HAFTALıK SiYASi HABER VE YORUM DERGiSi SAYı: 97-/5 ......nin yolu var: Gerçekleri görüp yazmak....

16
BAGIMSI ZLlK DEMOKRASi SYAliZM içiN HAFTALıK SiYASi HABER VE YORUM DERGiSi -SAYı: a- T Å7 5 TL. -

Transcript of HAFTALıK SiYASi HABER VE YORUM DERGiSi SAYı: 97-/5 ......nin yolu var: Gerçekleri görüp yazmak....

  • BAGIMSI ZLlK DEMOKRASi SOSYAliZM içiN

    HAFTALıK SiYASi HABER VE YORUM DERGiSi - SAYı: 97-/5 ŞL8AT 1977 5 TL. -

  • i i

    • Işte. gazetecilik, halkçılık, devrimci·

    lik, ilericilik veya solculuk adına ne derseniz deyin, bütün bunlann en "iyisi" böyle yapılır. Bunlann en "iyisi", DISK üst yönetimi ile CHP Genel Yönetimi· nin ortak yayın organı tarafından yapılır. 5 Şubat cumartesi günü TOB-DER, TUM-DER, TOTED ortak bir miting ve yüruyüş düzenledi. Onbinlerce öCretmen memur, teknik eleman, işçi ve emekçi demokratik ve ekonomik haklan için

    . toplandı ve yürüdü. 6 Şubat tarihli bütün gazeteler bundan söz ettiler. Bir tek istisna ile: DIsK üst yönetimi ile CHP genel yönetiminin yayın organının 6 Şubat tarihli saytsında bu ortak toplantı ve yürüyüşten bir tek kelime ile bile söz edilmedi. Politika Gazetesi, utanç verici bir sessizlikle sustu.

    Bir gün sonra 7 Şubat tarihli gazete· de de "Ankara mitinginde yaralanan üç kişinin durumu ciddiyetini koruyor" başlıklı kısa haberde sadece mitingde Çı' kan olay üzerinde duruluyor. TRT Genel Müdürlü� zamanında komandola· nn devrimcilere saldırılannı "karşıt

    gruplar" arasında çatışma diye venneye alışık Genel Yayın Müdürü bu olayı da "miting komitesinin hazırladı eı sloganlar dışına çıkan bir grubun mitinge katılanlarca engellenmek istenmesine" baClıyor. Açıkça yalan yazıyor. Açıkça gerçekleri gizliyor. MaoculuCa karşı ol· du Cu edebiyatını aezından düşünneyen DİSK üst yönetiminin yayın organında üç örgütün toplantısına dışandan saldınldıeı ve saldıranlann maocu komandolar olduCu göz göre göre gizleniyor.

    CHP genel yönetimi ile DIsK üst yönetimi bir noktada birleşiyor: TöB-DER TUM-DER ve TOTED'in yasa dışı bir biçimde kapatılmasından sonra bir tepki gösterebilmek için "birlikte" Çarşamba gününe kadar beklediler. CHP genel yönetiminin bildirisinde bu üç örgütün isimlerini geçitmernek için özel özen gösterildi. Bazı "kuruluşların" düzenlediCi bir toplantıdan söz edildi. DIsK üst yönetiminin bildirisi ise "biz onlara yap· mayın dedik, yaparlarsa böyle olur" anlamını" taşıyordu. Ost yönetici Karaca "daha önce uyanda bulunduklannı" söylüyor "ilerici güçler içindeki daCınıklıklardanJ boşluJdardan, sekter, kararsız, dar grupçu tutumlardan" yakınıyordu.

    CHP genel yönetimi ile DlsK�üst yönetimi için kendi geri çizgilerini kabul etmeyen her örgüt, "sekter" veya "dar grupçu" tutum sahibi olur. Bugün bu üç örgüt de CHP genel yönetimi ile DIsK üst yönetiminin geri çizgisini benimsememekledir. Bu yüzden DISK üst

    YtRMJ$

    • •

    KIŞI, -------------------------------

    HERKESI • • • •

    KENDISI ·GIBI • • •

    BILIR yönetimi ile CHP Genel yönetiminin bir tepki göstennek için aralannd" telefon görüşmeleri yapmaları, toplantıya saldı· ranların maocular ordu�unu gizlerneye çalışmaları, kendi açılanndan, zorunlu olmaktadır.

    ÖZEL SEvINÇ KAYNAGI

    Maoculann saldırısı. bir takım yılgınlar için, özel bir sevinç kaynaeı oldu. Bir yandan "biz demedik mi, provokasyon oluyor" edebiyatı başladı. Maoculann saldırılannı. burjuvaziden daha ciddiye alıp "deeerli bir malzeme" olarak k,ullanmayl denediler. DISK üst yönetiıni ile CHP genel yönetiminin gazetesi "felaket teliallıCı" rolünü bütün hafta sürdürdü. Geçen Çarşamba günü "olaCanüstü önlemler" ve "sıkıyönetim" keHmelerinden sekiz sütunluk. manşetler yaptıktan sonra başyazarı şunlan yazdı: "öeretmen kuru!uşlannın Ankara'daki mitingine bir takım anarşist ve maceracı, sözde solcu grupçuklann saJdırıda bulunması ise, hem nitetiCi hem de anti demok:ratik girişimlere gerekçe hazırlaması bakımından ibret vericidir." Başyazıyı yazıp manşeti çekeceksiniz. Maocuların saldırısını bir sıkıyönetim gerekçeSi olarak kullanmak bir Türkeş'in, bir de DIsK üst yönetimi ile CHP Genel yöne· timinin yazarlarının aklına geldi. Aynı gün Cumhuriyet'te Nadir Nadi ile Milliyet'te Abdi Ipekçi'nin yazdıklanm 0-kurlarsa her halde yüzleri kızanr.

    Sıkıyönetim tehdidini AP, uzun süre CHP'ni "yola getinnek' için kullandı. Şimdi CHP genel yönetimi ile DISK üst

    yönetimi, AP'den öerendiklerini "solu" yola getirmek için kullanıyorlar. DİSK üst yöneticilerinin aCzında düşmeyen fe· laket edebiyatı, yayın organlannda man· şet oluyor.

    TEMCiT PiLAVI: BÖLÜNMÜŞLÜK

    Felaket tellaıııemı üstlenenler son olaydan bir başka bakımdan da memnun olmuş görünüyorlar. "Soleular soJcuları vuruyor." Çok üzüıüyorıar. Uzülmemenin yolu var: Gerçekleri görüp yazmak. Bir kez saldıranlann maocular oldueunu yazacaksınız. Bunu yazarsanız, üzüJmez siniz. çün..kü Türkiye'de maoculucu solculuk sayan kalmadı. Oç örgüt adına yapılan basın toplantılannda açıkça ve bir kaç kez tekrarlandı: Maocu faşistler, Maocu komandolar, Maocu bozkurtlar diye. Bunu ö�renirscniz, hiç üzülmezsiniz. Maocu komandolarla Türkcşçi ko· mandolar arasında hiç bir rark yok. Bu yüzden bir yandan saldıranlann maocular oldueunu gizleyip sonra "soleular bö.lünüyor" diye üzülmek olmaz. Sonra MC'nin Ankara Valisinin yasa dışı işlemlerine karşı çıkacak yerde bu olayı "antidemokratik girişimlere gerekçe hazırlaması açısından" deCerlendirirseniz. düşüncelerinizi fazlaca açıklamış olursunuz.

    HERKESI KENDISI GiBi BILIYOR

    HAFTAlıK. SiYA Si HABER VE YORUM DERGisi

    CHP genel yönetimi ile DISK üst yönetiminin ortak başyaı.anna bu hafta "bir şeyler" yazması söylenmiş. Ecevil'in basın danışmanı KoloClu ile Anka Ajansı'nın yaptıklanna benzer bir işlev üstlenmiş. (YURUYUŞ'ün beşinci sayfasına bakınız). Geçen çarşamba günkü yazısını tüm bu konuy. a ayırmış. Şöyle diyor: "Sorun CHP kesiminde, Ecevit'in soldaki .. büWnıük konusuna yaplCl ve olumlu yaklaşımı __ geçerlidir. Buna raC' men, bazı çevrelerin partiyi etkilemeye çalışacakları, doerudan doCruya AP'nin yaranna olan önerilerde bulunacaklan güçlü bir olasılıktır." önerinin ne olaca· eı belli deCiI. Nasil olacaCı belli de�il. Nereden geleccei belli deCil. Belli olan sadece şu: "DoCnıdan do�ruya Ap'nin

    . yararına olan önerilerde bulunacakları

    SahibI!

    Nihat SARGIN

    Genel Vıyın VOnetmeni:

    Osman SAKALSIZ

    Vull,:lerl MOdOrt)1

    Metin CULHAO�LU Teknık Sekreter:

    BOlent ARTAMLI

    VöNETIM:

    Konur SOk. 15/8 Kızılay

    ANKARA Tel; 174S8J

    ISTANBUL BüROSU:

    Plyerlotl Cad. 21/1 Cemberillı,:

    ISTANBUL Tel; 263567

    ABONE KOSULLARI;

    VıIIık: 200 TL 6 Aylık: 100 TL POSTA CEKI; VORaVas DergISI 100234

    ILAN KOSULLARI:

    Arkı Kapak (Renkli)

    Arkı Kıpık (Sıyah B8yiz)

    :lS000TL

    :12 000TL

    i C say"llrdl $Otun untlm! Vıyın ılınıarı '110 50 Indirimlidir.

    40 TL

    BASKı: Oally Newı Web·Ohet Tesıslerı

    KAPAKı CA(lOAŞ GRAI"'IK

    güçlü bir olasılıklır." Ne kadar büyük bir tahmin gücü deCiI mi?

    ısmail Cem, Politika Gazelesini ilk batırışından sonra "Ecevit ile göri.iştü. MiIletvekilliCi konusunda anluştı." Şimdi tek umudunun millcLvekilliRi oldueu biliniyor. Ancak ınilletvckilli�inin her olaya bakışını etkil€'di�i yeni yeni belli olmaya başladı. Yıııısı d€'vum ediyor: "Sol'un görevi. demokrasi doenıl· tusunda bir bütün olarak ve öniinc ac.;ılan tuzaklara dU.şmeksiıin bu sec.;ime

    ginnektir. Bu yolda grupçuklann fantezilerine yer yoktur. İlle de milletvekili olmak özlemiyle, doCrudan doCruya Adalet Partisinin milletvekili sayısını art· tırmak anlamındaki küçük hesaplan benimsemek de yoktur."

    Biraz tutarlı olmak gerekmiz mi? "Grupçuklar"ya da "fantezi" ile uCraşan

    lar, "küçük hesap" sahipleri hiç Ap'nin mjlletvekili sayısını artırabilir mi? ısmail Cem çok iyi bilir: "Halkımızın sa�duyusu çok yüksek." Mutlaka ıSmail Cem'i parlamentoya sokacaktır. ECer çoCunluk saClayabilirse bakan bile yapacaktır. Bundan hiç endişe etmeyin. Yalnız bundan sonra biraz daha tutarlı olun. Böyle "grupçuklara" söz anlatmak için deCerli zamanınızı harcamayın.

    Tip'E KÜFREDENLER PARTisi

    Son haftada iki "tez" birden piyasa· ya sürüldü. Birisi " Ap'nin yaranna" önerilerde bulunmak dieeri ise CHP ve DİSK'i eleştirmek� Sosyalist hareketin keşfedilen son "kabahaLian" bunlar. Sos yalist hareket CHP ve DISK'i eleştinni· yqr. CHP ve DISK üst yönetimlerini eleştiriyor. Bu eleştirileri beCenmeyebilirsiniz. Be�enmediCiniz zaman, eleştiri konulannın teker teker yanlış oldu Cunu göstennek durumundasınız. Yoksa eleştiri

    . konularının doerulueunu kabul

    edip "bunların zamanı mı" demekle iş bitmez. Işçi sınıfı hareketi, kendi za· manlamasını kendisi yapar. Kendi dışından zamanlama "uımanlan" kullanmaz.

    Bir kaç örnek: Bir garaj amiri. çok kı· sa bir zaman içinde ve Amerikan konsolosunun desteeiyle, kongre kaçırarak, sahte delegelerle DISK'e baeıı bir sendi· kanın genel başkanltCma getirildi mi? Bu sendikanın CHP'1i genel sekrelen de bu kişiden "karanlık" diye söz etti mi? Yabancı sennayenin en güçlü oldUCu kimya sanayiinde güçlü bir sendika. bir sendika aeasına peşkeş çekildi mi? DıSK Genel Başkan Vekili de olan bu sendika aCasl kendisine muhalif oldukla· rı için iki bin işçiyi DıSK'ten ihraç etti mi? Iki bin işçinin. DISK'e baCh Gıda lş'in üye sayısının yansına yakın oldueunu biliyor musunuz? ODTU'yü DISK' e kazandıran, her yerde başanh sözleşmeler yapan bir sendika, mahkeme ka· rarlanna karşın, DISK üyeli�inden düşü· rülmek istenmiyor mu? DISK'teki önemli görevlere goşist eskileri toplanmıyor mu? Eylül Direnişinde işinden olan işçilere, isteklerinden vazgeçmeleri iç-in yazılar yazılmıyor mu!? Bunlar çok küçük bir örnek demeli. Ya bunlann doCru olmadıCını kanıLlarsınız. ya da ('n a· zından susarsınız.

