Fotoğraf: A.Rıza Baykanbasinhaber.ormansu.gov.tr/osb/Files/dergi/dergi2008_3.pdf · 5. Biyolojik...

68

Transcript of Fotoğraf: A.Rıza Baykanbasinhaber.ormansu.gov.tr/osb/Files/dergi/dergi2008_3.pdf · 5. Biyolojik...

Fotoğraf: A.Rıza Baykan

T.C. Çevre ve Orman BakanlığıAdına Sahibi ve

Genel Yayın YönetmeniProf. Dr. Hasan Z. SARIKAYA

(Müsteşar)

Yayın KoordinatörüEnver KURGUN(EYD Başkanı)

Yazı İşleri MüdürüAycan SARGIN

Haber MüdürüSinan DELİDUMAN

RedaksiyonSemih ŞEYDA

İ.Ethem AVŞAR

T.C. Çevre ve Orman BakanlığıEğitim ve Yayın Dairesi

Başkanlığınca Hazırlatılmıştır.

Grafik Tasarım - BaskıBaşak Matbaacılık

Kazım Karabekir Cad. Tuna İşhanıNo:101/2-G İskitler / ANKARA

Tel: (0312) 384 27 61www.basakmatbaa.com

Yönetim Yeri ve Yazışma AdresiT.C. Çevre ve Orman Bakanlığı

Eğitim ve Yayın DairesiBaşkanlığı

Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3Beştepe - ANKARA

Tel: (0312) 207 51 91-92Faks: (0312) 207 51 09www.cevreorman.gov.tr

Baskı Tarihi:28.11.2008

Dergide yer alan yazılardandoğacak her türlü sorumluluk

yazı sahiplerine aittir.

Değerli Çevre ve İnsan Dergisi Okuyucuları…

2008 yılının üçüncü sayısında tekrar birlikte olmanın mut-luluğu içindeyim.

Orman yangınları için büyük risk olan sıcak bir yaz mevsi-mini daha geride bıraktık. Bu yıl da çeşitli sebeplerle çıkan büyüklü küçüklü orman yangınları ile başarıyla mücadele ettik. Çalışmalarımızda canını ortaya koyarak gece gündüz özveri ile çalışan bütün personelimize ve katkı sağlayan va-tandaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye; aynı iklim kuşağına sahip Ak-deniz bölgesindeki ülkere göre yangınla mücadelede çok başarılı durumdadır. Bu başarı hiç kuşkusuz çalışanları-mızla birlikte bütün vatandaşlarımızındır.

Ülkemizin en önemli kaynaklarından olan ormanları-mızın korunması ve mevcut orman alanlarımızın arttı-rılması konusunda hepimizin gerekli hassasiyeti göster-mesi gerekmektedir.

Türkiye’yi daha yeşil bir ülke haline getirmek için Cum-hurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Bakanlığımızca baş-latılan “Milli Ağaçlandırma Seferberliği” nde ilk 6 ayda hedeflerimizi aştık. Bakanlığımızın eylem planı kapsa-mında 2008 yılı programında birinci 6 aylık hedefimiz olan 167.600 hektar alanı aşarak toplam 203.115 hektar alanda 81.820.000 fidanı toprakla buluşturduk.

Bu konuda duyarlılık gösteren, fidan dikimi için sefer-berliğe katılarak bağış yapan bütün kurum, kuruluş ve vatandaşlarımıza tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Gayretimiz daha yeşil, daha yaşanabilir bir

TÜRKİYE için...

Bir sonraki sayıda buluşmak dileğiyle..

Prof. Dr. Hasan Zuhuri SARIKAYAMüsteşar

18

23

04

28

24

08

07Son Altı Yılda

Gerçekleştirilen Çevre Yatırımları Açıklandı

Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar ile Meteoroloji Üzerine

Bir Söyleşi

Türkiye İklimi

Karabük ve Safranbolu İçme Suyu Karasu

Kaynağı Koruma Alanı İlan Edildi.

Orman Yangınları

Arsenik Giderme

Avrupa Birliği Eko-Etiket Planı Nedir?

Çevre Yatırımlarıyla Dünyanın İncisi

İstanbul’un Çehresi Değişti

Ağaçlandırma Seferberliği’nde İlk

Ayda Hedefler Aşıldı

12

32

İçindekiler

45

52

56

63

60

64

51

34

Uluslararası Standartlarda Bir

Denetim İç Denetim

Türkiye Çöplük Olmasın Girişimi

Dünya’ya Örnek Olan Bölgesel

Kalkınma Projeleri

Doğal Hayatı Koruma Vakfı

Çevreden

1.Orman Yangınları ile Mücadele Sempozyumu

Bulmaca

Ultraviyole Radyasyonunun Biyolojik Etkileri

Uluabat Gölü Sulak Alan Yönetim Planı

38

İçindekiler

4 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından son altı yılda (2003-2008) gerçekleştirilen çevre yatırımları bir rapor olarak sunuldu:

Çevre Çalışmaları ve Yatırımları (2003-2008)

1.Mevzuatla İlgili Çalışmalar

15 yıl boyunca sürüncemede kalan Çevre Kanunu günümüz ihtiyaçla-rını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenerek çevre hakkı birçok gelişmiş ülkeden daha çağdaş bir yaklaşımla ele alınmıştır. İlk defa “Çevreye Karşı İşlenen Suçlar” Türk Ceza Kanunu kapsamına alın-mıştır.

2003 yılından itibaren çevre mev-zuatında %250’lik bir artışla, 32 olan düzenleme sayısı 110’a çıka-rılmıştır.

2.Atık Yönetimi Çalışmaları

En önemli çevre problemlerinden biri olan katı atıkların düzenli de-polanması konusunda yapılan ça-lışmalarla 2003 yılında sadece 15 olan katı atık düzenli depolama tesisi sayısı 2008 yılında 34’e çı-karılmıştır.

Hazırlanan Katı Atık Eylem Pla-nı ile 2012 yılına kadar bu sayısı 130’a yükseltilerek 50 milyon kişi-nin atıkları düzenli şekilde bertaraf edilecektir.

Ambalaj Atıklarının Kontrollü Ayrış-tırılması Yönetmeliği hazırlanmış-tır. 2003 yılında 350 bin ton olan geri kazanılan ambalaj atığı mik-tarı, 2008 yılında 2,5 milyon tona çıkarılmıştır.0 Toplama ve ayırma tesisi sayısı ise 28’den 145’e yük-seltilmiştir.

Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan atıkların sebep olabileceği tehli-ke risklerinin ortadan kaldırılması için tapılan çalışmalar neticesin-de 2003 yılına kadar 4 adet olan

düzenli bertaraf tesisi sayısı 21’e yükselmiştir.

Su kirliliğinin önlenmesi mak-sadıyla sanayi ve belediyelerde kanalizasyon ve atıksu arıtma tesisi çalışmaları hızlandırıl-mıştır. 2002 yılında 145 atıksu arıtma tesisi ile hizmet edilen be-lediye sayısı 248 iken, 2008 yılı iti-bariyle 205 arıtma tesisi ile hizmet edilen belediye sayısı 419’a ulaş-mıştır. Belediyelerin atıksu arıtma tesislerinin ülke ihtiyaçlarına uy-gun önceliklerde yapılmasını sağ-lamak için bir Atıksu Arıtma Eylem Planı hazırlanmıştır. Yapılan plan-lamalarda atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam be-lediye nüfusuna oranı 2010 yılın-da %73’e, 2012 yılında ise %80’e ulaşması hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşabilmek için atıksu arıtma tesislerinin su havzalarına göre planlanmasına başlanmış, bu çerçevede 6 havzada Havza Ko-ruma Eylem Planı çalışmaları ta-mamlanmıştır.

Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği ile 2008 yılından itibaren Beledi-yelere konutlardan kullanılmış kı-zartmalık yağların toplanması yü-kümlülüğünü getirilmiştir.

AB müktesebatı uyum çalışmaları kapsamında Tehlikeli Kimyasalların İthalat ve İhracatı Tüzüğü ile Kalı-cı Organik Kirleticiler Tüzüğü’ne uyum çalışmaları devam etmekte-dir.

Gürültü kirliliği konusunda 2008 yılı itibarıyla AB direktifi de dikkate alı-narak yayımlanan Çevresel Gürültü Yönetmeliği ile sorumlu kurum ve kuruluşlar net olarak belirlenmiş, gürültü kontrolü için uluslarara-sı çevre politikalarıyla paralel bir strateji tespit edilmiştir. Bu strateji doğrultusunda öncelikle şehirlerde havaalanı, otoyol, demiryolu gibi önemli gürültü kaynakları civarında gürültü haritaları çıkarılacak, daha

4 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Son Altı Yılda GerçekleştirilenÇevre Yatırımları Açıklandı

Yıllara Göre Mevzuat Düzenleme Sayısı

Yıllara Göre Otomatik Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonu Sayısı

Düzenli Depolama Tesis Sayısı

Yıllar İtibarıyla Atıksu Arıtma Hizmeti Veren Belediye Sayısı

5Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

sonra gürültü eylem planları hazırlana-rak, gürültü paneli ve benzeri uygula-malara geçilecektir. 2014 yılına kadar nüfusu 250 binin üzerindeki yerleşim alanlarında gürültü haritaları ve eylem planları tamamlanmış olacaktır.

Atık yönetimi konusunda önem veri-len bir başka başlık ise hava kirliliği-nin önlenmesidir. Hava kirliliğinin ön-lenmesi ve solunabilir temiz bir hava için; 1986 yılından beri uygulanmakta olan Hava Kalitesinin Korunması Yö-netmeliği, Avrupa Birliği direktifleri de dikkate alınarak değiştirilmiş ve kirli-lik kaynakları (ısınma, sanayi, motorlu taşıtlar) ve yakıt kalitesi dikkate alına-rak 2003-2008 yılları arasında 4 adet yeni yönetmelik hazırlanmış, projeler yapılmış ve hava kalitesi ölçüm ağı sistemi kurulmuştur. Bugün hava ka-litesi sürekli takip edilen 81 ilimize ait yapılan ölçümleri, internet üzerinden Çevre ve Orman Bakanlığı web sayfa-sında 24 saat boyunca izlemek müm-kündür.

Küresel iklim değişikliği ile müca-dele çalışmalarına ulusal ve ulusla-rarası ölçekte önem verilmiştir. Kü-resel bir sorun olan iklim değişikliği ile mücadele bağlamında ülkemiz 24 Mayıs 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) taraf olmuş-tur. BMİDÇS kapsamındaki en önemli taahhütlerimizden birini yerine getir-mek amacıyla ilgili Bakanlıklarla bir-likte Çevre ve Orman Bakanlığı İklim Değişikliği I. Ulusal Bildiriminin hazır-lanmasını koordine ederek UNDP ve GEF’in finansman desteğiyle İklim De-ğişikliği Birinci Ulusal Bildirim Raporu hazırlanmış ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekre-taryasına Şubat 2007’de gönderilmiş-tir. Kyoto Protokolü’ne taraf olunması için Bakanlar Kurulu kararı TBMM’ye gönderilmiş, ilgili komisyonlarda gö-rüşüldükten sonra Genel Kurul günde-mine alınmıştır. Atık sektörüne yönelik olarak, öncelikle atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli depolanması ve oluşan depo gazının

enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları yaygınlaştırılmaktadır.

3.Çevre Düzeni Planları

Çevre Düzeni Planı; dengeli ve sü-rekli kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesini sağlamak üzere ekolojik, biyolojik, eko-nomik, sosyal ve mekansal veriler kullanılarak ve koruma-kullanma dengesi gözetilerek kirliliğin oluşmadan önce ön-lenebilmesi ve sağlıklı çevre-nin oluşturulmasına yönelik; tarım, turizm, konut, sanayi, ulaşım ve benzeri genel arazi kullanım kararlarının ve bu ka-rarlara ilişkin politika ve stra-tejilerini belirlendiği ve alt öl-çekli planları yönlendiren üst ölçekli fiziki planlardır.

2003 yılı itibariyle ülkemizin %5’inde Çevre Düzeni Planı varken, bugün ülkemizin ya-rısı Çevre Düzeni Planına ka-vuşmuştur. 2012 yılına kadar tamamlayacağımız bu strate-jik planlar, toprak kaynakları-mızın doğru şekilde kullanımı-nı hedeflemektedir.

4.Ağaçlandırma Çalışmaları

Ülkemizin %27,2’si ormanlar-la kaplıdır. Ancak bu orman-larımızın %50’si iyileştirmeye muhtaçtır. Hedefimiz orman-larımızı en kısa sürede iyileş-tirmektir.

2003 yılından beri orman-ların iyileştirilmesi ile ağaç-landırma ve erozyon kont-rolü çalışmalarında büyük bir hamle gerçekleştirilmek-tedir. 2002 yılında 79.000 hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon çalış-ması yapılırken 2008 yılında bu miktar 4,5 kat arttırılarak 400.000 hektara çıkarılmıştır.

Uluslararası Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) raporlarına

göre, ağaçlandırma çalışmalarımızla dünya genelinde en fazla ağaçlan-dırma yapan ilk 10 ülke içinde yer almayı başarmıştır. Ancak bununla yetinilmemiş, 2008-2012 yıllarını kapsayacak şekilde “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Ey-lem Planı” hazırlanarak faaliyete baş-lanmıştır. Bu eylem planı kapsamında

5Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Ülke Genelinde 1/100.000 Ölçekli Çevre DüzeniPlanları Yıllara Göre Oranı

Yıllar İtibarıyla Ağaçlandırma ve Rehabilitasyon Çalışmaları

Yönetim Planı Yapılan Sulak Alan Sayısı

6 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

2008–2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektar, diğer bir ifade ile yak-laşık olarak Trakya büyüklüğünde bir sahada ağaçlandırma, erozyon kont-rolü ve ormanların iyileştirilmesi çalış-ması yapılacaktır. Milli Ağaçlandırma Seferberliği için Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Eğitim, Ulaştırma, Sağlık, Sanayi Bakanlığı gibi pek çok kurum ve kuru-luşla protokoller imzalanmıştır.

2002 yılında 117 milyon adet fidan üretilmekteyken, 2008 yılında bu miktar 4 kat arttırılarak 400 milyon adede çıkarılmıştır.

2002 yılında 2.199 hektar olan özel ağaçlandırma miktarı yapılan teşvik ve destekler neticesinde 5 kat arttı-rılarak 2008 yılında 11.500 hektara çıkarılmıştır.

Sayıları her geçen gün artan Kent Ormanları da bir taraftan şehirlerde karbon yutağı vazifesi görecek, diğer taraftan da insanımızı yaşadığı yerin yanı başında yeşille buluşturacaktır. Bu kapsamda 2003-2008 yılları ara-sında 63 Kent Ormanı kurulmuştur.

Dünyanın her tarafında ormanları tehdit eden risklerin başında gelen orman yangınları konusunda da bü-yük ilerleme kaydedilmiştir. Son 5 yıl-da yangına müdahale süresi 1 saat-ten 15 dakikaya indirilmiştir. Orman yangınları ile mücadele için Kameralı Yangın Takip Sistemi kurulmuştur. Bu proje ile duman başlangıcından 10-25 saniye içinde bulunmakta, Yangın Yönetim Merkezine alarm gönderil-mektedir. Yer ekibi güçlendirilerek 600 olan arazöz sayısı ise 1100’e çıkarılmıştır. Son 3 yılda 600 adet havuz ve su toplama çukurları oluş-turulmuştur.

5. Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Çalışmaları

Bütün kıta Avrupa’sında 12.000 bitki türü varken Türkiye’de 11.000 bit-ki türü vardır. Bu bitkilerin 4 binden fazlası endemiktir. Yine bütün kıta Avrupa’sında 80.000 hayvan türü varken Türkiye’de 60.000 tür vardır.

Ülkemizin önemli doğal ve kültürel

kaynaklarının korunması maksadıyla korunan alan ilan çalışmalarına hız verilmiştir. 2003 yılından bugüne kadar 6 Milli Park, 16 Tabiat Anıtı, 12 Tabiat Parkı ilan edilmiştir. Bu sayede sadece 2873 sayılı Milli Park-lar Kanunu kapsamındaki korunan alanların toplamı 1.026.218 hektara ulaşmıştır. 6 yılda, planı ve çalışmaları tamamlanan korunan alanların sayısı, ilk Milli Parkın ilan edildiği 1958 yı-lından itibaren geçen 45 yıllık sürede-kinden tam 3 kat fazladır.

1958’den 2003 yılına kadar 44 yıl-da toplam 14 alan planlanmışken; 2003-2008 yılları arasında 35 alan planlanmış olup, 8 alanda da plan çalışmaları devam etmektedir.

Ülkemizde ilk kez Deniz Kaplum-bağaları Rehabilitasyon Merkezi 2008 yılında Muğla Dalaman’da kurulmuştur. Dünyada nesli tüken-miş olan ve sadece 40 adet olan Ke-laynaklar, Urfa Birecik’te çoğaltılarak 110 adete ulaştırılmış ve doğal göçle-rinin devamlılığı sağlanmıştır. Akdeniz kıyılarında nesli tükenmekte olan Ak-deniz Foku Koruma Programı başarı ile sürdürülmektedir.

6.Su Kaynakları Yönetimi

Küresel iklim değişikliğinin en faz-la etkilediği sektörlerden biri olan su kaynakları konusunda bütün tarafla-rın ihtiyaçlarını dikkate alan entegre havza yönetimi anlayışıyla 457 tesis hizmete alınmıştır. 124 adeti baraj ve gölet, 21 adeti içme suyu projesi olan tesislerden 90’a yakını sulama tesisi

olup, 600 bin hektar arazi sulu tarıma kavuşturulmuştur.

İçme Suyu Eylem Planı ve Sulama Ey-lem Planı ile bütün Türkiye’nin su ihti-yacı il il planlanmıştır.

Temiz bir enerji olan su kaynaklarının enerji üretiminde kullanılması için Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeli-ği yürürlüğe girmiştir. GAP Eylem Pla-nı ile özellikle sulama yatırımlarına hız verilmiş, ilave kaynak aktarılmıştır.

İlk olarak 2002 yılında çıkarılan Su-lak Alanların Korunması Yönetmeliği 2005 yılında revize edilerek AB Di-rektiflerine uyumlu hale getirilmiştir. Etkin bir koruma kullanma dengesini kurmak maksadıyla sulak alanları-mızda 25 adet koruma bölgesi belir-lenmiştir. 2003 yılına kadar 3 alanda yapılan sulak alan yönetim planı ça-lışmaları 2008 yılı itibarıyla 15’e çıka-rılmıştır.

Kirlilik nedeniyle kaybedilen AB Koru-nan Alan A Sınıfı diploması gerçekleş-tirilen projeler sayesinde Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı’nın A Sınıfı Diplo-ması ülkemize yeniden kazandırılmış-tır.

Su kaynaklarının uluslararası ölçek-te değerlendirilmesi için 5. Dünya Su Forumu, ülkemizde yapılacaktır. 16-22 Mart 2008 tarihleri arasın-da İstanbul’da düzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu, coğrafi sınır tanımayan su problemlerine karşı birlikte hareket etmek için iyi fırsat sağlayacaktır. Dünyanın en önemli su zirvesi olan Forum’da su kaynakları ve iklim değişikliğine uyum konusu da bütün yönleriyle bilimsel olarak ele alınacaktır.

7.Özel Çevre Koruma Bölgelerindeki Çalışmalar

Ülke genelinde belirlenen 14 Özel Çevre Koruma Bölgesinde, 2002 yıl-lına kadar 76 adet proje gerçekleşti-rilmişken, 2008 yıllı itibarıyla toplam 296 adet proje gerçekleştirilmiştir. 6 yılda 3 adet katı atık düzenli depo-lama tesisi ve 6 adet transfer istasyo-nu tamamlanmıştır.

6 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

7Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Çevre Yatırımlarıyla Dünyanın İncisi İstanbul’un Çehresi Değişti

7Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vey-sel Eroğlu, son 6 yılın çevre yatırımları hakkında bilgi verdiği basın toplan-tısında kendisine yöneltilen sorular üzerine İstanbul’da gerçekleştirilen çevre yatırımlarını anlattı.

Bütün Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da da yapılan yatırımlarla şehrin çehresi değişti. Başbakan Re-cep Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde hızlanan ve devam ettirilen çevre ça-lışmalarıyla İstanbul’da içme suyun-dan atık bertarafına, hava kirliliğinden ağaçlandırmaya kadar pek çok ilke imza atıldı.

Çöp Patlamalarına Son Verildi

1994 öncesinde çöplerin toplanma-dığı, çöp patlamalarının yaşandığı İstanbul’da ilk defa Asya ve Avrupa yakasında birer adet olmak üzere katı atık düzenli depolama tesisleri hiz-mete açıldı.

İstanbul tarihinde ilk defa tıbbi atıklar mevzuata uygun olarak ayrı toplandı ve yakma tesisinde bertaraf edilmeye başlandı. Alt kademe belediyelerinin topladığı katı atıkların çevreci, eko-nomik olarak taşınmasını sağlamak için 6 adet katı atık aktarma merkezi yapıldı. Türkiye’de ilk defa çöplerden elektrik üretimi yine bu dönemde ger-çekleştirildi.

Bütün eski vahşi çöp döküm alan-ları ıslah edilerek yeşillendirildi, gençler için spor alanları haline getirildi. 42 vatandaşımızı kaybetti-ğimiz, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü ıslah edilerek, spor tesisleri ve yeşil alan olarak İstanbulluların hizmetine sunulmuştur.

Türkiye’nin en büyük kompost tesi-sinin temeli aynı dönemde atılmıştır. Şu an bu tesiste organik gübre kriter-lerini sağlayan kompost üretilmekte, bir günde 50 ton çimento fabrikası için atıktan türetilmiş yakıt ve 40 ton plastik hammaddesi granül üretil-mektedir.

İstanbul’un asırlardır devam eden ve karikatürlere mevzu olmuş su mese-lesi, 1994 yılından itibaren kısa süre içinde yapılan 7 adet baraj, dev isale hatları, su hazneleri, terfi merkezle-ri ve şebekenin yenilenmesiyle çö-zülmüştür. İstanbul’da su kesintileri son bulmuştur. Su kayıpları %65’ten %25’e fiziki kayıplar ise %5’in altına çekilmiştir.

7 Tepeye 7 Barajla Su Getirildi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde, İstanbul’daki mevcut bütün su arıt-ma tesisleri yenilenmiş, Türkiye’de ilk defa ozonlama ve aktif karbon gibi ileri arıtma teknikleri kullanıl-maya başlanmıştır. Su arıtma tesis-lerinin kapasitesi günde 1.078.000 m3ten 3.558.000 m3e çıkarılmıştır. İstanbul’un sadece o günü değil, ge-leceği de kurtulmuştur. Halihazırda çalışan su arıtma tesisleriyle İstanbul, AB standartlarındaki kaliteyle, Avrupa şehirlerinin içinde en kaliteli suyu hal-kına sunabilen şehirlerden birisidir.

Mart 1994’den önce atıksu arıtımı için sadece Yenikapı ve Üsküdar’da ön arıtma tesisi ve deniz deşarjı tesisi mevcuttu. Ancak bu tesislerin kolek-törleri, atıksu kanalları ve kanal bağ-lantıları yapılamadığı için, İstanbul’da oluşan atık suların sadece %5’i ön arıtmadan geçiyor, 2 milyon m3 atık-suyun %95’i olan 1,9 milyon m3 atık-su Haliç’e ve denize dökülüyordu. Haliç’te o dönemde hiçbir canlı yaşa-maz hale gelmişti.

Çevre Yılı ilan edilen 1996’dan itiba-ren atıksu ve çevre yatırımlarına hız verilmiş, İstanbul’da ilk biyolojik ve ileri biyolojik atıksu arıtma tesisleri inşa edilmiştir. Bu çerçevede;

1)Baltalimanı Ön Arıtma Tesisi ve De-niz Deşarjı

2)Terkos İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi

3)Tuzla Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı

4)Büyükçekmece Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı

5)Küçükçekmece Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı

6)Paşaköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ve tünelleri

7)Kadıköy Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı

8)Küçüksu Ön Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarjı’nın temelleri atılmış ve hızla tamamlanmıştır.

Ayrıca bu tesislere atıksu bağlantıla-rını sağlayan kanallar, kolektörler ve dev atıksu tünelleri inşa edilmiştir. Böylece atıksu, arıtma tesislerinden geçirildikten sonra denize deşarj edi-len atıksu oranı 1994 yılında %5 iken, bu oran %85’e yükselmiştir.

Haliç Temizliği

1994 yılından önce ağır kokuların yükseldiği Haliç, hiçbir canlının yaşa-yamadığı, adeta bir bataklık halindey-di. Organik maddelerin havasız ay-rışmasından doğan metan, hidrojen sülfür gibi gazların kokusu kilometre-lerce öteden hissediliyordu. Bu man-zarayı gören yabancı uzmanlar, Haliç artık kullanılamaz, en iyisi tamamen doldurulup değerlendirilmelidir diye rapor vermişler ve bu raporlar taraftar da bulmuştu.

Su meselesinin halledilmesinden sonra 1997 yılı Haliç Yılı olarak ilan edilmiş, Güney Haliç ve Kuzey Haliç tünelleri kısa sürede bitirilerek, Ha-liç tabanındaki 5 milyon m3 çamur, dünyada nadir olarak uygulanan bir teknolojiyle Alibeyköy’deki eski bir taş ocağına pompalanmıştır. Bura-da çöken çamurun üst kısmındaki duru faz filtrelerden süzülerek tekrar Haliç’e verilmiştir. Böylece çok düşük maliyetle ve kimseyi rahatsız etme-den Haliç temizlenmiş, eski günlerine döndürülmüştür. Kısa süre içinde Ha-liçte 33 tür balık ve su canlısı yaşa-maya başlamış, çevre düzenlemele-riyle Haliç eski güzelliğine kavuşmuş, insanlar mesire yeri olarak kullanma-ya başlamıştır. Haliç, bataklıktan altın boynuza dönüştürülmüştür.

Hava Kirliliğinin Önüne Geçildi

İstanbul’da hava kirliğinin önlenme-si için de tarihinin en büyük hamlesi başlatılmıştır. Havadaki kükürtdi-oksit konsantrasyonun 1500-2500 mikrogram/m3 gibi standartların 6 ile 10 katı kadar anormal değerlere çıktığı şehirde ilk defa yakıt kalitesi-ne standart getirilmiş, hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerden başlanarak doğalgaza kavuşturulmuştur.

Yol kenarları ağaçlandırılmış, yeni parklar açılmış, çöplük halindeki Kadıköy-Tuzla civarı sahilleri, Avrupa yakasında Haliç’ten Büyükçekmece’ye kadar bütün sahiller yeşillendirilerek parklarla İstanbul’un nefes alabileceği yeşil alanlar teşkil edilmiştir.

Kısaca İstanbul’un su, katı ve tıbbi atık meselesi o dönemde yapılan tesisler-le çözüme kavuşturulmuştur.

8 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Bir ülkenin en önemli tabii kaynaklarından biri olan or-manların korunması ve ar-

tırılması konusunda atalarımızın gösterdiği hassasiyeti devam et-tirmek, Türkiye’yi yeşil ve mavinin kucaklaştığı bir ülke haline getirmek için Çevre ve Orman Bakanlığı tara-fından başlatılan Milli Ağaçlandırma Seferberliği’nde ilk altı aylık hedefler aşılarak, %127 gerçekleşme sağlandı

Türkiye; topografik yapısı, iklimi, uy-gulanan zirai yöntemleri, aşırı mera ve orman tahriabatı ve toprakları ço-ğunlukla erezyona duyarlı olması ne-deni ile dünya yüzünde yüksek dü-zeyde erozyana maruz kalan ülkeler arasında yer almaktadır.

En kısa sürede orman varlığının ar-tırılması, bozuk ormanların rehabilite

edilmesi, erozyanla mücadele ederek topraklarımızın göllere, barajlara ve denizlere taşınmasının önlenmesi gayesiyle Milli Ağaçlandırma Sefer-berliği başlatılmıştır. Bu maksatla 01 Kasım 2007 tarihli resmi gaz-tede yayımlanarak yürürlüğe giren “Ağaçlandırma Seferberliği” konulu 2007/28 nolu Genelge doğrultu-sunda “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı” hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.

Eylem Planında 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununa işlerik kazandı-rılması gayesiyle bir çok kamu kurum ve kuruluşuna ve sivil toplum kuru-luşlarına da görevler verilmiştir.

Bu eylem planı, 2008-2012 yılla-rı arasını kapsamaktadır. Plan kap-samında beş yılık süre içerisinde

2.300.000 hektar alanda ağaçlandır-ma, rehabilitasyon, erozyon kontro-lü ve mera ıslahı çalışması ile 2 mil-yar 300 milyon adet fidan dikilmesi planlanmıştır. Bu miktarın 2.164.000 hektarında Çevre ve Orman Bakanlı-ğı, 136.000 hektarında ise diğer ku-rum ve kuruluşlar çalışma yapacak-lardır. Çalışmaların toplam maliyeti 2.702.100.000 YTL olarak öngörül-mektedir.

Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Ağaçlan-dırma Seferberliği başlatılmıştır.

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdul-lah Gül 29 Kasım 2007 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Köşkünün Bah-çesine fidan dikerek “Ağaçlandırma Seferberliği”ni başlatmıştır.

Ağaçlandırma Seferberliği’nde

İlk Ayda Hedefler Aşıldı

9Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Protokoller

4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği kanunu çercevesinde çeşitli kurum ve kuru-luşlar ile protokoller imzalandı.

14 Kasım 2007 Tarihinde Genelkur-may II. Başkanı Orgeneral Ergin Say-gun ile protokol imzalandı.

12 Aralık 2007 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik ile protokol imzalandı.

18 Aralık 2007 tarihinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile protokol im-zalandı.

24 Ocok 2008 tarihinde Devlet Ba-kanı Prof. Dr. M. Sait Yazıcıoğlu ve Diyanet İşleri Bakanı Prof. Dr. Ali Bar-dakoğlu ile protokol imzalandı.

06 Ocok 2008 tarihinde Sağlık Baka-nı Prof. Dr. Recep Akdağ ile protokol imzalandı.

04 Mart 2008 tarihinde Sanayi ve Ti-caret Bakanı Zafer Çağlayan ile pro-tokol imzalandı.

02 Aralık 2007 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla

İstanbul’da düzenlenen bir tören-le “Ağaçlandırma Seferberliği Eylem Planı” kamuoyuna tanıttığı, “Ağaç-landırma ve Erozyon Kontrolü Sefer-berliği Eylem Planı 2008-2012 Kitabı” ve Çevre Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan genelge 81 ilin valiliğine gönderilmiştir.

Yazılı basın için, Milli Ağaçlandırma Seferberliği çalışmalarının ülkemiz ve halkımıza kazandıracağı değerlerin anlatıldığı ve çalışma seyrinin nasıl olacağına dair bilgi verilen bir basın toplantısı düzenlenmiştir.

İl Valileri nezdinde bütün kamu ku-rum ve kuruluşlarının iştirakleri ile bilgilendirme ve il eylem planları ça-lışmaları yapılacaktır.

Yine ileride İl Çevre ve Orman Mü-dürlükleri ile Orman Bölge Müdür-lükleri vasıtasıyla okullarda ve Halk Eğitim Merkezlerinde bilgilendirme toplantıları yapılmıştır.

Halkımızın seferberliğe kolay katıla-bilmesi için yeşil masallar oluşturul-muş ve web sayfası hazırlanmıştır.

