GUNUMUZDE •• •• •• AILEisamveri.org/pdfdrg/D169931/2007/2007_DEMIRCIEY.pdf · 2015. 9....
Transcript of GUNUMUZDE •• •• •• AILEisamveri.org/pdfdrg/D169931/2007/2007_DEMIRCIEY.pdf · 2015. 9....
tb3 3J \
•• •• •• • GUNUMUZDE AILE
(FAMILY IN THE WORLD AND IN TURKEY)
Uluslararası Aile Sempozyumu International Smposium on Family
02-04 Aralık/ December 2005 Eresin Topkapı Hotel/İstanbul
'1'tiflHy6 Pllyıtnet v aKTı lııliim Ai'a~tırımıları Merkezi
İstanbul 2007
KUtUphanesi
Dem. No: ~At;g9.>31
Tas. No: 3ö\·4'2-GlSN.A
{ED ~
ENSAR NEŞRİYAT Ticaret Anonim Şirketi
ISBN: 978-9944-152-84-6
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI Tarhşmalı İimi Toplantılar Dizisi: 49
Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi: 11
KitabınAdı
Günümüzde Aile
Editör Prof. Dr. Ömer ÇAHA
Yayın Öncesi Hazırlık Dr. İsmail KURT
Seyit Ali TÜZ
SonOkuma Sadık ÇELENK
Kapak Düzeni Erhan AKÇAOGLU
Baskı
Step Ajans 0212 446 88 46
1. Basım Nisan2007
isteme Adresi Ensar Neşriyat Tic. A.Ş.
Süleymaniye Cad. No: 13 Süleymaniye 1 İstanbul Tel : (0212) 513 43 41 Faks : (0212) 522 46 02
www.ensamesriyat.com.tr
I
DEGİŞİM SÜRECiNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE
AİLE YAPISI YA DA CEMAAT-CEMİYET AYıRIMINDA
AİLEYİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
Doç. Dr. Emin Yaşar DEMİRCİ
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Ülkemizde en sık tekrarlanan söylemlerden biri de gliçlü aile yapımızia
ilgili alanıdır. Bu vurgu zaman zaman öyle boyutlara ulaşır ki güçlü aile ya
pısının toplumumuzun en ayırt edici özelliği, bizim ınilli hasletimiz olduğu
kanaati neredeyse tarhşılınaz bir doğru haline gelir. Hatta bu doğruların tar
tışılabilir olduğunu söylemek bile kendi çapında medelli bir cesareti gerekti
rebilir.
Güçlü aile yapısı vurgusu her zaman söylem olarak kalmaz sık sık olay
lar tarafından test edilerek doğrulanır da. O zaman kullandığımız söylemin
haklı çıkmasından aldığımız cesaretle bu retoriği daha da tarhşılınaz hale ge
tirerek yarı kutsal bir mahiyete büründürebiliriz. Bugüne kadar pek nadir
den olmayan toplumsal olaylar, ekonomik krizler, doğal afetler güçlü aile
yapımız olmasaydı bu badirelerin üstesinden gelebilmenin, ülke ve toplum
olarak ayakta kalabilmenin neredeyse imkansızlığını bize tekrar tekrar gös
terdi.
38 GÜNÜMÜZDE AİLE
Kısaca güçlü aile yapımız ifadesi boş bir retorik, kuru bir övünmeden
ibaret değildir. Gerçekten de biz bunca felaketin eşiğinden güçlü aile yapı
mız sayesinden döndük. Bir başka ülkede olsa kanlı bir iç savaşa dönmesi
kaçınılmaz olan şiddet hareketleri ülkemizde aile yapımızın sağlam duvarla
rında karşılanarak eritilebildi. Sadece bir tanesi bile büyük çaplı bir ülkeyi
çökertebilecek olan ekonomik krizierin oruareası ile yine güçlü aile yapıınızia
başa çıkabildik. En güçlü ekonomileri bile sarsabilecek boyuttaki işsizlik o
ranları yine güçlü aile yapımızın şefkati ile katlanılabilir hale geldi. Ancak
madalyonun diğer yüzü hiç de güçlü aile yapısı söylemini destekler nitelikte
görünmüyor.
Her gün karşılaşhğırnız adiiye koridoıu görüntüleri, gazetelerin birer
dizi heyecanı ile yayınladıkları üçüncü sayfa haberleri, televizyon program
ları, yolsuzluklar, çocuk istisrnarı, töre cinayetleri, yetiştirme yurdu skandal-
. ları, toplumsal şiddet ve bunun bir yansıması olan aile içi şiddet vb. toplurn
sal çözülrne göstergeleri ile güçlü aile yapısını bir arada düşünmek, en hazır
lıklı zihinlerin bile anlarnakta ve yorurnlarnakta zorlanacakları güçlü çelişki
lerdir. Bu çelişkilerin en az güçlü aile yapımız kadar somut toplumsal karşı
lıkları olduğuna göre var olan bu çelişkili duıurnu nasıl açıklayabiliriz?
