ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine...

78
ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme, Teknoloji ve Çevre Müdürü Eneriji İşleri Genel Müdürlüğü Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığı ÖZET Ülkemizde sürdürülebilir kalkınmayı gereçekleştirebilmek üzere kirlenmesini en aza in- direcek tedbirlerin alınması ve çevreyi daha az kirletecek nitelikteki enerji üretim santrallan- na ağırlık ve öncelik verilmesi, çevre ile karışık bir enerji sektörü yaratılması yönünde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında çaba harcanmakta, enerji ve çev- re faktörleri birlikte dikkate alınmaktadır. Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çevre sorunları çok sık gündeme gelmek- tedir. Yine tüm dünyada olduğu gibi, enerji günümüz yaşantısında çok önemli bir yer tutmak- tadır. Çevresel sorunların başlıca kaynağı olan enerji üretim ve tüketiminin toplumsal, ekono- mik ve endüstriyel gelişmenin temel unsurlarından birisini oluşturduğu ve kişi başına düşen enerji tüketiminin, toplumun etkin bir "gelişmişlik göstergesi" olarak kabul edildiği bilinmek- tedir. Dolayısıyla, ekonomik ve endüstriyel gelişmenin ve bunların temelindeki enerji üretim ve tüketimini, doğa üzerindeki etkileri sistemli bir şekilde değerlendirilerek gerekli önlemler alındığı takdirde, çevre sorunları önemli ölçüde azaltılmış olacaktır. Çevre sorunlarının ve kirliliğinin büyük bir bölümünde, enerji kaynaklarının kullanımı, diğer bir ifade ile enerji üretimi, çevirimi, iletimi ve tüketimi, endüstrinin bıraktığı atıklar, ta- şıtların egzoz gazlarındaki kirleticiler ve özellikle kentsel alanlarda, konutlardaki ısıtma ihti- yacını karşılamak üzere tüketilen enerjinin atık ürünleri etkili olmaktadır. Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte, canlı ve cansızlar üzerinde zararlı etkiler yapmaktadır. Bütün bunların yanında, çevre kirliliğinin küresel boyutu da gözönünde tutulmalıdır. Başta fosil yakıtların kullanımı olmak üzere çeşitli insan etkinlikleriyle atmosfere verilen kar- bondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarındaki hızlı artış sonucu kuvvetlenen "sera etkisi" ve kloroflorokarbonların ve halonların kullanılmasıyla ilişkili "ozon tabakasının incelmesi," sıra- sıyla küresel ısınmaya ve yüryüzüne ulaşan ultraviyole ışınların artmasına neden olmaktadır. Bunun souncunda da doğal bitki örtüsü ve diğer canlı türleri yok olarak ekolojik denge bozul- 199

Transcript of ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine...

Page 1: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ÇEVRE VE ENERJİ

Güner TEZCAN

Araştırma - Geliştirme, Teknoloji ve Çevre Müdürü

Eneriji İşleri Genel Müdürlüğü

Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığı

ÖZET

Ülkemizde sürdürülebilir kalkınmayı gereçekleştirebilmek üzere kirlenmesini en aza in-direcek tedbirlerin alınması ve çevreyi daha az kirletecek nitelikteki enerji üretim santrallan-na ağırlık ve öncelik verilmesi, çevre ile karışık bir enerji sektörü yaratılması yönünde Enerjive Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında çaba harcanmakta, enerji ve çev-re faktörleri birlikte dikkate alınmaktadır.

Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çevre sorunları çok sık gündeme gelmek-tedir. Yine tüm dünyada olduğu gibi, enerji günümüz yaşantısında çok önemli bir yer tutmak-tadır. Çevresel sorunların başlıca kaynağı olan enerji üretim ve tüketiminin toplumsal, ekono-mik ve endüstriyel gelişmenin temel unsurlarından birisini oluşturduğu ve kişi başına düşenenerji tüketiminin, toplumun etkin bir "gelişmişlik göstergesi" olarak kabul edildiği bilinmek-tedir. Dolayısıyla, ekonomik ve endüstriyel gelişmenin ve bunların temelindeki enerji üretimve tüketimini, doğa üzerindeki etkileri sistemli bir şekilde değerlendirilerek gerekli önlemleralındığı takdirde, çevre sorunları önemli ölçüde azaltılmış olacaktır.

Çevre sorunlarının ve kirliliğinin büyük bir bölümünde, enerji kaynaklarının kullanımı,diğer bir ifade ile enerji üretimi, çevirimi, iletimi ve tüketimi, endüstrinin bıraktığı atıklar, ta-şıtların egzoz gazlarındaki kirleticiler ve özellikle kentsel alanlarda, konutlardaki ısıtma ihti-yacını karşılamak üzere tüketilen enerjinin atık ürünleri etkili olmaktadır.

Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuzdeğişiklikler meydana getirmekte, canlı ve cansızlar üzerinde zararlı etkiler yapmaktadır.

Bütün bunların yanında, çevre kirliliğinin küresel boyutu da gözönünde tutulmalıdır.Başta fosil yakıtların kullanımı olmak üzere çeşitli insan etkinlikleriyle atmosfere verilen kar-bondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarındaki hızlı artış sonucu kuvvetlenen "sera etkisi" vekloroflorokarbonların ve halonların kullanılmasıyla ilişkili "ozon tabakasının incelmesi," sıra-sıyla küresel ısınmaya ve yüryüzüne ulaşan ultraviyole ışınların artmasına neden olmaktadır.Bunun souncunda da doğal bitki örtüsü ve diğer canlı türleri yok olarak ekolojik denge bozul-

199

Page 2: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

makta; kara ve deniz buzulları eriyerek deniz seviyesi yükselmesi gibi tehlikeler gündeme gel-mektedir.

