GSCimbom Fanzin 18. Sayı

35

description

GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Transcript of GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Page 1: GSCimbom Fanzin 18. Sayı
Page 2: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Değerli GSCimbom’lular ,

Son zamanlarda yaşadığımız sportif başarısızlıklar nedeniyle hepimiz çok üzüntülüyüz.Bu başarısızlıklar sadece Galatasaray SK’de değil GSCimbom forumunda da bazı problemlere yol açtı.

Şu an bulunduğumuz server maalesef bizi artık taşımıyor. Günlük %3 oranında büyümeye devam

eden GSCimbom serverı maalesef aşırı yüklenmelerden dolayı kesintilere ve aşırı yavaşlıklara yol

açmıştır. Bu yaşadığımız problemlerden dolayı öncelikle sizlerden özür dileriz.

Ancak bu problemleri en kısa zamanda çözeceğimizi belirtmek isterim. Server firmasıyla gerekli

yazışmalar henüz devam etmekte. Mart sonu Nisan başı gibi yeni serverımıza geçmek istiyoruz.

Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için gece gündüz demeden çalışıyoruz. Sizlerde bu dönemde üst

üste online rekoru kırdınız ve bizleri çok mutlu ettiniz. Yaşadığımız problemlerden dolayı tekrar tekrar

özür diler saygılarımı sunarım.

Alaaddin Arslan

Genel Koordinatör

Page 3: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Harry Kewell ‘Oz büyücüsü’

3 Temmuz 2008 tarihinde, yedek kalmaktan bıktığı Liverpool ile yollarını ayırıp, ilk kez Britanya Adası dışında futbol yaşamı süreceği bir yere, Türkiye'nin en modern şehri İstanbul'a, ve bu İstanbul'un gözde kulübü Galatasaray ile anlaştığı vakit tüm internet alemi çalkalanmıştı. 5 Temmuz 2008 tarihinde ise Florya Metin Oktay tesislerinde 2 yıllık sözleşmeye imza atarken ağzından dökülen cümleler şuydu; “Önümdeki tüm seçeneklere baktım. En çekici teklifi Galatasaray’ın yaptığına karar verdim. Türk futbolu hakkında çok şey biliyordum. Son Avrupa Futbol Şampiyonası’nda da Türk Milli Takımı’nın çok iyi bir sonuç elde etmesi de beni çok etkiledi. Teknik direktörle takımdaki genç oyuncularla elde edilen başarıyı ve bunun sürdürülmesinin ne kadar önemli olduğunu konuştuk. Ben her şeyden önce oynadığım futboldan keyif almak

istiyorum. Galatasaray iyi bir takım ve bu keyfi Galatasaray’da alabileceğimi düşünüyorum. Bu benim için yeni bir dönem. Liverpool çok iyi bir kulüp, çok iyi bir teknik direktörle çalışıyorduk. Her türlü imkana sahiptik. Fakat geçmişi geride bırakmam gerekiyordu. Bu da, bu farklılığı yaratmanın yollarından biri.” Tam adıyla Harrison Kewell, 22 Eylül 1978 tarihinde Avustralya'nın Sydney eyaletinin New South Wales kentinde doğdu. Eğitim hayatının ilk dönemlerini Smithfield Okulu'nda, sona doğru yaklaşan dönemlerini ise St. Johns Park Lisesi ve Westfield Sports Lisesi'nde tamamladı. Westfield Sports Lisesi'nde okuduğu zaman içerisinde okul ve kulüp takımları ile pek çok turnuvaya katılıyordu. Stephen Treloar'ın çalıştırdığı New South Wales Gençler Ligi takımlarından Marconi'nin U-13 ve U-15 takımlarında top koşturdu. Burada göstermiş olduğu performans ile NSW Junior Futbol Akademisi'nde antrenmanlara çıkma hakkı kazandı. Kewell 14 yaşında iken takımı Marconi ile birçok ülke gezdi ve birçok başarı kazandı. İngiltere'ye gidişi de bu kulüp sayesinde oldu. 15 yaşında Leeds United kulübünün 4 hafta süren seçmelerine katılan Kewell 1996 yılında bu kulübün profesyonel futbolcusu oldu. Buradaki ilk maçına 17 yaşında iken, 30 Mart 1996 tarihinde Middlesbrough karşısında çıktı. Takım 1-0 mağlup olmuştu. Milli takım ile ilk maçına ise Nisan 1996'da Şili'ye 3-0 mağlup oldukları maç karşısında çıkmıştı. Leeds United takımındaki ilk golünü ise 1997 yılının Ekim ayında Stoke City'ye karşı alınan 3-1'lik Lig Kupası zaferinde kaydetmiştir. 1999-00 UEFA Kupası yarı finalinde Galatasaray ile karşılaşan İngiliz ekibinin, rövanş maçı 2-2 berabere gitmiş ve Galatasaray ilk maçta rakibini 2-0 devirdiğinden dolayı adını finale yazdıran ekip olmuştu. Bu rövanş maçında ise kırmızı kart gören iki isimden birisi Harry Kewell idi. Vatandaşı Mark Viduka ile beraber takımdaki uyumu onu son derece potansiyeli yüksek bir futbolcu haline getirdi.

Page 4: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

1999-00 UEFA Kupası yarı finalinde Galatasaray ile karşılaşan İngiliz ekibinin, rövanş maçı 2-2 berabere gitmiş ve Galatasaray ilk maçta rakibini 2-0 devirdiğinden dolayı adını finale yazdıran ekip olmuştu. Bu rövanş maçında ise kırmızı kart gören iki isimden birisi Harry Kewell idi. Vatandaşı Mark Viduka ile beraber takımdaki uyumu onu son derece potansiyeli yüksek bir futbolcu haline getirdi. Aynı zamanda 2000-01 UEFA Şampiyonlar Ligi sezonunda yarı final gören Leeds United takımının bu başarıya doğru yönelmesinde, kendisinin de yükselen bu performansının çok yardımı olmuştur. Kulübün 2002-03 sezonunda mali sıkıntılar yaşaması, birçok yıldız oyuncunun da satılmasına neden olmuştu. Bunlardan Harry Kewell'da nasibini almış ve Merseyside ekibi Liverpool'a doğru yol almıştı. Leeds United'da oynadığı sürede çıktığı 242 maçta toplam 63 gol kaydetmiştir. 1999-00 sezonunda Leeds taraftarlarınca en yakın rakibi, Norveçli takım arkadaşı Eirik Bakke'ye fark ataraktan, açık arayla sezonun en değerli oyuncusu seçilmiştir. Gel gelelim Liverpool günlerine. Şurada yazacağımız o kadar çok şey var ki, ama biz kısa bir özet geçiyoruz. Daha çok sakatlıklar ile boğuştuğu bir kulüp olarak bilelim. Kewell, burada 7 numaralı formayı seçmişti. Daha öncesinde Liverpool'un efsaneleri Ian Callaghan, Kevin Keegan ve Danny Daglish'in giymiş olduğu forma numarasıydı 7. Hani bir nevi Manchester United'daki 7 devrimi gibi. 2005 yılında İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nda oynanan 2004-05 UEFA Şampiyonlar Ligi finalinde Liverpool ile Milan'ı karşı karşıya getiren maçta Milan Baros ile beraber ilk 11'de sahaya çıktı. Fakat maç esnasında yaşadığı talihsiz bir sakatlık sonrası yerini diğer bir Çek yıldız Vladimir Smicer'e bırakmıştı. 3-0 geriye düştüğü maçı 3-3'e getiren İngiliz ekibi, penaltılar sonucunda İtalyan devine 6-5 üstünlük sağlamış ve kupanın o sezonki sahibi olmuştu. Liverpool ile çıktığı 136 maçta 16 gol kaydetmiştir. Hala sakatlıklar, sakatlıklar derken...

Page 5: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Kurtuldu o sakatlıklardan, fakat Dirk Kuyt, Peter Crouch, Fernando Torres gibi adamlar vardı artık Liver'da. Benitez'de Kewell'ı fazla ön plana çıkarmıyordu.

5 Temmuz 2008 tarihinde resmen Galatasaray'lıydı. 8 sene önce Leeds United adına oynarken aklında kötü hafızalar kalsa da, o yeni başlangıçlar yapmak adına gelmişti Galatasaray'a. Formasının da hakkını veriyor. Galatasaray forması ile çıktığı 22 maçta 10 gol kaydeden Kewell, eski dostu Milan Baros ve Brezilyalı göz bebeğimiz Lincoln ile ''üç silahşörler'' grubunun bir parçası. Daddy Cool, Harry Kewell... Oz Büyücüsü... Hedeflerimiz büyük, böyle devam.

Page 6: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Ahmet ÇAKIR

Bu maç en az 20 yıl unutulmaz Böylesi abartıları hiç mi hiç sevmem ama Galatasaray-Bordeaux maçı sıradan bir UEFA Kupası karşılaşması değil, sözcüğün tam anlamıyla bir futbol destanıydı. Ali Sami Yen'de sahaya çok yakın olan basın tribününde bilgisayarımın cereyan fişini prize takmaya çalışırken yanımdaki arkadaşım Hacı Hasdemir'in beni niye dürttüğünü anlamakta zorlanıyordum. En çok 10 saniye sonra dönüp onunla konuşabilecek durumda olacaktım. Acelesi neydi ki? Aaaa, ben dönüp fişi takarken top Galatasaray ağlarına gitmemiş mi? Basın tribününde televizyon var, golün nasıl olduğunu tekrar seyredebiliyoruz, işin bu tarafında fazla bir sorun yok. Ancak böyle bir golün nasıl olabildiğine inanma konusunda ciddi bir sorun var. Sarı Kırmızılı takım daha bir hafta önce deplasmanda 90 dakika boyunca muhteşem bir direniş sergileyip o karşılaşmayı gol yemeden bitirmemiş miydi? Maç öncesindeki yazımda, bu karşılaşmanın en önemli yanının gol yememek olacağını yazmamış mıydım? Peki şimdi ne olacaktı? Daha birkaç gün önceki Kocaelispor rezaletinin ardından bu yıkımın altından kalkabilecek gücü var mıydı Galatasaray'ın? Biri Portekiz Milli Takımının stoperi, öteki yedek de olsa İtalya Milli Takımının kalecisi nasıl bu kadar perişan bir oyun oynayabilirdi? Onlarla Galatasaray bu maçı nasıl çevirebilecekti? Üstelik son haftalarda Galatasaray gol de atamayan bir takım haline gelmemiş miydi? Galiba Bülent Korkmaz da işe bir büyük kayıpla başlamak zorunda kalacaktı. Açıkçası çoğumuz biraz buna hazırlanmış gibiydik. Galatasaray için de asıl karanlık günler bu maçın arkasından sökün edecek gibi görünüyordu...

