EY TÜRK KENDİNE6 DÖN.. MART 1978 PAZARTES. İ FİYATI : 5...
Transcript of EY TÜRK KENDİNE6 DÖN.. MART 1978 PAZARTES. İ FİYATI : 5...
Milliyetçi Siyasi
Haftalık Gazete
S A Y I
Y I L : 9
EY TÜRK KENDİNE DÖN... 6 MART 1978 PAZARTESİ FİYATI : 5 TL
İşkenceli Demokrasi Devrinde UYARICI BİR SES ; Danıştay Başkanı Prof. İsmail Hakkı ÜLGEN Diyor ki :
•
Türk Devletinin düşmanı anarşist cinayet şebekeleri saldırı halindedir.
Türk Milletinin Evlâtları! millîbirlik ruhu içinde birlesin!
Danıştay Başkanı İsmail Hakkı Ülgen, verdiği demecinde, «Devlete düşman karanlık kökenli örgütlerin aracı okın cinayet şebekelerinin, kirli ve kanlı ellerini nihayet kutsal adalet müesseselerinin kadar uzattıklarına» işaret ederek, şunları söylemiştir;
«Büyük Türk Milletini kardeş kavgasına sürükleyerek, vatanımızı ve milletimizi parçalamak ve bölmek ve bağımsız, demokratik cumhuriyetimizi yıkmak amacını güden, Türk Devletinin düşmanı, karanlık kökenli örgütlerin bilinçli ve bilinçsiz aracı olan anarşist cinayet şebekeleri, kirli ve kanlı ellerini, nihayet kutsal adalet kuruluşlarına kadar uzattılar ve asırlık yüksek mahkeme olan
Danıştayımıza bombokırla saldırdılar. Bu alçakça saldırıyı ve bugüne dek süregelen tüm saldırıları en içten üzüntü ile karşıladığına emin olduğumuz büyük Türk Milletinin yüksek vicdanında, Danıştay hakimleri adına nefretle tel'in ediyorum.
Büyük Türk Milleti ve Türk istikbalinin hürriyete adalete ve fazilete aşık genç evlatları, siz-iere sesleniyorum :
Hangi fikirde olursanız olunuz, milli birlik ruhu içinde, el-ele ve gönül gönüîe bir bütün olarak birlesiniz. Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini muhafaza ve müdafaa etmek olan birinci görevinizi yerine getirmek, nereden gelirse gelsin vatanın ve milletin bütünlüğüne yönelen bu anarşi hareketlerini
ezelî ve ebedî vorlığınızın b ü y ü k g ü c ü ile yok etmek, bu birleşmenize bağlıdır ve zamanı gelmiştir.
Adalet tarihinde eşine ras-lanmayan bu çirkin saldırıyı nefretle kınadıklarını belirtmek lüfunda bulunan, Türkiye Cumhuriyetini ve milletin birliğini temsil eden devletimizin başı çok sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, yetkili ve ilgili kuruluş ve kişilere ve vatandaşlarıma derin teşekkür ve şükran hislerimizi sunarken, bu menfur saldırıyı düzenleyen, insanlık ve Türklük dışı, deviet ve adalet düşmanı gözü dönmüş bu yaratıkların asla cezasız kalmayacağına tam bir inanç ve güven içinde bulunduğumuzu büyük milletime içten saygılarımla arz ederim.»
DEVLET YIL SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 2
Ankara Kulisi nıehmet Özkan
Devlet Bakanı - Hükümet Bakani Muhalefet hücum ettikçe Hükümet cena
hında, geri çekilme ve bozguna yakın bir dağılma oluyor. Bereket versin ki, iktidarı tutan basın organları ile Televizyon ve bilmem ne dernekleri hükümete iktidar aşısı yaparak, kuvvet macunu yedirerek, zorla cephede durmalarını temin ediyorlar. Gene maneviyatlarının alt üst olduğu günlerde, kendi aralarında sohbet eden bakanlar, muhalefeti merhametsizlikle, tahammülsüzlükle suçlamışlar, «şunun şurasında kaç gün oldu hükümet olduğumuz, herşeyi bir anda veya bir kaç haftada düzeltmek mümkün mü?» diyorlarmış. Niye bu adamlar bize birazcık düşünme, derlenip toparlanma, plân yapma mühleti tanımazlar?» İşte bu minval üzere konuşup dururlerken içlerinden biri, «Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz Bey?» demiş. Çok şakacı olan Devlet Bakamınız, mahallî ağzı ile, «Vellehi, Demirel'-in ben ne kadar insafsız olduğunu sizden eyi bilirem, eğer ki, fursat eline geçer, bizim cümlemizi bir değirmende boğar, (niye değirmen de başka bir yer değil, O, bizim meçhulümüz). Lâkin benim dıggatımı çeki, bilmem siz de ferk ettiniz mi?» Nedir diye sual eylemişler. «Gar-daşım, Demirel olsun, Erbeken olsun, Türkeş, olsun cümlesi size gızıp duriler, bizlere lâf edene henüz raslamadım. Gerçi arasıra Demirel bize satilmişler der ama, o da kötü bir şey değil, pahası ölen satılir.» demiş ve sonra bas-muş kahkahayı. Moralleri oldukça bozuk olan sayın bakanlarımızı, Beyin son cümlesi bir hay li güldürmüş. Böylece bozuk asaplarım düzeltme imkânını bulmuşlar
Bakanlardan biri, «Yahu Bey, siz kendinizi bakan saymıyor musunuz ki, muhalefet hep size hücum ediyor diye, bizi i tham ediyorsunuz?» diye sormuş. Cevap: «tebi, ben de ba-hakanım, hem de bakanların padişahıyım, yalnız diggat ederseniz, muhalefet hep hükümete hücum eder, hiç dövlete çatani gördünüz mü? Biliyorsunuz siz hükümet bakani, biz dövlet bakaniyiz. Onun için derim ki, muhalefetin derdi sizinledir. Bize adamlar Allah razi olsun heç garişmiyeler? Onun için biz de onlara doğun-mayiz.»
Bu tatlı cevap ve izah tarzları sinirleri oldukça gergin olan bakanları rahatlatmış, herkes evine barkına rahatlamış bir vaziyetle dönmenin hazzı ile yolu tutmuşlar. O'nun şakaları olmasa bakanların bir çoğu alimallah sinirden hastahanelik olurlar.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı yüksek dereceli okullardan bazılarının dinlenme tatilleri 15 Marta kadar uzatıldı. Eğitim Enstitülerinin açılışı ise. 3 Nisan'a kaldı. Sebep olarak «Uy-, gun ortamı hazırlamak» gösteriliyor. Uygun ortamın ne olduğunu herhalde Türkiye'de anlamayan kalmadı. Ankara Atatürk Lisesi'nde ve Gazi Eğitim Enstitüsü'nde ülkücü idarecilerin bütünü ile, ülkücü öğretmenlerin ekseriyeti görevlerinden alındı. Şimdi bu modeli butum vatan sathındaki okullarda gerçekleştirilecekler. Bunun için vakte ihtiyaçları var, okulların açılışlarının üstüste geciktirilmesinin sebebi, bu. Hani görevlerinden Demirel hükümeti zamanında alman solcu idareciler için ortalığı kasıp kavuranlar var ya, memleketi baştan sona sürgün yerine çevirdiler ama, memleketin yüksek mahkemelerinden ses seda çıkmıyor, hatta duyabildiğimiz kadarı ile Kudret isimli bir Danıştay raportörü ile iki arkadaşı Millî Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinde katliama tabî tutulacak idareci ve öğretmenlerin dosyalarını «kitabına uygun» tarzda hazırlıyorlarmış. Memleket Cephecilerin işgaline uğradı diye meydan meydan bağıran Ecevit, şimdi dev
letin bütün kademelerini solcu - anarşistlerle dolduruyor da, muhalefet elindeki bu kozları maalesef gereği kadar kullanamıyor.
Sol gazetelerin aşırılarını bilmem takip edi-yormusunuz? Neler yazılı, neler... Meselâ onlardan birini size aktarıyım da, hayretten belki donakalırsınız. Köy Enstitüleri var ya, onlann kuruluş sebeplerini meğerse biz yanlış bilirmi-şız. Bütün milliyetçiler, Köy Enstitülerinde solcu, hatta komünist öğretmenler yetiştirmek için büyük çabalar gösterildiğini, faaliyette bulunulduğunu söyler dururduk ya, meğerse yanlışmış. Bu okulların açılış gayesi «Türk olmayanları asimile» etmekmiş. Gördünüz mü başımıza gelenekleri? Hasan Ali Yücelle - Tonguçun okulları «Türkiye halklarının bir kısmım Türkleştirmek,» yani Türkçülük yapmakla itham edi-lur iyiden iyiye sapıttılar. Boş vakitlerinizde, eğer paranıza kıyabilirseniz, lütfen, o biçim dergilerden bir tane alınız. Türkiye'nin nerelere getirildiğini Öğrenip bütün acılara rağmen güleceğiniz saçmalıkları da bulursunuz.
«Devalüasyon ucuzluk yaratacak, fakir fukara rahat yüzü görecek,» Ecevitle Müezzinoğlu böyle diyor. Koskoca Başbakanla, Maliye Bakanı yalan ve yanlış laf etmezler ya. Benim cebimdeki yüz Lira en azından yetmiş liraya düşmüş, halâ ben memnun olmuyorsam, bu herhalde hükümete olan inançsızlığımdandır. Halbuki şöyle düşünebilsem rahatlıyacağım: Hikme t i hükümetten sual olunmaz, onun her dediğinde, bir keramet, bir hikmet vardır. Hükümetin başı ve başın yardımcıları milletin yüzü gülsün diye geceyi gündüze katıp çalışıyorlar Devleti faşist ve halk düşmanlarının işgalinden kurtarmak için ellerinden geleni yapıyorlar ama, benim gibi inançsızların yüzünden olacak bir türlü iyi niyetlerini halkımızın bütününe anlatamıyorlar.
• * •
Anarşi milleti can derdine düşürürken, bir do devalüasyon çıktı ki başımıza, işin yoksa fasulyenin kilosunu, fiilini düşün. Artık o bulunmaz nimeti de gramla alacağız. Can derdi mi, aş derdi mi? İkisi birden milletin anasını ağlatacak ki, sormayın gitsin. Devalüasyon paramızın değerini şöyle düşürdü, böyle azalttı diye konuşuluyormuş, mecliste bulunan Devlet Bakanlarımızdan biri, «Ben bu işleri annamaz oldu. bir zaman önce, gerilla kont'u diye bir mesele çıkmıştı, milletin başını ağrıttı durdi. şimdi bir DEVELİ HASSO çıktı başımıza, Gecen gün Maliye Bekam'ne sordum: Allahını seversen kimdir bu DEVELİ HASSO bizim paramızın kıymetini düşürüyor?» «Ecele etme yakında açıklıyacağım. dedi. O gün, bu gündür. Maliye Bakam televizyonda konuştu, gazataei-leıe anlattı, DEVELİ HASSO'nun adından da bahsetti, Lâkin kim olduğuni sülemedi ve ben de öğrenemedim. İçinizde bileniniz varsa söyleyin, eskiden bizim memlekette devecilik yapan bir Ehmo var idi, onun oğlinin adı Hasso idi. Eğer DEVELİ HASSO bu ise, o fukaranın biridir. Ele höyük işler yapamaz.» dedi. Eee hep beraber arayalım DEVELİ HASSO'yu bulur isek, sayın bakana bildirelim.
• Emir vermiş bakan, «Mataraloji bizim gazanın da, heva raporlarında adi ohisin.» ilgililer, «Beyefendi iliniz hava raporu radyo ve televizyonda okunuyor, ayrıca İlçelerin durumunu açıklamamıza lüzum yok.» demişler.
«Yaho nasil lüzum yoh? ben bağımsiz bir vakilim, benim gazamin de bağımsız ölmesi lâzımdır. Heva raporinin de bağımsız ölerek okunması gerektir, yoğsa şanimize leke düşer.» buyurmuş.
Bu Sayıdan •
İtibaren Devlet Aylık
Oluyor 1969 Yılı Nisan'ının ilk haf
tasından bu yana her hafta nın pazartesi günleri sizlerle baş-başa olan DEVLET bundan böyle - maalesef elimizde olmayan sebeplerle - her ayın ilk pazartesi günleri huzurunuzda olacaktır.
Gerçi 10. yılına giren bu dönem zarfında bir takım malî krizler sonucu kısa bir müddet 15 günlük çıktığı da olmuştu. İnşallöh bu kriz devresinin de kısa sürmesi ve çok daha güçlü olarak yine her hafta sizlere hak bildiği d a v a n ı n sesini duyurabilmesi en samimi dileğimizdir.
İnşaallah DEVLET'in bu gerilemesi, iktisattaki «Kötü para, iyi parayı kovar» kaidesinin bir tezahürü değildir de onun aksi bir gelişmenin sonucudur.
Ancak sizlere ayda bir defa sesini duyurabileceği bu dönemde DEVLET, mümkün mertebe günlük politikanın dışına sayıdan sayıya çıkmaya gayret edecek; gerek yazarlar dünyasına DEVLET'in kazandırmış olduğu, tanıdığınız ve beğen- • diğiniz imzalarla; gerekse daha önceden beri Türk milliyetçiliği fikrini savunan kalemlerle huzurunuzda olacaktır.
Bu geride bıraktığımız 9 yılın muhasebesini, milliyetçi Ha-reket'in nereden başlayıp nereye geldiğini ve bu gelişteki DEVLET'in katkısını siz vefakâr okuyucularımızın takdirine bırakıyoruz.
. . ve elbette inanıyoruz ki,
Milliyetçi Hareket'in mensupları, İstihbarat teşkilâtlarında uy- • gulandığı bilinen «Limon Politi-tikası» nı uygulamıyor. Artık çıkacak suyu kalmadı düşüncesiyle DEVLET'i de çöp kutusuna atmıyor.