1973 ve 1979 yıllarındaki birinci ve ikinci petrol krizlerinden sonra, sanayileşmiş ülke-lerin çoğunun gaz ya da sıvı yakıt yerine daha ucuz olan kömür kaynaklarını kullanmaya baş- ,lamaları, başta kükürt dioksit ve azot oksitleri kaynaklı olmak üzere gittikçe artan hava kirli- /ligine neden olmuştur.

Bundan dolayı, tüm ülkelerde kükürt oksitleri, azot oksitleri, partikül madde v.b. kirleti-ci parametrelerin ve emisyonların yayılmasını azaltmak amacıyla yasa ve yönetmelikler çıkar-tılmakta, uluslararası anlaşmalar yapılmakta, önlem teknolojileri geliştirilmekte ve yeni enerjiüretim teknolojileri konusunda araştırma-geliştirme çalışmaları sürdürülmektedir.

Enerji sektörünün kirletici sektörlerden biri olduğu bilinmektedir. Ayrıca, enerji üretimiiçin düşük kalorili linyitlerimizi kullanmak zorunda kalışımız, kirlenmeyi azaltıcı bazı önlem-lerin alınmasını gerektirmektedir. >

Öte yandan, Türkiye kalkınmasını ve refah toplumuna dönüşme sürecini, sanayileşmeye /bağlamış bir ülkedir. Sanayi ise çeşitli ülke kaynaklarını tüketerek mal ve hizmet üretir. Bu ne-denle sanayinin diğer unsurlar yanında enerjiye de ihtiyacı vardır. Bu tüketim doğrudan veyadolaylı olarak kirlenme başta olmak üzere çevreyi etkilemektedir. Her sanayi kuruluşu, yöre-sindeki insanların, doğal dengelerin ve özel koruma altındaki ekolojik değerlerin korunmasıbakımından yönetmeliklerde belirtilen kabul edilebilir sınırlara uymakla yükümlüdür.

Ayrıca çevre problemlerinin azaltılmasında çevreyle uyumlu ulaşım metotlarının ve tek-nolojilerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Son yıllarda Türkiye'deki taşıt miktarı büyük artışgöstermiştir. Özellikle büyük şehirlerimizde ortaya çıkan trafik sıkışıklığı yüzünden araçlar jyollarda yavaş ilerlemekte, bu yüzden de yakıt kullanımı artmaktadır. Bu durum aynı zaman-da ciddi hava kirliliği sorunlarının doğurmaktadır.

Ülkemizde toplam enerji tüketiminin büyükçe bir bölümünü elinde tutan ulaşım sektö-rünün çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasında uygun teknolojilerin ve uygun nite-likteki yakıt tüketimi ve düşük emisyonu olan şehiriçi taşıma sistemlerinin uygulanmasına ola-nak sağlayan yeni teknolojilere ihtiyaç vardır.

Yukarıda açıklandığı gibi enerji, sanayi ve ulaştırma sektörlerindeki faaliyetler büyük öl-çüde çevre kirliliğine neden olduğundan, kirliliği, emisyonları ve dolayısıyla bunların zararlıetkilerini azaltmak için çevre kirliliğini ve emisyonları azaltıcı önlemlerin alınması gerekmek- ftedir.

Ekonomik ve sosyal kalkınmanın gerektirdiği enerjiyi herhangi bir darboğaza düşmeden,en ekonomik maliyetlerle ve çevreyi koruyarak karşılamak gerekmektedir. Nitekim, yedincibeş yıllık kalkınma planında bu husus, "Enerji sektöründe temel amaç, artan nüfusun ve geli-şen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli ve kesintisiz bir şekilde ve mümkün olan en dü-şük maliyetlerle karışlanabilmesidir. "Sektörde azalan doğal kaynaklar, artış göstermesi bek-lenen maliyetler ve büyüyen talep gözönüne alınarak, uzun dönemde güvenilir ve düşük mali-

200

Page 3: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yetli bir enerji arz sisteminin kurulması esastır. Bu.doğrultuda yurtiçi enerji kaynaklarının ge-liştirilmesi ve tüketimindeki payı zamanla artacak, ithal kaynakların temini için gerekli proje-ler başlatılacak, ürün bazında ve kaynak ülke bazında çeşitlendirmeye gidilecektir." ve "Yur-tiçi enerji kaynaklarının miktar ve kalite olarak yetersiz ve yüksek maliyetli olması, ithal ener-ji kaynakları için gerekli döviz ihtiyacı, aşırı enerji kullanımının çevre sorunu yaratması gibinedenlerden dolayı, sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde enerji yoğunluk değerleri-nin aşağıya çekilmesi, verimliliğin artırılması ve tasarruf programlarının hayata geçirilmesisağlanacaktır." şeklinde ifade edilmiştir.

Bakanlığımızın enerji politikalarının temel hedeflerinden birisi de, sosyal ve ekonomikgelişmenin gereği olan enerjinin, sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile uyumlu, zamanında ve gü-venilir olarak temin edilmesi yanında çevrenin de korunması yönünde gerekli önlemleri al-maktır.