Page 7: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Fakat hayır, ne Bülent Korkmaz ne de öteki gerçek Galatasaraylılar bu kadar kolay teslim olamazdı. İşte bu noktada sahada birkaç adam 'Daha son sözümüzü söylemedik!' diyordu. Başta Arda olmak üzere, Barış Özbek, Ayhan Akman vargüçleriyle çırpınıyorlardı. Servet'i bile takımdan uzak düşüren talihsizlikler dizisi Mehmet Topal'ı da vurmuştu sonunda. Tanrım, bu felaketler ne zaman bitecekti! Kocaelispor rezaletinin pek göze görünmeyen nedenlerinden biri olan Kewell, bakalım bu maçta birşeyler yapabilecek miydi? Pek umut yoktu ama çıkmamış candan da umut kesilmezdi... *** Maçın dönem noktası, ilk yarının sonuna doğru gelen gol oldu. Arda'nın attığı ilk gol herhangi bir gol değildi; bir haykırışın ve isyanın ürünüydü. Aynı zamanda akıl ve beceri doluydu. O kadar iyi vurmuştu ki direk dibindeki Bordeaux'lu oyuncu adeta kurşun yemiş gibi yığılıp kaldı oraya... Fransız takımının öteki oyuncularının da hali pek farklı değildi. 1-1'lik skor hala turu onlardan yana gösterdiği halde 'Biz bu işi başaramayacağız galiba' duygusunu uyandırmıştı. Açıkçası Bordeaux'nun bu işe nasıl baktığını anlamak da pek kolay değildi. Çünkü bu maçı kazanmak isteyen bir teknik adam en büyük kozu olan Gourcuff'u niye evde bıraksın diye düşünmemek elde değildi. O kadar da değil, maça çıkarken iki golcüsünden birini yanında tutmuştu Laurent Blanc. Aslına bakarsanız, Bordeaux bu sezon UEFA Kupasını kazansa bile elde edebileceği getiri taş çatlasa 1 milyon euro gibi bir para olabilirdi. Buna karşılık kendi liginde ilk 3'e girip Şampiyonlar Ligi'ne gitme şansı yarattığında kazanabileceği para 12-15 milyon euro aralığından başlayıp daha da yukarılara çıkabilirdi. Ayrıca, Galatasaray'ı eledikten sonra UEFA'da finale kadar daha epeyce uzun bir yol vardı. Kısacası, neresinden bakarsanız bakın, Bordeaux'un bu maça ölesiye asılması akla uygun değildi. Fakat onlar asıldı. Elbette ki bunun da yadırganacak bir tarafı yoktu. İstanbul'dan turu kapmış olarak dönmekten dolayı üzüntü duyacak değillerdi.

Page 8: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Kewell'in ilk yarının son dakikası içinde attığı uzun yıllar unutulmayacak nitelikteki golün ardından ikinci yarıda Lincoln'ün getirdiği topta Arda tilki gibi kalecinin önünde bitip işi garantiye almış gibiydi. Tribünler artık 4.turu kutluyordu. Böyle bir ortamda Galatasaray nasıl olduğunu pek de kimsenin anlayamadığı iki gol birden yedi. Blanc'ın ikinci golcüsünü de sahaya sürmesi istenen sonucu verirken, saha kenarında takımını ateşleyebilmek için çırpınan Bülent Korkmaz biraz acemice davranmış gibiydi. Çünkü dakikalardır oyuna hiçbir katkısı olmayan, üstelik sarı kartı olduğu için topa yine elle müdahale gibi bir saçmalıkla kendini attırabilecek Baros'un yerine Nonda'yı çok daha önce almak gerekir gibi görünüyordu. Korkmaz bu değişiklikte çok geç kaldı ve üstelik Baros'u değil Hakan Balta'yı oyundan aldı. Evet, Hakan Balta iki maçlık eksiği nedeniyle biraz tutuk ve epeyce de formsuzdu ama Servet'in yokluğuyla zaten sarsılmış olan savunmada yine de güvence sayılırdı. *** Gerçekten çok büyük bir emek ve mucizevi denecek şekilde 3-1 getirilen maçın bir anda 3-3 oluvermesi o zemheri soğunda tribünlerin de donmasına yol açmıştı. İnsanlar gördüklerinin gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı. İlk golde Galatasaray savunmasından 4 oyuncu tek rakibin başına üşüşmeye çalışmış, golü atacak adam bomboş kalmıştı... İkincinin başlangıcındaki ofsaytı yardımcı hakem kaçırmış, sonrasında da Emre Aşık'la De Sanctis'in birbirlerine girmeleri o akıl almaz golü yaratmıştı. Bütün emekler heba olmuş gibi görünüyordu. Kalan kısa sürede Galatasaray'ın gol atmasını beklemek pek gerçekçi değildi. Çünkü takım çok yorulmuştu. Buna karşılık Bordeaux fiziksel açıdan daha diri gibi görünüyordu. Hatta maçın Kocaelispor karşılaşmasındaki gibi 5'e gitme olasılığı bile akıllardan geçiyordu. İşte o anda Gaalatasaray'ın uzun zamandır yaşadığı bütün sıkıntı ve talihsizlikleri noktalayacak kadar önemli birşey oldu. Galatasaray'ın maç boyunca kazandığı rekor sayıdaki kornerden sonuncusu da hiçbir sonuç yaratmadan ölüp gidecek gibi görünürken Sabri'nin füzesi geldi. O vuruşun önce kaleyi bulması, sonra da o kalabalıkta hiç kimseye değmeden ağlara gitmesi tam bir mucizeydi. Kocaelispor maçının "hainlerinden" biri olarak görülen Sabri Sarıoğlu artık kahramandı. Son yıllarda bu kadar çok gelip giden ve duygusal açıdan adeta insanı çökerten bir başka Avrupa maçı hatırlamıyorum.

Page 9: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Şurası açık ki yeni teknik direktör Bülent Korkmaz, böylece harika bir başlangıç yapma şansı bulmuş oldu. Elbette ki birkaç gün içinde takımına damgasını vurması sözkonusu olamazdı. Ancak bu takımın başında Skibbe duruyor olsa böyle bir maçın yaşanamayacağını da kabul etmek gerekiyordu. Gerçekten destansı bir maç sonucunda Galatasaray, son dönemde başkalarının talip olduğu "Avrupa Fatihi" unvanını bir kez daha ve çok güçlü biçimde sahiplendi. Bu galibiyet ve tur, Türkiye'nin ülke puanına da önemli bir katkıda bulunacak. Rakiplerimizden Ukrayna'nın 3 takımla devam ettiği yarışta bu tür puanlara çok ihtiyacımız var... Sonuçta, neresinden bakılırsa bakılsın en az 20 yıl unutulmayacak bir karşılaşmaya tanıklık ettik 26 Şubat akşamı Ali Sami Yen'de. Bize bu geceyi ve mutluluğu yaşatan aslanlara teşekkür ediyoruz. Helal olsun onlara. En önemli sorun gol yememek! Başkasını da yakan bir hatamızla ilgili olarak 'Allah söyletmiş' diyebilmeyi umuyoruz bu akşamki Bordeaux maçı için... Başkası dediğim de Milliyet gazetesinin değerli yazarı Hasan Cemal. Sarı Kırmızılı takımın Bordeaux ile oynadığı maçın 'çeyrek final' karşılaşması olduğunu söyleyen de benim ona. Belki başkası söylese tahkik ederdi ama benden duyunca o da aynen aktardı okuruna. Ben de bu yanlışı yazılarımda birkaç kez yineledim. Zaman okurundan ve Hasan Cemal dostumdan özür diliyorum. Gruptan çıkmanın ardından epey zaman geçtiğinden Galatasaray'ı biz bu arada sessizce çeyrek finale çıkarıverdik ama bu işin hiç de kolay olmayacağı biliniyor... Aralık sonunda çok daha parlak bir noktada olan Galatasaray'ın son dönemde içine düştüğü 'çözülme' durumu akıl erdirilebilir gibi değil. Fakat artık bunu tartışmanın bir anlamı yok. O berbat sürec kaçınılmaz sonucunu verdi ve yeni bir sayfa açıldı. Bülent Korkmaz'ın böyle bir karşılaşma için çok özel birtakım düzenlemeler yapmasının filan mümkün olmadığı ortada. Ancak, Kocaelispor karşısında yaşanan felaket, bütün oyuncuların aklını başına getirmiş olmalıdır. O nedenle Bordeaux karşısında başka türlü oynayacaklarını tahmin etmek zor değil. Takımın temel direği denilebilecek olan Servet'in sakatlığı çok ciddi bir sorun. Onun yokluğunda gözlerin döndüğü Meira geldiği günden bu yana oynuyormuş gibi yaparak