    Bir küçük örnek daha: EgN bunla· nn .üzerine gitmezseniz.hele sık sık "ama neden eleştiriyorlar" diyt' bilimS('1 göti.işler ortaya koyarsanııı .. e�('r ajsn:-ocı iseniz ayda yirmibin lira ulırsınıı. Eğrr ajanscık iseniz ayda yine yinni bin lira alırsınız. Bunlar i.şc.;i aidatından top· Ianmış paralar. ERer işsiz bir avukat isE'niz "DISK avukatı" olursunuz. lşsiı bir iiniversite mezunu isenil. bölge temsilcisi olursunulo, ECer emt'kli. bir muhasebe('i iSf>nh: bölge temsilcisi Qlursunu:ı. lş\'inin parası ellerinde. Bütün kariyerten'

  • BAGIMS,IZLlK-DEMOKRASI- SOSYAliZM

    TIP: 1961'DEN 1977'YE YALÇIN KUÇUK

    Oniki sendıkacı bir araya gelerek 1961 yılı 13 Şubatında türkiye Işçi baren Türkiye'de Türkiye işçi Partisi'nin solunda ve kendisine "sol sapma" Partisi'n! kurdular. Oniki sendikacı bir araya gelip bir sosyalist p;ırti kuramadı- denilebilecek bir eğilim ya da hareket olmadı. Tip, dün hep sağ sapmalarla

    lar. "Kurucuların bir kısmı, hatta hepsi, sosyalist bir parti kurmayı amaçlamış mücadele etti. Bugün de öyle. Milli demokratik devrim tezi de Aybar eğilimi olsalar dahi nesnel bir olgu olarak 'ortaya çıkan parti sosyalist nitelikte değil- de sağ sapma idi. ikisi de işçi sınıfına güven med i. Milli demokratik devrim te-

    di. Partinin kuruluşundan sonra kaleme alınmış ilk program bunu açıkça gös- zi, okumuş küçük burjuva eliyle devrimi gerçekleştirmeyi amaçladı. "Zinde tennektedir." (Behice Boran, Türkiye Işçi Partisi 1961-1971, Çark Başak, sa- kuvvetler" edebiyatı buradan çıktı. Aybar sapması, köylülüğün eliyle devrimi

    yı 11) Türkiye Işçi Partisi, kendinden önceki birikime dayandı. fakat bu biri- gerçekleştirmeyi düşledi. "Hodama" edebiyatı buradan çıktı. ikisi, öncü say-kim, bir sosyalist parti programı sağlayabilmekten uzaktı. TIP'in ilk on yılını dıkları güçler bakımından biribirine zıt idi. Fakat işçi sınıfına karşı tutumları

    ele alırken, bu noktanın gözlerden uzak tutulması, bir çok yanılgıya da kay- açısından biribirinin aynı idi. ikisi de işçi sınıfından ürküyordu. Bu yüzden te-

    nakhk ediyor. mizlendiler.

    "Ne güzeldi, o altmış beş yılları." Böyle bir özlem var. Her )ıerde. Ger- Bu iki sağ sapmayı, arkası arkasına tasfiye edebilmek gerçekten şaşıla-çekten güzeldi. Türkü söylemeyi seven ya da evine kil im alan herkesin kendisi- cak bir başarı sayıimal .. Kendinden önceki dönemden bir program bile miras ni Tlp'ı; ve sosyalist sandığı günlerdi. Demirtaş Ceyhun'un yenı romanında iş- alamayan bir hareketin kısa bir zaman içinde iki sağ sapmaya galip gelmesi an· lediği "bilinçsiz öfkeliler" Türkiye Işçi Partisi içindeydi. Sonra ne oldu? "Ki- cak iki nedenle açıklanabilir. Bunlardan birisi Türkiye işçi sınıfının güçlü po-şisel çekişmeler" başladı. "Koltuk kavgası" ön plana çıktı. Biribirine girdiler. tansiyeli. ikincisi ise Türkiye işçi Partisi'nin kuruluşundan hemen sonra işçi

    "O güzel günler" geride kaldı. Şimdi böyle düşünüp geçmişte TIp içindeki ge- sınıfı içinde kök satmaya başlamış olması. lişmelere üzülenler ve şaşıranlar var. Behice Boran, sözü edilen yazısında, "TiP'in on yıllık tarihi sosyalist leş-

    Şaşmak için neden olduğunda kuşku yok. Bugünden geriye bakıldığın- me sürecinin dışa dönük ·ve iç mücadelelerle gelişmesi tarihi olarak nitelenebi-da; gerçekten, şaşmak için neden olduğu görülüyor. Şaşılacak nokta, Tip için- lir" diyor. Bu mücadeleler Dördüncü Büyük Kongre'de noktalandı. Bu kongre· de ya da dışında "bölünmelerin" ortaya çıkması değiL. Başka yerde. 1960 ön- de Tip, bir işçi sınıfı partisi olmanın niteliklerini kararlara geçirdi. 1970 son-cesi dönemden kalan en güçlü miras, milli demokratik devrim tezi idi. Bu tez, baharında, Türkiye işçi Partisi, sayıca olmamakla birlikte bir parti olarak en adı koosun konmasın, Cumhuriyet'in başından beri, dönem dönem ölçüsü de- güçlü dönemine ulaştı. Burjuvazi de bunu böyle değerlendirdi. 12 Mart 1971 ğişmekle birlikte, ilerici hareket ve düşünceye musallat olmuş bir hastalık idi. tarihinde TiP';n kapatılması için Anayasa Mahkemesine başvuruldu. Dördün-Bu tez, 1965 seçimlerinden kısa bir zaman sonra, cuntacı eğilimlerle ve öğren- cü Büyük Kongre, kapatma kararına gerekçe yapıldı. ci eylemleri ile birleşti. Milli demokratik d�vrim tezi, tarihinin en güçlü döne- Türkiye işçi Partisi, 1961-1971 döneminde burjuvaziye karşı mücadele-mini yaşadı. Içerden ve dışardan Türkiye Işçi Partisi'ne egemen olmaya çalış- nin yanında iki sağ sapmaya karşı sürdürülen mücadeleler süreci içinde bir sos-tı. Bir zamanlar TIP'in içinde yer alan "bilinçsiz öfkeliler" bütün öfkelerini yalist örgüt niteliği kazandı. Kazandığı zaman kapatıldı. Ancak kapaıabilmek Türkiye Işçi Partisi'ne boşalttılar. Tlp'i tasfiye etmek, bunu yapamazlarsa, için bir 12 Mart döneminin gelmesi gerekti. 1975 yılı 1 Mayıs'ında yeniden binalarını tahrip etmek en büyük "devrimci eylem" sayıldı. üniversitelerin kuruldu. 1975 Türkiye'sinde, 1961-1971 döneminde sosyalist hareketten tas-

    ağır topları "gençlerin sesine kulak vermek gerek" diye buyurdulac. fiye edilmiş bütün sapmalar birer parti tabelasına dönüştü. Bu yüzden "solda

    Gerçekten şaşmak gerek. "Bölünmeler" olduğu için değiL. Kurulduğun. bütünıÜğü. sevenler" çok üzüldüler. Sürekıf olarak "beş sosyalist partimiz var" da "nesnel bir olgu olarak sosyaJist nitelikte olmayan" bu parti, kuruluşundan deyip üzüldüler. Bir yandan böyle dediler ve üzüldüler. Diğer yandan da "141-birkaç yıl sonra, içerden ve dışardan bu kadar güçlü bir yıkım giri�imine kar- 142 varken sosyalist parti olmaz" dediler ve teselli buldular. Bir yandan burju· Şi koyabiidi. Sosyalizm bayrağını maceracı ellere teslim etmedi. Onemli nokta vazinin yasaklarını burjuvaziden daha ciddiye aldılar. bir yandan da bir burju· burası. üzerinde durulması gerek�n nokta burası. va partisi gelip bu maddeleri kaldırıncaya kadar sosyalist mücadeleye oto-san-

    Şaşılmnı gerekli nokta bir değiL. Milli demokratik devrim tezi Parti sür koymaya kalktılar. içinden dışarıya atılınca "bölünmeler" bitmedi. Parti'nin "sosyalistleşme süre- fakat olayların gelişmesi etkisini gösteriyor. Artık "beş sosyalist parti-

    cinde" bir engel geride bırakılınca bir diğeri ortaya çıktı. Bu da normal.Aybar miz var" edebiyatının da burjuvazinin yasaklarını benimseyip sosyalist müca-

    sapmasının milli demokratik devrim sapmasından hemen sonra gelmesi çok deleyi taıil etme girişimlerinin de etkinliğini yitirmeye başladığı görülüyor. doğaL. Sapmalar, sosyalistleşme sürecinde ilerlemek için temizlenir. Yoksa salt Bugün, 1977 yılı başında Türkiye işçi Partisi gerçeği kendisini belli ediyor. temizlik yapmak için değiL. Aybar, Türkiye işçi Partisi'nin bütünüyle bir işçi Ve bu gerçek kendisini en çok 1976 yaz başından itibaren belli etmeye başla· sınıfı partisi olmasına karşı çıktı. Bunu engellemek istedi. Bu yüzden tasfiye ,dı. Çünkü 1976 yaz başında Türkiye Işçi Partisi'ni durdurmak için büyük bur· edildi. Ancak burada da şaşılması gereken nokta tufiye edilmesi değiL. Başka: juvazi-CHP-DisK üst yönetiminin tezgahladığı "sosyalist havarilerin" çığırt. Nasıl oldu da, bu kadar ani ve çabuk·tasfiye edildi! Türkiye işçi Partisi, birbi. kanlığını yaptığı oyunlar sahneye kondu. Bugüne, bu oyunlar bozularak gelin· ri ardından bu iki sapmayı da kendi dışına çıkarmayı nasıl başarabiidi! Üıe. di. Türkiye işçi Partisi gerçeğinin belli olmasında bu oyunların bozulmasının rinde durulması gereken nokta burası. rolü çok büyük.

    Burada sapmalarla ilgili bir noktanın açılması gerekli. "Solculuk" çok çekici olduğu için bazı sapmalar kendilerine hemen "sol sapma" etiketini ya· pıştırıyor. Solcu olamasalar bile en azından "sol sapmacı" oluveriyorlar. Eğer silahıan çok söz ederseniz, hemen sol sapma oluyorsunuz. Ya da illegaliteden söz ederseniz daha "solcu" oluyorsunuz. Solculuğun da sol sapmacılıgın da silah ya da illegalite fetiş;zmi ile hiç bir ilgisi yok. Solculuk da sol sapınacılık da sınıf çelişkilerinin değerlendirmesinde ortaya çıkiır. "Sınıf çelişkileri gelişme. miştir, işçi sınıfı güçsüzdür, bu yüzden öncülük küçük burjuvazi ya da köylü. lüktedir" dendiği zaman, istediğiniz kadar silaha tapının, istediğiniz kadar ille. galite edebiyatı yapın, sağ sapma içindesiniz. Trotskistlerin ileri sürdüğü gibi "işçi sınıfı yoksul köylülük ile ittifaka gerek duymayacak kadar güçlüdür" de. diğiniz zaman da sol sapma içindesini�.

    Bazıları için sürpri7 gelebilir. Ama doğrusu böyle: 1960 sonrasından iti-

    1970 sonu ve 1971 başında, herkesin "parlak" günler beklediği bir zamanda Tip, "faşizme hayır" kampanyası açıyordu. Gelenin faşiım olduğunu yalnızca Tip söyledi. 1975 seçiminin bir "referandıını" olduğunu y.ılnız Tip söyledi. Bütün tabeiaiM, Tlp'i, "CHP kuyrukçuluğu" ilc suçl.ıdıl.ır. Şimdi o ı,ıman söylediklerini hatırlıyorlar mı, y.ııdıklarını okuyorlar illi? Eylül Din:· nişinde DiSK üsı yönetiminin oyun içinde oyun oynadığını yalnıı TIp açıkla· dı. Pek şaşırdılar. Şimdi kuşkusu olan kaldı mı? "30 Kdsım'ı bekleyin, MC parçalanıyor" d�diler. MC'nin, en a7ından bütçe sonrasına kadar kendi için· den parçalanmayacağını TIp söyledi. Hala içten parçalanmaya güvenilecek mi?

    "Bütün doğruları siz mi hileceksinid" diye soruyorlar. Düny.ının her yerinde bütün doğruları işçi sınıfının öz pMıileri sapıM. işçi sınıfııun Öl p",ıileri açıkl,ır. Buna .ılışmak gerek.

  • ITJRKiYFOE YIlRIlYIlS

    DUVAR ARASI BUNALıM: AP-CHP

    H�psi. mal bulmuş magribi gibi "0-lay"a sarıldılar. MC iktidarı ve onun Anknra vilayeti uzantısı, sa� basın, kendi mantıklarıyla "Lenincilerle maocuların �atışması" teması üzerine varyasyon sanatlarını ;era etmeye koyuldular. Türkiye'de bağımi>ızlık ve d{,lllokrasi mücadelesinin ön sanarında YN alan üç kuruluşun. karala;ması ve "cezalandırılması" i�in, bozgunculukta uluslararası bonscrvisc sahip Maoculu�un katkıları. MC' nin tam zamanında işine yarıyordu.

    AP GC'lwl başkanı Suleyınan Demirel I!t','1 illimi.ı: haftanın Cuma günü AP GI'IWI Mı'rhzindC'. parti�;n;n 17. "hizmrl" yılı dolayısıyla yaptığı basın toplantısında "sosyalistler ikiyüz yıl daha ıktidara celemc.t:ler" derken, belki de :.osyaırzmdcn umuLlarınl kC'sen başka "ilericilerin" de düşünduklerini dile getiriyordu.

    Çunku sosyalist hareket karşısında "kuskun kahvenin lurküsi.ı."nu tiz perded(-'n ve durmadan çığıran ekip, kendi düşun('('sizlık ağı jc,"erisinde, [, Şubat mitinginde çıkan olaylara aynı şekilde mal bulmuş mağribi gibi sarılıyordu. Evet, "solun nasıl sorumsuz ve birbirini yiyen bir' niteliğe sahip olduğu ortalığa ayan beyan çıkmıştı." "Bu muydu sol?" damga lı timsah gözyaşları harta boyunca yanaklardan aşağı süzüldü. -

    Ecevit'in soluna çektigi duvarı ağ:Jama duvarı haline getirerek "solun bölünmüşlüğü" ve "birbirine silah çekmesi" üzerine acı göz yaşları dökenJer, Maoculuğun ve Maocu saldırganların adlarını

    ri söylüyordu. Iş, göz ve kulak sahibi ol· manın yanısıra, bir de namus işiydi çünkü.