Yukarıda belirtildiği gibi plan dönemlerinde, enerjinin devamlılığı, güvenilirliği, ucuz-luğunun sağlanması ve dolayısı ile enerji talebinin olabildiğince yurtiçi kaynaklardan karşılan-masının benimsenmiş olması nedeniyle, düşük kaliteli yerli linyitlerin elektrik enerjisi üretimtesislerinde, sanayide ve konutların ısıtılmasında büyük ölçüde kullanılması yoluna gidilmiş-tir.

Ancak, bilindiği gibi, ülkemiz linyitlerinin ısıl değerleri düşük, kül ve kükürt içerikleriise yüksektir. Bu nedenle, linyitlerimizin yanmasından oluşan baca gazlarında partiküller vekükürt oksit konsantrasyonları oldukça yüksek ve çevresel sorunlara neden olduğundan Ba-kanlığımızca bu sorunları azaltıcı önlemler alınmaktadır.

Öte yandan, enerjinin üretimi, çevrimi, iletimi ve tüketiminden kaynaklanan çevresel so-runlar ve çevrenin korunması konusu dünya ülkelerinin enerji politikaları ve programları için-de giderek daha ağırlıklı biçimde dikkate alınmaya başlanmıştır. Buna paralel olarak, Türki-ye'nin hızla büyüyen enerji ihtiyacının ucz olarak karşılanmasının yanısıra çevre kirliliğininde kontrol altına alınması gittikçe daha fazla önem kazanmaktadır.

Enerji kaynaklarının pahalılaşması, kıtlaşması; enerji, sanayi ve ulaştırma sektörlerindendoğan kirlenmeler dünyada olduğu gibi ülkemizde de çevreyi korumaya yönelik önlemlerinalınmasını gerekli kılmıştır. Esasen, enerji politikamızın esas amcı, sosyo-ekonomik gelişme-yi kuvvetlendirirken aynı zamanda çevreyi korumak ve iyileştirmek olduğundan, dünya ülke-leri enerji politikaları ve programları içinde giderek daha ağırlıklı bir şekilde gözönüne alın-maya başlanan çevre konusda ülkemiz diğer ülkelerdekine paralel bir görüşle yaklaşmakta,çevrenin korunarak iyileştirilmesi gerekliliğine inanmakta, çevre kirliliğini ve sera gazı emis-yonlarını azaltıcı çeşitli faaliyetlerde bulunmakta ve önlemler almaktadır.

Ancak, enerji politikamızda, enerji ve sosyo-ekonomik gelişme ile birlikte çevrenin dedikkate alınması öngörüldüğünden, enerji güvenliği, ekonomik büyüme ve çevrenin korunma-sı hedeflerimiz arasında denge sağlanması gerekmektedir. Bundan dolayı, ülkemizin çevreselkirlenmenin azaltılmasına olan katkısını, enerji, endüstri ve ekonomiye ilişkin gelişme ihtiya-

201

Page 4: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

cımızla sınırlı olması zorunludur. Bu husus, ülkemizin enerjiye ilişkin faaliyetlerinde gözö- 'nünde tutulmakta ve çevreyi koruyucu önlemlerin alınmasına önem verilmekle birlikte, anılanönlemlerin, enerji ve endüstri alanlarında gelişmekte olan ihtiyaçlarımızın karşılanmasını vesosyo-ekonomik kalkınmamızı engellememesine dikkat edilmektedir. t

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bazı Bağlı ve ilgili Kuruluşlarının çevrenin ko- /.runmasına, kirliliğin ve iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik çalışmaları aşağıda açıklan-mıştır.

Çevrenin korunması ve kirliliğin azaltılması ile ilgili başlıca çalışmalar şunlardır.

Linyite dayalı termik santrallarımızda SO2 emisyonlarının "Hava Kalitesinin Korunma-sı Yönetmeliği"nde ön görülen limit değerlerini aşmaması için önlem alınması gerekmektedir,bunun da nedeni, Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (TEAŞ) tarafından işletilmekte olan ka-tı yakıtlı termik santrallarımızda genel olarak düşük kalorili, kükürt ve kül oranı yüksek yerlilinyitlerin kullanılmasıdır. Bundan dolayı, SO2 emisyonlarını azaltmak amacıyla santralları- ^

mızda desülfürizasyon tesisleri kurulmakta ve eski termik santrallarımızın ise, öncelik sırası- /na göre desülfürizasyon tesisleri ile donatılması planlanmaktadır. Doğal gaz kombine çevrimsantrallarımızda SOx emisyonları herhangi bir önlem alınmasını gerektirmeycek kadar düşükdüzeydedir.

Öte yandan, linyite dayalı termik santrallarımızda NOx emisyonları açısından bir sorungörülmemektedir. Yanma odası sıcaklıklarının düşük tutulması ve genel olarak teğetsel yakmatekniğinin kullanılması verilen limit değerleri aşmamaktadır. Doğal gaz kombine çevrim sant-rallarımızda ise, yakıt/hava oranının ayarlayan özel yakma teknolojilerinin kullanılması ileNOx oluşumu azaltabilmektedir. Çevreyi en az kirleten ve çevre dostu diye tanımlanan bir j

yakıt türü olan doğal gaza dayalı santralların kurulmasına ağırlık verilmektedir.

Baca gazları içindeki uçucu küllerin çevreye yayılmalarını önlemek üzere, özellikle sonyıllarda kurulmakta olan santrallarımız yüksek verimle çalışan elektrofiltrelerle teçhiz edil-mektedir. Bununla birlikte bazı eski santrallarımızda, tesis edildikleri zamanın teknolojisinesahip olmaları nedeniyle, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği'nde baca gazındaki tozkonsantrasyonu için verilen emisyon sınır değerleri aşılmaktadır. Bu gibi santrallar rehabilitas-yon çalışmaları ile günümüz koşullarına uygun hale getirilmektedir. Halen işletilmekte olantermik santrallarımızın hemen hepsinde yüksek verimle çalışan elektrofiltreler bulunmaktadır.

