Haci Şair 2. sayı plaka 51

68

description

Hacı Şair Dergisi Kasım 2012 sayısı. Liman Mehmetcihat & Nazmi Cihan Beken

Transcript of Haci Şair 2. sayı plaka 51

Page 1: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 2: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 3: Haci Şair  2. sayı plaka 51

televizyonun mesajı olmanın sınırlarını aştı. Günümüz sanatını (bütün yaratı ve alımlama süreçleri dahil) prakto-imajların bitişikliği ilkesi yönlendiriyor:

Bir sanat eserinin kitlelerce beğenilmesi, onun torrentte bulunma olasılığını arttırır. Sanat-toplum ilişkisinin kayda değer tek tarafı da budur. Böylece, çeşitli türlerdeki, bireysellik-toplumsallık, içerik-biçim, fon-figür, olay-durum, mesaj-teknik gibi dengeler, yerini seed-peer (paylaşan-indiren) dengesine bırakacak ve bu nalet düaliteler, sanat hayatımızdan yaveş yaveş çıkmış olacaktır. Sanatın bu post-kolonyal devrinde, bizler, torrent sömürücüleri (leechers), sanatçı-okur arasında bi geçiş formu olabi geçiş formu olarak, ara tür olarak, kral biz olacağız.

Günümüz sanatı, ilgi çekiciliğini, albüm, dvd ve kitap kapaklarının eve götürülüp açılmasıyla icra olunan bir striptiz ritüelinden almaktadır. Ödenen para, sanat eserine değil, onu taşıyan kabadır. Böylece sanat, iktisadi iletişimin, ilk izlenim, ikna, akılda kalma, s.ki tutma gibi nosyonlarıyla yeniden üretilecektir. Torrentin, sanata verdiği asıl rahatsızlık, lisanslı ürünün fiyatından değil, tüketim süreçlerinin totalitesinde önemli yere sahip, ritüelin daha giriş kısmındaki bu ambalaj mantığını,mantığını, göstereni devre dışı bırakarak, "örnek okur" için öngörülen okuma bağlamını, tüketici lehine değiştirmesidir.

Estetik iletişimin eşşek bekçiliği modeline inananlar, madde ile anlam arasında kurdukları keyfi ilişkiyi insanlara dayatıyorlar. Edebiyatın Futbol gibi seyirlik türlerini bile şiddetten, holiganlıktan, adam bıçaklamaktan ayırıp, merkandaysing kurbanı tipler yaratmaya uğraşıyorlar. Toplanmanın psikolojik işlevinden, yürüyün ulan kültüründen, "event" kültürünün ekonomik işlevine geçirttirmeye uğraşıyorlar.

Page 4: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 5: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 6: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 7: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 8: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 9: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 10: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 11: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 12: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 13: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Araba leş, park kraldır

Ey oğul çirkin hep nazdırÇok derde azdırSana bana hep kazdırAraba leş, park kraldır.

Çirkin değil güzel derlerUn kurabiyesi gibi yerlerAdına hıAdına hır istiyan derlerAraba leş, park kraldır

Cevdet abi misaliYa seni kim s*kler aliYanağda görem alıAraba leş, park kraldır

Gönül kuşu uçar dururHep kendin bok üstünde buluHep kendin bok üstünde bulurhac’liman izden yürürAraba leş, park kraldır

Bursa yolları eşindeMah yüzlü peşindeSokulam yar kuşunaAraba leş, park kraldır

SubzeSubzero der ki halim niceGerdandan sokulam içeBilmeyince dada peşindeAraba leş, park kraldır

Page 14: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 15: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 16: Haci Şair  2. sayı plaka 51

kendinden taşınacaktır. izaha çalışırken babası atlara seyrek binmeninkordonu dolanmış kaplanların hazmını sonlandıran sonda

yenilgi astarıdır kuru laf bilgilerinin. bir kez oldu mu olmaktadır hep. denizin uykusuna bol gelen mızrak.

üç kişi damağındaki denizi kaldırıyor, atlılar bahse giriyor ortasından, evlerin yamaç paraşütü olarak açılımında, din dindiren mızıkalar sönüyor

üç yaşını kimse sevmiyoüç yaşını kimse sevmiyor. silahını göğe doğru düşürdüğünde. dünya o an düşünmek-tedir; kürt işçilerin dudağında beliren kırmızıdan, yeşil puantiyeli diktatör yelelerine kadar ulaşan: orta asya yenilgiler tarihindeki enflasyonu. ve şimdi elininin kabasını planyada bırakmış marangoz babaların, bir peygamber olmasında büyüyen çiçek.

pencereye gömdüğü atlastan yer beğeniyor; güz günlerini yorganlara çevirecektir. restoran’a ikişilik muhbir salıncağı kurduğu anlaşılmasın diye garson - ağzının kıyamına- bir kıyamet dikiyor, [kimse sevmiyor]karşı sokaktan bir ordunun pijamalı birer zebra olarak sokulduğunu kasıklarına.

çakar çakmaz amors. perdedeyiz, dizinin çalgılarında. cennet diplerinin süryanice ıslığı, müslüman kahvaltıları süslerkenelindeki yaelindeki yaradan bir kurşunu diziyoruz ki sorma, ötesinden berisi boşanıyor, gözyaşına geç kalmanın.piyanonun unutulmuş klişesinde elden ele gelişen bir sonat.

korkudan delirmiş inzibatların yerel tarihini teskin için; üç kişiye aynı anda bir adres soruyorum: baba mesleği kurşun döktürmek gibi bir payanda. kusursuz bir maviden sakat bırakılmış bir mora dönerken ağzının ilk çeşidi.kızın gözleri kadakızın gözleri kadar aslından okunmamış bir vahiy iniyor günlerin arasına ve inzal. kızın adına inanmıyorum.

üşü üşü bitmiyor allah’ın yanı

Salim Nacar

Page 17: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Orkun Destici

biz bu filmi daha önce görmüştük yazık şimdi eskidi o atlar yakıp bir dağı tekrar tekrar, bir gelmeyişin hiçbir zaman zamanı olmaz zamanı olmaz vardı ve vardır-her gece gibi üstüne örtüldüğümüz bir göklük kara

beni en geç ölmeden önce uyandır be ana

önce ölmeden işte bineceğimiz bir su korosu

-bunu ki yalnız ben söylemedim buna ki yalnız ben amin demedim-

tutup da onu dahi kututup da onu dahi kurutacağız ama

evvela göğün bile hisleri var şimdiden sonra işte her yağmur damlası

her çocuğun için yağacak her kelimesi

ki biz bu şarkıları söyleyeli ki biz bu göğe erişeli bibir dağ tüm endişesiyle bir dağ olmaktan vazgeçecek, o an ki-and olsun-bakacağız hem gök hem yer

bu ikisinin arasında bir hata var, bunu zinhar diyeceğiz

son koşuyu düşlediğimiz an en sefil adımı düşüneceğiz içlerinden seçeceğimiz en ince ateşin gölgesinde

ünlü zerafet

Page 18: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Saat 3.00 and I must be somewhere elseSomewhere familiar more familiar then hereI want to grovel his grace ee cummings after I bendI want to pray on Karlův Most andI want to prey in Champs-Elysees after all then

Saat 3.00 ve ben hiç mi bilemedim nerde dursam ah ellerimNe sıklıkta hüzünlensem beni koNe sıklıkta hüzünlensem beni korur tiktak ve işlevsiz intihar taktikleriAh şu ellerim var ya onlar nerelere konsalar bu gibi durumlardaDursam bir taze mayıs akşamı gibi dursam fikrenVe otel kapılarında dursam ardarda bir sigara sigara sigaralarKutlasam tüm mayıs akşamları kollarında maden gümüşlerim

Geliyorum allahıma kitabıma geliyorum durdurun beniTüm sosyalist devrimler geliyorum geliyorum yoksa sözü geçecek sevgilimBeni biBeni bir devrim niteliğinde kucaklayın çok geçmeden yoksaTanju Okan bile çıksın şarkı söylesin karışmam yoksa kitapsızlarGeliyorum kucak açın yeldeğirmenleri de geliyor fair play takılmak gerekebilirKazacağız diyorum mambatango diyorum ağlamaklı oluyorum ağlamak gerekebilirDiyince başka şehirleri özler gibi özlüyorum iyi mi

Geçtiğimiz mayıs akşamlarının gibi tatlı duruyorum2010 yapımı olan ve klasik sıkıcı Fransız filmlerinden kendimi ayırmayı başarıyorumİsteğiniz üzerine yayınlanıyoİsteğiniz üzerine yayınlanıyorum daArtık epik anlatılardan korkmaya başlıyorum ama doğru olsa gerek

Saat 3.00 ve günler geçiyor mu dersinSaat 3.00 ve lanetlendik biz

Hem devrimler saat 3.00’te başka erkeklerin koynuna girerek vuku bulurGirer devrimler hiç de içleri sızlamazDevrimler girdiği vakit girdiği vakit mi dedimGiGirerler içleri sızlamaz ben sigara komalarına girerim korkmamalı

şığır pırağ yaa

Page 19: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Saat 3.00 gibi palyaçolar greve çıkar benim sıkıntımdanDoğu Timor’da böyle bulamazsınız öyle kalabalıkÇığlık çığlık erkek koyunlara girer devrimler ben kıçımı dönüp yatarımYatarım mı dedim yatmam aslında ve fakat ağladığım olurSık sık ağlarım kendimizi kandırmayalım Polonya’nın işgal edildiği saat 3.00 sularındaBir düşüm var bak sen beni sev ben gene atlarım Kale surlarından bir düşümSaat 3.00’tü uyuyamıyoSaat 3.00’tü uyuyamıyor gibiydim