Page 10: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

herkesi aldatıyor. Bu durumu her geçen gün daha çok kişi görebiliyor. Kocaelispor maçındaki gibi rakibe müdahale etmeyip refakat çılığı yeğlerse yeni bir felaket doğar. Meira'nın yalandan oynaması, Emre Aşık ve öteki savunmacıları büyük sıkıntıya sokuyor. Zaten formsuz olan ve bundan doğan sorunları öteki hareketleriyle iki katına çıkaran bir Sabri, sakatlıktan çıkacak olan Hakan Balta çok zorlanacak. Rakibin çabuk ve etkili adamları karşısında ortaalanın da savunmaya ciddi bir katkıda bulunması gerekecek. Ayhan, Barış ve Mehmet Topal bu maçta da Sarı Kırmızılı ekibin kilit adamları olacak. Savunmadaki sancı, Cim Bom'un en görünür sorunu; öteki büyük sıkıntı ise son dönemde gol atabilmekte zorlanması. İlk yarının sonunda 3'ü bulan maç başına gol ortalaması 1'e kadar düşmüş durumda. Baros, Nonda ve Ümit Karan'ın belki de sezonun en berbat döneminden geçtikleri gün gibi ortada. Ayrıca bu karşılaşmada Galatasaray'a tek gol de yetmeyebilir. Bunlara hemen bulunabilecek bir çözüm olmadığı da açık... Bütün bu tatsızlıkların yanında Galatasaray'ın en azından bu maç için önemli avantajlarının olduğu da açık. En büyük avantaj elbette ki teknik adam değişikliğiyle gelen hava olacak. Cim Bom'un bir şansı da bu karşılaşma sayesinde son dönemde yaşadığı azapların büyük bir bölümünden kurtulabilme olasılığı da önemli bir psikolojik avantaj. Taraftar da maça bu hırsla gelecek ve Ali Sami Yen gerçek anlamda cehennemi gecelerinden birini yaşayacak. İkinci önemli etken, rakibin gerçekten bu maça çok asılacak bir durumda olmayışıdır. Laurent Blanc ilk maçta hamlesini yaptı ve bence bu maçı kafasında bitirdi. Çünkü kendi liginde ilk 3'e girip Şampiyonlar Ligi'ne gitmenin buradaki başarıyla asla kıyaslanmayacak kadar büyük getirisi var. Zaten Gourcuff'u getirmeyişi de bundan... Kalede yaşadığı sorun da yabana atılacak gibi değil. Bordeaux'nun 17 Ocak'tan bu yana maç kazanamayışı da bu güzellikler listesine eklenebilir. Tabii sizin bu avantajlardan nasıl yararlanacağınızı iyi bilmeniz gerek. Son söz: En çok dikkat edilecek nokta, ilk dakikalarda bir gol yememek olmalıdır. Böylesi maçlarda bu çok yaşanmıştır. Bütün dikkat ve çabanızı gol atmaya verdiğinizde topu kendi ağlarınızda daha kolay görürsünüz. O da herşeyin sonu olabilir.

Page 11: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Ertuğrul Yılmaz’dan Bordeaux analizi

Avrupa’da yolumuza devam etmemiz için mutlaka kazanmamız gereken bir maça çıktık mabedimizde. Maçtan önce Kocaelispor mağlubiyeti ve Skibbe’nin gönderilmesiyle zor günler yaşayan takımımız, Efsane Kaptan Bülent Korkmaz ile yola devam etme kararı almıştı. Maça başlangıcı oldukça kötü yapsak da taraftarımızın desteğiyle bitişi muhteşem yaptık ve UEFA Kupası 4. turunda Hamburg’un rakibi olduk. Maçın başlamasıyla birlikte savunmada Meira’nın inanılmaz hatasının ardından henüz 11. saniyede Bellion’un golüyle 1-0 geriye düşüyorduk. Golün ardından şoku atlatana kadar Bordeaux etkili olmaya devam etti ancak atakları savuşturmayı başardık. Toparlanmaya çalıştığımız anlarda Mehmet Topal’ın sakatlanması belki de Bülent Kokmaz için kabus gibi bir başlangıç olarak görülüyordu ancak oyuna Kewell’ın girmesi aslında maçın kırılma noktasıydı. Bu dakikadan sonra her iki kanadı da etkili kullanmaya başladık ve Bordeaux kalesinde golün habercisi pozisyonlar bulduk. Dakikalar 42’yi gösterdiğinde sağ kanattan gelişen atakta Barış’ın ortaya çevirdiği topta Arda’nın vuruşu adeta iğne deliğinden geçti ve skoru 1-1’e getirdi. Bu golden sonra çok vakit geçmemişti, sadece 3 dakika sonra Arda’nın pasında topu önüne alan Kewell ceza sahası dışından topa öyle bir vurdu ki, “90” diye tabir edilen bölgeden top adeta örümcek ağlarını temizleyerek geçti. Kewell’ın oyuna girişiyle Bordeaux lehine giden her şey tersine dönmüştü. İlk yarı 2-1 sonuçlandı. İlk yarının sonlarındaki o etkili Galatasaray, ikinci yarının başlarında da fırtına gibi esiyordu. Arka arkaya girilen fakat değerlendirilemeyen pozisyonlar… 3. gol gelecek gibiydi sanki. 64. dakikada Arda ve Lincoln’ün harika işbirliği sayesinde hak ettiğimiz golü buluyorduk. Ali Sami Yen, Fransızlar için artık bir cehennemden farksızdı. Sahada taraftarının kamçıladığı müthiş bir Galatasaray vardı çünkü. Avantajlı skoru yakalamamıza rağmen belki de Kocaelispor maçının verdiği hırsla hala hücuma yönelik oyuna devam ediyorduk. Ancak bir süre sonra bu aşırı hırsın kurbanı olduk. 74. dakikada Chamakh, iki dakika sonra da Cavenaghi ile Bordeaux, turu kendisine getirebilecek skoru yakalıyordu. Geçen dakikalar tur atlama umutlarımızı azaltsa da sahada bu tura inanan 11 Aslan mevcuttu ve onların elenmeyi kabullenmek gibi bir niyetleri yoktu. Ne de olsa başlarında UEFA Kupası finalinde kırık kolla sonuna kadar mücadele etmiş bir teknik direktör vardı. Takımın başına geçeli çok kısa bir zaman olmasına rağmen o inancı oyunculara aşılamıştı. Sonunda Fransızları bir daha sevindirmemek üzere hüsrana uğratan gol 89. dakikada Sabri’nin sert şutundan geldi. Galatasaray UEFA Kupası’nda tarihinin efsane maçlarından birini daha oynamıştı ve Kadıköy’deki finale bir adım daha yaklaşmıştı…

Page 12: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

TERS KÖŞE Merhaba sevgili okurlarım. Bir sayılık aranın ardından yine

karşınızdayım. Geçen sayı benden yazı göndermemi -ısrarla- istemeyen ve sizleri benden mahrum bırakan Medya kurulumuzun üyelerine buradan sevgilerimi iletiyor ve canları sağolsun diyorum. Hele bensiz çıkan sayının utanmadan çok güzel olduğu yorumlarında bulunmadılar mı?, şu 9 tel saçımı tek tek yolacaktım neredeyse…

Neyse, konumuza dönelim. Geçtiğimiz haftalarda Galatasaray ‘ın ligin 2. yarısınındaki

kötü performansını ve ligde yara alıp FTK ‘ndan elenmesini bolca irdelemiştik. Maalesef kehanetlerimden birinin bu derece isabetli şekilde tutması beni pek şaşırtmadı dostlarım . (Merak etmeyin, Allah vergisi sezgi yeteneğimi ileride de GSCimbom ‘un hizmetine sunmaya devam edeceğim. )

Aslında bazı üyelerimiz ; « kehanetin tuttu ama Kocaelispor ‘dan ayrılan Yılmaz Vural takımın başına getirilecek demiştin, yani tam anlamıyla bilemedin » serzenişlerinde bulunmadı da değil. O arkadaşlarımıza buradan kocaman bir YUH çekiyor ve « iyi işte Kocaelispor kısmı öyle yada böyle tutmuş » diyerek çamura bulanma tekniğine geçiş yapıyor, işin cılkını çıkaran bu arkadaşlarımızı da Yılmaz Vural ‘a, pardon Allah ‘a havale ediyorum sevgili okurlarım.

Takımızın ligde uğradığı bu

çöküşüne önayak olan kişi olarak, Kayserispor maçının hakemi (bozuntusu) Selçuk Dereli ‘yi ise, hepinizin huzurunda kamuoyuna şikayet ediyorum. Zaten araştırmacı yapım sayesinde Selçuk Dereli ‘nin o gece eve gittiğinde kapıyı açan eşine de sarı kart gösterdiğini ve bu duruma vızıldayan çocuklarını da çift sarı karttan evden attığını öğrendim . Dereli ‘nin Lincoln üzerinde gösterdiği bu güç gösterisi, bize o ve sonraki haftanın puan kayıpları olarak yansıdı maalesef.

Page 13: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Bugünümüze dönecek olursak, takımımızın geçirdiği bu büyük operasyonun ardından, Bordo (kimileri beceremeyip Bordeaux yazıyor, aldırmayınız. ) ve ligde Konya galibiyetleriyle bir nebze kendimize gelebildik. Artık buradan sonra lige asılma ve UEFA kupasında gidebildiğimiz yere kadar gitmek için bizden beklenen kaliteli oyunu sahaya yansıtmamız gerekiyor.

İyi günlere çabucak kavuşabilmeyi ve Hıncal Uluç ‘un “Saldır

GalAAAtasaray” böğürtüsünün zihninizde kalıcı hasar oluşturmamasını temenni ederek, hepinize esenlikler dilerim.

Zıt TAMKARŞIT En Sevdiğiniz Sanal Karakteriniz

Page 14: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Cesur Bülent

Bir takımda işler yolunda gitmediği zaman yapılacak iş bellidir, teknik direktörü yollamak. Eğer kötü giden takım, büyük bir geçmişe ve efsaneleşmiş futbolculara sahipse yapılacak ikinci iş de belli olmuştur; o efsaneyi alıp takımın başına getirmek. Skibbe’nin Ali Sami Yen de Kocaeline farklı yenilgisinden sonra takımın başına apar topar Büyük Kaptan Bülent Korkmaz getirildi..Bülent Korkmaz Galatasaray tarihine ismi altın harflerle yazılmış taraflı tarafsız herkes tarafından sevilen bir futbolcu olarak biliniyordu..Artık o futbolculuk dönemi bitmiş Galatasarayımıza Yeni bir görevde yeniden hizmet edecekti. Teknik direktör olarak geldi ve önündeki ilk maç Bordeaux maçıydı.. İlk maçta çok avantajlı sayılmasa bile 0-0 lık bir skorla dönülmüştü.. Takımıyla çok kısa bir süre çalışarak Bordeaux un karşısına çıkıldı..Samiyende müthiş bir şekilde taraftar desteği ve futbolcuların inanışıyla birlikte maça çıkıldı ve fakat öle bir şey oldu ki daha dk lar 1. dk bile göstermezken 0-1 yenik duruma düştük. Belkide Teknik direktörlerin kariyerinde en zor anıdır yeni takımında ilk maça çık ve daha yedek kulubende bile oturma fırsatı bulamazken gol ye ve senin için zor dakikalar başlasın.. Maçta sakatlanan Mehmet Topal’ın yerine Kewell ı alarak hücüm yönünden eksik olan o dakikaya kadar Galatasarayamıza ilk doğru oyuncu değişikliğini yapmıştır ve zaten Kewell da Galatasarayın unutulmaz gollerinden birine imzasını atmıştır. Devreye 2-1 önde girdik ikinci yarıda inanılmaz goller kaçırıyorduk ve sonunda herkesi rahatlatan gol Arda dan gelmişti ve 3-1 öne geçtik artık herkes rahatlamış taraftarlar tribünlerde sevinç gösterilerine başlamışlardı belkide Hocamızda bu sevinç kutlamalarına da kapılarak oyundan düşen orta sahamızın farkına varamadı hem ilk maç heyecına hemde maç skorunun etkisiyle unutuldu bu değişiklik ve maç bir anda 3-3 olmuştu… Kimse ne olduğunu anlayamadı;Samiyende o goller soğuk duş etkisi yapmıştı ve bu skor bizim Avrupa kupalarından elenmememize yol açaçak ve Belirlediğimiz hedefimizden uzaklaşacaktık..Çok büyük bir şekilde hayal kırıklığı olabilirdi bu şekilde elenmemiz..Bir anda Mehmet Güven oyua alındı artık bu tur geçilmesi için herkes ileriye gidp saldırıyordu bu gol gelmeliydi kim atarsa atsın o gol gelsin ve biz yeniden sevinç çığlıkları atmak ve yeniden zaferler yaşamak istiyorduk… O golü bulduk hemde son dakikada ve gol öle birisinden geldi ki Bütün Galatasaraylılar daha fazla sevindi..Geçen Hafta Kocaeli maçında sahada yürüyen ve