Katı yakıtlı termik santrallarımızda, rüzgar ve benzeri etkenlerle atmosfere dağılması du- frumıında, hava ve çevre kirliliğine neden olabilecek bir diğer faktör de kül cüruftur. Bunlarınkirliliğe neden olmasını önlemek üzere, birçok santralımızda, kül ve cüruf bant konveyörlerlenemli olarak kül depolama alanlarına taşınmakta, bu alanlarda su sullanılarak yayılmakta veüzerinde bir su filmi oluşturularak külün rüzgarla savrulması önlenmektedir, suyun bol oldu-ğu yörelerde kurulan santrallarımızda, kül ve cüruf hidrolik olarak atılmakta ve bir kül bara-jında depolanmaktadır. Bu alternatifte, su sarfiyatını azaltmak üzere, kül sevketmek için har-canan suyun %40'ı aynı amaçla tekrar kullanılmak üzere santral sahasına pompalanmaktadır.

202

Page 5: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Kül ve cürufun kuru olarak depolandığı bazı santrallarımızda ise, genellikle kül döküm saha-ları tarım toprağı ile örtülerek, tarıma elverişli arazi haline getirilmektedir. Küllerin sulu ola-rak depolandığı kül barajlarında biriken suların, kül barajının geçirimsiz olmaması durumun-da bile, bu suların özelliklerinden dolayı yeraltı sularını kirletmesi beklenmemektedir. Ayrıcı,uçucu külün zamanla sıkışarak geçirimsiz bir tabaka oluşturması nedeniyle kül barajında su-yun yeraltı sularına karışması söz konusu olmamaktadır. Bununla birlikte kül barajı yer seçim-lerinde "geçirimsizlik" önemli bir kriter olarak kabul edilmekte ve bunun sağlanması gözetil-mektedir.

Termik santrallarda çevreyi etkileyebilen bir diğer husus da sıvı atıklar konusudur. Çev-reye verilen ve arıtma gerektiren bu atıklar, kül-cüruf çıkarıcısından taşan küllü sular, su arıt-ma tesisinden çıkan asit ve bazik karakterli rejenerasyon atıkları ve evsel atıklardır. B uatıklar,tüm termik santrallarımızda nötrolizasyon havuzlarında nötralleştirildikten sonra genel drena-ja verilmektedir. Flokülatör atıkları ise ya ayrı tesislerde arıtılmakta, ya da küllü sularla birlik-te ayni işleme tabi tutulmaktadır. Bütün santrallarımızda, hem santral tesislerinden hem de sos-yal tesislerden çıkan kanalizasyon atıkları, evsel atık su arıtma tesislerinde arıtılmaktadır.

Ayrıca, açık çevrim soğutma suyu kullanan termik santrallarda, soğutma suyunun sant-ralda kullanılarak ısınmasından sonra alındığı ortama (deniz, gol, nehir) geri verilmesi, bu or-tamda ısıl kirlilik yaratabilmekte ve dolayısıyla flora-faunayı etkileyebilmektedir. Bundan baş-ka, mikro-organizma kontrolü için soğutma suyunun klorlanması da alıcı su ortamında flora-faunayı etkileyen bir diğer faktördür. Ancak, birkaç santral dışında, termik santrallarımızda,soğutma suyu sistemi kapalı çevrim olup, soğutma sularının alıcı ortamda ısıl kirlenmeye ne-den olması beklenmemektedir. Açık çevrim soğutma suyu kullanan termik santrallarımızdaise, bu suyun ısıl bir kirlenmeye neden olmaması için soğutma suyu, alındığı ortama difüzör-ler vasıtasıyla verilmekte veya derin deniz deşarjı yapılmaktadır. Öte yandan, klorlamanın ya-pıldığı santrallarda, klor soğutma suyuna kontrollü olarak verilmekte ve böylece flora-faunayıetkilemesi önlenmektedir.

Kömürlerden kül ve rutubeti uzaklaştırarak ısıl değerini yükseltmek, kükürdü uzaklaştı-rarak çevre kirliliğinin ve korozyonu önlemek ve tüketime uygun parça büyüklüğünde standarttip kaliteli kömür üretmek için ayıklama, yıkama, briketleme gibi, kömürün kullanıma sunul-madan önce safsızlıklarının giderilmesi işlemleri uygulanabilmektedir. Kömürlerin pek ço-ğunda kül ve kükürtten daha önemli bir safsızlık nemdir. Ülkemizde, nem oranı yüksek kö-mürler çoğunluktadır. Kömürlerde nemin uzaklaştırılması ile önemli bir safsızlık giderilerekısıl değerleri yükselmekte ve yanması kolaylaşmaktadır. Bu nedenle, kömür kurutma, zengin-leştirme sistemi olarak değerlendirilebilir. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdür-lüğünce kömürle çevreye verilen kirliliğin azaltılması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Adıgeçen Kurumda üretilen kömürlerin kurutularak zenginleştirilmesi amacıyla kömür yıkama vezengileştirrme tesisleri kurulmakta ve işletilmektedir.

