malı şiirlerini hazır ezgi kalıplarına

döşeyerek icra ederler. Âşık, deyişini söyleyeceği melodi kalıbı için sazından yardım ister.

Atışmalarda ayak açma esnasında yine sazıyla karşısındaki âşığa "ezgi ayağı" verir. Âşık tarzı şiir,

kendine özel ezgileriyle söylenen deyişleriyle belli bir icra geleneği ve töresine sahiptir.

Atışmalar, âşık tarzı şiir geleneği içinde önemli bir yer tutar. Günümüzde Doğu Anadolu bölgesinde

yaşayan âşıklar arasında yaygındır. Âşık fasılları, âşıkların yaptıkları sazlı sözlü sanat toplantısı,

yarışmasıdır. Âşıkların doğmaca adı verilen herhangi bir konu üzerine herhangi bir ayakla şiir

söyleme kudretine sahip olmaları başlıca özelliklerindendir. Büyük şehirlerde, âşık teşkilatında,

çıraklıktan başlayarak âşık oluncaya kadar geçirilmesi gereken dereceler vardı. Ünlü usta âşıkların

etrafında, âşıklığa meraklı gençler, çırak olarak toplanırlar. Ustasından mahlas alıp âşık olmak için

gerekli olan edebî ve meslekî terbiyeyi gördükten sonra fasıllara girerler, ülke içinde gezilere

çıkarlar, sonunda resmen âşık olurlardı. Köylerde, göçebe yahut yarı göçebe aşiretler arasında

yetişen âşıklarla şehir hayatının ve kültürünün yarattığı âşıklar arasında önemli fark vardı. Bu

âşıklar, içinden yetiştikleri ve hitap ettikleri köylü sınıfının duygu ve hayat görüşlerini dile

getirirlerdi. Farklı kültür çevrelerinde yetiştikleri için şehirli âşıklarla köy çevresine seslenen

âşıkların toplantıları ve fasılları da farklıydı.

Âşık karşılaşmaları, âşıklık geleneği içinde en az iki âşığın ya bilirkişi ya da hem bilirkişi ve

dinleyiciler yahut da herhangi bir yerde karşı karşıya gelerek, sazla ve sözle belli kaideler içinde

Page 164: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

164

karşılaşmalarıdır. Diyalog esasına dayanır, âşıkların karşılıklı olarak birbirlerini denemeleri ya da

mat etmeleri amacıyla düzenlenir. Bir âşık adayının denenmesi ve yetenekli olup olmadığı hakkında

karar vermek için düzenlenen karşılaşmalar da vardır.

Askı Asmak -Askı İndirmek-Muamma

Âşıklar hece ölçüsüyle oluşturdukları bilmeceler dışında divan edebiyatında görülen muamma ve

lugazlar da yapmışlardır. Muamma: Arapça "körletmek" "gizli ve güç anlaşılır söz" anlamlarına gelir.

Bir ismi işaret eden söz, dize veya beyittir. Remiz, ima, kalb, tashif gibi edebî sanatlarla yapılır.

Muammaların, iç ve dış olmak üzere iki anlamı vardır. Muammayı düzenlemede ve çözmek için

çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerle adı meydana getiren harfler toplanır, ad bulunur ve

muamma çözülmüş olur. Muammanın çözülmesi oldukça zordur. Bundan dolayı âşıklar

muammalarının başlarına hangi anlama geldiklerini, adını yazarlardı. Muammaların çözülmesinde

verilecek cevapların önemi vardır. Bu cevapların anlamlı ve konu ile ilgili olmaları gereklidir.

Divan edebiyatında, belli kurallara göre düzenlenip çözümlenebilen ve cevabı Tanrı'nın

sıfatlarından biri ya da bir insan adı olan manzum bilmecelere muamma denir. Divan edebiyatına

Fars edebiyatından geçen muamma genellikle beyit, kıta gibi küçük nazım biçimleriyle bazen de

mesnevî parçalarıyla yazılmıştır. Şairler muammalarını divanlarının sonunda muammiyat başlığı

altında toplamışlardır. İlk Türkçe muamma örnekleri 15. yüzyıldan kalmadır.

Divan edebiyatına özgün bir tür olan muamma, âşıklar tarafından da taklit edilmiştir. Özellikle âşık

kahvelerinde muammanın ayrı bir yeri olmuştur. Çoğu zaman kâlem şuarasından birinin

düzenlediği muamma, kahvenin uygun bir yerine konulmuş süslü bir levhaya yazılarak çözülmesi

beklenmiştir. Bu işe de "muamma asmak" adı verilmiştir. Muammayı düzenleyen kişi muammanın

cevabını yazılı olarak kahve sahibine verir. Kahve sahibi de herhangi bir haksızlığı önlemek için

cevabı saklar. Muamma çözüleceği zaman kahvede bulunanlar muamma tepsisine para, şal, çuha

gibi hediyeler bırakırlar. Fasıla başlayan âşıklar önce koşma, semaî ve destan söylerler. Daha sonra

sıra muammaya gelir, muammayı düzenleyen kişi giriş olarak bir gazel söyledikten sonra nazımla,

sorduğu muammayı çözmek isteyenlerin olup olmadığını öğrenmeğe çalışır. Âşıklardan biri bunu

çözerse önceden çözülmüş biçimiyle karşılaştırma yapılır. Doğruluğu anlaşılınca muamma indirilir

ve toplanılan hediyeler paylaşılır.50 Bazen muammayı çözenlere para, ipekli kumaş ve şal gibi

armağanlar verilir. Armağanlar önceden hazırlanıp, çalgıcılar bölümünde teşhir edilir. Âşığın

muammayı çözdükten sonra, bunu soran âşığı şiirle "mat etme"ye çalışması da gelenektir.

Muamma çözmek, atışmalar gibi halkın ilgisini çekmiştir. Âşık fasıllarında yapıldığında fasıllara renk

ve canlılık katmıştır. Eskiden köy, kasaba ve kahvelere asılan bir muammadan oraya bir âşığın

geldiği anlaşılırdı. Eğer muammayı çözen olmazsa âşık, nazımla muammayı dinleyicilerin önünde

çözer. Bütün toplanan parayı alır. Azerbaycan'da muammaya gıfılbend denir. Gıfıl, kilit

anlamındadır.

Askı âşıkların anlatımlarına göre bir mendil içine konan eşya veya herhangi bir nesne olabilir.

Âşıklara yazılı veya sözlü bir açıklama yapılmaz. Kapalı bir yerdeki cismin ne olduğunu bilme

şeklindeki denemeyi, Türk masallarında da görmekteyiz. Bu sözlü Türk halk geleneğinin bir uzantısı

Page 165: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

165

olabilir.

Muamma asma geleneği bölgelere göre farklılıklar göstermesine rağmen ortak özellikler taşır.

Muamma, bir levhaya yazılır, yarışmanın yapılacağı kahvehanenin en göze çarpan bir yerine

konulur, etrafı mevsim çiçekleri, şal vd. gibi kumaşlarla süslenirdi. Muammanın çözüm şekli, yazarı

tarafından mühürlenmiş bir zarf içinde kahveciye teslim edilirdi. Muammanın çözüleceği gün veya

gece, hazır bulunanlardan durumu uygun olanlar, muamma tepsisine paralar, ağır kumaşlar

atarlardı. Eğer muamma çözülürse, bu para ve kumaşlar âşıklar reisine verilir, o da arkadaşları

arasında bölüşürdü.

Muammanın çözümünden önce, âşıklar okur, türküler söyler, sonra takılmaca, atışma, taşlama

fasılları yapılırdı. Bir fasıl icra edilirken ilkin "hoşlama"adını verdikleri yani hazır bulunanlara "hoş

geldiniz" dedikleri bir bölümle söze başlarlar, sonra eski ustaların şiirleri okunarak onlar hatırlanır,

daha sonra da fasıllara geçilirdi.

Âşık Fasılları

Bir âşıkta aranan bütün nitelikler ve bade sonrası yeni bir kimlikle uyanan âşık, önce kendi

çevresinden başlayarak bütün memleketi gezerek hünerini gittiği her yerde kanıtlamak zorundadır.

İki âşık karşılaştıklarında doğaçlama söylediği şiirlerinin kusursuzluğu yanında geleneğe bağlı icra

töresindeki teknik bilgileri yerli yerine kullanmak ve dinî konularda da bilgi sahibi olmak

zorundadır. Ortak bir sanatçı tipini temsil eden ve ortak bilgi birikimine sahip olan âşıklar arasında

millî şiir geleneği içinde bireysel üslûp ve yaratıcılık gücüne sahip olanlar tekdüzelikten kurtularak

gelenek taşıyıcı olmanın dışında tanınmış ve sevilen büyük âşık olma niteliğine ulaşırlar.

Âşık fasılları diye anılan, belli bir topluluğun önünde belli bir düzen içinde bir âşık adayının

denenmesi ve başarılı olup olmadığına karar vermek için yapılan deyişmelerin dışında başka

gayelerle de âşık karşılaşmaları sık sık yapılır. İki başarılı âşık birbirlerinden üstün olduklarını

göstermek için karşılaşabilirler. Bunun yanında üstünlük iddiası olmaksızın düğün veya benzeri

toplantılarda, kahvelerde âşıklar, dinleyicileri eğlendirmek, yalnızca sanatlarını sergilemek için de

karşılaşırlar. Bunların dışında iki âşığın sohbet tarzında kendi kendilerine deyişmeleri de olağandır.

Âşıklık şiir geleneği içerisinde önemli bir yer tutan sistemli deyişmeler bugün de Anadolu'da

özellikle Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşayan âşıklar arasında devam etmektedir. İki veya daha fazla

âşığın karşılaşması halinde hâl hatır sormaları, birbirleri ile dertleşmeleri yanında âşık tarzı şiir

geleneğinde bir âşığın başarısını gösteren bu deyişmeler zamana ve zemine göre birbirinden farklı

bir düzen içinde gelişme göstermiştir.

Deyişme şu sıraya göre yapılır: Merhabalaşma denilen giriş bölümünde âşıklar dinleyicileri

selamlamak için genellikle "hoş geldiniz", "safa geldiniz", "merhaba" rediflerine bağlı kafiyelerle

karşılıklı olarak dörtlükler söylerler. İkinci bölümde ise âşıklar ustalarının deyişlerinden örnekler

okurlar. Tekerleme denilen üçüncü bölüm ise asıl deyişmeyi oluşturur. Ev sahibi veya en yaşlı âşık

düz ayak ya da geniş ayakla deyişmeyi açar. Âşıklar konu, kıta sınırlaması olmaksızın verilen ayak

üzerinde deyişmeye başlarlar. Âşıkların, birbirlerine karşı asıl hüner gösterme ve üstünlük sağlama

Page 166: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

166

gayretleri bu bölümde yer alır.

İlk ayak bitince ikinci âşık yeni bir ayak açar. Karşılaşma aynı usulle devam eder. Yarışma devam

ettikçe açılan ayak gittikçe dar ayak şeklini alır. Çok az kafiye alabilecek sözleri kullanarak açılan

ayaklara "dar ayak", belli bir sayıda kafiye alabilecek sözleri kullanarak açılan ayaklara da "kapalı

ayak" denir. Deyişme karşılıklı soru-cevap şekline döner. Âşıklar bu yolla birbirlerinin bilgi ve

hünerlerini ölçerler. Leb değmez gibi zor şekillere başvurulur. Bu yollarla karşısındakini mat eden

âşık, neticede rakibini hicve başlar, taşlama ve takılmalarda bulunur. Deyişmenin sonunda ise

âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar okurlar. En sonunda ya bir

koşmanın dörtlüklerini paylaşarak ya da ayrı ayrı deyişlerle birbirlerini methetmek suretiyle işi

tatlıya bağlarlar.

Âşık karşılaşmaları sırasında söylenen şiirler ve deyişler şiir tekniği ve sanat yönünden oldukça zayıf

şiirlerdir. Bunlar arasında sanat değeri olan çok az sayıda şiir vardır. Çünkü atışma ve yarışma

anında kafiye bulma, ölçüyü tutturma ve soruya karşılık verebilme endişesiyle dizelerini anlamsız

ve değersiz kelimelerle doldururlar.

Âşık Fasıllarında Düzen

Günümüzde Anadolu'da yaşamakta olan geleneği ortak bir yapıya doğru ulaşmaktadır. Âşıklar bir

yörede görüp beğendikleri bir tarzı kendi memleketlerine götürmekte ve kendi gelenekleri içinde

yaşatmaya başlamaktadırlar.

Doğu Anadolu Âşık Fasıllarının Düzeni;

I. Hoşlama

II. Hatırlatma

III. Tekellüm

1. Ayak açma

2. Öğütleme

3. Bağlama-muamma

4. Sicilleme

5. Yalanlama

6. Taşlama ve takılma

7. Tüketmece ve daraltma

8. Uğurlama

Bazı yörelerin fasıllarında, bu bölümlere, "koçaklama, koltuklama, bozlak okuma, güzelleme

okuma, gönül olma"...gibi bölümler de eklenir.

Günümüzde âşıklık geleneğinin canlı olarak yaşadığı Doğu Anadolu, Güney Anadolu ve İç Anadolu

Bölgeleri'nde özellikle Erzurum ve Kars çevresinde yaşayan âşıklar arasında "karşılama", "atışma"

veya "karşıberi" gibi adlar alan sistemli deyişmeler en az iki âşığın dinleyici huzurunda veya

Page 167: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

167

herhangi bir yerde karşı karşıya gelerek, birbirlerini sazda ve sözde belli prensipler içinde

denemeleri esasına dayanmaktadır. Âşıklık geleneği içinde önemli bir bölüm olan sistemli

deyişmelerin yapılabilmesi için, iki âşığın karşı karşıya gelmeleri yeterli nedendir. İki âşığın karşı

karşıya gelmelerindeki neden ve şartlara göre sistemli deyişmeler kendi içlerinde tür ve muhteva

yönünden farklılıklar göstermektedirler. Âşık fasıllarının Türkiye'de yaşayan şekli ve takip edilen

düzeni genel olarak şöylece sıralanabilir:

I. Hoşlama (Merhabalaşma-Hoş Geldiniz)

Âşık fasıllarının ilk bölümüne; "Hoşlama-Merhabalaşma-Hoş geldiniz" gibi adlar verilir. Bu bölümde

âşıklar dinleyicileri selamlamak ve hoş geldiniz demek için çok kere "Hoş geldiniz", "Safa geldiniz",

"Merhaba" gibi rediflere bağlı ayaklarla karşılıklı söyledikleri koşma dörtlükleri veya ayrı ayrı

söyledikleri divaniler yer alır. Bu bölümde söylenen deyişlerde dinleyiciler arasında âşıkların ilgisini

çeken kişilerden bahsedildiği gibi toplantının sebebi ve o anda toplantının yapıldığı yerin özellikleri

de deyişlerde söz konusu edilebilir.

Bu bölümü âşıklardan herhangi biri tek başına yapabildiği gibi fasıla katılan âşıkların aynı ayakla

birer dörtlük okuması şeklinde de yapılmaktadır. Merhabalaşma bölümündeki deyişlerde genellikle

fasılın önemli konukları (vali, kaymakam, başkanlar, temsilciler vb.) dörtlüklerde söylenir. Fasılın

düzenlenmesinde ön ayak olan kişi, fasılın yapıldığı yer, deyişlerde geçer.

II. Hatırlatma (Canlandırma)

Âşıklar, bu bölümde kendilerinden önce yaşamış ve sevilen âşıkların deyişlerini sıra ile söylerler.

Âşık fasıllarının diğer bölümlerinde de zaman zaman usta malı deyişlerin söylendiği olursa da âşık

fasıllarında usta malı deyişler bu bölümde yer alır. Gelenekteki şekliyle usta-çırak ilişkisi olmayan

yörelerdeki fasıllarda usta malı deyiş okunmaz. Ancak zaman zaman faslın herhangi bir yerinde

Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu vd. gibi usta âşıklardan güzellemeler, koçaklamalar okunur. Bazen

de usta âşıklar için âşıklarca söylenmiş şiirler okunur.

III. Tekellüm

Âşık fasıllarında en geniş ve en çok beceri isteyen bölüm tekellüm bölümüdür. Bu gelenek daha çok

iki âşıkla yapılmaktadır. Halkın isteği üzerine ya da âşıkların kendi aralarındaki rekabete göre belli

bir konu üzerinde yapılır. İki âşık, verilen ayağa göre belirli bir konuda birbirlerini taşlayarak

yarışırlar. Birçok yörede tekellüm bölümü belirli bir düzen içinde yapılmayıp güçlü ve rekabet

halinde olan iki âşığın yarışması şeklindedir. Koşma dörtlüklerinin paylaşılarak sıra ile karşılıklı

olarak çeşitli konularda ve çeşitli ayak düzenlerine uyularak daha çok yarışma psikolojisi ile yapılan

karşılaşmalardır. Usta âşıkların bile seyrek kullandığı zor şekildir. Halk arasında tekerleme de denir.

Bu yarışmada iki âşık önce dörtlüklerle kendilerini tanıtırlar, sonra konuya girerler. Söylenen ayağa

bağlı olarak kendilerin överler. Birbirlerinden üstün olduklarını hünerleriyle göstermeye çalışırlar.

Yarışmanın en hızlı yerinde birbirine aşağılayıcı, yerici, hakaret edici ve küçük düşürücü dörtlükler

söylerler. Bu deyişme dinleyicinin en beğenerek izlediği bölümdür. Yarışmanın ilerleyen

bölümünde âşıklar birbirlerine üstünlük sağlayamamışlarsa, her iki âşık birbirine söylemiş oldukları

Page 168: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

168

kırıcı sözlerden dolayı özür diler. Sonra birbirlerinin övülecek özelliklerini sıralayarak yarışmayı

bitirirler. Tekellümde sıraladığımız 13 bölüme her zaman uyulmaz.

Eskiye oranla nadiren yapılsa da tekellüm bölümünde ele alıp incelemeyi uygun gördük.

Ayak Açma

Geleneğe göre en yaşlı veya ev sahibi durumunda olan âşık "düz ayak" veya "geniş ayak" denilen

kafiyeyi sağlayacak kelimelerin bol olduğu bir ayakla deyişmeyi açar. Bu bölümde konu sınırlaması,

kıta sayısı sınırlaması yoktur. Âşıklar karşılaşma sebeplerini dile getirdikleri gibi istedikleri herhangi

bir konuda açılan ayağa uyarak sohbet tarzında söyleşirler.

Öğütleme (Nasihat)

Bu bölümde iki âşık düz ayakla birbirine nasihatle yol gösterir ve tecrübelerini birbirlerine

anlatırlar. Dörtlük sayısı sınırlı değildir. Âşıklar yeri geldiğinde karşısındaki âşığı uyarmak, daha fazla

ileri gitmemesi için bir iki dörtlük söyledikleri de olur.

Bağlama-Muamma

Âşık karşılaşmalarında en önemli bölümlerden biridir. İki âşık birbirlerini dinî tasavvufî ve İslâmî

menkıbeler konusunda sınarlar. Bu bölümde çok kere zor ayaklara da başvurulur. Âşıklar

birbirlerini hem bilgi hem de sanat yönünden zorlarlar. Bağlama, muamma adıyla da anıldığı için

âşıklık geleneğinde yer alan askı-muamma ile karıştırılmaktadır. Askı şeklindeki muammalar daha

çok anonim bilmece karakterindedir. Soruların cevapları canlı veya cansız cisimlerdir. Bağlama

grubuna giren muammalar ise iki âşığın birbirinin bilgisini ve sanattaki hünerini yoklama esasına

dayanmaktadır. Klasik edebiyatta da örnekleri bulunan "ol nedir kim" ibaresine benzer ibarelerle

başlayan lugazlarla âşık tarzı şiirdeki "ol nedir ki" ibarelerinin kullanıldığı muammalar arasındaki

münasebet, ayrı bir araştırma gerektirmektedir.

Sicilleme

Bağlama muamma bölümünde iddialı ve rekabet halindeki âşıklardan yenen âşık yenilen âşığı

hicveder. Soyu ve kişiliği ile ilgili acı sözler söyler. Gerekli durumlarda karşısındaki âşığı uyarmak

isteyen âşık, fasıllar dışında da sicilleme yapar. Günümüzde atışmada küçük takılmalar olur ama

ileri gidilmez. Âşığın soyunu sopunu eleştirme olmaz ve hoş karşılanmaz. Atışmalarda yarenlik

olsun diye yapılmağa başlanmıştır.Atışmalarda âşıklar birbirlerine takılırlar. Sicilleme doğulu

âşıklarda yaygın bir gelenektir. Güneyli âşıklarda, âşığa takılma özelliği taşır.

Günümüz âşıklık geleneğinde atışmalarda rekabet halinde olan âşıkların bağlama sonunda kırıcı

olmayacak şekilde takılmasıdır. Genç âşıkları uyarmak için yapılır. Eski âşıklar sicillemeyi daha çok

yaparken âşıklar buna pek rağbet etmemektedir. İstenildiğinde yalnızca sahnede yapılıyor. Genel

olarak âşıklar kırgınlığa yol açtığı için pek tasvip etmiyorlar.

Yalanlama

Page 169: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

169

Âşık fasıllarında yalanlama (mübalâğa) bölümü en inanılmaz yalanları bulup şiirle anlatmadır.

Fasılların en ilginç bölümlerindendir. Âşık fasıllarının karşılıklı paylaşılan koşma dörtlüklerinden

oluşan bölümüdür. Âşıklık geleneğinde örneklerine az rastlansa da zaman zaman yalanlama türü

şiirler söylenmektedir.

Taşlama veya Takılma

Âşıklar, bir topluluğun, bir yerin veya birbirlerinin kusurlarını, ayıplarını, kötü ve çirkin taraflarını

veya kendilerine garip gelen olayları dile getirirler. Taşlamalar müstakil şiirler olabileceği gibi,

koşma dörtlüklerinin paylaşılması esasına dayalı karşılıklı deyişler şeklinde de söylenebilir.

Âşıklar taşlama ve takılmaları toplantılarda, eğlencelerde, oda sohbetlerinde, âşıklık gecelerindeki

şölenlerde, konserlerde yaparlar. Âşıklar, taşlama ve takılmaları, sevinç hallerinde, üzüldüklerinde

iki âşık karşılaştığında, âşığın çok sinirlenmesi halinde, dinleyicinin hüzünlendiği durumlarda, âşık

toplantılarının gereği olarak yaparlar.

Âşıklar, taşlama ve takılmayı ayırırlar. Takılma, kırıcı olmadan yapılan şakalaşmalardır. Bazen hoş

olmayan, gelenekte tasvip edilmeyen takılmalar da olur. Taşlamada uyarı, haksızlığı bir protesto

vardır. Burada anlamca ağır olan, usulüne uygun kaba olmayan taşlamadır. Taşlama bazen kişiyi

uyarmak, mesaj vermek için de yapılır.

1. Koçaklama

Gerektiğinde fasıllarda okunur.

2. Koltuklama

Çukurova'da "koltuklama" adıyla sazlı sözlü toplantılar, âşık fasıllarından ayrı olarak

düzenlenmektedir. Bazen de fasılların içinde yapılır. Herhangi bir nedenle düğünlerde,

eğlencelerde, âşıkları anma gecelerinde, âşık toplantılarında, köy odalarında ve kahvehanelerde bir

araya gelen üç-beş âşığın yapmış oldukları fasıllara denir. Âşıklar koltuklama adını verdikleri

toplantılarda taşlamalardan çok, birbirlerini öven şiirlere yer verirler. Özellikle güzelleme konulu

şiirler ve türküler, uzun havalar, bozlaklar, bu tür âşık fasıllarında en çok işlenen temalardır.

3. Bozlak Okuma

Çukurova âşık fasılları içinde önemli bir gelenek de "bozlak okuma" bölümüdür. Bozlaklar,

Çukurova yöresine ait olup yayla, konar göçer insanını anlatan türkülerdir. Türkmen, Yörük, Varsak

ve Avşar hayatından izler taşır. Bu yüzden yörede özel bir yere sahiptir. Âşık fasıllarında sistemli

deyişler içinde yer alan bölümde, iki âşık karşılıklı olarak okuyabildiği gibi, birden fazla âşığın kendi

eserlerini okuması şeklinde de yapılmaktadır. Bozlaklar, belli bir ezgi ve Türk müziği formlarına

göre okunur.

4. Güzelleme Okuma

Page 170: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

170

Çukurova âşık fasıllarında en önemli geleneklerden birisi güzelleme okuma yarışıdır. Karacaoğlan

geleneğine bağlı olarak devam eden bu gelenek, âşık fasıllarından en fazla ilgi çeken bölümlerden

birisidir. Belli bir ezgiyle söylenen güzellemeler koçaklamalarda olduğu gibi iki kişi arasında yapılır.

Bazen fasılda yarışmaya katılan birden fazla âşığın kendi türkülerini sırayla söylemesi şeklinde de

yapılabilir.

1 Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989, s. 159.

2 Köprülü, a.g.e., s. 72.

3 İbrahim Aslanoğlu, Kul Himmet Üstadım, İstanbul, 1976, s. 72.

4 Doğan Kaya, Şairnameler, Ankara, 1990, s. 17.

5 Harun Tolasa, Sehi, Latifi, Âşık Çelebi Tezkirelerinde Şair Araştırmaları ve Eleştirisi, İzmir, 1983, s.

3.

6 Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, s. 159.

7 Erman Artun, Günümüzde Âşıklık Geleneği, ve Âşık Feymani, Hakan Ofset, Adana, 1996, s. 11.

8 Umay Günay, "Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk Kültürü, Osmanlı Kültür ve Sanat, C. 9, Yeni

Türkiye Yayınları, 1999, s. 28.

9 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatlarında Evliya Menkabeleri, Ankara, 1984,

Ankara, s. 101.

10 Umay Günay, "Âşık Tarzı Edebiyat Hakkında Düşünceler", Mehmet Kaplan İçin, 1988, Ankara, s.

101.

11 Günay Kut, "13. Yüzyılda Şiir Türünün Gelişmesi", Türk Dili ve Araştırmaları Yıllığı 1991, Ankara,

1994, s. 114.

12 Kemal Erarslan, "Divan-ı Lugat-it Türk'te Aruz Vezniyle Yazılan Şiirler", Türk Dilleri Araştırmaları

Yıllığı, Belleten 1991, Ankara, 1994, s. 114.

13 Mustafa Tatçı, Edebiyattan İçeri, 1997, s. 3.

14 Tatçı, a.g.e., s. 427.

15 Mehmet Kaplan, Tip Tahlilleri, Türk Edebiyatında Tipler, İstanbul, 1981, s. 1.

16 Mehmet Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1981, s. 41.

17 İsmet Çetin, Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri, Ankara, 1997, s. 30.

18 Umay Günay, Türkiyede Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay., Ankara, s. 10.

19 Erman Artun, Adana Âşıklık... s. 11.

20 İlhan Başgöz, "Halk Edebiyatı ve Folklor", Milliyet Sanat Dergisi, S. 216, İstanbul, 1977, s. 254.

21 Fuat Köprülü, Türk Saz Şairleri, Güven Basımevi, Ankara, 1962, s. 29.

22 İlhan Başgöz, İzahlı Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, 1968, s, 7.

23 İlhan Başgöz, "Karacaoğlan mı, Pir Sultan mı Halkın Dilinden Konuşuyor, Halk mı Onların

Dilinden Konuşuyor", Milliyet Sanat Dergisi, 28 Ocak 1977, S. 2; s. 254, İstanbul.

24 Başgöz, a.g.e., s. 256.

25 Köprülü, Türk Saz Şairleri. s. 35.

26 Mustafa Kutlu, D. Mehmet Doğan, "Âşık", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, Dergah

Yayınları.

27 Günay, Âşık Tarzı... s. 101.

28 Özkul Çobanoğlu, "Elektronik Kültür Ortamında Âşık Tarzı Şiir Geleneği Bölgemizde Çukurova

Âşıklar Üzerine Tesbitler" 3. Çukurova Uluslar Arası Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri,

Page 171: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

171

Adana, Adana Ofset. 1999, s. 54.

29 Çobanoğlu, a.g.e., s. 56.

30 İlhan Başgöz, Karacaoğlan mı. s. 254.

31 Abdülkadir Karahan, "Âşık Edebiyatı", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul.

1991, s. 550.

32 Köprülü, Türk Saz. s. 43.

33 Saim, Sakaoğlu, "Türk Saz Şiiri", Türk Dünyası El Kitabı, 3. Baskı, Ankara, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü. 1989, s. 115.

34 Şükrü Elçin, "Türkiye'de Halk Edebiyatı" Türk Dünyası El Kitabı, Ankara. 1976, s. 523.

35 Fuat Köprülü, Türk Saz.. s. 51.

36 Köprülü, a.g.e., s. 122.

37 Kaya Doğan, Şairnameler, Ankara, HAGEM Yayınları. 1990, s, 7.

38 Fuat Köprülü, Türk Saz. s. 43.

39 Özkul Çobanoğlu, "Osmanlı Devleti'nde Türk Halk Kültürünün Değişim ve Dönüşüm

Dinamikleri", Osmanlı, Kültür ve Sanat, C. 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 1999.

40 Fuat Köprülü, Türk Saz. s. 46.

41 Köprülü, a.g.e., s. 391.

42 Saim Sakaoğlu, Türk Saz Şiiri. s. 393.

43 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İstanbul. 1958, s. 70.

44 İlhan Başgöz, "Halk Edebiyatı ve Folklor" Milliyet Sanat Dergisi, s. 216, İstanbul, 1977, s.

45 Özkul Çobanoğlu, Elektronik Ortam. s. 182.

46 Özkul Çobanoğlu, Osmanlı Devleti'nde. s. 251.

47 Doğan Kaya, Âşık Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul, Kitapevi Yayınları. (Doğan), 2000, s. 16.

48 Kaya, a.g.e., s. 40.

49 Muhan Bali "Âşık Karşılaşmaları-Atışmalar II, Türk Folklor Araştırmaları, 7457, İstanbul, 1975.

50 Şükrü Elçin, 1981, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları., s. 677. Artun

(Erman), 1995, "Ozandan Âşığa Halk Şiiri Geleneğinin Kültür Kaynakları", İçel Kültürü, İçel.

Artun (Erman), 1995 "Karacaoğlan'ın Şiirlerinin Kültür Kaynakları" Anayurttan Atayurda Türk

Dünyası, Yıl 3, s. 7, Ankara.

Artun (Erman), 1995, "Dadaloğlu Üzerine Birkaç Söz", İçel Kültürü, Yıl 9, S. 40, İçel.

Artun, (Erman), 1996, Günümüzde Adana Âşıklık Geleneği (1966-1996) ve Âşık Feymani, Adana,

Adana Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yay., Hakan Ofset.

Artun (Erman), 1997, "Adana Âşıklık Geleneğinde Karacaoğlan Çığırma", İçel Kültürü, S. 54,

İçel.

Artun (Erman), 1998, "Günümüzde Yeniden Yapılanma Âşıklık Geleneğinin Sosyo-Kültürel Boyutu",

Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumu Bildirileri, Ankara, Kuloğlu Matbaacılık.

Artun (Erman), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Nasihat (Öğütleme)" 1. Balıkesir Kültür

Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Balıkesir.

Page 172: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

172

Artun (Erman ), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Alkış Kargış" III. Uluslar Arası Çukurova

Halk Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri, Adana.

Artun (Erman), 1999, "Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatında Üslup", Edebiyat /Toplum Sempozyumu

Bildirileri Gaziantep.

Artun (Erman ), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Ölüm Mezar Teması", Geçmişten

Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu Bildirileri, İstanbul.

Artun (Erman ), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Mizah", Folklor- Edebiyat, S. 17.

Artun (Erman ), 2000, "Osmanlı -Türk Kültürü Âşık Şiirinin Belirleyici Rölü" Adana Halk Kültürü

Araştırmaları 1. Adana, Epsilon Ofset.

Artun (Erman), 2000, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Yiğitleme (Yiğit Üstüne Türkü. Adana

Halk Kültürü Araştırmaları 1, Adana.

Artun (Erman), 2000, "Günümüz Adanalı Âşıkların Dini- Tasavvufi Şiirleri, Adana Halk Kültürü

Araştırmaları 1, Adana.

Artun, Erman, 2000, Adana Halk Kültürü Araştırmaları I, Adana, Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür

Yay. Epsilon Reklam ve Matbaa..

Artun (Erman), 2000, "Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı Terimleri Üzerine Bir Deneme", Adana

Halk Kültürü Araştırmaları, 1. Adana.

Artun (Erman ), 2000a, Adana Halk Kültürü Araştırmaları 1, Adana, Epsilon Ofset.

Artun (Erman ), 2000c, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneği Âşıklarından Âşık Kederi'nin Alevi-Bektaşi

Edebiyatındaki Yeri" 1. Uluslar arası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri, 27-29 Nisan 2000

Ankara.

Aslanoğlu, İbrahim, 1976; Kul Himmet Üstadım, İstanbul. Aslanoğlu İbrahim; 1984, Pir Sultan

Abdallar İst., Erman Yay.

Bali (Muhan), 1975, "Âşık Karşılaşmaları-Atışmalar I, Türk Folkloru Araştırmaları, Eylül, cilt 16,

İstanbul.

Bali (Muhan), 1975 "Âşık Karşılaşmaları- Atışmalar II, Türk Folklor Araştırmaları, 7457.

Başgöz (İlhan), 1952, "Âşıkların Hayatlarıyla İlgili Halk Hikayeleri" Journal Of America, Folklor, 65,

1952, No: 238.

Başgöz (İlhan), 1968, İzahlı Türk Halk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul.

Başgöz (İlhan), 1977, "Halk Edebiyatı ve Folklor" Milliyet Sanat Dergisi, s. 216, İstanbul.

Page 173: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

173

Başgöz (İlhan), 1977, "Karacaoğlan mı, Pir Sultan mı Halkın Dilinden Konuşuyor, Halk mı Onların

Dilinden Konuşuyor", Milliyet Sanat Dergisi, 28 Ocak 1977, S. 2;6, İstanbul.

Başgöz (ilhan) 1986, Folklor Yazıları, İstanbul, Adam Yayınları.

Başgöz (İlhan), "Halk Hikayelerinde Rüya Motifi ve Şaman İnitation Ayinleri, Asian Folklore Studies

C. XXVI-I.

Başgöz (İlhan), 1986, Türk Halk Hikayelerinde Düş Motifi Zinciri, Folklor Yazıları, İstanbul.

Boratav (Pertev Naili), 1918, "Âşık Edebiyatı" Türk Dili Dergisi, Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı,

Sayı:207, Aralık, Ankara.

Boratav (Pertev. N.), 1942, Halk Edebiyatı Dersleri, Ankara.

Boratav (Petev N.), Fıratlı (Halil Vedat), 1943, İzahlı Halk Şiiri Antolojisi, Ankara..

Boratav (Pertev Naili), 1978, 100 soruda Türk Halk Edebiyatı, İstanbul, Gerçek Yayınevi.

Boratav (Pertev Naili), 1982, "Folklor, Halk Edebiyatı ve Âşık Edebiyatı", Folklor ve Edebiyat,

İstanbul, Adam Yayınları.

Boratav (P. Naili), 1982, Folklor ve Edebiyat, İstanbul, Adam Yay.

Boratav (Pertev Naili), 1988, Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, İstanbul, Adam Yayınları. Çetin

(İsmet), 1997, Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri, Ankara.

Çobanoğlu (Özkul), 1999, "Elektronik Kültür Ortamında Âşık Tarzı Şiir Geleneği Bölgemizde

Çukurova Âşıklar Üzerine Tesbitler" 3. Çukurova Uluslar Arası Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu

Bildirileri, Adana, Adana Ofset.

Çobanoğlu(Özkul), 1999, "Osmanlı Devleti'nde Türk Halk Kültürünün Değişim ve Dönüşüm

Dinamikleri", Osmanlı, Kültür ve Sanat, C. 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları.

Dizdaroğlu (Hikmet), 1969, Halk Şiirinde Türler, Ankara, TDK Yayını.

Elçin (Şükrü), 1975, "Halk Şairi Deyimi Üzerine", Uluslar arası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri

Bildirileri, Konya.

Elçin (Şükrü), 1976, "Türkiye'de Halk Edebiyatı" Türk Dünyası El Kitabı, Ankara.

Elçin (Şükrü), 1981, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

Elçin (Şükrü), 1984, Gevheri Divânı Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yay.,

Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi.

Elçin (Şükrü), 1984a, Halk Edebiyatı Araştırmaları I-II, Ankara.

Page 174: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

174

Elçin (Şükrü), 1987, Âşık Ömer, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, Gaye Mat.

Eraslan (Kemal), 1994, "Divan-ı Lügat-it Türk'te Aruz Vezniyle Yazılan Şiirler", Türk Dilleri

Araştırmaları Yıllığı, Belleten, 1991, Ankara.

Gökalp (Ziya), 1958, Türkçülüğün Esasları, İstanbul.

Gölpınarlı (Abdülbaki)-Boratav (Pertev Naili), 1991, Pir Sultan Abdal, İstanbul, Der Yayınları.

Günay ( Umay ) l988, "Âşık Tarzı Edebiyat Hakkında Düşünceler" Mehmet Kaplan İçin, Ankara.

Günay (Umay), 1992, Türkiye'de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yayınları, Ankara.

Günay (Umay), 1999, "Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk Kültürü", Osmanlı Kültür ve Sanat, c. 9,

Yeni Türkiye Yayınları.

Güzel (Abdurrahman) 1989", Tekke Şiiri", Türk Dili ve Edebiyatı Özel Sayısı, Ankara.

Kalkan (Emir), 1991, XX. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi, Ankara.

Kaplan (Mehmet), 1981, Tip Tahlilleri, Türk Edebiyatında Tipler, İstanbul.

Karahan (Abdülkadir), 1991, "Âşık Edebiyatı", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3,

İstanbul.

Kartarı (Hasan), 1977, Doğu Anadolu'da Âşık Edebiyatının Esasları, Ankara.

Kaya (Doğan), 1990, Şairnameler, Ankara, HAGEM Yayınları.

Kaya (Doğan), 1994, Âşık Minhacî, Sivas, Dilek Mat.

Kaya (Doğan), 1999, Âşık Ruhsati, Sivas, Doğan Ofset.

Kaya (Doğan)2000, Âşık Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul, Kitapevi Yayınları.

Koz (M. Sabri), 1977, Âşık Kolu, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. I, İstanbul.

Koz, (M. Sabri), 1983, "Aşık Edebiyatımızda Ortak Mahlaslar Sorunu" I. Uluslararası Türk Halk

Edebiyatı Semineri, Eskişehir.

Koz (M. Sabri), 1985, "Âşık Edebiyatında Destan ve Destan Konuları", Türk Halk Edebiyatı ve

Folklorunda Yeni Görüşler 2, Konya.

Köprülü (Fuat), 1962, Türk Saz Şairleri, Ankara, Güven Basımevi.

Page 175: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

175

Köprülü (Fuat), 1981, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, Ötüken Yayınları.

Köprülü (Fuat), 1981, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, Diyanet Yayınları.

Köprülü (Fuat), 1989, Edebiyat Araştırmaları, İstanbul, Ötüken Yayınları.

Köprülü (Fuat), 1989, "Türk Edebiyatının Menşei", Edebiyat Araştırmaları I, İstanbul, Ötüken

Yayınları.

Kut (Günay), 1994, "13. Yüzyılda Anadolu'da Şiir Türünün Gelişmesi", Türk Dili ve Araştırmaları

Yıllığı, Belleten 1991, Ankara.

Kutlu (Mustafa)-Doğan (D. Mehmet), 1977, "Âşık", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul,

Dergah Yayınları.

Ocak (Ahmet Yaşar), 1984, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri;

Ankara, MİFAD Yay.

Oğuz, (M. Öcal), 1983, "Halk Şiirinde Tür ve Şekil Meselesi" Milli Folklor, Ankara. Oğuz, M. (Öcal),

1988, Yozgatlı Hüznî, Ankara, Kültür ve Turizm Bak. Yay.

Okuşluk (Refiye), 2000, Adana Halk Hikayeleri ve Halk hikayeciliği Geleneği, Çukurova Üniversitesi

Sos. Bil. Ens. Basılmamış Doktora Tezi.

Özdemir (Fuat), 1991, "Anadolu Destanlarının Biçimleri ve Çeşitli Temaları", Anadolu Destanları,

Ankara.

Sakaoğlu (Saim), 1986, Karacaoğlan, İstanbul, Büyük Türk Klasikleri.

Sakaoğlu (Saim), 1986, "Ozan, Âşık Saz Şairi ve Halk Şiiri Kuramları Üzerine", III. Milletlerarası Türk

Folklor Kongresi Bildirileri, C. I, Ankara.

Sakaoğlu (Saim), 1987, "Halk Edebiyatı Kavramı Üzerine" III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı

Semineri Bildirileri, Eskişehir.

Sakaoğlu (Saim), 1998, "Türk Saz Şiiri", Türk Dünyası El Kitabı, 3. Baskı, Ankara, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü.

Tanrıkulu (Nâzım İrfân), 1997, Âşıklar Divânı - Günümüz Âşıkları, İstanbul.

Tatçı (Mustafa), 1957, "Âşık Şiirinde Şahısları Telmih Eden Bazı Tesbitler", Edebiyattan İçeri,

Ankara.

Tatçı (Mustafa), 1997, "İslami Türk Edebiyatında Türklerle İlgili Bazı Makaleler, Edebiyattan İçeri,

Ankara.

Page 176: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

176

Tolasa (Harun), 1983, Sehi, Latifi, Âşık Çelebi Tezkirelerinde Şair Araştırması ve Eleştirisi, İzmir.

Turan, (Metin), 1996, Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şiiri Tarihi, Ankara.

Turgut (Osman), 1995, Adana'da Âşıklık Geleneği ve Yaşayan Adanalı Âşıklar, Ç. Ü. Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana.

Türkmen (Fikret), 1998, "Hikaye", TDV İslam Ansiklopedisi C. 17, İstanbul.

Yardımcı, (Mehmet), 1998, Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri-Âşık Şiiri-Tekke Şiiri, Ankara, Ürün

Yay. Başkent Mat.

Yetiş (Kazım), 1994, "Destan", TDV İslam Ans. C. 6, İstanbul.

Yıldırım (Ali), 1999, Saraç Köyü Ozanları, I. Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumu

Bildirileri, Ankara, Kuloğlu Matbaacılık.

Yıldırım, (Ali), 1994, Pir Sultan Abdal, Yaşamı-Sanatı-Şiirleri, Ankara, Ayyıldız Yay.

Yılmaz (Şirin), 1994, "Prof. Dr. Umay Günay ile Halkbilim Çalışmaları Üzerine Bir Konuşma", Milli

Folklor, S. 22, Ankara.

Zelyut (Rıza), 1982, Halk Şiirinde Gerçekçilik, Ankara, Ako Yay.

Zelyut (Rıza), 1989, Halk Şiirinde Başkaldırı, İst. Sosyal Yay.

Aşıklık Geleneği ve Aşık Edebiyatı / Doç. Dr. Erman Artun

Aşıklık geleneği, Türk kültüründe önemli bir yer tutmaktadır. Âşık, bulunduğu toplumun

sözcüsüdür. Âşıklık geleneği, yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, belirli kuralları

olan, şiirin kalıcı ve etkileyici özelliğinden yararlanarak kuşaktan kuşağa aktarılan bir değerler

bütünüdür. Âşık edebiyatı sözlü gelenekte yaşatılan bütün ürünlerle beslenir. Âşık şiirinin özünde

bağlı bulunduğu kültüre ait örnek değerler ve ahlak anlayışı yatar. Din, gelenek ve güncel yaşam,

âşık edebiyatını besleyen diğer kaynaklardır.

Âşık edebiyatı, kendisini besleyen bütün kaynakların yönlendirmesi ve mutlak güzelliğe ulaşma

çabası ile ilahi aşkı, dînî-tasavvufî şiirlerle yüceltir, günlük yaşamın özelliklerini ve beğenisini över,

acılarını dramatik dille vurgular, toplumsal ve kişisel çarpıklıkları taşlamalarıyla gözler önüne serer.

Anadolu insanının dünya görüşünün yanı sıra estetik modeller de bu ürünlerde temsil edilir.

Âşıklar, sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği

birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere "âşık", bu söyleme biçimine "âşıklık-

âşıklama", âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de "âşıklık geleneği" adını veriyorlar.

Aşıklık geleneğindeki tanımlamaya göre aşıklar; saz çalıp çalamama, atışma, karşılaşma yapıp

yapamama, doğaçlama şiir söyleyip söyleyememe, usta-çırak ilişkisi içinde yetişip yetişememe vb.

gibi geleneksel ölçülerle birbirlerinden ayrılırlar. Aşıklık geleneğinin oluşmasında ve bu gelenek

Page 177: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

177

içinde yetişen aşıkların şekillenmesinde geçmişten günümüze kalan tarihi ve kültürel mirasın

önemli bir rolü vardır.

İslamiyetin kabulünden sonra, saray ve çevresinin edebiyatı olan Divan edebiyatı yüksek zümre

içinde etkinliğini sürdürürken aynı dönemde halk ozanları, eskinin devamı niteliğinde ulusal öze ve

biçime bağlı kalarak ürünler vermişlerdir. Bu ürünler, Halk edebiyatı dediğimiz edebiyatı

oluşturmuştur.

Halk edebiyatı, İslamlıktan önceki Türk edebiyatı geleneklerini sürdürerek halk ozanlarının

oluşturdukları sözlü bir edebiyattır.

HALK EDEBİYATININ BÖLÜMLERİ

1. Âşık Edebiyatı: Saz şairlerinin din dışı konularda söyledikleri şiirlerden oluşur.

2. Tekke Edebiyatı: Din ve Tasavvuf yolunda verilen ürünleri içeren Halk edebiyatı koludur.

3. Anonim Halk Edebiyatı: Yazarı ve ozanı belirsiz, halk arasında oluşan edebiyattır.

Page 178: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

178

13.Yüzyıl Ozanları

Yunus Emre

Âşık Paşa

14.Yüzyıl Ozanları

Hacı Bayram-ı Veli

Abdal Musa

15.Yüzyıl Ozanları

Kaygusuz Abdal

Hasan Dede

Eşrefoğlu

Abdurrahim-i Tırsî

16.Yüzyıl Ozanları

Pir Sultan Abdal

Köroğlu

Kazak Abdal

Kul Himmet

Bahşî

Ümmî Sinan

Kaygusuz Alaeddin

Muhyiddin Abdal

Üftade

Hayalî

Seyyid Nizamoğlu

Hatayî

Kul Hüseyin

Kul Mehmet

20.Yüzyıl Ozanları

Âşık Veysel

Davut Sularî

Şeref Taşlıova

Murat

Çobanoğlu

Âşık Mahzunî

Şerif

Âşık Daimî

Muhlis Akarsu

Neşet Ertaş

Âşık Ali İzzet

Posoflu Zülâlî

Konyalı Âşık

Mehmet

Cemal Hoca

Yusufelili

Huzûrî

Zuhurî

Baba Salim

Âşık Süleyman

Kağızmanlı

Hıfzı

Ahmet Çıtak

Âşık Derdiçok

Mevlüt

Yıldırım

Ali Bâkî

Âşık Tâlibî

Page 179: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

179

Âşık Garip

Muhyî

Öksüz Dede

Usûlî

17.Yüzyıl Ozanları

Karacaoğlan

Kayıkçı Kul Mustafa

Ercişli Emrah

Âşık Ömer

Kul Nesmi

Kuloğlu

Teslim Abdal

Gaybi Sunullah

Bursalı Halil

Kâtibî

Dedemoğlu

Âşık Kerem

Kâtip Ali

Tamaşvarlı Âşık Hasan

Âşık

18. Yüzyıl Ozanları

Dertli

Gevheri

Âşık İbrahim

Kul Himmet Üstadım

Derviş Mehmet

Âşık Burhanî

Âşık Efkârî

Âşık Cevlanî

Âşık Emsalî

Şemsî

İspirli Hicranî

Âşık Işık

Âşık Feryadî

Âşık Reyhanî

Âşık Hüdaî

Zülfikâr Divanî

Âşık Yener

Âşık Hasretî

Hüseyin

Kaçıran

Mihnetî

Hüseyin

Çırakman

Kul Semaî

Âşık Pervanî

Nesimî Çimen

Âşık Ruhanî

Kul Ahmet

Âşık İhsanî

Eyup Tekyurt

Âşık İlhamî

Mevlit İhsanî

Page 180: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

180

Âşık Halil

Mecnuni

Pir Mehmet

Kemter Baba

19.Yüzyıl Ozanları

Erzurumlu Emrah

Dadaloğlu

Bayburtlu Zihnî

Seyrânî

Ruhsatî

Âşık Kusûrî

Âşık Veli

Âşık Sefil Ali

Âşık Şem'î

Türâbî Dede

Silleli Sürûrî

Sivaslı Sıtkı

Artvinli Şâmil

Feryâdî

Beşiktaşlı Gedaî

Tokatlı Nuri

Serdârî

Zileli Fedai

Deli Boran

Yusufelili Keşfî

Zileli Ceyhunî

Sefil Selimî

Kul Hasan

Tokatlı

Selmanî

Âşık Ferrahî

Âşık İsmet

Poshoflu

Müdamî

Âşık Ümmanî

Habip

Karaaslan

Hamdi Gardaş

Gürünlü

Gülhani

Âşık Kalender

Ali Gürbüz

Âşık Eminî

Âşık Temelî

Âşık Zamanî

Âşık Meçhulî

Şah Turna

Halil

Karabulut

Şavşatlı

Deryamî

Page 181: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

181

Âşık Meslekî

Bayburtlu Celali

Âşık Şenlik

Sümmanî

Minhaci

Âşık Noksanî (Zakiri)

Sıtkı Baba

Âşık Gufrani

Âşık Ramî

Âşık Vahdetî

Page 182: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

182

HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI

1. Göçebe ( Gezgin ) Şairler: Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle

eğitim görmedikleri için, Divan Edebiyatı'ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir.

Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler.

2. Yeniçeri Şairler: Osmanlılar zamanında askerlik, hayat boyu süren bir

meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar, katıldıkları

savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil, anlatım, ölçü

bakımından, göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar.

3. Köylü Şairler: Hayatları köylerde, kasabalarda geçer. Büyük kentlerle

ilgileri olmadığı için, kent kültüründen, Divan Edebiyatı'ndan etkilenmeden,

halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır.

4. Kentli Şairler: Genellikle Divan Edebiyatı'nın etkisinde kalırlar. Hem Halk

hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça

sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruz ölçüsüne de yer

verirler.

5. Tasavvuf (Tekke) Şairleri: Tekkelerde yetiştikleri, din ve tasavvuf

konusunda eğitim gördükleri için, dilleri, göçebe, yeniçeri ve köylü şairlere

göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı'nın dil, anlatım,

biçim, ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile,

aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü'n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir.

BAŞLICA HALK OZANLARI

YUNUS EMRE (1250 - 1320)

XIII. yüzyıl halk şairidir. Hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgi yoktur.

Eskişehir'de doğup öldüğü söylenir. Hayatı efsanelerle örülmüştür.

Varlık - yokluk, İnsan - Tanrı - ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür

donanımı ve büyük şiir yeteneğiyle irdeleyerek halka

ulaştırabilmiştir.

Tüm halk şairlerini yüzyıllar boyunca etkilemiştir. İlahi türünün en

usta şairidir.

İlahi türü şiirlerinde Halk Edebiyatı'nın geleneklerine bağlı kalmıştır.

Dili çok sadedir, anlatımda yalınlık dikkati çeker. İlahilerini hece

ölçüsüyle söylemiştir. Risaletü'n Nushiyye adlı dinî - didaktik

eserinde ise, bu gelenekten ayrılarak aruz ölçüsünü, mesnevi nazım

biçimini kullanmıştır.

Allah inancını ve evrensel insan sevgisini işleyen sanatçının

Page 183: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

183

şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır. Tekke edebiyatının en lirik şairidir.

Sanatçının şiirlerini içeren bir Divan'ı ile Risaletü'n

Nushiyye(Nasihatlar Kitabı) adlı öğretici bir mesnevisi vardır.

Ayrıca bakınız-> Yunus Emre

HACI BAYRAM VELİ (1352 - 1429)

Ankara'nın Solfasol köyünde doğan sanatçı, güçlü bir tasavvuf

şairidir ve iyi bir medrese eğitimi almıştır.

Bayramiyye tarikatını kurmuştur.

Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği

şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir. "Bilmek istersen

seni / Can içre ara canı" dizeleri, bize onu hatırlatır.

Ayrıntılı bilgi için bakınız -> Hacı Bayram-ı Veli

KAYGUSUZ ABDAL (? - ?)

Asıl adı Alaeddin Gaybi'dir. 15. yy. tasavvuf şairlerindendir. Yunus

Emre'den etkilenmiştir.

Alevi - Bektaşi halk şiirinin kurucusudur. Nefeslerine hiciv-mizah

motifli tekerlemeler katarak insanlık kusurlarıyla alay etmiş,

Bektaşiliğin ilkelerini nükteli bir dille yaymıştır.

Hem heceyle hem de arzula yazılmış şiirleri vardır. Onun bir divanı,

"Dolapname" adlı tasavvufi bir öğüt kitabı (mesnevi) ve 15.yy. halk

nesrinin sade örneklerini gördüğümüz "Budalaname" adlı eseri

vardır.

Ayrıca bakınız-> Kaygusuz Abdal

EŞREFOĞLU RUMİ (? - 1409)

Eşrefoğlu Rumi, iznik medreselerinde öğrenim görmüş, öğrenimini

bitirdikten sonrada yine İznik'te Çelebi Mehmet medresesinde

müderris adayı olmuştur.

15. yy. tasavvuf şairlerinden olan sanatçı, Hacı Bayram Veli'ye damat

ve derviş olmuştur. Yunus Emre'nin izinden yürümüş hem aruz hem

de heceyle şiirler yazmıştır. Bir divanda topladığı şiirlerinde tasavvuf

ilkelerini yaymaya çalışmıştır.

PİR SULTAN ABDAL (? - ?)

Page 184: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

184

XVI. yüzyıl tekke ve âşık edebiyatının ünlü şairlerindendir. Sivas'ta

yaşamıştır. Alevi-Bektaşi şiir geleneğinin en ünlü şairidir.

Kanuni zamanında Doğu Anadolu'da patlak veren bir isyana katılmış,

yaşadığı olayların izlenimlerini şiirlerinde anlatmış, İran şahının

propagandasını yaptığı için Hızır Paşa tarafından Sivas'ta idam

ettirilmiştir.

Sanatının belirleyici özellikleri, güçlü bir inanç, sade bir halk dili,

coşkun bir lirizm olarak özetlenebilir.

Şiirlerinde tasavvuf, tabiat, aşk temalarını İşlemiş, halkın yaşayışıyla

ilgili konular üzerinde durmuştur.

Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle söylemiş Divan edebiyatından

etkilenmemiştir. Şiirini bir araç olarak kullanmasına rağmen kuru bir

öğreticiliğe düşmemiş, şiirini duygu yönünden de beslemiştir.

Ayrıca bkz. Pir Sultan Abdal

KÖROĞLU (?- ?)

XVI. yüzyılda yaşadığı sanılan bir halk şairidir. III. Murat zamanındaki

Osmanlı-İran savaşlarına katılan şair, Şirvan ve Tebriz'in alınışı

üzerine destan söylemiştir.

Şiirlerinde yiğitlik, kahramanlık temalarını işlemiş olduğundan, halk

hikâyesindeki Köroğlu ile karıştırılabilmektedir.

En çok koçaklamalarıyla tanınan şair, kavganın ve yiğitliğin simgesi

olmuştur.

Bolu Beyi'yle olan mücadelesi efsaneleşen şair, halkın gönlünde

yerini almıştır.

Ayrıca bkz. Köroğlu

KARACAOĞLAN (1606? -1697)

Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmeyen Karacaoğlan'ın

Toroslar'da yaşayan, Türkmen boyları arasında yetiştiği sanılıyor.

Göçebe bir şair olarak Anadolu İçinde ve dışında gezmiştir.

Geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa,

ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir; özellikle koşma ve semai

biçimlerinde büyük başarı kazanmıştır.

Âşık edebiyatının hemen bütün şairlerini etkilemiştir.

Page 185: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

185

Onun için aşk ve tabiat şairi dense yeridir. Âşık edebiyatının duygu

yönünden en zengin ve güçlü şairidir.

Dili çok sadedir. Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara hiç yer

vermemiş, Divan ve Tekke şiirinden hiç etkilenmemiştir.

Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Koşma, semai, ara sıra da destan

söylemiştir.

Ayrıca bkz. Karacaoğlan

KAYIKÇI KUL MUSTAFA (? - 1658)

17. yy. halk şairidir. Devrin önemli şairlerinden biridir ancak hayatı

hakkında fazla bir bilgi yoktur. Yeniçeri şairidir. Şiirleri yeniçeriler

arasında, sınır boylarında sevilerek okunmuştur.

Şiirlerinde tarihsel olayları işlemiştir. Genç Osman için söylediği Genç

Osman Destanı ünlüdür.

Şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır. Akıcı bir üslubu vardır.

Ayrıca bkz. Kayıkçı Kul Mustafa

ÂŞIK ÖMER (? - 1707)

Konya doğumludur. Saz şairleri arasında en çok şiirleri olan odur.

Divan şairlerinden de etkilenmiş, aruzla da şiirler yazmıştır. Tevhid,

naat, gazel, kaside ve murabbaları vardır.

Koşma, semai, varsağı türlerinde daha başarılı olmuştur. Dili diğer

halk şairlerinden biraz ağırdır.

Ayrıca bkz. Âşık Ömer

GEVHERİ (? -1737?)

Âşık Ömer gibi Divan edebiyatından etkilenmiş, hecenin yanında

aruzla da şiirler yazmıştır. Heceyle yazdığı şiirlerde daha başanlıdır.

Medrese eğitimi gördüğü için koşma ve türkülerinde bile yer yer

yabancı sözcükler, divan mazmunları görülür.

Ayrıca bkz. Aşık Gevheri

DERTLİ (1772 -1845)

Toplumsal yergi içerikli şiirleriyle tanınan Bolulu bir halk ozanıdır.

Halk şiirinin son ustalarından sayılır. Divan, Tekke ve Halk şiirini iyi

Page 186: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

186

bilen şair, Divan şiiri yolunda eserler de vermiş fakat asıl başarıyı

heceyle yazdığı şiirlerinde göstermiştir.

Ayrıca bkz. Âşık Dertli

ERZURUMLU EMRAH (? - 1860)

Yaşadığı dönemin ünlü şairlerindendir. Saz şairleri arasında Divan

şiirini en iyi bilenlerden biridir.

Heceyle yazdığı koşma ve semaileri yanında aruzla yazılmış gazel,

murabba ve muhammesleri de vardır. Asıl sanatı hece ölçüsü ile

yazdığı koşma ve semailerinde görülür.

Ayrıca bkz. Erzurumlu Emrah

SEYRANİ (1807 -1866)

Kayseri'nin Develi kasabasında doğmuştur, istanbul'a gelmiş ancak

devrin büyüklerini hicvettiği için, memleketine dönmek zorunda

kalmıştır.

Hicivleriyle tanınır. Aruzla da yazmakla birlikte asıl ününü hece

ölçüsüyle yazdığı şiirlerle kazanmıştır.

Ayrıca bkz. Âşık Seyrani

DADALOĞLU (1785? -1868?)

XIX. yüzyılda, Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir.

Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için 1865'te yöreye

yollanan Fırka-i İslahiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler

arasındaki çatışmalara katılmış, bu olayları yiğitçe bir eda ile

koçaklamalarına yansıtmıştır.

Türkmenleri destekleyen, mücadeleye çağıran şiirler yazmıştır.

"Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" dizesi onun karakterini açıklar.

Aynca aşk ve doğadan söz eden şiirleri de başarılıdır.

Şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır, içinde

bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır.

Şehir yaşamından uzak kaldığı için Divan edebiyatından

etkilenmemiştir. Koşma, semai, destan, varsağı türünde şiirler

söyleyen Dadaloğlu türkülerinde daha başarılıdır.

Anlatım yönünden Karacaoğlan'ı ve Köroğlu'nu anımsatır.

Page 187: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

187

Ayrıca bkz. Dadaloğlu

BAYBURTLU ZİHNİ (1802 - 1859)

Medrese öğrenimi görmüş, divan katipliği yapmış, birçok

memurluklarda bulunmuştur.

Divan edebiyatından etkilenerek kaside, gazel ve tahmisler yazmıştır.

Şiirlerini topladığı bir Divan'ı ve Sergüzeşt-name adlı bir mesnevisi

vardır.

Asıl ününü heceyle yazdığı, Divan'ına bile almadığı, yergi ve taşlama

türündeki şiirleriyle kazanmıştır.

Ayrıca bkz. Bayburtlu Zihnî

ÂŞIK VEYSEL (1894 -1973)

20. yüzyıl halk şairidir. Şarkışla'da doğup büyümüş, Cumhuriyetin

onuncu yılında Ankara'ya gelerek şiirlerini okumuş, bundan sonra

ünü yayılmaya başlamıştır.

Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden şair;

genellikle gezgin bir hayat sürmüş; kent kent dolaşarak aşktan,

doğadan, kardeşlikten, birlikten, barış içinde yasamaktan ve insanı

insan yapan erdemlerden bahseden şiirlerini saz eşliğinde

söylemiştir. O, bütün toplumu kucaklayan bir felsefenin şairidir ve bu

nedenle halk tarafından çok sevilmiştir.

Şiirlerinde insan, yurt, tabiat sevgisini dile getirmiştir. Tasavvuf

felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı, şiirinin temellerinden

biridir.

Şiirlerinde sade bir Türkçe görülür. Kimilerince "Halk şiirinin son

büyük ustası" olarak nitelenmiştir.

Şiirlerini "Deyişler", "Sazımdan Sesler" adlı iki kitapta toplamıştır.

Son olarak tüm şiirleri, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından "Dostlar Beni

Hatırlasın" adıyla yayımlanmıştır.

Âşık Veysel, Ahmet Kutsi Tecer tarafından kaşfedilmiş, edebiyatımıza

kazandırılmıştır.

Ayrıca bkz. Âşık Veysel Şatıroğlu

ÂŞIK MAHZUNİ ŞERİF (1940 - 2002)

Cumhuriyet Döneminin önemli saz şairlerindendir.

Page 188: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

188

1940'ta Maraş-Afşin'ln Berçenek köyünde doğdu. Çocukluktan

İtibaren halk şiirine ilgi duydu.

Alevi - Bektaşi şiir geleneğini sürdürmeye çalışan Mahzuni, yalın bir

Türkçeyle yaşadığı dönemin sorunlarını işledi. Birçok siyasî

kovuşturma geçirdi.

Deyişleri birçok yabancı ülkede de okundu; şiirleri plağa ve kasete

alındı.

Ayrıca bkz. Âşık Mahzunî Şerif

ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938 -2014)

1938'de Kars'a bağlı Çıldır ilçesinin Gülyüzü köyünde dünyaya geldi.

Yurt İçinde ve yurt dışında düzenlenen birçok festival, program ve

organizasyona katıldı. UNESCO'nun 1988'de hazırladığı Dünya Sanat

Dizisi'nde, Türkiye'deki âşıklık geleneğini temsil etme görevi Şeref

Taşlıova'ya verildi.

Şiirleri ve çeşitli konularda kaleme aldığı yazıları, edebiyat

tarihimizde önemli yere sahip dergilerle, çeşitli ansiklopedi ve

antolojilerde neşredildi.

Kültür Bakanlığı tarafından "Gönül Bahçesi" isimli bir şiir kitabı 1990

yılında yayımlandı.

Ayrıca bakınız ->Şeref Taşlıova

ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940 - 2005)

Sanatçı, 1940'ta Kars'ın Arpaçay ilçesinin Koçköyü beldesinde

dünyaya geldi.

1966 yılından başlayarak sürekli olarak Konya Âşıklar Bayramına

katıldı. Artvin, Konya, Erzurum ve Mut'ta yapılan yarışmalarda

dereceler aldı. özellikle atışma dalında başarı gösterdi.

Saza egemenliği, ulusal duygularının güçlülüğü ve kendine özgü

sesiyle ilgi çekti.

Âşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikâyeler anlatma

konusunda da başarılı örnekler veren Çobanoğlu, kendi türkülerinin

yanı sıra usta malı türküleri de genç kuşaklara aktardı.

https://www.turkedebiyati.org/halk_sairleri_ozanlari.html

ÂŞIK EDEBİYATI SANATÇILARI

Page 189: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

189

16. YY.

Köroğlu

*Halk şairleri arasında kavganın ve özgürlüğün sembolüdür.

*III. Murat döneminde Osmanlı ordusuyla İran savaşlarına katılmıştır.

*Bolu Beyi’nden babasının intikamını almak için dağlara çıkmış, yiğitlik ve iyilikseverliği ile

destanlaşmıştır.

*Köroğlu destanına göre asıl adı Ruşen Ali’dir. Yiğit bir kahramandır.

*Şiirlerinde coşkun bir söyleyiş, yalın bir dil kullanmıştır.

*Aşk, doğa sevgisi, yiğitlik,dostluk konularını işlemiştir.

*Şiirlerinde din ve tasavvuf konularını işlememiş, genellikle aşk konusunu işlemiştir.

ÖKSÜZ DEDE

(ÖKSÜZ ÂŞIK)

*Yeniçeri şairlerindendir.

*III. Murat’ın İran seferleri ile ilgili şiirlerinden 16. yüzyılın sonlarında yaşamış olduğu

anlaşılmaktadır.

*Şiirleri tasavvuf yüklü bir lirizme sahiptir.

17. YY.

KAYIKÇI KUL MUSTAFA

*Yeniçeri şairlerindendir.

*Dönemin önemli olayları ile ilgili şiirler söylemiştir.

*Bağdat kuşatmasında ölen Genç Osman adında bir yiğit üzerine söylediği destan ile ünlüdür.

*Sade, doğal,içten bir dili vardır.

*Pek çok şiiri tarihi belge niteliği taşır.

*Şiirleri yeniçeriler arasında çok meşhur olmuştur.

Karacaoğlan

*Güney Anadolu’da, Toroslu Türkmen aşiretleri arasında yaşamıştır.

*Anadolunun bütün yörelerini dolaşmıştır.

Page 190: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

190

*Aşk şairidir.

*Aşk dışında şiirlerinde tabiat, gurbet, sıla özlemi, ölüm de yer alır.

*Şiirlerinde hayalden çok gerçeğe rastlanır.

*Türkü, koşma, semai, varsağı,destan türlerinde şiirler söylemiştir. Genellikle 11’li, 8’li hece ölçüsü

ve yarım kafiye kullanmıştır.

*Şiirleri mahalli kelimeler ve deyimler yönünden çok zengindir.

*Şiirlerinde açık, anlaşılır, içli ve özlü bir söyleyişi vardır.

Âşık Ömer

*Medrese eğitimi almıştır.

*İlk şiirlerini aruzla ve Âdlî mahlasıyla yazmıştır.

*Çok seyahat etmiştir ve gittiği yerlerden koşma ve güzellemelerinde söz etmiştir.

*Heceyle yazdığı destan ve koşmalarında halk dilini kullansa da divan şiirinden gelen kalıplaşmış

sözlere de yer vermiştir.

*Âşık tarzının divan şiirinden etkilenmesine, bu edebiyatın dil ve üslup özelliklerinin aşıklar

arasında yaygınlaşmasına neden olmuştur.

Kâtibî

*Yeniçeri şairlerdendir.

*Bağdat ve İran seferleriyle ilgili şiirleri vardır.

*Heceyle ve aruzla yazdığı şiirleri vardır.

*Sözcük seçiminde, sağlam kafiyeler bulmada, cinas düşürmede Gevheri ve Aşık Ömer kadar iyidir.

*Gevheri birkaç şiirinde ondan “üstat” olarak söz etmiştir.

Kuloğlu

*Yeniçeri şairlerindendir.

*IV. Murat için söylediği şiirler onun bu hükümdara oldukça yakın olduğunu gösterir.

*Şiirlerinde aşk,yiğitlik, hikmet temalarını işlemiştir.

*Gevheri’yi etkileyecek nitelikte lirik,epik şiirler söylemiştir

18. YY.

Page 191: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

191

Gevherî

*İyi bir eğitim almıştır.

*Heceyi ve aruzu başarılı bir şekilde kullanmıştır.

*Aruzla yazdığı şiirlerdeki bazı yabancı sözcükleri, heceyle yazdığı şiirlerde kullanmıştır.

*Musiki ile de ilgilenmiş, besteler yapmış, kendi adıyla anılan bir makam bulmuştur.

*Tasavvufa yönelmemiş, sosyal konulardan çok bireysel konuları işlemiştir.

*Heceyle yazdığı şiirlerinde konuşma dilini kullanmış, halktan aldığı hayalleri, deyiş ve mecazları

kullanmıştır.

Dertlî

*Çocukluğunda çobanlık yapan şair, babası ölünce sürüsünü ağaya kaptırmış ve gurbete çıkmıştır.

*Aslında mahlası Lütfi’dir ancak çileli bir yaşam sürdüğü için Dertli mahlasını kullanmıştır.

*Hem heceyi hem aruzu kullanmıştır.

*Bektaşi nefesleri de söylemiştir. En iyi şiirleri semaileri ve koşmaları arasındadır.

19. YY.

Dadaloğlu

*Toroslarda göçebe olarak yaşayan Avşar Türkmenlerindendir.

*Kahramanlık şiirleri ile Köroğlu’na, aşk şiirleri ile Karacaoğlan’a benzer.

*Divan şiirinden etkilenmemiştir.

*Yalın ve içten bir söyleyişi, lirik ve epik bir anlatımı vardır.

*En başarılı olduğu şiirleri koçaklamaları arasındadır.

*Şiirlerinde Avşar Türkmenlerinin mücadele içinde geçen hayatlarını anlatmıştır.

Bayburtlu Zihnî

*İyi bir eğitim görmüştür.

*Divan-ı Hümayun katipliği yapmıştır.

*Hem heceyi hem aruzu kullanmıştır.

*Şiirlerinde farklı üsluplar kullanmıştır.

Page 192: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

192

*Heceyle yazdığı şiirlerinde de genellikle ağır bir dil kullanmıştır.

*Şiirlerinde genelde memleket hasreti hakimdir.

*Hicivleri de vardır.

*Divanı ve Sergüzeştname isimli bir mesnevisi vardır.

Erzurumlu Emrah

*İyi bir eğitim almıştır.

*Gezgin bir şairdir.

*Tasavvuf şiirine ağırlık vermiş, şiirlerinde ağır bir dil kullanmıştır.

*Divan şairlerinden etkilenmiştir.

*En iyi şiirleri koşmaları ve semaileri arasındadır.

Everekli Seyranî

*Tekke şairleri arasında da adı anılmaktadır.

*Hem hece hem aruzla yazdığı şiirleri vardır.

*En iyi şiirleri koşma,semai,destan, nefes ve devriyeleri arasındadır.

*Sosyal olayları sert bir dille hicvetmiştir.

Âşık Şenlik

*Saz şiirinde Anadolu ve Azeri geleneklerini birleştirmiştir.

*Anadolu saz şiirinde ve hikaye sınıflandırma geleneğinde yenilikler yapmıştır.

*Badeli aşıklardandır.

*Muamma, koşma ve atışmalarda ustadır.

*İslamî kavramları,tamlama ve nükteleri şiirde ustaca kullanmıştır.

*Sümmani ile atışmaları ünlüdür.

Ruhsâtî

*Bektaşi tarikatına mensuptur.

*Hem hece hem aruzla şiirler yazmıştır.

*Tasavvufla ilgili ahlaki, didaktik manzumeleri ve koşmaları önemlidir.

*Şiirlerinde Orta Anadolu ağızlarını kullanmış, şiirlerini içli bir dille söylemiştir.

Page 193: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

193

*Düzgün ve yeni kafiyeler kullanmıştır.

Kağızmanlı Hıfzî

*Medrese eğitimi görmüştür.

*Koşma,semai,destan türlerinde şiirler söylemiştir.

*Şiirlerinin en ünlüsü genç yaşta ölen amcasının kızı Ziyade için yazdığı ağıttır.

*Gerçekçi bir söyleyişi, yalın bir dili vardır.

*Şiirlerinde yaşadığı olayları ve tabiatı konu edinmiştir.

Bayburtlu Celâlî

*Medrese eğitimi görmüştür.

*Eşinin kundakta bir bebek bırakarak vefat etmesi üzerine söylediği ağıt ünlüdür.

*Destanları ve mizahi şiirleri önemlidir.

*Batakçı Destanı, Kalaust Destanı ünlü destanlarındandır.

Sümmanî

*Rivayete göre Bedahşan Emiri’nin kızı Gülperi’ye aşık olmuş ve onu aramak için uzun bir yolculuğa

çıkmıştır. Kafkasya, Türkistan, Afganistan ve Hindistan’ı dolaşmıştır.

*Sümmani ve Gülperi için hala söylenen bir halk hikayesi vardır.

*Atışmaları ünlüdür.

*Hem hece hem aruzla şiirler söylemiştir.

20. YY.

Âşık Veysel

*Cumhuriyet dönemi şairlerindendir.

*Yurdu gezip sazıyla şiirler söylemiştir.

*Köy enstitülerinde halk türküleri öğretmenliği yapmıştır.

*Didaktik şiirlerinin yanında doğa , özlem, aşk konulu şiirleri daha çok ilgi görmüştür.

Abdurrahim Karakoç

*Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır.

Page 194: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

194

*Sosyal konuları, İslam’ı, gurbeti şiirleri işlemiştir.

*Serbest tarzda söylediği şiirler de vardır.

*Şiirlerinde halk diline ait kelime ve deyimler, şive taklitleri görülür.

*Taşlamaları da ünlüdür.

*Şiir kitapları:

Hasan’a Mektuplar Gökçekimi

El Kulakta Gerdanlık I,II,III

Vur Emri Parmak İzi

Kan Yazısı Yasaklı Rüyalar

Suları Islatamadım Akıl Karaya Vurdu

Beşinci Mevsim Dosta Doğru

Deneme:

Çobandan Mektuplar

Şeref Taşlıova

*Binden fazla şiiri ve tasnif ettiği birçok halk hikayesi vardır.

*İki yüzden fazla makamı bilmektedir.

*Çeşitli festival ve yarışmalarda çok sayıda birinciliği vardır.

*UNESCO tarafından “yaşayan insan hazinesi” seçilmiştir.

Murat Çobanoğlu

*Kars’ta aşıklar kahvesi vardır.

*Babası, Kars’ın usta aşıklarından Gülistan’dır.

*Üç bine yakın şiiri ve ünlü aşıklarla atışmaları vardır.

Âşık Mahzunî Şerif

*Halk şairi ve bestecidir.

*Bektaşî kültürünün dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır.

Âşık Feymani

*Adana’da çiftçilik yapmaktadır.

Page 195: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

195

*Hem saz çalan hem de şiirler yazan bir halk şairidir.

*Tasavvuf şiirleri de yazmıştır.

*Ahu Gözlüm isimli şiir kitabı “Halk Şairleri Arası Eser Yarışması”nda mansiyon ödülü almıştır.

TEKKE EDEBİYATI TEMSİLCİLERİ

13. YY.

YUNUS EMRE

*İyi bir eğitim görmüştür.

*Taptuk Emre’nin dergahında tasavvufu öğrenmiştir.

*Tasavvuf onun için bir yaşama biçimidir.

*İlahilerinde tasavvuf, insanın nefsi ile olan mücadelesi, Allah yolunda olup dünya işlerinden uzak

durma gibi konuları işlemiştir.

*Dostluk, kardeşlik, dünya malına ve geçici dünyaya bağlanmama, birbirini anlamak, hoşgörü onun

için çok önemli kavramlardır.

*Ona göre insanın görevi insan-ı kamile ulaşmaktır.

*Dili oldukça sadedir.

*İlahilerinde hecenin 6’lı,7’li, 8’li kalıplarını kullanmıştır.

*Şiirlerinde anlam derinliği, duygu,mecaz ve düşünce zenginliği görülür.

Eserleri:

Risaletü’n Nushiyye

Mesnevi biçiminde, aruz ölçüsü ile yazılmış bu eser 573 beyittir. Başta 13 beyitlik bir başlangıçtan

sonra, kısa bir düz yazı vardır. Arkasından destanlar gelir. Destanlarda ruh, nefis, kanaat, gazap,

sabır, haset, cimrilik, akıl konuları işlenir. Öğretici ve öğüt verici bir eserdir. Esere Kur’an-ı

Kerim’den kıssalar eklemiştir.

Divan

*Şiirleri Divan’ında toplanmıştır.

Hacı Bektaş Veli

*Devrin en önemli mutasavvıflarından ders alarak iyi bir öğrenim görmüştür.

Page 196: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

196

*Nefes tarzında ve yalın bir Türkçeyle söylediği şiirlerinde tasavvuf inancını yaymaya çalışmıştır.

*Ölümünden yaklaşık 150 yıl sonra Bektaşilik tarikatı kurulmuştur. Bektaşlik tarikatının temelinde

onun fikirleri olduğu için kurucusu ve öncüsü kabul edilir.

*Bektaşilik düşüncesinin temelinde Allah sevgisi, doğruluk, insanlık, eşitlik, nefis terbiyesi, ahlak

gibi dini-tasavvufi esaslar vardır.

Eserleri:

Velâyetnâme: Hacı Bektaş Velî’nin hayatı, kerâmetlerini sosyal ilişkilerini anlatan hikâyelerden

oluşmaktadır. Bu hikâyelerde Kur’ân, hadis, nasihat dolu anlatımlar bulunmaktadır.

Mâkâlât: Aslı Arapça olarak yazılmıştır. Bu eserde insanların anlayışları açısından kaç bölüme

ayrıldığı, dört kapı kırk makam gibi yolun kurallarını anlatan bilgiler bulunmaktadır.

Kitabü’l Fevaid : Bu kitapta Ahmet Yesevî ile Hünkâr Hacı Bektaş Velî ilişkileri ve pek çok nasihat

içerikli değerli sözler bulunmaktadır.

14.YY.

HACI BAYRAM VELİ

*Medrese eğitimi almış ve Ankara’da müderrislik yapmıştır.

*Bayramilik tarikatının kurucusudur.

*Yunus Emre etkisinde ve halk diliyle yazılmış ilahileri vardır.

*Şathiye de yazmıştır.

15.YY.

Kaygusuz Abdal

*Bektaşi edebiyatının öncülerindendir.

*Hem hece hem aruzu kullanmıştır. Şiirlerinde mizah, alay unsuru görülür. Kapalı bir anlatımı

vardır. Şiirlerinden, Melamilik zümresinden olduğu anlaşılır.

*Düz yazılarında yalın, akıcı bir üslubu vardır.

Manzum Eserleri:

Divân: Şiirlerin çoğunluğu gazeldir. Heceyle yazılmış şiirler de vardır. Hece ile yazılanlar daha çok

şathiye karakterindedir.. Bazı şiirleri ise ilâhî ve nutuk havasındadır.

Page 197: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

197

Gülistân: Vahdet-i vücudu anlatmakla başlar.Kâinatın ve Hz. Âdem’in yaradılışını uzun uzun hikâye

eder. Kısas-ı enbiya, kısa olarak anlatıldıktan sonra belirli bir konu üzerinde durulmaz. Tasavvufun

çeşitli konuları, yer yer son derece heyecanlı bir üslûpla dile getirilir.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III): Tasavvuf konulu mesnevilerdir. Coşkun bir lirizmle yazılmıştır.

Gevhernâme: 71 beyitlik kısa bir mesnevîdir. Eser Hz. Muhammed’i methetmek için yazılmıştır.

Minbernâme: 58 beyitlik küçük bir mesnevî’dir, nefsi bilmenin esas olduğu üzerine kurulmuştur.

Mensur Eserleri:

Budalanâme: Budalanâme’de “akl-ı maâş, akl-ı maâd, nefsi bilmek, gönül, mürşid…” gibi tasavvufî

meseleler anlatılır.

Kitâb-ı Miglâte: Bu eser, kompozisyon bakımından oldukça değişiktir. Burada bir derviş, devamlı

olarak uykuya dalmakta ve rüyasında, bazen geçmişte, bazen gelecekte seyahat etmektedir. Her

defasında karşılaştığı şeytanla mücadeleye girip onu ma’lûb etmektedir. Eserde dervişin zaman

zaman söylediği şiirler, coşkun bir lirizmin ifadesidir.

Vücûd-Nâme: İnsan vücûdunun çeşitli uzuvlarıyla, bazı dinî ve tasavvufî ve kozmik kavramlar

arasında teşbihler yapan, münasebetler kuran bir eserdir.

Manzum-Mensur Karışık Eserleri:

Dil-güşâ: “Vahdet-i vücûd”u anlatan uzun bir mesnevî ile başlar. Eserde uzun Farsça bölümler

vardır.

Saray-Nâme: Dünyaya gelmekteki amacın ,ibadet etmek ve Allah’ı tanımak olduğu anlatılır.

Eşrefoğlu Rumi

*Şiirlerinde Yunus Emre’nin etkileri görülür. İlahileri, Yunus Emre’nin ilahileri ile oldukça benzerlik

gösterir.

Eserleri:

*Divan: Aruz ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eserdir.Didaktik ve lirik olarak yazdığı her

tarzda şiiri vardır.

Divanda yer alan Müzekki’n Nüfûs isimli risalede yalın bir Türkçe ile yazılmış şiirler yer alır

16. YY.

Pir Sultan Abdal

*Alevi-Bektaşi geleneğindeki yedi şairden biridir.

*Bütün şiirlerini hece ve dörtlüklerle yazmıştır.

*Saz eşliğinde şiir söyleyen bir tekke şairidir.

*Şiirlerinin bir bölümü siyasi içeriklidir.

Page 198: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

198

*Lirik ve coşkun bir dili vardır.

Aziz Mahmut Hüdayi

*Medrese eğitimi almış ve medrese hocalığı yapmıştır.

*Divan-ı İlahiyat adlı eserinde şiirlerini toplamıştır. Hece ve aruzla yazdığı şiirler vardır.

Eserleri:

Tarikatname

Miraciye

Tecelliyat

Vakıat

Nefasü’l Mecalis

17. YY.

Kul Himmet

*Alevi-Bektaşi şairlerindendir.

*Destan, nefes ve ağıtları vardır.

Niyazi Mısrî

*Gezgin bir mutasavvıftır.

*Şiirleri didaktiktir.

*Aruz ve hece ile yazdığı şiirler vardır.

Eserleri:

Divan

Tefsir-i Sure-i Fatiha

Risale-i Tasavvuf

Devretu’l Arşiye

18. YY.

Erzurumlu İbrahim Hakkı

*Âlim, mutasavvıf ve şairdir.

Page 199: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

199

*Tasavvufun yanında astronomi, geometri, matematik gibi ilimlerle de uğraşmıştır.

*Marifetname isimli eserinde birçok ilimle ilgili bilgi vermiş, hemen hemen her konuya İslami

açıdan yaklaşmıştır.

Diğer Eserleri:

*Divan-ı İbrahim Hakkı

*Kenzü’l Fütuh

*İnsan-ı Kamil

Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri

Cumhuriyet’le birlikte halk kültürüne büyük önem verilmiş, halk müziği ve dili araştırmaları bilimsel

bir kimlik kazanmıştır. Cumhuriyet döneminde de halkın duygu ve düşüncelerinin her zaman

tercümanı olan halk şiiri örnekleri verilmiştir.

Cumhuriyet Dönemi Halk Şiirinin Özellikleri:

Halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmeye devam etmişlerdir.

Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneğinin takipçisidirler.

Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. (Abdurrahim Karakoç gibi)

Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da

işlemişlerdir.

19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir.

Divan şiiri etkisi ve Arapça-Farsça sözcüklerin kullanımı bu dönemde oldukça azalmıştır.

Cumhuriyet Dönemi Halk Şiirinin Önemli Temsilcileri:

ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894-1973)

Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğan şair, gözlerini küçük yaşlarda kaybetmiş ve öğrenim

görememiştir.

Şiirlerinde vatan, toprak sevgisi ve aşkı işlemiştir.

Ahmet Kutsi Tecer tarafından keşfedilmiş, şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.

“Kara Toprak”, “Uzun İnce Bir Yoldayım” gibi şiirleriyle oldukça sevilmiştir.

Eseri:

Şiir: Dostlar Beni Hatırlasın

ABDURRAHİM KARAKOÇ (1932-2012)

Page 200: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

200

Saz çalmamakla birlikte şiirlerini halk şiiri gelenekleri doğrultusunda yazmıştır.

Politik taşlamalarıyla tanınan şair, “Mihriban” adlı şiiriyle geniş kesimler tarafından

sevilmiştir.

Eserleri:

Şiir: Hasan’a Mektuplar, Haber Bülteni, Kan Yazısı, Vur Emri, Beşinci Mevsim

ÂŞIK MAHSUNİ ŞERİF (1940-2002)

Halkın sıkıntılarını toplumcu bir bakış açısıyla anlatmış, güncel siyaseti konu alan politik

şiirler ve taşlamalar yazmıştır.

Şiirlerini saz eşliğinde söylemiştir.

Eserleri:

Şiir: İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım, Bu Mezarda Bir Garip Var, Dom Dom Kurşunu, Yuh Yuh,

Bizden Geriler

ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940-2005)

Âşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikayeler anlatma konusunda oldukça

başarılıdır.

Kendi türkülerinin yanında usta malı türküleri de genç kuşaklara aktarmıştır.

Eserleri:

Şiir: Cumhuriyet Destanı, Öğretmen, Dertli Bülbül, Neyine Güvenemem Yalan Dünyanın,

Yaradan

ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938-2014)

Günümüz saz şiirinin önde gelen temsilcilerindendir.

Şiirlerinde aşk, hasret, tabiat ve sosyal konuları işlemiştir.

Eserleri:

Şiir: Ben Bir Şeyda Bülbül, Güzel Görünür, Gönül Bahçesi

ÂŞIK FEYMANİ (1942-…)

Şiirlerinde tasavvufi deyişlere yer veren şair, atışma alanında büyük başarı göstermiştir.

Çukurovalı âşıklar arasında büyük saygınlığı vardır.

Eserleri:

Şiir: Ahu Gözlüm, Barışmam, Anadolum, Mevlana, Elveda, Bugün Bayramdır

Page 201: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

201

NEŞET ERTAŞ (1938-2012)

Abdal müziğinin son temsilcisidir.

“Bozkırın Tezenesi” lakabıyla da bilinir.

Bozlak formunun en önemli ustasıdır.

İlk plağını, 1950’li yıllarda babasının kaleme aldığı “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül”isimli

türküye çıkarmıştır.

Kendisine layık görülen devlet sanatçısı unvanını geri çevirmiştir.

“Gönül” sözcüğünün geçmediği neredeyse bir tek türküsü yoktur.

Eserleri:

Şiir: Kesik Çayır, Tatlı Dile Güler Yüze, Kendim Ettim Kendim Buldum, Gönül Dağı, Neredesin

Sen, Gönlüm Ataşlara Yandı Gidiyor, Zahidem, Yalan Dünya, Evvelim Sen Oldun…

Âşıklık Geleneği, Âşık

Edebiyatının Oluşumu ve Gelişimi

İslâmiyet öncesi Türk edebiyatı hakkında bilebildiklerimiz kadar bilemediklerimiz vardır. Türklerin,

İslâmiyet öncesi dönemlerde dinî inanışlarını yerine getirirken yaptıkları törenlerde ozanların da

bulunduğunu kaydeden Köprülü, bu sanatçıların toplumda önemli bir yerleri olduğunu

belirtmektedir.1

Fuat Köprülü, İslâmiyet öncesi Türk edebiyatını tanıtırken genel sürek avlarından ve şölenlerden

sonra ozanların kahramanlık konulu destanlar okuduğunu incelemelerinde yazarak Türk

edebiyatının, Türk kültürü içindeki sürekliliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca ozanların orduda çeşitli

sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunmak gibi işlevlerinin olduğunu öğreniyoruz.2 Dinî-tasavvufî

halk edebiyatının oluşumundan sonra da tekkelerle bağı bulunan ordu âşıklarının, ozanların

görevlerini üstlendiklerini biliyoruz.

Âşıklar hakkında yeterli kaynak yoktur. Şeriye sicillerinde çok kısa da olsa âşıklar hakkında bilgilere

rastlanır. Ayrıca Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde de âşık adlarına rastlanır. Bektaşî tekkelerinde

tutulan defterler ve cönkler, düzenli değilseler de kaynaktır.3 Bu alanda önemli kaynaklar olarak

şairnameleri gösterebiliriz: "Şairnameler, âşıklar tarafından genellikle on bir hece ile

yazılan/söylenen, çağdaşı yahut kendilerinden önce yaşamış olan aşıkların mahlaslarına ve onları

niteleyen birtakım niteliklerine yer verilen şiirlerdir.

Âşıklar, "Âşıklara Methiye, Âşıklar Destanı, Âşıklar Serencâmı, Âşıknâme, Ozanlar, Ozanlar Şiiri,

Tekerleme, Şairler Destanı, Şairnâme", gibi adlarla anılan şairnameler, divan şairlerinden bahseden

Page 202: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

202

Şuarâ Tezkireleri kadar olmasa da aşıkların memleketi, adı, tarikatı, fiziki ve ruhi yapısı gibi

niteliklerini yansıtmaları, asıl önemlisi de bir aşığın başka aşık tarafından değerlendirilmesi

bakımından önem kazanırlar. Sözü edilen aşığa ait ipuçları bir araya getirildiğinde, o aşık hakkında

yeni bilgiler elde edilebilir. Ayrıca, hangi aşıkların kendisinden sonraki aşıklarca tanındığını ve

şöhret bulduğunu, hangi niteliklere sahip olduğunu bu eserlerde görebiliriz. Şairnâmelerde, sözü

edilen belli bir aşığa ait ipuçları bir araya getirildiğinde, o aşık hakkında yeni bilgiler elde etmek

mümkündür.4

Osmanlı tarihçileri, âşıkları gerçek âşık kabul etmedikleri için eserlerinde onlara yer vermezler. 16.

yüzyıl tarihçilerinden Mustafa Ali, ilk Osmanlı padişahları zamanında yetişen "varsağı"

söyleyicilerinden söz ederse de onları şairden saymaz. Divan edebiyatının ana kaynaklarından biri

olan tezkirelerde divan şairleri konu edildiği halde nadiren âşıklardan söz edilir.5 2. Murat'ın

sarayında bir ziyafette bulunan seyyah Betrandon de la Broquiere'nin halk şairlerini dinlediğini

öğreniyoruz.6

Anadolu'da yeni bir kültür senteziyle oluşan Türk edebiyatı, divan edebiyatı, âşık edebiyatı, dinî-

tasavvufî Türk halk edebiyatı gibi disiplinlere ayrılmasına rağmen aynı kültür kaynaklarından

besleniyordu. Bunlar; Kuran ve hadisler, peygamber ve evliya menkıbeleri, tasavvuf, Şehname,

Arap, Fars ve Hint edebiyatlarından aktarılan çeşitli eserler ve bunlara ek olarak yerli ve millî

malzemelerdi. Bu ortak malzemenin edebiyata yansıyış biçimi Anadolu'da farklı edebiyat

disiplinlerinin doğmasına neden oldu. Fakat sanatçıların hayatı algılayışları çok farklı değildir.7

12. yüzyılda Türkistan'da ortaya çıkmış ilk Türk tarikatı olan "Yesevîcilik" ile İslâmî bilgi, ahlâk ve

tasavvuf prensiplerini geniş halk kitlelerine öğretip telkin eden Ahmet Yesevî ve halifeleri olmuştur.