En karanlık dururnların bile bir umut ışığı taşıdığını ifade etmek için di
limizde, kültürürnüzde çok sayıda deyim rnenkıbe bulunmaktadır. Ancak bu
ve benzeri deyimierin taşıdıkları anlamı, zaman zaman tersınden okumak da
zihin açıcı bir egzersiz olabilir. Başka bir ifade ile her umut ışığının bizi ka
ranlık durumlarla yüzleşrnekten alı koymak gibi bir riski de içinde taşıdığını
söylernek de mümkün. Bir söylem ve tecrübe edilen bir gerçeklik olarak güç
lü aile yapımız söyleminin yaklaşmakta olan fırtınanın hızla üzerimize sür
düğü karabulutları algılarnarnıza engel olduğunu, hatta daha ileri gidip, bi
zim güçlü aile yapımızın bizatihi bu sorunların ürettiğini iddia etmek müm
kün mü?
Bu bildirinin arnao güçlü aile yapımızın güvenli duvarları dışına çıka
rak bu sorulara cevap aramak olacakhr. Bu.rıun içinde ilk olarak aile kum
ınunun modernleşme sürecindeki serüvenine bakmak yol gösterici olabilir.
DEGİŞİM SÜRECİNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE AİLE YAPISI 39
İnsanlığın en kadim kurumlarından olan ailenin modernleşme sürecin
deki serüveni en az kendisi kadar kadim bir kurum olan din kurumunun
aynı süreçteki serüveni ile güçlü bir paralellik gösterir. Başka bir ifade ile din
ve modernleşme ilişkisinde yaşananların benzerlerine aile modernleşme iliş
kisinde rastlamak şaşırhcı olmayacaktır. Ancak önce bu paralelliği, benzerli
ği hangi temel üzerinde aradığınuzın ipuçlarından kısaca söz edelim . •
. Aile ve dinin insanlığın en kadim iki kurumu olduğunu söylemiştik.
Gerçektende insanlık tarihinde ikisinden daha eski bir başka kurum
gösterilemez. Bu ikisinden hangisinin daha eski olduğu belki tarhşılabilir.
Ancak kanaatim, ailenin dinden daha eski ve. onu öneeleyen kurum olduğu
yönündedir. Bu kanaatimizin temelini bir kurum olarakdinin muhatabı in
sanın toplumsallığı oluşturmaktadır. Başka bir ifade ile söyleyecek olursak
insanın topluluk ve/ya toplumsallık öncesi varlığının irnkfuu tarhşmaları bizi
ister istemez bir dizi metafizik sorular ve kabullerin eşiğine getirir. Ancak bu
soru ve kabuller ne olursa olsun en başta şu temel gerçeği kabul etmek zo
rundadır:
İnsanın topluluk ve/ya toplumsallık öncesi durumu ne olursa olsun, na
sıl kabul edilirse edilsin, bugün bizim anladığımız anlamdaki insandan farklı
bir varlıktan söz etmekteyiz. Bugün bizim insan olarak kabul e!fiğimiz tür
varlık alemine toplumsal bir varlık olma niteliği ile çıkmışhr. Toplumsal ya
şamı ve toplumsallığı, topluluk öncesi var olabileceği varsayılan, bireylerin
bir araya gelerek oluşturdukları iddiası bir kurgu olmanın ötesinde bir ger
çekliğe karşılık gelmez. Bu kurgunun insan ve doğasını anlamamızda ışık
tutan verimli tarhşmaları başlatması ve bu tarhşmalara katkısı açısından ö
nemi inkar edilemez olsa da kurgu olma gerçeğini değiştirmez. ·
Diğer taraftan insanın varlık alemine topluluk olarak girdiği gerçeği (ya
da iddiası) bize onun bireysel varlığını reddetmemizi söylemez. Tam aksine
insanın bireysel olarak var olması da ancak onun toplumsal varlık olarak ta
rih sahnesine çıkması ve tarihin aktörü olması ile başlamışhr diyebiliriz. Bi
reysellik ve toplumsallık bir madalyonun birbirini tamamlayan yüzleri gibi
dir ve bir olmadan diğeri olmaz. Başka bir ifade ile insanın topluluk öncesi
varlığırun bugün anladığımız anlamı ile bireyle de bir ilgisi, ilişkisi yoktuİ.
40 GÜNÜMÜZDE AİLE
İnsan tarih sahnesine toplumsallık kazanarak çıkarken aynı ölçüde bireysel
liğini de elde ediyor.
İnsan türünün bu toplumsallık ve bireysellik özelliği iki evrensel ilişki
biçiminde kendisini gösterir. Bunlardan birincisi onun toplumsallık yönüne
dayanan cemaat duygusu, ya da Sorakin'in ifadesi ile farnilistic ilişkilerdir.
Bu ilişki biçiminde bireysel benlik biz duygusu içinde erirniştir. Acı ve neşe
ler paylaşılır. Bireyler birbirlerine ihtiyaç duyarlar, birbirlerini ararlar, birbir
lerini severler ve büyük bir coşku ile kendilerini birbirleri için feda ederler.