Bu inançla ve DEVLET'in 10'cu yılında 2 Nisan 1978 günü buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
DEVLET
DEVLET — YIL : 9 — SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 3
olaylar düşünceler
yorumlar
« i
m
Milliyetçi Hükümet tarafından hazırlanan 1978 yılı bütçesi, komisyon yapılan ufak tefek değişikliklerle CHP Hükümeti bütçesi olarak Meclislerden geçti. Bütçe 210'a karşı 229 oyla kabul edildi. Oylamaya 6 AP'li. MSP'li ve 1 bağımsız milletvekili katılmadı. Oylamaya katılmcryan milletvekilleri şunlar : AP'den; Ahmet Nihat Akay, Ahmet Hamdi Sancar, Mutlu Menderes, Aydın Menderes, Mahmut Kepoğlu, Zeyyat Mandalina; MSP'den Muhysttin Mutlu; bağımsızlardan Cemalet-tin İnkaya... Bunlardan Zeyyat Mandalinci, Muhyettin Mutlu
ve Cemalettin İnkaya'nın katılmayış mazeretleri anlaşılamadı. Diğerlerinin ciddi mazeretleri vardı ve zaten de kimse aksine yorum yapmaya kalkmadı. Mutlu Menderes herkesi üzüntüye boğan bir trafik kazası ile hastanede idi ve Menderes kardeşlerin katılmayış sebepleri açıktı. Ahmet Nihat Akay, Ahmet Hamdi Sancar ve Mahmut Kepeoğ-lu ise ameliyat olmak için yurtdışında bulunuyorlardı. Bu durumdan da anlaşıldı ki, AP'den koparak yeni hükümete yer alanların «arkamızdan gelecek ve AP'den kopacak daha birçok milletvekili arkadaşımız var» sözlerinde, kendilerinin tatmin için yaratılmış bir ümidi aşan gerçekler yoktur.
Kabul edilen bütçe milliyetçi hükümet tarafından Meclislere verildiği zaman Ecevit, «bütçenin dayanağı olması gereken plân Meclislerin onayından geçmemiştir, bu yüzden bütçe hukukî dayanaktan yoksundur, hukuken boşluktadır ve geçersizdir» demiş ve Anayasa Mahkemesine kendince pas atmıştı. CHP'nin nasibi galiba hep böyle olmuştur; neyi tenkid etmeye kalktılarsa başlarına gelmiştir. Şimdi kendileri, değil Meclisin onayından geçmemiş, plânı hiç olmayan bir bütçe ile Meclislerin karşısına çıkmışlardır. Ecevit bütçesine mesnet teşkil edecek tek satırlık bir plân bile yoktur. CHP'nin oynak
Ecevit'in evvelce ; «Plân Dayanağından Yoksun» dediği;
BÜTÇE KABUL EDİLDİ mantığına göre bakalım bu nasıl bir hukuk kılıfına sokulmaya kalkılacaktır?
Bütçe müzakereleri sırasında CHP'nin saldırganlığı da ayrıca kayda değer. Anarşiyi Meclis çatısına da sokmak ve terör yaratmakta usta olduklarını bir kere daha göstermişlerdir. AP'li ve MSP'li hatiplere devamlı sataşmışlar, laf atmışlar, küfür etmişler; muhalif kimseyi konuşturmak istememişler; sık sık kavga çıkartarak muhalif milletvekillerinin üzerine yürümüşlerdir.
Bu arada, Kültür Bakanlığı bütçesi reddedildiği ve yeniden komisyona iade edilmesi gerektiği halde, tabir caizse gargaraya getirilerek sonraki bir oturumda yeniden oylandığı ve böylece geçirildiği de hatırlanırsa, CHP'nin başka hangi sahalarda da (mahir) olduğu çok iyi anlaşılacaktır.
Bütçe, bütün tartışmalara rağmen Meclislerden geçtiğine göre, Hükümet kendisini yeniden güvenoyu almışçasına rahat ve pervasız hissedecektir. Ve bunun verdiği rahatlıkla da, giriştiği kıyımları daha da arttırarak devam ettirecektir. Bir
çok tcplu kıyımın ve sürgünün bütçenin çıkmasını bekleyerek ertelendiği söyleniyordu. Asıl büyük tayinlerin ve kütlevî sürgünlerin bütçeden sonra uygulamaya konulacağı iddia ediliyordu. CHP iktidarının bütçe çıkmadan önce yaptıkları hatırlanırsa, şimdi cesaretinin nerelere kadar uzanabileceği kıyas yoluyla anlaşılacaktır.
Bütçenin yapısı, müzakereler sırasında söz alan çeşitli parlementerler tarafından eleştirilmiş ve özellikle bütçenin bizatihi kendisinden ziyade uygulayıcı hükümet tenkid edilmiş ve dergimiz bu tenkidlerin
büyük bir kısmına yer vermişti. Bu sayımızda da gene yer veriyoruz. Bu bakımdan şimdi bu sütunda ayrıca tenkid ve tahlilde bulunmayacağız. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, tutum ve davranışları ile hukukun meşruiyet sınırını zorlayan ve zaman zaman da geçen CHP iktidarının bütçesini Meclislerden geçirmiş olması, kendilerine hiçbir surette cesaret ve rahatlık, saldırganlık, pervasızlık kazandırmamalıdır. Bilmelidir k.i her adımlarında, ihtilâlci gibi giriştikleri her tasarrufta, kıyımda, zulümde karşılarında milliyetçileri ve milleti bulacaklardır.
Olaylar Gittikçe Artıyor..
CHP iktidarı işbaşına geldiği günden beri, bütün iddialara rağmen anarşi sür'atle tırmanıyor. Ölü, yaralı ve bombalı olay sayısı milliyetçi hükümet zamanındaki bir yıllık devreyi bile fersah fersah aştı.
Gaziantep ve Elâzığ'daki son kanlı olaylar, Danıştaya bile bomba konulması ve nihayet
BÜTÇEDE MHP KONUŞMACILARI
1978 Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarının Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında MHP Grubu adına Bakanlık ve daire bütçeleri üzerinde konuşma yapan milletvekilleri şöyledir :
Agâh Oktay GÜNER (Konya Mv.) : Bütçenin tümü üzerinde, Devlet Plânlama TeşkUâtı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanbğı, İşletmeler Bakanlığı, Maliye Başkanlığı Sadi SOMUNCUOĞLU (Niğde Mv.) : Cumhurbaşkanhğı, Başbakanlık. Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Toprak ve Tarım Reformu Müs-teşarbğı, İçişleri Bakanbğı, ve Bütçenin tümü üzerinde son konuşma, Nevzat KÖSOĞLU (Erzurum Mv.) : Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Danıştay Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Gümrük ve Tekel Bakanbğı Çalışma Bakanbğı, CENGİZ GÖKÇEK (Gaziantep Mv.) : Sağlık ve Sosyal Yardım Bakan, lığı, Çabşma Bakanlığı, Mehmet Yusuf ÖZBAŞ (K.Maraş Mv.) : Sayıştay Başkanlığı, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Orman Bakanbğı, Faruk DEMİRTOLA (Tokat Mv.) : Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ali GÜRBÜZ (Sivas Mv.) : Dinayet İşleri Başkanbğı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanbğı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanbğı, Mehmet IRMAK (Çorum Mv.) : Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Gelirler Bütçesi, Mehmet Doğan (Kayseri Mv.) : Vakıflar Genel Müdürlüğü, Turizm ve Tanıtma Bakanbğı, Mehmet Tahir ŞAŞMAZ (Elazığ Mv.) : Devlet Meteroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanbğı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Necati GÜLTEKİN (Ankara Mv.) : Millî Savunma Bakanbğı, Dışişleri Bakanbğı, Turan KOCAL (İstanbul Mv.) : Bayındırlık Bakanbğı, Ulaştırma Bakanbğı, İhsan KABADAYI (Konya Mv.) : Köyişleri ve Kooperatifler Bakanbğı, Yerel Yönetim Bakanbğı, İhsan KARAÇAM (Ankara Mv.) : İmar ve İskân Bakanlığı
banliyö trenine sabotaj işin hangi boyutlara ulaştığını göstermek bakımından ilgi çekicidir. Hiçbir hedef gözetmeksizin kitle halinde katliama yönelik bir teşebbüs olan ve doğrudan doğruya halka kasteden tren sabotajı, anarşistlerin çılgınlık derecesine geldiklerini gösteriyor.
Danıştay'a konulan bombanın tepkileri büyük oldu. Danıştay Bakanı İ. Hakkı Ürkenin bu vesileyle yaptığı konuşma ve bu itham furyasında partizanların yaptıkları peşin ithamlara itibar etmeksizin tamamen tarafsız olarak gençliğe yaptığı çağrı çok müsbet karşılandı.
Bankaların ve Tekel Depolarının soyulması fiillerine şimdi de, para taşıyan mutemetlerin ve arabaların yollarda önlerinin kesilerek soyulması eklendi. Soyguncular, hedeflerine ulaşabilmek için gerektiğinde kan dökmekten ve adam öldürmekten de çekinmiyorlar.
Hükümetin anarşinin önleneceği konusundaki vaatleri boşlukta duruyor. Gözle görülür hiçbir tedbir alınabilmiş değil, ne zaman alınacağı ise meçhul. CHP iktidarı hatalı ve çarpık teşhisinde israr ediyor. Bu kafadan vazgeçmedikçe yapabilecekleri hemen hiçbir şey yok. İktidara gelişlerinin nerede ise tek sebebi olarak gösterdikleri anarşi konusunda bu kadar aciz kalan bir iktidarın, görevi ehillerine devredip çekip gitmekten başka yapabileceği şey kalmamıştır.
DEVLET — YIL : 9 — SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 4
ÜLKÜCÜLERİN DİKKATİNE : Mehmet YUSUF ÖZBAŞ
/ Yeni hükümetin, anarşik olayların özüne kati bir teşhis koyduğu
zaman (bunun aşırı solun marifeti olduğu meydana çıksa bile), gözünün yaşına bakmadan, yok edilmesi, kararında olduğuna inanmaya başlayan, bölücülerle komünistler, son günlerde yeni bir tatkik uygulamaya başladılar.
Anarşistler (yani komünistler ve bölücüler.) seçimlerden önce, Cumhuriyet Halk Partisinden çok şeyler ummuş ve hedeflerine erişecekleri güne kadar (bazı yazarların benzettikleri gibi.) CHP şemsiyesi altına sığınmada, bir çok fayda görmüşlerdi. Bu amaçla, adı geçen partiyi iktidar yapabilmek için, bütün güçlerini seferber etmiş, seçimlerde onları reyleriyle desteklemiş, milliyetçi cephe hükümetini devirebilmek için de her türlü fırsattan yararlanmış ve böyle fırsatları bizzat yaratmıştı.
CHP de. iktidara gelebilmek için, her şeyi mubah gördüğünden, seçimler ve sağ cephe iktidarı döneminde, «yıların bu umudunu kuvvetlendirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamış ve tıpkı anarşistler gibi, yurdumuzdaki kanlı olayların tek sebebinin ülkücü hareket olduğunu iddia etmiş, aslında anarşinin devası olan ülkücülüğü, büyük bir tehlike imiş gibi tanıtmaya çalışarak, bölücülük ve bozgunculuk karşısın da bir barikat gibi duran bu gücü, ortadan kaldırmayı hedef ittihaz ettiklerini ilan etmişti.
Ama CHP hükümeti iş başına geldikten sonra, anarşistlerin yıkmak istediklerinin, partiler ve hükümetler değil, devlet olduğunu, ülkücüler sırf bu hedefe varılırken, yıkılması icap eden bir manîa oldukları için saldırıldığını, sosyal adalet sözünün, kötü niyetlerin, çirkin yüzünü gizleyen bir maske gibi kullanıldığını, anarşik olayların, münferit ve bir birinden kopuk eylemler olmayıp, hazırlıklı, planlı ve çok şümullü fitne hareketleri olduğunu anlayınca, kararlı bir şekilde üstüne gitmeğe, başlamıştır. İşte yıkıcılar, oyunlarının meydana çıktığını, CHP'nin şimdiye kadar kendilerini korumakta olan şemsiyeyi dür-mek ve bunun sivri ucunu da, kendilerinin can evine saplanacak bir süngü gibi kullanmak niyetinde olduğunu geçte olsa anlamış, ona yine, eski yanlış görüşünü empoze edebilmek, yani anarşik olaylarla hiç olmazsa ülkücülerin de yarı yarıya payı olduğu şeklindeki yanlış kanaati ihya etmek, dolayısiyle de üzerlerindeki takibatı, yanlış mecraya çevirmek, veya hafifletmek için, radyo, televizyon, dergi ve ajanları ile kesif bir propagandaya girerek, anarşinin kaynakları olduğu iddiası ile, günlerce ve haftalarca, tekrar, tekrar yurtları ve ülkü ocaklarını arattırmış, çeşitli baskılarla, bazı gençlere suç kabul ettirebilmek için (beşinci kolunu) kullanmıştır. Yalnız bu çabaları hiç bir olumlu sonuç vermemiş gerçek her gün biraz daha gün ışığına çıkmıştır. Anarşiye sebep gösterilen okullar tatile sokulduğu, Yurtlar boşaltıldığı halde, yıkıcılık azalmamış artmış, Eğitim enstitülerinde okuyan yetmiş bin gencin sokağa atılması yolu ile sağlanmak istenen anarşi ortamında hükümet ileri görüşlü bir uygulama ile fırsat bırakmadığından, bozguncular yeni bir plân uygulamaya başlamıştır.
Bu plân şöyledir : Ülkücülerin arasına, bir ülkücü gibi karışıp, onların samimi ve masum hareketlerini hedefinden saptırmak, veya anarşik olayları bizzat yapıp, yakalandığı takdirde ülkücü olduğunu iddia etmek. Böylelikle, yetkililere yanlış hedef göstererek, üzerlerindeki kontrolü hafifletmek, hem de, halkın ülkücülere olan sevgi ve itimadım ortadan kaldırarak, onları yalnızlığa itmektir.
Halbuki ülkücüler, yurtlarının bölücüler; inauslarının, komünistler tarafından tehdit edildiğini görerek, millî devlet ve güçlü iktidar müessesesi etrafında toplanan, kanun hakimiyeti özlemi ile, hiç bir şahsi çıkar beklemeden atalarının mukaddes miraslarına sahip çıkan gençlerdir.
Onların ilk arzusu, hangisi olursa olsun, anarşist ve bölücülere karşı başardı olacak bir hükümetin mevcudiyetidir. Hükümetin sat-veti, yurtta ve her müessesede barış temin etmesi onları yalnızca sevindirir.
Yoksa bozguncuların iddiası gibi, hükümetin başarısızlığım isbat için anarşik olayları bizzat düzenlemez. Ülkücünün tek düşmanı, yani sevmediği, varlık komünistlik ve bölücülüktür. Bu belâlara karşı olan her kuvvet Ülkücünün dostudur. Bu yüzden de, hükümetin anarşistler karşısındaki başarısı, dolayısı ile barışın sağlanması, onlar için bir neşe ve övünç sebebidir.