Page 15: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

yediğimiz gollerde sorumlu olan ve taraftarlar tarafından kötü söylemlere maruz kalan hatta hafta içinde kadro dışı kaldığı söylenen ve uzaktan attığı şutlar 3 kale direği üst üste olsada gol olmayacak bir şekilde vuruşlar yapan Sabri den gelmişti..Ve öle bir şekilde vurdu ki herkes şaşırdı iyikide öle vurmuşsun bee Sabri…Senin o gol sonrası sahanın ortasına geçip yere yatıp Formanı öpmen ile ben inanıyorum ki ben ve Galatasarayımıza bağlı olanlar sevinçten gözyaşlarını tutamamışlardır..Belkide insanlar 3 gün önce sana laf söleyenler utançlarından buruk sevinç yaşamadılar..Her tarafı yıkacak şekilde sevindiler bu zaferleri daha sık sık yaşayacağımıza inanıyoruz.. Bülent Hoca yani CESUR KAPTAN Senden bütün camiamızın istediği Ali Sami Yen'i cehenneme çeviren Avrupa takımlarının yüreğine "Ali Sami Yen Hell" ateşini düşüren, en büyük desteğimiz, sevinçleri ve üzüntüleri birlikte yaşadığımız o büyük taraftarımız alkışların en büyüğünü hak ediyor..Bunun için bu sene Kadıköy de Final oynat senin ismini tarihimize yeniden altın harflerle yazalım.. Bülent Korkmaz’ın bilinmeyeni: O doğuştan Cengaver.. O Doğuştan Cesur.. Gerçekten adı ile doğmuş, adı ile özdeşleşmiş. Adını futbolunun karakteri yapmış.. Taraflı tarafsız milyonlarca futbolsever O'nun CESUR futbolu karşısında O'na "Cesur", "Cengaver" adını, birer "Nişane" olarak takmışlar.. Kafası yarılsa da, kolu çıksa da, kaşı patlasa da, yüzünden kanlar aksa da O savaşına devam ederek, "cesaretin" sembolü olmuş.. Evet o doğuştan "Cesur" doğmuş.. Baba Osman Korkmaz ve Anne Nevin Korkmaz ikinci erkek evlatlarının adını "Cesur" olarak koymuşlar.. Evet Bülent Korkmaz olarak bildiğimiz Bülent'in gerçek adının "Cesur" olduğunu, doğuştan ona "Cesur" adının verildiğini ve bunun nüfus kağıdı alırken nüfus memuru tarafından "Bülent" olarak yazılarak değiştirildiğini eminiz çoğunuz bilmiyordunuz. ..Evet o "Cesur" doğdu.. Adını yazarken nüfus memuru değiştirdi ama futbol karakteri ile milyonlar adını O'na geri verdi hem de adının doğuştan cesur olduğunu bilmeden.. Şükrü Talazan

Page 16: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

ÇAĞLAR TORUN İLE CAFE CROWN ARASI…

Lige verilen arada 20-21-22 Şubat tarihlerinde İzmir Halkapınar Spor Salonu’nda Teknosa Türkiye Kupası 8’li finallerine katıldı takımımız. İzmir’e gitmeden gelen sakatlık haberleri canımızı sıktı epeyce sezon genelinde olduğu gibi. Takımın en skorer ismi Graves de sakatlar kervanına eklenmişti Kupa öncesinde tıpkı Milojevic gibi. 3 günlük bu Kupa periyodunda her zaman için önemli olan olay kadro derinliğidir zira finalist takımlar üçgün arka arkaya oynamış oluyorlar. Bizim gibi rotasyon yapamayan bir takım için gerçekten can sıkıcıydı bu durum,üstüne bir de yazının başında bahsettiğim sakatlıklar gelince İzmir öncesinde canımız sıkıldı fazlasıyla. Ama sarı-kırmızının olduğu yerde umut her zaman vardır diyerek, beklemeye başladık kura çekimini. Finale kadar gidebilmemiz için dar bir yol vardı o da iki favorinin ilk turda eşleşmesi ve bizim nispeten zayıf üç takımdan birini çekmemiz ve bütün bunlar yetmez gibi diğer iki zayıf rakibin birbirini çekmesi idi. Kuralar tam da istediğimiz gibi olunca, acaba dedik biter mi bu 14 yıllık hasret . . İlk turda maddi sorunlar yaşayan Antalya BŞB ile eşleştik. Graves ve Milojevic’in yokluğunda daralmaktan ziyade yok olan rotasyonumuz ile zorlanacağımızı düşünüyordum. Fakat üçsayı çizgisinin gerisinden inanılmaz bir yüzde ile hücum ettik takım halinde. 12/16 gibi çılgın bir yüzde tutturduk ilk yirmi dakikada. Biz kaçtık Antalya takımı kovaladı son yirmi dakikada ama bu yüzde maç sonuna kadar devam edince maçı da kazandık.Maç sonunda 17/29 ile üçlük atarken rakibimizin 9 asistine karşılık 22 asistimiz vardı. Bu yılın tartışmasız en formda ismi Hüseyin Beşok 26 sayı 10 ribaundluk performansı ile maçın adamı seçildi. İlk günün sonunda Erdemir,Efes Pilsen,Fenerbahçe Ülker ve biz tur atlayan taraftık.Yine bir kura şansı gerekiyordu bu noktada final için.Mert Uyguç kurada Erdemir’i çektiğinde acaba dedik bir kez daha. Çekilebilecek en iyi kurayı çekip,iki ağır favoriyi de birbiri ile eşleştirmiştik. İlk gün Antalya maçında ne yazık ki oyuncularımızı dinlendirme şansı bulamadık buna karşın rakip Erdemir ilk maçında Aliağa Petkim’i farklı geçerken kadro derinliğini

Page 17: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

kullanıp,biraz olsun avantaj sağladı bu maç öncesinde.Bir gün önceki beşimizle sahaya çıktık klasikleşen şekilde.Erdemir takımı daha diriydi ve oyunun kontrolünü de ele geçirdiler maçın başında.Kovalayan taraf biz olduk maçın genelinde ilk günün aksine.İki kere uzatmaya giden maçta,6.periyodun sonunda iki takım da tebriği ve saygıyı çoktan hak etmişti ve kaybedene yazık olucaktı. Cemal ve Hüseyin’in beş faulle kenara gelmesinden sonra üçüncü bir uzatmayı kaldıramayacağımızı düşünen Koray Mıncınozlu kariyer maçlarından birini oynayan Murat Kaya’ya son topu kazanmak için oynamasını söyledi. Haklıydı da zira dünkü 40 dakikanın ardından bugün de 50 dakika oynayan oyuncularımızın adım atıcak hali kalmamıştı.32 sayı ile oynayan Murat Kaya son topta sayı bulamayınca kupadan elendik. Kupadaki bu oyun gerçekten çok çok önemliydi bizim için. Kazanırız kaybederiz orası mühim değil ama savaşan,pes etmeyen beş adamı sahada görmeyi istiyoruz biz gerisi zaten gelicektir.Dar kadroyla, iki gün arka arkaya,ki ikinci gün 6 periyot oynanan bir maçtan sözediyoruz,ortaya konan bu oyun karakteri kuşkusuz hepimizi çok mutlu etti.Sahadaki o kazanma hırsını, mücadele azmini gördükten sonra fazla bir şey yazmak gereksiz,teşekkürler aslanlar. Dar kadro nedeniye kupadan elenmemizin ardından geçtiğimiz haftaiçi transfer hamleleri geldi yönetimimizden. Zizic’in ayrılmasının ardından bir türlü gerçekleştirilemeyen uzun transferi gerçekleştirildi önce,Tolliver transfer edildi.Hemen ardından ise Real Madrid’den ayrılan,geçen yıl ligimizde Pınar Karşıyaka’da oynayan Quinton Hosley ile anlaşıldı. Pota altına atletik,siyahi bir oyuncu hamlesini zaten bekliyorduk fakat geçen yıl ligin en önemli oyuncularından biri olan ve bu performansla Real Madrid’e transfer olan Hosley’i sezonun bu döneminde İstanbul’a getirmek çok çok önemli bir hamle.Sıklıkla eleştirdiğim şube yöneticilerimizin hakkını vermek lazım, bu transferde emeği geçen herkese teşekkürler. Kupaya verilen aranın ardından tekrar lige döndüğümüzde rakibimiz lider Efes Pilsen’di Şubat ayının son gününde.Yeni transferler Hosley ve Tolliver’ın da sarı kırmızı formayla ilk maçları olması açısından önemliydi bu maç.Bir diğer önemli nokta da playoff yarışında yenik başlamamak için bu maçın kazanmamız gereken bir maç olmasıydı.Sakatlığını atlatan Milojevic ilk beş başlarken, Graves sakatlığının halen devam etmesi nedeniyle tribündeydi.Son iki transferle birlikte yabancı oyuncu sayımız altı oldu,bu nedenle ligde bir oyuncumuz tribünde kalıcak her maç. Bol bol sakatlık yaşayan takımımız için bu kuralın pek de can sıkıcı bir durum oluşturmayacağını düşünüyorum. Buna karşın önümüzdeki dönemde yabancı oyuncularımızdan biri ile yollarımızı ayırabiliriz, bu ismin de Gurovic olması kuvvetle muhtemel. Efes Pilsen şu anda bu ligin en iyi kadrosuna sahip iki takımdan biri bana göre ve çok doğru bir basketbol oynuyorlar özellikle Kasun’un dönüşü ve Kerem Tunçeri’nin takıma katılması ile birlikte. Üçü kupada olmak üzere Türkiye’de 21 maçtır yenilmiyorlar dahası zorlanmıyorlar bile,hep çift hanelerde farklarla kazanıyorlar. Sezonun ilk yarısında Efes Pilsen’e karşı çok güçsüz kalmıştık fakat bu kez elimiz onlar kadar olmasa da sezonun ilk yarısına göre daha güçlüydü.Pota altında Tolliver takviyesi ve Milojevic’in dönüşü ile Efes