Kısaca sık dokulu, dayanışma içinde tek bir vücut gibi hisseder ve davranır
lar. Böyle bir ilişkiler içinde paylaşım gibi, adalet gibi kavrarnlar anlamını
yitirrnişlerdir. Benliği biz duygusunda erimiş birey için bu türden kavrarnlar
ve talepler bir anlam ifade etmezler .ı
İkinci evrensel ilişki biçimi ise sözleşmed ya da cerniyetçi ilişki diye ta
nımlayabileceğimiz ilişkiler yer alır. Cernaatçi ilişkilerin kapsayıcılığına kar
şılık cerniyetçi ya da sözleşmed ilişkiler sınırlı ve tci.rumlanrnış ilişkilerdir.
Taraflarm bütün yaşarnlarını değil, sınırlı bir bölümü ile ilgili bu ilişki tü
ründe sözleşmeler, sözleşmeye taraf olanlarm hak ve sorumluluklarını de
taylı ve dikkatli bir şekilde tanırnlar.2
Toplumsal yaşarnda gözlenen biçimiyle neredeyse sınırsız çeşitlilikteki
sosyal ilişkileri bu iki temel kategori içinde sıruflandırabiliriz. Ancak bu iki
temel kategorinin Weberd anlarnda birer ideal tip olduklarıru ve gözlenebi
len herhangi bir sosyal ilişki biçiminin taşıdığı baskın özellikler açısından bu
sınıflandırmalardan birine ya da diğerine dahil edilebileceğini daima göz
önünde bulundurrnarnız gerekir. Başka bir ifade ile hiç bir sosyal ilişki biçimi
tamamıyla cernaatçi-farnilistic ya da cerniyetçi-sözleşrneci olamaz.
Bizim cernaatçi olarak sınıflandırdığırnız ilişkilerde sözleşrneci, cemiyet
çi olarak adlandırdığımız ilişkilerde ise farnilistic unsurlar her zaman vardır
ve bulunmalıdır. Daha somut bir anlatırnla Durkheirn'de rnekanik-organik
dayanışma, Tönnies' de gernensshaft-gesellshaft olarak kavramlaştırılan, kla-
2
Sorokin, 1992, 138.
Sorokin, 1992, 139.
DEGİŞİM SÜRECİNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE AİLE YAPISI 41
sik sosyolojinin birbirini dışlıyor gözüken ve ilkinden ikincisine zorunlu, ka
çınılmaz ve geri döndürülernez bir evrimi varsayan cemaat-cemiyet ayrımı
nın ve bu ayırım üzerine ternellendirilen tezlerin, teorilerin toplumu ve insa
nı anlama ve anlarnlandırrnada yetersiz kalacağını söylernek fazla iddialı bir
söz alınasa gerekir.
Çütıkü klasik sosyolojinin cemaat-cemiyet ayırımı ile kavramlaştırdığı
sosyal ilişkiler, aslında insanın varlık olarak tarih sahnesine çıkhğı andan be
ri onunla birlikte var olan evrensel kategorilerdir. Hatta cernaatçi-sözleşrneci
ilişki biçimleri bizim var oluşumuzun antolajik vasahru3 oluşturmaktadır. Bu
sebeple sosyal ilişkileri bu iki temel kategoriden birine ya da diğerine, ya da
her ikisinin ortalamasına, ya da belli herhangi bir kombinasyonuna indirge
yerek izah etmeye çalışmak bu var oluşsal vasah ihmal ve/ya inkar etmek
anlamına gelecektir.
Cernaatçi-sözleşrneci ilişki biçimlerinin bu paradokslu yapısı, ilkinin bi
zim güvenlik ve aidiyet duygularırnıza, ikincisinin ise özgürlük ve kendini
gerçekleştirme arayışımıza karşılık gelen, birbirine indirgenemez, biri ya da
diğeri uğruna ötekinden vazgeçilemez özelliklerinden kaynaklanmaktadır.
Özgürlük ya da güvenlik, aidiyet ya da kendini gerçekleştirme ilişkisi karşı
lıklı bir birini dışlayan uzlaşmaz bir paradoksa değil, birinin varlığının yek
diğerine bağlı olduğu bir diyalektik işleyişe karşılık gelir. Bu işleyişte özgür
lük ve güvenlik çelişkisi birbirlerini sürekli dönüştürerek her iki alanın da
genişlemesine yol açan dinamik bir süreçtir. Benzer ifadeleri güvenlik-
3 Ontolojik vasat kavramını Gillian Rose'un the Broken Middle isimli eserinden devşirdim. Rose' a göre modem insan bir taraftan totalleştirmenin diğer taraftan da partikülleş tirmenin çift yönlü baskısı altındad!r. İnsanoğlu içinde yaşadığı anlam sorununu ya totalleştirerek ya da partikülerleştirerek aşmaya çalışır. Ancak her iki durumda da kendi varlığının temelini (the middle) tehdit eder. Yani anlam sorununu totalleştirerek aşmaya çalışırken onu tiışıyamaz hale gelir ve onun altında ezilerek yok olur. Onu partikülleştirirken ise hayatlanna herhangi bir anlam yükleyemez hale gelir. Her iki durum da varoluşun dayandığı temelin yıkılmasıdır. (the broken middle). Rose'a göre modem insan için çıkış yolu ne biri ne de diğeridir. Modem insan için çıkış yolu anlam sorununun bu paradokslu ilişkisini var oluşun vasatı (the middle) olarak yaşamaktan geçer, onu seçeneklerden biri ya da diğerine sığınarak aşmaya çalışmaktan değil. (Rose, 1996). Kavramın kendisini Rose'dan devşirmiş olmama karşılık içeriğinin ilhamını Kur'an'da geçen vasat ümmet ifadesine borçluyum.