Ülkücü, hükümet anarşik olaylar karşısında aciz kalıyor, dedirtmek için, kendi yurduna ve, derneğine ve varlığının bir parçası olan millet mauna kıyamaz. Kısacası, dâvasına ters düşemez.
Ülkücü demek, kanuna ve devletine sadık kişi demektir. Bu ölçüye sığmayanlar ülkücü olamazlar. Bu ölçü dışında bulunanlar, bir ülkücü derneğin belgesini eline geçirse de, bir ülkücü grubun içerisine karışsa da durumu değişmez. Çünkü komünist ve bölücü anarşistler, başarı sağlıyabilmek için her kılığa bürünebilir. Aralarına karışarak, en masum bir yürüyüşü hedefinden saptırmak için akla gelmeyecek İşleri, yapar kendi hain emellerinin tahakkuku için yaptığı bir eylem sırasında yakalanırsa da, ben ülkücüyüm diyebilir.
Polis ve Jandarma üniformaları, sahte belge ve hüviyetler kullandıklarını her gün okuyup dinlemekte olduğumuz bu kişiler, suç işlemeğe gittiklerinde kastı mahsusla üzerlerinde böyle bir belge bulundurabilecekleri gibi, sizleri de böyle sahte belgelerle aldatabilirler. Bu sebeple bu gün, her zaman olduğundan daha dikkatli davranarak, aranıza katılanları kontrol ediniz. Kimsenin sizi ve dâvanız; fena tanıtmasına ve araç olarak kullanmasına fırsat vermeyiniz. Bunun için en basit ölçü şudur :
Kanuna ve ahlâka uymayan bir hareketi yapan veya yapmak isteyen ülkücü değildir. Millî devlet ve güçlü iktidarı da ancak aralarında sahtekârların barınmasına fırsat vermiyecek halis ülkücüler gerçekleştirilebilir
Milliyetçi Hareket Partisi Yüksek istişare Meclisi
Toplandı Geçen hafta pazar günü,
Ankara Konak Sinemasında MHP Yüksek İstişare Meclisi toplandı. Genel İdare Kurulu üyelerinin, partili parlementer-lerin, İstişare Meclisi üyelerinin, parti mafettişlerinin, İl ve ilçe başkanlarının katıldığı bu toplantıda; memleketin içinde bulunduğu durum, CHP hükümetinin icraatı ve MHP'nin muhalefetteki tutumu üzerinde delegeler görüşlerini söylemişlerdir. Bütün İl delegeleri alfabetik sıraya göre konuşmuşlar, parti ve parlemento çalışmaları üzerinde kanaatlerini açıklamışlardır. Ecevit iktidarın yurt sathına yayılan baskı ve terörünü dile getiren delegeler, milliyetçilik bayrağının ergeç burca dikileceğini ve bu mücadeleden milliyetçilerin muzaffer olarak çıkacağını ifade etmişlerdir.
MHP Yüksek İstişare Meclisi toplantısının sonunda bir bildiri neşredilmiş, ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış mese-olan anarşi konusunda iktida-leler hakkında Meclisin görüşleri açıklanmıştır.
«Türkiye ağırlığı son iki ayda daha da artan iç ve dış meselelerin sıkıntısı altında ciddi bir bunalım düşmüştür. İki aylık Sayın Ecevit hükümetinin, bu meselelerle uğraşırken tinin, bu meselelerle uğraşırken daha ziyade parti çıkarları İte meşgul olması, bakanların kendi hizbinden kadrolarla devleti işgale kalkması bekleyen mese-
BİLDİRİ ŞÖYLEDİR :
Fin önemli iç meselemiz lelerin ağırlaşmasına yolaçmış-tır.
rın takip ettiği siyaseti son derece endişe verici buluyoruz. Çünkü bir yandan devletin emniyeti, devletle mücadeleyi kendilerine gaye edinen anarşist bir derneğe bırakılmış; öbür yandan anarşinin temelinde yatan komünizm ve bölücülük bir kenara itilmiş; bazı bölgelerdeki silahlanma faaliyetleri görmezlikten gelinerek, solcu olmayan gençlerin kaldığı bir kaç yurt hedef seçilmiştir. Komik olduğu kadar da endişe verici olan bu gayretler, anarşistleri cesaretlendirmiş; soygunlar cinayetler, MİT merkezine kadar varan bombalı sabotajlar, polis ve bekçilerin şehit edilmesi gibi; devlet kurumlarını ve güçlerini hedef alan hareketler hızlanmıştır.
Tarihi tabloların indirilme-siyle, anarşinin önleneceği gibi çok sakat ve yanlış yollara gidilmektedir. Türk tarihinin ve bütün insanlığın seçkin şahsiyetlerini gösteren; Türk tarihinin ve insanlığın ve önemli olaylarını temsil eden sanat eseri tablolar, millet olarak bizleri birleştirmeyecekse, hangi değerlerde ortalık kuracağız. Ordu ve MİT'e, kontgerilla perdesi altında saldıranlar, kınadıklarında «Türk ordusunun savunması kimseye kalmamıştır» cevabını veriyorlar. Türk tarihini, Türk okullarından silmeye kalkışanlar, istiklâl marşın» anarşi unsuru sayanlar, tenkit edildiklerinde, yine aynı sözleri söylüyorlar Herkes bilmeli ki, Türk Ordusu da, Türk tarihi de elbette her Türk'ün korumakla görevli olduğu mukaddes değerlerdir. Ordu, tarih düşmanlığının, iktidar eliyle yapılması ciddi bir endişe kaynağıdır.
Kanun ve nizama bağlı kalarak, Anayasada tarifi yapılan Türk milliyetçiliği felsefesine sıkı sıkıya sarılarak anarşinin yenileceğine olan inancımız yenileceğine olan inancımızı tekrarlamak isteriz.
Milliyetçi Harekat Partisi bugüne kadar olduğu gibi, her türlü kanunsuzluğa karşı çıkacak, kökü dışardaki emperyalizmin oyunlarını bozmaya devam edecektir. Demokratik rejim içinde, hukukun üstünlüğü-, ne dayanan bir zihniyetle, gerçekleri milletimize bütün açıklığı ile anlatarak, milletimizle el ele vererek anarşinin kökünün kurutulacağı görüşümüze uygun olarak mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bütün siyasi kadroları denemiş bulunan aziz milletimiz,
yürekli inançlı, kararlı ve mücadeleci bir ruha sahip olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin etrafında süratle toplanmaktadır. Bu toplanış karşısında telaşa düşenler, ne yaparsa yapsınlar yakın gelecekte Milliyetçi Kadrolar görev başına geçecektir.
r O f t l - DEVIET YAY1NÎVI
4*ESS 5.
BASKI
TÖRE/DEVLET YAYINEVİ VARKEN TÖRE/DEVLET YAYINLARI OKUNlflL
DEVLET — YIL : 9 — SAYI : 435 — 6 MART 1978 SAYFA : 5
ol«i\l«ır düşünceler
\ommlar
Yurt - Kur Genel Kurulundan sonra Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliğinde Oynanan Baskın Basanındır Oyunu Tutmadı.
Dernek Yöneticilerinin iddialarına göre : 27.2.1978 günü, Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği planlı bir saldırıya hedef olmuş. Birlik Genel Merkezi Binası Birkısım CHP. Parlamenterleri yönetiminde komünist militanlar ve birliğe üye olmayan bir grup solcu tarafından basılmıştır.
Yönetim Kurulu Kararı alınmadan gazetelere verilmiş kongre ilânlarını kendilerine hukuki gerekçe sayan ikiyüz'üçyüz kişilik solcu grup Pol - Der'ci-lerle iş birliği yapmak suretiyle saat 9.00 sıralarında birliğe ait genel merkez binasına gelmişler, İdare Müdürlük Bürosu. Yönetim Kurulu Odası, Konferans salonu, lokal dahil olmak üzere beş katlı binanın hemen hemen tamamını işgal etmişlerdir. Bilahere bu zorbalar kapıları, dolapları, masa ve çekmecelerin çoğunu kırmak suretiyle lüzumlu evraklara el koymuşlardır. Hadiseler sırasında Emniyete telefon edilerek durum anlatılmış, binadan baskıncıların çıkarılması istenmiş, ancak kongre yapmaya geldiklerini belirten bu grubun elebaşları özellikle başta CHP'nin Ziraat Yüksek Mühendisi, parlamenterleri ve eski Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı «Faşistleri bu binadan atmadan bir yere gitmeyeceğiz» diyerek Pol - Der' çileri Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği Balkanı Ali Kömürcü ve Yönetim Kurulu üyeleri üzerine saldırtarak tar-taklatmıştır. Bunun üzerine Ali Kömürcü ve arkadaşları durumu Valiliğe bildirmişler ve binayı canları pahasına olsa ter-ketmeyeceklerini söylemişler
dir.
Hadiseler bu şekilde gelişmekte iken birliğin Ankara' daki üyeleri Genel Merkez Binasına gelerek, zorbaların çıkarılması için polise müteaddit defalar ikazda bulunmuşlardır. A n c a ' k a s ı l s ı z ve mesnetsiz bir kongre yap-
Baskın Basanındır Veyahut
Polis Devleti mak isteyen bu kişiler, Pol -Der'cilerin himayesinde uydurma bir kongre yapmışlar ve seve bu olayın da bu hadiseler çilen yeni yönetim kuruluna bina ve derneği zorla devretmek istemişlerdir. Polis tarafından dışarıya atılmak istenen birlik gerçek üyeleri ile baskıncılar arasında çıkan hadiselerden sonra dernek solcu zorbalar ta
rafından tahrib edilmiş, bunun üzerine valilik duruma bizzat el k o y m u ş t u r . Hadiseler d a h a fazla bü-lir-gider defteri, üye kayıt defteri, karar defterleri tetkik edileceği bahanesiyle ilgililerce alınmıştır.
Bir hukuk devleti olan ülkemizde bu gibi olayların son günlerde sık sık ceryan etmesi
OH... NE ZENGİN MİLLETİZ!
Oktav OGUZHAN
Gaziantcpspor - Galatasaray maçından sonra seyirciler Galatasaraylı futbolculara taşlarla birlikte para da atmışlar...
Evet, evet : Taş ve para!... Zamlara, kuyruklara, yokluklara bakmayın siz. Bu bir gerçek : Va
tandaş para atıyor! Çünkü : — Her geçen gün paranın değeri düşüyor. — «Akgünler,» milleti kara kara düşündürüyor. — Vınlayıp duran kurşunlar önüne geleni öldürüyor. — Ve «para atma» hadisesinin olduğu gün «Devalüasyon» oluyor. — Bir liranın değeri altmış altı kuruşa düşüyor... Bu parayla hiçbir şey alınmaz. Dolmuşa, otobüse bile binilfcnez. öyleyse ben böyle parayı Atarım!... Gaziantepliler de öyle yapmışlar.
ŞU TRT ŞU BASIN. ŞU SOL!
« — Anarşi tırmanıyor.» « — Anarşi tepeye tırmanıyor.» « — Anarşi zirveyi aştı, fezaya tırmanıyor!...» Yetkililer : « — Anarşide azalma var.» « — İki ayını yeni doldurmuş bir hükümetten anarşinin tamamen
durdurulmasını istemek haksızlık olur.» « — Ne taraftan gelirse gelsin şiddete karşıyız...» Ama dün : ^ ^ S i S I T « — Memleketin anarşiye bir gün bile sabrı kalmamıştır. Bunun
için acelemiz var diyorlardı...» Meğer anarşiyi iyice hızlandırmak içinmiş bütün acelecilikleri. Yoksa, acele işe şeytan karışmış olmasın ? Son iki ayın ölü, yaralı, patlama ve soygunlarla ilgili rakamları
oldukça korkunç... 1 aylık toplamın çok çok üstünde. Sol basında manşetler : « — Şu kadar ülkücü göz altına alındı.»
— Suçları neymiş? '< — İddiasıyla, gerekçesiyle zannıyla » Araştırıyoruz : Haberlerin çoğu yalan. Bir kısmında, «yakalandı» denen ülkücü
ler ilk sorgularında serbest bırakılmış, önemli bir kısmında da polis karakollarında günlerce aç-susuz bırakılmışlar, sopa yemişler. Suçları yok, günahları yok.
Biraz da tertiplere kurban gidenler var. Ama, ya okuyup duyamadıklarımız. TV'de göremediklerimiz? — CHP Develi ilçe merkezinde partililer üzerinde yakalanan 3
adet otomatik silah ve patlayıcı maddeler... — İGD'li ve Mao'cu gençlerin birbirlerine saldırıları, öldürmeleri,
sabotajları... — THKP-C'nin banka soygunları, vurgunları...
İşte bütün bunlar ve daha bir çoğu TRT ve basında «kimlikleri saptanamayan» ya da «meçhul kişiler» tarafından yapılan «eylem»ler-dir.
Ama, tertip sonucu da olsa, yanlışlıkla da olsa, haksız yere de olsa, iddia, zan ve iftiralar sonucu da olsa «ülkücüler»in adı illa ki söylenmeli, teşhir edilmeli, iz bırakılmalıdır.
Ah şu TRT Şu Basın... Şu Sol... İçişleri Bakam!.. Başka ne diyelim ki? Utamrsa eğer, «Baht utansın!...»
zincirinden biri olması bakımından üzerinde biraz durulmasını gerektirmektedir. Zira söz konusu olan CHP militanları (Milisler), CHP Bürokratları, CHP Parlamenterleri ve Pol - Der'ci-lerle birlikte hazırlanan planların ne ilk ne de sonu olduğu, dur. Milliyetçi kuruluşlara, derneklere; bilhassa kongreleri fırsat bilerek baskın yapan, asıl üyeler dışarıya atılarak, üye olmayan, delege olmayan kişilerle hukü'ki hiç bir dayanağı olmayan yönetim kurulları oluşturanlar bizzat mevcut iktidardan güç almaktadır. Zorbalıklarla bazı kuruluşlar ele geçirilmektedir. Şöyle ki, Yurt - Kur Gima, TMMOB ye bağlı meslek odası genel kurullarında oynan, dığı iddia edilen oyunlar bu izahatın son günlerdeki delilleridir. Kısacası bu usullerce birçok yönetimler devralınmak-tadır.