Saat 3.00 oldu mu tüm kadınlar erkeklerini aldatırErkekler boş mu durur onlar da içki içer sarhoş olur belki bir zamanSaat üç mü dedim belki hata ettim belki tüm erkekler ağlamazİnsan yatağında unutuyor zamanı hatta saat 3.00 bile olsaPeynirler ve turşular kaplarında bozulur camdan aşağı atılırÇünkü o arada kadınlar aldatmakla kalmaz tüm saatler de dururBaşkentinde mevzubahis kentin palyaçolaBaşkentinde mevzubahis kentin palyaçolar da greve giderDevrimler durur arabalar durur bir tek kadınlar durmaz

Saat 3.00 oldu mu burda saatler dördü gösterirTüm Amerikanlar aldatır erkekleriniDoğu Timorlular deprem olmuş gibi sokaklara dökülür HelsinkiYa da İzmir sokaklarınaSaat 3.00 oldu mu penceremde bir çam ağacı belirirBelki de eksikliktiBelki de eksikliktir ama bana yenilgi gibi görünür tüm yenilgilerin adı bir çam ağacıdırEvimden uzakta bu kadar çam ağacı belirir Madonna ile şaşarızBazı zamanlar şaşmakla kalmaz her kadın gibi alışverişe çıkarızSigara komalarına girerim ben bir ara kimsenin haberi olmaz başka erkeklerin koyun-larındaSigara komalarına girer yatağımı ıslatır birkaç kadeh serum fondiplerim belkiAma saatler bazen saat 3.00’ü göstermez mesela ben komadaysamTekrar tekrar soruyordum ama lanetlendik biz

Hiç unutmam ben bir gün yine doğu Timor’dayım yine saat 3.00Saat 3.00 ve ben izimi ararım başka adamların yataklarındaYataklara tek tek bakmak korku verir sana yolda bile yürürkenSen kavgalara karışırsın sana bir şey olmaz dişlerim kırılırDişlerim dökülür bir adamı ittim diye saat birden 3.00 olurPerdeler birden 3.00 olur ben ağlarla sokaklara dökülürümNe kadaNe kadar yürüsem o yol bir acayip yol olur polisler durdurur o kadar ağlarBen ağlarken dünyadaki tüm doğu Timorlu Çek kızları gülmekte ısrar ederTüm çek kızları güler ve aldatır o ormandaki geyikleri

Page 20: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Saat 3.00 olur tüm geyikler kral köprüsüne çıkar bir nehri izlerYaptıkları hiçbir hatadan ders çıkarmaz Bohem kralları krallıkları ancak hak ederTüm geyikler o vakitlerde birkaç boynuz bırakır sevdikleri tüm otobüs şoförlerineDoğu Timor sokakları sürrealist bir ilim olmaktan çok uzaklaşırKöprüye döndüklerinde bile yerlerini yadırgarlar çünkü saat 3.00Her seferinde daha bir acı gelir Gürcü akınlarıUyan piç diyoUyan piç diyor uyan piç uyan uyan saat 3.00Ancak yırtık bir yatak mı ihya eder bizi inan bilmiyomAncak yırtık bir yatak ihya eder bizi mi dedim belki yanıldımBelki geyikler de yanıldı belki Bohem krallarıBelki gürcü börülceleri baştan beri haklıydıBelki bir tek doğu Timor sokakları kaldı bizden geriye belki saat 3.00Belki asla greve gitmemeliydi Fransız palyaçoları belki hiçYYahut bir tek Gürcüler haklıydı saat 3.00 meselesinde belki belkiBelki bazen bir şiir istiyor belki sadece sinema sadece sinemaSaat 3.00 olsun istiyorlardı başka adamlarla sevişsinler içleri sızlamasın bazen yokBir taş bir yüzük bir kristal bazen yakutSaat 3.00 olsun istiyorlardı burası kesindi elini uzattı ve aletini kavradıSonSonra annesinin yüzünü yırttı yoksa sadece Garcia Lorca mıydı yoksa sadece sinemaTer sesleri ve tiktak hisleri saat 3.00’lere karışmıştı o tür kadınlarınArasam da bulamıyordum oysa söz vermiştim sadece söz sadece sinema

Saat 3.00’tü ve yine uyuyamıyor yine ağlıyordum yine yalanlar duyuyordumYalanlar yiyordum belki meydanlar okuyordum gözlerimi kapadıkçaTüm doğu Timorlular sokakta palyaçoydu ve bundan acayip haz akıyorduHiç içleri sızlamadı doğuHiç içleri sızlamadı doğu Timorluların kendilerini Fransızlara sunarkenBir tek palyaçoları suçluyorlardı herşey için grevdeki palyaçoları sadece pal-yaçolarıİçleri acıyordu ama aldatmaktan değil palyaçolarıİçleri acıyordu değil köprüdeki geyiklerden geyikler geyikti köprüdeydilerKöprüler normaldi aldatmak normaldi onları saat 3.00 sularındaRenlere ve trenlere binmek normaldi grev sırasında bir de palyaçolar olmasa

Ter sesleri saat 3.00 seslerine karışsındı normaldi boşver palyaçolara ben ağlarımKusana kadar sigara içsin palyaçolar ben de onlarla içerim yada ben içerimHepsi için öksürürüm saat 3.00’e kadar siz geyiklerİnandım gene ben ağladım camın önündeki çam ağaçlarına çam ağaçları neydiTekrar tekrar sordum kimdi onlar herhangi bir dil değildi

Denge Esenterk

Page 21: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 22: Haci Şair  2. sayı plaka 51

(sessiz okunan bir harfim (Ъ)lenin heykelinin kafasına konan bir kuşun kafasıyımçiçekçi kadınların sattığı ayçiçeklerinin artık güne bakamayışıyım

avrupa’nın (güya) en büyük meydanının tam ortasındayım(güya) kuş bakışı enternasyonal marşının ilk notaları olarak görünen bir binanın sonsuzkiremitlerinden biriyimsu ile aynı olan votka pasu ile aynı olan votka parasıyım (no gas)çorbanın içindeki haşlanmış yarım yumurtanın sarısıyım

parklarda kırılmayan topuklarımsağlam vücutlu askerlerin mezuniyetlerini kutlamak için tanklarla gezdiği şehiriçi caddel-erin en ortaşeridiyimotel halılarına kimbilir kimlerin bastığını kimse bilmediği için üretilen kağıt terliksiyimbacakları kapalı görünmeyen tek dişiyimyemeksiz servissiz fabrikaların çalışkan kadınlarının güleryüzüyüm

yüzde altı alkollü layt biraları koymak için parayla satılan poşetlere küfreden türkün amına koyayımöğrendiğim ilk 3 kelime ile “teşekkürler minik camkırığı” diyebilirimbir özgürlüğün (güya) asyaya yaptırılan minyatürünün çekik gözlerinden bakıyorum“vakur” ananın yanında yağmurda sönmeden yanıyor, devasa böceğin altında parlıyorumdövizi bak gözlerinin önünde sayıyodövizi bak gözlerinin önünde sayıyorummaalesef ben de köprülere üstünde isimlerimiz yazan bir kilit asmak istiyorum (bisiklet olsun)

metro girişlerinde dans eden led figürlerin bozulan kısmıyımreklamlarda kendi kendine dogi yapan teleseks kızının reklamı umursamadan konuştuğukameramanın kamerasıyımkafalar kırılmasın diye balkonların altına konan tellerimköpeklerinköpeklerin öldürüldüğü sporun ardından ucuzlayan uçak biletleri ile boşa giden ingilizce diliyimköpeklerin öldürüldüğü sporun öncesinde havaalanında istenen rüşvetin kocaman har-flerle yazıldığıkağıdım

ukraynalıca bilmediği için aşağılandığında utanan bir gerizekalıyımaslında rusçayı yasaklayan başkanın konuşamadığı ukraynalıcayım)

UkraynalıcaDuygu Öktem

Page 23: Haci Şair  2. sayı plaka 51

doğmuş ama doğurmayacak olmam bir delil sayılabiliradım varsa varlığım gerçeklenir evraklardaevrakta sahtecilik, naylon faturave karşılığında tahta, üç beş mandalseksenler romantizmi ile doksanlar yavşaklığı evlendibu yüzden her yoklamayı sonuna kadar dinliyorum bendoğdoğru zamanda yanlış yerde"BURDAYIM""emin misin?""...""sıradaki"

çok övüneyim istedim hep ben övüleyimbiyografiler zengin kalkmalı yerindenelimi kolumu bağlamasaydı hammaddesizlik, kaçırılmaz fırsattımelimi kolumu bağlamasaydı hammaddesizlik, kaçırılmaz fırsattım-ahizede bez var-istemediler benim için fidye. iade ettiler taahhütlühepi topu ayran içerken orta yaşlı olaniki kaş bir bıyık babasıyım hükmüm sıfır ederim eksi bir"bi' peçete lütfen"

ben son otobüsü kaçırmamla meşhuben son otobüsü kaçırmamla meşhurumson düdükten hemen sonra kapısına vardığım tramvayla dadahi anlamındaki zamanlama buluşmaya geç kaldıbence olaysız dağılalım artıkciddi sorunlarla uğraşmayalım efenim"ay ben gülerim"

bunu hep unutuyorsunuz amateknik olateknik olarak düşünürsek; ben de insanımtopa pis burun vurmamı mazur görünbu şiirde Hagi bu yüzden varsağlama yapmak için işlemi tersten yapalım

"neb, netkeçreg mınasni"