Öte yandan enerji verimliliğinin artırılması, mevcut enerji kayıplarının önlenmesi veenerji atıklarının değerlendirilmesi yoluyla, tüketilen enerji miktarının, ekonomik kalkınmayı

203

Page 6: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ve sosyal refahı engellemeden, en aza indirilmesi olarak tanımlayabileceğimiz enerji tasarru-funun, ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanmasına büyük katkıları olacağı açıktır.

Enerji tasarrufunun ülke ve birey ölçeğinde enerji ihtiyacının karşılanmasına yardımcı ,olmasının yanısıra, son yıllarda dünyanın ortak ve öncelikli sorunu haline gelen çevre kirlili- /ğinin dolaylı olarak önlemenin en kolay ve ucuz yolu olması, konuya verilen önemi daha daartırmaktadır.

Bakanlığımız, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü'nün Başkanlık ve koordinatörlüğünde1981 yılından bu yana çalışmalarının sürdüren Enerji Tasarrufu Koordinasyon Kurulu, ilgiliKamu kurum ve kuruluşları, Üniversiteler ve özel sektör kuruluşları temsilcilerinden oluşmak- 'tadır.

Kurulun görevi, kamuoyunun enerji tasarrufu konusunda bilinçlendirilmesini sağlamakyönünde çalışmalar yapmak ve bazı tasarruf tedbirlerinin uygulamaya konulmasını sağlamak- jtır. Kurul, bu faaliyetleri, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları, yayın çalışmaları, yasa ve yö- /netmelik çalışmaları ana başlıkları altında yürütmektedir.

Ayrıca mevcut enerji tasarrufu potansiyelimizin geri kazanılması ve daha temiz bir çev-re için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca başlatılan çalışmalar kapsamında Elektrik İşle-ri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü bünyesinde bir Enerji Tasarrufu Merkezi oluşturulmuş veenerji tasarruf çalışmalarının belirli bir statetji içinde yürütülmesine başlanmıştır.

Büyük kentlerimizin çoğunda hava kirliliğinin önemli nedenlerinden biri de evsel ısıt-madır. Türkiye toplam enerji tüketiminin yaklaşık %49'ı konutsektöründedir. Evsel ısıtmadankaynaklanan hava kirliliğinin temel sebepleri, ısınmada yüksek kükürtlü ve düşük kaliteli ka- Iti ve sıvı fosil yakıtların kullanılması, yanlış yakma sistem ve tekniklerinin uygulanması vekullanılan kazanların işletme bakımlannın düzenli olarak yapılmaması şeklinde sıralanabilir.Büyük kentlerimizde, özellikle kış aylarında konutların ısıtılmasından kaynaklanan hava kirli-liğinin önlenmesi, kente giren kömürlerin kontrol altına alınması, iyileştirilmesi ve daha temizyakıtların kullanılması, doğal gaz gibi temiz yakıtlann kullanımının yaygınlaştırılması, yeni vegelişmiş ısıtma yöntemlerinin teşvik edilmesi ve soba, kazan gibi yakma sistemlerinin kapasi-telerinin ve yakma tekniklerinin geliştirilmesi, konut yapımında toplu konutların teşvik edil-mesi ve bunlara merkezi ısıtma sistemlerini uygulanması, yakıtların yakma verimlerinin yük-seltimesi için ateşçi ve apartman yöneticilerinin, yakma teknikleri konusunda eğitilmesi, ka- izan işletme bakımlarının düzenli yapılmasının sağlanması, soba ve kalorifer verim yönetme-liklerine ve ilgili TSE standardlarına uygun olmayan yakıcıların piyasaya sürülmemesi, bina-larda yakıt tasarrufunu sağlamak ve ısı kaybını önlemek için ısı yalıtımının uygulanması, ısıt-mada güneş enerjisinden pasif yararlanma gibi teknolojilerin ve yenilenebilir enerji kaynakla-rının kullanılması v.b. önlemlerle mümkün olabilir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yakma tekniğini öğretmek amacıyla kaloriferateşçileri için kurslar düzenlenmektedir. Yine adı geçen Bakanlık tarafından 1984'de "MevcutBinalarda Isı Yalıtımı ile Yönetmelik" hazırlanmıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca

i

204

Page 7: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

1985'de çıkarılan "Bazı Belediyelerin İmar Yönetmeliklerinde Değişiklik Yapılması ve BuYönetmeliklere Yeni Maddeler Eklenmesi Hakkında Yönetmelik" de ısı kaybını önleyecektedbirleri getirmiş bulunmaktadır. Ayrıca, bu konuda "TS-825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralla-rı" hazırlanmıştır. Söz konusu Standart ve Yönetmelikleri uygulanması hazırlanmıştır. Sözkonusu Standard ve Yönetmeliklerin uygulanması yakıttan önemli oranda (%30-50 tasarrufsağlayacağından mutlaka uygulanmalı ve uygulanması hassasiyetle takip edilmelidir. Çünkübilindiği gibi enerji tasarrufu daha az yakıt kullanılmasına ve dolayısıyla çevrenin daha az kir-letilmesine neden olan bir husustur.