Yesevîcilik düşüncesine bağlı derviş ve ozanlar, 11. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya geldiler. 13.

yüzyılda Anadolu'daki siyasî ve ekonomik çöküntü ortamında dinî-tasavvufî düşüncelerle beslenen

bir zemin üzerinde Mevlâna ve Yunus Emre gibi iki büyük sanatçı yetişti. Klasik İslâm kültürüne

bağlı Mevlâna, Farsça yazdığı şiirlerle aydın çevrelerde, Yunus ise Türk diliyle yazdığı şiirlerle halk

çevrelerinde büyük etki bıraktı. Bu dönemde dinî konular dışında şiir söyleyen ozanların yanı sıra

dinî-tasavvufî düşüncelerini tekkeler çevresinde sistemli bir şekilde yaymaya çalışan birtakım

dervişlerin yeni bir şiir yarattığını görüyoruz.

Bu tarzın ilk ve en büyük şairi Yunus Emre'dir. Yunus Emre, divan, âşık ve tekke edebiyatlarını

etkilemiştir. Tanzimat'tan beri halk edebiyatı olarak adlandırılan edebiyat üç farklı biçimde

şekillenmiştir. Türklerin ilk anayurtları olan Orta Asya Türk edebiyatı geleneği, İslâmiyet, Anadolu

kültürü, Arap-Fars kültürü içinde yeni ihtiyaçlara, talep ve zevklere göre gelişmiş ve yeniden

şekillenmiştir. Türk halk edebiyatı, Osmanlı kültürünü şekillendiren bütün kaynaklardan

beslenmiştir. Bunlar: Kur'an, hadisler, peygamber ve evliya hikâyeleri, tasavvuf ve tarikatlar, İran

ve Arap edebiyatlarından tercüme edilen divan edebiyatı yoluyla halk edebiyatına aktarılan eserler

ve sözlü kültürün taşıyıcılığıyla beslenen yerli, millî malzemelerdir.8

Hicretin ilk yüzyılından itibaren bir züht ve takva anlayışı içinde ortaya çıkmaya başlayan tasavvuf

hareketi, miladi 9. yüzyıldan sonra geniş ve renkli bir düşünce sistemi olmuştur. XI. yüzyılda

Page 203: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

203

tarikatların kurulmasıyla tasavvuf bütün İslâm alemine yayılmıştır.9 Türklerin İslâmîyet'i kabul

ettikleri 9. yüzyıldan Tanzimat'a kadar süren edebiyatlarında ortaya konulan eserlerin ortak niteliği

dini öz taşımalarıdır. İslâmiyet sonrası gelişen bütün edebiyatlarda İslâmî dünya görüşü hâkimdir.

Âşık edebiyatı da yazdığı ve beslendiği kültür birikimi nedeniyle din dışı karakter taşımaz. Ortak

coğrafyada yaşayan insanların duygu ve tasaları, değer yargıları bir birikim sonucu oluşur.10

Türk edebiyatı, İslâmiyet'in kabulünden ve orta dönem Türk tarihindeki siyasî-sosyal gelişme ve

değişmelerinden dolayı iki farklı biçimde şekillenmiştir. Bunlar; Arap-Fars geleneklerine dayalı

olarak doğup, gelişme süreci içinde millileşen divan edebiyatı ve Türklerin ilk millî edebiyat

geleneklerine bağlı gelişen, yeni ögelerle zenginleşip çeşitlenen Türk halk edebiyatıdır.

13. yüzyılda, özellikle ikinci yarısında Türk şiirine baktığımızda şiirin, nazım şekli ve vezin, tercüme

ve bir de konu olmak üzere üç kolda geliştiğini görürüz. Bu durum 13. yüzyılda yazılı edebiyatın

kültür malzemesinin Farsçadan kurtulup Türk diline dönmesidir.11 Divan edebiyatı dil ve anlatımda

halktan gittikçe uzaklaşmakla birlikte halk edebiyatını fikir ve anlatım yoluyla sürekli beslemiştir.

Divan şiiri, millî ve yerli kaynaklardan uzaklaşıp dış kaynaklardan etkilenmiş, halk şiiri ise millî ve

yerli kaynaklara belli ölçüde bağlı kalıp dış kaynaklardan daha az etkilenmiştir.12 13-15 yüzyıllar

Türk edebiyatının geçiş dönemidir. İslâmiyet öncesi edebiyatın yansıması kuvvetlidir, eski

edebiyatın birçok ögesi korunurken İslâmî ve millî ögeler yeni kültürde başarıyla birleştirilmiştir.

Divan şairleri ve âşıklar, ortak yaşadıkları kültürü, aldıkları eğitime bulundukları şiir çevresine,

seslendikleri kültür çevrelerine, geleneklerine özgü edebî şekillerle ortaya koymuşlardır. Farklı şiir

ve kültür çevrelerinde bulunmaları nedeniyle aralarında estetik fark vardır.13 Âşığın şiirlerinde,

âşığın dünyası ve seslendiği toplum gizlidir. Âşıklar, divan şairlerinin aksine Türk, Arap, İran asıllı

tarihi ve mitolojik kahramanları sembolik bir öge olarak anarlar.14

İslâmiyet sonrası ilk dönemde, İslâmî kültüre rağmen İslâmiyet öncesi yaşama biçimiyle olan bağlar

korunmuştur. Şiirde de Türk kültür tarihi içinde zincirleme sürekliliği bulabiliriz. İslâmiyet öncesi

şiirler yerini dinî konulu şiirlere bırakmış ya da bünyesine yeni ögeler alarak İslâmî yapıya

bürünmüşlerdir.15 Bunun yanında dinî menkıbeleri, kıssa ve destanları anlatan meddah, kıssahan

adlı sanatçılar edebiyatımıza İslâmî kaynaklı konular taşımaktaydılar.16 Yeni coğrafyada bir yandan

tercümelerle Arap ve İran edebiyatlarına uygun yeni bir edebiyat anlayışı oluşurken, diğer yandan

Arap ve İslâm edebiyatlarından gelen kahramanlık hikâyeleriyle dinî-destanî edebiyat ve geniş halk

kitlelerine seslenen Türk şiiri geleneği sürüyordu.17 Eserlerdeki İslâmî ögeler Türk dünya görüşü ve

kültürüyle yeniden şekillenmiştir.

Âşık edebiyatı, ozan-baksı edebiyatı geleneğinin İslâmiyet'ten sonra tasavvufî düşünce ve Osmanlı

yaşama biçimi ve kabulleriyle birleşmesinden doğmuştur. Önceleri dinî-tasavvufî halk edebiyatı

olarak gelişen millî Türk edebiyatı 15. yüzyılın sonlarından sonra sosyal ve siyasî nedenlerden

dolayı yeni bir oluşum içine girerek âşık edebiyatı olarak şekillenmeye başlamıştır. Bunda üç süreç

etken olmuştur. Bunlar: Kutsallıktan arınma, kültürel farklılaşma ve halkın yeni coğrafyada yerleşik

düzenle bireyselselleşmesidir.

Page 204: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

204

15. yüzyılın ilk yarısında Hurifilik, Bektaşî tekkelerine, oradan da yeniçeri ocaklarına girince, din dışı

ögeler, zahiri bir tasavvuf rengi altında daha serbest bir görüşle âşık şiirine girdi. Birçok âşık tarzı

edebiyat alanında çalışan araştırmacı, âşık tarzı şiir geleneğinin Bektaşî edebiyatından doğduğu

görüşünde birleşirler. Âşık edebiyatında Bektaşî düşünce ve eğilimlerinin izleri gözlenir. Âşıklar,

Bektaşîlik dışı tarikatlara mensup olsalar da âşık edebiyatında Bektaşî edebiyatının ruh ve edası

gözlenir.18

15. yüzyılda orduda, köy, kasaba gibi kırsal yörelerde âşık edebiyatı adı verilen bir gelenek

oluşmaya başladı. Divan edebiyatının üst kültüre seslenmesine karşılık, âşık edebiyatı bölgesel,

doğal ve bir ölçüde somut özellikleriyle belirginleşerek geniş halk kitlelerine seslenir. Âşıklık

geleneği her bölge ve yörenin kültür, dil ve beğenisiyle oluşur. Bireysel yaşantının toplumsal

örnekleri olan anonim ürünler âşık geleneğini besler. Anadolu halkının dünya görüşünün yanı sıra

estetik modelleri de âşık şiirinde temsil edilir. Kültür çevresi değiştikçe toplumsal kuralları etkileyen

köklü farklılık ve değişimler âşık şiiri geleneğine kademe kademe yansır.19

Âşık şiiri, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu derviş edebiyatından gelen motiflerden etkilenmeye

başlamıştır. Âşığın olağanüstü güçlerle donatılması, onun sanatını hazırlayan dolu içme törenlerinin

yapısı, bizi Orta Asya inanç sistemlerine kadar götürür. Âşık tipi, Allah'la mistik birlik arayan tekke

âşığından ve müzik, dans eşliğinde yarı sihirbaz, bilici, destan söyleyici ozan-baksı tipinden ayrılır.

Âşık kutsal olmayan yerlerde kahvehanelerde, hanlarda, düğün evlerinde halkı eğlendirmekle

görevli, bir güzele bağlılık gibi din dışı konuları işleyen bir sanatçı tipi olmuştur.20 14-16. yüzyıllar

arası yaşayan ozan-baksılara ait metinlerin olmaması bizim bu konuda sağlıklı değerlendirme

yapmamızı engellemektedir.21

Türk kültürü, yeni yurt edindiği Anadolu coğrafyasında yeni bir kültürel kimlik kazanınca, millî öze

bağlı epik şiirler söyleyen ozan-baksıların yerini İslâmî öze bağlı lirik şiirler söyleyen âşık aldı.

İslâmiyet öncesine ait bazı pratikler, İslâmî renge bürünerek tarikatlara taşındı. Anadolu'da

şekillenen âşık edebiyatı, bir yönüyle İslâmiyet öncesi Türk şiirine, diğer yönüyle Bektaşî şiirine

dayanır. Bu sentez daha sonraları özgün bir şekil ve öze sahip olmuştur. Anadolu'da oluşan yeni

kültürel kimlik halk şiirinde yeni bir sanatçı tipini doğurmuştur. Epik şiir göçebe kültürün, âşık şiiri

de Anadolu yerleşik düzeninin ürünüdür. Epik şiir kaybolurken lirik şiir ortaya çıkmıştır.

Âşıkların kökü, İslâmiyet öncesi ozanlara kadar dayanır. Ozanlar, İslâmiyet'ten sonra da bir müddet

işlevlerini sürdürmüşlerdir. Selçuk ordularında 9-12. yüzyıllarda ozanlar kopuz denen müzik

aletlerini çalarak epik şiirler söylerler, askerleri eğlendirirlerdi. 16. yüzyıldan sonra ozanlar artık

görülmez olur. Onların yerini âşık alır. Göçebelikten yerleşik hayata geçerek yeni bir toplum

düzeninin kurulması, şehir ve kasabaların büyük ölçüde oluşumu, destan anlatıcısı ozanın yerine

âşık tipinin geçmesini hazırlayan en köklü etkendir. Destan anlatan epik şiirden, günlük hayata

yönelen "koşma"ya geçiş bu yolla olmuştur. Âşıklar, kopuz yerine saz çalmaya, epik şiir yerine

yerleşik hayata bağlı tablolar isteyen halka koşmalar söylemeye başlamışlardır.22

Epik şiir, nasıl ki göçebe bir toplumun ürünü ise, âşık şiiri de yerleşik düzenin şiiri olmuştur. Epik şiir

kaybolurken âşık şiiri ortaya çıkmıştır. Sosyal yapıdaki bu değişimden sonra ozanlar artık görünmez

Page 205: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

205

olmuş ve onların yerini âşık almıştır. Yerleşik hayatın düzeni içinde âşık, 15. yy.'da ortaya çıkar. Epik

şiir kaybolurken âşık şiiri belirmeye başlar. Denilebilir ki, âşık tipi, yeni kültür ve edebiyat

anlayışının getirdiği bir gereksinimden doğmuştur.

Âşık şiirini, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu derviş edebiyatından gelme motifler etkilemeye

başlamıştır. Âşığın olağanüstü güçlerle donatılması, onun sanatını hazırlayan dolu içme törenlerinin

yapısı, bizi Orta Asya inanç sistemlerine kadar götürür. Âşık tipi, Allah'la mistik birlik arayan tekke

âşığından ve dans, müzik eşliğinde yarı sihirbaz şaman ozan tipinden ayrılır. Âşık, kutsal olmayan

yerlerde, kahvehanelerde, hanlarda, düğün evlerinde halkı eğlendirmekle görevli, bir güzele

bağlılık gibi din dışı konuları işleyen bir sanatçı tipi olmuştur.23

Göçebenin konması, kişinin ev, tarla ve toprak gibi taşınmaz mallara sahip olması, hayvan

yetiştirmenin yanına ya da yerine çiftçiliğin geçmesi, köklü kültür değişmesini getirir. Savaş, bir

geçim aracı olmaktan çıkar. Yerleşik hayat tam tersine barış ister. Yerleşik hayatta geçim kişinin

omuzlarına yüklenmiştir. Böylece göçebe toplumunda topluluktan ayrılmayan insan, kendi kişiliğini

geliştirmeye başlayarak yerleşik kültürün etkisine girer.24

İlhan Başgöz'ün yukarıda verdiğimiz düşüncesi, aslında Fuat Köprülü'nün bu konudaki

görüşlerinden fazla farklı değildir. Fuat Köprülü, âşıkların İslâmiyet öncesi ozan ve baksı olarak

adlandırılan şair tipinin devamı olduğu görüşüne karşıdır. Köprülü, âşık tipini yerleşik uygarlığa

özgü yeni bir oluşum olarak kabul eder.25

Eski Türk Edebiyat geleneğinin bir uzantısı olan Âşık edebiyatı, Bektaşî tarikatı mensupları arasında

yayılıp yeşermiş, yeni kültür ve dinin etkisi altında bir ölçüde değişerek yeniden şekillenip

gelişmiştir. 12. ve 13. yüzyıllarda Horasan Bölgesi'nden Anadolu'ya kadar yaygın bir sahada ürünleri

görülen dinî-tasavvufî nitelikteki edebiyatın, 16. yüzyılda şekillenen âşık edebiyatının oluşmasında

etkin rolü dikkati çeker. 12 ve 13. yüzyıllarda tekke mensubu şairlerin unvanı olan âşık, sonraları

hem âşık edebiyatına hem de sanatçısına verilen ad olmuştur.

Âşık edebiyatı çerçevesindeki âşıkların, dinî olmayan konuları geniş bir şekilde işlemelerine rağmen

dinî-tasavvufî edebiyat dairesindeki şairlere ad olan âşığı kullanmaları dinî-tasavvufî fikirlerin ve

hareketlerin, bu edebiyatın oluşumundaki etkisini gösterir. Böylece İslâmiyet öncesi şairlere ait

ozan ve baksı terimlerinin yerini tamamen âşık almış, ozan kelimesi de geveze, saçma sapan söz

söyleyen ve çalgıcı anlamlarına gelmeye başlamıştır. Ayrıca âşıklar dinî-tasavvufî edebiyat etkisinde

kalarak "kul" lâkabını da kullanmışlardır.

Tekkelerin kurulduğu ve geliştiği şehir ortamlarında âşıklar, usta-çırak ilişkileri içinde, tekke ve

medrese kültürüyle yoğrularak 19. yüzyılın sonlarına kadar geleneksel tavırlarını sürdürmüşlerdir.

Medrese ve tekkelerin devam ettirdiği İslam kültürü ve 19. yüzyıldan kalan âşıkların yaşatmaya

çalıştığı edebî gelenek, bu zümrenin gittikçe güç kaybetmesini önleyememiştir. Yeniçeri ocaklarının

kapatılması, tekkelerin zamanla işlevlerini yerine getiremez hâle düşmeleri ve kapanmaları

sonucunda âşıkların önemli yetişme kaynakları ortadan kalkmıştır.26

Her edebî gelenek, belli bir kültür birikimi, dünya görüşü ve inanç sisteminin, yaşama biçiminin

Page 206: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

206

sanatçılar tarafından özümlenip, yorumlanmasıyla özgün anlatımlara kavuşur. Anadolu halk

edebiyatı, ozan-baksı geleneğinin geniş anlamda değişen zaman, zemin, inanç sistemi, dünya

görüşü ve yaşama biçiminin değişmesiyle oluşmuştur.27 Âşıklık geleneği yeni coğrafyada yeni bir

bakışa, yeni bir hayat anlayışına ve zevkine cevap verecek bir biçim ve öz kazanmıştır. Tasavvuf

diğer edebiyatları olduğu gibi Anadolu'da oluşan âşık edebiyatı şekillendiren bir yol, bir yaşama

biçimi olmuştur. Anadolu'da ozan-baksı geleneği yerini yeni kültürle oluşan yeni bir sanatçı tipine

ve bu kültürün beğenisine cevap verecek "âşık şiiri" olarak adlandırılan bir geleneğe bırakmıştır.

15. yüzyıldan sonra "ozan"ın yerini "âşık", kopuzun yerini "karadüzen, bağlama, çöğür, tambura,

cura vb." almıştır. 15. yüzyıla gelinceye kadar dinî-tasavvufî halk edebiyatının yanı sıra sanatçılarına

ozan, baksı vb. adı verilen destan geleneği vardı. Ozan-baksılar, bildiği duyduğu kahramanlık

olaylarını, zaferleri, felaketleri ve toplumu yakından ilgilendiren sorunları derleyip düzenleyerek

bunları özel durum ve toplantılarda kopuz eşliğinde söylüyorlardı. Ozanların anlattığı doğanın,

güzelin ve güzelliğin anlatımı şiirde lirizmi sağlamıştır. Atlı-göçebe kültürün temel teması olan

kahramanlık, ozan-baksılar tarafından kuşaktan kuşağa aktarılarak destan geleneği oluşmuştur.

Efsaneyle tarihin kaynaştırıldığı destan kültürü, sözlü gelenekte oluşmuş, ozan-baksılarca taşınarak

aktarılmıştır.

15. yüzyılda İslâmiyet'in Türkler arasında tam olarak kabul edilmesinden ve toplumsal gelişmelerin

yaşanmasından dolayı zevk yönünden farklı iki zümre ortaya çıkmıştır. Bunlar kendi zevklerine göre

söylenmiş şiirleri dinleyip okumuşlar ve desteklemişlerdir. Buna göre şairler yüksek sınıfa özel

şiirler yazan klasik şairlerle, halka sazlarıyla çalıp söyleyen âşıklar olmak üzere ikiye ayrıldılar. Şehir

kültürüne açık yerlerde klasik edebiyatın âşık edebiyatı üzerine etkisi daha yoğun olmuştur. Bu

hem dilde hem de şiir imajlarında kendini gösterir. Âşık, mistik birlik arayan dervişle, dans ve müzik

eşliğinde şaman kültürünün izlerini yaşatan ozan-baksılardan işlevsel olarak ayrılır. Âşıklar din dışı

şiirler söyleyen eski ozan-baksı tipinin görevlerinden arınmışlardır. Bazen yalnızca halkı eğlendirme,

halkın sesini şiirlerinde duyurma işlevini üstlenirler. Âşık soyut ve ulaşılmaz sevgili tipiyle mistiğe

bağlanır.

Bugünkü âşıklık geleneğinde eski inanış ve geleneklerin izlerini bulmak mümkündür. Türklerin

İslâmiyet'i kabul etmelerinden sonra edebî şekiller, yeni özle İslâmî renge bürünerek varlıklarını

sürdürmüşlerdir. Ozan-baksıların söyledikleri mitlerle örülü destan şiirleri Anadolu'da yeni kültür

gereği İslâmî ögelerle bezenen âşık şiirlerine dönüşmüştür.

Yeni kültür ve uygarlık dairesinde küçümsenen ozanlar, yavaş yavaş işlevlerini kaybetmişlerdir.

Anadolu kültüründe yeni yaşama biçimi âşıklık geleneğini ve âşık adı verilen yeni sanatçı tipini

ortaya çıkarmıştır. Âşıklar, ataları ozanların Anadolu'ya getirdiği destan geleneğiyle beslenerek aşk,

tabiat, kahramanlık şiirlerini saz eşliğinde söylemişler, halkın öğrenme ve eğlenme ihtiyacını da

karşılamışlardır. Kopuz eşliğinde söylenen destanların yerini saz eşliğinde söylenen çeşitli

konulardaki halk hikâyeleri almıştır.

Âşık edebiyatı, 12. yüzyıldan beri süren tekke edebiyatından ayrılarak 16. yüzyılda ayrı bir edebiyat

Page 207: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

207

olmuştur. Tekke kurumu, Türklerin İslâmiyet'i kabulünden sonra sosyo-kültürel hayatı düzenleyen

merkezlerden biridir. Dinsel işlevinin yanı sıra birçok etkinliği de bünyesinde toplaması, tekkeleri

eğitim yönü de olan etkin bir sosyal kurum haline getirmiştir.

Âşıklık geleneği ve âşık edebiyatı, bağımsız bir sosyo-kültürel kurum kimliğiyle ortaya çıktığı 16.

yüzyıldan günümüze kadar, Türk kültür yaşamı içinde yer alan bütün ögeleri içine alan Türk

kültürünün bütün katmanlarınca özümsenen ve çağlar süren toplumun ortak kültür kodlarını

oluşturan önemli bir kurum olmuştur. Türk sosyo-kültürel yapısı içinde oluşan serbest ve zorunlu

kültür değişmeleri toplumsal dokuyu şekillendirmiş, yapısal ve işlevsel yönden âşıklık geleneğine

önemli kaynak olmuştur.28

Âşıklık geleneği, Anadolu'da ozan-baksı geleneği ve tekke edebiyatının yapısal ve tematik

verimlerinden yararlanarak yeniden yapılanmıştır. Âşık edebiyatı özel bir edebiyat biçimidir. 16.

yüzyılda başladığı kabul edilen âşık edebiyatının bu yüzyılda başlayış nedeni toplumun toplumsal

değişim ve gelişimi ile açıklanabilir. 16. yüzyıl, divan edebiyatı için de önemli bir yüzyıldır. Yeni yurt

tutulan Anadolu'da kültürleşmeyle yeni bir yaşama biçimine geçilmiş, Anadolu'da yeni bir Türk

kültürü oluşmuştur. Divan edebiyatı, geçiş dönemi olan 13-15. yüzyıllardan sonra Arap ve özellikle

Fars edebiyatı etkisinden büyük ölçüde kurtulan Türk divan edebiyatı olarak adlandırabileceğimiz

bir dönem başlamıştır. Âşık edebiyatının 16. yüzyılda başlaması bir tesadüf değil, bir değişimin

sonucudur. Yeni kültür dairesiyle birlikte yeni bir edebiyat ve sanatçı tipinin ortaya çıkması

doğaldır.

Âşıklık geleneği, Anadolu coğrafyası dışında Azerî ve Türkmen sahalarında da yaşamaktadır. Âşıklık

Geleneği ve Âşık Edebiyatı Osmanlı İmparatorluğu'nun yayıldığı bütün topraklarda ve Türkiye

sınırlarının dahilinde incelenecektir. Âşıklık geleneği, Balkanlar'da da yayılmış ve gelişmiştir.

Âşıkların ozan-baksıların devamı olduğu görüşüne karşılık Fuat Köprülü, âşık tipini yerleşik

uygarlıklara özgü bir oluşum olarak kabul eder. 12-13. yüzyıllardan itibaren Osmanlı Devleti'nde

gelişmeye devam eden askerî ve siyasî merkezlerde, büyük kervan yolları üzerinde kurulan

kasabalar ve buralarda inşa edilen medreseler, tekkeler, diğer kültür kurumlarında, asker ocakları

çevresinde belli bir kültür hareketi oluşup yaygınlaşmıştır. Bu kültür çevrelerinde yetişen çoğu

tasavvuf neşvesiyle yoğrulmuş bir kısmı okuma yazma dahi bilmeyen kişilerin, Türkçe anlatım

malzemesini işleyerek geniş kitlelere seslendikleri görülmektedir.

Âşık edebiyatının Anadolu'da oluşumu üzerinde çeşitli görüşler vardır. Anadolu'da değişen

değerlerle ozan-baksı geleneğinin son örnekleri olan ozanlar, büyük şehirlerden kasabalara,

köylere, konar-göçerlere kadar çekilmiş olmalıdır. Ozan-baksıların, seslendiği kitlenin yeni bir

sanatçısı olması gerekiyordu.

Âşıklık geleneği, ozan-baksıların bir devamı mıdır? Tekke edebiyatından mı doğmuştur? Yoksa

Anadolu'da yeni kültürün oluşturduğu bir edebiyat geleneği midir? 13-15. yüzyıllar arasında Yunus

Emre vd. âşıkların olgunlaşmış bugün bile örnekleri verilemeyen şekil, içerik ve estetik olgunluğun

doruğundaki şiirlerini dinî-tasavvufî halk edebiyatı şiirleri olarak alıp, öğütleme, ahlâk vd. konulu

Page 208: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

208

şiirlerini âşık şiiri olarak almayıp görmezlikten mi geleceğiz? 13-15. yüzyıllar arası âşıkların dinî-

tasavvufî şiirlerinin dışında söyledikleri tasavvuf dışı şiirlerini âşıklık geleneğinin hazırlık dönemi

örnekleri olarak değerlendirebilir miyiz? Ancak bu yıllardaki bazı şiir örnekleri olgunlaşma dönemi

özelliği göstermektedir. Bu durum bizi daha gerilere götürmekte, âşıklık geleneğinin ne zaman

başladığı sorusunu da beraberinde getirmektedir.

Âşık edebiyatının, ozan-baksı geleneğinden, anonim edebiyattan, tekke edebiyatından ve divan

edebiyatlarından sonra oluşması beraberinde etkilenme ve birbirinin devamı olup olmadığı

sorununu da getirmektedir. Köprülü ve takipçileri, âşıklık geleneğinin, ozan-baksı geleneğinin

devamı olmadığı Anadolu'da oluşan yeni bir edebiyat olduğu görüşündedirler. Hurufîliğin etkisiyle

dinî konular dışında da şiirler yazmaya başlayan Bektaşî edebiyatı tekke edebiyatından ayrılarak

yeni bir zümre edebiyatı olmuştur. Köprülü, dinî şiirden din dışı şiire geçiş kuralından yola çıkarak

âşık edebiyatının oluşumunda Bektaşî edebiyatının etkili olduğu görüşündedir. Âşık edebiyatının

oluşumunda birçok etken vardır. Âşıklık geleneğinin kendisinden önceki edebiyatlardan

etkilenmesi kaçınılmazdır.

Özkul Çobanoğlu, 16. yüzyılın ikinci yarısında tekkelerin yanı sıra kahvehanelerin sosyal kurum

olarak ortaya çıktığını, topluca eğlenilen, çeşitli sosyo-kültürel faaliyetlerde bulunulan yer olarak

tekkelerdeki uhrevi bir neşve ile yapılan toplu eğlenmelerin kahvehanelerde dünyevî bir karakter

kazandığını belirtir. Kahvehanelerin sosyo-kültürel değişmelerin merkezi olarak Osmanlı

Devleti'nde serbest bir kurumsal yapı ve din dışı bir kamuoyu oluşturma mekânizmasının

oluştuğunu, halk kültürü ve diğer geleneklerin yanı sıra ozan-baksı ve tekke kültür geleneği üzerine

bağımsız bir edebiyat biçimi olarak âşıklık geleneğinin ve âşık edebiyatının çıkışını kahvehanelere

bağlar.29 Köylerde, kahvehane geleneği çok yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır. Köy odası ve evler

âşıkların toplandığı yerlerdir. Şehirle bağları çok az olan kapalı toplum örneği gösteren konar-

göçerlerdeki âşıklık geleneğinin kökenini nereye bağlayacağız? Osmanlı dönemine ait

kahvehanelerde oluşan âşıklık geleneği ile bilgilerimiz daha çok âşık edebiyatının oluşum

dönemlerinin sonrasına ait bilgilerdir. Kahvehaneleri âşık edebiyatının oluşumunda etkili olan bir

sosyal kurum olarak almamız yerinde olacaktır. Aksi halde âşık edebiyatının şehirlerde başlayıp

köylere kadar yayıldığını kabul etmemiz gerekecek.

Âşık şiiri, sözlü kültür ortamında ortaya çıkan bir gelenektir. Âşıklık geleneği tekke edebiyatı ve

ozan-baksı geleneğiyle beslenmiş olmakla beraber kendine özgü bir icra töresi olan bağımsız bir

edebiyattır. Tekke edebiyatı, ozan-baksı geleneği üzerine temellenmiştir. Toplumun genel kabulleri

doğrultusunda yeni kültür gereği İslâmî motiflerle bezenip işlevini kaybetmiştir. Daha önceleri

ozan-baksıların kopuz eşliğinde anlattığı destanların Anadolu'da yeniden yapılanan şekilleri olarak

kabul edebileceğimiz Dede Korkut Hikâyeleri'nin elimizdeki metni İslâmî renge bürünmüş şeklidir.

Bu örnek, Anadolu'da edebiyatın gelişimi için güzel bir örnektir. Değişen beğeni ozanları dışlamıştır.

Âşık edebiyatı 16. yüzyılda oluşup 17. yüzyılda oluşumunu tamamlamıştır.

Âşık edebiyatını ozan-baksı geleneğinin devamı sayamayız. Âşık edebiyatı, kendinden önceki ve

oluştuğu zamandaki bütün edebiyatlarla beslenmiş bağımsız bir gelenektir. Âşık edebiyatı İslâmî

Page 209: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

209

kültür dairesine girdikten sonra din dışı karakter kazanan ozan-baksı geleneği ve yeniçeri

ocaklarının kurulmasından sonra ordu şairi olarak ortaya çıkan Bektaşî tarikatı mensuplarının ve

diğer tekke mensuplarının şiirleriyle şekillenmiş ve bağımsız bir edebiyat olmuştur. Yeniçeriliğin

kuruluşuyla yeniçeri ocakları Hacı Bektaş Veli Tekkesi'ne bağlanmıştır. Bektaşî edebiyatının tavrı

tekke edebiyatında farklı bir boyuttur, birçok yönüyle âşık edebiyatı tavrıyla benzeşir.

Âşık edebiyatına ve saza tepkinin altında dinî karakterli tekke ve medrese geleneği karşısında

âşıklık geleneğinin din dışı karakter taşıması ve eğlence amaçlı bir kurum olması yatmaktadır. Âşık

edebiyatının şiir çevresinin üst kültürü temsil eden medrese ve tekkelerden farklı olarak Osmanlı

halk kültürünün davranış kalıplarını taşıması, iki farklı yaşama biçiminin ortaya çıkması sonucu

Osmanlı aydınları, âşıkları küçük görerek aşağılamışlardır. Halkın beğenisini kazanan âşıklar tekke

edebiyatının nasihat geleneğini koruyarak koşmalarla, güzellemelerle şiire yeni bir kapı açmışlardır.

İslâmiyet öncesi Türk edebiyatının bir uzantısı olan âşık şiiri geleneği, yeni coğrafyada millî özden

kopup, İslâmî öze bağlanarak en çok Bektaşî tarikatı mensupları arasında kabul görüp gelişmiş,

Bektaşî tarikatının dünya görüşüyle beslenerek yayılmıştır. Ozan-baksı geleneği her ne kadar âşık

tarzı edebiyatı beslese de iki ayrı kültür dairesine ait oldukları için millî öze bağlı ozan-baksı tipi,

âşık tipinin prototipi değildir.

Âşıklar çıraklıktan başlayarak âşık oluncaya kadar belli bir eğitimden geçerler, fasıllara katılırlar,

ustalarından mahlas aldıktan sonra âşık olurlardı. Şehir hayatının kültür havası içinde klasik şiire ve

musikiye, tasavvuf düşüncesine, İslâm tarihine, evliya menkıbelerine, İran ve Türk edebiyatında

görülen motiflere ait birçok bilgi edinirlerdi. Şehirli âşıkların kültür düzeyleri klasik medrese ve

tekke kültürüyle temas halinde olduklarından, köyde yetişenlerden dil, sanat ve anlatım açısından

başkalık gösterir.

Âşık edebiyatının millî ve köklü bir geleneği vardır. 16. yüzyıldan başlayarak yakın zamana kadar

Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri de etkilemiştir. Üne ulaşmış birçok Ermeni "aşuğ", âşık

edebiyatı geleneklerini benimseyerek âşık şiiri söylemiştir. Bunlardan Âşuğ Mecnuni'yi, Aşuğ

Vartan'ı, Aşuğ Civan'ı sayabiliriz.

Âşık edebiyatının temel özelliklerinden en önemlisi sözlü oluşudur. Bu yönüyle anonim Türk

edebiyatı geleneğin birçok özelliğini taşır. Sözlü geleneğin kural ve ilkelerine âşık da bağlıdır. Âşıklık

geleneğinde söz heceyle tartılır, dörtlük içinde anlamsal bir bütünlüğe kavuşur, dize başı ve sonu

kafiyelerle ritm kazanır. Âşık edebiyatı ürünleri şiirler ve anlatı türü olarak ikiye ayrılır. Anadolu'da

âşıklar toplumsal, tarihsel olgular karşısında epik diye niteleyebileceğimiz, bireysel olgu ve

durumlar karşısında lirik bir söyleyiş geliştirmişlerdir. Âşık bir aktarmacıdır, önce gelenekte usta

malı diye adlandırılan usta âşıkların ürünlerini söyler, sonra dili çözüldüğünde âşıklık geleneği

çerçevesinde kendi şiirlerini söyler. Genellikle doğaçlamayla yaratılan, sözle ve sazla yayılan âşık

şiiri özgün biçimiyle yazıya geçirilemediği, yeni eklemeler ve çıkarmalarla değiştirildiği için yazılı

edebiyat ürünleri gibi tam bir kesinlik taşımaz.

Âşık edebiyatı, divan edebiyatı, dinî-tasavvufî halk edebiyatı, Anadolu'da bir gelenek oluşturunca

Page 210: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

210

sanatçılarına da âşık, hak âşığı, şair gibi adlar verilmiştir. Bu yeni disiplinler, aynı kültür

kaynağından beslenmelerine rağmen farklı şiir çevreleri oluşturmuşlar, farklı kitlelere

seslenmişlerdir. Âşığın olağanüstü güçlerle donatılması onu sanata hazırlayan dolu içme

törenlerinin yapısı, bizi şaman kültürünün pratiklerine kadar götürür.30

Âşıklar, öncelikle usta malı şiirler söyleyerek taşıyıcılık görevini üstlenirler. Belli bir aşamadan sonra

yaratıcı olup kendi şiirlerini dillendirirler. Âşıklar, şiirlerini doğaçlama yarattıkları, sözle ve sazla

yaydıkları için ekleme ve çıkarmalarla şiiri hep değiştirirler. Bu şiirin olgunlaşma aşamasıdır. İlk

söylendiği biçimde yazıya geçirilemediği için yazılı edebiyat ürünleri gibi kesinlik taşımaz.

Âşık şiiri, divan şiiriyle, tekke şiiriyle bağ kurarak zümreler arası alışverişin sağlanmasında köprü

görevi yapmıştır. Divan şairi, aydınlar arasında Osmanlı kültürünü yayarken âşıklar da halk aydını

olarak Osmanlı-Türk kültürünü halk arasında yaymışlardır. Halkın Osmanlı-Türk kültürü çevresinde

toplanmalarına yardımcı olmuşlardır.

Âşık edebiyatı, kendisinin veya başkalarının şiirlerini saz eşliğinde çalıp okuyan ya da halk hikâyeleri

anlatan ve âşık adı verilen saz şairlerinin oluşturduğu edebiyattır. Âşık edebiyatı beş yüz yılı aşan

bir zamandan günümüze Anadolu, Rumeli ve Azerbaycan'da gelişip olgunlaşan çoğu manzum

eserlerden bazen de nazım-nesir karışımı hikâyelerden meydana gelmiştir. Âşık edebiyatı geniş

halk kitlelerinin dil ve duygu inceliğine, heyecanlarına cevap veren bir edebiyattır. Bir topluluk ya

da zümre edebiyatı olarak kabul edilen âşıkların eserleri uzun süre halk edebiyatı içinde

değerlendirilmiş ve aydınlardan ilgi görmemiştir.31

Âşık şiiri, âşık adı verilen sanatçıların malıdır, dili, nazım şekilleri, türleri, hayata bakışı farklıdır.

Geleneğe bağlıdırlar, divan edebiyatı etkisinde kalmaları onları anonim edebiyattan ayırmıştır. Âşık

edebiyatı anonim edebiyatla, divan edebiyatı arasında bir edebiyattır. Divan edebiyatından

etkilense de özü ve şekli bakımından anonim edebiyata yakındır. Âşıklar insan topluluklarının belirli

bir gelişme çağında yaşamış olan müzisyen şair tipinin bizdeki benzerleridir. Bunların kökü ilkel

toplumların şiir, müzik, dans ve sihir gibi birçok sanatı başlatan sanatçılarına kadar uzanır.

Âşık edebiyatı, yalnız bir sosyal sınıfa veya dinî bir topluluğa özel bir edebiyat değil; birbirinden

farklı, çeşitli çevrelere, çeşitli tarikat ve meslek mensuplarına, farklı beğeniye sahip insanlara

seslenen, çeşitli zümreler arasındaki ortak bir edebiyattır. Âşık edebiyatı İslâmiyet ve Osmanlı

kültürünün ürünüdür. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar çeşitli kaynaklardan gelen çeşitli edebî ve fikri

öğelerin kaynaşmasından oluşmuş yeni bir sentezdi. 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar

geçirdiği edebî gelişim sonucunda eski halk edebiyatı ögelerinin yerini divan edebiyatı ögeleri

almaya başlamıştır.32

16. yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

15. yüzyılda dinî-tasavvufî halk edebiyatı yüksek zümre edebiyatından henüz ayrılmamıştır. Bu

bakımdan bu yüzyıl, 15. yüzyılın ve Yunus Emre geleneğinin devamı sayılır. Âşık edebiyatı 16.

Page 211: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

211

yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklara aktarılmaya başlanmıştır. Anadolu'da ozan-baksı geleneğinin

âşık edebiyatı başlayana kadar sürdüğü kabul edilmektedir. Ozan-baksı geleneğinin Anadolu'daki

örnekleri tespit edilememiştir. Âşık edebiyatın ilk örnekleri hakkında yeterli bilgimiz yoktur. 16.

yüzyıl sonlarına doğru yazıldığını sandığımız örnekler, ilk örnekler olarak niteleyemeyeceğimiz

olgunlaşmış örneklerdir.

16. yüzyılda Osmanlı-Türk kültürü ilerlemiş, Anadolu Türkçesi işlek bir dil olmuştu. Kültür hayatı,

ülkenin bütün büyük şehirlerinde gelişiyordu. 16. yüzyıla damgasını vurmuş âşıklarımıza konu

olmuştur. Bunları destanlarda görebiliriz. Bu yüzyılda divan şairlerinin büyük merkezlerde

toplanmalarına karşılık, âşıklar Anadolu ve Rumeli'den başka Mısır, Suriye, Kuzey Afrika gibi

imparatorluğun uzaklardaki topraklarına kadar yayılmışlardır. Bu âşıkların büyük bölümü yeniçeri

ve sipahi âşıklarıdır.

Bu yüzyılın en önemli olayı, âşıklık geleneğinin iki ayrı coğrafyada gelişip boy atmasıdır. Kuzey

Afrika'da çoğu kahramanlık ve savaş üzerine şiir söyleyen Garp Ocaklarına mensup bu âşıklarda

Anadolu ve Rumeli âşıklarının izlerini görüyoruz.33

Âşıkların ilk dönemleri hakkında tam bir bilgimiz yoktur. Tezkirelerde âşıkların biyografilerine ve

eserlerine rastlayamayız. Bu nedenle 16. yy. bir yönüyle âşık şiirinin hazırlık dönemidir. 17. yüzyıl

âşık şiirinin altın dönemidir. Bu yüzyılda birkaç âşık hariç divan şiirinin dil, zevk ve estetiğinden

etkilenilmiştir. Ancak âşık şiirinin hâkim niteliği korunmuştur.34

16. yüzyıl, Osmanlı kültürünün en parlak dönemidir. Halk kültürü ve âşık edebiyatı gelişmeye

başlayıp Anadolu ve Rumeli'nin büyük merkezlerinde, serhat kalelerinde âşıkların çoğaldığı

görülmektedir. Bu âşıklardan kalan eserler az olmakla birlikte gelişim hakkında fikir verecek

ölçüdedir. Âşıkların şiirlerinde halk kültürü ögeleri yüzyıl başlarında kuvvetle kendini hissettirir.

Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak divan edebiyatı ve tekke edebiyatının etkisi artar. Arapça ve

Farsça kelime ve terkip kullanımı artar. Üslûpta, mecazlarda divan şiirinin etkisi belirginleşir. 16.

yüzyılda tarihî ve edebî kaynakların artması, bu dönemde âşıkların genellikle ordu içinde olması bu

yüzyıl âşıklık geleneği hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır.35

15. yüzyılın ortalarına kadar devam eden ozan yerine İslâm tasavvufundan gelen etkiyle "âşık" adı

yayılmaya başladı. 16. yüzyıldan günümüze kadar gelen zengin halk kültürü şiir geleneğinin

yaratıcıları veya taşıyıcıları genellikle hece ölçüsünü kullanmışlardır. Biraz eğitim görenler aruz

ölçüsüyle de şiir söylemişlerdir. Âşıkların bir bölümü Alevî-Bektaşî düşünce ve zevkinden

uzaklaşarak dinî-tasavvufî konular dışında halk diliyle eserler vermişlerdir. Bu âşıklar sazlarıyla köy,

kasaba ve şehir çevrelerinde çeşitli ezgileriyle geniş kitlelere ulaşmışlardır.

16. yüzyılda aşk, kahramanlık, tabiat vd. konuların yanı sıra yerleşik hayata ait özellikler de tablolar

halinde âşık edebiyatına girmeye başlamıştır. Âşık edebiyatı Osmanlı toplumunun Anadolu'daki

köklü kültür ve yapı değişikliğine uğraması sonucu oluşmuştur. Büyük şehirlerin çevresinde oluşan

üst kültür mimaride, müzikte, edebiyatta yeni bir bakış açısı, yeni bir yaşama biçimi, yeni bir zevk

oluşturmuştur. Anadolu'da köy ve konar göçer çevrelerde İslâmî kültür etkisiyle Orta Asya Türk

Page 212: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

212

kültüründen farklı, fakat büyük şehirlerin etrafında oluşan üst kültürü de yakalayamayan bir kültür

oluşmuştur. Âşık şiiri ile divan şiiri aynı kültür kaynaklarından beslenmelerine rağmen kültür ve şiir

çevresi farklılığından dolayı iki ayrı disiplin ortaya çıkmıştır. Divan şiirinin üst kültürün beslediği şiir

olarak büyük şehir ve kültür merkezlerinin dışında kasabalarda üst kültürü yakalamış esnaf

arasında bile yaygın olması bizi halkla, eğitimli kitle arasındaki çizgiyi belirlerken çok dikkatli

olmaya zorlamaktadır. Âşıklar kendilerine özgü estetik anlayışlarına rağmen divan edebiyatından

kelime, tamlama, mecaz ve nazım biçimleri almışlardır. Şehir kültüründen ve divan şiir çevresinden

uzak yaşamış köylü âşıklarda etki azdır.

Bu yüzyılda âşıklarımız hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Pir Sultan Abdal, Kul Himmet,

Karacaoğlan, Ahmetoğlu, Bahşî, Bahşioğlu, Çırpanlı, Hayalî, Hızıroğlu, Kul Mehmet, Kul Piri, Ozan,

Öksüz Dede, Köroğlu, Sururî ve Şükrü Mehmet'i Anadolu ve Rumeli'de yaşayan âşıkların önde

gelenlerinden sayabiliriz. Armutlu, Dalışman, Geda Muslu, Kul Çulha ve Oğuz Ali de denizaşırı

topraklarda yaşayan âşıklardır.

17. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu genişlemiş, Osmanlı kültürü ve uygarlığı ileri düzeye ulaşmıştır.

Bu yüzyılda klasik şiirin şiir çevresine yakın yerlerdeki âşıkların şiirlerinde klasik şiirin etkileri

görülmeye başlamıştır. Dil ağırlaşmış, bazı âşıklar divan şiirinin nazım şekillerini ve aruz ölçüsünü

kullanmaya başlamışlardır.36 17. yüzyıldan sonra divan şiiri ile âşık şiiri arasında bir yakınlaşma

görülmektedir. Bazı âşıkların şehirlere gelip yönetimden sınırlı da olsa destek görmeleri, medrese

ve divan kültüründen etkilenmeleriyle, "kalem şuarası" adı verilen divan şiirinin taklitçileri diye

niteleyebileceğimiz yeni bir âşık topluluğu oluştu. Bunlar genellikle saz çalmayı bilmezdi. Bu âşıklar,

âşık geleneği ile divan şiiri arasında bir tür köprü işlevi görmüşlerdir. 17. yüzyılda 16. yüzyıla göre

daha çok âşık yetişmiştir. Yüzyıla damgasını vuran âşıkların küçük bir bölümü de "Garp Ocakları"

âşıklarıdır.

17. yüzyılda âşık edebiyatı gelişimini tamamlamıştır. Bu yüzyıl âşık edebiyatı için altın çağdır.

Osmanlı Devleti'nin geniş sınırları içerisinde binlerce âşık yetişmiştir. Bu âşıkların bir bölümü,

orduyla birlikte savaşa katılarak askerlerin cesaretini arttırdığı gibi diğer zamanlarda da onları

eğlendirmiştir.

Âşıklar, 17. yüzyıldan sonra teşkilatlanmış, "geleneksel âşıklık gezileri" diye adlandırılan seyahatleri

yaygınlaşmıştır. Âşık edebiyatı edebî örnekleri kadar icra töresi ve günlük hayatın akislerini taşıyan

âdet ve pratikler bütünüyle Osmanlı halk kültürünün biçimlendirdiği bir edebî gelenek olarak bu

kültür birikiminin başlıca belge ve birikimi olarak incelenmelidir.

17. yüzyılda âşıkların en büyükleri yetişmiştir. Âşıklık geleneği bu yüzyılda gelişerek şekilde, türde,

konuda mükemmeli yakalamıştır. Âşıklar, âşıklık geleneği kurallarını belirleyerek bunlara

uyulmasını sağlamışlardır. Âşık edebiyatı, kendi geleneği içinde klasikleşmiş bir edebiyat olduğu için

âşıkların söyleyişlerindeki benzerlik, divan şiirinde olduğu gibi geleneğe uyma zorunluluğundandır.

Bu da şiirlerin karışmasına neden olmuştur. Âşıklar âşık, kul, öksüz gibi sıfatları kullanmaya

başlamışlardır. Bir kısım âşıklar, yeniçeriler, sipahiler, leventler gibi askerî topluluklar arasından

Page 213: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

213

yetişmiştir.

17. yüzyılın ikinci yarısından sonra görülen diğer âşıklarsa daha çok büyük yerleşim merkezlerinde

yaşamış divan şiirinin çevresinde bulunmuş âşıklardır. Bunların en önemli temsilcileri; Âşık Ömer,

Gevherî ve Katibî'dir. Aruz ölçüsü bildikleri gibi, belli ölçüde öğrenim görmüşlerdir. Aralarında saz

çalmayı bilmeyenler bulunsa da genellikle saz çalarlar. Bu dönemde bazı divan şairleri hece

ölçüsüyle şiir yazmayı denemişlerse de divan edebiyatının âşık edebiyatı üzerinde etkisi daha fazla

olmuştur. Bu etki daha sonraki yüzyıllardaki Erzurumlu Emrah, Dertli, Bayburtlu Zihnî ve Şem'i gibi

âşıklarda açıkça görülür.

Bu yüzyılda yaşanan tarihi olaylar destanlara konu olmuştur. Bunlar tarihin destanlaştırılmış

örnekleridir. Âşıklar katıldıkları savaşları, duydukları zafer ve hezimetleri konu almışlardır. Âşıklar

zümresi içinde okur-yazarlar çoğalmaya başlamış, hatta iyi eğitim görüp devlet hizmetinde yer

alanlar da olmuştur. Gevheri, Âşık Ömer gibi âşıklar divan şairlerine özenerek aruzlu şiirler

yazmışlardır. Bunun sonucunda bu âşıkların dilleri ağırlaşmıştır. Dönemin âşıkları hakkında fazla

bilgimiz yoktur, bilgilerin çoğu cönklerdeki şiirlerin değerlendirilmesi yoluyla sağlanmıştır. Birçok

cönk ve mecmuada Âşık Ömer ve Gevherî'nin şiirlerinin yer alması âşıkların kendilerini aydın

zümreye kabul ettirdiklerinin bir göstergesidir.

Âşıklık geleneği Osmanlı kültürünün merkezi olan İstanbul'da, klasik müzikten de ögeler almış,

klasik Türk müziği makamları ve aruzlu şekiller, âşık fasıllarında önemli yer tutmuştur. Klasik şiir

çevresinden uzak yaşayan âşıkların şiirlerinde şiirin merkezine güzelleri ve bunlara bağlı heyecanı

ve duyarlılığı koyup çevrelerini dekor olarak aldıklarını ve doğayla bezediklerini görüyoruz.

Aynı kültür kaynaklarından beslendikleri için, âşık şiiri ile divan şiiri arasında benzerliklerin ve

ortaklıkların olması kaçınılmazdır. Âşıklar ve divan şairleri, güzeli ve güzellikleri anlatmak için çeşitli

kavramlardan yararlanarak, benzetme ögeleriyle sevgili ve çevresini anlatırlar. Bu ögeler, divan ve

halk şiirinin tarihsel gelişimi içinde belli kullanım kalıpları kazanarak klişe mecazlar haline gelmiştir.

Bunları da belirleyen şiirin sunulduğu kültür çevresinin ortak beğenisidir. Göçebe topluluklar içinde

yetişen âşıklarda göçebe kültürü etkisiyle göçebe yaşamın ve doğal çevrenin etkisi görülür. Köy ve

kasaba kültürünün etkisiyle yetişen âşıklar üzerinde, çevrelerine ait özelliklerin varlığı dikkati çeker.

Âşıklar ve divan şairleri birçok mazmun, mecaz ve benzetme ögelerini küçük değişiklikler yaparak

ortaklaşa kullanmışlardır. Sanatçılar, bu ortak motifleri kendi geleneklerine uygun bir şekilde

işlemişlerdir. Âşıkların şiir çevresi, kültür ve beğeni farklılığı nedeniyle klasik edebiyatın şiir

çevresinden ayrılır. Âşıklar, tabiatı, insanı ve olayları konuşma dilimizin rahatlığı içinde özgün

imgelerle anlatırlar.

Âşıklar, İslâmiyet kültürü ve Allah birliğine varma yollarını arayan görüşler bütünü olan tasavvuftan

etkilenmişlerdir. Tasavvufun, âşıklara ve divan şairlerine olan etkisi onları ortak bir dünya

görüşünde birleştirir. Aşk anlayışları, rintlik düşünceleri, ölüm ve hayat karşısındaki tavırları

benzerdir. Tasavvufta aşk, Allah'la bütünleşmektir. Dünyevî aşk geçicidir, kişiyi olgunlaştırır, nefsi

eğitir. Maddî aşk, manevî aşka geçiş için bir basamaktır. Âşıklar, tasavvuf kültürü etkisiyle

Page 214: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

214

kendilerini bahtsız, sevgiliyi erişilmez ve vefasız görürler. Divan şairlerinin vuslatsız, paylaşılamayan

aşk acılarıyla yaşamalarına karşın âşıklar, sevgiliye ve vuslata taliptirler. Felekten yakınmalarına

rağmen, yaşama sevinci gözlenir. Âşıkların İslâmî motiflere, inanç esaslarına, ibadetlere, hukuka ve

ahlâk konularına değindiklerini görürüz.

İlk şairname bu yüzyılda yazılmıştır. Âşık Ömer şairnamesinde pek çok âşığın adını vermiş, fakat

âşıkların özelliklerini sıralamamıştır. Ayrıca bu yüzyıldan elimize ulaşan cönk ve mecmualar bize

kaynaklık etmektedir.37

17. yüzyılda Osmanlı Ordusu'nun seferlerine katılan şiirlerinde bunları işleyen âşıklara "ocak

âşıkları" adı da verilmektedir. 17. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece sıralayabiliriz. Gevherî,

Tımışvarlı Âşık Hasan, Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah, Katibî, Bursalı Halil, Kuloğlu,

Âşık, Âşık İbrahim, Âşık Nev'i, Âşık Yusuf, Benli Ali, Berberoğlu, Haliloğlu, Kamilî, Kâtip Osman,

Keşfî, Kırımî, Kul Mehmet, Kul Süleyman, Mahmutoğlu, Öksüz Âşık, Sun'i, Şahinoğlu, Üsküdarî,

Yazıcı vb.

18. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

18. yüzyılın âşıkları siyasal tarihimizde çok önemli olaylar olmasına rağmen 17. yüzyılda yetişen

usta âşıkların gücüne ulaşamamışlardır. Âşık edebiyatı gerilemeye başlamıştır. Buna rağmen

âşıklar, divan şairlerine göre daha canlı daha hayati konulara yönelen şiirler yazmışlardır.

18. yüzyılda âşıklar, etkilerini ve varlıklarını sürdürmüşlerdir. Divan edebiyatının etkisinde kalarak

kusurlu biçimde aruzu kullanan âşıkların sayısı artmıştır. Bu dönemde kahvehanelerde,

bozahanelerde, meyhanelerde ve panayırlarda ellerinde sazlarıyla şiirler söyleyen âşıklık

geleneğinden yetişme âşıklara her yerde rastlanıyordu.

Âşıklık, bu yüzyılda çok yaygınlaşmıştır. Hatta aruz ölçüsüyle şiirler yazan âşıklara şuara

tezkirelerinde bile rastlanmaktadır. Nedim'in hece vezniyle bir türkü yazması bu ilginin bir kanıtıdır.

Bu dönemde âşıkların değeri her kesimde bilinmeye başlamış ancak önemli bir âşık yetişmemiştir.

Bu yüzyılda siyasî tarihimizin önemli olayları olmasına rağmen büyük âşık çıkmamıştır. 18. yüzyılda

sosyal konular üzerine yazılan destan ve koşmalar ayrı bir önem taşır.

18. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece sıralayabiliriz: Abdî, Agah, Agahî, Âşık Ali, Âşık Bağdadî,

Âşık Derunî, Âşık Halil, Âşık Kamil, Âşık Nigarî, Âşık Nuri, Âşık Ravzî, Âşık Sadık, Âşık Said, Hocaoğlu,

Hükmî, Kabasakal Mehmet, Kara Hamza, Katibî, Kıymetî, Küsadî, Levnî, Mağripoğlu, Nakdî, Neşatî,

Rıza Seteroğlu, Sırrı, Süleyman, Şermî, Talibî, Âşık Kusurî, Âşık Kemterî vd.

19. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

16. yüzyıldan beri gelişimini sürdüren âşık edebiyatı 19. yüzyılda daha büyük önem kazanmıştır.

Divan edebiyatında mahallileşme akımı artarken, diğer yandan âşık şiiri divan edebiyatı etkisine

daha fazla girerek halktan ve halk zevkinden uzaklaşma eğilimi göstermeye başlamıştır. Âşıklar,

Âşık Ömer ve Gevherî etkisinde kalarak aruz ölçüsünü, divan şiirinin nazım şekillerini daha çok

Page 215: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

215

kullanmaya başlamışlardır. Hece ölçüsüyle yazdıkları şiirlerde de daha çok Arapça ve Farsça kelime,

terkip ve tamlamalar kullanmağa başlamışlardır.

Âşık edebiyatı ve divan edebiyatı 19. yüzyılın ikinci yarısında toplumdaki değişim ve gelişime

paralel olarak gerileyip gelenekten uzaklaşmaya başlamıştır. Sultan Abdülaziz döneminde Bektaşî

tekkelerinin tekrar açılmasıyla geçici bir gelişme göstermiş; fakat bu, eski sanat şekillerine

dönmeye yetmemişti. Büyük şehir merkezlerindeki âşık kahvelerinin yerini tutmaya çalışan semaî

kahveleri

gelenekten kopmuş eski ortak özelliğini kaybederek, dar bir çevreye seslenen bir zümre edebiyatı

karakteri almaya başlayan âşık edebiyatının eski canlılığını kazanmasına yetmedi.38

19. yüzyılda âşık şiiri önemli bir gelişme gösterememiştir. Eski söylenenlerin tekrarı yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun her tarafında âşıkların sayısı artmış, âşık zümreleri oluşmuştur. 19.

yüzyıl âşıkları hakkında diğer yüzyıllara oranla daha çok bilgi sahibiyiz. İmparatorluğun

parçalanması, siyasî ve sosyal değişimler şiirin konularını etkilemiştir.

Toplumun her kesiminde ve kurumlarında görülen köklü değişimlerden biri de 19. yüzyılda

Tanzimat'la ortaya çıktı. Batı'da 18. yüzyılda ortaya çıkan Fransız İhtilali, bütün dünyayı sarstı.

Milliyetçilik, özgürlük, eşitlik, hak, adalet gibi yeni kavramlar simgeleşti. Fransız İhtilali'nin etkileri,

19. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'nda kendini göstermeye başlar. Bireyi ve toplumu

derinden etkileyen ve yeni bir sanat, edebiyat anlayışı getiren bu dönem yine yüzü Batı'ya dönük,

ama öncekilerden ayrı bir yolda oluştu. Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı, insana ve

yaşama bakış açılarını değiştirerek dışa dönük konulara yöneldi.

Tanzimat sonrası batılılaşmaya uyum gösteremeyen yeniçeri ocaklarının kapatılmasından sonra

güç kaybeden medrese ve tekke, âşık tarzı heceyle şiir örnekleri vermeye başlamıştır. 19. yüzyılda

Batı'ya açılma Türk sosyo-kültürel yapısını belirleyen kurumları da etkiledi, değişime uğrattı.

Matbaanın yaygınlaşıp yazılı ortamın başlaması sözlü kültür ortamının ürünü olan âşıklık geleneğini

de etkiledi. 2. Meşrutiyet'le birlikte basından sansürün kalkmasıyla birlikte gittikçe gelişen basın ve

tiyatro kumpanyalarının faaliyetleri gibi yeni eğlence formları karşısında 19. yüzyılın sonlarına

doğru ortaya çıkan semaî kahvehaneleri işlevlerini kaybederek birer birer kapanırlar. Semaî

kahvehaneleri ve çalgılı kahvehaneler İstanbul'a özgü bir zümre olan külhanbeyi-tulumbacıların

kontrolündeydi.39

Tanzimat'la birlikte, aydınlar arasında halk edebiyatına gösterilen ilgi artmışsa da bu sürekli bir ilgi

olmamıştır. Ziya Paşa gerçek Türk edebiyatının halk edebiyatı olduğunu söylemiş ancak kısa bir

süre sonra klasik şairlerin âşıkları aşağılayan sözlerinden daha ağır ifadeler kullanmıştır.

19. yüzyılda İstanbul, âşık edebiyatının gelişmesi bakımından çok uygun bir çevre olmuştur. Bunda,

2. Mahmut'un âşıkları korumasının payı büyüktür. Âşıklık geleneği ve âşık edebiyatı yeniden

canlanmıştır. 19. yüzyılın sonlarında büyük yerleşim merkezleri ve özellikle İstanbul'daki kuvvetli

âşıklık geleneği yerini başka bir geleneğe "semaî kahvelerine" bırakmıştır. Bu kahvelerde söz sahibi

Page 216: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

216

olan âşıklar artık gezginci âşık değildir. "Meydan Şairleri" de denen bu tarzın temsilcileri semaî

kahvelerinde mani, destan, koşma, divan, semaî, kalenderî gibi şiirler söylerlerdi. Ramazan, bayram

ve Cuma geceleri semaî kahvelerinde büyük toplantılar olurdu. Önce klarnet, darbuka ve zilli maşa

gibi çalgılarla mızıka faslı yapılırdı. Alafranga marşlardan sonra türkülere geçilirdi. En sonunda âşık

şiirleri okunurdu. İstanbul'da semaî ocakları genellikle tulumbacı ocaklarına bağlı İstanbullu

âşıklardı.

19. yüzyılda âşıklık geleneği, zayıflayarak güç kaybetmeye başlamıştır. Yeniçeri ocaklarının

kapatılması, tekkelerin zamanla işlevlerini yerine getiremez duruma düşmeleri ve daha sonraları

kapatılmaları nedeniyle âşıkların yetişme kaynaklarından çoğu ortadan kalkmıştır.

19. yüzyıl, âşık edebiyatının İstanbul'da saray ve konaklara da girdiği bir dönem olmuştur. Âşıkların

yetişmesinde önemli bir yeri olan yeniçeri ocaklarını kaldıran 2. Mahmut âşıkları koruyarak saraya

almıştır. 2. Mahmut'tan Abdülaziz'in son zamanlarına kadar düzenli teşkilatları ve esnaf loncalarına

benzer loncaları vardı. Âşık fasıllarından hoşlanan 2. Mahmut, Abdülmecit ve Abdülaziz

dönemlerinden sonra şehir çevrelerinde âşıklar ve âşık edebiyatı önemini kaybetmeye

başlamışlardır. Saraylardaki âşıkların hükümet tarafından tayin edilen bir âşık kahyaları bulunur

bazen hükümet bu âşıkları kendi propagandaları için kullanırdı. Diğer âşıklar ise belli

kahvehanelerde toplanıp saz ve söz fasılları yaparlardı.

Âşıkların ürünleri, müzikle şiirin bir birleşimidir. Çeşitli dönemlerde kopuz, kara düzen, bozuk,

tambura, çöğür gibi sazlar kullanmışlardır. Usta âşıklar özgün ezgiler, makamlar yaratmışlardır. 19.

yüzyılda İstanbul'da Tavukpazarı'nda, Tahtakale'de daha çok tulumbacılar ve kabadayılar

tarafından işletilen âşık kahvelerinde sazlı sözlü eğlenceler düzenlenirdi. Âşıklar kahvenin duvarına

asılan ödüllü bağlamayı (muamma) nazımla çözmeye çalışırlardı. Bağlamayı çözen âşığın ödülü

para, saz, tüfek vb. olurdu. Bu kahveler, 1826 yılında yeniçeri ocaklarının kapatılmasıyla yıktırıldı.

Daha sonra semavi kahveleri adıyla yeniden açıldı. Bunlar da sonradan yerini İstanbul'da, Beşiktaş,

Tophane, Boğazkesen, Eyüp, Halıcıoğlu gibi semtlerde açılan çalgılı kahvelere bıraktı. 1908

meşrutiyetinden sonra birer birer ortadan kalktı.

Âşık edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan, saraylarda, konaklarda, asker ocaklarında,

sınır kalelerinde, kahvehane ve bozahanelerde, panayırlarda, köylerde ve konar göçerler arasında

zevk ve heyecanla dinlenen bir edebiyattı. Âşık edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğunun sosyal

yapısını ve hayata bakışını yansıtır. Büyük tarihî olaylar karşısında halkın sevinçlerini, üzüntülerini,

devlet büyükleri hakkında duygularını anlatan destanlar tarihî birer belge niteliğindedir. Âşık çağına

tanıklık etmesi, yaşanılan hayattan kesitler sunması yönüyle işlevseldir. Âşık edebiyatı, kültür

tarihine de kaynaklık eder. Âşık edebiyatının derinlemesine incelenmesi, yaşadığı dönem edebiyat

anlayışı ve insan yapısına ait açık bilgiler vermeyen divan edebiyatının sosyal çevresi hakkında da

bilgi verecektir.40

19. yüzyılda, 16. yüzyıldan beri gelişimini sürdüren âşık edebiyatı, önem kazanmıştır. Bir yandan

klasik edebiyat içinde mahallileşme akımı artarken, diğer yandan halk şiiri klasik edebiyat etkisine

girerek halktan ve halk zevkinden kopmağa başlamıştır. Âşık zümreleri oluşmuş, imparatorluğun

Page 217: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

217

parçalanması, politik ve sosyal değişimler şiirin konusunu etkilemiştir.41 19. yüzyılda en dikkati

çeken olaylardan biri de âşık kolu adını verdiğimiz usta-çırak ilişkileridir. Âşıklık geleneğinde önemli

rolleri olan âşık kollarının bu dönemde yer alması önemlidir.Bu kollar; 1) Emrah Kolu 2) Ruhsatî

Kolu 3) Şenlik Kolu 4) Sümmanî Kolu, 5) Dertli Kolu, 6) Huzurî Kolu, 7) Derviş Muhammed Kolu'dur.

Tekkelerin kurulduğu ve geliştiği şehir ortamlarında âşıkların, tekke ve medrese kültürüyle

yoğrularak 19. yüzyıl sonlarına kadar geleneksel tavırlarını sürdürdükleri görülmektedir.

Yeni bir estetik ve doğrudan doğruya yaşamdan alınan yeni konular, yaşam ve gerçekle

beslenemeyen, soyut düşüncelere dayalı düşüncelerle içine kapanmış divan şiirini sarstı.

Tanzimat'la birlikte yeni edebiyatın yapısında kullanılacak değer ve kavramlar getirme çabası,

günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünceyi şiirin ve nesrin konusu olarak seçen

Tanzimat edebiyatını doğurdu. Önceleri biçimde eski, özde yeni şiir anlayışıyla başlayan Tanzimat

edebiyatı, divan şiirinden aktarılmış değiştirilmiş ögelerle yeniliğe başlar. Divan şiirinin sebk-i Hindi

hayallerinden ve girift mazmunlarından sıyrılarak, şiirde yalın düşünce diye niteleyebileceğimiz

doğrudan anlatımı kullanmışlardır. Yeni duygular, yeni heyecanlar, yeni düşünceler divan

geleneğine bağlı şekil ve tekniklerle işlenerek yeni hareket başlatıldı. Yeni bir hayal dünyası, yeni

bir estetik, renk ve dış âlem yakalanmaya çalışıldı. Hayaller, tabiattan ve eşyadan gelen duygulara

açıldı.

Bu yüzyılda âşıkların çoğu okur yazardır. Bazı âşıkların şiirleri klasik kalıplara uymasa da divan

şeklinde basılmıştır. Okur yazar âşıkların yanı sıra eski geleneğe bağlı âşıklar dar çevrelerde şiir

söyleyerek âşıklar, geleneğini sürdürmeye devam etmişlerdir.

19. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece sıralayabiliriz: Âşık Şem'i, Âşık Şenlik, Kağızmanlı Hıfzı,

Bayburtlu Celali, Yusufelili Huzurî Habib Karaaslan, İlhamî, Posoflu Müdamî, Posoflu Zülalî,

Bayburtlu Celali, Yusufelili Huzurî Habib Karaaslan, İlhamî, Posoflu Müdamî, Posoflu Zülalî Âşık

Tahirî, Bayburtlu Celalî, Bayburtlu Zihnî, Ceyhunî, Dadaloğlu, Deliboran, Dertli, Erzurumlu Emrah,

Gedaî, Hızrî, Kamilî, Kusurî, Meslekî, Minhacî, Muhibbî, Ruhsatî, Serdarî, Seyranî, Silleli Sururî,

Sümmanî, Tokatlı Nuri, Tıflî, Bezmi, Devamî, Âşık Veli, Âşık Hüseyin, Âşık Serdari, Âşık Mesleki, Âşık

Gufrani vd.42

20. Yüzyılda Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

20. yüzyılda, âşıklık geleneği eski önemini kaybetmeye başladı. Özellikle Cumhuriyet'ten sonra

maddî ve sosyal hayattaki değişmeler bu zümreyi yaratan ve besleyen toplumsal şartları da

değiştirmiştir. Yeni iletişim araçlarının ortaya çıkışı, sanayileşme, tekke ve medreselerin kapatılması

sistemin değişmesiyle âşıklar zümresi yavaş yavaş ortadan kalkarak büyük merkezlerden kırsal

kesimlere, gelişmenin az olduğu yerlere doğru gitmeye başlamıştır.

Bu yüzyılda millileşme hareketine paralel olarak dil sadeleşmeye başlamış, hece ölçüsüyle millî

nazım şekillerimize uygun olarak âşıklar şiir söylemeye başlamışlardır. Günümüzde eskiye oranla az

da olsa âşıklar vardır.

Halka doğru hareketinin, halk kültürünü, yaşatma hareketinin etkisiyle hâlâ âşıklar arasında

Page 218: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

218

atışmalar yapılmakta, âşık eğlenceleri düzenlenmektedir. Yüzyılın başlarında, geleneğe bağlı olarak

şiirler söyleyen âşıklar önce şiirlerine ad vermek suretiyle ilk değişikliğe gitmişlerdir. Cönklerde

türkü, koşma gibi genel adlarla anılan şiirler, artık konularına uygun adlarla anılmaya başlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet desteği gören âşıklara Cumhuriyet döneminde yardım

edilmemiştir. 1931 yılında Ahmet Kutsi Tecer, 1964'te İbrahim Aslanoğlu tarafından Sivas'ta

düzenlenen "âşıklar bayramı" ile âşıklık geleneğinin yaşadığına dikkat çekilmiştir. 1966 yılında

Konya âşıklar bayramının yapılıp düzenli hâle gelmesiyle âşıklar birbirilerini tanımış, yerel âşıklık

geleneğinden Türkiye âşıklık geleneği sürecine geçilmiştir.

Âşıklar, geleneği sürdürmeye çalışmaktadırlar. 20. yüzyılın önde gelen âşıklarını şöylece

sıralayabiliriz. Ali İzzet Özkan, Âşık Ferrahî, Âşık Mehmet Yakıcı, Âşık Veysel, Talibî, Meslekî, Emsalî,

Sefil Selimî, İsmetî, Kul Gazi, Bayburtlu Hicranî, Davut Sularî, Efkarî, Gufranî, Kağızmanlı Hıfzı Âşık

Cemal Hoca, Âşık Yorgansız Hakkı Çavuş, Âşık Andırınlı Halil, Âşık Yüzbaşıoğlu-Mihmanî, Âşık

Posoflu Müdamî, Âşık Zakirî, Âşık Habib Karaaslan, Âşık Deli Hazım, Âşık Halil Karabulut Âşık Azerî,

Âşık Zülfikâr Divanî, Âşık Mevlid İhsanî, Âşık Fehmi Gür, Âşık Hasretî, Âşık Hüseyin Çırakman, Âşık

Kul Mustafa, Âşık Püryanî Âşık Mustafa Ruhanî, Âşık Kul Semaî, Âşık Pervani, Âşık Daimî, Âşık Yaşar

Reyhanî, Âşık Ferrahî, Âşık Kara Mehmet, Âşık Selmanî, Âşık İlhami, Âşık Abdulvahab Kocaman,

Âşık İsmeti, Âşık Mihmanî, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Rüstem Alyansoğlu, Âşık Musa Merdanoğlu Âşık

Murat Çobanoğlu, Âşık Hüdaî, Âşık Firganî, Âşık Feymanî, Âşık Mahsunî Şerif, Âşık Nusret Toruni,

Âşık Hacı Karakılçık, Âşık Çırağî, Âşık Ahmet Poyrazoğlu, Âşık İmamî.

Günümüzde Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı

19. yüzyıldan itibaren âşıkların ordudaki görevlerine son verilmesi ve tekkelerin kapatılmasıyla,

âşıklar koruyucularını kaybetmişlerdir. Bu nedenle âşık edebiyatı, bu yüzyılda gerileme süreci içine

girmiştir. Aydın çevrelerde, Batı edebiyatı örnek alınarak geliştirilmeye çalışılan yeni edebiyat

anlayışları da bu süreci hızlandırmıştır. Bu arada halk edebiyatından yararlanma niyetleri de zaman

zaman dile getirilmiştir. 20. yüzyılın başlarında millî edebiyatın ancak halkın dili ve edebiyatına

dönülerek oluşturulabileceği görüşü ağırlık kazanmış, halk edebiyatı anlatım tekniklerinden belli

seçmelerle yararlanılmıştır.43 Cumhuriyet döneminde Türk şiiri içinde âşık geleneğine folklor

gözüyle bakılmış ancak yine de sanatta gelenekten yararlanma anlayışı doğrultusunda bazı

örnekler verilmiştir.

Tanzimat, Meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı, Türk toplumunu ve günlük yaşamını hızlı değişim ve

dönüşümlere uğratmıştır. Toplumsal yaşamda geleneksel yapı yer yer çatlamaya, kırılmaya ve

yerleşmiş değerler sarsılmaya başlamış, geçiş dönemlerine özgü ikilemler ortaya çıkmıştır. Yeni

kültürle önerilen yeni yaşama biçimleri karşısında halkın uyum gösterememesi, eski yeni çatışması

edebiyata da yansımıştır. Sorunlar diğer sanatçılar gibi âşıklar tarafından da sorgulanmaya başlar.

Toplumsal ve bireysel çalkantılar geniş bir perspektifle bakıldığında eski ve yeni arasında

bocalamalar halk şiirine de konu olmuştur. Âşığın şiirinin eksenini eski-yeni çatışması oluşturur.

Âşık eskimeye yüz tutan gelenekler karşısında ne yapacağını bilemez. Yeni oluşmaya başlayan

geleneklere de uyum gösteremez. Diğer yandan da âşığın şiirine derin boyutta olmasa da toplum

kuralları arasına sıkışan veya yeni yaşamın önerdiği değerleri benimseyip eskinin değerleriyle

Page 219: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

219

çatışmaya giren insanların mutsuzlukları girer. Âşığın tavrı kendine göre belirlediği ahlâktan

yanadır, gelenekçidir, yeni geleneği özümleyemeyip taklit eden, davranış ve kişilik bozuklukları

gösteren kişileri eleştirerek taşlar.

Âşık edebiyatının taşlama şiirlerinde toplumun çeşitli kesimlerindeki dengesizliklerin, çelişkilerin

ustalıkla taşlanıp, eleştirildiği görülür. Âşıkların öğütleme türü koşmalarında halkı bilinçlendirmeyi,

aydınlatmayı, bilgilendirmeyi ilke edinen bir tavır ve çaba görülür. Aslında âşık da ikilem içinde eski

ile yeni arasında bocalar. Âşık, toplumsal konumunu yükseltme uğraşına giren, çoğunu gençlerin

oluşturduğu tipleri taşlar. Âşığa göre yeniyi özümlemeden kabul eden bu tür gençlerin ahlâkî

değerleri aşınmıştır. Âşık bu yönüyle ödün vermez ahlâkçıdır. Âşık Tanzimat sonrası, toplumdaki

değişim ve gelişimde doğu ile Batı kültürü arasına sıkışmış, bu ikilem sürecinde âdeta aynı

duyguları yaşayan Anadolu ruhunun sesidir.

Âşıklar, karışık bir sosyal yapıdan oluşan Osmanlı İmparatorluğu'nda özel bir zümre

oluşturmuşlardı. Toplumun belli zümrelerinin sanat zevkini karşılayan özel bir topluluktu. 20.

yüzyılda, batı kültürü etkisiyle yeni bir yaşama şekli arayan Osmanlı toplumunda eski gelenekleri

sürdüren, yeni gelişim ve değişimi yakalayıp izleyemeyen âşıkların eski biçimde yaşayamayacakları

bir gerçekti. Türk toplumu Tanzimat'la başlayıp, Cumhuriyet döneminde devam eden gelişim ve

değişimle yeni bir yaşama biçimine geçti. Bu yeni yaşam, yaşama yeni birbakış açısını beraberinde

getirdi. Osmanlı lonca teşkilatı kadrosunda özel bir zümre oluşturan âşıklar, eski âşıklık

gelenekleriyle yeni toplumda yerlerini alamayınca azalmağa başladılar.

Yaşanılan son elli yılda, çağlar boyu süren kültür ikiliği hızla ortadan kalkmaktadır. Bugün köylü ve

çiftçi toplumdan kentli ve sanayileşmiş topluma geçmekteyiz. Halkın yarısı artık aydınla aynı kültür

çevresini paylaşmaktadır. Köyde kalanlar da ulaşım ve iletişim araçlarıyla kent kültürüne

bağlanmışlardır. Günümüz insanı artık düşte görülen bir güzelin sevda şiirleri yerine, daha somut,

yeni toplumun yarattığı yeni insan tipinin özlemlerine cevap verecek yeni duyuşlarla örülü yeni

şiirler istiyor.

Sosyal değişim sonucu âşık şiiri de en belirgin özelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Âşık şiiri, büyük

ölçüde sözlü yaratılır olmaktan ve sözle yayılır olmaktan çıkmıştır. Günümüzde doğaçlama şiir

söyleyen âşıklar olmakla beraber, saz eşliğinde topluluk karşısında doğmaca şiirler söyleyen âşık

tipinin yerini yazan, saz çalmayı biliyorsa yazdığı şiiri sazla söyleyen âşık tipi almaya başlamıştır.

Doğmaca şiirde, geleneksel şiir malzemesini kullanan âşık, artık geleneksel baskıdan kurtularak

kişisel yaratmaya dayanan yeni ve değişik şiire imzasını atmaya başlıyor. Âşık şiirinin yayılması artık

çağdaş araçlarla oluyor. Böylece âşık şiirinin çeşitlemelerle yayılma özelliği de kaybolmaya başlıyor.

Bazı âşıklar tapşırma kullanma geleneğini terk ederek şiirlerine adlarını soyadlarını yazıyorlar.

Bazıları da adlarının önündeki âşık kelimesini atıyorlar.

Günümüzde âşık tarzı şiir, kitle iletişim araçlarıyla yayılmaya başlamıştır. Bu bir noktada

teknolojinin sözlü geleneğin işlevini üstlenmesidir. Teknoloji, geleneği yayan gezginci âşığın, yerini

alarak geleneğin dar çevrelerde sıkışıp kalmasını önleyerek yayılmasını sağlamıştır. Günümüzde

Page 220: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

220

âşık tarzı şiir yeni ortamlara, yeni şartlara uyum göstermeye, gelenek dışı düşüncelerle beslenmeye

başlamıştır. Özellikle Cumhuriyet'ten sonra köylerden kentlere göç sonunda köy ve şehir kültürü iç

içe geçmiştir.

1950 yılından sonra Türkiye, büyük bir yapısal değişiklik geçirdi. Son 50 yılda köylerden kentlere

doğru büyük bir nüfus akımı başladı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük kentlerde köyden

gelenler yaşamaya başladı. Büyük kentlerdeki işsizlik, elektrik, su, yol, gecekondulaşma gibi

sorunlar onları derinden sarstı. Köyden gelip büyük kentlerde tutunma uğraşı verenlerin sıkıntıları,

ikilemleri âşıkları da etkiledi. Yeni yaşamın getirdikleri de âşığın şiirine konu oldu. Bu dağınık ve

düzensiz kentleşme köyden gelenleri köy kültürüyle kent kültürü arasına sıkıştırdı. Bu olgu

geleneksel kültürü de etkiledi. Köylüyle kentlinin aynı şiir ortamında yaşamaları, toplumdaki çok

yönlü ve hızlı değişim, âşık geleneğinin çok köklü değişikliklere uğramasına neden oldu. Yeni bir

olgu olarak ortaya çıkan yeni şehirli âşık, kentlileşme sürecini yaşayan insanların acılarını, sevinç ve

mutluluklarını, özlemlerini şiirine konu yaptı. Bu bir tür kent ortamında halk kaynağından

yararlanan yeni bir âşık tipinin geleneğe yeni konular, yeni açılımlar sağlamasıydı.

Günümüz âşıkları kendilerine ozan, halk ozanı gibi adlar veriyorlar. Fakat bu kelimenin eski epik

anlatıcısı ozanla ilgisi yoktur. 1950 sonrasının âşıkları Türk dilinin sadeleşme süreci içinde

kendilerine ozan diyorlar. Aydın şairlerle, âşıkların aynı adı kullanmaları kültür ikiliğinin önemli

ölçüde ortadan kalktığının belirtisidir.44 Âşık, günümüz koşma biçimini ve sazı koruyor. Âşık şiirine

geleneksel biçimleri uyguluyor. Bu da âşık tarzı şiirde köklü bir değişimin olduğunun göstergesidir.

Âşık şiiri geleneğinin 1930'dan sonra Cumhuriyet'in ilkeleri ışığında yeniden canlanmaya ve Âşık

Veysel'le toplumdaki yerini almaya başladığını görüyoruz. Âşık şiiri son yıllarda büyük kentlerin

kenar mahallelerinde, kasabalarda ve köylerde az da olsa seslenecek bir kitle bulabilmektedir.

Cumhuriyetin 10. yıldönümü, âşıklık geleneğinde bir dönüm noktasıdır. 1960-1970 yılları arasında

âşıklık geleneği büyük bir gelişme gösterir. Somut sorunlar şiire konu olur. Gelenekteki âşıklarda

görülen evrensel barış temi günümüz âşıklarına da hâkimdir. Hatta insan sevgisi, birlik, kardeşlik,

ayrılığa karşı olup birlik beraberlikten yana olma düşüncesi, çağdaş şairlerden daha belirgindir.

Günümüz âşıkları biçim açısından geleneğe bağlı olsalar da işledikleri temalar bakımından aydın

sanatçılara yaklaşmışlardır.

Âşık şiiri geleneği, belli bir zaman ve belli bir toplum yapısının şiiridir. Aydın çevreyle halk

çevresinin arasında kültür ikiliğinin oluştuğu dönemlerin ürünü olan âşık şiiri, seslendiği dar

çevrelerde kalmıştır. Âşık şiiri dönemi kültür çevrelerinden uzak çevrelerde gelişmiştir. O, halkın

düğünlerine, toplantılarına, eğlencelerine ölümlerine kadar girmiştir. Bir görevi vardır. Her

ortamda söylenilebilir. Dar çevrelerin temsilcileri olan âşıklar, uygarlığın köy yaşamına kadar

girmesi sonucu, toplumun geneline açılarak halkın sanatçısı olma yolunu tuttu. Âşıklar her geçen

gün Cumhuriyet sonrası hızlı, kültür değişikliğinden etkilenip halk kültüründen ve âşık edebiyatı

geleneğinden kopuyorlar.

Günümüz âşıkları, âşık tarzı geleneğe sahip olarak edebî gelişmelere ne kadar açıktır? İnsan

gerçeğini bireysel ve toplumsal boyutlarıyla ne ölçüde dile getirebilmişlerdir? Seslendikleri kitlenin

kimliğini ne ölçüde ortaya koyabilmişlerdir? Âşıklar siyasal oluşuma paralel olarak topluma

Page 221: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

221

açılmışlardır ama şiirleri bireysel yaşamın anlatımında odaklanmıştır. Değişim ve gelişime paralel

olarak toplumdaki değişim rüzgarını yakalayamayan âşıklar içe dönmüş, çoğu kez tepkisiz kalarak

toplumdaki yeni değerleri yakalayıp, toplumun önüne geçerek yeni kitleleri kucaklayacak bir

yenileşme hareketini başlatamamışlardır.

Âşık şiiri geleneği, işlevini tamamlayıp kültür tarihinin malı olup, tarihteki yerini mi alacaktır?

Bugün kesin bir yargıya varabilmek için erkendir. Âşığın sesleneceği bir kitle vardır. Halk, ilerleyen

zaman içerisinde kültür yapısına göre içinden âşıklar çıkaracaktır. Bir başka deyişle, halkın kültürü

hangi düzeyde ve konumda olursa olsun kendi yapısını yansıtan sanatçıları çıkaracaktır. Bir

topluluğunun kültürü, dünya görüşü ve buna bağlı olarak davranışlarıyla zaman boyutundaki

sürekli oluşumdur, statik değil dinamiktir. Bu da bize bir kültürde oluşan eserlerin çağın ve

seslendikleri kitlenin kültür anlayışı ve beğenisine göre nasıl şekillendiğini gösteriyor. Âşık tarzı

edebiyat, halkın edebiyatı olduğuna göre âşıklar halktaki gelişimi ve değişimi yakaladıklarında, yeni

özü ve biçimiyle gelenek yaşamaya devam edecektir.

Türk Kültüründe Âşık Şiirinin Belirleyici Rolü ve İşlevi

Âşıklık geleneği, Osmanlı Türk kültür varlığının önemli bir bölümünü oluşturmuştur. Anadolu'da

Yunus Emre'yle doruk noktasına ulaşan dinî-tasavvufî edebiyatın her dönemde her zümrede

Osmanlı-Türk kültürünü oluşturmakta önemli rolü olmuştur. Âşık, hem döneminde hem de sonraki

dönemlerde sesini geniş kitlelere duyurmuş bir sanatçıdır. Her edebiyat akımı gibi, âşık şiiri de

kendi döneminin zihinsel atmosferinin bir sonucu olarak oluşmuştur. Âşık yaşadığı kültürel ortamla

iç içedir, âşık şiiri toplumun ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Toplum bilinciyle âşık şiiri

arasında bir bağ vardır.

Âşıklar, toplumsal konuları en çok destanlarda kullanmışlardır. Günlük hayatın küçük olaylarından

büyük sosyal hareketlere kadar destanlar her türden olayı içine alır. Bir tarihî olayın toplum

üzerindeki etkisinin bilinmesi onu temellendirmekte önemlidir. Destanlarda tarihî olayın geçtiği

zamana ait yaşayış, düşünüş ve inanışların izleri vardır. Toplumları derinden etkileyen savaşlar

destanlara konu olur. Destanlar bu yönleri ile eski ve yeni kültür arasında bir bağdır. Destanlarda

tarih kitaplarında yer almayan halkın duygularını buluruz. Destanlar toplumun değer verdiği kişi ve

olayları anlatan halkın umut ve isteklerini yansıtmaları yönüyle hayata açık yapıya sahiptir.

Destanlarda halkın devleti nasıl değerlendirdiğine ait ipuçları buluruz. Âşıklar devletin iradeli,

güçlü, adaletli, ordusu eğitimli ve savaş yeteneğine sahip olduğunu belirterek devletin bekâsı,

kutsallığı düşüncelerini halka anlatarak Osmanlı Türk kültürünün oluşmasına olumlu katkılar

sağlamıştır. Devletin gücünün toplumun dayandığı ilkeler çerçevesinde biçimlendiği düşüncesi

halka anlatılarak devlete bağlılık düşüncesi pekiştirilmiştir.

Âşık şiirinde öğreticilik vazgeçilmez özelliktir. Âşık güncel konuları halkın ilgisini canlı tutacak

biçimde işler. Onlar yaşadıkları toplumun sözcüleridir. Toplumun ortak norm değerlerini şiirlerinde

günlük olaylarla bağ kurarak anlatırlar. Şiirlerinde sevgi, kardeşlik insanlık gibi evrensel değerleri

bıkmadan usanmadan konu ederek halkı insanlığın ortak paydalarında birleştirmeyi kendilerine

görev sayarlar. Olaylara ayna tutarak insanları iyide, doğruda, güzelde birleştirmeğe çaba sarf

Page 222: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

222

ederler. Toplumda aksayan bir yön gördüklerinde toplumu temsil görevini üstlenerek doğruları

sıralarlar. Âşıkların öğütlemeleri ayırıcı, yargılayıcı değil birleştiricidir. Onların öğütleri yararlı,

denenmiş, yaşam kesitleridir. Bu tür şiirlerin arka planında dönemin sosyal, ekonomik çarpıklıkları,

yozlaşan değerler karşısında farklı davranış biçimleri sergileyen kişiler vardır.

Âşıklar toplumun norm ve değerlerine ters düşen kişileri mizaha konu ederler. Onların bu türden

şiirleri bireysel taşlama, toplumsal taşlama, taşlama-takılma, yalanlama-mübalâğa şiiri olmak üzere

dört grupta toplanabilir. Bunlar eğlendirme, düşündürme, eğitim, eleştirme amaçlıdır. İnsan-insan,

insan-toplum ilişkilerini irdeleyen, eleştiren boyutuyla işlevseldir. Halk kültürü geleneğinde

kıssadan hisse alma deyimi yaygındır. Âşıklar, öğüt vermeyi, yol göstermeyi âşıklığın gereği sayar,

halk da bekler. Âşıkların bu türden şiirlerini incelediğimizde öğüdün insan ve toplum üzerine

kurulduğunu görüyoruz.

Âşıklar bir insanda olması gereken özellikleri şu başlıklarda toplarlar: Dürüst, sır saklayan, yapıcı,

sözünde duran, büyüğünü seven, dosta sadık, zorda kalana yardım eden vb. Bir insanda olmaması

gereken özellikler ise şu şekilde sıralanır: Gururlu, hırslı, öfkeli, insanları küçük görme, emanete

hıyanet etme, dedikodu yapma, kötülüğe kötülükle karşılık verme, ün ve servetin tutsağı olma vd.

Âşıklar, toplumun yapı taşlarından biri olmaları yönüyle işlevseldir. Onlar dinî-nasihat konulu

şiirlerinde Allah, Peygamber sevgisini işleyip İslamî ahlâkın kurallarına uyulmasını öğütlerler.

Bunlar; kutsal değerlere bağlılık, insanları iyiye doğruya ulaştırma çabası, dinin gereklerini yapma

gibi tavır ve düşüncelerdir.

Âşıklar yiğitlemelerinde halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmeleri bakımından Osmanlı-

Türk kültürünün korunmasında, yaşatılmasında hizmet verirler. Onlar vatan, bayrak, özgürlük gibi

yüksek ahlâkî değerleri telkin ederler. Savaşı konu alan şiirlerinde halkın duygu ve düşüncelerini

yansıtarak sosyal tarihe kaynaklık ederler.

Âşık edebiyatının beslendiği ve geldiği çevrelerin diliyle divan edebiyatının dili arasında büyük

farklılıklar vardır. Âşıkların günlük konuşma dilini kullanmaları, şiirlerini saz eşliğinde söylemeleri,

divan şiirinin üst kültürünü yakalamayan geniş halk kitleleriyle kolaylıkla bütünleşmesini

sağlamıştır. Âşıklar, Türk dilinin doğal gelişimine ve Türk diliyle şaheserler yaratacak edebiyata

zemin hazırlamışlardır.

Âşık şiiri, divan şiiri, tekke şiiri gibi Osmanlı-Türk kültürünün en önemli belirleyici dinamiklerinden

ve başlıca anlatım kaynaklarından biridir. Âşıkların şiirlerinden söylendiği dönem Türk halkının

estetik modelini, beğenilerini, ahlâk anlayışını, insana, topluma, dünyaya bakışını vd. öğrenebiliriz.