Ben, Gerçekten İnsanımMelih Tuğtağ

Page 24: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 25: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 26: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Bir terzinin etrafında dönenen yol dünyadan da geçiyorBu kederler alıntı değil ve sen dilersenİyi bir şeytan olabilirsin kaldığı yerleri unutanlarınYahut bırakanların ayrılamadığı ikiyeKalıcı yüzsüzlük sonrası bir bilet asla buruşturmazsınYattıkça hayat batar bazen çok kaba yerlerine FilmleFilmlere oturmaya giderken Susmak için yola çıkanların sesini merak edip konuşunca yolun yüzüne tükür Mesen- Sonra da evde biri varmış gibi koşa koşa ağlaMasan- Rahatlamazsan hayat batar sonra güneş batar karanlığa kalır büyürsünBir gece gölge oyununda yenilen zeytin kadar karanlığa karşı bir Misin- Yenildin terzinin etrafında dağlar ve ikindiler ve çok tırnaklanmış İnce tırnaklanmış hepsi sıcak eve gidiyoruz gazeteye sarılıpArkamızda şaşıArkamızda şaşıran zarlar ve tek kişilik yolda çoğul kazalar Kaldığı yerden kıvrılmıştır burası

O kurdu şüpheyle besle besmele kemir çiğ mühürler sökülsün Vazo kır su anlasın kum döksün çamu çamur ruha dönsünt e l a ş e tbir terzi çıplaklığa soyunuyor bedeninden yaprakları düşürüp

Yol’a Yokuş

Serkan Gezmen

Page 27: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Filmlere oturmaya giderken Susmak için yola çıkanların sesini merak edip konuşunca yolun yüzüne tükür Mesen- Sonra da evde biri varmış gibi koşa koşa ağlaMasan- Rahatlamazsan hayat batar sonra güneş batar karanlığa kalır büyürsünBir gece gölge oyununda yenilen zeytin kadar karanlığa karşı bir Misin- Yenildin terzinin etrafında dağlar ve ikindiler ve çok tırnaklanmış İnce tırnaklanmış hepsi sıcak eve gidiyoruz gazeteye sarılıpArkamızda şaşı

dokuz deyince çingene

geri dönüşüme uğrayacak neyimiz var? geri dönüşüm, kağıt gibi. ben ermeni sen çingen şte o üç okluk durum. fikirde değil. komple. çınar ağacının tuvalet kağıdına dönüşmesi öncesinde sonrasında bir akrabalık bağı yok tabii… olum çingen düşünebiliyor musun bir öküz olarak dünyaya gelebiliriz. diyelim ki araplara hakaret ettim, sen tutup iskoçların etek giymesine götünle güldün. ya ben arap sen iskoç olursan, daha da kötüsü ikimiz de tekrar türk pasaportu ileile doğabiliriz. oğlum çingen, hükümetle, fifayla, devletle iyi geçin daha kötüsü hakem olarak dönüşüyor musun artık işin boku çıktı ama düşün ki gesefebe maçı, golü versen kırmızılar girecek, ofsayt desen lacivertler; ama her halükarda ananda bir sararma olacak. yuh be, çüş be, oha be. ama kola şişesine baba demek de işin sonunda ihtimal dahilinde. işte çingen, ezmeyelim karıncaları, sevelim şililileri, mutlu edelim dulları biz de sonuçta bir karınca, bir şilili ve dul adayı olaşilili ve dul adayı olarak arka cebi şişkin, türk pasaportu sahibi

yasalar nezdinde kardeşim, kapatalım bu zevksiz konuyu. dur bakalım geçenlerde neler oldu şule gördü. arzu geldi. ipek oturdu. aslı baktı. gamze güldü. zerrin konuştu. selin dokundu reyhan okşadı. elif öptü. gizem azdı. hale soyundu. mine verdi. lale giyindi. oya gitti aklıma geldikçe geriliyorum. hani diyorum, bir de sonunda biliyorum ben kapattım konuyu dönüşüp yüz seksen derecelik mesela gelmek de var, saçlar uzun, ön açık, arka sağlamderlederler hamurabidir, derler kısasa kısas, takas, buğdaya, köy yumur-tası, yumurtaya, leblebi şevket gördü. ayhan geldi. ismet oturdu. ali baktı. gani güldü. zeki konuştu. selim dokundu recep okşadı. erkan öptü. galip azdı. hakan soyundu. musa aldı. latif giyindi. osman gitti dokuz deyince çingen dokuzda hikmet yok. dokuzda olmadığı gibi sekiz, yedi, altı, beş, dörtç, iki, bir ve nihayetinde sıfırda da yok. gösteriyor ki kendimizden uzaklaştıkça sıfıra komşu tükeniş, kayboluş, hiçoluş……………….…, piçoluş…………………………yokoluş……….kayboluş, hiçoluş……………….…, piçoluş…………………………yokoluş……….

isahag uygar eskiciyan

Page 28: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Bir uçak geçiyordu gökyüzündenYalnız kalmasın diye ona televizyon aldıkUçaktan lapa lapa yağmur yağıyorduYalnız kalmasın diye ona televizyon aldık

İlhamlarım gittiYalnız kalmasın diye televizyon aldımİlhamlarım geri geldiİlhamlarım geri geldiYalnız kalmasın diye yine televizyon aldım

Ne ilhamlarmış yaa, bir televizyon daha aldımNeye devam ediyim oğlum, yine televizyon aldımYine yalnız kalmasın diye televizyon aldım Ne televizyon bee

Televizyonu bi kıza verdik di miKız da sana tekliKız da sana teklif ettiİstediğin zamanGelip kalabilirsin diye

Artık televizyona ihtiyacımız yoktuÇünkü televizyon yalnız kalmasın diyeKıza verdikBedavaya sattıkÇÇok ucuza verdik

Sizin şiirleriniz deHep öyle.

Nebil BülentBüyük Lise Öğrenimi

Page 29: Haci Şair  2. sayı plaka 51

odanın içindeyim.bütün topografya renklerinin yanına bir kırmızı ışık koymuş ısınıyorum. ellerim birinci mevsimden başlayıp üşüyor. çok kısacık bir güneşten geçeceğim. bunu bilerek nefes alıyorum. perdeyi çok seviyorum. dünyanın tepsi olduğu zamanlardan kalma babaanne perdesiyle güneşi lifli bir besin olarak yiyorum. lifler bana d vitamini veriyor mu, hatırla-mıyorum. direk lif mi dokumalıydım bu vitamin için. bilgisayarın başındayım. bu aletin benden daha zengin olduğunu biliyobilgisayarın başındayım. bu aletin benden daha zengin olduğunu biliyorum. benim ne o kadar ışığım ne postmodernliğine karşın klişesi yerli yerinde bir barkot dövmem var. korniş bir icad edilmemiş çalgı olarak başladığı hayatına, giyotininde perde besleyerek devam ediyor. bütün bu parçalı cesetlerle gece gündüz sessizce hesaplaşıyorum. ışığı kırma, ışığı kırma diyorum. kendisi bu söylediklerimi lirik buluyor. eczanedeki okunamayan c’ nin hesabını sormadım ki diyorum. hiç bahsedilmemiş bir perde olarak çoğullanıp, virginia diyor. (onun ‘perdeler’ i var, giyotinle intiharı karıştırıyor). bu benim yönetim biçimim değil. bu biçimde klasik dönem tabloları vabiçimim değil. bu biçimde klasik dönem tabloları var olamaz. rembrant arka fona geceyi koymazsa ölür diye, gece çekilme perde, diyorum. perde çekiliyor. böyle olur ama bazen. bazen eşyalar geri çekilerek gücünü toplamaya çalışır. bunun parapsikolojiyle bir alakası yok. bu onların doğasında var. o yüzden perdeyle empati kurmak isterdim. kornişe gözümü kapatıyorum. medyayı örnek alan bir eşya olarak insan’ ım. bunun gerekliliklerini beş altı yıl yerine getirmişliğimle ve bu güvenle her yer daha karanlık olsun istiyorum. rembrant rengini kısa kesim sigaralar yardımıyla üflenen dumanla yakalıyorum. her eşyanın eşyanın renge ihtiyacı vardır. perdeleri külle boyuyorum. intikamım olabilir mi? giyotinde yaşayanlar ölebilir mi?

başka yerlerde kimse perdeleri bu kadar ciddiye almaz. kimse ciddiyetteki c ile ecza dolabını doldurmaz.

kapının içindeyim.dişlerimle gıcırdıyorum. ben makine değilim diye bağırsam, eşik bütün günahında beni arayacak.saçlarım burada dümdüz. eğer çekilirlerse kıvrımlarının gerilmesi için gerekli mukavemet saçlarımın köküne iner ve böylelikle saçlarım kopar. saçlarım çekilmek için değildir, lütfen. gözüme perde iliştirme yeteneğimi kaybedebilirim. ‘’bu metni yazan kadının gözleri perdesiz kaldı, bütün gerçeği görüyor’’daki hem metin yazarı hem de perde olurum. kapının gekapının gerçeği... kartezyenle yok sayılmış bir gerçek bu. masa, insan varlığının kanıtı olarak hayatını idame ettirirken, kapıdan bahseden hiç kimse yok. en azından bir zil çalarsa yüzümün ne tarafa dönük olduğunu kestirebilecek kadar kriş istiyorum. bu resmi bir arzu sayılabilir mi? lütfen?

