Eylul 2013

16
Kıdem tazminatıma dokunma Önümüzdeki günlerde uluslararası ilişkiler bakımından tökezleyen ve kırılgan hale gelen ülkelerden (Mısır ve Ortadoğu’dan) geri dönecek büyük sermayenin, azalan karlarını güvence altına almanın onlar için tek yolu, işçi sınıfının kazanılmış haklarının ellerinden alıp, kemer sıkma kararlarını dayatmaktır. Kıdem tazminatı üzerindeki işverenin yükümlülüğünü kaldırmak isteyen hükümet, kıdem tazminatının fona devredilmesini yasalaştırmak istiyor. Böylesine büyük bir saldırı için işçi sınıfının ikna edilmesi gerekiyor ki, bu noktada hükümet ve sermaye medyası iki şeyi öne çıkartabilir. Birincisi, ekonomik kriz; diğeri savaş. Her iki gerekçe de işçilerden fedakarlık istemeye bahane edilebilir. Seyfi ADALI > 1 1 Memur-Sen emekçiyi krize teslim etti Brüt 175 liralık zamma canı gönülden ‘evet’ diyen Memur-Sen, bir gün önce hükümetin 3+3 zam teklifini kabul etse kamu emekçisi daha yüksek maaş alacaktı. Hâlbuki hükümetin, verdiği 2014 için yüzde 3+3, toplamda yüzde 6,1 oranında zam teklifine, Memur-Sen, “bu teklifin kabul edilemez” diye yanıtlamıştı. 2014- 2015 toplusözleşme görüşmelerinde hükümetin teklifinin bile altında bir sözleşmeye imza atan Memur-Sen işyerlerinde daha sık eleştirilecektir. Memur Sen’in ihanetinin boyutları, önümüzde iki yılda patlayacak ekonomik krizle birlikte kolaylıkla görülecektir. Kaya İLHAN > 13 ‘Eylül’ korkusunun ecele faydası yok! İşçilerin Sesi İçte ve dışta sermaye ve büyük devletler zemininde itibar kaybeden hükümetin, “en iyi savunma saldırıdır” demek için bulduğu “Eylül’de gelecekler” söylemi ve yaratmak istediği “tehdit algısı” yavaş yavaş gerçeklik halini almaya başladı. Tayyip Erdoğan kendi söylediğine kendi inanıyor ve yarattığı heyulanın peşine takılmış gidiyor. Bizce de bir sakıncası yok! Paranoya, hükümete yönelik tehdit algısı ve dışta ve içte yalnızlık hali, Tayyip Er- doğan hükümetinin geleceğini daha da bas- kıcı ve otoriter yönde şekillendirecektir. Bu nedenle futbol sahalarına, seyirciye ko- nan siyasi yasaklardan, parklarda çadır kurma yasağına kadar bir dizi “önlem” üst üste getirildi. Sahalardaki önlemler 34. da- kikada tuzla buz oldu. Gezi ruhu AKP hükümetinin tepesinde dolaşmaya devam ediyor. Yeni olan, 11 yıllık AKP iktidarına destek veren sendikal bürokrasinin son atağıdır. Yıllardır işçi hak- larından verdikleri tavizleri geri almak üzere “grev”lere başvuruyorlar. Bürokrasinin niyeti ne olursa olsun, “grev”ler AKP iktidarı için yeni bir kırılma noktası, yeni bir dönemin işareti olabilir. İŞÇİLERİN SÖZÜ > 2 İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır AKP’nin Mısır sendromu Mısır’da Müslümanlara yapılan zulümden bahsedip, Rojava’daki katliamlarına sessiz kalmak AKP’nin cevap veremeyeceği olgulardır. Mustafa EKER > 9 Emperyalist savaşa hayır Özgürlük ve demokrasinin Orta Doğu’ya emperyalist devletlerin savaş uçaklarıyla, kara harekatlarıyla gelmeyeceğini bilecek kadar çok örnek gördük. > 8 Tayyip Erdoğan’ın kurmaca “Eylül Sendromu”nun gerçek olması için çalışmalıyız. Gezi İsyanının başlattığı “ayağa kalkma” günlerini fabrikalara taşıyarak işçi sınıfının hak kayıplarını geri almak üzere mücadeleye katılmalıyız. Gezi yeni bir ‘16 Haziran’ direnişidir Her iki olay da kendiliğindendir: 15-16 Haziran’da eylemci işçiler, birkaç sa- atliğine de olsa, devletin otoritesini kırarak, İstanbul’a egemen oldular. Gezi Olayında ise yine, parktaki ağaçların sökülmesine karşı çıkan bir avuç insana uygulanan yoğun devlet şiddeti, çeşitli eğilimlerden toplumsal muhalefeti sokağa döktü. Her iki eylem de işçi sınıfı eylemidir: 16 Haziran’ın bu özelliği tartışmasızdır. Ge- zi’nin esas kitlesini de, eyleme hangi kimlikle katılırlarsa katılsınlar, işçiler oluşturmuştur. Taksim’deki fiili hâkimiyet süresince, gün- düzleri birkaç bin olan kitlenin mesai saati bitince on binlerin meydanı doldurması bunun en somut kanıtıdır. Toplumun siyasi bakışı değişmiştir: 16 Haziran’dan önce, işçi sınıfına önemli bir rol biçmeyen siyasetçiler, bu direnişle birlikte sınıfın gücünü görmüşlerdir. Gezi Olayı ise, başta “beyaz yakalılar” olmak üzere, güvencesiz ve düzensiz işlerde çalışan işçilerin nasıl önemli bir siyasi aktör olabi- leceğini göstermiştir. Aykut ÖZER > 4 Toplumsal muhalefetin ülke tarihindeki en kitlesel ve militan eylemleri olarak değerlendirilebilecek bu iki olayın ciddi benzerlikler taşıdığı görülebilir. Tekstil işçileri 1972 yılında topluca greve gitmişlerdi. 41 yıl sonra ikinci kez topluca greve çıktılar. ISSN: 2147-1568 Eylül 2013 / Sayı 18 Fiyatı: 1.5 TL

description

İşçilerin Sesi gazetesinin Eylül 2013 sayısı

Transcript of Eylul 2013

Page 1: Eylul 2013

KıdemtazminatımadokunmaÖnümüzdeki günlerde uluslararasıilişkiler bakımından tökezleyen vekırılgan hale gelen ülkelerden (Mısır veOrtadoğu’dan) geri dönecek büyüksermayenin, azalan karlarını güvencealtına almanın onlar için tek yolu, işçisınıfının kazanılmış haklarınınellerinden alıp, kemer sıkma kararlarınıdayatmaktır. Kıdem tazminatıüzerindeki işverenin yükümlülüğünükaldırmak isteyen hükümet, kıdemtazminatının fona devredilmesiniyasalaştırmak istiyor. Böylesine büyükbir saldırı için işçi sınıfının iknaedilmesi gerekiyor ki, bu noktadahükümet ve sermaye medyası iki şeyiöne çıkartabilir. Birincisi, ekonomikkriz; diğeri savaş. Her iki gerekçe deişçilerden fedakarlık istemeye bahaneedilebilir. Seyfi ADALI > 1 1

Memur-Senemekçiyi krizeteslim ettiBrüt 175 liralık zamma canıgönülden ‘evet’ diyen Memur-Sen, birgün önce hükümetin 3+3 zam teklifinikabul etse kamu emekçisi daha yüksekmaaş alacaktı. Hâlbuki hükümetin,verdiği 2014 için yüzde 3+3, toplamdayüzde 6,1 oranında zam teklifine,Memur-Sen, “bu teklifin kabuledilemez” diye yanıtlamıştı. 2014-2015 toplusözleşme görüşmelerindehükümetin teklifinin bile altında bir sözleşmeye imza atan Memur-Senişyerlerinde daha sık eleştirilecektir.Memur Sen’in ihanetinin boyutları,önümüzde iki yılda patlayacakekonomik krizle birlikte kolaylıklagörülecektir. Kaya İLHAN > 13

‘Eylül’ korkusunun ecele faydası yok!

İşçilerin Sesi

İçte ve dışta sermaye ve büyük devletlerzemininde itibar kaybeden hükümetin, “eniyi savunma saldırıdır” demek için bulduğu“Eylül’de gelecekler” söylemi ve yaratmakistediği “tehdit algısı” yavaş yavaş gerçeklikhalini almaya başladı. Tayyip Erdoğankendi söylediğine kendi inanıyor ve yarattığıheyulanın peşine takılmış gidiyor. Bizcede bir sakıncası yok!

Paranoya, hükümete yönelik tehdit algısıve dışta ve içte yalnızlık hali, Tayyip Er-doğan hükümetinin geleceğini daha da bas-kıcı ve otoriter yönde şekillendirecektir.Bu nedenle futbol sahalarına, seyirciye ko-nan siyasi yasaklardan, parklarda çadırkurma yasağına kadar bir dizi “önlem” üstüste getirildi. Sahalardaki önlemler 34. da-kikada tuzla buz oldu.

Gezi ruhu AKP hükümetinin tepesindedolaşmaya devam ediyor. Yeni olan, 11yıllık AKP iktidarına destek veren sendikalbürokrasinin son atağıdır. Yıllardır işçi hak-larından verdikleri tavizleri geri almak üzere“grev”lere başvuruyorlar. Bürokrasinin niyetine olursa olsun, “grev”ler AKP iktidarı içinyeni bir kırılma noktası, yeni bir döneminişareti olabilir. İŞÇİLERİN SÖZÜ > 2

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

AKP’nin Mısır sendromuMısır’da Müslümanlara yapılan zulümden bahsedip,Rojava’daki katliamlarına sessiz kalmak AKP’nincevap veremeyeceği olgulardır. Mustafa EKER > 9

Emperyalist savaşa hayırÖzgürlük ve demokrasinin Orta Doğu’ya emperyalistdevletlerin savaş uçaklarıyla, kara harekatlarıylagelmeyeceğini bilecek kadar çok örnek gördük. > 8

Tayyip Erdoğan’ın kurmaca “Eylül Sendromu”nun gerçek olması için çalışmalıyız.Gezi İsyanının başlattığı “ayağa kalkma” günlerini fabrikalara taşıyarak işçisınıfının hak kayıplarını geri almak üzere mücadeleye katılmalıyız.

Gezi yeni bir ‘16 Haziran’ direnişidir

Her iki olay da kendiliğindendir:15-16 Haziran’da eylemci işçiler, birkaç sa-atliğine de olsa, devletin otoritesini kırarak,İstanbul’a egemen oldular. Gezi Olayındaise yine, parktaki ağaçların sökülmesinekarşı çıkan bir avuç insana uygulanan yoğundevlet şiddeti, çeşitli eğilimlerden toplumsalmuhalefeti sokağa döktü.

Her iki eylem de işçi sınıfı eylemidir:16 Haziran’ın bu özelliği tartışmasızdır. Ge-zi’nin esas kitlesini de, eyleme hangi kimliklekatılırlarsa katılsınlar, işçiler oluşturmuştur.Taksim’deki fiili hâkimiyet süresince, gün-düzleri birkaç bin olan kitlenin mesai saatibitince on binlerin meydanı doldurmasıbunun en somut kanıtıdır.

Toplumun siyasi bakışı değişmiştir:16 Haziran’dan önce, işçi sınıfına önemlibir rol biçmeyen siyasetçiler, bu direnişlebirlikte sınıfın gücünü görmüşlerdir. GeziOlayı ise, başta “beyaz yakalılar” olmaküzere, güvencesiz ve düzensiz işlerde çalışanişçilerin nasıl önemli bir siyasi aktör olabi-leceğini göstermiştir. Aykut ÖZER > 4

Toplumsal muhalefetin ülke tarihindeki en kitlesel ve militan eylemleri olarakdeğerlendirilebilecek bu iki olayın ciddi benzerlikler taşıdığı görülebilir.

Tekstil işçileri 1972 yılında topluca greve gitmişlerdi. 41 yıl sonra ikinci kez topluca greve çıktılar.

ISSN: 2147-1568

Eylül 2013 / Sayı 18

Fiyatı: 1.5 TL

Page 2: Eylul 2013

Hükümetin ‘eylül’ sendromu:Korkunun ecele faydası yok!Ü

zerinden 3 ay geçmesine rağmen,“Gezi İsyanı”nın etkisinden kurtu-lamayan Tayyip Erdoğan ve AKP

hükümeti, Mısır’da siyasi kardeşi Mursi’nindevrilmesiyle yüz yüze geldi. Sözde darbekarşıtlığı ve demokrasi söylemiyle, Gezi’dekicinayetlerin ve bizzat emrini verdiği polisterörünün üstünü örtmeye çalışarak “Rabia”yasarıldı. General Sisi’nin sahtekârlığını ve si-yasal hırsızlığını öne çıkartarak, halkın öfkesini“darbe” çağrısı saydı, göz boyacılığıyla “Er-genekon” davasıyla benzerlik kurdu, kamuo-yuna sundu. Tayyip Erdoğan, burada da kal-madı “Ey Birleşmiş Milletler, İsrail, ABD…” diyerek başlayan her açıklamasını, Dışişleriadına yaptı; kişisel rolünü önde tutarak “siyasalşef” rolünü sürdürdü. Geçtiğimiz bir ay içinde Suriye’de muhalefeteverilen siyasi ve askeri destek arttı, budesteği arkasına alan El Nusra adlı canilerRojava’da Kürt katliamına başvurdu. PYDve Kürtler büyük bedel ödeyerek bu katliamıgeri püskürttü. Suriye politikası, ABD vebüyük devletlerin desteğini almazken,AKP’nin güvenilmez “Barış” politikası PKKile yürütülen görüşmelere olumsuz yansıdı.“Geri çekilme ve demokratikleşme paketi”makası giderek açıldı. Karşılıklı tehdit açık-lamaları yapıldı.Son olarak Dolar 2 lirayı aştı, ekonomidekikırılganlık yeniden gündemde. Burjuvazinincephesinde bunlar yaşanırken, işçi sınıfıiçindeki huzursuzluk yeni patlamalara yolaçmadan, sendikal bürokrasinin çeşitli ke-simleri “grev” uygulama kararlarıyla, Tay-yip’in inişe geçen siyasi yaşamına bir katkıyapmış oldular.Özetle, içte ve dışta sermaye ve büyükdevletler zemininde itibar kaybeden hükümetin,“en iyi savunma saldırıdır” demek için bulduğu“Eylül’de gelecekler” söylemi ve yaratmakistediği “tehdit algısı” yavaş yavaş gerçeklikhalini almaya başladı. Tayyip Erdoğan kendi

söylediğine kendi inanıyor ve yarattığı he-yulanın peşine takılmış gidiyor. Bizce de birsakıncası yok!Paranoya, hükümete yönelik tehdit algısıve dışta ve içte yalnızlık hali, Tayyip Erdoğanhükümetinin geleceğini daha da baskıcı veotoriter yönde şekillendirecek. Bu nedenlefutbol sahalarına, seyirciye konan siyasi ya-saklardan parklarda çadır kurma yasağınakadar bir dizi “önlem” üst üste getirildi. Sa-halardaki önlemler 34. dakikada tuzla buzoldu.

Gezi ruhu AKP’nin tepesindedolaşmaya devam ediyorYeni olan, 11 yıllık AKP iktidarına destekveren sendikal bürokrasinin son atağıdır.Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin gidi-şatından kendilerine de zarar geleceğine gö-rerek, yıllarca sundukları destekle işçi hakla-rından verdikleri tavizleri geri almak üzere“grev”lere başvuruyorlar. İşçilerin gözündehiçbir itibarı kalmayan sendikal bürokrasi,elindeki mevzileri yitirmemek için işçilerinbiriken öfkesini kullanıyor. Çelik-İş’in 24 yılsonra İSDEMİR’de, TEKSİF’in 41 yıl sonra30 işyerinde greve çıkmasının esas nedeni,işçilerin kayıplarının karşılanmasından çok,kendi gelecekleri için iyi olanı yapma dürtü-südür. Tabii ki işçiler için de birkaç hakkınkazanılmasına yol açıyorlar. Bürokrasinin niyeti ne olursa olsun, “grev”leringündeme gelmiş olması, 11 yıllık AKP iktidarıdöneminde yeni bir kırılma noktası olacak.11 yıllık dönemde yılda ortalama 2 bin 500işçinin greve çıktığı düşünülürse, bu yıl grevkararı alınan 40 bine yakın işçinin 22 bineyakının greve çıkmış olması, yeni bir döneminişareti olabilir.2007 yılında 25 bine yakın işçinin 44 günsüren Telekom grevi hariç, ilk kez bu çaptabir grev dalgası gündemde. 2011 TEKELDirenişi, 1 Mayıs Taksim Alanı için 2007-

2009 yılları arsındaki üç yıllık direnişler, tektek işyerlerinde yaşanan direniş ve mücadelelerdışında “grev” başlı başına bir sınıf tepkisiniifade etmektedir ve işçilerin en son başvurduğubir silahtır. AKP hükümetinin siyasal sonunugetirecek tek toplumsal güç, işçi sınıfının ta-lepleri için, geçmişte elinden alınan haklarınıgeri almak üzere grevlere başvurmasının yolaçacağı siyasal deprem olabilir. Grev silahınınÇay-Kur ve THY’de tutukluk yapması, me-kanizmasının karıncalandığını ve bu sendi-kaların TEKEL’de ve geçen yıl grev hakkınıprotesto eylemlerinde 305 işçinin işten atıl-masına fırsat veren politikalarında işçileresıkça ihanet ettiğini gösteriyor. Sendikal ya-pıların temizlenip yeniden işlevli hale geti-rilmesi için sözleşme dönemleri ve genelkurul süreçleri birer olanak olsa da, işyerlerindegün be gün faaliyete dayalı devrimci sınıfçalışması yapılmıyorsa, sendikal bürokrasidenbağımsız bir örgütlenme ve mücadele hazırlığıyoksa sözünü ettiğimiz temizliğin gerçekleş-mesi de mümkün olmuyor.1989 Bahar Eylemlerinin ardından esas olarakTürk-İş’te olmak üzere genel merkez ve şu-belerde yüzde 50’den fazla sendikacının yerideğişse de, 25 yıl sonra sendikaların dahademokratik ve kitlesel hale gelmesinin ga-rantisinin bu değişimlerin olmadığını söylemekabartılı olmayacak. Öyleyse, Tayyip Erdo-ğan’ın kurmaca “Eylül Sendromu”nun gerçekolması için çalışmalıyız. Sınıf cephesindendevrimci işçiler de hamle yapmalı, Gezi İs-yanının başlattığı “ayağa kalkma” günlerini,fabrikalara taşıyarak AKP’nin 11 yıllık dö-nemine son vermek için, işçi sınıfının hakkayıplarını geri almak üzere mücadeleye ka-tılmalıyız. Sınıfın bağımsız siyasal hareketiniinşa etmek için kolları sıvama zamanı. Buaynı zamanda AKP’nin Suriye’deki savaş veişgal politikalarına onay vermemek, Kürthalkının demokratik taleplerine ise destekanlamına gelecek. p

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi EseriOlacaktır İşçilerin SesiAylık Süreli Siyasi YayınTarih: Eylül 2013 Sayı: 16Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad.Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. SarıoğluSorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. TulumbacıAsım Sok. Korular İş Hanı No: 48/2Kadıköy - İstanbulWeb: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Biz kimiz? Ne istiyoruz?Ne için mücadeleediyoruz?Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı vecinsiyetçi zorbalığa dayanıyor. Kapitalizminsanlık için son çıkış yolu olamaz.İnsanlığın kurtuluşu, sömürü ve baskıdan;ayrımcılıktan uzak yeni bir toplum olmalı,bu da komünizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devriminden kısabir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin veKüba'da daha en başından itibaren "işçisınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar,işçi sınıfının çıkarlarından uzak,bürokratik ve yozlaşmış rejim deneyimleriolmuştur. Bu rejimlerle "işçidemokrasisinin" ve "komünizmin"doğrudan ilgisi yoktur. Komünizm, işçisınıfı ideolojisidir; onun tarafından vedünya seviyesinde inşa edilebilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığınkurtuluşu olan komünizmi, kadın veerkeklerin her türlü sömürü, ezme-ezilmeilişkisinden; ayrımcı uygulamadan,yabancılaşmadan kurtuluşu olarak anlar.Kürt ulusunun kendi kaderlerini tayinhakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete,meclise, mahkemelere, orduya ve polisekarşı tutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikalarındevletten ve sermayeden bağımsız,demokratik, şeffaf olmalarını savunur.İşçilere ihanet eden sendika bürokratlarınakarşı mücadele eder. Sendikaların yenidenve tabandan gelişecek işçi hareketi eliylebirer işçilerin öz örgütü haline gelmesi içinçalışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfınınekonomik ve demokratik hakları gibi,siyasi hakları ve iktidarı için demücadeleyi zorunlu sayar. Tüm işçilerin,emekçilerin, yoksulların öz çıkarlarınısavunacak Enternasyonalist Komünist birişçi partisinin inşasını amaçlar. Bu aynızamanda uluslararası işçi sınıfının partisiolacak olan yeni bir KomünistEnternasyonalin inşası demektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’ningeleneğine bağlıdır; EnternasyonalistKomünisttir.