Âşıklar, toplumu örnek değerler çevresinde toplamaları yönüyle işlevseldirler, âdeta kültürün

oluşup, kökleşip, yayılmasında birer kültür gönüllüleridir.

Âşıklar, seslendikleri kitlenin önündedirler. Bu yönleri onları ve öğütlerini daima önemli kılmıştır.

Onlar şiirlerinde devletin birliği ve beraberliğini işleyerek devletin bekasının önemini anlatırlar,

insanlığı sevgi ve kardeşlik, insanlık gibi ortak değerlerde birleştirme çabası verirler.

Sanat ürünleri toplumun yapısından soyutlanamaz. Bunlar toplumsal ilişkilerden doğan olgulardır.

Page 223: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

223

Her toplumun kendine özgü acıları, sevinçleri, umutları, özlemleri, tepkileri kısacası kendine özgü

bir iç dünyası vardır. Bu iç dünyanın birikimleri sanatçılarca, sanat ürünlerinde dile getirilir. Edebî

eserler yaşayan kültür topluluğunun ortak dünya görüşüne ve değerler sistemine göre şekillenir.

Sanatçılar da eserleriyle toplumun kültürüne katkıda bulunurlar.

Âşıklar halkın ortak duygu ve düşüncelerini özellikle sosyal ve tarihî konulu şiirleriyle dile getirerek

geniş kitlelere yayarak Türk kültürünün taşımacılığını, koruyuculuğunu yaparlar. Âşık tarzı şiir

toplumun ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Toplum bilinciyle bu şiirler arasında bir bağ

vardır. Bir tarihî olayın toplum üzerinde etkisinin bilinmesi onu temellendirmekte önemlidir. Bu

yönüyle âşık şiirinin bir bölümü sosyal tarihe kaynaklık eder.

Âşık şiiri eski Türk şiiri ögelerini bünyesinde barındırıp günümüze getirerek Türk kültürünün

sürekliliğine katkı sağlamıştır. Âşıklar şiirlerinde tasavvuf düşüncesini halk dili ve kültürüyle

bütünleştirerek işlemişler ve Anadolu'da Moğol istilâsı sonrası maddî manevî yıkıma uğrayan

insanları ortak duygularda birleştirerek yeni bir yurt kurulmasında olumlu bir katkı sağlamışlardır.

Sonuç olarak, âşık şiiri halk arasında mayalanmış, halkın kültür yapısını, dokusunu şekillendirmekte

önemli rol oynamıştır. Toplum bilinciyle âşık şiiri iç içedir. Âşık, toplumun yaşamakta olduğu

serüveni sorgulayıp anlamağa çalışarak Türk insanını her boyutuyla kavrayıp aydınlatma çabasıyla

Osmanlı-Türk kültürünün belirleyici dinamiklerinden birisi olmuştur.

Günümüzde Yeniden Yapılanan Âşıklık Geleneğinin Sosyo-Kültürel Boyutu

Toplumun her kesiminde ve kurumlarında görülen köklü değişikliklerden biri 19. yüzyılda

Tanzimat'la ortaya çıktı. Batı'da 18. yüzyılda ortaya çıkan Fransız İhtilâli dünyayı sarstı. Milliyetçilik,

hürriyet, eşitlik, hak, adalet gibi yeni kavramlar, yeni değerleri simgeleştirmiştir. Batı uygarlığı

etkisinde oluşan Tanzimat edebiyatı, bireyi ve toplumu derinden etkileyen yeni bir sanat ve

edebiyat anlayışıyla yüzü batıya dönük ayrı bir yolda oluştu. Âşık tarzı edebiyat da gelişimlerden

etkilenerek yüzünü insana çevirerek dışa dönük konulara yönelmeğe başladı. Toplumsal sorunlar,

âşıklar tarafından sorgulanmağa başlar. Âşık eskiyen gelenek karşısında ne yapacağını bilemez,

değişim ve gelişime uyum gösteremez. Gelenekler, içinde bulundukları çevrenin sosyo-kültürel

durumuna göre davranış kalıbı geliştirirler. Günümüz âşıklık geleneği ile ilgili tespitlerimizi ve

önerilerimizi üç başlıkta toplayabiliriz.

I. Günümüz Âşıklık Geleneğiyle İlgili Tespitler

Âşıklık geleneğini besleyen kültür kaynaklarının azalmasıyla âşıklık geleneği gerilemiştir,

nedenlerini şöylece sıralayabiliriz:

1 Âşıklık geleneğini besleyen sözlü gelenek zayıflamıştır.

2 Usta-çırak ilişkisi çözülme noktasına gelmiştir.

3 Usta âşıkların yeni âşıklar üzerindeki denetiminin azalmasıyla, yeni âşıklar geleneği tam olarak

öğrenemeyip uygulayamıyorlar.

4 Geleneği bilen dinleyici kitlesi çok azaldığı için yeni âşıklar denetlenemiyor.

Page 224: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

224

5 Bölgelerde, dar çevrelerde, köylerde yetişip tanınan âşıkların şiirleri yazıya geçirilmese de sözlü

gelenekte söylendiği için günümüze gelebiliyordu. Sözlü geleneğin zayıflamasıyla bu âşıklar ve

şiirleri unutulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ayrıca sözlü gelenekteki eski âşıkların şiirleri usta malı

olarak söylendiğinde gelenekte usta-çırak ilişkisi olmasa da yeni âşıkların yetişmelerine yardımcı

oluyordu.

II. Günümüzde Âşık Toplantıları ve Şölenleriyle İlgili Bazı Tespitler

1 Usta âşıkların ve geleneği bilenlerin denetimi çok azaldığı için bu toplantıların büyük bir bölümü

gelişigüzel, düzensiz ve gelenek dikkate alınmadan yapılmaktadır.

2 Âşık toplantı ve fasıllarında icra ve töreye, geleneğe uyma yerine meclisin meşrebine göre

program yapılmaktadır.

3 Âşıkların sazın doğal sesiyle çalıp söylemeleri yerine elektro-saz kullanmaları geleneksel ezgiyi

bozmaktadır.

4 Geleneğin taşınmasında önemli rolü olan usta âşıkların şiirlerinin çalıp söylendiği hatırlatma-

canlandırma bölümleri çoğu kez yapılmamaktadır.

5 Âşık toplantıları ve şenliklerinde, yeni âşıkların âşıklık geleneğiyle ilgili; kafiye, ayak, redif, nazım

şekilleri, nazım türleri, âşıklık kuralları, âşık toplantıları ve fasıllarının düzeni vb. konularda pek çok

temel bilgilerinin eksik olduğu görülmektedir.

1- Âşık tarzı şiir geleneği işlevini tamamlayıp kültür tarihinin malı olup tarihteki yerini mi alacaktır?

Günümüz âşıkları, edebî gelişmeleri takip ettiklerinde, insan gerçeğini bireysel ve toplumsal

boyutuyla dile getirdiklerinde, seslendikleri kitlenin kimliğini yakalayabildiklerinde, olaylar

karşısında tepkisiz kalmayıp, toplumsal değerleri yakalayıp toplumun önüne geçtiklerinde yeni

kitleleri kucaklayıp, yeniden yapılanan âşıklık geleneğini yeni özüyle sürdürebilirler.

İletişim Çağında Âşıklık Geleneği ve Geleceği

Anadolu, geçmiş zaman içinde çok sayıda kültürün doğurganlığını yapmış topluluklara yurt

olmuştur. Bu kültürel miras Anadolu'ya gelen topluluklara aktarılmıştır. Bu kültür alışverişi sonunda

kültür sürekli bir bireşimin ürünü olarak değişimini sürdürmüştür. Böylece günümüzde

Anadolu'nun sosyo-kültürel yapılaşması ortaya çıkmıştır.

Âşıklar, karışık bir toplum yapısına sahip Osmanlı döneminde, belli zümrelerin sanat zevkini

karşılayan özel bir topluluktu. Yeni değişim ve gelişimi yakalayamayan âşıkların, eski biçimde

yaşayamayacakları bir gerçekti. Cumhuriyet sonrası köylü ile kentli arasındaki kültür ikiliği

kalkmaktadır. Ulaşım ve iletişim araçları kültür birliğini sağlamıştır. Âşık şiiri büyük ölçüde sözle

yaratılır olmaktan çıkmıştır. Saz eşliğinde doğmaca şiirler söyleyen âşık tipinin yerini, yazan âşık tipi

almağa başlamıştır. Âşık şiirinin yayılması artık çağdaş araçlarla oluyor.

Yeni kültürleşme ve toprağa bağlı ekonomiden sanayi toplumuna geçiş sürecinde yöre insanının

değişim ve gelişim karşısında sosyo-ekonomik konumu değişmiştir. Bu hızlı değişim ve gelişim geniş

bir zaman boyutunda olmadığı için yeni yaşama biçimi bir bocalama yaratmıştır. Büyük şehirlere

göçler nedeniyle çeşitli kültürler taşınmıştır. Köy kültür çevresiyle şehir kültür çevresi iç içe

Page 225: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

225

yaşamağa başlamıştır. Farklı geleneklerin bir arada yaşaması halk kültürüne yeni bir boyut

getirmiştir.

Büyük şehirlerde şehir merkeziyle kenar semtler arasında iki ayrı kültür yaşanmaktadır. Göçle

gelenler kentlileşme sürecini yaşamaktadır. Doku kaynaşması henüz tamamlanamamıştır. Büyük

şehirlerde tarım öncesi toplulukların ritüele dayalı düşünce yapısının kalıntılarını, tarım

topluluklarının dinî düşünce yapısını, sanayi toplumlarının lâik düşünce yapısını iç içe buluyoruz.

Toplumsal ve kültürel değişiklikler halk kültürü ürünlerinin değişip yeniden şekillenmesine neden

olurlar.

Günümüzde âşık şiiri kitle iletişim araçlarıyla yayılmağa başlamıştır. Bu bir noktada teknolojinin

sözlü geleneğin işlevini üstlenmesidir. Teknoloji, geleneği yayan gezginci âşığın yerini alarak,

geleneğin dar çevrelerde sıkışıp kalmasını önleyerek yayılmasını sağlamıştır. Âşık şiiri yeni

ortamlara, yeni şartlara uyum göstermeğe, gelenek dışı ögelerle beslenmeğe başlamıştır. Son

yıllardaki köyden kente göç olgusu âşıkların doğal ortamını da etkilemiştir. Şehir kültürüyle

beslenmeğe başlayan âşık şiiri de kaçınılmaz olarak değişime uğramıştır. Yeni bir olgu olarak ortaya

çıkan şehirli âşık tipi, kentleşme sürecini yaşayan kesimler arasında şiir söylemeğe başlamıştır, artık

o ne köylü, ne de kentleşme sürecini tamamlayamadığı için şehirlidir. Âşıkların şehirdeki bu yaşama

biçimleri sanatlarını da etkilemiştir. Artık onların seslendikleri kitle eski çevreleri değildir. Yeni

insan tipinin sanatçısı da farklı olacaktır.

Âşıklar günümüzde sazı, hece ölçüsünü ve âşık edebiyatı nazım biçimlerini koruyorlar. Âşık şiirinin

beslenme kaynaklarının değişmesi, yeni çevrede, yeni insan tipinin beklentilerini karşılayacak bir

yöne yönelmeğe başlamıştır. Somut sorunlar şiire konu olmağa başlamıştır. Hatta barış temi, insan

sevgisi, birlik, kardeşlik vd. konularına çağdaş âşıklardan daha duyarlıdırlar. Dar çevrelerin

temsilcileri olan âşıklar uygarlığın köy yaşamına girmesi sonucu toplumun geneline açılarak halkın

sanatçısı olma yolunu tuttu. Âşıklık geleneği çevresinden kopuş beraberinde birçok sorunu da

getirdi. Âşık şiiri doğal ortamından uzaklaşıp, halk kültürü kaynağından yeterince beslenemez oldu.

Günümüzde geleneği öğrenemeyen, geleneği yaşamadan kulaktan dolma âşık şiiri bilgileriyle şiir

söyleyen âşıklar ortaya çıktı. Âşık seslendiği kitlenin gerisinde kaldı. Sanatçı seslendiği kitlenin bir

adım önünde olmak zorundadır. Âşık şiiri statik durağan bir gelenek değildir. Onun da değişime

uğraması doğası gereğidir.

İnsanları sosyal kılan birbirleriyle kurdukları iletişimdir. İnsanların yazı, matbaa ve elektronik gibi

ses ve sözü mekâna bağlayan teknolojiler kullanmaksızın yüz yüze ve sese dayanarak iletişim

kurduğu ortama sözlü kültür ortamı adını veriyoruz. İletişim amacına yönelik bir araç aracılığıyla

nakledilerek ve kaydedilerek icradan bağımsızlaştırılarak aktarımının sağlandığı kaydedilmiş

icralara da kendi içinde yaratıldıkları yazılı kültür ortamı, elektronik kültür ortamı adını veriyoruz.45

Âşıklık geleneği ürünleri günümüzde sözlü, yazılı ve elektronik kültür ortamlarında üretilmekte

kitlelerle buluşmaktadır. Âşıklık geleneği ve âşıklığa başlama değişime uğramıştır. Geleneği

öğrenmek için çırak olup bir ustaya kapılanmanın yerini büyük şehirlerde saz ve bağlama kursları

almıştır. Bu imkânı bulamayanlar kaset dinleyerek, âşıkları ve onların usta malı şiirlerini taklit

Page 226: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

226

ederek örtülü bir çıraklık dönemi yaşamaktadırlar.

Âşıklık geleneğinin doğal ortamı dışında yazılı ve elektronik ortamın bütün olumsuzluğuna rağmen

olumlu yönleri de vardır. Âşıklığa hevesli genç, çıraklık dönemimde yalnızca ustasının bilgi

dağarcığıyla sınırlı kalmayıp çeşitli yollarla pek çok yörenin yerel ezgilerine ulaşarak öğrenir, bu

zenginliktir. Kaset çıkaran âşıklar hiç yüz yüze gelmedikleri dinleyici kitlelerine ulaşıyorlar, onlara

doğal ortamının dışında seslenebiliyorlar. Ayrıca âşıklığa başlamanın olmazsa olmaz şartı olan

gelenekteki rüya görme ve bade içme motiflerinin yerini artık kaset dinleyerek, klip seyrederek

âşıklığa özenip âşıklığa başlama alıyor.46 Ayrıca âşıkların sanatçı kişiliğe geçtikleri geleneksel

ortamın yerini elektronik ortam almaktadır.

Günümüzde âşıkların çıraklık, yetişme dönemleri değişikliğe uğramıştır. Âşıklar artık âşık

toplantıları yerine kaydedilmiş icralar aracılığıyla tanınıyorlar. Hatta mahlas almalarında ticarî

kaygıyla kasetçilerin önerileri öne çıkıyor. Bugün katılalım katılmayalım âşıklık geleneği yeni bir

değişim ve dönüşüm içine girmiştir. Âşıklık geleneğinde çağın getirdiği yeni bir görenek başlamıştır.

Âşıklık geleneği, her gelenek gibi değişen sosyo-kültürel şartlara uyum göstererek değişmeğe

mecburdur. Gelenek, sosyo-kültürel yapı içinde ancak yeni işlevler kazanarak, varolan işlevlerini

koruyarak yaşayabilir. Kültürel değişim ve gelişimle yozlaşma farklı olgulardır. Âşıklar bir değişimin

farkındadır. Bu değişimi yakalayıp halkın beğenisini kazanmazlarsa geleneğin eski canlılıkla

süremeyeceğinin bilincindedir. Âşıklar atalar mirası âşıklık geleneğini her yönüyle öğrenmeli, genç

âşıklara öğretmelidir. Âşıklık geleneği doğal ortamından ayrılmış geleneği besleyen sözlü gelenek

de zayıflamıştır. Geleneği bilen dinleyici kitlesi azaldığı için âşıkları denetleme imkânı ortadan

kalkmıştır. Âşık toplantıları ve fasıllarında icra ve gelenek göz ardı edilerek meclisin meşrebine göre

yapılmaktadır.

Günümüzde âşıklar hem kırsal kesime hem de şehir çevresine sesleniyorlar. Her ne kadar eskiye

oranla halk ile aydın kesim arasında kültür farkı azalsa da beğeni farklılığı vardır. Âşıklar bunun

farkındalar. Âşıklık geleneği çağlar boyu önemini korumuş, ulusal kültürün korunmasında ve

taşınmasında önemli rol oynamıştır. Değişen zaman ve koşullar gereği değişimden etkilenmiştir.

Günümüzde de seslenecek kitle bulmaları geleneğin sürdüğünün ve süreceğinin en önemli

göstergesidir.

Âşık, halkın sanatçısıdır. Halkın beğenisi sanatçı tipini, sanat şeklini belirler. Âşıklık geleneği

günümüz insanının beğenisine uygun, özünden sapmadan, yozlaşmadan yeniden yapılanmalıdır.

Yeni gelenek, ancak iyi öğrenilen ve uygulanan eski gelenek üzerine bina edilebilir. Âşıklar, halktaki

gelişimi ve değişimi yakaladıklarında yeni özü ve biçimiyle gelenek, yaşamağa devam edecektir. Bu

da yeni kitleleri kucaklayacak bir yenileşme hareketinin başlatılmasına bağlıdır.

Âşıklık geleneğinin devamı için her şeyi âşıklardan bekleyemeyiz. Bu hususta devletin ve

kuruluşların da destek olması lâzımdır. Aksi taktirde hızla geleneğin bozulmaya hatta yok olmaya

doğru gideceği aşikârdır.47

Âşıklık Geleneği Çırak Yetiştirme (Kapılanma)

Page 227: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

227

Âşıklık geleneği yalnızca çalıp söylemeğe dayanmayan, bir usta tarafından öğretilmesi gereken bir

iştir. Anadolu'da oluşan eski esnaf teşkilatlarının hepsinde olduğu gibi âşıklıkta da çırak yetiştirmek

bir gelenektir. Bir kişinin âşık olarak nitelenebilmesi için çağlar boyu gelişen geleneğe uyması

gerekir. Usta âşık, saza ve söze yeteneği olan bir genci çırak edinir, yanında gezdirir. Çırak ustasının

ölümünden sonra meclislerde, sohbetlerde, onun şiirleriyle söze başlar, adını yaşatır, izinden

gider.48 Yahut âşık olmak isteyen kişi, usta bir âşık yanına çırak olarak verilir. Buna "kapılanma"

denir. Usta çırağa "meydan açma"yı, geleneğin gereklerini, "divana çıkma"yı, yarışmayı, hikâye

anlatmayı, ayak kurallarını ve "âşık makamları"nı öğretir. Çırak ustasıyla birlikte gezerek diğer

âşıkları tanır. Onların bilgilerinden yararlanır. Bu devre çırağın yeteneğine göre sürer. Çırağın

yetiştiğine inanan ustası ona, "icazet" vererek tek başına mesleği sürdürmesine izin verir.

Çıraklık, âşıklık geleneğinin okuludur. Usta âşıklar kendi sanatlarının devamını çırakları aracılığıyla

gelecek kuşaklara taşırlar. Gün gelir çırak, sazın, izin, özün sırlarını, saz, söz, makam, ayak verme ve

atışmayı öğrenir. Ustası gibi, âşıklar divanı kurulduğunda atışmalarda aşk, din, güzellik, sevgi, insan

vd. konuları gönül sesiyle dile getirir.

Olgun bir âşıkta musiki, şiir ve hikâye anlatmak yeteneğinin bir arada bulunması gerektiği için

çıraklık eğitimi uzun sürer. Çırak ustasıyla dolaşırken saz fasıllarında ve hikâye meclislerinde

bulunur Böylece geçmiş âşıkların eserlerini, ustasının şiirlerini, eğer varsa hikâyeleri öğrenir. Ayrıca

usta çırağına âşıklık sanatının şiir, musiki ve hikâye anlatmadaki incelikleriyle beraber iyi saz

çalmayı, irticalen şiir söylemeyi, usta malı eserleri nakletme tekniğini de öğretir. Çıraklık dönemini

tamamlayan âşığa ustası tarafından bir de mahlas verilerek ustalığı tescil edilmiş olur. Kaygusuz

Abdal, mürşidi Abdal Musa'ya kırk yıl hizmet eder ve şeyhi Abdal Musa'nın yazdığı bir parça kâğıdı

yuttuktan sonra şair olur. Yunus Emre de şeyhi Tabduk Emre'ye kırk yıl hizmet etmiştir.

Günümüzde köklü usta-çırak ilişkisi yok denecek kadar azdır. Âşıklığa hevesli gençler usta âşıkların

meclislerine katılarak belli ölçüde geleneği öğrenirler. Usta âşıklar, çeşitli toplantılarda âşıklığa

hevesli gençlere rehber olarak geleneğin yaşatılması için çaba harcarlar. Âşıklar bir usta âşığa

kapılanmadıkları halde bazı âşıkları usta kabul ederler. Bu ustalık âşıkların etkilenip örnek aldıkları

usta âşıklar anlamındadır.

Mahlas Alma

Mahlas, divan edebiyatında ve âşık edebiyatında sanatçının benimsediği, eserlerinde kendi adı

yerine kullandığı takma adıdır. Âşıklık geleneğinde mahlas kullanma geleneğe bağlı bir kuraldır.

Hâlâs kelimesinden gelen mahlasın sözlük anlamı ""kurtulacak yer"dir. Saflık halislik, gönül

temizliği anlamlarına da gelmektedir. Mahlas kelimesi yerine "tapşırma" da kullanılmaktadır.

"Kendini tanıtma, bildirme" anlamına gelen tapşırma şiirin son dörtlüğünde yer alır. Şiirin kime ait

olduğunun bilinmesi ve şiirlerin karışması kaygısından doğduğu sanılan tapşırma ya da mahlas,

âşıkların şiirlerinin günümüze gelmesini sağlamıştır.

İslâmiyet'in kabulünden sonraki metinlerde, Türk şairleri şiirlerinde ad ve mahlaslarını kullanırlar.

İslamiyetten önceki dönemde yaşayan Pratyaya Srı, Kamala Ananta Srı, Sılıg Tigin gibi şairler de

mahlas kullanmıştır. Yusuf Has Hâcib ve Edip Ahmet'le başlayan bu gelenek Ahmet Yesevî ve Hâkim

Page 228: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

228

Süleyman Ata ile devam etmiştir. 13. ve 14. yüzyıllardan sonra mahlas alma geleneği

sistemleşmiştir.

Mahlas, zamanla âşıkların asıl adlarını unutturur. Mahlaslar genellikle usta âşıklar tarafından verilir.

Günümüzde çıraklık geleneği çok zayıfladığı için âşıklar genellikle mahlaslarını kendileri

seçmişlerdir. Bazı âşıklar mahlas alışlarını rüyaya bağlamaktadırlar. Yeni âşıklardan bazıları ise,

mahlas olarak şiirlerinde ad-soyadlarını kullanmaktadırlar.

Mahlaslar, sanatçıların soyu sopu (Dadaloğlu), memleketi (Magriplioğlu), yaşam öyküsü ve yaşam

biçimi (Köroğlu, Seyranî) mesleği, bilgi ve becerileri (Kâtibî, Sipahî), görünümü (Benli Ali), inancı,

tarikatı (Kul Nesîmî, Pir Sultan Abdal) ile ilgilidir. Sanatçı bazen övünme (Bâkî, Fasih), yakınma

(Cevrî, Dertli), duygularını alçak gönüllülüğünü (Fakirî) dile getiren mahlaslar benimser. Değer

verdiği nitelikleri ortaya koyar (Adlî, Avnî). Mahlaslar genellikle son beyit ya da son dörtlükte

bulunur.

Âşık karşılaşmalarında hangi âşık ayak açtıysa veya önden gittiyse, karşılaşmaya tapşırmak suretiyle

son vermek de onun hakkıdır. İkinci âşık daha önce tapşıramaz. Aksi taktirde mat olmuş sayılır.

Âşık Musikisi-Saz

Âşıklar, düz konuşmayla şiir söylemeyi "dilden söylemek", saz eşliğinde şiir söylemeyi de "telden

söylemek" şeklinde ifade etmişlerdir. Bununla âşığın şiirine eşlik eden sazın, şiirden ayrılmaz bir

unsur olduğu anlaşılır. İlk âşıklar çöğür adı verilen sazı çaldıklarından kendilerine "çöğürcü" adı

verildiği görülmektedir. Halk toplulukları karşısında saz eşliğinde şiir söyleyen âşıklar, her hangi bir

konuda topluluk önünde saz çalıp doğaçlama şiir söyleme özellikleriyle övünürler.

Âşıklık geleneğinde sazın önemli bir yeri vardır. Âdeta saz ve söz bütünleşmiştir. Âşıkların büyük bir

çoğunluğu saz çalar. Bazı âşıkların doğaçlaması vardır, sazı yoktur. Bazılarının ise ne sazı, ne de

doğaçlaması vardır. Ancak geleneğe uygun olarak heceyle şiir yazarlar. Köprülü, âşıklık geleneğinde

yetişmiş âşıklar arasında saz çalamayan bir âşığın düşünülemeyeceğini söyler. Âşıklık geleneğinde

saz çalamayan bazı âşıklar, yanlarında "sofu" adı verilen saz çalan âşıkları gezdirirler.

Saz çalabilmek âşıkların önemli niteliklerinden biridir. Âşık saz çalmayı genellikle ustasından

öğrenir. Âşık, deyişi belleğinde hazırlamak ve sözlerini melodilerle süslemek amacıyla sazını bir

ilham kaynağı olarak kullanır. Âşıklarda ses güzelliği ve sazını ustalıkla çalma hüneri aranmaz.

Âşıklar için duygu güzelliği önde gelir. Âşıklar, genellikle gezgin olduklarından rahat taşıyacakları,

rahat çalabilecekleri sazları seçerler. Bektaşî âşıkların sazlarının şekilleri ve sazın parçaları özel

remizler ifade eder. Tellerin üç sıra bağlanması; Allah, Hz. Muhammet, Hz. Ali üçlemesi, sazın on iki

teli; on iki imam simgesi olarak kabul edilir.

Âşıklık geleneğinde şiir söylemede olduğu gibi musikide de usta malı kullanılır. Âşıklar gerek kendi

şiirlerini, gerekse eski usta âşıkların şiirlerini hazır ezgi kalıplarına döşeyerek icra ederler. Bir ustaya

bağlanan çırak, ustasından yalnızca söz söylemeyi değil, sözü melodiyle birleştirmenin inceliklerini

de öğrenir. Edebî şekillerin kolay öğrenilmesi ve dinleyici üzerinde etkili olabilmesi, melodi

kalıplarının iyi bilinmesine ve musikinin sözle birlikte başarılı bir şekilde kullanılmasına bağlıdır.

Page 229: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

229

Özellikle aruz ölçüsüne dayalı türlerde vezin kalıplarının doğru kullanılabilmesi, sözle birlikte

sunulan bu melodi kalıplarının sağladığı kolaylıklarla mümkün olabilmektedir.

Âşık musikisinde üslûp, tavır ve süslemeler kişiden kişiye yöreden yöreye değişiklik ve farklılık

gösterir. Ayrıca değişik okuyuş şekilleri ve ağız özellikleri âşık musikisinde bir tarz oluşturmuştur.

Âşık musikisinde musiki ve söz, birbirini tamamlayan ve ayrı düşünülmesi mümkün olmayan

ögelerdir. Aruzla yazılmış şekiller, âşıkların aydın zümrenin yanında yer alabilmek endişesinden

doğmuştur. Eğitim görmüş âşıklar saz çalmak, doğaçlama şiir söyleme yetenekleri dolayısıyla

kendilerini kalem şairlerinden üstün görmüşler, divan şiirinin vezin, dil, kafiye ve konularını alarak

kalem şairlerini taklit etmişlerdir. Zamanla âşıklık geleneğinde klasik fasıl denilen bir bölüm ortaya

çıkmıştır. Osmanlı Devleti'nin büyük yerleşim merkezlerinde yaygınlaşan aruza dayalı biçimde şiir

yazmak, şehir musikisinin etkisine girerek, Türk halk musikisinde özel bir bölüm oluşmuştur. Âşık

havaları adlarını şiir, biçim ve türünden,âşıkların adlarından, hikâye kahramanlarından almıştır.

Âşıkların ürünleri müzikle şiirin birleşimidir. Toplumların nağmelerini ezgiyle dile getiren ulusal

sazları vardır. Türklerin de kendine özgü kopuz adı verilen telli bir sazları vardı. Çeşitli dönemlerde

kopuz, kara düzen, bozuk, tambura, çöğür gibi sazlar kullanmışlardır. Usta âşıklar yeni ezgiler

buldular, özgün makamlar yarattılar. Böylelikle zengin bir türkü dağarcığı oluştu.

Bade İçme ve Rüya Motifi

Rüya motifi, âşıklık geleneğinde sık karşılaştığımız bir motiftir. Bazı âşıklar maddî aşktan manevî

aşka geçerken, saz çalıp söylemeğe başlarken, ilâhî araçlarla yani, bir mürşidin, bir pirin, Hızır

Peygamberin rüyada tecellisiyle âşık olup saz çalmağa başladıklarını söylerler. Bunlar, halkın

inanışına göre ilham kaynakları "ilâhî" olan âşıklardır. Bir diğer araştırmacımız rüyalar ve

şamanların, sihri, din hayatını çevreleyen ögelerin, Anadolu mistisizminde aracı rolü üstlendiğine

değiniyor. Bir kadeh şarap içip vecde düşmek halk hikâyelerinin rüya motifi kompleksinin minyatür

bir şeklidir.

Âşık edebiyatının temsilcileri için rüya motifi bir hareket ve başlangıç noktasıdır. Âşıkların gerçek

hayat hikâyelerini incelediğimizde rüya görene kadar belli bir süre ya bir usta âşığın yanında çıraklık

yaptıklarını veya âşık fasıllarının sık sık icra edildiği, halk hikâyelerinin anlatıldığı yerlerde

yetiştiklerini görmekteyiz.

Âşıklık geleneğinde rüya nedeniyle âşık olmak oldukça yaygındır. Bazı âşıklar gelenek gereği

rüyalarını anlatmamakta, bazısı rüyasını hatırlayamamakta, bazısı her gece rüyasında saz çaldığını

söylemekte, bazısı pir elinden dolu içtiğini söylemektedir. Bazı âşıklar da badeli âşıklığa

inanmamaktadır.

Âşıkların âşıklığa başlamalarındaki düş motifi mesleğe alıştırma törenlerinin bütün nakışlarına

sahiptir. Bunlar; çile çekme, zorluklara katlanma, eski kişiliğin sembolik olarak öldürülmesi, yeni bir

kişi olarak yeni bir adla mesleğe girme gibi özetleyebileceğimiz törenlerin yapısı aynen düş

motifinde de görülür. Bu düşün işlevi de genci âşıklık mesleğine sokmaktır. Bu düşler mezarlıklar,

evliya mezarları, ziyaret yerleri vd. tekin olmayan yerlerde görülür. Bazen kutlu yerlerin, Kadir

Page 230: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

230

gecesi gibi kutlu zamanlarla yer değiştirdiği görülür. Bu motif zincirinin ana nakışlarında aşk

badesini içerek bir güzele âşık olma ve bu düşle sanatçılık vergisine kavuşmadır. Doluyla âşık olma

âşıklık geleneğinde karşımıza çıkar. Bu motifler zincirinin kökeni Türk halkının kültür geçmişindedir.

Düşte âşıklığın kökeni Asya Türk kültürüdür. Asya Türklerinin bahşi, akın, manasçı ve âşık adıyla

anılan âşıklarında da düşte âşık olma vardır.

Türklerin İslâmiyet öncesi inanç sistemleri ve ozan-baksı geleneğindeki âşıklık pratikleriyle badeli

âşık geleneği arasında bir bağ kurabiliriz. Destan anlatıcısı, kutsal kişiler olarak nitelenen ozan

baksılarla bade içerek kutsallaşan badeli âşıklar arasında bir gelenek aktarması, yeni coğrafyada,

yeni inanç sisteminde aldığı yeni bir şekil olarak niteleyebiliriz. İslâmî edebiyatta şarabın kaynağı

İran'ın efsanevî hükümdarı Cemşid'e dayandırılmaktadır. Bir bardak şaraba da cam-ı Cem adı

verilmektedir. Bade içme motifi ile ilgili ifadelerin kaynağının Alevîliğin kabul töreniyle bağlantılı

olduğu düşünülmektedir.

Aşk badesini gence sunanlar: Hızır, Hızır İlyas, üçler, yediler, kırklar, pir-i mugan, üç derviş, Hz. Ali,

yaşlı bir adam, ihtiyar bir kadın vd.dir. Düş motifinde pir, pir-i mugan, aşk badesi gibi ögeler âşıklık

geleneğinin tasavvufla ilgisini ortaya koyar. Hak âşıklarının şiirlerinde, tarikata giriş törenlerinde de

düş motifi zincirini bulabiliriz. Hak âşıkları, 13. yüzyıldan başlayarak, aşk badesinden içip mest ü

hayran olduklarını, gerçek dünyanın sırlarına ancak böyle erdiklerini, ilâhî aşka kavuştuklarını, şiir

yazmağa bu nedenle başladıklarını anlatırlar.

Âşık şiiri, Anadolu'da derviş şiiri geleneğinin gelişmesini izlemiş, en önemli etkiyi gerek şekil, gerek

öz bakımından ondan almıştır. Âşıkların çoğu ya bir tekkeye bağlanmış ya da bir tarikata girmiştir.

Alevîlerde tarikata girmeyen âşık yoktur. Âşık edebiyatının yaşatıldığı çevrelerde yetişen

çocuklardan sanat kabiliyetine sahip olanlar önce usta âşık ve gelenek taşıyıcı durumunda olan

âşıkları dinleyerek ve seyrederek usta malı hikâye ve deyişleri doğru olarak nakletmeyi öğrenirler.

Bu edebiyatın teknikleri yanında gerekli bilgileri de öğrenerek yeterli olgunluğa ulaşanlar yaratıcılık

kabiliyetine sahipseler, özgün deyişler söylemeğe başlar ve kendi çevrelerinden başlamak üzere

yurt çapında ün sahibi olurlar. Yaratıcılık yeteneği olmayanlar ise gelenek taşıyıcısı rolünü

benimseyerek gelecek nesillere usta malı deyişleri aktararak geleneğin canlılığını sağlarlar. Âşıklar

toplumda çağlar boyu çok önemli yer tutmuşlar, anonim halk edebiyatıyla klasik edebiyat

arasındaki boşluğu doldurmuşlardır.

Halk arasında âşıkların hayatlarıyla ilgili pek çok efsane anlatılır. Âşıkların bade içtikten sonra maddî

aşktan, manevî aşka geçtiklerine, saz çalıp şiir söylemeğe başladıklarına inanılır. Âşık, rüyasında pir

görüp onun elinden bade içerek, ilâhî aşk heyecanının uyanması için şeyhinden yardım bekler.

Hızır, İlyas ve birtakım efsanelere göre de pirlerden biri, bazı hâllerde uyanıkken fakat daha çok

uyurken âşığın rüyasına girer, "kudret gülü" denilen kolları ile uzattıkları badeyi âşığa içirir. Üç defa

sunulan badenin birincisi "kendi bir, adı bin adına" yani Allah aşkına, ikincisi "pirler aşkına",

üçüncüsü de "sevdiği aşkına" içilir. Bundan sonra pir âşığa "buta gösterme" adı verilen bir sevgili

yüzü gösterir.

Page 231: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

231

Âşık güzele yönelince pir ve güzel ortadan kaybolur. Âşık uyanınca gördüğü rüyanın etkisiyle ağlar,

üzülür, hatta ağzından ve burnundan kan gelinceye kadar dövünüp sevgilisini aramaya koyulur.

Âşıkların rüyadayken veya uyku ile uyanıklık arasında içtikleri bade (dolu) iki türlüdür:

1 Er dolusu: Er dolusu içen âşıklar, rüyada âşık olmanın yanı sıra kahramanlık kimliğini de

kazanırlar. Artık çok zorlu savaşların, yiğitliklerin adayı sayılırlar. Bunlar halkın iyiliği uğruna baş

kaldırırlar, sınırda devlet için dövüşürler, sevdikleri için ölümü göze alırlar.

2 Pir dolusu: Âşık, uyku ile uyanıklık arasında bir düş görür. Düşünde bir pir gelip başında durur.

Kimi anlatılanlara göre âşığa üç dolu aşk badesi sunar. Kimi anlatılanlara göre de pir ya saz verir, ya

elma verir ya da bir söz söyleyip yol gösterir.

Âşığı bade anında girdiği şoktan ustası uyandırır. Bade vecde dalmak halk hikâyelerindeki kompleks

rüya motifinin minyatürü şeklidir. Badeye; "dolu", "şarab-ı aşk", "aşk badesi", "cam u muhabbet"

gibi sıfatlarla kutsal kişi, ruhani liderlere "pir", "şah", "pir-i mugan", "Ali", "şeyh" gibi adlar verilir.

Bade içen âşığın, badenin sihriyle güzel şiirler söyleyip ustalıkla saz çalan biri haline geldiğine

inanılır. Bade anında şoka dayanamayarak dili çözülmeyenlere "tutuk", sırrı açılana

"murdarlanmış", badeyi içmeyen ya da rüyası yarım kalanlara "yarım âşık" denir. Bade içme anında

âşığa bilmedikleri de öğretilir. Bade içme geleneğinde âşıkların bir bölümü içtenlikle dolu içmiş

olduklarını söylemelerine rağmen bazı âşıklar da ün kazanabilmek için bade içmedikleri hâlde bade

içtiklerini söylemişlerdir. 16. yüzyıldan bu yana yazıya geçirilen âşık hikâyelerinde tespit edilen bu

kompleks rüya motifi, bugün yaşayan âşıklar arasında hâlâ görülmekte ve inanılmaktadır.

Âşık Edebiyatı geleneği içinde sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçişte önemli role ve fonksiyona sahip

olan rüya motifi, Orta Asya Türk kültüründe yer alan şamanlığa giriş törenlerinin İslâmiyet ve

Osmanlı kültürü altında sembolleşerek rüya motifine dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır.

Gelenekte Aranan Âşıklık Kuralları

Âşıklar, ataları gibi sazla çalıp söyleyen kişiler olmalarına rağmen, ilkel bulunup dışlanan ozanlara

ve divan şiirinin kötü birer temsilcisi olan kalem şuaralarına benzememek için birtakım kuralları

benimsemişlerdir. Bunlar şöylece sıralanabilir:

1 Yeni kafiye ve ayak disiplini: Âşıklar, kafiye ve ayak verme geleneğine uyulmasına çok dikkat

ederler. Yeni kafiyeler ve ayaklar bulan âşıklar başarılı sayılırlar.

2 Hikâye tasnif etme ve anlatma: Gelenekte usta âşıktan hikâye tasnif etmesi ve anlatması

beklenir.

3 Divan şiirinin dil ve türlerine yaklaşma: Âşıklar, aydın kesimin edebiyatına özenerek onların dil ve

türlerine yakın türlerde yazmağa çalışmışlardır.

4 Muamma tekellüm etme: Âşıkların muamma tekellüm etmesi, ustalık olarak kabul edilir.

Page 232: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

232

5- Yeni şiir türleri geliştirme: Âşıklar, yeni şiir türleri geliştirmeğe çalışarak geleneği zenginleştirmek

için çaba harcamışlardır.

Âşıkların âşıklık kurallarını belirlemelerinde halkın edebiyat anlayışlarına cevap verebilmek, divan

şiirinin çevresine yaklaşmak kaygısı vardır. Her eline sazı alan kişi âşık olamaz. Âşık olabilmek için

âşıklık geleneğinin tarihi boyunca süregelen birtakım kurallara uyulması gerekir.

Âşık Fasılları

Aşık Karşılaşmaları

Âşıklar, butalarını aramak, ün sahibi olmak, para kazanmak için çevreyi gezerler, diğer âşıklarla

yarışmalar yaparlar. Bu yarışmalara "meydan edilme", "divana çıkma" denir. Âşıkların halk içindeki

toplantılarından biri ve en önemlisi "meydan edilme" geleneğidir. Bu meydan edilmelerde saz şairi,

ne kadar güçlü ve usta olursa olsun, soğukkanlı görünür; ama içinden yenilebileceği korkusunu da

çıkarmazdı. İşte o zaman ve karşılaşma başlamadan önce, içini coşturma aracı olan sazını

güvenerek: "Medet senden sarı telli kepçe" gibi sözler söylemekten kendini alamazdı. Bu meydan

edilme ya da "divana çıkma" işini yönetmek üzere, "divan âşığı" dedikleri yol, erkân bilen usta bir

âşık meraklılarca seçilirdi. Bu toplantılarda yarışan âşıklara "divan âşığı" adı verilirdi.

Divanı idare etmek için bir hakem heyeti bulunur. Karşılaşacak âşıklar tanışmıyorlarsa, bunları

tanıtma töreni yapılır. Sonra "ağırlama"lar başlar. Birbirine hoş geldin yollu, ama hafiften sitemli,

kinayeli, taşlamalı söyleşmeler yapılır, gittikçe bu söyleşmeler söylendikçe hızlanır. Aralarında

karşılıklı çalım satmalar başlar. Âşıklar birbirlerine hayatlarını şiirle hikâye ederek tanışırlar.

Tanışmadan sonra "ağırlama" denilen deyişler söylerler. Ağırlamayı iğneleyici, küçümseyici,

takılmalı deyişler izler. Daha sonra "tutmaca" lara, "karşı beri"lere, "bağlama-çözme"lere geçilir.

Bağlama-çözmeler günlerce sürebilir. Sonunda biri diğerini yenerek mat eder. Yenen âşık ortaya

konan ödülleri alır. Yenilen âşığın sazını rakibine teslim ederek, bir daha divana çıkmaması,

geleneği bırakması da söz konusudur. Bu ağır kuraldan dolayı "âşığın devranı kırk gündür" deyimi

yaygındır. Âşık, çalım yapmak üzere mızrabını sert sert vurarak çalar ve arada bir de şöyle bir

kalenderî söyler:

Ağlatma beni gözleri afet yeter oldu

Yaktı yüreğim ateş-i hicran yeter oldu.

Bî-çâre bu Fazli kulunu ey şeh-i hubân Dünyaya edüp aşkıla destan yeter oldu. Bu gibi kalenderileri

oradaki âşıklardan sesi güzel olan okur; böylece ortama neşeli bir hava katılır. Bundan sonra her

âşık yine gezinti yaparak sazın hakkını verdikten sonra "dem" gelmiş olur; ilk başlayan

karşısındakine "ses gelsin" der, o da başlar, tekerleme ve tutmacalar birbirini kovalar. "İlk başlayan

âşık, karşısındakine: "Hele dillen de görelim. Seni sazın telleri gibi haddeden geçireyim ki, bir daha

sazı eline almaya tövbe edesin" der. Karşısındaki de taşkın ve tarafçı bir âşık değilse: "Âşık dediğin,

saz altında belli olur. Çok dillenme, Allah ya sana verir, ya bana" der. Bundan sonra kendisine

sorulan tutmacalara cevap verir. Sonunda âşıklardan biri mat olur ve pes eder. Yenilmeye,

Page 233: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

233

"bağlanmak, hapis etmek" dedikleri gibi, yenmeye "üstün gelmek", berabere kalmaya da "denk

gelmek" denir. Bundan sonra yenilen âşık kalkar, sazını yenenin önüne bırakır; kendinden büyükse

ve gerekirse, elini de öper. Yenen de sazı alır ve yenilene geri verir. Böyle değil de dillendirirken

birbirlerini çok kızdırmışlarsa, yenen âşık, sazı alır, yenilenin başına vurarak kırar. Artık halk, yenen

âşığı el üstünde tutar. Eğer o âşık, birkaç meydan edilmede böyle üstün gelmişse, onun ünü dillere

destan olur. Her yarışmada olduğu gibi, bunda da taraf tutmalar olur. Yenenin tarafı yenilen için

"Gözünün kurdu öyle kırıldı ki, elleri bir daha sazı tutamaz", "Ne olacak köy âşığı, tutuk âşıktan ne

beklenir?" gibi sözler söyler.

Âşığın ağzı, dili sazdır, onu her şeyden korur. Bunun için de: "Kel başından, âşık da sazından korkar"

derler. Omuzunda sazıyla gezen bu âşıklar, yurdun çok yerlerinde böyle toplantılar yaparlardı. Bu

toplantılar yazın bağlarda, bahçelerde; kışın da kahvehanelerde, büyüklerin konaklarında yapılırdı.

Âşık toplantıları kapalı yerde yapılırsa, orada sigara içilmez, sesli konuşulmazdı.

Usta âşık, yetiştirdiği çırağına, "saza çıkma" izni vereceği zaman, bildiklerini ve söylediklerini

unutmaması için, ağzına tükürürdü. Bu tükürme "hafıza" görevini yaptığına inanılırdı. Âşıkların

meydan edilmelerinde söyledikleri şiirler, önceden hazırlanmış değil, o an içlerinden geldiği gibi

"doğmaca" olurdu.Bu toplantılardaki âşık şairlerin kimi, pirin "kudret gülü" denilen eliyle bâde

içmiş olurdu ki, bunlar daha çok itibar görürdü. Badeli ve badesiz âşıkların atışmalarda kullandıkları

sazlara "meydan sazı" denirdi. Âşıklar toplantısı değil de, dostça ve "yârân" arasında olursa, buna

"sohbet" ve "beyitleşme" derler. Bu gibi toplantılarda hikayeler anlatılır, "nazireler" söylenir,

kendilerinden ya da başkalarından işitilen beyitler söylenir ve "can sohbeti" yapılırdı.

Toplantı, muamma çözmek için yapılırsa, akşam yemeğinden sonra halk kahvehaneye gelmeye

başlar, yerlerini alır, oturur. Muammayı düzenleyen âşık, oraya gelenlerin sanat ve mesleklerine

göre "sazına el götürerek", "ağırlama" dedikleri övme şiirini makamı ile söyler, gelen de kesesine

göre, âşık şairlerin yanındaki üzeri balmumu ile sıvanmış tahtaya para yapıştırır. Bu tahtaya "sazı

tahtası", verilen paraya da "muamma ödülü" derlerdi. Hazırlanmış olan muamma büyük bir kağıda

yazılarak, kahvenin en göze çarpan yerine asılır. Muammayı kim çözerse, ödülün yarısını o alır.

Yarısını da muammayı yapana verirler. Eğer kimse çözemezse, o zaman muammayı düzenleyen

çözer, paranın hepsini alır.

Âşıklık geleneğinde "karşılaşmalar"ın özel bir yeri vardır. Karadeniz'de âşıklar, temeli daha çok

mâni esasına dayalı "karşıberi" veya "atma türkü" söylerler.

Âşıklar, bu karşılaşmaları belli bir sistem içinde gerçekleştirirler. Herhangi bir karşılaşmanın bu akış

içinde olması zorunluluğu yoktur. Özellikle de sicilleme ve yalanlama örnekleri pek az âşık

tarafından ortaya konmuştur. Ayrıca bu tasnif içinde yer almayan ve hemen her âşığın icra

edemediği "lebdeğmez" (dudak değmez) tarzı da kendisini güçlü göstermek isteyen âşıkların

zaman zaman başvurduğu yollardan biridir.

"Karşılaşma" terimi ile "deyişme ve atışma" terimleri, konuyla ilgili eserlerde genellikle birbirine

karıştırılmıştır. Terimlerin anlamları, aşağı yukarı birbirine yakın ifadelerle karşılandığı için ortaya

anlam karmaşası çıkmaktadır

Page 234: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

234

Atışma, âşıkların saz eşliğinde verilen bir ayağa uygun olarak ve birbirine laf dokundurarak sazlı

sözlü karşılaşmalarıdır.

Terimler neredeyse aynı sözlerle tanımlanmaya çalışılmıştır. Oysa bunlar, birbirinden küçük

farklarla da olsa ayrılmaktadırlar. Her şeyden önce "karşılaşma" genel bir isimdir. Eskiler bunu

"tekellüm" sözü ile karşılıyorlardı. Âşık edebiyatında "karşılaşma" terimi genel bir kavramdır. "En az

iki âşığın irticali olarak, düşüncelerini, durumlarını, duygularını, dünya görüşlerini, bilgi, kanaat ve

tecrübelerini sergilemek, dinleyenleri eğlendirmek veya birbirlerine üstünlük sağlamak için belirli

kurallar çerçevesinde manzum olarak söyleşmeleridir.

Âşıkların soru-cevap usulüyle, dar ayakla veya çift kafiyeli ayakla birbirlerine üstünlük sağlamaya

çalışmaları ise karşılaşmanın bir başka yönünü gösterir. Âşıklar, böylece, bir bakıma rakiplerini

sınarlar. Bu yönüyle "karşılaşma" daha özel bir durum arz eder ve "atışma" ile "deyişme" den

ayrılır. "Karşılaşma" denildiğinde, âşıkların şu veya bu yönteme başvurarak rakiplerine üstün gelme

gayreti görülür.

"Atışmalar"da da âşıklar söz oyunlarıyla rakipten üstün görünme çabasındadır. Ancak "atışma"da

galip gelme, mat etme söz konusu değildir. Her şeyden önce seyirciyi eğlendirme amacı

güdüldüğünden dar ayak kullanılmaz. Rakip, seyirciye hoş gelecek çarpıcı ve mizahî sözlerle, alaycı

ifadelerle ve tuhaf benzetmelerle seyirci karşısında küçük düşürülmek istenir. Rakibe laf atılır, onun

birtakım kusur ve zaaflarından yararlanılarak kızdırılmaya çalışılır. Karadeniz yöresinde görülen

"türkü atma" âşıklar arasında yerini "atışma" ya bırakır. Bu yönüyle "atışma", genel anlamda, her

ne kadar bir karşılaşma çeşidi ise de mat etme-galip gelme esasına dayalı olan "karşılaşma"dan

ayrılır.

"Deyişme" de bir karşılaşma çeşididir. Ancak "deyişme" alt başlık olarak "karşılaşma" dan ayrılır.

Deyişme, iki veya daha fazla âşığın herhangi bir konuda manzum olarak söyleşmeleridir. Yani

"deyişme" de ne galip gelme ne de rakibe takılma ve laf atma vardır. Verilen bir ayakla veya

âşıklardan birinin aşacağı ayakla duyguların, kanaatlerin, kabullerin, inançların, tavırların kısaca pek

çok yaradılışların ortaya konulmasıdır. Kısacası; karşılaşmada "mat etme", atışmada "eğlendirme"

deyişmede ise "sohbet" esastır.

Âşık Toplantıları ve Âşık Fasılları

Türkiye'de âşıklık geleneğinde belli yörelerde "karşılama", "deyişme", "atışma" veya "karşıberi" gibi

adlar altında toplanan sistemli deyişmeler; en az iki âşığın dinleyici huzurunda veya herhangi bir

yerde karşı karşıya gelerek, birbirlerini sazda ve sözde belli prensipler içinde denemeleri esasına

dayanmaktadır. Âşıklık geleneğinde atışmalar çok önemli bir yere sahiptir. Âşıklıkta ilk iş ruh

dünyasındaki değişikliği saza döküp topluluğa saz ile sunmaktır. İkinci iş ise âşığın tanınmış bir

âşıkla karşılaşması, onu yenmesi "bağlaması" gereklidir. Eski kaynaklar bunu "müşaare" olarak

nitelemişlerdir.

Yine Muhan Bali'nin "Âşık Karşılaşmaları-Atışmalar"adlı incelemesinden şunları öğreniyoruz: "İki

Page 235: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

235

usta âşık karşılaşınca töreye göre önce sazlarına düzen verip birer divani ile meclisi açarlar.

Tekellüm bölümünde muamma, takılmaca, taşlama gibi fasıllar yapılır. Bunlara bir de âşıkların aynı

vezin, ayak ve şekli kullanma, aynı konu üzerinde eşit hanede söz söyleme zorunlulukları da

ekleniyor. Âşık Yaşar Reyhani'den naklen, atışma, iki âşığın birbirlerinin eksik taraflarını bulması, bir

âşığın diğerinden üstün olduğunu kabul ettirmek istemesidir. Âşıklar karşılaştıklarında atışma,

soru-cevap, taşlama, tartışma sırasına göre yarışırlar. Karşılaşma yenme yenişme (mat etme-

bağlama) için yapılıyorsa, hasmını bağlayan âşık fasla semaî-taşlama ya da bir destan ile başlar.

Karşılaşma eğer sohbet havası içinde olmuşsa, fasıl övmece ile bitirilir. Bu da karşılıklı deyişmelerle

yapılır. Karşılaşmalar dostça bir havada yapıldığında yenme-yenilme, sözün tükenip sazın susması

olmadığı için yarışmacılar rahattır. Böyle ortamda âşıklar güzel bir ayak bulup güzel şiirler

söylerler."49

Âşık şiiri, daima saz eşliğinde, âşık düzeni veya âşık ayağı adı verilen özel bir akort sistemi içinde

dile getirilmektedir. Âşık tarzı şiirin ezgilerinden ve icra geleneğinden ayrılamayacağı ve ezginin

önemi konulu çeşitli araştırmalar vardır. Âşıklık geleneğinde, şiir söylemede olduğu gibi musikide

de usta malı kullanılır. Âşıklar gerek şiirlerini gerekse usta malı şiirlerini hazır ezgi kalıplarına

döşeyerek icra ederler. Âşık, deyişini söyleyeceği melodi kalıbı için sazından yardım ister.

Atışmalarda ayak açma esnasında yine sazıyla karşısındaki âşığa "ezgi ayağı" verir. Âşık tarzı şiir,

kendine özel ezgileriyle söylenen deyişleriyle belli bir icra geleneği ve töresine sahiptir.

Atışmalar, âşık tarzı şiir geleneği içinde önemli bir yer tutar. Günümüzde Doğu Anadolu bölgesinde

yaşayan âşıklar arasında yaygındır. Âşık fasılları, âşıkların yaptıkları sazlı sözlü sanat toplantısı,

yarışmasıdır. Âşıkların doğmaca adı verilen herhangi bir konu üzerine herhangi bir ayakla şiir

söyleme kudretine sahip olmaları başlıca özelliklerindendir. Büyük şehirlerde, âşık teşkilatında,

çıraklıktan başlayarak âşık oluncaya kadar geçirilmesi gereken dereceler vardı. Ünlü usta âşıkların

etrafında, âşıklığa meraklı gençler, çırak olarak toplanırlar. Ustasından mahlas alıp âşık olmak için

gerekli olan edebî ve meslekî terbiyeyi gördükten sonra fasıllara girerler, ülke içinde gezilere

çıkarlar, sonunda resmen âşık olurlardı. Köylerde, göçebe yahut yarı göçebe aşiretler arasında

yetişen âşıklarla şehir hayatının ve kültürünün yarattığı âşıklar arasında önemli fark vardı. Bu

âşıklar, içinden yetiştikleri ve hitap ettikleri köylü sınıfının duygu ve hayat görüşlerini dile

getirirlerdi. Farklı kültür çevrelerinde yetiştikleri için şehirli âşıklarla köy çevresine seslenen

âşıkların toplantıları ve fasılları da farklıydı.

Âşık karşılaşmaları, âşıklık geleneği içinde en az iki âşığın ya bilirkişi ya da hem bilirkişi ve

dinleyiciler yahut da herhangi bir yerde karşı karşıya gelerek, sazla ve sözle belli kaideler içinde

karşılaşmalarıdır. Diyalog esasına dayanır, âşıkların karşılıklı olarak birbirlerini denemeleri ya da

mat etmeleri amacıyla düzenlenir. Bir âşık adayının denenmesi ve yetenekli olup olmadığı hakkında

karar vermek için düzenlenen karşılaşmalar da vardır.

Askı Asmak -Askı İndirmek-Muamma

Âşıklar hece ölçüsüyle oluşturdukları bilmeceler dışında divan edebiyatında görülen muamma ve

lugazlar da yapmışlardır. Muamma: Arapça "körletmek" "gizli ve güç anlaşılır söz" anlamlarına gelir.

Page 236: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

236

Bir ismi işaret eden söz, dize veya beyittir. Remiz, ima, kalb, tashif gibi edebî sanatlarla yapılır.

Muammaların, iç ve dış olmak üzere iki anlamı vardır. Muammayı düzenlemede ve çözmek için

çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerle adı meydana getiren harfler toplanır, ad bulunur ve

muamma çözülmüş olur. Muammanın çözülmesi oldukça zordur. Bundan dolayı âşıklar

muammalarının başlarına hangi anlama geldiklerini, adını yazarlardı. Muammaların çözülmesinde

verilecek cevapların önemi vardır. Bu cevapların anlamlı ve konu ile ilgili olmaları gereklidir.

Divan edebiyatında, belli kurallara göre düzenlenip çözümlenebilen ve cevabı Tanrı'nın

sıfatlarından biri ya da bir insan adı olan manzum bilmecelere muamma denir. Divan edebiyatına

Fars edebiyatından geçen muamma genellikle beyit, kıta gibi küçük nazım biçimleriyle bazen de

mesnevî parçalarıyla yazılmıştır. Şairler muammalarını divanlarının sonunda muammiyat başlığı

altında toplamışlardır. İlk Türkçe muamma örnekleri 15. yüzyıldan kalmadır.

Divan edebiyatına özgün bir tür olan muamma, âşıklar tarafından da taklit edilmiştir. Özellikle âşık

kahvelerinde muammanın ayrı bir yeri olmuştur. Çoğu zaman kâlem şuarasından birinin

düzenlediği muamma, kahvenin uygun bir yerine konulmuş süslü bir levhaya yazılarak çözülmesi

beklenmiştir. Bu işe de "muamma asmak" adı verilmiştir. Muammayı düzenleyen kişi muammanın

cevabını yazılı olarak kahve sahibine verir. Kahve sahibi de herhangi bir haksızlığı önlemek için

cevabı saklar. Muamma çözüleceği zaman kahvede bulunanlar muamma tepsisine para, şal, çuha

gibi hediyeler bırakırlar. Fasıla başlayan âşıklar önce koşma, semaî ve destan söylerler. Daha sonra

sıra muammaya gelir, muammayı düzenleyen kişi giriş olarak bir gazel söyledikten sonra nazımla,

sorduğu muammayı çözmek isteyenlerin olup olmadığını öğrenmeğe çalışır. Âşıklardan biri bunu

çözerse önceden çözülmüş biçimiyle karşılaştırma yapılır. Doğruluğu anlaşılınca muamma indirilir

ve toplanılan hediyeler paylaşılır.50 Bazen muammayı çözenlere para, ipekli kumaş ve şal gibi

armağanlar verilir. Armağanlar önceden hazırlanıp, çalgıcılar bölümünde teşhir edilir. Âşığın

muammayı çözdükten sonra, bunu soran âşığı şiirle "mat etme"ye çalışması da gelenektir.

Muamma çözmek, atışmalar gibi halkın ilgisini çekmiştir. Âşık fasıllarında yapıldığında fasıllara renk

ve canlılık katmıştır. Eskiden köy, kasaba ve kahvelere asılan bir muammadan oraya bir âşığın

geldiği anlaşılırdı. Eğer muammayı çözen olmazsa âşık, nazımla muammayı dinleyicilerin önünde

çözer. Bütün toplanan parayı alır. Azerbaycan'da muammaya gıfılbend denir. Gıfıl, kilit

anlamındadır.

Askı âşıkların anlatımlarına göre bir mendil içine konan eşya veya herhangi bir nesne olabilir.

Âşıklara yazılı veya sözlü bir açıklama yapılmaz. Kapalı bir yerdeki cismin ne olduğunu bilme

şeklindeki denemeyi, Türk masallarında da görmekteyiz. Bu sözlü Türk halk geleneğinin bir uzantısı

olabilir.

Muamma asma geleneği bölgelere göre farklılıklar göstermesine rağmen ortak özellikler taşır.

Muamma, bir levhaya yazılır, yarışmanın yapılacağı kahvehanenin en göze çarpan bir yerine

konulur, etrafı mevsim çiçekleri, şal vd. gibi kumaşlarla süslenirdi. Muammanın çözüm şekli, yazarı

tarafından mühürlenmiş bir zarf içinde kahveciye teslim edilirdi. Muammanın çözüleceği gün veya

gece, hazır bulunanlardan durumu uygun olanlar, muamma tepsisine paralar, ağır kumaşlar

Page 237: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

237

atarlardı. Eğer muamma çözülürse, bu para ve kumaşlar âşıklar reisine verilir, o da arkadaşları

arasında bölüşürdü.

Muammanın çözümünden önce, âşıklar okur, türküler söyler, sonra takılmaca, atışma, taşlama

fasılları yapılırdı. Bir fasıl icra edilirken ilkin "hoşlama"adını verdikleri yani hazır bulunanlara "hoş

geldiniz" dedikleri bir bölümle söze başlarlar, sonra eski ustaların şiirleri okunarak onlar hatırlanır,

daha sonra da fasıllara geçilirdi.

Âşık Fasılları

Bir âşıkta aranan bütün nitelikler ve bade sonrası yeni bir kimlikle uyanan âşık, önce kendi

çevresinden başlayarak bütün memleketi gezerek hünerini gittiği her yerde kanıtlamak zorundadır.

İki âşık karşılaştıklarında doğaçlama söylediği şiirlerinin kusursuzluğu yanında geleneğe bağlı icra

töresindeki teknik bilgileri yerli yerine kullanmak ve dinî konularda da bilgi sahibi olmak

zorundadır. Ortak bir sanatçı tipini temsil eden ve ortak bilgi birikimine sahip olan âşıklar arasında

millî şiir geleneği içinde bireysel üslûp ve yaratıcılık gücüne sahip olanlar tekdüzelikten kurtularak

gelenek taşıyıcı olmanın dışında tanınmış ve sevilen büyük âşık olma niteliğine ulaşırlar.

Âşık fasılları diye anılan, belli bir topluluğun önünde belli bir düzen içinde bir âşık adayının

denenmesi ve başarılı olup olmadığına karar vermek için yapılan deyişmelerin dışında başka

gayelerle de âşık karşılaşmaları sık sık yapılır. İki başarılı âşık birbirlerinden üstün olduklarını

göstermek için karşılaşabilirler. Bunun yanında üstünlük iddiası olmaksızın düğün veya benzeri

toplantılarda, kahvelerde âşıklar, dinleyicileri eğlendirmek, yalnızca sanatlarını sergilemek için de

karşılaşırlar. Bunların dışında iki âşığın sohbet tarzında kendi kendilerine deyişmeleri de olağandır.

Âşıklık şiir geleneği içerisinde önemli bir yer tutan sistemli deyişmeler bugün de Anadolu'da

özellikle Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşayan âşıklar arasında devam etmektedir. İki veya daha fazla

âşığın karşılaşması halinde hâl hatır sormaları, birbirleri ile dertleşmeleri yanında âşık tarzı şiir

geleneğinde bir âşığın başarısını gösteren bu deyişmeler zamana ve zemine göre birbirinden farklı

bir düzen içinde gelişme göstermiştir.

Deyişme şu sıraya göre yapılır: Merhabalaşma denilen giriş bölümünde âşıklar dinleyicileri

selamlamak için genellikle "hoş geldiniz", "safa geldiniz", "merhaba" rediflerine bağlı kafiyelerle

karşılıklı olarak dörtlükler söylerler. İkinci bölümde ise âşıklar ustalarının deyişlerinden örnekler

okurlar. Tekerleme denilen üçüncü bölüm ise asıl deyişmeyi oluşturur. Ev sahibi veya en yaşlı âşık

düz ayak ya da geniş ayakla deyişmeyi açar. Âşıklar konu, kıta sınırlaması olmaksızın verilen ayak

üzerinde deyişmeye başlarlar. Âşıkların, birbirlerine karşı asıl hüner gösterme ve üstünlük sağlama

gayretleri bu bölümde yer alır.

İlk ayak bitince ikinci âşık yeni bir ayak açar. Karşılaşma aynı usulle devam eder. Yarışma devam

ettikçe açılan ayak gittikçe dar ayak şeklini alır. Çok az kafiye alabilecek sözleri kullanarak açılan

ayaklara "dar ayak", belli bir sayıda kafiye alabilecek sözleri kullanarak açılan ayaklara da "kapalı

ayak" denir. Deyişme karşılıklı soru-cevap şekline döner. Âşıklar bu yolla birbirlerinin bilgi ve

hünerlerini ölçerler. Leb değmez gibi zor şekillere başvurulur. Bu yollarla karşısındakini mat eden

Page 238: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

238

âşık, neticede rakibini hicve başlar, taşlama ve takılmalarda bulunur. Deyişmenin sonunda ise

âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar okurlar. En sonunda ya bir

koşmanın dörtlüklerini paylaşarak ya da ayrı ayrı deyişlerle birbirlerini methetmek suretiyle işi

tatlıya bağlarlar.

Âşık karşılaşmaları sırasında söylenen şiirler ve deyişler şiir tekniği ve sanat yönünden oldukça zayıf

şiirlerdir. Bunlar arasında sanat değeri olan çok az sayıda şiir vardır. Çünkü atışma ve yarışma

anında kafiye bulma, ölçüyü tutturma ve soruya karşılık verebilme endişesiyle dizelerini anlamsız

ve değersiz kelimelerle doldururlar.

Âşık Fasıllarında Düzen

Günümüzde Anadolu'da yaşamakta olan geleneği ortak bir yapıya doğru ulaşmaktadır. Âşıklar bir

yörede görüp beğendikleri bir tarzı kendi memleketlerine götürmekte ve kendi gelenekleri içinde

yaşatmaya başlamaktadırlar.

Doğu Anadolu Âşık Fasıllarının Düzeni;

I. Hoşlama

II. Hatırlatma

III. Tekellüm

1. Ayak açma

2. Öğütleme

3. Bağlama-muamma

4. Sicilleme

5. Yalanlama

6. Taşlama ve takılma

7. Tüketmece ve daraltma

8. Uğurlama

Bazı yörelerin fasıllarında, bu bölümlere, "koçaklama, koltuklama, bozlak okuma, güzelleme

okuma, gönül olma"...gibi bölümler de eklenir.

Günümüzde âşıklık geleneğinin canlı olarak yaşadığı Doğu Anadolu, Güney Anadolu ve İç Anadolu

Bölgeleri'nde özellikle Erzurum ve Kars çevresinde yaşayan âşıklar arasında "karşılama", "atışma"

veya "karşıberi" gibi adlar alan sistemli deyişmeler en az iki âşığın dinleyici huzurunda veya

herhangi bir yerde karşı karşıya gelerek, birbirlerini sazda ve sözde belli prensipler içinde

denemeleri esasına dayanmaktadır. Âşıklık geleneği içinde önemli bir bölüm olan sistemli

deyişmelerin yapılabilmesi için, iki âşığın karşı karşıya gelmeleri yeterli nedendir. İki âşığın karşı

karşıya gelmelerindeki neden ve şartlara göre sistemli deyişmeler kendi içlerinde tür ve muhteva

yönünden farklılıklar göstermektedirler. Âşık fasıllarının Türkiye'de yaşayan şekli ve takip edilen

düzeni genel olarak şöylece sıralanabilir:

Page 239: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

239

I. Hoşlama (Merhabalaşma-Hoş Geldiniz)

Âşık fasıllarının ilk bölümüne; "Hoşlama-Merhabalaşma-Hoş geldiniz" gibi adlar verilir. Bu bölümde

âşıklar dinleyicileri selamlamak ve hoş geldiniz demek için çok kere "Hoş geldiniz", "Safa geldiniz",

"Merhaba" gibi rediflere bağlı ayaklarla karşılıklı söyledikleri koşma dörtlükleri veya ayrı ayrı

söyledikleri divaniler yer alır. Bu bölümde söylenen deyişlerde dinleyiciler arasında âşıkların ilgisini

çeken kişilerden bahsedildiği gibi toplantının sebebi ve o anda toplantının yapıldığı yerin özellikleri

de deyişlerde söz konusu edilebilir.

Bu bölümü âşıklardan herhangi biri tek başına yapabildiği gibi fasıla katılan âşıkların aynı ayakla

birer dörtlük okuması şeklinde de yapılmaktadır. Merhabalaşma bölümündeki deyişlerde genellikle

fasılın önemli konukları (vali, kaymakam, başkanlar, temsilciler vb.) dörtlüklerde söylenir. Fasılın

düzenlenmesinde ön ayak olan kişi, fasılın yapıldığı yer, deyişlerde geçer.

II. Hatırlatma (Canlandırma)

Âşıklar, bu bölümde kendilerinden önce yaşamış ve sevilen âşıkların deyişlerini sıra ile söylerler.

Âşık fasıllarının diğer bölümlerinde de zaman zaman usta malı deyişlerin söylendiği olursa da âşık

fasıllarında usta malı deyişler bu bölümde yer alır. Gelenekteki şekliyle usta-çırak ilişkisi olmayan

yörelerdeki fasıllarda usta malı deyiş okunmaz. Ancak zaman zaman faslın herhangi bir yerinde

Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu vd. gibi usta âşıklardan güzellemeler, koçaklamalar okunur. Bazen

de usta âşıklar için âşıklarca söylenmiş şiirler okunur.

III. Tekellüm

Âşık fasıllarında en geniş ve en çok beceri isteyen bölüm tekellüm bölümüdür. Bu gelenek daha çok

iki âşıkla yapılmaktadır. Halkın isteği üzerine ya da âşıkların kendi aralarındaki rekabete göre belli

bir konu üzerinde yapılır. İki âşık, verilen ayağa göre belirli bir konuda birbirlerini taşlayarak

yarışırlar. Birçok yörede tekellüm bölümü belirli bir düzen içinde yapılmayıp güçlü ve rekabet

halinde olan iki âşığın yarışması şeklindedir. Koşma dörtlüklerinin paylaşılarak sıra ile karşılıklı

olarak çeşitli konularda ve çeşitli ayak düzenlerine uyularak daha çok yarışma psikolojisi ile yapılan

karşılaşmalardır. Usta âşıkların bile seyrek kullandığı zor şekildir. Halk arasında tekerleme de denir.

Bu yarışmada iki âşık önce dörtlüklerle kendilerini tanıtırlar, sonra konuya girerler. Söylenen ayağa

bağlı olarak kendilerin överler. Birbirlerinden üstün olduklarını hünerleriyle göstermeye çalışırlar.

Yarışmanın en hızlı yerinde birbirine aşağılayıcı, yerici, hakaret edici ve küçük düşürücü dörtlükler

söylerler. Bu deyişme dinleyicinin en beğenerek izlediği bölümdür. Yarışmanın ilerleyen

bölümünde âşıklar birbirlerine üstünlük sağlayamamışlarsa, her iki âşık birbirine söylemiş oldukları

kırıcı sözlerden dolayı özür diler. Sonra birbirlerinin övülecek özelliklerini sıralayarak yarışmayı

bitirirler. Tekellümde sıraladığımız 13 bölüme her zaman uyulmaz.

Eskiye oranla nadiren yapılsa da tekellüm bölümünde ele alıp incelemeyi uygun gördük.

Ayak Açma

Page 240: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

240

Geleneğe göre en yaşlı veya ev sahibi durumunda olan âşık "düz ayak" veya "geniş ayak" denilen

kafiyeyi sağlayacak kelimelerin bol olduğu bir ayakla deyişmeyi açar. Bu bölümde konu sınırlaması,

kıta sayısı sınırlaması yoktur. Âşıklar karşılaşma sebeplerini dile getirdikleri gibi istedikleri herhangi

bir konuda açılan ayağa uyarak sohbet tarzında söyleşirler.

Öğütleme (Nasihat)

Bu bölümde iki âşık düz ayakla birbirine nasihatle yol gösterir ve tecrübelerini birbirlerine

anlatırlar. Dörtlük sayısı sınırlı değildir. Âşıklar yeri geldiğinde karşısındaki âşığı uyarmak, daha fazla

ileri gitmemesi için bir iki dörtlük söyledikleri de olur.

Bağlama-Muamma

Âşık karşılaşmalarında en önemli bölümlerden biridir. İki âşık birbirlerini dinî tasavvufî ve İslâmî

menkıbeler konusunda sınarlar. Bu bölümde çok kere zor ayaklara da başvurulur. Âşıklar

birbirlerini hem bilgi hem de sanat yönünden zorlarlar. Bağlama, muamma adıyla da anıldığı için

âşıklık geleneğinde yer alan askı-muamma ile karıştırılmaktadır. Askı şeklindeki muammalar daha

çok anonim bilmece karakterindedir. Soruların cevapları canlı veya cansız cisimlerdir. Bağlama

grubuna giren muammalar ise iki âşığın birbirinin bilgisini ve sanattaki hünerini yoklama esasına

dayanmaktadır. Klasik edebiyatta da örnekleri bulunan "ol nedir kim" ibaresine benzer ibarelerle

başlayan lugazlarla âşık tarzı şiirdeki "ol nedir ki" ibarelerinin kullanıldığı muammalar arasındaki

münasebet, ayrı bir araştırma gerektirmektedir.

Sicilleme

Bağlama muamma bölümünde iddialı ve rekabet halindeki âşıklardan yenen âşık yenilen âşığı

hicveder. Soyu ve kişiliği ile ilgili acı sözler söyler. Gerekli durumlarda karşısındaki âşığı uyarmak

isteyen âşık, fasıllar dışında da sicilleme yapar. Günümüzde atışmada küçük takılmalar olur ama

ileri gidilmez. Âşığın soyunu sopunu eleştirme olmaz ve hoş karşılanmaz. Atışmalarda yarenlik

olsun diye yapılmağa başlanmıştır.Atışmalarda âşıklar birbirlerine takılırlar. Sicilleme doğulu

âşıklarda yaygın bir gelenektir. Güneyli âşıklarda, âşığa takılma özelliği taşır.

Günümüz âşıklık geleneğinde atışmalarda rekabet halinde olan âşıkların bağlama sonunda kırıcı

olmayacak şekilde takılmasıdır. Genç âşıkları uyarmak için yapılır. Eski âşıklar sicillemeyi daha çok

yaparken âşıklar buna pek rağbet etmemektedir. İstenildiğinde yalnızca sahnede yapılıyor. Genel

olarak âşıklar kırgınlığa yol açtığı için pek tasvip etmiyorlar.

Yalanlama

Âşık fasıllarında yalanlama (mübalâğa) bölümü en inanılmaz yalanları bulup şiirle anlatmadır.

Fasılların en ilginç bölümlerindendir. Âşık fasıllarının karşılıklı paylaşılan koşma dörtlüklerinden

oluşan bölümüdür. Âşıklık geleneğinde örneklerine az rastlansa da zaman zaman yalanlama türü

şiirler söylenmektedir.

Taşlama veya Takılma

Page 241: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

241

Âşıklar, bir topluluğun, bir yerin veya birbirlerinin kusurlarını, ayıplarını, kötü ve çirkin taraflarını

veya kendilerine garip gelen olayları dile getirirler. Taşlamalar müstakil şiirler olabileceği gibi,

koşma dörtlüklerinin paylaşılması esasına dayalı karşılıklı deyişler şeklinde de söylenebilir.

Âşıklar taşlama ve takılmaları toplantılarda, eğlencelerde, oda sohbetlerinde, âşıklık gecelerindeki

şölenlerde, konserlerde yaparlar. Âşıklar, taşlama ve takılmaları, sevinç hallerinde, üzüldüklerinde

iki âşık karşılaştığında, âşığın çok sinirlenmesi halinde, dinleyicinin hüzünlendiği durumlarda, âşık

toplantılarının gereği olarak yaparlar.

Âşıklar, taşlama ve takılmayı ayırırlar. Takılma, kırıcı olmadan yapılan şakalaşmalardır. Bazen hoş

olmayan, gelenekte tasvip edilmeyen takılmalar da olur. Taşlamada uyarı, haksızlığı bir protesto

vardır. Burada anlamca ağır olan, usulüne uygun kaba olmayan taşlamadır. Taşlama bazen kişiyi

uyarmak, mesaj vermek için de yapılır.

1. Koçaklama

Gerektiğinde fasıllarda okunur.

2. Koltuklama

Çukurova'da "koltuklama" adıyla sazlı sözlü toplantılar, âşık fasıllarından ayrı olarak

düzenlenmektedir. Bazen de fasılların içinde yapılır. Herhangi bir nedenle düğünlerde,

eğlencelerde, âşıkları anma gecelerinde, âşık toplantılarında, köy odalarında ve kahvehanelerde bir

araya gelen üç-beş âşığın yapmış oldukları fasıllara denir. Âşıklar koltuklama adını verdikleri

toplantılarda taşlamalardan çok, birbirlerini öven şiirlere yer verirler. Özellikle güzelleme konulu

şiirler ve türküler, uzun havalar, bozlaklar, bu tür âşık fasıllarında en çok işlenen temalardır.

3. Bozlak Okuma

Çukurova âşık fasılları içinde önemli bir gelenek de "bozlak okuma" bölümüdür. Bozlaklar,

Çukurova yöresine ait olup yayla, konar göçer insanını anlatan türkülerdir. Türkmen, Yörük, Varsak

ve Avşar hayatından izler taşır. Bu yüzden yörede özel bir yere sahiptir. Âşık fasıllarında sistemli

deyişler içinde yer alan bölümde, iki âşık karşılıklı olarak okuyabildiği gibi, birden fazla âşığın kendi

eserlerini okuması şeklinde de yapılmaktadır. Bozlaklar, belli bir ezgi ve Türk müziği formlarına

göre okunur.

4. Güzelleme Okuma

Çukurova âşık fasıllarında en önemli geleneklerden birisi güzelleme okuma yarışıdır. Karacaoğlan

geleneğine bağlı olarak devam eden bu gelenek, âşık fasıllarından en fazla ilgi çeken bölümlerden

birisidir. Belli bir ezgiyle söylenen güzellemeler koçaklamalarda olduğu gibi iki kişi arasında yapılır.

Bazen fasılda yarışmaya katılan birden fazla âşığın kendi türkülerini sırayla söylemesi şeklinde de

yapılabilir.

Page 242: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

242

1 Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989, s. 159.

2 Köprülü, a.g.e., s. 72.

3 İbrahim Aslanoğlu, Kul Himmet Üstadım, İstanbul, 1976, s. 72.

4 Doğan Kaya, Şairnameler, Ankara, 1990, s. 17.

5 Harun Tolasa, Sehi, Latifi, Âşık Çelebi Tezkirelerinde Şair Araştırmaları ve Eleştirisi, İzmir, 1983, s.

3.

6 Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, s. 159.

7 Erman Artun, Günümüzde Âşıklık Geleneği, ve Âşık Feymani, Hakan Ofset, Adana, 1996, s. 11.

8 Umay Günay, "Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk Kültürü, Osmanlı Kültür ve Sanat, C. 9, Yeni

Türkiye Yayınları, 1999, s. 28.

9 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatlarında Evliya Menkabeleri, Ankara, 1984,

Ankara, s. 101.

10 Umay Günay, "Âşık Tarzı Edebiyat Hakkında Düşünceler", Mehmet Kaplan İçin, 1988, Ankara, s.

101.

11 Günay Kut, "13. Yüzyılda Şiir Türünün Gelişmesi", Türk Dili ve Araştırmaları Yıllığı 1991, Ankara,

1994, s. 114.

12 Kemal Erarslan, "Divan-ı Lugat-it Türk'te Aruz Vezniyle Yazılan Şiirler", Türk Dilleri Araştırmaları

Yıllığı, Belleten 1991, Ankara, 1994, s. 114.

13 Mustafa Tatçı, Edebiyattan İçeri, 1997, s. 3.

14 Tatçı, a.g.e., s. 427.

15 Mehmet Kaplan, Tip Tahlilleri, Türk Edebiyatında Tipler, İstanbul, 1981, s. 1.

16 Mehmet Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1981, s. 41.

17 İsmet Çetin, Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri, Ankara, 1997, s. 30.

18 Umay Günay, Türkiyede Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay., Ankara, s. 10.

19 Erman Artun, Adana Âşıklık... s. 11.

20 İlhan Başgöz, "Halk Edebiyatı ve Folklor", Milliyet Sanat Dergisi, S. 216, İstanbul, 1977, s. 254.

21 Fuat Köprülü, Türk Saz Şairleri, Güven Basımevi, Ankara, 1962, s. 29.

22 İlhan Başgöz, İzahlı Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, 1968, s, 7.

23 İlhan Başgöz, "Karacaoğlan mı, Pir Sultan mı Halkın Dilinden Konuşuyor, Halk mı Onların

Dilinden Konuşuyor", Milliyet Sanat Dergisi, 28 Ocak 1977, S. 2; s. 254, İstanbul.

24 Başgöz, a.g.e., s. 256.

25 Köprülü, Türk Saz Şairleri. s. 35.

26 Mustafa Kutlu, D. Mehmet Doğan, "Âşık", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, Dergah

Yayınları.

27 Günay, Âşık Tarzı... s. 101.

28 Özkul Çobanoğlu, "Elektronik Kültür Ortamında Âşık Tarzı Şiir Geleneği Bölgemizde Çukurova

Âşıklar Üzerine Tesbitler" 3. Çukurova Uluslar Arası Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri,

Adana, Adana Ofset. 1999, s. 54.

29 Çobanoğlu, a.g.e., s. 56.

30 İlhan Başgöz, Karacaoğlan mı. s. 254.

31 Abdülkadir Karahan, "Âşık Edebiyatı", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul.

1991, s. 550.

Page 243: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

243

32 Köprülü, Türk Saz. s. 43.

33 Saim, Sakaoğlu, "Türk Saz Şiiri", Türk Dünyası El Kitabı, 3. Baskı, Ankara, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü. 1989, s. 115.

34 Şükrü Elçin, "Türkiye'de Halk Edebiyatı" Türk Dünyası El Kitabı, Ankara. 1976, s. 523.

35 Fuat Köprülü, Türk Saz.. s. 51.

36 Köprülü, a.g.e., s. 122.

37 Kaya Doğan, Şairnameler, Ankara, HAGEM Yayınları. 1990, s, 7.

38 Fuat Köprülü, Türk Saz. s. 43.

39 Özkul Çobanoğlu, "Osmanlı Devleti'nde Türk Halk Kültürünün Değişim ve Dönüşüm

Dinamikleri", Osmanlı, Kültür ve Sanat, C. 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 1999.

40 Fuat Köprülü, Türk Saz. s. 46.

41 Köprülü, a.g.e., s. 391.

42 Saim Sakaoğlu, Türk Saz Şiiri. s. 393.

43 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İstanbul. 1958, s. 70.

44 İlhan Başgöz, "Halk Edebiyatı ve Folklor" Milliyet Sanat Dergisi, s. 216, İstanbul, 1977, s.

45 Özkul Çobanoğlu, Elektronik Ortam. s. 182.

46 Özkul Çobanoğlu, Osmanlı Devleti'nde. s. 251.

47 Doğan Kaya, Âşık Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul, Kitapevi Yayınları. (Doğan), 2000, s. 16.

48 Kaya, a.g.e., s. 40.

49 Muhan Bali "Âşık Karşılaşmaları-Atışmalar II, Türk Folklor Araştırmaları, 7457, İstanbul, 1975.

50 Şükrü Elçin, 1981, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları., s. 677. Artun

(Erman), 1995, "Ozandan Âşığa Halk Şiiri Geleneğinin Kültür Kaynakları", İçel Kültürü, İçel.

Artun (Erman), 1995 "Karacaoğlan'ın Şiirlerinin Kültür Kaynakları" Anayurttan Atayurda Türk

Dünyası, Yıl 3, s. 7, Ankara.

Artun (Erman), 1995, "Dadaloğlu Üzerine Birkaç Söz", İçel Kültürü, Yıl 9, S. 40, İçel.

Artun, (Erman), 1996, Günümüzde Adana Âşıklık Geleneği (1966-1996) ve Âşık Feymani, Adana,

Adana Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yay., Hakan Ofset.

Artun (Erman), 1997, "Adana Âşıklık Geleneğinde Karacaoğlan Çığırma", İçel Kültürü, S. 54,

İçel.

Artun (Erman), 1998, "Günümüzde Yeniden Yapılanma Âşıklık Geleneğinin Sosyo-Kültürel Boyutu",

Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumu Bildirileri, Ankara, Kuloğlu Matbaacılık.

Artun (Erman), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Nasihat (Öğütleme)" 1. Balıkesir Kültür

Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Balıkesir.

Artun (Erman ), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Alkış Kargış" III. Uluslar Arası Çukurova

Halk Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri, Adana.

Artun (Erman), 1999, "Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatında Üslup", Edebiyat /Toplum Sempozyumu

Bildirileri Gaziantep.

Page 244: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

244

Artun (Erman ), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Ölüm Mezar Teması", Geçmişten

Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu Bildirileri, İstanbul.

Artun (Erman ), 1999, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Mizah", Folklor- Edebiyat, S. 17.

Artun (Erman ), 2000, "Osmanlı -Türk Kültürü Âşık Şiirinin Belirleyici Rölü" Adana Halk Kültürü

Araştırmaları 1. Adana, Epsilon Ofset.

Artun (Erman), 2000, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Yiğitleme (Yiğit Üstüne Türkü. Adana

Halk Kültürü Araştırmaları 1, Adana.

Artun (Erman), 2000, "Günümüz Adanalı Âşıkların Dini- Tasavvufi Şiirleri, Adana Halk Kültürü

Araştırmaları 1, Adana.

Artun, Erman, 2000, Adana Halk Kültürü Araştırmaları I, Adana, Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür

Yay. Epsilon Reklam ve Matbaa..

Artun (Erman), 2000, "Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı Terimleri Üzerine Bir Deneme", Adana

Halk Kültürü Araştırmaları, 1. Adana.

Artun (Erman ), 2000a, Adana Halk Kültürü Araştırmaları 1, Adana, Epsilon Ofset.

Artun (Erman ), 2000c, "Günümüz Adana Âşıklık Geleneği Âşıklarından Âşık Kederi'nin Alevi-Bektaşi

Edebiyatındaki Yeri" 1. Uluslar arası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri, 27-29 Nisan 2000

Ankara.

Aslanoğlu, İbrahim, 1976; Kul Himmet Üstadım, İstanbul. Aslanoğlu İbrahim; 1984, Pir Sultan

Abdallar İst., Erman Yay.

Bali (Muhan), 1975, "Âşık Karşılaşmaları-Atışmalar I, Türk Folkloru Araştırmaları, Eylül, cilt 16,

İstanbul.

Bali (Muhan), 1975 "Âşık Karşılaşmaları- Atışmalar II, Türk Folklor Araştırmaları, 7457.

Başgöz (İlhan), 1952, "Âşıkların Hayatlarıyla İlgili Halk Hikayeleri" Journal Of America, Folklor, 65,

1952, No: 238.

Başgöz (İlhan), 1968, İzahlı Türk Halk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul.

Başgöz (İlhan), 1977, "Halk Edebiyatı ve Folklor" Milliyet Sanat Dergisi, s. 216, İstanbul.

Başgöz (İlhan), 1977, "Karacaoğlan mı, Pir Sultan mı Halkın Dilinden Konuşuyor, Halk mı Onların

Dilinden Konuşuyor", Milliyet Sanat Dergisi, 28 Ocak 1977, S. 2;6, İstanbul.

Başgöz (ilhan) 1986, Folklor Yazıları, İstanbul, Adam Yayınları.

Page 245: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

245

Başgöz (İlhan), "Halk Hikayelerinde Rüya Motifi ve Şaman İnitation Ayinleri, Asian Folklore Studies

C. XXVI-I.

Başgöz (İlhan), 1986, Türk Halk Hikayelerinde Düş Motifi Zinciri, Folklor Yazıları, İstanbul.

Boratav (Pertev Naili), 1918, "Âşık Edebiyatı" Türk Dili Dergisi, Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı,

Sayı:207, Aralık, Ankara.

Boratav (Pertev. N.), 1942, Halk Edebiyatı Dersleri, Ankara.

Boratav (Petev N.), Fıratlı (Halil Vedat), 1943, İzahlı Halk Şiiri Antolojisi, Ankara..

Boratav (Pertev Naili), 1978, 100 soruda Türk Halk Edebiyatı, İstanbul, Gerçek Yayınevi.

Boratav (Pertev Naili), 1982, "Folklor, Halk Edebiyatı ve Âşık Edebiyatı", Folklor ve Edebiyat,

İstanbul, Adam Yayınları.

Boratav (P. Naili), 1982, Folklor ve Edebiyat, İstanbul, Adam Yay.

Boratav (Pertev Naili), 1988, Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, İstanbul, Adam Yayınları. Çetin

(İsmet), 1997, Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri, Ankara.

Çobanoğlu (Özkul), 1999, "Elektronik Kültür Ortamında Âşık Tarzı Şiir Geleneği Bölgemizde

Çukurova Âşıklar Üzerine Tesbitler" 3. Çukurova Uluslar Arası Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu

Bildirileri, Adana, Adana Ofset.

Çobanoğlu(Özkul), 1999, "Osmanlı Devleti'nde Türk Halk Kültürünün Değişim ve Dönüşüm

Dinamikleri", Osmanlı, Kültür ve Sanat, C. 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları.

Dizdaroğlu (Hikmet), 1969, Halk Şiirinde Türler, Ankara, TDK Yayını.

Elçin (Şükrü), 1975, "Halk Şairi Deyimi Üzerine", Uluslar arası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri

Bildirileri, Konya.

Elçin (Şükrü), 1976, "Türkiye'de Halk Edebiyatı" Türk Dünyası El Kitabı, Ankara.

Elçin (Şükrü), 1981, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

Elçin (Şükrü), 1984, Gevheri Divânı Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yay.,

Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi.

Elçin (Şükrü), 1984a, Halk Edebiyatı Araştırmaları I-II, Ankara.

Elçin (Şükrü), 1987, Âşık Ömer, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, Gaye Mat.

Eraslan (Kemal), 1994, "Divan-ı Lügat-it Türk'te Aruz Vezniyle Yazılan Şiirler", Türk Dilleri

Araştırmaları Yıllığı, Belleten, 1991, Ankara.

Page 246: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

246

Gökalp (Ziya), 1958, Türkçülüğün Esasları, İstanbul.

Gölpınarlı (Abdülbaki)-Boratav (Pertev Naili), 1991, Pir Sultan Abdal, İstanbul, Der Yayınları.

Günay ( Umay ) l988, "Âşık Tarzı Edebiyat Hakkında Düşünceler" Mehmet Kaplan İçin, Ankara.

Günay (Umay), 1992, Türkiye'de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yayınları, Ankara.

Günay (Umay), 1999, "Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk Kültürü", Osmanlı Kültür ve Sanat, c. 9,

Yeni Türkiye Yayınları.

Güzel (Abdurrahman) 1989", Tekke Şiiri", Türk Dili ve Edebiyatı Özel Sayısı, Ankara.

Kalkan (Emir), 1991, XX. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi, Ankara.

Kaplan (Mehmet), 1981, Tip Tahlilleri, Türk Edebiyatında Tipler, İstanbul.

Karahan (Abdülkadir), 1991, "Âşık Edebiyatı", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 3,

İstanbul.

Kartarı (Hasan), 1977, Doğu Anadolu'da Âşık Edebiyatının Esasları, Ankara.

Kaya (Doğan), 1990, Şairnameler, Ankara, HAGEM Yayınları.

Kaya (Doğan), 1994, Âşık Minhacî, Sivas, Dilek Mat.

Kaya (Doğan), 1999, Âşık Ruhsati, Sivas, Doğan Ofset.