Özellikle geniş tabanlı mesleki kuruluş ve teşekküllerin tamamını CHP'nin emrine geçmesine kadar bu taarruzların devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Önümüzdeki günlerde yine bu tür olayların meydana geleceği kesindir. Nisan ayı içerisinde kongresi yapılacak olan ve yıllardır CHP'nin eline geçireme-diği fakat sızmış olduğu Ziraat Odaları Birliği de (Geniş bir Çiftçi Teşekkülü) muhtemelen böyle bir tertip karşısında kalacaktır. Ziraat Mühendisleri Birliğinde başarılamayan plan burada da aynen uygulanacaktır.
Ülkücülerin nöbet tutmadığı her kuruluş ve teşekkül CHP'nin eline er geç tek tek geçecektir.
Unutulmamalıdır ki, siyasi güce, sokak gücüne ve emrindeki kuvvetlere dayanan bir iktidar her şeyi yapabilir. Bu duruma karşı tedbirleri almak bütün Milliyetçilere düşen bir görevdir.
,4i Uzun zamandır beklediğiniz kitap —. kitapçınızda
TÖRE DEVLBT \gfl YAYIMLARI 41
TÖRE, DEVLET YAYINEVİ VARKEN TÖRE/DEVLFT YAYINIARI OKUNUR
# MEHMET DOĞANIN VAKIFLAR ve TURİZM ÜZERİNE BÜTÇE KONUŞMASI :
Bütçe Kanununun Millet Meclisi genel kurulunda görüşülmesi sırasında MHP grubu adına, Vakıflar genel Müdürlüğü Bütçesi üzerinde Kayseri Milletvekili Mehmet Doğan yaptığı konuşmada/Vakıfların içinde bulunduğu durumu izah etmiş Vakıfların perişanlıktan kurtarılması için öncelikle köklü ve radikal tedbirlerin alınmasını istemiştir.
Doğan konuşmasında özetle şunları söylemiştir :
«Millete hizmet, dolayısıyla, Cenab ı Allah'ın rızasını kazanmak amacı ile kurulan bu müesseseler, vakıflar, bugün perişan bir haldedir. Bir kısmı talan edilmiş, kapkaççı, fırsatçılara el koyulmuş bir kısmı maalesef Devlet tarafından satılmış, ayakta kalabileni bakımsız, perişan ve tamamen gayesi dışında kullanılmaktadır. Ankara, İstanbul, İzmir ve diğer büyük vilâyetlerde, şahsa ait bir han odası veya dükkân binlerce Lira değerinde kiraya verilirken, vakıf işhanı ve dükkânlarının yok bedelle, bir kaç yüz Lira aylıkla gasbedil-mesine göz yumulmuş, bu ata yadigârı müesseseler gereği gibi korunamamış, elde edilen gelirler de tamamen gayesi dışında kullanılmıştır. Ve kullanılmaya devam edilmektedir.
«Biz de onlar gibi yapalım, Ülkemizde yaşayan Rum azınlığa misilleme yapalım demiyorum. Bu aklımızdan dahi geçmez. Çünkü biz asil ve büyük bir milletiz. Türk hamiyetine sığınanlar, hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun, dün olduğu gibi bugün de, yarın da her türlü endişeden uzak olarak yaşayacaktır. Ancak Türk Devletinin, Türk Milletinin aleyhine tutum ve davranışta bulunmamak, Türk Milletinin sırtından kazandığı parayı Atinaya aktarmamak şartı ile olacaktır. Çan kulesi takılmış Ayasofya Kartpostalları bastıran son vatan parçası Anadolumuza göz koyan Yunana verilen tavizler son bulmalı, Ro-mayı, Bizansı ihya etme hevesine son ver. meliyiz. Milletimizin ana sütü gibi ak, helâl olan parasını, kendi öz medeniyetini ihya etmek uğrunda sarfeîmeliyiz.»
Kayseri Milletvekili Doğan Turizm ve Tanıtma Bakanlığı bütçesi üzerinde de MHP'nin görüşlerini anlatmış Turizm Bakanlığının millî kültür anlayışı bulunmadığını izah edecek «bu anlayışsızla ne halledilecek, Türk Milletinin hangi öz değerleri ortaya konacak» demiştir.
Doğan konuşmasını daha sonra şöyle sürdürmüştür :
«Maalesef bu bakanlık bugüne kadar görevini layıkı veçhile yapmamış ve kendisinden bekleneni verememiştir. Herşey-den önce ne yaptığını ve ne yapacığını tesbit edememiş, bocalamış, dolayısıyla yanlış bir çıkmaz bir sokağa girmiştir. Üzerinde yaşadığı ülkeden, tabii güzelliklerine, kendi öz kültür ve medeniyetinden bihaber olarak turist çekerim ümidine kapılarak hiristiyan âlemi için cazip ve kutsal sandığı düzme aziz makamları ihdas etmiştir. Meselâ; Efeste Meryen Ana, An-takyada Sen Jan, Tarsusta Senpol, Antai-yada Aya Nikola gibi. İş bununla da kalmamış, Roma, Bizans artığı taş parçaları
için fakir milletin kesesinden yüzmilyonla-rı aşan paralar harcamıştır. İş daha ileriye götürülerek bin yıllık yurdumuza, milyonlarca şehit pahasına elde tutulan son vatan parçasına misâl olarak, Antalya bölgesine, Bizanstan ve Romadan kalma Kapodokya denmesi, Avrupada böylece reklam yapılması geliniz buralar sizin demek değilde nedir?
Bu sorumsuz mirasyedi tutumumuz «toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır» diyerek bir gül bahçesine girercesine bu kara toprağın altında yatan atalarımızın aziz hatırasına ihanet değil midir?
Kayseri Milletvekili konuşmasını şöy
le tamamlamıştır : «Başbakanın konuşmasını talimat ka
bul eden, Millî Eğitim, Gençlik ve Spor, Ticaret Bakanları Türk büyüklerinin ve Türk tarihinin azametini sergileyen tarihî toblolara karşı savaş açmıştır. Bu arada Atatürk düşmanlığı da ihmal edilmemiş, bizzat kendisi tarafından yaptırılan ERGE-NEKON tablosu indirilmiş 56 yıl önce kurduğu Anadolu Ajansının tahsisatı kesilerek TRT gibi CHP'nin borazanı yapılmak istenmiştir.»
# AGAH OKTAY GÜNER'İN BÜTÜNÜ ÜZERİNDEKİ KONUŞMASI
Bütçenin tümü üzerinde MHP grubu adına konuşan Konya Milletvekili Dr. Agâh Oktay Güner, Ekonomimizin içinde bulunduğu durumu açıklamış ve bu hükümetin hiçbir ciddî istikrar tedbiri alamadığını belirterek şunları söylemiştir :
«Çağımız ihtisasa saygı çağıdır. Özel. likle gelişme ilerledikçe ihtisaslaşma da artar. Herkesin kesin kendi mesleki konularında konuşması gerekir.
Başbakan son günlerde Ulusal Savunma Sistemi konusunda beyanlarda bulunuyor, bu beyanla konunun tamamen dışında olan bir kimsenin o konu ile ilgili yeni fikir üretmesine benziyor. Yurdumuzda Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Genel Kurmay Başkanlığı Cumhuriyetten bu yana savunma ihtiyaçlarını tesbit etmiş ve uygulamıştır. Bunu kurulduğundan beri, Cumhuriyetin ilânından beri Türk Silâhlı Kuvvetlerinin geliştirdiğini görüyoruz. Silâhlı Kuvvetlerimizin (Ulusal Savunma) kavramında başarılı oldukları açıktır. Silâhlı Kuvvetlerimiz bu şuurla etkili bir biçimde caydırıcı rol oynadıkları gibi kendisine verilen görevlerde de başarı sağlamıştır. Silâhlı Kuvvetlerimizin bölgemiz ve dünya şartlarında Türkiyenin savunmasına birinci derecede önem verilmelidir. Bu anlayışla Sovyet Rusya dışında kalan komşumuz devletlerin herbirinde daima üstün bir Millî savunma gücü sağlanmalıdır. Bu ulaşma yolunda hiçbir fedakârlıktan çekinmemeliyiz. Bu fedakârlığı gerektiriyorsa Türk Milleti bundan kaçınmaz. Seve seve yerine getirir.»
# BİZ MHP'liler MİLLETİN MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜ ÜLKÜSÜNÜN TAKİPÇİLERİYİZ.
«Biz Milliyetçi Hareket Partililer olarak Türk milletinin millî bütünlüğü ülküsünün takipçileriyiz. Anayasa, çok partili demokratik rejime ve vatanın bu-yor, anarşi tehlikeli noktalara doğru tırma-tünlüğüne yönelen tehditler gittikçe artı-
MHP Milletvefllerinin Bütçe Konuşmaları iktiddı Çileden Çıkardı
nıyor. Demokrasinin üstünlüğünü ve yüceliğini hür parlementer rejimin devamını el birliği ile sağlamak zorundayız. İktidarın anarşiye karşı tesbitinin ne kadar noksan ve hatalı olduğu, anarşiyi önleme yolundaki zamanlama ile ortaya çıkmıştır. İktidar mensupları devamlı bir biçimde anarşiyi önlemek için öngördükleri süreyi arttırmaktadır. Anarşi ve tehdiş olaylarına gerçekçi ve doğru teşhislerle bakmak ve inançla anarşinin üzerine yürümek gerekir. Siyasi hasımlarını boğmak hırsı ile Anayasa düşmanı, vatan bölücü gayretlere müsamaha edilir ve aynı hırsla gerçek suçlular yerine suçlu olması istenen masumlara peşin mahkumiyet ilan edilirse bu tutum bu anlayış anarşinin en mühim kaynağı olur, bugün bu tutum bütün insafsızlığı ile uygulanıyor. Marksist polis derneğinin mensupları vazife şuuruna sahip dürüst namuslu Türk Polisinin mazisine, haline ve geleceğine kara bir leke gibi düşmüş bulunuyor. Polisin suçluiarı araması Anayasa içinde, kanunlar içinde görevini yerine getirmesi Anayasa düzenini savunan bizlerin saygı ile karşılayacağı davranışlardır. Ancak polis her vicdanlı insanın isyan edeceği şekilde masum gençleri döver, kitaplarını yırtar, yurtları basar, yangın enkazı haline getirir, asıl görevini unutursa sokaktaki anarşide otomobilleri benzinler ve kurşunlayarak yakar. Bir aylık dönemimizde 95 vatandaş öldü maalesef bu çok talihsiz endişe verici bir hezimettir. Siyasi Parti Liderleri olmak mes'elelere tek gözlü bakma yönünden belki mazur görülebilir ama devlet adamı için taraf tutma, öncelik!» devlete ihanettir. Devlet benim diyenlerin hazin akıbetlerini ise tarih bolca gösteriyor!.»
£ İŞKENCELİ DEMOKRASİ Mİ? «ÖZGÜRLÜKÇÜ» DEMOKRASİ Mİ?
«Daha dün, Kırşehirde masum insanlara suç kabul ettirmenin işgencelerinl gördük. Aynı işgence tatbikatı İstanbuida, Ankarada, Borda, Konyada, Seydişehirde, Niğdede uygulandı. Ülkücü gençler toplanıyor, karakollarda saatlerce dövülüyorlar. Namuslu vatandaşın varlığı ile huzur bulduğu polis onu falakaya çekerse, kızgın demirle dağlarsa bunun sorumlusu sizsiniz. Sayın Başkan Sizin temsil ettiğiniz demokrasiye özgürlükçü demokrasi denmez, işkenceli demokrasi denir. Biz bu örnekleri bu insafsız ve vicdansız zulüm örneklerini Yüce Meclise bütün delilleriyle teker teker getireceğiz.»
«Biz yol yakınken Sayın Eceviti hukuka saygıya insan haysiyetine hörmete, adalete davet ediyoruz. Devlet hayatını adaletsizlik sarsar, perişan eder. İktidarın gururundan doğan hülyaların, bedbahtlıkların yegane kaynağı olduğu unutulmamalıdır. İşkencelerin en kötüsü kanunla işkence etmektir. Siz, ben sizi attım, sen git temizle diyerek Devlet memurlarına zulmediyorsunuz. Bu kanun dışıdır, unutmayınız
yasaların bittiği yerde zülüm başlar. Yüzlerce ülkücü genç kurşunlanırken biz her Türk gencinin ölümündeki acı ile kavruluyoruz. Ama siz susuyorsunuz. Ülkücüler dövülür, ülkücüler öldürülürse Türkiyede milliyetçi fikir, milliyetçi aksiyon sona erer zannediyorsanız aldanıyorsunuz! Unutmayınız ki, toprağa ekilen tohumlanır içerisinde en çok mahsûl vereni bir davaya inanmış yiğitlerin döktükleri kandır. İftiralarla hiç bir neticeye ulaşılmaz. Ancak iftira kılıçtan daha zalim bir silahtır. Çünki iftiranın açtığı yaraların hiç bir zaman kapanmadığı gerçektir. Hükümetin bir üyesi Ticaret Bakanlığında bir iş adamının dövdüğü iftirasını kapalı kapılar ardında bir iş adamından dinlediğini ifade ederek anlatmıştır. Bir eski bakana bir kadroya böylesine iftira edildiği görülmemiştir. Şerefli ve haysiyetli insanlar başkalarının şeref ve haysiyetini en az kendi şerefleri kadar aziz bilirler. Hükümetin Senato'da yapmış olduğu bu ağır iftirayı, kimse o iş adamı ile birlikte isbata davet ediyorum. Ergene kon Destanı, Kurtuluş Savaşı Tablolarına ve Milliyetçi Yöneticilere düşmanlık kamburlanyla zaten tükenmiş olan bu hükümet aksi halde Bakanlık koltuğunda oturmağa layik değildir. Hiç kimsenin tatmin edilmediği, herkesin zorbalıkla, iftiralarla yola getirilmek istendiği böyle bir hükümetin devam etmesi mümkün değildir. Ölçülü eşitliğe dayanmayan ve herkese kendi hakkını vermeyen hiç bir hükümet sürekli olmaz. İşleri, o işlere ehil olmayanlara vererek kıyameti başlattınız, bunun günahı artık yalnızca sizindir. Bugün devlet kadroları korku içindedir. Listelerle kıyımlar hareketleri düzenliyorsunuz.