42 GÜNÜMÜZDE AİLE
aidiyet ile özgürlük kendini gerçekleştirme arayışlannın somut tezahürleri
olan cemaat ile cemiyet karşılığı içinde kullanabiliriz. Cemaat ve cemiyet a
yırımı birbirlerini karşılıklı olarak dışlayan toplumsal kategorilere değil kar
şılıklı birbirlerini dönüştürerek kendini ve karşıtını sürekli kılan dinamik sü
reç ve yapılara karşılık gelir.
Sosyolojinin kurucu öncüleri bu yeni bir bilim dalının temellerini cema
atçi yapının kapsayıcı/dayanışmaa ilişkilerinin cemiyetçi yapının birey
ci/sözleşmeci ilişkilerine dönüşmesinin ortaya çıkardığı toplumsal sorunlan
içinde oluşturdular. 19. yüzyılda sosyal bilimlerin yükselişi ile birey kavra
mının ortaya çıkışı arasındaki ilişki basit bir tesadüften ibaret değildir. Birey
lerin toplum içinde bireylerin araşhrılmasının önem kazanması büyük ölçü
de bir olgu olarak bireyciliğin doğuşuna bir tepki olarak da anlaşılabilir.
Durkheim'den Marx'a 19. yüzyıl düşüni.lr ve sosyal bilimcilerin büyük
çoğunluğu kapitalizmin yükselen değer haline getirdiği bireyciliğin ortaya
çıkardığı sorunlar üzerine kafa yararak geliştirdikleri sınıflandırmalada or
taya çıkan değişmeyi anlamaya, anlamlandırmaya ve mümkün gördükleri
ölçüde de yönlendirmeye çalışmışlardır.
Durkheirn'in mekanik dayanışmaa toplurndan organik dayanışmaa
topluma doğru değişme modeli bir taraftan yükselen bireyin yerini almaya
başladığı cemaat yapılarının çözülmesini tasvir etmeye çalışırken, onun ye
rini almakta olduğunu savunduğu organik dayanışma modeli ile yeniçağın
bireylerinin atomize olmuş yığınlara dönüşmesine razı görünmemiştir.
Başka bir ifade ile organik dayanışma gözlenen somut sosyal gerçeklik
olması kadar bizzat dayanışma sözcüğüne yüklenen anlamlar dikkate alın
dığında ortaya çıkan yeni durumun anomikliği karşısında onu yönlendirme
çabalarını da içinde barındırmaktadır.
Durkheim'in modem durumu anlama çabasının da ötesine geçerek onu
anlamlandırarak. biçimlendirmeye çalışmasına karşılık Tönnies' in
gemenshaft-gesellshaft ayırımı sanki umutsuzluk ve teslimiyet duygusunu
yansıhr gibidir. Tönnies'in ayırımmda gelişen modem hayahn kaçınılmazlığı
DEGİŞİM SÜRECİNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE AİLE YAPISI 43
karşısında bir daha geri gelmeyecek eski güzel günlerin ardından yakılan bir
ağıt havası vardır.
Modernleşme ve kapitalizme soğukkanlı yaklaşımı ile öne çıkan ve bu
yönü ile ·rnodernleşrneye getirdjği izahlar halen yaygın kabul gören Max
Weber bile kapitalizmin ortaya çıkardığı modem bireyin ve onun güçlü bi
reyci yanelimlerinin bizi götüreceği sondan kaygı duymaktan kendini ala
maz.
Ona göre bireyselleşmiş modem kitle . toplumunu yönetebilrnenin ve
onunla başa çıkabilmenin en etkin yolu bireysel(leşrniş) tercihleri standart
laşhracak ve kurallaştıracak şekilde toplumu örgütleyecek rasyonel kururn
lar geliştirmekfen geçer ki bu durum, insanlığı bireyci yönelimlerin köksüz
özgürlüklerinin kaosundan kurtarmaya çalışırken, onu rasyonell.eşrniş ya
şamın standartlarının yaratacağı demir kafese rnal1kfun eder. Weber'in kor
kusu bir gün toplumsal yaşarnın taı;narnının rasyonelleşmiş kururnlar ağına
dönüşerek bütün özgürlüğürnüz ve tercihirrıizi bir ağdan diğerine geçmekle
sınırlı hale getirmesidir.