ayakkabının içindeyim.bacaklarımı birbiriyle yarıştırdığımda koşmuş sayılıyobacaklarımı birbiriyle yarıştırdığımda koşmuş sayılıyorum. bunun taklidi olarak bir mengene yoklaması alıyorum ve beraberinde eklemlerim var oluyor. yine de kamusal-laştırılmış bir kavanozun içinden çıkamam. kavanozun perdeleri yok. bir ayakkabının içine girerek dünyaya çıkabiliyorum. bu iyi bir şey. çok ağladık çok yorulduklarla hepimiz bir nasırda birleşiyoruz. bizi bu uzun havalar mahvetti dizesizliğindeki belirsizlik, sokak boyu yakamızı bırakmıyor. sonbahar ölülerini düşünüp aslında kaçacak hiçbir yer olmadığını anlayıp… öyle anladığımızla kalakalıp…istikrara mecbur değilim.

lambalarla perspektif alınacak diye yalnızlık fotoğraflarından çok çektik. bir sonraki ışık için bazen karanlık gerekir diyorlar, gözümü kapatıyorum. bitmeyen perdeler ayakkabının içinde saatin kornişiyle gözüme batıyor.

ağlamaya mecbur değilim.ayakkabının içindeyim.ayakkabının içindeyim. mihrap aydın

sur içi perde

sağ boşluğumda bir yumruk acısı birinin reankarnasyon hali olarak yaşıyor. ama bundan bahsetmeyeceğim. insanlar youtube’ dan yağmurun sesini ingilizce dinliyorlarmış. (http://www.you-tube.com/watch?v=1psyyhryeım) böylelikle metin başlıyor.

ci.’ ye

Page 30: Haci Şair  2. sayı plaka 51

2012.beyler sakin olun-resmi imamsız cuma kılınamazçün allah sınır köyüne atanmadı beyler lütfen, biraz daha kanla az daha kıyametle onun buyruğuyla bunun uyruğuylaneredeyse tıklanma rekoru kıracaktıkneredeyse tıklanma rekoru kıracaktık

gelin odasında hoparlör olmakmanuşak’ın anasıyla babası tentürdiyot yataklarındamanuşak fabrikalarının son temsilcileri ağır ve dindışıdırlar

1915.manuşak yalnızı manuşak susması manuşak ağlamasımanuşak yetim gelinlerin taç atışıkardeş kucakta mesela hatır için vuruşurlardıaynı zamanda dinen bağlanıyorlardıaynı zamanda dinen bağlanıyorlardımanuşak’sa kan deryasına ekmek atardıkuyruk yağından yaşamın göz kapakları et parçasıkandan ve namludan kelimeyi ertelemek zamanı

2049.kevahokevahor dolaylarında da bir yerinek sağmakla ütü masası arasındamanuşak artık din içre .sevinildi-çek bizi muammer abimanuşak’ın sevapları cümle alemin defterine eşit ve tartışmasız çok yaşamaktan ölen manuşak’tıeşit ve tartışmasız çok yaşamaktan ölen manuşak’tıeşit aralıklarla anlaşılan manuşak’tımanuşak’a doğrultulan namlular hep atalar hep sosyolar hep burjular hep vicdalar hep konuşurlar ne anlarsınız siz ha. acıdan ne anlarsınız dense debu bir replik olsa da ne anlarsınız haorta yaş bunalımından sarhoş katırlardandüşmüş ve kalkamamış diz kapaklarından düşmüş ve kalkamamış diz kapaklarından siz ne anlarsınız dense de manuşak kanamayı saklayan saçlarını örtensaçlarını veren saçlarını değiştiren ve uzatan pirinç karyoladan düşüp lcd kablosuna takılan yolda omuz bulacakken herkes gibi güzelkenbattaniyeler artık ölüleri sarıyor manuşak

1811.1811.81 ilin damacana raporugerçek adaletsizlik haritasını söylemiyorkimin damacanası kan akan kim kimin kanını çeken ve içenmanuşak safi kan olsa bu bir revaçtırbu ölülerin dudakları, manuşakbu ölülerin dağılmış vücutlarıbu ölülerin dağılmış vücutlarınerde öpüldün. nerde ağladın manuşakbilinse başımıza bunlar mı gelecekbilinse ölüleri dudaklarından mı öperdik bilinse spikerleri öldürmez miydikçaresizdik uluyan bir fön makinesine ağladıkbu ölüler iyi kotarılmış manuşakkimse yarı yolda kalmadıkimse yarı yolda kalmadımanuşak’ı rimeller manuşak’ı 2 karat gücünde yüzüklermanuşak’ı enler listelerimanuşak’ı yetimlerdi

0. manuşak, meryem’i gizli sevdimanuşak isa’ya gizli biriktimemeryem’in asıl ismi son ölümün dilinde

kadir yanaç

Page 31: Haci Şair  2. sayı plaka 51

bir şarkı adında olmak enes özel

hayli aksaksınsinemalar tükettin, gün boyu çok ucuz elektrik bir ara pencereden de sarktınpencereden sarkan başka gövdeler deelektrikle mi aydınlanıyor diyemerak ettiğin için değil deşimdi herkes gölleşimdi herkes göller yöresi ve buluşmak ne zaman diye

bunun için aslında ihtiyacın yoktu o camı çiğnemeyeve zaten dünyanda yer yoktu hiç cam işçiliğineher şey bir telefon kadar yakındı sanabu yüzden masadaki sigara paketine bir cevapsız çağrı bıraktın

yatay ve dikey uzanabiliyor olmanbazı kelimelerin Almancasını hatırlamana yardımcı olmuyordubazı kelimelerin Almancasını hatırlamana yardımcı olmuyorduçünkü gün boyu sana yedirilen biletleriniki dilde birden gövdelerini yoklamak –ıslak, yapışkanve böylece yaratılmış adında biri olmak istiyordunsolungaçları ve laciverte çalan mavi kabuğuyla coğrafya olarak bir salkım keşfedilmiş miydi ilkokuldabunu sormak içino gün bankta bio gün bankta bir sır verdiğin ışığı güzel çocuğu çağırdın

hatırlar mısın berbat bir şarkı gibiydi her şeyyoksa az önce başka bir şeyden mi bahsediyorduk

hafızanın seni zorunda bıraktığı bir yaşamdan yorularakörneğin hep beraber olmaktan on altı yaşınlaaçabileceğin bir pencere aradın

“klima” “klima” diye bağırdı birden otobüsteki kalabalık.“klima” “klima” diye bağırdı birden otobüsteki kalabalık.inmen gereken durağın ismi ‘salkımsaçakbiruyku’ydu

ya da ona benzer bir şey.

Enes Özel’in şiir kitabı “büyükşehir kahve molasında”, Ebabil Yayınları’ndan Çıktı.

Page 32: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 33: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 34: Haci Şair  2. sayı plaka 51

A

Page 35: Haci Şair  2. sayı plaka 51

üçüncücük gözü

matruşka

Melih Tuğtağ

Page 36: Haci Şair  2. sayı plaka 51

AİLENİN ÖZEL MÜLKİYETİN VE DEVLETİN KÖKENİ’ne sıçayım.SENARYO YAZARI OLMAK istemiyorum.UĞUR MUMCU’YU KİM ÖLDÜRDÜ merak etmiyorum.ORGAZMIN TARİHİ’ni hiç merak etmiyorum.CANEVİMDE MOR ISIRGAN götevini mor ısırgan gıdıklasın.BİR KADIN DİPLOMATIN ANILARI beni hiç ilgilendirmiyor.FEMİNİFEMİNİST dergiler çükümü kaldırıyor onlardan korkuyorum.KALDIRAÇ: iktidarsızlığa kesin çözüm.SOSYOLOJİ NEDİR acaba nedir nedir.GÜNDELİK HAYATIN KÜLTÜREL YANSIMALARI gözlerimi kamaştırmakta.NASIL YAPMALI domalarak.KEDİLER GÜZEL UYANIR yapma ya.KAYDA GEÇSİN tamam.BU BİR ÇAĞRIDIR. –Efendim?BU BİR ÇAĞRIDIR. –Efendim?EDWARD SAİD İLE KONUŞMAYA DEVAM etmeyecem.BİLDİĞİMİZ DÜNYANIN SONU bildiğiniz gibi değil.ÖLÜM PORNOSU artık canımı sıkıyor.TUTUNAMAYANLAR triplerine girmeyin lan.KAYBEDENLER KULÜBÜ midemi bulandırıyor. “BOŞUNA MI OKUDUK?” evet.DÜŞÜNCEDÜŞÜNCE TARİHİ üzerime devrildi.KURAN’I KERİM adlı bestsellerım iyi sattı.FELSEFENİN TEMEL İLKELERİ’ne karşı dursun ilkeleri.BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT. –Buyur?SESSİZ YIĞINLARIN GÖLGESİNDE soğuk algınlığı.KAPİTAL hikayedir, üç ciltlik toplu hikayeler.OOOKİTAP “DOKUNAN YANAR” yandım anam.BÜYÜK İNSANLIK ne kadaBÜYÜK İNSANLIK ne kadar büyük.DÜNYAYI DEĞİŞTİREN BEŞ DENKLEM dünyayı gerçekten değiştirdi mi.OSMANLI’DA DEĞİŞİM VE ANAYASAL REJİM SORUNU’nu sorun etmeyin.ERKEKLİĞİN YOL HARİTASI çükünün doğrultusundadır.ENTELLEKTÜELİN SİYASİ İŞLEVİ yerin dibine batsın.