    ONURLU DiRENiş

    Sa�ın ve "sol"un yukarıda özetlemeye çalıştığımız namus çerçevesini kırıp

    teknik elemanın MC'ye ve sapıklııta karŞı onurlu direnişi, güçlü sesi idi.

    TöB-DER, TOM-DER ve TOTED'in ülkemizde baA:ımsızlık ve demokrasi mü· cadelesindeki güçlü konumlarını bir kez daha vurgulayan 5 şubat mitingi, saRdaki karalama ve "sol "daki çarpıtmaların

    cevap şu oldu: "- Böyle bir şeyi de�il yetkili kurul

    ların herhangi birinde görüşmek, konu4-madık bile ... "

    Bu sözleri söyleyen AP Genel Sekreter Yardımcısı ıhsan Ataöv bunlara ek olarak sadece "Yalan" diyordu ...

    bile koymayı "unutup", bu vesileyle CHP dışı solun ve DISK dışı eylemlerin "güçsüzlüğünü" kanıtlama yarışına giriştiler. Demokratik kuruluşların mitingine saldıran çetenin, uluslararası sapıklık uz- ....

    "SOLUN BIRBIRINI YEMESI" DEOIL, MAOCU SABOTAJ

    manları Maoculardan oluştuğunu, bası- parçalayan unsur. bağımsızlık demokra-nın ya da sendikal hareketin "hızlı" sos- si mücadelesinde alanları ve sokakları yalistleri değil, basının namuslu kalemle- dolduran yüzbin öğretmen, memur ve

    SEçiMLERE GiREBiLMEK içiN ÖRGüTLENME SüRESi DOLDU

    1977 yılında yapılacak olan genel milletvekili seçimi için örgütlenme sü· resi doldu. Yürürlükteki yasalara göre 1977 Ekim ayında yapılacak genel seçimlere 3 Şubat 1977 tarihine kadar en az 15 ilde örgütlenmesini tamamlamış siyasal partiler girebiliyor.

    Bir siyasal partinin seçimlere girebilmesi için "seçimin başlangıç tarihi" nden altı ay önce en az onbeş ilin tüm ilçelerindeöfgütünü tamamlamış olması gerekiyor. 306 sayılı Milletvekili Yasasının 5. maddesi "her seçim döneminin son toplantı yılının 3 Ağustos günü seçimin başlangıç tarihidir ve Ekim ayının 2. Pazar günü oy verilir" hükmünü getiriyor. Bu yüzden 3 Şubat 1977 tarihine kadar gerekli örgütlenmeyi yapmamış olan her hangi bir kuruluşun 1977 genci seçimlerine girmesi mümkün olmuyor.

    Siyasi Partiler Yasası, gerekli örgütlenmenin koşullarını belirliyor. Siyasi Partiler Yasası'nın "15. maddesinin ikinci fıkrası, "il yönetim kurulu, il başkanının başkanlığında olmak ü/ere, parti tüzüğünün göstereceği sayıda -il başkanı dahil- yedi ila onbeş üyeden kurulur" diyor. Yasa, siyasal partilerde, il yöne· tim kurullarını belirlemede yedi ile onbeş arasındaki her hangi sayıda karar verme yetkisini tanımış bulunuyor. Ancak yasa maddesine göre bir il örgütünün kurulabilmesi için yönetim kurulunun en az yedi kişiden oluşması gerek· mektedir. Aynı yasanın 16. maddesinin ikinci fıkrası ise ilçe yönetim kurulla· rının beş ila onbir üyeden kurulacağını belirlemektedir. Buna göre de ilçe yönetim kurullarının en az beş kişiden kurulması gerekmektedi',

    Siyasi Partiler Yasası, partilerin örgütlenmeleriyle ilgili başka kurallar da getiriyor. 62. maddenin üçüncü fıkrası şu hükmü koyuyor: "Bir siyasi partitiin il ve ilçe yönetim kurullarından birinde üye olan bir kimse, diğer bir il veya ii. çe yönetim kurulunda üye olamaz. iı ve ilçe başkanları hakkında aynı hüküm uygulanır." Bu madde nedeniyle bir ilçede veya ilde gösterilen bir kurucu üye· yi, başka bir ilçe veya ilde göstermek mümkün değiL. Ayrıca Siyasi Partiler Yasası, bu yasadaki boşlukların olması halinde Dernekler Yasasının hükümlerinin geçerli olacağını belirtiyor. Dernekler Yasasına göre bir il ya da ilçede kurucu olabilmek için eıı az altı ay orada ikamet etmiş olmak gerek.

    Bunlar, burjuvaıinin, sosyalist hareketin bir parti olarak örgütlenmesini /orlaştırmak için koymuş olduğtf kurallar. Türkiye Işçi Partisi, koşulları işçi sınıfı ve emekçi yığınlar içindeki kökleriyle, 1976 Eylül ayında, bu zorlaştırıcı kuralları aşarak yerine getirdi.

    YOROyaş· 15 ŞUBAT 1977·4

    bütün çabalarına ra�men MC'ye karşı en etkin kitle direnişlerinden biri olma şerefini taşıyordu. MC'nin ,baskılarına oJdu�u kadar büyük han sapıklııtına karŞı da uyanıklık ve direnç gücünü bir kez daha gösteren yüzbin emekçinin sesi ve etkisi, her türlü namussuzluk üreticisine karşı verilen en sert, en kesin cevaptı.

    NiYET HABERCiLiGi

    CHP 'nin, AP'nin son haftalarda "erken seçim" geveiemesine karşı tanı ise bunalımlı bir kararsızlık rayında seyretmektedir.

    Bu konudaki CHP bunalımını yansıtan bir örnekten söz etmek gerek.

    tık bakışta incelikli öriilmeye çalışıldığı anlaşılan bir küçük haber, CHp'nin Farabi merkezinin endişelerini yansıttlRı gibi CHP'ci gazeteciliğin sicil kaydını açığa çıkardı.

    Geçti�imiz hartanın Cuma günkü Cumhuriyet gazetesinin dokuzuneu sayfasında tek sütun üzerine şöyle bir haber yer aldı:

    "- AP, yüzde 1 O'dan daha az oy alacak partilerin meclislerde temsilin; önleyecek yasa deltişikı;�i istiyor ... "

    Haber, gazeteeiliRin tüm kuralları çiğnenerek belli bir masada düşünülmüş ve kaleme alınmıştı.

    Habere göre, AP böyle bir öneriyi 'tönümüzdeki yasama yılında Milli Selamet Partisini Meclis'ten silmek" için öne sürüyordu!

    Haberde "Ancak" diye bir kayıt da yer alıyor ve şöyle devam ediyordu:

    "- Ancak, CHP yetkililerinin yüzde 10 baraj sistemini mantıklı bulmadıkları, AP'yi umutlandıracak bir tavır göstermedikleri de kaydedilmektedir.,."

    Haberin son bölümü ise haberi imal edenleri bile giildürecek biçimde yazıl-mıştı. Şöyle deniyordu: .

    "- Baraj sistemi, bazı ülkelerde yuz· de beş oranında uygulanmakta, genel oyun yüzde 5'ini alamayan partiler, parlamentoda temsil edilememekledirlcr ... "

    Durup dururken ortaya atılan bu ha· bClr üzerine gazeteciler AP yetkililerini anı.dılar ve bu habN konusunda aldıkları

    BURJUVAZiYE RüŞT iSPAT i

    ANKA Ajansı'nın haberi neye dayanıyordu?

    ıArtık do�ru habercilikten çok manyetik ilişkil�rin zorlamasıyle CHP'nin yan hizmet bürosu halıne dönüştürülen ajans, Farabi'nin sesini yansıtıyordu ..

    CHP erken seçim için AP'ye "evet" diyecekti ama acaba hem kendisine hem de bir oranda AP'ye kar sa�layaeak ve "bazı" ülkelerde uygulanan böyle bir "Baraj sistemi "ne gitmek nasıl oluyordu?

    t...Ht' ne kendısine ne de Ciddı, tuta.rlı ve düzeyli demokratlık adına yarar saRlamayan bu yol ve yöntemlerden medet umar hale getirilmişti...

    O CHP, MHP d ışında sa�a ittifak çagrısında bulunmuş ve çağrısının içtenli�i konusunda da büyük sennayeye, rü.ştünü, sosyalist harekete duvar örerek ispatlamak sevdasına düşmüştü ...

    Şimdi d'e, sola karşı gözünün ne denli karardığ:ını göstermek için açık "seçenek" ikram ediyordu; bu konudaki kurguyu da çok sa('ık biçimde ele veriyordu ...

    "Demokrasinin korunması" için AP' ye önceki hafta U7.atllan el, şimdi de hamhalat antidemokratik bir öneriyi ajans aracılııtıyla AP masasına bırakıyordu ...

    Yüzde 5 barajla AP, gerçi MSP'yi silemeyecekti ama MHP'yi silmesi mümkUn olabilecekti. CHP de "başkalarını silecek"ti! ..

    MHP'nin kendi başına politik bir varlık olm�kıan önce AP'nin kanlı cinayet taburu olduRu gerçeRi halii CHP'nin kafasına ginniyordu. Bu, kalın kafalılıklBn çok büyük sermaye tarafından kendisine dikte ettirilen bir politikanın doRal sonucuydu ...

    Büyük sennayenin dayattı Rı ve çizdi�i yelpa7.ede MHP'ye yapay bir güç hamledilerek, karşıt seçeneıti de sosyalist hareket olarak belirleniyordu! ..

    DISK üST YÖNETIMI - CHP MUHABBETl

    AP "aşırı salta". CHP de "aşırı sola"

  • ----- --�

    duvarını çekse "memleket arzuladıl_ huzur ve istikrara" kavuşurdu! .. AP'nin ibrası anlamına gelen bu süm mant.ıkt.an CHP deRi! yakasını kurt.armak, her gün biraz daha bu mantıtta yerleşmekt.edir ...

    önceki h.rtalarda MHP'nin dışlanmaSI yolundaki CHP yaklaşımı bu körlükleri sergiledi ve kamuoyunda onay görmedi.

    CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in malum önerisinden sonra kopya bildiri nilelilindeki bir açıklamayı da DISK üst yönelimi yaptı;

    Bu arada CHP Genel Merkeziyle DISK genel merkezinin arasındaki telefonlar çalıştı ve "Durunıbizi bekleyinjbiz yapalım, ondan sonra siz açıklama yapın" dendi...

    CHP Genel Sekreteri Ali Topuz tarafından açılan telefonun bir ucu Is"anbul' daki uc. sürekli talimat geçtL ..

    önceki haft.anın' sonunda yapılan 5 Şubat mitinginde Maocu saldırganlı!! .. karşı CHP Genel Yönetim Kurulu bildirisi hazırlanırken aynı telefonlar gene çalıştı_ DıSK üst yönetimi bir açıklama yapacaktı ama CHP'yi bekliyordu ...

    Ali Topuz - Mehmet Karaca arasındaki şehirlerarası görüşmelerde "dirayetitaat" baglantlSı gene eksiksiz sa�landl...

    CHP Genel Yönetim Kurulu bildirisine göre "Ankara olaylarını kışkırtıcı ajanlar" çıkarmıştı! ...

    DİSK bildirisinde ise yaklaşık şeyler gevelenmişti ..

    Hangi "kışkırtıcı ajanlık" idi?. Açıkça ve hayasızca yedek bozkurt

    lu�un tasması çözülmüş; miting alanına koşturulmuştu.

    CHP, son çözümlemede gene sermayenin pikablna takılı bir plaRa eksik yanlış şeyler okuyordu ..

    iŞTE MAOCU YALANCılıK!

    Oysa Maocu kuduııanlık yer yer az-

    gınlıRınl sürdürüyordu. GeçtiAimiz hafLanın başında TIP Mcrkez Ilçe Üycsi Erdal Aslan işyerine giderken Mnocu komandolar tarafından saldırıya ugradı. Maocu komandolar bu arada Kemal Erdogan adındaki gence de saldırarak hastanelik ettiler. TIP'e saldırtılan yedek bozkurtlar saldırılarını sürdürdüler. TIP Merkez İlçe Sekreteri Arif Gülöksüz'e de saldırıldı.

    Genel olarak TlP'e karşı yöneltilen saldırıların kaynail, gözönüne alınırsa Ankara'nın Güdül ilçesinde çevrilen bir senaryoyu kavramak daha da kolaylnşmaktadır

    TIP Güdül ilçesine üye oldugu ve "Ne Amerika ne Rusya" diyerek TIP'ten istifa etti�i "Halkın Sesi" adlı haftalık kagıt tüket.iminde ilan edilen Yaşar Aktay adlı genç, TİP Ilçe Başkanlı�ına bir yazı yazarak şunları söyledi:

    "- Liseye yazıldığımdan dolayı 9.10. 1976 tarihinde kurucusu oldu(:um TIP' ten ayrıldım. Ancak 18 Ocak 1977 larihli 92 sayılı "Halkın Sesi" dergisinde çıkan bir yazıda benim istifam gene "Ne Amerika ne Rusya" sloganını dilinden düşürmeyen bu dergi tarafından kendi amaçları için kullanılmıştır.

    Ben bu yazıda söylenenlere katılma· dlAım gibi bu derginin herhangi bir muhabiri veya yöneticisiyle konuşmuş degilim. Yazılanlar hem yalan hem de iftiradır ... "

    Bu örnek karşısında daha fazla ko· nuşmak gereksizdir.