2 İŞÇİLERİN SÖZÜ İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

AKP hükümetinin gidişatından kendilerine de zarar geleceğini gören sendikal bürokrasi, yıllarca işçi haklarındanverdikleri tavizleri geri almak üzere “grev”lere başvuruyorlar. Çelik-İş de 24 yıl sonra İSDEMİR’de greve çıktı.

Page 3: Eylul 2013

Geçtiğimiz ay başında Ergenekondavasının ilk aşaması sonuç-landı. Sanıklardan emekli GenelKurmay Başkanı İlker Başbuğ

ile emekli kuvvet komutanlarına müebbethapis cezaları verildi. Diğer sanıklar dafarklı miktarlarda ağır hapis cezaları aldılar.Aslında farklı bir karar da beklenmiyordu.Tartışmalı yargılama süreci, gizli tanıklar,tutuklu milletvekilleri, birleştirilen davalarderken yaklaşık 6 yıl süren bu siyasi davanınilk aşaması tamamlandı. Kararın temyizedilmesi ve Yargıtay aşaması ise bekleniyor.Verilen karar kesin hüküm değil.Karardan sonra Başbakan konu hakkındageçiştirici cümleler kurarken siyasi danışmanıYalçın Akdoğan davayı “Cumhuriyet tarihininen büyük (hukuki) hesaplaşması” olarak ni-teledi. Aslında hukuki kelimesine takılmamaklazım zira bu davanın siyasi olduğu, hukuklailgisi olmadığı açık. Zaten yargılama esna-sında evrensel hukuk ilkelerinin değil siyasikararların dikkate alındığı herkesçe malum. Asıl konu Başbakan danışmanının darbeci-lerle, darbe zihniyetiyle hesaplaşıyoruz de-mesine aldanmamak AKP'nin kimle hesa-plaştığını tespit etmek meselesidir. Zira bukonudaki belirleme bu büyük operasyonhakkında alınacak pozisyonu da belirle-mektedir.

AKP'nin derdi ne darbe nedarbeciler ne demokrasi Lafı dolandırmadan söylemeli; AKP sadecekendine yönelik tehditleri ve muhalefetiyok etmek üzere harekete geçti. Zira dosyaiçeriğine, yargılananlara ve cezalara bakıl-dığında durum net bir şekilde ortaya çıkıyor.Bu cezalandırılanların suçsuz olduğu anla-mına gelmiyor. Ancak yapılanın bir demok-rasi mücadelesi olmadığı açık. Yargılamanınkarmaşık ve bağlantısız delillerle örülmüşyapısı ise gerçek suç ve faillerin tespit edilipedilemediğini anlamayı oldukça zorlaştırı-yor.Dava ise en başında Susurluk sürecinin birdevamı olarak algılandı. Faili meçhul cina-yetlerin faillerinin ortaya çıkarılacağı, popülerifade ile derin devletin deşifre edileceğizannedildi. Oysa ilerleyen süreçte, hükümetmuhalifi tüm siyasi figür, kurum, gazetecivs. hepsi birden terör örgütü üyesi olarakyargılanmaya başladı. AKP davayı kendisinekarşı muhalefet eden tüm kesimlere karşıbir ideolojik savaş aygıtı olarak kullandı.Emekli generallerle gazeteciler, avukatlarlaüniversite rektörleri hepsi aynı davanın sa-nıkları, aynı örgütün üyeleri olarak ceza-landırıldılar. İlker Başbuğ ile Sedat Peker'inaynı dava ile cezalandırılıyor olması ancak

Danıştay saldırısının azmettirici sanığı OsmanYıldırım hakkında beraat kararı verilmesi,davanın tutarsızlığını ortaya koyuyor.Ergenekon neyi çözdü? Aslında hiçbir şeyiçözmedi. Bu dava ne İtalya'daki Temiz Elleroperasyonuna ne de Arjantin ve Yunanis-tan’daki cunta yargılamalarına benzemiyor.Medyada bilinçli bir şekilde yaratılan Tür-kiye'de derin devlet temizliği yapılıyor al-gısının da yanlışlığı ortada. Hangi failimeçhul cinayetin ardındaki sır perdesininkaldırıldığı, hangi suç çetesinin çökertildiğianlaşılamıyor. Aslında yapılan çok derin birsoruşturma yapılıyor gibi gösterip asıl ger-çeğin üstünü örtmekten fazlası değildir. 90'lıyıllarda Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın,öldürülen, kaçırılan, toplu mezarlara atılan-ların hakkında herhangi bir soruşturma ya-pılmaması asıl amacın bu olmadığını ortaya

seriyor. Zira AKP'nin bu kirli savaşta kulla-nılan islami örgütlerin ortaya çıkarılmasınıistemediği açıktır.

AKP'nin Ergenokon'u devletiaklama operasyonudurErdoğan'ın dönemin Genel Kurmay BaşkanıBüyükanıt'la yaptığı Dolmabahçe görüşmesive ardından yaşananlar gösterdi ki, Ergenekondavası ile gözden çıkarılan bir kısım askerve çevresi tasfiye edilmekte, bu güne kadaryapılan tüm illegal işler bu gruba ihale edil-mekte ve böylece devlet bu kirli işlerdentemizlenmeye çalışılmaktadır. Derin devletdiye anılan ancak devletin asli görev olarakgerçekleştirdiği bir kısım karanlık işler, buişi bitmiş, gözden çıkartılmış gruba atfedi-lerek, gerçeklerin üstü örtülmeye çalışıl-maktadır. Hrant Dink davasının ısrarla Er-

genekon davası ile birleştirilmemesinin asılnedeni budur. AKP'nin hedefinin ne 28Şubat ne de 12 Eylül olmadığı sadece kendiiktidarını perçinlemek olduğu ortadadır.Türkiye'de darbelerden en çok mağdur olanişçi sınıfıdır. Her darbeden sonra kazanımlarıelinden alınmış, tüm örgütleri dağıtılmış,sınıf bilinci ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.Tüm darbelerden sonra sağ hükümetler ik-tidara gelmiş, Türkiye işçi sınıfına yönelikbaskı ve sömürü katmerlenmiştir. Bu sebepleaskeri darbelere karşı demokrasi mücadelesiişçi sınıfının en güncel görevidir. Gerçekişçi demokrasisi ancak işçi sınıfının kendimücadelesi ile gerçekleşecektir. Demokrasimücadelesinde burjuva partilerine bel bağ-lamak değil, kendi tarihsel görevini yerinegetirmek işçi sınıfının borcudur. pİlkay ÖNGÖREN

‘Ergenekon Davası’ndaAKP kiminle hesaplaştı?Ergenekon davası ile gözden çıkarılan bir kısım asker ve çevresi tasfiye edilmekte, bugüne kadar yapılan tümillegal işler bu gruba ihale edilmekte ve böylece devlet bu kirli işlerden temizlenmeye çalışılmaktadır.

Alparslan Aslan: İki defaağırlaştırılmış müebbet hapis Em. Org. Şener Eruygur: Müebbethapis Org. Mehmet Eröz: Müebbet hapisEm. Albay Fikri Karadağ:Ağırlaştırılmış müebbet hapis Metal-İş eski başkanı MustafaÖzbek: müebbet hapis Sevgi Erenerol: Müebbet hapis

Kemal Kerinçsiz: Ağırlaştırılmışmüebbet hapis Em. Org. Nusret Taşdelen: Müebbet hapisEm. Org. Hasan Iğsız: Müebbet hapis Dursun Ali Özoğlu: Müebbet hapis Fuat Selvi: Müebbet hapis Hasan Ataman: Ağırlaştırılmışmüebbet hapisAlbay Dursun Çiçek: Ağırlaştırılmışmüebbet hapis

Em. Tuğg. Veli Küçük: İki kezmüebbet hapis ve 99 yıl hapis Doğu Perinçek: Ağırlaştırılmışmüebbet hapisGazeteci Tuncay Özkan:Ağırlaştırılmış müebbet hapis Eski Gen. Bşk. İlker Başbuğ:Müebbet hapisYzb. Muzaffer Tekin: 2 kezağırlaştırılmış müebbet hapis

Ergenekon’da müebbet hapis cezasına çarptırılanlar

SİYASET 3Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

Page 4: Eylul 2013

4 GEZİ DİRENİŞİ İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

Gezi olayı yeni bir 16

16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gibisınıfsal özelliği ve talepleri belirginbir eylemle, bu yanlarıyla tartışmalıolan “Gezi Olayı” arasında paralellik

kurmak, ilk bakışta fantezi gibi gelebilir.Ancak temel özellikleri dikkate alındığında,toplumsal muhalefetin ülke tarihindeki enkitlesel ve militan eylemleri olarak değer-lendirilebilecek bu iki olayın ciddi benzer-likler taşıdığı görülebilir.1-Her iki olay da kendiliğindendir. Ulaştıklarıboyut itibariyle hiçbir iç ya da dış odak tara-

fından organize edilmemişlerdir. Bu noktada,16 Haziran Direnişinin DİSK tarafındanplanlandığı yönünde bir itiraz ileri sürülebilir.Oysa 14 Haziran günü yapılan DİSK Geniş-letilmiş Temsilciler Kurulu Toplantısında,15 ve 16 Haziran günlerinde, işçilerin fabri-kalarından çıkarak toplu yürüyüşler yapmaları,17 Haziran’da ise Taksim’de kitlesel birmiting gerçekleştirilerek, DİSK’in kapatıl-masına yol açacak yasal değişikliği protestoetmeleri kararlaştırılmıştı. Olaylar planlananşekilde gelişseydi, bu üç günlük eylem dizisi,sınıfın tarihindeki yüzlerce yürüyüş, mitingve eylem arasında yerini alacak ve ayırtedici bir yanı olmayacaktı. Ancak özellikleİstanbul’un Anadolu yakasında, işçi yürü-yüşünün engelleme ve devlet şiddetine maruzkalmasının ardından, eylem o güne kadargörülmemiş bir içerik ve boyut kazandı. Ey-lemci işçiler, birkaç saatliğine de olsa, devletinotoritesini kırarak, İstanbul’a egemen oldular.Gezi Olayında ise yine, parktaki ağaçlarınsökülmesine karşı çıkan bir avuç insana uy-gulanan yoğun devlet şiddeti, çeşitli eğilim-

lerden toplumsal muhalefeti sokağa döktüve Gezi Olayını yarattı. Eylemciler, iki haftaboyunca kentin bu en önemli meydanındakontrolü ellerinde tuttular. 2- Her iki eylem de işçi sınıfı eylemidir. 16Haziran direnişinin bu özelliği tartışmasızdır.Büyük çoğunlukla, DİSK üyesi, özel sektörfabrikalarında çalışan “mavi yakalı” işçilerbu direnişin kahramanıdır. Gezi Olayınınesas kitlesini de, eyleme hangi kimlikle ka-tılırlarsa katılsınlar, işçiler oluşturmuştur.Taksim Meydanındaki 15 günlük fiili hâki-miyet süresince, gündüzleri kitlenin sayısısadece birkaç bin iken, mesai saatinin ardındanon binlerce kişinin meydanı doldurmasıbunun en somut kanıtıdır. Doğru tutum, kim-liklerini ve andaki siyasi görüşlerini göz ardıetmemekle birlikte, bu kitlenin sınıfsal ko-numunu öne çıkarmak ve onlara bu temeldeyaklaşmaktır. 16 Haziran Direnişinde öneçıkan “yeni işçi sınıfı idi”. Devlet işletmele-rinde çalışan yüz binlerce işçi, fabrikalardandışarı adımını atmaz iken, özellikle 1960’lıyıllarda gerçekleştirilen sanayileşme hamlesiile özel sektör fabrikalarında çalışmaya baş-layan bu “genç” işçi sınıfı, direnişin esasaktörü olmuştur. Bu durum Gezi Olayındada böyledir. Burada da, sınıfın yeni kesimiolan “beyaz yakalı işçiler” öne çıkmıştır. 3- Her iki eylem de toplumdaki temel siyasibakış açısını değiştirmiştir. 16 Haziran Di-renişinden önce, işçi sınıfına önemli bir rolbiçmeyen siyasetçiler, bu direnişle birliktesınıfın gücünü görmüşlerdir. Sosyalistlerinbile önemli bir çoğunluğu, devrim sürecindeişçi sınıfına fiili öncülük rolü yakıştıramazken,direniş, sosyalist cenahta bu yanlış varsa-yımları yıkmıştır. Kısacası, 16 Haziran Di-renişi, işçi sınıfının, toplum nezdinde “rüştünüispat etmesi” sonucunu yaratmıştır. GeziOlayı ise, “orta sınıf” içinde sayılan veönemli bir toplumsal role sahip olamayacağıdüşünülen, başta “beyaz yakalılar” olmaküzere, güvencesiz ve düzensiz işlerde çalışanişçi kesimlerinin nasıl önemli bir siyasiaktör olabileceğini göstermiştir.4-Her iki direnişte de kitleler devrimci birbilinç sıçraması yaşamıştır. Gerek 16 Haziran

Direnişi gerekse Gezi Olayını, eylemlerdeöne çıkan motiflerle değerlendirmek, bunlaraözel bir siyasi önem atfederek, eylemlerinsiyasi yapısına ilişkin karar vermek yanıltıcıolacaktır. Çünkü her iki direnişte de işçi kit-lelerinin eyleminin siyasi içeriği, andakibilinç düzeylerinin çok üzerinde devrimcibir özellik taşımaktadır. 16 Haziran Direni-şinde, ellerinde Türk bayrakları taşıyan vesadece 8 ay önce, büyük bir çoğunlukla,S.Demirel’in Adalet Partisine oy vermişolan işçi kitleleri, bu defa “Hükümet İstifa”,“Demirel İstifa” sloganı atıyor ve iktidarpartisinin Kadıköy ilçe binasına saldırıp,tahrip ediyordu. Gezi Direnişinde ise, yineo güne kadar sistem içinde “uyumlu vatan-daşlar” olarak görünen on binlerce kişi,siyasi iktidar ve hatta devlete karşı baş kal-dırma noktasına gelmiştir. 16 Haziran Direnişi,artçı eylemlerle birlikte, bir hafta kadar sür-mesine karşın, etkileri 1970’li yıllar boyunca

Farklılıkları olsa da her iki direniş de antidemokratik siyasi iktidarların “ben

İlk günlerde gündüz ve akşamyürüyüşler yapılıyor, Göztepeköprüsünde toplanılıyor, halk kürsüsükurulup duygu ve düşüncelerbelirtiliyordu. Halk sahil yolunukapatıyor, bu eylemlilikler gece saatüçlere kadar sürüyordu. “FaşizmeKarşı Omuz Omuza”, “MustafaKemal’in Askerleriyiz”, “Gün gelecek,devran dönecek, AKP halka hesapverecek” sloganları atılıyor, İstiklâlMarşı söyleniyor, alkış tutuluyordu.Akşam 21’den itibaren mahallearalarında tencere tava çalınıyordu.Katılım ve coşku çok yüksekti.İnsanlar, “Yaşadığımızı hissediyoruz”diyordu. Bütün muhalifler ayakta, tekyumruk olmuştu. İlk günler, eyleminsürüklenmesinde, taraftar gruplarınınkatkısı çok oldu. Haziranın sonundanitibaren sosyalist grupların katkısıylaforumlar başladı. Forumların en büyükproblemi olan, bayrak, slogan ve alkışrekabeti zamanla aşıldı. İsçi Partililer,Güzelyalı parkında halk meclisipankartı açıp, “biz de varız” dediler.Bizler de, “Kurallara uyduğunuz sürecesorun yok” dedik. Uygulama mümkünolmadı; parti propagandası yaptılar.Halk rahatsız oldu. Bizler de perşembeakşam forumlarını onlara bıraktık.Forumlar önceleri, karar alma süreçleriolarak işletildi. Her akşam çocukatölyeleri, haftada bir gün takas pazarıdüzenleniyor. Her Perşembe elfenerleriyle “Adalet arıyoruz”yürüyüşleri yapıldı. Sokak aralarındanve sahildeki kahvelerden, yürüyüşütencere ve tavalarla, alkışlarladestekliyorlar. “Expo’yu, KentOrmanı’nda istemiyoruz” eylemi içinkamp kuruldu. Haftada bir gün,gündemli forum yapılıyor. İlkuygulamaya bir hukukçu çağrıldı;hukuki konularda bilgi verildi. Çevrekonusunda, Karaburun ÇevrePlatformu’ndan bir kişi bilgi verdi.Gezi tutsaklarıyla kitap vb. konulardadayanışma, diğer forumlarla bağlantıkurup, bilgi paylaşımında bulunma,forumun diğer faaliyetleri arasında.Ayrıca bir Facebook sayfasıoluşturuldu. Forumdaki etkinliklerikatılımcılar buradan izliyor. Bir debülten çıkartıldı. p B. ÇAKIR

İzmir GüzelyalıPark Forumuizlenimleri

Gezi ve 16 Hazirandirenişleri sınıfsalyapısı, kitleselliği,kendiliğinden vemilitan özellikleriylebenzerlik gösterir.

Gezi direnişine katılma nedeniB

ağımsız haber sitesi Soldefter ileİşçilerin Sesi gazetesi, park forum-larına katılanların eğilimlerini ve

beklentilerini belirlemek amacıyla ortakanket düzenledi. 25 Haziran- 15 Temmuzarasında, Okmeydanı, Kanarya, Esenyurt,Cihangir semtlerindeki forumlarında katı-lımcılarla yüz yüze gerçekleştirelen anketeyanıt verenlerin yüzde 71’ini ücretli çalışanlaroluşturdu. Ankete katılanların yüzde 66,4’üherhangi bir örgütlü yapıya üye olmadığınıbildirirken, üye olmama nedenleri soruldu-ğunda yüzde 26’sı “beni ifade eden bir olu-şum bulamadım” cevabını verdi. Ankete

katılanların yüzde 52,8’i bir önceki seçimdeCHP’ye oy verdiğini belirtirken, BDP veBağımsız adaylara oy verdiğini söyleyenlerinoranı yüzde 30,7 oldu.

Gezi Parkı hareketi nasıldeğerlendiriyorlar?Ankete katılanların yüzde 41’i Gezi hareketini“direniş”, yüzde 35,2’si ise “halk ayaklan-ması” olarak nitelendirdi. Herhangi bir yapıya üye olma durumunagöre bakıldığında örgütlü olmayanlarınyüzde 43,4’ü “direniş”, yüzde 33,7’si “halkayaklanması”, yüzde 20,5’i ise “isyan” der-

ken, örgütlülerin yüzde 38,5’i “halk ayak-lanması”, yüzde 35,9’i direniş ve yüzde20,5’i de “devrim” olarak niteledi.

Neden forumlara katılıyorlar?Anketi cevaplayanlar, forumlara katılmala-rının en önemli nedeni olarak yüzde 81,1ile “Özgürlüklerin kısıtlandığını düşündü-ğümden” seçeneğini işaretledi. Polisin oran-tısız şiddet uygulamasının da yüzde 74 ilehalkı forumlara katılmaya yönelten en önemlinedenlerden biri olduğu ortaya çıktı. Forumlardan beklentileri sorulduğunda ka-tılımcıların yüzde 61,5’i “Gelecek için, ço-

Page 5: Eylul 2013

GEZİ DİRENİŞİ 5Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

Haziran direnişidir

yükselen militan işçi hareketinde gözlenmiştir.Gezi direnişinin ardından da, milyonlarcakişi ve tabii siyasi iktidar için, “hiçbir şeyeskisi gibi olmayacaktır.”Toparlayacak olursak; Gezi Direnişi, taleplerive kitlesiyle saf bir işçi eylemi olan 16 Ha-ziran Direnişinden farklılıklar taşımakla be-raber, ikisi de antidemokratik siyasi ikti-darların, “ben yaptım oldu” dayatmacılığınakarşı gerçekleştirilen demokratik direnişlerdir.Ayrıca her iki direniş, sınıfsal yapısı, kitle-selliği, kendiliğinden ve militan özellikleriylebenzerlik göstermektedir.