Kapitalizmin bireyine ve bireyciliğine karşı en radikal eleştiri bilindiği
gibi Karl Marx'tan gelir. Marx sadece eleştirrnekle kalmaz aynı zamanda onu
ortadan kaldıracak, aşacak, bütün insanlık tarihinin en mükemmel, en insa.nl
sistemi olarak kurguladığı ütopyasını rnüjdeler. Marx'a göre modem kapita
list dünyada birey, kelimenin tam anlamı ile birey haline gelmiştir. Yani da
ha geniş bir şeyin parçası olmayan, bölünernez tek haline gelmiştir. Bu şek
liyle rnoderrlı.ik bizi bir birimizden ayırarak kendi başımıza bırakır. Böylece
modem birey hpkı kapitalist ekonomi gibi bu toplurnun açık ve akışkan bi
çirnin almak zorunda bırakılir.4
Modem bUrjuva bireyi arhk daha geniş bir sosyal bütünün mensubu bi
rey değil, kar ile rnotive edilerek vahşileşmiş bir bireydir. Marx' a göre bu
vahşileştirilrniş yeni birey en az makineler kadar modem zamanın icadı ola
rak ortaya çıkrnışhr.5 Marx, bireyin öznel ben duygusunun (bir tür cemaat
4
5
Berman, 1988, 95.
Berman, 1988, 121.
44 GÜNÜMÜZDE AİLE
ruhu olarak da görebileceğimiz) sınıf bilincinde eriyerek ortadan kalkacağı
komünist aşama ile kapitalizmin, onun vahşi sisteminin ve yarathğı vahşi
bireyinin ortadan kalkacağını ileri sürer.
19. yüzyılda kapitalizmle birlikte yükselen bireyin ve bireycilik akımının
çözmeye başladığı sadece geleneksel cemaat yapıları değildir. Ürettiği ve ya
şathğı ilişkiler bakımından kendisi de mikro bir cemaat olan aile de bu süreç
ten hissesine düşeni almıştır. Klasik modernleşmeci (ya da evrimci) teze göre
kapitalist gelişmenin geleneksel cemaat yapılarında yarathğı çözülmeye pa
ralel olarak bu yapılarda egemen olan geleneksel geniş ailenin yerini modem
çekirdek aile almaya başladı. Modem aileyi geleneksel aileden ayıran birçok
özellik arasında ölçek sorunu (eğer gerçekten varsa) en son kriter olmalıdır.
Çünkü modernleşme sürecinde aileye bakhğımızda onu modem kılan şey
boyutu değil toplumsal ilişkiler düzeyinde uğradığı dönüşümlerdir.
Klasik anlamı ile aile kendisinin içinde bulunduğu en yakın topluluğun,
cemaatin ve de daha geniş toplumun bir parçası olan ve mensubu olarak biz
leri bir birimizle ve yakın topluluğu ile ve daha geniş toplumla ilişkilendiren
bir kurumdur. Kapitalist sistemde içkin olan radikal bireyciliğin modem ai
lenin doğuşundaki ilk ve en başta gelen etkisi, onu içinde bulunduğu ve bir
parçası olduğu en yakın moral topluluktan ve daha geniş toplumdan ayıra
rak bizi dış dünyaya kapamasıdır.6
Literatürde çekirdek ailenin yalıtılrnışlığı olarak tanımlanan7 bu durum
kapitalist bireyci değerlerin aileyi iç ve dış dünya tasavvuruna göre şekillen
dirmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Aile ve aile içi ilişkilere karşılık
gelen iç dünya mensuplarına sevgi, güven ve fedakarlık duyguları aşilaya
rak ve dayanışma sağlayarak tehlikelerden koruyan sığınak olurken, dış
dünya bu sıcak ilişkilerin, yani ailenin dışında kalan acımasız rekabetin zo
runlu olduğu ve insanların bu yüzden acımasız olmak zorunda kaldıkları
düşman çevreyi tanımlamaktadır.
6
7
Bellah, 1985.
Skolnick, 1973, 113-117.
DEGİŞİM SÜRECİNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE AİLE YAPISI 45
İç ve dış dünya ayırımı aileye biçilen fonksiyon ile de örtüşrnüş, birey
dış dünyaya karşı acımasız tavır alırken, sevgi, anlayış fedakarlık gibi insa.nl
ilişkilere olan ihtiyacını da aile içinde karşılamaya çalışmıştır. Aile, dış dün
yanın acırnasızlığı karşısında rnensuplarına sevgi, konfor ve güvenlik sağla
yan duygu yoğun bir sığınak haline gelrniştir.8 Ailenin bu modem işlevinin
göstergelerinden biri erken modem dönemlerde ailenin temeli olarak roman
tik aşkti yapılan vurgudur.