Kaya (Doğan)2000, Âşık Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul, Kitapevi Yayınları.

Koz (M. Sabri), 1977, Âşık Kolu, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. I, İstanbul.

Koz, (M. Sabri), 1983, "Aşık Edebiyatımızda Ortak Mahlaslar Sorunu" I. Uluslararası Türk Halk

Edebiyatı Semineri, Eskişehir.

Koz (M. Sabri), 1985, "Âşık Edebiyatında Destan ve Destan Konuları", Türk Halk Edebiyatı ve

Folklorunda Yeni Görüşler 2, Konya.

Köprülü (Fuat), 1962, Türk Saz Şairleri, Ankara, Güven Basımevi.

Köprülü (Fuat), 1981, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, Ötüken Yayınları.

Köprülü (Fuat), 1981, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, Diyanet Yayınları.

Page 247: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

247

Köprülü (Fuat), 1989, Edebiyat Araştırmaları, İstanbul, Ötüken Yayınları.

Köprülü (Fuat), 1989, "Türk Edebiyatının Menşei", Edebiyat Araştırmaları I, İstanbul, Ötüken

Yayınları.

Kut (Günay), 1994, "13. Yüzyılda Anadolu'da Şiir Türünün Gelişmesi", Türk Dili ve Araştırmaları

Yıllığı, Belleten 1991, Ankara.

Kutlu (Mustafa)-Doğan (D. Mehmet), 1977, "Âşık", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul,

Dergah Yayınları.

Ocak (Ahmet Yaşar), 1984, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri;

Ankara, MİFAD Yay.

Oğuz, (M. Öcal), 1983, "Halk Şiirinde Tür ve Şekil Meselesi" Milli Folklor, Ankara. Oğuz, M. (Öcal),

1988, Yozgatlı Hüznî, Ankara, Kültür ve Turizm Bak. Yay.

Okuşluk (Refiye), 2000, Adana Halk Hikayeleri ve Halk hikayeciliği Geleneği, Çukurova Üniversitesi

Sos. Bil. Ens. Basılmamış Doktora Tezi.

Özdemir (Fuat), 1991, "Anadolu Destanlarının Biçimleri ve Çeşitli Temaları", Anadolu Destanları,

Ankara.

Sakaoğlu (Saim), 1986, Karacaoğlan, İstanbul, Büyük Türk Klasikleri.

Sakaoğlu (Saim), 1986, "Ozan, Âşık Saz Şairi ve Halk Şiiri Kuramları Üzerine", III. Milletlerarası Türk

Folklor Kongresi Bildirileri, C. I, Ankara.

Sakaoğlu (Saim), 1987, "Halk Edebiyatı Kavramı Üzerine" III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı

Semineri Bildirileri, Eskişehir.

Sakaoğlu (Saim), 1998, "Türk Saz Şiiri", Türk Dünyası El Kitabı, 3. Baskı, Ankara, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü.

Tanrıkulu (Nâzım İrfân), 1997, Âşıklar Divânı - Günümüz Âşıkları, İstanbul.

Tatçı (Mustafa), 1957, "Âşık Şiirinde Şahısları Telmih Eden Bazı Tesbitler", Edebiyattan İçeri,

Ankara.

Tatçı (Mustafa), 1997, "İslami Türk Edebiyatında Türklerle İlgili Bazı Makaleler, Edebiyattan İçeri,

Ankara.

Tolasa (Harun), 1983, Sehi, Latifi, Âşık Çelebi Tezkirelerinde Şair Araştırması ve Eleştirisi, İzmir.

Turan, (Metin), 1996, Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şiiri Tarihi, Ankara.

Page 248: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

248

Turgut (Osman), 1995, Adana'da Âşıklık Geleneği ve Yaşayan Adanalı Âşıklar, Ç. Ü. Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana.

Türkmen (Fikret), 1998, "Hikaye", TDV İslam Ansiklopedisi C. 17, İstanbul.

Yardımcı, (Mehmet), 1998, Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri-Âşık Şiiri-Tekke Şiiri, Ankara, Ürün

Yay. Başkent Mat.

Yetiş (Kazım), 1994, "Destan", TDV İslam Ans. C. 6, İstanbul.

Yıldırım (Ali), 1999, Saraç Köyü Ozanları, I. Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumu

Bildirileri, Ankara, Kuloğlu Matbaacılık.

Yıldırım, (Ali), 1994, Pir Sultan Abdal, Yaşamı-Sanatı-Şiirleri, Ankara, Ayyıldız Yay.

Yılmaz (Şirin), 1994, "Prof. Dr. Umay Günay ile Halkbilim Çalışmaları Üzerine Bir Konuşma", Milli

Folklor, S. 22, Ankara.

Zelyut (Rıza), 1982, Halk Şiirinde Gerçekçilik, Ankara, Ako Yay.

Zelyut (Rıza), 1989, Halk Şiirinde Başkaldırı, İst. Sosyal Yay.

Page 249: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

249

Halk Ozanları Listesi (1 ) ( A ve K arası)

Ali İzzet Özkan ( Emlek Yöresi Sivas) : 1902 yılında Emlek Hüyük köyünde doğmuştur. Anasının adı

Kamer, babasının adı Musa'dır. Bir buçuk yaşındayken annesi Kamer ölür. Babası Musa Ağa, Hatice

Adlı bir kadınla evlendi. Bu kadın Ali İzzet'e öz oğlu gibi baktı ve büyüttü… Devamı:.. Ali İzzet Özkan

( Emlek Yöresi Sivas) Hayatı ve Aşıklığı

Page 250: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

250

Abdulvahap Kocaman, Daha önce Adana'ya sonra Osmaniye'ye bağlı Kadirli ilçesinin Avluk

köyünde dünyaya gelir.

O : Adını soyadını, doğum yerinin Avluk, Avluk'un yeni adının da Koçlu olduğunu aşağıdaki

dörtlükle açıklar……. Devamı: Abdulvahap Kocaman Şiirleri

Ali Ekber Çiçek, d. 1935, Ulalar Köyü-Erzincan – ö. 26 Nisan 2006 İstanbul). Türk halk müziği

sanatçısı.

Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitirdi ve küçük yaşlarda rençberlik yapmaya başladı.

Çok küçük yaşlarından itibaren Potim İsmail Dede ve Emin Tabak Dede’den ilk bağlama

derslerialdı. Cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doldu. İlkokul öğreniminden

sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremedi, Yaşamını sağlayabilmek için değişik

işlerde çalışmasına ve çalıştırlmasına karşın müzikten hiç kopmadı. Devamı: Ali Ekber Çiçek Hayatı -

Ali Ekber Çiçek Şiirleri

Aşık Ömer(17yy) hayatı hakkında kesin bilgiler yoktur. Araştırmacılar onun bir şiirindeki "Kendim

Gözleveli, Ömer'dir ismim" mısrasına dayanarak Konyalı, Aydınlı veya Kırımlı

olabileceğinisöylemektedirler.Âşık Ömer’in doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmez. …

Devamı: Aşık Ömer ( 17. yy ) Hayatı ve Edebi Kişiliği

Page 251: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

251

Aşık Veysel : Aşıklık geleneğinin unutulmaya yüz tuttuğu bir zamanda ortaya çıkan ve 20. yüzyıl

Türk Halk Şiirinin önde gelen siması olarak kendini kabul ettiren Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında

Sivas İli Şarkışla İlçesinin Sivrialan Köyünde Dünyaya gelmiştir. Annesi Gülizar Ana, Sivri alan

dolaylarındaki Ayı pınar merasında koyun sağmaya giderken sancısı tutmuş, oracıkta dünyaya

getirmiş Veysel’i. Devamı : Aşık Veysel Hayatı ve Edebi Kişiliği ------Aşık Veysel Şiirleri

Bayburtlu Zihni, : (1795-1859), hem Divan hem de halk şiiri türündeki yapıtlarıyla tanınmış 19.

yüzyıl şairlerindendir. Asıl adı Mehmed Emin olan Zihni ilköğrenimini doğduğu Bayburt'ta

tamamladıktan sonra Erzurum ve Trabzon medreselerinde okudu. 20 yaşlarında İstanbul'a giden

Zihni 10 yıl kadar çeşitli yerlerde kâtiplik yaptı. … Devamı: Bayburtlu Zihni Hayatı ve Şairliği --------

Bayburtlu Zihni Şiirleri

Dadaloğlu: : Dadaloğlu Osmanlı Devleti'nin Anadolu Türkmenlerini iskân politikasına tepki olarak

doğmuş isyanlarda yer aldığı anlaşılan tanınmış bir Halk ozanıdır. 18. yüzyılın son çeyreğinde doğup

19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi

Page 252: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

252

olmamakla beraber eldeki kaynaklar 1785-1868 Avşar boyundandır….. Devamı Dadaloğlu'nun

Hayatı Hakkında Tespitler – Dadaloğlu ŞİİRLERİ

Davut Sulari, : 1925 yılında Erzincan'ın Çayırlı İlçesi'nde (Mans) doğdu. Baba Veli ile Cezayir

Ananın beş çocuğundan biridir. Büyükannesinin çocuğu olmadığı için babası Veli çocuğunu

nenesine vermiştir. Nüfus kaydı Rindi Hanım'ın üzerine yapılmıştır. Dedesi Kaltık Mehmet

Ağa tasavvuf şairidir.Asıl adı Davut Ağbabadır …. DEVAMI. Davut Sulari Hayatı ve Şairliği -

Davut Sulari Şiirleri

DELİ BORAN, : 1838–1900. Çorum’un Sarım bey köyünde doğdu. Çağdaşı olan bazı âşıkların

şiirlerinden yola çıkılarak yaşadığı dönemi ilişkin belli ipuçlarına varılmaktadır. Ancak yine de

verilen bu tarihler kesin değildir.

Fırat nehri ile Gâvurdağı arasındaki geniş bir alanda yaşamış atalarının daha sonra Kozan

yöresinden Çorum’a yerleşmeye zorlanmış bir aşiretinden olduğu anlaşılmaktadır. Devamı: Deli

Boran Hayatı ve Şairliği - DELİ BORAN ŞİİRLERİ

Deliktaşlı Ruhsati, : Ruhsatî, H. 1251 (Miladî 1835) yılında doğmuştur. Doğum ve ölüm tarihlerinde

bazı çelişkiler olduğundan. Vehbi Cem Aşkun, 191I’de vefat ettiğini söylerken. Eflatun Cem

Güney de; “Ruhsatî... 1327 (191l)’de yetmiş altı yaşında gözlerini kapamıştır” diyerek, Aşkun’u

desteklemektedir. Deliktaşlı Ruhsati Sivas Hayatı Edebi Yönü -- Deliktaşlı Ruhsati Şiirleri

Page 253: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

253

DERTLİ, Âşık. Asıl adı İbrahim’dir. Gerede’nin Çağa bucağının Şahnalar (yeni adı Reşadiye) köyünde

doğdu. Bayraktar Ali Ağa adlı bir çiftçinin oğludur. Babasının ölümünden sonra bir müddet

çobanlık, çiftçilik yaptı, istanbul’a geldi; Barınamadığı için Anadolu’ya geçip kasaba kasaba dolaştı.

Konya’da üç yıl kahveci çıraklığı yaptı. Devamı Aşık Dertli Hayatı ve Şairliği ( Geredeli) - Dertli ( Aşık

Dertli ) Şiirleri

Derviş Muhammet ( Malatya- Arguvan) : Derviş Muhammet Malatya âşıklık geleneği içinde âşıklık

kolu oluşturan önemli, Alevi Bektaşi ozan geleneği içerisinde yetişen bir âşıktır. Derviş Muhammet

(Mehmet) 1755’te Malatya’nın Arguvan ilçesinin İsa köyünde doğmuştur. Deli Derviş Muhammet'i

yetiştiren bu köy, aşık edebiyatımız açısından hem Malatya hem de Türkiye de önemli bir merkez

haline gelecektir.Derviş Muhammet, Şiirlerinde bazen Muhammet, bazen da Mehmet adını

kullanmıştır…. Devamı Aşık Yemini Derviş Muhammet Hayatı ( Malatya- Arguvan) - Derviş

Muhammet Aşık Yemini ŞİİRLERİ i

Deli Derviş Feryadi, 19.yy – Divriğili: Devamı: Bilinenlere göre ailesi, Divriği'nin Ganut Köyünde

çiftçilik yaparken Zara'’nın Zoğallı Köyü'nde arazi alıp oraya yerleşmişti. Babası Yusuf, bu köye

Page 254: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

254

taşınınca Feryâdi 1824 yılında Sivas’a bağlı Zara ilçesinin Zoğallı köyünde dünyaya geldi.

Devamı: Divriğili Deli Derviş Feryadi Hayatı ( 19 yy ) - Divriğili Deli Derviş Feryadi

Elesker, : ( Azerice: Aşıq Alesger ) 19. yüzyıl Terekeme ve Azeri saz üstatlarının en önemli

temsilcisi, Azerbaycan aşık edebiyatının klasiklerinden biridir. 1821–1926. Basarkeçer'in

(Ermenistan) Ağkilse köyünde doğdu….. Devamı Aşık Elesker Hayatı ve Şairliği - Elesker ( Aşık

Elesker) Şiirleri

Ercişli Emrah, : Ercişli Emrah, Erzurumlu Emrah'la karıştırılmıştır. XVII. Yüzyılın ilk yarısında yaşadığı

sanılanErcişli Emrah, Erciş kafesine bağlı bir Karakoyunlu köyü olan Egans'ta doğmuştur. Erciş

kalesinin başbuğu Miroğlu'nun sazcısı Âşık Ahmet'in oğludur… Devamı Ercişli Emrah Hayatı ve

Şairliği- Ercişli Emrah Şiirleri

ERZURUMLU EMRAH, (d. 1775 Bayburt - ö. 1854, Niksar) Türk halk şair'i Sivas ve Kastamonu'da

uzun süre kaldığı, Dertli'yi koruyan Alişan Bey'e sığındığı, bir ara Sinop ve İstanbul'a gittiği söylenir.

Page 255: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

255

Medrese öğrenimi gördüğü için klasik şiire yönelmiş, Fuzûlî, Baki,Nedim gibi usta bildiklerini

örneksemiş, Nakşibendiliğin Halidi koluna bağlı olduğu için tasavvuf öğelerini şiirine

doldurmuş, koşmalarındaKaracaoğlan'ı, kimi zaman da Aşık Ömer ve Gevheri'yi izlemiştir.

Devamı…Erzurumlu Emrah Hayatı ve Edebi Kişiliği - Ezurumlu Emrah Şiirleri

Fehmi Gür, Arapgirli : d. 1914, ö. 7 Mart 1982 Elimizde 300 kadar, ailesinde de yaklaşık 2000 kadar

şiiri bulunan Arapgirli Aşık Fehmi Gür, 1914’te Arapgir ilçesi Bostancık köyünde dünyaya gelmiştir.

Malatya’nın ilçesi Arapgir’in kenar bir mahallesinde oturan ve elinden tutanı olmayan Fehmi Gür,

geleneksel halk şiirimizin yirminci yüzyıldaki önemli temsilcilerinden biridir. Babası Kort Halig

oğullarından Mehmet, Anası Evlik zadelerinden Esmadır. Fehmi Gür,1917 de geçirdiği çiçek

hastalığı yüzünden Aşık Veysel gibi üç yaşındayken gözleri görmez olmuştur. Devamı Arapgirli Aşık

Fehmi Gür ve Hayatı - Fehmi Gür ( Arapgirli Aşık)

Ferrahi : (D.t: 1934 - ölümü 22 Nisan 1969), Ceyhanlı halk şairiFerrahi'nin asıl adı Mehmet Ali

Ergattır. Babası Mustafa Ergat 1914–1918 yılları arasında Siirt ili Eruh ilçesi Kiver günümüzdeki

ismiyle Çetinkol köyünden göç ederek Adana'nın Ceyhan ilçesi'nin Kurtkulağı Köyü'ne

yerleşmiştir. Devamı: Aşık Ferrahi Hayatı Edebi Kişiliği - Ferrahi ( Ceyhanlı Aşık ) Şiirleri

GEDA MUSLU ( 17. YY )

Geda Muslu'nun yaşamıyla da ilgili kesin bilgiler yoktur. Hayatı hakkında bilinenler 16 yy ikinci

yarısında ve 17 yy başlarında yaşamış olduğu ile sınırlıdır. Halkiyatçılar onun bir çöğür şairi olduğu

çöğür yazdığı görüşündedirler.

Adı Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Sun’i nin tekerlemesinde geçmektedir. Fakat hayatı

hakkında verilen bir bilgi yoktur. Evliya Çelebi’nin Geda Muslu’yu bizzat gördüğünü “ Acaip çöğür

çalardı” sözünden anlıyoruz. Yazının devamı için Tıklayın Aşık Geda Muslu Hayatı ve Şairliği ( 17. YY

) Geda Muslu ŞİİRLERİ

Page 256: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

256

GEDAİ : Tokatlı Gedâyî olarak bilinir. 1826'da Tokat'ta doğdu, 1889'da İstanbul'da öldü. Asıl ismi

Ahmet’tir. İlköğreniminden sonra babasının keresteci dükkânında çalıştı. Sevdiği kız veremden

ölünce saz ve şiire merak saldı. Bir ara Tokat'a gelen Batumlu Yeseri Baba

kendisine Gedâyî mahlasını verdi. Tarihi saptanamayan bir savaşta esir düştü. Savaş bitince Tokat'a

dönerken İstanbul'a uğradı ve yerleşti.… Devamı Aşık Tokatlı Gedayi Hayatı ve Şairliği -

TOKATLI GEDAYİ ŞİİRLERİ

GEVHERİ,: Adı Mehmed'dir. Doğumu, değişik yerlere bağlanmakla birlikte, kuvvetli bir ihtimalle

İstanbulludur. Yüzyılın ortalarındaki mecmualarda şiirlerinin görülmesinden yola çıkan

araştırmacılar doğum tarihi olarak yüzyılın ilk çeyreğinden biraz sonrasını ileri

sürmektedirler. ….Devamı Aşık Gevheri Hayatı ve Ozanlığı (18yy) - Gevheri Şiirleri

Hüseyin Çırakman : Hüseyin Çırakman 1930 yılında Çorum'un Sungurlu ilçesine bağlı Körkü

köyünde doğdu. Asıl adı Hüseyin'dir. Babasının adı Bektaş, anasının adı Sultandır. Okuma yazmayı

Page 257: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

257

köylerinde okul olmadığı için on yaşındayken köyündeki okuma yazma bilen bazı kişilerden

öğrendi. Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınavlara girerek İlkokulu dışardan bitirmeyiş başarmıştır.

Köyde çiftçilik yaptı, saz çalmayı öğrendi inşaatlarda çalıştı. Saz çalmayı köyündeki Nesimi isimli bir

dededen öğrenmiştir.( 1) Ankara'ya yerleşti. Devamı Aşık Hüseyin Çırakman Hayatı -

Hüseyin Çırakman ( Aşık )

Hüdaî - Göksunlu Âşık (d. 1940, Yoğunoluk - ö. 23 Kasım 2001, Ankara) Asıl adı Sabri Orak. Halk

şairi. Asıl adı Sabri Orak'tır. Aşıklık geleneğimizde var olan mahlas seçme özelliğine göre Askerliğini

bitirdikten sonra Hüdai Mahlasını kullanmış ve bu adla tanınmıştır. Gezgin, badeli ve Alevi Bektaşi

halk ozanlarımızdan dır. Aşık Edebiyatımız çerçevesi içerisinde hem beşeri hem de dini tasavvufi

halk ozanı özelliklerinin pek çoğunu taşımaktadır. ….. Devamı Göksunlu Âşık Hüdaî Hayatı -

Göksunlu Âşık Hüdaî Şiirleri

Huzuri (Artvin -Yusufeli): Huzûrî’nin asıl adı Ali Coşkun'dur, 21 Nisan 1886 tarihinde Artvin'in

Yusufeli ilçesi, Zor köyünde (Esenyaka) doğmuştur (1887). Babası Yusufelili Kavasoğullarından şair

Mustafa Keşfî, annesi de yine Zor köyünden Sırmaoğullarından Esme’ Hanımdır. (1 ) Asıl adı Ali

Page 258: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

258

Coşkun'dur. Devamı: Aşık Huzuri Artvin Yusufeli Hayatı ve Şiirlerinden Örnekler - Huzuri

( Artvin-) ŞİİRLERİ

Kağızmanlı Hıfzı, : Kağızmanlı Hıfzı Osmanlı Devleti Türk halk şairi.1893 yılında Kağızman'da

doğmuştur. Kuran öğrenimi gördü ve dini alanda eğitim aldı.15 yaşında kaval çalmayı öğrenen

Kağızmanlı Hıfzı, şiir söylemeye başladığı zaman Hıfzı takma adını aldı.Oldukça akıcı gerçekçi ve

yalın bir şiir söyleyişi vardır. Daha çok yaşadığı olayları şiirine konu edindi. Antolojilerde yayınlanan

şiirlerinde gerçekçi bir dil kullanarak, yaşadığı olayları konu edinmiş, Kağızman'ın işgalinde 1918

yılında Ruslar tarafından öldürülmüştür. Devamı: Kağızmanlı Hıfzı Hayatı -------

Kağızmanlı Hıfzı Şiirleri

Karacaoğlan, : 1606' doğduğu, 1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne kesin

bilgi yoktur. Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17. yüzyılda yaşamıştır. Nereli

olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin

Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler. Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in

Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar. Bir başka

söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Devamı: Karacaoğlan

Hayatı ve Edebi Kişiliği- Karacaoğlan'ın Hayatı İle İlgili Tespitler ve Edebi Kişiliği- Karacaoğlan

Şiirleri

KAYGUSUZ ABDAL

Kaygusuz Abdal'in asil adi Alâeddin Gaybî'dir. Padişah II. Murat (1421–1451) döneminde ve 1341-

1444 yılları arasında yasadığı, babasının Hüsameddin Mahmut olduğu söyleniyor. Doğduğu, öldüğü

yer ve yıl kesin olarak bilinmiyor. Menkıbeye göre yaşamı söyle: Gaybî, Alaiye (Alanya) Beyi'nin

Page 259: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

259

oğlu imiş. İyi bir öğrenim görmüş. Bir gün yaraladığı bir geyiği kovalarken Abdal Musa’nın

Elmalı’daki dergâhına varmış. Dervişlerden geyiği sormuş. Abdal Musa, koltuğunun altına saplanan

oku göstererek, "Oğul attığın ok bu mudur?" diye sormuş... Yazının devamı için tıkla

KAYGUSUZ ABDAL HAYATI ( 15. yy ) Kaygusuz Abdal Şiirleri

KAYIKÇI KUL MUSTAFA- : Halk şiirimizin ünlü saz şairi, 17. yüzyılda yaşayan, yeniçeri şairlerinin en

tanınmışı olduğu halde, nerede doğduğu, nerede öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Kayıkçı Kul

Mustafa Cezayir'den Bağdat'a kadar çeşitli beldeleri dolaşmış, savaşmış, savaşlara destanlar,

yenilgilere, şehitlere ağıtlar düzmüş bir yeniçeridir. Yaşamı üzerine de açıklayıcı bilgiler yok.

Ölümünün, Abaza Hasan Paşa'nın ayaklanmasını dile getiren destandan, 1659'dan sonra olduğu

sanılıyor. Böylece Kayıkçı Kul Mustafa'nın 17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı ileri sürülür.

Devamı: Kayıkçı Kul Mustafa Hayatı - Kayıkçı Kul Mustafa Şiirleri

Katibi'nin XVII’inci asır) Kâtibi hayatı hakkında çok az şey bilinen ozanlarımızdan biridir.Doğum ve

ölümüne dair belli bir kanıtımızın olmadığı gibi nereli olduğuna dair de söylenebilecek pek bir bilgi

bulabilmek zordur. Diğer tüm halk ozanlarımızın pek çoğunun hiç olmazsa nerede doğduğuna dair

bilgilerimiz bulanabilecekken maalesef Kâtibi’nin doğum yeri veya memleketi hakkında bir şey

söylemek zordur. Bir şiirindeki "Halin nedir desen Kâtip Osman’a" dizesinden asıl adının "Osman"

olduğu anlaşılıyor. …. Devamı: Katibi'nin Hayatı ---------Katibi Şiirleri

Kazak Abdal, ( 17.yy) Yaşamıyla ilgili hemen hiçbir bilgimiz olmayan halk ozanlarımızdan biri

de Kazak Abdal'dır. Bir şiirinden asıl adının "Ahmet" olduğunu öğreniyoruz. Bektaşi tarikatından

olduğu anlaşılıyor. Şiirlerinde taşlama, yergi gücünün ağır bastığı görülür. Sakalını tıraş ettiği için

Page 260: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

260

"kazak" mahlasını aldığına dair rivayetler vardır ….Devamı Kazak Abdal ( 17. yy ) Hayatı

Edebi Yönü ---Kazak Abdal Şiirleri

Kemter Baba: , Şarkışlalı: Emlek yöresi çok sayıda ozan yetiştiren bir bölge olması, belli bir kültürel

özelliğe sahip olması açılarından aşık edebiyatımız için özel bir yere sahiptir. Sivas ilinin Şarkışla ve

Yıldızeli'nin köyleriyle Yozgat'ın Akdağmadeni ilçesinin güney kısmında bulunan köylerin bulunduğu

coğrafik olarak da Akdağlar denilen bir dağ silsilesinin üzerinde bulunan bu bölgeye Bozok Platosu

denilmektedir. Bu yöre de Âşık Veysel de dâhil olmak üzere Âşık Veli, Pir Sultan Abdal, Agahî, Kul

Sabri, Talibi, Âşık Hüseyin, Ali İzzet Özkan, Serdari, Âşık Hüseyin, İzzeti, Ağahi, Âşık Devranî ve adı

yeterince duyulmamış yüzlerce ozanı yetiştiren kültürel bir sahadır. Emlek yöresindeki bu ozanların

her birisi diğerinin etkisindedir. Çünkü hepsi de tekke geleneği ozanlarıdır… Devamı

Şarkışlalı Kemter Baba Hayatı ve Emlek Yöresi Ozanlığı- Şarkışlalı Kemter Baba ŞİİRLERİ

Köroğlu, : Kimliğiyle ilgili iki ayrı tartışma var. Birincisi, 16 ve 17'nci yüzyılda yaşadı. Yeniçeri

ocağından yetişen bir şair. 1578-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katıldı. Bir tür ordu

şairidir. Bazı araştırmalara göre Denizci bir Köroğlulun da olması gerektiğini gözler önüne

serer. Devamı Köroğlu ve Hayatı İle İlgili Tespitler - Köroğlu ve Kollarının Yeni Varyantları-

Köroğlu Destanı ve Kolları - KÖROĞLU HİKÂYESİ, Köroğlu Şiirleri

Page 261: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

261

KUL NESİMi

17`nci yüzyılda Anadolu`da yaşamış tekke şairi. Alevi-Beştaşi inançlarını dile getirdiği şiirleriyle

tanınır. Yaşadığı yer ile doğum ölüm yılları ve tarihleri konusunda bilgi yok. Şirleri Hurufilik,

Caferilik ve Haydariliğe olan ilgisini yansıtır. Şiirlerinde hem hece hem aruz ölçüsünü başarıyla

kullandı. Nefesleri Bektaşi ve Alevi`ler arasında çok tutulur. Bazıları günümüze kadar ulaşmıştır.

Azeri asıllı Hurufi şair Nesimi ile uzunca sür süre karıştırıldı. Ama ikisinin ayrı şairler olduğunu ilk

kez Cahit Öztelliortaya çıkardı...Yazının devamı için tıkla: KUL NESİMİ HAYATI ve ŞAİRLİĞİ (

17. yy )- KUL NESİMİ ŞİİRLERİ

Kul Himmet Üstadım : Bazı âşıkların mahlas benzerliği nedeniyle şiirlerinin birbirine karıştırıldığı

ve yapılan yanlışlıkların ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın yine de tam olarak düzeltilemediği

bilinmektedir. Bu karışıklıkların önemli bir bölümü mahlasların birbirine tam benzemesinden

kaynaklanmaktadır. Hangi şiirin hangi âşığa ait olduğuna ilişkin çalışmalarsa kimileri tarafından

gözardı edilmekte, bir nevi yanlışlıklarda ısrar edilmektedir. Kul Himmet Üstadım da bu şekilde

olan şairlerimizden biridir… Devamı Kul Himmet Üstadım Hayatı Kul Himmet Üstadım

Şiirleri

Kuloğlu Hayatı ve Şiirleri (17. yy)

Kuloğlu, on yedinci Yüzyılın ünlü asker ozanlarındandır. Hayatı yaşadığı zamanı belirten tek sağlam

bilgi, Dördüncü Murat'ın ölümü üzerine söylediği ağıttır. Bu ağıta dayanarak Kuloğlu’nun IV. Murat

zamanında ve daha sonrasında yaşamış bir halk ozanı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Adı geçen ağıt dışında merhum Fuat Köprülü ile Sadettin Nüzhet, Kuloğlu’nun Safranbolu’lu

olduğu, asıl adının Süleyman Ağa olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu araştırmacılara göre

Safranbolulu olan Kuloğlu’nun Oğlu da dönemin Muhasip Mehmet Paşa adıyla tanınan sayılı devlet

adamlarından birisidir. *1+Fakat bu bilgiler kanıtlanamamıştır. Yazının Devamı İçin Tıkla (17. yy)

Aşık Kuloğlu ve Hayatı (17. yy) - Kuloğlu ( Aşık) ŞİİRLERİ

Page 262: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

262

KUSURÎ ARGUVANLI : Eskiden Sivas ili Şarkışla ilçesine bağlı bir nahiye olan Tonus'un adı daha

sonra Altınyayla olarak ad değiştirtirmiştir. Asıl adı Ömer olan şlairimiz Kusuri ise işte bu yörede

yaşamış bir halk ozanımızdır. Köken olarak Kars tarafından gelerek Önce Malataya'nın Hekimhan

ve Arguvan yöresine taşınan bir ailenin çocuğu olan Aşık Kusuri, Tonus( Altınyayla) yöresine

gelerek buraya yerleşmiş bir ozandır. ….. Devamı ARGUVANLI ÂŞIK KUSURÎ --- Kusuri (

Arguvanlı Aşık Gusuri)

https://edebiyatvesanatakademisi.com/asik-edebiyati-asiklar/halk-ozanlari-listesi-1-a-ve-k-

arasi/802

Halk Ozanları Listesi (2)-

Halk Ozanları Listesi (1 ) A ve K arası isimlerle başlayan Ozanlar için tıklayın)

Mahzuni Şerif, : Asil adi Şerif Çirik olan Mahzuni Şerif, 1943 yılında Kahramanmaraş`in şimdilerde

Afşin, o yıllarda ise Elbistan`a bağlı Berçenek Köyünde doğmuştur. Ozanlık geleneğinin güçlü

olduğu Elbistan, Alevi inancının en saygın de delerinin ve erenlerinin yetiştiği bir bölgedir. Dedeleri,

Tunceli`nin Hozat ilçesine bağlı Bargeni köyünden çıkmış Anadolu’nun netameli günlerinde ora ya

savrularak gelip Elbistan ovasını mekân tutmuşlardır. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA: Mahzuni Şerif, :

Page 263: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

263

Muhlis Akarsu , : 1948 yılın Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde dünyaya gelmiş Alevi-

Bektaşi geleneğimizde yetişmiş halk ozanlarımızdan birisidir. Pir Sultan Abdal geleneğinin

yetiştirdiği kültür çevresinde yoğrulup yetişen Muhlis Akarsu'yu bu bakımdan Tekke ve Zümre

şeklinde veya Dini Tasavvufi âşık edebiyatı çerçevesi içinde ele almamız gereken bir ozanımızdır.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA.

Murat Çobanoğlu, Murat Çobanoğlu 1940'ta Kars'ın İstasyon mahallesinde doğdu. Karapapak

Türkleri’nden ve asıl soyadıÇobanlar olan Çobanoğlu’nun annesi Lala (La'li) hanımdır ve

babası, Aşık Şenlik'in çıraklarından Aşık Gülistan'dır. Babası Arpaçay'ın Koçköyünden olup 1920'de

Kars'a yerleşmiştir. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA Murat Çobanoğlu,

Page 264: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

264

Neşet Ertaş Hayatı, :1943 yılında Çiçekdağı'na bağlı eski adıyla ABDALLAR yeni adıyla GIRTILLAR

köyünde doğdu. 7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin 2. çocuğudur ve kardeşlerinden müzikle

ilgilenen yoktur. 5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş babası Muharrem

Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu. Geçimlerini düğünlerde

aldıkları paralardan temin eden Ertaş'lar birlikte 8 yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin,

Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA Neşet Ertaş Hayatı,

Pir Sultan Abdal

Pir Sultan Abdal (16. yüzyıl), yaşadığı dönemde düşünce ve şiirleriyle hem Anadolu halkını

etkilemiş, hem de bu halkın bir kesiminin sözcüsü olmuştur. Pir Sultan Abdal, Hatayi (Şah İsmail ya

da I. İsmail) ile birlikte Alevi- BEKTAŞİ Tekke ve Zümre Edebiyatının kurucularındandır. Kişiliği,

sorunları dile getirişi ve haksızlıklara karşı yürekli direnişiyle adı MENKIBELERE de karışarak bugüne

ulaşmıştır.

Aleviler'ce yedi büyük şairden biri olarak kabul edilen Pir Sultan Abdal'ın yaşamına ilişkin bilgiler

kendi şiirlerine, halk arasında dolaşan MENKIBELER ve öbür Halk Ozanlarının yazdıklarına

dayanmaktadır. ... Yazının devamı için tıkla : Pir Sultan Abdal

Posoflu Müdami: Badeli ve musannif halk ozanlarımızdan ve Kars’ın Posof ilçesinde doğmuş

şairlerimizden birisidir.

1914–1968. Posof’un Varizna (şimdiki adı Demirdöven) köyünde doğdu. Asıl adı Sabit Yalçın olan

âşık daha sonra soyadını Ataman olarak değiştirdi. Doğum tarihi bazı kaynaklarda 1918 olarak

Page 265: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

265

geçmesine karşın, oğlu Hikmet Arif Ataman, 1914 yılının doğru olduğunu söylemektedir

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA Posoflu Müdami:

Reyhani,: 1932 - 10 Aralık 2006. Hasankale’nin Alvar köyünde doğdu. Asıl adı Yaşar Yılmaz’dır.

İran’dan göçen babası önce Kars’a daha sonra Erzurum’a yerleşti. Aşık Reyhani’nin çocukluğu

köyünde geçti. Zaman zaman komşu köylere gitme olanağı bulduysa da daha başka yerlere

gidemedi. Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi. Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınava girerek

diploma aldı. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA Aşık Reyhani,:

Rüstem Alyansoğlu : 1939–1982. Selim ilçesinin Baykara köyünde doğdu. İlkokulu köyünde

okumuştur. Halk ozanı geleneğine güçlü âşıklar yetiştiren Kars yöresinin zengin âşıklık ve hikâyeci

âşık gelenekleri içinde yetişen ozanlarımızdan birisidir. Âşıklık geleneğine ilişkin ilk bilgileri yörenin

Page 266: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

266

âşıklarından birisi olan babası Hüseyin Alyansoğlu’dan almıştır. . YAZININ DEVAMI İÇİN

TIKLA Rüstem Alyansoğlu :

Sabri Şimşekoğlu : 1948-1990. Arpaçay’ın Cala (şimdiki adı Doğruyol) köyünde doğdu. İlkokulu

köyünde okudu.

Aşıklık geleneğ i ve şiire ilgisi küçük yaşlarda başladı. Çocukluğu köyünde çobanlık yaparak geçti.

Bu dönemde köyüne gelen yörenin birçok aşığını dinleyerek kendini geliştirdi ve bağlama çalmayı

öğrendi. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA: Sabri Şimşekoğlu :

Sümmani, ( Erzurumlu) : 1860 - 1915. Erzurum, Narman’ın Samikale köyünde doğdu. Asıl adı

Hüseyin’dir. Küçük yaşlarda âşıklık geleneğini öğrenmeye başladı. Yaklaşık 11 yaşında Erzurum’a

giderek âşıklar çevresine girdi. Hodlu Şamili gibi birçok âşıktan etkilenmesine karşın, Sümmani’nin

yetişmesinde dönemin ünlü aşığı Erbabi’nin katkısı farklıdır. YAZININ DEVAMI İÇİN

TIKLA Sümmani, ( Erzurumlu) :

Page 267: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

267

SEYRANİ, ( EVEREKLİ) : Develi'li (Everek'li) Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807

yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin en büyük ilçesi olan, o yıllarda Everek

adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir.

Babası fakir bir mahalle camii imamı olan Hoca Cafer Efendi'dir. Çocukluğu ekonomik güçlüklerle

geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan geri kalmamıştır. YAZININ

DEVAMI İÇİN TIKLA SEYRANİ, ( EVEREKLİ) :

Sururî, Silleli Aşık : Edebiyatımızda hem divan hem de aşık edebiyatı sahasında yetişmiş olan Surui

mahlaslı bir çok şair vardır. Bu bakımdan sözünü ettiğimiz Sururi'nin Konya'nı Sille ilçesinde

yetişmiş olan Silleli Sururi olduğunu ,iafade etmekte yarar vardır. Dverinin önde gelen şairlerinden

biri olan Surui zamanında saraya da yakın olmayı başarmış Zamanındaki Paşaların ve Padışah II.

Mahmutun da takdir ve teveccühlerini elde etmeyi başarmış aynı zamanda Konya'nın da en büyük

ve en önemli şairlerinden biri olmayı hak etmiş bir halk ozanımızdır. YAZININ DEVAMI İÇİN

TIKLA Sururî,

Şenlik : 1850'de Kars'ın Çıldır ilçesinin Suhara (Yakınsu) köyünde dünyaya geldi. Asıl adı Hasan.

Babası orta halli bir çiftçi. Yöredeki her çocuk gibi ozan meclislerine katılmaya, destan ve cenk

hikayeleri dinlemeye meraklıydı. Bir av sırasında 2 gün kırlarda uyuduğu, gördüğü rüya sonrası şiire

başladığı anlatılır. Herhangi bir eğitim görmedi. Ahılkelek'li Aşık Nuri'der saz öğrendi. Kendini

geliştirdi. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA Şenlik :

Page 268: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

268

Şeref Taşlıova, : Aşık Şeref Taşlıova, 10. Nisan 1938 yılında Kars iline bağlı Çıldır ilçesinin Gülyüzü

köyünde dünyaya geldi. Hacı Bey ve Nergis Hanım’ın üçüncü çocuğudur.

Âşıklıkla ilgili bilgi ve terbiyesini, Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasında tanınan Çıldırlı Âşık

Şenlik’in oğlu Âşık Kasım’dan aldı. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA Şeref Taşlıova, :

Talibi Çoşkun, ( Şarkışlalı) i : Asıl adı Hacı Bektaş dır. Kendi beyanına göre 1898 yılında doğdu.

Nüfustaki doğum tarihi 1904'dür. Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Tonus (Altunyayla) köyündendir.

Babasının adı Mustafa, annesi ise Taşlıhüyük köyünden Seyitler sülâlesinden Meryem'dir. On üç

yaşındayken babası, Birinci Dünya Savaşında tifo hastalığına yakalanmış ve kurtulamamış, Sivas’ın

Karacalar köyüne defnedilmiştir. Bunun üzerine Talibî, dört kardeşi ile birlikte (Ahmet, Mehmet,

Bekir, Fadime) yetim kalmıştır. En büyükleri Talibî’dir. Sülalesi Karabağdatoğulları olarak bilinir.

Tüccar olan dedesi Hasan Hüseyin’in isminin halk tarafından Hassük olarak telaffuz edilmesinden

dolayı sülale adı Hassükler şeklinde anılır. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA. Talibi Çoşkun, ( Şarkışlalı) i

:

Tercanlı Aşık Daimi, :

(d.1932 - ö.17 Nisan 1983) Asıl adı İsmail Aydın’dır. Önceleri Erzincan iline bağlı Tercan, daha sonra

Çayırlı ilçesine bağlı Karahüseyin köyünde yetişmiştir. Sivas yöresinde Aşık Daimi'nin ailesine

Alibabaoğulları denmektedir. Daimi daha dört beş yaşlarındayken ailesi, önce Tercan'a, sonra,

Sivas'ın Kangal İlçesine, II. Dünya savaşı sıralarında da tekrar Tercan'a göç etmiştir.İsmöail Aydın,

üçü erkek olan yedi çocuklu bir ailenin evladıdır. YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA. Tercanlı Aşık Daimi,

:

Page 269: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

269

Teslim Abdal,, : Bu ozanımız Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Şeyh Hasan (şimdiki adıyla Tabanbükü)

köyündendir. Şeyh Ahmet dedenin torunlarından dördüncüsü olan, Şeyh Melek kolundan Kalender

Abdal’ın oğludur. Doğduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir ancak, mezar taşındaki bilgilere göre

ölüm tarihi 1719’dur. 70 – 75 yaşlarında öldüğünü varsayarsak 17. yüzyılın ortalarında doğduğu

söylenebilir. Teslim Abdal'ın pirinin Alioğlu olduğu onun şu dörtlüğünden anlaşılır. YAZININ

DEVAMI İÇİN TIKLA Teslim Abdal,,

Tokatlı Nuri

Doğum yılı kimi yerde 1825, kimi yerde de 1820 olarak geçiyor. Ölüm yılı da değişik kaynaklarda

değişik tarihler olarak gösterilmektedir. Bazı kaynaklar onun asıl adının Mahmut olduğu Tokat’ın

Kızılca mahallesinde dünyaya geldiğini yazmaktadır.*1+

Bazı kaynaklar ölüm tarihini 1882, bazı kaynaklar ise 1899. Yılında göstermektedir Örneğin Vasfi

Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı tarihi adlı eserinde şairin ölüm yılını 1883 olarak

göstermektedir. [2] Fakat şairin Tokat'ta doğmuş, Samsun'da ölmüş olduğu kaynakların hem fikir

kaldığı bilgilerdir. Devamı için tıklayın Aşık Tokatlı Nuri

Turabi Baba 19 yy ( Yanbolulu Aşık )

Âşık Turabi diğer halk ozanlarımız gibi hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan halk ozanlarından

birisidir. Hayatı Hakkındaki sınırlı bilgilerden birisi 1849'da Hacı Bektaş Tekkesi postunda oturduğu

Page 270: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

270

ve 1868 yılında öldüğünü gösteren belgelerdir.*1+ Bir şiirinde ise asıl adının Ali olduğunu

söylemiştir:*2+

Mahlasım derler Türabi, namım el- hac Ali. [3]

Türabî, Hacı Bektaş postunda oturup dedebabalık yapmış Alevi-Bektaşi toplulukları arasında önemli

ve saygın bir yer kazanmış mutasavvıf bir şairdir...Yazının devamı için Tık Turabi Baba 19 yy ...

Tufarganlı Abbas,16. yüzyılın son yarısıyla 17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir.

Tufarganlı Âşık Abbas, ayrıca Tufarganlı Abbas, Bikes ve Şikest Abbas mahlaslarıyla da şiir yazdı.

16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın ilk devresinde yaşadığı tahmin edilmektedir? Şiirlerinde sık sık Şah

Oğlu Şah Abbas’tan bahsetmesi onun devrinde yaşadığı fikrini kuvvetlendirmektedir? YAZININ

DEVAMI İÇİN TIKLA Tufarganlı Abbas,

Yunus Emre :

H. 648 (M. 1240–1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320–1) yılında

ölmüştür.

Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman

üzerinde yoğunlaşmaktadır. Menakıpnamelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan

Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgisi Velâyetname’den kaynaklanmaktadır....Y

azının Devamı için Tııkla Yunus Emre

Page 271: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

271

Veli -Şarkışlalı Aşık Veli- :

Aşık Veli'nin ölüm tarihi bilinmekle birlikte, doğumu konusunda her hangi bir kayda

rastlanılmamıştır. Ancak akrabalarından derlenen bir araştırmada ozanın 60 yaşında öldüğü

belirtilmiştir. Buna göre Aşık Veli 1793 doğumludur. 1818 yalında öldüğü bilinen Emlek Kale

Köyü'nde ustası Kemter Aşık Veli'nin yetişmesinde etkili olmuştur. Aşık Veli ustasının ölümü

ardından şu şiiri yazar: YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA. Veli -Şarkışlalı Aşık Veli- :

VİRANİ BABA :

Doğumu ve ölümü hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımız Virani Baba Alevi Bektaşi geleneğinde

hak aşığı sayılan ölümünden sonra sır olduğu kabul edilen en önemli yedi âşıktan birisi olarak kabul

edilir. Abdulbâki Gölpınarlı, Pir Sultan Abdal adlı eserinde Vîrânî Baba’yı, Nesîmî, Hatâyî, Fuzûlî, Kul

Himmet, Yemînî ve Pir Sultan Abdal’la birlikte Alevî-Bektâşîler tarafından kabul edilen yedi şâir

(âşık) arasında saymaktadır. (1) ... YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLA : VİRANİ BABA :

Halk Edebiyatı Test-1

Page 272: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

272

I. Konular halkın yaşantısından alınır, eserlerde halkın duyuş ve düşüncesi yansıtılır.

II. En çok kullanılan nazım türü şarkıdır.

III. Süslemelerden uzak, içten bir dili vardır.

IV. Hece ölçüsünün 7'li, 8'li ve 11'li kalıpları kullanılır.

V. Kimi ürünler hariç, bu edebiyatın ürünleri bir saz eşliğinde söylenir.

1. Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi halk edebiyatının özelliklerinden biri değildir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. On birli hece ölçüsüyle yazılır. Dörtlük sayısı üç ile beş arasındadır. Âşık edebiyatının en çok

kullanılan nazım biçimidir. "Taşlama, koçaklama, güzelleme, ağıt" gibi türleri vardır. Divan

edebiyatında konu bakımından karşılığı gazeldir. Kafiye düzeni "abab, cccb, dddb…" şeklindedir.

Yukarıda sözü edilen nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Destan B) Mani C) Koşma D) Tuyuğ E) Semai

3. Aşağıdakilerden hangisi tekke edebiyatıyla ilgili yanlış bir bilgidir?

A) Tasavvuf şiir geleneğini oluşturan ilk şair Hoca Ahmet Yesevi'dir.

B) Eserler İslam tasavvufunu öğretmek ve yaymak için yazılır.

C) Genellikle hece vezni kullanılır.

D) Eserlerde Arapça, Farsça kelimelere de yer verilir.

E) 16. yy.dan sonra oluşmuş bir edebiyattır.

4. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?

A) 18. yy âşık edebiyatı sanatçılarından olan Gevheri aruz ölçüsünü de sıkça kullanmıştır.

B) Hoca Dehhani, tekke edebiyatının kurucusu sayılmaktadır.

C) Makalat adlı didaktik nesir 13. yy sanatçısı Hacı Bektaş-ı Veli'ye aittir.

D) Halk şiirinin en önemli şairi olan Karacaoğlan, bu geleneğe sonuna kadar bağlı kalmıştır.

E) Yerleşik yaşama karşı direnen insanların sembolü olan Dadaloğlu'nun şiirleri, epik – lirik

özellikler gösterir.

5. 16. yy Âşık edebiyatının en ünlü sanatçılarından olan şair koçaklamaları yanında koşma ve semai

biçiminde söylediği şiirlerinde geleneklere, hayata ve halk zevklerine bağlı kalarak aşk ve doğa

güzelliklerini dile getirmiştir. Hece ölçüsüyle ve kendine özgü bir üslupla söylemiştir şiirlerini.

Bu parçada tanıtılan şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Dadaloğlu B) Köroğlu C) Gevheri D) Dertli E) Âşık Ömer

Su gelir deste gider

Ayrılır dosta gider

Gurbet yansın yıkılsın

Page 273: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

273

Sağ gelen hasta gider

6. Bu dörtlüğün nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mani B) Koşma C) Semai D) Rübai E) Varsağı

7. Aşağıda verilen sanatçılardan hangisinin dini-tasavvufi şiirleri yoktur?

A) Yunus Emre

B) Nesimi

C) Sultan Veled

D) Kaygusuz Abdal

E) Hoca Dehhani

8. 15. yüzyılda yazıya geçirildiği bilinen bu eser on iki hikâyeden oluşur. Halkın karakterini ve hayat

tarzını yansıtan bu hikâyelerde gelişmiş ve yer yer şiirleşmiş bir dil vardır. Bazı kahramanları

olağanüstü özelliklere sahiptir, bu yönüyle destanlara benzer. Eserin nesir kısmında secilere, nazım

kısmında da aliterasyonlara çokça yer verilmiştir.

Bu parçada tanıtılan eser aşağıdakilerden hangisidir?

A) Battal Gazi Destanı

B) Dede Korkut Kitabı

C) Maarifname

D) Keşfü'z-Zünun

E) İskendername

9. Âşık edebiyatımızın son büyük ustasıdır. Aşk, yurt ve toprak sevgisini şiirlerinde işlemiştir. Saz

eşliğinde söylediği şiirlerinde her haliyle bizim olan bir söyleyiş göze çarpar. Şiirlerinin toplandığı

kitap "Dostlar Beni Hatırlasın" adını taşır.

Bu parçada tanıtılan halk şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Âşık Ömer

B) Seyrani

C) Erzurumlu Emrah

D) Âşık Veysel

E) Ruhsati

10. Tekke edebiyatının en çok kullanılan şiir türüdür. Allah'ı övmek ona yakarmak temel

konulardandır. Dini törenlerde ezgiyle söylenir.

Bu parçada sözü edilen nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) İlahi B) Rubai C) Müstezat D) Nefes E) Hikmet

Page 274: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

274

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendin bilmez isen

Bu nice okumaktır

11. Bu dörtlükte, dinî-tasavvufî Türk edebiyatının konularından hangisi işlenmiştir?

A) Allah'a duyulan özlemin eyleme dönüşmesi

B) Ruh ile bedenin sürekli çatışma halinde olduğu düşüncesi

C) Çokluktan tekliğe erişme düşüncesi (vahdet-i vücud)

D) İnsanın kendi özünü tanımasının ilmin asıl amacı olduğu düşüncesi

E) Gerçek ölümün kişinin özünü bilmemesi düşüncesi

12. 15. yüzyılda yaşayan şair Bektaşi tarikatına bağlıdır. Yunus Emre'nin etkisinde hem aruz hem de

hece ile yazmıştır. Nükteli ve iğneli bir dili olan sanatçının Budalanâme adlı eseri öğretici bir üslupla

yazılmıştır.

Bu parçada tanıtılan sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Pir Sultan Abdal

B) Hacı Bektaş Veli

C) Kaygusuz Abdal

D) Gevheri

E) Âşık Ömer

13. Aşağıdakilerden hangisi halk edebiyatının özelliklerinden biri değildir?

A) Şairler şiirlerini genelde saz eşliğinde söylerler.

B) İslamiyet öncesi edebiyattaki pek çok tür yeni isimler alarak varlığını devam ettirmiştir.

C) Şiirler genellikle dörtlüklerden oluşmaktadır.

D) Halk şairlerinin hayat hikâyeleri "cönk" adı verilen eserlerde toplanır.

E) Şiirler sıkı bir ön hazırlıktan sonra yazılır.

Düşman geldi tabur tabur dizildi

Alnımıza kara yazı yazıldı

Tüfenk icâd oldu mertlik bozuldu

Eğri kılıç kında paslanmalıdır

14. Bu dörtlüğün nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Koşma B) Mani C) Kaside D) Semai E) Rubai

CEVAP ANAHTARI

1-B 2-C 3-E 4-B 5-B 6-A 7-E 8-B 9-D 10-A 11-D 12-C 13-E 14-A

Page 275: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

275

Halk Edebiyatı Test-2

1. Aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Tarihi şahsiyetler ve din büyüklerinin hayatını anlatan olağanüstü hikâyelere menkıbe denir.

B) Sözlü gelenekte yaşayan, olağanüstü olaylara yer veren masal türünün dünya edebiyatındaki

önemli örneği Kelile ve Dimne'dir.

C) İlk dizesinin 7 heceden eksik olduğu manilere kesik mani adı verilir.

D) Karagöz, izleyicilerle çevrilmiş bir alanda doğaçlama geliştirilen bir seyirlik oyun biçimidir.

E) Yiğitlik, savaş ve kahramanlık konularını işleyen koşma türü koçaklamadır.

2. Aşağıda halk edebiyatıyla ilgili verilen bilgilerden hangisinde bir yanlışlık vardır?

A) Halk edebiyatı, İslamiyet öncesi Türk edebiyatının devamı niteliğindedir.

B) Genellikle zengin uyağın kullanıldığı halk edebiyatında göz için kafiyeye önem verilir.

C) Şairler şiirlerinde genellikle mahlas kullanır.

D) Şiirlerde hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimi kullanılır.

E) Saz eşliğinde de söylenen şiirlerde halk söyleyişlerine yer verilir.

3. Yunus Emre'yle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Türkçeyi çok iyi kullanmış, yalın ve özlü bir anlatımı seçmiştir.

B) Şiirlerini yalnızca heceyle yazmış, aruz ölçüsünü hiç kullanmamıştır.

C) Şiirlerinde Allah ve Peygamber sevgisi, tasavvuf fikri ön plandadır.

D) Tekke şiirinin bu büyük şairi, lirik şiirler ve ilahileriyle bilinir.

E) Risaletü'n-Nushiyye adlı bir eseri ve şiirlerini topladığı Divan'ı vardır.

4. Aşağıdakilerden hangisi Dede Korkut Hikâyeleri'nin özelliklerinden biri değildir?

A) XV. yüzyıl başlarında Doğu Anadolu'da Türkler arasında yaygın olarak anlatılan on iki hikâyeden

oluşur.

Page 276: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

276

B) Türk boylarının yaşamının konu edildiği bu hikâyeler destan geleneğinden halk hikâyesine geçiş

döneminin ürünüdür.

C) Söz dizimi Türkçeye uygundur ve konular, nazım ve nesir şeklinde karışık olarak anlatılmıştır.

D) Masal ve destanlarda görülen olağanüstü niteliklerin bu hikâyelerde bulunmaması Türk

hikâyeciliği bakımından önemlidir.

E) İçerisinde Türk boylarının inançları, âdetleri ve yaşayışları hakkında pek çok bilgi bulunmaktadır.

5. Güney Anadolu'da yaşadığı düşünülen 17. yüzyıl halk şairidir. Hece vezni ile milli zevke ve

geleneğe uygun şiirler yazmıştır. Ünü imparatorluğun bir ucundan bir ucuna yayılan şair, il il

dolaşarak sazıyla güzellere şiirler okumuştur. Koşma, semai, destan gibi türlerde gurbet, aşk,

tabiat, yurt güzellikleri gibi temaları da işlemiştir.

Bu parçada sözü edilen saz şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu B) Karacaoğlan C) Dadaloğlu D) Aşık Ömer E) Kayıkçı Kul Mustafa

6. Toroslar'daki "Varsak" boyuyla bilinen bir nazım şeklidir. Güney illerinde Karacaoğlan bu alanda

ürün vermiştir. Kafiyelenişi bakımından koşmaya benzer yiğitlik ve mertlik edası vardır.

Yukarıda belirtilen özellikler edebiyatımızdaki nazım türlerinden hangisine aittir?

A) Destan B) Koçaklama C) Varsağı D) Koşma E) Güzelleme

I. Dünya edebiyatının da tanıdığı bir mutasavvıf

olan Yunus Emre evrensel insancılık (hümanizm) görüşüyle tanınır.

II. Garipname, Âşık Paşa'nın Anadolu Türklerine tasavvufu öğretmek için yazdığı eserdir.

III. Ahmet Yesevi'nin çizgisinde olan Hacı Bektaş Veli "Makalât" adlı eseri ile ünlüdür.

IV. Kayıkçı Kul Mustafa 15. yy'da yaşamış, Budalaname, Mugalataname adlı öğretici eserler

yazmıştır.

V. Bayramiye tarikatının kurucusu Hacı Bayram Veli'nin hece ölçüsüyle yazılmış "nutuk" türünde

şiirleri vardır.

7. Numaralanmış cümlelerin hangisinde verilen bilgi yanlıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Page 277: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

277

8. Aşağıdakilerden hangisi halk edebiyatının özelliklerinden biri değildir?

A) Sözlü geleneğe dayanması

B) Şiirlerde konu bütünlüğünün bulunması

C) Daha çok yarım kafiye kullanılması

D) Şiirin son bölümünde mahlasın kullanılması

E) Gazel ve kaside biçimlerinin yaygın olarak kullanılması

9. Aşağıdakilerden hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?

A) 19. yüzyıl Âşık edebiyatı şairlerinden Bayburtlu Zihni aruza merak salmış ama hece ile de şiirler

yazmıştır.

B) Mesnevi, Ali Şir Nevai tarafından yazılmış, manzum Türkçe bir eserdir.

C) Mantıku't-Tayr, İranlı şair Attar'ın aynı adlı mesnevisinin tercümesidir.

D) Süleyman Çelebi'nin peygamberin hayatını anlattığı eseri Vesilet'ün Necat'tır.

E) Gülistan, 14. yüzyıl şairlerinden Sadî'nin yazdığı mensur, manzum bir nasihatnâmedir.

10. Aşağıdakilerin hangisinde hem aruz hem de hece ölçüsüyle yazan halk şairleri bir arada

verilmiştir?

A) Erzurumlu Emrah – Gevheri

B) Bayburtlu Zihni – Köroğlu

C) Âşık Veysel – Seyrani

D) Gevheri- Karacaoğlan

E) Yunus Emre – Köroğlu

11. Bir halk edebiyatı ürünü olan "mani" ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Anonim bir üründür.

B) Bütün maniler dört mısralıdır.

C) Asıl söylenmek istenen son iki dizede söylenir.

D) Kafiye düzeni "aaxa" şeklindedir.

Page 278: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

278

E) "Ayaklı mani" ve "yedekli mani" diye türleri vardır.

12. Aşağıdaki dizelerden hangisi bir taşlamadan alınmış olabilir?

A) Ormanda büyüyen adam azgını / Çarşıda pazarda insan beğenmez

B) Bak şu kaşa bak şu göze / Ciğer kebap oldu köze

C) Güzel ne güzel olmuşsun / Görülmeyi görülmeyi

D) Namını çıkarmak istersen eğer / Oğlan kız yetiştir bırak bir eser

E) On yedi yaşında düşer sevdaya / On sekizde uğrar kuru kavgaya

13. Aşağıdaki halk edebiyatı şairimizden hangisi eserlerinde işlediği konu yönünden

diğerlerinden ayrılır?

A) Karacaoğlan

B) Erzurumlu Emrah

C) Ercişli Emrah

D) Kaygusuz Abdal

E) Gevherî

I. Şairleri genellikle okumamış kişilerdir.

II. Söz sanatlarına ve süslü bir söyleyişe yer verilmiştir.

III. Konu, tema ve duyarlılık bakımından halk hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.

IV. Rubai, tuyuğ, şarkı, kıta en önemli nazım biçimleridir.

V. İşlenen başlıca temalar aşk, hasretlik, tabiat, yiğitlik ve ölümdür.

14. Yukarıda numaralı cümlelerin hangileri halk edebiyatının özelliklerinden değildir?

A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV. D) III. ve IV. E) IV. ve V.

CEVAP ANAHTARI

1-D 2-B 3-B 4-D 5-B 6-C 7-D 8-E 9-B 10-A 11-B 12-A 13-D 14-C

Page 279: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

279

Halk Edebiyatı Test-3

1. Dini konuları işleyen bir edebiyattır. Asıl amaç dini ve tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Şair bu

düşünceyi yaymak için şiiri bir araç olarak kullanır. Bu şiirlerin bazıları saz eşliğinde de söylenir.

Tasavvufi terimler dışında dil sadedir.

Yukarıda sözü edilen edebiyat aşağıdakilerden hangisidir?

A) Âşık edebiyatı

B) Divan edebiyatı

C) Tanzimat edebiyatı

D) Tekke edebiyatı

E) Fecr-i Ati edebiyatı

2. Aşağıdakilerin hangisinde Halk şairleri bir arada verilmiştir?

A) Yunus Emre, Karacaoğlan, Nefi

B) Ahmet Yesevi, Seyrani, Dertli

C) Naili, Köroğlu, Dadaloğlu

D) Yunus Emre, Şeyhi, Âşık Ömer

E) Nabi, Enderunlu Vasıf, Nesimi

3. Ankara'da doğmuş, yine orada ölmüştür. Tasavvuf şairlerindendir. Medrese öğrenimi görmüş,

Kara Medrese'ye öğretmen olmuştur. Akşemsettin ve Eşrefoğlu Rumi gibi birçok ünlüyü

yetiştirmiştir. Yunus Emre'nin etkisinde söylediği ilahiler günümüze kadar gelmiştir.

Yukarıda sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sultan Veled

B) Hacı Bektaşi Veli

C) Hacı Bayram Veli

Page 280: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

280

D) Idrisi Bitlisi

E) Hoca Dehhani

4. Eser bir mecmua özelliği taşır. İçinde başkalarının da "hikmet"leri vardır. Didaktik bir özellik

gösteren eser, lirizmden uzaktır. Eserde dervişlik, dünyadan yakınma, cennet-cehennem,

peygamber mucizeleri, İslam efsaneleri başlıca işlenilen konulardır. Yalın bir Türkçeyle yazılan eser,

Yunus Emre'ye öncülük etmiştir.

Yukarıda sözü edilen yapıt aşağıdakilerden hangisidir?

A) Divan-ı Hikmet

B) Risaletün Nushiyye

C) Kutadgu Bilig

D) Atabetü'l Hakayık

E) Muhakemetü'l Lügateyn

5. 18.y.y'da yaşamış bilim adamı ve tasavvuf şairidir. Kendisi Erzurumludur. Şiirlerini tasavvuf

düşüncesinin etkisiyle yazmıştır. Coşkulu bir söyleyişi vardır. "Marifetname" adlı eseri ünlüdür.

Yukarıda sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Nabi

B) Dertli

C) Erzurumlu Emrah

D) Eşrefoğlu Rumi

E) İbrahim Hakkı

6. Aşağıdakilerden hangisi Halk edebiyatının özelliklerinden biri değildir?

A) Genellikle yarım uyak veya redif kullanılmıştır.

B) Halkın konuştuğu dil kullanılmıştır.

C) Göz için uyak anlayışı vardır.

D) Şiirler, yazıldıkları nazım şekillerine göre adlandırılmıştır.

E) Duru ve temiz bir anlatıma sahiptir.

Page 281: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

281

– Halk şairlerinin süslü ve sanatlı söyleyişlere yönelmemeleri

– Yarım uyak veya redif kullanmaları

7. Yukarıda verilen özelliklerden hareketle Halk şairleri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Toplumcu bir sanat anlayışına sahip oldukları

B) Sanatın eğiticilik yönüne inandıkları

C) Sanatçının, halkın önünde gitmesi gerekliliğine inanmaları

D) Sanatın kutsal ve büyük olduğu görüşünü benimsedikleri

E) Sanat olmadan halkla iletişimin olamayacağına inandıkları

8. Aşağıdaki eserlerden hangisi Halk edebiyatı ozanlarına ait değildir?

A) Makalat

B) Divan-ı Hikmet

C) Risaletün Nushiyye

D) Gevhername

E) Hüsnü Aşk

9. Kendisi Kayserilidir. 19.yy'da yaşamıştır. Medrese eğitimi görmüştür. Aruzla şiirler yazan şairin

asıl ününü hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri sağlamıştır. Taşlamalarıyla ünlü şairin şiir tekniği

mükemmeldir.

Yukarıda sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Seyrani

B) Gevheri

C) Dertli

D) Âşık Sümmani

E) Yaşar Reyhanî

10. "Karagöz" oyunu ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

Page 282: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

282

A) Muhavere ve fasıl bölümleri vardır.

B) Doğaçlamaya dayanan bir oyundur.

C) Sözlü tiyatro ürünlerinden biridir.

D) Muhavere oyunun asıl anlatıldığı bölümdür.

E) Anonim Halk Edebiyatı ürünlerindendir.

11. 17. yüzyıl Âşık edebiyatı şairlerindendir. Bir paşanın kâtipliğini yaptığından öğrenim gördüğü

anlaşılmaktadır. Klasik edebiyatın etkisiyle de şiirler söylemiştir. Hece ölçüsünün yanında aruz

ölçüsünü de kullanan şairin Kırımlı olduğu söylenir.

Yukarıda sözü edilen Halk ozanı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gevheri

B) Âşık Ömer

C) Dertli

D) Seyrani

E) Kayıkçı Kul Mustafa

12. Halkı tasavvuf adı verilen "idealist inanç düzeni"yle etkisi altına alır. Yol göstericisi ve ahlakçı

yönüyle İslamiyet’i Türklere sevdirmede başarılı olur. Eserin bir bölümü hece ölçüsünde yazılmış

koşma biçimindeki dörtlüklerden oluşur. Birçok şiir de gazel ve mesnevi biçimleriyle yazılmıştır.

Dörtlüklerde genellikle yarım uyak ve rediflere yer verilmiştir. Eser Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır.

Yukarıda sözü edilen yapıt aşağıdakilerden hangisidir?

A) Atabetül Hakayık

B) Kutadgu Bilig

C) Mevlit

D) Divan-ı Hikmet

E) Makalat

13. Aşağıdakilerin hangisinde verilen ozan ile kullandığı nazım türü yanlış verilmiştir?

A) Aşık Ömer – Koşma

Page 283: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

283

B) Karacaoğlan – Semai

C) Dadaloğlu – Varsağı

D) Şeyh Galip – Semai

E) Seyrani – Taşlama

14. Tekke edebiyatında ilahi denince —-, Âşık edebiyatında güzelleme denince —-, taşlama

denince —- akla gelir.

Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdaki ozanlardan hangileri getirilmelidir?

A) Yunus Emre, Karacaoğlan, Seyrani

B) Ahmet Yesevi, Karacaoğlan, Kaygusuz Abdal

C) Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu

D) Ahmet Yesevi, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni

E) Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu

15. 19. yüzyıl şairlerindendir. Göçebe Türkmenlerin Avşar boyundandır. Şiirlerini klasik

edebiyatımızın etkisinde kalmadan söylemiştir. Daha çok bulunduğu çevrenin duygu ve

düşüncelerini dile getirmiştir. Şiirlerinde yiğitçe bir sesleniş olduğu gibi içli bir söyleyiş de vardır.

Yukarıda sözü edilen ozan aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu

B) Dadaloğlu

C) Âşık Ömer

D) Seyrani

E) Dertli

16. (I) Ahmet Yesevi Pir-i Türkistan diye bilinir, Tasavvuf edebiyatının öncüsü sayılır. (II) Tasavvuf

edebiyatıyla ilgilenen Hacı Bayram Veli "Makalat" adlı eserinde tasavvufun ilkelerinden bahseder.

(III) Yunus Emre Tasavvuf edebiyatının gür sesi olarak kabul edilir. (IV) Tasavvuf şairlerinin amacı

insan-ı kâmil (olgun insan) yetiştirmektir. (V) Tasavvuf şiirlerinin bazılarında tarikatın kuralları

hakkında bilgiler verilir.

Yukarıdaki parçada numaralı bölümlerin hangisinde bilgi yanlışı yapılmıştır?

Page 284: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

284

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

17. Aşağıdakilerden hangisinde birbirinden etkilenen şairler sırasıyla bir arada verilmiştir?

A) Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli

B) Yunus Emre, Köroğlu, Kaygusuz Abdal

C) Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Âşık Ömer

D) Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal

E) Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu

CEVAP ANAHTARI

1-D 2-B 3-C 4-A 5-E 6-C 7-A 8-E 9-A 10-D 11-A 12-D 13-D 14-A 15-B 16-B 17-A

Halk Edebiyatı Test-4

I. Sade ve anlaşılır bir dilin kullanılması

II. Edebi sanatlara fazla yer verilmemesi

III. Nazım biriminin dörtlük olması

IV. Şiirlerin ayrıca adlarının olmaması

1. Yukarıda Halk edebiyatının bazı özellikleri verilmiştir.

Verilen bu özelliklerden hangileri "sanat toplum içindir" görüşünü destekler?

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III. D) II. ve IV. E) III. ve IV.

2. Aşağıdaki Tasavvuf şairlerinden hangisi aruz ölçüsünü kullanmamıştır?

A) Yunus Emre

B) Pir Sultan Abdal

C) Hoca Ahmet Yesevi

D) Kaygusuz Abdal

E) Eşrefoğlu Rumi

Page 285: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

285

3. Aşağıdakilerin hangisinde verilen nazım şekli ile ozan eşleştirilmesi yanlış yapılmıştır?

A) Varsağı – Yunus Emre

B) Koşma – Karacaoğlan

C) Koçaklama – Köroğlu

D) Şathiye – Kaygusuz Abdal

E) Nefes – Pir Sultan Abdal

4. Aşağıdakilerin hangisinde saz şairleri bir arada verilmiştir?

A) Ahmet Yesevi, Karacaoğlan, Seyrani

B) Köroğlu, Ercişli Emrah, Kaygusuz Abdal

C) Karacaoğlan, Âşık Veysel, Erzurumlu Emrah

D) Niyazi-i Mısri, Seyrani, Bayburtlu Zihni

E) Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu

I. Halk nesrinde din, ahlak ve gelenek gibi eğitici ve öğretici konular işlenir.

II. Halk nesrinde gezi izlenimleri ve mektup konularına yer verilir.

III. Halk nesrinde anlatım kısa cümlelerle sağlanır.

IV. Halk nesrinde seci denilen iş uyaklar kullanılır.

5. Yukarıdaki numaralı cümlelerden hangi ikisi halk nesrinin özelliklerindendir?

A) I. ve II.

B) I. ve III.

C) I. ve IV.

D) II. ve III.

E) II. ve IV.

Page 286: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

286

6. 17.yy tasavvuf şairlerindendir. Döneminde Türkçeyi en iyi kullanan tasavvuf şairidir, iyi bir

öğrenim gören şairin tasavvuf konusunda yaklaşık on kitabının olduğu sanılıyor. "Divanı İlahiyat"

adlı kitabı önemli bir eseridir.

Yukarıda sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kaygusuz Abdal

B) Hacı Bayram Veli

C) Süleyman Çelebi

D) Niyazi-i Mısri

E) Şeyh Galip

7. Aşağıdaki saz şairlerinden hangileri hem hece hem aruz ölçüsünü birlikte kullanmışlardır?

A) Köroğlu, Bayburtlu Zihni

B) Yunus Emre, Karacaoğlan

C) Dadaloğlu, Âşık Ömer

D) Gevheri, Kaygusuz Abdal

E) Köroğlu, Karacaoğlan

8. Tasavvuf edebiyatıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Mutlak varlığın Tanrı olduğu

B) Doğadaki her varlığın Tanrı'nın bir tecellisi olduğu

C) Varlıkların varlığının Tanrı'ya dayanması

D) Tanrı ve insan sevgisinin çok önemli olduğu

E) Süslü, sanatlı ve ağır bir dille şiirlerin yazıldığı

9. Saz şairleriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Şiirlerini sözlü olarak dile getirirler.

B) Genellikle okur-yazar değillerdir.

C) Şiirlerini doğaçlama olarak söylerler.

Page 287: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

287

D) Genellikle toplum tarafından dışlanmışlardır.

E) Usta – çırak geleneğine göre yetişirler.

10. Aşağıdakilerden hangisi Divan edebiyatı ile Halk edebiyatının ortak özelliğidir?

A) Şiirlerde çoğunlukla tam uyak kullanılmıştır.

B) Nesir arka planda kalmıştır.

C) Soyut konular işlenmiştir.

D) Şiirler bir müzik aletiyle söylenmiştir.

E) Betimlemeler soyut ve gerçek değildir.

11. (I) Halk edebiyatında şiirlerin adları yoktur. (II) Ozanlar son dörtlükte mahlaslarını kullanırlar.

(III) Halk edebiyatında betimlemeler gerçektir. (IV) Şiirlerde söz kadar ezgi de önemlidir. (V) Halk

şairleri söyledikleri şiirleri daha sonra kendileri cönk denilen eserde toplarlardı.

Yukarıda Halk edebiyatıyla ilgili olarak, verilen bilgilerden hangisinde bir yanlışlık yapılmıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

12. Aşağıdakilerden hangisinde saz şairleri bir arada verilmiştir?

A) Gevheri, Dertli, Dadaloğlu

B) Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu

C) Âşık Ömer, Erzurumlu Emrah, Nedim

D) Seyrani, Pir Sultan Abdal, Nabi

E) Bayburtlu Zihni, Gevheri, Naili

13. Aşağıdakilerden hangisi Anonim Halk Edebiyatının özelliklerinden biri değildir?

A) Mani, türkü ve ağıt türlerinde ürünlerinin olduğu

B) Göz için uyak görüşünün benimsendiği

C) Ağızdan ağıza dolaşarak yayıldığı

D) Hem şiir hem nesir türlerinin olduğu

Page 288: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

288

E) Dilinin sade ve yabancı etkilerden uzak olduğu

Ela gözlerine kurban olduğum

Yüzüne bakmaya doyamadım ben

İbret için gelmiş derler cihana

Noktadır benlerin sayamadım ben

14. Yukarıdaki dörtlükten hareketle saz şairleri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Benzetme sanatını kullandıkları

B) Yarım uyak ve redif kullandıkları

C) Sade bir dille duygularını yansıttıkları

D) Şiirlerinde lirizmin hâkim olduğu

E) Cinaslı uyak kullandıkları

I. Hem hece hem aruz ölçüsü kullanmışlardır.

II. Dize sonlarında yarım uyak kullanmışlardır.

III. Dörtlüklerden başka beyitlerden oluşan şiirler de söylemişlerdir.

Yukarıda Tasavvuf edebiyatının özellikleri verilmiştir.

15. Verilenlerden hangileri tasavvuf şairlerinin Divan şairlerinden etkilendiklerini gösterir?

A) Yalnız I B) I. ve III. C) Yalnız III D) II. ve III. E) I., II. ve III.

16. Karacaoğlan aşağıdaki nazım şekillerinden hangilerini kullanmamıştır?

A) Koşma, Varsağı

B) Semai, güzelleme

C) Varsağı, semai

D) Nefes, nutuk

E) Semai, koşma

Page 289: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

289

17. Geleneksel Türk tiyatrosu için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Anonimdir.

B) Sahne dekoru sadedir.

C) Yazılı bir metne bağlıdır.

D) Şive taklitlerine yer verilir.

E) Hem göze hem kulağa seslenir.

18. Aşağıdakilerin hangisinde bilgi yanlışı vardır?

A) Ortaoyununda oyunun oynandığı alana palanga adı verilir.

B) Kavuklu ve Pişekâr arasında geçen bölüme fasıl denir.

C) Karagöz oyunu, doğaçlamaya dayanır.

D) Ortaoyunu basit bir alanda oynanır.

E) Meddahlar, öykünün sonunda dinleyenlere öğütler verir.

– Şiirlerini hem dörtlük hem beyitle söylerler.

– Şiirlerini hem aruz hem hece ölçüsüyle yazarlar.

19. Yukarıdaki özelliklerden hareketle Tekke edebiyatıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi

söylenebilir?

A) Âşık edebiyatını dışladığı

B) Hece ölçüsünü basit gördükleri

C) Divan şiiri yazmayı üstün gördükleri

D) Ara bir edebiyat olduğu

E) Hece ölçüsünü kullanmada başarılı olamadıkları

CEVAP ANAHTARI

1-A 2-B 3-A 4-C 5-B 6-D 7-D 8-E 9-D 10-B 11-E 12-A 13-B 14-E 15-B 16-D 17-C 18-E 19-D

Halk Edebiyatı Test-5

Page 290: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

290

1. Halk bu ozanı çok sevdiğinden Anadolu'nun birçok yerinde, bu ozana ait mezarlar vardır.

Şiirlerinde tasavvufi terimler dışında yabancı sözcüklere rağbet etmediği görülür. Söyleyişinde

süsten uzak, içtenlik dolu duygu ve düşüncelerini ortaya koyduğu doğallık ve lirizm vardır. Aruz

ölçüsüyle gazel ve mesnevi söylemiştir. Şiirlerinin çoğunu ise hece ölçüsüyle ve dörtlükler halinde

söylemiştir. Tanrı ve insan sevgisi şiirlerinde değindiği başlıca temalardır.

Yukarıda sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ahmet Yesevi

B) Hoca Dehhani

C) Yunus Emre

D) Mevlana

E) Şeyh Galip

2. 16.yy Bektaşi şairidir. Şiirlerinde tasavvufi konulan işlemiştir. Hece ölçüsüyle semai ve nefesler

söyleyen şair, halka özgü söyleyişleri kullanmada da başarılıdır. Yönetime başkaldırınca asılarak

idam edilmiştir.

Yukarıda sözü edilen Tekke edebiyatı şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kaygusuz Abdal

B) Hacı Bektaş Veli

C) Pir Sultan Abdal

D) Hacı Bayram Veli

E) Seyyit Nesimi

3. Aşağıdakilerden hangisi tasavvuf edebiyatının özelliklerinden biri değildir?

A) Şiirlerde hem hece hem aruz ölçüsü kullanılmıştır.

B) Tasavvuf terimleri dışında, halkın anlayacağı bir dil kullanılmıştır.

C) Tanrı sevgisi ve Tanrı'ya varış yolları temel ilkelerdir.

D) Daha çok aruz ölçüsü kullanılmıştır.

E) Genellikle didaktik şiirlerden oluşur.

Page 291: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

291

4. (I) Halk edebiyatında şiirlerin adları yoktur. (II) Halk şairleri yaşamla iç içedir, sosyal konular

işlenmiştir. (III) Az da olsa mecaz ve benzetmelere yer verilmiştir. (IV) Halk edebiyatında düzyazı,

şiirden daha çok gelişmiştir. (V) Halk masalları ve halk hikâyeleri söylenegelmiştir.

Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde bilgi yanlışı vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

5. Aşağıdakilerden hangileri saz şairi değildir?

A) Yunus Emre, Pir Sultan Abdal

B) Gevheri, Karacaoğlan

C) Âşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa

D) Bayburtlu Zihni, Seyrani

E) Dertli, Gevheri

6. Karacaoğlan'la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Şiirlerinde halk zevkine bağlı kalmıştır.

B) Sadece hece ölçüsüyle şiir söylemiştir.

C) Âşık edebiyatının en büyük lirik şairidir.

D) Gezgin bir ozandır.

E) Aruzla yazdığı şiirlerinde dili biraz ağırdır.

7. Toroslarda yaşayan Avşar boyundandır. Şiirlerinde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Koçaklamalarıyla

tanınır. Aruz ölçüsüne rağbet etmemiştir.

Yukarıda sözü edilen ozan aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu

B) Kuloğlu

C) Dadaloğlu

D) Seyrani

Page 292: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

292

E) Gevheri

8. O, şiirlerinde bütün içtenliği ile Tanrı aşkını dile getirmiştir. Hemen hemen bütün şiirlerinde

Tanrı'ya ulaşma çabasıyla duyduğu mutluluk ile ona kavuşamamanın verdiği acı vardır. Onun

ölümsüzlüğü Tanrı'ya, sevgiye, hoşgörüye, özveriye ve her türlü insan erdemine tutkun olmasından

kaynaklanır. Şiirlerini sade bir Türkçeyle söylemiştir. Hem aruz hem de hece ölçüsü kullanılmıştır.

Yukarıda sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Pir Sultan Abdal

B) Şeyhi

C) Yunus Emre

D) Mevlana

E) Süleyman Çelebi

Köroğlu söyler ezeli

Bağlar döküyor gazeli

Silistre'den güzeli

Alıp çekilip gidelim

9. Yukarıdaki dörtlük Halk edebiyatının hangi özelliğine aykırıdır?

A) Uyak türüne

B) Uyak düzenine

C) Diline

D) Konusuna

E) Nazım türüne

Tebriz'in etrafı dağdır meşedir,

İçinde oturan beydir paşadır.

Sekiz bin mahalle, yüz bin köşedir

Çarşısı pazarı yolu Tebriz'in

Page 293: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

293

10. Yukarıdaki dörtlük Halk edebiyatının hangi özelliğine aykırıdır?

A) Hece ölçüsüne

B) Yarım uyak veya rediflerin kullanıldığına

C) Betimlemelerin gerçek olduğuna

D) Sade bir dille söylendiğine

E) Sanatlara yer verilmediğine

11. Aşağıda verilen ozanlardan hangi ikisinin kullandığı dil diğerlerine göre daha sadedir?

A) Yunus Emre, Âşık Ömer

B) Bayburtlu Zihni, Dadaloğlu

C) Karacaoğlan, Dertli

D) Yunus Emre, Karacaoğlan

E) Niyaz-i Mısri, Köroğlu

12. (I) Klasik şiirin de Halk şiirinin de kaynağında İslam düşüncesi vardır. (II) Şekil bakımından Halk

şiirlerinde dörtlük, Klasik şiirde beyit kullanılmıştır. (III) Halk şiirinde hece, klasik şiirde aruz ölçüsü

kullanılmıştır. (IV) Klasik şiir yarım uyağı dışlamıştır. (V) Klasik şiirde, konuşma diliyle süslü ve

sanatlı bir şiir dili kullanılmıştır.

Yukarıdaki parçada numarala cümlelerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

13. Yunus Emre ile Karacaoğlan'ın ortak özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tasavvufi konuları işlemişlerdir.

B) Şiirlerini sade bir dille söylemişlerdir.

C) Hem aruz hem hece ölçüsü kullanmışlardır.

D) Şiirlerini saz eşliğinde dile getirmişlerdir.

E) Koşma ve semai gibi nazım şekillerini kullanmışlardır.

Page 294: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

294

14. Konyalı olduğu bilinen ozan medrese eğitimi görmüştür. Halk şairleri içinde en çok şiiri olan

sanatçıdır. Hem aruzu hem heceyi kullanmıştır.

Yukarıda sözü edilen Halk şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ercişli Emrah

B) Bayburtlu Zihni

C) Erzurumlu Emrah

D) Edirneli Nazmi

E) Âşık Ömer

15. "Ortaoyunu" ile ilgili olarak verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Oyun sade bir sahnede oynanır.

B) Fasıl bölümündeki olaylara göre adlandırılır.

C) İnsanları güldürürken eğitmek amacı güdülür.

D) Şive taklitleri kullanılır.

E) Konuşmalar önceden hazırlanmaz.

Gam yükleri ile yükümüz tuttuk

Hicran katarının kervanıyız biz

Feleğin ağusun aşında bulduk

Mihnet tekkesinin mihmanıyız biz

16. Yukarıdaki dörtlükte Halk edebiyatının hangi özelliği yoktur?

A) Hece ölçüsüyle söylenmesi

B) Redifin kullanılması

C) Kulak için uyağın olması

D) Tasavvufa yer vermesi

E) Edebi sanatlara yer vermemesi

Page 295: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

295

CEVAP ANAHTARI

1-C 2-C 3-D 4-D 5-A 6-E 7-C 8-C 9-A 10-B 11-D 12-E 13-B 14-E 15-B 16-E

Halk Edebiyatı Test-7

1. Karac'oğlan bunu böyle söyledi

İndi aşkın deryasını boyladı

Kızlar gitti diye pınar ağladı

Açıştım yüreğim yandı pınara

Bu dörtlükle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A) Sarma uyak düzeni vardır.

B) Redif kullanılmıştır.

C) Hüsn-i talil sanatından yaralanılmıştır.

D) Bir koşmanın son dörtlüğüdür.

E) Kişileştirme sanatından yararlanılmıştır.

2. Aşağıdakilerden hangisi Halk şiirinin genel özelliklerinden biri değildir?

A) Aşk, doğa, ayrılık, özlem, gibi konular ele alınmıştır.

B) Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur.

C) Daha çok, redif ve yarım kafiye kullanılmıştır.

D) Genelde aruz ölçüsüyle yazılmıştır.

E) Konular ve duyarlılıklar bakımından halk kültüründen beslenmiştir.

3. Kendine has bir nükte gücü olan —-, zekâsını ortaya koyarak ve gülünç duruma düşmeden

nükteler yapmıştır. Bazı rivayetlere göre, 1208 yılında Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu

köyünde doğmuş, 1284 yılında Akşehir'de vefat etmiştir. Anadolu'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir

Page 296: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

296

coğrafyaya ünü yayılmıştır. Günümüzde birçok fıkra ona mal edilirse de öğüt verme özelliği

taşımayan, Türk halkının sağduyusu ve mizacını yansıtmayan fıkralar onun değildir.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Yunus Emre

B) Nasreddin Hoca

C) Mevlana

D) Ahmet Yesevi

E) Köroğlu

4. Türk Halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür. Diğer halk şiiri türlerinden ezgisiyle ayrılır. Genellikle

anonimdir. İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuştur. Genellikle

hece vezninin 7, 8 ve 11 'li kalıplarıyla kıtalar halinde söylenir. Her kıtada asıl sözlerin bulunduğu

bend ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya

kavuştak diye de bilinir. Bir yöreden diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir.

Ezgilerine, konularına ve yapılarına göre isimlendirilebilse de kesin olarak bir gruplama yapma

olanağı yoktur.

Halk Edebiyatı

Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?

A) Türkü B) Semai C) Ağıt D) Mani E) Güzelleme

5. Aşağıdakilerden hangisi Halk şiirinin bir özelliği değildir?

A) "Kulak için kafiye" ilkesini benimseme

B) Yalın bir anlatım kullanma

C) Nazım biriminin dörtlük olması

D) Genellikle yarım uyak kullanma

E) Parça güzelliğine önem verme

6. Bülbülem başladım feryat etmeye

Aç hüsran bağını yaz eyle bari

Takatim kalmadı çevrin çekmeye

Page 297: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

297

İhsanın yok ise naz eyle bari

Bu dizelerle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

B) Lirik bir şiirdir.

C) Bir koşmanın ilk dörtlüğüdür.

D) I. ve III. dizelerde uyak kullanılmamıştır.

E) Anonim halk edebiyatı ürünlerindendir.

7. Aşağıdaki dizelerden hangisi bir koçaklamadan alınmıştır?

A) Birin bilir birin bilmez

Bu dünya kimseye kalmaz

B) Erciyes Dağı'nda uçan bir kuşu

Kör gözünen görülmez ki göreyim

C) Kalkmadı dizimin gayrı dermanı

Ekin ektim yapamadım harmanı

D) İnsan dedikleri duvara benzer

Hele suvakları dökülsün de gör

E) Çek kılıcı vur düşmanın boynunu

Çık meydana boz kötünün oynunu

8. Aslında neslinde giymemiş hare

İş gelmez elinden, gitmez bir kare

Sandığı gömleksiz duran mekkare

Bedestene gelir kaftan beğenmez

Bu dizelerde aşağıdaki türlerden hangisine özgü nitelikler ağır basmaktadır?

A) Ağıt B) Taşlama C) Mersiye D) Güzelleme E) Koçaklama

Page 298: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

298

9. 19. yüzyıl Halk şairlerindendir. Türkmenlerin Avşar boyundandır. O dönemde Türkmenlerin

göçebelikten kurtarılıp yerleşik hayata geçirilmek istenmesine karşı çıkmış ve Türkmenlerle birlikte

savaşmıştır. Bu nedenle onun şiirlerinde savaş, kahramanlık ve yiğitçe söyleyiş temaları dikkati

çeker. Koşma, semai, varsağı ve destan türlerinde şiirler söyleyen sanatçı, asıl kişiliğini türkülerinde

göstermiştir.

Bu parçada sözü edilen halk şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu

B) Dadaloğlu

C) Kayıkçı Kul Mustafa

D) Karacaoğlan

E) Pir Sultan Abdal

10. 19. yüzyıl âşıkları içinde konar-göçer Türkmen aşiretlerinin geleneksel dünyasını, törelerini

yansıtan şiirleriyle etkinleşir. "Yiğitlik, soyluluk, dayanışma" gibi göçebe toplumun değer

sistemlerinin değişmeye yüz tuttuğu bir çağda bu değerleri savunan bir aşiret şairi olarak öne çıkar.

Şiirlerinde zorunlu iskânı kabullenmeme ve toprağa bağlı yaşama uyum göstermeme iki önemli

olgudur. Özellikle koçaklama tarzı şiirleriyle ünlü olan ozan, Divan şiiri etkisinden uzak, yalın bir

Türkçeyle şiir söylemiştir.

Bu parçada sözü edilen ozan aşağıdakilerden hangisidir?

A) Âşık Ömer

B) Köroğlu

C) Dadaloğlu

D) Pir Sultan Abdal

E) Kaygusuz Abdal

11. Aşağıdaki sözcük dizilerinden hangisi, tümüyle Halk edebiyatı ürünlerinin adlarıdır?

A) Masal – varsağı – ninni – destan – şarkı

B) Koşma – semai – mani – masal – gazel

C) Mani – türkü – koşma – varsağı – masal

D) Destan – masal – mani – rubai – güzelleme

Page 299: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

299

E) Mesnevi – türkü – semai – koçaklama – semai

12. (I) 16. yüzyıldan beri gelişimini sürdüren âşık edebiyatı 19. yüzyılda daha büyük bir önem

kazanmıştır. (II) Bir yandan klasik edebiyat içinde mahallileşme akımı artarken, diğer yandan da

halk şiiri klasik edebiyatın etkisine daha fazla girerek halktan ve halk zevkinden uzaklaşma eğilimi

göstermeye başlamıştır. (III) Âşıklar, Gevheri ve Âşık Ömer'in etkisinde kalarak aruz ölçüsünü klasik

şiirin nazım şekillerini kullanmışlar, heceyle yazdıkları şiirlerde de Arapça, Farsça kelime ve

tamlamalara yer vermişlerdir. (IV) Aruz vezniyle koşma, semai, varsağı gibi nazım biçimlerinde

şiirler yazan ozanlar, halktan gittikçe uzaklaşmışlardır. (V) Bütün bu olumsuz etkilere rağmen

bunlardan etkilenmeyen, arı duru dili ve geleneksel halk şiirine uygun şiirleriyle öne çıkan ozanlar

da vardır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde bilgi yanlışlığı söz konusudur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

CEVAP ANAHTARI

1-A 2-D 3-B 4-A 5-E 6-E 7-E 8-B 9-B 10-C 11-C 12-D

Halk Edebiyatı Test-8

1. Divan edebiyatındaki gazelin konu bakımından Halk edebiyatındaki benzeri —-, hicvin karşılığı

ise —-'dır.

Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerin hangisinde verilenle sırasıyla

getirilmelidir?

A) şarkı – koşma

B) koşma – taşlama

C) destan – koçaklama

D) türkü – nutuk

E) semai – destan

2. Tekke edebiyatıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Ürünlerin kim tarafından söylendiği bilinmez.

Page 300: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

300

B) Allah aşkı ve vahdet-i vücut düşüncesi işlenir.

C) Hecenin yanında aruz vezniyle de şiirler söylenmiştir.

D) Genelde halkın anlayabileceği yalın bir dil kullanılmıştır.

E) Dini tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen bir edebiyattır.