‘Yakın

kitabevi' notları ; antielllektüalist bir metin

Münir Yenigül

Page 37: Haci Şair  2. sayı plaka 51

En

Şu bizim mollalarla hemfikir olduk ama yine de o kadar tuz fazla bunaGüneyime güneyime indirdiğiniz dört kitaptan bir box-set yapsak ya 39 kupona

Hatırlar mısın hani bulgura bulanmış kamçılarını korsanlamıştın o seneDağları aşıp yakut bulacağdın amma gel gör ki yarrağı yemiş bir adam buldun yine

Senedi de tanıdık bir vezir sağladıydı bizim köyün kahvesinden Artık erkeğine dişisine allah ne verdiyse kıyak biArtık erkeğine dişisine allah ne verdiyse kıyak bir kervan kaldıralım içerenköy’den

Tüm çocukların adı Yakup olmuş başlasa şu devrim, el çırpsak, Nimet gelseMitoz bölünme bile kafi olmaz barcelona’dan bir kadın hıçkırarak telefon etse

Två

Yıl 2010, hügolar ekranlara çıkıyor hala viktor’un içelli deneysi gibiyimBu dobermanlar komşuda bitti ben artık topraktan birkaç evlat edineyim

İki ramazan arasında rastlaşmıştık galiba seninle imamın röveşatayla attığı gollereŞimdilerde iŞimdilerde iranlı bir pazarlamacı beklerken kapımda hangi yöne düşüyor kore Gittiğim yerden TSE’ye uygun diyaloglar yazsam sana Nimet yeter misiniz Öyle ise balı rasyonel ve analitik çamlarına göre kavanozlara diziniz

Kant şemsiyesiz çıkmış ya sokağa bu mevsim yağmur beklemeyinizO yumruğa bir koşu yetişince film başlasın içinde yalnızca seher şeniz

Tre

FFarkında mısın bilmem fakat ikimizi kucak kucağa görmek istiyor bu milletSon görüşmemizden bu yana petersburg’ta on katlı apart otel bitmişim emanet

Belli ki düşman gece inecek pantolumu giyemeden üstüme gelmiş lanetAnnem artık beni sevmiyor o gelmeden memelerini görebilir miyim Nimet

Bir alış veriş öncesinde sadece spinoza okuyabiliyorumAslına bakarsan bebeğim seni biraz da isveççe seviyorum

Söyle nereye kadar bu western hep kolektif hep efektifSonSonrası karantina altında seninle ilgili birkaç melodramatik replik

Uğur Eymirli – Aras Keser

mama papa det bästa jag vet bu november görüşelim Nimet!

Bir Stockholm Sendromu Olarak Zile Basıp Kaçmak

Page 38: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 39: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 40: Haci Şair  2. sayı plaka 51

rüya gibi bir akşamnazmi cihan beken

İradeyi bildirmek için insanın yanınaHaberci olarak gönderilmişKüçük cin

Uykum sırasında, zihnimden geçen hayallerimBir temele dayanmayan, gerçekleşmesi imkansız düşüncelerimGerçekleşmesi beklenen, istenen şeylerim, umudum Rüya gibi, son deRüya gibi, son derece güzel, olağandışı güzelRüya gibi bir akşam, rüya gibi geçiyor, rüyalarıma giriyorBir şeyden çok etkileniyorum, çok korkuyorumRüyamda göremiyorum, gerçekleşmesi ihtimalini bileAklıma getiremiyorum, rüyamda görsem hayra yormuyorumAklımdan hayalimden geçiremiyorum, gözüm açık rüya görüyorumGerçekleri görebilecek durumda olduğum haldeKendimi hayale kaptırıyoKendimi hayale kaptırıyorum

Sen rüya karıştırandın, rüya gibiGerçekleşmeyen, yalancı bir rüyaydınBen gerçekleşen rüyayımBana bakılarak geleceğe ait haberler veriliyorSenin açık muhtevan, benim gizli muhtevam

Doğuda çeşitli gelecekler, belirtiler varÜç çeşit Üç çeşit rüyam varKhrematismos -insanlara, tanrılar veya ruhlar-Theoremotikos -kendi şekilleri içinde, olaylar-Nihayet geleceğin imalı bir şekilde belirdiğiHaberci rüyalar

İyileştirici sevgilinin evindeMutluluk verecek rüyalarGöGöreceğimize inanırdık

Ziyaretçiler! Geceyi civar kapı sundurmalarında geçirinSevgililerinizin emirlerini yerine getirinHazırlıklı olun, temizlenin, sonra yorumları gelsinRahiplerin

Bir bildiri getirdiğime inanılırdıDaha eski dönemlerde beni yorumlamayıMeslek edinmiş kahinleMeslek edinmiş kahinler vardıBir çeşit kışkırtma yöntemiyle seninBeni görmen sağlanırdı

Hastalar! Geceleyin sütunların altından geçinMeselelerinize çözüm, hastalıklarınıza çare bekleyin Bugün bulunan bir toprak O zaman kullanılan yorumları anlatsın

Sami Baydar’a

Page 41: Haci Şair  2. sayı plaka 51

En pasif yönünüm ben seninEy muhayyile! İçimde her çeşit imgeO organın etkisiyleBirleştirme kanunlarına bağlıyım

Beni gördüğün an gerçek neşeler salgıladığımı sandınAncak uyandıktan sonra yanılsamanın farkına vardınSenin yargı yeteneğin ve uyanıklık hatıSenin yargı yeteneğin ve uyanıklık hatıralarınBenimle devam edecekDüşüncemin içime müdahalesiGenellikle müphem ve geçici

Soyut düşünce merkezleriGerçekten faaliyetiniziDurduruyor musunuz gerçektenİmgeleİmgeler, sorular Zihnin kontrolünden çıkınızEğilimlerime, heyecanlarıma, tutkularıma bağlı olarakEsnek, kaypak, "fantezi" olaylar

Ben seni içgüdülerineİlkel duygulara götüreceğimVe sokacağım seniSomut biSomut bir dünyanın içine

Sanrı uyandırıcı maddeler vereceğim sanaBir esenlik duygusu edineceksinŞekiller, renkler değişecekBazı gürültülerin genliği azalıp çoğalacakSana hitap edecek birtakım söz sanrılarıDokunma! Şahsiyetler yok olacakZZaman ve mekan şuuru kaybolacak

Hatıraların tekrar yaşanmasına terk ettin kendiniBu sayede sen, hayatındaki en eski, en kötü devreleri bileTekrar yaşadın ve uyandıktan sonra daSöylediklerini ve yaptıklarınıMükemmelen hatırladın

Göze görünen hayallerin takibi içinGözün yaptığı hızlı haGözün yaptığı hızlı hareketlerUykumuzun aykırı devrelerinde-Bunlar hafif uykular-Meydana geliyordu

Meydana gelir misinRüya gibi bir akşam

Page 42: Haci Şair  2. sayı plaka 51

q klavyehayriye ünal

öldüm ben ölürken bir klavye doğurdum artık bir klavyeyim lareks masadasilinirken biyolojim sıyrılırken derim geçersiz kullanıcı olarak siluetim ben en eski aptalım –dile benden-ne iş olsa yaparım

aynı ağdaydık aynı eksik aynı kürekteydik aynı kırıkaynı ölümle aynı açlık aynı kopmuş düğmeleaynı ölümle aynı açlık aynı kopmuş düğmelersandım da ağzıma aldım adını suya su diyecektin çamura çamur adil kimselerden biri olarakbana gelince –adımdan çöl çıkarıp senpetrus “-ben tanımıyorum o kadını”

kasım yaprakları kaplarken beton zemini yedi kez inkar edicektin denizi gtalkta başlayıp gtalkta biten gtalkta başlayıp gtalkta biten aynı dakik kırgınlıkla, dilekleri olan kimseler olarak haklısın hatırladım -güzel bacaklı birgöldüm ben -kururken bir bataklık doğurdum

üç tanıkla başlamıştı hikâye bir einhell bg-mt 3360 ld benzinli çapalama makinası bir proxxon 27020 mdg ağaç tornasıbibir takım weller whk 30 eu 15 parçalı ahşap yakma ve hobi setiselim sayılmaz yok temyiz kudretibeni özgürlükle güllerle kaplı dünyana aldın artçın yaptın meçhulleri bana bir bir açtın

perdeler döşemeler mutfak tezgahı her şeyi şiirden yapılmışdış cephesi şiirden bir evde ısı kaybı en çok hangi noktalarda oluşmaktadırdoğdoğru cevap tuş takımı olmalıbir yanlış cevap: memeler sırta yaslanmamalıörnek cevap: bacakta 57 nolu bir çorap

güzelliğin benimle gölgelenecek, sen dalga geçmelisinsigarayı baş parmakla tutmamalısınfrenlere asılırken “sıkı tutun” demelisin hava trafiğini felç eden bu tipi, bu kıyısız denizde birkaç kaya bu sessiz çoğunluk bu ithafsız şiirlebu sessiz çoğunluk bu ithafsız şiirler bu karanlığa okunan bir dilin kaçkını bu sinirimle bu çatalla bir türlü alınamayan meyveli dondurmabu paranoya: trabzonspor’un sönük zaferinden bile huylanmalı

cam kırıklarını topluyorum ottan bir süpürge cama dolanmış saçlarbirkaç yumurta çırpılmış izmir usulü birden ağlayacağım az tereyağ tavada, sen gözyaşından nefret edersin kürekle lirizm var karşı kıyıda birkaç zeytin, krem peynir, ekmeğini sevicez o akşam aziz amcanın uzlette bulunamayanın kardeş çıkması, biuzlette bulunamayanın kardeş çıkması, bir striptiz partisi başladığından işte, diyebilirdim, çağrılıyordun, ölüme yandaştın

“Güzel ayakların sessizliğin derinliğindeve ben bir gölüm hatırladın mı?” Sami Baydar