    Ancak, TIP düşmanlıAının geniş blokta kimleri birbirleriyle buluşturduRu ve ortak ettigi açıktır ...

    CHP'nin "demokratlıtını" havada bırakan nesnel koşul ve gelişmelerin son çözümlemede hangi yolları izleyerek hangi soliı.1çlara vardıRını gönnemek, görememek, bir kalemde geçilecek gibi degildir ...

    Jr il-711 , ------rÜj"OI·du"..

    /�IQ';'H- /lct' Jvrh./14j>n r;r/;JJi.

    L • /S;tC ;;cııı Ir/iM/M �0r/ 9-!{J -!916 h" j,/idc !,dVCI//V ol/u;-un-ı 7'/; 'cI"4 �1'I1c/, ...... Iın�Cl� , 13 (Le",1 if II !Q/I'II" 'll /!J:lı' .klll/J /t'..if dt(jlh/Jg{. -,,1/./1 bı"r )14 ı ıcIa- :k",ı;?" i/�"", "4-

    /i",�d. /LC ,f"",/ :Yı;t;.,.., !/tnl!'--.0/ ,{,,.. )I .. k.--, �rlVO, cLr /I,;,,,,/ı/. 15v,J.471 ,.JC'/11 ol"i:!", cl17';'C''ı'''cI',{., Le I�Ji ZO/ d./""",,� JırIJ/lcil /,6,' <

  • TÖB-DER ,TÜM-DER VE TÜTED • YÜRÜYÜŞ' E

    DEMOKRASI MÜCALEDESININ TOPLUMSAL TABANI GENIŞ LEMEKTEDIR

    G UL TEKIN GA ZIOCL U TOB·DER GENEL BAŞKANı

    Uzun süre sonuşulacak olan "Ekonomik, Demokratik Haklar Miting ve Yürüyüşlerinin" degerlendirmesini klS8 bir yazının sınırlan içinde yapmak hayli güç. Çünkü bu eylemler kendi boyutlannın dışında, Türkiye Devrimci Demokratik hareketinin öteden beri tartışılan konulanna yeni bir yaklaşım ve yeni perspektif getirmiştir. Türkiye Devrimci Demokratik ha· reketinin meseleleriyle yakından ilgilenen kuruluş ve kişiler, kuşkusuz bu degerlendirmeleri yapacak, emekçi halkımızın mücadelesine düşünsel ve pratik katkılar getirecek veya getinnelidirler.

    Biz degerlendirmernizi demokratik kitle örgütleri ve onlann bilimsel platformlan üzerinde yapmaea çalışacagız. örgütümüz TöB-OER ve kardeş demokratik meslek örgütleri TOM-DER, TOTED bundan sonraki etkinliklerinde, kendilerine gerekli dersleri çıkaracaktır. Ve do�al olarak tabanımızda bu eylemlerin düşünsel, pratik sonuçlannı bütünleştirecekler· dir.

    Türkiye emperyalist-kapitalist kampın geri bir üyesi, dolayısıyle tarihsel olarak gerileyen emperyalizmin her türlü bunalımı ülkemize şüphesiz bir kat da· ha fazla yansımakladır. Türkiye tekelci güçlerinin ve tüm egemen sınıf ve zümrelerin bu bunalımlannın be· delini emperyalist-kapitalist ülkelerin t9münde oldu�u gibi ülkemizde de emekçi halkımız ödemekledir. O nedenle emekçi halkımızın yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmekte, halkımız açık ve yoksulluk içinde çırpınmakta, emekçi halkın nisbi YOksullaşması ve zaman zaman mutlak YOksullaşması sürekli artmaktadır.

    E�itim emekçileri, memurlar ve teknik elemanlar çalışan kitlelerin önemli bir parçasıdır. 1 milyon kamu görevlisi aileleriyle beraber 5 milyonluk bir kitleyi te§kil ediyor.

    Emperyalist sömürü ve tekelleşme bu kitleleri artık dolaysız etkilemekte, ayrıca bilimsel ve teknolojik devrim koşullan bu insanlan hızla işçi sınıfına yaklaştınnaktadır. O yüzden bu kitleler, emperyalist sömürüye giderek daha sert tepkiler gösteriyor ve daha savaşkan bir karakter kazanıyorlar.

    Uluslararası emperyalizmin ve onun Türkiye'li ortaklannın çıkarlarını ve sömürülerini her ne pahasına olursa olsun sürdünnekle görevlendirilen MC iktidan, işçi sınıfımızın dışında kalan di�er sosyal güçleri de alabildi�ine ezmektedir. Yüzlerce devrimci-demokratın öldürülmesi, 10 binlerce kamu emekçisinin kıyımı bundandır. Faşist tırmanışın yoğunlaştı rı lması ve giderek faşizmin kurumlaştırılması çabalannın altında yatan neden budur. Çok do�al olarak temsil eLti�imiz kitleler de MC'nin ekonomik üygulamalanndan ve do�al olarak siyasi uygulamalanndan derinden etkileniyor.

    Işte "Ekonomik, Demokratik Haklar Miting ve Yürüyüşleri" eRitim emekçilerinin, memurlann ve teknik elemanlann acil ekonomik, demokratik taleplerini dile getirmek, ve tüm bu uygulamalann sahiplerini kamuoyuna teşhir etmek amacına yöneliktir.

    Bu eylemler için yapılan ön çalışmalar daha önceki eylemler için yapılan ön çalışmalann denilebilir ki en kapsamlısı oldu. örne�in TöB-DER olarak biz, gazetemizin toplam olarak ı 15 biıı tirajında iki özel sayısını çıkarttık. Aynca 125 bin bildiri, 12 bin a(jş bastınldı, yine günlük basında ilanlar yapıldı. Bu eylemler sırasında üyelerimiz emekçi halkımızla daha saRlıklı ve başanlı ilişkiler kunnanın yöntemlerini başarıyla uyguladılar. Ve 100 binlerin katlldlAı bu dev gösterileri başanyle yönetliler. Bu gösteriler gerek kapsamıan, gerek yoRunluklan ve gerekse muhtevası açısından şimdiye dek yat>ılan örgütlü çalışmalanı. en başanlılan oldu. Demokratik mücadeleleri bastır maya, kitlelerde yılgınlık yaratmaya yönelik faşist te· röre karşı toplam 300 bine yakın insanın gücü ve enerji.si faşizme ve emperyalizme karşı örgütlü bir şekilde seferber edildi. Aynca milyonlarca insanın sempaLisini ve desteAini kazandı eylemlerimiz. Ve bu gösterilerin.

    YURUYUŞ · 15 ŞUBAT 1977 · 6

    Türkiye devrimci demokratik hareketine getirdigi en önemli kazanılımlardan biri de uluslararası ve ülkemiz devrimci demokratik hareketine sokulan karşı devrimci ve emperyalizmin ajanı Maoculuk 'un yüzbinlerce insanın ve milyonlarca devrimci demokratın gözleri önünde deşifre edilmesidir. Türkiye devrimci demokratik hareketi açısından altı çizilmesi gereken önemli bir durumdur bu. Yine eylemler örgüt yönetimleri ile üyeler arasındaki ba�ıan ve örgütlenme potansiyelimizi yükseltip pekiştinniştir. Gösteriler; ortak amaçlar etrafında çalışan kuruluş ve kişilerin günümüz ko-

    şullarıl' � mümkün olan en geniş birtieini saeladı_ Ve daha geniş birliklere giden yolda önemli bir adım oldu. "Ekonomik-Demokratik Haklar Miting ve Yürüyüşleri" Devrimci Demokratik hareketin birlikteligini saelama yolunda önemlibir adım olmuş ve demokrasi mücadelesinin toplumsal temelini genişletmiştir. Ayrıca bu gösteriler MC'nin ve onun arkasındaki gizli açık mihraklannın emekçi halkın örgütlü mücadelesindenne denli korktuklannı, çirkinliklerini, bu tür çalışmalan engellemek için nasıl da hukuk ve mantık dışı yollara başvurdu�unu bir kez daha ve net bir şekilde gösterdi. örne�in alındı belgesi bulunan bildiri ve afişlerimizin yasa dışı oldugunu belirttiler. Afişleme için ticari kuruluşlardan istenmesi gereken damga resmini istediler. Miting dışından yapılan saldınyı miting içi bir olay gibi gösterip o gerekçeyle örgütlerimizi faaliyetlen alıkoydular. Ve ayrıca şimdiye kadar olup bitenleri solculann kendi aralanndaki kavgalar olarak nitelendirip · kamuoyunu yanıltmaya çalıştılar. Bütün bunlar MC'nin ve onun Ankara Valisinin hukuk dışı siyasi tavrını belgemektedir.

    Bu eylemler MC'ye ve faşizme karşı mücadelenin dar grup eylemleriyle degil. aksine tüm halk güçlerinin örgütlü mücadelesinin gerekli1i�ini kafalara dank ettirdi. Ve bu eylemler, MC'nin ve faşizmin karşı devrimci, halk düşmanı özünü ve onun mutlaka düşürülmesini bir kez daha bilincp çıkardı. Yine gösteriler MC'ye ve faşist terörü karşı dcmokratik halk cephesinin aciliyetini ve zorunluluğuilU"bir daha vurguladı.

    Eylemler sırasında meydana gelen olayları örgütlerimizin eksikliklerine veya yetersizliklerine baela. mak gerçek dışı bilim dışı bir iddiadır. Çünkü. Maoculuk eylemler sırasında varolmadı ve hemen eylem sonrası da yok olmayacaktır. Maoculuk dünya ve Türkiye devrimci-demokratik hareketinde bir olgudur. Aslında bu eylemler maoculu�u deşifre etti�i için ve yüzbini aşkın kişinin katıldıAı böylesine bir gösteride maoculuRu tecrit ettiei için daha büyük bir önem kazanmaktadır. Maocu provokasyondan (ekinip eylemsizliee düşmek, bil imsel ve devrimci bir tavır de�i1dir. Kitleler bundan böyle bu tür eylemlerde faşist,lerle maoculan beraber deeerlendireceklerdir.

    Eylem sırasında, özellikle ilerici işçi sendikalarıyla istenen ölçüde iş ve güç birli�i saelanamadı. Oysa eylemlerin en önemli sloganlarından biri memurların iendikalaşma istemiydi. Bir milyon kamu emekçisinin sendikal haklan kazanıldıeında Türkiye işc,:i sınıfının sendikal hareketi ve dolayısıyla politik hareketi büyük bir güç kazanacaktir. Aynca ba7.1 ilerici anti-fa.şist yayın organılın bu gösterilere gereken şekilde yer vermediler. Bunun Türkiye devrimci-demokratik harek(>-

    tinin bugün içinde bulundueu durumdan baeımsız düşünmüyoruz.

    Eylemlerdeki güvenlik tedbirleri daha öncekilere kıyasla daha ileri düzeyde ve kapsamlı olmuştur. Meydana gelen olaylar güvenlik tedbırlerinin eksikliRinden degiı, maocu faşist sürüleriyle, polis işbirliRinin sonucudur. Ama yine de bundan sonraki eylemlerde bu durum daha etraOI degerlendirilmelidir. Maocu faşistlerin silahlı saldırısına karşı arkadaşlanmız ola�anüstü bir direnç ve yi�itlik göstererek yüzbini aşkın kitleyi daha büyük acılardan ve kayıplardan korumuşlardır.

    Sonuç olarak şunu söyleyebiliriZ: Bu gösteriler öncelikle kendi kitlelerimizin genel

    olaraK emekçi halkımızın bagımsızlık, demokrasi, banş ve özgürlük mücadelesine yeni bir boyut getirdi, ve MC'nin temellerini sarstı. MC'nin ikiyüzbin üyeyi temsil eden Vf beşmilyon dolaylannda insanın hak ve çıkarlannı savunan örgütlerimizi kapattınnak istemesi bunun en açık kanıtıdır. Faşizme ve emperyalizme karşı daha güçlü ve kalıcı başanlar için tek bir yol vardır. O da tüm anti-faşist, anti-emperyalist kuruluş ve kişilerin ilkeli ve programlı bir mücadele etrafında birle:;meleridir_ O yüzden tüm devrimci- demokrat güçler eteklerindeki taşlan atmalı, tüm güç ve enerjilerini bu hedefler etrafında birleştirmelidirler_ Biz TöBDER olarak anti-faşist halk cephesinin yaratılmasında kendimize düşen sorumlulu�un bilincindeyiz. Ve bunun için grupçuluktan ve sekterlikten uzak davranmaya çalışıyoruz. Gücümüzü ve yerimizi abartmadan ama, asla küçümsemeden bu çabalanmıza devam ede· ce�iz. Uzak olmayan bir gelecekte emekçi halkın tüm devrimci-demokratik güçlerinin, biriiRinin sa�lanaca�ınan olan inancımız bugün dünden daha fazladır.

    • ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMIZ SÜRECEKTIR

    ERHAN TEZ G O R TUM·DER GENEL BAŞKANı

    TöB·DER, TOM·DER ve TOTED Türkiye'de Ö�· retmenlerin. memurların ve Teknik Elemanların (>n güçlü örgüLleridir. 200 bin üyeye sahip bu örgütler. kitle ıabanının ekonomik-demokratik talepleri do�rulLusunda yükselen ve ülke genelinde verilen bagımsızhk-demokrasi mücadelesinin bir par(asını olu�tu· ran eLkin bir mücadele içindedirler.

    özellikle son yıllarda. doeru demokratik kitlf.> ö/· gütü anlayışının bu örgütlerde kök salmaya bl.l�lnması, bireyci mücadelenin. yerini hızla örgütlli mücüdl'i('ye terketmesini ve dolayısiyle, örgüllerimizin iıyP n' şube sayılarıiıın hızla artması yanında üyelerin bilin,.: düzeylerinin de yükselmesini beraberindl' gf'lirnwkh'dir.