Hükümet devamlı bir biçimde devlet kadrolarının işgal edildiğinden bahsetmektedir. Kendisine göre o kadrolarda bulunan elemanları işgalci olarak görmekte ve onların yerine CHP'lileri tayin ederek devlet kadrolarını militanlara teslim etmektedir. Ticaret Bakanlığına bağlı 11 adet tarım kredi kooperatifi Genel Müdürünün görevlerinden alınmaları kanunlara, teamüllere tamamen aykırıdır. Anayasanın devlet memurları yasasının ve kooperatifler hukukunun açıkça ihlâlidir. Tarım Kredi Kooperatiflerini düzenliyen yasalar Kooperatif Müdürlerinin ancak fevkalade hallerde müfettiş raporuna dayalı olarak görevden alınmalarını gerektiren vahim bir fiil işledikleri tesbit edilmiş ise alınmalarına müsade verir. Her idari tasarruf kendisine vücut veren tasarrufun usûlü ile sona erdirilir. Maalesef bütün bunlar parti taassubu uğruna unutulmuştur. 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve birliği hakkında kanun ancak bir suç işlendiğinin tesbiti diğer bir ifade ile hukuki değil de cezai bir sorumluluğun bahis konusu olması halinde uygulanabilir. Bu 11 gene! müdür başında bulundukları birliklere çok değerli hizmetler ifa etmişlerdi. Birliklerin tarihinde ilk defa bu dönemde kâr'a geçilmiştir. İş yerleri çalışma disiplinine ka
vuşturulmuş, verimli olabilmek gayesi, birleştirici olmak endişesi ile, gayreti ile tarım kredi Kooperatifleri birliği köylümüzün hizmetine koşulmuştur.»
Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde de konuşan Güer, Ticaret Bakanlığının militan1 bir teşkilat haline getirildiğini ifade ederek, bu anlayış ve tutumda partizanlık, devlet ve millet düşmanlığı zihniyetinin hakim kılınmak istendiğini söylemiş bu zihniyetle sonuna MHP olarak mücadele edeceklerini tekrarlamıştır.
0 İÇİŞLERİ BÜTÇESİ ve SADİ SOMUN-CUOĞLU
MHP Niğde Milletvekili Sadi Somun-cuoğlu İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada «Tek yanlı ve maksatlı anlayışla Türkiye'ye huzur getirmenin mümkün olamıyacağını» ifade etmiştir.
Somuncuoğlu, İçişleri Bakanın anarşiyi durduramıyacağını, bilhakis daha da artırdığını söylemesinden sonra sözlerine şöyle devam etmiştir :
«Anarşi, devlete karşı, kanuna karşı girişilen hareketin adıdır. Gerçek hedef devlettir. Bu ana hedefi, dikkatsiz gözlerden, propagandaya teslim olanlardan gizlemek de, anarşiyi yürütenlerin üzerinde durdukları önemli bir stratejik unsurdur. O halde, anarşi için bir tarafın olması yeterlidir. Çünkü ikinci taraf, daha doğrusu hedef daima vardır. O da devlettir, kurulu nizamdır. Anarşinin bir başka özelliği de, sürekli olması, siyasal olması ve teşkilatlı güçler tarafından yapılmasıdır. Yine Tür-kiyedeki gelişmelere ve ortaya konulan gerçeklere bakılırsa, anarşi, bir araç olarak kullanılmak istenmektedir.»
# ANARŞİST, HAPİSHANEDEN DEVLETİN ÖNEMLİ MEVKİLERİNE SIÇRADI.
«Bizim üzerinde durmak istediğimiz esas konu bu değildir. Biz 12 Mart öncesi Cumhuriyet Halk Parti yöneticileriyle aramızdaki sert tartışmanın mahkemeye gittiğini ve bu tartışmayı mehkeme ilâmları ile CHP yöneticilerinin kaybettiğini söylemek istiyoruz. İyi niyetli siyasi kadrolar da yanılabilir. Samimi kanaatini savunanlara ancak saygı duyulur. Ama CHP yöneticileri bu mahkeme kararlarına da itibar etmediler. Yine bildikleri türküyü söylemeye devam ettiler. Ettiler de ne oldu? Türk Ordusunun ve bağımsız mahkemelerin, Türk polisinin ve bütün devletin» «şehir gerillası dedikleri,» «kır gerillası» dedikleri silahlı komünist çetelerle yaptığı iki yıllık mücadele, mürekkebi, akıtılan şehit kanı kurumadan, Sayın Ecevit iktidarının çıkardığı afla hükümsüz hâle, tesirsiz hale getirildi. Sicilleri de temize çıkaran bu afla, devlet ve rejim düşmanları tekrar devletin kurumlarında göreve başladılar, Anarşist, bir anda hapishaneden, devletin önemli mevkilerine sıçradı. Yurt dışına, sosyalist ülkelere kaçanlar, çoğu eski tüfekler diye adlandırılan komünist şefler tekrar yurda döndüler. Yeniden buluştular, teşkilatlandılar, kanlanıp canlandılar. Sonra kanlı eylemler başladı. Burada anarşinin bu devlet, rejim ve milliyet düşmanları tarafından çıkarıldığının bir yeni ispatı daha görüldü 12 Mart 1871 den 1974'e kadar milliyetçilerden hiç bir anarşik hareket gelmedi. Fakülteler, fabrikalar, okullar, devlet da
ireleri muntazam işledi. Bazı geçici sol denemelerin dışında demek ki, beynelmilel komünizmin yerli işbirlikçileri tesirsiz hale getirilince, hiç bir anarşik olay meydana gelmiyormuş. O halde anarşinin tek taraflı olduğu, bunun da devlet ve rejimi yıkmayı, vatanı bölmeyi hedef alanlar tarafından çıkarıldığı kesinlikle anlaşılıyor.»
«Şimdi Sayın Ecevit hükümetinin, 47 günlük hükümetinin, anarşi ile ilgili siya. setine birlikte eğilelim. Biz yanlış yolda olduklarını, tehlikeli yolda olduklarını söylediğimiz zaman CHP'nin sayın sözcüleri ve bazı bakanları bu kürsüye çıkarak, biraz insaflı olun bize fırsat tanıyın. 10 yıllık, —gerçi onlara göre 10 yıl değil üç yıldır— Anarşiyi b i r a y d a nasıl önleyelim, bunu bizden nasıl beklersiniz diyorlar. Sayın üyeler, biz insaflı kimseleriz, niçin ön leyemediniz demiyoruz, bıçak keser gibi önleyeceğiz dediğiniz halde niçin anarşi alevlendi diyoruz. Niçin anarşide rekoru bir ayda siz kırdınız diyoruz. Niçin işkenceye başvuruyorsunuz, niçin kanunlar, nizamı, insan haklarını hiçe sayıyorsunuz. Böyle giderseniz sadece anarşide rekor kırmakla kalmaz, ülkeyi daha ağır bir bunalıma sokarsınız diyorum. TRT'de asılsız haber yayınlatarak halkı paniğe vermek, hiç bir olay ve sebep yokken, solcu olma. yan gençlerin kaldığı yurtları ve okulları basarak olay çıkarmak suretiyle ne kazanmak, nereye varmak istiyorsunuz? 12 Marta devletin, rejimin ve Türk milletinin düşmanları ile devletin kuvvetleri karşı karşıya gelmişti; ama anarşistler böyle istedikleri için, devlet kuvvetlerine ve kurumlarına saldırdıkları için meydana gelen bu gerilla savaşı yapılmıştı. Bu defa siz bunun tersi bir tablo mu çizmek istiyorsunuz? O zaman anarşistler saldırıyordu, şimdi devletin kuvvetlerini siyasi maksatlarınıza alet etmek suretiyle siz saldırıyorsunuz. Yalnız unutulmamalıdır ki, yanlış yanlıştır ve sonu da buna göre olacaktır. Belki bir süre, yalan yanlış tertipler ve irtibatlar kurmak suretiyle bazı vatandaşlarımıza sıkıntı verebilirsiniz, ama çok kısa bir süre sonunda bunun da sonu alınacaktır. O zaman ne yapacaksınız? Anarşinin temelinde ve büyük bölümüyle yer altı dediğimiz kuruluşlarla nasıl karşılaşacaksınız? Kaybedeceğiniz sürede onların çok daha güçlenmiş olarak karşınıza çıkmayacaklarına dair teminatınız mı var?»
«Bugünkü hükümeti çok yanlış ve tehlikeli bir gidiş içinde gördüğümüzü söyledik. Şimdi bu kanaate nasıl vardığımızın delillerini sıralamak isterim. Polis teşkilâtı içinde kurulmuş ve polisi mcrksist felsefeye göre şartlandırmak isteyen, kafaları bu kalıba dökmek isteyen Pol - Der adında bir dernek vardır. Sayın Bakanın Emniyet Genel Müdürlüğünde ve bütün teşkilatta yapılacak tayinler konusunda bu dernekten faydalandığı ifade edilmektedir. Yine bu derneğin bazı yöneticilerini Emniyet Genel Müdürlüğünde ve teşkilatta aktif görevlere getirdiği söylenmektedir. Eğer, bu marksist ve bölücü derneğe böylesine yaklaşılmış ise, hazinenin anahtarı hırsıza, memleketin asayişi yıkıcıya, bölücüye verilmiş demektir.»
«İşkenceler bir vahşeti andıracak şekilde sürdürülmektedir. Elimizde tarihleriyle karakol isimleriyle birlikte işkenceleri gösteren bir büyük liste var bir kaçını sı-
(Devamı Sayfa ilde)
DEVLET — YIL : 9 — SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 8
CHP ve Komünistler Hedef Birliği İçinde
Sayın Milletvekilleri,
Devlet, rejim ve ülke bütünlüğüne kasdedenlere karşı koyan, devlet kurumlarını ve devletin güçlerini böylesine suçlayarak; ihanete sürüklemiş kızıl cinayet şebekelerini korumaya kalkışanlar, bir ülkede ana muhalefet sandalyasında oturu-yorlarsa, zaman zaman iktidar koltuğuna geçebiliyorlarsa, o ülkede anarşinin niçin önlenemediğini fazlaca araştırmaya da ihtiyaç yoktur. Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşülmesi sırasında genişliğine ve derinliğine anlattığımız gibi, CHP yöneticileriyle 10 yıldan beri aramızda bir tartışma vardır. Kızıl kaynaklı, bölücü kaynaklı anarşinin birinci dönemi olan 12 Mart 1971 de, iddialarımız mahkemelerde yargılandı. Askeri mahkemelerde yargılandı, daha sonraları sivil mahkemelerde yargılandı. CHP yöneticileri mahkeme ilamıyla tartışmayı kaybettiler. Elimizdeki ilamlara göre, anarşiyi, Türk devletini ve demokratik rejimi yıkmak, vatanımızı bölmek isteyenler çıkarmaktadır. Bunlara kısaca komünistler ve bölücüler diyoruz. Bu ilamlara rağmen CHP yöneticileri tamam biz kaybettik, yanılmışız demediler. Mahkeme kararlarına da karşı çıktılar. «Bozuk düzende, mahkemeler karar verse bile, haksız olur» gibi, ancak gerillacıların kanununda bulunabilecek fetvalar verdiler. Bugüne kadar da bu görüşlerinden ciddi ölçüde değişiklik olmadı. Bakınız Sayın Ecevit 22 Kasım 1976 tarihinde Barış Gazetesinde yayınlanan demecinde ne diyor... anarşiye nasıl teşhis koyuyor. Aynen şöyle; «Demirel ve temsilcisi olduğu zihniyet kanlı ellerini üniversitelerden ve okullardan çekse, bu kurumlara kendiliğinden barış gelecek.» Bu iddianın sahibi şimdi iktidardadır, ama kanlı anarşi azalma şöyle dursun, hızla tırmanma var.
Sayın Milletvekilleri,
Türkiyedeki anarşinin temelinde komünizm ve bölücülük vardır. Mahkeme kararlarıyla da bu böyledir; bütün şehirlerin vitrinler dolusu kitaplarıyla da bu böyledir; Sayısı bilinmeyen dergilerle de böyledir, işlenen cinayetler ve devlet kurumlarına yapılan saldırılarla da bu böyledir; polis, bekçi, jandarma ve masum vatandaşların • şehit edilmesiyle de bu böyledir. MHP olarak inanıyoruz ki, Türkiyede, komünist ve bölücü saldırılar durdurulduğu gün, anarşi de biter. Ama Türkiyede bir tane bile ülkücü milliyetçi bulunmasa, komünist ve bölücü saldırılar yine durmaz, aksine daha da artar.
Demezler ki madekmi ülkücüler yok, polisleri öldürmeyelim; mademki ülkücüler yok MİT'e polis karakollarına bomba koymayalım, mademki ülkücüler yok «Halklara özgürlük» istemeyelim; mademki ülkücüler yok bankaları, tekel depolarını, vergi dairelerini soymayalım; mademki üfkücüler yok faşist orduyla; halkı sömüren devleti elinde tutan burjuvazi ile mücadele etmeyelim, mademki ülkücüler yok
proleteryanın diktatörlüğünü kurmayalım. Demezler çünkü hedefleri bunlardır.
Komünistler ve bölücüler, yukardaki hedeflere her türlü şart altında gitmek isteyeceklerdir. O halde, gelin anlaşalım. Anarşinin temelinde komünizm vardır. Anarşinin temelinde bölücülük vardır.
Sayın Milletvekilleri,
Bütün dünyada komünistlerin kendilerine karşı çıkanlara verdiği ad «Faşist» liktir. CHP yöneticilerinin beyanlarına dikkat ediniz. 10 yıllık beyanlarına dikkat ediniz. Hep faşizm tehlikesinden sözettikleri halde, bir gün için dahi olsa komünizm tehlikesinden bahsetmemişlerdir. Geçenlerde yapılan CHP küçük kurultayında konuşan Sayın Ecevit, faşizmden, faşist tehlikeden yine alışkanlığı üzere bahsetmiş, ama komünizm tehlikesine ait tek kelime söylememiştir. Türkiyede bırakınız son 10 yılı, Cumhuriyet tarihi boyunca, hiç faşizm propagandası yapmaktan mahkum olan, hatta hakim önüne çıkarılan var mı? Hayır Türkiyede Faşist olduğunu söyleyen, halkı faşizme çağıran tek kişi çıkmış mıdır? Hayır... O halde nedir bu uydurma faşizm? Ne yapılmak isteniyor? Komünistleri anladık ama, CHP yöneticileri ne yapmak istiyorlar? Bu yanlışı düzeltmek gereklidir. İktidara gelmiş bir parti hükümetin başı, ortaya çıkar da, faşizm tehlikesinden bahseder ve bu konuşmalar sürüp giderkende, polisler bekçiler öldürülür, soygunlar alabildiğine hızlanırsa ve hiç komünizm tehlikesinden bahsedilmezse. bu hükümetin takip edeceği politikadan endişe duymamak mümkün değildir. İyi niyetine inanmaya devama çalıştığımız bir İçişleri bakanının bulunmasına rağmen endişe duymamak mümkün değildir.