Gezi direnişinden çıkarılacak derslerKatılımcılarında bilinç sıçraması yaratanGezi Direnişinin, her türlü toplumsal mü-cadeleyi ilgi alanı içinde gören, sosyalist-lerin görüş ve yaklaşımlarını da etkilemesikaçınılmazdır. Direnişe aktif olarak katılıp,

siyasi ağırlıklarını hissettirmeye ve müca-deleyi yönlendirmeye çalışan sosyalistçevre ve guruplar, direnişten bir şeyler öğ-renmiş olmalıdır. Sosyalistlerin direniştençıkarması gereken dersleri kısaca şöyle sı-ralayabiliriz.Birinci olarak, politika ve eyleminin mer-kezine işçi sınıfını koyan sosyalistler, işçisınıfı denildiğinde, genellikle, fabrikalardaçalışan “mavi yakalı” işçileri anlarlar. Oysabir yandan üretim teknolojisi ve organizas-yonunda yaşanan gelişmeler, diğer yandanhizmetler sektörünün kapitalist ekonomiiçinde giderek büyüyen bir yere sahip olması,(örneğin bugün ülkedeki ücretlilerin yarısıhizmet sektöründe çalışmaktadır) “beyazyakalı” işçilerin nicelik ve nitelik olarakönemini arttırmıştır. Bugüne kadar, çoğun-lukla “orta sınıf” içinde değerlendirilen bu“yeni işçi sınıfının” toplumsal ağırlığı, GeziDirenişinde açığa çıkmıştır. Gerek devlet

güçlerine karşı direnirken gerekse, alanındirenişçilerin kontrolünde kaldığı iki haftalıksüreçte, oradaki yaşamı örgütlerken göster-dikleri yetenek ve başarı dikkat çekicidir.O nedenle sosyalistlerin, “mavi yakalı” iş-çilerin katılmadığı bir işçi mücadelesininbaşarılı olamayacağı gerçeğini akılda tut-makla beraber, sınıf içinde öne çıkan bukesim üzerinde çalışmalarını yoğunlaştır-maları, işçi sınıfının öne çıkan bu kesimineözel önem vermeleri gerekecektir.İkinci olarak, Gezi Direnişi, aynı zamanda,genç kuşağın toplumsal mücadeledeki rolünüortaya koymuştur. O nedenle, sosyalist grup-ların, gençlerle “aynı dili konuşan”, onlarahitap edebilecek, onların nabzını elinde tu-tacak önderliklere sahip olmaları elzemdir.Buna bağlı olarak, sosyalist örgüt, grup veçevrelerdeki “yaşlı kuşak” “bir adım geriçekilmeli”, genç unsurlarının önünü açmalıdır.Burada kastedilen, göstermelik bir vitrindeğişikliği değil, özde yapılacak bir yenidenyapılanmadır. Genç kuşaktan önderliğe sahipolmayan sosyalist grup, çevre ve örgütleringeleceği olmadığı gibi, bugünün siyasi gö-revlerini kotarmaları bile çok güçtür. Üçüncü olarak, Gezi Direnişinin gerçek-leştirilmesi ve örgütlenmesi, ardından parkforumlarının yürütülmesi, siyasi açıdan, ba-ğımsız inisiyatiflerin önemini açığa çıkar-mıştır. Toplumsal mücadelelerin çeşitliliğidikkate alındığında, bunların tek merkezdenyürütülüp, yönetilmesinin olanaksızlığı gö-rülür. Bu iddiada olan örgütlenmeler, GeziDirenişinde “nal toplamıştır”. Kafalardakimutlak gerçekliğin yaşamla çeliştiği ve gün-delik mücadelelerin “derdine derman ol-madığı” ortaya çıkmıştır. O nedenle sosyalistguruplar, alanların özgünlüğünü dikkate ala-rak, buralardaki siyasi inisiyatifleri teşviketmeli; onları denetim altına almak şöyledursun, özerk çalışmalarını temin etmelidir.Merkezin görevi, bu inisiyatiflerin, belirlenensiyasi ilkeler etrafında koordine edilmesiolmalıdır. Önerilen bu çerçeve, siyasi liki-ditasyon değil, doğru ve sonuç alacak siyasiçalışmanın “olmazsa olmazıdır.” pAykut ÖZER

yaptım oldu” dayatmacılığına karşı gerçekleştirilen demokratik direnişlerdir.

Eyüp ilçesinde park forumlarıKaradolap ve Akşemsettinmahallelerinde yapılıyor. Bazıhaftalarda karşılıklı dayanışmaziyaretleri gerçekleştiriliyor. Karadolapforumunda pazartesi günleri komisyontoplantısıyla gündem değerlendirilipöneriler yapılıyor. Belirlenen konuçarşamba günleri afiş, ozalit ve elbildirileriyle halka duyurulup cumagünleri Forum’a katılım sağlanmayaçalışılıyor. Forumlara halkın genişkatılımın için 20.30’da yürüyüş yapılıpslogan atılarak Karadolap parkınagelinir, 21.00’de foruma başlanır, bazızamanlarda komisyonun geçtoplanması veya teknik aksaklıklarınolması sebebiyle yürüyüşleryapılamayabiliyor. Forumlar akşamkaranlığında yapıldığından ışıksorunumuz oluyor, çünkü Eyüpbelediyesi AKP yönetimindeolduğundan parkta bulunan ışıklarkapatılıyor, projektörle ışıklandırmayaçalışıyoruz. Ağustos ayı tatiller vebayram nedeniyle yoğun geçmedi, 16Ağustos’taki forumda Esnek Çalışmave Güvencesizlik konusunu Panelistolarak davet ettiğimiz Disk Ar. MüdürüSerkan Öngel’in konuşmasıylabaşlandı (45 dakikalık konuşma uzunbulunduğu için sonradan komisyondaeleştirildi). Kısa bir süre soru cevapoldu. Ve ardından Bedaş İşçileri direnişsüreçlerini anlatıp destek çağrısıyaptılar. Bekri Sinan Gündoğdu’nunmüzik dinletisiyle forum sona erdi. 23Ağustos forumunda Ortadoğu (Mısır,Suriye, Tunus, Lübnan…) konusuişlendi, panelist olarak Birgün GazetesiHaber Müdürü İbrahim Varlı davetedildi, Ortadoğu konusu farklıyönleriyle değerlendirildi, AKPhükümetinin ülkemizi de bu kangölünün neferi yapmaya çalıştığı,mezhepçi dış politikaların ülkeyi“değerli yalnızlık”a sürüklediğitespitinde bulundu. Forum GrupSılam’ın müzik dinletisiyle sona erdi.İleriye dönük park forumlarındakentsel dönüşüm, baz istasyonları vezararları, kadın sorunu, uyuşturucubağımlılığı ve okulların açılmasıylaberaber eğitime ilişkin sorunlarınkonuşulması planlanıyor. p

Karadolapparkını forumaydınlatıyor

“özgürlüklerin kısıtlanması”cuklarım için daha kalımcı bir toplumsalyapı oluşması” yanıtını verdi. “Çıkan so-nuçların yöneticiler tarafından dikkate alın-ması” ve “Yeni bir siyasi/toplumsal oluşumiçin zemin oluşturması” aynı oranda tercihedildi: Yüzde 47,5.Katılımcıların forumların sonuçlarından bek-lentileri oy verdikleri partiye göre bakıldı-ğında CHP’lilerin en çok “Gelecek için,çocuklarım için daha kalımcı bir toplumsalyapı oluşması” ve “Çıkan sonuçların yöne-ticiler tarafından dikkate alınması”nı (%58,7)işaretlediği gözlendi.BDP ya da bağımsız adaya oy verenler ara-

sında ise ilk sırada yüzde 60,5 gibi büyükbir oranla “Birlikte ne yapabileceğimizigörmek için” seçeneği yer aldı. Aynı gruptaikinci sırada gelen oran, yüzde 57,9 ile “Ge-lecek için, çocuklarım için daha kalımcı birtoplumsal yapı oluşması” ve üçüncü sıradayüzde 55,3’le “Yeni bir siyasi/toplumsaloluşum için zemin oluşturması”dır.

Forumlardan siyasi/toplumsal bir oluşum çıkar mı?Forumlara katılan kişilerin yarısı,yüzde 50,8’siyasi /toplumsal bir oluşum ortaya çıkacağınıdüşündüğünü söyledi. “Bilmiyorum” yanıtı

verenlerin oranı yüzde 36,7 ile “herhangibir siyasi/ toplumsal oluşumun oluşmaya-cağını” düşünenlerden fazlaydı.Forumlar sonucunda siyasi/toplumsal biroluşum çıkacağını düşünenlere bu oluşumunen önemli özellikleri ne olmalıdır sorususoruldu ve en çok 86,7’lik bir yüzde ile“demokratik haklar ve özgürlükleri korumak”işaretlendi. Katılımcıların 77,3’i forumlar sonucunda

geniş tabanlı bir parti kurulması durumundabu partiyi destekleyeceğini söyledi. p*Haberde yer alan anketin detaylı sonuç-larına soldefter.com’dan ulaşabilirsiniz.

GEZİ TARTIŞMALARIGezi isyanı, toplumsal muhalefetin bu ülkede gerçekleştirdiği en önemlidirenişlerden birisi. 27 Mayıs’tan bu yana geceli, gündüzlü içinde yer aldığımız buyeni gündemi herkes gibi biz de tartışıyor, yorumluyoruz. İşçilerin Sesi gazetesiolarak Gezi’den park forumlara kadar bir dizi konuya farklı yaklaşımları bu sayfadaifade ediyoruz. Yazılar imza sahiplerinin görüşlerini ifade ediyor. Önümüzdekisayıda bu değerlendirmeleri sürdüreceğiz.

Page 6: Eylul 2013

Kiracıyı da düşünenGülsuyu-Gülensu mahalle meclisi, ada bazlı planlama ile kiracının da tapusu

Geçtiğimiz ay basında çetelerinhalka saldırısı haberleriyle gün-demde olan Gülsuyu Mahal-lesi’nden, Gülsuyu Gülensu

Yaşam ve Dayanışma Merkezi (GÜLDAM)yöneticisi Erdoğan Yıldız ile görüştük.

Mahallenizin kentsel dönüşüm sürecinianlatır mısınız?Maltepe belediyesinin planlarına göre bizimmahallemiz yenileme alanı ilan edilmiştive planda bizim evlerimizin çoğu yeşilalan ve park alanı idi. Çok açıktı ki evlerimizyıkılacaktı. Bu plan yukarıdan ve dayatmacıbir plandı. 2004 yılında biz bu planlaraitiraz ettik. Türkiye’de ilk defa bir planlamasürecine bu kadar yoğun bir itiraz olmuştu.6000’e yakın itiraz dilekçesi verildi. 32tane plan iptal davası açıldı. 10.000 kadarimza toplandı. Bu itirazlar sonucunda buplanı iptal ettirdik. Büyükşehir belediyesi, siz bu planı iste-miyorsunuz madem, burayı kentsel yenilemealanı ilan edelim, dedi ve 1/1000’lik planlarıhazırladı. Bunun için de iki tane durdurmadavası açtık. Bunlar kabul edilmedi. Biz şöyle bir özgünlük yaptık: Bu planlaramahalleli, sivil toplum kuruluşları ve be-lediye ile birlikte hazırlanır notu eklettik.Böylece mahalleli bu planlama sürecininiçinde aktif olacaktı. Bir diğeri, yerindedönüşüm olacaktı. Mahalleli başka bir yeregönderilmeyecek ve TOKİ bloklarına mah-kûm edilmeyecek, uzun vadeli borçlanmaile evlerinde çıkarılmayacak. Biz mahalleliolarak bu sürecin aktif özesi olmak, söz vekarar sahibi olmak istediğimizi söylemiştikhep. Ama mahallede planlamayı isteme-yenler ve plan taraftarları şeklinde ikili biryapı vardı. Planlamayı istemeyenler hertürlü planın yıkım getireceğini, her türlüplanın mahalleliyi yerinden edeceğini sa-vunuyorlardı. Sonra Maltepe belediyesiniCHP aldı. Seçim propagandalarında bizAKP gibi yapmayacağız, mahalleli nasıl

bir plan isterse ona uygun davranacağızdemişlerdi. Ama belediye üç yıldır görevyapmasına rağmen, 1/1000’lik planlar yeniyapılmaya başlandı. Bizler yine de kuşku-luyuz, çünkü yerel seçimler yaklaşırkenhızlandırılan bir çalışma bu. Plan mahalleliile tartışılarak yapılmıyor belediye kendiplanlama ekibi ile yapıyor çalışmasını.

Mahallenizdeki kentsel dönüşüm süreci

yaklaşık 9 yıldır sürüyor. Süreç sizcenasıl ilerliyor?Bugün mahalleli çok örgütlü ve bir aradaduruyor görünmesine rağmen kendi içindeçok farklı sorunlar yaşanıyor. Örneğin, çokyakın zamanda Gezi eylemleri olmuştu.Gezi eylemleri sırasında mahallede 5 bin-6 bin kişilik yürüyüşler yapıldı, farklıgruplar bir aradaydı. 6-7 kez E5 trafiğekapatıldı. Gülsuyu köprüsünden Maltepe

Mahalle 1950-60’larda kurulan birmahalle. Tarımda makineleşme ilebirlikte büyük şehirlerde de işgücüneihtiyaç olmasından kaynaklı göçsüreci Gülsuyu-Gülensu Mahallesiiçin de geçerliydi. Gülsuyu 50-60’larda, Gülensu 70’lerinsonlarında kuruldu. Mahalle süreklibir arada olmayı, bir arada tepkivermeyi gelenekselleştirmiş birmahalle. O dönem mahallede birkurucu komite varmış. Komite eveihtiyacı olanları tespit ediyormuş, eviolanlara izin vermiyormuş, emlakmafyasına karşı duruyormuş. Onlarbu sürecin derli toplu olmasını

sağlamış. 1980 darbesi ileözgünlüğünü kaybetmiş.Gecekondulara kat çıkılmayabaşlanmış. Özal döneminde taputahsis belgesi verilmiş.

Kurucu komiteden ihtiyacı olana ev...

6 KENTSEL DÖNÜŞÜM İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

Hayırsızada’da rant şahaneH

er ikisi de ıssız olan ve Hayırsızadaolarak bilinen Yassıada ve Sivriadademokrasi bahanesiyle inşaata açı-

lıyor. Yassıada 27 Mayıs darbesinden sonradönemin başbakanı Adnan Menderes veDemokrat Partili bakanların yargılandığıada olduğu için, burada yapılacak inşaatfaaliyetleri için de ‘demokrasi’ bahanesinikullanıyorlar.2011 yılında Adalar Belediyesi’nin hazırladığıplanlarda Yassıada ve Sivriada inşaata kapalıve korunması gerekli alan olarak gösterilmişti.Adalar 1970’lerden bu yana doğal, arkeolojikve tarihi sit alanı yani bir çivi bile çakılamazdiye bilinen sit alanı bir değil, tam üç tane… Adalara inşaat yapmanın yolunu yapmak

için 2012 yılında bu adalar tarihi sit alanıkapsamından çıkarılıyor. Çok beklenmiyor,2013 yılında Kamu Finansmanı ve BorçYönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Ka-rarnamelerde Değişiklik Yapılmasına DairKanun’a eklenen “Kültür ve Turizm Ba-kanlığı tarafından yap-işlet-devret modeliile Yassıada ve Sivriada’da kültürel veturizm amaçlı yatırım ve hizmetler, kıyı ka-nunu hükümlerine ve diğer mevzuatta yeralan kısıtlama ve prosedürlere tabi olmaksızınplanlama-imar ve inşaat uygulamaları kap-samında yaptırılabilir.” hükmü ekleniyor.Bir yasa hükmü, yapılacak inşaat alanı içinmevki belirliyor, yönlendiriyor ve doğal

alanları koruyan temel yasalardan muaf tu-tuluyor. Yani bu adalar için özel yasa çıka-rılıyor. Tıpkı Sulukule yıkımları için DepremYasası’ndan önce çıkarılan Kentsel Dönüşümyasası gibi…İki ay sonra da Çevre ve Şehircilik Bakanlığınam-ı diğer İnşaat bakanlığı bu sefer planişini belediyeye bırakmıyor, kendi istediğiinşaat alanlarını yaratmak üzere adalarınyeni planını hazırlıyor. İki yıl önceki planda“yapılaşma yapılamaz, korunması gerekenalan” olan adalar yeni planda “turizm vekültürel tesis” yapılabilecek alanlar oluveriyor.Hemen üzerine Çevre ve Şehircilik BakanıErdoğan Bayraktar “Yassıada ve Sivriadamüze ve demokrasi adası olacaktır. Buralara

17 Ağustos depreminin üzerindengeçen 14 yıldan sonra, İstanbul’unolası bir depremde toplanma ve çadırkurulacak alan olarak belirlenen 470noktanın büyük çoğunluğuna alışverişmerkezi, gökdelen ve lüks konutlarinşa edildiği gerçeği ortaya çıktı.Üsküdar’daki çadır alanında artıkMedeniyet Üniversitesi bulunuyor.Zeytinburnu Eski Karpuz Hali’ninbulunduğu toplanma alanında KİPTAŞkonutları yükseldi. Şişli’de Ali SamiYen Stadı da deprem sonrası toplanmaalanı idi, şimdi AVM ve lüks konutalanı inşaatı devam ediyor. Depremikentsel dönüşüme ve evlerimizinyıkımına kılıf uydurmak için kullananAKP’nin bir deprem sonrasında nasılhayatta kalacağımızla ilgilenmediğiçok açıktır! AKP, milyonların hayattakalmak için ihtiyacı olan yerleri dahamilyonlarca lira para kazanılacak yerlerolarak görüyor. pİşçilerin Sesi Haber

Türkiye’nin de aday olduğu 2020Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacakülke, 7 Eylül’de Arjantin’deaçıklanacak. Olimpiyatlar’ın 3. Köprü,3. Havalimanı ve çevresininyapılaşmaya açılmasına iyice bahaneolacağını belirten Kent HareketleriPlatformu, "Olimpiyatlara Hayır"kampanyası nedeniyle hedefgösterilmesine ilişkin açıklama yaptı.Açıklamada, şu görüşlere yer verildi:“Oyunlar bahanesiyle sermayeyeinşaat alanları açarken yoksula,mahalleye yıkım getirmekte, 10'akatlanan bütçelerle ülke bütçelerinizora sokmaktadır. Kent Hareketleri,ülkenin gelecekte başına gelebileceksosyal ve ekonomik maliyetlere ve desosyal patlamalara karşı uyarıyaparken, ülkenin geleceğinidüşünmekte ve siyaseti sadece bugünolarak gören politikacıları ikaz etmeyidemokratik bir görev bilmektedir.” pİşçilerin Sesi Haber

Mecidiyeköy toplanma merkeziAli Sami Yen Stadı’nın yerindeşimdi Torun Center yükseliyor.

Olimpiyatlarsadece yıkımgetirecek

Deprem olduşimdi alışverişzamanı!

Page 7: Eylul 2013

bir çözüm var olmayanın da mağdur olmayacağı görüşünde...

Köprüsüne kadar yürüyüşler düzenlendive yol 1 saat trafiğe kapatıldı. Ama çetelerekarşı yürüyüş organize edildiğinde 300-400 kişi katıldı. İktidara karşı tepkisinigösteren 5-6 bin kişilik kitle, mahalleninkendi içinde olan bir olay için aynı düzeydekatılım göstermedi.

Sulukule’de yıkım sürecinde mahalledeönceden var olmadığı kadar uyuşturucutrafiğinin döndüğüne, şiddet olaylarınınarttığına şahit olmuştuk. Kamuoyunda,bunun kentsel dönüşüm sürecini hız-landırmak için bilinçli yapılan şeyler ol-duğu düşünülmüştü. Mahallenizdeki çetesaldırılarının kentsel dönüşüm süreciylealakası olduğu düşünüyor musunuz?Bu çok tartışmalı bir durum. Uyuşturucuve çeteleşme sorunu eskiden de vardı. Çe-telerin kentsel dönüşüm lobisiyle alakasıolduğunu sanmıyorum. Bu olmadığı anla-mına da gelmez.