Bakanlığımızın www.cevreorman.gov.tr adresinde www.agaclandir-

maseferbirligi.gov.tr ağaçlandırma seferberliği sayfası oluşturulmuştur. Yapılan çalışmalar Bölge İl Müdürlük-lerince günlük olarak web sayfasına işlenmekte, böylece kamuoyunca yapılan çalışmaların takip edilmesi sağlanmaktadır. Geliştirilen ve gün-cellenen web sayfasıyla birlikte, ça-lışmalarımızı şeffaf bir biçimde çağ-daş paylaşım ortamında kamuoyuna sunulmaktadır.

Bağış KampanyalarıHalkımızın, kamu kurum ve ku-ruluşlarının Milli Ağaçlandırma Seferberliği’ne desteğini sağlamak maksadıyla çeşitli hesaplar açılmış ve banka hesabı haricinde her ortam-dan katılımın gerçekleşebileceği SMS kampanyası başlatılmıştır.

Halkımızın katılım sağlaması için T.C. Ziraat Bankası Emek Şubesin-de 1923 nolu hesap açılmıştır.Bütün GSM operatörlerinden 1 SMS 1 fidan (5 Ytl.) kampanyası başlatıldıİl Özel İdareleri, Kurum ve Kuruluş-larının bütçelerine ağaçlandırma faa-liyetleri için kaynak ayrılması sağlan-mıştır.İl Çevre ve Orman Müdürlüklerinde şartlı bağış hesapları açılmıştır.

Faaliyetler 2008Ha

2009Ha

2010 Ha

2011Ha

2012Ha

ToplamHa

Ağaçlandırma (Bakanlık) 20.000 22.000 24.000 25.000 25.000 116.000

Ağaçlandırma(Diğer kurumlar) 20.000 22.000 24.000 30.000 40.000 136.000

Erozyon Kontrölü57.000 60.000 70.000 70.000 70.000 327.000

Rehabilitasyon318.000 330.000 335.000 345.000 355.000 1.683.000

Mera Islah5.000 6.000 7.000 10.000 10.000 38.000

Toplam 420.000 440.000 460.000 480.000 500.000 2.300.000

10 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Seferberlik Eylem Planı Kapsamında 2008 Yılı İlk Altı Aylık Uygulama SonuçlarıMilli Ağaçlandırma Seferberliği çer-çevesinde fidan üretimi ve ağaçlan-dırılacak alanların tesbit çalışmaları yapılmıştır. Seferberlik için ihtiyaç duyulan 400 milyon adet fidan üreti-mi gerçekleştirilmektedir.

Bakanlığımızın Eylem Planı kap-samında 2008 yılı programı 400.000 hektar olup 2008 yılı birin-ci altı aylık hedefi 167.600 hektara karşılık 203.115 hektar olarak ger-çekleşmiş, 53.720.000 adet fidan dikilmiştir.Ayrıca meşe palamudu ve badem tohumu doğrudan sahalara ekile-rek 20 milyon adet fidan elde edil-miştir.

Ankara YeşillenyorAğaçlandırma Seferberliği kapsamın-da pilot il seçilen Ankara’da 2008 yılı içerisinde 6.060.600 adet fidan di-kilmiştir.

Bakanlığımızca Fidan DesteğiEylem Planı kapsamında askeri birlik-lere, okulara, belediyelere, köy tüzel kişiliklerine, diğer kişi ve kuruluşlara 15 milyon adet fidan bedelsiz olarak verilmiştir.

Kurum ve Kuruluşların Ağaçlandırma Çalışmalarından ÖrneklerMilli Ağaçlandırma Seferberliği çer-cevesinde il valiliklerimiz, beledi-yelerimiz ve sivil toplum kuurluşları tarafından bu çalışmalar kendilerine özgü kampanyalar haline getirilerek çalışmalara yoğun bir katılım sağlan-mıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri Tarafından Yapılan Ağaçlandırma FaaliyetleriGenelkurmay Başkanlığı ile yapılan

protokol kapsamında 714,2 hek-tarda 506.290 adet fidan dikilerek ağaçlandırılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Yapılan Ağaçlandırma FaaliyetleriDiyanet İşleri Başkanlığı ile yapı-lan protokol kapsamında 259 adet ibadethanenin 20 hektar alanında 23.201 adet fidan dikilerek çevre-sinin ağaçlandırılması sağlanmıştır. 1126 adet mezarlıkta 1.420.859 adet fidan dikilerek 2900 ha alan ağaçlandırılmıştır.

Karayolları AğaçlandırıyorUlaştırma Bakanlığı ( Karayolları Ge-nel Müdürlüğü) ile yapılan protokol kapsamında 465 km. uuznluğunda-ki 42 adet farklı karayolunda toplam 276.069 adet fidan dikilerek kara yolu kenarları ağaçlandırılmıştır.

Köy Yollorı Ağaçlandırılıyor542 Hektar alanda 291.900 adet fi-dan dikilerek 5.318 adet köy yolunun ağaçlandırılması sağlanmıştır.

Hastane ve Sağlık Ocakları AğaçlandırılıyorSağlık Bakanlığı ile yapılan protokol kapsamında 412 adet sağlık oca-ğı ve hastanede 107 hektar alanda 57.470 adet fidan dikilerek sağlık ocağı ve hastane bahçelerinin ağaç-landırılması gerçekleştirilmiştir.

Okul Bahçeleri AğaçlandırılıyorMilli Eğitim Bakanlığı ile yapılan pro-tokol kapsamında 2.970 adet okul-da toplam 2.850 hektarda 660.000 adet fidan dikilerek okul bahçelerinin ağaçlandırılması gerçekleştirilmiştir.

İlk 6 Aylık Hedef AşıldıHalkımızın vermiş olduğu destekle; ilk 6 aylık hedef olan 168.000 hektar alana karşılık 213.389 hektar alanda çalışma yapılarak 81.820.000 adet fidan toprakla buluşmuştur.Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı’nın ilk 6 ay-lık hedefi aşılarak %127 gerçekleşme sağlanmıştır.

Milli Ağaçlandırma Seferberliğne Halkımızdan Büyük DestekBakanlığımız haricindeki diğer kurum ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşla-rı, özel ve tüzel kişilikler için 20.000 hektar olan program 10.274 hektar olarak gerçekleşmiş 8.1 Milyon adet fidan dikilmiştir.

11Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Toplam olarak ilk altı aylık hedef olan 168.000 hektar programa karşılık 213.389 hektar alanda çalışma ya-pılarak 81.820.000 adet fidan toprakla buluşmuştur.

2008 yılı Eylem Planı hedefi olan 420.000 hektar programın ilk 6 ayında 213.389 hektarı gerçekleşti-rilmiştir.Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008 yılında; T.C. Ziraat Bankası 1923 nolu Ağaçlandırma Seferber-liği hesabı ile 81 İl ve Çevre Orman Müdürlüklerinin hesaplarında toplam 7.300.000 YTL bağış birikmiştir.

İl Adı 2008 YılıProgramı(Ha.)

İlk 6 AylıkProgram(Ha.)

Çalışma Yapılan Alan (Ha.)

Dikilen Fidan Miktarı(Adet)

AdanaAdıyamanAfyonkarahisarAğrıAmasyaAnkaraAntalyaArtvin AydınBalıkesirBilecikBingölBitlisBoluBurdurbursaÇanakkaleÇankırıÇorumDenizliDiyarbakırEdirneElazığErzincanErzurumEskişehirGaziantepGiresunGümüşhaneHakkariHAtayIspartaMersinİstanbulİzmirKarsKastamonuKayseriKırklareliKırşehirKocaeliKonyaKütahyaMalatyaManisaKahramanmaraşMardinMuğlaMuşNevşehirNiğdeOrduRizeSakaryaSamsunSiirtSinopSivasTekirdağTokatTrabzonTunceliŞanlıurfaUşakVanYozgatZonguldakAksarayBayburtKaramanKırıkkaleBatmanŞırnakBartınArdahanIğdırYalavoKarabükKilisOsmaniyeDüzce

13.4006.9506.9006505.60010.9008.3007.1004.40012.3004.4002.1001.9009.3004.65010.85010.3006.55010.50010.7002.8002.8004.6005.5007.5009.2502.1008.0501.2009001.6506.45013.5501.7006.4003.25013.9004.8502.3002.4002.60014.05015.7005.70011.40010.8003.2508.4007003502.0508.0002.1003.8503.0001.8006.1007.9501.00010.1005.3001.6005004.7001.0009.6002.7001.1509005.8001.3003001.8001.5502.1509001.0502.0003.4001.9001.600

53602780276026022404360332028401760492017608407603720186043404120262042004280112011201840220030003700840322048036066025805420680256013005560194092096010405620628022804560432013003360280140820320084015401200720244031804004040212064020018804003840108046036023205201207206208603604208001360760640

10.5496.0354.687732.2976.7482.1251892.7746.3833.2096988713.3685.2293.3919.6144.4673.9493.8521.1971.7728.315501518.741652.8028161729494.5177.1299955.6504141.3573.1521.3268814669.93810.8771.8548.1413.8008502.4523605771.0911.3921691.2531.170714115.2781.2173.3901931.3944642.7845233.8551.0125188603.596516249602632162361784.5639354.36233

660.270182.7941.737.58145.270648.5003.546.541329.58087.172471.96765.68469.75817.42929.510228.0531.874.500313.132389.984230.8451.088.000773.240702.7491.675.263856.493532.632203.2902.184.040350.800842.141157.53523.777212.600956.9963.692.786243.906397.991170.60098.2491.393.476838.763947.350120.7935.098.2652.733.678193.310248.6261.148.83444.327677.018301.400263.435351.380670.28770.879167.186447.88025.6452.273.9001.868.135291.200224.03074.3711.010691.4646.404.192156.0701.935.40027.833465.934253.257938.0711.253.52670.4602.5105.0801.051.970271.88014.833555.000578.360274.1880

GELECEK

NESİLLERE

YEŞİL VE

YAŞANABİLİR

BİR ÜLKE

BIRAKILACAKTIR

SEFERBERLİK SONUCUNDA

• Orman varlığımız artacak

• Bozuk orman alanları iyileştirilecek

• Erozyon azaltılacak

• Su kaynakları korunacak

• Fidan dikme alışkanlığı yaygınlaştırılacak

• Baraj, göl ve göletlerin rusubatla dolması ön-lenecek

• Sel ve taşkınlar azalacak

• İklim değişikliği ve çölleşme en aza indirile-cek

• Kırsal kesime istihdam sağlanacak

• Bozulan tabii denge tesis edilerek

İllere Göre 6 Aylık Çalışma Sonuçlar:

12 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Ç.İ.: Ülkemizin en köklü kuruluşla-rından olan Devlet Meteoroloji İş-leri Genel Müdürlüğü (DMİ)’nin ku-ruluş gayesi ve tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz?

M.Çağlar: Meteoroloji, atmosfer-de meydana gelen hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve değişimini, nedenleri ile inceleyen ve bu hava olaylarının canlılar ve dünya açısın-dan doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Mü-dürlüğü (DMİ), 17 Şubat 1937 de Ulu Önder Atatürk tarafından imzala-nan 3127 sayılı kanunla kurulmuştur.

Halen Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olan Genel Müdürlü-ğümüz; merkez birimleri ve 23 böl-ge müdürlüğü ile bunlara bağlı çeşitli özelliklerde 579 adet istasyondan oluşan bir organizasyon yapısına sa-hiptir.

Görevlerimiz; modern teknolojileri, elektronik gözlem sistemlerini, ra-darları, radyosonde sistemlerini, uy-duları, süper bilgisayar sistemlerini ve sayısal modelleri kullanarak;

•Meteorolojik gözlemleri (yağış, rüz-gar, sıcaklıklar, nem, basınç, hadi-seler, görüş uzaklığı, bulutluluk, bu-harlaşma, güneşlenme, radyasyon, deniz suyu sıcaklığı, yukarı atmosfer

gözlemleri) yurt genelinde yapmak, bu verileri arşivlemek, zamanında kullanıcılara ulaştırmak,

•Hava tahmini ve meteorolojik uya-rıları yapmak,

•Ülkemizin iklim değişikliğine karşı alacağı önlemlere yönelik iklim deği-şikliğini izlemektir.

Ç.İ.: Hizmet Verdiğiniz Sektörler Nelerdir?

M.Çağlar: Uzun yıllardır hizmet ver-diğimiz savunma, ulaştırma ve tarım sektörlerinde meteorolojik ihtiyaçlar gün geçtikçe artarken; çevre, deniz-cilik, turizm, sanayi, enerji, şehircilik,

Meteoroloji Genel Müdürü ÇAĞLAR:“Meteorolojik uyarıların bölgesel ve zamansal tutarlılığı %90’lar seviyesindedir.”

Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar ileMeteoroloji Üzerine Bir Söyleşi...

13Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

bayındırlık, adalet, sigorta ve sağlık sektörleri başta olmak üzere pek çok ekonomik ve sosyal konu meteorolo-jinin hizmet alanına girmiştir.

Hava tahminleri günlük hayatın plan-lamasında ve sektörel iş planlarında büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde görülen kuvvetli meteorolojik hadise-ler (kuvvetli yağış, fırtına, dolu, kar ya-ğışı vb.) özellikle şehir merkezlerinde bazı olumsuzluklara neden olmakta, bu tür olaylar öncesinde yayınlanan meteorolojik erken uyarıların afet yö-netimi ve risk azaltmada can ve mal kayıplarını en aza indirmede oldukça büyük önemi bulunmaktadır. Orta ve daha uzun vadeli tahminlerimiz tüm sektörlerin uzun vadeli planlamala-rında risk/fayda analizleri için yararlı olmaktadır.

Hazırlanan meteorolojik ürün ve hiz-metler; basın yayın organları üze-rinden ve günlük bir milyona yakın ziyaretçisi olan www.dmi.gov.tr in-ternet sayfaları ile 40 milyonu aşkın dinleyici potansiyeline sahip Meteo-rolojinin Sesi radyosundan kamuoyu-nun bilgisine sunulmaktadır. Denizci-ler için hazırlanan www.pirireis.dmi.gov.tr denizcilik sayfaları, havacılara özel hazırlanan www.hezarfen.dmi.gov.tr ve mobil erişimler için tasar-

lanan wap.dmi.gov.tr ve pda.dmi.gov.tr sayfalarımız sıkça ziyaret edil-mektedir.

Yine meteorolojik bilgilere internet sayfamızdan TUMAS sistemi aracılığı ulaşılmaktadır.

Ç.İ.: Dünyada ve Türkiye’de hava tahminlerinin isabet oranı nedir?

M.Çağlar: Bilimsel ve teknolojik alt yapıya bağlı olarak, modern hava tahmin tekniklerinin uygulandığı ülke-lerde, sayısal modelleme çalışmaları sayesinde üretilen tahminlerin tutar-lılık oranı ilk 24 saat için % 85-90 se-viyelerine kadar ulaşmaktadır. Hava tahmin tutarlılığımız, son yıllarda uydu ve radar teknolojik sistemleri-nin daha etkin kullanımı, gelişmiş bil-gisayar sistemlerinde çalıştırdığımız sayısal model ve hızlı iletişim sistem-leri sayesinde % 85-90 aralığındadır. Kuvvetli meteorolojik hadiseler önce-sinde yayınlanan meteorolojik uyarı-ların bölgesel ve zamansal tutarlılığı da % 90’lar seviyesindedir.

Ç.İ.: Meteoroloji konusunda millet-lerarası işbirlikleriniz nelerdir?

M.Çağlar: Meteorolojik hizmetler, milli bir nitelik arz etmesinin yanı sıra, tüm insanlığı ilgilendirmektedir.

Bu nedenle dünya üzerinde bulunan tüm ülkeler birbirleriyle iş birliği için-de olmak zorundadır. Bu iş birliği için de, milletlerarası kuruluşlarla enteg-rasyon sağlanmıştır. Entegrasyonun sağlanmasında teknolojinin kullanı-mının yanında, yetişmiş personele de ihtiyaç duyulmaktadır. Genel Mü-dürlüğümüz aşağıda belirtilen ulus-lararası kuruluşlarla işbirliği halinde çalışmalarını sürdürmektedir.

Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO), 11 Ekim 1947 tarihinde Washington’da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 42 ülke iştiraki ile ku-rulmuştur. Merkezi Cenevre’de bulu-nan WMO’ya, 31 Mayıs 1949 tarih ve 5411 sayılı kanunla ülkemiz üye olmuştur. Genel Müdürlüğümüz ile WMO arasında 1999 yılında yapılan görüşmeler sonucu DMİ bünyesinde WMO Antalya, İstanbul ve Ankara Bölgesel Eğitim Merkezleri kurulmuş olup bu merkezlerde çeşitli ülkeler-den katılımcılarla milletlerarası eği-timler verilmektedir.

Hava tahminleri için yüksek perfor-manslı bilgisayar sistemleri, sayısal model ve uzmanlara ihtiyaç duyuldu-ğundan, aralarında ülkemizin de bu-lunduğu 17 Avrupa ülkesi tarafından, 11 Kasım 1973 tarihinde İngiltere’nin Reading şehrinde Avrupa Orta Vadeli Tahminler Merkezi (ECMWF) kurul-muştur.

Meteorolojik hizmetler için uydu fo-toğrafı ve bilgileri büyük önem arz ettiğinden ve uydu işletmeciliği için gerekli maliyetin yüksekliğinden do-layı, Avrupa Ülkeleri işbirliği yaparak Almanya’nın Darmstadt şehrinde Av-rupa Meteorolojik Uydular İşletme Teşkilatı (EUMETSAT) 1983’te ku-rulmuş ve Türkiye de 1984 tarihinde üye olmuştur.

Dünya çapında meteorolojik ürünlerin kullanımıyla ortaya çıkan ekonomik

14 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

faydadan, meteoroloji teşkilatlarının daha fazla pay alması, bu ürünlerin serbest dolaşımıyla, ulusal meteo-roloji teşkilatlarının kendi aralarında haksız rekabete neden olmadan ya-rışmaları, teknolojik ve bilimsel yön-den gelişmelerini sağlamak amacıyla Ekonomik Meteorolojik Fayda Grubu (ECOMET), 1995 tarihinde Belçika-Brüksel’de kurulmuş olup halen 20 Avrupa ülkesi bu grubun üyesidir. Ülkemiz 1 Ocak 2000 tarihinde üye olmuştur.

15 Avrupa ve Akdeniz ülkesinden oluşan ALADIN Sınırlı Alan Sayısal Hava Tahmin Modeli geliştirme gru-buna ülkemiz, 1 Ocak 2008 tarihinde katılmıştır. Bu model Genel Müdür-lüğümüzde operasyonel olarak kulla-nılmaktadır.

Ç.İ.: Dünyadaki teknolojik gelişme-lerin neresindeyiz ?

M.Çağlar: Günümüzde meteorolojik karakterli doğal afetler öncesinde ve sonrasında yayınlanan erken uyarılar-la sosyal ve ekonomik kayıpların en aza indirilmesi, enerji ve su kaynak-larından optimum fayda sağlanması ve insan hayatının kolaylaştırılması amacıyla hizmet veren çağdaş me-teoroloji birimleri, teknolojiyi yoğun biçimde kullanmak zorundadır. Ge-nel Müdürlüğümüzde kullanmakta olduğumuz teknoloji ve sistemleri-miz gelişmiş ülkelerin kullandıkları ile paralellik göstermektedir. Küresel ve lokal sayısal hava tahmin modelleri, super bilgisayar sistemleri, elektronik gözlem sistemleri, uydu, radar ve iletişim sistemleri ile bilişim tekno-lojileri kurumumuzun temel teknoloji kaynaklarını oluşturmaktadır.

a)Otomatik Meteoroloji Gözlem Sistemleri;

Meteorolojik parametreleri oto-matik olarak sensörler yardı-

mıyla ölçen, belirli formatlar-da meteorolojik mesajlara

dönüştüren, kalite kont-rol işlemlerini yapan,

bu bilgileri belirli formatlarda sak-

layan, grafikler oluşturan, bu bilgilerin çeşitli yerlerde gö-

rüntülenme-sini ve ilgili merkezlere i le t i lmes in i gerçekleşti-ren sistemler-dir.

Gözlem ağı-mızın yarısı O t o m a t i k Meteoroloji

Gözlem Sistemlerine dönüştürülmüş olup önümüzdeki dönemde de kalan kısmı otomasyona dönüştürülecek-tir.

b)Meteoroloji radarları;

Hava kütlelerinin konumlarını, hare-ket yönünü ve hızlarını tespit ede-bilen, önemli meteorolojik hadise-leri oluşturabilecek hava kütlelerinin takibi ve etkilerinin önceden tahmin edilebilmesini mümkün kılan gözlem sistemleridir. Radarlardan, kısa süreli hava tahmini başta olmak üzere, çe-şitli meteorolojik çalışmalar için katkı sağlayan veriler elde edilmektedir.

Genel Müdürlüğümüzde 4 adet Doppler Meteoroloji Radarı (Ankara/Elmadağ, İstanbul/Çatalca, Balıkesir/Balya, Zonguldak/Ereğli) kullanılmak-tadır. Önümüzdeki yıllarda da ülke-mizi kapsayacak şekilde radar sis-temleri kurulacaktır.

c)Radyosonde Gözlem Sistemleri;

Uçuculuk hizmetlerine, meteorolo-jik tahminlere yönelik olarak yer se-viyesinden 30 km yüksekliğe kadar atmosferdeki sıcaklık, nem, rüzgâr ve yükseklik bilgilerinin elde edilme-sinde 8 adet Radyosonde İstasyonu (Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, Isparta, İstanbul, İzmir, Samsun) sis-temimiz kullanılmaktadır.

d)Uydu Sistemleri;

Genel Müdürlüğümüz 1984 yılından bu yana kurucu üyesi olduğu Avrupa Meteorolojik Uydu İşletme Teşkilatı (EUMETSAT) uydularından ve kutup-sal yörüngeli NOAA ve MetOp uydu-larından görüntüler almakta ve hava tahmininde kullanmaktadır.

Alınan uydu görüntüleri ve bu görün-tülerden üretilen meteorolojik ürün-ler hava tahmininin yanı sıra, havacı-lık meteorolojisi ve araştırma amaçlı kullanılmaktadır.

15Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Ç.İ.: Meteorolojinin Sesi Radyosu hakkında bilgi verirmisiniz ?

M.Çağlar: 46 seneden bu yana din-leyicisine seslenen “Meteorolojinin Sesi Radyosu” yenilenen yapısı ile, bu kez farklı bir dinamizmle ama özünden ve geleneğinden kopmadan yoluna devam ediyor. Günlük yayın programları içinde artık daha fazla canlı yayın yer alıyor. Her saat başı güncellenen haberler, deniz ve hava tahmin raporları, yol durumu dinle-yiciye aktarılıyor, zaman zaman uz-man konukların fikirleri alınıyor. Farklı eğitim - kültür programları ve canlı kuşak yayınları ile değişen ve gelişen yüzünü dinleyicileri ile paylaşıyor.

Meteorolojinin sesi radyosu; Ada-na 107.2, Afyon 91.5, Ankara 92.4, Antalya 88.7, Bolu 91.5, Bursa 92.0, Çanakkale 95.0, Diyarbakır 91.5, Elazığ 96.4, Erzurum 93.5, Eskişe-hir 90.7, İstanbul 103.0, İzmir 92.4, Kayseri 90.0, Kocaeli 90.2, Konya 96.7, Malatya 92.4, Mersin 89.7, Samsun 92.4, Şanlıurfa 94.0, Trab-zon 91.7, Tokat 93.6, Zonguldak 91.5, Van 105.5, Alanya 91.9, Bod-rum 91.8, Marmaris 92.3 frekansla-rından, Turksat 1C ve www.dmi.gov.tr internet üzerinden dinlenebilmek-tedir.

Ç.İ.: Hava Tahminleri yanı sıra ver-diğiniz diğer hizmetler ve çalışma-lar nelerdir?

M.Çağlar: Türkiye genelinde meteo-rolojik gözlem istasyonu bulunan bü-tün il ve ilçe merkezleri için 4 günlük zirai don risk tahminleri yapılmakta-dır. Bitkilerin çeşitli büyüme devre-lerindeki değişken, dona dayanım sı-caklıklarına göre hazırlanan zirai don erken uyarı sistemi tarım sektörünün ve çiftçilerimizin hizmetine sunul-muştur.

Hasat Zamanı Tahmini

Bitkilerin normal büyüme ve geliş-

meleri için ihtiyaç duydukları toplam sıcaklık miktarlarının bulunması ve bu değerlerden faydalanılarak hasat zamanının tahmin edilmesi, kültür bitkilerinin ülkemizdeki uygun ekim alanlarının tespit edilebilmesi gibi amaçlarla hazırlanan “Hasat Zamanı Tahminleri” kullanıcıların hizmetine sunulmuştur.

Yol Meteorolojisi

Evinizden ayrılmadan, gideceğiniz şe-hirlerarası yol güzergahında beklenen hava durumu hakkında bilgi sahibi olmanız ve yolculuğunuzu meteoro-lojik koşulları gözeterek planlamanız için www.dmi.gov.tr adresini ziyaret etmeniz yeterli olacaktır.

Ürün İzleme ve Verim Tahmini

FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Ta-rım Örgütü) tarafından finanse edilen ve DMİ Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, TAGEM, TİGEM ve TÜİK tarafından ortaklaşa gerçek-leştirilen bir proje ile Agrometeorolo-jik Bitki Simülasyon Modeli ile ürün verim tahminleri yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar illere ait ortalama değerler olarak internet sayfamızda yayınlanmaktadır.

Ç.İ.: Önümüzdeki yıllarda neler yapmayı planlıyorsunuz?

M.Çağlar: Hem teknoloji kullanımı-nı, hem de insana yatırım yapmayı esas alan Genel Müdürlüğümüzün hedefleri:

1.Genel Müdürlüğümüzü, ülkemizde ve uluslararası kurumlar arasında ilk 10 kurum arasına sokmak,

2.Hava tahminlerinde ve erken uyarı-larda artan başarı oranını %90’ın üze-rine çıkarmak,

3.Üniversite, kamu ve özel sektörle işbirliğini geliştirerek ortak Ar-Ge ça-lışmaları yapmak (Örnek; yukarı At-mosfer Meteorolojik bilgilerini ölçen

Transmiter, Uzaktan Algılama Sis-temleri, Radar gibi sistemlerin ülke-mizde geliştirilmesine yönelik, AR-GE projeleri),

4.Meteorolojik ölçümlerde insan kaynaklı hataları en aza indirgemek, veri çeşitliliğini artırmak, mevcutları modernize etmek, her yerleşim ye-rine otomatik meteoroloji istasyonu kurarak gözlem periyodunu sıklaş-tırmak amacıyla, yurt genelinde oto-matik meteoroloji gözlem sistemleri kurmak,

5.Kısa süreli ve lokal daha doğru hava tahminleri yapmak amacıy-la, Ankara, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir’de kurduğumuz 4 adet me-teoroloji radarına ilave olarak, Antal-ya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve Samsun’da 6 adet meteoroloji rada-rını kurmak; radar sistemlerini yurt genelini kapsayacak şekilde yaygın-laştırmak,

6.Sınırlı alan sayısal tahmin model-lerinin daha kısa sürede ve yüksek çözünürlükte çalışmasını sağlayacak yüksek performanslı bilgisayar siste-mini kurmak,

7.Yaklaşık 150 dekar alana kurulu 44 farklı binadan oluşan yerleşkede hizmetlerini yürüten Genel Müdür-lüğümüzün kullandığı hizmet binala-rının çoğu 1960’lı yıllarda yapılan ve günümüzde altyapı, iletişim, ısıtma iklimlendirme ve güvenlik yönünden yetersiz kalan binalardan oluşmak-tadır. Genel müdürlük merkez bi-rimlerinin büyük bölümünü bir araya toplamak amacıyla, modern çalışma ortamlarını içeren yeni bir hizmet bi-nası yapmak,

8.Üniversite, araştırma kurumları, si-vil toplum örgütleri ve ilgili kurumlar-la daha etkin işbirliği sağlamak,

9.Kurumsal kapasiteyi geliştirmek (mesleki, intibak, ihtisas eğitimleri vb.),

10.Uydu, Radar, Sayısal Hava Tah-min Modellerini vb. daha etkin kul-lanmak,

16 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

11.Meteorolojinin Sesi Radyosu’nun daha yaygın ve etkin olarak dinlemesi için programları iyileştirmek/zengin-leştirmek ve modernize etmek,

12.“Meteorolojik parametreleri (ya-ğış, sıcaklık vs), sulama için kullanıla-bilir yer altı ve yerüstü su miktarlarını dikkate alarak, tarımsal ürün seçi-minin yapılması projesi” (Bu amaçla Tarım Bakanlığı-TÜGEM, DSİ ve DMİ ortak çalışmaları başlamıştır.),

13.Ülkemize uygun kuraklık modelle-rini geliştirmek,

14.İklim değişikliğinin ülke tarımı üzerine etkilerini belirlemek,

15.Ürün/hizmet gelirlerimizi artırmak (2008 yurt dışı gelirimiz 35 Milyon YTL),

16.Meteorolojik hizmet ve ürünleri-mizi kullanan kurum, kuruluş ve ki-şileri ve ilgili sivil toplum örgütlerinin ihtiyaç analizini yapmak,

17.Sel-Taşkın Erken Uyarı Sistemi, Sel Taşkın Risk Modelini geliştirmek,

18.Türkiye Yağış-Erozyon Eylem Pla-nını hazırlamak,

19.Türkiye İklim Atlası hazırlamak,

20.Türkiye’nin buharlaşma, toprak sıcaklıkları, nem, ilaçlama ve hasat zamanını belirlemek,

21.Bölge Ülkelerle İşbirliği Yaparak Türkiye’nin Bölgesel Meteoroloji ve/veya İklim Merkezi olmasını sağla-mak,

22.Kara ve Tren Yolları Meteorolojik Tahmin Sisteminin Geliştirilmek,

23.Meteoroloji Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) oluşturulmak,

24.Hava Kirliliği Taşınım Sistemini geliştirmek,

25.Bölgesel İklim Senaryolarını tespit etmek,

26.Göllerimizdeki buharlaşmayı ve gelen/verilen su miktarı takibi ile su yönetim sistemine yardımcı olmak,

27.Orman yangınları için mevcut rüzgar, hız/yön, nem, sıcaklık tahmin sistemini geliştirilmek.

Ç.İ.: İklim değişikliğinden kaynaklanan problemler bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de hissedilmeye başlandı. Özellikle yağışların azalması sebebiyle barajlarımızdaki su seviyeleri ciddi boyutta düştü. Bu problemin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi ülkemizi nasıl etkiler? Gelecekte bu riskin artma ihtimali var mı?

M.Çağlar: Sera gazı salınımlarındaki hızlı artışa, sanayileşmeye ve şehir-leşmeye bağlı olarak küresel ortala-ma yüzey sıcaklıklarının arttığı ve ik-limin değiştiği pek çok bilimsel çevre tarafından kabul edilen bir gerçektir. Küresel iklim değişikliği günümüz-de insanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli problemlerden birisidir ve ay-rıca etkileri itibariyle sınır tanımadığı için de hepimizi ilgilendiren bir konu-dur.