Faşizm tehlikesinden söz etmek, kamu oyunun dikkatini en azından ikiye bölmek ve devletin gerçek düşmanı komünizmi ve bölücülüğü gözlerden uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermemektedir.
Sayın Milletvekilleri
İktidarda bulunan CHP yöneticilerinin anarşi karşısında da, her konuda da kendilerini gözden geçirmeleri lâzımdır. Komünistler neleri hedef almışlarsa CHP' nin bugünkü yöneticileri de onları hedef bilmiştir. Komünistler ve bölücüler, Kontr-gerilla perdesiyle ordu düşmanlığı yapıyor, CHP yöneticileri de öyle; komünistler ve bölücüler, MİT düşmanlığı yapıyor, CHP yöneticileri de öyle, Komünistler ve bölücüler milliyetçilere «Faşizm» perdesi altında düşmanlık yapıyorlar, CHP yöneticileri de öyle; Her toplumda bulunması şart olan egemen güçler konusunda komünistler ve bölücüler, devletin kurumlarına saldırıyor, CHP yöneticileri de öyle; Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmak isteniyor, buna komünistler ve bölücüler saldırıyor, CHP yöneticileri de öyle; namuslu iş adamını, toprak sahibini, ayırmadan komünistler ve bölücüler bunlara düşmanlık yapıyorlar, CHP yöneticileri de öyle; bu kadar
hedef birliği içinde bulunulduğunun farkına mı varılmıyor. Geçenlerde Londra'da, Yunan, Filistin ve Tüfkiye komünistleri topluca yürüyüş yapıyorlar, «Faşist MHP ve Ül kü Ocakları kapatılsın.» «Yaşasın Maden-İş» diye, CHP yöneticileri de aynı şeyleri söylüyor. Bunun anlamı nedir? Gündelik gürültüler ve patırtıların tozu dumanı içinde, tarihi parti nereye götürülmek isteniyor?
Sayın Milletvekilleri,
İki aydan beri CHP iktidardadır. Bıçak keser gibi önleyeceklerini söyledikleri kanlı anarşi, önlemek, aynı seviyede durmak bir yana, rekor seviyeye çıkmıştır.
«Anarşi okullardan ve yurtlardan kaynaklanıyor.» diyordunuz. Okullarda Yurtlarda büyük kısmıyla kapatılır ama anarşi hızlanıyor. Bir gerçek iyice bilinmelidir. Anarşi, komünizmin ve bölücülüğün organize ettiği yeraltına dayanıyor. Okul ve Yurtlardaki olaylar, bir çok neticeden, sadece biridir. Neticeyle değil, sebeple, kaynakla uğraşarak anarşi durdurulur.
Anarşi hızla artıyor. Qünkü hükümet yanlışlarından vazgeçmemekte israr edenlerin elindedir. Anarşinin kaynağı -da, damarları da her şeyi de apaçık ortada iken, sayın hükümet, masum milliyetçi gençlerin yurtlarına karargah kurmuştur. Arama bahanesiyle yurtlar talan ediliyor. Gençlerin eşyaları tahrip ediliyor. Hiçbir sebep yokken, hiçbir şikayet yokken ve hiçbir olay olmamışken marksist bir polis derneğine mensup seçme militanlar gönderiliyor. Gecenin ikisi, üçü... Arama var deniliyor. Aranıyor... Bir. iki... üç defa aranıyor. Bir-şey bulunamayınca, bundan memnuniyet duyulmuyor. Bu polis kılıklı militanlar, öfkeleniyor, küfür, sille tokat gençler dövülüyor. Karakola götürülüyor ve 12 saat aç susuz, manevi işkence yapılıyor. Sonunda savcıya çıkarılmadan, karakolun arka kapısından bırakılıyorlar. Böylesine mahkemeye sevkedilmeden, hiç sebep yokken keyfi şekilde, terör yaratmak maksadıyla dövülen gençlerden kulağı sağır olanı var. kan kaybından günlerce hasta yatanları var. Doktordan aldıkları raporlarla mahkemeye müracaat edenleri var. Yine İç İşleri Bakanlığı Bütçesinde anlatıldığı gibi, Kırşehirde elbisesi soyularak işkence yapılan bir genç omuz başında bozkurt döğmesi var diye, kızarmış demirle dağlanıyor. Bütün şikayetlere rağmen bu polisler yerlerinde duruyor. Önceden isimleri tesbit edilen ve suçlu gösterilmesine karar verilen gençlere, cereyan verilmek dahil, akıl almaz işkenceler yapılıyor. İsimleri katil olarak, suçlu olarak TRT'den ilan edilen, gençleri şerefli Türk savcıları, hakimleri salıverince, bu gençler kamu oyuna duy-rulmuyor. Haklara özgürlük mitingi, Anka-rada Kızılayın göbeğinde yapılıyor. İstanbul'da kanunsuz yürüyüş yapanlar ne polisçe dağıtılıyor, ne de kanunsuz gösteri için için yakalanıyor oluyor. Ama Milli Eğitim Ba kanına Eğitim Enstitüleri için okullarından
DEVLET — YIL : 9 — SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 9
ki yoktur. Türk gençliğini yıllarca siyasetin içine çekmeye çalışanlar kendileridir.
MHP olc/ak inancımız şudur; Pol - Der, Töb - Der, Disk gibi anarşinin yatağı Birkaç misal vermek isteriz: 20 Nisan 1970 ve kaynağı olduğu zehabını bırakan ve «Der»le biten bir takım kuruluşlarla, CHP tarihli Ulus gazetesinde Sayın Ecevit ne-yöneticileıinin irtibattan, eylem birlikleri sürdükçe, ülkemizde kanlı anarşinin bo- ler söylüyor; «Türk gençliğine siyasetle yutları küçülmez daima büyür. Hükümet bu gerçeği görmek zorundadır. Aksi halde, ilgilenmeyi hiç kimse yasaklayamayacak akıtılan kanlar, kıyılan canlar, kendilerinin sonlarını da süratle hazırlayacaktır. tır. Gençleri politikadan uzaklaştırma yo Bunların hesabını bütün sorumlulardan, Milliyetçi Hareket Partisi soracaktır.» luna gidilmesi, gericiliğin ta kendisi ola
caktır.» Sayın Üyeler, 1970 tarihini fazla eski bulabilirsiniz. Size 1976 25 Eylülünde yeni Asır gazetesinde çıkan, yine Sayın Ecevit'e ait olan bir beyanı sunuyorum. Aynen Şöyle: «Devlet Güvenlik Mahkemeleri nedeniyle, işçilerin yürüttükleri yasal direnişi desteklemekteyiz. CHP şimdi iki işin peşindedir. İşçi tarafında başlatılan demokratik hak ve özgürlük direnişi, yakında açılacak üniversitelerde, gençler tarafından da sürdürülecektir. CHP işçi kardeşlerimiz ve gençlerimiz sı'kı iş birliği yapmalı ve dayanışma içine girmelidir.»
çıkarak topluca &3İen gençler, polisin müdahelesi i!e karşılaşıyorlar. 52 kişi tutuklanıyor. Böylesine, insanlık dışı, sebepsiz yere, vahşeti andıran işkencelerin yapıldığı, kanunların farklı uygulandığı görülmemiştir.
Sayın Milletvekilleri;
Biz ne MHP olarak, ne aramaya, ne de sanıkların karakollara götürülmesine karşı değiliz. Biz ister arama yapılsın, ister ifade alınsın, bütün bu işlemlerin kanunun gösterdiği şekilde yapılsın, istiyoruz. Suçsuz insanların suçlu gibi, gösterilerek TRT'de yalan haberler yayınlanmasına şiddetle karşıyız. Hele hiç bir sebep yokken tethiş yaratmak maksadıyla, gençlerin dövülmesine, hakarete uğramasına seyirci kalınamaz. Böyle bir tutum kanun dışı, insanlık dışıdır. Bir defa daha ifade etmek isteriz ki, işkenceyle suni katiller icad etmek; masum milliyetçi gençlerin yurtlarını sebepsiz yere basıp, onlara zulum-etmek; TRT'de yalan haberler yayınlatmak; okulları kapatmak ve devletin güvenliğini marksit bir polis derneğine kaydırarak; dernek militanlarıyla terör ve baskı yaratmak suretiyle komünist ve bölücü kaynaklı anarşi önlenemez.
Bu yolun yanlışlığı kendi ikdidarları zamanında da apaçık bir şekilde ispat edilmiştir. Son günlerin cinayet, soygun, sabotaj, ve saldırı bilançosunu, dürüst bir şekilde gözden geçirmek yeterlidir, iktidarınız sırasında yalnızca, düşmanlığını yaptığınız MİT'i de bombalattınız. Millet Meclisi Başkanı Sayın Karakaşın evinin kurşunlanması, MİT'in düşmanları tarafından bombalanması, tehlikenin kapıya dayandığını göstermiyor mu? Türkiyenin çeşitli bölgelerinde, Türk ordusunun bile bulunmayan modern silahlarla silahlanıl-ması, devletin kurumları, polisleri ve bekçilerinin öldürülmesi, soygunların giddikçe artması, bölücü yayınların faaliyetlerinin yoğunlaşması, gerçek tehlikenin kaynağını göstermemiş olmalı ki, üç-beş masum öğrenci yurduna yurduna baskı yapmak, tedhiş ve işkenceyle sindirme yoluna gitmekten medet umulmaktadır.
Bu yol yanlıştır. O 'kadar yanlıştır ki. ve tehlike o kadar size yakın ki, bütün ikazlara rağmen görmemeğe çalışıyorsunuz İşte bir örneği. Marksist bir polis derneğinin hazırladığı listelere göre, emniyette tayinler yapıldığı Yine böyle bir derneğin genel Başkanının, polislerin isimlerinin ve sicillerinin bulunduğu Emniyet Genel Müdürlüğü Özlük İşleri Dairesinin başına getirildiği ifade edilmektedir. Bu marksit polis derneğinin, yayın organındaki, komünist propagandayı örnekleriyle, İç işleri bakanlığı bütçesinde ortaya koymuştuk. Şimdi aynı konuda başka örnekler verelim. Pol - Der Kasım 1977 sayı 18 : «Polisin Tarafsızlığı» başlıklı yazıdan :
«Polisin tarafsız olması genel anlamda olanaksızdır. Tarafsızlık bir uyutmaca ve aldatmacadır.»
Sayın Milletvekilleri;
Polisin tarafsız olamıyacağı, tarafsızlığın bir uyutmaca ve aldatmaca olduğu, 141 ve 142 inci maddelere polis uyduğu takdirde egemen sınıfların ekonomik ve siyasal ikdidarlarını korumuş olacağını ve halkla birlikte polisi de sömüren devletle mücadele edilmesi gerektiğini açık açık yazmaktadır. Bu polisle mi asayişi can güvenliğini ve tarafsızlığı sağlıyacaksınız?
Sayın Milletvekilleri;
Emniyet Teşkilatında Pol - Der ne ise Milli eğitimde de Töb - Der odur. Töb-der'in, bir bölümünün Maocu mar'ksistler, bir bölümününde Leninci marksistler olmak üzere iki gruptan oluştuğu partimizin sözcüsü tarafından Milli Eğitim Konusunda açılan genel görüşmede, 26/1/1978 günü, kendi belgeleriyle açıklığa kavuşturulmuştu. Bu derneğin marksist militanları okulları yıllardan beri anarşi yatağı haline getirmiştir. Eğitim Enstitüleri konusunda bu dernek başkanı ne diyor: «Faşistler Eğitim Enstitülerinde bırakılırsa görülmemiş demokratik direnişler yapacağız.? (7.2.1978 Milliyet) Bundan iki gün sonra Sayın Ecevit verdiği demeçte, Eğitim Enstitülerindeki şartlandırılmış kafalardan kaygı duyan çevreler vardır. Bu kaygıya •katılmamak mümkün değildir. Ancak burada görev, gerçek öğretmenlere düşüyor. Biz bunun için, 2 ve üç yıllık Eğitim Enstitülerini 4 yıla çıkardık diyor. Kaygı duyanlar TÖB - DER'lilerdir. Gerçek öğretmen de herhalde bunlardır. Ve TÖB -DER'li öğretmenler, eğitim enstitülerine öğretmen tayin edilecekler, Türk milliyetçiliği çizgisine yakın bir kafa yapısında bulunan bu gençleri, marksist kalıba dökmeye çalışacaklar. Eğitim Enstitüleri de 4 yıla çıktığına göre, marksist militanlar görevlerini yapmalıdır. Bu görev sırasında ne kadar masum memleket evladı kıyıma uğrayacak, istikbalinden olacak ve anarşi hangi boyutlarda burada kendini gösterecek, bugünden tahmin etmek güç olmasa gerekir.
Sayın Milletvekilleri; Eğitim enstitülerinde oynanmak iste
nen oyunları önümüzdeki günlerde daha sıhhatli olarak göreceğiz. Ancak burada bir tesbiti yapmakta yarar vardır. Anaya-nın ve Milli Eğitim Temel Kanununun emrettiği Türk Milliyetçiliği fikrine en çok yaklaşan bir zihniyeti bu okullarımızda, öğretmen adaylarımızda görüyoruz. Bu durum başta TÖB - DER militanları olmak üzere bütün komünistleri ve bölücüleri çok telaşlandırmaktadır. CHP'li yöneticile-ride aynı ölçüler içinde bu okullardan şikayet ettiklerine göre aşırı solla bu noktada görüş birliği içinde oldukları anlaşılmaktadır.
Bütün bunlara rağmen, kendilerine sorulunca, biz okullardan, politikaya çıkarmak istiyoruz diyeceklerdir. Gençliğin politikanın içine çekilmek istenmesinden sadece CHP yöneticilerinin şikayete hak-
Memleketin Meclisleri anarşiyi daha hızlı ve ehliyetli şekilde yargılamak için devlet güvenlik mahkemesi kurmak isteyecek, siz sokağı harekete geçirerek memleketin fabrikalarını işgal ederek bunu önleyeceksiniz. Bu gaye uğruna da gençleri kullanacaksınız, sonrada okulları siyasetten arındırmak zorundayız diyeceksiniz. Buradaki siyaset sözünden, CHP'ye alet olmayacak kadar şuurlanmış elemanların kastedildiği anlaşılmaktadır.