Enerji talebinin karşılanmasında yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasıve geliştirilmesi enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca da benimsenmekle birlikte, hidroliksantrallar dışında tüm yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının çok pahalı olmaları ve henüzticari anlamda gelişmemiş olmaları nedeniyle, gelişmiş ülkelerde dahi 2010 yılına kadar top-lam üretimin en fazla %5 - 10'unu karşılayabileceği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla , buenerji kaynaklarının gelecekte üreteceği temiz enerjinin, enerji talebenin karşılanmasında veçevre korunmasında fazla bir katkısı olmayacaktır, buna rağmen Enerji ve Tabi KaynaklarBakanlığın'nın bağlı kuruluşu Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafındanyenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili araştırma, geliştirme ve demonstrasyon çalışmalarıyürütülmektedir. Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından olan ve uzun dönemde elektrikve yenilenebilir enerji kaynaklarından olan ve uzun dönemde elektrik enerjisi üretimi açısın-dan önemli görülen güneş enerjisi, jeotermal enerji ve rüzgar enerjisinin Türkiye'deki potan-siyeli azımsanmayacak seviyededir. Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisiüretiminde değerlendirilebilmesi için, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılanaraştırma, geliştirme ve diğer teknolojik çalışmaların ve uygulamaların takip edilmesi, adıgeçen Bakanlığın Bağlı ve İlgili kuruluşları kapsamındaki çalışmalarda yer almaktadır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin azal-tılmasına katkıda bulunacak faaliyetleri ise şunlardır.

Anılan Bakanlıkça, enerji ilişkili CO2 ve diğer sera gazı emisyonları, enerji tasarrufunuve verimliliğini artırmaya, yeni ve yenilebilir enerji kaynaklarının enerji üretimindeki pay-larını artırmaya, yüksek karbonla yakıtlarıdan düşük karbonlu yakıtlara geçmeye, kojeneras-yon ve kombine çevrim enerji santrallare, iyileştirilmiş yakma ve temiz kömür teknolojilerigibi emisyonları azaltan sistemlerin kullanılmasına, enerji kayıplarının önlenmesine ve yaz -kış saati gibi enerji kullanımının sınırlandırılmasına yönelik önlemlerle en aza indirilmeyeçalışılmaktadır.

SONUÇ

Türkiye, kalkınmasını ve sanayileşmesini sürdüren bir ülke olduğundan, enerji poli-tikamızın esas hedefi, sosyo-ekonomik kalkınmayı gerçekleştirirken aynı zamanda çevreyi

205

Page 8: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

korumak ve geliştirmektir. Bu nedenle, enerji ve çevreye ilişkin temel stratejimiz, enerjigüvenliği, ekonomik kalkınma ve çevre korunması politikaları arasında denge kurularak, bu üçfaktörün en uygun şekilde birleştirilmesidir.

KAYNAKLAR:

- Enerji ve teknoloji raporu ulusal iklim Koordinasyon Grubu Ankara, 1992.

- Atmosferin korunması ve iklim Değişikliği Raporu Ulusal İklim Koordinasyon GrubuAnkara, 1992.

ÖZGEÇMİŞİM

1932 yılında Kütahya'da doğdum. 1958 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaatFakültesinden (Betonarme Opsiyonu) mezun oldum. Mezuniyetimden itibaren ve halen kamukuruluşlarında görevli olarak mesleki çalışmalar yapmaktayım.

1956 ve 1957 yıllarında Avusturya ve Almanya'da mühendislik stajı yaptım. 1969'daCENTO bursunu kazanarak İngiltere'de bir buçuk yıl, 1983'de JICA bursunu kazanarakJaponya'da 3 ay ve 1985'de bir sınavı kazanarak ABD'de bir yıl mesleki araştırmalarda bulun-dum.

Ayrıca, görevli olduğum kamu kuruluşları adına ve Türkiye'yi temsilen çeşitli ülkeler-dedüzenlenen uluslarararası toplantılara katılarak bildiriler sundum.

Part-time niteliğinde, 1974-1984 yıllan arasında Gazi Üniversitesi, Mühendislik-Mimar-lık bölümünde öğretim görevlisi ve 1982-1984 yılları arasında Türk Standartları Enstitüsünde,İnşaat Hazırlık Grubu üyesi olarak çalıştım.

ABD Michigan Üniversitesi, İngilizce vukufiyet sertifikasına ve Kamu Personeli Yaban-cı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı'nın (KPDS) İngilizce (A) derecesi ve Almanca (B) derece-si belgelerine sahibim.

Tıp doktoru bir kızım ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İnşaat Bölümü 3. Sınıf öğren-cisi bir oğlum var.

206

Page 9: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ÇEVRE MEVZUATINA GENEL BİR BAKIŞ

Gülün EGELİ*

GİRİŞ

Türkiye'de 1980'lerden bu yana ekonomik büyüme politikaları belirlenirken gelişmeninçevresel etkileri de göz önünde tutulmaktadır. Nitekim, beş yıllık kalkınma planlarında çevrepolitikası belirlenirken özellikle ö.Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda, politikaların ekonomik, sos-yal ve ekolojik dengelerin sağlanmasına yönelik olduğu vurgulanmıştır.

Türkiye'deki mevzuat çalışmaları da bu paralelde gerçekleştirilmiş ve kalkınmanın çev-re üzerindeki etkileri mevzuatın hayata geçirilmesi ile bertaraf edilmek istenmiştir.

Ülkemizin sahip olduğu kaynaklarını çevreye zarar vermeksizin en etkin şekilde kullan-

ması, halihazırda yürürlükte bulunan Türk çevre mevzuatının uygulanması ile mümkündür.

Çevre korunmasına yönelik vergi, teşvik ve cezalandırma mekanizmaları kirliliği önle-

meye yönelik oluşturacak kurumsal bir yapıyı gerektirmektedir. Türkiye, bu alanda mevcut

mevzuatı uygulamaya yönelik tedbirleri alma ve "kirleten öder" ile "Sürdürülebilir Kalkınma"

ilkelerini uygulamaya aktarma gayreti içerisindedir.