Mahallenin geleceğini nasıl görüyorsu-nuz, sizce süreç nasıl ilerlemeli?Gülsuyu-Gülensu’nun potansiyeli ne Ba-şıbüyük’e ne Sulukule’ye ne de Tarlabaşı’nabenziyor. Bizim içinde mahalle dernekle-rinin, muhtarların, mahallenin ileri gelen-

lerinin, sözü geçenlerin bulunduğu bir ma-halle meclisimiz var. Bu meclis her an biraraya gelebilecek ve ilişki kurabilecek yak-laşık 150 kişilik bir topluluk. 2004 yılında bu süreçle karşılaştığımızdahiç birimiz planlama nedir bilmiyorduk. Bu-gün en sıradan insan bile planlama sürecindeneye karşı duracağını, neden karşı duracağınıbiliyor. Hele mahalle meclisimiz bu konudaoldukça yetkin kişilerden oluşuyor.Kimsenin mağdur edilmediği, başka biryere gönderilmediği, TOKİ konutlarınamahkûm edilmediği, kendi içinde, kendisosyal ve politik ilişkilerini de koruyanbir planlamanın olabileceğine inanıyoruz.Bunu maalesef Maltepe belediyesi halaidrak etmiş değil, planlamayı kendi uz-manları ile yürütmeye devam ediyor.Mahalleli hiç tapusu olmayanlar, hatta ki-racılar için de çözümler düşünüyor top-lantılarda. Kiracılar yok sayılan ya dahiçbir hakkı olmayan kesimdir. Her kentseldönüşüm projesinde, kentsel muhalefet sa-vunucuları tarafından sorulan sorudur yabu. Hiç akla gelmezler ya da onların neolacağına dair cevap yoktur. Biz diyoruzki bu mahallede ada bazlı çözüm olursa,kiracılar da mağdur olmaktan kurtulur. pİşçilerin Sesi Haber

KENTSEL DÖNÜŞÜM 7Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

demokrasi bahane

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, mahkemeninoybirliği ile iptal ettiği planı uygulamayı sürdürüyor.

TMMOB'a bağlı Mimarlar Odası,yargı kararlarına rağmen “TaksimYayalaştırma Projesi" kapsamında

Taksim'de iş makinelerinin çalıştığını be-lirterek bunun hukuk dışı olduğunu be-lirtti.27 Ağustos’ta Taksim'e yeniden işmakineleri girdi. İstanbul Büyükşehir Be-lediyesi yaptığı açıklamada, yayalaştırmaprojesinin tamamlanması kapsamında Sı-raselviler ve Gümüşsuyu istikametlerindenTaksim Meydanı'na ulaşımı sağlamakamacıyla yol düzenlemesi yapıldığını be-lirtti. Bu çalışma ile Sıraselviler ve Gü-müşsuyu Caddeleri'nden gelen araçlarAKM önünden geçerek Mete Caddesi'nebağlanacak.İstanbul 1. İdare Mahkemesi 6 Haziran2013'te Taksim Meydanı yayalaştırmaProjesine ilişkin 1/5000 ölçekli Koruma

Amaçlı İmar Planı ve 1/1000 Ölçekli Ko-ruma Amaçlı Uygulama İmar Planı deği-şikliklerinin koruma kurul karar ve ilke-leriyle planlama esaslarına uygun bulma-dığı için iptaline oy birliği ile kararvermişti. Bu karar Taksim’de yayalaştırma, battı-çıktı, Gezi Parkı ve Topçu Kışlası gibitüm projeleri kapsıyor.Oda yaptığı açıklamada, bu karar ile Tak-sim Yayalaştırma Projesi’nin hukuki da-yanağı kalmadığını belirterek iş makine-larının çalışma yapmasının suç teşkil et-tiğini belirtti.Sorumlular hakkında derhal işlem yapıl-ması talep edildi. Mimarlar Odası 15Temmuz'da bu inşaatlarla ilgili suç duyu-rusunda bulunmuştu. pİşçilerin Sesi Haber

Van'da Anadolu konteynır kentte yaşammücadelesi veren depremzedeler barınmahakları ve koşullarının düzeltilmesi açlıkgrevine başladı. Zor koşullarda kalan ço-ğunluğu işsiz depremzedelere yaklaşıkyirmi gündür elektrik de verilmiyor.Konteynır kent girişinde açlık grevinebaşlayan depremzedeler, sorunlarının çö-zümüne kadar dönüşümlü olarak açlıkgrevini sürdüreceklerini söyledi.Bianet'e konuşan Halkların DemokratikPartisi (HDP) Van il yöneticilerinden insanhakları savunucusu Cevahir Yiğit Böke,konteynır kentte elektrik olmadığı zamanyaşamın imkansız hale geldiğini belirtti."Burada 110 hane yani yaklaşık dört yüzdepremzede var. Çoğunluğu işsiz, pekçok yaşlı var, eşini ailesini kaybetmiş in-sanlar var. Yasal olarak depremden sonrabeş yıl boyunca bu konteynır kentlerdeyaşama hakları var ancak burada bir yıl-dırma politikası uygulanıyor.

Depremzedeleri buradaki koşullardan yıl-dırarak çıkarmak istiyorlar. Oysa buradayaşayanlar gidecek başka bir yerleri ol-madığı için burada yaşamaya devam edi-yorlar"Böke elektriğin kesilmesiyle ilgili Vali'nin"Elektriği biz kesmedik TEDAŞ kesti"açıklaması yaptığını belirterek "Oysa bu-ranın elektrik faturasını ödemek de valiliğinsorumluluğunda" diyor."Depremzedelerin talepleri çok net; ba-rınma hakkı. 'Ya bize yaşayacak bir yerbulun ya da buradaki koşullarımızı yaşa-nabilir hale getirin' diyorlar.Depremzedelere barınmak için verilen bukonteynırlar dışında herhangi bir yardımyok. Çoğunluk işsiz ama iş bulmalarınadestek olunmuyor. Depremzedeler bugün başlattıkları açlıkgrevini talepleri dikkate alınana dek sür-düreceklerini açıkladılar. p

İşçilerin Sesi Haber

gelenler bir gece kalmak isterlerse bir butikotel yapılabilir.” diyerek asıl niyetleriniaçıklıyor.

Gezi Parkı’na Şehir Müzesi,Adalar’a Demokrasi Müzesi Bakanlığın yaptığı planlara göre yaklaşık3,7 ha alan yani yaklaşık üç futbol sahasıbüyüklüğünde bir alan fuar alanı, kongremerkezi, sergi salonu, marina, kulüp, dernek,kafe, restoran gibi alanlar önerilerek yapı-laşmaya açılmış oluyor. İnşaat bakanlığınıneko-sistemi korumaktan anladığı, sermayeyehizmet edecek yeni alanlar açmak. İnşaatbakanlığı, Gezi Parkı için de müze yapılacakdiye bir şey yumurtlamıştı.

Adalar Forumu (Heybeliada, Burgazada,Kınalıada, Büyükada) öncülüğünde yaklaşık1000 kişi Yassıada’ya çıkıp eylem yaparakYassıada ve Sivriada’ya sahip çıktıklarını,bu adaların imara açılmasına müsaade et-meyeceklerini açıkladı. “Beton lobisi defol”ve “Ada’nın tepesini attırma” sloganları,İnşaat bakanlığına karşı adalıların mücadeleedeceğinin göstergesi. Bu planlara, adalaraçok fazla insanın gelmesine ve yoğun kul-lanımına yol açacağı, sermaye için ayrıcalıklıimar koşulları yaratacağı ve adaların sahipolduğu doğal ve kültürel değerleri tahripedeceği için itiraz ediyoruz, adalıların dediğigibi “bırak ıssız kalsın”. pAysun KOCA

Yargı kararına rağmen iş makineleri AKM’nin önünde çalışmaya başladı.

Belediye yenidenTaksim’i kazıyor

Van’da depremzedeler barınmahakkı için açlık grevine başladı

Page 8: Eylul 2013

Sadece darbeye karşı çıkmakla demokrat olunmazMısır’da, sistemin de, emperyalistlerin de temel dayanağı uluslararasıemperyalist-kapitalist sistemle bütünleşmiş olan ordudur. Mısır ordusu,emperyalizm ve uluslararası tekellerin ülkedeki en önemli temsilcisi ve ortağıdır.

Sosyalistler her zaman ve her yerdeaskeri diktatörlüğe karşı demok-rasi, hak ve özgürlüklerden ya-nadır. Mısır’da sınıf bilinçli işçi-

lerin ve işçi sınıfı sosyalistlerinin tutumununda bu yönde olduğu görülüyor. Ne var ki,bu güçlerin bu gün hareket içindeki etkile-rinin oldukça sınırlı olduğu da anlaşılıyor.Mısır’da süren sınıf mücadelesi bu günçarpıtılmış, egemen sınıfların kendi içlerinde

süren iktidar mücadelesi tarafından baskı-lanmıştır. Darbeye karşı yegâne tutarlı de-mokratlar, işçi sınıfı sosyalistleri, devrimciMarksistlerdir.Generaller, emekçi halkın istemlerini yerinegetirmek için değil, kendi çıkarlarını ko-rumak için darbe yapıyor. Darbe demok-rasiye karşı bir müdahaledir. Ne var kimüdahale de bulunulan demokratik hareket,

Mursi ve Müslüman Kardeşler (MK) ha-reketi değil, yükselen işçi sınıfı hareketive (burjuva) demokratik devrim mücade-lesidir. Çağımızda demokrasiyi savunmakişçi sınıfının omuzlarındadır.

Darbeciler Mısır’ın en büyükkapitalist fraksiyonudur Mursi ve MK iktidarı demokratik bir iktidardeğil, otokratik bir rejimdir. Mursi’ninseçimle geldiği ve milli iradeyi yansıttığıise koca bir yalandır. Halkın iradesi, birçokgrubun seçimleri boykot etmesi nedeniyle,sandığa yansımamıştır. MK, seçmenin ancak% 25’inin oyu ve ordunun icazeti ile iktidaragelmiştir. 13.2 milyon oy ile başkan olanMursi’nin istifası için, 30 Haziran’da toplananimza sayısı 22 milyon, sokağa çıkan insansayısı ise 27 milyondur.Mısır’da yaşanan gerçek, Mısır işçi veemekçilerinin isyanının ikinci defa ellerindençalındığıdır. İşçi hareketi kendiliğindencibir karaktere sahip olduğu için, hükümetialaşağı etme yeteneği gösterebilmiş; nevar ki tam da bu kendiliğindenci karakte-rinden, örgütsüzlüğünden ve kendi iktidaralternatifini yaratamadığı için, iktidarı birbaşka güce kaptırmıştır. Darbeciler Mısır’ın en büyük kapitalistsınıf fraksiyonudur. Mısır ordusu, 50 milyardolara yaklaşan ekonomik varlığı ve yatı-rımlarıyla, ülke ekonomisinin neredeyse

% 40’ını kontrol etmektedir. Bu haliyleordu ülkenin adeta sahibi gibidir. Dolayısıyladarbeyi, ülke ekonomisine egemen olanbu kapitalist sınıf fraksiyonunun siyasetede el koyması olarak okumak mümkündür. Mısır’da, sistemin de, emperyalistlerin detemel dayanağı ordudur. Ordu, hem eko-nomik hem de askeri-siyasi ilişkileri vası-tasıyla uluslar arası emperyalist-kapitalistsistemle bütünleşmiştir. Emperyalizm veuluslar arası tekellerin ülkedeki en önemlitemsilcisi ve ortağıdır. Darbe lideri Sisi,ABD Harp Akademisinde eğitim görmüş,ABD’nin “iyi çocuk”larındandır.Darbecilerin sivillere yönelik saldırılarınave kitle katliamlarına rağmen, batının dar-beyi kınamaması, tarafları itidale davet et-mesi, Mısır ordusuna her yıl ABD tarafındanyapılan 1,3 milyar dolarlık yardımın iptaledilmemesi, dahası Amerika’nın iyi ilişkileriçinde olduğu Orta Doğu’nun despot re-jimlerinin, Suudi Arabistan’ın, Kuveyt veKatar’ın, darbecileri ekonomik olarak fi-nanse etmek üzere 12 milyar dolar krediaçması, darbenin batının bilgisi ve icazetidâhilinde gerçekleştirildiğine işaret ediyor. Darbeyi ABD’nin bölge planlarından, İs-rail’in güvenliği sorunsalından bağımsızdüşünmek saflık olur. Ki ordunun darbesonrası alelacele Sina Yarımadasındakiİslamcı militanlara operasyon başlatmasıda bu tespiti doğrular niteliktedir. Mı-

8 MISIR / SURİYE İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

Mısır’da darbe vedemokrasi25 Ocak 2011’de Mübarek’indevrilmesi ile başlayan, YüksekAskeri Konseyin iktidara elkoyması ve uzun pazarlıklar sonucuiktidarı Müslüman Kardeşlere(İhvan’a) ve Mursi’ye devretmesiile kesintiye uğrayan Mısır (burjuvademokratik) Devrimi, 30 Haziran2013’de yeniden ayağa kalkmıştı.İşçi sınıfı ve halk kitleleri bu defada MK ve Mursi’ye isyan etmişti.Ordu hem bu isyanı geriletmek veönüne geçmek hem de kendisi ilemutabakatı bozan, ordunun rejimüzerindeki vesayetine son vermeyekalkan Müslüman Kardeşleriktidarına son vermek için, askerimüdahalede bulunmuştu. Mısır devrimine damgasını vuran,demokratik bir içerik ve karakterkazandıran işçi-emekçi kitleler ilesol-sosyalist partiler, siyasal İslamcıMK iktidarı karşısında olduğu gibi,askeri darbe karşısında da dikduramadı. Darbeye karşı devrimi vedemokrasiyi savunamadı.Burjuvazinin iki fraksiyonundan dabağımsız bir siyasal çizgi izlemekve mücadele geliştirmek yerine,içinde Stalinist Komünist Partisininde bulunduğu birçok milliyetçi solsosyalist parti, siyasal İslamcılarakarşı, cuntayla işbirliği yaptı.Darbecilerin arkasına dizildi. Bu durum, devrimin kendi içindekırılması ve yarılmasına, kendimecrasından çıkmasına ve güçkaybedip geri çekilmesine yol açtı.Bunda eski rejimin yandaşlarının da önemli payı oldu. Mübarek sonrası gözden düşen eskirejim artıkları, yeni süreçte suretihaktan gözüküp muhalefet hareketi içinde yer almış sonra dahareketin rayından çıkması,pusulasını kaybetmesi ve cuntanın dümen suyuna girmesinde önemli rol oynamıştır.6 Nisan hareketinden Emir Ali,Birgün gazetesine bu durumu,“Mısırlılar yapılan darbeyidesteklemek için sokağadökülmediler. Zaten sokakta olanlarMursi’nin devrilmesini kutladılar.Ancak daha sonra sokak hareketineöncülük edenler, kayıtsız şartsızaskerlerle işbirliği yapar halegeldiler” diye açıklıyor. “MK veordu, ülkedeki en organize ikikurum; ikisi de muhafazakâr yapılarve eski düzenin devamınıistiyorlar… Cuntaya da siyasalİslamcılara ve din devletine dehayır diyoruz, sivil demokratik birhükümet istiyoruz” diyerek, kendipolitik duruşlarını özetliyor. pişçilerin Sesi Haber

Suriye’ye savaş, Alevi, Kürt ve

Başını ABD, İngiltere ve Fransa’nınçektiği emperyalist blok, geçtiğimizhafta Suriye’de patlayan kimyasal

bombaların sorumluluğunu Esad rejimineyükleyerek, askeri bir operasyona girişebi-leceğinin sinyallerini veriyor. Operasyonunne zaman yapılacağı konusunda ise, kimyasalsilah kullanımını araştırmak üzere Suriye’debulunan Birleşmiş Millet (BM) heyetininülkeyi terk etmesinden sonraki en yakın ta-rihten söz ediliyor. Kimyasal silahın kimintarafından patlatıldığının artık bir önemiyok; çünkü aranan adalet değil, sadece birbahane. Büyük devletler her zaman BM veya NA-TO’yu da beklemiyorlar. Libya’ya askerimüdahale Fransa’nın atak hareketiyle ger-

çekleşti ve hiçbir uluslararası kuruluşun onayıda bulunmuyordu. Hiçbir uluslararası kuruluşda Fransa’yı bu hareketinden dolayı yargıla-madı.ABD ve diğer emperyalist devletlerin Orta-doğu’ya ilgisinin çok farklı sebepleri olması,askeri müdahale seçeneğinin uygulamayageçirilmesinde tereddütler yaratıyor. Aynızamanda Rusya, Çin ve İran bloğunun askerioperasyona karşı durması, ülke içindeki mu-halefetin çok parçalı ve aşırı dinci siyasi çe-telerden oluşması, muhtemel bir askeri ha-rekâtın sonrasındaki Suriye’nin nasıl birsiyasi zemin doğuracağına dair belirsizliklertaşıyor.Kimyasal silah kullanmak ya da kimyasalsilaha sahip olmak, Irak savaşı ve işgali sı-

rasında da emperyalist Batı ülkelerinin temelteziydi. Saddam diktatörlüğünün antidemo-kratik yapısı Kürtlere karşı Halepçe’de kim-yasal silah kullanılması gibi somut göstergeler,Irak savaşına “demokrasi ve özgürlük” gibiadlar verilmesine yol açmıştı. 1990 Körfezkrizi ve Irak’ın işgalinin üzerinden geçenyıllar içinde Irak’a demokrasi gelmediği gibi,ülke “küçük Saddam”larca yerel siyasal dik-tatörlükler biçiminde parçalandı. Neredeyseher gün patlayan bombalar, 30, 40, 50 insanınölümüne yol açıyor.Suriye rejiminin siyasal niteliği ve Esad ai-lesinin halk üzerindeki baskıcı rejimini sa-vunacak değiliz. Suriyeli emekçilerin vebaşta Kürtler olmak üzere farklı halk ve dinimezheplerin, iktidarca ezilip yok sayıldığını,

Darbeyi ABD’ninbölge planlarından,İsrail’in güvenliğisorunsalındanbağımsız düşünmeksaflık olur.

Page 9: Eylul 2013

Siyasal İslamcılar ve Mısır’ınMüslüman Kardeşleri darbeye ilkeselolarak karşı değil; sadece kendilerineyönelik darbeye karşıdırlar. Darbeyekarşı parlamenter demokrasiyisavundukları da söylenemez. ZatenMısır’da olan sistem parlamenterdemokratik bir rejim de değildir.Dolayısıyla Müslüman Kardeşlerindarbeye karşı mücadelesidemokratik bir mücadele değil, birbaşka baskıcı –otokratik rejim içindir.Siyasal İslamcılar için, darbe,kendilerine karşı ise kötü, kendilerineiktidar yolunu aralıyorsa iyidir. Bunu,Mısır’ın yakın tarihine bakarak daanlayabiliriz. Müslüman Kardeşler,25 Ocak 2011 devriminin önününkesilmesini ve iktidarın kendilerinedevredilmesini sağlayan askeridarbeye ve Yüksek Askeri Konseye odönem hiç de karşı çıkmamıştı.Aksine Mübarek karşıtı gösterilereson anda katılarak ve cuntaylaişbirliği yaparak, devrimi, asılsahipleri olan işçi sınıfı ve emekçihalk kitlelerinin elinden çalmış; biryıllık iktidarı süresince dedemokrasiyi, hak ve özgürlükleri

baskılamıştı. Böylece, izlediği baskıcıve otoriter politikalarla, cuntadanaşağı kalır yanı olmadığı açığaçıkmıştır. Bundandır ki, Mübarekrejimine karşı ayaklanan kitleler, budefa da aynı taleplerle, demokrasi veözgürlük şiarı ile Mursi iktidarınaisyan etmiştir. Mursi’nin ve MK’nınalaşağı edilmesi askeri darbeninbaşarısı değil, işçi sınıfı veemekçilerin mücadelesininsonucudur. Devrimin ikinciaşamasıdır. Bu mücadele ve devrimciatılım olmasaydı askeri müdahalegerçekleşmezdi. Yükselen ikincidevrimci dalga ile devriminderinleşmesi ve toplumundemokratikleşmesinden korkan,ayrıca Müslüman Kardeşlerin, iktidarıtek başına belirlemeye yöneliktutumundan rahatsız olan ordu, hemdevrimin önünü kesmek hem deyığınların Mursi ve MüslümanKardeşlere olan tepki ve öfkesinikendi iktidar alanı ve kitle desteğinigenişletmek için kullanıyor. Yaşananisyanla iktidar etme yeteneğini zatentüketmiş olan Müslüman Kardeşleriktidarına son darbelerini vuruyor.