Sayın Üyeler,
Sayın Milli Eğitim Bakanı, anarşi ile mücadele için, Fatihlerin, Yavuzların, Kanunîlerin, hasılı bütün Türk büyüklerinin tablolarını mahzene indirtmiştir. Bağımsız Türk devletinin ayyıldızlı bayrağının dalgalandığı, kendi vatanında, kendi okullarında isti'klâl Marşı, Atatürk'ün Gençliğe hitabesi asılamıyacaktır. Bunlar anarşi unsuru olduğu için anbarlara hapsedilmiştir. Allah korusun Türkiye işgal altında olsaydı, işgal komutanı bundan başka ne yapardı? Bunları söyleyince, «Türk tarihinin savunması kimseye kalmamıştır» gibi manasız karşılıklar verilmektedir. Elbette Türk tarihi, ona bağlı olanların herşeyden önce koruyup kollayacakları bir büyük hazinedir.
Milliyetçi H.P.'nin ikdidarında Türk büyüklerinin tabloları, çocuklarımıza örnek olması için, önce okulların duvarlarını şereflendirecektir.
Böylesine yanlış ve çarpık bir anlayışla birlik kurulamaz. Çünkü bizi biz yapan değerler, müştereklerimiz bunlardır. Bunlar, mana ve ruh olarak kaybedildiği için anarşi vardır. Şimdi ise tablo olarak da kaydedilmek istenmektedir. Yanlıştır. MHP olarak sonuna kadar bunun mücadelesini vereceğiz. Böyle yapanlar, tarihin büyük mirasını kendilerinden daha da uzaklaştırmakta, bizlere yaklaştırmaktadır. Sayın ̂ Milletvekilleri;
Devlet işgalini sabahtan akşama kadar söylemekten bakmayanların, şimdi devleti işgale uğraştıklarını acı misalleriyle görüyoruz. Hem de parti içindeki hiziplere göre devlet parsellenmektedir. Buna ait elimizde çok örnekler vardır. Öte yandan, bir kültür bakanı çıkıyor, »ileri bir aşamada Kültür Bakanlığının ortadan kaldırılacağını» söylüyor. Hem de Anayasamızda, kültürel ve ekonomik kalkınma plana bağlanır demesine rağmen. Bir Gençlik ve Spor Bakanı çıkıyor. Yurt - Kur'un seçimle
DEVLET — YIL : 9 — SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 10
MEMUR KIYIMI BÜTÜN HIŞMI İLE DEVAM EDİYOR...
Türk tarihinde görülmedik bir şiddetle, tam bir ihtilâlci üslûpla memur kıyımı ve toplu sürgünler devam ediyor.
Milli Eğ.ıim Bakanlığında 54 Milli Eğitim Müdürünün, 800 küsur Ortaokul Müdürünün, 500 küsur Lise Müdürünün, 120 Eğitim Enstitüsü ve Öğretmen Lisesi Müdürünün görevlerinden uzaklaştırılmaları kesinleşti. Bunlara ilâveten tayin emri hazırlanan binlerce Müdür Muavini ve öğretmen de var. Böylece değiştirilmedik idareci kalmıyor.
Okulların açılacağı 6 Marta kadar bu tayinleri ve sürgünleri normal yollardan tamamla-yamadıkları ve ilgililere tebliğ edemedikleri için Bakanlrk telgrafla emir tebliğ ediyor. Milli Eğitim Müdürlüklerine listeler halinde telgraflar çekiliyor ve 25 - 30'ar kişilik toplu kıyımlar böyle gerçekleştiriliyor.
500 Emniyet Amirinin ve Müdürünün. 200 Kaymakamın da görevlerinden uzaklaştırılacakları ve sürülecekleri konusunda haberler yayıldı. Zaten bekleniyordu. Onların tayin emirleri de bugün yarın gönderilir.
Hemen arkasından sıra yurt müdürlerine ve idarecilerine geliyor.
İstatistik Enstitüsünün 38 İldeki İl Müdürlükleri kaldırıldı.
Müsteşer ve Genel Müdürlerin tayinleri ise aynı şiddetle devam etmekte. Son olarak Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarı Latif Gökçek görevinden ölmdı. Hangi göreve tayin edilmek üzere görevinden alındığı henüz belli değil.
Bu izahsız tayinlere CHP'li Bakanların yanı sıra Bağımsız Bakanların da katılmış olması ve kıyıma kalkışması düşündürücü ve hükümetin geleceği hakkında endişe vericidir. Kendilerini CHP düşmanı ilân eden ve milliyetçilik lâfını ağızlarından bırdkmayan bağımsız bazı milletvekilleri ve bazı Bakanları ibretle seyrediyoruz ve ancak CHP Bakanlarına yakışır bir hareket içinde kendilerini görmekten üzüldüğümüzü belirtmek istiyoruz.
Nakil ve tayinlerin yanı sıra, işlerine büsbütün son verilen ve kapıdışarı edilen personel de var. Ticaret Bakanlığında, yeni hiçbir görev verilmeksizin tam 65 kişi kapıdışarı edildi. Bu derece insafsız ve vahşi usûllerle vatanseverlerin ekmekleriyle uğraşan Ticaret Bakanının, Genel Başkanına daha fazla yaranmak maksadıyla gelecek günlerde hiçbir milliyetçi personeli Bakanlık bünyesinde barındırmıyacağını tahmin etmek yanıltıcı olmayacaktır.
Bu gidişle Milliyetçi hü-h ü k m e t z a m a n ı n d a görev almış hiçbir idare -ci kalmayacak. CHP'nin açtığı bu korkunç kapıdan memleket adına ürkmemek mümkün değildir. Bu nasıl bir kin ve öç duygusudur ki, tek iddiası sulhçü-lük olan CHP iktidarını kendi kini ile boğulmaya sürüklemektedir?
Bu tutum tam bir anarşi teşvikçiliğidir. Hükümetten güç aian gizli ve açık bütün solcu güçler, «ağam bir vurursa ben 5 vururum» diyerek milliyetçilere yöneltilen baskıları arttıra
cak, tam bir terör havasını yurt sathında yayacaklardır. Hükümetin yeni Vali ve idarecilere ve polise verdiği işaret, milliyetçilere suçlu-suçsuz ağır baskıların yöneltilmesine başlangıç teşkil etmiştir.
Kış ortasında aç ve açıkta bırakılan, oradan oraya sürülen, savrulup atılan ve haksız
muameleye tabi tutulan bu insanların ahi ağırdır ve kimse altından kalkamaz. Devlet çarkını ve karakolları tam bir zulüm merkezi olarak kullanan CHP iktidarının hesabı hukuk yollarından ileride muhakkak kendisinden sorulacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Yurt - Kur KONGRESİ CHP'nin «anarşi yuvalarını
yıkıyoruz» adı altında giriştiği baskı ve terör yurtlarda da kendisini göstermeye başladı. Daha önceki beyanatlardan ve hazırlıklardan zaten belliydi. Gençlik ve Spor Bakanı, «Özerk» bir müessese olan Kredi Yurtlar Kurumunu kanunsuz bir şekilde dağıtmış; Genel Müdürünü görevden almış, Yönetim Kurulu üyelerini polis zoruyla görevlerinden uzaklaştır-mıştı. Seçimle işbaşına gelen bir heyeti seçimsiz bir şekilde azletmek ancak CHP'ye has bir tavırdır. Ve hukuku çiğnemek de sadece CHP'nin inhisarında-dır.
Yurt - Kur'un kanunsuz bir şekilde görevinden uzaklaştırılan yönetim kurulu üyeleri hukuk yollarından haklarını ararlarsa muhakkak görevlerine dönecekler ve Gençlik Bakanı kötü duruma düşecekti. Bunun da tedbiri hemen alındı ve usulsüz bir kongre ile Yönetim Kurulu seçimi yenilendi. Kılıf hazırlan-
/fi ^ MMk TÜRK
M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N İ N G E R Ç E K S E S İ D İ R
Hepgîin.
mıştı ama o da yırtık çıktı. Kongreye önce davet edilen Eğitim Enstitüsü temsilcilerinin delegelik vasıfları sonraki bir telgraf emriyle kaldırıldı ve kongre salonuna da sokulmadılar. Bunun sebebi ne anlaşıldı, ne de anlatıldı. Eskiden delege olan bu kimseler, en son kongreye de çağırıldığı halde, nasıl oldu da birden bire delege olmaktan çıktılar. Yüksel Çakmur'un emirleriyle, kanun ve yönetmeliklere dayalı bir hak, hak olmaktan çıkıyorsa bunun adı nedir? Konre 48 eksik delegeyle yapılmıştır. Bu, salona sokulmayan 48 delege ise zaten genel kurulun üye tam sayısının yarısından fazladır.
Yüksel Çakmur'un kanunsuz tutumu, kongreye katılan MHP ve AP milletvekilleri tarafından şiddetle protesto edildi. Zaman zaman kavgalar bile çıktı. Ama Yüksel Çakmur dersini iyi almıştı; milletin gözünün içine baka baka «ben yaptım oldu» derecesine Yurt - Kur'u işgal etti.
$8>, Hficsüa
CHP ve Komünistler (Baştaraft Sh. 9'cfa)
gelmiş yönetim kurulunu emirle feshediyor. Delegeleri polfs kuvvetiyle kongreye sokmayarak kendi taraflanyla seçim yapıyor. Böylesine devletin kuvvetlerini, parti emellerine alet eden, kanun nizam ta-nımıyon bir ikdidar gelmemiştir. Ama bu kanunsuzlukların hesabı etbette sorulacaktır. Hem de alet olanlar da kanun önünde hesabını vermek şartıyla.
Sayın Milletvekilleri;
Hükümet anarşiyi önlemek bir yana yeni anarşi kaynakları bulmakla meşguldür Y a r g ı t a y ı n r e f e r a n d u -mu kanuna aykırı görmesine rağmen, Çalışma Bakanı adını değiştirerek irade beyanı dediği bir yola girmekle, işyerinde
ki barışı tehdit etmektedir. Parti militanı müfettişleri, kopalı odada, hiç bir sendika-nrn müşahidini içeri almadan, irade beyanı yaptıracaktır. Kanunlarımıza göre üyelik esostır. Bir işyerindeki barışı bozacak iFk kanunsuz uygulama İskenderun Demir Çelik Fabrikası işçilerine yapılacaktır. De-mekki sükunet içindeki bu İşyeri; komünizm faaliyetleri yaptığı ve demirperde gerisi komünist konfederasyonlara üye olduğu gerekçesiyle, Dünya Metal İşçileri Sendikasının üyeliğinden kovulan Maden-İş'e verilmek için bu tertiplere alet edilmektedir.
İkdrdarın borazanı haline getirilen TRT, Milliyetçilerin aleyhine emniyette üretilen haberleri yayınlamakta meşguldür. Develi CHP İlce binasında 23 Şubat günü üç adet tabanca yakalanırken susan TRT' MHP aleyhine asılsız da olsa. haberler yayınlamakta. İçişleri Bakanlığı Müsteşarından bile emirler almakta mahzur görmemektedir.
Sayın Milletvekilleri;
MHP olarok inancımız şudur, Pol -Der, Töb - Der, Disk gibi anarşinin yatağı ve kaynağı olduğu zehabını bırakan ve «Der»le biten bir takım kuruluşlarla, CHP yöneticilerinin irtibatları, eylem birlikleri sürdükçe, ülkemizde kanlı anarşinin boyutları küçülmez daima büyür. Hükümet bu gerçeği görmek zorundadır. Aksi halde, akıtılan kantar, kryrlan canlar, kendilerinin sonlarını öa süratle hazırlayacaktır. Bunlarrn hesabını bütün sorumlulardan. Milliyetçi Hareket Partisi soracaktır.
Bu bütçeye, plana dayanmaması, tatbikat mevkiinde bulunanların komünizm ve bölücülük tehlikelerini büyütecekleri, îktrsadi hayatrmızı bir keşmekeşe sokacakları kanaatıyla, MHP grubu olarak kırmızı oy vereceğiz.
Bu duygular ve düşünceler içinde Yüce Meclisi Saygılarımla selamlıyorum.
DEVLET — YİL : 9 —
CHP ve KOMÜNİSTLER HEDEF BİRLİĞİ İÇİNDE
t
(Baştarafı Orta Sayfada) ralamak isterim. 10 Ocak i978 günü Ankara Devlet Mimarlık Akademisinde anarşistlerin saldırısına uğrayan Ferhat Gü-müşbaş, İrfan Dönmez, Fazsl Aydın, Şeref Yazıcı, Veysel Sayan, Hikmet Antakyalı, İbrahim Yavuz, Dursun İnce, Rifat Baran, Reşat Özmen ve Fikret Karakuş olmak üzere Çankaya Karakoluna gidiyorlar. Ancak karakolda şikayetleri c'inlenileceğine, Sağ görüşlü oldukları anlaşılınca işkenceye tabii tutuluyor ve hücreye konularak uzun süre işkence izleri geçsin diye bekletiliyor. Yalan diyemezsiniz? Çünkü ellerinde işkence gördüklerine dair doktor raporu var.
Yine 26 Ocak günü Çiftlik Karakoluna işkence yapıldığı haberi üzerine üç milletvekili arkadaşla birlikte ben de gittim. Orada Ağa Savur ve Hayrettin Ceylan isimli gençleri gördüm. Yüzleri morarmış DpuuD|umnq eA SJIUSJS UDftfO umueızoö kan izleri vardı. Polislerin önünde sordum bunlar nedir.» diye; önce korktular sonra israr edinoe karakolda polislerin işkence yaptıklarını falakaya yatırıldıklarını söylediler. Ağa Savur, efendim müsade ederseniz oturmak istiyorum. Çok kan kaybettim. Ayakta duramıyorum dedi. Hayrettin Ceylan ise, kendisinin dövüldüğü sırada bayıldığını ayıldığında da, yerde yatar vaziyette olduğunu başının dönmekte olduğunu söyledi. Karakol amirine bunları doktora
gönderin muayene ettirin durumları ağır görünüyor dedim. Daha sonra öğrendiğime göre, ertesi günü karakoldan salını-vermişler. Bunlar niçin işkence gördü? Suçlu iseler niçin mahkemeye çıkarılmadılar?