I. Anayasamızda Çevre

Son 20 yıldır hazırlanan bütün Anayasalarda çevre hakkına ve çevre korumasına ilişkin

hükümlere bireylerin hakkı veya devletin ya da bireylerin ödevleri arasında yer verilmiştir. Hi-

yerarşik açıdan en üstte bulunan Anayasa'da hak, ödev ve yükümlülüklere ilişkin hükümlerin

yer alması, bunların devlet bakımından "planlayıcı hüküm" niteliğinde olduğunun, diğer bir

ifadeyle, Anayasa'da çevreye ilişkin hükümlerin bulunması, devlet içinde çevrenin önemli bir

yeri haiz olduğunun göstergesidir. Ayrıca, insan hakkı olması nedeniyle çevreden sözeden

normlar bağlayıcı hüküm niteliğindedirler.

*Gülün EGELİ Birsel Hukuk Bürosunda Avukat olarak görev yapmaktadır.

207

Page 10: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Anayasaların genel hukuk sistemini de doğrudan etkilediği dikkate alınırsa, Anayasa'da

varolan çevreyle ilgili hukuk prensiplerinin çevre hukukunu dolayısıyla çevre mevzuatını et-

kilemesi sözkonusu olacaktır.

Mevzuata aktarılmamış bir olayın çözümlenmesinde, devlet tarafından üstün olarak te- ilakki edilen değerler kapsamında yer alması nedeniyle sözkonusu normlar ayrıca önem taşır-

lar.

Dikkat edilmesi gereken husus, Anayasa koyucu tarafından çevreye ilişkin normların sa-

dece devlete ödev ve sorumluluk yüklenmemesi, bireylerin de çevresel faaliyetlere katılmala-

rını mümkün kılmak amacıyla çevre hakkının yanısıra, ödev ve sorumluluk almalarının sağ-

lanmasıdır.

Çevre korumasına yönelik açık bir hükmü madde 56'da öngören 1982 Anayasası'ndaçevreyle ilgili doğrudan veya dolaylı hükümlere de yer verilmiştir. Madde 56'ya göre; ,•

"Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. /

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve

vatandaşların görevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve

madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuru-

luşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararla-

narak, onları denetleyerek yerine getirir. .

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigor- /tası kurulabilir."

Sosyal ve Ekonomik haklar ve ödevler bölümünde düzenlenen 56. maddeyle ilk kez bir

Türk Anayasası'nda çevre hakkından doğrudan sözedilerek çevre koruması, devletin sorumlu-

luğu, bireylerin sorumluluğu ve bireylerin hakkı olmak üzere üç yönden ele alınmıştır. Böyle-

likle devlet tarafından bireylere sübjektif bir hak tanınmıştır. Ancak tanınan sübjektif hakka

karşı devletin sorumluluklarına yer verilmemiş, hükmü ihlal edenler aleyhine herhangi bir mü-

eyyide öngörülmediği gibi bireylerin başvuru hakkından da sözedilmemiştir.

Çevrenin "Sağlıklı ve dengeli" olmasından sözedilmiş ancak ideal çevrenin nasıl olma- /sı gerektiği veya hangi unsurların çevreye dahil olduğuna ilişkin düzenlemede bulunulmamış-

tır. Dolayısıyla çevrenin hukuken korunan alanı Anayasal olarak belirlenmemiştir.

65. maddede yer alan "Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen gö-

revlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde

yerine getirir" hükmüyle, 56. madde sınırlanmaktadır. Çünkü, çevreye ilişkin projeler büyük

maliyetler getirdiğinden, devlet mali olanakları ölçüsünde çevre korumasına yönelik yatırım

yapabilecektir. Oysaki çevre hakkı, kişinin haklan ve ödevleri bölümünde yer alsaydı, temel

208

Page 11: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

haklara göre zayıf bir hak olarak nitelendirilemezdi.

Anayasal açıdan diğer bir sınırlama da, 23. maddeyle getirilen "Herkes, yerleşme ve se-

yahat hürriyetine sahiptir" hükmüne aynı maddenin 2. fıkrasıyla "Sağlıklı ve düzenli kentleş-

meyi gerçekleştirmek" amacıyla getirilen sınırlamadır.

Aynı çevre hakkı gibi "Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler" başlığı altında düzenle-

nen 43. maddeye göre, "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu

kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle

kamu yararı gözetilir..."

44. madde de "Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler" başlığı altında düzenlenmiş olup

"Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilme-

sini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye top-

rak sağlamak için gerekli tedbirleri alır..." hükmünü içerir.

44. maddenin devamı niteliğini taşıyan 45. maddeyle Tarım toprakları ile mer'alarınamaç dışı kullanılmasını ve tahribini önleme görevi Devlete verilmiştir.

Anayasamızda konut hakkı da çevrenin diğer bir boyutu olarak ele alınmış ve 57. mad-

deyle hükme bağlanmıştır. Buna göre "Devlet şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını göze-

ten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut

teşebbüslerini destekler."

Ancak, madde 63'de yer alan "Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması" çevredentamamıyla bağımsız olarak "Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korun-masını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır" şeklinde hükme bağlan-mıştır.

Bu meyanda, Türkiye'nin kalkınmakta olan bir ülke olduğunun gözönüne alınması sure-tiyle "Sosyal ve Ekonomik Hakların Sının", madde 65'te yer alan "Devlet, sosyal ve ekono-mik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek,mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir" hükmüyle çizilmiş bulunmaktadır.