Genel Müdürlüğümüz, konunun ta-şıdığı önemin bilincinden hareket-le, iklim değişikliği ve değişebilirliği konusunda uluslararası kuruluşlar-la işbirliğini de gözeterek araştırma çalışmalarını yürütmektedir. Genel Müdürlüğümüzce iklimde meydana gelen değişimler ve bu değişikliğin yaşayan canlılar üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla hem geçmiş

iklim verileri incelenmekte, hem de geleceğe yönelik iklim değişikliği se-naryoları oluşturulmaktadır. Gelecek iklim senaryolarının oluşturulması ve bölgesel olarak bu yöndeki ihtiyaçlara cevap verilebilmesi amacıyla, iki fark-lı bölgesel iklim modeli (RegCM3 ve PRECIS) kullanılmaktadır. İklimin si-müle edilmesinde hala bazı belirsiz-liklerin bulunması, geleceğe yönelik iklim öngörülerinin ihtiyatlı yorumlan-masını gerektirmektedir. Bu modelle-rin farklı küresel iklim modeli çıktıları ile tamamlanan ilk sonuçlarına ve İTÜ ile gerçekleştirdiğimiz “Türkiye için İklim Değişikliği Senaryoları” TUBİ-TAK projesinin çıktılarına göre aşağı-daki öngörüler yapılmaktadır;

*Türkiye’nin ortalama yüzey sıcaklık-larının, mevsimsel ve bölgesel farklı-lıklar olmakla beraber, içinde bulun-duğumuz yüzyılın sonlarına doğru 1961-1990 ortalamalarına göre, 4-6 °C’ye kadar artabileceği

*En fazla artışların yaz mevsiminde güney kesimlerde, özellikle Güney-doğu Anadolu Bölgesi’nde, gerçek-leşeceği,

*Bahar mevsimindeki sıcaklık artışla-rının ise daha az olacağı,

*Yüzyılın ilk 10 yıllık dönemlerinde ül-kemizin batı kesimleri ile Balkan’larda bu mevsimde küçük de olsa soğuma oluşacağı,

17Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

*İlk yıllarda bazı bölgelerde ısınma bazı bölgelerde ise soğuma simüle edilmesi, sera gazlarındaki artışın bu dönemde sınırlı kalması ve iklime etkisinin zayıf olma-sından kaynaklandığı,

*İleriki yıllarda sera gazlarındaki artışın önemli oranlara ulaşmasıyla birlikte bu etkinin de güçleneceği,

*Yıllık toplam yağışlarda ilk 30 yıllık dönem (2011-2040) için Türkiye genelinde bir artış olacağı Marmara ve Ege bölgelerinde bu artışın en fazla olacağı,

*Ancak, daha sonraki dönemlerde, ülkenin büyük bir bölümünde, özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde büyük oranlı azalışlar meydana geleceği,

*İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru Türkiye’ye düşen yağış toplamının azalacağı, Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca yağışların azalacağı Karadeniz kıyısı boyunca artacağı, İç Anadolu bölgesi yağışlarında ise az değişiklik olacağı ya da hiç değişiklik olmayaca-ğı.

Ç.İ.: Son olarak okuyucularımıza bir mesajınız var mı?

M.Çağlar: Genel Müdürlüğümüz; Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında, uluslararası standartlarda, Meteorolojik gözlemleri, hava tahminini ve erken uyarıları, çevre, orman, ulaştırma, tarım, savunma, enerji, şehircilik başta olmak üzere sektörlerin ihtiyaç duyduğu meteorolojik hizmetleri, iklim değişikliği konusundaki çalışmaları zamanında, güvenilir, hızlı ve etkin bir şekilde yapma;

Müşteri ve çalışan memnuniyetini artırma, hizmet kali-tesini sürekli iyileştirme ve geliştirme;

Bölgesinde lider bir meteoroloji kurumu olma gayreti ve azmi içersindedir. Yine Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü;

“Küçük şahsiyetler; kişilerle uğraşır. Vasat şahsiyetler; olaylarla uğraşır. Büyük şahsiyetler; fikirlerle uğraşır” sözü gereği; işini yapan, iyi niyetli, en iyisini ve gereği-ni yapan, çok çalışan, işini seven, sorumluluk üstlenen, hayata bakış açısı olumlu olan, ekip çalışması yapan, teknolojik ve ilmi gelişime ve değişime istek duyan, hoşgörülü, esnek, uzlaşmacı, birbiri ile iyi geçinen ve iletişim kuran bir personel ve iyi teknolojik alt yapı oluş-turma, bilimsel çalışmalarda başarılı, örnek bir kurum olma yönünde gayret edecek, yakın bir zamanda çok başarılı ve örnek bir kurum olacaktır.

Çevre ve Orman Bakanlı-ğı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı tarafından Ba-kanlığımız 2008 yılı Hizmet İçi Eğitimleri kapsamında, 3 – 7 Kasım 2008 tarihleri arasında Antalya’da Fo-toğrafçılık Eğitimi gerçek-leştirilmiştir.

Söz konusu eğitime İl Çevre ve Orman Müdür-lüklerinden ilgili birer per-sonel ile Bakanlık Merkez ve Bağlı kuruluşlarından toplam 80 kişi katılmıştır.

3 Kasım 2008 Pazartesi günü saat 10:30’da açılış töreniyle başlayan prog-ramda, Pazartesi ve Salı günleri katılımcılara fotoğ-rafçılık ile ilgili olarak bu alanda uzman olan Fotoğ-raf Sanatçıları tarafından teorik bilgiler verilmiştir. 5 – 6 Kasım Çarşamba ve Perşembe günleri ise Antalya çevresinde uygu-lamalı fotoğraf çalışmaları ile devam etmiştir. Ayrıca

hafta boyunca, eğitim-cilerin rehberliğinde gün doğumu ve gün batımı fotoğrafçılığı uygulamaları yapılmıştır.

Eğitim süresince katılım-cılar tarafından çekilen ve yarışmaya değer gördük-leri fotoğraflar oluşturulan jüriye teslim edilmiş, böy-lece katılımcılardan alınan 600 seçilmiş fotoğraf ara-sında yapılan değerlendir-me sonucunda; 19 fotoğ-raf ödüle layık görülmüş, 34 fotoğraf sergilemeye değer bulunmuş olup top-lam 53 fotoğraf seçilmiş-tir.

Fotoğrafçılık Eğitim Prog-ramına, ülkemizin tanınmış fotoğraf sanatçılarından Coşkun ARAL ile birlikte dört fotoğraf sanatçısı da eğitimci olarak katılmıştır.

Fotoğrafçılık Eğitimi Prog-ramı, 7 Kasım Cuma günü düzenlenen ödül ve sertifi-ka töreni ile sona ermiştir.

17Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Fotoğrafçılık EğitimiAntalya’da Gerçekleştirildi.

18 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

İklim sistemini etkileyen faktörler

İklimin temel elemanları sı-caklık, yağış, nispi nem, gü-neşlenme süresi ve şiddeti, basınç, rüzgar hızı ve yönü, buharlaşma gibi parametre-lerdir. Bunlar gözlenebilen ve ölçülebilen parametrelerdir. İklimlerin oluşmasına bu pa-rametreler üzerine doğrudan veya dolaylı olarak tesir eden; fakat ölçülemeyen bazı etki-leşimler de söz konusudur.

Bu etkileşimler; kara-deniz, deniz-buz, deniz-hava et-kileşimleri, volkanik gazlar, insan aktiviteleri, arazi kulla-nımı, gelen ve yansıyan ışın-lar v.s.dir Bu elemanlar tek başlarına ve birbirleri ile ilişki halinde atmosferi etkilemek-te; kısa vadede hava olayla-rını, uzun vadede ise dünya üzerinde çok çeşitli iklim tip-lerinin oluşmasını sağlamak-tadırlar.

Türkiye’yi etkileyen hava kütleleri

Türkiye’nin bulunduğu saha-da ve yakın çevresinde belli hava kütleleri yer alır.

Ülkemizin hava ve iklim şart-ları üzerinde esas olarak bu hava kütleleri rol oynarlar.

Türkiye kış aylarında kutup-sal, yaz aylarda tropikal hava kütlelerinin etkisi altındadır.

1. Sibirya üzerinden gelen cP hava kütlesi karasal karakterli soğuk ve kurudur. Kış ayların-da sis ve ayaza neden olur, bazen Karadeniz’i geçerken nem kazanarak orografik ya-ğışlar yapabilir.

2. Atlas Okyanusundan gelen mP hava kütlesi ise Avrupa ülkeleri ve Balkanları geçerek Ükemizi etkiler. Yerde belir-gin olmayan A.B. Sistemleri ile gelmedikleri için kararsızlık yağışları yapar. Yağış olarak Karadeniz sahilinde yağmur iç kesimlerde kar bırakabilir. Akdeniz Üzerinden geldiğin-de ise daha fazla etkili olur ve her türlü yağışı bırakır.

3. mT hava kütlesi sıcak ve nemli karakterli olduğu için batı bölgelerimizde oldukça fazla yağış bırakır.

4. cT hava kütlesi ise K. Afrika üzerinden gelir karasal sıcak ve kurudur. Kuzey sistemlerle karşılaşırsa Akdeniz cephesi-ni oluşturup yağış bırakabilir. Diğer taraftan Akdeniz’den geçerken yeterli ölçüde nem kazandığı takdirde yine yağış yapması söz konusudur. Za-man zaman gördüğümüz ça-mur yağışları da bu hava küt-lesinin ülkemizi etkilemesinin bir sonucudur.

Şekil 2. Türkiye’yi etkileyen hava kütleleri (Yayvan M., Deniz A., 2000)

Türkiye İklimi

Türkiye ılıman kuşak ile subt-ropikal kuşak arasında yer alır. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağ-ların uzanışı ve yeryüzü şekil-lerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin doğmasına yol açmıştır. Yur-dumuzun kıyı bölgelerinde-denizlerin etkisiyle daha ılı-man iklim özellikleri görülür.

Bu yüzden yurdumuzun iç kesimlerinde karasal iklim

Türkiyeİklimi

Serhat SENSOY,Mesut DEMİRCAN, Yusuf ULUPINAR,İzzet BALTA

Fotoğraf: A.Rıza Baykan

18 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

19Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

özellikleri görülür. Dünya öl-çüsünde yapılan iklim tasnif-lerinde kullanılan ölçütler esas alınarak, ülkemizde şu iklim tipleri ayırt edilebilir. (Atalay, İ., 1997):

1. Karasal İklim (a, b, c, d)

2. Akdeniz İklimi

3. Marmara (geçiş) İklimi

4. Karadeniz iklimi

1. Karasal İklim:

Yaz ile kış arasında sıcaklık farkı fazla, yağışlar genellikle ilkbahar ve kış mevsiminde gerçekleşmekte, yazın kuraklık egemen olmaktadır. Bu iklim; İç, Doğu ve Güneydoğu Ana-dolu bölgeleri ile Trakya’nın iç kısmında hüküm sürmektedir. Yağış ve sıcaklık özelliklerine bağlı olarak karasal iklim dört alt tipe ayrılabilir.

1.(a) Güneydoğu Anadolu Ka-rasal İklimi: Yazları çok sıcak, kışları ise nadiren soğuk ge-çer. Doğal bitki örtüsü, düşük rakımlı düzlüklerde cılız boz-kırlar ve kuraklığa dayanıklı çalılardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcak-lığı 3.7°C, sıcak ay olan Tem-muz ayı ortalama sıcaklığı 29.8°C, yıllık ortalama sıcak-lık 16.4°C dır. Ortalama yıllık toplam yağış 565.7 mm. dir ve yağışların çoğu kış ve ilk-bahar mevsimindedir. Yaz ya-ğışlarının yıllık toplam içindeki payı %2.6 dır. Yıllık ortalama nispi nem %53.6 dır. Bölgede nispi nem oranının düşük ol-ması buharlaşma miktarını ar-tırmakta ve yaz yağışları zaten az olan bölgede, yaz kuraklığı oldukça yoğun ve uzun sür-mektedir.

1.(b) Doğu Anadolu Karasal İklimi: Kış mevsimi olduk-

ça soğuk ve uzun, yazı serin geçer. Ancak düşük rakımlı sahalarda yazın sıcaklık yük-sektir. Soğuk periyot boyunca bu bölge kar altındadır ve don olayı sık görülür. Doğal bitki örtüsü, yüksek rakımlı yerler-de çayırlardan, düşük rakımlı yerlerde ise bozkırlardan ve bunların çevresindeki yüksek kesimlerde kuru ormanlardan oluşur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı –4.2°C, sıcak ay olan Temmuz ayı or-talama sıcaklığı 24.2°C, yıllık ortalama sıcaklık 10.2°C’dir.

Ortalama yıllık toplam yağış 579.4 mm. dir ve yağışların çoğu kış ve ilkbahar mevsi-mindedir. Yaz yağışlarının yıl-lık toplam içindeki payı %9.5 dir. Yıllık ortalama nispi nem %60.2 dir.

1.(c) İç Anadolu Karasal İkli-mi: Yazları biraz sıcak, kışları soğuktur ve soğuğun şiddeti Orta Anadolu’nun doğu kısmı-na doğru artmaktadır. Doğal bitki örtüsü, yaz kuraklığından dolayı alçak kısımlarda bozkır-lardan, yüksek kesimlerde ise kuru ormanlardan oluşur. So-ğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı -0.7°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklı-ğı 22°C, yıllık ortalama sıcak-lık 10.8°C dir. Ortalama yıllık toplam yağış 413.8 mm. dir ve yağışların çoğu kış ve ilk-bahar mevsimindedir. Yaz ya-ğışlarının yıllık toplam içindeki payı %14.7 dir. Yıllık ortalama nispi nem %63.7 dir.

1.(d) Trakya Karasal İklimi: Yazı sıcak ve kışı nispeten so-ğuk geçer. Doğal bitki örtüsü kuru ormanlardan oluşur. So-ğuk ay olan Ocak ayı ortala-ma sıcaklığı 2.8°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama

19Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

20 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

sıcaklığı 23.9°C, yıllık ortalama sıcak-lık 13.2°C dir. Ortalama yıllık toplam yağış 559.7 mm. dir ve yağışların çoğu kış, ilkbahar ve sonbahar mev-simindedir. Bölgede az da olsa yazın da yağış olur. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %17.6 dır. Yıllık ortalama nispi nem %69.6 dır.

2. Akdeniz İklimi:

Bu iklim, Ege Bölgesi’nin büyük bir bö-lümü ile İç Anadolu’nun batı kesimin-de ve Akdeniz Bölgesi’nde Torosların güneye bakan kesimlerinde etkilidir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Kıyı kuşağında kar yağışı ve don olayları nadir olarak görülür. Yük-sek kesimlerde kışlar karlı ve soğuk geçer. Kıyı kuşağının doğal bitkisini, sıcaklık ve ışık isteği yüksek ve kurak-lığa dayanıklı olan kızıl çam ve bunla-rın tahrip edildiği yerlerde her zaman yeşil olan makiler oluşturur. Yüksek yerlerde ise iğne yapraklı karaçam, sedir, ve köknar ormanları hakimdir. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sı-caklığı 6.4°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 26.8°C, yıllık

ortalama sıcaklık 16.3°C civarındadır. Ortalama yıllık toplam yağış 725.9 mm. dir ve yağışların çoğu kış mev-simindedir. Yaz yağışlarının yıllık top-lam içindeki payı %5.7 dir. Bu yüzden bölgede yaz kuraklığı hakimdir. Yıllık ortalama nispi nem %63.2 dir.

3. Marmara (Geçiş) İklimi:

Marmara Bölgesi’nin kuzey Ege’yi de içine alacak şekilde güney kesiminde görülür.

Kışları Akdeniz iklimi kadar ılık, yaz-ları Karadeniz iklimi kadar yağışlı de-ğildir.

Karasal iklim kadar kışı soğuk, yazı da kurak geçmemektedir. Bu özellik-lerden dolayı Marmara iklimi, karasal Karadeniz ve Akdeniz iklimleri arasın-da bir geçiş özelliği göstermektedir. Buna bağlı olarak doğal bitki örtüsü-nü alçak kesimlerde Akdeniz kökenli bitkiler, yüksek kesimlerde kuzeye bakan yamaçlarda Karadeniz bitki topluluğu özelliğindeki nemli orman-lar oluşturmaktadır. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 4.9°C, sı-

cak ay olan Temmuz ayı ortalama sı-caklığı 23.7°C, yıllık ortalama sıcaklık 14.0°C dir. Ortalama yıllık toplam ya-ğış 595.2 mm. dir ve yağışların çoğu kış mevsimindedir. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı %11.7 dir. Yıllık ortalama nispi nem %73 dır.

4. Karadeniz İklimi:

Bu iklim tipi Karadeniz Bölgesi’nin kıyı ve dağların kuzeye bakan kesim-leri ile Marmara Bölgesi’nin Karade-niz kıyı kuşağında etkilidir. Yaz ile kış arasındaki sıcaklık farkı fazla değildir. Yazlar nispeten serin, kışlar ise kıyı kesiminde ılık, yüksek kesimlerde karlı ve soğuk geçer. Her mevsimi ya-ğışlı olup su sıkıntısı görülmez. Doğal bitki örtüsünü, kıyı bölümünde geniş yapraklı nemli ormanlar ve yüksek ke-simlerde ise soğuk ve nemli şartlarda yetişen iğne yapraklı ormanlar oluştu-rur. Soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 4.2°C, sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 22.1°C, yıllık or-talama sıcaklık 13.0°C dır. Ortalama yıllık toplam yağış 842.6 mm. dır. Yaz yağışlarının yıllık toplam içindeki payı

Fotoğraf: A.Rıza Baykan

20 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

21Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

%19.4 dır. Yıllık ortalama nispi nem %71 dır.

Sıcaklık Analizi

Aletsel kayıtların başladığı 1861 yılın-dan bu yana 2007 yılı küresel orta-lama yüzey sıcaklığı, 1961-1990 or-talamalarının 0.55ºC (NOAA’a göre) üzerinde gerçekleşerek 2007 yılını dünyanın en sıcak 5. yılı yapmıştır. Türkiye’de ise 1994-2007 yılları ara-sı ortalama sıcaklıklar 1997 yılı hariç 1961-1990 ortalamalarının üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye’de en sıcak yıl 1.2ºC’lik anomali ile 2001 yılı ol-muştu. 2007 yılı ortalama sıcaklığı 14.5°C ile 1961-1990 ortalaması olan 13.6°C’nin 0.9°C üzerinde ger-çekleşmiştir.

1941-2007 yılları arası verilere göre Türkiye ortalama sıcaklıkların-da 0.64°C/100 yıl olmak üzere artış trendi vardır.

Ortalama sıcaklıkların alansal dağılı-mında ise en düşük sıcaklıkların Kars, Ardahan, Hakkari, Kangal, Çerkeş ve Uludağ’da olduğunu; en yüksek sı-caklıkların ise Çukurova ve Cizre ci-varında gerçekleştiğini görmekteyiz.

Yağış analizi

Yağıştaki düzensiz dağılımla birlikte aletsel kayıtların başladığı 1861 yı-lından bu yana dünya küresel ortala-ma yıllık toplam yağışları son 4 yılda (2004-2007) normallerinin üzerinde iken; Türkiye’de ise aynı dönemde normallerinin altında gerçekleşmiştir.

1941-2007 yılları arası verilere göre Türkiye ortalama toplam yağışların-da 29mm/100 yıl olmak üzere azalış trendi vardır.

Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, dağların uzanışı ve yer-yüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikte iklim tiplerinin ve yağış rejimlerinin doğmasına yol açmıştır.

Yağışların çoğu dağların denize bakan yamaçlarına düşerken iç kesimler faz-la yağış alamaz. Bu nedenle Rize ve Hopa 2200 mm. yağış alırken Konya yalnızca 320 mm. yağış almaktadır. Kuzey Anadolu Dağları ile Toros Sıra-dağları, deniz etkilerinin iç kesimlere-girmesini engeller. Şekil 11. Dağların Türkiye yağışlarına etkisi (Şensoy S., 2004)

Türkiye’de yağış dağılışı alansal dağı-lımda olduğu gibi zamansal dağılım-da da çok çeşitlilik gösterir. Akdeniz Bölgesi yağışının çoğunu kışın alırken,

Doğu ve G. Doğu Anadolu ilkbaharda alır. Karadeniz Bölgesi ise her mev-sim yağışlıdır.

Şiddetli yağışlar

Bir yağışın şiddetli sayılabilmesi için √5*t-(t/24²) formülüne göre bulunan değere eşit veya yüksek olması gere-kir. Türkiye’de standart zamanlarda gerçekleşen maksimum yağışlarda kısa sürelerde Hopa, uzun süreli ya-ğışlarda ise Marmaris’in başı çektiğini görmekteyiz.

Şiddetli yağışlar sonucu oluşan sel-

ler yüzeyakışına geçen yağışın tah-liye edilememesi, alt yapının yeterli olmaması sonucu ortaya çıkan afet-lerdir. Ayrıca ağaçların mehfez ve köprüleri tıkaması sonucu su tahliye olamamakta ve yerleşim alanlarını su basmaktadır.

Nispi nem mevcut basınç ve sıcak-lıkta, havadaki su buharı miktarının, aynı basınç ve sıcaklıktaki havanın alabileceği maksimum su buharı mik-tarına oranına denir ve % olarak ifa-de edilir. Diğer bir deyişle nispi nem havanın doyma açığını gösterir. Nispi nem mutlak nem miktarını vermez. Türkiye’de en yüksek nispi nem de-ğerlerine Marmara Bölgesi’nde rast-lanırken en düşüklerine Güney Doğu Anadolu’da rastlanır.

Türkiye’de en fazla buharlaşma Cizre’de gerçekleşirken en az buhar-laşma Karadeniz Bölgesi’nde gerçek-leşir. Nispi Nem ile Buharlaşma ara-sında ters orantı vardır.

Türkiye’de bulut kapalılığı kuzey en-lemlerde fazla güney enlemlerde az-dır. Karadeniz Bölgesi’ndeki kapalılık ile yağış miktarı arsında doğrusal iliş-ki vardır.

Türkiye’de güneşlenme süre ve şid-deti kuzey enlemlerde az güney en-lemlerde fazladır.

Güneşlenme süresinde bulutluluk ile ters bir orantı söz konusudur.

Rüzgar analizi

Havanın bütün gazlar gibi genleşme ve akma kabiliyeti vardır. Yatay yön-de yer değiştiren bir hava kütlesinin hareketine rüzgar denir. Yeryüzü çe-şitli nedenlerle farklı ısınır. Böylece ısınan hava kütlesi genleşerek yük-selir. Komşu bölgedeki soğuk hava bu bölgeye doğru akmaya başlar. Ve rüzgar meydana gelir. Rüzgarın hangi yönden, ne kadar süreyle ve ne ka-dar sıklıkla estiğinin bilinmesi gerekir.

Türkiye’nin üç tarafının denizlerle

çevrili olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin

çeşitlilik göstermesi, farklı

özellikte iklim tiplerinin ve

yağış rejimlerinin doğmasına yol

açmıştır.

21Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

22 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Türkiye rüzgar dağılımına baktığımız-da Doğu Karadeniz’de rüzgarların gü-neyli, Akdeniz Bölgesi’nde ise kuzeyli olduğunu görmekteyiz. Kıyılardaki dağlık yapı nedeniyle karadan denize doğru esen bu rüzgarların irtifa kay-betmesi sonucu ısınarak fön etkisi yapması söz konusudur.

En fazla ortalama hız Çanakkale ve civarındadır. Bu açıdan Çanakkale yenilenebilir rüzgar enerjisi tribünleri için uygun bir alandır.

Basınç

Atmosferdeki gazların temas ettikle-ri yüzeylere uyguladığı kuvvete hava basıncı denmektedir.

Hava sıcaklığına bağlı olarak yoğun-luktaki artma ve azalmalar sebebiyle basınçta değişiklikler görülür. Bunun yanı sıra hava basıncı, mevsimler,

yükseklik, yerçekimi, cephe ve basınç sistemlerine bağlı olarak değişmekte-dir.

Türkiye’de basıncın yükseltiye dayalı olarak 772-1016 mb arasında değiş-tiğini söyleyebiliriz.

Meteorolojik çalışmalarda yükselti faktörünü elemine etmek için istas-yon basıncı hesaplamayla deniz sevi-yesine indirilmektedir.

Ekstrem Hava Olayları

İklim bir yerde meydana gelen me-teorolojik olayların toplamıdır. Kli-matolojik ekstremler de iklimin tarifi içindedir.

Türkiye’de ekstrem hava olayları top-lamında 1960’lı ve 2000’li yıllarda artışlar olmuştur. Bu durumun ortala-ma sıcaklık sapması ile doğru orantılı olduğu gözlenmiştir.

Sayılışlı günler

Ege, Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu’da senenin 6 ayında mak-simum sıcaklıklar 25°C’nin üzerinde-dir.

Doğu Anadolu’da minimum sıcaklık-lar 6 ay sıfır derecenin altında seyret-mektedir.

Doğu Anadolu’da yılın 140 günü kar-la kaplı kalabilmektedir.

Doğu Karadeniz Bölgesi yılın yarısını yağışlı geçirmektedir.

Türkiye’de en çok orajlı yerlerin An-talya, Osmaniye, Muğla, Bayburt, Kars ve Ardahan olduğunu görmek-teyiz.

Türkiye’de en sisli yerlerin Balıkesir, Bursa, Sakarya, Zonguldak, Kasta-monu, Esenboğa ve Erzurum olduğu-nu görmekteyiz.

22 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

23Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Karabük ve Safranbolu İçme Suyu Karasu

Kaynağı Yeraltısuyu İşletme Sahası, koruma

alanı ilan edildi.

Resmi Gazete’deki duyuruya göre, Karasu kayna-

ğı ve çevresi, ‘’Yeraltısuları Hakkında Kanun’’un

ilgili maddesi çerçevesinde ‘’yeraltısuyu işletme

sahası’’ olarak tespit edildi ve kaynağın emniyetli

işletme rezervi 38,24 hm3/yıl olarak belirlendi.

‘’Mutlak Koruma Alanı’’ olarak tespit edilen böl-

gede, kaynağın boşalım zonunun 50 metre ci-

varı dikenli telle çevrilecek ve bu bölgede hiçbir

faaliyete izin verilmeyecektir.

Bölge, birinci derece koruma alanı ise de yeral-

tısuyu işletme sahasına uygun bölge olduğu için

‘’Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’’nin ilgili madde-

sine uyulacak. Suların kirlenmesine neden olabi-

lecek zirai ilaç ve gübre kullanılamayacaktır.

KARABÜK VE SAFRANBOLU İÇME SUYU KARASU KAYNAĞI,

KORUMA ALANI İLAN EDİLDİ

24 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Ruh ancak güzel ortamlarda sağlıklı ola-bilir. Bilim adamlarının araştırmalarına göre bir ağaca bakmak ruhu dinlen-

diriyor, yorgunluğu alıp götürüyor. Dikkat ettiyseniz rehabilitasyon merkezlerinin bah-çelerinde koca koca ağaçlar vardır. İnsan do-ğası gereği yeşili sever, huzurlu olur. Ağaçlara sadece ruhen değil, bedenen de ihtiyacımız var. Sağlığımız için, soluduğumuz havanın sağlıklı olması için, var olmamız için ağaçlar olmalı. Ağaca, ormana beşikten mezara ka-dar muhtacız.

Ağaçlar küresel ısınmanın etkilerinin azaltıl-ması konusunda da büyük görevler yerine getirmektedir. Küresel ısınmanın etkilerini azaltmanın bir yolu da ağaç dikmekten geç-mektedir. Ağaçlar atmosfere bıraktığımız kar-bondioksiti ürettikleri oksijenle dengeler ve ne kadar çok ağaç dikilirse, küresel ısınmanın etkileri de o oranda azalır. Bir kayın ağacı sa-atte 1,5 kg oksijen üretir, kırk kişinin ürettiği karbondioksiti tüketir. Yılda bir tona yakın toz ve 300 kg zehirli gazı süzer. Dünyada tropik ormanların iklim düzenleme bakımından sağ-ladığı ekolojik üretimin parasal değeri yıllık 3.7 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Tropik ormanların tahribi sonucu atmosfere karışan karbon miktarındaki artış 1.6 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Ülkemizde ormanların tuttuğu karbon miktarı 424 mil-yon ton olarak tahmin edilmektedir.

Güneşe, yağışa, rüzgara set olan ağaçlar, yer-yüzünün nöbetçi erleri, tabiatı, toprağı koru-yan pençeleridir, Ormanlar için en büyük teh-like ise orman yangınlarıdır.

Orman İçin En Büyük Tehlike: Yangın

Yangın istatistiklerin tutulmaya başlandığı 1937 yılından bu yana, yılda ortalama 2000 adet yangın çıkmakta ve bu yangınlarda her yıl ortalama 15.000 hektar ormanlık alan zarar görmektedir. Yanan alanların tamamı ağaçlandırıldığı gibi buna ilaveten 3.000 mil-yon hektar daha ağaçlandırma yapılmıştır.

Bu yangınlarda maalesef za-man zaman önemli mal ve can kayıpları da yaşanmaktadır. Or-man yangınlarına ilişkin olarak maddi ve ekolojik manada iki tür kayıttan söz etmek müm-kündür.

Bunlardan birincisi; yanan or-man örtüsünde oluşan hesap-lanabilir maddi kayıplar ile ala-nın yeniden ormanlaştırılması için yapılması gereken parasal tutarı ve yangınla mücadele masraflarıdır, 2007 yılında or-man yangınları ile mücadelede 220.000 YTL harcama yapıl-mıştır.

İkinci tür kayıpları ise; yangın gören ormanların çeşitli işlev-lerini yerine getirememesi so-nucu uğranılan zararlar oluş-turmakta olup, bu zararların parasal karşılığının hesaplan-ması mümkün bulunamamak-tadır. Verimli toprakların eroz-yona mağruz kalması, temiz su oluşumundan mahrum ka-

lınması, barajların ön görülen süreden önce toprakla dolma-sı, havanın oksijen dengesinin bozulması, çevrenin yaşanabi-lir olmaktan çıkması, ormanda hayvanların ve böceklerin yok olması bu konudaki kayıplara örnek olarak gösterilebilir.

Orman yangınları, Türkiye gibi Akdeniz iklim kuşağın-da olan ülkelerde tabii bir ol-gudur. Ülkemizin özellikle Kahramanmaraş’tan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgele-rinden İstanbul’a kadar uza-nan 1700 km lik kıyı bandının 160 km lik kısmı yangınlar açı-sından en riskli bölgeyi oluştur-maktadır.

Ülkemizde İçinde Yer Aldığı Coğrafyada:

• Hava sıcaklığının aşırı de-recede yükselmesi ve küresel ısınma

• Havadaki nem oranın %10’lar düzeyine inmesi

ORMAN YANGINLARI

25Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

• Rüzgar hızının artması ve tabii or-tamın yanmaya uygun hale gelmesi

• Tarımsal üretim dönemi olması do-layısıyla kırsal yörede risk oluşturan çiftçi, çoban, arıcı, avcı gibi insan ha-reketlerinin fazlalaşması

• Turizm hareketleri yüzünden yoğun insan hareketleri orman yangınlarının artmasına sebep olan unsurlar ara-sında sayılabilir.

Türkiye’de 1937’den 2007’e kadar ki 70 yıllık sürede 1 milyon 573 bin hektar alan yanmıştır. Bu yangınların sebeplerine bakıldığında sadece yine %7 sinin yıldırım gibi tabii sebepler-den, geriye kalan %93 ününse kaza ihmal ve dikkatsizlikten çıktığı görül-mektedir.

Türkiye iklim şartlarına sahip oldu-ğu Akdeniz kuşağındaki ülkelere göre yangınla mücadele çok ba-şarılıdır. Rakamlara göre 2003-2007 yılları arasında İspanya’da 610 bin hektar, İtalya’da 348 bin hektar, Yunanistan’da 303 bin hek-

tar, Fransa’da ise 161 bin hektar alan yanarken, Türkiye’de bu miktar sade-ce 33 bin hektardır. 2008 yılında Ey-lül sonu itibariyle 1258 adet orman yangını meydana gelmiş 14.625 hek-tar alan yanmıştır.

Orman yangınları ile mücadelede uyulması gereken temel kurallardan birincisi yangınların çıkmadan ön-lenmesi ikincisi ise etkili bir organi-zasyon ile afet haline dönüşmeden

söndürülmesidir. Orman yangınları ile mücadelede ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta çalışma-lar yapılmakta, tedbirler alınmak-tadır.