Page 43: Haci Şair  2. sayı plaka 51

havada döndürülen bir sutyen askıda bir kot, masada levi’s palaska

bir şiire başladım adında dünya olan -dünyayı da çeviriyorum bak tek parmağımlaahmet aslan’dan aynı şarkıyı “şarkıyı tekrarla” atlantik’ten basıyorum dünyaya pasifik serçe parmağımda insanlığımdan biinsanlığımdan birer parça havada –heyt be-her mısra bir müşteriye armağanımdır-bu kolum senin filan bey bu saçlar size gelsin hey falanca

bir kez olan ne varsa hepsini özlüyordum kokuyu tutmuyordum telaşa kapılıp bakışı tutmuyordum suyun altına girmiyordum sıcağına alışmıyordum adını söylemiyordum beni mümküne yaklaştırıp sonbeni mümküne yaklaştırıp sonra uzağa atıyordunyokluğa atıyor yolda tutuyordun anneden eksik babayla yaralı çim biçme makinesi ağlayabilir bu hıçkırık hızardanuyudun gecelerce sağ elini sağ yanağının altına koyarak

sana her bakışta bir virüsü kaşıyarakkesilmemiş kırılmış çatırdayarak kıymıklanarak ağrıkesicilerin tanrısına -bir mürşit arayan varsakulak memelerimden başlayakulak memelerimden başlayarak anımsa –son kez dokun Qklavyeler için gerekmez bir kulak

Page 44: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Cleo: soluk soluğa bağırdım: “Şaka tüm bu olanlar. Gidersen beni öldürürsün.” Güldü tüyler ürperten bir rahatlıkla ve dedi: “Rüzgârda durma üşürsün.” “Yüz Kırk Bin Melek”ten, Sami Baydar.

Dikiş MakinesiSaba Kırer

O, o gün yüksek bir dağa tırmanmış. Dağ çok yüksekmiş. Tırmandıkça tırmanıyormuş. Çok soğukmuş. Yükseklere çıktıkça soğuk artıyormuş. Sevgili-sinin ördüğü bir kazak. Dokuz numara millerle, haraşo. Kalın giyinmiş. Yine de üşüyormuş. Tırmandıkça kanı ısınıyormuş. Ama yükseklerde hava daha çok soğukmuş. Dağın başında kartallar onu bekliyormuş. Onun geleceğinden haberleri varmış. Kartalların kendisini beklediğini o bilmiyormuş. Soğuklar yüzünden kartallar yiyeceksiz kalmış. Hepsi açlık içindeymiş. Daha da yük-selmişler. Onun tırmanışını izlemek için. O, en soğuk yaylaları geride bırakmış. Dağcıların Küçük Zirve adını verdiği, bir düzlüğe varmış. Hava ılıkmış orada, eli ayağı ısınmış. Yorgunluğunu atmış, dinlenmiş. Ama su bulamamış. Yukarılarda “su olur” demiş. Daha yukarılarda olacağını düşünmüş. Biliyormuş su varmış. Küçük küçük göletler. Suları tatlı mı tatlı? Tırmanmış, tırmandıkça soğuk artmış. Soğuk artıyormuş, tırmanmış, tırmandıkça rüzgâr şiddetlenmiş. Rüzgâr şiddetleniyormuş, tırmanmış, tır-mandıkça ak kayalıkların, derin yarıkların, uzak vadilerin uğultusu kulak delmiş. Ak kayalıkların, derin yarıkların, uzak vadilerin uğultusu kulak deliyormuş, tır-manmış, tırmandıkça gri bulutlar aşağılarda kalmış. Gri bulutlar aşağılarda kalıyormuş, tırmanmış, tırmandıkça öbek öbek bulutlar ayağının altında nehrin höpürdeyen suları gibi yer değiştirmiş. Öbek öbek bulutlar ayağının altında, nehrin höpürdeyen suları gibi yer değiştiriyormuş, tırmanmış, tırmandıkça dağın bir yüzü müymüş, kayalığın bir tümseği miymiş, uçurumun bir kenarı mıymış, bastığı yer, bilmemiş? Dağın bir yüzü mü, kayalığın bir tümseği mi, uçurumun bir kenarı mı, bilmiyormuş, tırmanmış, tırmandıkça gri, daha da gri, kurşuni bulutlardan ayak bastığı yeri seçmek imkânsızmış? Gri, daha da gri, kurşuni bulutlardan bastığı yeri seçmek imkânsızlaşıyormuş, tırmanmış, tır-mandıkça evinden, annesinden çok çok uzaklaşmış. Evinden, annesinden çok çok uzaklaşıyormuş, tırmanmış, tırmandıkça. Hem, daha suyun başına da çok varmış. Sonra, ne olmuşsa olmuş, karanlık çökmüş! Onu görüp de kanatlarını açtıkça açan, renk renk benekli tüylerini kabarttıkça kabartan tavuskuşları birden ortadan kaybolmuş. O da: “Ay ışığının altında, pencerede, yüzünü koluna dayamış, boynunu büküp, beni merak etmiştir, anneciğim” demiş, zirveye varmadan, usulca dönmüş evine.

Page 45: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Eve döner dönmez, daha önce lapa lapa kar beyazı boyadığı dağın zirvesini, simsiyah yapmış. Yağlıboyaya soğan kabuklarını, yumurtanın aklarını, cevizin yeşil yapraklarını katmış. Böylece katranın karasını istediği yoğunlukta elde etmiş. İçine kattıklarından bazılarını kimseye söylememiş, söyledikleri zaten fakültede herkesin öğrendiği, bildiği şeylermiş. ‘Kar-talların gözleri, ne kadar keskin olursa olsun, artık hiçbir şey görmeleri mümkün değil, bu zifiri karanlıkta! Kimsenin, canını almaları mümkün değil.’ diye düşünmüş, tablonun boyası kuruduğunda. Böyle düşününce içi rahatlayıvermiş. Hastalanmış. Çok çok hastaymış. Karyolasını büyük odanın çift kanatlı penceresinin önüne kurmuşlar. “Böylece dışarıyı görür, çocuğun ruhu sıkılmaz” demişler. O, göğü seyredip, uçan kazlara bakmak yerine, şikâyet ediyormuş: “Şu dikiş makinesini başucumdan alın. Hiç durmadan dikiş diken bu yaşlı kadını evden atın. Gece gündüz demeden işleyen bu makinenin tıkırtısı beynimi kemiriyor. Beni uyutmuyor bu cadı. Köşeye dürüp, yığdığı elbiselik kumaşların hepsini, kadifeyi sateni, empirmeyi, jüponluğu; birbirine dolaşmış iplikleri, toplayın. Toplayın ne olur? Çöpe atın yığınıyla! Bu kat kat bayramlık elbiselerin hepsini kim giyecek, anne, anne söylesöyle bana?” demiş. “Sevgilim, bayramı yalnızca kelebeklerle dans ederek mi kutlayacak? Arife gününe hiçbir iş bırakmamak için mi bu telaşınız? Halalarımla toplanıp döktüğünüz bu hamur tatlılarının, ince ince kırk serpme açtığınız baklavanın şiresi nerede? Bayram namazı neden toplu eda edilir? Farzı nedir, ya sünneti? Bu bayram kim için?” sorularını ardı ardına, hiç nefes almadan sormuş. Ona demişler ki: “Sen şimdi biraz uyu, dinlen. Biz o dişi dökülmüş ihtiyarı da, kumaşın kırpıklarını da atacağız evden. Bundan sonra evimizde asla dikiş dikilmeyecek.” O, annesinin elleriyle pat pat vurup, güneşin altında pamuklarını kabarttığı yastıklara bakmış. Sakız gibi bembeyazmış. Başkalarında asla bulamayacağı bir temizlik kokusu. Anne-sinin elleriymiş, mis kokuluymuş. Üst üste koyduğu, iki puf yastığı başının altına almış, sakin sulara dalmış. Öğlen uykusu bu, hafif olurmuş, tatlı olurmuş. Hem annesi yanı başında. Hem de uyanıncaya kadar, kazağı ören kız da gelmiş olacak. Ona, Onun için herkesten sakladığı, akide şekerlerinden bile şeker, buselerden getirecek. Kızın annesi tembih etmişmiş. Kız da annesine verdiği söze bağlı kalmış. Kimselere göstermemiş kutusunu. Ama kız ona söz vermiş:vermiş: “Sen merak etme!” demiş. Pudra kokan kutusunu açıp gösterecekmiş. Sözünü tutarmış, biliyormuş! O, hakiki bir sevgili. O sırada askerlik celbi gelmiş. Postacı demiş: “Müjde, müjdemi isterim. Oğlunuz vatani görevine çağrılıyor. Askerlik Şubesinden mektubunuz var.” Kapının tokmağını vurmuş, ardı ardına. Müjdesini almak için heyecan içinde, sabırsızlıkla bekleyerek Kapı açılmış, açılmasına. Karşısında sanki temsili bir koro. Uzun uzun elbiseli kadınlar. Elma ağacının kurumuş, kararmış dalları altındaysa, kahvecinin tahta, eski iskemleleri sıra sıra dizili, cepken giymiş erkekler, yaşlısı genci oturmakta. Elinde sarı zarf, uzatmış uzatmasına. Herkes ona, postacıya, postacının elindeki evraka bakıyormuş. Ama kimse elini uzatmamış. Kimse elini cebine atıp bir müjdelik vermemiş. Postacıya derin derin bakmışlar. Haki gömleğine bakmışlar önce. Haki yakasına bakmışlar, kafalarını sallayıp. Uzun, haki kollarına bakıp, boyunlarını kırmışlar öte tarafa. Gömleğinin sarı, gıcır gıcır düğmelerine bakmışlar. Kendilerine bir şeyleri inandırmak ister gibi gözlerini yummuşlar. Gözlerini açıp, kapatmışlar. Postacının eli, incecik parmakları havada, evrakları öyle tutuyormuş, boşluğa