# SAYIN BAKAN! GÖREVİNİZ SUÇLU SANILANLARI MAHKEMEYE Mİ ÇIKARMAK, YOKSA İŞKENCEYLE TATMİN Mİ OLMAK? Başka misal mi istiyorsunuz. Kırşehir
de, Şubat ayı başında tamamen kasıtlı olarak, pol - der militanları tarafından bazı kimseler karakola götürülüyor, falakaya yatırılarak işkence yapılıyor. Polis kıyafetine sokulmuş bu militanların kinleri sönmüyor. Mahmut Haykır isimli gencin elbiselerini soyuyorlar omuz başında bozkurt döğmesini görünce, adeta kuduruyorlar. Ve yanmakta olan sobada kızarttıkları demirle, bozkurt döğmesinin bulunduğu omuzbaşını dağlıyorlar. Hem de zavallı genç feryat ederken, kahkaha çığlıkları atarak, sizi faşistler sizi, kökünüzü kazıyacağız tehditleri ile. Sayın Bakan bu vahşet değilde nedir? Maksadınız suçlu sanılanları mahkemeye mi çıkarmak, yoksa işkenceyle tatmin mi olmak?»
«Hangi asırda yaşıyoruz. Bu vahşet sayın iç işleri bakanına intikal ettirildiğinde, müfettiş göndereceğini söylüyor, ama bize verilen bilgiye göre müfettiş gitmemiştir.
SAYI : 435 — 6 MART 1978 — SAYFA : 11
Bu kin, bu vahşet, bu düşmanlık niye. Elimizdeki işkence listesinde isimleri bulunanların hemen hemen hepsi, savcılığa bile intikal ettirilmeden, işkence izleri geçtikten sonra salıverilmiştir.»
«Sayın Bakan, suç işlediği sanılan kimseler elbette yakalanacaktır. Bunlara sanık denir. Görecekleri muamele kanunlarımızda gösterilmiştir. Siz kanunları bir kenara iterek, böylesine vahşete, böylesine insanlık dışı, böylesine merhametsiz hareketlere göz yumamazsınız. Bunlar suçtur.»
«Aramalarda da böyle oluyor. Elbette arama yapılacak, ama kanun ve nizam dahilinde yapılacak. Siz arama yapıyorum bahanesiyle, hiç bir sebep ve olay yokken, zulme kalkarsanız, anarşisti aramaya ihtiyaç kalmaz. Madem ki anarşi kanunların sürekli olarak çiğ nen meşinden çıkıyor, siz de bunu yapmış olmuyor musunuz? Biz hukuka saygı istiyoruz. Zulümden, vahşetten vaz geçilsin diyoruz. İnsan ve onun Anayasayla teminat altına alınmış haklarına saygılı olun diyoruz.»
«Sıkıyönetim komutanlığı sırasında Sayın İç işleri Bakanımız yağmur duasına çıkanları anarşist diye yakalatmış ve mahkemeye sevk etmiştir. Ama o zaman, etra-fındakilerin bu işleri yaptığı, kendisinin bilgisi dışında cereyan ettiği söylenmiştir. Şimdi de etrafına mı bütün işleri bırakmıştır. Göreve başladığında güveninin olmadığını söylediği tarafsız, teknik hizmet yapan polisleri sağa sola süratle sürerek, yerine Pol - Der militanlarını getirdiği için-mi bu kin ve garaza dayanan kanun, insanlık ve hukuk dışı vahşet işleniyor.»
I R A A T I N K ASI 'm cime crişHemeı
BİRBİRİNİN KUYRUĞUNDA VE UZANTISINDA «BİR ÇEŞİT» BASINDAN ÖRNEKLER ÜSTÜNE
Baştarafı 12 de
Öğrencilerle ve öğretmenlerle ilgili bütün Danıştay kararları derhal uygulanmalıdır.
Orta öğrenim kurumlarında faşist idare baskılarına son verilmeli, müdürler, öğretmen ve öğrenciler tarafından seçilmelidir.
Özel ve resmi tüm yurtiardaki faşist işgalin kaldırılması için tavizsiz bir mücadele sürdürülmelidir.
Faşist, Gerici, Irkçı Ders Kitapları Okutulmamalıdır?
Anti - Demokratik Müfredat Ve Yönetmelikler Derhal Değiştirilmelidir.
Öğretmen Kıyımının Hesabı Sorulmalıdır.
Milli Eğitim Müdürlükleri Halktan Yana Bir Yapıya Kavuşturulmalı ve Buralara Seçimle Gelinmelidir.
Bütün Çalışanlara Grevli - Toplu Sözleşmeli Sendika Hakkı Verilmelidir.
Kürt Halkı Üzerindeki Şoven Baskılara Son Verilmelidir.
Kürt Halkına Ana Dilinde Eğitim Hakkı Tanınmalıdır.
Zindanlar Boşatsın. Genel Af. Bütün Emperyalist Kurumlarından Çı
kılmalı, Üsler Kaldırılmalıdır. Kahrolsun Faşism Yaşasın Mücadele
miz» Sayın Savcılar nerdesiniz? Sayın Millî Eğitim bakanı istediğiniz
«çoğulcu demokrasi»nin «özgürlükçü düşüncelin savunucuları bunlar mı?
Birbirinin Kuyruğunda ve Uzantısında «Bir Çeşit»
Basından Örnekler üstüne
TÖB - DER'in 4-11 Şubat 1978 tarihleri arasında Ankara'da toplanan, başta DİSK olmak üzere, çok sayıda adına demokratik (!) denen kuruluşun desteklediği sözüm ona «Demokratik Eğitim Kurultayı», devi-rici öğretmen hareketinin çok hayatî olan meselelerini tartışmış ve sonunda da bir «sonuç bildirgesi» (!) yayınlamıştır. İşte bu sonuç bildirgesinden 5 numaralı örnek :
«Demokratik bir eğitim, ancak demokratik bir toplumda mümkündür... Baskısız ve sömürüşüz bir toplum düzenini gerçekleştirebilmek amacıyla anti - demokratik tüm engellerin temizlenmesi, tarihsel bir görevdir. Tüm emekçi sınıf ve tabakalara eğitim görme olanakları sağlanmadıkça, ezilen halkın demokratik özlemleri, dili ve kültürü üzerindeki ırkçı-şoven ve asimilas-yoncu politika ve uygulamalara son verilmedikçe, üretim güçlerinin özgürce gelişimini sağlayan, gerçekten demokratik bir toplumdan ve eğitimden söz edilemez. Türkiye'de yürürlükte olan ve emperyalist - kapitalist sistemce belirlenen üretimden ko-pug anti - demokratik; idealist, ırkçı-şoven ve asimilasyoncu eğitim sistemi, üretim güçlerinin özgürce gelişmesine olanak vermemekte; egemen güçlerin çıkarları ve dünya görüşü doğrultusunda şartlandırılmış, üretken ve yaratıcı olmayan okur-ya-zar yetiştirmekte; ezilen ve sömürülen emekçi kitlelerin ileriye dönük mücadelesinde etkin görevler yüklenebilecek, kendine güvenli, gerçekten demokrat, dirençli insanlar yetiştirmemektedir.»
Bu satırlar, adına «Bağımsızlık, Demokrasi, Barış ve Özgürlük mücadelesinde töb-der» denilen sözüm ona bir derginin 1 Mart 1978 tarihli 157. sayısından alınmıştır.
İşte sözüm ona bu derginin bir başka yerinde de, «Türkçe - Kürtçe dillerinde yayın hayatına atılan Roja Welat gazetesi» hakkında da «Kurultayımız, basın ve kültür üzerinde süregelen ağır baskıların düşünce özgürlüğü ile bağdaşmadığını, bu uygulamaların .. 1961 Anayasasına '.. aykırı düştüğünü, anti-demokratik, ırkçı ve şoven bir karakter taşıdığını belirtir» demek suretiyle, niyetini çök açık olardk gözler önün-sergilemektedir.
İşte siyaset esnasında büyük bir şemsiye açan bu dergi her satırı, her ifadesi bir tahrik unsuru olan. «Bütün fertlerini,
E. S. Salihoğlu
kederde, kıvançta ve tonuda ortak, bölünmez bir bütün halinde, miliî şuur ve ülkeler etrafında toplayan ve milletimizi... Millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen» Anayasamızın temel ilkelerine ters düşen zihniyet ve tutumuyla «Türk Devletinin ilkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü» ne aykırı eylemlere zemin hazırlamakta, ve ifan tohumları ekmektedir.
Gelin ve görün ki, siyasetin her çeşidinden ötesine uzanan mantığıyla, yürürlükteki yasalara ters düşen eylemci kışkırtmalarına rağmen, bu derginin de ötesinde, beterin beteri olan bir anlayışa tercüman olan meğer bir başka uzantısı daha varmış : «Devrimi öğretmen».
Yanlış okumadınız, adı öğretmen, sıfatı da devrimci. Bakın bu «Devrimci Öğretmen» T7. Şubat 1978, Sayı 7) fanatizminin koyuluğu içinde, «Tüb-Der Genel Merkezi, yaptıklarını meşrulaştırmada Demokratik Eğitim Kurultayını bir araç olarak kulanmak istemektedir. Yaptığı ise şudur: 'Demokratik Eğitim' sloganı ardına gizlenerek 'CHP'ne kuyrukculuk... değerlendirmesiyle ağababasının ve kendisinin niyetini ese açık ve seçik olarak ortaya koymaktadır.
Biraz daha yakından bakalım da görelim, içinde ne düzen bozanların, değiştiricilerin daha ne türlü maksatları, ard niyetleri varmış! İşte ayan beyan olan amaçları :
«Şimdiye dek çeşitli siyasal görüşler, mercek eğitimi kurumunun toplumdaki yeri ve işlerini saptamağa çalışmışlar ve bu kuruma karşı genellikle tepkisel plân da kalan eleştiriler getirmişlerdir. Bu tartışma platformları, mevcut düzeni yıkmayı amaçlamadığı ve egemen sınıfların tartışma platformunun dışına çıkamadığı için reformcu, anlayışın ötesine geçememiş ve uzun süre bu anlayışla 'devrimci görüş* olarak kitlelerce yansıtılmıştır.»
İşte bu mantık tutarlılığı içinde de. «eğitim kurumu, hukuk, sanat, kültür, din Vb. gibi bir üst yapı kurumu niteliğindedir... Bu anlamda bugün ülkemizdeki eğitim, burjuva sınıf egemenliğinin emperyalizme ve yerli ortaklarına 'uysal uşaklar' ve 'beceriler işçiler' yetiştirilmesinin bir aracıdır.»
İşte toptancılığa alışmış olan bu iddianın topyekûnu kafaları, Maoist bir alışkanlık içinde, Cumhuriyet döneminde eğitime verilen önemi, halkın yaygın eğitimi, eğitmen kursları yolundan okuma-yaz-ma öğretimini çerçevemizde değerlendirmek istemişler ve şöylece kafalarının için-dekini dışlaştırmalardır : «Bu dönemde uygulanan eğitimin diğer bir yönü de T.C. sınırları içinde yaşayan Kürt Halkının azi-mile edilmesinde bir araç olmasıdır. Bütün bir dönem boyunca Kürtlerin Türk-leştirilmesi'nde eğitim bir araç olarak kullanılmıştır. Eğitimin yetersiz kaldığı anlarda askerî operasyon ve kırımlarla bu eksiklik tamamlanmıştır. Başka bir deyişle Kürt Halkı'nın varlığını ortadan kaldırmayı yönelik operasyon ve kırımlar eğitimdeki düzenlemelerle tamamlamıştır. Özellikle Kürt Halkının yaşadığı yerlerde kurulan 'Yatılı Bölge Okulları' asimilasyoncu politikanın günümüzde uygulaması örgütlü bir şeklidir»
Zaten bu kafaların traş olmalarına göre, bir bakıma, köy enstitüleri bile. «tarım kesiminde kapitalistleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur.
Çünki bu kafaların içinde «demokratik eğitim, küçük burjuva solculuğunun varabileceği son noktadır. Yıllardır savunulan 'eğitim üretim içindir' sloganı da bu küçük burjuva solculuğunun başka bir yansımasıdır. Eğitim üretim içindir' sloganı sosyalist bir düzende ve sosyalist bir düzen için atılabilir. Kaldı ki, bu anlamda bile slogan eksiktir. Çünkü sosyalist düzende eğitim sadece üretim için değildir. Ondan önce, yeni insanın yaratılmasının, sosyalist kişiliğin yaratılmasının bir aracıdır.»
Evet aziz okuyucular yanlış okumuz değilsiniz, maksat böyle bir kişiliğin yaratılmasında araç olacak bir eğitim hedefi de, her halde Millî Eğitim Temel Kanununda çizilen genel amaçlar olmayacak, bu başka düzenin hayal edilen uzantısında mevcut düzenin yıkıcılığını amaçlayan başka sosyalistçi (!) emellerin kucakladığı alternatifler olsa gerektir.
İsterseniz 'Devrimci öğretmen'in arka kapağına bakarak hayal edilenleri kendilerinin de şifre ettikleri gibi anlamaya çalışalım :
HALKIN İKTİDARI KENDİ GÜÇLÜ KOLLARIYLA KURULACAKTIR. ÖĞRENİM ÖZGÜRLÜĞÜ - CAN GÜVENLİĞİ SAĞLANMALIDIR.
Faşist katillerden işkencecilerden ve işgalcilerden hesap sorulmalıdır.
Sürülen öğretmenler eski görev yerlerine dönmelidir.
(Devamı Sayfa ll'de)
Sahibi ve Sorumlu Yazı îşleri Müdürü
M. ÇAĞATAY ÖZDEMtR
İdare Müdürü
HAYRÎ BAŞBUĞ
Haberleşme Adresi :
P. K. 284 BAKANLIKLAR
ANKARA
Abone : 6 AYLIK : 120 TL. YILLIK : 240 TL.
Posta Çeki Nu : 21849 Dizgi - Testip - Baskı
Yeni Işık Matbaası - ANKARA Tel : 29 58 20
HER TÜRLÜ İLÂN VE REKLÂM
PAZARLIĞA TÂBİDİR.
Gazetemizde yayınlanan yazılar
kaynak gösterilmeden iktibas
edilemez.