Kameralı Yangın Takip Sistemi Kuruldu

Ülkemizdeki orman yangınlarının %79’u 0-400 m rakımdaki sahil ke-siminde çıkmaktadır. Bu alanlar yer-leşim merkezlerinin ve yangın mev-siminde nüfus hareketlerinin yoğun olması, ormanlar üzerindeki baskıyı arttırmakta ve yangın çıkma ihtima-lini yükseltmektedir. Bu alanların gözetim ve denetim altına alınması maksadıyla görmeye dayalı orman yangını bulma ve izleme sistemi projesi uygulamaya konmuştur. Bu proje ile duman başlangıcından 10-25 saniye içinde bulunmakta, yangın

yönetim merkezine alarm gönderil-mektedir. 112 ve 177’nin ortak ça-lışmasıyla bütün bölgeler kameralı sistemle izlenmekte yangın kulele-rinden ormanlar kameralarla kontrol edilmektedir. Ülkemiz ormanları 24 saat esasına dayalı olarak 776 adet gözetleme kulesi ve hassas kamera-larla gözetilmektedir. Uydu araç ta-kip sistemi ile bütün araçlar internet üzerinden anlık olarak takip edilebil-mektedir. Arazözlerdeki su miktarına kadar her şeyi gösteren sistem saye-sinde acil müdahale masası, rüzgar yönü ve yangının seyrine göre karar alınabilmektedir.

Yer Ekibi Güçlendirildi

Son beş yılda yangına müdahale süresi 1 saatten 20 dakikaya indi-rilmiştir. 600 olan arazöz sayısı ise 1100 adede çıkarılmıştır. BMC ile ortak yürütülen projede ülke şartla-rına daha uygun arazöz gibi araçlar yerli olarak imal edilir hale getirilmiş, binlerce tecrübeli ve eğitimli eleman yetiştirilmiştir.

Çıkan orman yangınlarına hızlı ve et-kin müdahale etmek için 11bin yan-gın işçisinden oluşan 775 adet ilk müdahale ekibi, 24 saat göreve ha-zır bekletilmektedir. Bunun yanında 1500 adet teknik eleman 4000 adet memur yangın söndürme çalışmala-rında görev almaktadır. Yangına has-sas her işletme müdürlüğünde mo-torsikletli seyyar ekipler tarafından kıritik alanlar sürekli kontrol altında

Yıl Yangın Adedi Yanan Alan (Hektar)2002 1.471 8.5132003 2.177 6.6442004 1.762 4.8762005 1.530 2.8212006 2.227 7.7622007 2.829 11.6642008 2.096 29.315

26 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

tutulmaktadır. Bu amaçla 2006-2007 yılında 600 adet motorsiklet alımı ya-pılmıştır. Yangına hassas alanlardaki her işletme müdürlüğünde arazöz ve ekibi yangına en kısa sürede müda-hale edebilmek için kritik alanlara son 2 yılda alınan tam donanımlı 82 kara-van ile birlikte yerleştirilmiştir. Yapılan çalışmalarla yangına müdahale eden ekiplerde nitelik ve nicelik arttırılmış böylece yangına müdahale süresi kı-saltılmıştır.

Örneğin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da çalışmaları yerinde görmek için bölgeyi ziyaret ettiği 31 Temmuz 2008 de Antalya Serik’te çıkan yangında 280 arazöz 40 do-zer, 160 mühendis, 300 memur ve 200 bin yangın söndürme işçisi ça-lışmıştır. Bu rakamlar Orman Genel Müdürlüğü’nün hava gücünün %70’i, karagücünün ise %40’ı anlamına gel-mektedir. Yangınla mücadele eden 7 helikopter 5 gün içinde toplam 1750 sorti yaptı. Helikopterler her seferinde yanan alevlerin üzerine 2,5 ton su bı-raktı. Ukrayna, Rusya ve Moldova’dan kiralanan helikopterlerde 35 kişilik yabancı uçuş ekibi çalıştı. Yanan 4 bin 550 hektarlık alanda yaklaşık 15 milyon kızılçam kül olmuştur. Bölge-

de yoğun olarak bulunan kızılçamların kolay alev alabilen ve patlayan kozak-ları ile yangının çok uzaklara taşına-bilmesi, sürekli yön değiştiren rüzgar ve engebeli arazi şartlarına rağmen yangına hızla müdahale edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, 2 Ağustos’ta gittiği yangın bölgesindeki durumla ilgili 4 Ağustos’ta da yangın harekat mer-kezinden canlı yayınla bilgi verdi.

Milli Bir Yangın Filosu Kurulacak

Orman yangınlarıyla mücadele ça-lışmalarında kullanılan hava araçları; her biri 3 ton kapasiteli 18 adet heli-kopter ( 6 sı bakanlığın, 12 si kiralık), her biri 2,5 ton kapasiteli Türk Hava Kurumu (THK)’ından 15 adet kiralık uçak, gerektiğinde İstanbul Büyükşe-hir Belediyesi’ne ait 5 ton kapasiteli 2 adet Amfibik uçaktır. Başbakan Re-cep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla ülkemizin kendi milli yangın filosunu kurma çalışmaları başlamıştır. Orman yangınlarına müdahale edecek yan-gın söndürme uçaklarının pilotlarının eğitilmesi konusunu Genel Kurmay Başkanlığı yetkilileri ile görüşülecek ve Silahlı Kuvvetlerini havadan müda-hale konusundaki bilgi ve tecrübele-

rinden faydalanılacaktır.

Ayrıca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayından geçen kamu ihale sözleşmeleri kanunu’nda yapılan de-ğişiklikle kamu da kiralama süresi 7 yıla çıkarılmıştır ve bu da kredi bulma, uçak kiralama yada satın alma işlem-lerini kolaylaştırılmıştır. Ek düzenle-me ile Türk Hava Kurumu ile Orman Genel Müdürlüğü arasında yapılan anlaşma uzun vadeli kiralama garan-tisini beraberinde getirince, verilen destekle Türk Hava Kurumu tarafın-dan 3 yangın söndürme uçağı siparişi verilmiştir.

Orman Yangınlarının Mermisi: Su

Bazen çok büyük alanları etkileyebi-len orman yangınlarına karşı strateji ve taktikler geliştirmek, 50 dereceyi ve yüzlerce metreyi aşan alevlere kar-şı savaşmak gerekir. İşte bu savaşta ormancıların mermisi sudur. En kısa sürede suya ulaşılması ve suyunda yangın mahalline en kısa zamanda ulaştırılması gerekir. Bu maksatla son beş yılda riskli bölgelerde 350’den fazla gölet ve havuz oluşturulmuştur. bu göletler bölgedeki nem miktarını da arttırmaktadır. Muğla gibi coğrafi şartların zor ve engebeli olduğu yer-lerde 1200 m. rakımlı arazilere inşa edilen havuzlar, ulaşımın imkansız olduğu yangınlara müdahale imkanı sağlamaktadır.

Yangın Risk Haritası

2006 yılından itibaren; meterolojik bilgiler doğrultusunda, günlük yan-gın risk haritası oluşturulmakta ve riski yüksek bölgelerde olağanüstü tedbirler alınmaktadır. Ayrıca uydu üzerinden her 15 dakikada bir yangın çıkma riski olan noktalar koordinatları ile alınmakta ve bu noktalara ekipler anında sevk edilmektedir. Alınan ted-birler yanında üniversiteler ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ikili iş birliği çalışmaları sürdürülmektedir.

27Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Yangın davranış modelleri oluşturul-ması için üniversitelerle ikili çalışma-lar yapılmaktadır.

Uluslararası Tedbirler

Geçen yıl Yunanistan, Portekiz, İs-panya gibi ülkelerde çok sayıda yan-gın yaşanmış bu durum da dünyada sınırlı olan helikopter ve yangın uçağı talebini arttırmıştır. İşte bu noktadan hareketle, Akdeniz ülkeleri arasında ortak bir hava filosunun oluşturulma-sı yönünde önemli adımlar atılmıştır.

Ormanı Yaşat Kampanyası

Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “yaktığımızın yerine yenisini koyalım” sloganı ile orman yangınlarına karşı başlatılan “Ormanı Yaşat” kampan-yası ile yanan yerlerin yeniden ağaç-landırılması için toplumsal bir hareket başlatılmıştır.

Ağaçlandırma Seferberliği

Hayatımızın her anında ihtiyaç duy-duğumuz havanın toprağın ve suyun kısaca geleceğimizin sigortası olan orman varlığımızın arttırılması, bozuk ormanların rehabilite edilmesi, erez-yonla mücadele edilerek toprakları-mızın göllere barajlara ve denizlere taşınmasının önlenmesi amacıyla milli ağaçlandırma seferberliği başlatılmış-tır. Tabiata olan borcumuzu ödemek için başlattığımız seferberlikte hede-fimiz büyük, ağaçlandırmada dünya birincisi olmak. Bu büyük hedefimiz-de her vatandaşımızın bir SMS ile bir fidan kampanyamıza katılarak tabiata borcunu ödemesini bekliyoruz.

Seferberlikte ilk Altı Aylık Hedef Aşıldı

Halkımızın vermiş olduğu destek ile ağaçlandırma seferberliğinin ilk altı aylık hedefi aşılarak %127 gerçekleş-tirme sağlanmıştır. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planının 2008 yılı programı 400.000 hektar olup 2008 yılı birinci altı aylık

hedefi olan 167.600 hektara karşılık 2003 115 hektar olarak gerçekleşmiş 53.720.000 adet fidan dikilmiştir.

Her Vatandaşa Ortak Sorumluluk

Ülkemizin akciğerleri olan orman-larımızı korumak herkesin öncelikli görevi ve sorumluluğudur. Gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakmak hepimizin insanlık borcu ve sorum-luluğu dahilindedir. Bunun da yolu ormanlarımızı korumak ve ağaçlan-dırmaktan geçmektedir. Sonradan si-yahı yeşile çevirmek için gayret gös-tereceğimize, önceden yeşili siyaha dönüştürmemek için özen gösterme-liyiz.

Yangın önlemede vatandaşların or-manla barıştırılması büyük önem taşı-yor. Orman yangınları ile mücadelede en önemli öğe; eğitim ve bilinçlendir-medir. Çünkü yapılan istatistiklere göre yangınların çıkış sebeplerinin ba-şında, insanların ihmal ve dikkatsizli-ğinden kaynaklanan olumsuz tutum ve davranışları gelmektedir. Özellikle sıcak yaz ayları orman yangınları ba-kımından büyük risk taşımaktadır. Bir kıvılcımın bin cefaya yol açmaması için bütün kurum ve kuruluşlar ile va-tandaşlara önemli görevler düşmek-tedir.

Orman yangınları ile mücadelede va-tandaşlarımızın yapması gerekenler kısaca;

• Piknik yapmak için yakılan ateşin dikkatle ve tamamen söndürülmesi,

• Ormanca sönmemiş sigara, izmarit veya kibrit atılmaması,

• Anız yakılmaması,

• Çocukların ateşle oynamasına izin verilmemesi,

• Orman içinde yada yakınında çöp veya otların yakılmaması ,

• Ormanda bir duman veya ateş gö-rüldüğünde hemen ücretsiz orman yangın ihbarı hattı 177’nin aranması ve durumun bildirilmesidir.

27Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74Kaynak: Su Dünyası Dergisi

28 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Ülkemizde bilhassa yer altı suyunu kaynak olarak kulla-nan bazı şehirlerde Arsenik

muhtevası yüksektir. Arsenik metalik olarak- özellikle toz halinde- zehir-sizdir. Ancak su, hatta havadaki nem ile birleştiği zaman Arsenik Trioksite (As2O3), dönüşür. Bu çok zehirli bir maddedir. Arsenik zehirlenmele-rinde felç, sinir sistemi bozuklukları görülür. İnorganik Arsenik bileşik-liklerinin kanser yapıcı tesir göster-mekte olduğu da ileri sürülmüştür. ABD Ulusal Bilimler Akademisinin 1999 yılında yaptığı çalışmada o ta-rihlerde suda arsenik standardı olan 50 ppb’nin 1/100 oranında kanser riski taşıdığı sonucuna varılmıştı.

Teklif edilen 10 ppb’lik standart Av-rupa Birliği ve Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından kabul edilen standart ile uygunluk göstermektedir.

EPA’ya göre içme suyundaki arsenik; insanlarda deri, akciğer, mesane ve prostat kanserine sebep olmaktadır. İçme suyundaki arsenik ayrıca diya-bet, kalp ve damar hastalıkları, ane-mi, bağışıklık, sinir ve üreme sistemi hastalıkları ile ilişkilidir. Ayrıca, en son elde edilen kanıtlar 10 ppb’ye denk gelen çok düşük seviyelerde bile arseniğin hormonlarla etkileşi-me girerek potansiyel endokrin bo-zucu olduğu yönündedir. Hormonlar vücudun önemli hayati fonksiyonları düzenlemesi için ürettiği kimyasal

taşıyıcılardır.

ABD’de ilk Arsenik standardı olan 50 ppb olarak 1942 yılında kabul edilmiştir.

1993’te Dünya Sağlık Teşkilat (WHO) 10 ppb’yi içme suyunda arsenik için tavsiye edilen limit ola-rak belirlemiştir. AB’nin 15 ülkesi 1998’de 10 ppb’yi içme suyundaki arsenik için zorunlu standart olarak kabul etmiştir.

EPA arsenik miktarının 50 den 10 ppm’ye azaltılması ile 1000 mesane kanserinin ve 2000-5000 akciğer kanserinin önlenebileceğini tahmin etmektedir. EPA deri veya

Arsenik Giderme

28 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun“SU TASFİYESİ” adlı kitabından alınmıştır.

29Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

prostat kanserinde, diyabette, sinir sistemi zararlarında, bağışıklık sis-tem zararlarını veya kardiyovaskular hastalılıklarındaki azalmaları hesap-lamamıştır.

Ülkemizdeki ‘İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği’ AB mevzuatına uyumlu olarak hazırlanmış ve 17 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha önceki yönetmelikte Arsenik Konsantrasyonu için 0 mik-rogram/litre olarak kabul edilen de-ğer 10 mikrogram/litreye çekilmiş-tir. Ancak 17 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren bu Yönetmelikle, Belediyeler başta olmak üzere ilgili kurumlara bu kıstaslara uyum ga-yesiyle 3 yıllık geçiş süresi verilmiş-tir. Bu süre 17 Şubat 2008 tarihinde sona ermiştir.

Arsenik Giderme Usulleri

Arsenik suda yaygın olarak (5) de-ğerlikli As+5 şeklinde bulunmak-tadır, veya arsenat olarak yü-zeysel aerobik sularda, As+3 veya arsenit olarak anaerobik yeraltı sularında bulunmakta-dır. pH 4-10 aralığında As+3 olarak daha çok bulunmaktadır. As+5, As+3’ e göre daha kolay giderim sağlanmaktadır. Misal olarak Yumaklaştırma As+5 gi-derme verimi, As+3 ün giderme veriminden daha fazladır.

Teknolojiler:

Arsenik en etkin olarak As+5 for-munda arıtılmaktadır. As+3 ön oksidasyon ile As+5 formuna çev-rilebilir. Bu işlem için kullanılabi-lecek oksidanlar klor, demir klorür ve potasyum permanganat olabi-lir. Klor ile ön oksidasyon işlemleri, istenmeyen yan ürünler doğurabi-leceğinden ozon ve hidrojen pe-roksit kullanılmalıdır.

Yumaklaştırma ve Filtrasyon:

As+5 giderimi için etkin bir arıtma usulüdür. Giderme verimine, yu-maklaştırıcı kimyevi maddenin cinsi ve dozajı etkilidir. pH’nın yüksek veya düşük olması arıtma verimi-ni düşürmektedir. Kimyevi madde olarak demir sülfat kullanılması, Alum kullanılmasına nazaran daha tesirlidir. Diğer yumaklaştırıcılar da demir sülfata nazaran daha az et-kili olmaktadır. Yumaklaştırma iş-leminden sonra kullanılacak Hızlı kum filtresinin boyutlandırılmasında Demir ve Mangan giderilmesindeki filtreler dikkate alınabilir. As+3 ha-linde yeraltı suyu da muhtemelen anaerobik olduğundan havalandır-ma ve oksidasyon (klor, ozon, hid-rojen peroksit kullanılabilir), işlem-lerinden sonra yumaklaştırma ve filtrasyon tatbik edilebilir.

Çıkan çamurların bertarafı da düşü-nülmelidir.

Kireç ile Yumuşatma:

Optimum pH aralığı 10.5 den bü-yük olması giriş konsantrasyonunun 50 µg/ L olması durumunda yüksek oranda As giderimi sağlanabilmek-tedir.

Aktif Alum:

Yüksek miktarda toplam çözünmüş katı madde ihtiva eden sularda etkili bir usuldür. Ancak selenyum Florür, klorür ve sülfat yüksek seviyelerde ise adsopsiyon bölgelerinde bir re-kabete sebeb olabilir.

İyon Değiştiriciler:

İyon değiştirici arseniği etkin olarak giderebilir. Ancak sülfat, toplam çö-zünmüş katılar, selenyum, Florür ve Nitrat, Arsenik ile rekabet etmekte ve iyon değiştirici periyodunu etki-lemektedir. Seri halde kolon kulla-nımı ile giderim verimi arttırılarak rejenerasyon sıklığı düşürülebilir.

Askıda katı maddeler ve çö-kelen demir iyon değiştirici yatağında tıkanmalara se-bep olmaktadır. Eğer sistem yüksek miktarda bu madde-leri ihtiva ediyorsa bir ön arıt-ma gerekebilir.

Ters Ozmoz:

Uygun basınçta %95 ten fazla oranda giderim verimi sağlar. Rejeksiyon suyunun ve tuzlu suyun deşarjı da önemli bir ko-nudur.

Nanofiltrasyon

Bu yöntemle %90 üzerinde ar-senik giderimi gerçekleştirilebil-mektedir. Geri kazanım %15-20 arasındadır. Yeni bir çalışmada prosesin gerçekçi geri kazanımla işletilmesi durumunda deneme bazındaki testlerde giderim ve-

riminin önemli oranda düştüğü gösterilmiştir.

29Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

30 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Gelecekteki Muhtemel Teknolojiler

Tuzlu Su Geri Dönüşümlü İyon Değişimi

Bir araştırmaya göre iyon değişi-mi işlemi ile sülfat seviyelerinin 200 mg/L kadar yüksek olduğu du-rumlarda bile arsenik seviyesinin 2 mikrogram/L seviyesinin altına dü-şürülebildiği gösterilmiştir. Sülfat işlemin süresini etkilemekte, yüksek sülfat konsantrasyonu arseniğin kısa sürede ilerlemesine sebep olmakta-dır. Bu çalışma ayrıca rejenerasyon suyuna tuz ilave edilerek klorür sevi-

yesinin yeterli olması sağlandığında tuzlu su rejenerasyon solüsyonunun arsenik giderimine etkisi olmadan 20 kereye kadar tekrar kullanılabildi-ğini göstermiştir. Tuzlu suyun yeni-den çevrimi atık bertarafı ve işletme giderlerini azaltır.

Doğrudan Filtrasyon ile Demir Koagülasyonu

Bir araştırmada demir eklenmesi ile yumaklaştırma işleminin ardından uygulanan doğrudan filtrasyon (mik-rofiltrasyon) yöntemi ile arsenik se-viyesinin 2 mikrogram/L seviyesinin altına düşürülebildiği gösterilmiştir.

Kritik işlem parametreleri demir mik-tarı, karışım enerjisi, bekleme süresi ve pH dır.

Konvansiyonel Demir/Mangan (Fe/Mn) Giderimi Prosesi

Demir koagülasyon/filtrasyon ve doğrudan filtrasyon ile demir tuzları ile yumaklaştırmayı müteakip filtra-san arsenik gideriminde etkili yön-temlerdir. Tabii olarak demir ve/veya mangan ihtiva eden kaynak sularının arsenik giderimi konvansiyonel Fe/Mn giderimi prosesi ile yapıla-bilmektedir. Bu prosesler ile demir ekleme yöntemindeki aynı mekaniz-

30 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

31Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

ma kullanılarak kaynak suyundan demir ve manganın giderilmesi yoluyla önemli miktarda arsenik giderimi sağlanmaktadır. Tabii olarak bulunan demir/mangan konsantrasyonu arsenik giderimi için yeterli değilse demir eklen-mesi gerekebilir.

Mukayese

Koagülasyon/Filtrasyon ve Kireçle Yumuşatma

-Çoğu küçük sistem için uygun değil: yüksek maliyet, eğitimli operatör ihtiyacı ve proses per-formansındaki değişkenlik

-Koagülasyon/Filtrasyon ve Kireçle Yumuşatma yöntemi ile düşük se-viyede maksimum kirletici seviye-sini sağlamada yaşanan zorluklar. Arıtımda buna ilave olarak iyon değişimi yöntemini kullanmak ya-rarlı olabilir.

-Arıtma çamurunun bertarafı so-run olabilir.

İyon Değiştirme

- Konsantre olmuş tuzlu atıksuyun yan ürünlerinin bertarafı problem olabilir. Tuzlu su geri çevrimi etkiyi azaltabilir.

- Sülfat seviyeleri işlem süresini etki-leyebilir.

- Sülfat ve toplam çözünmüş madde seviyesi düşük küçük yer altı su sistem-lerinin filtrasyon ve düşük seviyeli se-çeneklerin ardından en iyi uygulanabilir ilave arıtım olarak tavsiye edilmektedir.

Ters Ozmoz/Nanofiltrasyon

- Düşük seviyeli seçenekler için kap-samlı bir korozyon kontrolü gerekebilir, harmanlaması sınırlı olabilir.

- Giren suyun %20-25’i olan su rejek-siyonu için kullanıldığından su sıkıntısı yaşanan bölgeler için sorun olabilir.

Ortaya Çıkan Çamurun veya Konsantre Atıkların Bertarafı :

Yumaklaştırma/Filtrasyon ve Kireçle Yu-muşatma teknolojilerinden kaynakla-nan arsenik ihtiva eden arıtma çamur-larının bertarafı önemli bir husustur. Büyük arıtma tesisleri için ters ozmoz/nanofiltrasyon teknolojilerinden kay-naklanan kontamine tuzlu suyun deşarjı için büyük miktarlarda su gerekmekte-dir. Denizden uzak arıtma tesislerinde deşarjdan önce ön arıtıma ihtiyaç du-yulmakta ya da tuzluluktaki artıştan do-layı kanalizasyona deşarj yapılması ge-rekmektedir. Kanalizasyona deşarj için yüksek seviyedeki arseniğin giderilmesi için ön arıtım yapılmalıdır. İyon değiş-tirme teknolojilerinin atıksuyu yüksek konsantrasyonda tuzlu su ve toplam çözünmüş madde ihtiva eder. Bu tuzlu suyun alıcı ortama veya kanalizasyon sistemine deşarj edilmeden önce ön arıtımdan geçmesi gerekebilir.

31Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun su arıtımı konusundaki bilgi ve tecrübelerini paylaştığı ‘‘Su Tasfiyesi’’ kitabı ilgili kişi, kurum ve kuruluşların faydalanması için güncelle-

nerek yeniden basıldı.

32 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Tüm Avrupa ülkelerinde oldu-ğu gibi ülkemizde de çevre sorunlarına karşı kamuoyu bi-

lincinin hızla artması ile birlikte ge-rek piyasanın gerekse tüketicilerin çevre dostu ürünlere yönelik ilgileri-nin de arttığı görülmektedir. Bugün ülkemizde pek çok büyük market organik ürünler için özel stantlar bulundurmakta, bir çok ürün için yapılan reklamlarda ürünün çevreye duyarlılığı konusunda sloganlar üre-tilmekte, tüketiciler ürün ambalajla-rı üzerinde yer alan geri-dönüşüm gibi çevre dostu logolara özen gös-termekte, turizm bölgelerinde plaj-ların mavi bayrak sahibi olmalarına dikkat etmektedirler.

AB Eko-etiketi olan çiçek logosu ülkemizde henüz verilmemekte-dir. Gönüllük esasına dayanan ve tüketicilerin çevre dostu ürünlere yönelmesini öngören bu sistemin ülkemizde uygulanmasının başla-ması ile birlikte üreticiler açısından da eko-etiketli ürünler için teşvik ve uluslararası pazarlara girebilmede avantaj oluşturacaktır.

Avrupa Birliğinde çeşitli Eko-etiket uygulamaları

Dünyada ve Avrupa Birliği ül-kelerinde geliştirilmiş ve ulusal düzeyde kabul görmüş pek çok ekolojik ürün etiketi vardır. Bu etiketler genellikle sadece bir ülkede kabul görmekle birlikte bazen de bir kaç ülkede birden uy-gulanmaktadır. Söz konusu ülkeler kendi piyasalarını ilgilendiren ürün grupları ile ilgili eko-etiket çalışma-

larını başlatarak bu konuda önemli mesafeler kat etmişlerdir. Bu gün için bazı üye ülkelerde Avrupa Bir-liği eko-etiketi olan çiçek logosun-dan daha yaygın olarak kullanılan ve kabul gören eko-etiket uygulamaları mevcuttur. Almanya’da Blue Angel Etiketi, SG Etiketi; Hollanda’da EKO Kalite Sembolü; Fransa’da NF Eti-keti ile İsveç, Norveç, Finlandiya ve İzlanda’da geçerli Nordic Swan Eti-keti bu şekildeki çevre etiketlerine örnek olarak gösterilebilir.

Avrupa Birliği eko-etiketi her ne kadar üye ülke uygulamalarında-ki farklılıkları ortadan kaldırarak, ortak bir sistem oluşturma çabası içinde olsa da üye ülkeler bu eti-keti mevzuatlarında kabul etmekle birlikte kendi ulusal eko-etiketlerini veya Blue Angel ve Nordic Swan gibi daha yaygın uygulama alanına

sahip eko-etiketleri de kullanmaya devam etmektedir. Bunun en temel sebebi uygulama yaygınlığının yanı sıra, önem arz eden ulusal ürün gruplarının AB eko-etiket sisteminin ön gördüğü ürün grupları içerisinde yer almamasıdır.

Avrupa Birliği Eko-etiket planı neler getiriyor?

Avrupa Birliği eko-etiket planı çer-çevesinde çevre etiketi edinilmesi bir zorunluluk olmayıp, gönüllü bir uygulamadır. Fakat çeşitli ürünler için geliştirilen kriterlerin AB’ye ih-racat yapan firmalar tarafından ta-kip edilmesi ve bilinmesinde fayda görülmektedir. Bu plan, tüketici-lere, ürünler hakkında rehberlik ve etiketli ürünlerin çevresel özellikleri hakkında bilgi temin etmektedir.

Eko-etiket planında, bütün hayat döngüsü bazında çevresel etkisinin azaltma potansiyeline sahip ürünler özendirilmektedir. AB Eko-etiketi ait olduğu ürünün hammadde se-çiminden, imalatına, dağıtımına, tüketimine ve kullanımı bittiğinde geri dönüşümüne kadar çevre dos-tu bir ürün olduğunu ifade eder ve genel bilgi olarak çevresel etkile-ri açısından ürünün en önemli 3 özelliğini belirtir.

Ayrıca, AB Eko-etiket planının uygulanması, AB çevresel po-litikasına uygun olmalı ve diğer etiketlendirme veya kalite sertifi-

kalandırma düzenlemeleri olduğu kadar, özellikle de, Birliğin Enerji Etiketleme Planı ve Organik Tarım Planı gibi planları ile birlikte koordi-

Hakan ÇELİKY.Hidroloji Mühendisi

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı

AVRUPA BİRLİĞİEKO-ETİKET PLANI NEDİR?

33Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

neli bir şekilde yürütülmesi gerek-mektedir.

AB Eko-etiket ürün grupları nelerdir?

Eko-etiket uygulamasına esas ürün grupları ABEK tarafından belirlenmektedir. Bu Plana dahil edilmek için bir ürün grubu aşağı-daki koşulları sağlamalıdır:

– İç piyasada ciddi bir satış ve ticaret hacmini temsil ediyor ol-malı,

– Ürünün ömründe bir veya daha fazla aşamada, küresel veya böl-gesel ölçekte ve/veya genel nite-lik itibariyle önemli bir çevresel etkiyi içeriyor olmalı,

– Tüketici seçimi yoluyla çevresel iyileştirmeleri etkilemek açısından ciddi bir potansiyel olduğu kadar, eko-etiket için yeterlikleri sağla-yan ürünler sunarak rekabetçi bir avantaj peşinde olmak açısından üreticilere veya hizmet sağlayıcı-larına bir teşvik sunmalır,

– Satış hacminin önemli bir kısmı nihai tüketim veya kullanım için satılıyor olmalıdır.

AB Eko-etiket kapsamındaki ürün grupları gecen zamanla birlikte artış göstermekle beraber, bu-günkü uygulama çerçevesinde eko-etiket uygulamasına esas ürünler aşağıda verilmiştir;

67/548/EEC sayılı Konsey Yö-nergesi veya Avrupa Meclisi ve Konseyin 199/45/EC sayılı Yöner-ge uyarınca çok zararlı, zararlı, çevreye tehlike arz eden, kan-serojen, üreme için zararlı veya mutasyona sebebiyet verebilecek maddeler veya karışımlara ya da insana ve/veya çevreye ciddi şe-kilde zarar verebilecek işlemlerle üretilen veya normal uygulamala-rı sırasında tüketiciye zarar vere-bilecek mallara eko-etiket verile-mez. Ayrıca, sadece profesyonel kullanım amaçlı olan veya tıbbi profesyoneller tarafından reçe-te ile verilebilecek veya denetle-nebilecek olan, 93/42/EEC sayılı Konsey Yönergesiyle tanımlanan yiyecek, içecek, eczacılık malze-meler veya tıbbi ilaçlar için eko-etiket uygulaması yoktur.

AB Eko-etiket Planı hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.eco-label.com ve ec.europa.eu/environment/ecolabel/ internet adreslerinden yararlanılabilir.

34 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Ülkemizde, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun Türkiye Büyük

Millet Meclisin’de kabul edilme-siyle yeni bir takım görev ve kav-ramlar kamu yönetimimize girmiş bulunmaktadır. 10.12.2003 tarihin-de kabul edilen bu Kanunla kamu yönetimimize dahil olan görev ve kavramlardan biri ve belki de en önemlisi İç Denetim kavramı ve İç Denetçilik görevidir.

Uluslararası alanda geçerliği olan, ancak Ülkemizde uygulamasına he-nüz tam mânâsıyla başlanılmayan ve bu nedenle de az tanınan bu kav-ram ve görevi, Uluslararası İç Dene-tim Standartları çerçevesinde ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında açıkla-maya çalışacağım.

I – İÇ DENETİMİN TANIM VE AÇIKLAMASI

1- Uluslararası İç Denetim Standartlarına Göre İç Denetim:

Uluslararası İç Denetim Standartları Mesleki Uygulama Çerçevesi’nde iç denetim şu şekilde açıklanmıştır. İç denetim, bir kurumun faaliyetlerini geliştirmek ve onlara değer katmak amacını güden bağımsız ve objektif bir güvence ve danışmanlık faaliye-tidir. İç denetim, kurumun risk yö-netimi, kontrol ve yönetişim süreç-lerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek amacına yönelik sistemli ve disiplinli bir yaklaşım getirerek kurumun hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur.