Page 46: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Sami Baydar veya Max ErnstKolajlarına Bakıp Şiirler Yazmak

Zeynep Arkan

Sami Baydar şiirleri damıtılmış, naif ve benzersiz. Tıpkı bir tablodaki oriji-nalliği, dünyayı nasıl görüyorsa öyle temsil edebilme yeteneğini kendine has bir biçimde aktarır. Duyguları bir çocuk kadar net, düşünceden doğan bir görme biçimiyle birleşir. Dünyaya bir tabloya bakar gibi bakar, yorumları sonsuza kadar sürecek gibidir. Hep aynı konuları yazar, hep aynı sadelikte ve bıktırıcı olmadan okunmayı başarır. Onun temel konusu sarsılmaz biçimde yinelense de tekrara düşmez. Çünkü Dünya her an yeniden yaratılmaktadır. Sami Baydar en çok ve en güzel “Dünya” diyen bir şair. Dünya ile bir işi kalmamış olduğundan değil, Dünya’ya ait hiçbir şeyle fazla ilgilenmiyor gibi görünmesine rağmen, şiirinde yalnızca dünyayla ilgilenmektedir. Dünya güzel-likleri, renkler, güneş, kelebekler, bitkiler adeta bir çocuk dikkati gösterilerek yorumlanır. “görgülü kızların/katladığı/kar taneleri”(1) mısraı Kar’ı anlatan en güzel mısralardan biridir. Dünya’yı zihnen değiştirebilme, nevi şahsına münhasır biçimde yorum-lama, insanlara karşı acziyeti beraberinde getirebilir. Değiştiremediğinden uzak kalma duygusu ağır basar. Yine de mizantrop bir adamın şiirlerinde insanlara dair “kötü”nün iması, “iyi”nin güzelliği, sürekliliği vardır. Sami Baydar’ın şiirindeki ses, kimsenin sesini bastırmayacak kadar kırılgan ve özgündür. Bu sebeple okurken herkes onu duyabilmek için sesini alçaltmak zorunda kalacak ve bunu isteyerek yapacaktır. Yeni bir şeyler söyle-diğinin farkında olmadan konuşan bir ses. Pür bir yalnızlığı yaşarken “yapayal-nızlık nedir?”(2) diye sorar şiirinde. Bu mısra bana çok ilginç görünür. Yapayalnız bir insanın “yalnızlık nedir?” diye sorduğu bir mısra kalabalıklar içinde bunalmış, yılgın ve yalnız bile görünemeyen insanlardan cevabını almak üzere “dünya”da dolaşıma girer.

Yapayalnızlık nedir? En yalnız insan bunun cevabını verebilir.

Şiirlerini yapayalnızken okuduğumda çok sevdiğim Sami Baydar ‘ın ölümü üzerine konuşurken “neden ölmüş?” diye soran birine adım kadar emin olduğum bir cevabı verdim: - Dünya yüzünden.

1. Andersen Karşılayıcıları - Varla Yok Arasında, S.31, Everest Yay. 20032. Kar- Nicholas’ın Portresi, S.51, YKY, 2005

Page 47: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Dünyaçekenİrem Erdemoğlu

Büyük Tufan'dan sonra Singapur açıklarında bir adada yaşamaya başlamıştım. Bağımsız, kendi halinde, adı olmayan bir devletimiz vardı. Özgürlüklere fena halde düşkün olan bu devletin Kişiyasa'sı, tek bağlayıcı kuralın olduğu yazılı metindi: "Bu adada yaşayan herkes, adın aidiyetinden yoksundur." Bu yönetimi illa diğer ülkelerle ve hatta Büyük Tufan'dan sonra elimizde kalan bilgilere dayanarak eski yönetimlerle kıyaslayacak olursam, şunu gönül rahat-lığıyla söyleyebilirim ki hiçbir ülkenin yönetilemeyeceği denli müreffeh bir biçimde sosyal devlet anlayışıyla yönetiliyorduk. Devletimiz her kişiye yardım amaçlı 'İşsizlik Otu' bağlamıştı. İşsizleİşsizlere her ay belli miktarda ot ve kağıt gönderiliyordu. Bu miktarı belirleyen şey kişilerin uyuşma eşiğiydi. Ben bu eşiği belirleyen Kafa Ölçüm Merkezleri'nden birinde çalışıyordum. İşsiz insanlar merkezimize gelip her gün bir doz artırılacak şekilde ot tüttürüyorlardı. İdeal nokta literatürde Jamaika kafası dediğimiz noktaydı. Her kişinin Jamaika kafasına ulaştığı miktar rapor ediliyor, o kişiye aydan aya her gün o kafayı yaşatacak miktarda ot gönderiliy-ordu. Ben raportördüm. Bana rüşvet teklif edip gerekli ot miktarını fazla yazmamı isteyen çok kişi oluyordu. Ancak ben bu tür davetlere kulak asmıyor, büyük bir ciddiyetle işimin gereklerini yerine getiriyordum, ta ki o gün gelinceye kadar...

Genç bir kadın odaya girdi. Maskülen bir havası vardı. Elindeki raporu önüme bırakıp yavaş adımlarla odada yürümeye başladı. Hiçbir şey söylemiyordu. "Buyrun, dinliyorum?" dedim. "O rapordaki dozun artırılması gerek." "İsterseniz tekrar testlerden geçebilirsiniz." "Bu bir işe yaramaz, miktar aynı çıkar." "O halde üzülerek söylemeliyim ki yapabileceğim hiçbir şey yok.." Bir anda masanın önünde durup ellerini masaya koydu. Sağa sola kontrol edercesine baktık-tan sonra bana doğru eğildi: "Duyduğuma göre büyük bir şiir hayranıymışsınız." "Bu ne demek oluyor şimdi?" "Size karşı gayet açık konuşacağım... Nazmi Dünyaçeken benim büyük dedemdi. Onun ne büyük bir Sami Baydar hayranı olduğunu biliyorsunuzdur sanırım. Hatta ilk kitabını ona ithaf etmişti." "Bunların hepsini zaten biliyorum. Ama sevdiğim bir şairin torunu olmanız istediklerinizi yapmam için geçerli bir sebep değil. Şimdi lütfen odamı terk edin." deyip okuduğum raporlara geri döndüm. Ancak kadın hala başımda dikiliyordu. Sesini biraz daha kısıp kulağıma doğru biraz daha yaklaşarak konuşmaya devam etti: "Peki ya size dedemden bana çok ilginizi çekebilecek bir miras kaldığını söylersem? Büyük tufanda zarar görmemiş tek kütüphane... Hem de hepsi kağıtlı kitaplardan. Hepsi!" Olamaz, diye düşündüm. O tufandan kurtulmuş kitaplar! Hem de bu keş salağın küçük kelime dağarcığına göre 'kağıtlı' kitaplar. Etkilendiğimi anlayıp konuşmaya bir iki saniye ara verdi ve beni ikna etmek için muzip bir gülümsemeyle gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti: "En önemli parçası ise şu an değil dünya, tüm kainatta arasanız bulamayacağınız bir parça: Dünyadan Çıkış Yolları."

Page 48: Haci Şair  2. sayı plaka 51

hiçbir senfonide olamayan dünya insanlarıServet Turan

sırası gelmemişken böyle şeylerinanlamını kurulmuş bir ağacın damarında bulmakbasit makinelerden yıkım aracı yapıp kurtuluşu icat etmeklekurtuluş parkında hayat var olduğuna inanmakyani böylesi kendiliğinden gelecektir elbetduvarsız odaların içinden geçebileceğimiz imkanıyla arandı tüm ilkbilim derslerindetüm ilkbilim derslerindearamakın kendisiyle sapıklık ifşa olunur

bunu söylemek isteyemedi başsız köpek resimleri1793 senesinde düş görmenin yasaklanmasından kaynaklanan kansızlıkacıbirson umudu doğurmuştu yıllar sonrabir matematikçi doğup bir kralın başı yerde ikençok okumuşların evlere doldurduğu naylon çiçeklerdi işçiler

karşı çıkıldığında al sana hekarşı çıkıldığında al sana her şeyi bilen erkekher senfoniye eşlik edebilecek beyaz trompetmezbahadan alınan ses kayıtlarıyla yazılan buzlu içecek şarkılarıhava alma imkanı bile verilemeyen milenyum mimarisindeyaşanacaktır elbette elektrikli bir halk açlığımüziğimizde gülme sesi kesilene dekşair bir solaryumda kan rengine bürünmekte ısrar ediyor

yersiz yurtsuz olabilseydim topyersiz yurtsuz olabilseydim toprak reformu sonucundatüm yerli yurtluları almak isteyecektim yanımatırnak makasıyla koparıp bir pisliğimürekkep akıtan her şeyin ağzını kapatabilmeyi dileyecektimşimdi 21. yy’da kitapların en çok satıldığışizofreniden ölmemiş ama insan olmaktan ölmüşçiçeklerden ve kuşlardan utanıp bi odaya kilit koymayı bile unutmamışsanatımızla süslemeyi unuttuğumuz şairlesanatımızla süslemeyi unuttuğumuz şairler geldi aklıma

kuşlar, hep kuşlarkanatları çekilmeden ölen…

Sami Baydar’a

Page 49: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 50: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 51: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 52: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 53: Haci Şair  2. sayı plaka 51

yalnızken yeraltı romanı yazar hepolmamış bir sevgilisinin onu aldatacağını düşünerekve karaborsa oyununun sonunda partiler cennete giderdi