3. Aşağıdakilerden hangisi Âşık edebiyatı ürünlerinden değildir?

A) Türkü B) Semai C) Varsağı D) Destan E) Koşma

4. Ben giderim adım kalır

Dostlar beni hatırlasın

Düğün olur bayram gelir

Dostlar beni hatırlasın

Bu dörtlük aşağıdaki şairlerden hangisine ait olabilir?

A) Mevtana B) Seyrani C) Gevheri D) Âşık Veysel E) Yunus Emre

5. Kırımlıdır. Divan şiirinden etkilenmiş, hecenin yanında aruzla da şiirler yazmıştır. Şiirlerinden

Şam'a, Arabistan'a gittiği anlaşılmaktadır, iyi bir eğitim görmüştür. Türkü ve koşmalarında bile

yabancı sözcükler görülür. Asıl başarısı, âşık tarzı şiirlerindedir.

Bu parçada sözü edilen Halk şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu B) Karacaoğlan C) Dadaloğlu D) Dertli E) Gevheri

6. Devrinin en önemli şairlerindendir. Önceleri sazıyla ustaların şiirlerini çalıp söylerken sonra kendi

deyişlerini söylemeye başlamıştır. Semai ve koşmalarında çok başarılıdır. Divan edebiyatından

etkilenmiş, gazel, murassa, muhammes tarzında şiirler yazmıştır. 1860'ta Niksar'da yaşamını

yitirmiştir.

Bu parçada sözü edilen şair aşağıdakilerden hangisidir?

A) Erzurumlu Emrah

B) Kayıkçı Kul Mustafa

C) Pir Sultan Abdal

Page 301: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

301

D) Yunus Emre

E) Kaygusuz Abdal

7. XVII. yüzyılın ilk yarısında büyük bir üne kavuşan şairin şiirleri uzun süre Yeniçeri ocaklarında

okundu. IV. Murat'ın Bağdat kuşatması sırasına şehit düşen Genç Osman adlı bir yiğit için söylediği

destan, şiirlerinin en tanınmış olanıdır. Şiirleri nazım tekniği açısında kusurlu sayılsa da o halk

zevkine bağlı, sade ve doğal söyleyişiyle dikkati çeken bir şairdir.

Bu parçada sözü edilen Halk şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Erzurumlu Emrah

B) Karacaoğlan

C) Dadaloğlu

D) Yunus Emre

E) Kayıkçı Kul Mustafa

8. Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk'ün İslam’a bakışını Türk dilinin tüm sadelik

ve güzelliğiyle ortaya koyan bir şairdir. Halkın değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibariyle

tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir. Şiirlerinde ahlak, hikmet,

din, aşk gibi konuların hemen hepsi tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere

oturtulur. Divanının yanında Risalet'ün Nushiyye adlı bir yapıtı vardır.

Bu parçada sözü edilen tekke şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yunus Emre

B) Hacı Bayram-ı Veli

C) Pir Sultan Abdal

D) Hacı Bektaş-ı Veli

E) Mevlana Celaleddin-i Rûmî

9. Yokuş bülbül yuvası

Mamalar pişirir hanım ninesi

Yavrum yesin büyüsün

Hem büyüsün hem yürüsün

Page 302: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

302

Bu dörtlüğün nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mani B) Ağıt C) Türkü D) Ninni E) Semai

10. Halk şiirinin en yaygın nazım şeklidir. 11'li (6+5 veya 4+4+3) hece ölçüsüyle söylenen

dörtlüklerden meydana gelir, ilk dörtlüğün 1. ve 3. mısraları serbest veya kendi arasında kafiyeli, 2.

ve 4. mısraları birbirleriyle kafiyeli olur. Daha sonraki dörtlüklerin ilk üç mısraları kendi aralarında,

4. mısralar ilk dörtlüğün 2. ve 4. mısraları ile kafiyelidir. Dört, beş (en az üç, en çok dört) dörtlükten

oluşur. Genellikle aşk duygularının dile getiren, tabiat güzelliklerini gösteren lirik şiirledir. Sosyal

konularda söyleneler de vardır.

Bu parçada sözü edilen halk edebiyatı nazım şekli, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Koşma B) Ağıt C) Türkü D) Destan E) Semai

11. Tekke edebiyatımızın önemli şairlerindendir. XIII. yüzyılda yaşamıştır, Türkistan'ın Nişabur

şehrinde doğmuştur. Ahmet Yesevi'nin isteğiyle Anadolu'ya gelmiştir. Bilinen en önemli eseri

sohbetler anlamındaki "Makalat"tır. Hz. Âdem’in yaratılışı, Şeytan ve şeytani işler, Allah'ın birliği

gibi konuları ele almıştır.

Bu parçada sözü edilen tekke şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hacı Bektaş-ı Veli

B) Pir Sultan Abdal

C) Hacı Bayram-ı Veli

D) Yunus Emre

E) Mevlana Celaleddin-i Rûmî

12. Aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışlığı yapılmıştır?

A) Allah'ı övmek ve ona yalvarmak için yazılan dini şiirlere ilahi denir.

B) Bektaşi şairlerinin söylediği, tasavvuftaki vahdet-i vücut düşüncesini anlatan şiirlere semai denir.

C) Bektaşi-Alevi şairlerinin, inançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi söylediği mizahi

manzumelere şathiye denir.

D) Alevi-Bektaşi tekkelerinde, tekkenin inançlarını, sorunlarını konu edinen şiirlere deme adı verilir.

E) Tekke edebiyatında pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini ve

tarikat kurallarını öğretmek için söyledikleri şiirlere nutuk denir.

Page 303: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

303

13. Zamandan ve kişilerden şikâyet etme, eksiklikleri söyleme kısaca eleştiri içerikli şiirlere Divan

edebiyatında —-, Batı edebiyatında —-, halk edebiyatında —- denir.

Yukarıda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerin hangisinde verilenler sırasıyla getirilmelidir?

A) hiciv – taşlama – satir

B) taşlama – hiciv – satir

C) hiciv – satir – taşlama

D) satir – hiciv – taşlama

E) satir – taşlama – hiciv

CEVAP ANAHTARI

1-B 2-A 3-A 4-D 5-E 6-A 7-E 8-A 9-D 10-A 11-A 12-B 13-C

Halk Edebiyatı Test-9

1. Yiğidin eyisin nerden bileyim

Yüzü güleç, kendi yaman olmalı

Kasavet serine çöktüğü zaman

Gönlünün gâmını alan olmalı

Bu dörtlüğün nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mani

B) Ağıt

C) Koşma

D) Ninni

E) Semai

Page 304: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

304

2. Elin kapusunda kul kardaş olan

Burnu sümüklü hem gözü yaş olan

Bayramdan bayrama bir tıraş olan

Berber dükkânında oğlan beğenmez

Bu dörtlük halk edebiyatının hangi nazım türüne ait olabilir?

A) Mani B) Güzelleme C) Taşlama D) Koçaklama E) Varsağı

3. —-, düz yazıdan çok, şiirin görüldüğü bir edebiyattır. Bu edebiyat, sözlü geleneğe dayanır. Şiirler,

saz eşliğinde doğaçlamayla (o anda) söylenir. Şiirler işlenen konulara göre, güzelleme, koçaklama,

taşlama; biçimlerine göre koşma, mani, semai, türkü gibi adlar alır. Dil, halkın konuştuğu Türkçedir.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Anonim Edebiyat

B) Halk Edebiyatı

C) İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı

D) Tekke Edebiyatı

E) Divan Edebiyatı

4. Varsağı ve semaiyi karşılaştıran aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A) Kendilerine özgü ezgileri vardır.

B) Hecenin aynı kalıbıyla söylenir.

C) Dörtlük sayısı genellikle aynıdır.

D) Son dörtlükte aşığın adı ya da mahlası geçer.

E) İlk dörtlüklerinde "bre, behey" gibi ünlemler bulunur.

5. Bir söz ile ben tuzağa tutuldum

Bu garip ellerde yaktı nar beni

Hasretin narına yandım kül oldum

Ahu gözlüm ne haldeyim gör beni

Page 305: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

305

Bu dörtlükle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A) Çapraz uyak düzeniyle yazılmıştır.

B) Semai türünün özelliğini taşımaktadır.

C) Hecenin 11'li kalıbıyla yazılmıştır.

D) Yarım uyak kullanılmıştır.

E) Benzetme sanatından yararlanılmıştır.

6. Aşağıda verilen kavramlardan hangisi yanlış açıklanmıştır?

A) Nazire: Divan nesrinde sözcüklerin uyaklı biçimde kullanılmasıdır.

B) Cönk: Halk ozanlarının şiirlerini bir araya getirdiği defterlerdir.

C) Hamse: Aynı şairin mesnevi türünde verdiği beş eserin genel adıdır.

D) Koşuk: İslam öncesinde "sığır" denen sürek avları sırasında söylenen, aşk, doğa, yiğitlik konulu

şiirlerdir.

E) Sagu: "Yuğ" adındaki ölüm törenlerinde, ölen kişilerin ardından duyulan acıları dile getiren

şiirlerdir.

7. Aşağıdakilerden hangisi Halk Edebiyatı şairlerinden biri değildir?

A) Nâbî B) Gevheri C) Karacaoğlan D) Âşık Ömer E) Köroğlu

8. Aşağıdakilerin hangisinde konularına göre adlandırılan şiir türleri bir arada verilmiştir?

A) Güzelleme-mersiye-koçaklama-hicviye

B) Hicviye-taşlama-mesnevi-güzelleme-gazel

C) Tegazzül-koçaklama-ağıt-terci-i bent

D) Koçaklama-müstezat-kaside-güzelleme

E) Taşlama-kaside-güzelleme-hicviye

9. Aşağıdakilerin hangisinde verilenlerin tümü Âşık edebiyatı nazım şeklidir?

A) Şarkı – türkü – koşma – semai

Page 306: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

306

B) Varsağı – mani – koşma – destan

C) Tuyuğ – ağıt – semai – koşma

D) Koşma – destan – semai – ilahi

E) Destan – semai – varsağı – koşma

10. Bahçeler bağlar oldu

Gözlerim ağlar oldu

Yaralı geyik gibi

Meskenim dağlar oldu

Bu dörtlüğün nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ninni B) Semai C) Varsağı D) Mani E) Güzelleme

11. Saz şairlerinin, kendilerinin veya başkalarının şiirlerini derledikleri, uzunlamasına açılan, deri

kaplı defterlere —- adı verilir.

Bu cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) divan B) tezkire C) cönk D) münşeat E) ayak

12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?

A) Halk şairi Kaygusuz Abdal hem şiir hem düzyazı türünde eserler vermiştir.

B) İlyada, Kalevala ve Göç doğal destanlardandır.

C) Kutadgu Bilig, Edip Ahmet Yükneki tarafından 1070 yılında yazılmış bir mesnevidir.

D) Divan nesrinde içerikten çok, söyleyişe önem verilmiştir.

E) Fuzûlî Şikâyetname adlı düzyazı eserinde devrin yöneticilerini eleştirmiştir.

13. Anonim Halk edebiyatı nazım şeklidir. Dört dizeden oluşan bu türde dizeler yedi hecelidir.

Birinci, ikinci ve dördüncü dizeler kendi arasında uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. Bu türde ilk iki

dize ile son iki dize arasında anlamsal bir bütünlük yoktur. Her konuda söylenebilir.

Bu parçada sözü edilen nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

Page 307: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

307

A) Mani B) Koşma C) Ninni D) Tekerleme E) Semai

14. Aşağıdakilerden hangisinde verilenlerin tümü, anonim halk edebiyatı ürünlerinden

oluşmaktadır?

A) Türkü – ninni – mani – semai

B) Nefes – mani – ağıt – destan

C) İlahi – mani – destan – koçaklama

D) Mani – ninni – türkü – ağıt

E) Koşma – semai – varsağı – destan

15. Aşağıdakilerden hangisi halk şiirinin özellikleri arasında yer almaz?

A) Genellikle saz eşliğinde söylenir.

B) Nazım birimi dörtlüktür.

C) Genellikle yarım kafiye kullanılır.

D) Aşk, ölüm, hasret, doğa sevgisi, yiğitlik gibi konular işlenir.

E) Sanatlı ve ağır bir dil kullanılır.

16. Aman hey Allah'ım aman

Ne aman bilir ne zaman

Üstümüzde çayır çimen

Bitmeden bir dem sürelim

Bu dörtlüğüm nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Varsağı B) Ağıt C) Koşma D) Şarkı E) Mâni

CEVAP ANAHTARI

1-C 2-C 3-B 4-E 5-B 6-A 7-A 8-A 9-E 10-D 11-C 12-C 13-A 14-D 15-E 16-A

Halk Edebiyatı Test-10

Page 308: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

308

1. (I)Koşma, halk şiirimizin en yaygın türüdür. Daha çok, (II)11'li hece ölçüsüyle söylenir ve

konularına göre sınıflandırılır. Doğanın güzelliklerini övenlerine "güzelleme", yiğitlik üzerine

söylenenlerine (III)“koçaklama”, bir kişinin ya da toplumun aksak ve kötü yönlerini

yerenlerine (IV)"taşlama", ölüm karşısında duyulan acıyı anlatanlarına (V)“varsağı” adı

verilmektedir.

Yukarıdaki numaralanmış sözlerin hangisinde bilgi yanlışı vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. Aşağıda verilen Halk ozanlarından hangisi bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır?

A) Gevheri

B) Dertli

C) Bayburtlu Zihni

D) Yunus Emre

E) Dadaloğlu

3. Halk şiiriyle ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Daha çok, hecenin altılı, dokuzlu, on ikili kalıpları tercih edilmiştir.

B) Halkın anlayabileceği yalın bir dil kullanılmıştır.

C) Ahenk çoğunlukla yarım uyak ve redifle sağlanmıştır.

D) Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.

E) Gözleme, somut benzetmelere dayalı bir anlatım vardır.

4. Toroslarda yaşayan Türkmen boyları arasında yetiştiği tahmin edilen şair, aşk ve tabiat

konularında şiirler söylemiştir. Yalın bir dili vardır. Şiirlerinde tasavvufa ve dinî konulara yer

vermemiş; divan şiirinden hiç etkilenmemiştir. Şiirlerini hece ölçüsü ile söylemiştir. Âşık

edebiyatının duygu yönünden en zengin ve güçlü şairidir. Koşma, semai, ara sıra da destan

söylemiştir. Kendinden sonra gelen âşık edebiyatı şairlerini etkilemiştir.

Bu parçada sözü edilen halk şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu

Page 309: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

309

B) Pir Sultan Abdal

C) Âşık Ömer

D) Karacaoğlan

E) Âşık Veysel

5. Ateşim var külüm yok

Bülbül oldum dilim yok

Yâr ardına düşeli

Ağlamadık günüm yok

Bu dörtlüğün biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Divan B) Varsağı C) Destan D) Koşma E) Mani

6. Aşağıdakilerden hangisi halk masallarının özelliklerinden biri değildir?

A) Genellikle iyilik-kötülük, adalet-zulüm gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin

mücadelelerinden söz edilmesi

B) Yer ve zaman kavramlarının belirsiz olması

C) Kişilerin insanlar, hayvanlar, cinler, periler, devler vb.den seçilmesi

D) Genellikle manzum olarak yazılması

E) Eğitici bir nitelik taşıması

7. Destandan —- geçiş döneminin ürünü olan —- olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar

birlikte verilmiştir. 15. yüzyılda yazıya geçirilen bu eserde, —- Türklerinin diğer Türk boyları ya da

uluslarla yaptıkları savaşlar anlatılır. Eser, 12. yüzyıl Türkçesinin özelliklerini yansıtır.

Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?

A) masala – Kitab-ı Dede Korkut'ta – Uygur

B) romana – Atabet'ül-Hakayık'ta – Oğuz

C) halk hikâyeciliğine – Kitab-ı Dede Korkut'ta – Oğuz

D) masala – Divanı Hikmet'te – Saka

Page 310: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

310

E) mesneviye – Kitab-ı Dede Korkut'ta – Saka

8. (I) Kitab-ı Dede Korkut, destansı özellikler taşıyan hikâyeler kitabıdır. (II) Kitap, on iki hikâyeden

oluşmaktadır. (III) Müslüman Oğuzların hayatını anlatan bu hikâyeler İslamiyet öncesi dönemden

de izler taşımaktadır. (IV) Bu hikâyelerde, Salur Kazan ve Bayındır Han, Bamsı Beyrek gibi

kahramanlar doğaüstü güçleriyle anlatılır. (V) Hikâyelerin yazarı Dede Korkut, her hikâyenin

sonunda öğüt niteliğinde sözler söyler.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde bilgi yanlışı vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Aşağıdakilerden hangisi Halk şiirinin genel özelliklerinden biri değildir?

A) Hece ölçüsünün kullanılması

B) Genellikle yarım uyak ve redifin kullanılması

C) Gerçek yaşamdan kopuk, soyut benzetmelerin yapılması

D) Nazım birimi olarak çoğunlukla dörtlüğün kullanılması

E) Aşk, tabiat, ayrılık, ölüm, yiğitlik, eleştiri gibi konu ve kavramların işlenmesi

10. Güney Anadolu'da yetişen ozan, Halk edebiyatının âşık kolunda çok güçlü sestir. Şiirlerini sade

bir dille ve hece vezniyle söylemiştir. Güzellik, coşku ve doğa, şiirlerindeki önemli konulardır. Din

dışı konularda şiir söyleyen ozan, daha çok, koşma ve semai türünde şiirleriyle ünlenmiştir.

Bu parçada sözü edilen ozan aşağıdakilerden hangisidir?

A) Karacaoğlan

B) Köroğlu

C) Âşık Veysel

D) Âşık Ömer

E) Pir Sultan Abdal

11. Aşağıdakilerin hangisinde verilenlerin tümü âşık edebiyatı nazım şekilleridir?

A) Koşma – varsağı – semai – destan

Page 311: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

311

B) Destan – mani – koşma – ağıt

C) Koçaklama – ağıt – ilahi – varsağı

D) Güzelleme – mani – semai – nefes

E) Varsağı – şarkı – türkü – taşlama

12. XX. asırda yaşamış; küçük yaşta gözlerini kaybettiği için kendini sazına vermiştir. Şiirlerinde aşk,

yurt, toprak sevgisi dikkat çeker. Şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır. Halk şiirinin son büyük ustası

olarak anılır. Şiirlerinin bir kısmı "Dostlar Beni Hatırlasın" adlı kitapta toplanmıştır.

Bu parçada sözü edilen şair, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Köroğlu

B) Âşık Ömer

C) Âşık Veysel

D) Karacaoğlan

E) Pir Sultan Abdal

CEVAP ANAHTARI

1-E 2-E 3-A 4-D 5-E 6-D 7-C 8-E 9-C 10-A 11-A 12-C

Halk Edebiyatı Test-11

1. XVI. yüzyılda yaşayan ozan, halk şairlerimiz arasında kavganın ve özgürlüğün sembolü olmuştur.

Hep din dışı konularda şiirler söylemiştir. Bolu Beyi'nden babasının intikamını almak üzere dağlara

çıkmış, yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşmıştır. Yaşamı hakkında anlatılan hikâyeler, Türk

dünyasına yayılan bir destanının doğuşunu hazırlamıştır.

Bu parçada sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Karacaoğlan

B) Dertli

C) Köroğlu

Page 312: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

312

D) Âşık Ömer

E) Gevheri

2. Aşağıdaki dizilerden hangisi tümüyle Halk edebiyatı ürünlerinin adlarıdır?

A) Mani – destan – gazel – türkü – kıt'a

B) Koşma – mesnevi – semai – mani – ağıt

C) Varsağı – mani – koşma – semai – türkü

D) Destan – kıt'a – tuyuğ – varsağı – semai

E) Şarkı – destan – koşma – mani – varsağı

3. Türk edebiyatının yetiştirdiği en büyük şairlerdendir. Şiirlerinde tasavvufun derin konularını

kendine özgü bir üslupla ve sade bir dille işlemiştir. Yazdığı lirik ve doğal şiirleriyle Türkçenin

gelişimine büyük katkı sağlamıştır, insanları sevgiye, birlik beraberliğe çağırmıştır. Şairin şiirlerinin

yer aldığı Divan'ının yanında, öğütlerinin yer aldığı "Risaletü'n-Nushiye" adlı bir mesnevisi de

vardır.

Bu parçada sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yunus Emre B) Mevlana C) Âşık Paşa D) Gülşehri E) Hacı Bektaş Veli

4. Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor

Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor

Âşık Ruhsatî dediğini bilmiyor

Yazı belli değil hat belli değil

Bu dörtlük aşağıdaki halk şiiri ürünlerinin hangisinden alınmıştır?

A) Varsağı B) Ağıt C) Taşlama D) Semai E) Koçaklama

5. Bahar gelir, tabiata can gelir

Çağlar pınar, ovalara kan gelir

Yüreklere; sevinç, neşe, şan gelir

Gülleri dirilir Karacoğlan'ın

Page 313: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

313

Bu dörtlükle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A) Bütün dizelerde ulama vardır.

B) Tam uyak ve redif kullanılmıştır.

C) 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

D) Dizeler aaab şeklinde kafiyelenmiştir.

E) Koşma türünün özelliklerini taşımaktadır.

6. 17. yüzyılda yaşayan ozan, şiirlerinde en çok doğa, aşk, ayrılık, gurbet, sıla özlemi gibi temaları

işlemiştir. Divan şiirine özenmemiş, şiirlerinde sadece Halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.

Yalnız hece ölçüsüyle, koşma, semai, varsağılar söylemiştir. Şiirlerinden Toroslarda yaşayan

Türkmenler arasında yaşadığı sanılmaktadır.

Bu parçada sözü halk ozanı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Karacaoğlan B) Dadaloğlu C) Köroğlu D) Dertli E) Gevheri

7. Aşağıdakilerden hangisinde Halk şiiriyle ilgili olarak bir bilgi yanlışı vardır?

A) Nazım birimi olarak dörtlükten yararlanılmıştır.

B) Divan edebiyatının etkisiyle süslü ve sanatlı söyleyiş yoluna gidilmiştir.

C) Saz eşliğinde, doğaçlama olarak söylenmiştir.

D) Koşmalar işledikleri konulara göre "koçaklama, taşlama, güzelleme" gibi isimler almıştır.

E) Ağırlıklı olarak yarım uyak ve redif kullanılmıştır.

8. Bağa gittim bağlama

Kara gözlüm ağlama

Ben buralı değilim

Bana gönül bağlama

Bu dörtlüğün nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Divan B) Varsağı C) Destan D) Koşma E) Mani

Page 314: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

314

9. Risalet’un-Nushiyye adlı mesnevisinde, Anadolu'da yeni bir medeniyetin temellerini atmaya

çalışan Türk insanını dıştan içe döndürerek onun kendi iç dünyasındaki seferini hikâye der.

Tasavvufa ilişkin fikirleri, eserinde halkın anlayacağı bir dille anlatmıştır. Öğretilerinde, ihtirası

değil, kanaatkâr olmayı; kin ve öfkeyi değil, sevgi ve sabrı; cimrilik ve kıskançlığı değil,

yardımlaşmayı ve cömertliği; başkalarına karşı üstünlüğü değil, eşitlik ve hoşgörüyü savunur.

Yukarıda özellikleri belirtilen şair kimdir?

A) Yunus Emre

B) Ahmet Yesevi

C) Mevlâna

D) Sultan Velet

E) Hacı Bayram Velî

10. Aşağıdakilerden hangisi halk şiirinin özelliklerinden biri değildir?

A) Nazım birimi dörtlüktür.

B) Yalın bir dil kullanılır.

C) Bütün şiirler düz uyak düzeniyle söylenir.

D) Genellikle yarım uyak kullanılır.

E) Şiirler saz eşliğinde söylenir.

11. Âşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta-çırak

geleneğidir. Âşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekleri ölçüsünde

olgunlaşırlar. Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstad da denilen bir âşığın

yanında ders almaları gerekmektedir. Genç aşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır göstermesi

gerekmektedir. Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk önüne çıkma

iznine kavuşur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Uzun süren çıraklık neticesinde âşık ustasının onayını alarak halk önüne çıkar.

B) Aşığın şairlikte ustalık kazanması için bir üstadın yanında yetişmesi gerekir.

C) Âşık edebiyatında usta çırak geleneği yüzyıllar boyu yaşatılmıştır.

D) Âşık, ustanın yanında yeteneği ölçüsünde olgunlaşır.

Page 315: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

315

E) Zamanla olgunlaşan âşık, ustasına sazla meydan okur.

12. "İlahi" nazım biçimi ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Genelde dörtlüklerden oluşur.

B) Divan edebiyatı nazım şeklidir.

C) Belirli bir ezgiyle söylenir.

D) 7'li, 8'li, 11'li hece ölçüsüyle yazılabilir.

E) İslamiyet’in etkisiyle ortaya çıkmıştır.

CEVAP ANAHTARI

1-C 2-C 3-A 4-C 5-A 6-A 7-B 8-E 9-A 10-C 11-E 12-B

Erzurumlu Emrah Hayatı ve Şiirleri

Yaşamı üstüne yeterli bilgi yoktur. Erzurum yakınlarında Tanbura

köyünde 1777 (1815-1820?)'de doğduğu sanılıyor. Halk ağzında dolaşan

söylentilere göre, ilkin Erzurum'da medresede öğrenim gördü. Sevdiği,

küçük Paşa'nın kızı bir ağanın oğluyla evlendirilince, çok üzüldü; sonra

Sivas, Konya, Niğde, Tokat, Kastamonu illerinde geziye çıktı.

Kastamonu'da Alişan Beyin sevgi ve yardımını kazandı. Uzun süre onun

konağında kaldı. Evlendi. Beyin ölümüyle Kastamonu'dan ayrıldı.

Sinop'u, Trabzon'u dolaştı. Karısının ölümüyle 1840'ta Sivas'tan şimdiki

Tokat iline bağlı Niksar'a geçti. Yaşamının geri kalan yıllarını orada

geçirdi. Çıraklarından Tokatlı Nuri'nin bir şiirinde belirttiği gibi, 1860

yılında öldü, mezarı/türbesi Niksar'dadır.

Dertli ve Gevheri gibi Emrah da Divan ve tasavvuf geleneğine özenen ürünler de verdi, ama

bunlarda gereken yetkinlik ve özgünlüğe kavuşamadı, koşuk düzeni aksak ve dili

ağdalıydı. Fuzuli, Baki ve Nedim'in etkileri göze batıyordu.

Asıl başarısını Halk geleneğini sürdüren heceyle söylediği şiirlerde gösterdi.

Özellikle koşma ve semaileriyle halk arasında haklı bir üne erişti.

Çevresindeki kimi şairleri (Tokatlı Nuri vb.) etkiledi. Fakat Ercişli Emrah'ın bazı şiirleri yanlışlıkla

ona mal edildi.

Erzurumlu Emrah'ın Eserleri:

Page 316: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

316

Divân-ı Emrah (1312/1916) XIX. Asır Saz şairlerinden Erzurumlu Emrah (Köprülü Mehmet

Fuat, 1929),

Âşık Emrah, Hayat ve Şiirleri (Murat Uraz, 1943),

Erzurumlu Hayatı ve Şiirleri (Eflâtun Cem Guney-Çetin Güney, 1958)

Erzurumlu Emrah'ın Şiirlerinden Örnekler

KOŞMA

Hazân ile geçti gülşeni bustan

Eyler dertli bülbül zâr garip garip

Haraba yüz tuttu bezmi gülistan

Ağla şimdengeru var garip garip.

Hançeri feleğin ucu ciğerde

Gittikçe artıyor yara bu serde

Diyarı gurbette tutuldum derde

Gel tabip yaramı sar garip garip.

Emrah bizim elin gonca gülleri

Açılmıştır öter dost bülbülleri

Ben sefil sergerdan gurbet elleri

Gezeyim bir zaman yâr garip garip.

DEYİŞ

Dedim: Dilber, sen de sevdakâr mısın?

Dedi: Senden evvel nâra ben yandım.

Dedim: Doğru söyle, bana yâr mısın?

Dedi: Sadık yârim, gönülde andım.

Dedim: Gel, ağyarı feramus eyle!

Dedi: Terkeyledim, gönlüm hoş eyle.

Dedim: Gam-ı aşkı sen de nuş eyle.

Dedi: Çoktan anı nus edip kandım.

Dedim: Germanına benler dizilmiş.

Dedi: Görenler bağrı ezilmiş.

Dedim: Mahmur musun gözler süzülmüş?

Dedi: Hâb-ı nazdan yeni uyandım.

Dedim: Emrah gibi var mı âşıkın?

Dedi: Elbet benim senin lâyıkın.

Dedim: Halinden bil bağrı yanığın!

TUTAM YÂR ELİNDEN TUTAM

Tutam yâr elinden tutam

Çıkam dağlara dağlara

Olam bir yaralı bülbül

İnem bağlara bağlara

Birin bilir birin bilmez

Bu dünya kimseye kalmaz

Yâr ismini desem olmaz

Düşer dillere dillere.

Emrah eder bu günümdür

Arşa çıkan tütünümdür

Yâra gidecek günümdür

Düşem yollara yollara.

BİR NAZENİN BANA GEL GEL EYLEDİ

Bir nazenin bana gel gel eyledi

Varmasam incinir, varsam incinir.

Nazik miyanından, ince belinden

Sarmasam incinir, sarsam incinir.

Kaşına çekilmiş kudret kalemi

Görmemiş dünyada derdü elemi

Her sabah her sabah verir selâmı

Almasam incinir, alsam incinir.

Yine görünüyor yârin illeri

Başımızda esen sevda yelleri

Yârın bahçesinde konca gülleri

Dermesem incinir, dersem incinir.

Nereden nereye sevmişim onu

Ateşi koymuyor yakıyor beni

Aşık Emrah sever böyle bir canı

Page 317: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

317

Dedi: Bilmez idim, şimdi inandım.

GÖNÜL GURBET ELE ÇIKMA

Gönül gurbet ele çıkma

Ya gelinir ya gelinmez

Her dilbere meyil verme

Ya sevilir ya sevilmez.

Yöğrüktür bizim atımız

Yardan atlattı zatımız

Gurbet ilde kıymatımız

Ya bilinir ya bilinmez.

Bahçemizde nar ağacı

Kimi tatlı kimi acı

Gönüldeki dert ilacı

Ya bulunur ya bulunmaz.

Deryalarda olur bahri

Doldur ver içem zehri

Sunam gurbet elin kahrı

Ya çekilir ya çekilmez.

Emrah der ki düştüm dile

Bülbül figan eder güle

Güzel sevmek bir sarp kale

Ya alınır ya alınmaz.

Sevmesem incinir, sevsem incinir.

GENE BAHAR OLDU AÇILDI GÜLLER

Gene bahar oldu, açıldı güller

Bülbül-ü şeydalar bağlarda gezer.

Bir saçı Leylâ'ya meyil verenler

Elbet Mecnun olur, dağlarda gezer.

Ne sönmez ateştir aşkın ateşi

Gittikçe artırır serde savaşı

Yâr senin aşkından çeşmimin yaşı

Bahar seli gibi çağlar da gezer.

Emrah tek tıfıldan bağrı yanıklar

Bezm-i muhabbete kalbi sadıklar

Maşukundan cüda düşen âşıklar

Ruz-ü şeb ah eder ağlar da gezer.

Dadaloğlu Kimdir? Dadaloğlu'nun Hayatı ve Şiirleri

19'uncu yüzyılda yaşadı. Asıl adı Veli. Türkmen âşıklarının önde gelenlerinden. Kul Mustafa

mahlasını kullanan Aşık Musa'nın oğlu. Az da olsa eğitim aldı. Avşar beylerinden Küçük Alioğlu ile

Kozanoğlu'nun yanında imamlık, katiplik yaptı.

Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu'da hüküm süren aşiret kavgaları ve

aşiretlerin Osmanlı ile savaşlarını yansıtır.

Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesidir. Asıl ününü yiğitlik türküleri ile yaptı.

Yüz kadar şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze kadar ulaştı.

Detaylı Bilgi:

Dadaloğlu, Oğuzların 24 boyundan birisi olan Avşar boyuna mensuptur. Doğum tarihi kesin olarak

bilinmemekle beraber, araştırıcıların büyük bir kısmının tahminine göre 1785'te doğmuştur.

Page 318: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

318

Ancak onun için söylenebilecek en uygun doğum tarihi "XVIII. yüzyılın son çeyreği"dir. Âşığın asıl

adı Veli'dir. Önceleri bu adla tapşırmış olma ihtimali yüksektir. Daha sonra Dadal, Dadalı, Aşık

Dadal, Dadanoğlu ve Dadaloğlu gibi mahlasları kullanmıştır. Bunlar arasında öne çıkanı ise

Dadaloğlu olmuştur. Öğrenimi hakkında elimizde bilgi olmamasına karşılık, babasının şair olması

onun okumuş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bununla beraber şiirlerini göz önüne

aldığımızda, Dadaloğlu'nun öğrenim görmediği düşüncesi kuvvetlenmektedir. Eğitimi konusunda

Saim Sakaoğlu; "Kısacası o, şanslı bir göçerin görebileceği bir eğitimi, yani büyüklerden elde

edilebilecek bir eğitimi görmüştür." (Sakaoğlu 1980: 19) demektedir.

Dadaloğlu, göçebe Avşarlar arasında yetişmiş ve onların sözcüsü olmuş bir âşıktır. Bugün elimizde

bulunan 130 kadar şiirinin tamamı hece vezniyledir. Bunların büyük bir kısmı Avşarlardan yapılan

derlemelerle ortaya çıkmıştır. Çok az bir kısmı da yazılı kaynaklarda (cönk) tespit edilmiştir.

Dadaloğlu'nda sanat endişesi pek görülmez. Şiirlerinde işlenen konu ise büyük ölçüde Avşar

aşiretinin hayatıdır. Bu genel çerçeve içerisinde sevda, yurt güzellemeleri, göçer hayatı, vb. ön

plandadır. Avşarların hayatında güzelle at bir tutulur. Bu atlar arasında ise en değer verileni

kırattır. Dadaloğlu, kıratın yanında Avşar güzellerini de şiirlerinde işler. fiiir-lerinde atasözleri,

deyim ve vecize değerindeki sözlerin ayrı bir yeri vardır.

Şiirleri arasında karşılıklı konuşma havası içinde söylenenler de vardır. Bu şiirlerde Dadaloğlu ile

Cerit Beyi konuşturulmaktadır. Dadaloğlu'nun şiirleri teknik açıdan sağlamdır. Bir şairin gücünü,

kelime dağarcığı ve ahenk unsurları oluşturur. Dadaloğlu'nun şiirleri bölgenin diğer âşıkları Karaca

Oğlan ve Cingözoğlu Seyit Osman'la karıştırılmıştır. Dadaloğlu, Hurşit ile Mahı Mihri Hikâyesini

anlattığı için, bu hikâye onun tasnifi gibi değerlendirilmektedir. Ancak bunun gerçeklik payı

yoktur, Ayrıca Dadaloğlu'na mal edilen türkülerin hikâyesi de (Gavur Kızı, Kıral Kızı, Emmi Kızı, İsa

Güzeli, Avşarların Tecirli ve Ceridede Kavgası, Dadalı Bey, Avşarların Cadıoğlu'nun Askerleriyle

Kavgası) zaman zaman halk hikâyesi olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu parçalar da halk hikâyesi

olmayıp, hikâyeli türkünün örnekleridir.

Dadaloğlu'nun şiirleri üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Bunlar arasında İsmail Görkem

tarafından hazırlanan eser, profesörlük takdim tezi olup konuyla ilgili son önemli çalışmadır.

Dadaloğlu'nun doğumu gibi, ölümü de bilinmezlerle doludur. Sözlü kaynaklar ise onun ölüm

tarihini 1868 olarak verir. Ancak ölüm tarihi de tahminden ibarettir. Buna göre onun ölüm tarihi,

"19. yüzyılın ikinci yarısının ortalarına doğru olmalıdır" diyebiliriz. (Kaynakça: Prof.Dr. Ali Berat

ALPTEKİN, Türk Halk Şiiri)

Dadaloğlu Şiirlerinden Örnekler:

ASLIMI SORARSAN AVŞAR SOYUNDAN

Aslımı sorarsan Avşar soyundan

Ayrı düştüm aşiretten beyimden

Pınarbaşı'ndan da beş yüz evinen

Çıkıp da cana kıyanlardanım

Çekerim çileyi böyl'olsun bugün

YÜCE DAĞ BAŞINDA KAMBER TAY OLUR

Yuce dağ başında Kamber tay olur

Korkarım ki emeklerim zay'olur

Sevda sevda derler üç beş ay olur

Bizim sevda senesini doldurur

Arkını yaptım da suyu akmıyor

Page 319: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

319

Alırım mı sandın şol Kozan Dağın

Biz bir kurt idik de Bozoklu köyün

Ürkütüp sürüsün yiyenlerdenim

Dadaloğlum der de böyle olmazdım

Gördüğüm günlerin birini görmezdim

Kavga kızışınca geri durmazdım

Meydanda kardaşa kıyanlardanım

HER SABAH SEYRAN GEZERKEN

Her sabah, her sabah seyran gezerken

Iras geldim selvi boylu fidana

Top top olmuş kirpikleri bölünmüş

Hoş benzettim samur kaşlar kemana

Al yanağın elmas m'ola kar m'ola

Capraz vurmuş düğmeleri dar m'ola

Acep mislin şu cihanda var m'ola

İnsem gitsem Hindistan'a Yemen'e

Eliftir kirpiği İra'dır kaşı

Bu güzellik sana Mevla bağışı

Arasam cihanda bulunmaz eşi

Hiç mislin gelmemiş devr-i zamana

Dadaloğlum der de, hûbların hası

Ferhat'ın Şirin'i Mecnun Leyla'sı

Aklım eğlencesi gönlüm yaylasi

Bir yel esti başımdaki dumana

KALKTI GÖÇ EYLEDİ AVŞAR ELLERİ

Kalktı göç eyledi Avşar elleri

Ağır ağır giden eller bizimdir

Arap atlar yakın eder ırağı

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Belimizde kılıcımız Kirmani

Taşı deler mızrağımın temreni

Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın, dağlar bizimdir

Dadaloğlu'm birgün kavga kurulur

Öter tüfek davlumbazlar vurulur

Nice koçyiğitler yere serilir

Kahpe felek hiç yüzüme bakmıyor

Çok yuva bekledim cücük çıkmıyor

Boş yuva bekleyen yoz kuşa döndüm

Şu felekle bir oyuncak oynadım

Oynadım da oyunumda yenildim

Farzını kıldım sünnetinde yanıldım

Beş vakit namazı kılmışa döndüm

Der Dadaloğlum da nedip n'etmeli

Sözlerimi birem birem tutmalı

Mirasçıya kalacak malı n'etmeli

Üç beş oğlan olmadıktan gerü

SANA DERİM HASAN KALESİ

Sana derim Hasan Kalesi sana

Alt yanında döğüş oldu, yön oldu

Yiğit olan yiğit çıktı meydana

Koç yiğitler arap ata bin oldu.

Akşamki gördüğüm şu kara düşler

Hesaba gelmedi kesilen başlar

Eyerlen atımı küçük kardaşlar

Hünkâr tarafından bize gel oldu.

Akşamınan ikindinin arası

Aldı beni şu düşmanın yarası

Ecel geldi ölmemizin sırası

Ağladı el-oba gözü kan oldu,

Dadaloğlu'm der ki belim büküldü

Gözümün cevheri yere döküldü

Üçyüz atlı ile cenge çıkıldı

Yüzü geldi iki yüzü dön oldu.

ILGIT ILGIT SEHER YELİ ESİYOR

Ilgıt, ılgıt seher yeli esiyor

Gâvur dağlarının başı dumanlı.

Gönül binmiş aşk atına aşıyor

Bire beyler cünunluğun zamanı mı?

Aşağıdan iskân evi gelince

Sararıp da gül benzimiz solunca

Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca

Page 320: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

320

Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir

YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEYİ DOLANDIM

Yedi iklim dört köşeyi dolandım

Meğer dünya her tarafta bir imiş

Ben dünyayi Al'Osman'ın sanırdım

Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş

İrili ufaklı insan piç oldu

Onlar doğdu geçinmesi güç oldu

Altı Arap atı şahbaz nic'oldu

Mamur sandım yalan dünya çürümüş

Okuduğun tutmaz oldu alimler

Kalktı da adalet arttı zulümler

Terlemeden mal kazanan zalimler

Can verirken soluması zor imiş

Kulak verdim dört koşeyi dinledim

Meğer gıybetimi eden coğ imiş

Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden

Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş

Dadaloğlu'm der ki sözüm vasiyet

Benim sözümü dinleyene nasihat

Besmelesiz kazanılan piç evlat

O da dünyada ziyankar imiş

YİNE TUTTU GAVUR DAĞ'IN BORANI

Yine tuttu Gavur Dağ'ın boranı

Hançer vurup açarlardı yaramı

Sana derim Mıstık Paşa ereni

İçindeki bunca beyler nic'oldu

Sabahaca kandilleri yanardı

Soytarılar fırıl fırıl dönerdi

Ha deyince beşyüz atlı binerdi

Sana inip konan beyler nic'oldu

Ağlayı ağlayı Dadal'ım söyler

Vefasız dünyayı şu insan n'eyler

Bir yiğidi bir kötüye kul eyler

Şimd'en sonra yaşaması güç oldu

Kaypak Osmanlılar size aman mı?

Aşağıdan iskan evi geliyor

Bezirgânlar koç yiğide gülüyor

Kitabın dediği günler oluyor

Yoksa devir döndü âhir zaman mı?

Aşağıda akça çığın ötünce

Katar başı mayaların sökünce

Şahlan ferman Türkmen ili göçünce

Daha da hey Osmanlı'ya aman mı?

Dadaloğlu'm sevdası var başımda

Gündüz hayalimde, gece düşümde

Alışkan tüfekle dağlar başında

Azrail'den başkasına aman mı?

KOŞMA

Çıktım yücesine seyran eyledim

Cebel önü çayır çimen görünür.

Bir firkat geldi ki coştum ağladım

Al yeşil bahçeli Kaman görünür.

Şaştım hey Allah'ım ben de pek şaştım

Devrettim Akdağ'ı Bozok'a düştüm

Yozgat'ın üstünde bir ateş seçtim

Yanar oylum oylum duman görünür.

Biter Kırşehir'in gülleri biter

Çığrışır dalında bülbüller öter

Ufacık güzeller hep yeni yeter

Güzelin kaşında keman görünür.

Gönül arzuladı Niğde'yi, Boru

Gün günden artmakta yiğidin zârı

Çifte bedestanlı koca Kayseri

Erciyaş karşısında yaman görünür.

Dadaloğlu'm da der zatından zatı

Çekin eyerleyin gökçe kır atı

Göçmek değil bizim ilin muradı

Ak yâre gitmemiz güman görünür.

Page 321: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

321

Seyrani Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, Şiirleri

Seyrânî (d. 1800 - ö. 1866) Halk Ozanı

Seyrânî, 1800 yılında Kayseri ilinin Everek (Develi) ilçesinin Omza (Camîkebir) Mahallesi'nde

doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir.

Seyrânî mahlasını almasıyla ilgili olarak iki görüş ileriye sürülmüştür:

1. Bir gün camide sabah ezanı okunurken, Mehmet de kandil yakmaya çalışmaktadır. Bu sırada

pirler Mehmet'e bade içirmişler ve bu olayla o, Seyrânî mahlasını almıştır.

2. Bir gece, imam olan babası hastalanınca oğlunu sabah namazı kıldırmaya gönderir. Namaz

sonrası dervişler onu kış mevsiminde Elbiz Bağı'na götürüp, ona üzüm yedirmişlerdir. Mehmet de

geriye Seyrânî adını alarak dönmüştür.

Seyrânî'nin çocukluğu, yokluk içerisinde geçmiştir. Ancak medresede öğrenim görmüştür. Aslında

Seyrânî'nin 15 yaşma kadar olan dönemi hakkındaki bildiklerimiz, yok denecek kadar azdır.

İstanbul'a geldikten sonra Köprülü Medresesi'ne devam ettiği de rivayetler arasındadır. 30-40

yaşlarında İstanbul'a gider. Semaî kahvelerinde çeşitli âşık fasıllarına katılır ve muamma çözer.

Saraya karşı kullandığı dilden ötürü İstanbul'dan kaçmak zorunda kalır. İstanbul'dan Develi'ye

dönen Seyrânî, bir süre sonra Halep'e gitmiştir. Ancak buraya ne zaman, nasıl ve niçin gittiği

hakkında elimizde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Seyrânî hem hece, hem de aruz vezniyle şiirler söylemiştir. Bugün elimizde bulunan 650 kadar

şiirinden 500'ü hece vezniyledir. Hece ile yazmış olduğu şiirlerinde dili oldukça durudur.

Şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın dil özelliklerini de bulabiliriz. "Büvelek, çalkanmak, çamçırak,

bozulamak, bitek, cücük, çatlımçanak, çeç, çember, çerez, çorlu, çökelek, değirmi, döleşmek,

evmek, esvap, gevmek, hödük, helke, kirmen, natır, puhağı, pece, süsmek, şelek, üleşmek, ugru,

yorgalama, yunmak" gibi kavramlar onun şiirlerinde karşılaştığımız Kayseri ve Develi ağzının

örnekleridir.

Hece vezniyle olan şiirlerinin büyük bir kısmı nazım tekniği açısından başarılıdır. Aruzla yazmış

olduğu şiirlerinde daha çok gazel, divan, müstezad, kalenderi, şarkı, terci-i bendve terkib-i

bend nazım şekillerini kullanmıştır. Bu tarz şiirlerde dili ağırdır.

Seyrânî'nin şiirlerinde bazı edebî sanatların güzel örneklerine de rastlanır. Cinas, Seyrânî'nin

şiirlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Seyrânî, şiirlerinde atasözleri ve deyimleri ustalıkla

kullanmıştır. Bu özellik, onun dile olan hâkimiyetini göstermesi bakımından önemlidir. Seyrânî halk

şiirinin pek çok türünde şiirler yazmıştır / söylemiştir. Bunlar arasında ilk sırayı taşlamalar alır.

Onun taşlamaları ferdî boyutta değil, toplumsaldır.

Şiirlerinde iki yüzlülük, rüşvet, haksızlık, fakirlik, adalet, bilgisizlik gibi sosyal temaları da işlemiştir.

Yaşadığı dönemde bozulan hak ve adalet dağıtan müesseseleri konu edinen şiirler yazmıştır.

Page 322: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

322

Ülkedeki başıbozukluğun sebebinin yöneticiler olduğunu, pek çok şiirinde dile getirmiştir.

Şiirlerinde dini kötüye kullananlar veya yanlış yorumlayanlar da eleştirilmiştir. Seyrânî'nin

şiirlerinde teknik ve modern unsurlar da yerini almıştır. Telgraf ve vapur gibi kavramlar onun

şiirlerine girmiştir. Böylece âşığın batıdaki gelişmelerden haberdar olduğunu tespit edebiliyoruz.

Seyrânî şiirlerinde kendisine yardım eden şahsiyetleri de işlemiştir. Bu özellik, Seyrânî'nin vefa

duygusunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Pek çok kaynakta Seyrânî'nin Bektaşî,

Nakşibendî ve Kadirî tarikatlerine mensup olduğuna dair bilgiler yer almaktadır. Ancak onu tarikat

ehli olmaktan ziyade, dindar bir kişilik olarak değerlendirmekte yarar vardır. Seyrânî'nin

yetişmesinde Fuzulî, Yunus Emre, Karaca Oğlan, Aşık Ömer ve Gevheri'nin etkisi büyüktür.

Seyrani, 19. yüzyıl halk edebiyatımızın şüphesiz en değerli örneklerinden birisi olarak diğer halk

ozanlarını da etkilemeyi başarmıştır. Kendisi hakkında yapılan araştırma ve incelemeler son

yıllarda çoğalmıştır. Eserlerinden bazıları bestelenerek icra edilmiştir.

1866 yılında vefat etmiş olan Seyrânî'nin mezarı, Develi Lisesi bahçesindedir.

Kaynakça: Prof.Dr. Ali Berat ALPTEKİN, Türk Halk Şiiri

Şiirlerinden Örnekler

ESKİ LİBAS GİBİ

Eski libas gibi aşıkın gönlü

Söküldükten sonra dikilmez imiş

Güzel sever isen gerdanı benli

Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş

O sebepten gülle ediyor çekiş

Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş

Kıyamete kadar sökülmez imiş

Sevdiğim değildin böylece ezel

Aşkının bağına düşürdün gazel

İbrişimden nazik saydığım güzel

Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani'nin gözü gamla yas imiş

Benim derdim her dertlere baş imiş

Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş

Meğer taşa tohum ekilmez imiş..

Sene 1261

Bin iki yüz altmış bire tarih basınca

Pek ziyade oldu siklet bu sene

Asırda Acaip İşler Çoğaldı

Asırda acaip işler çoğaldı

Bilmem bu işleri kimler ediyor

Page 323: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

323

Eski âdet bitip devir dönünce

Kalktı insanlardan şefkât bu sene

Koymuşum havana bu garip seri

Sefa mı sunulur ah şimden geri

Ağnıya olursan derler gel beri

Fukaraya yoktur rağbet bu sene

Fukaranın hali Mevla'ya belli

Merhamet yok ağnıyada ezeli

Buğdayın bir mutu oldu yüzelli

Muhtekire düştü fırsat bu sene

Zengin artık kesmez oldu kurbanı

Kalmadı dünyanın rengi elvanı

Sultan Süleyman'a kalmadı fani

Bize Hak'tan oldu rahmet bu sene

İş böyle giderse kopacak fesat

Yaklaşmadı gitti şu vakt-i hasat

Sanatlar işlemez ortalık kesat

Boşadır çalışmak gayret bu sene

Bu Seyrani sahih sohbet eylesin

Naçar olan fukaralar neylesin

Rica niyaz edin halas eylesin

Mevlamız beladan millet bu sene

Âlem-i Ervahda Ruhlara Mevla

Âlem-i ervahda ruhlara Mevla

Ten mülkün vermedi ahd ü amansız

İkrar-ı ezelde duranlar hâlâ

Mü'min-i kâmildir seksiz gümansız

Cahilin rüyası hayra yorulmaz

Tecellinin cilvesinden sorulmaz

Eğri okla doğru nişan vurulmaz

Doğru ok atılmaz eğri kemansız

Bir içim su içmedin mi elimden

Duymadın mı bir nasihat dilimden

İkrar silahların çektin belimden

Canıma kastettin behey imansız

Kim gülü dikenden ayırıp seçer

Dünyayı hep rezil köpekler aldı

Gelen ümeraya karşı gidiyor

Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan

Yahşiler aşağı düştü yamandan

Aralık itleri olmuş kumandan

Uyuz it kurtlara kumand-ediyor

Buğday unu beğenmiyor enikler

İplikten aşağı düştü ipekler

Hep sedire geçti itler köpekler

Hanedan ayakta hizmet ediyor

Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan

Tüccarlar aşağı indi bakkaldan

Aslanlara çoban düşmüş çakaldan

Şimdi aslanları çakal güdüyor

İsimlerin tebdil etsem satılmaz

Cisimlerin tahvil etsem zat olmaz

Altın eğer vursan eşek at olmaz

Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Şahinler yurdunu tuttu yarasa

Baklava yerine geçti pırasa

Şimdi rağbet deyyus ile terese

Zamane bunlara rağbet ediyor

Boy kürkünü beğenmiyor köçekler

Babasına akl öğretir çocuklar

Yumurtadan burnu çıkan cücükler

Horoz oldum diye cık cık ediyor

Küçükler büyüğe çorap giydirir

Tatlıyı insana acı yedirir

Seyranî zamane böyle dedirir

Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Açıl Ey Gonca-i Bağ-ı Letafet

Açıl ey gonca-i bağ-ı letafet

Bülbülü zar eden sen değil misin

Meseldir arife tarif ne hacet

Beni naçar eden sen değil misin

Göz halkeden etmiş baktırmak için

Page 324: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

324

Herkes amelinin mahsulün biçer

Gam yeme Seyranî bu gün de geçer

Yüce dağın başı olmaz dumansız

Âdem Tabiatlı Melek Sıfatlı

Âdem tabiatlı melek sıfatlı

Şah olursan sana geda bulunur

Her kim güler yüzlü ve dili tatlı

Olsa anda lütf-ı Huda bulunur

Pehlivanlık edüp nefsin yıkarsan

İmânın nurundan şem'in yakarsan

Musa gibi Tur-ı aşka çıkarsan

Sana gökten inen nida bulunur

"Kaalu bela" ikrarını güdersen

Anda olan borcu bunda ödersen

İsmail-veş canın teslim edersen

Sana gökten inen gıda bulunur

İkrar kapısında taşrada durdum

Seyranî sen andan ne haber duydun

Denizde mermer taş içinde kurdun

Ağzında yeşil ot gıda bulunur

Ağlatıp gözyaşı aktırmak için

Karanlıkta şem'e baktırmak için

Nurunu nâr eden sen değil misin

Seyranî maksudun çifte ben iken

İki beş yüz bir hesapta bin iken

Meydan-ı muhabbet arştan gen iken

Başıma dar eden sen değil misin.

Ağlıyor Gönlümüz Ey Melek Sıfat

Ağlıyor gönlümüz ey melek sıfat

Bizi gayri güldür ferahyap eyle

Cerrahın abından sun ab-ı hayat

Lütf u kereminden feyziyap eyle

Okur taliplerin aşk kitabından

Ver saki ruhlara sen şarabından

Lütf-ı miftahınla kendi babından

Âlemin matlubun feth-i bab eyle

Bir aşktır serptiğin layıklarına

Hararetler verme yanıklarına

Güler yüz gösterip âşıklarına

Aziz başın için bir cevap eyle

Seyranî seyreder sağ ve solların

Bab-ı vuslat için bekler yolların

Yeter ağlattığın güldür kulların

Gani dualarım müstecap eyle

Âşık Ruhsati Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Şiirleri

Ruhsatî (d. 1835, Sivas, Kangal, Deliktaş - ö. 1911, Sivas, Kangal, Deliktaş Köyü)

Daha senden gayrı âşık mı yoktur

Nedir bu telaşın ey deli gönül

Hele düşün devr-i Adem'den beri

Neler gelmiş geçmiş say deli gönül

Mevlâ'm kanat vermiş uçamıyorsun

Bu nefsin elinden kaçamıyorsun

RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun

Topraklar başına vay deli gönül

Page 325: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

325

A. HAYATI

Bir şiirinde;

Elli birde zuhur edip

Doğup cihana gelelim ben

diyen Ruhsatî, H. 1251 (Miladî 1835) yılında doğmuştur. Yine bir şiirinde;

Sultan Mehmet şant zat-ı âlişan

Erer maksuduna pâyına düşen

ifadelerinden de onun Sultan Mehmet Reşat devrini (1909-1918) idrak ettiğini anlıyoruz.

Vehbi Cem Aşkun, Ruhsatî'nin cülustan iki yıl sonra, yani 1911'de vefat ettiğini söylüyor.

Eflatun Cem Güney de; "Ruhsatî... 1327 (1911)'de 76 yaşında gözlerini kapamıştır." diyerek,

Aşkun'u destekler.

Bir köy şairi olan Ruhsatî, Sivas'ın Deliktaş bucağında doğmuş ve ömrünün hemen hemen

tamamını burada geçirmiştir. Onun;

Dedem vilayeti gitsem Tonus'a

Saklamaz sırrını sezegen olur

sözlerinden, soyunun Tonus (yeni adı; Altınyayla) ilçesinden geldiği hükmüne varıyoruz.

Ben bilirim Şeyh Mehmet'tir pederim

RUHSATî'ye eş ben oldum ağlarım

deyişinden, Ruhsatî'nin babasının Mehmet olduğunu öğreniyoruz. Fakat şiirlerinde annesinin

ismine yer vermemiştir. Eflatun Cem Güney, annesinin isminin Safiye olduğunu ifade etmiştir.

Ruhsatî on iki yaşında öksüz ve yetim kalmış; bu bakımdan kuvvetli bir tahsil görememiştir. Bir

divandaki;

Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam

Eğer evlattan sorarsan yiğirmi üçtür heman

ifadelerinde, dört kere evlendiğini ve bu evliliklerden 23 çocuğu olduğu neticesine varıyoruz.

Eşlerinin adı sırasıyla şöyledir: Mihri, Ayşe, Fatma ve Mühimme. Bunlardan Mihri, oğlu Âşık

Minhacî'nin annesidir.

Ruhsatî, uzun müddet Deliktaş ağalarından Ali Ağa'nın yanında azap durmuştur. Kimi zaman

Tecer'deki değirmenlerin su işlerinde çalışmış, kimi zaman da köyünde kiracılık, rençperlik

(çiftçilik) ve çobanlık yapmıştır. Bazen de inşaatlarda bennelik (duvarcılık) yaptığı olmuştur.

Zaman zaman gurbete çıkan Ruhsatî ömrünün sonlarında köyünde imamlık yapmıştır. Ömrü

fakirlikle geçen Ruhsatî, ufak-tefek yardımlar haricinde kimseden arzuladığını bulamamıştır.

Page 326: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

326

Mezarı, doğduğu yer olan Deliktaş'tadır

Ruhsatî, bâdeli bir âşıktır. Bir gün Kertme köyü mezrasında uyuyakalmış ve bu sırada pirlerin

verdiği bâdeyi içmiştir. Aşağıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere, kendisi de zaman zaman bunu

dile getirmiştir.

Bir gece menamda gördüm muhabbetin bâdesin

İçmeden mest eyledi fincana aklım yetmedi

Baktım bir bâde sundular yatarken bir gecen ben

Anasından doğduğuna oldu pişman sanmasın

Ben değilim Hak söyletir dilimi

Bâde içtim kimse bilmez hâlimi.

Asıl adı Mustafa olan Ruhsatî'nin mahlasını Şeyh İbrahim Efendi vermiştir.

Kimi Ruhsatî der kimisi koca

Kimisi âşık der kimisi hoca

Kimisi Cehdi' der kimisi yuca

Gazaya razı ol belâya sabır

Bir zaman İcadi bir zaman Cehdî

Şimdi de Ruhsati baba dediler

sözlerinden anlaşılacağı gibi, her ne kadar İcadî, Cehdi mahlasını da kullandığını söylüyorsa da biz,

bu mahlaslarla söylenmiş şiirine rastlayamadık.

Ruhsatî, irticali olan fakat saz çalmayan bir âşıktır. Hakkında yazılmış kitaplarda ve makalelerde,

saz çaldığından söz edilmişse de bunun böyle olmadığını bizzat kendisi ifade etmiştir.

Ne çöğürüm ne kavalım ne sazım

Ne bir Hakk'a yarar vardır niyazım

Saz ile söz ile alınmaz meydan

Ruhsat'ın mahlası serpilmedikçe

Ruhsatî'nin pek çok âşıkla karşılaştığı şüphesizdir. Ancak biz bunlardan Hacı Necati, Âşık Halil ve

Kanaklı Sefilî gibi isimleri tespit edebildik.

Fiziki olarak uzun boylu, beli bükük, çil yüzlü, çakır gözlü, sarı sakallı bir yapıya sahip olan Ruhsatî,

karakter itibariyle de ideal insan vasıflarına sahiptir. Basiret, kanaat, tevazu ve izan sahibidir.

Haramdan, koğ, ve gıybetten kaçınmış; sır saklamasını bilmiştir. Kimsenin azına çoğun

karışmamış; kimsenin malına göz dikmemiştir. Samimi bir Müslüman olup İslâm Peygamberini aşk

derecesinde sevmiştir. Önceki kaynaklarda Bektaşî olduğu ileri sürülmüşse de Ruhsatî, kendisinin

de pek çok şiirinde belirttiği gibi Nakşibendi tarikatine mensup bir âşıktır.

Page 327: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

327

B. EDEBÎ VE FİKRİ YÖNÜ

1. Şiirlerin Teknik Yapısı

a. Vezin

XIX. yüzyılın seçkin halk şairlerinden olan Ruhsatî, şiirlerinin çoğunu hece vezni ile yazmıştır.

Ancak Âşık Ömer, Dertli, Emrah, Seyranî gibi geleneğe uyarak aruz vezni yahut hecenin 14 ve 15'li

şekilleri ile şiirler (divanlar) yazdığı da olmuştur. Sözgelişi Uğru ile Kadı Hikâyesi'ni aruz vezni ile

yazmıştır. Ne var ki, pek çok halk şairinde rastladığımız gibi aruz vezninde başarılı olamamıştır.

Hece vezninde olan divanları 7+7 yahut 8+7 duraklıdır. Ruhsan, bu tür şiirlerde genellikle olaylara

ve mistik düşüncelere yer vermiştir. Her ne kadar divan adını verdiğimiz bu şiirlerde veciz sözler

söylemişse de Ruhsatî, asıl başarısını hece vezinli şiirlerde göstermiştir.

Ruhsan, en çok on bir heceli şiirler söylemişti. Bunu sekiz heceli şiirler takip eder.

Âşık-ı didar

Allah Allah de

Dağıtsm keder

Allah Allah de

veya;

Yola sevdiğim yola

Kolun boynuma dola

Zülüfünü sağa sola

Bölüşü bir hoşçadır

şeklinde gördüğümüz beşli yahut yedili şiirleri ise azınlıktadır. Ruhsatî'nin gerek on bir, gerekse

sekizli şiirlerinden duraklar sağlamdır. On birli şiirlerde 6+5 ve 4+4+3, sekizli şiirlerinde 4+4, 5+3

ve 3+3+2 duraklarını kullanmıştır.

b. Kafiye

Türk halk şairleri genellikle yarım kafiyeyi kullanmışlardır. Ruhsatî'nin şiirlerinde de aynı özellik

vardır.

Vuslatına yol bulmaya iverim

Sana gelen gazaları savarım

Aman küsme gözlerini severim

Yüzümden bezmede meramın nedir

dörtlüğünde görülen yarım kafiyeler şiirin tamamına hakimdir. Fakat birçok şiirinde;

On altıya kadar verdim yaşını

Yenice sevdaya salmış başını

El yanında yıkar gider kaşını

Page 328: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

328

Tenhalarda gülüşünü sevdiğim

dörtlüğündeki gibi tam kafiyelere ve;

Her nereden baksam nazarıma gel

Cam dükkânı açtım pazarıma gel

Ölürsem ziyaret mezarıma gel

Başıma bir çiçek yadigâr eyle

örneğindeki gibi zengin kafiyelere rastlarız.

Ruhsati'nin dili sadedir şiirlerinde zorlama yoktur. Hece, durak, kafiye ve rediflerde titiz

davranmış; anlam bütünlüğüne dikkat ederek daha güçlü, daha kalıcı şiirler söylemiştir. Kelimeleri

seçerken tesadüflere yer vermemiştir. Sözgelişi, "çalar" döner ayaklı şiirinde Türkçe'yi nakış nakış

işlediğini görmekteyiz.

Yenice bir bağa bağıban oldum

Lebi sükker yanakları al çalar

Kemhalar giyinmiş servi boyuna

İnce bele lahuriden şal çalar

Benim mecnun olduğumu bilir de

Emsin diye dudağına bal çalar

Kerem et sevdiğim çıkma dışarı

Seher yeli zülüfünden tel çalar

Kerem eyle Ruhsatî'yi unutma

Düşmanlar sevinip bize el çalar

Yukarıdaki sözlerde "çalmak" kelimesi değişik anlamda kullanılmıştır. Şiirde; "al çalmak"

benzemek, "şal çalmak" örtmek, kuşanmak, "bal çalmak" sürmek, "tel çalmak" alıp götürmek, "el

çalmak" vurmak anlamlarındadır.

Yine bir şiirinde;

Kimse bilmez hikmetinin batnı ne

Kim bilir ki zahiri ne batnı ne

Habibim de taş bağladı batnına

Aklına burayı getirsin demiş

diyen Ruhsatî, bize güzel bir cinas örneği veriyor.

Ruhsatî'nin destanlar dışında kalan şiirleri, genellikle 3-5 dörtlükten oluşur. İlk dörtlüğün kafiye

düzeni (abab) yahut (abcd) şeklindedir. Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında, dördüncü

dizeler ilk dörtlüğün ana kafiyesi ile kafiyelidir.

c. Dil ve Üslup

Page 329: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

329

Anlatmak istediği düşünceyi, şiirlerinde gayet ustalıkla dile getiren Ruhsatî, konuyu dinleyiciye

veya okuyucuya haber vererek şiirine başlar. Aynı tavrı diğer âşıklarda da görürüz. Bunu takip

eden dörtlüklerde olay, durum, duygu, düşünce, dilek dile getirilir. Âşıklar vermek istedikleri

mesajlara, dörtlüklerin üçüncü ve dördüncü dizelerinde yer verirler. Asıl söylemek istediğini de

son dörtlüğe saklar. Ruhsatî de bu usulü kullanmakla, diğer âşıklardan ayrı düşmez.

Şiirlerinde tasvire fazla yer veren Ruhsatî, bunda başarı sağlamıştır. Bir köy şairi olduğu için, pek

çok şiirinde ağız özelliklerine bağlı kalmış, oldukça fazla yekun tutacak kadar mahalli kelime

kullanmıştır.

2. Şiirlerdeki Konular:

Halk şairleri halkın duygularına, düşüncelerine, inançlarına, dünya görüşlerine, dertlerine,

isteklerine, bunalımlarına, hülasa bütün ferdi ve sosyal meselelerine tercüman olan kişilerdir.

Sözleri, anlamlı, özlü ve etkileyici olup, aynı zamanda gerçeği ve doğruyu yansıtır.

Türk halk şiirinde işlenen konular müşterektir. Bir başka deyişle, bir aşığın şiirinde yer verdiği

konuya, bir başka zaman ve bir başka yörede herhangi bir âşık da yer verir. Ruhsatî de bu

konulara yer vermekle, müşterek bir geleneğin bir üyesi olduğunu ortaya koyar.

Ruhsatî, şiirlerinde genellikle köy hayatının özelliklerini yansıtmıştır. Duygu ve düşünce âlemi,

köyde gördüğü intibalarla doludur. Bunun yanın da duyduğu ve bildiği konulara da yer verdiği

olmuştur. Şiirlerinin mihverini halk kültürü ve kendi intibaları oluşturur.

Ruhsatî'nin hemen her konuda deyişi vardır. Pek çok âşıkta rastladığımız başta aşk, tabiat ve

gurbet, öğüt, taşlama ve tenkit, mistik düşünce fanilik olmak üzere dert, şikâyet, dilek konulardaki

şiirleri Ruhsatî'de de bulabilmekteyiz. Ancak zamana ve mekana bağlı olarak konuyu ele alış

tarzında ve üslupta, âşıklar arasında farklılık gözükür.

3. Şöhreti, Etkilendiği ve Etkilediği Âşıklar

a. Etkilendiği Aşıklar

Türk halk şairlerinin söylediği şiirler, aitliği bakımından iki cephelidir; kendisine ait şiirler, usta

malı şiirler.

Âşıklar usta malı şiirleri söylerken, daha çok çevresinde iz bırakmış aşıkların veya ustasının ya da

kendisinden önce yaşamış meşhur halk şairlerinin deyişlerini söylemeye dikkat eder. Öyle an gelir

ki, gençliğinden beri usta malı söyleyen şair, zihnine yer eden sözleri ve kafiyeleri kendi şiirlerinde

de kullanmaya başlar. Konusu, sözleri ve kafiyeleri aynı olan bu şiirlerin zamanla karmaşıklığa yol

açtığı olur.

Ruhsatî'nin şiirleri incelendiğinde en çok Karacaoğlan'ın etkisinde kaldığı görülür. Bilhassa beşeri

aşk konulu deyişlerinde, bu etki daha fazladır.

XVII. yüzyılın güçlü temsilcilerinden Âşık Ömer ve Gevherî'nin de Ruhsatî'de etkisi görülür.

Bilhassa "divan"larında Âşık Ömer'in etkisi daha belirgindir. Ayrıca Ruhsatî, Pir Sultan Abdal, Kul

Page 330: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

330

Himmet Üstadım Dadaloğlu gibi âşıklarla, çağdışı âşıklardan Dertli ve Seyranî'nin de etkisinde

kalmıştır.

b. Etkilediği Âşıklar

Ruhsatî, ömrünün çoğunu Deliktaş'ta geçirmiştir. Gerek kişiliği, gerekse kuvvetli deyişleriyle

çevresinde sevilmiş ve sayılmıştır. Sağlığında bizzat, öldükten sonra da şiirleriyle pek çok âşığa

ustalık yapmıştır.

Ruhsatî'den etkilenen âşıkların başında oğlu Minhacî gelir. Öyleki halk, çoğu zaman ikisinin şiirini

birbirine karıştırır olmuştur. Her ikisinin şiiri de dil, üslup ve konu bakımından oldukça benzerlik

gösterir. Ancak Minhacî'nin şiirlerinde daha yanık ve daha içli bir eda hâkimdir.

Minhacî'den başka Meslekî, Zakirî (Noksanî), Emsalî ve Tabibî gibi âşıklar da Ruhsatî'den

etkilenmişlerdir. Ayrıca Bekir Kılıç, Ehramî, Gafilî, Hamza, Hitabî, İsmetî, Kelamî, Kenanî, Memiş

Eroğlu, Muzaffer, Nedimî ve Zakir gibi günümüz şairlerinin âşık olmalarında Ruhsatî'nin şiirlerinin

etkisi olmuştur. Bu etkilenmede asıl sebep, onların Ruhsatî'yi usta kabul etmeleridir. Sözünü

ettiğimiz âşıklar, pek çok şiirlerinde Ruhsatî'nin işlediği konuları işlemişler, aynı kafiyeyi

kullanmışlardır.

Ruhsati, Sivas civarında avam tabakasının çok sevdiği bir kişidir. Öyleki halk, kendisini veli olarak

bilmektedir. Sağlığında insanlardan ilgi göremeyen ve mutsuz bir ömür sürdüren Ruhsatî;

Sağlığımda beni teperler

Ölünce mezarım öperler

demiş ve öldükten sonra kıymetinin anlaşılacağını hissetmiştir. Bugün mezarı kutsal bir yer olarak

bilinmekte olup, halk toprağını bazı hastalıklarda kullanmaktadır.

c. Ruhsatî Kolu

Toplumun birçok kesiminde gördüğümüz çırak yetiştirme geleneği, Aşık Edebiyatında, aşıklığın

yaşatılmasında da önemli bir yer tutar. Usta aşık, saza-söze kabiliyeti olan bir genci yanında

gezdirmek suretiyle, zamanla onun aşık olmasını sağlar; günü gelince mahlasını verir. Çırak da

zamanı gelince ustasının izniyle şiirlerini çalıp söylemeye başlar. Ustasının ölümünden sonra

meclislerde, sohbetlerde onun şiiriyle söze başlar, adını yaşatır izinden gider.

Aşık Edebiyatında çıraklık geleneği çerçevesinde birbiri ardınca yetişen âşıklar, odak hüviyetindeki

âşıkta hakim olan üslup, dil ve konularına bağlı kalır. Zamanla bu gelenek zinciri içinde bir âşık

kolu ortaya çıkar. Edebiyatımızda bu şekilde vücut bulmuş Erzurumlu Emrah, Ruhsatî, Dertli, Deli

Derviş Feryadî, Sümmanî, Derviş Muhammed, Huzurî ve Şenlik Kolları gibi sekiz kol vardır. Bu

kollar içinde Ruhsatî kolu, Şenlik kolundan sonra en kuvvetli âşık koludur.

C. Şiirlerinden Örnekler

1

Âşık-ı didar

Page 331: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

331

Allah Allah de

Dağıtsın keder

Allah Allah de

Olasın makbul

Sıdk ile kul ol

Şakı bülbül ol

Allah Allah de

Pahıllık etme

Kem yola gitme

Hergiz unutma

Allah Allah de

Eyleme teftiş

Aşkından yan piş

Kapısına düş

Allah Allah de

Artır virdini

Terk et yurdunu

Söyle derdini

Allah Allah de

Dağ ile taşta

Kuruda yaşta

Çağır her işte

Allah Allah de

Olma utanık

Olasın tanık

Uyu uyanık

Allah Allah de

Zikret RUHSATî

Artır firkati

Bulun cenneti

Allah Allah de

2

Yedi kat yer gök âlem kuruldu bismillah ile

Cümle eşyaya destur verildi Bismillah ile

Besmelenin (Be) sinin noktasıyım dedi Ali

Putperest Lat ü Uzza kırıldı Bismillah ile

Yaz deyi emretti kalem yazdı Bismillah'ı pes

Page 332: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

332

(Mim) harfinden hem Muhammed Mustafa'dan geldi ses

Şakkoldu kalem yarıldı almadı hiç bir nefes

Baştanbaşa bu cihan nur oldu Bismillah ile

Cennet'te dört ırmak akar dört müminin özünden

Besmeleyle devam eden nuş ederler özünden

Melekler raksa gelirler besmele avazından

Sekiz Cennet'te zeyn olup doldu Bismillah ile

Besmeleyle niyyet eyle evvelinden her işin

Evvel ahır hayra döner kalmasın hiç teşvişin

Selâmetle necat bulur darda kaldıysa başın

İsmail taş vurdu şeytan kör oldu Bismillah'la

Bihamdillah yerin aldı nere atsam her taşım

Ne tarika yettiğimi fark edemez sırdaşım

Besmeleyle devam ede ede gözüm kardaşım

RUHSATî'ye bu âşıklık verildi Bismillah ile

3

On birinde bir güzele hizmetim

Yeni açmış has bahçede gül gibi

On ikide henüz gelmiş baharı

Akar gider boz bulanık sel gibi

On üçünde ebru zülfü top durur

Aklı fikri temelinden kopturur

On dördünde yanağından öptürür

Dili şeker dudakları bal gibi

On beşinde çilesini doldurur

On altıda kendisini bildirir

On yedide maşukunu öldürür

Göz ucuyla bakar gider yel gibi

On sekizde gördüğünü şaşırmaz

On dokuzda döktüğünü döşürmez

Yiğirmide aklın derer taşırmaz

Sahip olur her yanına mal gibi

Yirmi beşte döner yüceden gider

Otuzunda dört etrafın denk eder

Otuz beşte yavaş yavaş kan gider

Kırk yaşında geçmez olur pul gibi

Kırk beşinde kızıl düşer gülüne

Page 333: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

333

Ellisinde yokuş gelir yoluna

Elli beşte bak dünyanın haline

Tozar gayri sermayesiz kül gibi

Altmışında duvarlara yan gelir

Altmış beşte gözlerinden kan gelir

Yetmişinde umut etme can gelir

Tekne taşır teneşirde sal gibi

Yetmiş beşte söyler söyler usanmaz

Sekseninde her ne etse utanmaz

Seksen beşte yatar gayri uyanmaz

Ne söylersen haber vermez lal gibi

Doksanında hazır eyle bezini

Doksan beşte kimse çekmez nazını

Yüz yaşında teslim eder özünü 1

Ey RUHSATî felek yine dul gibi

4

Ben arifim diye sürme meydana

Bir tenhada irfanına iyce bak

Âlem bu ya senden kâmil bulunur

Teraziyle dört yanına iyce bak

Bazı ahmak sözün bilmez tutulur

Nohut gibi her mancaya katılır

Kâmil meclisinde gevher satılır

Cilâ gelir imanıma iyce bek

Cahil meclisinde satma güheri

Ne bilsin kadrini beyni serseri

Bir münasip söz bul kapat defteri

Mukayyet ol lisanına iyce bak

Azıcık söylersen olursun rahat

Boş durma kalbinden getir salâvat

Ki sende var ise din ü diyanet

İstikamet erkânına iyce bak

Kimisi söylerken vurur kafana

Ne kisbine2 fayda ne de safana

Durma savuş sarılmadan yakana

Yüze güler düşmanına iyce bak

Kimi gıybet söyler kimisi yalan

Page 334: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

334

Demez ki imanım oluyor talan

Hiç bulunmaz kendi aybını bilen

Sen adam ol noksanına iyce sak

Kimi bir iftira çıkarır yoktan

Ne nâstan utanır ne korkar Hak'tan

Kimisi kendini düşürür tahttan

Açık gezen şeytanına iyce bak

Kimi zarafetle işin bitirir

Kimi ferasetle dinin yitirir

Kimi yıkar ocağını batırır

Emmi dayı gümanına iyce bak

Kimsenin aybına sen olma nazır

Cümlenin Halik'ı her yerde hazır

Belki meclisinde bulunur Hızır

Kalp gözüyle dört yanına iyce bak

Eğerki bir zalim3 seni döverse

Sükût eyle sakalına söverse

Baktın ayağına bir taş değerse

Sabreyleyip isyanına iyce bak

Etme bir kimseye sakın intizar

Hakkını hak eder ol Perverdigâr

Eğer bir kimseyle edersen pazar

Arşınına4 mizanına iyce bak

Edepli ol edebini takın ha

Cahil meclisine olma yakın ha

Zamanenin nisasından sakın ha

Kan akıtır bühtanına iyce bak

Kurtarayım dersen eğer serini

Beş vakit namaza sarf et varını

Kardeşine bile deme sırrını

Kastederler öz canına iyce bak

İpeğini kara kıla katarlar

Güherini az parayla satarlar

Sonra seni pamuk gibi atarlar

Ey RUHSATî zamanına iyce bak

5

Daha senden gayrı âşık mı yoktur

Page 335: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

335

Nedir bu telaşın ey deli gönül

Hele düşün devr-i Adem'den beri

Neler gelmiş geçmiş say deli gönül

Günde bir yol duman çöker serime

Elim ermez gidem kisb ü kârime

Kendi bildiğine doğrudur deme

Gel iki adama uy deli gönül

Şu yalan dünyadan ümidini üz

İnanmazsan bak kitaba yüz be yüz

Hanen mezaristan malın bir top bez

Daha doymadıysan doy deli gönül

Baktım iki kişi mezar eşiyor

Gam kasavet geldi boydan aşıyor

Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor

Gel de bu rüyayı yoy deli gönül

Birgün bindirirler ölüm atına

Yarın iletirler Hakk'ın katına

Topraklar susamış adam etine

Hep ağzını açmış hey deli gönül

Mevlâ'm kanat vermiş uçamıyorsun

Bu nefsin elinden kaçamıyorsun

RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun

Topraklar başına vay deli gönül

6

Yine bahar geldi bülbül sesinden

Seda verip seslendin mi yaylalar

Çevre yanın lale sümbül bürümüş

Gelin olup süslendin mi yaylalar

Yedi veren dağlar nasıl düzenmiş

Sarıçiçek elvan elvan bezenmiş

Yoktan var eyleyen nasıl özenmiş

Boynun eğip dos(t)landın mı yaylalar

Gözyaşlarım sel olmuş da çağlıyor

Kömür gözlüm karaları bağlıyor

Bülbül gelmiş gül dalında ağlıyor

Deli idin uslandın mı yaylalar

Zülüfler perişan kâküller deste

Page 336: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

336

Ah ne yapayım ki gönlüm şikeste

Daha benden gayri kalmadı yasta

Derdim çekip pos(t)landın mı yaylalar

Sefil sümbül boynun eğmiş bakıyor

Sarıçiçek amber olmuş kokuyor

Senin bu hasretin beni yakıyor

Al giyinip feslendin mi yaylalar

Gül açılmış koku katıyor yıldan

Okusam da anlamıyor bin dilden

Çekeyim derdini ne gelir elden

Eğip boynun dos(t)landın mı yaylalar

Ben de senin gibi ersem murada

Neyleyim ki elimde yok irade

RUHSATÎ'yim gam yüklerim kirada

Beni görüp yaslandın mı yaylalar

7

Zenginin züğürdün vasfın edeyim

Züğürt nere varsa han da bulamaz

Zengine baklava börek çekilir

Züğürt arpa darı nan da bulamaz

Zenginin yoluna çıkarlar karşı

Aralıkta kalır züğürdün başı

Zenginler giyerler kutnu kumaşı

Züğürt bacağına don da bulamaz

Zenginin yoluna olurlar türap

Züğürt nere varsa her işi harap

Zenginler giyerler kundura çorap

Züğürt ayağına gön de bulamaz

Zenginin faytonu dağlardan aşar

Züğürt düz ovada yolundan şaşar

Zenginin helvası bal ile pişer

Züğürt herlesine un da bulamaz

Zenginin iki üç kat olur damı

Gece şule vermez züğürdün mumu

Kızılırmak gibi zenginin demi

Züğürt damarında kan da bulamaz

Zengin nere varsa ırahat olur

Page 337: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

337

Züğürdün her işi kabahat olu

Zenginin kefeni dokuz kat olur

Züğürt kefenine yen de bulamaz

RUHSAT bu güftarı yazar bitirir

Züğürdün vasfını yazar bitirir

Zengin zemheri de terler oturur

Züğürt ağustosta gün de bulamaz

1 özünü / sözünü A, G

2 kisbine / kârına ABD

3 Eğerki bir zalim / Eğer bir kimse ki ABD

4 Arşınına / Teraziyle ABD

Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaya

Çıldırlı Âşık Şenlik

Çıldırlı Âşık Şenlik Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Doğu Anadolu Bölgesi ve Azerbaycan’da tanınan, ünlü saz şairlerimiz Çıldırlı Âşık Şenlik hakkında

ayrıntılı bilgiler ikinci sınıftaki halk hikâyeleri konusunda verildiğinden burada tekrar

edilmeyecektir. Ancak hayatı ile ilgili kısa bir değerlendirme yapılacaktır. Âşık Şenlik, Ardahan ilinin

Çıldır ilçesinin Suhara (Yakınsu/Şenlikköy) beldesinde doğmuştur. Onun doğum ve ölüm tarihleriyle

ilgili değişik görüşler ileri sürülmüştür. Fahrettin Kırzıoğlu 1853-1913 yıllarını verirken; konu ile ilgili

bir doktora tezi hazırlayan Ensar Aslan ise doğum tarihini 1850 olarak vermektedir. Babası Molla

Kadir, annesi Zeliha’dır. Asıl adı Hasan’dır; bununla beraber Türkiye ve Azerbaycan sahasında

Hasan adıyla değil, Âşık Şenlik adıyla şöhret bulmuştur.

Şenlik’in hayatını üç safhada değerlendirmek gerekir. Buna göre birincisi, saz çalmasını bilmeyen

Şenlik, ikincisi saz çalabilen ve türkülerini saz eşliğinde söyleyebilen Şenlik, üçüncüsü ise sazı

çıraklarına çaldırtan tarikat mensubu Şenlik’tir, Türk edebiyatına 180 kadar şiirin yanı sıra üç de

güzel hikâye (Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr Şah) bırakan Şenlik’in şiirleri arasında yer alan divanî,

koşma, destan, geraylı ve sicillemeleri yeniliklerle doludur. Şiirlerinde Terekeme/Karapapak ağzının

izleri sıkça görülür.

O, bir âşıkta bulunması gereken bütün özelliklerin tamamına sahiptir, atışma yapmada başarılıdır,

muamma çözmede ustadır, doğaçlaması çok güçlüdür. Türkiye’de âşık kolu, Azerbaycan’da âşık

mektebi, Güney Azerbaycan’da, âşık muhiti adı verilen okulun en başında kendisine yer bulmuştur.

Onlarca çırak yetiştirmiştir. Çıldırlı Âşık Şenlik’in şiir ve hikâyeleri sadece Türkiye’de değil,

Azerbaycan v İran’da da bilinmektedir. 1913 yılında bir mecliste mat ettiği âşıklar tarafından ker

disine içirilen zehirli bir şerbet yüzünden vefat etmiştir.

VERMENİZ DÜŞMANA ( 93 KOÇAKLAMASI)

Page 338: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

338

Ehl-i İslam olan işitsin bilsin

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

İsderse Uruset ne ki var gelsin

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

Kuşanın gılıcı geyinin donu

Gavga bulutları sardı her yanı

Doğdu koç yiyidin nam alma günü

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

Asger olan bölük bölük bölünür

Sandız mı ki Kars Galası alınır

Boz atlar üsdünde kılıç salınır

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

Kavga günü namerd sapa yer arar

Er olan göğsünü düşmana gerer

Cem-i ervah biznen meydana girer

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

Hele Al Osman i görmemiş zorun

Din gayreti olan tedarik görün

At tepin baş kesin Kazag’ı gırın

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

Benasfer’di bilin Urus’un aslı

Orman yabanisi balıhçı nesli

Hınzır sürüsüne dalıf kurt misli

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana

Şenlik ne durursuz atlara minin

Sıyra gılıç düşman üsdüne dönün

Artacahdır şanı bu Al Osman’nın

Cağ sağ iken yurt vermeniz düşmana

Aşık Sümmani Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Âşık Sümmânî Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Şiirleri

Page 339: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

339

1860 (bazı kaynaklara göre 1862) yılında Erzurum ilinin Narman ilçesinin Samikale köyünde

doğmuştur. Fakir bir ailenin çocuğu olan Sümmanî, hayatını çiftçilik ve çobanlık yaparak

sürdürmüştür. Şiirleri hem sözlü hem de yazılı (cönkler) kaynaklarda yer almaktadır. Sümmanî’nin

öğrenim durumu hakkında bilgimiz yoktur.

Bununla beraber şiirlerinden hareketle iyi bir öğrenim gördüğünü söyleyebiliriz.

Badeli âşıklarımızdandır. Rüyasında karşılaştığı Gülperi’yi bulabilmek için Kafkasya, İran, Kırım ve

Afganistan’ı gezip dolaşmıştır. Sadece Doğu Anadolu Bölgesi’nin değil bütün Türkiye’nin önde

gelen âşıklarındandır.

Sağlığında hikâye tasnif etmiş ve anlatmıştır. Anlattığı hikâyelerden bazıları Sümmanî ile ilgili olarak

hazırlanan kitaplarda yayımlanmıştır. Bildiği rivayet edilen hikâyeler şunlardır: Kerem ile Aslı, Latif

Şah, Sevdakâr Şah, Sümmanî ve Gülperi, Tufarganlı Âşık Abbas ve Gülgez Peri.

Sümmanî, şubat 1915 tarihinde vefat etmiş olup mezarı köyündedir.

Âşık Sümmânî Kimdir?

Şiirlerinden Örnekler

Not: Sümmanî’nin diğer şiirleri için sayfa altındaki rakamlara tıklayınız.

DEPREM DESTANI

Kaza-i Tortum’da oldu vukuat

Gören gözler düştü ah ü figana

Bin üç yüz dokuzda ettik rivayet

Bunu destan edip saldık her yana

Bu gama müşterek ölüler sağlar

Görenler ah edüp yürekten ağlar

Sarsıldı dereler söküldü bağlar

Her taraf boğuldu toza dumana

Page 340: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

340

Budur son alamet bozuldu devran

Biçare Sümmanî eylesin figan

Tahammül yok kaza buna bir destan

Bir eser bıraka cümle cihana

Yazdılar (Ervah-ı Ezelde)

Ervah-ı ezelde levh-i kalemde

Bu benim bahtımı kara yazdılar

Bilirim güldürmez devri alemde

Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Bulmadık şadlığın iradesini

Çekerim bu gamın ziyadesini

Herkes dosta verdi ifadesini

Bizimkini rüzigara yazdılar

Aşk benimle eyler daim kıl ü kal

Daha sabretmeye kalmadı mecal

Derdim taksimdara kıldım arzuhal

Dedi ki öz bahtın kara yazdılar

Gönül gülşenimde har oldu deyi

Hasretlik cismimde var oldu deyi

Sevdiğim sevdiğin pir oldu deyi

Erbabı garezler yare yazdılar

Dünyayı sevenler veli değildir

Canı terkedenler deli değildir

İnsanoğlu gamdan hali değildir

Her birini bir efkâra yazdılar

Nedir bu sevdanın nihayetinde

Yadlar gezer yarin vilayetinde

Herkes diyarında muhabbetinde

Bilmem bizi ne civara yazdılar

Kadrimi bilmeze eyledim minnet

Derdimi artıran görmesin cennet

Sarraflar verdiler yari bin kıymet

Benim kıymetimi nere yazdılar

Döner mi kavlinden sıdkı sadıklar

Dost ile dost olur bağrı yanıklar

Aşk kaydına geçti bunca aşıklar

Sümmani’yi derkenara yazdılar

Page 341: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

341

(Gel) gönül elinle sana eylim nasihat

(Gel) gönül elinle sana eylim nasihat

Bu fâni dünyadan kalk yavaş yavaş

Cehdet ki doğru yola gidesin

Canını Cennet’e sal yavaş yavaş

Kara toprak için bizim zâtımız

Geçen ululara yeter hepimiz

Bir gün olur gelir cansız atımız

Tebdil tedarikin gör yavaş yavaş

Bir âşık da vatanını satanda

Garip bülbül dost bağında ötende

Hak’tan nida gelip vâdem yetende

Azrail canımı al yavaş yavaş

Der Sümmani tamam oldu muhabbet

Biz varalım siz olasız selâmet

Kalktı bu karyeden çekildi kısmet

Göründü gözüme yol yavaş yavaş.

Acep hiç mi bahar görmez

Acep hiç mi bahar görmez

Toprağı bizim bağların

Uyanmaz asla göğermez

Yaprağı bizim bağların

Her mâhta gelse bir bahar

Ne saatında gül-i zâr

Ne gül var ne bülbül ne har

Otağı bizim bağların

El bağında açılmış gül

Gülünde ötüyor bülbül

Baş göstermiş bir tek sümbül

Gam dağı bizim bağların

Cümle bağlar olmuş düzen

Bahçıvan sen bağda bezen

Büsbütün harami gezen

Yığnağı bizim bağların

Sümmani berdardan gelir

Ne gelse Settâr’dan gelir

Page 342: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

342

Âb u zehri mardan gelir

Pilağı bizim bağların.

Açıldı ihya meydanı

Açıldı ihya meydanı

Gelene essalâ bu gün

Bezl-i vücut için cana

Salana essalâ bu gün

Eğer ervah eğer kalam

Eğer salat eğer selâm

Açıldı sancağı âlem

Alana esselâ bugün

Hakikat ilminin ihyası

Tecelli lûtfun kimyası

Bu bahre süren kavrası

Dalana esselâ bu gün

Kimi mahzun kimi memnun

Kimi mahrum kimi mahzun

Bu demde cura-i kanun

Çalana esselâ bu gün

Bu demdedir sahip huruç

Sümmâniyi olmasın pûç

Âdû ekberin kılıç

Çalana esselâ bu gün.

Akıl ermez şu feleğin işine

Akıl ermez şu feleğin işine

Kimi zevk-i sefa ziynet bulamaz

Kimisi düşmüştür mal telaşına

Kiminin malı çok rahat bulamaz

Kimisi okumuş kimisi yazmış

Kimi marifetli cevaplar düzmüş

Kimisi şekerli taamdan bezmiş

Kimisi bir parça nimet bulamaz

Kimisi dokumuş kimisi satmış

Kimisi anlamış zihnine yatmış

Kiminin yılkısı dağları tutmuş

Kimisi binmeye bir at bulamaz

Page 343: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

343

Sümmani yanmıştır firkate nâra

Sevda onu koymaz çıksın kenara

Ona derler niçin gitmezsin yâre

Hiç demezler Hak’tan ruhsat bulamaz.