Uluslararası alanda geçerlik bulan ve birçok gelişmiş Ülkede uygulanan İç Denetim Mesleki Uygulama Stan-dartları, esas olarak üç ana başlıktan oluşmaktadır. Bunlar, bir İç Denetçi-nin üzerinde taşıması gereken özel-lik ve nitelikleri göstermektedir. Bu standartlar Nitelik, Performans ve Uygulama Standartlarından oluş-maktadır.

a) Nitelik Standartları: Bu stan-dartlar İç Denetim faaliyetini yürüten

İç Denetçilerin üzerinde taşımaları ve kendilerine sağlanması gereken özellik ve yetkilerden oluşmaktadır. Bu standartlar Uluslararası alanda 1000 koduyla gösterilmekte olup kendi arasında birçok alt başlıktan oluşmaktadır. Bu standartlardan bir-kaçını belirtecek olursak; 1100 Ba-ğımsızlık ve Objektiflik, 1200 Mesle-ki Yeterlilik ve Azami Özen ve Dikkat, 1230 Sürekli Mesleki Gelişim, 1300 Kalite Güvence ve Geliştirme Prog-ramına tabi olma şeklinde bir sırala-ma mümkündür.

Bu standartlara göre, İç Denetçilerin bağımsız ve objektif olması, dene-timlerin yürütülmesi ve sonuçların raporlanması hususunda her türlü müdahaleden korunmuş olması, ta-rafsız ve önyargısız bir şekilde dav-ranması ve her türlü çıkar çatışma-sından kaçınması, yeterli mesleki donanıma sahip olması ve bu yönde titizlikle yetiştirilmesi ve kalite gü-vence ve geliştirme programı çerçe-vesinde çalıştırılması gerekmektedir. İç Denetçi, görevinin gerektirdiği bil-

ULUSLARARASI STANDARTLARDA BİR DENETİM:

İÇ DENETİM Ahmet SANDALÇevre ve Orman Bakanlığı

İç Denetçi

35Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

gi ve beceriye, denetim konuları ile ilgili sağlıklı veri ve kanıt toplama ka-biliyetine, bu verileri analitik biçimde inceleyip değerlendirme ve rapor-lama yeteneğine sahip kişi demek-tir. Bunlarla birlikte, bir İç Denetçi, yolsuzluk ve usulsüzlük belirtilerini tespit edebilecek yeterli bilgiye de sahip olmalıdır. Ancak, bir İç Denet-çinin, esas görev ve sorumluluğu, görev yaptığı kurumdaki yolsuzluk-ları ve usulsüzlükleri araştırmak ve tespit etmek değildir. Bundan dola-yı, bir İç Denetçiden, bu tür konuları soruşturmakla görevli olan savcı ve müfettiş gibi görevlilerin uzmanlığı-na sahip olması beklenmemelidir. İç Denetim Başkanlığı ve İç Denet-çiler, risk odaklı çalışmalar gerçek-leştirerek, gelecekte bir bütün olarak Kurum açısından meydana gelmesi muhtemel olan tehdit, zarar ve teh-likelerin önlenmesine yönelmeli, Ku-rum içinde karşılaşılabilen münferit ve şahsi hataları tespit etmiş olsa bile, bunların incelenmesini başka ilgili birimlere bırakmalıdır. İç Dene-tim ve Teftiş arasındaki bu ince ay-rım çok önemlidir. Özetle, İç Denet-çi bütün mesaisini Kurumsal, genel ve sistemsel hataların düzeltilmesi için harcamalıdır.

b) Performans Standartları: Bu standartlar bir bütün olarak İç Dene-tim faaliyetini genel karakterini gös-terir. Yürütülen İç Denetim faaliyeti elbette en yüksek performans ve en yüksek verimde olmalıdır. Bu stan-dartlar Uluslararası alanda 2000 ko-duyla gösterilmekte olup belli başlı olarak 2010 Planlama, 2020 Bildi-rim ve Onay, 2030 Kaynak Yönetimi, 2040 Politika ve Prosedürler, 2050 Koordinasyon, 2060 Üst Yönetime Raporlama, 2110 Risk Yönetimi, 2120 Kontrol, 2130 Yönetişim şek-linde alt başlıklara ayrılmaktadır.

Bu standartlara göre, İç Denetim Başkanlığı idarenin hedeflerine uygun olarak, iç denetimin önceliklerini be-lirleyen risk esaslı plan ve program-lar yapacaktır. İç Denetim Başkanlığı

3 yıllık planı ve yıllık programı hazırlarken bir temele dayanma-lıdır. Bu temel, yılda en az bir kez yapılan bir risk değerlendir-mesidir. Kurumdaki risklerin öncelikleri-ne göre belirlenmesi sürecine Üst Yönetici katılmalı ve görüşleri alınmalıdır. İç Dene-tim Başkanlığı önce-likli olarak idarenin yönetim ve kontrol faaliyetleriyle bilgi sistemlerinin maruz kaldığı riskleri değer-lendirmeli ve mali ve operasyonel bilgile-rin güvenilirliği ve bü-tünlüğü, faaliyetlerin etkililik ve verimliliği, varlıkların korunma-sı ile kanun ve diğer düzenlemelere uyum konularında yoğun-laşmalıdır. Performans standardını açıkladığımız bu bölümde altı çizil-mesi gereken en önemli husus, İç Denetimin asıl maksadı salt denetim değildir. Asıl hedef idareye değer katmak, rehberlik sağlamak ve yar-dımcı olmak ile gerektiğinde danış-manlık yapmaktır.

c) Uygulama Standartları: Yukarıda açıklanan standartlar her görev için geçerli olan standartlardır. Bunlar-dan başka yalnız belli görevler için uygulanan standartlar da Uluslara-rası İç Denetim Standartları Mesleki Uygulama Çerçevesi’nde yeralmış-tır. İşte bunlara uygulama standart-ları denmektedir.

2- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa Göre İç Denetim:

Bilindiği üzere, Ülkemizde 5018 sa-yılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun yürürlüğe girmesiyle bir-likte mali yönetim alanında Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde önemli

yenilikler getirilmiştir. Bu yenilikler kapsamında İç Denetime de yer ve-rilmiştir. Mezkûr Kanunun 63 ile 67 nci maddeleri arasında, İç Deneti-min açıklaması ve kapsamı (madde 63), İç Denetçilerin görevleri (mad-de 64), İç Denetçilerin nitelikleri ve atanması (madde 65), İç Denetim Koordinasyon Kurulunun (İDKK) oluşumu (madde 66) ve görevleri (madde 67) düzenlenmiştir.

Burada hemen belirtelim ki, İç De-netimin 5018 sayılı Kanundaki ta-nım ve açıklaması Uluslararası alan-da geçerlik bulan tanım, açıklama ve standartlara tam uyumludur. Bu durumu 5018 sayılı Kanunun başta 63. maddesi olmak üzere ilgili mad-delerini incelediğimizde müşahede etmekteyiz. Bu Kanunda İç Denetim hakkında, “kamu idaresinin çalışma-larına değer katmak ve geliştirmek için kaynakların ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yöneti-lip yönetilmediğini değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla ya-

36 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

pılan bağımsız ve nesnel güvence sağlayan danışmanlık faaliyetidir. Bu faaliyetler, idarelerin yönetim ve kontrol yapıları ile mali işlemlerinin risk yönetimi, yönetim ve kontrol sü-reçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek yönünde sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve genel kabul görmüş standartlara uy-gun olarak gerçekleştirilir. İç dene-tim, iç denetçiler tarafından yapılır” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Gö-rüldüğü üzere, 5018 sayılı Kanunda-ki bu hüküm, yukarıda açıklamasını yaptığımız Uluslararası İç Denetim Standartlarıyla tamamıyla paralellik arzetmektedir. Esasında, Ülkemiz-deki İç Denetimin kaynağı uluslara-rası alandaki uygulamalara dayandı-ğı için bu iki tanımın birbirine paralel olması oldukça doğaldır.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 2003 yılında çıkarılan bu Kanunun 63-67. maddelerinde İç Denetime yer ve-rilmiş olsa da İç Denetim sisteminin uygulanmasına 2006 yılından itiba-ren başlanmıştır.

Bu Kanunda mevzuatımıza giren İç Denetimin uygulanmasını teminen, gerekli Yönetmelikler ile diğer ilgi-li hukuki düzenlemeler 2003-2008 döneminde seri bir şekilde (birincil, ikincil ve üçüncül mevzuat) çıkarıl-maya başlanmıştır. Bu kapsamda, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 8 Ekim 2005 tarihinde, İç Denetçi Adayları Belirleme, Eğitim ve Sertifika Yönetmelik yine aynı ta-

rihte (8 Ekim 2005), İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 12 Temmuz 2006 tari-hinde, 190 sayılı KHK kapsamındaki idarelere iç denetçi “kadrolarının” tahsisi için bakanlar Kurulu Kararı 20.02.2006 tarihinde, İç Denetçi Atama Usulü Hakkında 1 no.lu Teb-liğ 8 Eylül 2006 tarihinde, İç Denetçi Atama Usulü Hakkında 2 no.lu Teb-liğ 30 Aralık 2006 tarihinde çıkarıl-mıştır.

Bu mevzuattan başka, İç Denetçile-rin rehber şeklinde yararlanacakları hususları tanzim eden düzenlemeler de yayınlanmıştır. Bu rehberler ve düzenlemeler Maliye Bakanlığı ve İç Denetim Koordinasyon Kurulu iş-birliğiyle çıkarılmış ve mevzuata gir-miştir. Bu yönerge ve rehberleri de ismen belirtelim: 1) Üst Yöneticiler İçin İç Kontrol ve İç Denetim Rehbe-ri, 2) Kamu İç Denetim Standartları, 3) Kamu İç Denetçileri Meslek Ahlak Kuralları, 4) Kamu İç Denetim Bi-rim Yönergesi, 5) Kamu İç Denetim Raporlama Standartları, 6) Kamu İç Denetçi Sertifikasının Derecelendi-rilmesine İlişkin Esas ve Usuller, 7) Birden Fazla Kamu İdaresi İç De-netçilerinin Ortak Çalışma Esas Ve Usulleri, 8) Kamu İç Denetim Planı ve Programı Hazırlama Rehberi 9) Kamu İç Denetiminde Risk Değer-lendirme Rehberi, 10) 2008-2010 Dönemi Kamu İç Denetimi Strateji Belgesi, 11) Kamu İç Denetçilerinin Mesleki Kıdemlerinin Belirlenmesine İlişkin Esas Ve Usuller, 12) Kamu İç

Denetim Rehberi.

Bugün itibariyle, İç Denetçilerin ça-lışmalarını yapmaları ve görevlerini ifa etmeleri bakımından herhangi bir mevzuat eksikliği bulunmamak-tadır. Yukarıda sıralanan hukuki dü-zenlemeler tüm kamu kurumları için çerçeve düzenlemeler niteliğinde olup herhangi bir Kamu Kurumunda-ki Kamu İç Denetçileri bu hususları esas alarak çalışma yapacaklardır.

İç Denetimde geçerli olan Etik Kural-ları da belirtelim ve ardından Kuru-mumuzda uygulanmaya başlanan İç Denetim hakkında bilgi verelim.

3 - İç Denetimde Etik Kurallar:

İç Denetçiler görevlerini yaparlarken etik kurallarla belli ilkelere uymakla yükümlüdür. Bu ilke ve kuralları, a) Dürüstlük,b) Tarafsızlık, Nesnellik, Bağımsızlık, c) Gizlilik,d) Yetkinlik (Ehil olma) şeklinde özetleyebiliriz. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununun 67 nci madde-sinin (k) bendinde iç denetçilerin uyacakları etik kuralların İç Denetim Koordinasyon Kurulunca belirlene-ceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, İç Denetçilerin Çalışma Usul ve Esas-ları Hakkında Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde İç Denetçilerin Kurul tarafından belirlenen denetim stan-dartlarına ve etik kurallara uymakla yükümlü olduğu, bu standart ve ku-ralların da uluslararası genel kabul görmüş standart ve kurallar dikkate alınarak belirleneceği ifade edilmiş-

37Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

tir.Bu meslek ahlak kuralları, iç denetçi tarafından mesleğe girişte okunup imzalanarak iç denetim birimi ile üst yöneti-ciye sunulur.

Yukarıda belirttiğimiz husus-lar çerçevesinde; İç Denetçiler, doğruluk ve sorumluluk duygu-suyla hareket ederek, hukuku gö-zetirler. Aldıkları kararlarda kamu yararını göz önünde bulundururlar. Görev alanındaki sorunları ve konu-ları ele alma konusunda bağımsız ve tarafsızdır. Görevlerini fonksiyonel bağımsızlık çerçevesi içinde ve her türlü baskı ve etkiden uzak olarak yerine getirirler. Görevleri sırasında elde ettikleri bilgilerin korunması ve kullanılması konusunda ketumdur-lar. Sadece görevin gerektirdiği bilgi, beceri ve tecrübeye sahip oldukla-rı işleri üstlenirler. Yaptıkları bu işle ilgili olarak gerekli bilgi donanımına sahip ehildirler. Buraya kadar sırala-dığım özellikler, bir İç Denetçide bu-lunması gereken ve bir İç Denetçi-den beklenen özelliklerdir. Bunların birinin ya da birkaçının bir İç Denet-çide bulunmaması hâlinde, İç Dene-timden beklenen verim ve başarı da elde edilemeyecektir.

II – İÇ DENETİMİN KURUMUMUZDAKİ UYGULAMASI

Kurumumuzda Mayıs 2008 ayı için-de İç Denetim Başkanlığı kurulmuş olup bu Başkanlıkta hâlen 5 İç De-netçi görev yapmaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığına İç Denetçilerin atanması, 5018 sayılı Kamu Mali Yö-netimi ve Kontrol Kanununun geçici 5. maddesi uyarınca, Bakanlığımız-da Müfettiş olanlar ile daha önce en az beş yıl bu görevlerde bulunanlar arasından, Kanunun belirlemiş ol-duğu en son 31.12.2007 tarihine kadar tamamlanmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı İç Denetçisi olarak ataması yapılan İç Denetçiler, Kanu-nun öngördüğü ve göreve başlama-dan önce katılmaları gereken 3 aylık Eğitim Seminerlerini katılarak, eğitim

ve sertifikasyon işlem süreçlerini ik-mal etmişlerdir. Maliye Bakanlığı ve İç Denetim Koordinasyon Kurulunca ortaklaşa düzenlenen bu semineri ikmal eden İç Denetçiler sertifikala-rını almışlardır.

Eğitim ve sertifikasyon işlem süreci-ni tamamlayan Kurumumuzdaki İç Denetçiler aşağıdaki görevleri yerine getirecektir.

Bu görevler, a) Nesnel risk analiz-lerine dayanarak Çevre ve Orman Bakanlığının yönetim ve kontrol yapısını değerlendirmek, b) Kay-nakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması bakımından incelemeler yapmak ve önerilerde bulunmak, c) Harcama sonrasında yasal uygunluk denetimi yapmak, d) İdarenin harca-malarının, malî işlemlere ilişkin karar ve tasarruflarının, amaç ve politika-lara, kalkınma planına, programla-ra, stratejik planlara ve performans programlarına uygunluğunu denetle-mek ve değerlendirmek, e) Malî yö-netim ve kontrol süreçlerinin sistem denetimini yapmak ve bu konularda önerilerde bulunmak, f) Denetim sonuçları çerçevesinde iyileştirmele-re yönelik önerilerde bulunmak, g) Denetim sırasında veya denetim so-nuçlarına göre soruşturma açılması-nı gerektirecek bir duruma rastlandı-ğında, ilgili idarenin en üst amirine bildirmek şeklinde özetlenebilir.

Kurumumuzda yukarıda belirlenen görevleri yerine getirmek durumun-da olan İç Denetçiler, esas olarak, faaliyet, proje, süreç ve işlem bazın-

da ve Risk Odaklı denetim yapacaklardır. Burada esas kıstas, riskin ağırlık ve de-recesidir. Risk Odaklı olarak gerekli puanlama yapılarak belirlenen İç Denetime tabi

tutulması gereken öncelikli denetim alanları duruma göre,

her yıl, iki yılda bir ya da üç yılda bir İç Denetime tabi tutulacaktır

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME:

Ülkemizde Kamu İdareleri itibariyle yeni uygulama alanı bulan İç Dene-tim hakkında, bu sonuç ve değerlen-dirme başlığı altında, şu hususların altını çizebiliriz.

İç Denetim, uluslararası standartlara sahip olup, geçmişi değil geleceği hedef alır. Tek yönlü ve buyurgan bir yapıya değil karşılıklı ve ortak yapıya (yönetişime) dayanır. Tepe-den inmeci yaklaşımı değil tabandan tepeye doğru yükselen bir yaklaşı-mı benimser. Özel ve şahsi hatala-rı değil genel ve sistemsel hataları dikkate alır. Salt denetim mantığını değil kurumun ana hizmet ve ama-cını bir bütün olarak özümser. Kesin-tili ve zaman zaman verilen hizmet içi eğitimlerle değil sürekli ve planlı alınan meslekî eğitimlerle İç Denet-çilerinin niteliklerinin yükseltilmesi-ni hedefler. Bu ve benzeri modern yönlerle klasik denetimden bariz bir şekilde ayrılır. İç denetim bu özellik-leriyle, başta kurumun ana hizmet ve amaçlarının gerçekleştirilmesi ve geliştirilmesine katkı sağlar. Bunun-la birlikte, Kurumdaki işlerin ve hiz-metlerin niteliği hakkında belirgin bir güvence verir. Kamu yönetimimizde bu denetim modeli tam mânâsıyla uygulanmaya başlanıp sonuçlar alın-dığında, Bir bütün olarak kaynakların ekonomiklik, etkililik, verimlilik esas-ları doğrultusunda kullanılması ve hebâ edilmeden yönetilmesi, israfla-rın önlenmesi, etkin ve modern yö-netim sisteminin (yönetişimin) ger-çekleştirilmesi mümkün olacaktır.

38 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Yaz ayları, içinde bulunduğumuz kuşak için solar radyasyon ba-kımından oldukça önemlidir.

Bilindiği gibi coğrafi bakımdan da esasen sadece yazın değil, kışın da bölgelerimiz, çeşitli seviyelerde ve çeşitli dozlarda radyasyon almakta-dır. Doğal olarak bir insanın günlük hayatta almak durumunda ve zorun-da olduğu, kaçınılmaz diyebilece-ğimiz miktarda radyasyona maruz kaldığı bilinmektedir. Özellikle geli-şen teknolojiye paralel olarak suni kaynaklardan beslenen saçılmalar-la, sağlığımızın daha da tehdit altına girdiği, artık her bilerek yaşayan in-sanın idraki içerisinde olduğu kadar, endişesini de artırmaktadır. Bu ya-pay etkenlerin yanında almakla yüz-yüze bulunduğumuz esas radyasyon grubunu oluşturan “Doğal Fon Rad-yasyonu” kozmik yolla ülkemizde

önemli boyutlardadır. Özellikle ozon delinmesinden kaynaklanan ultravi-yole ışınlarının, dozajı enlem ve boy-lamlarımız arasında biraz daha yük-selmiştir. Bu düşüncelerle, dikkate sunmak istediğim bu konuyu aşağı-daki çerçevede planlayarak,değerli dostlarımla paylaşmayı uygun bul-dum.

Radyasyon nedir?

• UV radyasyonu nedir?

• UV kaynakları nelerdir?

• UV’nin biyolojik etkileri nelerdir?

RADYASYON NEDİR?

Fizik bakımından maddenin temel yapı taşı atomdur. Bu atomlar çe-kirdekteki protonlar ve nötronlardan ve çekirdeğin etrafında dönen elekt-ronlardan oluşur.

Nötron sayısı proton sayısından faz-la olursa, bu atom kararsızlık göste-rir.

Kararsız atomların fazla nötronları alfa, beta ve gama gibi ışınlar yaya-rak parçalanır.

Işın saçan maddelere radyoaktif madde, ışımayla meydana gelen ışınlara da radyasyon denir.

Kısaca radyasyon, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimin-deki enerji emisyonu (yayımı) ya da aktarımıdır. Enerjinin değişik şekil-leri olan radyasyon, dalga boyuna göre sınıflandırılır ve metrenin mil-yonda biri olan nanometreyle ifade edilir. Optik kurallara göre, en dü-şük dalga boylu olan ışın, en yüksek enerjiye sahip olanıdır. Bunu aşağı-daki şemada şöyle gösterebiliriz:

Ultraviyole RadyasyonununBiyolojik Etkileri

Metroloji Genel Müdürlüğü

39Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

İlk başta açıklandığı gibi, her organiz-ma hayatı boyunca bu doğal radyasyon ortamında bulunduğu gibi, artık suni ortamları da kullanmakla karşı karşıyadır. Suni ortamın buna ek olarak getirdiği yük, doğal radyas-yonun % 15’i kadar yapay radyasyon yüküdür.

Dalga boyları 100 nm’den küçük olan elektromanyetik parçalar kimyasal bağları kırabilecek kadar güçlüdür.

Bu bağların kırılması olayına iyonlaş-ma, buna sebep olan radyasyona da iyonize radyasyon denir.

İyonize radyasyonun enerjisinin ab-sorbsiyonu, direk ve indirek etki ile moleküllerde hasar oluşturur. Özellikle biyolojik bünyedeki orga-nik moleküller bundan riskli olarak ve olumsuz yönde etkilenirler. Yani moleküler yıkım nedeniyle, hasarlar oluşur. İyonize radyasyonun enerji-sinin absorbsiyonu, direk ve indirek etki ile moleküllerde hasar oluştura-cak nitelikte olup, iki türlüdür. Birisi, direkt olarak, biyolojik sistemlerde-ki anahtar moleküllerin atomlarının iyonizasyonunun bir sonucu ortaya çıkan bu hasarlar, bu molekülün inaktivasyonuna veya fonksiyonel değişikliğine neden olurlar. Diğeri olan indirek etki şeklinde ise, anahtar moleküllerde toksik hasar oluşturan reaktif serbest radikallerin oluşması sonucunda, biyolojik etkilerin ortaya çıkmasına neden olanıdır.

Biyolojik sistemlerdeki temel molekül su olduğu için, su genellikle radikal formasyonu ve çoğalması için ortam oluşturur.

Su molekülü enerjiyi absorblayınca, değerlik kabuğunda paylaşılmamış elektron olan iki serbest radikale ay-rışır.

Bunlar H+ ve OH- sembolleri ile gösterilir.

H-O-H----->H+ + OH- (iyonizas-yon)

H-O-H-----> Hº + OHº (serbest ra-dikaller)

Serbest radikaller elektronik ve orbi-tal nötralite için kolayca yeniden bir-leşirler.

Bununla birlikte yüksek radyasyon et-kisinde çok sayıda oluştuklarında or-bital nötralite hidrojen radikal dime-rizasyonu ve toksik hidrojen peroksid (H2O2) formasyonu ile sağlanabilir.

Radikaller, hücrede organik bir mole-küle de transfer edilebilir.

H ++ OH- ———> HOH (rekom-binasyon)

H+ + H-——— > H² (dimer)

OH- + OH- ———> H2O2 (peroksid dimer)

OH- + RH ——— > Rº + HOH (ra-dikal transferi)

Ortamda çözünmüş oksijenin varlığı reaksiyonu yaşam süresi ve stabi-litesi daha fazla olan diğer serbest radikaller oluşacak şekilde modifiye edebilir.

H+ + O² ———> HO2

(hidroperoksi serbest radikali)

Rº + O2 ——— > RO2

(organik peroksi serbest radikali)

Basit serbest radikallerin (Hº veya OHº) yaşam süreleri 10–¹º saniye gibi çok kısadır.Çok reaktif olmaları-na rağmen oluşum yerlerinden hücre nükleusuna ulaşacak kadar ortamda bulunamazlar.

Basit serbest radikallerin (H+ veya OH-) yaşam süreleri 10–¹º saniye gibi çok kısadır. Çok reaktif olmaları-na rağmen oluşum yerlerinden hücre

nükleusuna ulaşacak kadar ortamda bulunamazlar.

Oksijen ile oluşan serbest radikaller nötral formlara kolayca rekombine olmazlar. Stabil formların ciddi ha-sarın oluşabileceği hücre nükleusuna ulaşabilecekleri kadar yeterli bir süre ortamda kalırlar.

Bir biyolojik moleküle serbest radika-lin transferi, bağ kırığına veya anahtar fonksiyonun inaktivasyonuna neden olabilecek düzeyde hasar verici ola-bilir.

Ek olarak, organik peroksi serbest ra-dikali, radikali bir molekülden diğeri-ne transfer edebilir ve bu transferin olduğu moleküllerin herbirinde hasar oluşur.

Böylece kümülatif etki, tek bir iyoni-zasyon veya bağ kırığından çok daha fazla olabilir.

Non-iyonize radyasyon dalga boyu 100 nm’den büyük radyasyon için kullanılır ve radyasyonun madde ya da herhangi bir nesneyle etkileşime girmeme özelliği kazanır.

Optik ya da görünür ışık da bu kate-gori içindedir.

Bunu şu kısımlara ayırabiliriz;

UV radyasyonu 100-400 nm

UVA 315-400 nm

UVB 280-315 nm

UVC 100-280 nm

Görünür ışık radyasyonu 400-760 nm

IR radyasyonu 760 nm-1 m

UV radyasyonu ışık enerjinin bir şek-lidir. Sınırlar kesin olmamakla birlikte UV radyasyonu; 320- 400 nm arasın-da UV-A, 280-320 nm arasında UV-B ve 200-280 nm arasında UV-C olmak üzere üç kategoride sınıflandırılabilir.

40 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

UV KAYNAKLARIGÜNEŞ

YAPAY KAYNAKLAR

MEDİKAL TERAPİ ve TIBBİ GÖRÜNTÜLEMELER

SOLARYUM

AKKOR KAYNAKLAR- TUNGSTEN LAMBALARI

GASEOUS DISCHARGE KAYNAKLAR

HİDROJEN VE DOTERYUM LAMBALARI

LAZERLER;

Ülkemiz için yukarıda da belirtildiği üzere, UV’nin ana kaynağı güneştir.

Solar UV’nin atmosfere ulaşan ışık şiddeti yeryüzünde yaşayan canlı or-ganizmalar için öldürücüdür. Fakat atmosfer bu zararı moleküler oksijen ve ozon sayesinde saçılıma uğrata-rak veya emerek bertaraf edecek şekilde düzenlenmiştir. Atmosferi-mizde altta troposfer, her türlü iklim olaylarının cereyan ettiği tabakadır.Bahis konusu radyasyon, bunun üs-tündeki Stratosferde filtre edilmesi ile bertaraf edilmesi gereken, yani ozon tahribinin olduğu tabakadaki tutulamayan radyasyondur. Eğer bu tahribat olmaz ise, o taktirde UV-C stratosferde dolaylı oksijen ve doğ-rudan ozon tarafından yutulur ve dünya yüzeyine erişemez. Bir se-viyede lazım olan doz,dünyamıza erişmekte,mikrobiyal kontrolü sağ-layacak sınırlamayı gerçekleştirecek denge kurulmakta olduğu gibi, sağ-lıklı yaşam da sağlanmış olmaktadır.

Strotosferik ozon haricinde, yuka-rıda kısmen açıklanan, UV miktarını etkileyen diğer etmenler;

Enlem, mevsim yükseklik, topograf-ya, bulut örtüsü, yağış ve hava kirliliği gibi emisyonlar olarak sıralanabilir.

UV radyasyonundan gelen zarar, esas olarak spektrumun UV-B sını-fından gelir. Bu UV-B sınıfı,derinin üst tabakasını (epidermis) etkiler. UV-B ışını yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur.

Eğer fazla miktarlarda maruz kalınır-sa, UV-A tarafından da geçerli olan bazı riskler ortaya çıkarılır.UV-A deri-nin derin tabakalarına (dermis) ulaşır ve yayılır. UV-A ışını yıl boyunca ve gün içinde , değişik saatlerde, mev-simlerde veya hava koşullarında et-kili olmaktadır.

YAPAY KAYNAKLAR

Yukarıda açılımı verilmemiş olan suni, teknolojik uygulama alanına girmiş ve günlük kullanım yolu ile te-mastan uzak kalamayacağımız kay-naklardan bazılarına örnek verilecek olursa, gerek laboratuar ve çeşitli iş kollarında, gerekse evlerde karşı karşıya bulunduğumuz (radyo ve te-levizyon dalgaları alıcı-vericileri vb.) uygulamalar oldukça yaygındır.

Submikroskopik düzeyde UV yayı-lımının ana kaynağı moleküler sevi-yedeki enerji düzeylerinde meydana gelen geçişlerdir.

Bazı örnekler şunlardır: AKKOR KAY-NAKLAR- TUNGSTEN LAMBALAR, GAZ KAYNAKLARI, DÜŞÜK BASINÇ DISCHARGE LAMBALARI, GERMİCİ-DAL LAMBALAR, YÜKSEK BASINÇLI DISCHARGE LAMBALARI, CIVA ve METAL HALİD LAMBALAR, METAL HALİDLİ CİVA LAMBALARI, HİD-ROJEN VE DOTERYUM LAMBALARI, LAZERLER vs gibi, tıp tedavi, teşhis alanlarındaki uygulama metotlarıdır.

AKKOR KAYNAKLAR- TUNGSTEN LAMBALAR

Termal yayılımlar (kara madde ışı-ması)

Kara madde (Black body), kendisine çarpan radyasyonun tamamını em-diği varsayılan teorik bir objedir.

Hiç ışık yansıtmadığından tamamen kara görünür. Fakat bu madde bel-li bir sıcaklığa ulaştığında mümkün olan maksimum ışımayı yapar. Bu ışıma da kara madde radyasyonu olarak bilinir. Bu madde sıcaklığa bağlı olarak her dalga boyunda belli enerjiye sahip ışınlar yayar.

Maddenin sıcaklığı artırılırsa elekt-ronlar uyarılarak bir üst enerji sevi-yesine yükselir. Bu kararsız bir du-rumdur ve tekrar normal hallerine dönmek için ışıma yaparlar.

Sıcaklık ne kadar yüksek olursa yayı-lan fotonların enerjileri o kadar yük-sek olur. 2500 K sıcaklığın üstünde-ki maddelerde önemli miktarda UV ışıması gözlenir. Yani yayınlanan toplam radyasyon maddenin sıcaklı-ğının bir fonksiyonudur. Isıtılan mad-de önce kor haline gelir daha sonra beyaz (akkor ) yada maviye döner.

Sıcaklık yükseldikçe kara madde ta-rafından ışıma yapılan dalga boyu-nun en üst sınırı düşmektedir. Grafi-ğe göre Mutlak sıfır üzerindeki tüm sıcaklıklarda görünür alanda kara madde ışıması gözlenmektedir. Sı-caklık arttıkça grafiğin altında kalan alan arttığı için toplam radyasyon miktarı da artmaktadır.

GAZ KAYNAKLARI

Gaz ya da buhar içinden geçen elektrik akımı gazı iyonize ederek elektronlar ve pozitif iyonlar üretir. Işıma da atomların düşük enerji se-viyesinden yüksek enerji seviyesine geçişlerini yüksek enerji seviyesin-den düşük enerji seviyesine geçişle-rinin izlemesi sonucu oluşur.

41Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

DÜŞÜK BASINÇ DISCHARGE LAMBALARI

1-GERMİCİDAL LAMBALAR;

Düşük basınçlı cıva discharge lam-bası germicid ve dezenfek-tan olarak kullanılır.yaklaşık olarak elektrik gücünün % 50’sini UV ye çevirir ve 253.7 nm dalga bo-yunda ışıma gerçekleştirir.

2-FLORASAN LAMBALARI;

Burada iki elektrot arasında bulu-nan cıva buharı ve genellikle argon gazı karışımı kullanılır. Işık 253.7 nm dalga boyunda cıva ışımasına çevri-lir. Bu lambalar görünür bölgede fosfor üretir. Bu fosfor beyaza ya-kın ve özel renkli lambaları içerir. Bu lambalar solaryumlarda ve biyolojik deneylerde UVB kaynağı olarak kul-lanılmaktadır. Ayrıca fototerapide de kullanım alanları vardır.