İslamcılar sadece kendilerine karşıyapılan darbeye karşılar

AKP’nin MısırsendromuSuriye’den sonra Mısır politikasıda çöken AKP, başarısızlığınınüstünü örtmek için daha dahırçınlaşıyor. Başbakan Erdoğan,Mısır’daki darbeden ve gerçekleşenkatliamlardan Batı’yı sorumlututarken, Başbakan Yardımcısı BekirBozdağ, AB’yi ve İHD’yi suçluyor.“Uluslararası sözleşmeler,öldürülenler Müslüman olunca, ihlaledilmiş olmuyor mu?” diyerek,Mısır’da ki darbeyi iç politikamalzemesi olarak kullanıyor. Gezidirenişini bir darbe girişimiymişgibi sunarak, tam bir çarpıtmayapıyor. Mısır’daki darbe üzerindenkendisine mağduriyet çıkarıyor.Darbe ve katliamlar kuşkusuzlanetlenmeli ve protesto edilmelidir.Ne var ki orada insanlar ölürkenburada kendisine mağduriyetçıkarmak, oradaki zulmün, dahadüşük düzeyli de olsa, bir benzerinikendi muhaliflerine; Kürtmuhalefetine ve Gezi direnişçilerinereva görürken kendisini omazlumların yanına koymak,normal insan aklının kabuledebileceği bir durum olmasa gerek.Mısır’da Müslümanlara yapılanzulümden bahsedip dünyayademokrasi dersi vermeye kalkarken,İslamcı militanlar tarafındanRojava’da yapılan katliamlara sessizkalmak; daha da ötesi bu İslamcımilitanları, El-Kaide unsurlarınısilahlandırmak ve Kürtlerin üzerinesürmek, AKP’nin ve siyasalİslamcıların inkâr edemeyeceğiancak cevap da veremeyeceğiolgulardır.Stadyumlarda, Gezi eylemlerinedestek gösterilerine asla izinverilmeyeceği söyleniyor. Lakinsiyasal İslamcıların ve AKP’lilerin,statlarda Müslüman Kardeşlerledayanışma eylemleri düzenlemesiiçin her türlü kolaylık sağlanıyor.Gezi direnişi AKP’ye korku saldı.Gezi eylemlerinin sonbahardayeniden başlayacağı ya da benzergösterilerin düzenleneceğineyönelik söylentiler, AKP liderliğininuykularını kaçırıyor. Batı’nın, işinegeldiğinde, seçimle işbaşına geleniktidarlardan vazgeçebileceği,darbeye kapı aralayabileceğinigören Erdoğan, Mısır sendromuyaşıyor. Başbakan Erdoğan, silahsızKürt muhalefetinin güçleri ile Geziruhunun ve direnişinin, AKPiktidarının sonunu getirebileceğinigörüyor. Batı’ya karşı dik duranlider imajı çizip, İslamcı retoriği dekullanarak, kitle tabanınıpekiştirmeye; bu yolla seçimleregüçlü girmeye çalışıyor. pişçilerin Sesi Haber

kapitalist sömürü altında canlarının çıkartıl-dığını biliyoruz. Örneğin Kürtler, Esad re-jimleri boyunca resmi bir kimlik belgesinebile sahip değildi. Rojava’daki ayaklanmave Kürtlerin kendi özerkliklerini sağlayacakadımlar atması işte bu nedenle gündemegeldi, gerçekleşti.Esad rejimine bakarak, emperyalist Batı’nındemokrasi ve özgürlük taşıyıcısı ülkeler ol-duğuna inanacak hiç değiliz. Özgürlük vedemokrasi gibi ezilen ve sömürülenler içingerekli olan siyasal hedeflerin, emperyalistdevletlerin savaş uçakları, hava bombardı-manları ya da kara birliklerinin uzun, ortave kısa menzilli toplarıyla, mermileriyle gel-meyeceğini bilecek kadar Ortadoğu tarihindebir çok örnek var.

Tayyip Erdoğan hükümeti Suriye krizinikendi siyasal ve emperyal hevesleri için birav sahası haline getirmek istediğini gizlemiyor.Hükümet sözcüleri “gücümüz olsa Suriye’yegireriz” diyorlar. Hükümet hem de gizlemedenSuriye muhalefetinin eşgüdüm toplantılarınınAntep, Ankara ve İstanbul’da düzenlenmesinisağlıyor, El Nusra ve Özgür Suriye Ordusuadıyla katliamlar gerçekleştiren çetelereaskeri, siyasi ve maddi destek veriyor.Askeri bir harekât halinde Türkiye’nin binkilometreyi bulan kara sınırının emperyalistişgal için kullanılmasına hükümet itiraz et-meyecek. 20 milyondan fazla Alevinin ya-şadığı Türkiye’de, mezhep farklılığına dayananpolitikaların içte de yansımaları olacağınıdüşünmek abartılı olmaz. Aynı şekilde Ro-

java’daki Kürt halk inisiyatifinin yenilgisi,Türkiye devletinin ve AKP hükümetinin he-defleri arasına çabucak girecek.İşçiler ve emekçiler, emperyalistlerin Suriye’yeaskeri müdahalesine ve Türk hükümetininbu müdahaleye destek vermesine karşı çıkarak,hem büyük bir gözyaşı ve kanın dökülmesiniönlemiş olacaklar hem de halkla ve işçilerekarşı baskı kuran Ortadoğu rejimleri karşısındasiyasal güç toplayarak, onların yenilgisi yö-nünde yeni olanakların yaratılmasına zeminhazırlayacaklar. Alevi, Kürt, yoksul kanı dökülmesine izinverme! Emperyalist saldırganların Suriyesavaşına hayır!Ortadoğu’da barış, demokrasi ve özgürlükişçilerle gelecek!

yoksullara karşı savaştır!

sır’daki gelişmeleri, emperyalizm ile si-yasal İslam arasındaki ilişkilerin kopmasıolarak nitelendirmek yerine, onları yenidenbiçimlendirme çabası olarak görmek dahadoğrudur.

MK’nın burjuva karakteri uzunsoluklu direnişe izin vermezOrdunun MK’ya yönelik saldırılarının hergeçen gün sertleşerek devam etmesi,MK’nın da aynı kararlıkla direnişi sür-dürmesi, ilelebet devam edebilecek birdurum değildir. MK’nın burjuva sınıf ka-rakteri, onun bu düzeyde ve kitlesellikte,uzun soluklu bir direnişi sürdürmesine izinvermeyecektir. Hareket ya daha da radi-kalleşerek illegal duruma düşecek ve mar-jinalleşecek ya da kendi içindeki radikalunsurları dışlayarak, rejimle uzlaşacak; buiki burjuva fraksiyon arasındaki güç dengesi,siyasal İslam’ın gücünün törpülendiği ko-şullarda yeniden kurulacaktır. Bu yolla,Müslüman Kardeşler sisteme yeniden en-tegre edilecektir.Mücadele henüz bitmedi. Dolayısıyla önü-müzdeki dönem asıl mücadele, hâkim sınıflariçindeki çelişkiler bir yana, egemen sınıflarile işçi sınıfı arasındaki yoğunlaşacaktır.Çarpıtılan ve burjuva fraksiyonlar arasınasıkışan sınıf mücadelesi, yeniden kendimecrasında akmaya başlayacaktır. pMustafa EKER

MISIR / SURİYE 9Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

Page 10: Eylul 2013

10 ÇALIŞMA YAŞAMI İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

100 kişiden 4’ü kamudaçalışıyorTürkiye'de 2 milyon 188 bin 763'ümemur olmak üzere 3 milyon 112 bin651 kişi kamuda istihdam ediliyor.Bu rakamlar, yaklaşık 75,6 milyonnüfusa sahip Türkiye'de her 100kişiden 4'ünün kamuda çalıştığınıortaya koyuyor. Devlet Personel Başkanlığı (DPB)verilerine göre, kamu kurum vekuruluşlarında devlet memuru, hakimve savcı, öğretim elemanı, sözleşmelipersonel, sürekli ve geçici işçi, geçicipersonel, kapsam dışı personel, askeripersonel, özel hükümlere tabipersonel dahil kamuda toplam 3milyon 112 bin 651 kişi çalışıyor.Temmuz 2013 itibarıyla, DPB'ningörev alanına giren kurumlarda 2milyon 188 bin 763 devlet memuru,13 bin 889 hakim ve savcı, 113 bin78 öğretim elemanı, 185 bin 823sözleşmeli personel, 293 bin 690sürekli işçi, 31 bin 814 geçici işçi, 21bin 408 geçici personel, bin 961kapsam dışı personel, 205 bin 978askeri personel ve 56 bin 247 özelhükümleri tabi personel olarakistihdam ediliyor.Bu personelin 2 milyon 376 bin 435'ibakanlıklar ve bakanlıkların bağlı,ilgili, ilişkili kuruluşlarında, 159 bin149'u KİT'lerde, 265 bin 803'ümahalli idarelerde, 255 bin 17'si TürkSilahlı Kuvvetlerinde, 56 bin 247'side Türkiye Cumhuriyet MerkezBankası ve kamu bankalarında(Ziraat Bankası, Halkbank,Vakıfbank) çalışılıyor.Devlet memurlarının yaklaşık yüzde64'ünü erkek, yüzde 36'sını da kadınçalışanlar oluşturuyor.Müsteşar, müsteşar yardımcısı, vali,genel müdür, genel müdüryardımcısı, daire başkanı, bölgemüdürü, bölge müdür yardımcısı, ilmüdürü gibi üst düzey devletmemurlarına bakıldığında iseTürkiye'de toplam 6 bin 197 üstdüzey devlet memuru bulunuyor. Üstdüzey devlet memurlarının sadece585'i, başka bir deyişle yüzde9,44'ünü kadınlar oluşturuyor.Öte yandan Türkiye'de Haziran 2013tarihi itibariyle 346 general ve amiral,38 bin 938 subay istihdam ediliyor.Türkiye'de en fazla devlet memuru,eğitim-öğretim hizmetlerinde istihdamediliyor. Halen eğitim-öğretimhizmetleri sınıfında 778 bin 423, genelidare hizmetleri sınıfında 417 bin 671,sağlık ve yardımcı sağlık hizmetlerisınıfında 338 bin 485, emniyethizmetleri sınıfında 242 bin 630,yardımcı hizmetler sınıfında 107 bin464, din hizmetleri sınıfında 98 bin18, teknik hizmetler sınıfında ise 96bin 436 dolu kadro bulunuyor. p

İşçilerin Sesi Haber

İki meslektaşımızın İstanbul-Beyrutuçuşu sonrasında havaalanından kala-cakları otele giderken silah zoruyla

kaçırılmalarının üzerinden 3 hafta geçti.Olayın hemen ardından, THY yönetiminin,daha birkaç ay önce Beyrut bürosu basılıpdarmadağın edilerek tehdit edilmesine rağ-men "Bize yönelik hiç bir tehdit söz konusudeğildi, pilotlarımız neden kaçırıldı anla-mıyoruz!" şeklindeki açıklaması, bu eylemiadeta çağıran bir aymazlığın varlığını is-patlıyor. Devlet'in ise pilotları geri almaktançok, olayın kamuoyunda gündem oluştur-masını engellemeye yönelik çaba sarf ettiğibir gerçek. Ailelerini, arkadaşlarını ve mes-lek kuruluşlarını, kendi başlarına birşeyleryapmaya kalktıkları zaman kurtarma ça-balarına zarar verecekleri konusunda süreklibaskılayıp oyalıyorlar.Ancak biz yarayı kaşımaktan yanayız.Madde madde ilerleyelim:1- Pilotlarımızı kaçıranların bu işi fidye,para vs için yapmadıklarını ve serbest bı-rakılma için öne sürdükleri tek koşulun,Suriye muhaliflerince daha önce kaçırılanŞii Hacıların bırakılması olduğu biliniyor.Eylemi bu hacıların ailelerinin Hizbullahdesteğiyle yaptığı da artık gün ışığınaçıktı. 2- Başka bir ülkenin değil de bizim pilot-larımızın kaçırılmasının nedeni Şii Hacılarıkaçıran Suriyeli muhaliflerin baş destek-çisinin Türkiye Cumhuriyeti olmasıydı.Daha sonra Kahire'de tutuklanan, kaçırılangazetecilerimiz de düşünüldüğünde, dışpolitikadaki saldırganlığın karşılığı olarakABD ve İsrail gibi giderek daha fazlahedef olacağız.3- Türk Hükümeti Pilotların serbest bıra-kılması için hacıları kaçıranlara baskı ya-parak bunu sağlayabilir. Ancak, bu yapıl-dığında Türkiye'nin hacıların kaçırılma-sındaki rolü itiraf edilmiş olur. AKP dışpolitikasının yanlışlığını savunanların ço-

ğaldığı bir ortamda bunun sonuçları isehiç de "iyi" olmaz.4- Lübnan Hükümet sözcüsü, Şii Hacılariçin Türkiye'ye başvurduklarında hiç deilgi görmediklerini, ancak kendilerinin bü-yük çaba sarf ettiğini açıkladı. Bu da pi-lotlarımızın bırakılması için eylemcileresamimi olarak baskı yapılmayacağını gös-teriyor. Çünkü her devlet gibi, o da, buolaydan kendi dış politikası için yararlanmaçabasında ve dış ilişkilerde insani duygulardeğil çıkarlar geçerli oluyor! "Yerlerinitesbit ettik," "tam müdahale edecektik kiyer değiştirmişler" vb oyalayıcı açıklama-ların yanında, silahlı bir operasyonla pi-lotların sağ kurtarılma olasılığının da düşükolduğu bir gerçek. 5- Eylemi gerçekleştiren Şii Hacıların ai-lelerinin Hizbullah desteğinde olduğu veson günlerde Suriye'ye yönelik emperyalistsaldırganlığın baş destekçisi AKP iktidarınınaksine Hizbullah'ın, Esad'a yönelik dış mü-dahaleye karşı olduğu da diğer bir gerçekYani Suriye'ye karşı müdahale, pilotlarımızındurumunu daha da içinden çıkılmaz birhale getiriyor. Şimdi can alıcı soruyu soralım:Pilotlarımızı kaçıranlar onlara zarar verir-

lerse, hiç aklımıza getirmek istemediğimizsonuçlar doğarsa ne olur? Bu hedef olma halinin baş sorumlusu hü-kümetin dış politikası tam tersi olarakiçerde "aklanır," eylemcilerin ( ve Esad ta-raftarlarının) vahşilikleri ve onlara karşıizlenen politikanın ne kadar isabetli olduğu,hatta fazlasının yapılması gerektiği birgüzel anlatılmış olur. Başbakanımız, içerdede göz yaşı dökecek birilerini bulmanınrahatlığıyla pilotların ailelerine sarılır Yani söz konusu olan devletse pilotlar te-ferruattır!Aileleri ve arkadaşlarının konuyu devletehavale edip seyretme lüksü bu nedenleyoktur. Sadece pilotlar derneği TALPA dadeğil, THY yönetimi de işi devlete havaleeden "emret komutanım!" tutumundan vazgeçmelidir. Vakit geçirilmeden sivil insi-yatifler geliştirmeli, başta aileler olmaküzere meslektaşları uluslararası kamuoyunuharekete geçirmeli ve eylemciler üzerindebaskı oluşturmalıdır. Rehinelerin zarar gör-düğü bir sonucun öncelikle kendi aleyhlerineolacağını görmelerini sağlayacak bir sahipçıkış, arkadaşlarımıza kavuşmamızın tekyoludur. pBahadır ALTAN

Pilotlar teferruat mı?Sadece pilotlar derneği TALPA da değil, THY yönetimi de işi devlete havale eden"emret komutanım!" tutumundan vaz geçmelidir.

Sanayide istihdam 2013 yılının ikinci çey-reğinde geçen yılın aynı dönemine göreyüzde 3.4 oranında artışla 115.2 oldu. Sa-nayide çalışılan saat yüzde 2.7 artışla 113.6düzeyinde gerçekleşirken, sanayide brüt üc-ret-maaş yüzde 14 artışla 149 değerini aldı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2013yılı 2. Çeyrek Sanayi İşgücü Girdi En-deksleri’ni açıkladı. Sanayi İstihdam Endeksi(2010=100 temel yıllı) 2013 yılı 2. çeyre-ğinde geçen yılın aynı çeyreğine göreyüzde 3.4, bir önceki çeyreğe göre yüzde1.6 arttı. Üç Aylık Sanayi İstihdam Endeksi115.2 oldu. Sanayide Çalışılan Saat Endeksi (2010=100temel yıllı) 2013 yılı 2. çeyreğinde geçenyılın aynı çeyreğine göre yüzde 2.7, birönceki çeyreğe göre yüzde 1.6 arttı. Üç

Aylık Sanayide Çalışılan Saat Endeksi113.6 oldu. Sanayide Brüt Ücret-Maaş Endeksi(2010=100 temel yıllı) 2013 yılı 2. çeyre-ğinde geçen yılın aynı çeyreğine göreyüzde 14, bir önceki çeyreğe göre yüzde

5.3 arttı. Üç Aylık Sanayide Brüt Ücret-Maaş Endeksi 149 oldu. Ana sanayi grupları (MIGs) sınıflamasınagöre 2013 yılı 2. çeyreğinde istihdam en-deksinde geçen yılın aynı çeyreğine göreen yüksek artış yüzde 4.6 ile dayanıksıztüketim malı imalatında gerçekleşti. Ana sanayi grupları (MIGs) sınıflamasınagöre 2013 yılı 2. çeyreğinde çalışılan saatendeksinde geçen yılın aynı çeyreğine göreen yüksek artış yüzde 3.5 ile dayanıksıztüketim malı imalatında gerçekleşti. Ana sanayi grupları (MIGs) sınıflamasınagöre 2013 yılı 2. çeyreğinde brüt ücret-maaş endeksinde geçen yılın aynı çeyreğinegöre en yüksek artış yüzde 15.6 ile dayanıklıtüketim malı imalatında gerçekleşti. pİşçilerin Sesi Haber

Sanayide istihdam ikinci çeyrekte yüzde 3.4 arttı

Page 11: Eylul 2013

KıdemtazminatımadokunmaÇalışma Bakanlığının, kıdemtazminatı fonu ile ilgili yeniden çalışmabaşlattığı haberleri, konunun Eylüldegündeme getirileceğini gösteriyor.İşçiden ve işverenden kesilecektazminat oranları yeniden belirlenecek.İşverenlere “sonradan ödeme” hakkıtanınacağı gibi, prim ödemeyükümlülüğü de, kanunun yayımından6 ay sonra başlayacak. Kıdem tazminatıfonunun en büyük zararı ise, işsizliksigortası fonuna olacak. Fonun primgelirleri kısılacak. Her işçinin birhesabı olacak ve eğer bir tercihtebulunmazsa, fonda biriken paranınyüzde 40’ını devlet kaynak olarakkullanacak. Hak kazanılan kıdemhesabı 10 yıl boyunca talep edilmezse,Maliye’ye aktarılacak. Önümüzdekigünlerde uluslararası ilişkilerbakımından tökezleyen ve kırılgan halegelen ülkelerden (Mısır veOrtadoğu’dan) geri dönecek büyüksermayenin, azalan karlarını güvencealtına almanın onlar için tek yolu, işçisınıfının kazanılmış haklarınınellerinden alıp, kemer sıkma kararlarınıdayatmaktır. Kıdem tazminatıüzerindeki işverenin yükümlülüğünühafifletmek ve eğer mümkün olursakaldırmak isteyen hükümet, kıdemtazminatının fona devredilmesiniyasalaştırmak istiyor. İşçilerin kıdemtazminatı hakkının şu veya bu isimaltında en az 10 yıl ortadankaldırılması, sermayenin elinirahatlatacaktır. Tamamen olmasa dabelirli bir düzeye kadar bu hakkıneksiltilmesine gidilecek. Ancak hemkanundan önceki tazminatların durumu,hem de kanundan sonraki hakkayıplarına işçi sınıfının vereceği tepkiönemli. Türk-İş ve diğer sendikaların“kırmızı çizgi” saydıkları kıdemtazminatı hakkını savunmak üzere nasılbir yol izleyecekleri de henüz belirsiz.İşçi sınıfına yönelik bu büyük saldırınınyönetilmesi kolay olmadığı için,hükümet ve sermaye hedeflerinizamana yayarak ve işçi sınıfının zayıfanını kollayarak hareket ediyor.Böylesine büyük bir saldırı için işçisınıfının ikna edilmesi gerekiyor ki, bunoktada hükümet ve sermaye medyasıiki şeyi öne çıkartabilir. Birincisi,ekonomik kriz; diğeri savaş. Her ikigerekçe de işçilerden fedakarlıkistemeye bahane edilebilir. İşçi sınıfınıntaviz vermesi için siyasal zeminyaratmak için kullanılabilir. Bu nedenlesermayenin ve hükümetin stratejikhedeflerini ve işçi sınıfınadayatacakları çalışma rejimini teşhiretmek ve işçilerin mücadeleden başkagüvenebilecekleri yolun olmadığınıaçıklamak, bilinçli işçilere ve devrimcisosyalistlere düşüyor. pSeyfi ADALI

Gece vardiyası içinkadına yeni düzen2

4 Temmuz 2013 Tarihli Resmi Ga-zete’de yayınlanan yönetmelikle ka-dınların gece vardiyalarında (gece20:00’den başlayan ve en erken