Âlemi celbeder emr-i irade

Âlemi celbeder emr-i irade

Eğleşmek olmuyor yaran elveda

Redî gama düştüm hadden ziyade

Yâr-ı garım sadık ihvan elveda

Zamanı âhire uğradı müddet

Kesildi ben için ol istirahat

Atar yandan yana dâne-i kısmet

Bezl-i can ettiğim mekân elveda

Adalette kadim gördüm Faruk’u

İkrarından evvel gördüm Sıddık’ı

Gönül talep eder hak ve hukuku

Sagîr kebir sabi sibyan elveda

Bir ben değil bütün âlem pür savaş

Kûtb-i ilâhiden Şem’a bu ateş

Hasılı akraba kavim ve kardeş

Gönül ayrı düştü yâren elveda

Arzum da kârım da ağyara karşı

Yolunda vermişim ten ile başı

Emanet silahın toprağı taşı

Hasılı vesselam her yan elveda

Sümmani gönlümün âlemde âhı

Hıfz eyle yanında Kadir ilâhı

Açıldı biz için hasretlik râhı

Gönlümde sevdiğim sır can elveda..

Bâdesiz sarhoş olmuşsun

Bâdesiz sarhoş olmuşsun

Sen hangi sevdadan gönül

Ya kime meftun olmuşsun

Haber ver künyeden gönül

Sen sana sahip danesin

Adam ol gül-i rânasın

Page 344: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

344

Şahinsin sedef danesin

Doğanda anadan gönül

Gezer misin sahraları

Arar mısın Leylâ yâri

Özünde bul bir şikârı

Çekil bu sevdadan gönül

Adam olsan baht ulusun

Yâr olsan yârin gülüsün

Hangi bağın bülbülüsün

Haber ver sabâdan gönül

Teslim ol her emre inan

Hal ehlin rengine boyan

Elverir hayadan uyan

Şu fi’li fenadan gönül

Gezme dünyada beyvâna

Çalış eresin nişana

Yüzünü döndür Rahman’a

Ayrılma rızadan gönül

Memnun et sultanı hanı

Hoşnut et Gevher Kân’ı

Ara bu ezel mekânı

Sefer et dünyadan gönül

Derviş ol taşı teberi

Dolanma böyle serseri

Kaçır sen âdû ekberi

Tendeki haneden gönül

Ara Sümmani bir kârı

Dolanma ağyar diyarı

Özünde bul bu şikârı

Yâd etme sineden gönül.

Türabi Kimdir? Hayatı, Eserleri

Türâbî Kimdir? Hayatı, Eserleri

Ası adı Ali olan Türâbî, XIX. yüzyılın en meşhur Bektaşî şairlerindendir. 1868’de öldüğü biliniyorsa

da, doğum tarihi bilinmemektedir. Doğduğu yer ve hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ancak

Page 345: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

345

kendisinin Kırşehir’de Bektâşî tekkesi Dedebabalığı’nda bulunduğu ve bazı yazarlar tarafından da

Ankaralı olduğu kaydedilmektedir.

Şiirlerini hece ve daha çok aruz vezni ile yazmıştır. Mürettep Divânı’nı hicrî 1257 senesinde

tamamlamıştır. Halk şiiri tarzında yazdığı şiirleri samimi ve sadedir. Aruz vezni ile yazılan şiirlerinde

Fuzulî’nin etkisi vardır. Bazı şiirlerinde Hurufîlik’e de temâyülü görülür.

Ali Türâbî Dede, 1868 yılında Bektaşî tekkesi post-nişîni olarak, Nevşehir’in bugünkü Hacı Bektaş

kasabasında vefat etmiştir (Kocatürk 1970: 480). Ancak sonraları, bu Ali Türâbî’nin eserleri,

Afyon’da 1878’den evvel ölen İbrahim Türabî’nin eserleri ile birbirine karıştırılmıştır.

Aşık Veysel Şatıroğlu Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Şiirleri

d. 25 Ekim 1894, Şarkışla-Sivas - ö. 21 Mart 1973, Şarkışla-Sivas

25 Ekim 1894'te Sivas'ın Şarkışla ilçesi Sivrialan köyünde dünyaya geldi. 21 Mart 1973'te yine

Sivrialan'da yaşamını yitirdi.

Çocukken çiçek hastalığı yüzünden bir gözünü, daha sonra bir kaza sonucu diğer gözünü kaybetti.

Saz çalmayı öğrendi. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Emrah, Dadaloğlu gibi halk

ozanlarından etkilenerek türkü yorumu ve sazda ustalaştı.

İki kez evlendi. 7 çocuğu oldu. Anadolu'yu kent kent dolaşıp şiirlerini sazıyla seslendirdi. Köy

Enstitüleri'nde saz ve halk türküleri dersleri verdi. Ölüm nedeni akciğer kanseri. En güzel

şiirlerinden bazılarını ölümünden hemen önce yazdı. Şimdi Şarkışla'da her yıl adına bir şenlik

yapılır.

Şair ve Yazar Ahmet Kutsi Tecer'in ilgisi ve gayretleri ile tüm Türkiye'ye tanıtıldı.

Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Tekniği gösterişsiz ve nerdeyse kusursuzdur. Yaşama

Page 346: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

346

sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içedir. Doğa, toplumsal olaylar, din ve

siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de var.

Eserleri

Şiir:

Deyişler (1944),

Sazımdan Sesler (1950),

Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimi kitaplarında toplandı.

Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.

Âşıl Veysel İle Sohbet - 1964 (Kendi sesinden hayat hikâyesi)

Âşık Veysel'in Şiirleri

DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Ben giderim adım kalır

Dostlar beni hatırlasın

Düğün olur bayram gelir

Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak

Tütmez baca yanmaz ocak

Selam olsun kucak kucak

Dostlar beni hatırlasın

Açar solar türlü çiçek

Kimler gülmüş kim gülecek

Murat yalan, ölüm gerçek

Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi akşam olur

Gör ki başa neler gelir

Veysel gider adı kalır

Dostlar beni hatırlasın

SEN BİR CEYLAN OLSAN

Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı

Avlasam çöllerde saz ile seni

Bulunmaz dermanı yoktur ilacı

Vursam yaralasam söz ile seni

Kurulma sevdiğim güzelim deyin

ALA GÖZLÜ BENLİ DİLBER

Ala gözlü benli dilber

Bir gün gelsen bize doğru

Seni sevdim can ü dilden

Çekme kendini naza doğru

Ne pervam var ne de perdem

Sanma beni hali bir dem

Söyler seni teller her dem

Kulak versen saza doğru

Aşığa zülfükar isen

Gülşende güle zar isen

Hakikatli bir yâr isen

Ben geleyim size doğru

Gönülleri bir edelim

Gayrileri biz nidelim

İkimiz de bir gidelim

Yürüyelim ize doğru

Bir gün için feryadı zar

Bülbül eder her dem seher

Aç sinemi gel gör ne var

Arttı derdim yüze doğru

Kafi derdim bir derd katma

Veysel'i yabana atma

Page 347: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

347

Bağlanma karayı alları geyin

Ben bir çoban olsam sen de bir koyun

Seslesem elimde tuz ile seni

Koyun olsan otlatırdım yaylada

Tellerini yoldurmazdım hoyrada

Balık olsan takla dönsen deryada

Düşürsem toruma bez ile seni

Veysel der ismini koymam dilimden

Ayrı düştüm vatanımdan ilimden

Kuş olsan da kurtulmazdın elimden

Eğer görsem idi göz ile seni

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyorum

Kalmaya sebeb arıyorum

Gidenleri hep görüyorum

Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda

Ovada dağda çöllerde

Düşmüşüm gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel işbu hale

Gah ağlaya gahi güle

Erişmek için menzile

Gidiyorum gündüz gece

BENİM SADIK YÂRİM KARA TOPRAKTIR

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Beyhude dolandım boşa yoruldum

Kerem eyle çok uzatma

Kavuşalım yaza doğru

YUMMA GÖZÜN KÖR GİBİ

Kambur felek sanki beni kayırdı

Eşten dosttan nazlı yardan ayırdı

Gizli sırrım memlekete duyurdu

Sanki benim bir ettiğim var gibi

Kimine at vermiş eştirir gezer

Kimine aşk vermiş coşturur gezer

Kimine mal vermez koşturur gezer

Sanki bunu zengin etmek zor gibi

Bir kısmına yayla vermiş köy vermiş

Bir kısmına büyük büyük pay vermiş

Sevdiğine güzellikle boy vermiş

Al yanaklar şule verir nur gibi

Birinin aklı yok deli divane

Bir kısmı muhtaçtır acı soğana

Bir kısmını zengin etmiş yan yana

Şimdi kendi saklanıyor sır gibi

Kimine saz vermiş çalar eğlenir

Kimi zevk içinde güler eğlenir

Veysel gözyaşlarını siler eğlenir

Yeter gayri yumma gözün kör gibi

BEN GİDERİM SAZIM SEN KAL DÜNYADA

Ben giderim sazım sen kal dünyada

Gizli sırlarımı aşikar etme

Lâl olsun dillerin söyleme yada

Garip bülbül gibi ah ü zar etme

Gizli dertlerimi sana anlattım

Çalıştım sesimi sesine kattım

Bebe gibi kollarımda yaylattım

Hayali hatır et beni unutma

Bahçede dut iken bilmezdin sazı

Bülbül konar mıydı dalına bazı

Hangi kuştan aldın sen bu avazı

Söyle doğrusunu gel inkar etme

Page 348: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

348

Benim sadık yârim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım

Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum

Her türlü isteğim topraktan aldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi

Yemek verdi ekmek verdi et verdi

Kazma ile döğmeyince kıt verdi

Benim sadık yârim kara topraktır

Ademden bu deme neslim getirdi

Bana türlü türlü meyva yetirdi

Her gün beni tepesinde götürdü

Benim sadık yârim kara topraktır

Karnın yardım kazmayınan belinen

Yüzün yırttim tırnağınan elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sadık yârim kara topraktır

İşkence yaptıkça bana gülerdi

Bunda yalan yoktur herkes de gördü

Bir çekirdek verdim dört bostan verdi

Benim sadık yârim kara topraktır

Havaya bakarsam hava alırım

Toprağa bakarsam dua alırım

Topraktan ayrılsam nerde kalırım

Benim sadık yârim kara topraktır

Dileğin var ise Allah'tan

Almak için uzak gitme topraktan

Comertlik toprağa verilmiş Hak'tan

Benim sadık yârim kara topraktır

Hakikat ararsan açık bir nokta

Allah kula yakın kul Allaha

Hak'kın hazinesi gizli toprakta

Benim sadık yârim kara topraktır

Bütün kusurlarım toprak gizliyor

Merhem çalıp yaralarım düzlüyor

Kolun açmış yollarımı gözlüyor

Benim sadık yârim kara topraktır

Benim her derdime ortak sen oldun

Ağlarsam ağladın gülersem güldün

Sazım bu sesleri turnadan m'aldın

Pençe vurup sarı teli sızlatma

Ay geçer yıl geçer uzarsa ara

Giyin kara libas yaslan duvara

Yanından göğsünden açılır yara

Yâr gelmezse yaraların elletme

Sen petek misali Veysel de arı

İnleşir beraber yapardık balı

Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı

Ben babamı sen ustanı unutma

GÜZELLİĞİN ON PAR'ETMEZ

Güzelliğin on par'etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulaman

Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme

Derdin dermandir yareme

İsmin yayılmaz aleme

Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı

Bu düğümü kim çözerdi

Koyun kurt ile gezerdi

Fikri başka başk'olmasa

Güzel yüzün görülmezdi

Bu aşk bende dirilmezdi

Güle kıymet verilmezdi

Aşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı

Bu imiş dünyanın tadı

Anılmazdı Veysel adı

O sana aşık olmasa

GÖNÜL SANA NASİHATIM

Gönül sana nasihatim

Çağrılmazsan varma gönül

Seni sevmezse bir güzel

Page 349: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

349

Herkim olursa bu sırra mazhar

Dünyaya bırakır ölmez bir eser

Gün gelir Veysel'i bağrına basar

Benim sadık yârim kara topraktır

BU ALEMİ GÖREN SENSİN

Bu alemi gören sensin

Yok gözünde perde senin

Haksıza yol veren sensin

Yok mu suçun burda senin

Kainatı sen yarattın

Herşeyi yoktan var ettin

Beni çıplak dışar'attın

Cömertliğin nerde senin

Evli misin ergen misin

Eşin yoktur bir sen misin

Çarkı sema nur sen misin

Bu balkıyan nur da senin

Kilisede despot keşiş

İsa Allahın oğlu demiş

Meryam Ana neyin imiş

Bu işin var bir de senin

Kimden korktun da gizlendin

Çok arandın çok izlendin

Göster yüzünü çok nazlandın

Yüzün mahrem ferde senin

Binbir ismin bir cismin var

Oğlun kızın ne hısmın var

Her bir irenkte resmin var

Nerde baksam orda senin

Türlü türlü dillerin var

Ne acayip hallerin var

Ne karanlık yolların var

Sırat köprün nerde senin

Ademi sürdün bakmadın

Cennette de bırakmadın

Şeytanı niçin yakmadın

Cehennemin var da senin

Bağlanıp da durma gönül

Ne gezersin Şam'ı Şark'ı

Yok mu sende hiç bir korku

Terkedersin evi barkı

Beni boşa yorma gönül

Yorulursun gitme yaya

Hükmedersin güne aya

Aşk denilen bir deryaya

Çıkamazsın girme gönül

Ben kocadım sen genceldin

Başa bela nerden geldin

Kahi indin kah yükseldin

Şimdi oldun turna gönül

Bazı zengin bazı züğürt

Bazı usta bazı sağırd

Bazı koyun bazı aç kurt

Her irenekten derme gönül

Veysel gönülden ayrılmaz

Kahi bilir kahi bilmez

Yalan dünya yârsiz olmaz

İster saçı sırma gönül

HAYALİ KARŞIMA GELDİ BU GECE

Bilmem hayal miydi yoksa düş müydü

Gönül arzusunu buldu bu gece

Yalın kılıç mıydı bir ateş miydi

İçerim koz ile doldu bu gece

Bilemedim gece ile gündüzü

Seçemedim güneş ile yıldızı

Mestane gözleri mestetti bizi

Aklımı başımdan aldı bu gece

Mah yüzüne bakma ile doyulmaz

Sıra sıra benleri var sayılmaz

Aşk meyinden içen aşık ayılmaz

Bilemedim bana noldu bu gece

Durmaz yanar gerçeklerin çırağı

Yakın olur ehl-i aşkın ırağı

Gölköy oldu Veysel'lerin durağı

Page 350: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

350

Veysel neden aklın ermez

Uzun kısa dilin durmaz

Eller tutmaz gözler görmez

Bu acayip sır da senin

ANAMA

Dokuz ay koynunda gezdirdi beni

Ne cefalar çekti ne etti anam

Acı tatlı zahmetime katlandı

Uçurdu yuvadan yürüttü anam

Anaların hakki kolay ödenmez

Analara ne yakışmaz ne denmez

Kan uykudan gece kalkar gücenmez

Emzirdi salladı uyuttu anam

Doğurdu beni Sivas ilinde

Sivralan Köyünde tarla yolunda

Azığı sırtında orak elinde

Taşlı tarlalarda avuttu anam

Ben yürürdüm anam bakar gülerdi

Huysuzluk edersem kalkar döverdi

Hemen kucaklayıp okşar severdi

Çirkin huylarımı soyuttu anam

Çocuğudum anam bana ders verdi

Okumamı çalışmamı ön gördü

Milletine bağlı ol da dur derdi

Vatan sevgisini giyitti anam

Tükenmez borcum var anama benim

Onun varlığından oldu bedenim

Kimi köylü kızı kimisi hanım

Ta ezel tarihte kayıtlı anam

Veysel der kopar mi analar bağı

Analar doğurmuş ağayı beyi

İşte budur sözlerimin gerçeği

Okuttu öğretti büyüttü anam

Hayali karşıma geldi bu gece

KARA KAŞ ALTINDA ELA GÖZ OLSAM

Her sabah her sabah suya giderken

Yâr yolunda toprak olsam toz olsam

Bakıp dört köşeyi seyran ederken

Kara kaş altında ela göz olsam

Uğrunu uğrunu giderken yola

Nice dilsizleri getirir dile

Gövel ördek gibi inerken göle

Ya bir şahin olsam ya bir baz olsam

Veysel ördek olsun sen de göl yârim

Yeter artık kerem eyle gel yârim

Lale sümbül mor menekşe gül yârim

Sen bir çiçek olsan ben bir yaz olsam

ANLATAMAM DERDİMİ DERTSİZ İNSANA

Anlatamam derdimi dertsiz insana

Dert çekmeyen dert kıymetini bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiç bir zaman gül dikensiz olamaz

Gülü yetiştirir dikenli çalı

Arı her çicekten yapıyor balı

Kişi sabır ile bulur kemali

Sabretmeyen maksudunu bulamaz

Ah çeker aşıklar ağlar zarınan

Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan

Çağlar deli gönül ırmaklarınan

Ağlar ağlar göz yaşını silemez

Veysel günler geçti yaş altmış oldu

Döküldü yaprağım güllerim soldu

Gemi yükün aldı gam ilen doldu

Harekete kimse mani olamaz

Kendi Sesinden Son Şiiri

Selam saygı hepinize

Gelmez yola gidiyorum

Page 351: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

351

Ne şehire ne de köye

Gelmez yola gidiyorum

Gemi bekliyor limanda

Gideceğim bir ummanda

Gözüm kalmadı cihanda

Gelmez yola gidiyorum

Eşim dostum yavrularım

İşte benim sonbaharım

Veysel karanlık yollarım

Gelmez yola gidiyorum

DERDİM TÜRLÜ TÜRLÜ

Derdim türlü türlü yoktur ilacım,

Hiçbir türlü bulamadım dermanı

Bir dost bulup dem sürmekti amacım

Gam gasavet çevreledi her yanı

Kalemi kırılsın bunu yazanın

Söyler söyler derdi bitmez ozanın

Çağır bağır emir onun söz onun

Yazan kâtip böyle yazmış fermanı

Bir bahtı karayım gülmedi yüzüm

Neşeli görür, kan ağlar özüm

Kış misali geçti baharım yazım

Kaldırmadı başımdaki dumanı

Dünya dedikleri bir büyük handır

Veysel durmaz ağlar bunca zamandır

Az yaşar çok yaşar sonu verandır

Bir gün göçüm çeker ömür kervanı

Davut Sulari Kimdir? Hayatı, Eserleri

Davut Sulari (d. Çayırlı/Erzincan,1925 - ö. Erzurum, 27 Aralık 1984)

Page 352: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

352

Erzincan'ın Çayırlı ilçesinde doğdu. Asıl adı Davut Ağbaba'dır. İlkokulu Çayırlı'da okudu.

17 yaşında bade içerek aşık oldu. Tasavvuf şairi olan dedesi Kaltuk Mehmet Ağa'dan ilk

bağlama, şiir ve türkü derslerini aldı. Paşa Doğan adlı akrabasından da aşıklık geleneği ve bağlama

konusunda yardım gördü. O dönemden sonra çalıp söyledi.

Konya Âşıklar Bayramı'nın oluşturulmasında emeği geçen Sulari, 4 yıl kadar Ankara ve İstanbul

Radyolarında usta bölge sanatçısı olarak çalıştı.

Türkü, atışma, güzelleme dallarında büyük bir yeteneğe sahipti. Özellikle Alevi kökenli âşıklar

içerisinde atışma alanında farklı bir yeri olan Sulari'ye bu özelliği, türkülerindeki zenginliğin

gelişmesinde önemli katkı sağladı.

Türkiye'nin birçok yerini at sırtında gezerek her gittiği yerde türküler, güzellemeler söyledi. Uzun

yıllar çeşitli Avrupa ülkelerinde de dolaşan Sulari, kendine özgü türkü söylemesiyle birçok insanı

etkiledi ve kendine özgü bir biçim oluşturdu. Ayrıca Daimi (1932-1983), Beyhani (1933-1971),

Kelkitli Serdari gibi birçok aşığa ustalık yaptı.

Aşık Reyhani ile birlikte Türkiye'nin çeşitli yerleri dışında, İran, Irak ve Suriye'yi dolaşarak çalıp

söyledi. Özellikle 1970'li yıllarda ise çeşitli Avrupa ülkelerinde uzun süre dolaşarak konserler verdi.

Davut Sulari alışılagelmiş bir aşıklar meclisi sırasında Erzurum'da öldü ve Çayırlı'da toprağa verildi.

Davut Sulari Şiirlerinden Örnekler

Page 353: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

353

Eylesin

Bu yola talip ol bağlandın ise

Peyik sofulara beyan eylesin

Hakikat aşkı ile dağlandın ise

Git kendi pirine derman eylesin

Museyibini aldırasın dara

Dört başın mamur et olma mudara

Müminler fakırdır değıl fukara

Bu hakin ceminde cavlan eylesin

Kemer best bağladık başında tacı

Kulağında küpe gürhunacı

Güdül bir kabbedır yapta ol hacı

Davut Sulari'ye nişan eylesin

Aşıktır (Benden Sorulursa)

Benden sorulursa aşık olanlar

Manen pir elinden dolan aşıktır

Meclis olup değerini bulanlar

Kendi cenazesin' kılan aşıktır

Kişisel olanı kainat tanır

Darb-i aşk olanlar cihan dolanır

Gahi berrak akar gahi bulanır

Olgun mertebede kalan aşıktır

Ben aşık değilim yoksul ozanım

İçimde dert kaynar bünyem kazanım

Bazı yalçın dağım bazı sazanım

Davut Sulari'den kalan aşıktır

Ne Yazık (İşte Yetimlerin)

İşte yetimlerin yetimi benim

Çok cahdettim gülemedim ne yazık

Bu dünyaya geldiğimden yoksulum

Ben neyim hiç bilemedim ne yazık

Her kimlere el attımsa koptu dal

Ne takatim kaldı ne de bir mecal

Bir yakınım yok ki olam hasbi hal

Fesat hile olamadım ne yazık

Sultanım

Aylardır gözüm yoldadır

Varamaz mısın sultanım

Gelip de tenha tenhaca

Soramaz mısın sultanım

Bir Allah Allah

Yar Allah Allah

Bir Ali'm Ali'm

Pir Ali'm Ali'm

Uzun boyun kara gözler

Ayet hadis sende sözler

Talip olan izin izler

Göremez misin sultanım

Bir Allah Allah

Yar Allah Allah

Bir Ali'm Ali'm

Pir Ali'm Ali'm

Hey Davut Sulari heydir

Mest-i elest eden meydir

Sorsan ki bu sevda nedir

Eremez misin sultanım

Bir Allah Allah

Yar Allah Allah

Bir Ali'm Ali'm

Pir Ali'm Ali'm

Göz Nurum

Bugün bende bir hakikat aşkı var

Dinle sözlerimi uyu göz nurum

Beni şad eyledin gün günden beri

Bırak düşünceyi huyu göz nurum

Hey dost hey dost huyu göz nurum

Mestane bakışın olgun işlerin

Vasili hak olur bu gidişler

Şöyle sallanışın bu çıkışların

Titretir yer gökte muyu göz nurum

Hey dost hey dost muyu göz nurum

Page 354: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

354

Giden gitme mihnet bırakmaz peşin

Gel Davut Sulari yok ahbap eşin

Yaren akraba tavlukat kardeşin

Dediğimde kalamadım ne yazık

Çok Evvel Oldu

Elde düğün bayram benim neyime

Benim kurbanlarım çok evvel oldu

Sorayım fakire bir de beyime

Dem-i devranlarım çok evvel oldu

Eller güler oynar içim kan ağlar

Alem al yeşilde can kara bağlar

Değişti asırlar silindi çağlar

Merdan-ı meydanım çok evvel oldu

Davut Sulari'yem çağladım aktım

Riyakar kullardan nefretten bıktım

Şöhret kalasını kökünden yıktım

O ahd u peymanım çok evvel oldu

Sonra Git (Yar Senin Derdinden)

Yar senin derdinden derbeder oldum

Derd-i derunumu sor da sonra git

Hasretinden Mecnun misali oldum

Ne hale düşmüşüm gör de sonra git

Aşık olan maşukunu atar mı

Gül yerine kara çalı biter mi

Aslan yatağında tilki yatar mı

Gözle on ikiden vur da sonra git

Ağırgöl Dağında Gahmut Yaylası

Hangi gün inersen hoştur havası

Gel ey düzgünüm gel çektirme yası

Sulari kulunu gör de sonra git

Herşeyin benziyor aynen ataya

Caht et düşmeyesin başka hataya

Müdriksin efendim ilmi imlaya

İçilir muhabbet suyu göz nurum

Hey dost hey dost suyu göz nurum

Davut Sulari unuttu kendini

Hırsız bozamazmış arif fendini

Arpacığa bir bak al tüfengini

Caht et ki vurasın toyu göz nurum

Hey dost hey dost toyu göz nurum

Vardım Kırklar Kapısına

Vardım Kırklar kapısına

Mail oldum yapısına

Tapmışım hak kapısına

Evvel Allah ahir Allah

Dönemem estağfurullah

İmanım amentübillah

Akıttım gözümden yaşı

Eritir dağ ile taşı

Ali'dir imamlar başı

Evvel Allah ahir Allah

Dönemem estağfurullah

İmanım amentübillah

Pir elinden içtim dolu

Öğrendim erkanı yolu

Emniyette mümin kulu

Evvel Allah ahir Allah

Dönemem estağfurullah

İmanım amentübillah

Davut Sular' canlar canı

Mevlana Mahmut hayranı

Pirimdir Veysel Karani

Evvel Allah ahir Allah

Dönemem estağfurullah

İmanım amentübillah

Page 355: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

355

Şeref Taşlıova Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şeref Taşlıova (d. 10 Nisan 1938, Çıldır, Ardahan - ö. 20 Eylül 2014, Ankara)

Halk Ozanı, Devlet Sanatçısı.

10 Nisan 1938'de Kars'a bağlı Çıldır ilçesinin Gülyüzü köyünde dünyaya geldi. Hacı Bey ve Nergis

Hanım'ın üçüncü çocuğudur. 1949 yılında, ilkokul öğrencisi iken 23 Nisan Çocuk Bayramında,

Çıldır'da türkü söylemeğe başladı.

1954 yılında, Çıldırlı Âşık Şenlik'in oğlu Âşık Kasım'dan âşıklık geleneği üzerinde ilk bilgileri aldı.

1958-1960 yılları arasında İstanbul'da askerliğini yaptı.

1964 yılında Kars Radyosu'na girerek "Âşıklarla" isimli programlar yapmaya başladı ve bu tür radyo

programı çalışmaları aralıksız on yıl devam etti.

1967 yılından itibaren, Konya'da düzenlenen Türkiye Âşıklar Bayramı (39 yıl) ve Uluslar arası

İstanbul Festivali (21 yıl) gibi ülke çapında sürekli olarak organize edilen programlara aralıksız

katıldı.

20 Eylül 2014 yılında İstanbul'da vefat etti.

-----------------------------------------------------------

Kars Eli dergisinde Çıldır Gölü Efsaneleri neşredildi.

Yurtiçinde ve yurtdışında düzenlenen birçok festival, program ve organizasyonlara katıldı: 1987

yılında, Marl Belediyesi'nin resmi davetlisi olarak Almanya'ya gitti. UNESCO'nun 1988'de hazırladığı

Dünya Sanat Dizisi'nde, Türkiye'deki âşıklık geleneğini temsil etme görevi Şeref Taşlıova'ya verildi.

Birincisi 15-21 Kasım 1989'da, ikincisi 4-7 Temmuz 1996'da, üçüncüsü de 1-13 Temmuz 2005

tarihleri arasında İngiltere'de düzenlenen "Uluslararası Hikaye Anlatma Festivali"ne (International

Story Telling Festival) katıldı. 21-23 Haziran 1996 tarihinde Danimarka'da yapılan ve 24 ülkenin

iştirak ettiği Vikinglerin Doğuş Günü ve Gün Dönümü Geleneği Festivali'ne Türkiye'yi temsil etti.

Page 356: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

356

Singapur'da, 1996 yılında düzenlenen festival bu alanda katıldığı diğer bir uluslar arası

organizasyondur. Bugüne kadar altın ve gümüş olarak 145 madalya, 120 plaket ve şilt, 180 taktir-

teşekkür belgesi kazandı.

Yurtiçindeki üniversitelerde hakkında hazırlanan mezuniyet ve yüksek lisans tezlerinin yanı sıra;

Amerika Indiana Üniversitesi tarafından 1983'te, Almanya Berlin Üniversitesi tarafından 1987'de,

Anadolu âşıklık geleneğinin temsilcisi olarak şiirleri derlendi.

Ulusal ve uluslar arası nitelikte düzenlenen folklor ve halk edebiyatı sempozyum ve kongrelerinde

tebliğler sundu.

Şiirleri ve çeşitli konularda kaleme aldığı yazıları, Kars Eli, Türk Edebiyatı, Çağrı, Millî Kültür, Pınar,

Kemalist Atılım, Türk Dili, İnanç, Güneysu, Maya, Tarla, Gülpınar, Çoruh, Türk Folklor Araştırmaları,

Halk Evleri, Meşale, Erciyes, Yeni Çizgi, Köz, Türk Folkloru, Kök, Ana gibi edebiyat tarihimizde

önemli yere sahip dergilerle, çeşitli ansiklopedi ve antolojilerde neşredildi. Yurt içinde olduğu gibi,

yurt dışında yayımlanan gazetelerde de hakkında yazılar yazıldı.

Kültür Bakanlığı tarafından "Gönül Bahçesi" isimli bir şiir kitabı 1990 yılında yayımlandı. Prof. Dr.

Fikret Türkmen, Nail Tan ve Dr. M. Mete Taşlıova tarafından hazırlanan "Âşık Şeref Taşlıova'dan

Derlenen Halk Hikâyeleri" isimli kitap, Türk Dil Kurumu tarafından, 2008 yılında yayımlandı. Dr. M.

Mete Taşlıova tarafından hazırlanıp, 2006 yılında Millî Eğitim Bakanlığına yayımlanması için

sunulan "Âşık Şeref Taşlıova Hayatı ve Şiirleri" isimli kitap ise, neşredilmeyi beklemektedir.

İlk olarak 1971 yılında "sanat elçisi" olarak resmi görevlendirmeyle başlayan yurt dışı gezileri;

Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Fransa, İsviçre, İsveç, Avusturya, Danimarka, Almanya, İngiltere,

Singapur, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kırgızistan, İran ve Türkmenistan gibi ülkelere toplam

olarak yirmi beş defa gerçekleşti.

Başta TRT olmak üzere, özel radyo ve televizyonlarda yayınlanan çeşitli programlara katıldı. TRT

tarafından hazırlanan "Ozanın Kopuzundan Âşığın Sazına" isimli programın danışmanlığını ve

"Âşıklık Geleneği" programının metin yazarlığını yaptı. Japon NHK Televizyonunun farklı tarihlerde

çekimini yürüttüğü "İpek Yolu" ve "Tarihin Altın İzleri" belgesellerinde çekimi yapıldı. İngiliz BBC

Televizyonunun hazırladığı "Alexander (İskender'in Ayak İzleri)" isimli yapımda Türkiye konulu

bölümlerinde rol aldı. Alman ATT ve ZDF Radyolarında, İngiliz BBC Tur Radyosunda programlara

katıldı. 2001 yılında, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu'nun katkılarıyla, Başbakanlık Atatürk Yüksek

Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından hazırlanan Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri

(Storyteller and the Craft of Story Telling) isimli projede kaynak kişi olarak icrada bulundu.

1981 yılında, Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle, TRT'nin düzenlemiş olduğu "Atatürk"

konulu şiir yarışmasında, "güzelleme" dalında "Biri Anadolu Biri Atatürk" isimli şiiriyle Türkiye

birincisi oldu. Ayrıca, buna benzer birçok dalda şiirleri birincilik ödülleri kazandı.

Yine, 1981 yılında Müzik-San Vakfı; 1996 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından "Yılın Sanatçısı"

seçildi. Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı tarafından 2000 yılında "Türk Dünyasına Hizmet

Ödülü" ile ödüllendirildi. 2005 yılında, Tarsus'ta, "Karacaoğlan Türkmen Şöleni'nde Yılın Sanatçısı"

Page 357: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

357

ödülünü aldı.

İlk olarak 1964 yılında Atatürk Üniversitesi ile başlamakla beraber; Erciyes, İnönü, Dicle,

Hacettepe, Gazi, Çanakkale 18 Mart, Celal Bayar, Dokuz Eylül, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (İngiliz

Dil Bilimi), 19 Mayıs, Selçuk, İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı, İstanbul

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Ankara, Londra

Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, Singapur Üniversitesi, Berlin Üniversitelerinde âşıklık

geleneğine dair seminerler vermiş, akademik personel ile öğrencilere programlar yapmıştır.

Şeref Taşlıova, kendi tasnif ettikleri de dahil olmak üzere, bir çok hikâye, efsane, masalbilmesinin

yanı sıra, ayrıca, yaklaşık 150 civarında âşık havası (makamı) konusunda da kaynak kişi

durumundadır.

Türkiye ve Avrupa'da toplam olarak kırka yakın plak ve ses kaseti yapılmıştır.

1987'de faaliyete başlayan Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin kurucu üyesidir. Bu

kuruluşun 1999-2001 yılları arasında Teknik Bilim Kurulu Başkanlığı görevini yapmıştır. Kurulduğu

günden bu yana, her iki yılda bir yapılan seçimlerle yenilenen yönetim kademelerinde görev alan

Şeref Taşlıova, 2003 yılı genel kurulunda da Teknik Bilim Kurulu üyeliğine ve sonrasında da

başkanlığına seçilmiştir. Hâlen Teknik Bilim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir. 2003 yılında,

Türk Dil Kurumu, Karaman Valiliği ve RTÜK işbirliği ile organize edilen "Türk Diline Hizmet Ödülü'ne

layık görülmüştür. 01-05 Mayıs 2006 tarihleri arasında, Türkmenistan'da "Karacaoğlan 400. Anma

Yılı" programına katılmıştır. 24-27 Eylül 2008 tarihleri arasında, Kazakistan'ın eski başkenti

Almatı'da düzenlenen "Kazakistan Konservatuarının Kuruluşunun 20. Yılı Kutlama Törenleri"nde,

davetli olarak icrada bulundu. 17 Ocak 2009 tarihinde, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi-

TÜRKSOY Genel Müdürlüğü tarafından, Ankara'da düzenlenen "15. Yıl Kutlamaları"nda, "Türk

Dünyasından Türkiye'yi Temsil Eden Sanatçı" sıfatıyla program yapmıştır. Yine Türkmenistan'da,

01-04 Nisan 2009 tarihleri arasında Aşkabat'ta düzenlenen "II. Uluslararası Türkmen Yayla

Festivali" etkinliklerine katıldı.

Kültür Bakanlığı Sivas Devlet Türk Halk Müziği Korosu Sanatçısı olarak 1990 yılında başladığı

görevinden, 2003 yılında emekli olmuştur.

UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras çalışması kapsamında, Türkiye'de yapılan 2 yıllık araştırma

tamamlandı. Şeref Taşlıova, âşıklık geleneği temsilcisi olarak "UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi"

seçildi. 14 Ocak 2010 tarihinde İstanbul'da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılan törenle ilan

edildi.

Murat Çobanoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

Page 358: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

358

Asıl soyadı Çobanlar olan Murat Çobanoğlu 1940'ta Kars'ın İstasyon mahallesinde doğdu. Annesi

Lala (La'li) hanımdır. Babası, Aşık Şenlik'in çıraklarından Aşık Gülistan'dır; Arpaçay'ın Kıraç

köyünden olup 1920'de Kars'a yerleşmiştir. Karısının erken ölümü dolayısıyla oğlunu o büyütüp

yetiştirdi. İlkokul öğrenimi gören Murat Çobanoğlu çocukluğunda babasının saz çalışını dinledi,

ama ona özenmedi. Ancak 1951'de gördüğü bir düş üzerine tutumu değişti. olayı şöyle anlatıyor:

"Göç mevsimi yaylaya göçerken susadım. Yol kenarında bulunan çeşmeye su içmeye gittim. Ben

oyalanınca göçlerimiz dağı aştı. Akşamın alacakaranlığında uyuyakaldım. İşte o zaman nasibim olan

aşıklık ilhamı bana verildi. Sabah, yaylada beni bulamayan babam düşer yollara, beni aramaya.

Beni çeşmenin başında uyurken bulunca, aşık olacağımı söyledi. Saz aldı. Saz tutmasını öğretti. O

zamandan bu yana saz çalmaya, şiir ve türküler söylemeye başladım."

Murat Çobanoğlu Artvin, Konya, Erzurum ve Mut'ta yapılan yarışmalarda dereceler aldı. Özellikle

atışma dalında başarı gösterdi. Sık sık radyoda ve televizyonda -değişik konularda- söyledi. Saza

egemenliği, ulusal duygularının güçlülüğü ve kendine özgü sesiyle ilgi çekti. Kars'ta "Çobanoğlu

Halk Ozanları Kahvesi"ni açıp işletti. Yurt içinde ve dışında düzenlenen bazı şenliklere katıldı.

1965'e kadar Devrani, 1967'ye kadar Yanani, ondan sonra da Çobanoğlu takma adını kullandı.

Çobanoğlu'na ilişkin Ali Kafkasyalı'nın hazırladığı Aşık Murat Çobanoğlu, Hayatı-Sanatı-Eserleri

(1998) adlı bir kitap bulunmaktadır.

26 Mart 2005 tarihinde Ankara'da vefat etti ve memleketi Kars'ta toprağa verildi.

Kars Belediyesi her sene 6-7-8 Mayıs tarihlerinde anısına Murat Çobanoğlu Aşıklar Bayramı

Page 359: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

359

düzenlemektedir.

Kaynakça:

Muzaffer Uyguner (Halkevleri dergisi, Mart 1970); Tahir Kutsi, Türk Halk Şiiri (Antoloji, 1978); Feyzi

Halıcı, Saz Şairlerinin Diliyle Atatürk (1981 ); Emir Kalkan, XX. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi

(1991 )

Âşık Mahzunî Şerif Kimdir? Hayatı, Eserleri, Türküleri, Albümleri, Özellikleri

Âşık Mahzunî Şerif

(d. 17 Kasım 1940; Afşin, K.maraş - ö. 17 Mayıs 2002; Köln, Almanya) Türk Halk Ozanı.

Asıl ismiyle Şerif Cırık, mahlasıyla Âşık Mahzunî Şerif, 1940'ın başlarında

Kahramanmaraş iline bağlı Afşin'in Berçenek Köyünde doğar. İleride 'Pir

Sultanların' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacaktır.

1956 yılında Berçenek'e gelen ilk okuldan mezun olur. Berçenek'in

okulsuz yıllarında, Elbistan'ın Alembey Köyü'nde, Lütfü Efendi

Medresesinde Kur'an eğitimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır.

1957 yılında Mersin Astsubay Okulu'na gider. 17 yaşındayken babasının

zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da

Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir.

1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli

Askeri Lisesi'ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği

ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir.

Page 360: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

360

1961'de Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah,

Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve

kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur.

1971'de Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım'ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden

Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları olur. Aynı yıl gerçekleşen askerî darbeden sonra

kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim

Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye

olur ve yeniden tutuklanır.

1972'de Gaziantep'deki evi kundaklandı. Ozanmız'ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor.

1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde

yargılanır.

1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse

atılır, dövülür, dişleri sökülür...

1989 -1991 yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır.

1997 yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya'nın Ulm Şehrinde tedavi

görür.

1998 yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci

sırayı aldı.

Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldığı 8 kitabı

bulunan Ozanımız'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir

rol üstlenmiştir.

2001 yılının başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da

yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Âşık Mahzunî Şerif, bir kez daha

ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim.

Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için, DGM tarafından

dava açıldı. Duruşma 27. 12. 2001 tarihinde DGM'de yapıldı.

Halk şiirine ve türkülerine ömrünü veren Âşık Mahzuni, 62 yıllık ömrüne; 453 plak, 58 kaset ve

yayınlanmış 8 kitap sığdırmıştır. Ayrıca TRT tarafından hazırlanmış iki belgeseli vardır.

2002 Mayıs ayının 17'si Mahzuni Severler için kara bir gün: Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan

Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanya'nın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu.

Page 361: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

361

Şu an son ikâmetgâhı olan Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde bulunan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin

yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor.

Âşık Mahzunî Şerif'in Türkülerinden Bazıları ve Sözleri

İŞTE GİDİYORUM İşte gidiyorum çeşmi siyahım Önümüze dağlar sıralansa da Sermayem derdimdir servetim ahım Karardıkça bahtım karalansa da Haydi dolaşalım yüce dağlarda Dost beni bıraktı ah ile zarda Ötmek istiyorum viran bağlarda Ayağıma cennet kiralansa da Bağladım canımı zülfün teline Sen beni bıraktın elin dilinde Güldün Mahzuni'nin berbat haline Mervan'ın elinde parelense de BAYRAM GÜNÜ Bahar kış ile barışır Güller biter bayram günü Küskünler hak'ka varışır Kinler biter bayram günü İnsanın kökü derinde Hak'kı vardır bir yerinde

BARIŞAK Ömrümün serdar'ı gönlümün şah'ı Sana bu günlerde noldu barışak Gönderme ardımdan ahu imamı Bahar geldi bayram oldu barışak Ben giderim gönül senden gitmiyor Kuru çöl'de mavi sümbül bitmiyor Küsenlere mevlam yardım etmiyor Ömür bitti çile doldu barışak Kara zülüflerin dökmüş kaşına Ben seni sevmedim boşu boşuna Gücenmek günahtır mezar taşına Farzet ki Mahzuni öldü barışak GERİ DÖN Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim Onbeşinde bahar günüm geri dön Birbirini tutmaz oldu sözlerim Nerdesin pirim benim geri dön Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda Sülalem sulanmış Dersim soyunda

Page 362: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

362

Baykuşun bozgun dilinde Bülbül öter bayram günü Şu bizim köyler bucaklar Bayramda dostu kucaklar Hak'ka bakan kör ocaklar Yanar tüter bayram günü Der Mahzuni ahu zarım Ahu zarım benim kârım Hey bana küsen dostlarım Artık yeter bayram günü SAVULSUN GİTSİN Ambargo mambargo dinleme gardaş Gelin Amerika kovulsun gitsin Üsleri müsleri çıksın burdan Kendi toprağına savulsun gitsin Bu herifler senden alır haşhaşı Morfin eder sana açar savaşı Boşuna vurmadan gardaş gardaşı Bir bayram davulu çalınsın gitsin Elin gavurunu boşa çagırma Evdeki dövüşü ele duyurma Seni senden, beni benden ayırma Böyle bir memleket öğünsün gitsin Bu topraklar bizimdir bizim olacak Amerika bela buldu bulacak Mahzuni bağımsız şehit kalacak Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin. BULDUĞU ZAMAN Gökte yıldız yerde ışık görülmez Güneş doğup gündüz olduğu zaman İnsanoğlu ara yerde sürünmez Baş koyacak yastık bulduğu zaman Çalışmadan yetim hakkını yeme O kül kafan ile bilirim deme Dağılır ordular, kalkar mahkeme İnsanlık kavgasız kaldığı zaman Bak ne hale koydun garip başımı Zehir ettin ekmek ile aşımı Boşa süslemeyin mezar taşımı Mahzuni Şerif' im öldüğü zaman ZALİMİN ZULMÜ VARSA Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu Ben artık seyredemem devrilesi boyunu Zalımın zulmü varsa mazlumun allahı var Ahım seni kül eder vallahi billahi yar

Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda Hemen gitme tatlı canım geri dön Varıp gidip Elbistana karışsam Ben kimim ki Yaradanla yarışam Mahzuni'yem kırdım isem barışam Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön ÇEKER GİDERİM Ben de bir peygamber olmuş olsaydım Birlik tohumunu eker giderdim Önce yasaklardım kula kulluğu İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim Bakmazdım zalimin gözü yaşına Sabıra bağlamazdım boşu boşuna İtikat etmezdim mezar taşına Taş yerine çiçek eker giderdim İnsan olduğu yön kıbledir bana Ben böyle inandım çünkü insana Çok sebeptir diye kavgaya kana Bütün hududları söker giderdim Cehalet insana pusudur pusu Kolay bilinmiyor işin doğrusu Hocam çekmeseydi ahret korkusu Dünyaya bal gelir şeker giderdim Mahzuni hüner yok şah'ın tacında Aşk yanamaz cehennemin sacında Son isim isterse dar ağacında İnsan der boynumu büker giderdim. DERMANIM MI VAR Ben de şu dünyanın nesini sevem Ovada savrulan harmanım mı var Çıkıp seyran edem hangi yaylayı He deyip kalkacak dermanım mı var Anlamaz da garip gönlüm anlamaz Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez Benim padişahtan fermanım mı var Pare pare etti hakim yaramı Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı Der Mahzuni neyim alır harami Benim soyulacak kervanım mı var. DOKUNMA KEYFİNE Dokunma keyfine yalan dünya'nın İpini eline dolamış gider Gözlerinin yaşı bana gizlidir Dertliyi dertsizi sulamış gider Kimi hızlı gider uzun yol tutar Kimi altın satar kimi pul yutar Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar Kimi parmağını yalamış gider

Page 363: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

363

At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır Kör olası dünyada can gider zaman kalır Mahzuni bu rıhtıma yanaşıyor son gemi Düşenin dostu olmaz bunu unutma emi YORGUNUM BUGÜN Ey doktor çekil başımdan Gönlümden yorgunum bugün O yar bana inanmıyor Dargınım bugün, dargınım bugün Geçen günüm aylar gibi Eğilmişim yaylar gibi Coşup giden çaylar gibi Durgunum bugün, durgunum bugün Bu yol gider vara vara Etrafını yara yara Eski sevdigim dostlara Kırgınım bugün, kırgınım bugün Der Mahzuni bile bile Taşa tutu beni hile Aşık oldum azraile Vurgunum bugün, vugunum bugün. CANANIM Bana yücelerden seyreden dilber Siyah kirpiklerin ok mu cananım İnsaf et yüzünü yüzüme dönder Istırabın sonu yok mu cananım Gönül sevdi benim günahım nedir Yandım ateşine bunca senedir Mecnun'un derdinden derdim fenadır Bu derdin dermanı yok mu cananım Bu dünya misaldir çatısız hana Ebedi kalmadı şah'a sultan'a Deryanın içinde bir damla bana Bu da Mahzuni 'ye çok mu cananım. AĞLAMA Kader böyle imiş böyle yazılmış Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mezarımız gurbet ele kazılmış Gidiyorum dudu dilim ağlama Ceylan bakışını üzme boşuna Kurbanlar olayım gözün yaşına Keder yakışmıyor hilal kaşına Gidiyorum kara gözlüm ağlama Emanet eyledim benli kuzumu Arkalarda koyma benim gözümü

Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni Yurdunda anasız kuzu Mahzuni İnsanlık ardından melemiş gider VEYSEL'E MEKTUP Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Arılarla çiçeklerde inleştin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Ne haktan incindin ne de incittin Taş ile geleni gül ile ittin Koyunu kurdunan güderek gittin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Hak nurunu insanlarda aradın Sabrı tarif ettin derde yaradın Gönüllerde kaldın gözden ıradın Dostlar seni unutur mu Veysel'im Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda Sen dostları unutmadın dünyada Dostlar seni unutur mu Veysel'im Kuru laf etmedin Mahzuni gibi Gözünde berraktı deryanın dibi Mustafa Kemal'in gerçek talibi Dostlar seni unutur mu Veysel'im VASİYETİM Ben Ölünce sevenlerim toplansın Ağlamayıp benim sesim çalsınlar Dualar etsinler kendi dilimden Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar Ankarada yüklesinler dengimi Berçenekte başlatmıştım cengimi Nevşehire taşısınlar rengimi Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar İnanarak gittim yüce Allaha Hüseyinle düştüm ah ile vaha Yanlış imam elin vurmasın daha Bir seyitle namazımı kılsınlar Üstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın Ama yazıları derince kazın Çekem diye şu beş taşın ayazın Ara sıra kışın beni bulsunlar İki fidan dikin selviden olsun Cemler yapılırken yüreğim dolsun Bir de bostan yapın altında kalsın At yolcular karpuz kelek alsınlar Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım İşte gidiyorum kaşı kemanım Benim sevgiydi dinim imanım

Page 364: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

364

Getir ver çalayım kırık sazımı Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mahzuni Şerif 'im yollar göründü Garip başım dertten derde büründü Fadime'm duvağın yerde süründü Gidiyorum kara gözlüm ağlama. EFENDİM (Güzel Dostum) Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendi

Sevenlerim beni böyle bilsinler Can taşıyan canlı mutlaka ölür Değişir dünyadan başka şey gelir Benim kim olduğum yavrular bilir Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar Mahzuni asalet sözüne doydum İnsanlık adına serimi koydum Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar. AL BİRİNİ VUR BİRİNE Yıkılası bozuk düzen Bıçak kemiğe dayandı Gayrı bize yazık düzen Gönlümüz kana bulandı Al birini vur birine Koydu bizi heç yerine Vay boyunuz devrileydi İnandık körü körüne Ağar kara saçım ağar Hıçkırık sinemi boğar Bu yılda böyle giderse Başımıza taşlar yağar Al birini vur birine Koydu bizi hiç yerine Deli miydik serseri mi İnandık körü körüne Gel Mahzuni söyle sözü Harap ettik yazı güzü Daha karanlık basmadan Üsküdar'ı geçti dürzü Al birini vur birine Koydu bizi hiç yerine Deli miydik serseri mi İnandık körü körüne

Âşık Daimi Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Âşık Daimî (d. 1932, İstanbul - ö. 17 Nisan 1983, İstanbul) Halk Ozanı

Âşık Daimi 1932 yılında İstanbul'da doğdu, aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali

Babaoğullarından Baba Daimi, Birinci Dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Aşık

Dami'nin iki dedesi de saz şairiydi o nedenle saz çalmayı ve söylemeyi kolayca öğrendi. Bir süre

sonra da kendi deyişlerini okumuştur.

İstanbul'dan ayrılarak bir süre baba diyarında kalan âşık 1950 yılında evlendi iki kızı ile iki oğlu

dünyaya geldi. 1962 yılında bir daha dönmemek üzere İstanbul'a yerleşti.

TRT Genel Müdürlüğü'nce açılan sınavı kazandı. O tarihten sonra kaşeli sanatçı olarak görevini

sürdürdü. Zaman zaman yurtiçi ve yurtdışında konserler verdi. 17 Nisan 1983 tarihinde aramızdan

Page 365: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

365

ayrıldı. En çok bilinen eserleri: Ne Ağlarsın, Seherde Bir Bağa Girdim, Bir Seher Vaktinde ....

Bir Seher Vaktinde

Bir seher vaktinde indim bağlara

Öter şeyda bülbül, dil yarelenir

Bakmaz mısın sinemde dağlara

Derdim dökmeye dil yarelenir

Boş geçirmeyelim gel bu çağları

Dolaşalım sahraları dağları

Bir gün gazel döker ömrün bağları

Eser sam yelleri dal yarelenir

Daimi'yim yanar aşkın çırağı

Dostun muhabbeti cennet otağı

Ancak şu dünyada derdim ortağı

Sazım figan eder tel yarelenir

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim

Ne ağlarsın benim zülfü siyahım

Bu da gelir bu da geçer ağlama

Göklere erişti figânım âhım

Bu da gelir bu da geçer ağlama

Bir gülün çevresi dikendir, hardır

Bülbül gül elinden âh ile zardır

Ne de olsa kışın sonu bahardır

Bu da gelir, bu da geçer, ağlama

Daimî'yim her can ermez bu sırra

Gerçek âşık olan yeter o nûra

Yusuf sabır ile vardı Mısır'a

Bu da gelir bu da geçer ağlama

Gezip Şu Alemi Seyran Ederken

Gezip şu alemi seyran ederken

Arayıp hemdemim buldu gönüller

Makam-ı vuslatta cevlan ederken

Muhabbet nuruyla doldu gönüller

Döndü pervanemiz nare dolaştı

Öttü can bülbülü zare dolaştı

Goncam biter iken hare dolaştı

Engelli dikeni yoldu gönüller

Page 366: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

366

İçtik dost elinden Abu Kevseri

Mevlam çektirmesin gamı kederi

Yarenden ahbaptan aldık haberi

Hal hale aşina oldu gönüller

Hiç geçer mi ele böylesi bir gün

Zannettik ederiz toy ile düğün

Asla unutulmaz bu sohbet bu ün

Anlatılmaz bilmem noldu gönüller

Dertli Dâimi'yim ne hale daldım

Aşkın deryasında bunaldım kaldım

Bir garip sevdayı serime aldım

Dostun aşkı ile doldu gönüller

Muhlis Akarsu Kimdir? Hayatı, Eserleri, Şiirleri

Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya

köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve

cemlerde Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi; saz çalıp türkü söylemeye

başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Gençlik

yıllarında geldiği İstanbul'da Mahzuni Şerif'in, Davut

Sulari'nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış

gerekse okuyuş itibarıyla Davut Sulari'nin etkisi görülür. Davut

Sulari'nin kendine özgü bol hançere hareketlerini içeren tavrından

uzun süre kurtulamayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı-kısa

bir süre de olsa- denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari'nin

etkisinden kurtulduğu görülür. 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri

belirir Akasu'da...Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çalar, okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık

geleneğinden de kopmaz. Pir Sultan, Kul Himmet gibi büyük ozanların birçok deyişini geleneksel

kalıplardan çıkmadan seslendirir.

1980'li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini

gösteren Akarsu, 80'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve

sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır

Akarsu'nun... "Muhabbet" serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen

sanatçılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder (2

Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise milyonlarca seveni ile birlikte 100'den

fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.

Muhlis Akarsu'nun yapıtlarına şöyle bir bakıldığında, tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve

söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer

verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa

Page 367: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

367

üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz;ancak bu, sevgi

üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa

başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis

Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür.

Muhlis Akarsu'nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu

sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun.

Şiirlerinden Örnekler

Nenni Nenni Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde Yaşamak Bizlere Zor Nenni Nenni Sizden Umudumu Kesmem Erenler Elbet Bir Çaresi Var Nenni Nenni Üstümüzde Duman Vardır Dağ Gibi Her Yandan Kuşatmış Sanki Ağ Gibi Güz Gelince Bozulmuş Bir Bağ Gibi Ne Hallara Düştük Gör Nenni Nenni Eğil Gel Akarsu Gel Hakka Eğil Bir Kere Ağ Yara Vermedin Meyil Suç Bizim Sevdiğim Kimsede Değil Gelmişiz Dünyaya Kör Nenni Nenni Yoruldum Yorgunum Yoruldum Yorgunum Fazla Gidemem Neler Etti Kahır Beni Zulm Beni Kolay Değil Ben Bu Derdi Çekemem Zalimin Elinde Koydu Hal Beni Arsız Değilidim Arsız Ettiler Saldılar Gurbete Yurtsuz Ettiler Yardan Ayırdılar Yarsız Ettiler Şimdi Gizli Gizli Kınar El Beni Akarsuyu Aşka Yaktı Yaradan Ömür Bir Gün Gibi Geçti Aradan İşte Geldim Gidiyorum Dünyadan Oturmuş Bekliyor Kuru Sal Beni Pazarlık Edelim Alim Seninle Pazarlık Edelim Alim Seninle İki Cihan Senin Haydar Olsun Sen Benim Hayrını Gör İmanınla Dininle Hatmin Kur'an Senin Olsun Sen Benim Ayıp Değilmidir Ademe Minnet Başına Çalınsın Haydar Hurili Cennet Dostluk Pazarında Olma Muhannet Huri Kılman Senin Olsun Sen Benim Akarsuyum Böyle Vereyim Dursun Senin Aşkın Onu Yaksın Kavursun Anladım Alimsin Canımsın Nursun Kanber Selman Senin Olsun Sen Benim Sen Yaralı Değilsin Ki

Page 368: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

368

Zalim Felek Duymadın Mı Sesimi Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin Bilemezsin Matemimi Yaşımı Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin Gurbet Elde Günde Ömrüm Çürüyor Eller Beni Bir Biçare Biliyor Akarsuya Gelen Bir Tas Vuruyor Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin

Neşet Ertaş Kimdir? Hayatı ve Türküleri

Neşet Ertaş, (d. 1938, Çiçekdağı, Kırşehir - ö. 25 Eylül 2012, İzmir)

Türk ozan. Bozkırın Tezenesi olarak da bilinir. Kırşehir Abdal'larındandır.

Sesi ve sazı ile babası Muharrem Ertaş'ın yolunu sürdüren

Neşat Ertaş, 1938 yılında Kırşehir'in Tırtıllar köyünde

dünyaya geldi. Keman ve saz çalmasını öğrendi. Ankarada

TRT radyo evine girdi. Güçlü derlemeleri olan ozanın

kendisine ait çok sayıda güfte ve besteleri vardır.

Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş ile adeta Anadoludaki

en olgun seviyesine erişen bu Türkmen-Abdal müzik

birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel

özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu

müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta

yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.

25 Eylül 2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir.

Albümleri

1957 - Neden Garip Garip Ötersin Bülbül

1960 - Gitme Leylam

1979 - Türküler Yolcu

1985 - Sazlı Oyun Havaları

1987 - Türkülerle Yaşayan Efsane Deyişler Bozlaklar Türküler

1988 - Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde

1988 - Kendim Ettim Kendim Buldum

1988 - Kibar Kız

1989 - Hapishanelere Güneş Doğmuyor

1989 - Sazlı Sözlü Oyun Havaları

1990 - Gel Gayri Gel

1992 - Türküler Yolcu

1992 - Gitme Leylam

1993 - Kova Kova İndirdiler Yazıya

Page 369: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

369

1995 - Seçmeler 2

1995 - Seçmeler 3

1995 - Seher Vakti

1995 - Altın Ezgiler 3

1996 - Polis Lojmanları

1997 - Benim Yurdum

1998 - Gönül Yarası

1999 - Zülüf Dökülmüş Yüze

1999 - Gönül Dağı

1999 - Mühür Gözlüm

1999 - Zahidem

1999 - Neredesin Sen

2000 - Garibin Dünyada Yüzü Gülemez (kayıt: 1969-1974)

2000 - Niye Çattın Kaşlarını (kayıt: 1969-1974)

2000 - Çiçekdağı (kayıt: 1969-1974)

2000 - Ayaş Yolları

2000 - Sevsem Öldürürler (kayıt: 1974-1986)

2000 - Ağla Sazım (kayıt: 1974-1986)

2000 - Hata Benim

2001 - Dostlara Selam

2001 - Sabreyle Gönül

2002 - Yar Gönlünü Bilenlere

2002 - Vay Vay Dünya

2003 - Yolcu

2003 - Gurban Olduğum

2008 - Neşet Ertaş 2008

KENDİ AĞZINDAN HAYAT HİKAYESİ

bin dokuz yüz otuz sekiz cihana

kırtıllar köyünde geldin dediler

babama muharrem, anama döne

dediysen atayı bildin dediler

dizinde sızıydı anamın derdi

tokacı saz yaptı elime verdi

yeni bitirmiştim üç ile dördü

baban gibi sazcı oldun dediler

o zaman babamdan öğrendim sazı

engin gönül ile hakk'a niyazı

o yaşımda yaktı bir ahu gözü

mecnun gibi çölde kaldın dediler

zalım kader devranını dönderdi

Page 370: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

370

tuttu bizi ibikli'ye gönderdi

babam saz çalarken bana zil verdi

oynadım meydanda köçek dediler

anam döne ibikli'de ölünce

tam beş tane öksüz yetim kalınca

beşimiz de perişan olunca

babamgile burdan göçek dediler

yürüdü göçümüz tefleğe doğru

bu hali görenin yanıyor bağrı

üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı

bunlara bir ana bulun dediler

yozgat'ın kırıksoku köyü'ne vardık

bize ana yok mu diyerek sorduk

adı arzu dediler bir ana bulduk

işte bu anadır buldun dediler

en küçük kardaşı kayıp eyledik

onun için gizli gizli ağladık

üstelik babamı asker eyledik

yine öksüz yetim kaldın dediler

zalım kader tebdilimi şaşırttı

heybe verdi dalımıza devşirtti

yardım etti yerköy'üne göçürttü

biraz da burada kalın dediler

yerköy'den kırıkkale'ye geldik

babam saz çalarken biz çümbüş aldık

kırşehir'e varınca kemanı çaldık

aferin arkadaş çaldın dediler

yarin aşkı ile arttı hep derdim

babamı bir yere dünür gönderdim

başlık çok istemişler haberin aldım

istemiyor yarin seni dediler

kırşehir'de yedi sene kalınca

düğün düzgün hepsi bize gelince

burada herkese yer daralınca

ankara'ya gider yolun dediler

ankara'da (sünnetçi) veysel usta'yı buldum

epeyce eğleştim, evinde kaldım

Page 371: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

371

yüz lirayı verip bir yatak aldım

etti isen böyle buldun dediler

bir ev kiraladım münasip yerde

kaldı kavim kardaş hep kırşehir'de

bu aşk hançerini vurdu derinde

çaresini bulmazsan öldün dediler

yarin aşkı ile döndüm şaşkına

arada içerdim yarin aşkına

canan acımaz mı garip dostuna

bunu da içeriye alın dediler

İKİ BÜYÜK NİMETİM VAR

İki büyük nimetim var

Biri anam biri yarim

İkisine de hörmetim var

Biri anam biri yarim

Ana deyip de geçilmez

O yar anadan seçilmez

İkisine de kıymet biçilmez

Biri anam biri yarim

Birisi var etti beni

Birisi yar etti beni

İkisinin de birdir yari

Biri anam biri yarim

AYVA TURUNÇ NARIM VAR

Ayva turunç narım var

Benim ah ü zarım var

Hep derdinden ağlarım

Bir vefasız yarim var

Al almayı ver narı

Ağlarım zarı zarı

Tez günlerde gönderin

O ahu gözlü yari

Ayva turunç nar bende

Aldı aklım yar bende

Hiç melhem kar eyleme

Yar yarası var bende

AHU GÖZLERİNİ SEVDİĞİM

Ahu gözlerini sevdiğim dilber

Sana bir sözüm var diyemiyorum

Sırrımı ellere veremiyorum

Derdimi ellere diyemiyorum

Helal olsun al yanaktan aldığım

El uzatıp gonca gülün derdiğim

İnce belini tatlı dilini sevdiğim

Kırılsın kollarım duramıyorum

Al yanaktan aldıracağım azıktır

Tarama zülfünü gönlüm bozuktur

Öksüzüm garibim bana yazıktır

Destursuz yanına varamıyorum

ACEM KIZI

Çırpınıp da şan ovaya çıkınca

Eylen şan ovada kal Acem Kızı

Uğrun uğrun kaş altında bakarken

Can telef ediyor gül Acem Kızı

Seni saran oğlan neylesin mal

Yumdukça gözünden döker mercanı

Burnu fındık ağız kahve fincanı

Şeker mi şerbet mi bal Acem Kızı

NEREDESİN SEN

Şu garip halimden bilen işveli nazlı

Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm

Page 372: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

372

Ayva turunç neyleyim

Halimi arz eyleyim

Zaten bende talih yok

Ta küçükten böyleyim

GÖNÜL DAĞI

Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca

Akar can özümde sel gizli gizli

Bir tenhada can cananı bulunca

Sinemi yaralar dil gizli gizli

Dost elinden gel olmazsa varılmaz

Rızasız bahçanın gülü derilmez

Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez

Gönülden gönüle yol gizli gizli

Seher vakti garip garip bülbül öterken

Kirpiklerin oku cana batarken

Cümle alem uykusunda uyurken

Kimseler görmeden gel gizli gizli

YARE GİDEM

Yare gidem yare gidem

Yareliyim nere gidem

Bu derdimin dermanını

Almaya ben yare gidem

Saçlarını ben öreyim

Buna dayanmaz yüreğim

Seni vermem Ezraile

Ben öleyim ben öleyim

Yar elinde yar elinden

Yareliyim yar elinden

Dermansız bir derde düştüm

Dermanı var yar elinden

DOYULUR MU?

Tatlı dile güler yüze

Doyulur mu doyulur mu

Aşkınan bakışan göze

Doyulur mu doyulur mu

Doyulur mu doyulur mu

Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen

Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen

Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen

Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyo

Hiç bir tabip bu yarama melhem olmuyo

Boynu bükük bir Garibim yüzüm gülmüyo

Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

NE GÜZEL YARATMIŞ

Ne güzel yaratmış seni yaradan

Esmesin sevdiğim yeller incidir

Güzelsin sevdiğim gülden goncadan

Uzanmasın sana yar yar eller incidir

Kipriklerin oktur kaşın yay kimi

Gözlerin aklımı etti zay gimi

Cemalin güneşe benzer yüzün ay gimi

Değmesin zülüfler yar yar teller incidir

BİLEMEDİM KIYMETİNİ KADRİNİ

bilemedim kıymatını kadrini

hata benim günah benim suç benim

eliminen içtim derdin zehrini

hata benim günah benim suç benim

bir günden bir güne sormadım seni

körümüş gözlerim görmedim seni

boşa mecnun eylemişim ben beni

hata benim günah benim suç benim

bilirim suçluyum gendi özümde

gel desem gelirdin benim izimden

her ne çekti isen benim yüzümden

hata benim günah benim suç benim

sana karşı benim bir sözüm yoktur

haklısın sevdiğim kararın haktır

garibim derdimin dermanı yoktur

hata benim günah benim suç benim

Page 373: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

373

Canana kıyılır mı

Cananına kıyanlar

Hakkın kulu sayılır mı

Zülüflerin dökse yüze

Yar badeyi sunsa bize

Lebleri meyime meze

Doyulur mu doyulur mu

Hem bahara hemi yaza

Yarın ettikleri naza

Yar aşkına çalan saza

Doyulur mu doyulur mu

Garibim geldik gitmeze

Muhabbetimiz bitmeye

Yar île sohbet etmeye

Doyulur mu doyulur mu

DELİ BORAN

uzak yoldan geldim hasretim için

hani nerde babam muharrem nerde

yaralı bülbülüm ses vermez niçin

yüreği yanığım o kerem nerde

o garip gönüllüm,dertli bakışlım

feleğin elinde sinesi taşlım

yüreği yaralım,gözleri yaşlım

gönül evi yıkık,viranım nerde

fetholurdu feryadını dinleyen

feryadı içinde derdin anlayan

kuşlar gibi viranede inleyen

ecinnice deli boranım nerde

okula gidemedim bu dert benimdi

hemi benim derdim,hem babamındı

hemi babam,hemi öğretmenimdi

geribim dersimi verenim nerde

ANAM AĞLAR

Anam ağlar başucumda oturur

Derdim elli iken yüze yetirir

Bu dert beni yiye yiye bitirir

NEYLEDİN DÜNYA

aydost deyince yeri göğü inleten

muharrem usta'ydı bunu dinleten

gönül kırmazdı bilerekten,bilmeden

insan velisini neyledin dünya

sazını çalarken kendinden geçen

gönülden gönüle kapılar açan

aşkın dolusunu nefessiz içen

gönül delisini neyledin dünya

garibim babamdı muharrem usta

bilirim aşıktı sevdiği dosta

"sazımın emaneti.." diyen en son nefeste

sazın ulusunu neyledin dünya

AŞKIN BENİ DELİ EYLEDİ

Aşkın beni deleyledi

Yaktı yaktı kül eyledi

El alemi kul eyledi

Yar beni beni...

Mecnunum sahra içinde

Yunusum derya içinde

Eyübüm yara içinde

Sar beni beni...

Aslı'yısan Kerim'i bul

Derde derman vereni bul

Garip gibi viranı bul

Sar beni beni...

ÇİÇEK DAĞI

Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım

Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım

Üç güneydi benim kavli kararım

Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi

Derdime bir derman ver Çiçekdağı

Yârim hey, yine mi ben yandım

Hana vardım han değil

Penceresi cam değil

Bugün ben yâri gördüm

Page 374: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

374

El çek tabip el çek benim yaramdan

Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan

Anama babama yüzüm kalmadı

Bir su ver demeye yüzüm kalmadı

Doktora tabibe lüzum kalmadı

El çek tabip el çek benim yaramdan

Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan

EVVELİM SENSİN

Cahildim dünyanın rengine kandım

Hayale aldandım boşuna yandım

Seni ilelebet benimsin sandım

Ölürüm sevdiğim zehirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin

Sözüm yok şu benden kırıldığına

idip başka dala sarıldığıma

Gönülüm inanmıyor ayrıldığına

Gözyaşım sen oldun kahirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin

Garibim can yıkıp gönül kırmadım

Senden ayrı ben bir mekan kurmadım

Daha bir gönüle ikrar vermedim

Batınım sen oldun zahirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin

HAPİSANELERE GÜNEŞ DOĞMUYOR

Hapisanelere güneş doğmuyor

Geçiyo bu ömrüm de günüm dolmuyor

Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor

Yok mu hapisane beni arayan

Bu zındanda ölem can gardiyan

Birer birer yoklamayı yaparlar

Akşam olur kapıları kaparlar

Bitmiyo geceler, olmaz sabahlar

Yok mu hapisane beni arayan

Bu zındanda ölem can gardiyan

Anamdan doğalı garip kalmışım

Ölürsem de gam değil

Çiçekdağı derler garibin yurdu

Hep orada arttı efkârı derdi

Zâlim felek beni yârden ayırdı

Yârden ayrılması zor Çiçekdağı

Yârim hey, yine mi ben yandım

Nakarat

Çiçekdağı derler methini etmek

Kolaymıdır seni terkedip gitmek of!

Hele şu gurbetin kahrını çekmek

Gel onu da bana sor Çiçekdağı

Şâhım hey, yine mi ben yandım

GEL SEVELİM

Gel sevelim sevileni seveni

Sevgisiz suratlar gülmüyor canım

Nice gördüm dizlerini döveni

Giden ömür geri gelmiyor canım

Özü gülmeyenin yüzü güler mi

Sevgisiz muhabbet Hakk'a değer mi

Seven insan kaşlarını eğer mi

Zorunan güzellik olmuyor canım

Sevgi haktır seven alır bu hakkı

İçi güler dıştan görünür farkı

Sevmeyene akmaz sevginin arkı

Boş lafla oluklar dolmuyor canım

Bir zaman aşıkken sen de sevmiştin

O anda dünyayı nasıl görmüştün

Sanki cennetin bağına girmiştin

Çokları bu hakkı bilmiyor canım

Aşkın ateşine yandım alıştım

Bu ateş içinde aşkla tanıştım

Doğru mu yanlış mı deyi danıştım

Sevgisiz hakka kul olmuyor canım

Sevenin içinde yanar ışıklar

Kaybolur karanlık tüm dolaşıklar

Garibim sevenler bunca aşıklar

Page 375: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

375

Acı hapisane aha genç yaşım

Benim zındanlarda neydi işim

Yok mu hapisane beni arayan

Bu zındanda ölem can gardiyan

KÜSTÜRDÜM GÖNLÜMÜ

Küstürdüm gönlümü güldüremedim

Baharım güz oldu yazım kış oldu

Gönüle yarimi balduramadım

Baharım güz oldu yazım kış oldu

Şu fani dünyada murad almadan

Eller gibi şad olup da gülmeden

Ellerin bağında gülü solmadan

Baharım güz oldu yazım kış oldu

MÜHÜR GÖZLÜM

Mühür gözlüm, seni elden,

Sakinirim kıskanırım

Uçan kustan esen yelden

Sakınırım kıskanırım..

Yagan kardan, esen yelden

Sakınırım kıskanırım..

Havadaki turnalardan,

Su içtigim kurnalardan,

Giyindigim urbalardan

Sakınırım kıskanırım..

Besikte yatan kuzudan,

Hem oglundan hem gözünden,

Ben seni, senin gözünden,

Sakınırım kıskanırım..

Al izzet'i oncalardan,

Elindeki goncalardan,

Yerdeki karıncalardan

Sakınırım kıskanırım..

YOLCU

Bir anadan dünyaya gelen yolcu

Görünce dünyayı gönül verdin mi

Kimi büyük kimi böcek kimi kurt

Boş hayale boşa yelmiyor cenım

KARANFİL SUYU NEYLER

Karanfil suyu neyler (gülüm)

Güzel kokuyu neyler (gülüm)

İki baş bir yastıkta (gülüm)

O göz uykuyu neyler (gülüm)

Le le le le Leylam yar

Hergün akşam böyle yar

Kötü isem söyle yar

Karanfil deste gider

Kokusu dosta gider

Sevipte alamayan

Gurbete hasta gider

NİYE ÇATTIN KAŞLARINI

Niye çattın kaşlarını

Bilmiyom yar suçlarımı

Ben ölürsem saçlarını

Yolma gayrı yolma leyli leyli yar

Ben yandım aşkın narına

Meyletmem dünya malına

Ben ölürsem mezarıma

Gelme gayrı gelme leyli leyli yar

Bir garibim düştüm dile

Gerçeklerde olmaz hile

Zalimler elinden bile

Alma gayrı alma leyli leyli yar

YANARIM SENİN AŞKINA

Yanarım senin aşkına

Gel kaçma gel gel

Derdinden döndüm şaşkına

Gel kaçma gel gel

Mecnun'um bu çöllerde

Bülbülüm şu güllerde

Kaldım gurbet ellerde

Gel kaçma gel gel

Page 376: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

376

Merak edip hiç birini sordun mu

İnsan ölür ama uruhu ölmez

Bunca mahlukat var hiç biri gülmez

Cehennem azabı zordur çekilmez

Azap çeken hayvanları gördün mü

İnsandan doğanlar insan olurlar

Hayvandan doğanlar hayvan olurlar

Hepisi de bu dünyaya gelirler

Ana haktır sen bu sırra erdin mi

Vade tekmil olup ömür dolmadan

Emanetçi emanetin almadan

Ömrünün bağının gülü solmadan

Varıp bir canana ikrar verdin mi

Garip bülbül gibi feryad ederiz

Cehalet elinde küsmü kederiz

Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz

Dünya senin vatanın mı yurdun mu

Hasretin dağlar beni

Gel kaçma gel gel

Zülfüne bağlar beni

Gel kaçma gel gel

ZÜLÜF DÖKÜLMÜŞ YÜZE

Zülüf dökülmüş yüze

Kaşlar yakışmış göze

Usandım bu candan

Dert ile geze geze

Gün doğdu aştı böyle

Gönlümüz coştu böyle

Sen orada ben burda

Ömrümüz geçti böyle

Bu ellerde gez gayri

Katip ol da yaz gayri

Bir kazma al bir kürek

Mezarımı kaz gayri

ALEVİ - BEKTAŞİ EDEBİYATINA GENEL BİR BAKIŞ

Doç. Dr. Erman ARTUN*

Türkler İslamiyet kültür dairesine girdikten sonra yurt değiştirerek Anadolu'ya geldiler. Yeni yurt

tutulan Anadolu'da kültürleşme sonucunda yaşama biçimleri ve değer yargıları da değişime

uğradı1. Orta Asya Türk kültürü, İslamiyet kültürü ve Anadolu kültürü yeni bir Türk kültürü

oluşturmuştur. Türk kültür tarihi açısından Anadolu'da dinsel inançlara değişik bakış açıları

tarikatları doğurmuştur. Anadolu sufiliği İslamiyet öncesi inanç sistemleri ve sosyal yaşamın

etkisiyle karışmış Anadolu'ya özgü bir sentez oluşturmuştur2.

Hicretin ilk yüzyılından itibaren bir zühd ve takva anlayışı içinde ortaya çıkmağa başlayan tasavvuf

hareketi miladi 9. yüzyıldan sonra geniş ve renkli bir düşünce sistemi olmuştur. 11. yüzyılda

tarikatların kurulmasıyla tasavvuf bütün İslam alemine yayılmıştır3. Tasavvuf, tarikatlar ve tekkeler

aracılığıyla İslam dünyasında etkisi yüzyıllar boyu sürmüş bir düşünce ve inanç sistemidir.

İslamiyet'in mistik boyutu olan tasavvuf şeriatın emir ve yasaklarını yumuşatmağa, Allah'a sevgiyle

varmaya yönelik bir sistemdir. Edebiyatta kalıcı etkiler bırakmıştır.

Bir inanç ve düşünce sistemi olarak kabul edilen tasavvufun temeli, evrende tek bir varlık

bulunduğu, o tek varlığın dışındaki diğer varlıkların ise onun yer yüzündeki yansıması olduğu

görüşüdür. O tek varlık Allah'tır. Öteki varlıklar yani görünen her şey, tek varlık olan Allah'ın türlü

görüntüleridir. Her şey Allah'ın anlaşılıp bilinmesi için vardır. Buna vahdet-i vücut görüşü denir.

Page 377: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

377

Tekvin yani var oluş, yaradılış problemi, dinin ve felsefenin ilgi alanına giren ana konulardandır4.

Tasavvufta amaç Allah'a ulaşmaktır. Bu vuslat gönül yoluyla ve sezgiyle olur.

Tasavvuf, Türklerin hakim olduğu geniş sahalarda İslamiyet'in yayılması ve bu sahalardaki eski

inanç biçimlerinin İslamiyet'i etkilemesiyle başlamıştır. Toplumlar eski inanç sistemlerini tümden

silemeyecekleri için eski inanç izlerini yeni inanç biçimlerine yansıtırlar. Türklerde bu yansıtış, İslam

dinini çeşitli sahalarda az da olsa farklılaşmasına neden olmuştur. Bu farklılıklar da tasavvufi

düşünce biçiminin doğmasını sağlamıştır.

Türkler arasında ilk olarak Orta Asya'da Ahmet Yesevi ile görülmeye başlayan tasavvuf akımı, daha

sonra Moğol istilasıyla Anadolu'ya gelen dervişlerle burada da etkili olmaya başlamıştır.

Anadolu'da Yunus Emre'yle doruk noktasına çıkan dini-tasavvufi halk edebiyatı her dönemde ve

her zümrede önemli sanatçılar yetiştirmiştir.

Türkler, İslamiyet'i kabul ettikten sonra eski inanç sistemlerini bazı tarikatlar içinde

sürdürmüşlerdir. Alevi-Bektaşi geleneğinde eski Türk inanç ve pratiklerinin diğer tarikatlara oranla

daha çok yer tuttuğu görülmektedir.

15. yüzyılın ilk yarısından sonra Hurufilik Bektaşi tekkelerine ve oradan Yeniçeri Ocağına girince,

Yeniçeri aşıkları görünüşte tasavvufla, daha özgür bir biçimde şarap ve sevgiliyi konu etmeye

başladılar. Bu dönemde Alevi - Bektaşi edebiyatı tekke edebiyatından ayrılarak bütünüyle bağımsız

bir içeriğe kavuşmuştur. Tekke edebiyatının en dikkate değer bölümü olan Bektaşi edebiyatının

fikir ve eğilimleri aşık edebiyatında ağır basmaktadır5. Tasavvuf felsefesi, halk edebiyatını

etkilediği gibi konular,terimler yönünden divan şiirini de etkilemiştir. Tasavvuf düşüncesi divan

edebiyatının da kaynaklarından birisini oluşturduğu için ortaya çıkan edebi ürünlerde, bu felsefeye

ait ortak temaların, motiflerin kullanıldığını görüyoruz. Ancak bir çok ortak noktaya rağmen,

özellikle Alevi -Bektaşi tarikatlarında ortaya çıkan farklı uygulamaların tarikat erkan ve usulündeki

değişikliklerin bu zümre aşıklarının edebi ürünlerine de yansıdığını görüyoruz.

Anadolu'da Babailer Ayaklanması bastırıldıktan sonra (1240), Hacı Bektaş-ı Veli'nin (1210-1271)

çevresinde yeni bir tarikatın (Bektaşiliğin) temelleri atılmıştır. Hacı Bektaş, Makalat adlı eserinde

Anadolu halk edebiyatının imkanlarıyla görüşlerini ustaca birleştirip halka sunmuştur. Böylece yeni

bir edebiyat geleneğinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Tasavvuf etkisine açık, tarikattan çok

inançlar bütünü olarak değerlendirilen Anadolu Aleviliği Bektaşilikle birlikte ele alınmaktadır.

Anadolu Aleviliği ile zaman içinde bütünleştiği için Bektaşilik Anadolu Aleviliğinin tarikat olarak

kurumlaşmış şekli diye de yorumlanmaktadır.

13. yüzyıl Anadolu'da Türk diliyle meydana gelen edebiyatın bir dönüm,bir ayrım dönemiydi. Bu

yüzyılda Yunus Emre yeni kavram, motif, hayal,ve imge dünyasıyla Anadolu'ya bir ilham kaynağı

sundu. Aşıklar sazlarıyla Türk dilini şiirleştirip halkın duygularını dile getirdi6. Alevi-Bektaşi

edebiyatı Hacı Bektaş-ı Veli ve Abdal Musa kültürüyle beslenmiş Anadolu halk edebiyatının

imkanlarının birleştirilmesiyle yeni bir sentez oluşturdu. Önceleri özü yönüyle Yunus Emre'nin

şiirlerine dayanan bu edebiyat geleneği sonraları zamanla bazı belirgin farklar kazanarak özgün

yeni bir edebiyat oldu7.

Page 378: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

378

Alevi-Bektaşi şiiri, belli kurallara kalıplara ve belli düşüncelere bağlı bir şiir biçimidir. Ölçüde

kafiyede ayakta, nazım biçimleri ve dilde aşık edebiyatı özelliklerini gösterir. Dünyayı Alevi-

Bektaşi kültürüne göre kavrayan aşıklar şiirlerini mistik ve metafizik temele dayarlar. Günümüz

aşıkları usul, adap, erkan ve öğretiden çok şiirlerinde Alevi kültürünü işlerler. Ölmeden önce ölmek,

yani yaşarken nefsi öldürme düşüncesi sıklıkla işlenir. Şiirlerde insana yönelme, gönül denilen

cevherde aşkı bulma düşüncesi öne çıkarılır. Aşıkların şiirlerine Alevi-Bektaşi felsefesindeki "Ruhun

ölümsüzlüğü esastır, ölüm Hak'ka teslim olma, Hak'ka yürümektir. Her ne ararsan kendinde ara."

düşüncesi egemendir.

Alevi- Bektaşi edebiyatı, gelenekleriyle, anlatım biçimiyle, terminolojisiyle şuh ve müstehzi edasıyla

irfanı ve inancıyla orijinal bir edebiyattır. Bu özellikleriyle diğer edebiyatlardan kolaylıkla ayırt

edilir. Alevi aşklar tasavvufu kendi anlayışlarına göre yorumlarlar. Şiirlerine neşve hakimdir8.

Alevi Bektaşi edebiyatı bu zümrelerin geleneklerini, inançlarını,aralarında söylenen atasözlerini,

deyimlerini de ifadelendirir, din ulularını över, onlara ait menkabeleri şiirleştirir, usulden erkandan

ayinden bahseder. Alevi Bektaşi kültürünün kökleri Orta Asya İslamiyet öncesi inanç sistemlerine

kadar uzanır9. Hacı Bektaş-ı Veli düşüncesi Alevi Bektaşi edebiyatının beslendiği en önemli

kaynaklardandır. Onun Makalat'ında aşk insanla Allah'ın temas çizgisinde zuhur eder. Aşk insandaki

gönül denen cevherin hakimiyeti olayıdır10. Bu düşünce yaşama biçimi olmuş, Alevi Bektaşi şiirini

şekillendirmiştir.

Bu edebiyatta Ehl-i Beyt sevgisi aşırı derecede Ali'ye bağlanış, On İki İmam'ı takdis eden, On İki

İmam sözünden bozma "düvazman", ya da sadece "düvazde" denilen şiirler, İmam Hüseyin'e

mersiyeler, Hacı Bektaş-ı Veli ve Alevi-Bektaşi velilerini öven, onların menkabelerini yansıtan, giyim

kuşam özelliklerini, törenlerini belirten, 14.-17. yüzyılda İran'a ve Erdebil Ocağı'na bağlılığı anlatan,

Osmanlıya sitem içeren nefesler vardır.

Alevi-Bektaşi aşıkları mahlas alırlarken,kendilerini divan şairlerinden ve aşık edebiyatı aşıklarından

ayırmak için "Hatai", "Kamberi", "Misali", "Virani" vb. gibi farklı aşıklık adı alırlar. Bazı aşıklar

bununla da yetinmeyip mahlaslarının başına "kul","abdal", "pir","sultan"gibi belirleyici adlar

almışlardır. Bazı aşıklar da mahlaslarının sonuna "sultan", "baba","dede"vb. adlar eklemişlerdir11.

Alevi-Bektaşi edebiyatının kökleri Yunus Emre'ye kadar uzanmaktadır. Fakat kuruluşu 14. yüzyılda

Kaygusuz Abdal'la olmuştur. Zamanla bazı önemli farklar kazanan bu edebiyat öncelikle Alevi-

Bektaşi inançlarını yaymağa hizmet eder hale gelmiştir. Tarih boyunca dini baskılar, tepkilerle

karşılaşmışlar yani olumsuz toplumsal ve ekonomik uygulamalara uğramışlardır. Dirlikleri

ellerinden alınmış,askeri hizmetlerden uzak tutulmuşlar, toprağa bağlı olmaya zorlanmışlardır. Bu

nedenle zaman zaman ayaklanmışlardır. Alevi-Bektaşi şiiri de bir kavga şiiri haline dönüşmeye

başlamıştır. Bunun en güzel örneklerini Pir Sultan Abdal'ın şiirlerinde görebiliriz.

14. yüzyılda Kaygusuz Abdal'la kurulan Alevi- Bektaşi edebiyatı 15. yüzyılda "Hatai" mahlasıyla ve

daha çok heceyle şiirler söyleyen Şah İsmail-i Safavi'yi meydana çıkarmıştır. "Hatai", Alevi-Bektaşi

edebiyatının en didaktik aşığıdır. 16. Yüzyılda Sivas'ta asılan "Pir Sultan Abdal" ise bu edebiyatın en

lirik aşığıdır. Pir Sultan Abdal'ın mensuplarından "Kul Himmet" ve onun çağdaşı "Hüseyin" lirizm

açısından Pir Sultan Abdal'a yaklaşan aşıklardandır.

Page 379: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

379

16. ve 17. yüzyıllarda Alevi-Bektaşi edebiyatı durgun bir döneme girmiştir. Söylenen sözler

söylenip, her şey olup bittiği için bu edebiyat kendini tekrara başlamıştır. Fakat 19. yüzyılda sosyal

yaşamdaki değişiklikler bu edebiyatı da etkilemiştir. Seyrani zaman zaman bu değişikliği şiirlerinde

yansıtmıştır12.

Alevi geleneği bugüne kadar yaşamış aşıkların yedi tanesini çok usta ve kutsal sayarlar. Bu aşıklara

"Yedi Kutuplar" adını verirler. Bu aşıklar Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Hatayi, Yemini, Virani,

Teslim Abdal ve Nesimi'dir13.

Alevi aşıkların yetişmelerinde Ayin-i Cemlere katılmalarının ve Alevi-Bektaşi şiir örneklerini

dinleyerek ilk bilgileri almalarının rolü büyüktür. Ayin-i Cemlerin başlamasından önce "muhabbet"

deyişlerinin söylendiği ya da aşıkların kendi deyişlerini okudukları bir bölüm vardır. Deyişlerin yanı

sıra bu bölümde sohbetler de yapılmaktadır. Bu aşıklar kendilerine "Cem Aşıkları" adını

vermektedirler. Aşıklar öğüt verme,Alevi- Bektaşi yolunun kurallarını hatırlatma amacıyla öğütleme

türünde deyişler de söylerler. Ayin-i Cemlerde ve Balım Sultan muhabbetlerinde usta malı deyişler

söylerler. Onlara göre badeli aşık olmak Hak vergisi, lutuf olarak kabul edilir. Bu gelenekte aşıklara

mahlasları genellikle bağlı bulundukları postnişin tarafından verilir.

Aşıklar küçük yaşlarından itibaren Ayin-i Cemlere katılarak, kendileri için gerekli olan tasavvufi halk

edebiyatı ve Alevi-Bektaşi kültürüyle ilgili bilgileri buradan elde ederler. Ayin-i Cemlere başlamadan

önce "muhabbet" adı verilen saz eşliğinde,eski aşıkların deyişlerinin söylendiği ve aşıkların kendi

deyişlerini okudukları bir bölüm vardır. "Pir Sultan Abdal", "Nesimi", "Kul Himmet", "Sıtkı

Baba","Sadık Baba", "Şah Hatai", "Kaygusuz Abdal", vb. aşıklardan usta malı deyişler okurlar. Bu

bölümde deyişlerin yanı sıra sohbetler de yapılmaktadır14. Ayrıca bazı yörelerde aşıklar Ayin-i

Cemlerin dışında da bir araya gelmektedirler. Bunlar; düğünler, kına geceleri ve köye misafir geldiği

zaman olmaktadır. Bunun yanı sıra "Balım Sultan Muhabbeti" dedikleri bir toplantı da vardır.

Ayin-i Cemlerde aşıkların adları geçtiğinde ceme katılanlar saygıyla onlara niyaz ederler. Alevi

aşıklar cem evlerinde düğünlerde, Hacı Bektaş-i Veli törenlerinde, Görgü Cemlerinde, Balım Sultan

Muhabbetlerinde bir araya gelerek geleneği sürdürürler. Anadolu Aleviliği, yaşama biçimi olarak bir

felsefe, duygu biçimi olarak bir inanç olma özelliği taşır15.

Alevi-Bektaşi geleneğinde saz çok önemlidir. Saza büyük bir ilgi vardır. Özellikle Ayin-i Cemlerin

semah bölümünde zakirler saz çaldıkları için saz yüzyıllardır bu geleneğin vazgeçilmez bir parçası

olmuştur. Aşıklar, sazı ve sözüyle toplumun dili ve yüreğidir. Onlar toplumun yaşadığı ama dile

getiremediği bir çok olayı tele döküp dillendirirler. Âşık yaşadığı toplumun sözcüsüdür.

Aleviler çoğu 11 li heceyle,bir kısmı 7 li ya da 8 li heceyle yazılmış olan ve dörtlüklerden meydana

gelen bu şiirlere "ayet, deyiş", Bektaşiler bazen "nutuk", fakat genel olarak "nefes" demektedirler.

Bu edebiyatta vahdet-i vücut anlayışı geri plandadır. Çoğu zaman Allah'la içli dışlı bir üslup

kullanılır. Bunun nedeni Alevi Bektaşi inancında var olan Allah'a korkudan çok sevgiyle ulaşma

düşüncesi vardır.

Alevi-Bektaşi edebiyatı Anadolu'nun öz edebiyatıdır. Alevi- Bektaşi kültürü felsefesi, törenleri,

ürünleri, dili, her şeyi Anadolu'nundur. Anadolu'dan doğmuştur16. Kerbela faciası, Alevi ve

Bektaşilere yapılan haksızlıklar şiirlerde işlenir. Aşıkların nefeslerinde aşıklar Allah'la içli dışlıdır.

Page 380: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

380

Allah'a sitem şiirleri gerçekte sevgiye dayanan bir inancın ifadesidir17. Alevi aşıklar bu tür deyişler

için "Allah, Aşıkları kusurlarından dolayı kınamaz" anlamına gelen bir hadis olduğunu söylerler.