A-YÜKSEK BASINÇLI DISCHARGE LAMBALARI

CIVA ve METAL HALİD LAMBALAR;

Yüksek basınçlı cıva buhar lambaları reklam panolarını, sokakları stad-yumları ve büyük bina dış cephe ay-dınlatmalarında ve bazı endüstriyel uygulamalarda kullanılmaktadır.

B-METAL HALİDLİ CİVA LAMBALARI;

Metal halid lambalarının parlaklığı cıva lambalarından daha fazladır. Bunlar stü dyo aydınlatmalarında, fotokimyasal süreçlerde ve solar-yumlarda kullanılır. Filtrelerle birlikte foto terapide kullanılır ayrıca.

HİDROJEN VE DOTERYUM LAMBALARI

LAZERLER

Ayrıca, bilgisayar monitörlerinin veya TV ekranlarının Katot Işın Tüplerinin (CRT) yaydığı ışınlar CRT prensibi-ne göre yüksek voltaja tabi tutulan elektronlar, tüpün iç yüzünü kapla-yan fosfora ateşlenir ve bu şekilde iyonize olan atomlar, görünen ışık, x ışınları ve UV radyasyonu sağlar. LCD aydınlatmasında sıkça kullanılan

CCFT (soğuk katot flüoresan) lamba-ları (tipik neon lambası) merkür gazı ile karışık bir gaz içerir. Yeterli voltaj sağlandığında, merkür gazı iyonize olarak ultraviole ışın yaymaya başlar

UV’NİN BİYOLOJİK ETKİLERİ

Esas konumuzu teşkil eden UV nin biyolojik etkilerini, UV’ nin moleküler seviyedeki etkileri, UV’ nin hücresel sistemlerdeki etkileri, UV’ nin bitki-ler üzerindeki etkileri, UV’ nin insan

sağlığı üzerindeki etkileri olarak çeşitli yönleriyle in-celeyebiliriz.

MOLEKÜLER SEVİYEDEKİ ETKİLERİ

Nükleik asitlerdeki pirimidin ve pürin bazlarının aroma-tik π- elektron sistemleri, 260 nm civarında güçlü ab-sorpsiyon yapar. Bu yüzden emilen UV kimyasal değişik-lere sebep olur.

Protein ise maksimum absorpsiyo-nunu 280 nm. civarında aromatik amino asitleri fenilalenin, tirozin ve triptofan ile yapar. Yüksek doy-mamış yağ asitleri içeren kompleks membran lipidleri, fitohormon olan absisik asit ve büyümeyi düzenleyen indol asetik asit de UV menzilinde

Laser Kullanılan enerji kaynağı

Eximer Laser Argon florid

Krypton florid

Xesenon klorid

Xesenon bromid

Xesenon florid

Krypton klorid

Dye Laser Eximer

Nitrojen

42 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

absorpsiyon yapar. Bakteriler 265 nm. civarında maksimum ölüm dü-zeyine ulaşırlar.

NÜKLEİK ASİT FOTOREAKSİYONLARI

Timin Dimerleri

UV radyasyonu 280 nm. de dimer oluşturur.

UV biyolojik olarak pirimidin baz-larından timin üzerinde fotoreaktif etkisini gösterir. İki timin bir araya gelerek siklobütan halkası oluşturur. Bu da birden fazla izomeri oluşma-sına neden olur.

Pirimidin Kapanması

Timin-timin ya da timin sitozin mo-nomerlerinin dimer oluşturması ola-yıdır. Fakat buradaki geri dönüşüm kolay değildir

Primidin fotohidratları;

Urasil ve sitozine suyun çift bağ yaparak bağlanma-sı olayıdır. Bu pirimidin hidratları mutasyonları indüklenmesinde rol oy-namaktadır.

DNA protein kroslinkleri;

Bu olay UV radyasyonun-dan sonra Pirimidin foto-hidratları, primidin bazları ve bir aminoasit arasında olmakta-dır. Bağlanma genellikle sistein ve timin arasında gerçekleşir. Urasil ise sistein fenil alenin ve tirozine bağ-lanmayı tercih eder.

PROTEİN,LİPİD VE MEMBRANLARDAKİ FOTOREAKSİYONLAR

Protein üzerine;

UV nin fotokimyasal etkisi fenilale-nin, tirozin, triptofanın yanı sıra his-

tidin sistin ve sisteinde de gözlenir.Sistinin disülfid grubu UV etkisinden sonra sülfidril gruba dönüşür. Sül-für atomları arasındaki kovalent bağ proteinin fonksiyonel üç boyutlu ya-pısı için oldukça önemlidir. Bağların bozulması ya da yapısının değişmesi proteinin yapısını ve fonksiyonunu etkiler. Kısaca proteinin iş görürlüğü üzerinde önemli etkide bulunur.

Lipid ve membran üzerine;

Fosfo ve glikolipidler hücre zarı-nın ana bileşenleridir. Hücre zarının içerdiği doymamış yağ asitleri UV radyasyonunun etkisi altında oksi-jenle reaksiyona girerek lipohidrope-roksid üzerinden radikal oluşumuna sebep olur. Örneğin protoporfirin varlığında serbest oksijen koleste-rinle reaksi- yona girerek

hidroperoksid formuna geçer. Bu da membrandaki yağ asitlerine zarar verir.

DNA Histon proteinleri etrafında döner

Bu yapı nükleozomdur.

Histonlar H1, H2A, H2B, H3, H4

DNA PAKETLENİR

Mutasyon; Genomik yapıda (DNA veya RNA) meydana gelen deği-şikliklerin tümüne denir. Mutasyon DNA’ nın normal dizisinde meyda-na gelen değişikliklerdir. 2000 base pair den oluşmuş tipik bir gen

Mutant allele sadece bir baz çiftinin değişmesine sebep olmaktadır.

TAMİR mekanizmaları

Kesip çıkarma;

Organizmaların çoğunda bulunan bu mekanizma ışıktan bağımsızdır.DNA nın zarar gördüğü tespit edildiğin-de endo ve ekzonükleazlar devreye girerek tamir gerçekleştirilir. Tamir kanser ve mutasyon riskini azaltır.

Fotoreaktivasyon;

DNA fotoliyaz enzimi dimerlere bağ-lanıp dimerli bazı uzaklaştırır. Bu

işlem ya görünür ışıkta ya da uzun dalgaboylu UV radyas-

yonounda olur. DNA fotoli-yaz mikroorganizmalarda, bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda bulunur.

Replikasyon sonrası tamir;

UV tarafından tetiklenen DNA nın hasarlı bölgesi

enzimlerle uzaklaştırılır. Oluşan boşluk replikasyona

kapatılır. Doğru olan parental DNA dizisi kullanılarak replikas-

yon yapılır.

Bu tamir mekanizmasında işlem replikasyondan sonra yapıldığı için mutasyon oranı oldukça yüksektir.

Single hit curve

Bu virüs ve enzim deaktivasyon gra-fiğidir. Eksponensiyal olmasını bek-lediğimiz grafik doğrusal olmuştur.

Shoulder curve

43Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Burada beklenenden daha az zarar gözlenmektedir. Bu durumda tamir mekanizması işin içine girerek ha-yatta kalma şansını artırmaktadır. Ve single hit curveden sapmalar göz-lenmektedir.

Stimulation(uyarılmış) curve

Zarar görmeden önceki düşük doz-larda uyarılma yüksek dozlar için öğ-retici olmaktadır. Bu tarz curve yük-sek yapılı bitkilerde gözlenmektedir.

Multiple-phasic curve

Populasyonun birden fazla ve duyar-lılıkları farklı olan alt populasyonlar içerdiği durumda gözlenir. Ekspo-nensiyal büyüme fazındaki bakteriler UV ye durgun faza göre çok daha fazla hassasdırlar.

UV NİN MİKROORGANİZMALAR ÜZERİNE ETKİLERİ

Virüs-Faj-Bakteri

Virüs ve Fajlarda oluşan UV etkileri gerekliyse konak hücre tarafından tamir edilir. Konak hücre fotoreak-tivasyon sürecinde tamir edilen za-rarın kendisinin mi yoksa yabancının mı olduğunu bilemez.

Micrococcus radiodurans bakteriler arasında UV ye gösterdiği yüksek di-rençle farklılık gösterir. Streptococ-cus lactis de oldukça dirençlidir. Bu bakteri yüksek dozlardaki UV de bile mükemmel bir tamir mekanizması-na sahiptir tabiî ki bakteri sporları vejetatif bakterilerden daha az du-yarlıdır UV ye.

Basit Ökaryotlar

Mayalar, algler ve protozoalarda da dimerler oluşur.

UV ile tetiklenen mayalarda meyda-na gelen mutasyonlar petit mutant-ları oluşturur. Bu mutantlar solunum yapma özelliklerini kaybederler.

Denizdeki planktonlar UV-B ışınların-dan oldukça fazla zarar görür ve yok olurlar. CO2’i çözümleme yeteneği-ne sahip olan planktonların azalması atmosferdeki CO2 miktarının fazla-laşmasına, dolayısıyla sera etkisinin artmasına neden olur.

UV NİN BİTKİLER ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ

Büyümesi devam ederken bitkiler UV radyasyonuna tolerans göstere-bilirler ya da adapte olabilirler. UV radyasyonuna maruz kalmadan se-rada yetişen bitkiler ani UV şokların-da ölürler.

Epidermis yüksek konsantrasyonda-ki flavonoidlerle ve antosiyaninlarle

yaprağın iç kısmını korurlar. Flavono-idler ve antosiyaninler UV yi absorbe ederek etkisini minimuma indirirler.

Bitkiler UV-B ışınlarının zararlı etki-lerinden korunabilmek için yaprak alanlarını küçültürler ki, bu da foto-sentezde azalma demektir. Bunun sonucunda farklı bitkilerin birço-ğunda ürün miktarında azalma gö-rülmekte ve kalite de düşmektedir. Ayrıca UV-B ışınları topraktaki mik-roorganizmaları öldürerek toprağı verimsizleştirmektedir. UV-B darı fideleri, çavdar ve ay çekirdeği gibi belirli bitkilerin büyümesini ve foto-sentez mekanizmalarını bozmakta-dır

44 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

UV NİN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ

Akut Etkiler

İnflamasyon:

Güneş yanığı inflamasyonu (eritem), ultraviyole ışınlarının ilk ve en bili-nen akut deri yanıtıdır. Özellikle açık tenli kişilerde, eritem, ısı artışı, ağrı ve ödem gibi inflamasyonun klasik belirtileri biçiminde ortaya çıkar. Eri-tem oluşumundan UVB ışınları so-rumludur.

Hiperplazi:

Ultraviyole ışınlarının uyardığı infla-masyon uyarılma eşiği arttığında de-ride yalnızca bronzlaşma değil aynı zamanda stratum korneum, epider-mis, dermisde kalınlaşmaya neden olur. Özellikle açık tenlilerde ve viti-ligosu olanlarda tek UVB dozundan sonra stratum korneum kalınlaşır.

İmmünolojik Değişiklikler:

UV ışınları epidermal Langerhans hücrelerinin sayıları ve işlevlerini et-kileyerek onların antijen sunma ye-tisini azaltır. Bu bozukluk antijene özgü T hücrelerinin gelişimini uya-rarak geç tipte aşırı duyarlılığın bas-kılanmasına yol açar, tümör reddini engeller.

Vitamin D sentezi:

UVB ışınları, orta dozlarda epidermal 7- dehidrokolesterolü, provitamin D3’e dönüştürmektedir. Provitamin D3 günler içinde izomerize olarak plazma D vitamini bağlayıcı protein ile dolaşıma katılmaktadır.

Geç Etkiler

Fotoyaşlanma;

Deride klinik olarak elastoz, ince ve kalın kırışıklıklar, kuruluk, gevşeme, kabalaşma, kılcal damar kümeleri,

düzensiz pigmentasyon, yer yer sa-rımsı renk, çok sayıda iyi ya da kötü huylu tümörler görülür.

Fotokarsinogenez:

Doğal ya da yapay ultraviyole ışınla-rına uzun süreli maruz kalma sonucu insanlarda ve deney hayvanlarında deri kanseri oluştuğu bilinmektedir. Deney hayvanlarında kanser oluş-turan ultraviyole ışınının dalga boyu 280-320nm olan UVB olduğu göste-rilmiştir. Langerhans hücre işlevlerini bozarak immün sistemi baskılar. Bü-tün bu etkiler ve mutasyona neden olarak, hücre bölünmesini bozarak tümör gelişimine neden olur.

UV-B’ nin en ciddi etkileri cilt kanse-ri riskini arttırmasıdır. Dudak kanse-ri, tükürük bezleri, göz içi kanserleri gibi diğer kanserlerdeki artış riski ise bilinmemektedir. Kanser ile UV rad-yasyonu arasındaki ilişki detayları ile bir biçimde Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansının yayınlarında tartışılmış ve cilt kanserlerinin olu-

şumu ile ilişkili olduğu kesin olarak belirlenmiştir.

Melanoma;

Ciltte pigment üretimini kontrolsüz büyütür. Bu büyüme koyu renklen-miş kötü huylu ben ve tümörlerin şekillenmesine önderlik eder. Me-lanomalar aniden, belirti olmaksızın görülür; bir benden veya benin ya-nından gelişebilir. Bu nedenle vücut-taki benlerin görünümlerini ve yerle-şimini bilmek önemlidir.

Melanoma Örnekleri

Aktinik Keratosiz;

Bu, güneşten kaynaklanan hücre bü-yümesidir ve vücudun güneşe maruz kalan bölgelerinde lekeler şeklinde görülür. Özellikle yüz, eller, bilekler ve boynun V kısmı lekenin bu tipine hassastır. Zamanında anlaşılmaz ise, aktinik keratosiz kötü huylu olabilir. Oluştuğu bölümde kabarma, kızar-ma ve pürüzlü bir yapı gelişir. Eğer bu gelişme gözlemlenirse hemen bir dermatologa gidilmelidir.

Göz İçi Zararları;

Göz;

Kornea: Gözün dış kısmını kaplayan şeffaf koruyucu tabaka.

Göz Merceği: Göz bebeğinin arka-sında ışığı odaklayarak net olarak görmeyi sağlayan şeffaf bölüm

Retina: Beyine, görülen cisim hak-kında sinyaller gönderen ışığa du-yarlı gözün arka kısmında bulunan doku tabakasından oluşmuştur.

UV’nin göze etkisi temel olarak göz merceğinedir. UV ışınları göz mer-ceklerinin şeffaflığının kaybolma-sı şeklinde etkiler. Bunun yanında bazal hücre kanseri göz kapağında yaygın olmasına rağmen Malign Me-lanom göz küresinde olabilir.

Doğal ya da yapay ultraviyole ışınlarına uzun süreli maruz

kalma sonucu insanlarda ve deney

hayvanlarında deri kanseri

oluştuğu bilinmektedir.

45Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik sebebiyle dünyanın tabii zen-ginlik müzeleri olarak kabul

edilen sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryü-zünün en önemli ekosistemleridir. Uluslararası bir sözleşme olan Sulak Alanlar Sözleşmesi (Ramsar Sözleş-mesi), belli bir ekosistem ve bu eko-sisteme ekolojik olarak bağımlı olan flora ve fauna elemanlarını kapsa-maktadır. Sözleşmede sulak alanlar; “doğal veya yapay, devamlı veya ge-çici, suları durgun veya akıntılı, tat-lı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kap-sayan, bütün sular, sazlık, bataklık ve turbiyerler” olarak tanımlanmıştır.

Sulak Alanlar Sözleşmesi; sulak alan-ların bulunduğu bölgenin su rejimini düzenlemesi, karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının; özellikle su kuşlarının barınmasına olanak sağla-ması, ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kay-nak teşkil etmesi, kaybedilmeleri ha-linde yeniden geri kazanılmalarının mümkün olmaması sebebiyle sulak alanların kaybına yol açabilecek ön-lemek; ayrıca, su kuşlarının mevsim-sel göçleri sırasında sınırlar aşması nedeniyle uluslararası bir kaynak ol-duğunu tanıyarak; sulak alanların ve onlara bağımlı bitki ve hayvan toplu-luklarının korunmasının ileri görüşlü ulusal politikalarla koordineli ulus-lararası faaliyetlerle birleştirilmesini sağlamak maksadıyla hazırlanmıştır.

Sözleşmenin yürütülmesi ve taki-bi için her üç yılda bir Akit Taraflar toplantısı düzenlenmektedir. Bu toplantıların altıncısı Avustralya’nın Brisbane şehrinde yapılmış ve bu toplantıda “1997-2002 Yılları İçin Strateji Planı” hazırlanarak, tüm ta-raf ülkelerce uygulanmak üzere tav-siye kararları olarak benimsenmiştir. 7 Akit Taraflar Toplantısı ise Costa Rica’nın San Jose Kentinde yapılmış, “Sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı için Ramsar Yeni Yönetim Planı Rehberi” kabul edilmiş ve üye ülkelerden bu rehber doğrultusunda her bir sulak için Yönetim Planlarını hazırlamaları talep edilmiştir. Görü-leceği üzere sulak alan yönetim pla-nı hazırlanmasının uluslararası daya-nağı Ramsar Sözleşmesidir. Ayrıca,

Sulak Alan Yönetim Planları Dizisi – 3

ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN YÖNETİM PLANI

Yusuf CERANDoğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü

Sulak Alanlar Şube Müdürü

45Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

46 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

4856 sayılı Bakanlığımızın kuruluş Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve Sulak Alanların Korunması Yönet-meliği “Sulak Alan Yönetim Planları-nın” yasal dayanaklarını oluşturmak-tadır.

Ülkemizdeki bütün sulak alanlar Ramsar Sözleşmesi hükümleri doğ-rultusunda korunmakta ve yönetil-mesi sağlanmaktadır. Sözleşmenin ulusal düzeydeki uygulamalarının koordinasyonu ve takibinden Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Mü-dürlüğü Sulak Alanlar Şube Müdür-lüğü sorumludur. 30 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe konan ve daha sonra 17 Mayıs 2005 tarihinde revi-ze edilen “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği” ile Sözleşmenin ulusal düzeyde uygulanması daha etkin hale getirilmiştir.

Sulak alanların bütün fonksiyonları-nın sürekliliğinin sağlanabilmesi ve rasyonel kullanımının gerçekleştiri-lebilmesi ancak sulak alanlarla ilişkili halkın yararlanımını da gözeten, tüm sektörleri entegre eden sulak alan yönetim planlarının geliştirilmesi ve uygulanması ile mümkün olabilmek-tedir.

Ülkemizde Sulak Alanlar Yönetim Planlarının hazırlanmasında Ram-sar Sözleşmesi ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gereğince “Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yö-netim Planı Rehberi” esas alınmakta ve yönetim planları bu rehbere göre hazırlanmaktadır.

“ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN YÖNETİM PLANI ”

Uluabat Gölü Marmara Denizinin güneyinde, doğu-batı doğrultusunda

uzanan tektonik kökenli Yenişehir-Bursa-Gönen çöküntü alanında oluşmuştur. Aynı çöküntü alanındaki Kuş (Manyas) Gölünden alçak bir eşikle ayrılmaktadır. Bursa’nın yak-laşık 30 km. batısında Bursa ili Kara-cabey ve Mustafa Kemalpaşa ilçeleri sınırları içinde kalmakta olup, Bursa-Karacabey karayolunun hemen gü-neyinde kalmaktadır. Ramsar alanı göl ve çevresinden oluşan 17,425 hektarı kapsar. Bunun 13,500 hekta-rı gölün kendisidir. Eskikaraağaç ve Gölyazı köyleri Ramsar alanı içerisin-de kalır. Diğer köyler Ramsar Alanı dışındadır. Göl havzasının büyüklüğü yaklaşık 10.5 bin km2’dir.

Deniz seviyesiden 8-9 m. yüksek-likte bulunan gölün, kuzeyinde faz-la yüksek olmayan ve yumşak bir eğimle alçalan Neojende oluşmuş tepeler, güneyinde ise Paleozoyik zamana ait dik yamaçlı dağlık alanlar

46 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

47Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

bulunmaktadır.

Kabaca üçgen biçimli olan gö-lün doğu-batı yönünde uzunlu-ğu 23-24 km., genişliği ise 12 km. kadardır. Göl alanı yıllara ve mevsim-lere göre değişiklik göstermektedir. Göl alanı için bugüne kadar verilmiş en yüksek değer 24.000 hektar, en düşük değer 13.500 hektardır. Gölün güney-batı kıyıları 1993 yılında yapı-lan seddelerle çevrelenmiş ve gölün bu kesimi tarıma açılarak geçmişte olduğu gibi geniş alanlara yayılması engellenmiştir. Uluabat Gölü, büyük ve sığ bir tatlısu gölüdür. Gölün kıyı-larında nilüferlerle kaplı koylar, geniş sazlıklar, söğütlükler ve tatlısu ba-taklıkları bulunur.

Gölün ortlama derinliği 2.5 metredir. Büyük bir bölümü oldukça sığ olup, bu kesimlerdeki derinlik 1-2 metre arasında değişmektedir. En derin

yeri Halilbey Ada-sındaki 10 metreyi bulan çukurluktur.

Gölün kuzey kıyıla-rı diğer kesimlere göre nisbeten girin-tili çıkıntılıdır. Ku-zeyde kalker yapılı iki yarımada (Eski-karaağaç ve Gölya-zı) bulunmaktadır. Yine göl içerisinde yapılarında kalkerle-rin egemen olduğu 7 adet ada bulun-maktadır. Bu ada-lardan en büyüğü Halibey Adasıdır.

Gölü, güney batısın-dan Emet, Orhaneli ve Mustafakemal-paşa Çayları besler. Göl dibindeki ve çevresindeki karst kaynakları ile yağış-lı dönemlerde göle ulaşan küçük dere-

ler gölün beslenmesine katkı sağla-maktadır. Ayrıca, gölün güneybatı-sındaki tarım alanlarının drenaj suları da göle verilmektedir. Göle giren su miktarı mevsimlere ve yıllara göre büyük değişiklikler göstermektedir.

Gölün su çıktısı kuzeybatıda Uluabat köyü tarafında Uluabat Çayı’ndan olur. Uluabat Çayı, Susurluk (veya Simav) Çayı ile birleşerek Kocaçay’ı oluşturur ve Marmara Denizine dö-külür. Ancak göl su seviyesi Uluabat Deresinin altına düştüğünde, dere göle doğru akışa geçerek gölü besle-mektedir. Ayrıca, gölden pompalar-la su çekilmekte ve göl çevresindeki 6350 hektar arazi sulanmaktadır.

Uluabat gölü yağışlardaki ve buhar-laşmadaki doğal mevsimlik dalga-lanmalar sebebiyle dinamik bir su seviyesine sahiptir. Su seviyesi kış

mevsiminde genellikle yüksek ve yazları düşüktür. Göller yeraltı suyu-nu reşarj ve deşarj ederek, taşkınla-rın yokedici etkisini azaltarak, taban suyunu dengeleyerek bulundukları bölgenin su rejimini düzenlerler. Yine bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yaparlar. Ayrı-ca, göller tortuları, besin maddele-rini ve zehirli maddeleri alıkoyarak su kalitesini yükseltirler. Sulak alan-lar aynı zamanda tropik ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolo-jik üretim yapan ekosistemleridir. Bu sebeple, gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değeri yüksek değişik türden binlerce canlının yaşamasına olanak sağlamaktadırlar.

Uluabat Gölü, ekolojik yönden eut-rophic (bol gıdalı) bir göldür. uygun iklim koşullarının yanısıra geniş saz-lık alanların varlığı, açık su yüzeyle-ri ve besin maddesi bakımından da çok zengin bir yapıya sahip olması, değişik türden yüzbinlerce su ku-şuna beslenme ve barınma olanağı sağlamaktadır.

Uluabat Gölü plankton ve dip canlı-ları bakımından ülkemizin en zengin göllerinden biridir. Gölde, 21 değişik balık türünün varlığı bu zenginliğin en önemli göstergelerindendir.

Göle ismini veren Uluabat Köyü’nün İ.Ö 12. yüzyılda kurulduğu belirtil-mektedir. Yine, göle ismini veren başka bir köy olan Apolyont (Göl-yazı köyü) Köyü ile Halilbey Adasın-da eski yerleşimlerin izlerini taşıyan eserler (tarihleri hakkında bilgi bu-lunamamıştır.) bulunmuştur. Bütün bunlar göstermektedir ki bugün ol-duğu gibi yüzyıllar boyunca da bin-lerce insan gölle iç içe yaşamış ve Uluabat Gölü, bu insanların beslen-mesine ve geçimlerine önemli katkı-lar sağlamıştır.

47Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

48 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Uluabat Gölü, sucul bitkiler yönün-den ülkemizin en zengin sulak alan-larından biridir. Gölün hemen he-men bütün kıyıları geniş sazlıklarla, sığ kesimleri ise su içi bitkileri ile kaplıdır.

Uluabat Gölü, Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir. Beyaz nilüfer, gölün kuzeydoğu kıyılarında ve Mustafakemalpaşa Çayı’nın göle giriş ağzında çok geniş alanları kap-lamaktadır. Gölün kuzeydoğusunda ise, nilüferlerle birlikte dik sığır sazı bulunmaktadır.

Gölün güneybatı kesimlerinde ılgın-lar, tuzcul karakterli Salicornia üyele-ri, yaygındır. Yine Mustafakemalpaşa Çayı’nın döküldüğü yerde söğüt ve ılgınlardan oluşan bitki toplulukları bulunmaktadır.

Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu’nun da en önemli su-lak alanlarından biridir. Anadolu’ya kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alması, önemli kuş alanlarından Kuş Gölü’ne çok yakın mesafede (35 km.) bulunması gibi özelliklerinin yanısıra; besin mad-delerince oldukça zengin oluşu ve uygun iklim koşulları değişik türden kalabalık kuş gruplarına alanda bes-lenme, kışlama ve üreme olanağı sağlamıştır.

Uluabat Gölü, dünya çapında yok olma tehlikesi altında olan kuş tür-lerinden küçük karabatağın ülke-mizdeki en önemli üreme alanıdır. Gölde, kuluçkaya yatan diğer önemli türler; alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük ak balıkçıl ve çeltikçidir. Göl, kışlama alanı olarak da önem taşımakta olup, alanda kışlayan türlerin başlıcalarını; tepeli patka, elmabaş patka, bahri, ak pelikan ve sakarmeke oluştur-maktadır. 1996 yılı Ocak ayında göl-de 429423 su kuşu sayılmıştır. Bu sayı 1970’ten bu yana Türkiye’de bir sulak alanda kaydedilmiş en yüksek sayıdır.

Sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin yanı sıra, Uluabat Gölü burada ya-sayan insanlar için de büyük önem taşımaktadır. Göl etrafında irili ufaklı 17 köy bulunmaktadır. Bu köylerin doğrudan veya dolaylı olarak gölle sosyal ve ekonomik ilişkileri vardır. Ramsar sınırı içinde kalan Gölyazı ve Eskikarağaç köyleri gelirlerinin büyük bir kısmını gölde balıkçılık yaparak sağlarlar. Göl civarındaki tarım alan-ları, gölü besleyen Mustafakemal-paşa Çayının veya doğrudan gölün sularıyla sulanırlar. Göl çevresinde endüstri hızla gelişmektedir.

ALANLA İLGİLİ PROBLEMLERİN ÖZETİ

•Gölü besleyen yüzeysel suların ve göl suyunun tarımsal amaçlı olarak kullanılması,

•Göle tarım alanlarından kirli suların deşarj edilmesi,

•Gölü besleyen derelerden göle se-diment taşınması,

•Göl içi ve çevresinde açılan yeni ta-rım alanları baskısı,

•Göl su rejimininde zaman zaman meydana gelen bozulmalar,

•Göle gelen suların aşırı derecede kirli olması,

•Kontrolsüz kara ve su ürünleri av-lanması ve kamış kesiminin olması,

•Yerleşim yerlerinin ve bölgedeki endüstriyel tesislerden kaynaklanan atık sularının bir kısmı doğrudan bir kısmı ise yeterli arıtma yapılmadan göle ortama bırakılması,

•Katı atıkların düzensiz depolanma-sı,

Koruma ve Yönetim;

Uluabat Gölü 1998 yılında Ramsar Alanı ilan edilmiştir. Alandaki koru-ma ve yönetim çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Uluabat Gölü Yönetim Planı çerçe-vesinde yürütülmektedir. Ayrıca Ta-rım Bakanlığı su ürünleri koruma ve kontrolünden sorumludur.

Yönetim Planı süreci;

Uluabat Gölü Yönetim Planı çalışma-ları Sulak Alanlar Şubesi koordinas-yonunda 1999 yılında başlatılmıştır. Projenin ilk aşamasında, Uluabat Gölü hakkında bir yönetim planı için gerekli tüm veriler (ekolojik, hidro-lojik, sosyo ekonomik, su kalitesi ) temin edilmiştir. İkinci aşamasında

48 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

49Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

ise, toplanan veriler değerlendirile-rek alan için yönetim planı hazırlan-mıştır. Ayrıca alanda etkin bir izleme ve denetim ile hazırlanan yönetim planının uygulanmasını sağlamak üzere gerekli idari mekanizmalar ge-liştirilmiştir.

Yönetim Planı ile; 1998 yılında Ram-sar Alanı ilan edilen Uluabat gölü ve çevresinin Ramsar Sulak Alan Yöne-tim Planı Rehberine göre yönetim planının hazırlanarak alan üzerindeki insan baskısının kontrol edilmesi ve koruma-kullanma dengesini gözetil-mesi hedeflenmiştir.

Proje kapsamında ilgi gruplarının ka-tılımı ile çeşitli toplantılar yapılmış ve literatür taramaları yapılmıştır. Yapı-lan çalışmalar neticesinde beş ana başlık altında ellialtı faaliyet planlan-mıştır. Plan 2002 yılında tamamla-narak Ulusal Sulak Alan Komisyonu-nun onayını müteakiben yürürlüğe girmiş ve uygulamaya başlanmıştır.

•Göl Kirliliğinin Azaltılması (15 faa-liyet)

•Göldeki Balıkçılığın Sürdürülebilirli-ğinin Sağlanması (5 faaliyet)

•Göldeki Doğal Kaynakların Akılcı Kullanımının Sağlanması (22 faali-yet)

•Uluabat Gölündeki Yaban Hayatının Zenginleştirilmesi (12 faaliyet)

•Alanın Sahip Olduğu Başarılar Hak-kında Bilgi Paylaşımı (2 faaliyet)

Yapılan ve takip edilen önemli faali-yetler aşağıda verilmektedir.

Bununla birlikte alanda yönetim pla-nı kapsamında yapılan en önemli çalışmalardan birisi alanın koruma bölgeleri sınırlarının belirlenmesidir. Bu çalışma ile birlikte alan yöneti-minde yaşanan en önemli problem olan koruma-kullanım dengesini sağlamaya yönelik düzenlemelerin uygulamaya konulması olmuştur.

2005 yılında yapılan geniş katılımlı yönetim planı değerlendirme top-lantısında yönetim planında yaşa-nan aksaklıklar gündeme getirilmiş-tir. Söz konusu toplantıda Yönetim Planında gelinen nokta, yaşanan sıkıntılar dile getirilmiş ve bundan sonra yapılabilecekler tartışılmıştır. Yönetim planında belirtilen birçok faaliyetin gerçekleştiği bir kısmının ise uygulama sürecinin devam et-tiği gözlemlenmiştir. Bununla bir-likte önümüzdeki aylarda geniş bir katılımla; yaşanan aksaklıkların gi-derilmesi, tamamlanan faaliyetlerin yerine yeni faaliyetlerin eklenmesi amacıyla yönetim planında revizyon çalışmalarının başlatılmasında mu-tabık kalınmıştır.2005 ve 2006 yılla-rında devam eden revize çalışmaları 2007 yılında sonuçlandırılmıştır.