    Kiiçük küçük ekonomik hak tal('plcrinin zaman içinde büyük kitle hareketleri yaratacaeı vp bu kiLle hareketlerinin anti-faşist. anti-emp('ryalist Vf' nihayet Rnli·kapitalisL bir öz taşıyaca�ı gerçceı. TUI\l-DEH 'in de büyük bir gUçle, kalıldıeı son Ankara miting Vf' yUrüyUşünde bir kez daha kanıtlandı. Ilerici d(,lllokrı.ıt 100 bini aşkın bir kitlenin katıldı eı mitingde, sosyal demokrat ve sosyalistler bir yandan ('konomik d('ınokratik taleplerini dile getirirkeıı aynı andıı (>llJpf'r· yalizme vc faşizme olan" kiniNini de vurguladılar.

    MC'yi oluşturan siyasi partilerin tüm maddi olanaklarını diL kullaniırıık diızelllf'dikl€'ri ınilinı.:lerdt'. brgüllerimizin topladı�ı kitlf'nin yarısını dahi gür('bilrnek olanııksıı.dır. BundıUl diL öt{' bilin�' 1i Vl' kararlı bir kill(' ile kalnbnh�ı i7.lf'ıney(' ı.:c1en bir killI" arasında büyük fark vıırdır. 5 Şubat günü, her saldırıyı kımrnk, yıı�lıll Y8�mlıra karşın 100 bin ilNici dl'lllokrııtin kımırlı ıniic.:udelE'si tıırihe "ltın hurnı'rlt' yıızıhu·ı.ıkLır,

    L'ırgiitlNimi1.in. �('ni� kitl€'lt'ri. siya .. ,i çil.�i uyrımı

  • HALKı N DÜSMAN LAR I BU METIN ÇULHAOeLU

    " ... Kararlılıkla direnen halk revizyonistleri püs-"ürttü."

    " ... O sırada polis, oradan geçmekte olan bir revizyonisti" de üzerini aramak isteyince, revizyonist, polise şöyle dedi: Hani hiçbir şey almayacaktımı? Polis onun uyarısını dikkate alarak revizyonistleri bıraktı ve devrimcileri aramaya devam etti." - " ... Bu sırada bir revizyonist kilisüden 'işte böyle

    birlik olursak bütün engelleri aşabiliriz' diyerek reviz· yonist . polis işbirliğini teşvik ediyor ve saldırıyı kışkırtıyordu."

    Olay, böyle anlatılıyor. Anlatılanlar, 5 Şubat günü Ankara'da yapılan miting ve yürüyüşe ilişkin. Anlatan, miting ve yürüyüşü sabote etmeye çalışan Maocu komandoların haftalık dergisi. Bu dergi, onbinlerce kişinin çok yakından tanık olduğu olayları böyle anlatıyor. Bunlara inananların çıkabileceğini düşünerek yazıyor.

    Nasıl böyle olabiliyor? Bunlara inananlar varsa, nasıl bunlara inanacak bir konuma gelebiliyorlar? Bunlar, cevap verilmesi gereken sorular. Çünkü, Maoculuğun, gerek uluslararası konumu, gerekse Türkiye' deki pratiği ile çözümlenip tecrit edilebilmesi, en başta bu sorulara cevap bulmayı gerektiriyor.

    GERLCILlGIN DIYALEKTıCı: DEJENERASYON

    5 Şubat mitingine ka "I girişilen sabotajın ve daha sonra yukarıda anlatılanların mantığını anlamak hem güç hem de kolay. Güçlük, sosyalistlerin dışındakiler için söz konusu. Bu güçlük, kendini gösteriyor. Bir türlü anlayamıyorlar. "Solcu"ların, "devrimci"lerin, üstelik "böyle bir dönemde" kendi aralarında bu şekilde çatışmalarına bir türlü akıl erdiremiyorlar. Ya da erdirememiş görünüyorlar.

    Her ikisi de olabilir. Ancak, sorunun özünün kimilerince kavranamadığı da bir gerçek. Sorunun özünü kavrayabilmek için, gericiliğin de bir diyalektiği olduğunu öğrenmek gerekiyor.

    Gericiliğin diyalektiği, tarihsel bir süreç içerisinde işliyor. Küçük burjuva milliyetçiliği, tarihsel olarak belirli bir dönem, başlıbaşına ve bütünüyle bir gericilik unsuru olmadı. Tersine, niteliğinden doğan sınırlamalar bir yana, belirli bir dönem, ulusların emperyalizme karşı başkaldınş döneminde olumlu bir rol oynadı.

    Ancak milliyetçilik, aynı bütünlük içinde, aynı konumunu muhafaza edemezdi. Çünkü, dünya bütünü ile değişiyordu. Değişen dünya, gerçek ve tutarlı bir anti - emperyalist konumda yer alınabilmesi için, milliyetçiliğin ötesinde başka zorunlu koşulları ortaya çıkardı. Özetle şunlar: Sosyalist ülke ile dostluk; gerek uluslararası , gerekse ulusal düzeyde, milliyetçiliğin, işçi sınıfı hareketi karşısına bir alternatif olarak çıkarılmaması. Bu yeni koşullara uymayan milliyetçi- � lik anlayışı, tarihin akışı hızlanırken aynı konumda yerinde saydığı için geriledi. Gericiliğin diyalektiğinde ilk aşama böyle tamamlandı.

    Gericiliğin diyalektiği, işlemeye devam ediyor. Dünya sosyalist sisteminin, uluslararası dayanışmanın

    ilericilik için başlıbaşına birer belirleyici unsur haline geldiği , işçi sınıfının dünyanın her yerinde toplumların gelişmesinde başlıca belirleyici güç olarak ortaya çıktığı günümüz koşullarında, milliyetçiliğin diyalektiği, artık içinde hiç bir ilerici öz barındırmayan bir konuma doğru gelişiyor. Gericiliğin diyalektiği, dejenerasyon noktasına doğru hızla ilerliyor.

    TüRKIYEDE GER I LEMENIN DIYALEKTıCı

    Gericiliğin diyalektiği, ev'rensel bir olgu. Bu diyaı�ktik, Türkiye'de de işledi. Bugün, toplumsal gelişmenin hızına uygun olarak, daha hızlı işliyor. "ilericilik" ten gericiliğe, oradan da soysuzlaşmaya yönelik gelişme, Türkiye'de de hızlanıyor.

    T üR K IYE'DE, GELIŞIP GÜÇLENE", DEVRI\KI POTA NSIYEL! KISIR l\ŞTl R M A VE ZAYIFLATMA D,\. \L\OCU LARIN OYNADIKLARI BOZGUNeU R O L , NleEL GÜÇLERIN ÇOK öTESINDE. GEÇ\IIŞTE T ÜR KIYE'DE BUNUN ()RNEKlERI GöR O LDü. ÇEŞITLI YEREL KOŞULLAR NEDENIYLE SINIF ÇELIŞKILERININ VE DEVRI>,iCI BIRI KI\IIN EN YOCUN BULUNDUCU BAZI BÖLGElE R , 'IAOCULAR TARAFINDAN "PI LOT BöLGE" SEÇILDı' ÖZELLIKLE KJRSAL A LANDA MAOCULAR, GELIŞEN VE GÜÇLENEN BIRIKIMI FARELER GIBI KEMIRME UCRAŞI ıÇiNDE. SUYA T I LA N \l IKROPLAR GIBI . GENÇ BEYINLERı' DEVRIMCI DUŞÜNCELERI ZEH RLEYEN BIR I Ş LEVI VAR MAOCULUCUN.

    Geçmişte, Kadro "ilericiliği" milliyetçi bir öze sahipti. Toplumsal gelişme ile hızla geriledi. Sonunda, kadroculuk ile faşizmi ayırdetmek olanaksız hale geldi. Bir dönem, ilericiliğin tek başına göstergesi sayılan "devletçilik"in neye dönüşebileceği ortaya çıktı. Bunu, tarihsel gelişme ortaya çıkardı. Kadroculuk, devlet eliyle sermaye birikiminin "ideolojisi" olarak bir süre kullanıldı. Kadrocular da Türkiye burjuvazis inin en palazlanmış kesimlerinin sözcüleri olarak önemli hizmetler gördüler.

    Gerilemenin diyalektiği, 1961 -1971 arasında hızlı bir biçimde işledi. Solculuk adına, Türkiye'nin "kurtuluşu"nu işçi sınıfının dı.şında arayanlar arasında en açık biçimi ile görüldü. MDD hareketinin ayrıŞıp dağılmasını, gerilemenin diyalektiği ile açıklamak gerekiyor. MDD hareketinin özüne en çok bağlı kalan.lar, bu bağlılık sonucunqa, milliyetçilik ve işçi sınıfı dışı devrimcilik yönlerini sivriittiler. Sivriitilen yönlere, kişi putlaştırılması ve tarikatçı yönleri ile Maocu düşünce eklenince, gerileme dejenerasyona dönüştü. Bugün Maoculuk Türkiye'de, 1971 öncesi MDD' ciliğin özünü yansıtıyor. MDD'ci özün oluşturduğu diyalektiğin, kişileri nereye götürebileceğini kanıtiıyo;.

    MDD'ciliğin Maoculuk biçiminde soysuzlaşma sürecini hızlandıran diğer bir faktör olarak da işçi sınıfı devrimciliğinin gelişme diyalektiği ni vurgulamak gerekiyor. MOD'ciliğin karşısındaki işçi sınıfı devrimciliği, hata ve eksikliklerinden arınarak gelişti. Geliştikçe, uluslararası işçi sınıfı hareketi doğrultusundaki yerini aldı. Bir yandan MDD'ciliğin özünü sergileyerek bu saflarda yer alan işçi sınıfı devrimcilerine doğru çizgiyi gösterirken, diğer yandan da MOD'ciliğin özüne bağnaz biçimde sarılanların gerçek konumunu ortaya çıkardı. Işçi sınıfı hareketinin bu katalizör rolü sayesindedir ki, MDD kalabalığı içinde Maoculuk ger· çek yönleriyle ortaya çıktı. Maoculuğun tecritinde, bu sergileme önemli bir rol oynadı. Artık en sadık savunucuları ile birlikte, dejenerasyon aşamasına geldi. Bugün küçük burjuva radikalizmiyle pekiştirilmiş milliyetçiliğin ulaştığı dejenerasyon aşamas ını Maocu' luk temsil ediyor. 5 Şubat mitingini basmaya çalışanları, önce bu nitelikleri ile tanımak gerek.

    MADDI GERÇEKLERLE DÜ ŞÜNCE ARASINDAKı IlAC

    Bu, madalyonun yalnızca bir yüzü. işçi sınıfı hareketinden kopuk "ulusaJcllığın" ulaslararası ölçekte ve Türkiye çerçevesinde gelebileceği yeri gösteriyor. Sorunu bir de işçi sınıfından kopuk "devrimcilik" anlayışının ulaşabileceği nokta açısından ele almak gerek. Çünkü, milliyetçiliğin diyalektiği olduğu gibi, işçi sınıfından kopuk "devrimci"liğin de bir diyalektiği var. Bu diyalektik de, aynı ilkinde olduğu gibi belirli bir soysuzlaşma aşamas ını zorunlu kılıyor.

    Buna, teori ve pratik arasındaki bütünlük açısından bakmak gerek. Iki açıdan: Bilimsel sosyalist öğreti ile işçi fWıırl pratiği arasında kopmaz bağlar var. Aynı şekilde, "Maocu düşünce" ile Maocu pratik arasında da sıkı bağlar bulunuyor. Maocu düşünce ile Maocu pratik arasındaki bağları açıklayabilmek için, zıddından, yani bilimsel sosyalist öğreti ile işçi sınıfı pratiği arasındaki bağlardan hareket etmek gerekli.

    Işçi sınıfı pratiği ile bilimsel sosyalist öğreti arasındaki karşılıklı bağların dul!rudulılıi.!ıı11 Engels anlatıyor. Bu, aynı zama"nda Engels'in bilimsel sosyalist

    düşüncenin ilkelerine ulaşmasının da kısa bir öyküsü: "Manchester'de bulunduğum sıralarda canlı, so

    mut bir gerçeği farkettim. O zamana kadar tarihin yazılmasında ya hiç rol oynamayan, ya da çok küçük bir rol oynayan ekonomik gerçekler en azından, modern dünyada kesin belirleyici nitelikte tarihsel güçlerdir. Günümüzde sınıf uzlaşmazlıklarının kökeninde bunlar yatar. Geniş ölçekli üretim sonucunda bu uzlaşmazlıkların tam olarak geliştiği ülkelerde, dolayısıyla özellikle ingiltere'de, bu uzlaşmazlıklar, siyasal partilerin, parti mücadelelerinin ve sonuçta politika tarihinin bütününün oluşmasında temel teşkil ederler." (F. Engels, Komünistler Ligası'nın Tarihi üzerine'den)

    Sınıf gerçekleri, maddi gerçekler ile teori ya da düşünce arasında bu doğrudan bağı lenin de şöyle ifade ediyordu:

    "Sosyalistlerin, işçilerin mücadtteleri ile kaynaşmayan teorileri, gerçek yaşam üzerinde hiç bir etkisi olmayan ütopyalardan, iyi dileklerden öteye geçemedi" (V. i . Lenin, Rus Sosyal Demokrasisinde Gerici Bir Çizgi)

    KOPUKLUCUN DEJENERASYONU

    Teori ve pratik arasındaki bu doğrudan bağların koparılma", gerilemenin ve gericileşme sürecinin başlangıcını ve itici gücünü oluşturuyor. Maddi gerçekleri algılayamama, düşüncenin giderek daha uç noktalarda soyutlaşfNsına neden oluyor. Uç noktalarda 50-yutlaşan düşünceler ise, maddi gerçekıere aykırı, pratiğe ve somut gereksinimlere ters düşen uygulama ve girişimlerin temelini oluşturuyor.