06:00’ya kadar geçen süre) çalışmalarınayönelik yeni bir düzenleme getirildi. Kadın-ların geceleri 7.5 saatten fazla çalışmasınıyasaklayan yönetmelik, gebelik-analık gibiözel durumlarda uygulanabilecek vardiyadüzenleri ve süreleri ile ilgili uygulamalarayer veriyor. Basında bir kazanım gibi sunulan,gece vardiyalarında 7,5 saatten daha fazlaçalışmama hali, 2004 yılında yayınlanmışve yenisinin yayınlanmasıyla şu an yürürlüktenkaldırılan eski yönetmelikte de aynı şekildebelirtiliyordu. Bu ikisini karşılaştırdığımızdabirçok maddenin aynen korunduğunu, kısmiiyileştirmeler yapıldığını görmekteyiz.Dilerseniz önce, bu yönetmelikte geçenönemli başlıklara kısaca değinelim:Kadın çalışanlar, işverene talep ederek eşiile aynı gün gece mesaisinde çalışmayacak.Bunun için eşlerin aynı işyerinde çalışıyorolmasına gerek yok, koca başka bir işyerindeçalışıyor olsa bile kadın işçiler bu haktanfaydalanabiliyor. Anne olan tüm çalışanlarınen büyük problemi çalıştıkları süre boyuncaçocuklarının bakımının karşılanması. Özelliklegece çalışmaları sırasında babanın da evdeolmadığı durumlarda evdekilerin güvendeolması kaygısı da ekleniyor. Eşlerden biriişten çıkıp eve geldiğinde diğeri işe giderekdaha az birlikte zaman geçirmiş oluyor ancakçocuklar geceleri en kötü ihtimalle ya anneleriya da babalarıyla kalabiliyor. Bu madde ile ilgili bir diğer durum ise aynıyerde çalışan eşlerle ilgili. Kadın çalışan, iş-verene eşiyle aynı gece postasında çalışmayıtalep edebiliyor. İstek, işverence uygun bu-lunduğu ölçüde karşılanır.Bu maddede bir değişiklik sözkonusu değil.Eski yönetmelikte de aynı biçimde tarifleni-yordu.Gebelik sırasında ve doğumdan itibaren 1yıl süre ile gece çalıştırılmaları mümkün ol-mayacak.Sağlık açısından düşünüldüğünde hamile iş-çilerin gece çalışmaları çeşitli riskler barın-dırıyor. Örneğin tıbbi müdahale gerektiğidurumlarda çoğu işyerinde geceleri hekimbulunmuyor. Bu durumda hızlı bir şekilde

en yakın hastaneye ulaştırılmaları gerekir.Ancak gece vardiyalarında, araç temin etme,hastaneye sevk etme, sevk edilen hastanedekonuyla ilgili hekimin bulunmaması (nöbetçidoktor uygun olmayabilir) gibi durumlarlakarşılaşılabilir. Gece çalışması, doğum yapmışve izin süreleri bitip işe dönmüş kadınlaraçısından da sıkıntılı. Evde olduğu süre bo-yunca bebeğinin bakımı, beslenmesi ve evişleri ile meşgul olup geceleri de işe gittiğindekadına dinlenecek zaman kalmıyor. Aşırıyorgunluk ve sonucunda dikkatsizlik, çeşitlikazalara da davetiye çıkarıyor. Eski durumda bu süre 6 ay ile sınırlı idi. İş-yerlerinde böyle koşullarda çalışmak zorundakalan kadınları düşündüğümüzde bunun birkazanım olduğunu düşünebiliriz. Yıllardırişçi sınıfının ve feministlerin gebe ve anneçalışanlar için daha fazla iş güvenliği taleplerikarşısında kısmi bir iyileştirme yapılmıştır.Sağlık gözetimi ile ilgili 7. maddede ‘çalışmakiçin herhangi bir hastalığın olmadığına yada olduğuna dair rapor’, eskiden işyeri hekimidışında, işçi sağlığı dispanserleri, sağlıkocağı, hükümet ve belediye doktorlarındanalınabiliyordu. Ancak yeni yönetmelikte buyetki sadece işyeri hekimlerine veriliyor.İşyeri hekimleri rahatlıkla patronlar tarafındanyönlendirilebilir ve kadın işçi aleyhine raporlarortaya çıkabilir. Bu durum da kadınlar açı-sından ciddi bir hak kaybı yaratır.Gece çalıştırılacak kadın işçilerin isimleri işmüfettişlerince yapılacak denetimlerinde su-nulmak üzere saklanacak.Sanırız bu zorunluluk ile gece çalışan ka-dınların 7.5 saatten fazla çalışmaması kontrolaltına alınmak isteniyor. Önceden işveren,bu kayıtların ilgili bölge müdürlüklerine gön-derilmesi ile sorumlu idi. Şu an sadece işye-rinde saklanması yeterli. Kadınlar açısındanne gibi bir avantaj sağlar bilemiyoruz ancakuygulamada nelerle karşılaşabileceğimizitahmin etmek pek güç değil. Örneğin, sipar-işlerin fazla olduğu dönemlerde fazla mesaiyaptırılıp, siparişin az olduğu dönemlerdede kısa çalıştırılabiliriz. Ya da fazla mesaiyerine hiç de ihtiyacımız olmayan bir güniçin izne çıkartılırız, ama puantaj defterlerineher gün için normal mesai yazılır.Yönetmeliğe genel olarak baktığımızda ka-dınların lehine sayılabilecek tek yenilik ge-

be-emzikli olma durumunda gece vardiyasıyasağının 6 aydan 1 yıla, bu sürenin doktorraporuyla uzatılmasının da 1 yıldan 1,5 yılaçıkması. Ancak tam da bu nedenle kimi iş-yerlerinde, özellikle üretim kapasitesi üç var-diya düzenini uygulayan yerlerde kadın işçialımlarının şimdiden durdurulmuş olmasıcinsiyet ayrımcılığını daha da körüklüyor.Fazla mesai, işverenlerin tercih ettiği bir ça-lışma düzeni. Bu sayede az işçi ile daha çoküretim ve neticede daha çok kar elde edebi-liyorlar. Belli bir zamanı yok, patron nezaman gerekli görürse o zaman yapılmasıgerekiyor. Öte taraftan işçiler için çok yorucuolması ve işten arta kalan zamanın daha daazalması nedeniyle çok istenmese de tercihedilen bir zorunluluk. Çünkü bu sayede aysonunda alınan maaş bir nebze daha fazlaoluyor. Ödenecek borçları, kredileri düşününcebiraz daha rahatlatıyor. Hiçbir işçi sırf lüksolsun diye borca girmiyor, ancak ücretlerinhayat pahalılığı karşısında son derece düşükolması bizi bu zorunluluğa itiyor. Geçinmekiçin borç yapıyoruz, borç yaptığımız içinfazla mesaiye kalıyoruz. Dolayısıyla hiçbirpatron da bundan vazgeçemez. İşçi, kadınise ne olacak peki, gece fazla çalıştırmayacakmı? Bu durumda patron da kadın işçi çalış-tırmaz olur biter! En iyisi kadın evindeçalışsın. 3 de yetmez 5 çocuk yapsın, kocasına,çocuklarına baksın. İnsan yetiştirme fabri-kasının ağır işçisi olarak kalsın.Sadece koca ile aynı gün gece vardiyasındaçalışmamak ya da 1 yıl süre ile sadece gün-düzleri işe gitmek görüldüğü gibi tek başınayeterli değil. Geleneksel bir aile kurumunadahil olmadığından olsa gerek, bekar annelerinkoşullarının iyileştirilmesine yönelik herhangibir çabayı da göremiyoruz.Kadın ve erkekler için gebelik izinlerininartırılması, bedava kreş ve bakımevlerininaçılması, işyerlerinde kadın kotasının uygu-lanması, ailenin kutsallığından dem vurup,her yerde annelik edebiyatı yapan AKP po-litikaları karşısında daha da büyük bir önemkazanmıştır. Bize düşen görev, bu talepleretrafında örgütlenip kadın dayanışmasınıyükseltmektir.Yaşasın kadın dayanışması!Yaşasın örgütlü mücadelemiz!H. KAYA

ÇALIŞMA YAŞAMI 11Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

Page 12: Eylul 2013

12 SENDİKA / TİS İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

Tek Gıda-İş’teTürkel rejimidevam edecekTek Gıda-İş Genel Merkezi 4 Ağustosgünü, basına ve kamuoyuna kapalı birolağanüstü kongre yaptı. Kongre 5Genel Merkez Yönetim Kuruluüyesinden 3′ünün tasfiyesiylesonuçlandı. “Kapı altına” giden bu üçyönetici yıllarca Türkel’in hem işçisınıfına hem de sendika üyelerine karşıişlediği suçların ortaklarıydı. Türkel“tereyağından kıl çeker” gibi 3′ünün dehesabını gördü. Tasfiye edilenlerkongreye de gelmedi, Türkel’inkarşısına bir başka liste de çıkmadı. Buüç yönetici Çay-Kur grevinin başarısızolmasının ardından sözleşmeyiimzalamak üzere hükümetle görüşmüş,görüşmeye kimi Türk-İş yöneticileri dearacı olmuştu. Mustafa Türkel’in deistifasını isteyen yönetim kuruluçoğunluğuna karşı Türkel, Mayıssonunda Başkanlar Kurulu’nutoplamış, şube başkanlarının desteğiyleolağanüstü genel kurul kararı alıp, 3yöneticiyi disiplin kurulana vermişti.Türkel’in itirazı hükümetle işbirliğinedeğil, kendi iktidarına kafa tutulmuşolmasınadır. TEKEL işçilerinin 4-Cstatüsüne geçişi sırasında nasıl işbirliğiiçine girdiğine TEKEL işçileri tanıktır.Dolayısıyla sözkonusu olan işçisınıfına ihanet eden ve etmeyensendikacıların varlığı değil, Tek Gıda-İş yönetiminde hangisinin kalacağınadair bir tasfiye girişimidir. Tasfiyeyegirişen ekip tasfiye olmuştur. GenelMerkez yönetiminin çoğunluğunuazınlık ekibi tasfiye etmesiylesonuçlanan kongre Türkel ekibininsendika aygıtı içinde daha güçlüolduğunu ortaya koymuş, tasfiyeyekalkan 3 yöneticinin ise, örgütle ve işçitabanıyla bir ilişkisinin olduğu ortayaçıkmıştır. Olağanüstü kongre ile 3 yeniyönetici göreve başladı: Kemal Köseİzmir’den; özel sektör tütünişyerlerinden geliyor. İbrahim ÖrenEskişehir Eti’den ve Aslan ŞirinEvyap-Kent işyerlerinden yönetimegirmiş oldular. Sonuç olarak, Tek Gıda-İş’te bir şey değişti mi, sorusunaolumlu bir cevap verilemez. MustafaTürkel ve Mustafa Akyürekkoltuklarını korudular. Türkel güçgösterisi yaptı ve diğer sendikalardakimeslektaşlarına anlatacağı yeni birçokhikayesi oldu. Hiçbir vaadi veprogramı olmayan, geçmişin suçlarınıüzerinde taşıyanların “temiz”sendikacılar gibi aday olmalarının,muhalefet yürütmelerinin işçi sınıfınınçıkarları açısından bir değeri yoktur.İşçilere, işyerlerine; demokratik, temizve şeffaf sendikal anlayışadayanmayan hiçbir sendikalmuhalefetin, gerçek bir değişimi temsiletmeyeceği gibi, başarıya ulaşmaşansının da olmadığını bir kez dahagörmüş olduk. p İşçilerin Sesi Haber

Bugüne kadar patronlargüldü sıra şimdi işçilerde!

Türk-İş’e bağlı Türkiye Tekstil Örmeve Giyim Sanayi İşçileri Sendikasının(TEKSİF), Türkiye Tekstil Sanayi

İşverenleri Sendikası ile yürüttüğü 23. DönemToplu İş Sözleşmesi anlaşmazlıkla sonuç-lanmış, 15 ve 19 Ağustos’ta iki grupta,toplam 30 işyerinde 12 bin işçi greve çıkmıştı.23 Ağustos’ta anlaşmaya varılan grev, ilkgrup için 9 gün, ikinci grup için 5 gün sürdü. İlk grupta greve çıkılan işyerleri arasındaAkın Tekstil, Altınyıldız, Orta Anadolu Men-sucat, Saray Halı, Söktaş Tekstil, Vakko veYünsa gibi büyük işyerleri vardı. İkincigrupta Broderinarin, Epengle, Öztek, MithatGiyim gibi işyerleri bulunuyordu. Tekstil işçileri 1972 yılında topluca grevegitmişlerdi. 41 yıl sonra ikinci kez toplucagreve çıktılar. Bu süre içinde tek tek işyerle-rinde grev ve direnişler oldu. Ancak tekstilişçileri topluca greve bu süre içinde çıkma-mıştı. Sendikadan yapılan açıklamaya göre,işçilerin tartışmasız istediği 4 ikramiye talebikabul edildi. İkramiye uygulaması aşamalıolarak; ilk yıl 96, ikinci yıl 108, üçüncü yıl120 gün ikramiye olarak uygulanacak.Fazla mesai ücretleri de yeniden düzenlendi.Hafta içi fazla mesai ücretleri yüzde 100,hafta sonu yüzde 200, dini bayramlarda iseçalışılan günle birlikte 4 yevmiye üzerindenödenecek.Kıdemlerde ise ilk yıl için 7 TL artış sağlandı.Bunun üzerine 01.04.2013 tarihinden baş-lamak üzere 1.6 ay %5, 2.6 ay %3, 3.6 ay%3, 4.6 ay %4, 5.6 ay %3 ve 6.6 ay %4oranlarında zam uygulanacaktır.23. dönemsözleşmesi 01.04.2013 – 31.03.2016 tarih-lerini kapsıyor.

Tekstil işverenleri12 Eylül’ün mirasçılarıHatırlayanlar olacaktır, 12 Eylül 1980 askeridarbesine mal olmuş ünlü “Bugüne kadar

işçiler güldü, bundan sonra gülme sırasıbizde” sözü Tekstil İşverenleri SendikasıGenel Başkanı Halit Narin’e aittir. İşçilereduyduğu öfkeyi de ifade eden bu düşmancaifade, son 30 yılda tekstil işçileri üzerindebüyük bir sermaye baskısının oluşmasınayol açtı.12 Eylül düzeninin “ihracata yönelik sana-yileşme” politikası ve 1994 yılından itibarenGümrük Birliği uygulamaları, ilk etaptatekstil işçilerinin hem sendikalaşma oranınıhem de ücret ve sosyal haklarını geriye itti. Öyle ki, TEKSİF Genel Başkanı Nazmi Ir-gat’ın ifadesiyle tekstil işçilerinin ücret du-rumu şöyle: Üyelerimizin ortalama brüt

ücreti ne yazık ki hâlâ 1.165 lira düzeyinde.Çalışanların yüzde 55’inin çıplak saat üc-retlerinin asgari ücret düzeyinde. Tekstilişçisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.Nitelikli işçilerin, bu düşük ücret ve sosyalhaklar karşısında, işten ayrılmakta, işkoludeğişikliğine gitmeye zorlanıyor. Sektördeişçi giriş çıkışı oranı yüzde 37’ler civarın-da”.2001 krizinden bu yana ise önce yeni işegiren işçiler için ikramiyelerin 4’ten 2,5’adüşürülmesi kabul edildi, ardından ikrami-yelerin ücretlere ilavesi yönüne gidildi, hattagrevin hemen öncesinde, işçilerin istifa et-tirilip yeniden işe alınarak, ikramiye hakla-rının ellerinden alındığı örnekler yaşandı. 2001’den 10 yıl önce de, Irak işgali/savaşıbahane edilerek tekstil işçilerinin haklarındabudanma yaşanmış ve sendikacıların işyer-

lerine girişlerinde “işverenden izin alınması”kuralı sözleşmeye konmuştu.

İşçiler greve sahip çıktıTEKSİF’in genel olarak izlediği TİS politi-kası, grev içermez. Yasa gereği toplusözleşmesüreçlerinde grev kararı almak zorunda kalsave uygulama tarihini ilan etse de, çoğunluklaertesi gün greve çıkılacak tarihte ve genelliklede “sabaha karşı” (saat 05.00 ideal saattir)sözleşme imzalanırdı. İşçiler de bunu bil-dikleri için, grev olacağına inanmazlardı. Bu nedenle sendikanın aldığı grev kararışaşırtıcı oldu. Grevle ilgili birkaç toplantıyapılması ise, bu kez grev ihtimaline birazdaha yakın olunduğu izlenimini verdi. Amaişçiler arasında ciddi bir grev hazırlığı vebilgilendirme olmadığı halde, sendika üyesiolmayan işçilerin bile yoğun biçimde grevesahip çıktıklarına ve katıldıklarına tanıkolduk. Çay-Kur ve THY grevlerinde gör-düğümüz gibi işçilerin grevlere katılmamasıgibi bir manzara ortaya çıkmadı. Greve çıkıldığı gün sendikacıların işçilerdendaha kararlı oldukları görüldü. Hemen önle-mini de aldılar ve işçileri evlerine gönderdiler.Sadece sendikacılar ve grev gözcüleri kaldı.Kimi işyerlerinde “içeriden” uyarılar da geldi:Fabrika müdürleri grev ziyaretine gelebileceksiyasi gruplar konusunda dikkatli olmalarınıözellikle de (isim vererek) bazılarına çokdikkat etmeleri gerektiğini söylediler.Grev işçilerin taleplerini içermekle birlikteesas olarak “tepeden”, sendika yönetimindengelen bir karar olarak gündeme geldi. Kimiişverenlerin “greve saygı” göstermesi de, iş-çilerin greve beklenenden fazla sahip çıkma-larının sonucudur. İşçilerin birlik olması vegreve katılımının yüksek olması, grevdensonuç alınmasını ve patronların karşısındaişçilerinin yüzlerinin gülmesini sağladı. pSeyfi ADALI

Ciddi bir grev hazırlığı ve bilgilendirme olmadığı halde, sendika üyesi olmayanişçilerin bile yoğun biçimde greve sahip çıktıklarına ve katıldıklarına tanık olduk.

Greve çıkıldığı günsendikacılar hemenönlem alarak işçilerievlerine gönderdiler.