ULUABAT GÖLÜ SULAK ALAN KO-RUMA BÖLGELERİ

2002 yılında Sulak Alanların Korun-ması Yönetmeliği yürürlüğe girmesini müteakip, Yönetmelikte tanımlanan koruma bölgeleri 2003 yılında belir-lenmiş ve aynı yıl sonunda “Ulusal

Sulak Alan Komisyonu” tarafından onaylanarak uygulamaya aktarılmış-tır.

Uluabat Gölü Yönetim Planının Gün-cellenmesine neden ihtiyaç duyul-du?

1- Uygulama süreci olan 2002-2006 döneminde faaliyetlerin yaklaşık %50’si uygulamaya aktarılmıştır. Bu faaliyetler yürütme kurulu vasıtası ile gerçekleştirilmiştir.

2-Bu uygulama süreci boyunca edi-nilen tecrübelerle yeni faaliyetlerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

3- Göl üzerinde artan baskıları mini-mize etmek için uygulamaya yönelik plan kararlarına ihtiyaç duyulmuş-tur.

Uluabat Gölü’nün Yönetim Planı Re-vizesi 2007 yılında tamamlanmış olup, Yerel Sulak Alan Komisyonu ve Yönetim Planı Yürütme Kurulu üye-lerinin ortak çalışması ile tamam-lanmıştır. 2007 yılında Ulusal Sulak Alan Komisyonunun onayı alınarak uygulamaya aktarılmıştır.

Yönetim Planında 5 ideal hedef; 11 faaliyet hedefi ve 62 faaliyet yer al-maktadır. İdeal Hedefler şunlardır.

1.Göl kirliliğinin azaltılması

2.Göldeki balıkçılığın sürdürülebilirli-ğinin sağlanması

3.Göldeki doğal kaynakların akılcı kullanımının sağlanması

4.Yaban hayatının zenginleştirilmesi

5.Alanın sahip olduğu değerler hak-kındaki bilginin paylaşımı

Uluabat Gölü Yönetim Planının uy-gulanmasının takip edilmesi ve de-ğerlendirilmesi amacıyla ilgi grupları bir araya getirilerek bir yürütme ve denetleme kurulu oluşturulmuştur.

Bu kurul tarafından her ayın son haftası yapılan toplantılarla planın başarılan ve başarılamayan faaliyet-

49Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

50 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

leri müzakere edilmekte ve Yönetim Planının uygulanması takip etmiş ve halen etmektedir. Ayrıca Yerel Sulak Alan Komisyonu da gerekli takibatı yapmaktadır.

Uluabat Gölü Yönetim Planı ülkemiz-deki korunan alan yönetim planları içerisinde en etkin bir şekilde uygu-lanan ve uygulama başarısı yüksek olan bir yönetim planıdır. Bu durum Uluabat Gölünü ülkemizde en iyi korunan ve yönetilen korunan alan haline getirilmiştir. Bu başarının di-ğer alanlara da yaygınlaştırılması en önemli hedefimiz olmalıdır.

ULUABAT GÖLÜ YÖNETİM PLANI KARARLARI

1.Sulak Alanların Korunması Yönet-meliği hükümleri çerçevesinde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Mü-dürlüğü koordinasyonunda, USAK’ın görüşü alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanan “Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri”ni gösteren 1/25.000 ölçekli harita ile yönetmelikte tanımlanan uygulama esasları, yönetim planı ile bir bütün-dür.

2.Bursa-İzmir Karayolu esas alınarak bu yolun kuzey hattından başlayarak Meşelik Tepe, Kavaklıpınarlar Tepe ve Kumluk Tepe hattından Bursa İz-mir Karayolunun Karakoca Köyü yol

ayrımından Karakoca köyüne kadar olan Uluabat Gölü’nün kuzeyinde kalan bu hat boyunca olan tampon bölge sınırları içerisindeki alanlarda, İfraz: 10 000 m², Hmax: 4 50 m. ve E: 0.05 aşmamak koşuluyla tarım ve hayvancılık ile ilişkili tesislerde yapı-laşma gerçekleştirilebilir.

3.Uluabat Gölü’nün kuzeyinde ve Bursa İzmir karayolu-göl arasında kalan kısım (Doğuda Tümbeç tepe ile Batıda Harmanlı Köyü yoluna kadar olan mevkii) ile Bursa-İzmir Karayolu ve Karakoca köyü yolun-dan batıya doğru Osmanbeytepe ve Kuştepe hattına kadar olan tampon Bölge sınırları içinde, madencilik fa-aliyetleri de dahil olmak üzere her-hangi bir yapılaşma ve tesisleşmeye gidilemez.

4.Uluabat Gölü’nün güney kısmında Bayraktepe-Yakuptepe-Ormankadı Köyü arasında kalan bölgede, tam-pon bölge sınırları içerisinde kalan mevcut açılan kum-taş-mermer ocakları vb. dışında, gölün peyzaj bütünlüğünü bozacak maden ocak-ları açılamaz ve işletilemez. Bu böl-

gede herhangi bir yapı ve tesisleş-meye gidilemez.

5.Uluabat Gölü’nün doğusunda ka-lan Akçalar-Fadıllı-Akçapınar yolunun

Uluabat Gölü tarafında kalan kısmın-da tüm yapı ve tesisler mevcut ha-liyle dondurulmuştur. Bu tesislere kapasite artırıcı ilave tesisler ve yeni yapı ve tesisler inşa edilemez.

6.Uluabat Gölü’nün doğusunda, Bayraktepe-Fadıllı hattı ile Bursa-İzmir karayolunun güneyinde (Başköy-Tümbeç tepe arası) kalan Tampon Bölge sınırları içinde ka-lan bölgede yeni yapılacak her tür-lü yapı ve tesise Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görüşü alınarak izin verilebilir.

7.Uluabat Gölü’nün batı bölümün-deki Ormankadı-Kumkadı-Harmanlı Köyleri arasında kalan tampon böl-ge içerisinde yeni yapılacak her türlü yapı ve tesise Çevre ve Orman Ba-kanlığının görüşü alınarak izin verile-bilir.

8.Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nce, Uluabat Gölü Ko-ruma Bölgeleri içerisinde kalan ve bugüne kadar yapılmış tüm izinli ve izinsiz tesislerin tespit edilmesi, izin-siz olanların yasal mevzuat çerçeve-sinde izinlendirilmesi ve tesislerin tamamının envanterinin çıkarılarak 1/25000 ölçekli Koruma Bölgeleri sı-nırlarını gösteren haritaya en geç üç ay içinde işlenmesi sağlanacaktır.

9.1/25000 ölçekli Uluabat Gölü Ko-ruma Bölgeleri Tampon Bölge sı-nırları içinde kalan köylerin gelişme konut alanı talepleri, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği kapsamın-da Çevre ve Orman Bakanlığı’nca (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü) değerlendirilerek karara bağlanır.

10.Uluabat Gölü Koruma Bölgeleri’nde bu planda ve yönet-melikte yer almayan faaliyetler Çev-re ve Orman Bakanlığının iznine tabidir. İzne tabi faaliyetler için Ba-kanlık ihtiyaç duyması halinde Yerel Sulak Alan Komisyonu’nun görüşünü alabilir.

50 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

51Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

Çeşitli kamu ve sivil toplum kuruluşları,

Türkiye Gençlik Fede-rasyonu öncülüğünde ‘’Daha Temiz ve Daha Yeşil Bir Türkiye’’ sloga-nıyla ‘’Türkiye Çöplük Olmasın’’ adı altında bir kampanya başlattı.

Girişimin, TSYD Anka-ra Şubesi Konferans Salonu’nda düzenlenen tanıtım toplantısında, tüm kişi ve kuruluşlar daha temiz ve daha ye-şil bir Türkiye için yerlere çöp atmamaya, yaşadığı alanları temiz tutmaya, yeşillendirmeye ve koru-maya davet edildi.

Toplantıda okunan bildiride çevre kirliliğinin insanlar başta ol-mak üzere bütün canlıların sağlığını tehdit eder hale geldiği vur-gulandı. Kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve bazı özel kuruluşların da çabalarının çöplerin ortak yaşam alan-larına atılmasını engelleyemediği ifade edildi.

Çevre kirliliğinin çeşitleri, nedenleri ve çözüm yöntemleri konu-sunda vatandaşların daha bilgili ve duyarlı hale gelmesi gerektiği belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi:

‘’İşte bu noktada, bir çevre seferberliğinin başlatılması, halkın bilgi, ilgi ve duyarlılık düzeyinin artırılması için, tüm kamu kurum ve kuruluşları, özel ve sivil toplum kuruluşları ile yerel ve ulusal medya arasında iletişim ağlarının kurulması ve işbirliğinin geliş-tirilmesi zorunluluk olarak görülmektedir.

Türkiye evimizdir. Evimizi temiz tutarsak, yerlere çöp atarak kir-letmezsek, kirletenleri erdemlice uyarırsak, çevreyi yeşillendirir-sek, korursak, korna çalarak gürültü kirliliği yaratmazsak, insan ve diğer tüm canlıların temiz çevrede yaşama haklarına sahip çıkmış oluruz.’’

Kızıltepe, Türkiye Çöplük Olmasın Girişimi olarak, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde, ‘’Yerlere Çöp Atmadan Bir Gün’’, ‘’Çev-re Kimlik Kartı Takma’’ ve yerlere çöp atılmayacağına ilişkin söz verilmesini amaçlayan imza ve çöp toplama kampanyaları ya-pacaklarını bildirdi.

Daha sonra katılımcı kuruluşların temsilcileri tarafından ortak bildiri metni ayrı ayrı imzalandı. (TAM-FK)

TÜRKİYEÇÖPLÜKOLMASINGİRİŞİMİ...

51Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

52 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Çevre ve insanla uyumlu kalkın-ma için geliştirilen GAP ve KOP

bütün dünyaya önek teşkil eden böl-gesel kalkınma projeleri olarak hak ettiği ilgiyi artık görüyor.

18 Haziran 2008 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan genelge ile Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Sulama Projesi (KOP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) başta olmak üzere öncelikli bölgesel eko-nomik kalkınma ve sosyal gelişme projeleri hızlandırılacak.

Hazırlanan eylem planı ile büyük kaynak aktarılan GAP’a yeni bir ivme kazandırılıyor ve 5 yıl içinde tamam-lanması hedefleniyor. Sadece GAP değil, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltacak ve sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunacak proje-ler canlandırılırsa, ülkemizde önemli bir gelişme hamlesinin başlayacağı açıktır.

GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ (GAP)

Suyla hem toprağa hem de insanla-ra hayat veren Güneydoğu Anadolu

Projesi kısaca GAP suyun sosyoeko-nomik gelişmeye yapacağı katkılar konusunda ülke sınırlarını da aşan özgün bir model oluşturmaktadır.

Kalkınmada eşitlik ve adalet, katılım-cılık, çevrenin korunması, istihdam, mekansal planlama ve alt yapının ge-liştirilmesi GAP’ın temel stratejisidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yüzyılın en büyük kardeşlik projesi” olarak tanımladığı GAP ile bölgede tabiat ve hayat da değişmektedir.

İlk araştırmaların 1936 yılında Atatürk’ün emriyle başladığı Fırat ve Dicle Havzalarını kapsayan GAP çer-çevesinde;

•Yedisi Fırat, altısı Dicle üzerinde su-lama ve enerji maksatlı 13 paketlik projeler hayata geçirilecek.

•1 milyon 820 bin hektar tarım ara-zisi sulanacak.

•19’u HES olan 22 adet baraj yapı-lacak.

•27 milyar kWh enerji üretilecektir.

Dünyanın en büyük 9 projesinden birinin yeşerdiği bölgede GAP’la bir-

likte tarım üretimi birkaç misli artıra-cak, tesis inşaatlarının hızlanmasıyla istihdamda artış yaşanacak.

GAP kapsamında toplam 7490 MW kurulu güçle yer alan enerji sektörü projelerinden 5.568 MW kurulu güç işletme halindedir. Bir başka ifadeyle GAP’ta, enerji pro-jelerinde %78 oranında gerçekleşme sağlanmıştır. Proje kapsamında yer alan ve inşaatı tamamlanan Karaka-ya, Atatürk, Birecik, Karkamış, Bat-man, Kralkızı ve Dicle Barajlarında elektrik üretilmektedir. Şimdiye ka-dar toplam 15 baraj ve 9 hidroelekt-rik santralin inşaatının tamamlandığı proje bittiğinde, Türkiye’nin toplam su potansiyelinin %28’i kontrol altına alınmış olacaktır.

Yapılan etütlere göre Türkiye’de ekonomik olarak sulanabilir 8.5 mil-yon hektar tarım arazisinin yaklaşık %20’si GAP kapsamındadır. GAP’ta bugüne kadar toplam 372.490 hek-tar alana sahip sulama projesi inşaatı ihale edilmiş bunun 272.697 hektarı (%26) işletmeye açılmış, 99.793 hek-tar (%9.4) alanda inşaat çalışmaları ise halen devam etmektedir. GAP’ta

Dünya’ya Örnek Olan

Bölgesel Kalkınma Projeleri

53Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

enerji projelerinde Türkiye ortalaması-nın iki mislinden fazla gerçekleşme sağ-lanmasına karşın sulama projelerinde gerçekleşme Türkiye ortalamasının üçte biri mertebesindedir. Türkiye’de son 10 yılda sulama yatırımları için ihtiya-cın çok altında kısıtlı ödenek sağlanmış olması bütün sulama projelerini olduğu gibi GAP sulama projelerini de etkile-miştir. GAP’ta inşaatına başlanmayan toplam 36 projenin toplam alanı yakla-şık 1.425.000 hektardır. Bu projelerden öncelikle su kaynağı hazır olan 855.000 hektar, daha sonra da su kaynağı hazır olmayan 570.000 hektar alanın sulan-ması sağlanacaktır.

28 Mayıs 2008 tarihinde Diyarbakır’da kamuoyuna açıklanan GAP Eylem Planı ile GAP’ın 5 yıl içerisinde tamamlanabil-mesi için güçlü bir irade ortaya konul-muştur. 2008-2012 yıllarını kapsayan bu plan ile GAP sulama programı göz-den geçirilerek su kaynağı hazır, ana ka-nal inşaatı süren, projeleri büyük ölçü-de tamamlanmış ve cazibeyle sulama yapacak projeler ile ekonomik görülen birinci seviye pompaj sulamalarının ta-mamlanması hedeflenmiş olup, GAP’ta yer alan yaklaşık 1 milyon 800 bin hek-tarlık nihai sulama hedefinin 2012 yılına kadar 1 milyon 060 bin hektarlık kısmı-nın tamamlanması planlanmaktadır.

GAP’ta en büyük pay sulama projele-rine ayrıldı. Çünkü büyük bölümü ta-mamlanmamış olan sulama projeleri önemli gelir artışı sağlayacaktır. Halen büyük bir kısmında sulu tarımın yapıldığı Şanlıurfa-Harran Ovalarında net gelirin sulamadan sonra 5 kat arttığı, Gayri Safi Milli Zirai Gelirin ise yaklaşık 6 kat art-tığı gözlenmektedir. Bu sonuç, sulama maksatlı yapılan yatırımların ülke eko-nomisine dönüşün hızını ortaya koyma açısından önemli bir göstergedir. GAP kapsamında yer alan projelerin inşaa-tının tamamlanarak işletmeye alınması durumunda Şanlıurfa–Harran Ovasının sulamaya açılmasıyla Şanlıurfa’da elde edilen refah seviyesi Diyarbakır, Adı-yaman ve Mardin’de de yaşanacaktır.

No Bölge Adı İşin AdıToplam

Sulama Alanı (ha)

Sulamaya Açılan Alan (ha)

İnşaatı Devam Eden

(ha)1

DİYARBAKIRX. BÖLGEMÜDÜRLÜĞÜ

Kralkızı-Dicle Pom. Sul. 1. Ks.* 23 085 6 692 16 3932 Kralkızı-Dicle Cazibe Sul.1. Ks.* 1 336 1 3363 Batman Sol Sahil Sulaması * 18 758 981 17 7774 Batman Sağ Sahil Sulaması * 18 593 400 18 1935 Devegeçidi Sulaması 10 600 10 6006 Silvan I. ve II. Kısım Sulaması 8 790 8 7907 Nusaybin Çağ-Çağ Sulaması 8 600 8 6008 Çınar-Göksu Sulaması 4 234 4 2349 Garzan-Kozluk Sulaması 3 973 3 97310 Silopi-Nerdüş Sulaması 2 740 2 74011 Derik-Dumluca Sulaması 1 860 1 86012 Küçük Su İşleri Toplamı 3 258 3 258BÖLGE TOPLAMI 105 827 52 128 53 6991

ŞANLIURFAXV. BÖLGEMÜDÜRLÜĞÜ

Bozova Pompaj Sulaması 1. Kısım 8 669 8 6692 Yaylak Ovası Sulaması 18 322 18 3223 Bozova Merkez Pompaj Sulaması 1 080 1 0804 Yukarı Harran Sulaması * 13 455 10 567 2 8885 Şanlıurfa Ovası II. Kısım İnş. 35 192 35 1926 Şanlıurfa Ovası III. Kısım İnş. 15 368 15 3687 Harran Ovası Sulaması 3. Kısım İnş. 22 861 22 8618 Harran Ovası Sulaması 4. Kısım İnş. 23 738 23 7389 Harran Ovası Sulaması 5. Kısım İnş. 22 045 22 04510 Harran Ovası Sulaması 6. Kısım İnş.* 28 683 20 709 7 97411 Paşabağ Sulaması 400 40012 Akçakale YAS Sulaması 10 255 10 25513 Ceylanpınar YAS Sulaması 9 000 9 00014 Hacıhıdır Sulaması 2 080 2 08015 Küçük Su İşleri Toplamı 900 900BÖLGE TOPLAMI 212 048 201 186 10 8621

K.MARAŞXX. BÖLGEMÜDÜRLÜĞÜ

Adıyaman-Çamgazi Sulaması * 8 000 4 189 3 8112 Belkıs-Nizip Sulaması * 11 925 11 9253 Kayacık Ovası Sulaması * 20 000 2 350 17 6504 Samsat Pompaj Sulaması * 2 806 960 1 8465 Hancağız Sulaması 6 945 6 9456 Küçük Su İşleri Toplamı 4 939 4 939

BÖLGE TOPLAMI 54 615 19 383 35232

GENEL TOPLAM 372 490 272 697 99 793

* İnşaatı devam ediyor, kısmi sulamaya açıldı.

No Bölge Adı İşin Adı Toplam Sulama Alanı (ha)

Sulamaya Açılan Alan (ha)

İnşaatı Devam Eden Alan

(ha)1

DİYARBAKIRX. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ

Kralkızı-Dicle Pom. Sul. 1. Ks. 23 085 6 692 16 3932 Kralkızı-Dicle Cazibe Sul. 1. Ks. 1 336 0 1 3363 Batman Sol Sahil Sulaması 18 758 981 17 7774 Batman Sağ Sahil Sulaması 18 593 400 18 1935 ŞANLIURFA

XV. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ

Yukarı Harran Ana Kanalı 0 0 06 Harran Ovası Sul. 6. Kısım İnş. 28 683 20 709 7 9747 Yukarı Harran Ovası Sulaması 13 455 10 567 2 8888

K.MARAŞXX. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ

Adıyaman-Çamgazi Sulaması 8 000 4 189 3 8119 Belkıs-Nizip Sulaması 11 925 0 11 92510 Kayacık Ovası Sulaması 20 000 2 350 17 65011 Samsat Pompaj Sulaması 2 806 960 1 846

TOPLAM 146 641 46 848 99 793

54 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

Böylece GAP kapsamında sulamadan beklenen sosyal ve ekonomik etkiler kendini bölge bazında hızla göste-recektir. GAP tamamlandığında; su-lama faydası olarak 1.3 milyar ABD doları ve enerji faydası olarak 1.2 milyar ABD doları olmak üzere Ulu-sal Ekonomi’ye yılda toplam 2.5 mil-yar ABD doları katkı sağlayacak, 3.8 milyon kişiye ise doğrudan istihdam imkanı yaratacak, ayrıca binlerce kişi-ye de dolaylı iş imkanı sağlanmış ola-caktır. GAP Eylem Planı çerçevesinde sağlanan ek ödeneklerle devam eden sulama inşaatlarında yoğun bir çalış-ma başlatılmış ve inşaatlar hızla de-vam etmektedir.

GAP Paketi’nin getirecekleri başlıklar halinde özetle şöyledir:

•Yılda 1.8 milyon hektar alan sula-maya açılacak, böylece bölgenin ürün çeşitliliği artacak.

•GAP İdaresi bölgeye taşınacak, üç kalkınma ajansı kurulacak.

•3.8 milyon kişiye iş sağlanacak.

•Bölgede kişi başı gelir %209 arta-cak.

•Silvan ve Cizre Barajları bitirilecek

•Açık kanalet sistemi bitecek yağ-murlama sistemine geçilecek.

•Hasankeyf kazı kurtarma çalışmala-rı süratle tamamlanacak. Halfeti’de eko turizm projesi yapılacak.

•Yılda 27 milyar kilovatsaat elektrik üretilecek.

•1.3 milyar YTL’lik sağlık yatırımı ya-pılacak.

•Mayınlı araziler temizlenecek, sınır boyunca bölge organik tarıma açıla-cak.

•Doğal varlıkları geliştirilip daha çok turist çekmek için turizm tanıtımı ya-pılacak.

KONYA OVASI PROJESİ (KOP)

Yatırımlarla hızlandırılacak bir başka proje ise kısaca KOP olarak adlandırı-lan Konya Ovası Sulama Projesi’dir.

Güldürürken düşündüren fıkralarıyla Nasreddin Hoca’nın memleketi olan Konya, Türkiye’nin tahıl ambarıdır. Türkiye’de ziraat denilince ilk akla yerlerden biri olan Konya’nın geniş toprak kaynaklarına karşılık, su kay-nakları yetersizdir. Suya en çok ihti-yaç duyan şehirlerden biri olan Konya Ovası’nın sulanması maksadıyla ilk çalışmalar 1819 yılında Çelik Meh-met Paşa tarafından başlatılmıştır. 1872 yılında ise Hafız Paşa, Suğla Gölü’ne akan Beyşehir Çayı’nın mec-rasını değiştirmeyi ve Mavi Boğaz yo-luyla Konya Ovası’na akıtmayı dener ama netice alamaz. Daha sonra çe-şitli girişimlerde bulunulan Konya’nın su rüyasını gerçekleştirmek için DSİ tarafından uygulanmaya başla-nan Konya Ovası Sulama Projesi, 9 adedi büyük su projesi olmak üze-re 12 adet projeden oluşmaktadır.

Konya Ovası’nın su ihtiyacını büyük ölçüde karşılayacak ve yeraltı suyu-nu önemli miktarda artıracak pro-jelerden biri Konya-Çumra 3. Mer-hale Projesi’dir. Bu proje ile Yukarı Göksu Havzası’ndan Konya Kapalı Havzası’na yılda 414,13 hm3 su çevi-rerek Konya ve Karaman illerinde 223 410 ha arazinin sulanması ve 50,6 MWh kurulu güce sahip 3 adet HES ile yılda 147,50 GWh enerji üretilme-si hedeflenmektedir.

Konya Ovası Sulama Projesi’nin 4. ve 7. Kısımları tamamlanmıştır. Derebucak Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı 2007 yılında tamamlanarak iş-letmeye açılmıştır.

Türkiye’nin ilk sulama projesi olma özelliğini taşıyan Konya Ovası Su-lama Projesi’nin, en önemli ayağını

Mavi Tünel oluşturmaktadır. Mavi Tünel, 17 kilometre uzunluğunda olup Türkiye’nin Urfa tünellerinden sonra ikinci büyük sulama tünelidir. Konya Ovası’nın %70’ini sulanabilir hale getirecek olan Mavi Tünel Pro-jesi; aşırı yeraltı suyu çekimini ve çöküntü obruklarının oluşmasını en-gelleyecek, aynı zamanda atık sula-rın değerlendirilip, kuruyan göllere su takviye edilmesiyle ovadaki verimlili-ğin artmasını sağlayacak ve dolayısıy-la Konya önemli bir su potansiyeline sahip olacaktır.

Göksu ırmağından Konya Ovası’na su taşınmasına yönelik Mavi Tünel’in tamamlanmasıyla Konya Ovası, tahıl ambarı kimliğine de yeniden kavuşa-caktır.

DOĞU ANADOLU PROJESİ (DAP)

İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu gibi Doğu Anadolu Bölgesi de bölge-sel kalkınma projesi ile geleceğe daha umutlu bakacak. Kısaca DAP olarak anılan Doğu Anadolu Projesi’nin te-mel hedefi, bölgenin sosyoekonomik kalkınmasına katkı sağlamak, bölge-nin kendi potansiyellerini harekete geçirecek ortamın yaratılmasını sağ-lamaktır.

Devlet Planlama Teşkilatı’nın koor-dinasyonunda, bölgedeki 5 üniversi-te tarafından hazırlanan DAP Projesi kapsamında 16 il bulunmaktadır. Bu iller Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Erzurum, Erzincan, Gü-müşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Malat-ya, Muş, Tunceli ve Van’dır.

Son on yıllık gelişme hızı Türkiye or-talamasının altında kalan bölgede zi-raat ağırlıklı bir faaliyet alanıdır. Böl-ge ekonomisini canlandırmanın yolu öncelikle tarımdan geçmektedir. Böl-gede hayvancılık gerilese de tarımsal ekonominin temeli olmaya devam etmektedir. Hayvancılıkta verimin

55Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74 55Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

artırılabilmesi; mera ıslahına, otlat-manın meranın taşıma kapasitesini aşmayacak şekilde yapılmasına ve ırk ıslahına bağlıdır. Mera ıslahı ve otlat-ma denetimi, bölgedeki kırsal kalkın-manın en önemli koşuludur.

DAP’ın Hedefleri

DAP’ın ekonomik açıdan temel he-defi kişi başına geliri ve istihdamı artırmaktır. Bunun yanı sıra bölge ile ülke ekonomisi arasındaki yapı farkını azaltma, yerel girişimciliği destekle-me ve bölgenin sürdürülebilir bir eko-nomik yapıya kavuşmasını sağlama hedefleri de bulunmaktadır.

Kalkınmayı hızlandıracak aktivitelerin yaygınlaştırılmasını hedefleyen sosyal açıdan geliştirilecek projelerle de böl-ge içi gelir farklılıklarının azaltılması, eğitim ve sağlık hizmetleri ile şehir alt yapısının kalite ve düzeyinin artırıl-

ması, kentsel ve kırsal alanlarda refah düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltil-mesi hedeflenmektedir.

Projenin çevresel açıdan temel hede-fi ise çevrenin korunarak kalkınmanın sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Buna bağlı olarak belirlenen alt he-defler ise;

-Toprak ve su kaynaklarının korun-ması için mera ıslahının sağlanması,

-Erozyonun önlenmesi,

-Ormanların korunması ve geliştiril-mesi,

-Yerleşmelerde yaşam kalitesinin ar-tırılması,

-Biyolojik çeşitliliğin korunmasıdır.

DAP ana planında belirlenen 7 önce-likli müdahale alanı; insan kaynakları-

nın geliştirilmesi, örgütlenmenin yay-gınlaştırılması, altyapı temini, mera ıslahı ve yönetimi, çevre kalitesinin iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele ve finansmandır.

DAP bölgesinin kalkınması için kamu kesiminin katkısının yanı sıra, top-lumun bütün kesimlerinin bilgi, de-neyim, işgücü ile yönetsel ve mali kaynaklarının seferber edilmesi ge-reklidir. Plan, bölgedeki katılımcı uy-gulamaları kolaylaştıracak ortamın yaratılması için, halkın toplumsal ya-şamın her alanında bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine yönelik faali-yetlere öncelik tanımaktadır.

GAP Eylem Planı kapsamında sulama yatırımlarının hızlandırılması çalışmala-rı sonucunda 2009 yılında GAP, KOP ve DAP projelerine 1.700.000.000 YTL ödenek ayrılacaktır.

56 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin doğal kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması amacıyla farklı alanlarda ve disiplinle-rarası çalışan, kurumsallaşmış bir si-vil toplum kuruluşudur. Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 1996 yılında Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin öncülü-ğünde kurulmuş, 2001 yılında dünya-nın en etkin ve saygın doğa koruma kuruluşlarından olan WWF’nin Türkiye ulusal kuruluşu olarak, WWF-Türkiye ünvanını almıştır. WWF-Türkiye açı-sından küresel WWF ailesinin bir par-çası olmanın önemi büyüktür. Bu ai-lenin bir parçası olmak; doğa koruma ve kaynak yönetimi konularında geniş bir uzmanlar ağına ve kapsamlı teknik bilgiye erişim konusunda önemli kay-naklar yaratmaktadır.

WWF-Türkiye çalışmalarını bağışlar ve kurumsal sponsorluklar ile yürüten kar amacı gütmeyen bağımsız bir va-kıftır. Kendi faaliyetlerinden sorumlu tüzel bir kişi olan WWF-Türkiye’nin en yüksek karar alma organı Yönetim Kurulu’dur. Vakıf, ülkemizin doğası-nın korunması amacıyla 30 yıllık de-neyimiyle Orman, Su Kaynakları, De-

niz ve Kıyı olmak üzere üç program altında projeler ve çeşitli çalışmalar yürütmektedir.

WWF-Türkiye’nin Amacı

WWF-Türkiye, Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğini korumak ve doğal kaynak-ların sürdürülebilir kullanımını sağla-mak amacıyla çalışmaktadır. WWF-Türkiye insanların doğa ile uyum içerisinde yaşayabileceğine inanır ve çocuklarımıza yaşanılır bir dünya bı-rakmak için çalışır.

WWF-Türkiye’nin Kurumsal İlkeleri

WWF-Türkiye’nin kurumsal ilkeleri bağımsız ve siyaset dışında olmak; varolan en yeni bilimsel verileri kul-lanmak; tüm çalışmaları eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmek; alan pro-jeleri, politik inisiyatifler, kapasite geliştirme ve eğitim çalışmaları yo-luyla somut koruma çözümleri oluş-turmak; diğer sivil toplum kuruluş-ları, hükümetler, iş dünyası ve yerel topluluklarla işbirlikleri oluşturmaya çalışmak ile çalışmalarını profesyonel bir yaklaşımla ve düşük maliyetle yü-rütürken, mali kaynaklarını dikkalti ve sorumlu kullanmaktır.

WWF-Türkiye’nin Genel İlkeleri

•Çevre sorunlarının ulusal gündemde öncelikli olarak ele alınmasını sağla-mak. Devlet kurumlarıyla ve Bakan-lıklarla işbirliği olanaklarını geliştir-mek, yürütülen çalışmalara katkıda bulunmak;

•Yerel sivil toplum kuruluşlarıyla iş-birliği yaparak çalışmaların yaygınlaş-masını sağlamak ve bu kuruluşların gelişmelerine katkıda bulunmak;

•Hem WWF-Türkiye bünyesinde hem de WWF Ailesi’nde tüm çevre koruma programlarının birbiriyle yakın işbirliği içinde çalışmasını sağlamak;

•Bilimsel araştırmanın değerine ina-narak, üniversitelerle ve araştırma kurumlarıyla işbirliği yapmak;

•Türkiye’nin önceliklerine göre doğa koruma projeleri seçmek ve WWF’nin Küresel Koruma Programı’na katkıda bulunmak.