Alevi-Bektaşi aşıkların hayata, kendi uygulama ve inanç sistemlerine yaklaşımlarında ortak bir

özellikleri de nükteli eleştiri güçleridir18. Alevi ve Bektaşiler Kendi inanç ve uygulama sistemi için

tam bir esrarengizlik tavrı sağlamaktan hoşnut olur."Bektaşi Sırrı" kelimeleri halkın diline girmiş

olduğundan ifadesini örtmek yolunda pek zaman harcamaz. Şiirden hoşlananlar için özellikle nefes

ve deyişler dışardan olanlar için sanki hiçbir anlamı olmayan kelimelerden oluşturulmuştur19.

Alevi- Bektaşi edebiyatında dikkati çeken en büyük özellik hoşgörüdür. Hoşgörü bu edebiyatın tadı

tuzu niteliğindedir. Hoşgörünün bulunduğu şiirde hissedilebilir bir gülümseme vardır. Bu özellik bu

şiiri ilginç kılar. Alevi- Bektaşi kültüründe hoşgörü dışa vurulan bir görünüş değil yüreğin

derinliklerinden gelen bir onaylama biçimidir. Alevi kültüründe hoşgörü uygun zemini bulunca

gülmeceyle birleşir. Hoşgörünün arkasında iğneleyici bir dokundurma da kendini gösterir. Bu bir

noktada onaylanmayacak bir girişimin sezdirilmesidir20.

Tasavvuf şiirinde karşımıza çıkan mecazi anlatımlar, semboller mutasavvıf aşıklarca kullanılmıştır.

Sufi aşıklar, çok eskiden beri şiirlerinde sevgilinin gözünden, dudağından, beninden, zülfünden

bahsetmişler veya içki, çalgı, meyhane, kilise gibi Müslümanlığın geleneklerine uymayan unsurlara

şiirlerinde yer vermişlerdir. Bu sözler tarikatın dışındakiler tarafından eleştirilmiş, sufiler kınanmış,

küfürle suçlanmışlardır. Aslında bu tür sözler sufilerin vecd halindeki sözleridir. Eleştiriler üzerine

bu tür kelimeler sufinin içinde bulunduğu durumu anlatan birer sembol olarak nitelemişler, bu

açıklamayla eleştirilerden kurtulmuşlardır. Tasavvuf şiirindeki mecazi anlatımın diğer bir nedeni de

mutasavvıfların gerçekleri, içlerine doğan sırları, tarikat dışındaki kişilere açmak

istememelerindendir21.

Alevi-Bektaşi aşıkların nefes, deme ve deyişlerinde kullandıkları kelime terkip ve mazmunlar

klişeleşmiş söz ve bilgilerdir. Onlar bu bilgileri geçmişte yaşamış aşıklardan ve katıldıkları

sohbetlerden öğrenmişlerdir. Aşıklar Allah'ın birliğini anlatırlar, insanı iyiye doğruya götürme yolu

olarak niteledikleri "Hak Yolu" için şiirler yazmışlardır. Onlar yürekten bağlı bir sevgiyle Allah

sevgisini şiirlerinde dile getirirler.

Aşıklar dünya ve evrenin sırlarını, yaradılışın kaynağını araştırırlar. Varlığın özü ve ötesine ait

düşünceleri dile getirirler. Mutlak güzelliğe yönelerek Allah'a kavuşma çabasını işlerler. Bunlar

madde alemindeki güzellikten mutlak varlığa yol bulma çabasıdır. Dünyanın geçiciliğini

anlatırlarken, gerçek ebedi mutluluğun yollarını ararlar. Aşıkların idealize ettikleri kamil tiplerdir.

Onlara göre ahlak insani olmayan davranışları terk ederek ilahi yaradılışa yönelmektir. Alevi-

Bektaşi edebiyatı günümüzde de sürmektedir.

1 Erman Artun, Adana Aşıklık Geleneği (1966-1996),ve Âşık Feymani, Adana,1996,s.13

2 Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, Kültür Tarihinin Kaynakları, Ankara,1993, s.138

3 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Ankara, 1984, s.1

4 Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, Gerçek Yayınevi, İstanbul,1969, s.78

5 Thema Larausse Tematik Ansiklopedi, Tasavvuf, c.6,Milliyet Yayınları, İstanbul, 1994,s.514

6 Abdülbaki Gölpınarlı, Alevi- Bektaşi Nefesleri, İstanbul, 1992 s.1-6.

Page 381: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

381

7 Gölpınarlı,age.s.78

8 Agah Sırrı Levent, "Halk ve Tasavvufi Halk Edebiyatı", Halk Ozanlarının Sesi Dergisi, S.5 Ankara,

1993, s.25

9 İrene Melikof,Uyur İdik Uyardılar, İstanbul,1994,s.30

10 Yaşar Nuri Öztürk, Tarih Boyunca Bektaşilik,İstanbul,1992,s.21

11 Rıza Zelyut,Halk Şiirinde Gerçekçilik,İstanbul,1992,s.67-69

12 Thema,agy. S.43

13 Nejat Birdoğan, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, s.420

14 Fatma Sezgin,"Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Aşıklık Geleneği ve Kısaslı Aşıklar" Çukurova

Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana,1998,s.32

15 Piri Er, Geleneksel Anadolu Aleviliği, Ankara, 1998,s.1

16 Besim Atalay, Bektaşilik ve Edebiyatı, İstanbul,1991,s.88

17 Abdülbaki Gölpınarlı .100 Soruda Tasavvuf, s.176-177

18 John Kingsley Birge, Bektaşilik Tarihi, s.104

19 Birge,age, s.110

20 Şevket Özdemir, Yunus Emre, Nasrettin Hoca, Hacı Bektaş-ı Veli Düşüncesinde Hoşgörü, Ankara,

1995, s.213

21Yakup Şafak,"Tasavvufi Şiirde Mecazi Anlatımlar Üzerine", Yedi İklim, c.8, s.59, Şubat, 1995,

İstanbul, s.11-12

Âşık Edebiyatı Özellikleri, Temsilcileri

Âşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet'in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat'tır. 15. yy'dan sonra

gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte

söyleyen şairlere İslâm'dan önce "ozan", "baksı", "kam" "oyun" denilirken, İslâm'ın kabulünden

sonra "âşık" ya da "saz şairi" denmiştir. Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da "âşık tarzı Türk

edebiyatı" denir.

Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama,

cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.

Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen aşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir

söyleme yeteneği olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra

onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.

Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler,

konaklar vardır.

Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Aşık şiiri diğer halk edebiyatı ürünleri

gibi sözlü edebiyat ürünüdür. 15.yy'dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır.İlk olarak okuma

yazma bilen kişilerce derlenerek 'cönk' adı verilen defterlere yazılmıştır âşık şiirleri. Böylece

şiirlerin zamanla unutulup kaybolması engellenmiştir. Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında

bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.

Page 382: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

382

Âşık Edebiyatının Özellikleri:

1. Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.

2. Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini "cönk" dedikleri defterlerde

toplamışlardır.

3. Şairler, sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlardır.

4. Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.

5. Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18. ve 19.

yüzyıllarda bazı şairler tarafından Divan Edebiyatı'nın etkisinde kalmasıyla eski arılığını

kaybetmiştir.

6. Nazım birimi dörtlüktür.

7. Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.

8. Hece ölçüsünün 7'li, 8'li ve 11'li kalıplarına ağırlık verilmiştir.

9. Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan

davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.

10. Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer.

11. Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin

kullanılmasına gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır.

12. Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır.

13. Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.

14. Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür.

15. Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.

16. Divan Edebiyatı'nda görülün kalıplaşmış benzetmeler (mazmun) Halk Edebiyatı'nda da

vardır. Buna göre sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz,

kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy gibi benzetmeler kullanılmıştır.

17. Divan Edebiyatı daha çok düşünceye önem verdiği için soyut bir edebiyattır. Halk

Edebiyatı'nda ise şair gördüğünü, yaşadığını anlatır. Bu nedenle Aşık Edebiyatı, somut bir

edebiyattır. Ayrıca Divan Edebiyatı'nda sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk

Edebiyatı'nda ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe...) vardır.

18. Şiirler, işlenen konulara göre "koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt" gibi adlar alır.

19. Âşık Edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.

Page 383: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

383

Âşık Edebiyatı'nın yüzyıllara göre en önemli temsilcileri şunlardır:

16. yüzyıl: Köroğlu, Kul Mehmet, Aşık Garip, Aşık Kerem

17.yüzyıl: Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık Ömer, Kuloğlu, Ercişli Emrah

18.yüzyıl: Gevheri

19.yüzyıl: Dertli, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati

20.yüzyıl: Âşık Veysel, Âşık Ali İzze, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref

Taşlıova.

Not: 19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu, Divan şiirinden etkilenmemiş, böylece aynı yüzyıldaki

halk şairlerinden ayrı yol izlemiştir.

Âşıklık Geleneği, Âşıklık Gelenekleri ve Özellikleri

Âşıklık geleneği, kültür varlığımızın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Âşıklık çağlar süren

deneyimlerden geçerek biçimlenmiş, kendine özgü icra töresi, geleneğe dayalı yapısı, âşık olmak,

âşıklığı sürdürmek için uyulması gereken kuralları olan bir gelenektir.

Âşık edebiyatı, ozan - baksı geleneğinin Anadolu'da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan

kalkması üzerine oluşmuştur.

Âşıklık geleneğinde sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya

birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere "âşık", bu söyleme biçimine

"âşıklık - âşıklama", âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de "âşıklık geleneği" adı verilir."

Âşıklık Gelenekleri

Bir toplulukta eskiden olmalarından ötürü saygın tutulup,kuşaktan kuşağa iletilen kültürel

kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar olarak ifade edilen Âşıklık geleneği diğer kültür

değerlerinde olduğu gibi, belirli bir işlevi yerine getirmek, bir ihtiyacı karşılamak üzere geleneksel

kültürün yarattığı kültür değeridir. Halk şiirinde Âşıkların şiirlerini dörtlük düzenine göre

söylemesi gelenektendir. Yine dörtlük düzeninde hece ölçüsünü ve bu ölçünün yedili, sekizli,

onbirli olanlarını kullanmaları geleneğin belirgin örneklerindendir.

Âşıklık geleneklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Mahlas Alma

2. Rüya Sonrası Âşık Olma. (Bade içme)

3. Usta - Çırak

4. Atışma - Karşılaşma

Page 384: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

384

5. Leb - değmez (dudak değmez)

6. Askı (muamma)

7. Dedim - Dedi Tarzı Söyleyiş

8. Tarih Bildirme

9. Nazire Söyleme

10. Saz Çalma.

1) Mahlas Alma

Mahlas,şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada denir. Halk

edebiyatında mahlas geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır. Âşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş,

mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur. Dadaloğlu'nun asıl adı Veli, Sümmani'nin Hüseyin,

Gevheri'nin Mehmet vb.'dir. Âşık geleneğe uygun olarak kullanacağı mahlası şu yollarla alır:

a) Mahlasını Kendi Seçerek Alma:

Adını, soyadını mahlas olarak kullanır.

Yaşayışına ve sanatına uygun olarak kendi seçtiği herhangi bir ismi mahlas olarak kullanır.

b) Bir Usta Âşıktan İmam, Pir ya da Mürşitten Alma.

Usta Âşık çırağı sınava tabi tutar.

Usta Âşık çırağının durumuna göre bir mahlası uygun görür.

Şeyh ve pirin manevi tesiriyle mahlas alır.

c) Rüyasında bade içerken alma.

2) Rüya Sonra Âşık Olma (Bade İçme)

Rüya motifi Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir. Genellikle halk hikayelerinde

yer alan bu motif bazı Âşıkların hayat hikayeleri içinde de görülmektedir. Âşıklar Âşıklığa

başlamayı ya da yetişip usta Âşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol, usta

yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli Âşık olmaya bağlarlar.

Bade, şerbet, su gibi içilecek bir mai olabileceği gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir

yiyecek de olabilir. Âşık edebiyatında bade içme rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre Âşık

olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka "pir" elinden bade içmek gerekir.

Bade aşığa;

Bir pir tarafından,

Page 385: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

385

Üçler tarafından,

Beşler tarafından,

Yediler tarafından,

Kırklar tarafından

verilir.

3) Usta - Çırak

Âşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta çırak

geleneğidir. Âşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekler ölçüsünde

olgunlaşırlar. Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstat da denilen bir aşığın

yanında ders almaları gerekmektedir. Genç aşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır

göstermesi gerekmektedir. Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk

önüne çıkma iznine kavuşur.

4) Âşık Karşılaşmaları:

Atışma, Âşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat mizah

çerçevesi içinde söyleşmeleridir. Karşılama, Âşıkların rakibine üstün gelmek için soru cevaplı tarzı

seçmesi yada onu mat etmenin yollarını aramasıdır. Âşıkların doğaçlama, karşılıklı olarak belirli bir

kural çerçevesinde söyleşmelerine "atışma" denir. Atışma, en az iki aşığın dinleyici huzurunda

karşı karşıya gelerek birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denenmeleri esasına

dayanır.

5) Leb - Değmez

Âşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir biçimdir. İçinde

(B,P,M,V,F) dudak ve diş-dudak sesleri bulunmadan söylenilen şiir demektir. Âşıkların dudakları

arasına iğne koyarak yarıştıkları bir atışma biçimidir.

6) Askı (Muamma)

Muamma, halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Âşık edebiyatında

muammanın özel bir önemi vardır. Âşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek

bilgi ve zeka ister. Murat Uraz muammanın uygulanışını şu şekilde anlatmaktadır:

Kahvelerde muamma teşhir edildiği gecelerde; sigara ve nargile içilmez, kimse sesli konuşmaz,

herkes intizam içinde oturur. Halk şairi tarafından hazırlanmış muamma büyük ve uzaktan

okunabilecek bir yazı ile kağıda yazılır ve tahtaya yapıştırılır.Tahtaya bir milimetre kalınlığında bal

mumu sürülür.

Âşıklar nöbetle kahveye gelenlere işine ve halk arasındaki derecesine göre ağırlamalar söylerler.

Ağırlanan kişi de ağırlığına göre muammanın etrafındaki bal mumu sürülmüş tahtaya para

yapıştırır. Muammayı kim çözerse paraları alır ve muammayı tertipleyen Âşık da bir taksim

Page 386: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

386

çıkarırdı. Şayet bu muamma birkaç gece kahve duvarında asılı kalır, kimse tarafından da

çözülmemiş olursa sahibi olan Âşık bunun ne olduğunu söyler ve bütün paraları alırdı.

7) Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi

Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semailerdeki Âşık ve sevgilinin

(dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı söyleşmeleridir.

8) Tarih Bildirme

Âşık, kıtlık, yangın, sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından

ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihini şiirlerinde tarihi birer belge olmasını

istemiş ve genellikle ilk yada son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir.

9) Nazire Söyleme

Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde yazma

demektir.

10) Saz Çalma

Saz, Âşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup Âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.

Page 387: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

387

http://aregem.kulturturizm.gov.tr/TR-12785/tekke-siirinde-turler.html

Yunus Emre (1238? – 1321?)

Anadolu'da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsüdür. İnsan sevgisine dayanan bir görüşü

geliştirmiştir. Yaşamı konusunda yeterli bilgi olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da

birbirini tutmaz.

Nerede, hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmiyor. Kimi kaynaklarda Anadolu'ya Doğu'dan gelen

Türk oymaklarından birine bağlı olup,1238 dolaylarında doğduğu söylenir. Aynı şekilde ölüm tarihi

ve yeri konusunda da kesin bilgiler olmamakla birlikte 1320 dolaylarında öldüğü sanılmaktadır.

Anadolu'nun çeşitli yörelerinde Yunus Emre'ye atfedilen makamlar mevcuttur.

Yapılan araştırmalara göre şiirlerinin toplandığı Divan ölümünden yetmiş yıl sonra düzenlenmiştir.

Anadolu'da "Yunus Emre" adını taşıyan ve Yunus Emre'den çok sonraları yaşamış başka şairlerin

yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin

onun olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka

şairlerin elinden çıktığı ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir. Onun dil, şiir ve düşünce

bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan'daki şiirleri nedeniyledir.

Yunus Emre'nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından, dil, düşünce, duygu ve yaratıcılık gibi dört

önemli sorun sergilenir. Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır, insan

konusunda odaklaştırılır. Şiirde işlenen konular ise insan, Tanrı, Varlık Birliği, sevgi, yaşama sevinci,

barış, evren, ölüm, yetkinlik, olgunluk, alçakgönüllülük, erdem, eli açıklık gibi genellikle gerçek

yaşamı ilgilendiren kavramlardır. O, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel öğe olarak

sergilemiştir.

İnsan bir "sevgi varlığı"dır, tin ile gövde gibi iki ayrı tözden kurulmuştur. Tin tanrısaldır,

ölümsüzdür, gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve yüce kaynağa, tanrısal evrene dönme özlemi

içindedir. Gövde dağılır, kendini kuran öğelere ayrılır. İçinde insanın da bulunduğu tüm varlık

evreni toprak, su, ateş ve yel gibi dört ilkeden kurulmuştur. Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı da

Tanrı'dır.Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonra, ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin

oluşmasını sağlamıştır. İnsan sevgi yoluyla Tanrı'ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik

vardır. Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzak kalması bir

ayrılıktır. Bu ayrılık insanı, yaşamı boyunca Tanrı'yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla karşı

karşıya getirmiştir. Gerçekte insan-Tanrı-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı'dır,

türlülük bir "görünüş"tür. Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta

yansır. Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir. Bu özdeşlik tanrısal tözün

bütün varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır. Tanrısal tözün

nesnel varlıklarda bulunması bir "yansıma" niteliğindedir, çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca

"oluş" gerçekleşir. Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir. Yunus Emre,

sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye anlar.

Sevginin ereği yüce Tanrı'ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır. Tanrı

insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı'yı, Tanrı'yı seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini

başkasında, başkasını kendinde bulmaktır. Sevginin olmadığı yerde, öfke, kırgınlık, çözülme ve

birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar. erdem, eli açıklık gibi genellikle gerçek

Page 388: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

388

yaşamı ilgilendiren kavramlardır. O, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel öğe olar ak

sergilemiştir.

Sevginin değerini yalnız seven bilir, sevmek de bir bilgelik, bir olgunluk işidir. Yeterince

aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlık

türlerini birbirine bağlayan, onları tanrısal evrene yönelten sevgidir. Sevgi bir çıkar aracı

olmadığından seven karşılık beklemez. Dost kişi gerçek seven kimsedir (âşık).Dost başka bir

anlamda da Tanrı'dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür.

Yunus Emre'de yaşamak tanrısal tözün bir yansıması olan evrende sevinç duymaktır. Çünkü bütün

varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı bilen kimse her

yerde Tanrı ile karşı karşıyadır.

Yaşamak belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları edinmek için çırpınmak değildir.

Böyle bir yaşama biçimi kişiyi tanrısal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun

kılar. Yunus Emre'nin dilinde bilge kişinin adı "eren"dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları

kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk

duygularıyla doludur.

Evreni bir tanrısal görünüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır.

Erenin gözünde insan bir küçük evrendir, büyük evren ise tanrısal tözün kuşattığı sonsuz varlık

alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk

bir bütünlük içinde bulunur.

Ölüm tinin gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle ölüm tinle gövde

arasında bir ayrılıktır. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, yüce kaynağa dönüşü

vardır. Çünkü bütün varlık türleri tanrısal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de söz konusu

değildir. Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır.

Yunus Emre'nin şiirinde Yeni-Platonculuk'tan kaynaklanan Tasavvuf öğretisinin bütün sorunları

bulunur. Bunlara yeni bir çözüm getirmez, Yeni-Platonculuk'un yöntemine dayanarak yorumlar ileri

sürer. Bu nedenle onun şiiri Yeni-Platonculuk'un Türkçe açıklanışıdır.

Yunus Emre'nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu'da, Türkçe şiir dilinin

öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, kolay anlaşılır bir dille söyleyişi nedeniyledir. Şiirlerinin

ölçüsü, Türkçe'nin ses yapısına uymayan "aruz" olmakla birlikte söyleyişi akıcı, sürükleyici bir nitelik

taşır. Tasavvufun en güç anlaşılır kavramlarını Türkçenin ses yapısına uygun biçimde dile getirir,

şiirinde duygu ve düşünce birliğinden oluşan bir derinlik görülür.

Yer yer yalın halk söyleyişine yaklaşan dilinde anlam-uyum bağlantısı bütüncül bir içerik taşır. Ona

göre önemli olan bir sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün boş bir kavram olmaması,

bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır,

konuşan Tanrı durumundadır. Yunus Emre'de Türkçe, şiir dili olma yanında, düşünceyi içeren,

açıklayan bir odak özelliği kazanmıştır.

Yunus Emre'nin biri şiiri, öteki düşünceleriyle olmak üzere, iki yönlü bir etkisi vardır. Gerek dili,

gerek görüşleri bakımından halk şiirinin de öncüsü sayılmaktadır. Özellikle tasavvuf inançlarını

benimseyen Alevi-Bektaşi geleneğini sürdüren halk ozanları üzerindeki etkisi büyük olmuştur.

Severem ben seni candan içeri

Yolum utmaz bu erkândan içeri

Nireye bakar isem toptolusun

Page 389: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

389

Seni kanda koyam benden içeri

O bir dilberdürür yokdur nişânı

Nişan olur mı nişandan içeri

Beni sorma bana bende degülven

Suretün boş yürir tondan içeri

Beni benden alana irmez elüm

Kadem kim basa sultandan içeri

Tecellîden nasîb irdi kimine

Kiminün maksudı bundan içeri

Kime dîdar güninden şu'le değse

Anun şu'lesi var günden içeri

Senün ışkun beni benden alupdur

Ne şîrin derd bu dermandan içeri

Şerî'at tarikat yoldur varana

Hakîkat ma'rifet andan içeri

Süleyman kuş dili bilür didiler

Süleyman var Süleyman'dan içeri

Unutdum din diyânet kaldı benden

Bu ne mezhebdürür dinden içeri

Dinün terkidenün küfürdür işi

Bu ne küfürdür imandan içeri

Geçer iken Yunus şeş oldı dosta

Ki kaldı kapuda andan içeri

(Yunus Emre)

Page 391: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

391

Kaygusuz Abdal (1341 ?– 1444 ?)

Kaygusuz Abdal'ın gerçek kişiliğiyle, yaşamıyla ilgili bilgiler

yetersizdir, birtakım söylencelerle karışmıştır. Bu söylenceler

arasından onun gerçek yanını bulup çıkarmak kolay değildir, bu

konuda en önemli kaynak, bir "divan" da toplanan şiirleridir.

Kaynaklarda, Alaiye (Alanya) Beyi'nin oğlu olduğu, gerçek adının

Alaeddin Gaybi diye bilindiği, 1341-1444 yılları arasında yaşadığı

söylenir.

Menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa'ya bağlanışını anlatan

hikayedir:

Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik

kaçar, Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musa'nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer,

dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal Musa.

karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musa'ya

bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi, Musa'dan ayrılmaz. Bey, Teke

(Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderdiği ordu Musa'ya

yenilir, Gaybi tekkede kalır.

Kırk yıl tekkede Abdal Musa 'ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısır'a gönderilen Kaygusuz

Abdal, orada bir tekke kurar. Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı

dara düşenlerin sığınağı olur. Kaygusuz Mısır'da ölür. Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan

Mukattam dağında bir mağaradadır.

Page 392: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

392

Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz'un nesirle yazılmış eserleri de var. Aruzla yazılmış şiirleri

divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor. Nesir

eserleri: Budala-name, Mağlataname, Cefriyye-i Kaygusuz ve Esrar-ı huruf adlarını taşıyan

kitapçıklardır. Cefriyye, gelecekte olup bitecek olayları anlatan bir fal kitabıdır. Öbürleri tasavvufla

ilgili konuları işler.

Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan , bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır.

Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz'un

olabileceği kuşkusunu, doğuruyor.

Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Hemen

bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir

akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.

XVIIL yüzyıl ressamlarından Levni'nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır. Kaygusuz, bir

eserinde 1397-98 yıllarında doğduğunu söylüyor. Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV .yüzyılda

yaşamış olan şair, Anadolu ve Rumeli'nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür.

Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır.

Kaygusuz'un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler)

de önemli bir yer tutar. Yunus Emre yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır.

Beğlerimiz, elvan gülün üstine

Ağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Urum abdalları postun eğnine

Bağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Urum abdalları gelir dost deyü

Eğnimüzde aba, hırka, post deyü

Hastaları gelür, derman isteyü

Sağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Meydanında dara durmuş gerçekler

Çalınur koç kurbanlara bıçaklar

Döğülür kudümler altun sancaklar

Tuğlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Benim bir isteğüm vardır Kerim'den

Münkir bilmez, evliyanın sırrından

Kaygusuz'um ayru düşdüm pirimden

Page 393: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

393

Ağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Kaygusuz Abdal

Neredeyim :

Halk Kültürü/Bilgi ve Belge Merkezi

Halk Edebiyatı

Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı

Tekke Şiirinde Türler

Pir Sultan Abdal (16.Yüzyıl)

Bektaşi tarikatına bağlı bir tekke edebiyatı şairidir. Kanuni

döneminde yaşayan ozanın yaşamı üzerine bilgiler, genellikle,

kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa

anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka

ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılabilmektedir. Sivas’ın

Banaz köyünden olduğu, asıl adının Haydar olduğu,

bilinmektedir. Osmanlı Devletine isyan suçundan yargılanmış,

şiirlerinde de adlı geçen Hızır Paşa tarafından astırılmıştır.

Alevi - Bektaşi edebiyatının bu önemli sanatçısı, şiirlerinin

tümünü heceyle söylemiş, divan edebiyatının etkisinde

kalmadan, sözlü edebiyatın birikimlerinden yararlanarak

kendine özgü duru bir dil oluşturmuştur.

Dünya benim diye göğsünü germe

Dünya kadar malın olsa ne fayda

Söyleyen dillerin söylemez olur.

Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Kurtulamazsın Ayrail`in elinden

Bir gün olur çıkarırlar evinden

Allahç`ın ismini koyma dilinden

Page 394: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

394

Dünya kadar pulun olsa ne fayda

Sende dersin söz içinde sözüm var

Çalarsın çırparsın oğlum kızım var

Senin şunda üç beş arşin bezin var

Bütün dünya malın olsa ne fayda

Yalan söyler kov gıybetten geçmezsin

Helalini haramını seçmezsin

Kesilir nasibin su da içmezsin

Akan çaylar senin olsa ne fayda

Pir Sultan Abdal`ım çökse otursa

Külli günahlarım alsa götürse

Dünya benim diye çekse getirse

Dünya sana baki kalmaz ne fayda

Pir Sultan Abdal

Karacaoğlan (17. Yüzyıl)

Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri

geleneğinde çığır açmıştır.1606'da doğduğu,1679'da ya da

1689'da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur.

Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17.yy'da

yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne

sürülmüştür.

Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak)

köyünde doğduğunu söylerler Gaziantep'in Barak Türkmenleri

de,Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de

onu kendi aşiretlerinden sayarlar.Bir başka söylentiye göre

Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir.

Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar. Mersin'in Silifke, Mut, Gülnar

ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Bir menkıbeye göre de Belgratlı olduğu

Page 395: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

395

söylenir. Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova'da doğup,

yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır.

Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer. Akşehirli

Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü. Çirkin bir kızla evlendirilmek,

babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan

Kozanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında

götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden

anlaşıldığına göre, Bursa'da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu'nun çeşitli illerini

gezdiği, Rumeli'ye geçtiği, Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü

Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi.

Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı

anlaşılmaktadır. Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı

yaşında ölmüştür. En son bulgulara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki

Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Karacaoğlan Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda

yaşamıştır. Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı,

yurt edindiği doğa oluşturur.

Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen

aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına

yepyeni bir söyleyiş getirir. Anadolu halkının 17.yy'da çektiği acılar, göçebe yaşantısının yoklukları,

çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz.

Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır. Ayrılık, gurbet, sıla

özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi

biçimde dile getirir. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm temalarını

işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar.

Düşten çok gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan

alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele,

sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur. Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir.

Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür.

Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir.

Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir. Dost, kardeş bildiği,

sevgilisiyle eş gördüğü, iç içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir. Şiirinin

başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle güzelleşir. Onunla yaşanan

sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır. Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır.

Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır. Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı

düşüşü özlemle dile getirir, yakınır. Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir. Doğa

temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını, âşık şiirinin

geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır. Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var

Page 396: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

396

edilen, ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir; doğa ve insan

ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir.

İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Ayşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma,

Emine, Hatice...Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri

omzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Gönlü bir güzel ile

eylenmez, bir kişiye bağlanmaz. Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en

belirgin yanıdır.

Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır. Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha

da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder. Onun sevgiye ve kadına bakış açısı, âşık

şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır. Tanrı kavramı ve din teması

şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine

değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur.

Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan

Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır. Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma

diliyle yazmıştır.

Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde

kullanır. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur. Bu da

onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle,

söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır.

Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır. Hece

ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak

için hece düşmelerine başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokça başvurması, söyleyişini

etkili kılan önemli öğelerdir.

Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur.

Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde

açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur.

Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten etkilenmiş, şiirleriyle Âşık

Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18.yy ve

şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19.yy şairlerinden de Bayburtlu Zihni,

Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve Yeşilabdal'ı etkilemiştir.

Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden

yararlanan şairlerden R.T. Bölükbaşı, F.N. Çamlıbel, K.B. Çağlar, A.K. Tecer ve C. Külebi,

Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir. Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan

Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.

Vara vara vardım ol kara taşa

Hasret ettin beni kavim kardaşa

Page 397: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

397

Sebep ne gözden akan kanlı yaşa

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi

Nicesinin gül benzini soldurdu

Nicelerin gelmez yola gönderdi

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez

Acıdır ecel şerbeti içilmez

Üç derdim var birbirinden seçilmez

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

(Karacaoğlan)

Üryan geldim gene üryan giderim

Ölmemeye elde fermanım mı var

Azrail gelmiş de can talep eyler

Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler

Huzur-ı mahşerde divan dururlar

Harami var diye korku verirler

Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir

Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir

Bana derler gam yükünü sen götür

Benim yük götürür dermanım mı var

Page 398: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

398

Karac'oğlan der ki ismim öğerler

Ağı oldu yediğimiz şekerler

Güzel sever diye isnad ederler

Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var

(Karacaoğlan)

Neredeyim :

Halk Kültürü/Bilgi ve Belge Merkezi

Halk Edebiyatı

Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı

Tekke Şiirinde Türler

Dadaloğlu (1785 ? – 1868 ?)

Dadaloğlu'nun doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi

olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785–1868 olarak

belirlenmiştir. Yani Dadaloğlu’nun 18.yy’ın son çeyreğinde doğup

19.yy’ın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Dadaloğlu, Güney illerinde

dolaşan ve Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas yörelerinde yaşayan

göçebe Türkmenlerin Avşar boyundandır.

Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun

şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil, sözlü gelenek sayesinde

bugüne ulaşmıştır. Asıl adı Veli olan ve Türkmen-Avşar aşıklarının önde

gelenlerinden biri olan Dadaloğlu, Kul Mustafa mahlasını da kullanan

Aşık Musa’nın oğludur. Az da olsa eğitim almıştır. Daha çok Gavurdağı ve Ahır Dağı yörelerinde

yaşamıştır.. Çukurova'yı, Toroslar'ı, Orta Anadolu'yu dolaşmıştır. Şiirlerinde dönemin göçerlik

koşullarını, Orta Anadolu’da hüküm süren aşiret kavgalarını ve aşiretlerin Osmanlı Devleti ile

savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıtmıştır. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk

Türkçesidir. Dadaloğlu, Anadolu'nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş en önemli

sanatçılardan biri olmuştur.

Page 399: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

399

Kalktı göç eyledi Avşar illeri

Ağır ağır giden eller bizimdir

Arap atlar yakın eder ırağı

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Belimizde kılıcımız Kirmani

Taşı deler mızrağımın temreni

Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir

Dadaloğlu yarın kavga kurulur

Öter tüfek davlumbazlar vurulur

Nice Koçyiğitler yere serilir

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

Dadaloğlu

Dertli (1772-1845)

Bolu ile Gerede arasında Yeniçağ bucağının Şahnalar köyünde 1772 yılında doğan Dertli, 1845

yılında Ankara'da ölmüştür. Mezarı Gerede yakınlarında Esentepe'de dir.. Sonradan anayol

üzerinde bir tür "Anıtmezar" yapılmıştır.

Dertli'nin asıl adı İbrahim'dir. Dertli'nin ilk takma adı "Lütfi"dir. Genellikle, kullandığı "Dertli" takma

adının yaşamının güçlüklerinden geldiği söylenir, ama bir başka söylenti de bir sevi yüzünden

kendisini usturayla öldürmeye kalkıştığı için "Dertli" adını aldığı yolundadır. Dertli hem aruz, hem

hece ölçülerini kullanmıştır. Divanı vardır. Ancak, asıl ününü, ozanlık değerini hece ölçüleriyle

yazdığı şiirlerinde göstermiştir. Bektaşi'dir. Tekke ve Divan edebiyatım çok iyi bildiği anlaşılıyor.

Divan edebiyatım bilmesi, kent kültürüyle ilişki kurması Dertli'nin de dilinde, söyleyişinde bu

kültürün izlerini bırakmıştır Çağının etkin birkaç ozanından biri olan Dertli’nin “Dertli Divanı” isimli

bir kitabı bulunmaktadır.

Havalanma telli turnam

Uçup gitme yele karşı

Zülüflerin tel tel olmuş

Page 400: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

400

Döküp gitme yele karşı

Davlumbaza vur turayı

Dünden avladık burayı

Getir oğlan boz kulayı

Binem gidem yare karşı

Şahinim var bazlarım var

Ördeğim var kazlarım var

Yare tenha sözlerim var

Diyemem agyâra karşı

Dertli der ki dünya fani

Seni seven n’eyler malı

Yakışmazsa öldür beni

Yeşil giyin ala karşı

Dertli

Ercişli Emrah (16.Yüzyıl – 17. Yüzyıl)

16. yüzyılın sonlarında doğduğu ve 17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı sanılan Ercişli Emrah, Erciş

kalesine bağlı bir Karakoyunlu köyü olan Ergans’ta doğmuştur. Erciş kalesinin başı Miroğlu’nun

sazcısı Âşık Ahmet’in oğludur. Genç yaşta Miroğlu’nun kızı Selvihan’a âşık olarak sevgilisinin

ardından İran ve Azerbaycan’ın batı kesimlerini gezmiş, gördüklerini duru bir Türkçeyle anlatmıştır.

Emrah ile Selvihan hikâyesi Anadolu'da yüzyıllar boyu sözlü gelenek içinde ozanlar tarafından

dilden dile, telden tele aktarılarak bugünlere ulaşmıştır. Bu hikaye, Doğu ve Güney Anadolu'da

birbirinden farklı beş ağızda söylenegelmiştir. Ayrıca Azerbaycan, Türkmenistan ve Ermenistan'da

da değişik isimlerle bilinmektedir.

Uzun bir süre Ercişli Emrah'ın şiirleri Erzurumlu Emrah'ın şiirleriyle karıştırılmıştır. Birçok edebiyat

kitabında, Ercişli Emrah'ın deyişlerinin, Erzurumlu Emrah adına kayıt edildiği görülmektedir.

Gökyüzünde bölük bölük durnalar

Göçüz bölük bölük bölündü durnam

Başıma dar oldu geniş dünyalar

Gençliğim elimden alındı durnam

Page 401: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

401

Ovadan çekilir dağlar aşarsız

Her seher her sabah yolda şaşarsız

Yoluz uzun İsfahan'a düşersiz

Diyin itgin kullar bulundu durnam

Bir gözelin ataşına dağlandım

Kul edildim kapısına bağlandım

Bögün dedim yarın dedim eğlendim

Kalem mi tersine çalındı durnam

Her nerde olursan çağır Allah'ı

Seni darda koymaz vallah billahi

Selbihan'a haber verin Emrah'ı

Bağrım delik delik delindi durnam

Ercişli Emrah

Neredeyim :

Halk Kültürü/Bilgi ve Belge Merkezi

Halk Edebiyatı

Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı

Tekke Şiirinde Türler

Erzurumlu Emrah (1775 ? -1854 ?)

Yaşamı üstüne yeterli ve kesin bilgi yoktur. Erzurum yakınlarında Tanbura köyünde 1777 'de

doğduğu sanılıyor. Halk ağzında dolaşan söylentilere göre, ilkin Erzurum'da medresede öğrenim

gördü. Ardında, Nakşibendi tarikatına girdi, Halidiye kolunun şeyhi Mevlâna Halife bağlandı.

Page 402: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

402

Sevdiği küçük Paşa'nın kızı bir ağanın oğluyla evlendirilince, çok üzüldü. Tarikatta görgü ve bilgisini

artırdıktan sonra Sivas, Konya, Niğde, Tokat, Kastamonu illerinde geziye çıktı. Kastamonu'da Alişan

Beyin sevgi ve yardımını kazandı. Uzun süre onun konağında kaldı. Evlendi. Beyin ölümüyle

Kastamonu'dan ayrıldı. Sinop'u, Trabzon'u dolaştı. Karısının ölümüyle 1840'ta Sivas'tan Niksar'a

geçti. Yaşamının geri kalan yıllarını orada geçirdi. Çıraklarından Tokatlı Nuri'nin bir şiirinde

belirttiğine göre, 1860 yılında ölmüştür. Fuat Köprülü ise ölüm tarihini 1854 olarak bildirmektedir.

Erzurumlu Emrah hem aruz hem de hece ölçüsü ile şiirler yazmıştır. Halk şâirleri içinde dîvan şiirini

en iyi bilenler arasındadır. Tasavvuf şiirleri varsa da asıl şahsiyetini saz şiiri tarzında yazdığı koşma

ve semailerinde gösterir. Tokatlı Aşık Nuri, Emrah’ın çıraklarındandır. Beşiktaşlı Gedâî’nin üzerinde

de tesiri vardır. Emrah’ın tek eseri Divan’ıdır.

Hazân ile geçti gülşeni bustan

Eyler dertli bülbül zâr garip garip

Haraba yüz tuttu bezmi gülistan

Ağla şimdengeru var garip garip.

Hançeri feleğin ucu ciğerde

Gittikçe artıyor yara bu serde

Diyarı gurbette tutuldum derde

Gel tabip yaramı sar garip garip.

Emrah bizim elin gonca gülleri

Açılmıştır öter dost bülbülleri

Ben sefil sergerdan gurbet elleri

Gezeyim bir zaman yâr garip garip.

Erzurumlu Emrah

Köroğlu (16.Yüzyıl)

Köroğlu’nun hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Köroğlu adına

ilişkin ilk bilgiler, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine dayanmaktadır.

Seyahatnameye göre Yeniçeri Ocağında çöğür çalıp söylemekle ün

yapmış Köroğlu adlı bir ozan karşımıza çıkıyor, bir de dağlarda yol

Page 403: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

403

kesmiş olan eşkıya Köroğlu. III. Murat zamanında, Osmanlı ordusuyla İran savaşlarına katılmış olan

şair Köroğlu ile yiğitlik ve iyilikseverliğiyle destanlaşan eşkıya Köroğlu halk zihninde kaynaşmıştır.

Koçaklama türünde söylediği şiirleriyle bilinen Köroğlu‘nun yiğitçe seslenişlerinin bulunduğu savaş

ve vuruşma sahnelerinin yer aldığı şiirlerinin yanında sevgi ve doğa güzelliklerini dile getiren şiirleri

de vardır. Köroğlu şiirlerinde ahenkli, yalın bîr dil kullanılmış, Divan şiirinden etkilenmemiştir.

Benden selam olsun Bolu Beyine

Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır

At kişnemesinden kargı sesinden

Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi

Alnımıza kara yazı yazıldı

Tüfek icad oldu mertlik bozuldu

Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi eski şanından

Ayırır çoğunu er meydanından

Kırat köpüğünden düşman kanından

Çevre dolup şalvar ıslanmalıdır

Köroğlu

Kimisi pınar başında

Kimisi yolun dışında

Page 404: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

404

Al giyen onbeş yaşında

İlle mavili mavili

Kimisi dağlarda gezer

Kimisi incisin dizer

Al giyen bağrımı ezer

İlle mavili mavili

Kimisi odun devşirir

Kimisi kahve pişirir

Al giyen aklım şaşırır

İlle mavili mavili

Köroğlu’m der ki n’olacak

Takdir yerini bulacak

Mavili benim olacak

İlle mavili mavili

Köroğlu

Seyrani (1807 ? – 1866)

Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır.

Kayseri’nin o yıllarda Everek adıyla bilinen bugünkü Develi ilçesinde doğmuştur. Asıl adı

Mehmet'tir. Medrese eğitimi almıştır. Bir süre İstanbul’da ve Halep’te bulunan Seyrani 1866 yılında

Develi’de vefat etmiştir.

Seyrani, devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş, yanlışlıkları eleştirmiş, şiirlerinde kendisinden

önceki ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır. Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış

ve halkın sesi olmaya özen göstermiştir. Şiirleri hem ele aldığı konu bakımından hem de kafiye

yapısı bakımından çeşitli ve zengindir.

Page 405: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

405

Eski libas gibi aşığın gönlü

Söküldükten sonra dikilmez imis

Güzel sever isen gerdanı benli

Her güzelin kahrı çekilmez imis

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş

O sebepten gülle ediyor çekiş

Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş

Kıyamete kadar sökülmez imis

Sevdiğim değildin böylece ezel

Aşığınım bağına düşürdün gazel

İbrişimden nazik saydığım güzel

Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani'nin gözü gamla yaş imis

Benim derdim her dertlere baş imiş

Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş

Meğer taşa tohum ekilmez imiş.

Seyrani

Sümmani (1860 – 1915)

1860 Narman’ın Samikale köyünde doğdu. Asıl adı Hüseyin’dir. Küçük yaşlarda aşıklık geleneğini

öğrenmeye başladı. Yaklaşık 11 yaşında Erzurum’a giderek aşıklar çevresine girdi. Hodlu Şamili gibi

birçok aşıktan etkilenmesine karşın, Sümmani’nin yetişmesinde dönemin ünlü aşığı Erbabi’nin

katkısı farklıdır. Dönemin bir diğer önemli aşığı olan Aşık Şenlik’le atışıp söyleşmiş olan Sümmani,

kendisinden yaşça büyük olmasına karşın Aşık Ruhsati’yi de etkilemiştir. Bugün, özellikle Doğu

Anadolu’da yaygın olan ve Sümmani tarafından söylendiği için de “Sümmani Ağzı” olarak bilinen

ezgi, 11’lik türkülerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Söylenceye göre, genç yaşta Bedehşan şehri

hakimi Abbas Han’ın kızı Gülperiyi rüyasında görerek onu aramak için yollara düşmüştür. Yıllarca

Page 406: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

406

sevdiğini bulmak için diyar diyar dolaşmış ve kavuşmalarının olanaksızlığını anlayınca köyüne

dönmüştür. Sümmani 1915 yılında köyünde ölmüş ve orada toprağa verilmiştir.

Yol ver ulu dağlar aşam belinden

Şimdi bekler kömür gözlü yar beni

Ne çekerim ayrılığın elinden

Korkarım öldürür ah u zar beni

Dünyada bulmadım gönüle mekan

Nerde bir gül bitse etrafı diken

Yar o baht bende bu ah var iken

Hasret mahpus eder kara yer beni

Vay desinler ateşim yok közüm yok

Dahi yare yalvaracak yüzüm yok

Yokladım kendimi bir kem sözüm yok

Yara şekva etmiş ruzigar beni

Sümmani’yim kendi kendim ohladım

Şadırvan suyunda yattım yuhladım

Yarin küçük defterini yokladım

Yazmış defterine ihtiyar beni

Sümmani

Aşık Şenlik (1850-1913)

1850 yılında Çıldır’ın Suhara (şimdiki adı Yakınsu) köyünde doğdu.

Asıl adı Hasan’dır. 14 yaşında bade içerek aşık oldu. Köyüne gelip

giden aşıklar aracılığıyla aşıklık geleneğini öğrendi. Okur yazar ve

bilgili bir kadın olan annesinin de Şenlik’in yetişmesinde önemli

etkisi olmuştur

Dönemin ünlü aşığı Sümmani’yle karşılaştı ve birbirlerini etkilediler.

Ayrıca aynı dönemde yaşayan birçok başka aşıkla da karşılaşan ve

onlar üzerinde önemli etkiler bırakan Aşık Şenlik, yalnızca

Page 407: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

407

Anadolu’da değil Azerbaycan’ın tanınmış aşığı Elesker (1821-1926) gibi başka mekanların aşıklarını

da etkiledi. Şiirlerinde çok değişik konuları işleyen Aşık Şenlik, yaşadığı dönemin toplumsal

sorunları ve çalkalanmaların da etkisiyle özellikle “koçaklama” dalında birçok şiir/türkü söyledi.

Özellikle Azerbaycan, İran aşıklık geleneği ve tavrını Anadolu’ya taşıması açısından öteki aşıklardan

ayrılan önemli bir konumu olan Aşık Şenlik’in yemeğine, bir atışmadan sonra zehir kondu. Uzun bir

yolculuktan sonra köyüne yetişemeden Arpaçay’ın Dalaver köyünde, 1913 yılında öldü. Cenazesi

köyüne getirilip gömüldü.

Yığılın ahbaplar yaren yoldaşlar

Bir sağalmaz derde düştüm bu gece

Hikmet-i pir ile ab u zülalden

Kevser bulağından içtim bu gece

Kudret mektebinde verdiler dersi

Zahirde göründü arş ile kurşu

Hıfzımda zapt oldu Arabi Farsi

Lügat-i imranı seçtim bu gece

Sefil Şenlik haktan buldu kemali

Bu fikirli vasf-i halin demeli

Hilallenmiş gördüm güzel cemali

Tagayyür hal olup şaştım bu gece

Aşık Şenlik

Aşık Veysel Şatıroğlu (1894–1973

Page 408: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

408

Yaşamı

“Üçyüzonda gelmiş idim cihana”

Veysel Şatıroğlu, 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Veysel’in

dünyaya geliş öyküsü, Anadolu köylerinde hemen birçok çocuğun yaşadığı olağan bir doğum

biçimidir. Ama, bugün özellikle dışarıdan bakanlar için ilginçtir, olağandışıdır. Anlatmak gerekirse,

annesi Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken sancısı

tutmuş, oracıkta dünyaya getirmiş Veysel’i. Göbeğini de kendisi kesmiş, bir çaputa sarıp yürüye

yürüye köye dönmüştür.

Veysellere yörede “Şatıroğulları” derler. Babası “Karaca” lakaplı, Ahmet adında bir çiftçidir.

Veysel’in dünyaya geldiği sıralar, çiçek hastalığı Sivas yöresini kasıp kavurmaktadır. Veysel’den

önce, iki kız kardeşi çiçek yüzünden yaşamlarını yitirmiştir.

Yedi yaşına girdiği 1901’de Sivas’ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşır; o da yakalanır bu hastalığa. O

günleri şöyle anlatıyor:“Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni

çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve

dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım...Çiçek zorlu

geldi.Sol gözüme çiçek beyi çıktı.Sağ gözüme de,solun zorundan olacak,perde indi.O gün bu gündür

dünya başıma zindan.”

Bu düşmeden sonra Veysel’in belleğine bir de renk işler: Kırmızı.Düşerken büyük bir olasılıkla

elinde sıyrık oluyor,kanıyor.Bunu eşi Gülizar Ana şöyle anlatıyor:“Bilinmez değilsin,renklerden

yalnız kırmızıyı hatırladı.Gözleri gönlüne çevrilmeden önce,yani çiçek hastalığına yakalanmadan

önce düşmüştü. Kan görmüştü. Kanın rengini hatırlardı yalnız. Kırmızıyı...Yeşili de elleriyle bulur ve

severdi.”

Page 409: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

409

Sağ gözünün görme şansı varmış, ışığı seçebiliyormuş bu gözüyle o sıralar. Yalnız yakınlardaki

Akdağmağdeni’nde doktor varmış. Babasına “Çocuğu Akdağmadeni’ne götür,orada gözünü açacak

bir doktor var” demişler.Sevinmiş babası.

Ne var ki, olumsuzluklar yakasını bırakmamış Veysel’in.“Bir gün inek sağarken babası yanına

gelmiş. Veysel ansızın dönüverince; babasının elinde bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne

girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece.”

Ali adında bir ağabeyisi ve Elif adında bir kızkardeşi varmış Veysel’in. Tüm aile çok üzülmüş,

günlerce gözyaşı dökmüş bu hale. Bundan böyle bacısı elinden tutarak gezdirmeye, dolaştırmaya

başlar Veysel’i. Gittikçe içine kapanmaktadır Veysel. Emlek yöresi olarak adlandırılan Sivas’ın bu

âşığı/ozanı bol diyarında, Veysel’in babası da şiire meraklı, tekkeyle içli-dışlı biriymiş. Veysel’in

dertlerini birazcık da olsa unutacağı bir uğraş olsun diye bir saz verir eline. Halk ozanlarından da

şiirler okuyup, ezberleterek avutmağa çalışırmış oğlunu. Ayrıca yöre ozanları da zaman zaman

babası Şatıroğlu Ahmet’in evine uğrar, çalıp söylermiş. Merakla dinlermiş bunları Veysel. Komşuları

Molla Hüseyin de sazını düzenler, kırılan tellerini takarmış.

İlk saz derslerini babasının arkadaşı olan Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa’dan (Âşık Alâ)

almış. Kendini de iyice saza vermiş; usta malı şiirlerden çalıp söylemeye başlamış. Karanlık

dünyasını aydınlatan ozanlar dünyasıyla Çamışıhlı Ali tanıştırıyor daha çok Veysel’i. Pir Sultan

Abdal, Karacaoğlan, Dertli, Ruhsati gibi usta ozanların dünyalarıyla tanışıyor böylece.

“Âşık Veysel’in hayatında ikinci mühim değişiklik seferberlikte başlamıştır.Kardeşi Ali de cepheye

gitmiş,küçük Veysel kırık telli sazıyla yalnız kalmıştır. Harp patladıktan sonra Veysel’in bütün

arkadaşları, emsalleri cepheye koşuyorlar. Veysel bundan da mahrum...

Böylece münzevi olan ruhunda ikinci bir inziva da açılmıştır. Arkadaşsızlık acısı, sefalet, onu çok

bedbin, umutsuz ve mahzun ediyor. Artık küçük bahçesindeki armut ağacının altında yatıp

kalkmakta, geceleri ağaçların ta tepelerine çıkarak içindeki derdini göklere ve karanlıklara

bırakmaktadır.”

O günlerini Aşık Veysel şöyle anlatır Enver Gökçe’ye;“Eve girerim, yüzüm asık: anam babam halimi

bilmez. Ben onlara derdimi, dokunmasın diye, açamam. Onlar benim kafa tuttuğumu zannederler,

bense derdimi dökmekten çekinirim, öyle ki, sazdan bile farır gibi oldum.”

Bunda biraz Anadolu’da “erkek oğlan” olgusunun etkisi varsa, daha çok Veysel’in vatanseverliğinin,

vatana olan borcunu ödeme duygusunun ağırlığı vardır. Sonradan şöyle dizeleştirir bunu:

Page 410: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

410

“Ne yazık ki bana olmadı kısmet

Düşmanı denize dökerken millet

Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet

Kılıç vurmak için düşman başına.

Bugünler müyesser olsaydı bana

Minnet etmez idim bir kaşık kana

Mukadder harici gelmez meydana

Neler geldi bu Veysel’in başına.”

Veysel’in annesi ve babası seferberlik sonlarına doğru “belki biz ölürüz ve kardeşi Veysel’e

bakamaz” düşüncesiyle Veysel’i Esma adında, akrabalarından bir kızla evlendiriyorlar. Esma’dan bir

kız, bir oğlu oluyor Veysel’in. Oğlan çocuğu daha on günlükken annesinin memesi ağzında kalarak

ölüyor... Veysel’in acıları bununla da bitmiyor; aksilikler, talihsizlikler üst üste gelmeye

başlıyor.1921’in 24 Şubat’ında annesi bir gün ondan 18 ay sonra da babası ölüyor. Bu arada bağ,

bostan işleriyle uğraşıyor. Köye de birçok âşık gelip gitmekte, Karacaoğlan’dan, Emrah’tan, Âşık

Sıtkı, Âşık Veli gibi saz şairlerinden çalıp söylemektedirler. Köy odalarındaki bu âşık fasıllarından

Veysel de geri kalmamaktadır.

Ağabeysi Ali’nin bir kız çocuğu daha olunca çocuklara ve işlere bakması için bir azap (hizmetkar)

tutuyorlar. Bu hizmetkar ileride Veysel’in bağrında açılacak başka yaranın sebebi olacaktır. Bir gün

Veysel hasta yatarken, kardeşi Ali de keven toplamakta iken, Veysel’in ilk eşi olan Esma’yı

kandırarak kaçırıyor bu yanaşma. Veysel’in acılı yaşamına bir acı daha ekleniyor böylece. Karısı bir

başına bırakıp gittiğinde Veysel’in kucağında henüz altı aylık kızı varmış. İki yıl kucağında gezdirmiş

Veysel onu, ne çare o da yaşamamış. Bir şiirinde dile getirdiği gibi:

“Talih çile kadar sözü bir etmiş,

Her nereye gitsem gezer peşimde.”

Page 411: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

411

Bin katmerli acılar silsilesi kısacası.

“O artık alemden, bu diyardan uzaklaşmak, göçmek isteyen bir ruh haleti içindedir.1928’de en iyi

arkadaşı olan İbrahim ile Adana’ya gitmeye karar veriyorlar. Fakat Sivas’ın Karaçayır köyünde Deli

Süleyman isminde birisi âşığı bu ilk seyahatinden vazgeçiriyor. Veysel’i dinleyelim:

“Bu adam, saz çalarım dinler, söze başlarım keser. Gideyim derim,‘ah kirve, çoluk çocuk ağlaşıyor,

gel gitme’ diye elime ayağıma düşer. Nihayet dayanamadım, gitmiyorum vesselam diye bu

seyahatten vazgeçtim.”

Veysel’in köyünden ilk ayrılışı şöyledir: Zara’nın Barzan Baleni köyünden Kasım adında birisi

Veysel’i köyüne götürerek iki üç ay beraber yaşıyorlar. Kendisini Adana’ya göndermeyen Deli

Süleyman, Sivas’lı Kalaycı Hüseyin, Veysel’e yol arkadaşlığı ediyorlar. Dönüşte Veysel, Hafik’in

Yalıncak köyüne ve Zara’nın Girit köyüne uğrayarak 9 liraya güzel bir saz alıyor; Sivas’tan Sivrialan’a

dönerlerken arkadaşları bir “üç kağıtçı” grubuna yakalanarak bütün paralarını kaybediyorlar.

Arkadaşları Veysel’in 9 lirasını da alarak kumara veriyorlar. Veysel bu hadiseden bir müddet sonra

Hafik’in Karayaprak köyünden Gülizar adlı bir kadınla evleniyor.”

1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları “Halk Şairlerini

Koruma Derneği”ni kuruyorlar.Ve 5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Şairleri Bayramı’nı

düzenliyorlar.Böylece Veysel’in yaşamında önemli bir dönüm noktası işlemeye başlıyor.Denebilir

ki, Veysel için A.Kutsi Tecer’le tanışması hayatında yeni bir başlangıcı işaretliyor.

1933’e kadar usta ozanlarından şiirlerinden çalıp söylüyor.Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde A.

Kutsi Tecer’in direktifleriyle bütün halk ozanları cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal üzerine şiirler

düzmüşler.Bunlar arasında Veysel de var.Veysel’in günışığına çıkan ilk şiiri böylece “Atatürk’tür

Türkiye’nin ihyası”...dizesiyle başlayan şiir oluyor.Bu şiirin gün yüzüne çıkışı, Veysel’in de köyünden

dışarıya çıkması oluyor.

O zaman Sivrialan’ın bağlı olduğu Ağacakışla nahiyesi müdürü Ali Rıza Bey, Veysel’in bu destanını

çok beğeniyor, “Ankara’ya gönderelim” diye istiyor. Veysel de “Ata’ya ben giderim” diye vefalı

arkadaşı İbrahim ile yayan yola düşüyor. Karakışta yalınayak, başı kabak yola çıkan bu iki arı gönül,

bu iki insan örneği, üç ay yol çiğneyerek Ankara’ya geliyorlar.

Veysel Ankara’da konuksever tanıdıkların evlerinde 45 gün misafir kalıyor.Destanı Atatürk’e

getirmek hevesiyle geldiğini söylüyorsa da destanı Atatürk’e okumak kısmet olmuyor. Eşi Gülizar

Ana: “Ata’ya gidemediğine bir,askere gidemediğine iki; yanardı ki o kadar olur...” diyor.Ancak,

Hakimiyet-i Milliye (Ulus) basımevinde destanı gazeteye veriliyor.Destan gazetede üç gün boyunca

yayınlanıyor. Bundan sonra da bütün yurdu dolaşmaya,dolaştığı yerlerde çalıp söylemeye

başlıyor,seviliyor,saygı görüyor.

O günleri şöyle anlatıyor:“Köyden çıktık.Yaya olarak Yozgat köylerinden Çorum-Çankırı köylerinden

geçip üç ayda Ankara’ya gelebildik. Otele gitsek para yok. ‘Nere gidek? Nasıl Edek?” diye

düşünüyoruz.Dediler ki: “Burada Erzurumlu bir Paşa Dayı var. O adam misafirperverdir.”O

zamanlar Dağardı diyorlardı,(şimdiki Atıf Bey Mahallesi) orada ev yaptırmış Paşa Dayı.Gittik oraya.

Adamcağız hakikaten misafir etti.Birkaç gün kaldık o zaman, Ankara’da, şimdiki gibi kamyon filan

Page 412: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

412

yok. Bütün işler at arabalarıyla görülüyor.At arabaları olan, Hasan Efendi adında bir adamla

tanıştık. O, bizi evine götürdü. Kırkbeş gün Hasan Efendi’nin evinde kaldık.Gideriz, gezeriz,

geliriz;adam yemeğimizi,yatağımızı,herşeyimizi sağlar.Dedim ki: -‘Hasan Efendi biz buraya gezmek

için gelmedik! Bizim bir destanımız var.Bunu,Gazi Mustafa Kemal’e duyurmak istiyoruz! Nasıl

ederiz? Ne yaparız?’

Dedi ki: -‘Vallahi ben böyle işlerle ilgili değilim. Burada bir milletvekili var.Adı Mustafa Bey, soyadını

unuttum. Bu işi ona anlatmak gerek. Belki size o yardımcı olabilir.’Gittik Mustafa Bey’e derdimizi

anlattık. Öyle böyle bir destanımız var. Gazi Mustafa Kemal’e duyurmak istiyoruz."Bize yardım et!"

dedik.

Dedi ki: -"Amaan! Şimdi şaire falan önem veren yok. Kıyıda köşede çalın çağırın. Geçin gidin!’

-‘Yok öyle değil dedik. Biz destanımızı okuyacağız, Mustafa Kemal’e!’

Milletvekili Mustafa Bey, ‘okuyun da bir dinleyeyim bakayım’ dedi. Okuduk dinledi. O zamanlar

Ankara’da çıkan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’yle konuşacağını söyledi. ‘Yarın bana gelin!’ dedi.

Gittik. ‘Ben karışmam’ dedi. Sonunda kesti attı. Biz ordan döndük geldik. "Ne yapsak?" diye

düşünüyoruz. Sonunda,"Matbaaya biz gidelim" dedik. Saza, tel alıp takmak eski telleri yenilemek

de gerekti. Ulus Meydanı’ndaki çarşıya, o zamanlar Karaoğlan Çarşısı diyorlardı. Saz teli almak için

Karaoğlan Çarşısı’na yürüdük.

Ayağımızda çarık. Bacağımızda şal-şalvar, şal-ceket, belimizde kocaman bir kuşak.! Efendim polis

geldi: -‘Girmeyin’ dedi."Çarşıya girmek yasak!" Bizi tel alacağımız çarşıya sokmadı.

Polis: -‘Yasak diyoruz.Siz yasaktan anlamaz mısınız? Orası kalabalık. Kalabalığa girmeyin!’ diye

diretti.

-‘Peki girmeyelim’ dedik.Polisi güya salmış gibi yürümeye devam ettik. Adam geldi, arkadaşım

İbrahim’e çıkıştı. –‘Kafadan gayri müsellah mısın? Girmeyin diyorum.Beynini patlatırım senin!’ diye

çıkıştı.

-‘Beyefendi biz dinlemiyoruz! Biz çarşıdan saz teli alacağız!’ dedik. O zaman polis, İbrahim’e: -‘Tel

alacaksan bu adamı bir yere oturt. Git telini al!’ Neyse gitti İbrahim teli aldı geldi. Tel taktık. Ama

sabahleyin çarşıdan da geçemiyoruz. Sonunda matbaayı bulduk.

-‘Ne istiyorsunuz?’ dedi müdür.

-‘Bir destanımız var. Gazeteye vereceğiz!’ dedik.

-‘Çalın bakayım; bir dinleyeyim!’ dedi. Çaldık dinledi!

- ‘Ooo! Çok iyi’ dedi. ‘Çok güzel.’

Yazdılar. ‘Yarın gazetede çıkar’ dediler.‘Gelin de gazete alın!’ Orada bize telif hakkı olarak biraz da

para verdiler.Sabahleyin gidip 5-6 gazete aldık. Çarşıya çıktık. Polisler:

-‘Oooo! Âşık Veysel siz misiniz? Rahat edin efendim! Kahvelere girin! Oturun!’ dediler. Bir iltifat

başladı ki sormayın! Çarşıda bir zaman gezdik.Fakat yine Mustafa Kemal’den ses yok.Dedik:"Bu iş

Page 413: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

413

olmayacak." Amma Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde destanımı üç gün birbiri üstüne

yayınladılar.Mustafa Kemal’den yine ses çıkmadı.Köye dönmeye karar verdik.Fakat cebimizde yol

paramız da yok.Ankara’da bir avukatla tanışmıştık.

Avukat: - ‘Ben belediye başkanına bir mektup yazayım.Belediye sizi köyünüze parasız gönderir!...’

dedi.Elimize bir mektup verdi.Belediyeye gittik. Orada bize dediler ki: - ‘Siz sanatkâr

adamsınız.Nasıl geldinizse öyle gidersiniz!’

Döndük avukata geldik.‘Ne yaptınız?’dedi. Anlattık. ‘Durun bir de valiye yazalım!’ dedi.Valiye de

dilekçe yazdı.Valiye dilekçemizi imzalayıp yine Belediyeye buyurdu. Belediyeye ilettik.Belediye

bize: -‘Yok!’ dedi. ‘Paramız yok! Sizi gönderemeyiz!’ dedi.

Avukat içerledi ve kahretti: - ‘Gidin! İşinize gidin!’ dedi. ‘Ankara Belediyesi’nin sizin için parası

yokmuş; tükenmiş!’ dedi.Acıdım avukata.

‘Nasıl edelim? Ne edelim?’ derken bir de ‘Halkevi’ne uğrayalım bakalım. Belki oradan bir şey çıkar’

diye düşündük.Mustafa Kemal’e gidemiyok.Halkevine gidek.Bu defa,Halkevine,bizi kapıcılar

bırakmıyor ki girelim.Orada dinelip duruyorduk.

İçeriden bir adam çıktı: -‘Ne geziyorsunuz burada? Ne yapıyorsunuz?’ diye sordu.

-‘Halkevine gireceğiz ama bırakmıyorlar!’ diye cevap verdik.

-‘Bırakın! bu adamlar,tanınmış adamlar! Âşık Veysel bu!’ dedi.

O içeriden çıkan adam, bizi edebiyat şubesi müdürüne gönderdi. Orada: -‘Ooo! Buyurun! Buyurun!

dediler.Halkevinde bazı milletvekilleri varmış.Şube müdürü onları çağırdı: -‘Gelin halk şairleri var,

dinleyin.’ dedi.

Eski milletvekillerinden Necip Ali Bey: -‘Yahu dedi bunlar fakir adamlar.Bunlara bakalım.Bunlara

birer kat elbise de yaptırmalı.Pazar günü de Halkevinde bir konser versinler!’

Hakikaten bize,birer takım elbise aldılar.Biz de o Pazar günü Ankara Halkevi’nde bir konser

verdik.Konserden sonra cebimize para da koydular.Ankara’dan köyümüze işte o parayla

döndük.Plağa okuduğu ilk türkü ise, Emlek yöresinin ünlü ozanlarından Âşık İzzeti’nin:

“Mecnunum, Leyla’mı gördüm

Bir kerrece baktı geçti.

Ne söyledi ne de sordum

Kaşlarını yıktı geçti

Soramadım bir çift sözü

Ay mıydı gün müydü, yüzü

Sandım ki zühre yıldızı

Page 414: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

414

Şavkı beni yaktı geçti.

Ateşinden duramadım

Ben bu sırra eremedim

Seher vakti göremedim

Yıldız gibi aktı geçti.

Bilmem hangi burç yıldızı

Bu dertler yareler bizi

Gamzen oku bazı bazı

Yar sineme çaktı geçti..

İzzetî, bu ne hikmet iş

Uyur iken gördüm bir düş

Zülüflerin kement etmiş,

Yar boynuma taktı geçti.” şiiridir.

Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla birlikte, yine Ahmet Kutsi Tecer’in katkılarıyla, sırasıyla Arifiye,

Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitüleri’nde saz öğretmenliği yapıyor.

Bu okullarda Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vurmuş birçok aydın sanatçıyla tanışma

olanağı buluyor, şiirini iyiden iyiye geliştiriyor. 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir

kanunla Âşık Veysel’e, “Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” 500 lira aylık

bağlanmıştır. 21 Mart 1973 günü, sabaha karşı saat 3.30’da doğduğu köy olan Sivrialan’da, şimdi

adına müze olarak düzenlenen evde yaşama gözlerini yumdu.

Âşık Veysel’in yaşamını özetlemek gerekirse, Erdoğan Alkan’ın şu betimlemesi en güzel cümleleri

oluşturur: “Kızılırmak soru işaretine benzer, Zara’dan doğar, Hafik ve Şarkışla’dan sonra Sivas

topraklarını terkeder. Bir yay çizip Kayseri’yi, Nevşehir’i, Kırşehir’i, Ankara’yı ve Çorum’u sular,

Samsun’un Bafra ilçesinde denize dökülür, Âşık Veysel’in yaşam öyküsü Kızılırmak gibidir. Bir ucu

Bafra’dadır, bir ucu da Zara’da. Bafra’ya dek uzanan acılı bir yaşam Zara’nın doğusundaki

Kızıldağ’ın gür sularıyla beslenip sona erer.”

Sanatı ve Dünya Görüşü

Hem yaslandığı köy / kasaba kültürünün etkisi hem de çağdaş anlamda bir eğitim olanağından

yararlanamamanın getirdiği doğal sonuçla, köy / kırsal kesiminin kaderci dünya görüşü onda da

egemendir. Bunları söylerken, Veysel’in içerisinde bulunduğu ruh halinin de değerlendirilmesinden

yanayım. Kuşkusuz, çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı bir yığın olumsuz etkinin, yaşama

bakışını, onu nasıl bir küskünlüğe ittiğini görmezden gelemeyiz.

Page 415: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

415

Bir sanatçının dünya görüşünü elbette, yaşadığı sosyal çevre belirler. Bunu biraz daha

somutlaştırırsak, içerisinde yaşadığı maddi yaşam koşulları belirler. Âşık Veysel’in yaşadığı sosyal

çevre,köy ile kasaba kültürüne sahip, ekonomik anlamda tarıma dayalı,kapitalizm öncesi üretim

biçimleri egemen, sanayileşme sıfır...Bir de ekonomik yapının paralelinde,eğitim-öğretim gibi

etkenlerin düşüklüğü,savaştan yeni çıkmış bir toplumun ekonomik ezikliği eklenip, çiçekten telef

olan insanların coğrafyası düşünülürse,Veysel’i biçimlendiren sosyal çevre çok kolay anlaşılır.Bir de

toplumsal / sosyal çevrenin yazılı kültürden uzaklığı,bütün edebi / sanatsal birikimini sözlü

kültürüyle oluşturduğu gerçeği gözardı edilmezse,bu koşullar içerisindeki sanatçı tipinin anlaşılması

daha kolay olur.Bu sosyal çevreye,üstüne üstlük bir de göz gibi bir organını yitirmiş insanın fiziki

eksikliği eklenirse Veysel’i anlamak, şiirlerini de yerli yerine oturtmak daha kolay olur.

Gözlerinin görmeyişi, onu bütünüyle etkilemiştir. Öyle ki:

“Kuş olsan da kurtulmazdın elimden

Eğer görsem idi göz ile seni”

Derken Âşık Veysel’in bu anlamda duyduğu hasretin ne kadar derin olduğu kolaylıkla anlaşılır.

Adnan Binyazar, Veysel’deki görme eksikliğini, onun dizeleriyle yorumlarken “bal”a “tuz” katılmıştır

diye vurguluyor.

Gerçi Âşık Veysel çoğu kere olumsuzluklardan feleği suçlu bulup, sebebi orada ararken; öte yandan

okul gibi, fabrika gibi, hastane gibi hayatta somut işlerliği olan atılımların, pozitif unsurların şiirini

de yazar. Bu bakımdan ondaki feleğe yaslanmayı, kaderciliği bilimin karşısında bir kadercilik,

körükörüne bir saplantı olarak algılamamak gerekir.

“Dünya tebdil oldu durum değişti,

Kimi aya gider kimi cennete”

derken, onun bilimsel gelişmelere kulak kabartırken, karşılaştırma yaptığı etkenleri de

değerlendirme bakımından ciddi bir perspektif oluşturduğunu görürüz, “ay” ve “cennet”

kavramlarını bir bakıma iki değişik inanma biçimi anlamında kullanıyor o.

Sonra bir başka şiirinde:

“Dünyanın en zengin aklını gördüm

Sermayesin sordum dedi ki okul.

İnsanlara hizmet yaptığın yardım,

Merhametin duygum dedi ki okul.

Sudan ateş yapan en güzel sanat

Dünyayı ışığa kaplarsın kat kat

Page 416: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

416

Fikriyle mi ettin bunları icat

Rehberim oldu dedi ki okul.

Bu bir keramet mi yoksa hüner mi

Göz görmezse gönül buna kanar mı

Öksüz tarlada sapan döner mi

Eker biçer motor dedi ki okul.

Kanat takar gökyüzünde uçarsın

Denizleri müdanasız geçersin

Soğuğu yağmuru nasıl seçersin

Rasathane kurmuş dedi ki okul.

Çeşitli taşıtlar bir de trenler

Hekim olup her yareyi saranlar

Bunu sen mi yaptın yoksa erenler

Daha neler yapar dedi ki okul.

Radyo hayrete düşürdü beni

Her dilden biliyor yok amma cam,

İlim akıl fikir yaratmış bunu

Lambası dalgası dedi ki okul.

İnsanlar kafası bunları bulan,

İlimdir dünyada hakikat olan

Bütün bu işlerin temelim kuran

İnan buna Veysel dedi ki okul” diyor.

Page 417: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

417

Bu ve bu türden başka örnekler, Âşık Veysel’deki tanrı / felek gibi doğaötesi kavramların bir

bağnazlık ya da tek çareymiş gibi gösterilmediğini belirtiyor. Bu bakımdan onda herhangi bir katılık

göremeyiz.Esnektir, hoşgörüdür.

Zaman zaman umutsuzluk ve hiçlik duygusuna kapılsa da Veysel,büsbütün yaşama sarılmayı elden

bırakmaz. Yaşamı anlama ve anlamlandırma çabası sürekli ağır basar.Ayrıca “ahiret” kavramı da

ondan derin değildir.

“Âşık Veysel’in belirgin bir felsefesi var mıydı?” sorusuna Ruhi Su şu yanıtı veriyor:“Felsefe sözcüğü

ile toplumun içinde Veysel’in önerdiği ya da benimsediği bir düşünce biçimi var mıydı diye

soruyorsanız,vardı elbet.Bütün iyi niyetli, babacan insanlarımız gibi, o da çalışmayı öğütlerdi.Yerine

göre, geleneklerimize bağlı kalmayı önerdiği de olurdu.Kendi inancı sevgiye,hoşgörüye ve insanın

yaratıcı gücüne dayanan bir inançtı,ama toplumdaki gelişmeler hakkında ne düşündüğü sorulduğu

zaman,ne söylemesini istediklerini sezecek kadar da akıllıydı.”

Veysel’in bir özelliği de şu:Dinî şekilciliğin baskısına dayanmaması onu kırmaya çalışması,Allah ile

samimi, senli benli olması.Daha doğrusu Bektaşi geleneğine bağlılığı...Tanrıya hitap şiirinde olduğu

gibi:

“Kainatı sen yarattın

Her şeyi yoktan var ettin

Beni çıplak dışar attın

Cömertliğin nerde senin.”

Nejat Birdoğan, “Kimi şiirinde Veysel’i düşünce olarak coşkulu, ozan olarak henüz yetersiz buluruz.

Aslında bu tür şiirlerinin daha sonrakilerinde bile bir ozandan çok bir toplum eğitmeni Veysel’i

görürüz. Bu çalışmalarında Veysel cumhuriyetin korunmasında ve ulus bütünlüğüne yardımcı

olarak şiiri bir araç gibi görür.Davranışlarında da böyledir. Düşünce olarak tertemiz bir adamın

eylemlerinde de namuslu,çalışkan olduğu ve özellikle doğru tanılara başvurduğu gözlenir.Kızılırmak

üzerinde Kaplan Deresi Köprüsü’nü köy köy dolaşıp para toplayarak yaptırması ondaki bu

sorumluluğun bir göstergesidir.

Ama bize kalırsa Veysel’den en olgun şiirler insanı ve insanla ilgili öğeleri konu alan şiirlerdir. Bu

deyişlerde Veysel, insanın kaynağından başlayarak bir gövdede canlanmasını, bu süre içerisinde

nasıl çalışması, nasıl davranması gerektiğini ve bu yolun sonunda gene kaynağına dönmesini

anlatır. Bir başka tanımla tasavvuf ozanı Veysel vardır bu deyişlerde. Bağlı olduğu inancın ıssız bir

Anadolu köyünde kendisine aşıladığı bu duygular, Veysel’de gönül gözü ile geliştirilmiş, Veysel

Aleviliğin büyük sırrını gönlünde çözmüştür.” diye değerlendirmektedir.

Batıl inançlara, çağdışı tutuma karşı olan Veysel, bu konuda da oldukça duyarlıdır.

“Devri Cumhuriyet asırı yirmi

Page 418: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

418

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Dünya ayaklanmış aya gidiyor

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş

Bırak sar’öküzü varsın yayılsın

Set çekme gözlere herkes ayılsın

Her köşeye bir fabrika kurulsun

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş

Yürüyen yolcuyu çekme geriye

Dikkat eyle karıncaya arıya,

Gidiş böyle kavuşaman huriye

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Zarar gelmez sana kaçınma sazdan

Günahın korkusu çıkmıyor bizden

Vazgeç demiyorum sana namazdan

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Destekle fakiri okut yetimi

Bu hayırlar dinimizce kötü mü

İdrak eyle hidrojeni atomu

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Dökülen yağmurun kilogramı,

Ölçmüş biçmiş metre midir kare mi

Çok yatarsın azdırırsın yaramı

Page 419: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

419

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Göklere fırlıyor bu kadar füze

Bu işler bir ibred değil mi bize

İstiyor aydaki sırları çöze

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Allah’ın varlığı mevcut insanda

İlim akıl fikir sermaye sende

Çalıştır gemiyi otur dümende

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Hiçbir şey bilmezsin dik biraz kavak

Boş gezene derler serseri savak

Yumma gözlerini dünyaya bir bak

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.

Veysel ne durursun herkes gidiyo

Zaman uymaz, sen zamana uy diyor

Fen çok büyük kerameti yutuyor

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.”

Bu şiiri bile tek başına yukarıda onun hakkında vurguladığım belirlemeleri aydınlatacak

niteliktedir.Görüldüğü üzere, o toplumdaki değer yargılarını hayatın somut gerçekleriyle

örneklendirerek eleştiriyor.Taraf oluyor burada Veysel. Bilimden yana,aydınlıktan yana,

gelişmeden, somut gerçeklerden yana taraf oluyor.“Bırak sar’öküzün varsın yayılsın”

derken,“Dünyanın sarı öküzün boynuzları üzerinde durduğu” inancıyla alay ediyor.Gözlerine set

çekme diyor.Sonra, Tanrı’yı insanlaştırıyor, Allah’ın varlığı mevcut insanda” diyor.

Page 420: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

420

“Ancak, temel görüşlerine, açısına bakacak olursak, Veysel, bir toplumcu bilinç açısıyla, bilinçli bir

toplumcu ozan açısıyla yanaşmamıştır bu konuya. Veysel kendisine doğal gelen bu ayrıcalıkları

Tanrıya, kadere ve doğal gibi gördüğü birtakım güçlere atfetmiştir.Karşısına aldığı toplumsal düzen

değil, doğal düzendir.”

“Onun sanatı var olanı öven, mevcuda kanaat eden romantik sanattır” türünden vurgulamalarla

Veysel’i dar çerçevede ele almanın, kestirmeden yargıda bulunmanın ne Âşık Veysel’i anlamaya

katkısı olacaktır, ne de bu vurgulamayı yapan araştırmacılarda gözlendiği üzere, geleneği ve

geleneği sürdürenlerin çok yetkin oldukları savını kanıtlamaya. Oysa Âşık Veysel, yaşamıyla,

yaptıklarıyla, şiirleriyle vardır. Değerlendirmelerimizi bu somut gerçeklikten hareket ederek

yaparsak, anlamlı bir katkıda bulunmuş olabiliriz.

Yukarıdaki vurgulamalarda da değindiğim gibi, Âşık Veysel içerisinde bulunduğu kültürel ortam

açısından köy-kasaba mekânında yetişmiş, bu çevrenin değerleriyle örgütlenmiş bir sosyal düzenin

insanıdır. Köylülüğün getirdiği tipik bir özellik de, tutarsızlıktır.Onun içerisinden çıktığı kültürün

terimiyle söylersek “vefasızlık” onda da görülür. Özellikle, onun gelişmesinde,tanınmasında, sesinin

ve sözünün yaygınlaşmasında büyük katkısı olan Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi kurumlara karşı

Veysel, yaşadıkları sürece sahip çıkmış,övgüler dizmiştir,ama onlar kapatılınca pek oralı

olmamış,tepki göstermemiştir. En büyük zaafı da budur.

Gelenek ve Âşık Veysel

Bütün halklar da olduğu gibi, Türkler’in de en eski sanat ürünleri büyüsel törenlerden

kaynaklanmaktadır.Türk Edebiyatı tarihine ilişkin mükemmel denebilecek kaynakların bulunmayışı,

biraz geniş bir alana yayılmalarından ve hareket halinde olmalarından kaynaklanıyorsa da, biraz da

yazılı edebiyatının çok geç tarihlerde oluşmaya başlamasından ileri gelmektedir.Hatta,Türk

Edebiyatı ve tarihine ilişkin en eski belgeleri de Çin kaynaklarından öğreniyor olmamız da bunu

açıkça gösteriyor.

“En eski Türk şairleri – Tonguzlar’ın Şaman, Mogol ve Boryatlar’ın Bo veya Bugue, Yakutlar’ın Oyun

(Ouioun), Altay Türkleri’nin Kam, Samoitler’in Tadibei, Finovalar’ın Tietoejoe, yani bakıcı,

Kırgızlar’ın Baksı-Bakşı, Oğuzlar’ın Ozan dedikleri –sahir-şair’lerdir. Sihirbazlık, rakkaslık,

mûsikişinâsilik, hekimlik gibi birçok vasıfları kendilerinde toplayan bu adamların, halk arasında

büyük bir yer ve ehemmiyetleri vardı.

Muhtelif zaman ve mekanlarda bunlara verilen ehemmiyet derecesi, kıyafetleri,kullandıkları

mûsiki aletleri, yaptıkları işlerin şekli tabiî değişiyor;fakat semadaki ma’butlara kurban

sunmak,ölünün ruhunu yerin dibine göndermek,fenalıklar, hastalıklar ve ölümler gibi fena cinler

tarafından gelen işleri önlemek, hastalıkları tedavi eylemek,bazı ölülerin ruhlarını semaya

yollamak,hatıralarını yaşatmak gibi muhtelif vazifeler hep ona aittir.

Bütün bu muhtelif işler için tabiî muhtelif ayinler vardı. Bunların bir kısmı unutulmakla,yahut şekil

değiştirmekle beraber, bir kısmı hâlâ Kırgızlar’da, Altaylar’da, Kazaklar’da yaşamaktadır.Şaman

yahut baksı,bu ayinlerde istiğrak hâline gelerek birtakım şiirler okur ve onları kendi mûsiki aletiyle

çalar, beste ile beraber olan ve sihirli bir mâhiyeti haiz sayılan bu güfteler,Türk şiirinin en eski

şeklini teşkil etmektedir.”

Page 421: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

421

Bu ayinlerde kullanılan müzik aletlerinden biri davulsa, kuşkusuz diğeri de kopuzdur. Abdülkadir

İnan XI. yüzyıl tarihçilerinden Gardizi’ye dayanarak, Eski Yenisey Kırgızları’nın şaman ayinlerinde

saz çaldıklarını belirtir.

Abdülkadir İnan “Bugünkü Kırgız Kazak baksıları kopuz kullanırlar.Eski Oğuzlar’da,İslam’dan sonra,

şamanizm geleneklerini devam ettiren ozan’lar kopuzu mübarek saymışlardır. Dede Korkut her

hikayede kopuzu ile meydana çıkıyor,ad verirken, dua (alkış) ederken hep kopuz çalıyor; Oğuz

kahramanı kopuzun sesinden kuvvet alarak mücadelede galip oluyor.” der.

Bizim ozanlarımızın çaldıkları çalgının bu ayinlerde kullanıldığını gösteren kanıtlar fazlasıyla vardır.

XIV-XV. yüzyıllardan yazıya geçirildiği sanılan, Dede Korkut Hikayelerinde de kopuza ilişkin kutsal

davranışların varlığını görüyoruz. “Uşun Koca Oğlu Segrek Boyu” adlı hikayede: “-Bre kâfir, Dedem

Korkut’un kopuzunun hürmetine (adına), çalmadım! dedi, eğer elinde kopuz olmasaydı, ağamın

başı için, seni iki parça kılardım! Çekti kopuzu elinden aldı.” diye geçmektedir.

Bütün ilkel topluluklarda görüldüğü üzere, eski Türk topluluklarında da ozan ya da kam, baksı gibi

adlarla anılan bu kişilikler, söz söylemeye, saz / kopuz / davul çalma gibi yeteneklerin yanısıra,

büyücülük, hekimlik vb. çeşitli görevleri de üzerlerinde toplamışlardır. Bu bakımdan da toplum

üzerinde oldukça etkindirler.

İş bölümünün yaygınlaşması ozan, kam, baksı gibi toplumun ileri gelen ve birçok işi birarada

yürüten bu kişiliklerini de değiştirmiş, dinsel törenler için din adamları, sağaltım için hekim, vb.

meslekler gelişmiştir.

“İslamiyet’in kabulü ile terkedildiği düşünülen Ozan-Baksı geleneğinin, beş asır sonra birdenbire

İslami biçimde ortaya çıkması kanaatimizce mümkün değildir.” diyen Prof. Dr. Umay Günay, bunu

şöyle açıklıyor: “Bu edebiyatın geçiş devri ile ilgili örneklerin şimdiye kadar tespit edilememiş

olması şansızlıktır. İslamiyet’in kabulünden sonra yeni bir yurt edinme gayreti ve mücadelesi

içinde olan Türklerin bu dönemde yeni dini benimseme ve yayma çabası ile bugün Tekke Edebiyatı

adı ile anılan tarzda eser vermeleri ve bunlara daha çok itibar etmeleri makul bir düşüncedir. Ancak

unutulmamalıdır ki bu konudaki ilk eserlerde Arap-Fars edebiyatından daha sonraki yüzyıllarda

alınan nazım şekilleri ve nazım unsurları ile değil, milli nazım şekillerimiz ve unsurlarımız dahilinde

meydana getirilmiştir.

Ozan-baksı geleneği ile bu arada bir ölçüde Tekke tarzında tesirli olurken diğer taraftan yok

olmama çabası göstermiş ve kendi kural ve kalıplarını daima sahip olduğu bir esnekliği kullanarak

yeni şartlara uydurmuştur.

XV. yüzyılda yazıya geçirildiği XI-XII. yüzyıllarda teşekkül ettiği kabul edilen Dede Korkut

hikayelerindeki ozan tipi ve şiir icra geleneği ayrıca hikaye kahramanlarının zaman zaman

karşılaştıkları olayları ve duygularını anlatmak için sazlarını ellerine alarak deyişler söylemeleri XVI.

asırdan günümüze kadar izlediğimiz Âşık Edebiyatından farklı değildir. Ozan-Baksı geleneğinin

hususiyetlerinden olan büyücülük, hekimlik, din adamlığı gibi hususiyetler İslamiyet’ten sonra

terkedilmiştir. Âşıklar eğitimciliği ve sanat temsilciliğini üstlenmiştir.”

Page 422: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

422

Âşık olarak adlandırılan sanatçı tipi, şiir, nazım ve düz yazı karışımı bir öykü çeşidinin yaratıcısı

olarak tanımlanmakta. Boratav: “... Bir yönüyle eski destan (épopé) geleneği sürdüren, ama başka

bir yönüyle, adının da belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle görevlenmiş bir

sanatçıdır. Onun yaratıcılığı irtical iledir: Şiiri yazmaz, söyler. Onda şiir müzikten ayrılmaz; demek ki

sadece söylemez, çalar ve çağırır. Âşıklar düz konuşma biçiminde söylemekle şiir söylemeyi dilden

söylemek ve telden söylemek deyimleriyle ayırırlar; bununla Âşık’ın şiirini söylerken sözlere eşlik

eden müzik aracının, sazın, Âşık’ın şiirlerinden ayrılmaz bir öğe olduğu anlatılmak istenir.” diyor ve

ekliyor: “Demek ki Âşık şiiri sözlü gelenekte oluşan ve gelişen bir sanattır; müzikten ayrı

düşünülmeyeceği, bir kerteye kadar “seyirlik-dramatik” öğeleri olan “katışık” bir anlatı sanatını

kapsar.”

Âşık Veysel’i bu gelenek içerisinde düşündüğümüzde, Âşık Edebiyatı’nda gördüğümüz ve giderek

bir Âşık Edebiyatı esası olan bade içme / buta alma kavramının onda görülmediğini, usta-çırak

ilişkisinin de, yaşam öyküsü bölümünde de ayrıntılı olarak görüldüğü gibi, Âşık Veysel’de bir yol

gösterme biçiminde ortaya çıktığını, gelenekle öyle içiçe bir durum sergilemediğini görürüz.

Gelenekte görülen usta-çırak ilişkisi, bir ustanın yanında hem sazı öğrenmek ve geleneği öğrenmek

hem de bir süre birlikte dolaşmakla belirir.

Âşık Veysel’de durum pek böyle değildir. Örneğin, Âşık Veysel bade içmemiştir. Badesiz Âşıktır.

Günümüzde bile kimi Âşıkların yakıştırdığı Pir elinden dolu içmek gibi bir ayrıcalığı da olmamıştır.

Âşık Veysel’de Âşık Edebiyatı’nda gördüğümüz esaslardan biri olan hikaye anlatma da yoktur. Âşık

karşılaması olan atışma, muamma asma ya da çözme gibi geleneğin içerisinde olan olgularla da pek

oralı değildir Âşık Veysel. Onun kimi atışmaları vardır ama, bunlar da gelenek içerisinde görülen

tipte değildirler.

Gerçi Âşık Veysel, halk şiirimizde önemli yere sahip kimi ozanların adlarını anarak, (Karacaoğlan,

Dertli, Yunus soyum var / Mansur’a benzeyen bazı huyum var) bu geleneğe bağlılığını dile getirir

ama, onun bu dile getirmesi geleneksel halk şiirinde görüldüğü türden bir dile getirme değildir.

Hatta bir şiirinde:

“Elimden bir dolu içtim

Türlü türlü derde düştüm.”

diyerek bade içme geleneğiyle çağrışım yaratsa da, gerçekte o anlamda bir işlevi yoktur bu

dizelerin.Adnan Binyazar’ın biraz daha ileri giderek “Veysel’de “dolu içmiş”, Hak aşığı ozanlar

kuşağına katılmıştır.” vurgulaması bu bakımdan aşırı abartma sayılmalıdır.

Kurt Reinhard “Sivas Vilayeti Âşık Melodi Tipleri” başlıklı çalışmasında,Âşık Veysel Ekolü olarak

nitelendirilen ve Orta Anadolu bölgesini içeren Âşık ezgilerini anonim halk türküleri ve ezgilerinden

farklı olarak şöyle ifade etmektedir.” Âşık ezgileri, güftenin mısralarında sayısıyla bağlantılıdır.

Doldurma veya tekrar edilen kelimeler açık biçimde telafuz edilmektedir.

Ezgilerde belli motifler sık sık tekrarlanmakta, türkülerde sazın belli bir bölümü kullanılmaktadır.

Türkülerde ani bitiş veya yavaşlayarak sona ulaşmak büyük ölçüde sazı icra edenin arzusuna ve

Page 423: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

423

sanatına bağlıdır.Âşık ezgilerinde sol sesi ana ton olmakla beraber lâ ve mi seslerinin ana ses tonu

olarak kullanıldığı örnekler vardır.

Âşık ezgileri, konuşma uslûbunun ağır bastığı ezgiler ve ezgilerin ağır basıp konuşma uslûbunun

gerilediği iki gruptan oluşur.Konuşma ritmine ayak yaygın olarak benimsendiği örneklerde ezgi

yavaşlar ve konuşma ritmine ayak uydurur.

Ezgi çok kere güftenin arkasındadır, bu uslûpta önemli olan sözlerin anlaşılması olduğu için ezgiden

zaman zaman feragat edildiği olur. Sözlerden ziyade ezgilerin ağır bastığı tiplerde ise, bir hece

birden fazla nota ile seslendirilir, ezgilerin kazandığı bu tipte ise, güfteler bir ölçüde daha zor

anlaşılır durumdadır.”Bu durumda şu çıkıyor karşımıza: Birincisi, Âşık Veysel bizim klasik anlamda

algıladığımız âşık değildir, ikincisi gelenek Âşık Veysel’e kırılmıştır.Ahmet Kutsi Tecer bu konuda

ilginç bir benzetme ve değerlendirme yapıyor.

“Âşık Veysel’de Veysel Şatıroğlu dirilirken, Veysel Şatıroğlu’nda Âşık Veysel bitiyor. Tanzimat’tan

gelenlerle onun farkı, gelenekten çıkageldiği için, bir ses farkıdır. Onun teli bize göre bağlanmıştır.