Romantik aşkın en temel özelliği rnuhatabını idealize ederek güçlü duy
gularla birbirlerine bağlamasıdır. Robert Bellah'a göre, yaygın kabul gören
anlamı ile romantik aşk, altında yatan radikal bireycilik sebebiyle güvensiz
liğin, kafa karışıklığının, belirsizliğin kaynağıdır.9 ~aca romantik aşkın do
ğuşunun modem ailenin doğuşu gibi endüstri devrimine denk gelmesi bir
rastlanh değildir. Macfarlane'nin de işaret ettiği gibi,
"Hızlı endüstrileşrne ve şehirleşmenin sebep olduğu anorni veya değer
ve mutabakat yokluğu piyasa kapitalizminin doğurduğu gayri şahs'i ilişkiler
le birlikte yeni bir duygusal yapı yaratmak zorundaydı. Kentsel ve endüstri
yel devrimin yan etkilerinden biri tam olarak en aşırı biçiıni ile bireyciliğe
dayanan yeni bir duygu ve evlilik sisteıni ortaya çıkarrnasıdır."ıo
Aile içi rol farklılaşmaları da bu iç ve dış dünya ayırıınına göre oluşur.
Bu ayırırna göre acımasız rekabetin yer aldığı dış dünyada ailenin geçiıni i
çin mücadele etme rolü erkeğe uygun görülürken, kadına çocuk yetiştirrnek
ve dış dünyaya karşı huzurlu bir sığınak oluşturarak erkeğe yardırncı olma
görevi verildi. Kısaca erken modem dönemlerde aile, erkeğin evin geçiınin
den sorumlu olduğu, kadının ise ev işleri, çocukların eğitiıni ve bakımı ile
ilgilendiği bir birim olarak görülrnüştür.1 1
İç ve dış dünya ayırımı sanayi devriininin kendi doğal sosyal çevrele
rinden kopardığı ve bilinmeyen yabancı rnekanlara yığdığı insanların kendi-
8
9
lO
ll
Mintz, 1983,14.
Bellah, 1985.
Macfarlane, 1987:125.
Rapoport ve Rapoport, 1977:349.
46 GÜNÜMÜZDE AİLE
lerini koruma ve devarn ettirme arayışlarına da uygun düşmektedir. Bu sü
reçte içinde yaşadığı cemaatle sınırlı (da olsa) dışa açık olan geleneksel (ge
niş) aile, boyutlarını küçülterek dışa kapalı bir (iç) dünyaya dönüşerek men
suplarına güven ve dayanışma sağlarken, aynı zamanda onları aile dışındaki
dünyaya yabancılaştırmıştır. Başka bir ifade ile aile, fedakarlık, sevgi, daya
nışma duygularını mensuplan ile sınırlandırmakla aile, onları sadece reka
betçi, düşman bir dünyaya.karşı korumakla yetinmemiş, aynı zamanda ken
dilerini (dış dünyaya karşı) duyarsızlaştırılıruş bireyler haline getirme fonk
siyonu da görmeye başlarnıştır.12 Böylece modem aile sadece kapitalist bi
reyciliğe karşı uyum sağlamak zorunda kalmaınış, aynı zamanda o bireyi ye
tiŞtiren kaynak haline gelıniştir.
Endüstri devrimi ile geleneksel ailenin maruz kaldığı bu değişme sanıl
dığı gibi tek bir evrensel aile tipi ortaya çıkarmarnıştır. Aksine farklı toplum
sal sınıflarda farklı aile tipleri ortaya çıkarıruştır. Mesela endüstri devriminin
yükselen sınıflarında baskın olan çekirdek aile, aile ilgili hukuki düzenleme
lerde esas alınan norm haline getirilmiştir. Ancak hukuki normatil düzeyde
hakim olmasına rağmen çekirdek aile toplumsal düzeyde egemen bir tip ol
maıruştır .13
Yükselen sınıfların aksine toplumun alt tabakalarında geniş aile biçimi,
bir dayanışma ve dış dünyaya karşı ayakta kalabilme yolu olarak yaygınlığı
nı sürdürebilmiş,ı4 haberleşme ve ulaşım imkanlannın gelişmesi ile farklı bir
içerikle de olsa 20. yüzyıla intikal etmiştir.ıs Ancak sürdürillebilen bu geniş
aile biçiminin de, bpkı çekirdek aile gibi, geleneksel sosyal çevresinden ko
parılmış, iç ve dış dünya ayırırnma göre şekillendirilerek yalıtılmış bir aile
olduğunu özellikle belirtmek gerekmektedir.
Dış dünyanın acımasızlarına karşı yardım, sevgi, fedakarlık duygularını
sadece kendi mensupları ile sınırlandıran ailenin (çekirdek veya geniş) bizzat
kendisi "bireyci, bencil eğilimlerin tahribatmdan kurtulamaıruş, dış dünyaya
12
13
14
15
Demirci, 2002, 220.
Mi teraver ve Sieder, 1982, 24.
Mintz,1983, 14.
Litwak, 1960, 385.