    Teori ve pratik arasındaki her türlü kopukluğun Maoculugun bu�ünkü ulaştığı konumla sonuçlanacağı söylenemez. Maoculuğun "özgünlüğü" de buradı ortaya çıkıyor. Maocu düşünce ve Maocu pratik, birbirlerini beSleyip, gerileme ve Soysuzlaşmayı birlikte kılan bir niteliğe sahip. Bu nitelik, Maoculuğun dünyanın her yerinde sahip olduğu millivetc; özden ve dünya sosyalist sistemine beslenen düşmanlıktan kaynaklanıyor. Gerilemenin gelişmesi, bir yerde " " ril 01-gusllnu da beraberinde geıiriyor. Uluslararası ölçekte Çin dünya devrimci hareketinden, ulusal ölçekte de yerli Maocular i.şçi sınıfı hareketinden giderek tecrit oluyorlar. Tecrit olmaları, ilkel bir savunma psikozunu da beraberinde getiriyor. Bu savunma psikozu ile birlikte, Maoculuk giderek bir din haline geliyor. Kendi içine kapalı, doğruların ve yanlışların pratikle değil yine "kendi düşünceleri" ile sınandığı, geçmişin, J

  • .� -- -- --__ w-__ � __ � __ �� __ � _ _ � ____ ------- �--����--...

    • • • •

    J UVAZI N I N H IZ M ETI N D E de i ımir . Ödemiş devlet karayolu üzerindeki uygulanışı, böyle anl,Hı1ı)'or. l radcciliğin doğal sonuçlarından biri ol.m isteldedn gerçek olarak görülmesi, burad.a bütün ,1Çlld'gl ilc sırıtıyor.Bclki "böyle olduğuna" kendileri de inanmaya başlamışlardır. Bir yanda "dc ... rimcilcr" bir yanda " halk" var. "Devrimciler" "haçii" dese halk hemen kalkıp dev�im yapacak. Ne örgüt, ne örgütlü çalışma, ne gerçekler ne de konjonktür. Hiç biri gerekli değiL. Yalnızca "devrimciler" ve halk yeterli.

    Kendilerinin de "uzun yürüyüş" adını taktıkları bu yürüyüşün amacı ne? Daha çok bir "farz", yerine getirmek. Maoculuğun bir din haline gelmesiyle birlikte, eylem, miting, yürüyüş gibi olgular da sınıfsal içeriğinden soyutlanıyor. Nuh tufanından sonra aşurenin, isa'nın son yemeğinden sonra da hamursuz ekmeğinin gelenekleşmesi gibi, Çin'deki "uzun yürüyüş" de her Maocunun yerine getirmesi gereken bir farz olup çıkıyor. Bu farzı yerine getirenler ise çevrelerinde kendilerini destekleyen binlerce kişi "görüyorlar" ya da öyle göstermek istiyorlar.

    Maoculuğun gelişmesi özetle böyle bir seyir izli· yor: işçi sınıfı pratiğinden kopukluğun sonucu düşünsel planda aşırı soyutluk ve iradecilik; iradecilik sonucu, "kitle çizgisilOnden kopuk, ters eylemler; bu eylemlerden kaynaklanan daha uç düşünce ve eylemler; bu konum dolayısıyla giderek hareketten tecrit olma; tecrit olmanın verdiği savunma psikozu içinde kendi içine kapalı bir din haline dönüşme, olay ve kişi put· laştırma.

    Bütün dinlerde olduğu gibi, Maoculuğun kişi putlaştırıcı yönü çok belirgin bir biçimde ortaya ç ıkıyor. Önce Maoculuğun henüı. bugünkü kadar gerilemediği döneme ilişkin bir örnek. Mao, belirli niyetlerle kişi putlaştırmayı eleştirir görünüyor:

    "Kişilerin putlaştırılması, insanlığın uzun tarihi boyunca bugünlere kadar gelen kOkuşmuş bir tortu· dur. Kişilerin putlaştırılmasının kökleri, yalnızca sömürücü sınıflarda değil, aynı zamanda küçük üreticilerdedir de. Çok iyi bilindiği gibi ataerkillik, küçük üretici ekonomisinin bir ürünüdür.' (Proletarya Diktatörlüğünün Tarihsel Deneyimi Üzerine, Renmin Ribao 5 Ni .. n 1956)

    Maocu düşünce ve pratik, uluslararası işçi sınıfı hareketiyle olan ilişkilerinin belirli bir aşamasında 1956'Iarda, sureti haktan yana görünüyor. Gerçek ise daha sonra ortaya çıkıyor. Tecrit döncmi ile başlayan savunma psikozu içerisinde, 20 yıl önce "eleştirilen" kişi putlaştırılmasının en "yetkin" örnekleri veriliyor:

    "Sovyetler Birliği'nin reviı.yonist yönetici kliği, Yugoslavya'daki Tito kliği, döneklerden ve her renkten hainlerden oluşan diğer bütün klikler, sizinle kı· yaslandığında ,.alnızca birer toz yığınıdırlar. Buna karşılık siz, arş'l ala'ya yükselen yüce bir dağsınız."

    (Enver Hoca'ya gönderilen, Arnavutluk Emek Partisi'nin 5. Kongresi'ni kutlama mcsajından, 25 Ekim 1966)

    �ı;\OCU LARıN LUMPEN LE Ş M ESI. LUMPEN LERIN MAOCULAşMASı

    Teori ile pratik arasındaki bütünlüğe bir kez daha dikkati çekmek gerek. işçi sınıfı öğretisi ile, işçi sınıfı arasında kopmaz bir bağ var. Aynı şekilde, işçi sınıfı ile olmasa bile, Maocu düşüncenin başka maddi Rcr' çekler ile somut bağı var. Maocu düşüncenin işçi sını· fı pratiği ile bağlarının olmaması, onun başka maddi gerçeklerle bağları olmaması anlamına gelmiyor.

    Bu madddi gerçeklerden bir bölümü açık: Küçük üreticilik ve oradan hareketle küçük burjuva radikalizmi. Ancak Maoculuğun gerileme diyalektiğinin burada kalmadığı da çok açık. Bir kaç adım daha ileride, milliyetçilik ve iradecilik var. Ama önemli olan, burada da kalmaması. Maoculuğun gerilemesini, soysuz· laşma çizgisine ulaştıran başka maddi temeller de

    var: "Maa Tse Tung grubunun ideoloji ve politikası

    nın gelişiminin ve özünün çözümlenmesi, Maoizmin bugün öncelikle ve en başta milliyetçi şartlanmalara sahip, proleter olmayan/küçük burjuva ve önemli bir ölçüde Çin toplumunun deklase tabakalarından destek bulduğunu göstermektedir." (P. fedoseyev, "Maoizm: Ideolojik ve Politik Özü " A Oestructive Policy, Moscow 1971)

    " Deklase tabakalar" . Yani " Iumpenproletarya" . Hırsızlar, katiller, serseriler, dolandırıcdar. Marks, Engels ve Lenin'in hiç bir kayıt ve şart düşmeden tiksintilerini ifade ettikleri "proletarya döküntüleri".

    Mao, 1926 yılında Marks, Engels ve Lenin'in yalnızca "tiksindiği" bu unsurlar için çok başka şeyler düşünüyordu:

    "Oeklase olmuş unsurların sayısı, Çin'de oldukça fazladır. Kabaca söylenirse sayıları 20 milyonu aşar. Bunlar, yiğitçe savaşma yeteneğine sahiptirler ve eğer iyi bir şekilde yöneıilebilirlerse, devrimci bir güç olabilirler." (K ırsal Kesimdeki Çeşitli Sınıfların Devrime Karşı Tavırlarının AnalizL)

    Mao, 1926 yılında yazdıklarını 1951 yılında ye. niden gözden geçirdiğinde, lumpenler için "ancak, yıkıcılığa eğilimlidirier" ibaresini ekliyor.

    Ancak sorunun özü, Maoculuğun belirli tahlillere Marksist görünüm verebilmek için eklemeler yapmasında değiL. Sorun, Maocuların tek tek lumpen olmaları da değiL. Sorunun özü, işçi sınıfından bütünüyle kopuk "hıılı" devrimcilik anlayışının, dejenerasyon süreci içerisinde, kimlere dayanacağının, böyle "hız"" devrimcilerin giderek kimlerin yaşam ve mücadele yöntemlerine bel bağlayacağının kavranabilmesinde.

    Tıpkı, işçi sınıfından umudunu kesen fanontun Afrika'da "devrimci güç" olarak lumpcnprolet.aryayı görmesinde olduğu gibi.

    Nesnel bağ, şurada: Üretim süreci ile bağlarını bü· tünüyle koparmış, bu anlamda "deklase" ve sorumsuz unsurların, işçi sınıfından kopuk " devrimci" düşüncelerin, yani yine deklase düşüncelerin tabanını oluşturması çok doğaL. Deklase düşüncelerin, deklase unsurlardan taraftar bulabilmesi de öyle. Pratik yaşamla her türlü bağlarını koparmış, hiç kimseye karşı hiç bir sorumluluk taşunayan kişi lerle, üretim alanıyla her türlü bağlarını koparmış, sorumsuz düşünceler arasındaki nesnel bağ, burada ortaya çıkıyor. Tecrit edilmiş lumpenliğin tek güvencesi olan şiddet gerek sözde, gerekse uygulamadz, "tecrit edilmiş bir düşünce olarak Maoculuğun da tek güvencesini oluşturuyor. Lumpenliğin bir başka özelliği olan, polis korkusunun polisle işbirliği biçimine dönüşmesi, Maocu yayınlar ve Maocu pratikte de bütün açıklığı ile görüıüyor.Pratikten kopukluk · tecrit - savunma psikozu zincirine, burada bir de lumpenliğe özgü bir yaşam ile yine lumpenliğe

    özgü şiddete tapınma ve şiddete teslimiyet halkası ekleniyor. inandıkları, güncel hayatta gerçekliğini ve etkinliğini göstermiyor. Güncel hayatta gerçekliğini ve etkinliğini gösterenlere ise inanmıyorlar. Onun için güçlerini ve inançlarını, soyuttan, mitlerden, fetişlerden ve şiddetten arıyorlar. Türkiye'de ve Dünyada, Maocu pratiğin özü, bu.

    Oysa, "Marksçılığın, kendi içine kapanmış, kemikleşmiş ve evrensel uygarlığın gelişme yolunun dışında oluşmuş bir doktrin gibi, tarikatçılığa benzeyen bir yanı yoktur." V.I. Lenin, Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşken Parçası)

    DAHA DA TECRIT EDILMESI GEREKEN BIR ÇIZGI

    Maoculuğun dünya ve Türkiye'de devrimci harekette" giderek daha büyük ölçülerde tecrit edilmesi bu çizginin hareketin gelişmesine indirdiği darbeleri görmezlikten gelme sonucunu doğurmamalı.

    Türkiye'de gelişip güçlenen devrimci potansiyeli kısırlaştırma ve zayıflalmada, Maocuların oynadıkları bozguncu rol, nicel güçlerinin çok ötesinde. Geçmişıe Türkiye'de bunun örnekleri görüldü. Çeşitli yerel koşullar nedeniyle sınıf çelişkilerinin ve devrimci birikimin en yoğun bulunduğu bazı bölgeler, Maocular tarafından "pilot bölge" seçildi. Özellikle kırsal alanlarda Maoculuk, gelişen ve güçlenen birikimi, fareler gibi kemirmc uAraşı içerisinde. Suya atılan mikroplar gibi genç beyinleri, devrimci düşünceleri zehirleyen bır işlevi var Maoculuğun. Bu açıdan, yalnızca büyük kentlerde, ya da işçi sınıfı hareketi açısından değil, tüm devrimci hareketin bütünlüğü açısından tecrit edilmesi, etkilerinin asgariye indirilmesi gerekiyor.

  • H. MERTOGI.U

    _ AET-Türkiye'nin sanayileşmesi ikilemi çok tartışıldı. Türkiye'nin ihtisaslaştı�ı bir sanayi dalında, tekstil sanayiinde AET'nin takındı�ı tavır bu soruna en açık cevabı getiriyor_ Daha açık bir deyimle artık "iplik pazara çıkmaktadır".

    12 Mart'ı takip eden dönemde lekstil sanayiine yapılan yatırımlar ölçek olarak çok hızlı bir büyüme gösterdi. 100 bin i�lik pek çok yatınm peşpeşe gerçekleştirildi. Takip eden dönemde petrol fiyatlannda görül en hızlı artış e�i!imi, suni elyarı karlı olmaktan çıkartırken, pamuk ipligini yerine ikame etti. Bu şartlar altında uygun ihracat imkanlan elde eden pamuk ipliği ihracat�ılan giderek ihracatlannı arttırdılar. Ihracatın artmasında en önemli etkenlerden birisi, pamuk ipliğine ihracatta tanınan yüzde 25 oranındaki vergi iadesi olmuştur. Bu şartlar altında özellikle AET pazarlanna çıkan Türkiye çıkışlı pamuk iplikleri damping-fiyatından satılır oldu.