Tanzimat’ın teli taklit bir bağlanmadır; evvelkisine “düzen”, ikincisine “akort” dediğimiz gibi, Veysel

bir bakıma, öbür çağdaşlarını okumuş gibidir; mesela, Ceyhun Kansu, Veysel’i ne kadar okumuşsa,

Şatıroğlu da Ceyhun’u o kadar okumuştur. Veysel’le çağdaşları arasında o kerte birbirini çeken

taraflar vardır.

Ceyhun Kansu ile Faruk Nafız Çamlıbel ne kadar birbirinden ayrı ise, Şatıroğlu da çağdaşlarından bu

tarzda ayrılır. Onu diğerlerinden ayıran taraf, demin de belirttiğim gibi, Tanzimat geleneği yerine,

halk şiiri geleneğinden çıkmasıdır. Veysel Şatıroğlu, Âşık Veysel’le halk şiiri geleneği yaşamış ve

“bugün”e oradan gelmiştir.”

Âşık Veysel’in kanımca en büyük özelliği burada geleneği kırmasında çıkıyor karşımıza. İlk dönem

ürünlerinde görülen zayıflık, ağır didaktik yan da böylece arınıyor.

Ancak, şunu da yabana atmamak gerekiyor; onu büsbütün gelenekten de soyutlamayız. Enver

Gökçe’nin dediği gibi: “Halk şairlerimizin eserlerinde ortak özellikler olan saz-söz ayrılmazlığı klasik

şark edebiyatının estetiğinde önemli bir yer tutan idalizim meyli ve bu meylin halk şiirinde işleyen

mücereretlik vasfı Âşık Veysel’in sanatında da egemen unsurlardır.

Kısaca Âşık Veysel, tabiatı duyuşu, duyarlılığı dini bir zümreye bağlı egemen bir karakteri

olmamasına rağmen mistik tarafları, kainat, varlık, yaratılış anlayışı ile geleneğe bağlı bir saz

şairidir.”

Âşık Veysel, hem gelenektir böylece, hem de yenidir. Bunu ileride şiirleri üzerinde dururken de

daha ayrıntılı olarak göreceğiz; o bunu kendiliğinden yapmıyor; bir bilinç zorluyor onu buraya.

Örneğin, Alevi kültüründe yetişmesine, babasının tekke geleneğine bağlı olmasına karşın Âşık

Veysel diğer tüm Alevi ozanlarda görülen duvaz imam söylemiyor; tek bir şiirinde şah sözcüğü,

oniki imam geçmiyor. Oysa, sonuçta Âşık Veysel’in çıkığı yer bu kültür, gezip dolaştığı köylerin

büyük çoğunluğu Alevi köyü. Yine onu çağdaşı olan Ali İzzet Ukan’da hiç de böyle değildir. Hatta,

Pir Sultan’ın “Şah’a gidelim” dizesini, “yare gidelim” diye değiştirmeye kalkacak kadar bir kararlılık

vardır onda.

Page 424: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

424

Demek ki Âşık Veysel’i bilinçli olarak çevresindekiler bu konuda da ta başından

koşullandırılmışlardır ya da kendisi böyle bir ilkeyi yaşam felsefesi olarak seçmiştir. Nasıl olursa

olsun, Veysel, bu anlamda sıkı bir insandır. Bir nokta daha var, köy ve kır ozanı olmaktan

alabildiğine uzak durması. Doğaya yönelik motifleri, imgeleri alabildiğine kullanmasına karşın,

Veysel köyden dışarı çıkıyor. Onun yaşamını, yazgısını yönlendiren başka bir sosyal çevre var:

Kasaba.

Mahzuni Şerif (1940-2002)

1940 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek Köyünde

doğdu. 1957 yılında Mersin Astsubay Okulu'na gitti. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik

Okulu'nu bitirdi.

1961 yılından itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yaptı.

1998 yılında, 58 kaset sahibi olan ozan, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı

aldı. Eserleri birçok yabancı ülkede, değişik dillerde okundu. Tüm türkülerinin yer aldığı 8 kitabı

bulunan ozanın, Bektaşi kültürünün ve Anadolu ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri

vardır.

17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya'nın Köln şehrinde öldü.

Ne dedimse halka hiç yaramadı

Ben gittikten sonra ararlar beni

Boşa cahillerin gözü karardı

Kuru çene ile yorarlar beni

Duman eksik olmaz her yüce dağda

Bülbül eksik olmaz her yeşil bağda

Atomun patlayıp bittiği çağda

Onun ötesinde sorarlar beni

Page 425: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

425

Ebedi değildir bu yeşil bağlar

Ebedi değildir şu yüce dağlar

Öz kardaşım şu bizim softalar

Mezarımda bile kırarlar beni

Dövüştüm çekiştim ham sofuyunan

Dikildi karşıma boş kafayınan

Aşıklar gidemez bir sefayınan

Böyle boşu boşuna yorarlar beni

Mahzuni Şerif'im gayrı gam yemem

Ondan ötesini kimseye demem

Ufak vücuduma kefen istemem

Varsa insanlıkla sararlar beni

Mahzuni Şerif

İşte gidiyorum çeşmi siyahım

Aramızda dağlar sıralansa da

Sermayem derdimdir servetim ahım

Karardıkça bahtım karalansa da

Haydi dolaşalım yüce dağlarda

Dost beni bıraktı ah ile zarda

Ölmek istiyorum viran bağlarda

Ayağıma cennet sıralansa da

Bağladım canımı zülfün teline

Page 426: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

426

Dost beni düşürdü elin diline

Güldün Mahsuni'nin garip haline

Mervanın elinde paralansa da

Mahzuni Şerif

Mevlüt Şafak (Mevlüt İhsani)

1928 yılında, Şenkaya’nın (1950 yılına dek Sarıkamış’a bağlı

olan) Çermik köyünde doğdu. Asıl adı Mevlüt Şafak’tır. Resmi

kayıtlarda doğum tarihi olarak 1933 geçmesine karşın, Mevlüt

İhsani, gerçek doğumunun 1928 olduğunu belirtmektedir.

Mevlüt İhsani, ilkokul 3. sınıfa gittiği dönemde arkadaşlarıyla

oynarken bulduğu bir kapsülün patlaması nedeniyle gözlerini

yitirdi ve sol elinin 3 parmağı yaralandı. Gözleri görmemesine

karşın köydeki bir

marangozun yanında çıraklık yaptı.

Küçüklüğünden beri, köyüne gelip giden aşıklardan etkilenip şiire ilgi duydu. Özellikle Bardızlı

Nihani, Narmanlı Musa, Aşık Yusuf gibi aşıklar bunların önde gelenleridir.

Gördüğü bir rüyada sonra, doğaçlama söylemeye başladı. Annesinin teşvik etmesiyle bağlama

öğrenen Mevlüt İhsani’ye, bu konuda özellikle Alişan Usta adlı aşığın çok yardımı oldu. 25

yaşlarında ise rüyasında Alvarlı Mehmet Lütfi Efendiyi gördü. Bunun üzerine Erzurum’a giderek

Lütfi Efendiyle görüştü. İhsani mahlası da Lütfi Efendi tarafından verildi.

1966 yılından beri Konya Aşıklar Bayramına katılan Aşık Mevlüt İhsani, döneminin ünlü aşıklarıyla

karşılaşmalar yaptı. Gelenekler çerçevesinde de birçok aşık yetiştirdi. 1974 yılında Kars Çimento

Fabrikasında başladığı santraldeki görevinden 1981 yılında malulen emekli oldu. Önce Erzurum’a

yerleşen Mevlüt İhsani, son yıllarda İzmit’te yaşamaktadır.

Göz yaşımla mektup yazdım rüzgara

Yellere sana ne söyledi bilemem

Seni hatırlarım günde yüz kere

Eller sana ne söyledi bilemem

Lalelerin rengi ayvalaştı mı

Muhannet dikene gül dolaştı mı

Page 427: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

427

Bülbül menekşeye fısıldaştı mı

Güller sana ne söyledi bilemem

Hayat geçidine taşlar dökülmüş

Gönül pınarına yaşlar dökülmüş

Ah çeke ah çeke saçlar dökülmüş

Yıllar sana ne söyledi bilemem

Her gelen dünyada bir dava yapmış

Ne yapsa insana masiva yapmış

İnsanlar ne saray kuş yuva yapmış

Dallar sana ne söyledi bilemem

Mevlüt İhsanî de yandıkça yandı

Hayatından bıktı candan usandı

Gönül yaylasını gezdi dolandı

Çöller sana ne söyledi bilemem

Mevlüt İhsan

Murat Çobanoğlu (1940–2005)

1940 yılında Kars’ta doğdu. İlkokulu Kars'ta okudu.

İlk bağlama derslerini Çıldırlı Şenlik’in çırağı olan babası, yörenin usta

aşıklarından Gülistan Çobanlar’dan aldı. 14 yaşlarında türkü söylemeye

başladı.

1966 yılından başlayarak sürekli olarak Konya Aşıklar Bayramına katıldı.

Birçok kez çeşitli dallarda birincilikler aldı.

Aşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikayeler anlatma

konusunda da başarılı örnekler veren Çobanoğlu, kendi türkülerinin

yanı sıra usta malı türküleri de genç kuşaklara aktardı.

Page 428: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

428

Türkiye’nin her yerinde bilinen, tanınan Çobanoğlu yıllarca radyo programları yaptı. Halk edebiyatı

ve aşıklık geleneği üzerine çeşitli seminerler verdi. Şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Türkiye

dışında, Avrupa’dan İran’a dek birçok ülkede konserler verdi, yarışmalara katıldı. Azeri aşıklardan

Elesker ve Gaşem’le karşılaştı.

1971 yılında Kars’ta açtığı, özellikle usta-çırak ilişkisi başta olmak üzere, aşıklık geleneğinin

sürdürülmesinde katkısı anlamında bir okul niteliğinde olan Çobanoğlu Halk Ozanları Kahvesi

yörenin aşıklar merkezine dönüştü.

Onlarca plak ve bir o kadar da kaset dolduran Çobanoğlu’nun 2 tane de altın plağı bulunmaktadır.

Aşıklık geleneğimizin bu güçlü temsilcisi 2005 yılında Ankara'da vefat etti, Kars'ta toprağa verildi.

Sevdiğim yar bana göndermiş name

Rüzgar dokunmamış dal ister benden

Bir lezzet olmasın onun tadında

Hiç arı görmemiş bal ister benden

Ne bir çiçeğim var ne de bir bağım

Ne bir sedirim var ne de konağım

Ne bir yuvam vardır ne de otağım

Al kuşam içinde şal ister benden

Ben bu gidiş ilen nereye varam

Derman bulabilmem yaramı saram

Ne bir çölüm vardır ne bir sahram

Yine yüce dağdan yol ister benden

Bu fani dünyada çoktur zararım

Ne bir kazancım var ne de bir karım

Ne bir ağacım var ne de yaprağım

Yazın kışın solmaz gül ister benden

Page 429: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

429

Çobanoğlu’yum ben iz bulabilmem

Kışın çok ararım yaz bulabilmem

İnsanlarda doğru söz bulabilmem

Yalan söylemeyen dil ister benden

Neyine güvenem yalan dünyanın

Kerem'i yandırıp kül etmedi mi

On bir ay bülbülü ettirdi feryat

Gül için bülbülü lal etmedi mi

Bülbül aşık idi gonca güllere

Arzusun söylerdi esen yellere

Mecnun Leyla için düştü çöllere

Ferhat'a dağları yol etmedi mi

Çobanoğlu yaram döndü çıbana

Kurduğum bağlarım oldu virane

Kardeşi Yusuf'u attı zindana

Kaderi Mısır'da kul etmedi mi

Şeref Taşlıova

10 Nisan 1938’de Çıldır’ın Pekşeren (şimdiki adı Gülyüzü) köyünde

doğdu. Köylerine gelip giden aşıkların etkisiyle yaklaşık 10 yaşında şiir

yazmaya başladı. İlkokuldan sonra bir süre öğretmen okuluna devam

etti. Bu yıllarda da bağlama çalmayı öğrendi.

Aşık Şenlik’in oğlu Aşık Kasım’a çıraklık yaparak kendini geliştirdi ve

yöredeki aşıklarla tanışma fırsatı buldu.

Konya Aşıklar Bayramına başından beri katıldı. Katıldığı yarışma ve

festivallerde değişik dallarda birçok ödül aldı. Çeşitli dergilerde folklor

Page 430: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

430

yazıları yazdı. Amerika’dan Japonya’ya birçok ülkede programlar yaptı. Taşlıova, Azeri, Fars ve

Anadolu kültürüyle yoğrulmuş aşıklardandır.

Birçok dergi, gazete ve araştırmada aktarılan şiirlerinin bir bölümü HAGEM tarafından “Gönül

Bahçesi” (1990) adıyla yayımlandı.

Bir mektup göndermiş vefalı yarim

Boz bulanık seller durulanda gel

Günbegün artıyor gamım efkarım

Gökteki ay yeni görülende gel

Gurbete gidenler döndü köyüne

Anlatırlar hep övüne övüne

Kırk gün kaldı telli kızın toyuna

Davullar zurnalar vurulanda gel

Yedi yıldır sensiz geçirdim yazı

Çoğu gitti kaldı ömrümün azı

Meleşir koyunlar peşinde kuzu

Arılar çiçeğe sarılanda gel

Böle mi kesmiştik ahtı amanı

Seçmedin mi yahşi ile yamanı

Ekinler biçildi harman zamanı

Bostanlar devşirip derilende gel

Şeref der ki anlamaya söz gerek

Kavuşunca utanmayan yüz gerek

Derdimizi anlatmaya saz gerek

Page 431: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

431

Aşıklar meclisi kurulanda gel

Âşık Reyhani Kimdir? Hayatı, Şiirleri

Âşık Reyhani (1932-2006)

1932 yılında Hasankale'nin Alvar köyünde doğdu. Asıl adı Yaşar Yılmaz'dır. İran'dan göçen babası

önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti. Aşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti. Zaman

zaman komşu köylere gitme olanağı bulduysa da daha başka yerlere gidemedi. Okuma yazmayı

okula gitmeden öğrendi. Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınava girerek diploma aldı.

Küçük yaşlarda köyüne gelen aşıklardan etkilendi. Hem aşıklardan dinleyerek hem de eline geçen

kitapları okuyarak birçok halk hikayesini öğrendi. Kendi aşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18

yaşından sonradır.

Reyhani, rüyasında gördü bir kıza aşık oldu. Kısa bir süre sonra da kızı kaçırdı. Birkaç ay geçmeden

evliliği geçimsizliğe ve huzursuzluğa dönüştü. Bunun üzerine karısının ailesi kızlarını alarak başka

biriyle evlendirdiler. Aşık Reyhani, bu dönemden sonra Dertli mahlasıyla şiirler yazmaya, türkü

söylemeye başladı. Ancak bu mahlası uzun süre kullanmadan, Bayburtlu Aşık Hicrani tarafından

Reyhani mahlası verildi.

Konya Aşıklar Bayramına aralıksız katılan 7 aşıktan biridir. Eski aşıkların dışında, yetiştiği Huzuri

Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu'nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi aşıklardan

gelenek ve usul öğrendi.

İran'dan Avrupa'ya birçok ülkede türkü söyleyen Aşık Reyhani, katıldığı yarışmalarda da birçoğu

birincilik olmak üzere çeşitli ödüller aldı. 1980'li yılların başında Erzurum'da bulunan Doğu

Ozanları Derneğinin başkanlığına getirildi.

Aşık Reyhani birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrıldı. Ayrıca ABD'nin

Michigan Üniversitesinde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı

verildi.

Şiirleri birçok gazete, dergi ve araştırmada yaralan ve çeşitli radyo ve televizyon programlarına

katılan Aşık Reyhani'nin, şiirlerinin bir bölümünü topladığı "Alvarlı Reyhani" (1962), "Böyle Bağlar"

(1966), "Kervan" (1988) ve bazı düşünce ve şiirlerinden oluşan "Şu Tepenin Arkasında" adlı

kitapları Dilaver Düzgün tarafından hazırlanan "Aşık Yaşar Reyhani", (1997) adlı kitap

bulunmaktadır.

Aşık Reyhani 10 Aralık 2006 tarihinde aramızdan ayrıldı...

Şiirlerinden Örnekler

Bağlar

Demedim mi gönül kalkıp yürüme

Birgün yollarını harami bağlar

Page 432: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

432

Dertliysen derdini dertsize deme

Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar

Yazılan kaderdir başa gelince

Suç sende ayağın taşa gelince

Kudretin damlası coşa gelince

Onu bent mi eyler dere mi bağlar

Oku sayfasını geçen çağların

Yaprağı dökülmüş nice bağların

Adeti böyledir yüksek dağların

Aslı'ya yol verir Kerem'i bağlar

Ben de Reyhani'yim susuz pınarım

Damlam coş ederse olmaz kenarım

Öldüğümü duysa o nazlı yarim

Bilmem al mı giyer kara mı bağlar

Koklaya Koklaya

Gel yarim yeter bekledim

Gülü koklaya koklaya

Gözlerime yaş ekledim

Seli koklaya koklaya

Bir derdime bin ekledim

Aşkın boynuma yükledim

Seherde haber bekledim

Yeli koklaya koklaya

Gurbet gezdim adım adım

Asla olmadı muradım

Sırma saçın hatırladım

Teli koklaya koklaya

Reyhani'yim bak zamana

Kara bağrım yana yana

Kerem oldum Aslı Han'a

Külü koklaya koklaya

Sevdiğim

Al beni ne olur sevdaya götür

Erenlerden geri kaldım sevdiğim

Saz bir bahanedir göğsümü dövdüm

Bir kemik bir deri kaldım sevdiğim

Page 433: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

433

Bu zalim zamanın ne ise kasti

Nereye gittimse yolumu kesti

Sırtımda kırık saz elimde testi

Doldurmadım yarı kaldım sevdiğim

Aşık Reyhani'yim uğradım derde

Nerdesin sevdiğim nerdesin nerde

Meydanı kaptırdım çakala kurda

Bir sürüden biri kaldım sevdiğim

Yarim

Bir muhannet yara gönül bağladım

Oldum bir kurumuş dal yarim yarim

Eğer günüm doldu, vadem yettiyse

Gelip de canımı al yarim yarim

Gençlik bir kuş idi elimden uçtu

Varlık kervan idi geldi de geçti

Ömür güneş idi gedikten aştı

Sanırsın olmamış yol yarım yarim

Aşık Reyhani'yim bu aşkın mesti

Gönlünden gönlüme bir rüzgar esti

Sen bir ulu pınar ben kırık testi

Acı bu halime dol yarim yarim

Bir Güzele

Bir güzele gönül verdim bağlandım

Ceylan oldu çekti beni izine

Boş boşuna ateşine dağlandım

Duman bitti umut kaldı közüne

Köz beni kül eder cana getirir

Yaş olur gözümden dane getirir

Gün olur ki yakar yıkar bitirir

Eyvah der elini vurur dizine

Dizine vursa da vurmasa da boş

İçenler uyanır içmeyen sarhoş

Aşk çilesi çetin olsa bile hoş

Hayal gerek aşıkların gözüne

Göze sürme çeker yar güzel olur

Yüze yaşmak çeker ar güzel olur

Yar ile dünyalık var güzel olur

Page 434: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

434

Reyhani'yim baksam yarin yüzüne

Şimdi

Tükendi mürekkep karıştı satır

Bilemez ki katip ne yaza şimdi

Dört mevsimde ne şevk ne umut kaldı

Minnet ne bahara ne yaza şimdi

Vazgeç gafil göremezsin içimi

Sen kendinle kıyas etme suçumu

Doğuştan simsiyah olan saçımı

Söyle kim boyadı beyaza şimdi

Reyhani'yim geçti ömrüm saz ile

Gıda aldık hayaldeki haz ile

Bir ömür devrettik cilve naz ile

Naz bitti çevrildik niyaza şimdi

Ağlayım

Lütfeyle halime geçti şu ömrüm

Yar yüzünü görüp görüp ağlayım

Nasip eyle eşiğini kapını

Yüzlerini sürüp sürüp ağlayım

Gönlümüz gözümüz vecd ile dolsun

Muradım maksudum secdegah olsun

O gün olsun yarin müjdesi gelsin

Yol üstüne durup durup ağlayım

Reyhani'yim n'olur beni inandır

Yanarken bir yudum su ver de kandır

Yalvarırım seher vakti uyandır

Rüzgarlardan sorup sorup ağlayım

Bezdim

Ben bu aşkın abdalıyım

Dolana dolana bezdim

Çığ sökmüş bahar seliyim

Bulana bulana bezdim

Her gün sam yeli eser mi

Kamil cahile küser mi

Bıçak çeliği keser mi

Page 435: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

435

Bilene bilene bezdim

Keder üstümüze zimmet

Zalimden olmaz merhamet

İlimsiz mürşitten himmet

Dilene dilene bezdim

Reyhani ölü yürür mü

Kül ölür mü kül çürür mü

Kuru ağaç dal verir mi

Sulana sulana bezdim

Veremem

Bana derler aşık derdini söyle

Bu bir sırdır emanettir veremem

Belki dağlar kadar büyümem amma

Cevizin de kabuğuna giremem

Hasta odur sabır ile inleye

Evlat odur nasihati dinleye

Bundan sonra zevkle bakmam aynaya

Çünkü onda iç yüzümü göremem

Kulaksız işitmek dilsiz ifade

Canım cananındır edem iade

Vücut bir camidir vicdan seccade

Onun bunun çıkarına seremem

Reyhani'yim zamanım yok gülmeye

Doğar iken boyun eğdim ölmeye

Azrail gelmesin canım almaya

Bir canım var cananındır veremem

Söyleyin

Beni sizden sorarlarsa dostlarım

Bir Reyhani geldi gitti söyleyin

Hayatı çileli muradı yarım

Heder etti ah tüketti söyleyin

Aldı kırık sazı kapıdan çıktı

Ağlar gözler ile gülerek baktı

Dağın ufuğunda bir akşam vakti

Güneşle beraber battı söyleyin

Ara sıra sazı verdik destine

Page 436: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

436

Name yazdı yarenine dostuna

Ceketini yorgan ettik üstüne

Kolu yastık oldu yattı söyleyin

Bir duvara yaslamıştı yanını

Sılasına çevirmişti yönünü

Gurbet elde hasret yaktı canını

Sitem vurdu dert çürüttü söyleyin

Aşık Reyhani'ymiş kıldı ah u zar

Dolaştı alemi diyar be diyar

Parça parça etmiş bir deli rüzgar

Yaşı yağmur göz buluttu söyleyin

Başlar

Bekle ağaç meyve versin

Taş ondan öteye başlar

Mevsim sonbahara ersin

Kış ondan öteye başlar

Üç kapıyı açacaksın

Dört pınardan içeceksin

Altı şartı seçeceksin

Beş ondan öteye başlar

Gel gülü yandırma bülbül

Önce ağla sonradan gül

Ölüm en son nokta değil

İş ondan öteye başlar

Reyhani can yakacağın

Tükenmedi çekeceğin

Asıl gözden dökeceğin

Yaş ondan öteye başlar

Kurtulamaz

İnsan ömrü kara benzer

Erimekten kurtulamaz

Sona doğru azar azar

Yürümekten kurtulamaz

Gençlik açılmamış güldür

İlim çağı tatlı baldır

Sonu yaprak dökmüş daldır

Page 437: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

437

Kurumaktan kurtulamaz

Reyhani yar yara kalsa

Gönül neşe ile dolsa

Aslı som altından olsa

Çürümekten kurtulamaz

Birgün

Deryalar yanmaz diyenler

Denizler de yanar birgün

Nehir içip doymayanlar

Damla içen kanar birgün

Çiçek solar fikir solmaz

Derya damla ile dolmaz

Evladın kötüsü olmaz

Atasını anar birgün

Sözüm söz deyip övünme

Özüm öz deyip övünme

İşim düz deyip övünme

Çark tersine döner birgün

Kesilmez mevladan umut

Bir mürşidin elini tut

Gelir rüzgar gider bulut

Elbet yağmur diner birgün

Gel Reyhani hayal kurma

Yolu bilmeyene sorma

Kendini yüksekte görme

Gökler yere iner birgün

Beni 1

Behey rüzgar gider isen canana söyle beni

Lütfü ve keremi çoktur yakmasın böyle beni

Ben bu derde düş olalı bana Mecnun dediler

Ben nasıl Mecnun'um bilmem aramaz Leyla beni

Ben bu derde düş olalı gözlerim yaşta benim

Sinemi sitem kapladı gönlüm telaşta benim

Ne dizimde kuvvet kaldı ne aklım başta benim

İpsiz bağladı felek bir kaşı yayla beni

Ey Reyhani hep düşündün dünyada han olmayı

Hiç aklına getirmedin bir kabristan olmayı

Page 438: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

438

İstemem sensiz efendim tahta sultan olmayı

Bana köle deseler de sen kabul eyle beni

Beni 2

İlahi niyazım sana düşürme garip beni

Alemin şahı Rabbena kılma muzdarip beni

Derdi senden alır isem dermanı kim neylesin

Sen bana benim demezsen kurtarmaz tabip beni

Geldi geçti gaflet ile bunca yıl ve seneler

Hep senin emrinde döner yorulmaz pervaneler

Dergahına talip olmuş tabiri divaneler

Ne olur eyle yarabbi aklıma sahip beni

Ey Reyhani neden akar durmaz göz pınarların

Gönül neylesin dünyayı olmazsa senin yarin

Birgün olup okununca cümlesi aşıkların

Yunusların arasında eyleme kayıp beni

Âşık Mahzunî Şerif Kimdir? Hayatı, Eserleri, Türküleri, Albümleri, Özellikleri

Âşık Mahzunî Şerif

(d. 17 Kasım 1940; Afşin, K.maraş - ö. 17 Mayıs 2002; Köln, Almanya) Türk Halk Ozanı.

Page 439: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

439

Asıl ismiyle Şerif Cırık, mahlasıyla Âşık Mahzunî Şerif, 1940'ın başlarında Kahramanmaraş iline bağlı Afşin'in Berçenek Köyünde doğar. İleride 'Pir Sultanların' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacaktır. 1956 yılında Berçenek'e gelen ilk okuldan mezun olur. Berçenek'in okulsuz yıllarında, Elbistan'ın Alembey Köyü'nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur'an eğitimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır. 1957 yılında Mersin Astsubay Okulu'na gider. 17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi'ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir. 1961'de Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur. 1971'de Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım'ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları olur. Aynı yıl gerçekleşen askerî darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır. 1972'de Gaziantep'deki evi kundaklandı. Ozanmız'ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor. 1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır. 1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, dişleri sökülür... 1989 -1991 yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır. 1997 yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya'nın Ulm Şehrinde tedavi

Page 440: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

440

görür. 1998 yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı. Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldığı 8 kitabı bulunan Ozanımız'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. 2001 yılının başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Âşık Mahzunî Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için, DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27. 12. 2001 tarihinde DGM'de yapıldı. Halk şiirine ve türkülerine ömrünü veren Âşık Mahzuni, 62 yıllık ömrüne; 453 plak, 58 kaset ve yayınlanmış 8 kitap sığdırmıştır. Ayrıca TRT tarafından hazırlanmış iki belgeseli vardır. 2002 Mayıs ayının 17'si Mahzuni Severler için kara bir gün: Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanya'nın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu.

Anasayfa

Biyografi

Türk Dili

Türk Edebiyatı

Forum

İletişim

Halk Edebiyatı

Halk Edebiyatı Âşık Edebiyatı Tekke Edebiyatı Anonim Halk edebiyatı Aşıklık Geleneği Yüzyıllara Göre Ozanlar Alevi-Bektaşi Edebiyatı Halk Şiiri Nazım Biçimleri

Halk Şairleri - Halk Ozanları-Halk Edebiyatı Sanatçıları

HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI

1. Göçebe ( Gezgin ) Şairler: Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle eğitim görmedikleri için, Divan Edebiyatı'ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir. Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler. 2. Yeniçeri Şairler: Osmanlılar zamanında askerlik, hayat boyu süren bir meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar, katıldıkları savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil,

Page 441: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

441

anlatım, ölçü bakımından, göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar. 3. Köylü Şairler: Hayatları köylerde, kasabalarda geçer. Büyük kentlerle ilgileri olmadığı için, kent kültüründen, Divan Edebiyatı'ndan etkilenmeden, halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır. 4. Kentli Şairler: Genellikle Divan Edebiyatı'nın etkisinde kalırlar. Hem Halk hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruz ölçüsüne de yer verirler. 5. Tasavvuf (Tekke) Şairleri: Tekkelerde yetiştikleri, din ve tasavvuf konusunda eğitim gördükleri için, dilleri, göçebe, yeniçeri ve köylü şairlere göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı'nın dil, anlatım, biçim, ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile, aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü'n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir.

BAŞLICA HALK OZANLARI

YUNUS EMRE (1250 - 1320)

XIII. yüzyıl halk şairidir. Hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgi yoktur. Eskişehir'de doğup öldüğü söylenir. Hayatı efsanelerle örülmüştür.

Varlık - yokluk, İnsan - Tanrı - ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür donanımı ve büyük şiir yeteneğiyle irdeleyerek halka ulaştırabilmiştir.

Tüm halk şairlerini yüzyıllar boyunca etkilemiştir. İlahi türünün en usta şairidir. İlahi türü şiirlerinde Halk Edebiyatı'nın geleneklerine bağlı kalmıştır. Dili çok sadedir,

anlatımda yalınlık dikkati çeker. İlahilerini hece ölçüsüyle söylemiştir. Risaletü'n Nushiyye adlı dinî - didaktik eserinde ise, bu gelenekten ayrılarak aruz ölçüsünü, mesnevi nazım biçimini kullanmıştır.

Allah inancını ve evrensel insan sevgisini işleyen sanatçının şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır. Tekke edebiyatının en lirik şairidir.

Sanatçının şiirlerini içeren bir Divan'ı ile Risaletü'n Nushiyye(Nasihatlar Kitabı) adlı öğretici bir mesnevisi vardır.

Ayrıca bakınız-> Yunus Emre

HACI BAYRAM VELİ (1352 - 1429)

Ankara'nın Solfasol köyünde doğan sanatçı, güçlü bir tasavvuf şairidir ve iyi bir medrese eğitimi almıştır.

Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca

birkaç tanesi bilinmektedir. "Bilmek istersen seni / Can içre ara canı" dizeleri, bize onu hatırlatır.

Ayrıntılı bilgi için bakınız -> Hacı Bayram-ı Veli

KAYGUSUZ ABDAL (? - ?)

Asıl adı Alaeddin Gaybi'dir. 15. yy. tasavvuf şairlerindendir. Yunus Emre'den etkilenmiştir. Alevi - Bektaşi halk şiirinin kurucusudur. Nefeslerine hiciv-mizah motifli tekerlemeler katarak

insanlık kusurlarıyla alay etmiş, Bektaşiliğin ilkelerini nükteli bir dille yaymıştır. Hem heceyle hem de arzula yazılmış şiirleri vardır. Onun bir divanı, "Dolapname" adlı

tasavvufi bir öğüt kitabı (mesnevi) ve 15.yy. halk nesrinin sade örneklerini gördüğümüz "Budalaname" adlı eseri vardır.

Ayrıca bakınız-> Kaygusuz Abdal

EŞREFOĞLU RUMİ (? - 1409)

Page 442: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

442

Eşrefoğlu Rumi, iznik medreselerinde öğrenim görmüş, öğrenimini bitirdikten sonrada yine İznik'te Çelebi Mehmet medresesinde müderris adayı olmuştur.

15. yy. tasavvuf şairlerinden olan sanatçı, Hacı Bayram Veli'ye damat ve derviş olmuştur. Yunus Emre'nin izinden yürümüş hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Bir divanda topladığı şiirlerinde tasavvuf ilkelerini yaymaya çalışmıştır.

PİR SULTAN ABDAL (? - ?)

XVI. yüzyıl tekke ve âşık edebiyatının ünlü şairlerindendir. Sivas'ta yaşamıştır. Alevi-Bektaşi şiir geleneğinin en ünlü şairidir.

Kanuni zamanında Doğu Anadolu'da patlak veren bir isyana katılmış, yaşadığı olayların izlenimlerini şiirlerinde anlatmış, İran şahının propagandasını yaptığı için Hızır Paşa tarafından Sivas'ta idam ettirilmiştir.

Sanatının belirleyici özellikleri, güçlü bir inanç, sade bir halk dili, coşkun bir lirizm olarak özetlenebilir.

Şiirlerinde tasavvuf, tabiat, aşk temalarını İşlemiş, halkın yaşayışıyla ilgili konular üzerinde durmuştur.

Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle söylemiş Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Şiirini bir araç olarak kullanmasına rağmen kuru bir öğreticiliğe düşmemiş, şiirini duygu yönünden de beslemiştir.

Ayrıca bkz. Pir Sultan Abdal

KÖROĞLU (?- ?)

XVI. yüzyılda yaşadığı sanılan bir halk şairidir. III. Murat zamanındaki Osmanlı-İran savaşlarına katılan şair, Şirvan ve Tebriz'in alınışı üzerine destan söylemiştir.

Şiirlerinde yiğitlik, kahramanlık temalarını işlemiş olduğundan, halk hikâyesindeki Köroğlu ile karıştırılabilmektedir.

En çok koçaklamalarıyla tanınan şair, kavganın ve yiğitliğin simgesi olmuştur. Bolu Beyi'yle olan mücadelesi efsaneleşen şair, halkın gönlünde yerini almıştır. Ayrıca bkz. Köroğlu

KARACAOĞLAN (1606? -1697)

Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmeyen Karacaoğlan'ın Toroslar'da yaşayan, Türkmen boyları arasında yetiştiği sanılıyor. Göçebe bir şair olarak Anadolu İçinde ve dışında gezmiştir.

Geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir; özellikle koşma ve semai biçimlerinde büyük başarı kazanmıştır.

Âşık edebiyatının hemen bütün şairlerini etkilemiştir. Onun için aşk ve tabiat şairi dense yeridir. Âşık edebiyatının duygu yönünden en zengin ve

güçlü şairidir. Dili çok sadedir. Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara hiç yer vermemiş, Divan ve Tekke

şiirinden hiç etkilenmemiştir. Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Koşma, semai, ara sıra da destan söylemiştir. Ayrıca bkz. Karacaoğlan

KAYIKÇI KUL MUSTAFA (? - 1658)

Page 443: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

443

17. yy. halk şairidir. Devrin önemli şairlerinden biridir ancak hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Yeniçeri şairidir. Şiirleri yeniçeriler arasında, sınır boylarında sevilerek okunmuştur.

Şiirlerinde tarihsel olayları işlemiştir. Genç Osman için söylediği Genç Osman Destanı ünlüdür.

Şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır. Akıcı bir üslubu vardır. Ayrıca bkz. Kayıkçı Kul Mustafa

ÂŞIK ÖMER (? - 1707)

Konya doğumludur. Saz şairleri arasında en çok şiirleri olan odur. Divan şairlerinden de etkilenmiş, aruzla da şiirler yazmıştır. Tevhid,

naat, gazel, kaside ve murabbaları vardır. Koşma, semai, varsağı türlerinde daha başarılı olmuştur. Dili diğer halk şairlerinden biraz

ağırdır. Ayrıca bkz. Âşık Ömer

GEVHERİ (? -1737?)

Âşık Ömer gibi Divan edebiyatından etkilenmiş, hecenin yanında aruzla da şiirler yazmıştır. Heceyle yazdığı şiirlerde daha başanlıdır.

Medrese eğitimi gördüğü için koşma ve türkülerinde bile yer yer yabancı sözcükler, divan mazmunları görülür.

Ayrıca bkz. Aşık Gevheri

DERTLİ (1772 -1845)

Toplumsal yergi içerikli şiirleriyle tanınan Bolulu bir halk ozanıdır. Halk şiirinin son ustalarından sayılır. Divan, Tekke ve Halk şiirini iyi bilen şair, Divan şiiri yolunda eserler de vermiş fakat asıl başarıyı heceyle yazdığı şiirlerinde göstermiştir.

Ayrıca bkz. Âşık Dertli

ERZURUMLU EMRAH (? - 1860)

Yaşadığı dönemin ünlü şairlerindendir. Saz şairleri arasında Divan şiirini en iyi bilenlerden biridir.

Heceyle yazdığı koşma ve semaileri yanında aruzla yazılmış gazel, murabba ve muhammesleri de vardır. Asıl sanatı hece ölçüsü ile yazdığı koşma ve semailerinde görülür.

Ayrıca bkz. Erzurumlu Emrah

SEYRANİ (1807 -1866)

Kayseri'nin Develi kasabasında doğmuştur, istanbul'a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için, memleketine dönmek zorunda kalmıştır.

Hicivleriyle tanınır. Aruzla da yazmakla birlikte asıl ününü hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerle kazanmıştır.

Ayrıca bkz. Âşık Seyrani

DADALOĞLU (1785? -1868?)

Page 444: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

444

XIX. yüzyılda, Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir. Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için 1865'te yöreye yollanan Fırka-i İslahiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler arasındaki çatışmalara katılmış, bu olayları yiğitçe bir eda ile koçaklamalarına yansıtmıştır.

Türkmenleri destekleyen, mücadeleye çağıran şiirler yazmıştır. "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" dizesi onun karakterini açıklar. Aynca aşk ve doğadan söz eden şiirleri de başarılıdır.

Şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır, içinde bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır.

Şehir yaşamından uzak kaldığı için Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Koşma, semai, destan, varsağı türünde şiirler söyleyen Dadaloğlu türkülerinde daha başarılıdır.

Anlatım yönünden Karacaoğlan'ı ve Köroğlu'nu anımsatır. Ayrıca bkz. Dadaloğlu

BAYBURTLU ZİHNİ (1802 - 1859)

Medrese öğrenimi görmüş, divan katipliği yapmış, birçok memurluklarda bulunmuştur. Divan edebiyatından etkilenerek kaside, gazel ve tahmisler yazmıştır. Şiirlerini topladığı bir

Divan'ı ve Sergüzeşt-name adlı bir mesnevisi vardır. Asıl ününü heceyle yazdığı, Divan'ına bile almadığı, yergi ve taşlama türündeki şiirleriyle

kazanmıştır. Ayrıca bkz. Bayburtlu Zihnî

ÂŞIK VEYSEL (1894 -1973)

20. yüzyıl halk şairidir. Şarkışla'da doğup büyümüş, Cumhuriyetin onuncu yılında Ankara'ya gelerek şiirlerini okumuş, bundan sonra ünü yayılmaya başlamıştır.

Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden şair; genellikle gezgin bir hayat sürmüş; kent kent dolaşarak aşktan, doğadan, kardeşlikten, birlikten, barış içinde yasamaktan ve insanı insan yapan erdemlerden bahseden şiirlerini saz eşliğinde söylemiştir. O, bütün toplumu kucaklayan bir felsefenin şairidir ve bu nedenle halk tarafından çok sevilmiştir.

Şiirlerinde insan, yurt, tabiat sevgisini dile getirmiştir. Tasavvuf felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı, şiirinin temellerinden biridir.

Şiirlerinde sade bir Türkçe görülür. Kimilerince "Halk şiirinin son büyük ustası" olarak nitelenmiştir.

Şiirlerini "Deyişler", "Sazımdan Sesler" adlı iki kitapta toplamıştır. Son olarak tüm şiirleri, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından "Dostlar Beni Hatırlasın" adıyla yayımlanmıştır.

Âşık Veysel, Ahmet Kutsi Tecer tarafından kaşfedilmiş, edebiyatımıza kazandırılmıştır. Ayrıca bkz. Âşık Veysel Şatıroğlu

ÂŞIK MAHZUNİ ŞERİF (1940 - 2002)

Cumhuriyet Döneminin önemli saz şairlerindendir. 1940'ta Maraş-Afşin'ln Berçenek köyünde doğdu. Çocukluktan İtibaren halk şiirine ilgi duydu. Alevi - Bektaşi şiir geleneğini sürdürmeye çalışan Mahzuni, yalın bir Türkçeyle yaşadığı

dönemin sorunlarını işledi. Birçok siyasî kovuşturma geçirdi. Deyişleri birçok yabancı ülkede de okundu; şiirleri plağa ve kasete alındı.

Page 445: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

445

Ayrıca bkz. Âşık Mahzunî Şerif

ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938 -2014)

1938'de Kars'a bağlı Çıldır ilçesinin Gülyüzü köyünde dünyaya geldi. Yurt İçinde ve yurt dışında düzenlenen birçok festival, program ve organizasyona katıldı.

UNESCO'nun 1988'de hazırladığı Dünya Sanat Dizisi'nde, Türkiye'deki âşıklık geleneğini temsil etme görevi Şeref Taşlıova'ya verildi.

Şiirleri ve çeşitli konularda kaleme aldığı yazıları, edebiyat tarihimizde önemli yere sahip dergilerle, çeşitli ansiklopedi ve antolojilerde neşredildi.

Kültür Bakanlığı tarafından "Gönül Bahçesi" isimli bir şiir kitabı 1990 yılında yayımlandı. Ayrıca bakınız ->Şeref Taşlıova

ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940 - 2005)

Sanatçı, 1940'ta Kars'ın Arpaçay ilçesinin Koçköyü beldesinde dünyaya geldi. 1966 yılından başlayarak sürekli olarak Konya Âşıklar Bayramına katıldı. Artvin, Konya,

Erzurum ve Mut'ta yapılan yarışmalarda dereceler aldı. özellikle atışma dalında başarı gösterdi.

Saza egemenliği, ulusal duygularının güçlülüğü ve kendine özgü sesiyle ilgi çekti. Âşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikâyeler anlatma konusunda da başarılı örnekler

veren Çobanoğlu, kendi türkülerinin yanı sıra usta malı türküleri de genç kuşaklara aktardı. Ayrıca bakınız ->Murat Çobanoğlu

Ayrıca bakınız->

Âşık Şiirinin Oluşumu, Gelişimi Ve Temsilcileri 12. Yüzyıldan 16. Yüzyılın Sonuna Kadar Âşık Şiiri ve Önemli Temsilcileri

2007© www.turkedebiyati.org| Türk Dili ve Edebiyatı Dersleri Kaynak Sitesi | Her hakkı saklıdır.

Page 446: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

446

Page 447: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

TÜRK HALK EDEBİYATIDr. Öğr. Üyesi Bayram ARICI

Page 448: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

I. HALK EDEBİYATI KAVRAMI

Halk edebiyatı, geniş kapsayışı olan bir

kavramdır. Halk edebiyatı deyince, önce ilk

çağlarda söyleyeni bilinmeyen efsaneleşmiş eski

destanlar, hikâyeler, masallar, fıkralar, bilmeceler,

tekerlemeler, türküler, maniler, ninniler, ağıtlar,

atasözleri, deyimler, dilekler, ilençler, yeminler,

Karagöz ve ortaoyunu gibi halk temsilleri hatıra

gelir.

Page 449: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

II. HALK EDEBİYATI - FOLKLOR İLİŞKİSİ

Bütün sosyal bilimlerde olduğu gibi, folklor ve halk

edebiyatının sınırlarını çizmek oldukça güçtür. Birinin

nerede bitip diğerinin nerede başladığını kesin olarak

belirtmek kolay değildir. Her sosyal bilim, diğerinden

malzeme alır ve ona malzeme verir. Bu nedenle, sosyal

bilimlerin çekirdeğini oluşturan folklor ve halk edebiyatı

arasında sürekli bir ilişki vardır.

Page 450: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Derleme Nedir Nasıl Yapılır?

Derlemeler folklor çalışmalarının hazinesidir.Yaşayanların olayları unutmaları doğaldır. Birkişinin hatırladıkları olayın bütünün açıklamakiçin yeterli değildir. Bu nedenle aynı vakıa içinbirden fazla kişiyle görüşmek gereklidir.

Derleme faaliyetinin en güç kısmı derleyenleilgili olanıdır; derleyici konuya hakim vegörüştüğü kişiye güven veren biri olmalıdır, aksihalde verimli olamaz.Anlatıcı kişi, yöresel bir olayı yabancıyaanlatmak istemeyebilir. Derlemelerde bu da çoksık yaşanan bir sorundur. Malzeme vereningüveni kazanmak bu nedenle çok önemlidir.

Page 451: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Derlemeyi yapacak olan kişi,soracağı soruları belirlemişolmalıdır. Görüşme içerisinde,olay akışına göre yeni sorularsorabilir.

Derleme konusu hakkında gereklibilgiye sahip olan derleyicininaynı zamanda iyi bir gözlemciolması gereklidir.

Page 452: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

DerlemeMetotları

Alan AraştırmasıMetodu

Derleyici sahaya çıkmadan önce ön hazırlıkyapmalıdır.

Konuyla ilgili eserleri okumalıdır.

Folklorla ilgili kitap ve dergiler öncelikli kaynaklarolarak incelenmelidir.

Eski eserlerle ilgili yerel kaynaklar incelenmelidir.Turistik rehberler, ziyaret yerleri hakkında bilgiverecektir.

Seyahat hatıraları, istatistik içeren kaynaklar vebölgedeki tarihi eserler incelenmelidir.

Yerel ağızla ilgili sözlük taramaları yapılmalıdır.

Page 453: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Derleyiciyle temas: Derleme yapılacak olanbölgede daha önce derleme çalışmasıyapmış olan kişilerle görüşülmelidir.

Bölge hakkında bilgi sahibi olan kişilerletanışmak (muhtar, imam, öğretmen)önemlidir.

Bölgede yapılmış görsel kayıtlar (film,belgesel vs.) incelenirse, âdetler ve yöre ağzıhakkında bilgi edinmekmümkün olur.

Derlemeyi yapacak olanın teçhizat eksiğiolmamalı.

Page 454: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Araştırma teknikleri

1) Gözlem tekniği

Araştırmacının toplumun içine karışması,onlarla birlikte yaşaması sağlıklı bilgitoplamasına yardımcı olur. Olayı seyretmekyerine olaya katılan derleyici, anlatılanlardaeksik kalmış birçok ayrıntıyı tespit edebilir.

Derleyici alanına giren her şeyi

gözlemlemelidir: Fiziki durum, sosyal

durum, katılanların birbirleriyle olan

ilişkileri, takdim konuşmaları, olayın

süresi, temsil edilen duygular

Page 455: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

2) MülakatSorular açık ve net olmalıdır. Sorularaverilen her cevap her zaman doğruolmaz, insanlar gerçeği diledikleri gibisunmaya meyyaldirler. Mülakat,gözlemlenen olayın tasdikini (ve debunun tersi) sağlar.

Derleyicinin bilgi almak istediği konuhakkında önce kendi bildiklerinianlatması, karşısındaki kişiyikonuşturmaya yardımcı olur.

Page 456: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Mülakatın zamanı çok önemlidir, yaz aylarıderleyici için uygun ise de kaynak kişiler içiniş zamanıdır ve konuşmak istemeyebilirler.Derlemedeki en sağlıklı yol, anlatılana hiçbirşey katmadan kayıt etmektir.

Görüşme sırasında tenkit ve eleştiriyapılmamalıdır.

Sorular sohbet sırasında sorulmalı, anlatıcıcevaba zorlanmamalı, soru yağmurunatutulmamalıdır.

Page 457: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

3) Anket

Belirli konularda çok özel bilgilertoplamaya yarar. Hazırlanması veuygulanması zordur.

Örnek anket sorularıYerle ilgili sorular:Yerin adı, bu adın veriliş nedeni nedir?Coğrafi özellikleri nelerdir?Tarihi özellikleri, değerleri nelerdir?Eğitim durumu nedir?

Page 458: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Halk edebiyatıyla ilgili sorular:Çocuklara hangi adlar veriliyor, veriliş nedenlerinelerdir?Ad verilirken ne gibi bir uygulama/merasim yapılıyor?Yörede kullanılan lakaplar nelerdir?Hayvanlara verilen adlar nelerdir?Bitkilerin adları nelerdir?Yer adları nelerdir?İşyeri ve konutların adları nelerdir?Mesleki ağız ve argo hakkında bilgilerMesleklerin yöredeki adları nelerdir?Yörede kullanılan argo kelimeler nelerdir?Eşler birbirlerini hangi adlarla çağırıyor?Çocuklar ve büyükleri arasındaki hitap nasıldır?Akrabalar arası hitap nasıldır?Cinsiyetler arası hitap nasıldır?

Page 459: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Dualar-Beddualar, Yeminler:Hangi sözcüklerle iyi dilekler iletilir?Hangi durumlarda dua sözcüklerikullanılır?Beddua sözcükleri nelerdir?Hangi durumlarda yemin ediliyor?Kuvvetli ve zayıf yemin sözcüklerihangileridir?Yemini bozana ne yapılır?

Page 460: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Selamlaşmalar:Selam sözleri nelerdir?Selam ve zaman kime verilir?Cinsiyetler arası selamlaşma nasıldır?Meslektaşların yardımlaşma biçimlerinelerdir?Genel olarak yardımlaşma biçimlerinelerdir?Yardıma muhtaçlara yaklaşım nasıldır?Akrabalık ilişkileri nasıldır?Komşuluk ilişkileri nasıldır?

Page 461: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Atasözleri-DeyimlerKimlerden nasıl öğreniliyor?Anlamları nelerdir?BilmecelerNe zaman kime kim tarafındansorulur?Nasıl öğrenilirler?Yanlış cevap verene ne cezaverilir?

Page 462: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

MasallarHangi masallar anlatılıyor?Masallar kimlerden öğreniliyor?Kimler kime anlatıyorMasalcıları varmı?

Page 463: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Efsaneler

Dünyanın yaradılışı, canlıların varoluşu ile ilgilihangi efsaneler anlatılıyor?

Tarihi olay ve kişilerle ilgili hangi efsaneleranlatılıyor?

Din ve din büyükleriyle ile ilgili hangi efsaneleranlatılıyor?

Olağanüstü kişi ve olaylarla ilgili hangi efsaneleranlatılıyor?

Yer adlarıyla ilgili hangi efsaneler anlatılıyor?

Efsaneleri kimler, ne zaman ve nerede anlatıyor?

Nasıl öğreniliyorlar?

Page 464: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Halk hikâyeleriHangi hikâyeler anlatılıyor?Kimler anlatıyor?Nasıl öğreniliyorlar?Ne zaman, nerede, kimlere hikâyeanlatılıyor?Hikâyeci taklit yapıyor mu, mendil sopakullanıyormu?Manzum hikâye anlatılıyormu?

Page 465: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri
Page 466: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri
Page 467: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Derleme Teknikleri

Araştırma Konusunun Tespiti

İlmi Araştırmaa) meselenin oraya konuluşu, tespiti: Niçinyapıldığı belirlenmeden yapılan bir çalışmadüzensiz, eksik ve hatalı olur.b) meselenin tahlili, meseleyle ilgili mahsullerintespiti: çalışmayla ilgili planlamanın dikkatliceyapılması, hem işi hem de sonuç almayıkolaylaştırır.c) mahsullerin derlenmesi,d) elde edilen verilerin sunulması,e) verilerin yorumlanması, hipotezler kurulması.

Page 468: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

İslamiyet Öncesindeki Halk Şiiri Türleri

• Koşug

• Kojan

• Takşut

• Takmak

• Ir-yır

• Küg

• Şlok

• Padak

• Kavi

• Baş, Başik

Page 469: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

İslamî Devir Halk Şiiri Türleri

Anonim Halk Şiiri

• Mani

• Türkü

• Ağıt

• Ninni

• Tekerleme

• Bilmece

Page 470: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

III. ÂŞIK EDEBİYATI

Halk arasında yetişen saz şairlerinin meydana getirdiği

edebiyattır. Destan, koşma, güzelleme, taşlama, ağıt,

muamma gibi türleri vardır. Âşık adı verilen şairlerin cura,

tambura, bağlama gibi sazlarla söyleyip çaldıkları sözlü,

besteli bir edebiyattır. Bilindiği gibi aşk, insanlardaki sevgi

ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle gerekse sevgiliye

bağlanma duyguları ile saz çalarak şiir söyleyenlere âşık

denilmiştir.

Page 471: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri
Page 472: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

XVI. asır başlarından bu yana arasına türküler

sıkıştırılmış olan halk hikâyelerinin anlatıcılarına da âşık

denilmiştir. XX. Asrın başlarından itibaren âşık terimi

yerine saz şairi, halk ozanı, ya da halk şairi terimleri

kullanılmıştır.

Âşık terimi, Anadolu dışında Azerbaycan sahasında da

yaygındır. “Türkçe’nin konuşulduğu diğer ülkelerde ise

farklı adlar alır. Kazaklarda akın çırav, Kırgızlarda akın,

Türkmenlerde bağşı olarak bilinir.”[1]

[1] Prof. Dr. Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Halk Edebiyatı, İstanbul 1973, s. 21.

Page 473: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

27www.bayramarici.c

om

Halk arasında âşıklık gücünün rüyada bir

Pir’ in sunduğu aşk badesini içmekle

kazanıldığı inancı yaygındır. Böyle

olağanüstü bir olayla âşıklık yeteneğini

kazananlar, badeli âşık veya Hak âşığı

olarak isimlendirilirler. Âşık, bir yönüyle eski

destan geleneğini sürdürmek, başka bir

yönüyle sevda şiiri yazmakla

görevlendirilmiştir.

Page 474: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

28www.bayramarici.c

om

Âşık edebiyatı, XVI. Asırdan itibaren güçlenmeye

başlamıştır. Hayalî, Öksüz Âşık, Karacaoğlan,

Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu asrın usta

şairlerindendir. Pir Sultan Abdal’ın tekke şiiri ile

de ilişkisi vardır. Armutlu, Bahşi, Kul Çulha, Kul

Mehmet, Öksüz Dede asrın diğer önemli

şairleridir.

XVII. asır, âşık edebiyatının altın çağıdır. Kayıkçı

Kul Mustafa, Âşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu

Âşık, Âşık Halil, Ercişli Emrah, Gevheri, Kâtibi,

Kuloğlu, Öksüz Âşık,Yazıcı bu dönemin şairleri

arasında yer alırlar.

Page 475: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

29www.bayramarici.c

om

XVIII. asırda ilgi çekici bir durum ortaya çıkar.

Divan şairleri halk şiirine yönelirken halk şairlerinin

de divan şiirine ilgi duyduklarını görüyoruz. Divan

şairi olan Nedim, İstanbul ağzıyla türkü yazarken,

Gevheri, Dertli gibi halk şairleri divan şiirine

özenmişlerdir. Bu asırda, Levnî, Bursalı Halil, Abdî,

Âşık İbrahim, Pir Mehmet, Âşık Derûnî gibi usta

şairler yetişmiştir.

Page 476: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

30www.bayramarici.c

om

XIX. asırda; Erzurumlu Emrah,

Bayburtlu Zihnî, Develili Seyranî, Tokatlı

Nuri, Bayburtlu Celâlî, Narmanlı

Sümmanî ,Ruhsatî, Dadaloğlu,

Gündeşlioğlu, Turabî, Muhibbî en

tanınmış halk şairleri arasında yer

alırlar.

Page 477: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

31www.bayramarici.c

om

Son yıllarda, teknolojinin ve

kentleşmenin getirdiği değişmeler,

âşıklık geleneğini büyük ölçüde

etkilemiştir. Yok olmaya başlayan bu

geleneğin yaşatılması için Konya ve

Erzurum’da , âşıklık geleneğini yaşatma

amaçlı dernekler kurulmuş, çeşitli

yarışmalar düzenlenmiştir.

Page 478: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

32www.bayramarici.c

om

A. ÂŞIK EDEBİYATI ŞİİR TÜRLERİ

Âşık edebiyatı adı altında toplanan

edebiyat ürünleri başlıca iki türe ayrılır.

Birincisi anlatım türüne giren halk

hikâyeleridir. Bu konu, “Halk Hikâyeleri”

başlığı altında ayrıca işlenecektir.

İkincisi ise şiirlerdir.

Page 479: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

33www.bayramarici.c

om

1. Destanlar : Dörder mısralık hanelerle yazılan

uzunca şiirlerdir. Hane sayısı 100’e yaklaşabilir.

Buna karşılık 10 haneyi aşmayan destanlar da

vardır. Destanlar, kahramanlık, doğal afet, hastalık,

kıtlık, savaş, ölüm, göç vb. konularda söylenir.

Ağırbaşlı destanlar yanında, güldürücü, şaşırtıcı,

alaycı, tekerlemeli destanlar da vardı.

Page 480: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

34www.bayramarici.c

om

Page 481: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

35www.bayramarici.c

om

2. Güzelleme: Güzelliğin veya bir güzelin

övgüsünü yapan şiirlerdir. Ana konusu sevgi

ve aşktır. Lirik bir karakter taşırlar. İnsanlara

yapılan her türlü övgü, duygusal yaklaşım ve

aşk duyguları güzelleme konuları içinde yer

alır. Destan dışındaki diğer şiirler gibi kısadır.

Hane sayısı en az üç, en fazla on olur.

Page 482: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

36www.bayramarici.c

om

3. Taşlama: Toplumu veya kişileri

eleştiren şiirlerdir. Onların

kusurlarını gülünç ve alaylı bir dille

ortaya koyar. Destanların kınama

ve yergi çeşidine de taşlama denir.

Page 483: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

37www.bayramarici.c

om

4. Koçaklama: Kahramanlık konularını işleyen

türkülerdir. Destanlara göre daha kısadır.

Destanda anlatım, koçaklamada şiir ön planda

tutulur. Koçaklamalara bazı yörelerde yiğitleme

de denir. Ölçü ve kafiyeleniş bakımın-dan

koşmaya benzerler. Destanlarda, savaşçılık ve

kahramanlık olayları anlatılırken, koçaklamalarda

bu duygular kamçı-lanır.

Page 484: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

38www.bayramarici.c

om

5. Varsağı : Koşmaya benzer ve semaiye benzer.

Hecenin sekizli kalıbıyla söylenir. Türkü cinsinden

bir nazım türüdür. Semai ve türkü gibi özel bir

bestesi vardır. Daha çok Toros dağlarının güney

eteklerine yerleşmiş Varsak Türkmenleri arasında

yaşayan âşıklar tarafından söylenir.

Page 485: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

39www.bayramarici.c

om

6. Ağıt : Acıklı olaylara karşı duyulan tepkiyi

dile getiren şiirlerdir. Eski Türk Şiiri’nde

sagu, divan şiirinde mersiye olarak bilinir.

Acıklı olaylar karşısında ağıt yakılır

(söylenir). Ağıt yakılmasına sebep olan en

önemli olay ölümdür. Seferberlik, deprem,

hastalık, her türlü doğal afet ve bunlardan

kaynaklanan ölüm ve ayrılık olayları ağıt

yakmalara neden olmaktadır.

Page 486: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

40www.bayramarici.c

om

7. Muamma : Güç anlaşılır gizli söz,

bilmece, yanıltmaca karşılıklarında

kullanılır. Âşık geleneğinde bilmece

karşılığında kullanılan bir şiir

türüdür.

Page 487: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

41www.bayramarici.c

om

8. Semai: Güzellemenin bir çeşidi de

semaidir. Koşma gibi aşk ve tabiat

güzellikleri üzerine dörtlüklerle söylenir.

Koşmadan farklı olarak sekizli hece

ölçüsü kullanılır. Özel bir ezgisi vardır.

Page 488: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

42www.bayramarici.c

om

B. HALK ŞİİRİNDE NAZIM BİRİMLERİ

Halk şiiri nazım birimi ile ilgili olarak birbirinden

farklı başlıca üç görüş vardır:

Korş, Kowalski ve Fabo Türk şiirinde nazım

biriminin beyit olduğunu ileri sürmüşlerdir. Onlara

göre, dörtlükler iki beytin birleşmesinden meydana

gelmiştir.[1]

[1] Rıza Nur, Türk Halk Şiirinin Vahid-i Kıyasisi Mısradır”, Türk Bilgisi Revüsü, İst. 1938, Sayı: 8, s.35.

Page 489: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

43www.bayramarici.c

om

Dr. Rıza Nur, Türk şiirinde nazım biriminin

mısra olduğu kanaatindedir. Öne sürdüğü deliller

ise şunlardır:

• Altay halk şiirinde, tek mısralı olanlara

rastlanılmaktadır.

• Bilmeceler arasında da tek mısralı olanlar

vardır.

• Kırgız şiirleri bir bütün halindedir. Bu da tek

mısra fikrini doğruluyor.

• Türk şiiri ilmi üzerine yazılmış bütün eserlerde

mısra-ı âzâde terimi vardır. Bu da mısra lehinde

kuvvetli bir delildir.

Page 490: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

44www.bayramarici.c

om

Bugünkü bilgilerimize göre, Türk şiirinde nazım

biriminin dörtlük olduğu gerçeğine karşı

çıkılamaz. Ancak bu yüzde yüz kesinlik

gösteremez. Reşit Rahmeti Arat’ın Türk

edebiyatında yazılmış en eski parça olarak

nitelediği, Mani çevresinde yazılan ve Alpinçur

Tigin’in kaleminden çıkan bir şiir üçlüklerden

meydana gelmiştir.[1]

[1] Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, Ankara 1965, ss. 4-18.

Page 491: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

45www.bayramarici.c

om

Divan ü Lügati’t Türk’teki parçaların bir kısmı, hece

ölçüsünün altılı, yedili, sekizli kalıplarıyla yazılmış

dörtlüklerden, bir kısmı da on bir, on iki, on üç, on dört

heceli beyitlerden meydana gelmiştir. Bektaşi şairlerinden

Abdal Musa’nın da on bir heceli gazel biçiminde

beyitlerden kurulu bir şiiri vardır.[1]

[1] Ali Rıza Köseoğlu, Bir Bektaşi Şairi Abdal Musa, Hayat Tarih Mecmuası, 1 Mayıs 1968

Page 492: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

46www.bayramarici.c

om

C. HALK ŞİİRİNDE ÖLÇÜ

Türk halk şiirinde vezin karşılığı ölçü, daha seyrek olarak da

tartı terimi kullanılır.[1] Halk şiirimizin ölçüsü hecedir. Bu

durum çağlar boyunca hiç değişmemiştir.Divan ü Lügat’it

Türk’te ölçü karşılığında kög terimi kullanılır.[2]

[1] M.fahrettin Kırzıoğlu, Halk Edebiyatı Deyimleri II, Türk Dili,Sayı: 124, Ocak 1962.[2] Besim Atalay, Divanü Lügati’t Türk Tercümesi, Ankara 1941, s.131.

Page 493: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

47www.bayramarici.c

om

Saz şairleri en çok 7, 8 ve 11’li hece

ölçüsünü kullanmışlardır. Âşık edebiyatı ve

anonim halk edebiyatı ürünlere arasında,

beşli, altılı, dokuzlu, onlu, on ikili, on üçlü, on

dörtlü, on beşli, on altılı kalıplara çok seyrek

rastlanılır. Bu kalıplar daha çok türkülerde,

bilmecelerde ve manzum atasözlerinde

görülür.

Page 494: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

48www.bayramarici.c

om

Hece ölçüsünde, mısralar arasındaki uyum

duraklarla sağlanır. Halk Şairleri durak a ölçüm

derler. [1] Beşli, altılı, yedili ve sekizli kalıplarla

yazılmış olan az heceli mısralarda durak

bulunmayabilir.

[1] Ahmet Talat, Türk Şiirinin Vezni, İstanbul 1933, s.12.

Page 495: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

49www.bayramarici.c

om

Durakların belli bir düzeni vardır. Çift heceli (6, 8, 10, 12,

14, 16) mısralarda durak, mısraı iki eşit parçaya böler. Tek

heceli mısralarda ise, genellikle çok heceli kısım ilk

bölümde yer alır. (4+3), (6+5) vb. Aynı hece kalıplarındaki

mısraların durakları farklı olabilir. Sözgelimi koşmalarda;

(6+5), (4+4+3) veya (7+4) durakları kullanılabilmektedir.

Ancak yedi heceli mısraların durak düzeni (4+3) veya (3+4)

olabilir. [1]

[1] Arat, a.g.e. ss. 261-265.

Page 496: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

50www.bayramarici.c

om

Saz şairleri başlangıçtan beri hece

ölçüsünü asıl ölçü olarak benimsemişlerdir.

Kimi halk şairlerinin aruz ölçüsünü

kullanmış olmaları bu kuralı

değiştirmemiştir.

Page 497: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

51www.bayramarici.c

om

D. HALK ŞİİRİNDE KAFİYE

Kafiyenin sözlük anlamı, sonda, arkadan gelen demektir.

Halk şiirinde kafiye yerine ayak terimi kullanılır.[1]

Halk şiirinde tarih boyunca; mısra başında, mısra ortasında

ve mısra sonunda olmak üzere üç çeşit kafiye kullanılmıştır.

Eski Türk şiirinde kafiye mısraın başındadır. Sonda ve

ortada olan kafiyelere de rastlanılmaktadır. Reşit Rahmeti

Arat, kafiyenin başkan sona kaymasının vurgudan

kaynaklandığını ileri sürmektedir.[2]

[1] Ahmet Talat, a. g. e. s.70.[2] Arat, a.g. e. s. 19.

Page 498: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

52www.bayramarici.c

om

Kafiye, söylenişi ve anlamları ayrı fakat kulakta bıraktıkları

izler benzer olan kelimelere denir. Halk şiirinde kafiye,

nazım ve ses aracı olarak kullanılmıştır. Bu durumun

başlangıçtan günümüze kadar süregeldiğini görüyoruz.

Türk halk şiirindeki ortak kafiye şekilleri sırası ile şöyledir:[1]

1. Yarım Kafiye: Kafiye görevinde bulunan kelimelerin tek

bir ünsüz benzeşmesi göstermesidir. Yarım kafiye yumuşak

sesli oluşu bakımından Türk halk şiirinde çok işlenmiştir. Şu

örnek üzerinde görebiliriz :

[1] Kemal Gariboğlu, Edebiyat Bilgileri (Batıda ve Bizde Edebî Akımlar), Bahar Mat. İst. 1977, ss. 26-31.

Page 499: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

53www.bayramarici.c

om

Kailim bakmaya yârin yü(z)üne

Yüzüm sürdüm ayağının to(z)una

Medet uyma adûların sö(z)üne

Benim bedduamı alma sevdiğim

Kayıkçı Kul Mustafa

Page 500: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

54www.bayramarici.c

om

2. Tam Kafiye : Tam kafiyeye göre daha

zengin sesli kafiyedir. Bu kafiyede bir

ünsüzle birlikte bir ünlü vardır. Ses

sayısının birden ikiye çıkması kulağa

daha çok ses vermesini sağlar. Bir

örnek verecek olursak :

Page 501: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

55www.bayramarici.c

om

3. Zengin Kafiye: İkiden fazla ses benzerliği ile

yapılan kafiyedir. En az üç sesin benzeşmesi

gerekir. Benzeşen seslerin ünlü veya ünsüz

sıralanışı belli bir şarta bağlı değildir.

Page 502: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

56www.bayramarici.c

om

4. Tunç Kafiye: Benzeşen seslerden bir

kelime diğer kelimenin içinde tamamen yer

alırsa tunç kafiye meydana gelir.

Çınla ey coşkun deniz kayalıklarda çınla!

Sar bütün kumsalları o dolaşık sa(çınla)

Ali Mümtaz Arolat

Bu mısraların sonlarındaki ç-ı-n-l-a sesleri

beşli bir ses benzeşmesi meydana getirmek

suretiyle zengin bir kafiye oluşturmuşlardır.

Page 503: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

57www.bayramarici.c

om

5. Cinaslı Kafiye: Cinas bir söz sanatıdır.

Mısraların sonlarında kafiye rolü oynayan Cinaslı

sözlere, cinaslı kafiye denir. Cinaslı kafiye,

söylenişleri ve kulakta bıraktıkları ses bakımından

birbirinin tıpkısı olan, fakat anlamca ayrılan

kelimelerdir. Bu kafiye çeşidi daha çok İstanbul

manilerinde görülür:

Niçin kondun a bülbül

Kapımdaki (asma)ya

Ben yârimden ayrılmam

Götürseler (asma)ya

Page 504: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

58www.bayramarici.c

om

6. Redif: Kafiye olmamakla birlikte

her çeşit kafiye ile birlikte kullanılır.

Redif, söylenişleri ve anlamları

birbirinin tıpkısı olan takı, kelime ya

da kelime gruplarıdır. Redif, yalnız

Türk edebiyatında vardır. Redif’in ne

olduğunu iyi bilmezsek kafiye

bulmada güçlük çekeriz.

Page 505: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

DİNİ- TASAVVUFİ HALK EDEBİYATININ ANADOLU’DA

OLUŞUMU VE GELİŞİMİ

A) 11-13. Yüzyılda Anadolu’nun Sosyokültürel Yapısına Genel Bakış

1071 yılında Malazgirt Savaşıyla Anadolu’ya ayak basan Selçuklular, Anadolu’da siyasi üstünlük sağladılar.

Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşâh’ın ölümünden sonra Selçuklu İmparatorluğu parçalandı.

Ancak bu sırada küçük Asya’da kurulan bağımsız Anadolu Selçuklu Devleti sağlam temeller üzerine dayanıyordu.

Orta Asya’dan sürekli batıya gelen Oğuz Türkleri Arap, İran uygarlıklarıyla temasa geçtikten sonra öncelikle Malazgirt Savaşı’nın ardından Anadolu’ya tamamen yerleşerek dillerini, dinlerini, kültürlerini yaymaya başladılar.

Anadolu böylece hızla Türkleşmeye başladı. Büyük şehirlerde yaşam düzeyi artmış edebiyat ve güzel sanatlar ilerlemişti.

Page 506: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

B) Tasavvufun ve Tasavvuf Edebiyatının

Anadolu’ya Taşınması

9. ve 10. Yüzyılda İslamiyet Orta Asya’da değişik bölgelerdeki Türk zümrelerinin arasına girmeye başladığı zaman birbirinden farklı iki sosyo-kültürel ortama göre nitelik kazanmıştır.

Page 507: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Şehirde oturan halk; kitabî İslâmı yani Sünnî Müslümanlığı benimsemiştir.

Page 508: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Konargöçer Türkler ise

tasavvuf ağırlıklı mistik bir Müslümanlık anlayışını benimsemişlerdir. Kısa

sürede geleneksel inanç yapılarının rengini alan

Müslümanlık, Sünnî Müslümanlıktan

farklılaşmıştır.

Page 509: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri
Page 510: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Osmanlı’da halkın bir kesimi mistik İslâmı yaşıyordu. Osmanlıkaynaklarında beyliğin ilk dönemleri Rum abdalları veya AhmetYesevî sufîlik geleneğinin temsilcileri olan dervişlerinmenkîbeleriyle iç içe tasvir olunmaktadır.

Başta Osman Gazi olmak üzere I. Murad gibi Osmanlıbeylerinin etrafı Şeyh Edebâlî, Abdal Musa, Abdal Murad gibi şeyhve dervişlerle çevriliydi.

Osmanlı Devleti büyüyüp genişleyince I. Murad devrindenbaşlayarak geleneksel halk İslamı yerini Sünnî medreseleringüdümündeki Kitabî İslam’a bırakmıştır.

Page 511: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

C) Anadolu’da Tasavvuf Akımları ve Tarikatlar

Anadolu’da tasavvufun gelişmesi 13. Yüzyıldadır.

Moğol istilâsından kaçan şeyhlerin Anadolu’ya sığınmaları, halkın fakirlik ve zor günler yaşıyor olması, siyasi ve sosyal hayattaki bozukluklar 13. Yüzyıl Anadolu halkını tasavvufa yöneltti.

Tarikatlar tasavvufi düşüncenin yaygınlaşmasında birinci derecede rol oynayan kurumlardı.

Tarikatların doğuşu, ilk tarikatlar ve silsileleri hakkında kesin bilgi yoktur.

Mutasavvıflar, tarikatların birbirinden farklı olmasının ve değişik adlarla anılmasının tarikatların esası olan zikrin, değişik biçimde yapılmasından doğduğunu ileri sürerler.

Mutasavvıflara göre tarikatların esası, Hz. Muhammed’in sahabeye telkin ettiği zikirdir.

Page 512: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Mutasavvıflar tarikatları şekillerine göre dörde ayırmaktadırlar:

1) Sıddıkiye ( Odak kimliğindeki kişi: Ebubekir)

2) Ömeriye ( Odak kimliğindeki kişi: Ömer)

3) Osmaniye ( Odak kimliğindeki kişi: Osman)

4) Alevîye ( Odak kimliğindeki kişi: Ali)

Sonradan doğan tarikatlar bu ilk tarikatlara bağlanmaktadır.

Sonradan doğan tarikatların en önemlileri Kadirîye, Yesevîye, Rüfaîye, Kübrevîye, Nakşibendiye vb dir.

Bunların yanında Anadolu’da geniş yayılma alanı bulan iki ayrı tarikat daha doğmuştur. Mevlevîlik ve Bektaşîlik..

Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunda tarikatların yararı görülmüş ve bu bakımdan padişahların tarikatlara karşı tutumları olumlu olmuştur.

Özellikle Hacı Bektaş Veli’nin Yeniçeri Ocağına manevi kurucu

olarak kabul edilmesi, Bektaşiliğin bu ocakta nüfuzunu sürdürmesini

sağlamıştır.

Page 513: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

1) KADİRÎLİK

11. Yüzyılın sonunda Abdülkadir Geylanî tarafından kurulmuştur.

İslam dininin özellikle Afrika’da yayılmasında Kadirîlik’in rolü büyüktür.

Kendilerine göre belli törenleri, eğitim ve öğretimleri vardır.

Zikirleri seslidir.

Şeriatın koyduğu kuralların bazılarını olduğu gibi, bazılarını yorumlayarak benimserler.

Kırk günlük çile vardır.

Bu tarikatta mürit dünyadan tamamen kopmayıp başkalarına yardım etmelidir.

Page 514: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

2) YESEVÎLİK

İlk büyük Türk Tarikatıdır.

Ahmet Yesevî tarafından 12. Yüzyılın başlarında Türkistan’da kurulmuştur.

Ahmet Yesevi Tasavvuf hayatının büyük bir bölümünü Yesi şehrinde geçirdiği için Yesevîdiye anılır.

Yesevîlik özellikle Orta Asya’da büyük gelişme göstermiştir.

Bu tarikat İran, Afganistan, Azerbaycan ve Anadolu’da yaygın bir şekilde kendini göstermiştir.

Yesevîlik daha sonra kurulan Bektaşîlik, Haydarîlik, Nakşibendîlik gibi Türk tarikatlarına etki etmiştir.

Page 515: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

3) RUFAÎLİK

Şeyh Ahmet Rufaî tarafından 12. Yüzyılda kurulmuştur.

Bu tarikatta kızgın fırına girmek, ağzına ateş almak, şiş sokmak, kılıç vurunmak, bıçakla vücut kesmek gibi adet ve ayinler vardır. Bunlar sonradan ortaya çıkmış batıl inançlardır.

Ahmet Rufaî, Abdülkadir Geylanî’nin öğrencisidir.

Bu tarikatta akıl önemlidir. İlm-i ilahi’nin akılla elde edileceğine inanılır.

On günü aşmayan dokuz riyazetleri vardır. Her riyazette zikir değişiktir.

Ayinlerinde tefle sema yapılır.

Page 516: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

4) NAKŞİBENDÎLİK

Mehmed Bahaüddin Nakşibend tarafından 14. Yüzyılın ortalarında Buhara civarında kurulmuş bir tarikattır.

Türkler arasında yaygındır.

Orta Asya Türk boyları arasında benimsenmiş, Yesevîlik’tenetkilenmiştir.

Önceleri Anadolu’da Bektaşîliğe tepki olarak çıkmışsa da sonradan yayılmıştır.

Sünnî bir tarikat olan Nakşibendîlik’te şer’i emirlere ve ibadetlere uyulur.

Page 517: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

5) HALVETÎLİK

14. Yüzyıl ortalarında Şeyh Ömer Halvetî tarafından düzene konulmuştur.

Gerçeğe gizli zikirle ulaşılacağına inanan sünnî bir tarikattır.

Tarikatın temeli zikirdir.

Zikir dilde ve gönülde olmak üzere iki türlüdür.

Ruh zikirde arıtılır.

Anadolu ve Rumeli’de en çok tekkesi bulunan tarikattır.

Page 518: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

6) BAYRAMÎLİK

Ankaralı Hacı Bayram Veli tarafından 14. Yüzyılın sonlarında kurulmuş bir tarikattır.

Melâmi-Alevî sufî esasları vardır.

Zikir gizlidir.

Daha sonra üçe ayrılmıştır: Bayramîlik, Melâmîlik ve Celvetîlik..

Page 519: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

7) CELVETÎLİK

Aziz Mahmud Hüdaî tarafından Bayramîliğin bir kolu olarak kurulmuştur.

Vahdet-i Vücut kabul edilir.

Sabah nazmından sonra zikir başlar.

Özel oruç tutma günleri ve namaz vakitleri vardır.

Page 520: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

8) MEVLEVÎLİK

Mevlana Celaleddin Rumî’nin ölümünden sonra oğlu Sultan Veledtarafından teşkilatlandırılmıştır.

16-17. Yüzyıllarda Anadolu’da önem kazanmıştır.

Mevlana’nın altı ciltlik Mesnevî adlı eseri temel kitap kabul edilmiştir.

Sema esastır. Sema ile vecde gelinir.

İlk basamak 1001 günlük çiledir.

Page 521: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

9) BEKTAŞÎLİK

13. Yüzyılda Hacı Bektaş Veli adına Abdal Musa tarafından kurulmuş, Balım Sultan tarafından teşkilatlandırılmıştır.

Ahilik ve Babaîliğe büyük etkileri vardır.

Bektaşilik diğer tarikatlar gibi İran etkisinde değildir. Edebiyatı ve kültürüyle Türklere özgü bir tarikattır.

Bektaşîlik Yeniçerilerin resmi tarikatı olmuş, Türk kültüründe köklü bir yer edinmiştir.

Page 522: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

D) Anadolu Halk Sufîliği

Anadolu’da Sünnî İslam’ın gereklerini yerine getiremeyen, eski inançlarla beslenen bir halk sufiliği oluştu.

İslamiyet 10. Yüzyılda Türkler arasına girmeye başladığı zaman çoğunlukla konar göçer bir toplumsal yaşam biçimine dayalı eski inançların kalıntılarıyla uzlaştı.

Eski kam-ozanlar yeni derviş şeyhler oldular. Anadolu Türk halk Müslümanlığı bu yapıyla doğdu.

Türk halk İslamı ister Sunnî etkisiyle ister halk İslam’ı kesimiyle olsun güçlü bir evliya kültü etrafında gelişti.

Halk İslam’ını Sünnî İslam’dan ayıran üç ayrı inanç vardır:

1) Hulûl (İnkarnasyon) : Allah’ın insan suretinde tecelli etmesi

2)Tenasüh: Ruhun öldükten sonra başka bir bedende yeniden doğması

3)Don Değiştirme: Ruhun sağken bir biçimden başka bir biçime girmesi

Page 523: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Türk halk Sufilik geleneği üç zümredir:

1)Türkistan Erenleri: Orta Asya’da İslam’ın yayılmasına ön ayak olan ve Ahmed Yesevi ile başlayan erken Türk sufilikgeleneğidir.

2)Horasan Erenleri: Türkistan Erenlerinin de ana kaynağını oluşturan Rum erenleri de etkileyen Horasan Melâmetiyesidir. İran sufiliğidir.

3)Rum Erenleri: Türkistan ve Anadolu Erenlerinin temelinde oluşmuş Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre tarafından temsil edilen Anadolu sufiliğidir.

Anadolu’da oluşan halk sufiliği zümreleri şunlardır:

1) Kalenderîler

2) Yeseviler

3) Haydarîler

4) Vefaîler

Page 524: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

1)Kalenderîler

10. Yüzyılda İran ve Orta Asya’da ortaya çıkmıştır.

En çok kullandıkları unvan ‘’Abdal’’ kelimesidir.

Kalenderiler bekar yaşarlar, zamanın ahlak ve şer’i kurallarına uymazlardı.

Bunlar tam İslamlaşmamış zümrelerdi.

2) Haydarîler

13. Yüzyılda Anadolu’da en etkin halk tarikatlarındandır.

Hem Anadolu Selçukluları hem de Osmanlılar döneminde önemli roller oynamış bir tarikattır.

3) Vefaîler

Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş dönemlerinde, Osmanlı sultanları etrafında görülen bir kısım Rum Abdalı bu tarikata mensuptur.

15. Yüzyıla kadar çok etkili bir rol oynamışlardır.

Page 525: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

4)Yeseviler

Ahmed Yesevi tarafından kurulan Türk tarikatıdır.

Kısa zamanda konar göçer Türk boylarının sosyokültürel yapılarına uyarlarmış ve eski Türk inanç ve gelenekleriyle karışık bir mahiyet almıştır.

12. Yüzyıl ortalarından itibaren Türkmenler arasında yayılmıştır.

Baba, dede veya ata unvanlı dervişlerin güdümünde gelişmiştir.

13. Yüzyılda Moğol istilasıyla Anadolu’ya sığınmışlardır.

Yesevi babaları kendileriyle birlikte Ahmet Yesevi’yle ilgili bütün sözlü gelenekleri de getirmişlerdir.

Daha sonraki dönemde Anadolu’da yazılan Evliya menkıbelerinde sık sık görülen inanç motifleri Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınmıştır.

Eski ozanlara benzeyen bu babalar,dedeler; din adamı, büyücü, kabile şefi, hekim kimliği taşıyordu.

Bu babalar,İslam öncesi eski efsaneleri İslamî evliya menkıbeleri şekline dönüştürerek onları taşıyıp korumuştur.

Page 526: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

E) Halk Sufiliğinin Anadolu’da Yeniden Yapılanması

1) BABAÎLİK

Bu hareket ‘’Babaî İsyanına’’ dayanır.

İsyanı, Anadolu Selçukluları döneminde, Amasya yöresinde faaliyet gösteren Baba İlyas-ı Horasanî adında bir Türkmen dervişi yönettiği için, Baba İsyanı olarak anılmaktadır.

Baba İlyas Selçuklu hükümetine baş kaldırır ancak isyan bastırılır. Baba İlyas asılır. Bundan sonra Babaîlik hareketi başlar.

Baba İlyas’ın hayattayken kutsallaşan kişiliği dini ve tasavvufi hareketin merkezi olur.

Bu akım Türkmenler arasında doğduğu için, onların sosyal ve dini kültürel özelliklerini taşımaktadır. Dolayısıyla İslamın tam yerleşmediği ve eski inançların yaşandığı Türmenlerde, bir tür halk İslam’ının özellikleri mevcuttu.

Babaîliğin inanç ve gelenekleri Kızılbaş zümrelere ve Bektaşîlik tarikatına miras kalmıştır.

Page 527: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

2) BEKTAŞÎLİK

15. Yüzyılın sonlarında Hacı Bektaş Veli gelenekleri etrafında Anadolu’da ortaya çıkmıştır.

Bektaşi edebiyatının kurucusu Abdal Musa’nın halifesi Kaygusuz Abdal’dır.

Bugünkü şekliyle bilinen Bektaşilik Balım Sultan’ın tarikatın başına geçmesiyle şekillenmiştir.

Yeniçeri ocaklarıyla varlığını sürdüren Bektaşilik Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.

14. Yüzyılda Bektaşilik Hurufî ve Şiî akımlarından etkilenmiştir. ‘’Hak-Muhammed-Ali’’ ve ‘’12 imam İnanışı’’ Bektaşîliğe girmiştir.

Bektaşilik’te eski kültür izlerini taşıyan ayin ve erkan geliştirilmiştir.

Bektaşî âyin ve erkânı ‘’Dört kapı-kırk makam’’ şeklindeki tasavvuf anlayışına dayanır. Kul ancak şeriat, tarikat, marifet ve hakikât kapılarını ve her kapıdan on makamı geçerek Hakk’a ulaşır. Bütün âyin ve erkân kulun bu yolculuğunu temsil eder.

İkrar âyini olan tarikata giriş Manihaizm’in dine kabul törenlerini hatırlatır.

Ayrıca Manihaizm’deki üç mühür prensibi Bektaşilik’te ‘’eline, diline, beline sahip olma’’ düsturu olmuştur.

Page 528: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

3) ALEVÎLİK

Alevîlik, Bektaşilik ile farlılıklar gösterse de inanç ve ritüeller bakımından aynı görüntüyü sergiler.

Her ikisinin de dini tabanı aynıdır.

Her ikisi de büyük dini-sosyal bir hareket olan Babaî hareketinden doğmuştur.

Bektaşîlik bir tarikat yapılanması içinde oluşmuş, Alevîlik ise kapalı bir toplum yapısı içinde bir çeşit kavmî mezhep olmuştur.

Alevîliğin sosyal tabanı Türkmen babalarının hitap ettiği Türkmen zümreleridir.

Alevîlik Hz. Ali sevgisinin ve ona bağlılığın bir kurum şeklinde ortaya çıkışıdır.

Alevîlik bir mezhep niteliğindedir.

Alevîlik’te esas olan ‘’Musahiplik’’tir.

Page 529: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

F) Anadolu’da Türk Edebiyatının Yeniden Yapılanması

Türkler’in İslam uygarlığı dairesine girmeleri sosyal ve siyasi hayatlarında önemli değişim ve gelişimlere neden olmuştur.

10. Yüzyıldan sonra Arap ve Fars etkisinde Türk edebiyatına yeni nazım şekilleri, edebi türler ve aruz ölçüsü girmiştir.

Aruzla klasik bir edebiyat alanı açmaya çalışan şairlerin yanı sıra, dörtlük ve hece ölçüsü esasına dayanan, milli edebiyat geleneğini devam ettiren aşıklar da bulunmaktaydı.

Böylece Anadolu’da:

1) Tercümelerle Arap ve İran edebiyatlarına uygun yeni bir edebiyat anlayışı oluşmakta, (Klasik Edebiyat)

2) Arap ve İslam edebiyatlarından gelen kahramanlık hikâyeleriyle dini-destâni edebiyat vücuda gelmekte,

3) Geniş halk kitlelerine seslenen Türk şiir geleneği sürmekteydi. (Halk edebiyatı)

Page 530: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

G) Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatının Oluşması

Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatının başlangıcı Ahmet Yesevî ve Yesevîlikle olmuştur.

Yesevîlik düşüncesine bağlı derviş ve ozanlar 11. Yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelmiştir.

Bu âşıklar bir bakıma ozan-baksı adı verilen yarı kutsal aşıklık geleneğini sürdürmüşlerdir.

13. Yüzyılda Mevlana ve Yunus Emre gibi iki büyük sanatçı yetişmiştir.

Bu âşıklar tekke edebiyatı içinde yalın bir anlatım yolu seçmişlerdir.

Şiirlerde daha çok hece ölçüsü kullanılmış, aruzun da heceye uygun düşen kalıpları tercih edilmiştir.

Page 531: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Tekke âşıkları tekkelerde gerçekleştirilen dini törenler aracılığıyla yeni bir edebiyat, tekke müziği ve semah adı verilen dini danslarla da sanatın temelini atmıştır.

Page 532: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Tekke şiirinin genel türü özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik adlarla anılan ilahidir.

Tekke şiirinin nazım birimi dörtlük, nazım biçimiyse koşmadır.

Bununla birlikte gazel ve murabba vb nazım biçimiyle yazılmış ilahiler de vardır.

Bu edebiyatın nesir dalını evliya menkıbeleri, efsaneler, dini hikayeler, fıkralar, tarikat büyüklerinin hayatlarını konu alan ürünler oluşturur.

Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı dünya görüşü bakımından İslami esaslara ve tasavvuf anlayışına bağlıdır.

Dini-Tasavvufi eserlerde Oğuz Türkçesi, kullanılmış, böylelikle Türkçe bilen toplulukları aydınlatmak amacını güden Türkçe dini-tasavvufi bir edebiyat doğmuştur. Daha sonra bu edebiyat didaktik bir özellik kazanmıştır.

Dini-tasavvufi konuları işleyen bu edebiyat için genellikle ‘’ Tekke Edebiyatı’’ adı uygun görülmektedir. İster herhangi bir tarikatın ve tekkenin çevresinde yetişsin, isterse tarikatlarla bu tür bir bağı bulunmasın Dini-Tasavvufi konuları işleyen şairler bu grupta değerlendirilmiştir.

Page 533: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Tekkeler yüzyıllar boyunca topluma damgasını vuran kültür merkezleri olmuştur. Aşıkların ve şairlerin de bu tekke ve tarikatlara bağlanmaları veya buralardan etkilenmeleri kaçınılmazdır.

Tekke şiirinin oluşumunda Hoca Ahmet Yesevi’nin Doğu Türkçesiyle kaleme aldığı ‘’Hikmet’’lerin büyük rolü olduğunu belirtmek gerekir.

13. Yüzyıldan sonra bu edebiyat içerisinde bazı şairler ön plana çıkmıştır.

Şeyyad Hamza Anadolu’da ilk Türkçe şiirleri kaleme alarak çığır açmıştır.

Onu duru Türkçesi, duygu zenginliği ve Türkçe deyişleriyle Yunus Emre İzler.

Yunus’la birlikte Mevlana Celaleddin Rumi ve Hacı Bektaş Veli bu çığırın açılmasında öncülük yapmışlardır.

Bu edebiyat Yunus’tan sonra en güçlü temsilcilerini 15. Yüzyılda bulmuştur.

Page 534: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

H) Dini-Tasavvufî Halk Edebiyatını Besleyen Kaynaklar:

Tekkeler-Medreseler

Din ögesi edebiyatımızın en önemli kaynaklarındandır.

Anadolu’yu yurt edinen Türk dervişlerinin kurdukları tekkeler her türden insana kapısını açmış, bu ocağa bağlı edebiyat çok geniş alana ve geniş topluluklara yayılmıştır.

Türk toplum hayatında tekkelerin rolü ve etkisi medreselerden çok büyük olmuştur. Şeriat hükümlerini savunan medreseler sınırlı kalırken, dinde ve tasavvufta daha serbest düşüncenin merkezi olan tekkeler geniş kitlelere ulaşabilmiştir.

Page 535: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

Tekke kurumu Türklerin İslamiyet’i kabulünden itibaren sosyokültürel hayatımızı düzenleyen bir merkez kimliğini üstlenir. Selçuklu hanedanının zayıflaması, beylikler dönemi, Moğol istilası döneminde dahi işlevini sürdürmüştür. Yani siyasi kargaşalıkların yaşandığı sürelerde dahi toplumu bir arada tutarak sanat değerlerini korumuştur.

Yine aynı şekilde tekkeler Osmanlı devletinin kuruluşundan itibaren devletin yanında olmuştur. Gazâ ideolojisini ayakta tutarak Osmanlı’nın genişlemesini sağlamıştır.

16. Yüzyıldan sonra ise tekkeler topluca eğlenme ve diğer sosyokültürel çalışmaların yapıldığı yerler haline gelmiştir.

Tekkeler günümüzün Cem evleri başta olmak üzere pek çok tekke türünde varlığını devam ettirmektedir.

Page 536: HALK EDEBİYATI KAVRAMI - Bayram Arıcıbayramarici.com/ogretmenlere/dersler/halkedebiyati/... · Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gii türleri

90