1.tarihteki en büyük flash-bellek olayı belki de yalnızlık bir dövüşme sanatıdır sövmenin kalbe iyi geldiğini söyleyenler var

bak bibak bir adamlar var odada adları hep elephant manbelki yeni tanrıya kavuşmuş ihtimali kalbini zorluyorbelki de bir fabrika sahibi tarzı şakalarla meşgul zihnio zihin bizi şu tarihin parfüm kokan cetvelinde 10 cm büyük gösteren endüstriyel tasarımlarah o zihin yok mu. neyse ki hikaye mutlu bitti 1571’teinsan nesillerinin güzel hisleri için güzel aşkların güzel yaşanmasıpaparanın üstündeki resmin mutlu olabilitesi için hikayeler mutlu bitmelikıbrıs adası bir türk hikayesidir hep mutlumutlu bitmiştir hasan hüseyin’in ölüm hikayesio sizin yolda yürürken hikayeniz slow dinleyerekalın size yıllarca tartışacağınız bir konu

konu bir tartışacağınız yıllarca size alın size alın

bitti artık kafatasındaki yemiş arka odadaki yaşam modellemeleriarı ırkın çeşitlidir bok renklerirahatça nefes almadan bakın arkanıza

felsefik eşyaların arasından geçen bu konuşmalardan sakınınoysa güzel bir hayat kurtarılacaktı neo-taşçağlardanbaşımıza taş yağacaktı eşli dostlu yazlık kahvaltısında ne kaldıysa kısmetimizeüç beyaza kalmaz kısmet falıüç beyaza kalmaz kısmet falıhayat suyundan alacağımız milyonlarca mineralle hijyenik yaşamses inceliyor burada minimalist müzik inceliği işte espri budurboş kalplerde ritimsizlik duygusu süper markete süt almaya gitmekinsan tanrının bir parçasıydı halbukine kadar da umutsuz ev erkekleri görünümüborsadaki can damardır proleter kızları mutludur pproleter dün sabah vakitlerinde aşırı 31 çekmekten ölü bulundugelir de sevgilimizi yalnız boşalırken buluruzbütün içtenliğimle ben onlara üzülürüm efendim.

8mp 32 gb ayfonvari bakışlar birer sekmedir tarih tekerrür ederseama tekerrür eden şehir meydanında dönen şair sanatıdırşiir yavşaklığıdır ölümlerden ölüm beğenenkör topal dervişin ömrü uzun olsun oralardasırsırf seni sen olduğu için sırf bir sorumluluğa bir bakıştanonca günler bayramlar adetler- görenekler yetişmemiş olsa dadünya çirkindir hâlâ bir sürübir parça boru sesi dinlemek benim de hakkım-sövmenin kalbe iyi geldiğidir- demek için mi onca bombalar ortadoğularve kalbimizdedir acısı büyük Paris’deki yalnız adamlar.tabi İrlandalı olması için hiçbitabi İrlandalı olması için hiçbir neden yok:tam da günlüğünde ömrü boyunca bu yazılı-bu dizeleri kalbimdeki boşluk dolsun diye yazıyorumiktisadi yalnızlık: seni çok seviyorum-

SÖVEMEYEN bir ADAM

servet turan

Page 54: Haci Şair  2. sayı plaka 51

isminiz:

e-posta adresiniz:

mesajınız: arka scartı yerine oturtmadan adamın oturmadığı, aman scart bey buyrun lütfen ayakta kaldınız olduğu, bu inceliği dinamik kontrast ile desteklediği, bir görüntüler âlemindeyiz sevgili ismail kardeşim, öyle ki adam organik götünün çürüdüğünden habersiz indiriyor partı aşşağı, indiriyor perdeyi aşşağı, indiriyor tumanı aşşağı, kaldırıyor kafayı dik, manyetik sabrını işsizliğinde deniyor. acayip de işliler de aynı sevgili bilader, geçen bir gasteci bi an evvel eve gitmek için can attığından bahsetti canlı yayında, karşısındaki ona pası attıktan sonra cep telefonuna bakmaya başladı canlı yayında, öbürü günde en az dört saat gelenleri yanıtlıyorum dedi, takipçi satın alınıyormuş öyle bi şey varmış bi de, ne yalan söyliyim smiley smiley sırıttım izlerken, uhhulan dedim gelen karşılaması gelen ağırlaması vardı önceden, ama benim takipçi sayım da 99’da takılıyor hep 100 görümlüğü gözümde kaldı bilader. ya dur iso, format mesajınız deyince havalara girdim, ben sana, bi sn tel. kim bu ya numara gözükmüyor, neyse, amacım sosyal mesaj atmak değildi aslında, bak ne dicem görüşelim mi bi ara, kaç zaman oldu şöyle karşılıklı gülücük gönder-mediğimiz, bi öğle yemeğinde mobil yüklenelim bilader, tabaklar tek kareye sığsın, converselerin yan yana durduğu bir ayaklanma pozuna yorum yapalım, dostlar alış verişte görsün hesabı, hesabı ben öderim, dostlar visa görsün son kullanma tarihi görsün güvenlik kodu görsün kart numarası görsün, sana ne alayım facede teşekküteşekkür etmen için sana ne alayım istersen not da ekletirim paketine, ismail kardeşim çorbacıya gidelim mi, panik atak tarih oldu, insan dramına botoks yaptırıyor bilader, ismail kardeşim sağından al inşallah görüntüyü, bismillahirrah-manirrahim.iyi değilim.

gönder

İsmail’e attığım mail

Sinan Özdemir

Page 55: Haci Şair  2. sayı plaka 51

-Fallik Dönem'e Mersiye

varyant sorunu yaşattı bana ebem horata öykünürkensene Allahın seksensekiz numaralısıbindallı giydiği zamanlar kızlarınüçyaşa bastım sokağa attılar kıçımda pazen don paçadanakıyor belediyemizin kutlu mutlu cumhur abilerin klorlu sularıdifteri sandım defteri s.çtım zihnimden çok akıllıyım o zamanladifteri sandım defteri s.çtım zihnimden çok akıllıyım o zamanlarbirader altıyıl takmış dünyaya benden evvelgide gele yarım simite talim ettirdi benim gibi veledi yol gözlerdimseçim arefesi sokağa çıkarmadılar and içtimkuveyte asker çıkarmaktan bahsederdik biz çocuklarla aga bugubizi dinleyen kim başımızda dedem koca hökümetandları içerek kutsallaştırdım bebe büllük hallerimiErnsErnst'in eline verdiğim gibi o zaman da bildimselim bakkal çitlek atayım derken liberal olmuş körfez kriziyoğurdu helkeyle değil petrol ürünü şeylerle servis etmekmişçok para kazandıran babamın mayışı yetmez idi kara püsküüteo da liberallik nedir bilmezdi kampanalı traktörümüz yoksepetli anamın kolunda bir sepetle biner gidip tütüne rus motoruylaamblemi hala aklımda üç tane h vardı yoksa t'miydiamerika amerika ben sünnet oldum diye laamerika amerika ben sünnet oldum diye laf dinletemezlerdisene doksaniki heryerimiz liberal sünnetçi kazımın makası cakasıherşeyi elinde avucundaki bizim emanet olunca sosyalist olurdupezemenk evet aynen böyle söylerdi yarı küfür yarı ontolojik cinayetoluşundan etkilendiğim tek abi sünnetçi kazım abio herkesin hakkını eşit keserdi fazlası zarartürk erkeğinin soyuna soy boyuna boy katarım derdi vira bismillahhaydi ya Allah ceddim dedem ceddim deden atımız oldu silahımızhaydi ya Allah ceddim dedem ceddim deden atımız oldu silahımızavrada çok var dedi ebem horatasını öykünürken

- Cave Ne Cadas*

son verdiğim bir ayıbım daha oğul oldu sünnetine yemin verendedemin gölgesinden silkindiğimde incirden yedi verenkırık kollarla yaşanır ve koşulurbelki yürüyerek geçilen yerlerden daha hızlınumanumarasını unuttuğum yıllara barkod ayrıksılığını sokanlara söverimhatırlamıyaşıma söverim senisövdüm seni tabutuma derim anlamazsın bilirimeskiden lirik olup utandıklarıma bir dilimdevrini tamamlamış saatleri öldürüğünü de bilirimbahse konu arkadaşın tarrakasını satsam ederi onsekizdokuzumda kaçırılmışım ebem horata öykün haydi da!şu Ernsşu Ernst'in eline vereyim.

*Düşüşe hazırlıklı ol

Ernst Jünger'in Eline Verdimismail kemal durhan

Page 56: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 57: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 58: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 59: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 60: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 61: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 62: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 63: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 64: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 65: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 66: Haci Şair  2. sayı plaka 51

Dergimiz İsmini 1860 yılında Yurtbaşı köyünde doğan ünlü şair Hacı Şair Hayri Bey’den almıştır.Dergi Toplantısında Alınan Karar

Cihan:

:Liman

Olum bu şiir ortamında çok büyük enerjiler dönüyo. Böyle cinler büyüler filan. Üstümüze salıyorlar çok fena.

Olum biz de girelim o zaman bu işe. Baak adanadA YOK MU OLUM, BURSADA DA VARDIR BÖYLE CİNCİ HOCA MİNCİ HOCA. VERELİM 300 MİLYON.

Page 67: Haci Şair  2. sayı plaka 51
Page 68: Haci Şair  2. sayı plaka 51