Page 18: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

uzunları ile korakor bir mücadele yaşandı. 1 numarada Cüneyt-Atkins ikilisi ile Kerem Tunçeri-Ender Arslan rotasyonuna karşı ayakta kalmayı başardık.Bir tek zaman zaman Shumpert’ı savunmada zorlandık,ayaklarımız yavaş kaldı ona karşı orayı iyi değerlendirdi Efes Pilsen.Onun haricinde şu anda ligin lideri ve en iyi basketbolu oynayan takımına karşı sadece serbest atışlardaki ufak fark ve kaybettiğimiz 3 fazla top nedeniyle mağlup olduk. Sene başında hedefler koyulurken şampiyonluk pek de gerçekçi bir hedef olarak gözükmüyordu bana dana önce de bu sayfalarda yazdığım gibi.Fakat Hüseyin Beşok’un isimlendiremediğim muazzam performansı,Cüneyt Erden’in olgunlaşan akıl dolu oyununun yanına penetresi kuvvetli ve savunma yönü iyi olan Graves ile sezonun bu noktasına kadar gelmiştik çok iyi bir derece ile.Yönetimimiz de sponsordan ayrı olarak kendi cebinden para koyarak şu noktada yapılabilecek en iyi iki hamleyi yaptı ve takıma level atlatıcak bir isim transfer etti. Bu mücadele azmi devam ettiği sürece ve isim fark etmeksizin pes etmeyen beş kişi sarı kırmızı forması ile sahada olduğu sürece,şampiyonluk artık eskisi kadar uzak değil. A.Çağlar Torun

Page 19: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Ertuğrul Yılmaz’dan Konya analizi Bordeaux karşısındaki zorlu mücadelenin ardından saha şartlarıyla da mücadele ettiğimiz Konya deplasmanından Arda’nın kişisel becerisiyle attığı golle galip ayrılıyoruz. Bülent Korkmaz ile çıktığımız ikinci karşılaşmadan da galip ayrılmak takımızın moral motivasyonu açısından çok iyi oldu. Saha şartlarının kötü olması nedeniyle futbol oynamanın zor olduğu mücadelede bireysel hataların fazla olması beklenen bir durumdu. Emre Aşık’ın öyle bir hatasının ardından maçtaki ilk etkili pozisyonu bulan taraf Konyaspor oldu fakat De Sanctis açıyı iyi kapatmıştı. Bu dakikanın ardından rakip kalede pozisyonlar üretmeye çalıştık ancak Kaleci Jefferson’u ve Konyaspor savunmasını aşamadık. 11. dakikada Sabri’nin uzun pasında savunmanın ve kalecinin hatasını iyi değerlendiren Arda, aşırtma kafa vuruşuyla topu ağlara gönderdi ve 1-0 öne geçmemizi sağladı. Zeminin oldukça kötü olması nedeniyle ilerleyen dakikalarda iki takım da fazlasıyla top kaybı yaptı ve bir ortasaha mücadelesi şeklinde geçen maçta ilk yarı böyle sonuçlandı. İkinci yarıda yine karşılıklı top kayıpları ve oyunun sık sık durmasıyla karşılaştığımız bir mücadele vardı sahada. Konyaspor’da sadece Bülent Bölükbaşı’nın etkili olması bizde ise Bordeaux maçının yorgunluğuna bir de oyuncularımızın böyle bir zemine uygun yapıda olmamaları eklenince pozisyon ve heyecan açısından kısır bir maç oldu. Maçın kahramanı olarak Arda Turan’ı gösterebiliriz. Son iki maçtır takımın skor yükünü taşıyor ve bugün çıkana kadar oldukça etkiliydi. Kewell, ilk yarı iyi performans göstermesine rağmen ikinci yarıda oyundan düştü. Lincoln ise belki de en sevmediği saha koşullarında etkisiz kaldı. Emre Aşık ise etkili oyunuyla öne çıkan bir başka isimdi takımımızda. Ligde topla oynama yüzdesi en az olan Konyaspor’a oyunun kontrolünü bu kadar fazla vermememiz lazımdı fakat şartlar düşünüldüğünde bunu doğal karşılamak lazım. Zor şartlar altında ve deplasman fobisi çektiğimiz bir sezonda Konya deplasmanından 3 puan almak sevindirici oldu. Bülent Korkmaz’ın oyun felsefesini anlayabilmek için uygun bir maç olarak görmemek gerekir. Yorgun bir takımla ve berbat bir zeminde güzel futbol da beklememek lazımdı. Sonuçta zor geçmesi düşünülen bir maçtan alnımızın akıyla çıkıyoruz ve İstanbul’a rahat dönüyoruz… Ertuğrul Yılmaz

Page 20: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Özgür Aşık: Futbolda Ruh ve İnancın Yeri

Rıdvan Dilmen’in başını çektiği, Uğur Meleke ve Osman Tamburacı ile davam eden “futbolda ruhun yeri yoktur” fikri ile birlikte hem spor kamu, hem de GScimbom olarak portalımız ikiye bölünmüş durumda. Futbol sadece futbol değildir düsturunu benimseyenler, futbolun sadece para kazanmak için yapılan profesyonel bir etkinlik olmadığını bilirler. Futbol yeri gelince kültürleri kaynaştıran, devlet sorunlarını halleden, bazen sadece bir savaş anlamına gelen (İngiltere-Arjantin), bazen bir çok duyguyu ortaya çıkartan bir ruh selidir. Futbol hayattır, ve hayatın içinde ruh vardır. Gerek dünya futboluna, gerekse Türkiye futboluna baktığımızda bir sürü örnekle karşı karşıya geliriz . Man. City, Tottenham, Chelsea, ülkemizde zamanında bulunan İstanbul spor, Siirt JEtpa, Fenerbahçe. Bu saydığım takımlar, mali durumları iyi ancak; başarıya aç takımlar.

Page 21: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Futbolun içinden hırs, inanç ve ruh kavramını içinden çektiğimiz zaman, bu saydığım takımların her sene şampiyonluk yaşamaları lazım. Futbolu bir ticarethane olarak gören bir mantalite, futbolcuyu makinenin çarkı gibi düşünürse, kaybetmeye baştan mahkumdur. Yazın inanılmaz bir Avrupa Şampiyonası yaşadık ve Türk Milli Takımımız, üçüncü olarak göğsümüzü kabarttı. Yenik durumda olsak da, takımımız galip gelmeyi bildi. Bunun arkasında ki etken, sadece futbolcularımızın değerli olması mı, yetenekli olması mı? Yine aynı yönden bakarsak, Avrupa Şampiyonasına katılamayan İngiltere demek ki Avrupa’nın en iyi 16 takımı arasında değil ve futbolcuları yeteneksiz? Düz mantık ile çözülebilecek bir soru, nasıl oluyor da, spor kamuoyunu bu kadar bölebiliyor anlamak zor.

Page 22: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Biraz daha geçmişe dönersek, UEFA ve SUPER kupayı nasıl aldığımızı hatırlayalım. Sadece kadromuzun kalitesiyle aldığımızı söyleyebilir miyiz? Peki Arsenal’in kadrosu veya Real Madrid’in kadrosu bizimkinden kötümüydü? Taffarel’in kurtarışı sadece iyi bir kaleci olduğundan mı? Aynı şekilde büyük kaptanımızın omzu çıkmışken oynamaya devam etmesi profesyonelliğin gereği miydi? Rıdvan Dilmen gibi, Sergen gibi adamlar maalesef çıktıkları maçta ruhları ile oynamadıklarından dolayı bu duyguyu bilemezler. Ama Galatasaraylılar bu duyguyu çok iyi biliriz, defalarca yaşadık ruh ile gelen mucizeyi…

Bu ruh ile yaşadık, biz şampiyonlukları, kaşın açılsa da, omzun çıksa da oynayarak. Ruh ne demek mi? Aşağıda ki resimler arasında 8 farkı bulabilirseniz, ruhun ne demek olduğunu anlarsınız.

Page 23: GSCimbom Fanzin 18. Sayı
Page 24: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Koray Düşova röportajı

Galatasaray'ın son durumu hakkında ne düsünüyorsunuz?

İlk olarak, ilgiyle ve nezaketle yaklaşıp bu röportajı yaparak kendimi ifade etmemi istediğiniz için teşekkürler... Son haliyle Uefa kupası 2. maçında izlediğimiz Galatasaray gecenin en müthiş maçını tüm Avrupaya yaşattı. Şarap gibi bir karşılaşma oldu açıkçası ve bu maçı tadan bir çok insan keyif aldı.Bana göre iki takımda yoğun maç temposu yüzünden oldukça yorgunlardı. Rakipte İstanbul'a getirilmeyen sırf Gourcuff değil tüm takım yorgundu, yine de moral-motivasyon olarak çökmüş olan Galatasaray daha problemliydi ama rakibin direncini kırıp kazanmayı başardı ve yarıştan kopmayacağını gösterdi. Şahsi kanaatime göre tur, Bülent hocanın gelişiyle takıma yaptığı pozitif etkinin yanı sıra Cevat hoca ve kurmayların doğru kararları sayesinde geldi.

Skibbe'nin gönderilmesi ve Bülent Korkmaz'ın teknik direktör olarak getirilmesi ne kadar dogru?