Page 13: Eylul 2013

Finansta dasendikaoperasyonuTemmuzda açıklanan istatistikleregöre, 267 bin 312 çalışanın bulunduğu9 nolu banka, finans ve sigortaişkolunda Öz Finans-İş adıyla yeni birsendika kuruldu. Henüz herhangikonfederasyona katılmayan sendikanınHak-İş Konfederasyonu’na üye olmasıbekleniyor. Sendikanın kurucu başkanıHalk Sigorta Genel Müdür DanışmanıAhmet Eroğlu, Ziraat ve Halk Bankasıçalışanlarına mektup göndererek “Ne kurumlarımıza, ne devletimizinbekasına, ne de milletimize karşı birduruş ve tutum sergilememiz bizlerdenbeklenemez” dedi. AKP iktidarı,2000’li yılların başından bu yana,sendikal yaşama müdahalesini yandaşsendikaları büyüterek gerçekleştiriyor.Bu süreçte en dikkat çekici gelişmeAnadolu Ajansı’nda örgütlü TürkiyeGazeteciler Sendikası’na karşı kurulanMedya-İş olmuştu. AKP hükümetininbaskısı ile AA çalışanları zorlaTGS’den istifa ettirilek, yenikurdurulan Medya-İş’e üye yapılmış,ardından bu sendikaya toplu işsözleşmesi yetkisi verilmişti. Öz Finans-İş’in kuruluşuna ilişkinDİSK’e bağlı Devrimci Banka veSigorta İşçileri Sendikası (Bank-Sen),“Faaliyet alanlarını kamu bankalarıolarak anladığımız Öz Finans-İşsendikalaşma girişiminin, kendilerininde belirttiği gibi sendikacılıkkonusunda deneyimlerinin yetersizliğinedeniyle, çalışanları sendikalı olma vehak arama mücadelesinde bir dizi riskle karşı karşıya bırakma tehlikesivardır” dedi. pİşçilerin Sesi Haber

TCDD’de 25. dönem TİS imzalandıTürkiye Cumhuriyeti DevletDemiryolları ile Demiryol-İş ve TürkAğır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamuişverenleri Sendikası (TÜHİS)arasındaki 25. Dönem Toplu İşSözleşmesi imzalandı. TCDD ve bağlıortaklarında çalışan toplam 16 binişçiyi ilgilendiren sözleşmeye göre bin850 TL’nin altında maaş alan işçilerintamamına seyyanen 200 lirayıgeçmemek üzere ücret artışı sağlandı.Bunun üzerine birinci yılda yüzde 4 artı4 ve ikinci yılda ise yüzde 3 artı 3olmak üzere artış yapıldı. Ayrıca,enflasyonun bu oranların üstündegerçekleşmesi üzerine de enflasyonfarkı ücretlere ilave edilecek. TCDDçalışanlarının sözleşmeden doğanmaaş farklarının en geç 15 Eylül’deödeneceği açıklandı. pİşçilerin Sesi Haber

Memur-Sen emekçiyikrize teslim etti

Kamu emekçileri, 12 Eylül 2010referandumunun ardından “grev-siz toplusözleşme”ye, aynı za-manda AKP hükümetinin eliyle

büyütülen Memur Sen konfederasyonuna dateslim edilmiş oldu. 11 işkolundan 10’undayetkili olan Memur Sen, 10 yıl önce 3’üncükonfederasyondu, diyanet işleri dışında yetkisibulunmuyordu. Yıllar içinde birinci konfe-derasyon oldu ve KESK üçüncülüğe geriledi. Geçen yıl olduğu gibi, 2014-2015 yılları içinde toplusözleşme görüşmelerine 10 işkolundaMemur Sen, 1 işkolunda da KESK (KültürSanat Sen) yetkili olarak masaya oturdu. Memur Sen, yetkili konfederasyon olduktansonra, kamu çalışanlarının sıkça sordukları“ücretler” konusuna, “siz bu yıl görün” diyeyanıt veriyordu. Memur Sen’in ne olduğunubu yıl görmüş olduk: Hükümetin teklifindenaşağıda bir sözleşmeye imza attı. Bu demektirki, işyerlerinde daha sık sorgulanacak veeleştirilecektir. Hükümetle işbirliği açıkçayüzlerine söylenecektir.AKP hükümeti “memura toplu sözleşmehakkı verdik” diye övüne dursun (bu söylemin

2010 yılında KESK Genel Başkanı olanSami Evren ve çevresi de tekrarlamış, refe-randumda “yetmez ama evet” demişlerdi),anayasal düzenlemenin “grev” hakkını ver-medi. Sonraki yasal düzenlemeler de ço-ğunlukta olan sendikanın bütün kamu emek-çilerinin kaderini belirleyecek biçimde yapıldı,Memur Sen tek yetkili oldu. Örneğin 1 milyon kamu emekçisinin olduğueğitim işkolunu alalım: Bu işkolunda 28sendika var. Memur Sen’e bağlı Eğitim BirSen’in 251 bin, Kamu Sen’e bağlı TürkEğitim Sen’in 225 bin, KESK’e bağlı EğitimSen’in 124 bin üyesi bulunuyor. Dörtte biriniüye yapan Eğitim Bir Sen, geriye kalandörtte üç çalışan adına da sözleşme imzalıyor.Bu durumdan hükümet de Memur Sen dememnun, kamu emekçilerinin ise, memnunolmadığı açık ancak, henüz bunu açıkça veeylemli biçimde ifade etmiyorlar.Yalnızca KESK’in 16 Ağustos’ta başlayanve dört koldan Ankara’ya doğru bir yürü-yüşü oldu ki, bu yürüyüş de hem illerde(örneğin Hatay’da) hem de Ankara mer-kezde polisin saldırısıyla karşılaştı. Memur

Sen’in işbirlikçiliğinin eleştirilmesi ve hü-kümetin anti demokratik 4688 sayılı sen-dikalar yasasının arkasına sığınmasını pro-testoya izin verilmedi.

Memur Sen sattıHükümet destekli “hormonlu” Memur-Sen,geçen yıl olduğu gibi, daha önce açıklananve her zaman kâğıt üzerinde kalan enflasyonkadar bir yüzdelik zammı kabul etmesi bek-leniyordu. Bu işbirlikçi sendikanın değildiğer konfederasyonlarla ortak bir tavıralması, göstermelik bile olsa bir muhalefetsergilemesi beklenmiyordu. Memur-Sen yö-netimi, toplu görüşmelerin yasal süresi bitenekadar (bir ay), sendikal tiyatro da, esasoyuncu olan hükümetin yanında, yardımcırolde oynamaya çoktan gönüllüydü.Hükümetle yapılan toplu görüşmenin ilkoturumunda, diğer sendikalardan ayrı bir şe-kilde, sendika yöneticilerinin hükümet tem-silcisiyle yan yana oturması bile, tarafınıbelli etti. Görüşmeler devam ederken, bayramtatili için ara verilmesine ortak olarak kararalınmışken, Memur-Sen, bir bayram sürpriziyaparak, hükümetle “mutabakata vardıklarını”açıkladı. Bu gelişme üzerine kaça satıldıklarınıanlamaya çalışan kamu emekçileri, Memur-Sen’in imzaladığı toplu sözleşme sonuçlarıylaşaşkına döndüler. Sendika, 2014 için brüt175 lira, 2015 içinde beklenen enflasyonoranları kadar bir artışı kabul etmişti.Brüt 175 liralık zamma canı gönülden ‘evet’diyen Memur-Sen, bir gün önce hükümetin3+3 zam teklifini kabul etse sayıları 2 milyon135 bin kamu emekçisi daha yüksek maaşalacağı ortaya çıktı. Böylece, kamu emekçi-lerini büyük bir kısmının, hükümetin vermekistediği yüzde 3+3 zam oranından bile dahadüşük maaş artışı almış oldu.Hâlbuki hükümetin, verdiği 2014 için yüzde3+3, toplamda yüzde 6,1 oranında zam tek-lifine, Memur-Sen, “bu teklifin kabul edile-mez” diye yanıtlamıştı. Masadan kalkmıştı.Hükümetin teklifini 1’er puan yükseltmesibekleniyordu. Sadece 1,5 milyon kamu çalı-şanı için brüt 175 liralık zam, net olarak 123

lira olarak maaşlara yansıyacak. Bu ise yüzde6,1’lik zammın ancak yarısına ulaşabiliyor,yılın toplamı için yüzde 3 civarında bir artışanlamına geliyor. Bunu matematiksel karşılığışu oldu, maaşı bin 600 lira üzerindeki kamuçalışanları, en az ayda 100 lira daha az paraalacaklar (bir yılda yaklaşık bir maaş zarar).Mutabakata göre, 2014 yılında enflasyon neolursa olsun maaşlara ek fark yansıtılmaya-caktır. Oysa en basit toplusözleşmede bileenflasyon farkı yansıtılır; sendikalı olmanıngereğidir bu.2014 yılı için ek ders, aile yardımı, çocukparası, özel hizmet tazminatı, fazla mesaiücreti artışı yapılmadı. KESK’in ikramiye,kira, ulaşım, giyecek, yiyecek yardımı ta-lebi, Hükümetin "kaynak yok" bahanesive Memur Sen hükümete desteğiyle gör-mezden gelindi.

Hükümetinin aceleciliği Memur-Sen’in pervasızlığıKamu emekçilerinin önümüzdeki iki yılı pa-rasal ve özlük haklarıyla ilgili maddeler açı-sından kazanımdan çok kayıp vardır. Özelliklekabul ettirilen, enflasyon farkının artık öde-memesi uygulaması, önümüzdeki döneminkriz yılı olma ihtimali karşısında, kamuemekçilerinin kayıplarını daha da artıracaktır.Doların fiyat artışı, fiyat artışlarını ve en-flasyonu artıracak bir etkendir. Anlaşılan Hükümet, kamuoyundan gizlemeyeçalıştığı olası bir ekonomik krize ve onunsonuçları karşısında, bugünden tedbirleralmaya çalışmaktadır. Kriz doğal olarak en-flasyonun tırmanmasını getirecek, hükümetenflasyon farklarının ödenmesinin önüne ge-çerek, bütçe kaynaklarından tasarruf yapmayıamaçlıyor. Dünyada ve Türkiye’de öncekiörneklerden bildiğimiz gibi, hükümet bütçekaynaklarını, ücretlerden başlayarak tasarrufagiderek kısacak, ekonomiyi döndürmek adınasermayenin karlarını korumak için kullanmakisteyecektir. Memur Sen’in ihanetinin boyutları,önümüzde iki yılda patlayacak ekonomikkrizle birlikte kolaylıkla görülecektir. pKaya İLHAN

2014-2015 toplusözleşme görüşmelerinde hükümetin teklifinin bile altındabir sözleşmeye imza atan Memur-Sen işyerlerinde daha sık eleştirilecektir.

KAMU GÖREVLİLERİ KONFEDERASYONLARININ ÜNVANI ÜYE SAYISIKESK(Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) 37.180TÜRKİYE KAMU-SEN (Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu) 444.935MEMUR-SEN (Memur Sendikaları Konfederasyonu) 707.652BASK (Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu) 3.020BİRLEŞİK KAMU-İŞ (Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu) 40.041HAK-SEN (Kamu Çalışanları Hak Sendikaları Konfederasyonu) 4.072DESK (Demokratik Sendikalar Konfederasyonu) 4.699TÜM MEMUR-SEN (Tüm Memur Sendikaları Konfederasyonu) 8.047BAĞIMSIZ SENDİKALAR 18.375GENEL TOPLAM 1.468.021

Memur Sen’in ihanetininboyutları, önümüzde ikiyılda patlayacakekonomik krizle birliktekolaylıkla görülecektir.

SENDİKA / TİS 13Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

Page 14: Eylul 2013

14 İŞYERLERİNDEN İşçilerin Sesi Eylül 2013/18

Bazı idarecilerin düzenli olarakyayınlanan bültenden şikâyet ettiklerinibiliyoruz. Çevrelerindeki işçilere,“bültene haber olmuşum, ben budurumlara düşecek biri miyim?” diyedert yanmışlar. Bir de utanmadan “bizde işçiyiz” diyerek kendilerinisavunuyorlar. Madem işçiler, o zamanişçi gibi davranmalılar. Üretimiarttırmak için işçiye eziyet yaparsan,elbette bültenlere “konu” olursun. Bugelişme bültenin hem işçiler üzerindehem de patron ve idareciler üzerindeetkili olduğunu gösteriyor.Tekstil sektöründe ütü-paket, en ağırçalışma koşullarının yaşandığı bölüm.Zorunlu mesainin olmadığı gün yokgibi. Bu bölüm zaten hafta içi tammesaili çalışıyor. İşçilerin rahat ettiğitek gün Cumaydı. Onu dabırakmadılar: Yükleme gerekçesiylezorunlu mesai koydular. Zulüm ütüpaketle sınırlı kalmadı, o gün bütünbölümler yarım saat servis içindebekletildi. İşçileri kendi istekleridışında geç kaldıklarında bile suçlayan,ücretlerinden kesinti yapmakla tehditeden idareciler, zorla işyerindetuttukları bu işçilere karşı hem maddihem manevi olarak borçlular. Budurumun telafisi için yarım saat mesaiparası verilmesi gerekmiyor mu? pM. ARASLI / Tekstil

Bülteninmedyatik ettiğiİdareciler

İşçiden korkuyorlarkorkacaklar korksunlar!

Düşünün, 12 saat çalışınca 1.300 TLalıyoruz, 8 saat çalışınca AGİ veikramiye dahil 950 TL alırız; 300-

400 TL için neden 12 saat çalışalım? İki saatyol, 14 saatimizi karşılığını almadan niyeharcayalım?İsyan eden işçiler de böyle düşündü. Temmuzzamlarının verilmemesi üzerine, İdeal ve Li-der’den bir grup işçi, iki fabrikada “zam”talebiyle önce imza topladı. Sadece bir bölümgündüz vardiyasında “8 saat bastı”. Bin 500çalışanı olan bir fabrikada 15-20 işçinindüşük ücretlere isyan etmesi işverenin ödünüpatlattı. Zam yok denmesine rağmen, bütünişçilere yüzde 3,5 zam yapıldı. Ocak ayındada iyileştirme yapılacağı sözü verildi. Patron, patronluğunu yaptı ve hakkını arayanişçileri cezalandırmayı seçti. Zammın bedelinibir grup işçiye ödetti. İşçileri Beylikdüzüfabrikasına gideceksiniz dedi, sürgünü kabuletmeyen işçileri de ihbar tazminatlarını ver-meden çıkarttı. Zaten bekliyorduk. İşten çı-kartma asgari ücretle çalışan işçiyi korkutmaz.Her yerde hem de daha iyi şartlarda asgariücretle iş bulup çalışma olanağı var. Günde

yol dâhil 14 saatimizi verip, haftada 6 günçalışıp karşılığında asgari ücret alıyoruz.Şirket fazladan ne veriyor bize? Yıllık izin-lerimizi tam mı kullanıyoruz? Sosyal bir hak-kımız mı var? Canımızı çıkartıncaya kadarçalışıyoruz, karşılığında ancak karnımızı do-yurabiliyorsak, buna yaşamak mı denir? Buküçük isyan bile göstermektedir ki, bir avuçişçinin harekete geçmesi, patronları derindensarsmaya yetiyor. Onları telaşa düşürüyor.Canını yakıyor. Öyleyse, biz de daha ciddihazırlanmalıyız. Tek tek ya da küçük gruplarhalinde isyan etmek yerine, çoğunluk olarakhareket etmeliyiz, bunun için örgütlenmeliyiz.Sonuçta bin işçiye karşılık, patronun ve ya-

lakalarının toplamı kaç kişidir ki? İnsanca yaşamak istiyoruz ve günlük 8 saatkarşılığında insanca yaşamamıza yetecek üc-reti hak ediyoruz. Bu sağlanana kadar işçininisyanı son bulmayacaktır. Şundan eminiz: Eskisi gibi yaşamak ve ça-lışmak istemiyoruz, bu durumu değiştirmekiçin işten çıkartılmak dahil her şeyi gözealan işçilerin sayısı artıyor. Ölümden öte köy yoksa eğer, Korozo yönetimide taleplerimize Ocak ayında tatmin edicibir cevap vermelidir. Cevap vermediği sürece,isyan da sürecektir! p

Ambalaj İşçilerin Sesi Bülteninden alınmıştır

Konuya baştan girelim: Fabrikanın Kıraç,Beylikdüzü ve İzmir’de de bölümleri var.Ana fabrikada ise, dört ayrı şirkette iş yapılıyor.Her şirket kendi içinde benzer bölümleresahip ve bunlardan üçü, aynı işleri yapıyor. Fabrika daha önce Sefaköy’de ve Petrol-İşsendikasında örgütlüyken, yaklaşık 300 işçiçalışıyormuş. Buraya taşınalı neredeyse 25yıl olacak ve çalışan işçi sayısı bin 500’eçıkmasına rağmen sendika yok.İşe ilk girişte söylenen ücretlerin bin 350lira olması. Çalışmaya başlayınca bu parayı6 gün 12 saat çalışmanın karşılığında alabil-diğimiz ortaya çıkıyor. İşe çok ihtiyacı olankalıyor, diğerleri çıkıyor. Çalışma düzeninealışan işçiler ise, genellikle emekliliğine azkalmış, orta yaşın üstünde işçiler. Bütün zor-luklarına rağmen, eski işçiler diye tabir edilen

işçiler 7-8-10 yıllık. Bunlar da işyerinin ça-lışma koşullarına razı olmuşlar veya itirazedeceklerse, “8 saat çalışmak istiyorum” di-yerek kart basıp, çıkışlarını verdiriyorlar.Son bir yıldır ise, değişik olan fabrikadasendikalaşma ve buna bağlı faaliyetlerinartması. İşten çıkmak isteyen birkaç gençişçi, fabrikanın kapısında ellerine geçirdikleribir bildiriyi fotokopi yapıp dağıtarak çıkış-larını aldılar. Tazminatların ödenme şekli ise, ilginç: İkiyol deneniyor. Birincisi, 8 saat çalışmak is-teyen işçilere Beylikdüzü fabrikası adresgösteriliyor. Ancak 8 saate servis verilmediğisöyleniyor ve isterse 4 gün 12 saat çalışıp,Cuma-Cumartesi ve Pazar boşa çıkabilirsindeniyor. Mesaiye de bırakılmıyor. Böyleceasgari ücrete talim et deniyor. Eğer Beylikdüzü

fabrikasına gitmezsen, o zaman kıdem taz-minatını verelim çık diyorlar.Kıdem tazminatı ise eksik ödeniyor. Öncetam hesaplanıyor, sonra size bir senet im-zalatılıyor. Bankadan gidip paranızı çektiktensonra, pazarlık sonucu kaça anlaştınızsa okadar tazminat alıyorsunuz. Farkı şirketegeri ödüyorsunuz. Bu geri ödemenin birkaydı yok, gerçekten şirketin kasasına mı,muhasebecinin cebine mi gidiyor orası bellideğil. Son çıkışlarda bir işçi Beylikdüzüfabrikasına gitmeyi kabul etti ve peşindende sendikal çalışma yapacağını söyledi. Bu-nun üzerine işçinin hem kıdem hem deihbar tazminatı ödendi. Demek ki işverenişçinin sendikalı olmasını önlemek için, taz-minatı tam ödüyor. pB. TUNÇ Plastik

Tazminatımız tam hesaplanıyor ama eksik ödeniyor!

Yıllık izin, bir yılını dolduran her işçininhakkıdır. Bu hakkı gerektiği gibi kullananişçi pek azdır. Patronlar iş yasalarına çoğun-lukla uygun davranmıyorlar. Yasaya uyma-dıklarında karşılığında bir ceza ve baskı gör-müyorlar. Uygulama şöyle oluyor: Ya izinhakkının tamamı birden verilmez ya daişçinin istediği zamanda değil patronun işplana uyduğu zaman verilir; bazen hiç veril-mez. Yıllık izin keyfi bir hak değildir.Dünyada en çok çalışan işçiler olarak (Almanbir işçiden yılda 500 saat daha fazla çalışı-yoruz), yıllık izin her işçinin hakkıdır. İnsanolarak vücudumuzun ve beynimizin; psiko-

lojimizin iş dışında dinlenmesi gerekli. Aslındaişverenlerin verim almaları bile, bizim izin-lerimizi tam ve gerektiği gibi kullanmamızabağlı. Fakat onlar iliğimizi, kemiğimizi sö-mürmek istedikleri için, izin kullandırmadançalıştırmayı tercih ediyorlar. Yıllık iznimizikeyfi biçimde ve çoğunlukla da ustalarınadamı olma durumuna göre kullanmamız,işyerlerinde ayrımcılığa, işçi arkadaşlarımızınbirbirine kırılmalarına yol açıyor. Oysa ki,bu bölünmeyi başaran işyeri yönetimidir. Yasa gereği yıllık izin hakkımız şöyle olmalı:1-5 yıl (dahil) 14 işgünü, 5-15 yıldan az 20işgünü, 15 yıl (dahil) ve daha fazla çalışanlar

26 günden az izin kullandırılamaz. Bu sürelertoplusözleşmeyle artırılabilir. (İş Yasası madde53). Bu süreler, bir bölümü 10 günden az ol-mamak kaydıyla en çok üçe bölünebilir. İş-veren “izin kayıt belgesi” tutarak bu izinlerinkullanıldığını belgelemekle yükümlüdür.İzin kullanımında yaş da önemlidir. 18 ya-şından küçük ve 50 yaşından büyük işçileriçin izin süresi 20 günden az olamaz. İzine çıkmadan önce izin paramız ödenmeli,izin yerine parasının ödenmesi teklifi kabuledilmemelidir. İzin hakkımızı kullanma ko-nusunda bilinçli olalım. pG. KEMERLİ / Gıda

Yıllık izin, vazgeçilmez ve devredilemez bir haktır

Eskisi gibi yaşamak ve çalışmak istemiyoruz, bu durumu değiştirmek için iştençıkartılmak dahil her şeyi göze alan işçilerin sayısı hızla artıyor.

Yemekler her zaman şikâyetkonusudur. Bütün gün çalışıp öğledeönümüze konan tabldotun yenecek gibiolmadığı çok günümüz geçmiştir. İyiyemek çıktığında az verilir. Yazın kışyemekleri (malum nohut ve kurufasulye) tipik özensizlik örneğidir. Akşam mesailerinde yemek yerineverilen ekmek arası ya da poğaçalarla12 saat çalışan işyerleri de var.Yemeğin kalitesi, azlığı ya da akşammesailerinde verilmemesi dışında,Ramazan ayında oruç tutan işçiler,işyerinde yemek yemedikleri için,yemek parası almayı hak ederler.Hemen söylemeliyiz ki, yemek parasıişçinin ücretinden kesilir ve dolayısıylatazminat dâhil her türlü alacakhesabında bir kalem olarak yer alır.Ama 5 lira, ama 8 lira!Ramazan ayı geçti ve işyerinde yemekyemeyen işçilere yemek parasıverilmedi. Bu düpedüz, 100-150liramızın çalınması demektir. Her işçibu parayı işverenden istemesi doğal birhaktır. İşverenlere neden haklarımızıbırakalım? pO. AKSOY / Plastik

Ramazan’ınyemek parasınıödeyin!