•Çalışmalarda Entegre Nehir Havzası Yönetimi ve Ekolojik Bölge Bazında Koruma Yaklaşımlarını temel almak;

•Sürdürülebilirliği sağlamak için sos-yoekonomik gereksinimlerle çevresel

WWF-TÜRKİYEdoğal hayatı koruma vakfı

Hazırlayan: Ceyhan TUNCER-Atila İPEK

SİVİL TOPLUMKÖŞESİ

57Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

kaygıları dengelemek;

•Doğa koruma amaçlı projelerin ta-sarım ve uygulama aşamasında farklı çıkarları ve sosyoekonomik kaygıları temsil eden tarafların dahil edildiği katılımcı yaklaşımları benimsemek;

•Özel sektörün ve genel olarak ka-muoyunun çevresel sorunları üstlen-mesini sağlamak;

•Çalışmalarda yüksek standartlar hedeflemek ve bu amaçla önde ge-len uzmanların katılımını sağlamak. Birlikte çalışılan kişi ve kuruluşlardan profesyonel yaklaşım talep etmek;

•Hedeflerin net, planların ise açık ve şeffaf olmasıyla, WWF-Türkiye’nin verimliliğine güven duyulmasını sağ-lamak.

WWF-Türkiye’nin Doğa Koruma Çalışmaları, Ana İlkeleri ve Hedefleri

WWF-Türkiye, WWF’nin Küresel Doğa Koruma Programı çerçevesin-de Türkiye’nin önceliklerine göre ça-lışmalarını üç konuya odaklamıştır. Bunlar Orman, Su Kaynakları, Deniz ve Kıyı programlarıdır.

WWF-Türkiye doğa koruma prog-ramlarının üçünü de farklı açılardan ektileyen önemli konularla iligili ça-lışma kararı almıştır. Bunlar, tarımsal uygulamaların ve kapsamlı altyapı ça-lışmalarının doğa üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, doğal kaynaklar üzerinde baskı oluşturan tüketici alışkanlıklarının değişmesi için çalışılması ve AB politikalarına uyum

sürecinde ele alınan çevre koruma konularının izlenilerek ortaya çıkan olanakların değerlendirilmesidir.

WWF-Türkiye yukarıda yer alan prog-ramların amaçlarına ulaşmaları adına, doğal kaynakların sürdürülebilir kulla-nımını ve yönetimini, öncelikli alan-lara koruma statüsü kazandırılmasını ve ekosistemler ile yaşam alanlarının restorasyonunu üç stratejik hedef olarak belirlemiştir.

Vakfın son dönemdeki faaliyetlerinden bazıları şunlardır

WWF-Türkiye, 24 Ekim Dünya Kıyı Günü’nde çocuklarla Çıralı Kıyıları-nı temizliyor...

Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Dünya Bankası ve Avrupa Komis-

58 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

yonu öncülüğünde kutlanan Dünya Kıyı Günü’nde, Akdeniz’in kıyısal ve denizel önemi hatırlatılıyor ve Akde-niz kıyılarının korunması için hükü-metlerin, kamuoyunun bilinçlendi-rilmesi, Entegre Kıyı Yönetimi (EKY) Protokolü’nün uygulanması gerektiği vurgulanıyor.

Yakın tarihte gelişen çevresel ve sosyo-ekonomik değişimler Akde-niz kıyılarının sürdürülebilir gelişimini tehdit ediyor. Yakın zamanda yayın-lanan Mavi Plan Raporu’na göre, acil önlemler alınmadığı takdirde Akdeniz kıyılarında 2000 yılında %40 olan ya-pılaşmanın, 2025 yılında %50’ye yük-selmesi bekleniyor.

Akdeniz’de bütün ülkelerde kutlanan Dünya Kıyı Günü’nde WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), kıyı temizliği organize ediyor. İlkokul öğ-rencileriyle yapılacak kıyı temizliği, 24 Ekim 2008 Cuma günü, WWF-Türkiye ile Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliğinde geliştirilen “Entegre Kıyı Yönetimi’ne Bağlı Koruma Amaç-lı İmar Planı”nın uygulandığı Güney Antalya’nın saklı cenneti Çıralı’da dü-zenleniyor. Bu organizasyon WWF-Türkiye’nin uzun yıllardır Çıralı’da sürdürdüğü “Deniz kaplumbağası araştırma, izleme ve koruma çalış-maları” açısından da önemtaşıyor. Bilgi için: Sezen Gülşen, [email protected]

Doğa korumanın önde gelen lider-leri, güncel çevre sorunlarını ko-nuşmak üzere bir araya geldi...

Doğa korumaya liderlik eden 8 bi-nin üzerinde karar verici, Uluslarara-sı Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) kongresine katıldı. WWF Ge-nel Direktörü James Leape, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak ve Doğa Koruma Müdürü Dr. Sedat Kalem’in de katıldığı kongre, 5-14 Ekim 2008 tarihlerinde İspanya’nın

Barselona şehrinde düzenlendi. Bu yıl hükümetlerden, bilim dünyasına, sivil toplum örgütlerinden özel sektöre kadar geniş katılım gören, dünyanın demokratik çevresel forumu Dünya Doğayı Koruma Kongresi, türler ve doğal ekosistemlerin görülmemiş bir hızda yok olmakta olduğunu göz önüne alarak önümüzdeki dönemin çevre koruma ajandasını belirliyor. Dört yılda bir düzenlenen kongrenin bu yılki konuları; iklim değişikliğiyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korun-ması, güçlü çevre yönetimi kavramı-nın birey ve ekonomi temeline otur-tulması olarak belirlendi.

Kongre’de tartışılan ve WWF’nin de görüş bildirdiği bazı başlıklar şöyle;

•IUCN (Dünya Doğayı Koruma Birliği) tarafından yayınlanan ve nesli tehlike altında olan türlerin açıklandığı kırmı-zı listeye (Red List) gittikçe daha çok memeli giriyor. Deniz memelilerinden “Deniz gergedanı” olarak da anılan “Narwhal”, sığ sularda ve nehir ağız-larına yaşayan “Irawaddy yunusu”, kara memelilerinden ise bir kanguru türü güncel kırmızı listeye girmeye oldukça yakın. Bu durum türlerin ya-şam alanı kaybının, aşırı kaynak kulla-nımının, kirliliğin ve iklim değişikliği-nin de bir göstergesi. WWF, IUCN’in bilimsel bir çevre aracı olan kırmızı listesinin yerel ve ulusal hükümetler, uluslararası kuruluşlar tarafından dik-kate alınması gerektiğini belirtti.

•Tüm canlı organizmaları etkileyen ve hayati önem taşıyan mercanlar hakkında kitlesel yok oluş uyarısı ve-rildi.

•WWF’nin ev sahipliği yaptığı özel bir etkinlikte Paraguay ve Endonezya hü-kümetleri orman kaybını durdurmaya yönelik uzun soluklu ve geniş kap-samlı adımlar atacaklarını ilan ettiler.

Geçtiğimiz Mayıs ayında düzenlenen Birlemiş Milletler Biyolojik Çeşitliklik

Konferansı’nda 2020’ye kadar or-mansızlaşmanın tamamen durdurul-ması hedefi konmuştu. WWF Genel Direktörü James Leape, Mayıs ayında verilen sözlerin yerine getiriliyor ol-masının önemini belirterek, WWF’nin bu ülkelerin uluslararası destek ka-zanmasına yardımcı olabileceğini ek-ledi.

•Endonezya Hükümeti, dünyada fil, orangutan ve gergedan gibi nesli teh-like altında olan türlerin bir arada ya-şadığı tek yer olan Sumatra’nın kalan ormanlarını ve kritik ekosistemini ko-ruma vaadinde bulundu. WWF bu sü-reci desteklediğini belirtti. Kongrenin çıktılarının doğa koruma açısından iyi bir güncelleme olacağı düşünülüyor.

Bilgi için: Sezen Gülşen, [email protected]

WWF-Türkiye, “Uluslararası Yaşa-yan Göller Ağı Kongresi’nde Ulua-bat Gölü”nü tanıttı...

Kuruluşunun 10. yılını kutlayan “Ulus-lararası Yaşayan Göller Ağı Kong-resi”, 22-26 Eylül tarihleri arasında İtalya’daki Trasimeno Gölü’nde ger-çekleştirildi. “Kültürel Peyzajın Su-lak Alan Koruması ile İlişkisi” tema-lı kongreye; 2001 yılında Yaşayan Göller Ağı’na dahil olan, ülkemizdeki 12 Ramsar Alanı’ndan biri Uluabat Gölü’nü temsilen WWF-Türkiye (Do-ğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Nilüfer Yerel Gündem 21 temsilcileri katıldı. Yaşayan Göller Ağı temsilci üyesi olan WWF-Türkiye; Uluabat Gölü Yönetim Planı süreci, gölün kültürel, çevresel ve sosyo-ekonomik zenginliği hak-kında bir sunum yaptı.

Dünya’nın 55 gölünü temsilen 30 ül-keden gelen 250 katılımcının yer al-dığı konferans sonunda “Trasimeno Deklerasyonu” ortak bildirisi hazır-landı. Deklerasyonda; sulak alanların kültürel boyutunun alan koruma sü-recindeki öneminden bahsedilirken,

59Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

sulak alanların korunmasında karar vericiler, araştırmacı kurumlar ve sivil toplumun ortak hareket etmesi ge-rekliliğine vurgu yapıldı.

Bilgi için: Ceren Ayas, WWF Türkiye Su Kaynakları Program Sorumlusu [email protected]

Bir Deniz Kaplumbağası Evlat Edinin

Yok olma tehlikesiyle karşı karşı-ya olan bir türü korumak isterseniz, WWF-Türkiye’nin deniz kaplumba-ğalarını koruma çalışmalarına katkıda bulunabilirsiniz.

NTV’den Dünya’ya: Yeşil EkranHalkımızda çevre sorunlarına karşı farkındalık yaratılmasında ve çözüme yönelik aktif katılım bilincinin oluş-turulmasında medya kuruluşlarının önemi tartışılmaz bir gerçektir. Bu itibarla, küresel çevre sorunlarının neden olduğu bir çok doğa felaketiy-le boğuşan vatandaşlarımızın bilinç-lenmesine yönelik olarak hazırlanan çevre temalarının ve programlarının; izlenme kaygısı göz ardı edilerek be-lirli saatlerde ekranlarına taşıyan NTV çalışanlarını içtenlikle kutluyoruz.

Yeşil Ekran, küresel ısınmadan inor-ganik gıdalara, çöp arıtmadan göç sorununa, karbon salınımından elekt-romanyetik kirliliğe tüm sorunlar kar-şısında yaşam rehberi olacak. Bunla-rın yanında haber bültenlerinde özel dosyalar, organik yemek tariflerinden çevreci tatillere mini programlar, ye-şil belgesel kuşağı, yeşile adanmış yapımlar, doğal olarak NTV’nin “Yeşil Ekranı”nda yer alması planlanmakta-dır.

TV Programları“Yeşil Rehber”, her gün saat 11.15’te, “Yeşil Haberci” her gün 15.15’te, “Yeşil Belgeseller Kuşağı” 20.30’da, Pazartesi-Perşembe gün-leri “Yakın Plan” 22.00’de; Cuma geceleri“Denizde Hayat”, “Dünyayı Kurtaran Kadın” , “Yarın İçin Şim-di” ve “yeşil ekonomi” gibi çevresel programlar yayınlanmaktadır

Dergilerden Özel Çevre Ekleri

National Geographic, CNBC-e Busi-ness, Evo başta olmak üzere Doğuş Yayın Grubu dergilerinde çevre temalı ekler hazırlanması planlanmaktadır.

Yeşil Müzisyenler, Çevreci Şarkılar

Bu programların ve haberlerin tama-mı NTV Radyo’dan aynı anda yayınla-nacak. NTV Radyo ayrıca “Türkiye’de Çevreciliğin Sesli Tarihi”ni anlatacak, küresel gerçekleri bir kez daha dil-lendirecek, “Halkın Sesi” çevreyi ele

alacak. Radyo Eksen ve Billboard Ra-dio ise “yeşil müzisyenler”in “çevreci şarkılar”ını yayınlayacak.

Çevreye Duyarlı Web Sitesi

NTVMSNBC, projeyle ilgili tüm ha-berleri ve gelişmeleri yesil.ntvmsnbc.com adresinde okuyucusu ile payla-şacak, okuyucu görüşlerine yer vere-cek.

İletişim Adresi:Çevre ve Orman BakanlığıEğitim ve Yayın Dairesi BaşkanlığıSöğütözü Cad. No:14/EBeştepe/ANKARA

Ömer BAŞKANK.STK.Halkla İliş.Şube MüdürüTel:0312 207 51 81-51 78- 51 82Fax:0312 207 51 09E-mail: [email protected]

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)WWF - Türkiye Merkez Ofisi Büyük Postane Caddesi No: 43-45 Kat:5 34420 Bahçekapı İstanbul

Tel: (0212) 528 20 30 Faks: (0212) 528 20 40 E-Mail: [email protected]

60 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

BAKAN EROĞLU, YANGINLAR VE SU DURUMU HAKKINDA BİLGİ VERDİ… Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Ekonomi Muhabir-leri Derneği (EMD) tarafından DSİ 5. Bölge Müdürlüğü sosyal tesisle-rinde düzenlenen toplantıda başta Antalya olmak üzere son dönemdeki yangınlar, ağaçlandırma çalışmaları ve su durumu hakkında bilgi verdi.

YANGIN FİLOSU KURULACAKYangında toplam 35 hava aracının kullanıldığını, fakat kiralama yön-temiyle temin edilen söz konusu uçakların gece uçuşu yapamadığını kaydeden Bakan Eroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Orman Genel Müdürlüğü’nün kendi filosunu kurması için talimat verdiğini söyle-di.

Yangın söndürme uçaklarının pahalı

araçlar olduğunu ve uçakları dünya-

da sadece birkaç fabrikanın yapa-

bildiği bilgisini veren Eroğlu, geçen

sene yaşanan kuraklık dolayısıyla

İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin

yangın helikopteri ve uçakları almak

için sırada olduğunu, ifade etti.

Yangınlarda görev yapan kişilerin

gece gündüz durmadan, günde sa-

dece yarım saat uyku ile canlarını

dişlerine takarak çalıştığını anlatan

Prof. Dr. Eroğlu, “40-45 derece sı-

caklıkta ve saatte 70 kilometre hızla

esen poyrazda yangın söndürmeye

çalışmak kolay değil. Başka bir ülke-

de olsa daha fazla yer yanardı. Ar-

kadaşlarımız, yangınları söndürme-

den dinlenmemeye yemin etmişler.

Yangınlarda çalışan bütün arkadaş-

larımıza teşekkür ediyorum. ” diye konuştu.

YANGINLARA SON DERECE HIZLI MÜDAHALE ETTİKTürkiye’de orman yangınlarının geç-miş yıllara oranla son dönemde yarı yarıya azaldığını belirten Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, önemli olanın

yangınları en aza indirmek olduğu-nu, yangın çıkmasını sıfıra indiren bir ülkenin de bulunmadığını kaydetti.

Özellikle Temmuz ve Ağustos döne-minde orman yangınları bakımından tüm Akdeniz ülkeleri ve Ege adala-rının tehdit altında olduğunu ifade eden Eroğlu, 2003-2007 döneminde İtalya’da 400 bin hektar, Fransa’da 112 bin hektar, İspanya’da 257 bin hektar orman alanının yandığını, Türkiye’de ise söz konusu dönemde sadece 33 bin 340 hektar alan or-manın yandığını söyledi.

“Orman bölgelerimizde kamerala-rımız ve alarm sistemlerimiz var. Bu kameralar ve alarm sistemle-riyle yangın önce en yakın merke-ze ve Ankara’daki Yangın Harekat Merkezine iletiliyor. Yangın Harekat Merkezi en son teknoloji ile donatıl-mıştır. Buradan canlı olarak helikop-terler izleniyor, nereden ne kadar su alındığı, nereye döküldüğü, uydudan veya harita üzerinden takip ediliyor. Ayrıca yangın mahallerine de Yan-gınla Mücadele Karargahları kurul-du. Durum 24 saat kontrol ediliyor.” diye konuşan Bakan Eroğlu, bütün yangınlara en hızlı şekilde müdahale edildiğini özellikle vurguladı.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğ-

Çevreden...Çevreden...

60 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

lu, orman yangını çıkan arazilerin hiçbir şekilde rant konusu yapılama-yacağını belirterek, “Yanan orman alanlarının bir santimetre karesinin dahi işgal edilmesi mümkün değil-dir. Bu alanlar bir yıl içinde ağaçlan-dırılmaktadır.”

YANAN ALANLARIN 40 KATI AĞAÇLANDIRILACAKÇevre ve Orman Bakanlığı tarafın-dan 1 Ocak 2008 tarihi itibariyle başlatılan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Eylem Planı hakkında da bilgi veren Bakan Eroğ-lu, bu çerçevede 2012 yılına kadar 2 milyon 300 bin hektar yani Trakya büyüklüğünde bir alanın ağaçlandır-masının hedeflendiğini hatırlattı.

Eylem planı çerçevesinde 2008 yılı sonuna kadar 420 bin hektarlık ala-nın ağaçlandırılmasının hedeflendi-ğini bunun da bu yılki yangınlarda kaybedilen alanın 42 katı büyüklü-ğünde fazla olduğunu söyledi.

HİÇBİR ŞEHİRDE İÇME SUYU PROBLEMİ YAŞANMAYACAKKonuyla ilgili sorular üzerine İstanbul’un su meselesi konusun-da hiç endişelenmediğini belirten Bakan Eroğlu, İstanbul’a su temini sağlayan bütün şebekenin son tek-noloji ile yenilendiğini ve su kayıp-larının büyük ölçüde önlendiğini söyledi.

İstanbul’un 2040 yılına kadar su konusunda master planlarının hazır olduğunu, sadece yatırımların za-manında gerçekleştirilmesi gerekti-ğini belirten Prof. Dr. Eroğlu, “İçme suyu konusunda İstanbul’la ilgili hiçbir problem yoktur. Bu konuda garanti verebilirim su kesilmez. Su, yatırım eksikliği olursa biter. Ama

İstanbul’daki vatandaş da çok su kullanıyor. İstanbul’da kişi başına günde 200-250 litre su kullanılıyor. Bu çok fazla, İstanbullunun tasarruf etmesi lazım” dedi.

Ankara’da 2006 yılının Ekim-Ocak döneminde yeterli yağış olma-dığı için su problemi yaşanmaya başladığını anlatan Eroğlu, Kızılır-mak üzerinde kurulan Kesikköprü Barajı’ndan su alınması için çalış-malara başlandığını ve şu anda söz konusu barajdan yılda 167 milyon metreküp suyun Ankara’ya tahsis edildiğini bildirdi.

Ankara’nın su meselesinin 2050 yı-lına kadar çözülmesi için Başbakan Erdoğan’ın talimat verdiğini vurgu-layan Eroğlu, “Gerede sisteminin de devreye girmesiyle Ankara’nın su problemi kökünden çözülür.” diye konuştu.

Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, başkentin suyunda herhangi bir ar-senik veya sülfat problemi olmadı-ğını, söz konusu maddelerin oranın AB normlarına uygun olduğunu da vurguladı. İzmir’de ise kuzeydeki bazı kuyularda arsenik konsantras-yonunun yüksek olduğuna işaret eden Eroğlu, konuyla ilgili ne tür çalışmalar yapılacağına ilişkin İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı ile görüştüklerini ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılacağını söyledi.

BAKAN EROĞLU, SİİRT’TE İÇME SUYU ARITMA TESİSİ’NİN TEMELİNİ ATTIÇevre ve Orman Bakanı Prof. Dr Veysel Eroğlu, İl Koordinasyon Top-lantısına katılmak üzere geldi geldi-ği Siirt’te Vali Vekili Hamdi Üncü ve Belediye Başkanı Mervan Gül’ü ma-kamında ziyaret ederek ilin sorunla-rı ve çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Ziyaretlerin ardından Şirvan yolu üzerinde kurulacak olan İçme Suyu Arıtma Tesisi temel atma merasi-mine katılan Bakan Eroğlu, burada yaptığı konuşmada, Başbakan Re-cep Tayyip Erdoğan’ın Siirt’e büyük önem verdiğini vurguladı.

Başbakan Erdoğan’ın Siirt’in sorun-larını yakından takip ettiğini belirten Bakan Eroğlu, “Siirt’te büyük yatı-rımlar gerçekleştirilmiştir. Hüküme-timiz Siirt’in su meselesini kökün-den çözmek için proje başlatmıştır’’ dedi.

Siirt’te kısa zamanda su ve atık su yatırımlarının tamamlanacağını an-latan Eroğlu, şunları söyledi:

‘’Şehrin alt yapısı tamamen yenilen-mektedir. Tüm içme suyu şebeke-leri yenilenmektedir. Kısa zamanda Siirt’teki su ve atık su yatırımları tamamlanacaktır. Siirt belki bu böl-genin en modern altyapı tesislerine sahip olacaktır. Siirt’in su meselesi eski dönemlere kadar dayanır. Bu-rada tenekelerle evlere su dağıtıldı-ğını biliyoruz.’’

Eroğlu, Başbakan Erdoğan’ın İs-tanbul Büyükşehir Belediye Baş-kanı olduğu dönemde, kendisinin de İSKİ Genel Müdürü olduğunu hatırlatarak, ‘’Biz İstanbul’un 100 yıllık su problemini nasıl çözdükse, Siirt’in sorununu da öyle çözeceğiz. İstanbul’a dünyanın en ileri içme suyu arıtma tesislerini kurduk. Ora-ya kurulan tesisin bir benzerini de burada kuruyoruz. Buradan temin

61Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

edilecek su menba suyu kalitesin-de olacaktır. Bu tesis yaklaşık 1 yıl sonra hizmete girecektir. Hayırlısıyla önümüzdeki yılın Ramazan ayında bu tesisin açılışını gerçekleştirece-ğiz’’ dedi.

Yapılan konuşmaların ardından tesi-sin temeli Bakan Eroğlu ve berabe-rindekiler tarafından atıldı.

PTT HATIRA ORMANI…

PTT’nin 168. kuruluş yıldönümü münasebetiyle Ankara Çevre Yolu K-6 kavşağında oluşturulan Hatıra Ormanı fidan dikme merasimine, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım birlikte iştirak ettiler.

Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu dün-yanın şu anda en fazla konuştuğu problemlerin başında, ‘’Küresel ısın-maya bağlı iklim değişikliğinin’’ gel-diğini ifade etti.

İklim değişikliğinin olası kötü so-nuçlarıyla mücadele etmenin en iyi yolunun boş alanların ağaçlandırıl-ması olduğunu vurgulayan Eroğlu, ‘’Bu şekilde, tarım alanlarını, orman alanlarını koruyabiliriz. Sera etkisi yaratan gazların emisyonunu azalta-biliriz. Düşünün, bir taşla 5 kuş vur-mak gibi bir şey’’ dedi.

Ağaçlandırma Seferberliği kapsa-mında bir yıl içinde 400 bin hektarda fidan dikimi çalışması yapılmasının planlandığını anlatan Bakan Eroğlu, bu çerçevede bakanlıklar, diğer ku-rum ve kurum ve kuruluşlar ile bazı sivil toplum örgütleriyle protokoller imzalandığını hatırlattı.

Prof. Dr Eroğlu, ‘’Ağaçlandırma

Seferberliği kapsamında Eylül sonu itibariyle 295 bin hektarlık alanda 124 milyon fidan dikildi. Hedef aşıl-dı. Özellikle, Ankara ağaçlandırmaya müsait bir yer. Daha doğrusu ağaç-landırılması elzem bir yer. Ankara’ya plakasından hareketle 6 milyon 60 bin 606 adet fidan dikilecek. Ankara çöl olmayacak. Şu ana kadar 3 mil-yona yakın fidan dikildi zaten’’ diye konuştu.

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ’NİN AKADEMİK YILI AÇILIŞI BAKAN EROĞLU TARAFINDAN YAPILDI… Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Afyon Kocatepe Üni-versitesinin (AKÜ) 2008-2009 aka-demik yıl açılış merasimine iştirak ederek, üniversitenin Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Eğitim Binası ile 1000 kişilik spor salonunun te-melini attı.

Akademik yılın ‘’Küresel Isınma, İklim Değişikliği ve Su’’ konulu ilk dersini veren Bakan Eroğlu, uzun bir aradan sonra ilk kez üniversitede ders veriyormuş gibi duyduğu mem-nuniyeti ve heyecanı yeniden yaşa-dığını söyledi.

Bugün en çok konuşulan konuların başında küresel ısınma, iklim deği-şikliği, kuraklık ve su kaynaklarının yönetimi geldiğini belirten Eroğlu, bu konuların dünya için çok önemli olduğunu vurguladı.

Küresel ısınmanın atmosferde bu-lunan sera gazındaki emisyon artış-larından kaynaklandığını ifade eden Bakan Eroğlu, şöyle dedi:

‘’Dünyanın en çok konuştuğu küre-sel ısınma, iklim değişikliği, kurak-lık ve su kaynaklarının yönetiminin önemi giderek artırmaktadır. Küresel ısınma, sera gazındaki emisyonlar-daki artışlara bağlı olarak dünyanın

yani yer kürenin yüzeyindeki sıcaklık artışlarını ifade etmektedir. Dünya üzerindeki sıcaklık artışları zaman içinde oluşmaktadır. Bilhassa son 100-200 yıl içinde belli bir şekilde artmaktadır. Sera gazı özellikle gü-neşten yeryüzüne gelip de atmosfe-re geri yansıyan ışınları tutma özel-liklerine sahip bir gazdır. Dünyanın yüzeyi atmosferini tamamen kapla-dığı için sera etkisi yapmaktadır.’’

Son yıllardaki yağış miktarlarından da örnekler veren Eroğlu, küresel ısınmaya orantılı olarak da yağışların giderek düştüğünü bildirerek, şöyle devam etti:

‘’Son yüzyılda dünya sıcaklığı 0.74 derece yükselmiştir. Sıcaklık artışı ile özellikle 1901-2005 arasın-da bu artışı görmek mümkün. Yine bu yıllar arasında bütün dünyadaki yağışlardaki değişimler bölgelere göre azalma ve çoğalma göstermiş-tir. Türkiye’deki kuraklığı sadece kü-resel ısınmaya bağlamak yanlış olur. Çünkü Türkiye’de de geçmiş yıllarda yağışlar artmış ve düşmüştür. Uzun sürede yağış almayan bölgeler olur-sa, bu da 100 yıla yakın bir süredir, o zaman küresel ısınmaya bağlaya-biliriz.’’

Afyonkarahisar Valisi Haluk İmga ve AKÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Altuntaş’ın da konuşma yaptığı merasime, TBMM Plan ve Bütçe Komisyon Başkanı ve Afyonkarahisar Milletve-kili Sait Açba, Afyonkarahisar Millet-vekilleri Halil Aydoğan ve Abdülkadir Akcan, Belediye Başkanı Abdullah Kaptan, öğretim görevlileri, öğrenci-ler ve çok sayıda davetli katıldı.

62 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

63Çevre ve İnsan2008/3 Sayı:74

64 Çevre ve İnsan 2008/3 Sayı:74

SOLDAN SAĞA: 1.Bitkilerde fotosentezi başlatan molekül. 2.(tersi)Pilot adaylarına uygulanan genel testin kısa adı –(tersi)..ve benzerleri.. 3.(tersi)Kale duvarı –Suyun bir noktadaki hızını ölçmek için kullanılan alet. 4.(tersi)Holmiyum elementi –Selenyum elementi –Bir fiilin emir hali. 5.Kur’an’a göre, sevapları ile günahları eşit olanların Allah’ın dilediği bir zamana kadar bekletilecekleri yerin adı. 6. Hane. 7.(tersi)Bir fiilin emir hali -İçinde çok sayıda kırmızımtırak taneler taşıyan yemiş –(tersi)Dolaylı anlatım. 8.(tersi)Sulama kanalı –Çapı en az 21 cm, boyu en az 1,5 metre olan yuvarlak odun. 9. Bazı yağlı taşkömürlerinin havasız ortamda tüm uçucu bileşenleri uzaklaştırılana kadar ısıtılmasından sonra kalan katı artık –Baston. 10. Bir organizmanın sahip olduğu genetik şifrelerin tamamı –(tersi)Fotosentez yapabilen mikroskobik canlı.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1. Bir akarsuyun yönündeki değişiklik –(tersi)Ağaçlar üzerinde asalak olarak yaşayan çalı türü bitkilerin genel adı. 2.At üstünde ok atan asker figürlü bayrağa sahip olan Türk imparatorluğu. 3.(tersi)Haşlandıktan sonra ya da doğrudan doğruya kızartılarak pişirilen, dilim dilim kesilen et. 4.Radyo Frekansı -1887 yılında ilk meteoroloji atlasını hazırlayan kişi –(tersi)Savaş aleti. 5.Orman varlığımızın korunup geliştirilmesinde çok önemli derecede rolü olan kuruluş -Basit bir cismin, özelliklerini yitirmeden bölünebileceği en küçük parça. 6.(tersi)Yaşamsal öneme sahip doğal kaynak –(tersi)Bir Asya ülkesi. 7.(tersi)Akdeniz Bölgesinde çok yetişen, yapraklarını dökmeyen, ince uzun bir ağaç. 8.Gözlerinin güzelliğiyle tanınan ince bacaklı, zarif, memeli hayvan. 9.(tersi)Mercek –Baston ve el beyazlığı mucizelerinin verildiği peygamber. 10.Erozyon kontrolü bitkisi –Türk Dünyasında siyasi birliğin oluşumunda önemli rol oynayan bir kuruluş.

Ömer BAŞKAN / Eğit.ve Yay. Dairesi Bşk.lığı K.STK.Halk İliş.Şube Müdürü

BULMACA

ÖDÜLLÜ BULMACA Ömer BA KAN K.STK ve Halk. l . ube Müdürü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

ANAHTAR SÖZCÜK 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

A N I Z Y A K M A K Z A R A R L I D I R

SOLDAN SA : 1.Gen merkezi ülkemiz olan bir a aç. –(tersi)Lahika. 2.Ola andan daha hacimli, büyük. –Bir Basra Körfezi ülkesi. – 3.Süslü, ayakl fener –Öldürücü doz. 4. ç solunum. –Yumu ak, taze tuzsuz bir peynir. –(tersi)Çevresel Etki De erlendirmesi. 5.(tersi)Yiyecek, gda. –Tulyumun simgesi. 6.Zahmet çekmeden yaplabilen. 7.Haber ajans –(tersi)Ba laç. 8.Nobelyumun simgesi. –Abartmal uzaklk. 9.Sularda ya ayan mikroskobik canllar toplulu u. 10.Organizmaya zarar veren kimyasal madde. –(tersi)Ona göre. YUKARIDAN A A IYA: 1.Buzulta . –Hasattan sonra tarlada kalan köklü sap. 2.Birle mi Milletler Gda ve Tarm Örgütü. 3.Özellikle baklagillerde ve tahllarda bulunan yararl madde. –Bir svnn asitlik ve bazlk derecesi. 4.Bir ay. –Dördüncü halife. 5. lk ça larda ya am bir sürüngen. –Argon’un simgesi. 6.Kuzey yarm kürede bulunan bir srada . -Tunus’un plaka i areti. 7. (tersi)Makber, kabir. –(tersi)Amerikan tohumundan ülkemizde üretilen bir pamuk türü. 8.Türkiye Cumhuriyeti. 9.Kaltm yoluyla geçmi olan ey. -Atom gurubundan olu an elektrik yüklü parçack. 10.Belirli bir bölgenin yerli türü. –(tersi)Bir say.

1 8

M

L 9

A D N K E

2

O

R R 6

A N

3 15

R

F A N U S 16

L 18

D

4

E

13 R

L O

20 R A

19 I E

5 2

N

K 17

I 4

Z A T M

6 F

K O

L A Y

7

A

A

R L 7

K

8 N O

A T 14

A

5 Y

9 3

I

P L 12

A N 10

K T O N

10 11

Z

E H R 1

A C N O

Fotoğraf: A.Rıza Baykan