Skibbe’nin gönderilmesinin ardından hızla hoca arayışına giren Başkan Adnan Polat’ın, Bülent Korkmaz’ı göreve getirmesinin başlıca sebebi Avrupa kupalarının atmosferini çok iyi bilmesiydi. Avrupa maçlarının havasını çok iyi bilen Fatih Terim, Gheorghe Hagi ve Mircea Lucescu gibi isimlerden sonuç alınamamasından sonra yerli kontenjandan getirilebilecek en iyi isim Bülent Korkmaz’dı. Daha önce Karl-Heinz Feldkamp’ı takımın başına getirmeden önce onun katı disiplin anlayışını yumuşatacak ve takımın maçlara motive olmasına yardımcı olabilecek isim olarak yardımcılığına da Bülent Korkmaz’ı getirmeyi düşünmüşlerdi. Çünkü düşmesine kesin gözüyle bakılan Erciyesspor’un başına geçen Bülent Korkmaz, o dönem moral-motive olarak çöküntü halinde olan Kayseri Erciyesspor’a hayat vermiş ve bu işi başarabileceğini kanıtlamıştı. Galatasaray’ı Türkiye Kupasından da elemişti. Kocaelispor hezimetiyle acilen ihtiyaç duyulan moral-motivasyon kavramlarını takıma yükleyebilecek çapta bir birikme sahip Bülent Korkmaz, dolayısıyla takımın başına getirilişi zaman zaman direktiflerde hata yapma ihtimali olsa bile doğru bir icraat olarak kabul edilebilir. Şu an her maça yansıtılamasa da takımda oturmuş bir sistem var. Skibbe aslında bu takımın ağırlığını değil yoğun maç temposudan dolayı hızlı süreci kaldıramadı kanaatindeyim. Geçen yıl Leverkusen'de de bu görüntüyü çizdi. Skibbe'li Leverkusen'de bu durumdaydı. UEFA maçları periyoduna girdiğinde Bundesliga'da takılıyorlardı.Galatasaray'ı 5-1 devirmelerinden önce ki son 2 lig maçlarında berabere kalmış ve o 2 maçıda zor kurtarmışlardı.Dolayısıyla o takımın Galatasaray'a 5 gol atacağı mucize bir sonuçtu.Bunun gibi bir çok örnek yaşandı.Skibbe'nin böyle periyodlardan sağlam çıkamadığı bir gerçek,belki bu konuda yönetim bir parça eleştirilebilir.

Page 25: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Galatasaray'ın UEFA'daki şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçmişte İtalyanlar bu kupayı 9 kez, Almanlar ve İngilizler 6 kez, İspanyollar 5 kez, Hollandalılar 4 kez kazandılar. Bu ülkelerin ligleri ve milli takımlarından sonra Avrupanın en güçlü ülkelerinden biri de Türkiye olarak kabul edilir. Fakat Türkiye'den sadece Galatasaray bu kupayı 1 kez kazandı. Bizim aşağımızda olan Ruslar ve İsveçliler bile 2 kez kazandılar.Bizim ülke futbolu olarak bu iki ülkeyi geçmemiz hatta Hollanda'yı yakalamamız gerektiğini düşünüyorum. Fransızlar ise bu kupayı hiç umursamazlar,son yıllarda İtalyanlar,Almanlar ve İngilizlerde bu kupayı pek ciddiye almıyorlar. Mesela son 8 yılda İngilizlerden final oynayan tek takım bugün düşme potasında olan Middlesbrough oldu.UEFA kupasının prestijini yitirdiğine dair bir düşünce hakim elit kulüplerde,fakat bunun hiç kıymeti yok.Diğer yandan son 5 yılda 3 kez bu kupayı kazanan İspanyollardan hiçbir takım son 16 arasına kalamadı.Bu bakımdan Türk futbolu ve Galatasaray açısından çok avantajlı bir durum söz konusu.Bu kupanın havasını iyi bilen Bülent Korkmaz bu kupayı kazanamaz diye iddia etmek bence deliliktir.Mourinho 2003'te Porto ile bu kupayı kazandığında teknik direktörlük kariyerinin 3. yılındaydı...

Galatasaray'ın suan ki kadrosunu nasıl buluyorsunuz?

Petre,Bratu,Tamas'lı jenerasyondan Kewell'lı, Lincoln'lü, Baros'lu, Meira'lı bir jenerasyona gelindi. Bu yönetimlerin futbola bakış açısını ortaya koyuyor. Bununla beraber yabancılarla yetenekli genç ve yerli oyunculardan kadro çok iyi harmanlandı. Dolayısıyla bu kadronun Avrupanın en saygın sayılan bir çok takımından daha güçlü olduğu kanısındayım.Sadece randıman alınmasında problem yaşandı.Bugün UEFA'da eşleşilen Hamburg'un kadrosundan bile kaliteli olduğu düşünülebilir. Kewell, Lincoln, Baros, Meira, De Sanctis, Arda, Servet gibi yıldızlar rakip Hamburg'da olsa rahatça forma giyebilirlerdi. Dolayısıyla Galatasaray'ın kadro kalitesi olarak UEFA'da kupayı alabilecek bir kaliteye sahip kanımca...

Galatasaray yönetimini nasıl buluyorsunuz?

Başkan vizyonu olan bir görüntü sergiliyor. Kurduğu yönetim ekibi ise global futbola yatkın insanlardan oluşuyor. Bence bunlar önemli etkenler,elbette eleştri olabilir ama bazen çok ağır eleştriliyorlar. Mesela Kalli'nin, Skibbe'nin üstüne getirilmesini basının büyük bir bölümü anlamadan eleştirmişti. Kalli'nin işlere karışacağı şeklinde yorumlanmıştı, yönetim çok ağır eleştirilmişti. Halbuki Kalli, Skibbe'ye mentorlük yapması için buradaydı.Kalli aynı çalışmayı geçmişte Daum içinde yaptı.Bunda eleştirilecek bir durum yok. Mentor kullanmak bugün dünya futbolunda çok yaygın. Chelsea'de geçtiğimiz yıllarda gördüğümüz Abramovich-Mourinho-Avram Grant örneğinin bir benzeri Galatasaray'da görüldü. Ancak Avram Grant'ın Chelsea'deki mentorlük pozisyonu Feldkamp'tan biraz farklıydı. Abramovich'in takım hakkında bilgi sahibi olmak istemesi ve menajer Mourinho ile fazla diyalog kurmamak adına yakın dostu Avram Grant'ı takım için değil sadece kendisi için göreve getirdi.Başkan Adnan Polat ise Kalli'yi hem kendisine bilgi vermesi,hem Skibbe'ye destek olması için yetkiye getirdi.

Page 26: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Şampiyonluğa en yakın adaylar sizce hangi takımlar?

Bir defa şöyle bir analiz yapılmalı: Şampiyonluk için Galatasaray dışında 4 aday daha var. Bu kadar adayın olduğu bir Türkcell Süper Lig'de şampiyon olmak mı zor? Aalborg,Metalist,Cska Moskova, Braga,St Ettiene,Udinese, Shaktar, Dinamo Kiev,Marsilya gibi kulüplerin son 16 arasına kaldığı UEFA'da kupayı kazanmak mı zor? Hangisi Galatasaray açısından daha keyif verici ve prestijli olur? Ben 2. tercihin daha mantıklı olduğu kanısındayım.Galatasaray'ın Avrupa'da ki itibarini arttıracak olan UEFA kupasıdır.Gelecek sezon formatı değişecek olan UEFA kupasının son şampiyonu olmakta işin başka boyutu... Bu sene Anadolu kulüplerinden şampiyon çıkabilir mi? Sivasspor'un teknik kadrosu ve yönetiminin çok başarılı olduğu kanısındayım. Ancak teknik direktörü için aynı düşünceyi taşımıyorum.Bu bakımdan Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un çok ciddi rakipler olduğu bir gerçek. Neler olacağını kimse kestiremez, Fakat Trabzonspor'un şampiyon olacağını hesaplıyorum.Çok detaya girmeye gerek yok ama Trabzonspor yönetimi, hocası ve futbolcuların estirdikleri rüzgar ile şampiyonluğa uzanacaklar düşüncesini taşıyorum.

Hakemlerin performansları çok tartışılıyor. Sizin düşünceleriniz neler?

Futbolda ülkeler artık isimlerini sadece futbolcu ve teknik adamlarla değil, hakemleri ile de duyuruyor.Ülkemizde Ahmet Çakar'dan beri Avrupa çapında hakemimiz olmadı.Bir kaç münferit maç yöneten hakemimiz oldu ama Çakar'ın Avrupa maçı yönettiği dönemler çok önemliydi. Bence hakemler de futbolcular kadar yıldız olabilir. Bugün Rus Valentin Ivanov,İspanyol Cantalejo, İtalyan Rosetti, Alman Markus Merk hakem dünyasında Avrupa çapında yıldızlar. Neler yapılması gerekir ? Bu konuda profesyonelce bir düşüncem yok ancak konsantrasyonun her branşta başarıyı getirdiği kanaatindeyim.Mesela Graham Poll maç yöneteceği günler maç saatine kadar konsantre olmak için kimse ile konuşmazmış, elbette hakemlerimize maç günü kimseyle konuşmayın deme hakkımız yok ama iyi konsantre olmalarını önerebiliriz.

Galatasaray taraftarına buradan bir mesajınız var mı? Alpaslan abi ile tanışmıştık.Vefatından dolayı tüm sevenlerine ve Galatasaray'lılara baş sağlığı dileriz.Bu sezon eğer UEFA kupası kazanılırsa bu Alpaslan Dikmen'e ithaf edilebilir. GsCimbom forumuna zaman zaman gözatıyoruz. Oldukça mantıklı görüşler taşıyan arkadaşlar olduğunu gördüm. Tüm üyelere selamlar, saygılar...