Page 15: Eylul 2013

Joker işçileresorulan soruyabakın!(*)

Aşağıda sıraladığımız sorular,taşeron firmanın joker işçilerarasından bir grup işçiyi sürekli işealmak için yaptığı mülakattakisorular: “Hangi partiye oyveriyorsun?”, “Hangi dergiyi vediziyi takip ediyorsun?”, “Evli misin?Kaç çocuk düşünüyorsun?”, “Hastane ile ilgili düşüncelerin neler?”Bu, işe göre adam değil adama göreiş yapıldığının sözlü bir belgesi.Partizanlık ve işçiler arasındaayrımcılık yapanları kınıyoruz!Anestezist doktorlar nöbet, yoğunbakımlar ve ameliyathanede izinsiz,hiç eve uğramadan 82 saate kadarçalışıyor. Böyle çalışma düzeni olurmu? “Sağlık da taşeron ölümdür”derken, bunu anlatmaya çalışıyorduk.Şimdi hep beraber #direnanestezistdiyoruz.Ocak’ta ve Temmuz’da tümçalışanlara verilen zam farkı,temizlik işçilerine bugüne kadarverilmedi. Taşeron firma değişince,yeni firma “bu farklar bizimyükümlülüğümüzde değil, gidenfirmayla halletmeniz gerekir” dedi.Tüm çalışanlara gelen asgari ücretzamları neden Çapa taşeronişçilerine verilmiyor? İş Yasası’nagöre esas işverenimiz olan İstanbulÜniversitesi bu alacaklarımızdansorumludur. Hastane yönetimi, bazı bölümleringelir getirmediğinden şikâyetçi. Özelsektörde de patronların böyleağlaştığını görmüşüzdür. Bakanlıksağlık hizmetlerini piyasalaştırdıkça,idareciler de patronlar gibidüşünmeye başlıyorlar. Gelirlerinazlığından şikâyet edenlerin, bubölümlerdeki çalışan sayısınınyetersizliğinden ve tamir ettirilmeyenbozuk aletlerden şikâyet ettiklerinigörmedik.Çapa taşeron işçilerinin arasında,çalışanların çıkarlarının sözcülüğünüyapacağı bir sendika talebi daha çokdillendirilir oldu. Bu sese kulakveren, “işçilerin söz ve karar sahibioldukları” bir sendikal anlayışınyanımızda olmasını hem talep hemde arzu ediyoruz.Hastane gelirleri, hizmet bedellerineyapılan artışlarla yüzde 180’e kadararttı. Buna karşılık, dönersermayeden pay alan, öğretimüyelerinin, memurların ve işçilerinücretlerine yüzde 1 olarak bileyansımadı. Neden mi? Hastaneyönetimi “Hala borçluyuz,borçlarımız bitmedi” diyor. Sizceinandırıcı mı? Neden sendikalar buhaksızlık karşısında tarafolmuyorlar? “SES”imizin çıkmasıgerekmez mi? pBir Grup Taşeron Sağlık İşçisi

Hava-İş sendikası içindeki mu-halefet olarak ortaya çıkan Gök-kuşağı Hareketi yaptığı basıntoplantısında hareketlerinin güç-

lendiğini belirterek demokratik, şeffaf vetemiz sendikacılık taleplerini yineledi. Top-lantıda okunan bildiride “Sendikamızı sivilhavacılık zincirinin parçaları meslek grupla-rının sayısal ağırlığına uygun olarak eşit vedemokratik ilişkilerle çalışacak yönetim ku-ruluyla hak ettiğimiz yapıya dönüştüreceğiz.Bu demokratik yapıyla kısa sürede sadeceTHY değil, bütün sivil havacılık işçilerinisendika çatısı altında birleştireceğiz” denildi.

“THY’deki durum sendikasızolmaktan farksız”Bildiride sendikal mücadeleye çeşitli kademeve sürelerde emek veren Hava-İş üyesi işçilerolduklarını vurgulayan Gökkuşağı Hareketi,birliktelik nedenlerini “24 yıldır Hava-İş’iyöneten ve her geçen gün daha fazla işçininmağdur olmasına yol açan anlayış” olarakbelirtti.“Gökkuşağı Hareketi bu köhne ve kirli anla-yışa son vererek, üretenlerin yönetip denet-lediği, dolayısıyla güvenip desteklediği de-mokratik, şeffaf, temiz bir sendikaya kavuş-mayı amaç edinen işçilerin gönüllü birliğininadıdır.” Açıklamada sendikalı, toplu sözleşmeve toplu pazarlık olanağına sahip olmanınönemli bir kazanım olduğu belirtildi, TürkHava Yolları (THY) işyerlerindeki mevcutdurumun sendikasız olmaktan farksız olduğusöylendi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:“THY dışındaki şirketlerde çalışan kardeş-lerimizin bizlerden daha kötü koşullarda ça-lıştığının bilincindeyiz. Ancak THY işyerle-

rindeki şu andaki durum sendikasız olmaktanfarklı değildir.” “Bu durumun bir ayağı pat-ronların örgütlenme ve sosyal haklara saygıduymayışı ise, diğeri de sendikal bürokrasi-dir.”Mevcut Hava İş yönetimin çalışandan kopukolduğunu ifade eden Hareket sözcülerindenBahadır Altan, “ şunları söyledi: “Biz 2009’da-ki seçime de giren bir grubuz. O seçimi tar-tışmalı bir oy ile kaybettik. Amacımız sadecekişileri değil sendika mantığını da değiştirmekolacak. Mantık değişmezse aynı şeyler ya-şanmaya devam edecek. Öncelikle sistemindoğrudan demokrasiyle idare edilmesi gerekli.Bu da işçilerin karar almaya doğrudan katıl-masıyla olacak. Yönetim karar alırken, çalışanda o kararın içinde olacak. Tepede 9 kişilikbir yönetim kadrosu olacak. Bu 9 kişininiçinde kaptan, kabin memuru ve teknisyenlerde olacak ki, işçiler doğrudan yönetiminiçinde olsun. Hava İş Sendikası demek,sadece THY demek değil. Özel sektörün ça-lışanları da büyük sıkıntılar yaşıyor. Bizonları da sendikalı yapmaya söz veriyoruz.Sistemi tamamen değiştireceğiz. Makam ara-balarını ortadan kaldıracağız. Çünkü makamarabası kişiyi bambaşka bir insan yapıyor.İşçiden koparıyor. Biz bunu kaldıracağız ki,yönetici personelin yanında olsun.”Personele sağlacanak hukuk desteğinin deücretsiz olacağını belirten Altan, Hava İşSendikası’nın 29 Mayıs’taki eylemden sonrapersoneli sahiplenmediğini, mahkemede bile“işçi kendi hareket etmiştir. Bizimle ilgisiyok” dediğini hatırlattı. İşten çıkarılan personeliçin tazminattan yüzde 10 avukat parası is-tendiğine dikkat çeken Altan, “Böyle birşeyolamaz. Bizim dönemimizde hukuk desteği

ücretsiz olacak’ şeklinde konuştu. Yönetimdebulunanların dilinin de çok önemli olduğunuvurgulayan Altan, “İşçi küfür ve hakareteden yönetici istemiyor. Bu konu son derecehassas bir konu. İşverenle kavga eden biryönetim tarzını benimsemeyeceğiz. Bizimdilimiz bu olmayacak” dedi.

Yönetimde kalma süresi üç dönemle sınırlı olacakBahadır Altan yönetimde kalma süresini sı-nırlandıracaklarını vurgulayarak, ‘Biz yöne-timde kalma süresini 3 dönemle sınırlandırıp,genel kurulu da 3 yılda bir yapacağız. Tem-silcileri de işçilerin kendisi seçecek” diyekonuştu. Uçucu personelin haklarının korunması ko-nusunda yasaların yetmeyeceğini sözlerineekleyen Altan, bu konuda en önemli hususunörgütlenmek olduğunu ifade etti. Geçmişdönemde TALPA’nın kararıyla greve benzerbir uygulamayla pilotların iş bıraktığınıbelirten Altan, “böyle bir örgütlenme ile so-runlar çözülür” dedi.Gökkuşağı Hareketi bu düşüncelerle dört yılönce başlattıkları muhalefetin güçlendiğinibelirterek bu yıl içinde yapılacak genelkurulda “Hava-İş’i özlenen Demokratik, Şef-faf, Temiz yapısına kavuşturacağımıza yü-rekten inanıyoruz” dedi.Gökkuşağı Hareketi THY’de çalışan iki pil-otun Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta kaçırıl-masını kınarken, Dışişleri Bakanlığı, THYyönetimi ve başta Türkiye Havayolu PilotlarıDerneği olmak üzere meslek kuruluşlarınıgöreve çağırdı, pilotların serbest bırakılmasınıistedi. pİşçilerin Sesi Haber

Demokratik, şeffaftemiz sendika talebiGökkuşağı Hareketi: “sendikamızı eşit ve demokratik ilişkilerle çalışacakyönetim kuruluyla hak ettiğimiz yapıya dönüştüreceğiz”

İŞYERLERİNDEN 15Eylül 2013/18 İşçilerin Sesi

Page 16: Eylul 2013

Lev Troçki (1879-1940): 1905 ve1917yıllarında devrimin başkenti Petrogradşehrinin, işçi-asker ve köylü meclisi(Sovyet) Başkanı. Devrimin yol göstericisiBolşevik Partisinin Merkez Yöneticisi.Karşıdevrimci Beyaz ordularına karşı, 4 yılboyunca devrimi savunan Kızıl Ordununkurucusu ve komutanı. Devrimhükümetinin Dışişleri Komiseri (Bakanı)…Rus Devrimi’nin Lenin’den sonraki lideri. Yaşamının bilinçli geçen 43 yılınıkomünizme adamış, materyalist. Marksistbir devrimci, enternasyonalist. RusDevriminin yalnız kalması ve bürokratikçarpılmaya uğramasının ertesinde, ulusalcı“tek ülkede sosyalizm” ihanetine karşı,enternasyonalizmi ve dünya devrimini hemMarks-Engels ve Lenin’in teorik mirasınıizleyerek savunan hem de parti içinde SolMuhalefeti ve uluslar arası alandaDördüncü Enternasyonal’i kurarak örgütselolarak sürdüren devrim işçisi. Bolşevizmindevamcısı. Bu nitelikleriyle, bürokrasinintemizlik harekatlarından önce sürgüncezasıyla bir süreliğine uzak kalsa da,Meksika’da sürgündeyken infaz edilen birdevrimci komünist. Onbinlerce işçi ve partimilitanını, devrimin önderi partinin merkezyönetimini bir kalemde katleden bürokrasive onun siyasi lideri Stalin karşısında birvicdan ve geçmiş geleneğin temsilcisi olmaonurunu taşıyan Troçki, önce dört buçuk yılkalacağı Büyükada’ya oradan da çeşitliAvrupa ülkelerinin ardından Meksika’yageçmek zorunda kaldı. Çok az ülke onukabul etti. Stalinizmin tahrifatları vetahribatlarına karşı genç işçi ve aydınlarıneğitimi için yazdığı son çalışma “Stalin”biyografisi oldu. Yine çalışma masasınınbaşındayken, İspanyol kökenli bir Rusajanının buz kırma baltasıyla ve arkadankafasına vurulması sonucu 20 Ağustos1940’ta ağır yaralandı, ertesi gün 21Ağustos’ta öldü. Henüz 61 yaşındaydı. 73yıl önce, Lev Troçki’nin infazına kararverenler, onun büyük emekleriyle ve işçisınıfı sayesinde iktidara gelip, sonra işçisınıfına ihanet eden Rus bürokrasisiydi. İşçisınıfı devrimcileri, ihaneti ve bürokrasiyiyakından gören, ona hedef olan Troçki veSol Muhalefetin enternasyonalist vekomünist geleneğini sürdürerek, hemburjuvazi hem de bürokrasi karşısında dahaaz hata yaparak, başarılı olabilirler. p

Troçki’yisaygıylaanıyoruz!

6Eylül 1955’te radyodan Atatürk’ünSelanik’teki evine bomba atıldığıhaberi duyuruldu. İstanbul Ekspresgazetesinin iki ayrı baskısıyla haber

tüm şehre kısa sürede yayıldı. Günlerdir buhaberi bekleyen Kıbrıs Türktür Cemiyeti(KTC) olayın duyulmasıyla beraber Tak-sim’de bir miting düzenledi. Mitingin ar-dından ise, ellerinde gayrimüslimlere ait evve işyerlerinin listeleri bulunan KTC mili-tanlarının önderliğindeki kalabalık, İstiklalcaddesinden başlayarak gayrimüslimlere aitişyerlerine saldırdı. Dükkânların camları kı-rılarak içerdeki eşyalar talan edilmeye baş-landı. Olayların şiddeti gittikçe artıyor, baştaRumlar olmak üzere şehirde yaşayan gay-rimüslimlerin evlerine saldırılar düzenleni-yordu. Zorla girilen evlerde eşyalar yağma-landı. Kadınlara tecavüz edildi. Devlet iseyaşanan vahşeti görmezden geliyordu. Baş-bakan ve cumhurbaşkanını taşıyan konvoyolaylar sırasında yağma altındaki Taksim’dengeçti. Fakat devletin en üstünde yer alan ikiyönetici Ankara’ya dönmekte bir sakıncagörmedi.İki gün süren olaylarda yağmalanan yalnızcaev ve işyerleri değildi. Kiliseler, gayrimüs-limlere ait okullar, hastaneler ve hatta me-zarlıklar yaşanan barbarlıktan nasibini alı-yordu. Resmi rakamlar İstanbul ve İzmir’de4214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 2 manastır,1 sinagog, 26 okulun saldırıya uğradığınıbelirtse de gerçek sayının bundan çok dahafazla olduğu aşikardı. Ayrıca aralarında dingörevlilerin bulunduğu ondan fazla insanyaşamından oldu. Balıklı hastanesi başhe-kiminin ifadesine göre 60 kadın tecavüznedeniyle tedavi görmüştü. Planlı ve organizeekiplerin liderleri yağmacı güruhu insanlarıncanına zarar vermemeleri konusunda uyarsada olaylar tertipleyenlerin kontrolünden çık-mıştı. İki gün boyunca aralıksız devam edenvahşetin ardından sıkıyönetim ilan edildi.Atatürk’ün Selanik’teki evi Türkiye konso-losluğu ile aynı binada bulunuyordu. Sadececamların kırılmasına yol açan bomba, binanındışından değil içinden atılmıştı. Olayı ter-tipleyen Oktay Engin isimli şahıs döneministihbarat örgütü olan MAH üyesiydi. Kısasüre hapis yattıktan sonra devletin iyi ço-cukları arasında yerini alacak, valilik gibigörevlerle devlete hizmetlerini sunmaya de-vam edecekti. Olayları örgütleyen KTC isehenüz bir yılını doldurmuş bir dernekti.Ancak derneğin kurucularının hükümetlesıkı ilişkileri bulunuyor, dernek yöneticileribaşbakan Adnan Menderes tarafından bizzatağırlanıyordu. 6-7 Eylül olaylarının üzerindenyıllar geçtikten sonra eski Özel Harp Dairesibaşkanı Sabri Yirmibeşoğlu yaşanan vahşetin“mükemmel bir özel harp operasyonu” ol-duğunu kendisiyle yapılan bir röportajdaövünçle itiraf edecekti. Uluslararası kamuoyunun tepkisi DemokratParti hükümetini yaşananlar karşısında

çaresiz bırakmış, çareyi komünistleri suç-lamakta bulmuştu. Yaşananların “komünistkomplosu” olduğu dışında başka yayınlaryapmak yasaklanmış ve ülkedeki tescillikomünistlerin neredeyse hepsi tutuklanmıştı.Polis amirliklerinin ellerindeki suçlu listeleriöylesine gelişi güzel yapılmıştı ki hayattaolmayan insanlar bile tutuklanmak isten-mişti.

TC ve gayrimüslim azınlıkBirçok farklı etnisitenin meydana getirdiğiOsmanlı’nın mirası üzerine oturan İttihatçılarhayallerinde ki ulus devleti kurmak içinepey geç kalmıştı. Bu sorunu da buradayaşayan halkları Türkleştirerek, katlederekya da sürerek gidermek niyetindeydiler.Daha 1. Dünya Savaşı sırasında Anado-lu’nun kadim halklarından olan Ermenilertehcirle karşı karşıya kaldı. Birçok kaynağagöre bir milyonun üzerinde insan hayatınıkaybetti. Hayatta kalabilenlerin hemenhepsi yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklarıterk etmek zorunda bırakıldı. Cumhuriyetise azınlık yurttaşlara uluslararası teminatlararağmen elinden gelen zorbalığı göstermeyedevam etti. Varlık vergisi, iskan kanunu,mübadele gibi yasalarla canlarından bez-dirilen gayrimüslimler nihayet 6-7 Eylülşiddetinin yarattığı travmayla hızlı birşekilde göçe zorlandı.O vakte kadar Türkiye egemenleri içinönemsenmeyen Kıbrıs ise ancak adadakiİngiliz hakimiyeti tehdit edildiğinde ülkeningündemine girmiştir. 1954 yılında Yuna-nistan, Kıbrıs halkının kendi kaderini tayinhakkını Birleşmiş Milletlere taşımıştır.Adanın ellerinden gideceğini düşünen İn-gilizler adadaki Türk azınlığı bu meseleiçin öne çıkartıyor, Türkiye ise emperyalisttaşeronluğa dünden razı görünüyordu. Tür-kiye, İngiliz emperyalizminin isteği doğ-rultusunda, yeniden iyi ilişkiler kurduğukomşu Yunanistan’la bu mesele için sa-vaşmaktan dahi çekinmeyecekti.

Kıbrıs’ta yaşanan kriz 6-7 Eylül olaylarınınbaşlamasına vesile olsa da gayrimüslimlerinyaşadıkları şiddetin nedenleri daha eskilerde,on yıllardır devletin sürdürdüğü politikadayatmaktadır. Homojen bir ulus devlet yaratmaamacıyla palazlandırılan Türk- Müslümanburjuvazisi, gayrimüslimleri ekonomik alan-dan tasfiye etmek istemektedir. Bunun içinise yoksul kitleleri kışkırtmaktan geri dur-mayacaktır. Gayrimüslim azınlıklar çeyrekasır süren CHP’nin tek parti diktatörlüğündeyaşadıkları baskılardan sonra DemokratParti iktidarına umutla bakmaktaydılar. İk-tidarının ilk yıllarında gayrimüslim yurttaşlaraCHP’ye nazaran olumlu yaklaşan DP, kar-şısına çıkan ilk sorunda aynı devlet geleneğinisürdürmekten çekinmemiş, 6-7 Eylül tarihiniTürkiye Cumhuriyeti’nin kara sayfalarınaeklemiştir. Bugün AKP hükümeti de emperyalist taşe-ronluk için komşu Suriye ile savaşmaya ol-dukça heveslidir. İktidara geldiğinde kom-şularla sıfır sorun sloganıyla Suriye diktatörüEsad’la sıkı dostluk kuran başbakan, şim-dilerde ABD emperyalizminin sözcülüğünüyaparak Esad’ın kellesini istemektedir. Aynıortak kaderi paylaştığımız, akrabalıklar kur-duğumuz Suriye halkıyla düşmanlık geliş-tirebilmek adına Alevi- Sünni ayırımı gün-deme getirilmiştir. Suriye’de ki Sünni ço-ğunluğun Alevilerin boyunduruğu altındayaşadığına dair yayınlar yapılmıştır. Em-peryalist savaş karşılığında alacakları kı-rıntılardan Türkiye egemenlerinin iştahı ka-barmaktadır. Halkları birbirine kırdırtmayaçalışan işbirlikçilere karşı kanlı tarihtendersler alınarak halkların kardeş olduğu vebarış istediği bugün daha yüksek sesle hay-kırılmalıdır. p

30 Haziran 2013’te kaybettiğimiz

yoldaşımız Murat NAZIM’ın bu yazısı

Eylül 2012’de yayınlanan 6. sayımızda yer

almıştı. Murat NAZIM, her direnişte, her

devrimde aramızda olacak ve sonsuza

kadar mücadelemizde yaşayacak.

‘6-7 Eylül’ vahşeti...Homojen bir ulus devlet yaratma amacıyla palazlandırılan Türk- Müslümanburjuvazisinin gayrimüslimleri ekonomik alandan tasfiyesi vahşete dönüştü.

16 TARİH İşçilerin Sesi Eylül 2013/18