DEGİŞjM SÜRECiNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE AİLE YAPISI 47
karşı öğrenilen bencillik, aile içi ilişkilere de taşınarak aile içi ilişkileri belir
leyen ve düzenleyen temel faktör haline gelmiştir." 16
Başka bir ifade birincil ilişkiler olarak tanımlanan ilişkileri aileye indir
geyerek ve onunla sınırlandırarak modemliğin erken dönemlerinde ortaya
çıkan bencil bireyciliği destekleyen ve onun yeniden üretilmesine katkıda
bulunan ailenin kendisi uzun dönemde bizzat bu bencilliğin kurbartı olmak-• . tan kurtulamamış, aile artık uyumun, huzurun ve anlayışın sığınağı olmak-
tan çıkarak birbirlerinden farklı kişisel ideolojilere ve ilişkilere sahip farklı
yaş ve cinsiyetten insanların çalışma alanına dönüşmüştür.
Buraya kadarki tarhşmaların ışığında yazımızın başında dile getirdiği
miz soruna yeriiden dönecek olursak "güçlü aile yapımız" söylemini ve bu
söylemin işaret ettiği somut yaşam gerçeğini, toplumsal çözülmenin alarm
zilleri olarak okuyabileceğimiz diğer göstergelerle birlikte nasıl değerlendi
rebiliriz? Kanaatimce güçlü aile söylemimiz büyük ölçüde toplumumuzun,
kültürümüzün balı toplumlarından farklı öz niteliklere sahip olduğunu var
sayan, büyük ölçüde abarhlmış, bir etnosentrizmi yansıtmaktadır. Zaman
zaman yerli ve yabancı araşhrmacıların toplum ve aile yapımız üzerine balı
dakinden farklı bir modernleşme ve modemlik çizgisinin varlığına işaret e
den gözlem ve araştırmaları bu etnosentrik yaklaşımı daha da güçlendirmiş
görünmektedir.
Mesela Vergin'nin ülkeınizle ilgili "toplumsal dönüşümler karşısında
duyulan tedirginliklere göğüs gerebilmek için adeta aileye daha sıkı bir bi
çimde bağlanılıyor, sığınılıyor" gözleıni17 kanaatimce toplumumuzun balı
dakinden farklı modernleşme kalıplarına sahip olduğundan daha farklı yo
rumlanmalıdır.
Tarhşmamızda allını çizdiğimiz gibi balıda çekirdek aile olarak allı çizi
len ve geleneksel ailenin karşısına konulan aileyi geleneksel aileden ayıran
temel özellik, onun temsil ettiği hane halkı ve/veya ilişkiler ağı ölçeği değil,
iç dünya-dış dünya ayırımı ile en yakın topluluğundan koparılmış, bireyin
16
17
Shorter, 1976, 259.
V ergin, 1990, 319.
48 GÜNÜMÜZDE AİLE
aidiyet duygusunu sadece ailesi ile sırurlanclırıruş, ideolojik açıdan kurgula
narak modernleşme açısından işlevselleştirilmiş ailedir. Bu ailenin çekirdek
aile olmasının önemi ikinci plandadır ve daha çok hangi toplumsal sınıfların
gözlemlendiği ile yakından ilişkilidir.
Ailenin bah modernleşmesindeki serüveni, toplumuzun ayırt edici özel
liği olarak gözlemlenen geniş aile ilişkilerinin mahiyet değiştirerek de olsa
devam ettirilmesi vb. hususların bah toplumları için modernliğin erken dö
nemlerinde, en azından toplumun alt tabakalarında, büyük ölçüde geçerli
olduğunu göstermektedir.
Kısaca ülkemizdeki "güçlü aile yapımız" vurgusu genelde sağlıklı bir
toplum yapısına işaret etmek yerine toplumsal çözülme karşısındaki son ka
lelerini temsil etmektedir. Tıpkı batmakta olan genude herkesin başının çare
sine bakmak için koşturduğu tahliye sandalları gibi. Gemiyi oparmak yerine
tahliye sandallarında yer kapma telaşı ile hareket eden kalabalıkların bencil
liği, sonunda tahliye sandallarının aşırı yüklenmesi ile sonuçlanacak ve san
dallar da büyük ihtimalle güvenli kıyılara ulaşamadan batacaklardır. Gü
nümüz Tmk ailesi böyle aşırı yüklenmiş tahliye sandalı konumuna doğru
hızla yol almaktadır. Aileyi bir getto olmaktan kurtararak dışa yönelik hale
getirmedikçe mensupları arasındaki bağ bir gün tahliye sandalındaki kaza
zedelerin bir birleriyle ve sandalla olan bağlarından farklı olmayacak, aile
her bir mensubun kendi bireysel çıkarları ve kurtuluşu için araçsallaşacaktır.