    ş i ŞiRILMi Ş REKABET "POTANSiYEli"

    Gerçekte Türkiye'nin pamuk ve pamuk'ipliğine tanıdığı vergi iadesi, yabanCi gözü ile imkansızdı. Aynı kanıyı Türkiye'deki vergi sorunlan ile uğraşanlar da taşımaktadır. Mantık olarak vergi iadesi tanınacak ölçekLe bir vetire pamuk ye pamuk ipli�inde söz konusu deRildir. Ti6k hükümetlerinin bu konuda aldıklan kararlar tam anlamı ile bu sanayi dalının himayesine yönelik kararlardır_ Söz konusu sanayi dalındaki gelişme, devletin bu aşırı himaye politikası ile sa�lanabilmiştir. öte yandan, ücretlerin en düşük olduğu sanayi dalı da tekstil sanayiidir. Bu uygun gelişme şartlan altında, belli ölçekte ihtisaslaşma imkanlanna kavuşan tekstil sanayi dış pazarlara da, devlet tarafından tanınan vergi iadesi imkanlan ile rahatça çıkabilme imkanına kavuşmuştur. Tanınan bu 1tolaylıklara karşın, Türk pamuk iplifi, kalitesi nedeniyle dış pazarlarda diğer pamuk iplikleri karşısında ancak rekabet edebilir hale gelmiştir. Bilindiği gibi Türk pamuk ipliği, kısa elyanı oluşu ne· deniyle kullanım alanı sınırlı kalmakta· dır_

    AET SANAY I LEŞMEYi

    ENGELliYOR

    Bu şartlar altında belli gelişme iinkanlanna kavuşan Türk tekstil sanayii, konjonktür yönünden avantajlı ihraç imkanlan elde eltifi bir dönemde, AET'nin tam anlamı ile ambargosu ile karşılaşmıştır. Türkiye çıkışlı pamuk ipli�ine uygulanan ambargo kaldı ki; yeni deeil. Ingiltere yaklaşık iki yıl önce Türkiye'-

    İPLİCİ PAZARA ÇıKANLAR ÇOCALIYOR

    nin pamuk iplieine uyguladı�ı vergi iadesi oranı nedeniyle Türkiye çıkışlı pamuk ipligine ambargo koymuştu. Olayın en ilginç yönü AET'nin Türkiye'nin sanayileşmesi karşısında takındığı lavır olmuştur. Türkiye ile AET arasında or· taklık kuran anlaşmalara göre, AET Türkiye'nin hızlı gelişmesine katkıda bulu· nacaktır. Bunun gerçek olmadığı çok söylendi. Söyleyenler solcu olarak damgalandl. 1974 'ü takiben, ya Türkiye'deki sol cu lar çoRaldı, ya da sanayi burjuvazisi hidayete erdi. AET Türkiye'nin sanayileşmesini engelliyordu. Türk Sanayi burjuvazisinin AET konusundaki kesin tavn budur artık. Çok gecikmiş bir tavır. Bu gelişmenin somut olarak ilk kez maliyetini ödeme durumunda olan sanayi sektörü de, tekstil sanayi olmaktadır.

    NARıN PAN IK iÇ iNDE

    AET'nin Türkiye'den istediği çok açık. Pamuk iplieine. uyguladıeın vergi iadesi uygulamasını kaldır diyor. Kotala-rın azaltılması ya da diğer yollara baş vunnuyor AET. Işin dikkati çeken ii· ginç yanı burada. AET isteğinde öyle· sine dirençli ki, Halit Narin acele ile giL· tiği Brüksel'den dönüşünde, hiç bir Çı' kar yolun olmadıeını, vergi iadesi uygulamasının kaldırılması gerektiğini açıkça söylemektedir.

    AET ülkelerinde. tekstil dalında kon· jonktürel olarak ortaya çıkan durum. böylesine tavrı zorunlu kılmıştır. Pelrol bunalımının ertesinde maliyetleri hızla yükselen suni elyaf üreticileri bu şartlar altında üretimlerini kısmak zorunda kal· mıştır. Dünyada yeniden pamuk veyünt> dönüş başlamıştır. Bu dönüşümle birlik· te, dünya pamuk arl.lIlln. tüketimi karşılamadığı da ortaya çıkmıştır, stoklarda son üç yıl içinde hızlı bir erime söz ko· nusudur.

    SiYASAL TERCiH L ER

    Dünya pamuk üretiminin tüketimi

    karşılarnaması karşısında, fiyatlarda ortaya çıkan sürekli artış. suni clyafı önümüzdeki dönemde yeniden kfırlı hale getirecektir. Bu nedenle başta Ingiltere olmak üzere AET'nin difer ülkelerinde tekstil sanayi dalında konjonktürel dar bo fazı ar ortaya çıkacaklır. Bunun ilk adımdaki önlem i olarak, AET'ye yönelik pamuk ve pamuk iplifi ithalatına konan tahditler düşünülmüştür. AET Türkiye'nin vergi iadesini kaldınnasını isterken, Latin Amerika çıkışlı pamuk iplifi ithalatının kotalarını da indinne eğilimine ginniştir. AET lam anlamı ile toplulufa dahil ülkelerin tekstil sanayilerini korumaya yönelik bir tutum için· dedir. AE1', geçtifimiz son aylar içinde Orta Doğu ülkeleri ile imzaladı�ı anlaş· malar nedeniyle bu ülkelerin koLalannda kısıntı yapamamaktadır. özellikle Mısır' ın içinde bulundu�u durum nedeniyle Mısır'a karşı önleyici tedbirler almamaktadır.

    Gelişim her iki yönden yararlı. AET'· nin ipliğini pazara çıkardıeı gibi, Türkiye sanayiinin yapısını ve ihraç imkanlarının ipliğini de pazara çıkartmaktadır.

    AET konusunda Türkiye'nin kesin tavır alma imkanlan çoktllın ortadan kaybolmuştur. Kaldı ki, Türkiye'nin AET Lercihi ekonomik de�ildir, politiktir. Türkiye-AET arasındaki ilişkiler ekono· mik kurullar tarafından de�i1 Dışişleri Bakanlı�ı tarafından yürüLiilür. Bu nedenle Türkiye AET'nin pamuk ipliei konusundaki istemine mutlaka olumlu cevap venne durumundadır.

    Türkiye sanayi, burjuvazisinin takınacagı tavır, bu noktada çok önemlidir_ Çukurova kesiminden henüz hiç bir ses çıkmamıştır. Türkiye çok yüksek maliyetlerle ihtisaslaştı�ı bir sanayi dalında pazar imkanlanna kavuştu�u bir konjonktürel dönemde, büyük inasıara yol açabilecek bir lutumla karşılaşmaktadır. Bu Türkiye'de kurulmakta olan ve pazar gereksinimi duyan tüm sanayii ilgilendiren bir durumdul\.

    1970 öncesi dönemde, AET'nin en anlamlı tarifi bir slogan da yer almıştı. "Onlar Ortak, biz pazar . . .. Şimdi AET'nin isteği bu gelişmeyi vurguluyor. Siz pazarsınız biz ortağıi diyorlar.

    . AMASYA VALISI ADANA'DAN TAKVIYE ALDı

    Amasya il merkezindeki Demokratik Kitle ÖrgüUeri TÖB·DER, TUM·DER, ve TOS·DER 29.12.1976 günü yayınla· dıklan bir bildiri ile MC'nin hükümet o· luşundan o tarihe kadar meydana gelen; Türkiye ve Amasya'daki faşist baskılan, olayları ve Ekonomik durumun bozuklu�unu eleşLiren bir bildiri dağıttılar.

    Bildirinin dağıtımı sırasında polis mü· dahale ederek, bildirilerin yasaklanmış olduğunu ve Cumhuriyet Savcılığının toplatma karan bulundu�unu bildirerek TöB-DER Şube Başkanı Mehmet Sayın ile bildiri dagıtımmı yapan TöB·DER üyelerinden Menderes Mcletli ve N(>cati Böfürcü'yü karakola gÖlÜnnüş ifadelerini almıştır.

    Daha sonra 30.12.1976 tarihinde bu gibi hallerde demokratik düşünce ve demokratik örgütlere karşı yetkilerini kul· lanmakla meşhur MSP'Ii Amasya Valisi Mustafa Arıkan'ın aldığı anti-demokraLik karar sonucu ü«; dernek birden kapa· tılıyor. Ardından, Adana DC:M Savcı 11-ğından Amasya Savc' ılığına atanmı� olan Ali Galip Dinçer, üç dernegin bildi· risine ilişkin dosyayı incch'mck Vf' hazırlık soruşturmasıııı yapmak bahanesiyle blÜnlcr konuluyorlar.

    Yapılanlar. ilerki drmokrııtlıır:ı w .sosyalistıere yapılan baskıliinn such'('" bir bölümiidür. TUm baskılarıı karşııı. sosyalistler ilerki Demokraııar \'llnı'l\iII1 bir karıırlılıkhı uzun soluklu l�ıkııd�'Iı'lerinf' devam t'dPCC'klrrdir.

    Bağıınsızlık-df'lllokrasi·soı;yaliJ:1Il mu('ltdplesi lüm baskılam kuşııı gt'li�i� ur \t' b1\ic.;If'niyor.

    CARK . . . t •

    :---0--------: , , , , i , , i , , , i i ,

    �--� k� YURUYUŞ · 16 ŞUBAT 1977- LO

  • ADEL'DE VY ANIŞ, SARI SENDİKA ÇEMBERİNİ KıRACAK Adel Kalem Fabrikası, Kartal civarın

    da Soitanlık sapa�ı yanında kurulu bulunan ve Türkiye'de tekel durumunda olan bir sanayi kuruluşudur. Oretmiş oldu�u kaıemler, Türkiye'nin ihtiyacını tam olarak karŞlladıel gibi dış ülkelere de ihraç edilmektedir. Adel gün geçtikçe güçlenmekle ve tekel durumunu korumaktadır.

    Adel fabrikasında ünlü 13. maddeye dayanarak 19 işçinin iş sözleşmelerinin feshi yoluna gidildi. Gerekçe yok,gerekmiyor ( ! ). Çünkü iş kanununun 13. mad· desi işverene işçinin ekmeei ile oynama hakkını tanımış. Maddenin ünü de bura· da zaten: Patronun işçilere gerekçe bile göstermeden yolverebilmesinde. Adel'de "ekonomik mücadele" işte bu iş kanu· nunun yürürlü�e girdiei 24 Temmuzu işçi bayramı olarak kabul eden Türk - lş'e ba�1ı A�aç . Iş Sendikası aracılı�ıyla yürütülmekte ( !).

    Ancak Adel işçisinin sarı sendikaya tümüyle güven duydu�unu sanmak hatalı. 1971 de başarısızlıkla sonuçlanan bir Kimya - Iş'e girme eylemi yaşanmış Adel' de. A�aç . Iş yerini koruma başarısım göstermiş, ama 1971'den 1974'e kadarki sözde ekonomik mücadelesi için başa·

    n sözcüetinü kullanmak olanaksız. Toplu iş sözleşmesi sonucunda 2 yıııı�ına 60 krş. almış olması sadece bir örnek.

    Ancak Adel işçilerinin bilinç düzeylerinin giderek artması, DISK'e baRh Asis'e katılma girişimlerinin yoeunlaşması sonucunu getirdi. Bu girişim de'yine en bilinçli işçilerin işlerine son veril· mesi yoluyla önlenebildi. Ekonomik mü· cadeleye bu yüzden Aeaç - Iş Sendikasında kalınarak devam edildi.

    Adel'de sosyalist nitelikte iki işyeri temsilcisi, Ade! işçisinin ekonomik ve politik mücadelesini ilerletmek ve geliştirmek için patronun çizgisindeki dieer dört temsilci karşısında aeırlıklarını hissettirdiler. Sonuçta 14.9.1976 tarihinde başlayıp 31.12.1976 tarihinde imzalanan toplu iş sözleşmesi sosyalistlerin ekonomik mücadeledeki direnç ve tutarhlıklarının bir belgesi oldu.

    İki yıllı�ına 60 krş. zam ile toplu iş sözleşmesi imzalamaya alışmış bir işve· renin kabunenece�i şeyler de�i1di bunlar. Işçi sınıfı, tutarlı içeri�i olmayan dar kapsamlı bir mücadelenin nasıl kısır döngü ile sonuçlandl�111I ucundan kö· şesinden görmeye başlamıştı. Bunu gösteren de sosyalist temsilci ile birlikte fab-

    MC, TÜRKIYE - SSCB "SIYASAL BELGES I " N I IMZALAMA KTAN KORKUYOR

    Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında uzun süredir hazırlandığı bilinen "Siyasal Belge"nin sonuçlandırılmasıı MC hükümeti tarafından bilinmeyen bir geleceğe ertelendi 1976 yılı boyunca D ışişleri Bakanlığının konuyla ilgili yaptığı oyalayıcı ve kaçamak açıklamalardan sonra, belgeyle il�ili gelişmelerin durdurulduğu geçen hafta içinde anlaşıldı. Dışişleri yetkilileri, ıayrı resmi olarak, belgenin imzalanması için ABD Başkanı'nın Kıbrıs sorunuyla ilgili temsilcisi C. Clifford'un bu konuda hazırlayacağı raporun beklendiRini açıkla-dılar.

    "Siyasal belge"nin imzalanması konusundaki prensip anlaşmasına, SSCB Başkanı A .Kosigin'in 1975 Aralık ayı sonunda Türkiye'ye yaptı�ı ziyaret sırasında varılmıştı. Belge, iki ülke arasında muhtemelen devlet başkanları düzeyinde gerçekleşecek bir buluşmayla imzalanacaktı. Sovyetler Birliği tarafın· dan hazırlanan belge tasarısı Türkiye'ye sunulmuş� Dısişleri Bakanlığı da bu taslağın "incelendiğini" açıklamıstı. Dışişıeri Bakanlığının, belgenin imza lanmasında izlenecek prosedür konusunda birbirini tutmayan açıklamaları, MC' nin bu konuda kamuoyunu oyalamaya ve imza için "uygun bir dönemi" kollamaya calıştığını ortaya koydu.