Page 27: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Selim Benazra Röportajı - Büyük Kaptan KORKMAZ! evine döndü.Sizden Bülent Korkmaz değerlendirmesi alabilir miyiz? Kaptanın işi çok zor. Çünkü elinde öncelikle düzeltmesi gereken bir defans var. Servet sakatlandı, Meira gidiyor. Aslında genç Semih için büyük bir fırsat doğdu. Bülent hoca ilk başladığında hatırlarsanız bıyıkları terliyordu. Ama o tüm tecrübesizliğine rağmen çıkıp harika işler yapmıştı. Şimdi hoca aynı şansı genç Semih'e verebilir. Bunun dışında bence hocanın en büyük sorunu Lincoln olacak zira Bülent hoca Fatih Terim'in izinde yürüyen biri ve Felipe olayını unutmadık. Fatih hoca o zaman Felipe'den koşarak oynamasını isteyince Felipe ülkesine dönmüştü. Bülent hocanın kafasında eğer Lincoln ile devam etmek varsa ilginç bir çekişme yaşayacağız. Yani bir köprüde karşılaşan iki keçi örneğini göreceğiz gibime geliyor. - GSCimbom olarak biz Arda Turan'da Metin Oktay Işığı görüyoruz,bu konu hakkında siz nedemek istersiniz? :) Arda önemli bir oyuncu. Totenham kulübü Modric'i almak için milyonlarca Euro harcamıştı çünkü futbol sahalarında eskiden "pire" diye tabir ettiğimiz tipte oyuncu neredeyse kalmadı. Günümüz futbolu artık sanki basketbol gibi oynanıyor yani boş alan neredeyse hiç kalmadı o yüzden bu tip çabuk düşünüp hareket eden adamların önemi arttı. Ribery'nin B.Münich'teki başarısı da bu yüzden. Bundan dolayı Arda eğer UEFA maçlarında bir iki tur daha taşıyabilirse o zaman kesin transfer olacak. G.Saray'da kalması üstelik bo borç ile çok zor görünüyor. G.Saray Arda gibileri öne sürüp yıldızı parladıktan sonra satmalı yoksa bu borç yükünü daha fazla taşıyamaz ve çöker. Eğer bu olursa Arda ve diğerlerini bu forma altında değil başka yerlerde görürüz. - Çok konuşulan hakemlerimizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Hani bir laf vardır Alaturka diye işte öyle değerlendiriyorum. Hak edilen neyse kazanılan odur. Eğer hakemler böyleyse demek ki bunu hak ediyoruz. Ben tek suçu hakemde aramam. Sonuşta hakemde bir insandır yani size karşı işler yapıyorsa siz onu da yeneceksiniz. - Sizin Lincoln'den beklentileriniz nelerdir. Değişmekte olan futbol anlayışında Lincoln gibi oyuncular artık iş yapamaz hale geliyorlar. Bakın kalbur üstü takımların neredeyse hiç birinde Lincoln tipinde oyuncu yok. Çok yetenekli ama istediği zaman kullanıyor. Futbolda böyle bir lüks kalmadı. Dediğim gibi futbol basketbol gibi oynanmaya başlayınca şova dönük futbolcuları ancak futbolu tam gelişmemiş ülke takımları taşıyabiliyor. Eğer futbol kafamızda devrim yapacak isek Lincoln'un yarattığı katma değere ihtiyaç kalmayacak. Bakın Harry Kewell Lincoln tipinde bir oyuncu değil ama bir takımın taşıması gereken bir oyuncu tipi. Arkasında oynayan futbolcu iki kişilik oynamak zorunda

Page 28: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

ama maçlarda dikkat edin Kewell bazen kalenin önüne kadar gelip top çıkarıyor, Lincoln'da bu yok. Sanırım Lincoln'un bizden sonraki durağı Rusya olacak zira Rusya halen tribünlere oynayan bir futbol mantalitesine sahip - Kocaeli mağlubiyetini neye bağlıyorsunuz? Skibbe'ye bağlıyorum tabi ki. Başka neye bağlayacağım? Rakibi hafife alabilirsin ama bunu futbolcuna hissettirirsen o da hafife alır ve adamı kepaze eder. G.Saray'lı futbolcular Skibbe'yi o maçta kepaze ettiler. Bize de skorun üzüntüsünü yaşamak kaldı. - Sezon sonunda takıma takviye yapılmalı mı?.Yapılacaksa hangi mevkilere yapılmalı. Kesinlikle yapılmalı. Bildiğim kadarı ile De Sanctis gidecek. Demek ki kaleye çok önemli birini almalıyız. Aykut bence ikinci kaleci ve öyle kalacak zira bu kulüp büyük başarıları yaşadığı her dönemde kalesinde hep dev isimler vardı. Siz hiç Haydar veya Hayrettin'le yurtdışında yakalanan devamlı bir başarı hatırlıyormusunuz? Ama Simoviç'le, Taffarel'le, Mondragon'la yakalandı. O yüzden öncelikle kaleci alınmalı. Defansın her iki tarafına iyi bir transfer lazım. Sol tarafı yurt içinden halledebilirsiniz ancak bence sağ tarafa yabancı biri alınmalı. Uğur Uçar kusuruma bakmasın ama eğer önünde tecrübeli kurt bir defans adamı ile 1-2 yıl oynarsa o da ancak bunun sonrasında bayrağı teslim alabilir. Yürekten oynamak her zaman yeterli olmuyor ne yazık ki. Bunun dışında bence orta sahaya Ayhan'ın yanına bu tipte bir oyuncu daha lazım. Kadro geniş ama eğer dışarıda büyük işler planlanıyorsa bu adamların alınması gerekiyor. Son olarak ise duyduğum kadarı ile Milan Baros uzun vade kalmayacak takımda çünkü gol attıkça yurtdışından taliplileri artıyor. Onu burada bırakmazlar. Ayrıca Nonda ile sene sonunda yollar ayrılabilir diye duyumlar da var demek ki bu bölgeyi de güçlendirmek gerekiyor. - Hamburg'u eleyebilir miyiz? Tabi ki ancak çok zor. Hamburg'un elinde büyük bir şans var, Hertha Berlin maçımız. Hamburg teknik kadrosu özellikle H.Berlin ve Benfica maçlarını izleyerek deplasmanda neler yapabileceğimizi gördüğünden işimiz çok zor diyorum. Burada Bülent hocanın Cevat hoca ve her ne kadar da tasvip etmesem de Kalli ile kafa kafaya verip farklı bir taktik geliştirmesi gerekiyor. Yoksa Hamburg'u geçmek çok zor olacak - Galatasaray'ın UEFA'daki şansını nasıl görüyorsunuz? Ben futbolda ileri dönük program yapılmalı ama öncelikle hep bir öndeki maça bakılmalı diyorum. Final güzel bir rüya gibi. Düşünsenize Kadıköy'de böyle bir final oynanıp kupa alınırsa Fenerbahçe'lilerin çocuklarına bile anlatacağı bir anısı olur (üzüntü ile tabi ki). Yine de önce önümüzdeki maç önemli. - Sizce şampiyonluğa en yakın takım? Fikstürlere baktığımda ben G.Saray ve Sivas'ı daha şanslı görüyorum. G.Saray'ın tek dezavantajı hiç puan kaybetme lüksü olmaması ama biz geçen yılda aynı filmi görmüştük. Ve hiç puan kaybetme lüksü olmayan o takım tüm maçları kazanarak şampiyon oldu. Demek ki istenirse olabiliyor.

Page 29: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

- Yazınızı yazarken en çok dikkat ettiğiniz unsur?. Ben bir maçı izlerken gol pozisyonu olmadığı zamanlarda topun olmadığı bölgelere bakarım. Oraları hem bana oyunda kimin gerçekten ne yapmak istediğini anlatıyor hem de yazım hakkında kafamda bir ampul çaktırıyor. Oyunun pasif anlarında bir oyuncunun nereye baktığını takip ederseniz onun neler yapacağını kestirebilirsiniz. Bu özelliğim bana uzun yıllar oynadığım basketboldan bir hediye. - Son olarak buradan Galatasaray taraftarına ve GSCimbom'lulara mesajınız var mı? Sitenizi çok beğendim. Kaliteli, düzgün ve sempatik bir siteniz var. Katılımcılarınızı tam tahlil edemedim ama benim çok inandığım bir laf vardır : Balık baştan kokar. Yani eğer siz sitenizin kalitesini bu şekilde tutarsanız katılımcılarınız da öyle olur. Tüm taraftarlara ise söylemek istediğim şey ofisteki odamda rahmetli Ali Sam Yen'in biz sözü çerçeve içinde durur : Amacımız bir isim ve renk sahibi olmak, yurtta ve dünyada zaferler kazanmaktır. Taraftarlar nasıl bir kulübe gönül verdiklerini her zaman hatırlasınlar.

Page 30: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Halil Fincan röportajı

Öncelikle Galatasaray'ın son durumu hakkında ne düsünüyorsunuz? Şu bir gerçek ki G.Saray, 2000'deki UEFA zaferinin ardından bu yana en işlevsel kadroya sahip. Ama maalesef bunu çoğunluk kullanamadı. Ve bu da haliyle sıkıntılara neden oldu. Bir takım Kocaeli'den 5 yiyip, Bordeaux'a 4 atıyorsa orada bir problem var demektir. Kimse Kocaelispor'u küçümsediğimi zannetmesin. Ortada bir istatistik var ve Kocaelispor bu ligin dibine demir atmış durumda. Daha önce hiç deplasmanda kazanmamış. G.Saray maçına kadar da deplasmanda toplam 5 gol atmış. Ve gelip Sami Yen'de bir maçta 5 atıyor. Şimdi 4 gün önce böyle bir şokun ardından Bordeaux'a 4 gol atmak her babayiğidin harcı değil. O yüzden bu kadar entresan bir gidişattan sonra son durumu hakkında bir şey demek yorumculuk değil kahinlik olur. Çünkü 5 gün sonraki takımın ne olacağını bilmiyoruz. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, eskisinden daha iyi olacak gibi. Skibbe'nin gönderilmesi ve Bülent Korkmaz'ın teknik direktör olarak getirilmesi ne kadar dogru? Ben ısrarla "Skibbe gitsin" diyenlerden değildim. Ama Skibbe mi, Bülent Korkmaz mı diye sorarsanız, "Bülent Korkmaz" derim. Sebebini de Bordeaux maçında gördük. Skibbe döneminde maç 3-1'den 3-3'e gelseydi, skor dönmezdi. Futbolcu zor anlarında kulübeden reaksiyon arar. Ve Bülent Korkmaz ile bunu buldu. Milli Takımımızın Euro 2008'deki maçları ile Bordeaux maçı arasında çok benzerlik var aslında. G.Saray Bülent Korkmaz ile tarihi bir dönemece girmiştir. Dönün geriye... Son 20 yıllık sürede Mustafa Denizli ve Fatih Terim'den sonra takımın başına gelen ilk yerli Teknik Direktör Bülent Korkmaz. Bu şansı yakalamak onun için çok önemli. Ama bu aynı zamanda G.Saray'ın da şansı olabilir. G.Saray yabancı teknik adamlarla da başarıya ulaşmıştır ama iş Avrupa olunca yerlilerin daha baskın olduğunu görmekteyiz. Bu yüzden Bülent Korkmaz tercihi yüzde yüz doğrudur. Ve böyle bir başlangıç meseleyi daha da farklılaştırdı. Ama şu da bir gerçek ki ilk mağlubiyette onu da yıpratmaya başlayacaklar. Mühim olan ayakta kalabilmesi. Galatasaray'ın UEFA'daki şansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kim ne derse desin, final oynama isteğinin birinci sebebi Kadıköy'dür. Yani G.Saraylı Saracoğlu'nda bu maçı oynamak için can atıyor. Avrupa maçlarında farklı oynamanın birincil nedeni bu. Düşünsenize Saracoğlu Stadı'nın önünde o gün sarı-kırmızılı kaşkollar satılacak. Yani finalin Türkiye'de olması değil bu kadar cazip kılan. Sadece ve sadece