Yazımızın başında ailenin modernleşme karşısındaki serüveninin onun
kadar kadim bir kurum olan dinin modernleşme karşısındaki serüvenine o
lan benzerliğe işaret etmiştik. Bu açıdan bakıldığında çekirdek ailenin, daha
doğrusu yalıhlmış ailenin konumunu, modernleşme sürecindeki Protestanlı
ğın konumu ile karşılaştırabiliriz. Çekirdek ailenin birincil ilişkileri ailenin
dar sırurları ile sınırlandırarak onu içinde bulunduğu ya.Jpn çevresinden ya
lıtmasına paralel olarak, gerek kurtuluşa ermede gerek seçilmişlikte cemaat
yerine bireysel bene vurgu yapan Protestanlık yalıhlmış ailenin ve onu oluş
turan bireylerin inanç ve anlam dünyasını oluşturdu. Bu yönü ile de ailenin
modernleşmenin erken dönemlerinde kazandığı önem ve yeni işieve benzer
bir durum dini yaşamla ilgili olarak da ortaya çıkh. Yani yaygın kanaatin ak-
DEGİŞİM SÜRECİNDE DÜNYADA ve TÜRKİYE'DE AİLE YAPISI 49
sine modernleşmenin erken dönemlerinde dini yaşamda da gözle görülür bir
arhş söz konusudur.
Kısaca güçlü aile yapımız gibi dinsellikte gözlenen artış da sağlıklı top
lumsal yaşama işaret etmekten ziyade, toplumsal çözülme karşısında birey
selleşmiş, partikülerleşmiş kurtuluş reçetelerinin araçsallığmın işareti olabi
lir. Bulunduğumuz konum itibari ile kendimizi bu araçsallaşmanın dışmda
görebiliriz ve bu kanaatimizde son derece haklı da olabiliriz. Ancak bu du
rum yaşanan sürecin ciddiyetini ortadan kaldırmaz. Araçsaliaşma üzerinde
durulması gereken bir hususta bu sürecin üzerinde şiddetli tartışmalarm
sürdürüldüğü konulardan ziyade gündelik hayatımızda farkmda olmadan
kabullendiğimiz, büyük ölçüde de içselleştirdiğimiz alanlarda ortaya çıkmış
olmasıdır.
Bir örnek olarak dini bayramların yaşadığı sembolik dönüşüme dikkat
çekebiliriz. Yakın zamana kadar idari izinlerle uzun tatiliere dönüştürülen
bayramlar, farkında olmadan, yavaş, yavaş, dini toplumsal bir rituel olmak
tan çıkarak bireysel bir kaçış, bir tatil, bir boş zaman faaliyetine dönüşmeye
başladı. Sahip olduklan dini içerikleri, unutulmasa da, dönüşerek metalaştı.
İnsan olma ve onu sürdürme serüvenimizde insanlığın bu iki kadim ku
rumuna, din ve aileye, olan ihtiyacımız her zamankinden daha kritik bir ö
nem taşımaktadır. Eğer cemaat-cemiyet ilişkisinin dengesi varlığımızın anto
lojik vasatını oluşturuyorsa, modernleşmenin totaliterlik yönünde bozduğu,
şimdide post modernlik tarhşmalarmın partikülerleşme yolunda bozmakta
bulunduğu bu vasat, din ve ailenin gelecekte kendilerini var edebilmesinin
de vasatıdır. Ancak sorun basit bir din ve ailenin gelecekte var olup olama
yacağı sorunu değildir. Sorun var oluşsal vasatını kaybetmiş insanlığın gele
cekte var olup olamayacağı sorunudur.
50 GÜNÜMÜZDE AİLE
KAYNAKLAR
BERMAN, Marshall; All That is Solid Melt Into Air: The Experience of Modemity, New York,
Penguin Boks, 1988.
BELLAH, Robert N.; Habits o! the Heart: Individualism and Commitment in American Life,
New York, Harper and Row Publishers, 1985.
SOROKİN, Pitirim A.; The Crises of Our Age, Oxford, Oneworld Publications, 1992.
ROSE, Gillian; The Broken Middle: Out of Our Ancient Society, Oxford, Blackwell Publishers,
1992.
SKOLNICK, A.;The Intimate Environment: Explaining Marriage and the Family, Boston, Little
Brown, 1973.
MINTZ, S.; A Prison of Expectations: The Family in Victorian Culture, New York, New York
University Pres, 1983.
MACFARLANE, Alan, The Culture of Capitalism, New York, Basil Blackwell, 1987.
RAPOPORT, R. and RAPOPORT R. N.; Fathers, Mothers and Others: Towards New Ailiances,
London, Routledge, 1983.
DEMİRCİ, Emin Yaşar; "Bir Refah Toplumunda Aile Politikaları: İngiltere'de Muhafazakar Par
ti'nin Yeniden Yapılandırma Politikalarının Aileye Yönelik Etkileri", Yüzüncü Yıl Üniver
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 3, 2002.
MITERA VER, M. and SIEDER, R.; The European Family: Patriarchy to Partnership from Middle
Ages to the Present, Oxford, Blackwell, 1982.
LITWAK, E.; "Geographic Mobility and Extended Family Cohesion" American Sociological
Review, 25, 1960.
SHORTER, E., The Making of the Modem Faınily, London, Routledge, 1976.
VERGİN, Nur; "Toplumsal Değişme ve TÜrkiye'de Aile", DİKEÇLİGfL Beylü ve ÇİGDEM Ah
met, (Der.), Aile Yazıları II: Kültürel Değişme ve Sosyal Değişme, içinde, Ankara, Aile A
raştırma Kurumu Yayınları, 1990.