    NATO içinde ve Kıbrıs konusunda meydana 1!.elen son gelişmeler. belgenin imzalanmasını NATO içi bir soruna dönüştürdü. ABD'nin Türkiye ve Yu· nanistan'la yapacağı ikili anlaşmaların birlikte ele alınmasının kararlaştırılması ve iki ülkenin Kıbrıs'ta. bir NATO planının uvgulamaya konmasında koordine bir. politikaya sokulması, NATO'nun güney kanadında "dayanışma" havasının dirilmesini ön plana çıkardı. Yunanistan, NATO'nun askeri kanadına �eri dö nüş için geçtiğimiz haftalarda ilk açık girişimlerde bulundu. Bu koşullarda, Türkiye ile SSCB arasında bir siyasal belgenin imzalanmasının, diriltiimeye ça· I ışı lan "dayanışma" havasıyla çeliseceği belirlendi.

    Ancak siyasal belgenin imzalanmasının ertelenmesi, sadece NATO için· deki gelişmelerle açıklanamaz. MC'nin bu konudaki kararını belirleyen, sosya· list ülkelerle siyasal ilişkileri geliştirmeyi. anti-komünist tırmanışının çıkarla· rıyla bağdaştıramaması olmuştur. MC hükümeti. sivasal belgenin imzalanmasının 1977 seçimlerinden önce, faşizme tırmanışında 2erici militarist çevreler· le kurduğu birlilli yaralamasından korkmaktadır.

    rikadaki sosyalist işçilerdi. Adel işçisi, patron yanlısı di�er dört temsilciyi istemiyordu. Gerçekte kimi temsil ettikleri ortaya çıkan temsilciler ise durumu sessizce kabuııenecek dee-ilIerdi.

    Işveren yanlısı dört temsilci,SI'syalist temsilcileri istifa etmeye zorladılar. Adpl' deki ilerici işçilerin deste�ine sahip iki sosyalist temsilcinin "istifaıarı" son derece hızlı bir şekilde san sendika larafından işverene bildirildi. Hemen kabul edildi.

    Artık işveren kartlannı açık oyna·

    makta sakınca görmemektedir. Ertesi gün içlerinde temsilcinin de bulundu�u 19 ilerici - sosyalist işçiye kapı gösterildi. Hepsi o kadar. Adel'de bir de sendika vardı, deA"n mi? Şube başkanı, işlerine son verilen işçilerin durumunu görüşmeye geldiklerinde binayı terk etmeyi ter· cih ediyor. Sendikanın 19 işçinin işten çıkanlması olayına sahip çıkışı da böyle işte.

    Şimdi Adel işvereni, Adel'de işçi sı· nıCı mücadelesinin bitti�in.i sanmaktadıro Yanıldı�ını yakında anlayacak.

    "FAŞISTLER nEYIN YIKAY AMA YACAK"

    Yürüyüş okurları YSE Makina Ikmal Grup Amirliği ve YSE 5. Bölge anbar· larının buıundu�u Lodumlu işyerlerini bilirler. Lodumluda örgütlü bulunan KöY .YSE·IŞ Sendikası AP·MHP'lilerin yönetimindedir. Daha önce bir yazımız· da bu san sendikanın işçileri nasıl 'sana· yici' yaptı�ını yazmıştık. Beş işçinin ölümüyle sonuçlanan ve işveren·müteah· hit ihmallerinden doğan işkazasının ol· duğu Lodumluda sarı sendika derin uy· kusuna devam ediyor.

    Geçtiğimiz günlerde san sendika KOY-YSE·tŞ'te bir 'kıpırdanma' oldu. Sendika her ne hikmelse 'eğitim' yap· maya ve işçileri 'e�itmeye' karar verdi.

    Lodumlu işçileri uyanık oldukları ve işçilerin büyük bir çoğunlu�u ilerici olduğu için sendikacılar işyerinde seminer vermeye çekindiler. Çünkü işçiler seminerciyi sıkıştırabilir, açmaza sokabilirdi. Köy-Yse.lş Sendikası Merkez 3. Şube Başkanlığı aslında semineri yalnız Lodumlu işçilerine de�i1, Genel Müdürlük de dahil örgütlü oldu�u daha do�rusu alavere dalavere ile yetki aldı�ı Ankara' daki diğer işyerlerinde de ver· rnek durumundaydı. Böylece.; bir karar vererek işçileri zoraki olarak toplamanın yolunu aradı. Bu yol da bulundu. Faşist sendikacılığın dünyadaki uy�ulamasının

    D II Y 1J M: 11

    küçük bir örneği verildi. 'Iş günü olduğu için mutlaka yoklama yapılarak gelme· yenler tesbit edilip yevmiyelerinin kesilmesi cihetine' gidilecekti. Nitekim işçilere bildiri bu şekilde dağıtıldı.

    Işçilerin, en başta da Makina Ikmaı Grup Amirli�i yeni ismiyle YSE Makina ve Ikmal Grup Müdürlüğünün işçilerinin çok kestirme bir cevabı oldu. 'Biz faşist· lere beynimizi yıkatmaktansa işyerinde çalışırız daha iyi.' Ve sonuç olarak 71 kişilik işyerinden sadece 15 kişi semine· re katıldı. Eğer tabii ona da katılmak denilirse. Seminere gidenler uyuduklarını ve semineri veren sicilli MHP'li Kurt Karaca'ya güldüklerini söylüyorlardı.

    Köy·Yse-lş Sendikasının AP-MHP 'Ii yöneticileri Kurt Karaca'ya seminer ver· direrek arada sırada saklamaya çalıştıkları (aşist yüzlerini bir kere daha ortaya çıkardılar. Işçilerin ilericiliğini bilerek ortalıkta somun pehlivanı gibi sosyaı demokrat olduklannı söyleyerek işçilerin arasına girebilen san sendikanın bazı merkez yöneticilerine sonıyoruı. içiniz rahat mı? Türkiye'de ve dünyada çözülen Caşizmin sicilli temsilcileri sizi yerinizde tutabilecekler mi? Siz sanh�ı· nızı ve gericiliğiniıi işçilere kaç yıl daha yu ttu ra b ii ece ksi n iz?

    TopIC İş Sözleşmesinin 9). maddesi gerelince sis personelinin Sosyal ·Sigorta1ar· ıanunu.� .... sendika1ar kanunu, iş , işçi· ve işveren ksnularl.nı. içeren eA:itim 9a1ı.şma1arı yapı.la-

    caktı.T. Bu nedenle 8-2-1977 salı. günü saat 8 , )0 da ba-vlayacak:

    o�an elitim som"l..ner:'ne işçi arkadaşları.mı.nn tümUnün katılaası.

    zorunludcr . İş günü ;)ld� i ç in mutlaka yoklama yapılarak geae

    yenler tespit ed1 ap ye'/miyelerinin kesilmesi cihetine gidilecelt-tir.

    S�yı.n uyeterimiıin böyle bir duruma meydan vernıiyecel!

    inancıyla önemle dı..\yrulur. Saygı�..:o.r:ı.m' d a .

    KOY YSE İş SENDİKASI

    MERKEZ J ŞUBE BAŞKANLI�I

    YÖNETİM KURULU

    kurgu : ı l han Akahn çizgi : Nezih Danyal

    YVRVYVŞ · lS ŞUBA T 1 977 · l l

  • DONYADA YARAYAS

    EMPE RYALiZM i N K IBRIS ' I N _______ _ "BAGIMS IZL IG I " i ç i N _ _________ _ ÖNGÖRDüGü KO Ş ULLAR ________ _ N ETLE Ş iYOR --------------Makarios'la Denktaş'ın BM Genel

    S�kreterinin aracılı�ıyla hafta sonunda yaptıktan ikinci I!örüşme yaklaşırken, t!mperyaliımin K ıbrıs'ta empoze etmeye çalıştığı "çözüm" yolunun koşulları da· ha da neLleşme yoluna girdi. Banşa dog· ru adım atılma havasının yumuşaklığı içinde, iki yıla yaklaşan bir süredir en gizli biçimde oluşturulan planın anahat· ları parça parça dünya kamuoyuna açık· lanmaya başlandı.

    Söz konusu planın, Ada'da evsiz yurtsuz bırakılmış emekçi göçmen yığınlarıyla ilgili bölümü oldukça açıga çıklı. Kıbrıs'la ilgili son gelişmelerin göçmenl�r sorununun çözümü konusun· da yarattıgı umutlann, özünde aldatma· caya dayandığı belli oldu. Sorunun, şu anda TUrk kesiminde bulunan, yiizölçü· mü küçük ancak yerli Rum halkının yo· gun olduğu bölgelerin Rum kesimine bırakılması biçiminde " çözülmeye" çalışıl· dığı anlaşılıyor. Böylece, bir yandan gerici Denktaş yönetiminin Kıbrıs halkının " yerleşme özgürlü�ü" nü tanıdı�ı görünümü yaralılırken, diger yandan da terkedilecek toprak miktannın Türk kesimin· deki ve TUrkiye'deki şoven ve militarist çevreleri rahatsız etmeyecek ölçüde tutulması tasarlanıyor. Gerçekte bu plan, göçmen sorununu çözmüyor, saptırıyor. Ada halkının Ada'da serbestçe yaşama özgürlügü ortadan kaldınlıyor.

    öte yandan, varılacak son çözümde Kıbrıs'ın yabancı üslerden arındırılması· nın söz konusu edilmeyeceği. NATO genel kurmayları tarafından geçen hafta sızdınldı. 1960'da Kıbns Cumhuriyeti

    kurulurken Ada halkına empoze edilen Ingiliz üslerinin, "Ada'daki durumun korunması için vazgeçilmez" oldu�u şantajı yeniden ileri sürüldü. Bu zorunlulugun gerekçesi olarak da, üsleri n boşaJtllmasının, Kıbrıs'taki iki kesim arasındaki çekişrneyi yo�unlaştıraca�ı ileri sürüldü. Böylece emperyalizmin, Kıbns sorununun çözümünü ve i.isler problemini, Ada' nın bütünüyle ashersizleştirilmesi cerçeyesinden çıkarmava çalıştı�ı da ortaya kondu. üslerin kalıcılı�ı için NATO genel kurmaylan tarafından ileri sürülen bu eerekçe, emperyalizmin, Kıbrıs halkının kendi kaderiyle ilgili olarak verecefi kararlan Ada'daki askeri varlı�ıyla baskı altında tutma kararlılı�ını gizlelT.eyi amaçlıyordu. Söz konusu açıklamayı "askeri uzmanlar"a atfen yapan Reuter ajansı, aynca, Ingiliz üslerinin, Ortadoku' nun kontrolü açısından da kaçımlmaz oldu�unu açıkladı. Dikelya üssü bölgesindeki Aynikola elektronik casus istasyonunun, en az i.isler kadar önemli oldu�u da açıklandı. Akrotiri üssünde üslenen U-2 Amerikan casus uçaklannın hergün Mısır-ısrail bölgesinde uçuş yaptıeı hatırlatılarak, bu üslerin emperyalizm için vazgeçilIT.ez önem taşıdıgı "ih· tar" edildi. Makarios·Denktaş gÖlÜşmeleri sırasında yo�unlaşan bu "uyarılar", emperyalizmin Kıbns halkına, hukuki olmasa da fiili bir boyundurugu, saldın şantajı yoluyla kabul ettirmek istedigini ortaya koyuyor.

    ABD'deki Carter yönetiminin Kıbrıs' a göndermek için seçtie:i arabulucu heyetin kimli�i de, Carter yönetiminin kimin yanında oldugunu ortaya koydu.

    AMERIKAN YE ALMAN TEKELLERI GÜNEY AMER IKA'DA ÇATlŞTı

    Brezilya'da kurulacak nükleer santraller, Amerikan ve Alman nükleer enerji tekellerinin çatışmasını ortaya çıkardı. Federal Almanya'nın, Kraftwerk Union tekelinin Brezilya'da yapacağı nükleer santrallerle ilgili olarak geçen yıl Brezilya ile yaptığı 3,4 milyar dolarlık kredi anlaşması, Amerikan Westinghouse ve General Electric tekellerinin Güney Amerika'daki çıkarlarını tehdit ediyor. ABD'de işbaşı yapan Carter yönetimi, Amerikan tekellerinin zorlanan çıkarlarını korumak amacıyla, F. Alman yönetiminden söz konusu anlaşmanın iptalini istedi. Başkan yardımcısı Mondale'in f'\vrupa başkentlerine yaptığı i lk gezide açıklanan bu istek Alman büyük iş çevreleri arasında büyük tepkiyle karşılaştı.

    Böylece, Avrupa'!ı müttefikleriyle il işkilerini sıkılaşuracağı vaadleriyle işbaşına gelen Carter yönetimi , daha ilk günlerde Avrupa'daki en büyük müttefiği F. Almanya ile bir çatışmayı göze almak zorunda kaldı. F. Almanya'yı ABD isteklerini kabule zorlamak amacıyla, 1 Ocak'tan itibaren, Almanya'ya yapılan nükleer hammadde sevkiyatı durduruldu. Bu baskılar Alman tekellerinin sert tepkisiyle karşılandI. F. Alman hükümetinin Hür Demokrat ortaklarından dışişleri bakanı Genscher ile ekonomi bakanı Friderichs, bu konuda kararlı bir tutumun alınmasını Schmidt'ten istediler. Genscher, Alman tekellerinin ABD'li en büyük rakibi Westinghouse için, "Kongre'nin alt komisyo· nu" deyimini kullandı.

    Alman tekelleri, Brezilya'daki yatırımlarını, gelişmekte olan ülkelerdeki nükleer yayılmaları için vazgeçilmez bir sıçrama tahtası olarak görüyorlar, Son yıllarda Alman tekelleri L. Amerika, Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya'da yatırımlara başlamış durumda. ABO'nin son isteğine uyulması durumunda, Alman tekellerinin bu bölgelerde yarattığı güvenin sarsılacağı endişesi, Carter yönetimine karşı uyanan tepkini" baş nedenleri arasında geliyor.

    F. Almanya'nın, sekiz nükleer santral dışında, Brezilya'da ayrıca bir uranyum zenginleştirme fab