Page 31: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Kadıköy. Daha önce 2004-2005 sezonunda Sporting Lizbon, Lizbon'da CSKA Moskova ile final oynamış ve 3-1 kaybetmişti. Yine 2001-2002'de Feyenoord, Rotterdam'da Dortmund'u 3-2 yenmişti. Yani bir takımın kendi ülkesinde final oynaması ilk olmayacak. Ama ezeli rakibinin sahasında oynaması dediğim gibi G.Saray'ın şansını daha da kuvvetlendiriyor. Galatasaray'ın suan ki kadrosunu nasıl buluyorsunuz? G.Saray, Turkcell Süper Lig'in en geniş kadrosuna sahip. Ama bu genişlik sayı ile ilişkilendirilmesin. Yetenekli oyuncu sayısı çok fazla. Yalnız maalesef sakatlıklar nedeniyle bunu pek kullanamadı. Böyle de sürecek gibi gözüküyor. Şu an takviye yapılamayacağına göre Bülent Hoca'nın sorunu içerden çözmesi lazım. Ümit Karan, Hasan Şaş, Linderoth, Semih, Orkun gibi daha önce kullanılmayan oyuncular var. Bülent Hoca Bordeaux maçı sonrası kendi dedi. "Bazı futbolcuları kazanmamız lazım" diye. Bu yüzden şimdi kazanma zamanı. Galatasaray yönetimini nasıl buluyorsunuz? Çok hataları oldu. Skibbe'nin yardımcılarını gönderip tek başına bırakmak işin en can alıcı hadisesi. Federasyon'a yüklenip takımı toparlayamamak ise fazla zaman kaybı yarattı. Lincoln hadisesinin çok fazla dallanıp budaklanması da bir yönetim sorunudur. Ama şu da bir gerçek ki son yılların en iyi transferlerini de bu yönetim yapmıştır. Şimdi yapmaları gereken her şartta Bülent Korkmaz'ın arkasında durmak olmalı. Ve bu ligi ikinci bitirseler de yanında olacaklarının garantisini vermeliler. Şampiyonluğa en yakın adaylar sizce hangi takımlar? Bütün takımlar potada. 5 takım da sonuna kadar götürecek gibi. Şu an sadece Trabzon sadece lige konsantrasyon sağlamış durumda. Diğerlerinin ise iki hedefi var. Yani konuşmak için çok erken. Bu sene Anadolu kulüplerinden şampiyon çıkabilir mi? Şu tabloda çok mümkün gözüküyor. Ve Türk futbolunun da buna ihtiyacı var aslında. Mesela Sivasspor 4 yıldır sadece Süper Lig'de. Ve bunu başarırsa diğer takımlar da "Vay be oluyormuş" diyebilecek. Keza Trabzon da olursa rekabetin boyutu farklılaşacak. Hakemlerin performansları çok tartışılıyor. Sizin düşünceleriniz neler ? Hakemler hata yapıyor kabul. Ama buna bakış açısı da çok önemli. Sanki biz birşeyleri çok abartıyor gibiyiz. Tamam hakemliği bırakanların bırakır bırakmaz eski arkadaşlarına sallaması da tuhaf ama her şeyin altında kasıt ararsak işin içinden çıkamayız. Geçtiğimiz günlerde Bochum'da oynayan Sinan Kaloğlu bir radyo kanalına bağlandı. Dedi ki, "Burada da hakemler hata yapıyor. Ama kimse konuşmuyor" Bizim sadece hakem hataları üzerine

Page 32: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

programlarımız var. Saniyelik olayları üç saatte çözemiyorlar sonra. Dediğim gibi çok fazla abartıyoruz. Galatasaray taraftarına buradan bir mesajınız var mı? G.Saray taraftarı hem mazisiyle yaşamayı seven, hem de buna hep yeni bir sayfa eklenmesini isteyen bir topluluk. Ve bunda da haklılar. Çünkü alıştırıldılar. Ve G.Saray'ın taraftarı Avrupa'da rakip kim olursa olsun korkmamaya alışmış bir taraftar grubu. Stadı'nın sonu Yen ile biten, logosunda Aslan bulunan ve hocasının adı Cesur soyadı Korkmaz olan bir takımın da korkması mümkün değil zaten.

GSCimbom FM Yayın saatleri

Pazartesi : 09:00 - 11:00 ( M.Ali Bozok ) | 14:00 - 18:00 ( Berk KAVAK ) | 18:00 22:00 ( Nuri Ulger ) | 22:00 - 24:00 ( Osman KORKMAZ ) Salı : 09:00 - 11:00 ( M.Ali Bozok ) | 13:00 - 16:00 ( Osman KORKMAZ ) | 18:00 - 22:00 ( Nuri Ulger ) | 22:00 - 24:00 ( Serhat Yeşilmen ) Çarşamba : 09:00 - 11:00 ( M.Ali Bozok ) | 13:00 - 18:00 ( Osman KORKMAZ ) | 18:00 - 21:00 ( Berk KAVAK ) | 21:00 - 24:00 ( Nuri Ulger ) Perşembe : 09:00 - 11:00 ( M.Ali Bozok ) | Yayınımız saat 18:30'a kadar boş| 18:30 - 21:30 ( Nuri Ulger ) | 21:30 - 22:30 ( Serhat Yeşilmen) | 22:30 - 24:00 ( Osman KORKMAZ) Cuma : 09:00 - 11:00 ( M.Ali Bozok ) | 13:00 - 16:00 ( Osman KORKMAZ ) | 18:00 - 22:00 ( Nuri Ulger ) | 22:00 - 24:00 ( Serhat Yeşilmen ) Cumartesi : 09:00 - 13:00 ( M.Ali Bozok ) | 13:00 - 16:00 ( Osman KORKMAZ ) | 16:00 - 20:00 ( Berk KAVAK ) | 20:00 - 22:00 ( Nuri Ulger ) | 22:00 - 24:00 ( Serhat Yeşilmen ) Pazar : 09:00 - 13:00 ( M.Ali Bozok ) | 13:00 - 16:00 ( Osman KORKMAZ ) | 16:00 - 20:00 ( Nuri Ulger ) | 20:00 - 21:00 ( Berk KAVAK ) | 21:00 - 24:00 ( Serhat Yeşilmen )

Page 33: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Üyelerden... / 90+ Köşesi…

Sen teknik direktör değilsin Karizmaya hakaret birisin İçimizdeki illetsin Beş yemişsin ruh gibisin Bence hoca bile değilsin En kötüsünden esprisin

Erkut Sözeri

Nuri Ülger: Dingonun Ahırı

Dilimizde Dingonun Ahırı mı ? diye kullandığımız bir söz var ya hani, hiç merak ettik mi ne demek olduğunu? Açıkçası ben hiç meraklanmadım bu konuda Merak da etmeyi düşünmüyordum. Ancak nette, bir forumda gördüğüm başlık fazlasıyla meraklandırdı. Merak eden de mi varmış ki? diye meraklandım… Evet, nedir bu “Oha lan, kapıyı çalsana dana!” hissiyatı veren, kinaye ile süslenmiş ve deyimleşmiş kelime grubunun anlamı…? Diğer ahırlardan fazlasıyla önemsenecek kadar farklı bir şekli olan ve yerini hiç bulamadığımız hep benzetmeler yaptığımız ünlü ahır nerdedir? Bir nevi özgürlükler ülkesi midir? Ya da gençlik yıllarının geçtiği muhteşem bir diyar mıdır? Çeşitli söylentiler vardır sözlüklerde Bu Dingo kimdir? Ahırı nerdedir? Neden bu kadar meşhurdur?… Buyrun bakalım … Atlı Tramvaylar zamanında, tramvaylar 2 atla çekilirken dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için Azapkapı’dan takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş. Tramvay bu haliyle Taksim e kadar gelir, burada çıkartılan atlar, bu gün Taksim alanının batı kısmındaki sular idaresi maksemi ile Fransız konsolosluğu arasında bir ahırda bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak Azapkapı ya götürülürlermiş. Taksim deki bu ahırı Dingo adlı bir rum vatandaş işletirmiş. Gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı dilimizdeki ‘‘ Burası Dingo’ nun ahırı mı giren çıkan belli değil ” sözünün buradan geldiği söylenir…

Page 34: GSCimbom Fanzin 18. Sayı

Atkı Yarışması Sonucu

GSCimbom'un yakında satışa çıkacak olan atkısı için yapılan yarışma sonucu belli olmuştur. Kazanan atkı aşağıdaki görüntüdedir.

Üyelerimize katıldıkları için teşekkür ederiz.

Ayın Üyesi : Oray Us Değerli GSCimbom Üyeleri ; Ocak ayının üyesi belli oldu. Ayın en çok mesaj yazan,Blogunu yayınlayan,profilini tam olarak düzenleyen örnek bir üyemiz kazandı. Oray Us adlı üyemizi tebrik ediyor , ilgi ve alakasının devamını bekliyoruz. Oray arkadaşımızın adını 1 ay boyunca Muhabbet Alanı Forumuna veriyoruz. Tüm üyelerimizden aynı ilgiyi bekliyoruz. GSCimbom Medya Kurulu

Page 35: GSCimbom Fanzin 18. Sayı