"Ekonomik Hükümler"de Anayasamızda ilk kez "Sürdürülebilir Kalkınma" ilkesindensözedilmiştir. 166. Madde "Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiinin vetarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının dö-küm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak " ifadesiyle

sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesini anayasa ile teminat altına almıştır.

"Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi" ne ilişkin 169. maddede "Devlet, ormanların

korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan

ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapı-

lamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe

209

Page 12: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yaran dışında irti-

fak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların

tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz, münhasıran orman suçları için genel j

ve özel af çıkarılamaz. Ormanlan yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işle- /

nen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz." ifadeleriyle ormanlann önemi vurgulanmış-

tır.

Çevreyle ilgili gerek doğrudan ve gerekse dolaylı hükümlerin Anayasamızda belli bir

sistem dahilinde yer almaması, çevresel sorunlann bütün olarak saptanıp yorumlanmasını ve

algılanmasını güçleştirmiş bulunmaktadır. Anayasal düzeyde çevreyle ilgili bütünlüğün sağ-

lanması sözkonusu hükümlerin biraraya toplanmasıyla mümkündür.

II. Kanunlarımızda Çevre /

A. Çevre Kanunu

1983 yılında yürürlüğe giren Çevre Kanunu, Anayasa'nın 56. maddesine istinaden çıkar-

tılmış olup 8 Haziran 1984 tarihli, 222 sayılı, 19 Ekim 1989 tarihli, 383 sayılı, 13 Mart 1990

tarihli, 409 sayılı, 9 Ağustos 1991 tarihli, 443 sayılı ve 9 Ağustos 1991 tarihli ve 444 sayılı Ka-

nun Hükmünde Kararnameler ile, 4 Haziran 1986 tarihli, 3301 sayılı ve 3 Mart 1988 tarihli,

3416 sayılı Kanunlarla değişikliğe uğramıştır. ,

Uygulama ve denetleme konularında büyük belirsizlikleri barındıran Türk-Çevre Mev- /

zuatı'ndaki boşlukları doldurmak amacıyla hazırlanmış ise de, çok kapsamlı bir program tas-

lağı görüntüsünde olmakla birlikte, bu hedefleri gerçekleştirecek uygulama olanaklarının ta-

nınmamış olması, Çevre Kanunu'nun etkin bir biçimde uygulanmasını engellemiştir.

1.Kanunun Amacı:

Kanunun amacı madde l'de yer almaktadır. Buna göre;

Bütün vatandaşlann ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; .

Kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve /korunması;

Su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi;

Ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugün-kü ve gelecek kuşaklann sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altınaalınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma he-defleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemektir.

210

Page 13: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

2. Tanımlar ve İlkeler:

Kanunda geçen "Çevre Korunması", "Ekolojik Denge", "Çevre Kirliliği", "Kirleten","Atık" ve "Alıcı Ortam" madde 2'de tanımlanarak terminolojide bütünlük sağlanmasına yöne-lik önemli bir adım atılmıştır.

Madde 3'te Türk çevre politikasının belirlenmesi açısından da önem arz eden çevre ko-runmasına ve çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin ilkeler saptanmıştır. Sözkonusu ilkeleriAnayasamızda bireylerle Devletin ödevi ve sorumluluğuymuş gibi nitelendirilen "ÇevreninKorunması ve Çevre Kirliliğinin Önlenmesi" ödevi, madde 3/a ve madde 2/d ile özel hukuktüzel kişilerinin de ödev ve sorumluluğu haline gelmiştir.

3. "Kirleten öder" İlkesi:

Avrupa Topluluğu çevre politikasında benimsenmiş bulunan "kirleten öder" ilkesi aynımaddede zikredildiği gibi, madde 3 ve madde 28'de de ayrıca yer almış ve "Kirletenin mey-dana gelen zarardan dolayı kusurlu olmasa da sorumlu tutulacağını" hükme bağlamıştır. Bura-da, sorumluluğun doğması için, kusur veya özel (tipik) tehlike gibi unsurların kurucu bir şartolarak aranmadığı "Olağan Sebep Sorumluluğu" sözkonusudur. Bununla birlikte, madde 3/eile "Kirleten"e bir kurtuluş beyyinesi verilmiştir; "Kirleten, kirlenmeyi önlemek için gerekliher türlü önlemi aldığını ispatladığı takdirde" sadece kirlenmenin önlenmesi veya sınırlanma-sı için yapılan giderlerin ödenmesi sorumluluğundan, objektif olarak alınması gereken önlem-leri aldığını ispatlamak kaydıyla kurtulabilecektir. Dikkat edilmesi gereken husus; kurtuluşbeyyinesinin "Kirlenmenin önlenmesi ve sınırlanması için yapılan giderleri" içermesi olup,kirlenmeye neden olan fiilin ve fiilin neden olduğu zararın kurtuluş beyyinesi dışında tutulma-sıdır. Diğer bir ifadeyle, "Kirleten"in "Olağan Sebep Sorumluluğu" devam edecek ve meyda-na gelen zararı tazmin etmekle yükümlü olacaktır. Bu durumda, hukukça korunan bir değerinde ihlali sözkonusu olmakla birlikte, "Kirleten"e sorumluluk yüklenirken hukuka aykırılık şar-tı da gerçekleşmiş olacağı gibi "Kirleten" ile "Çevre Kirlenmesi" arasında uygun illiyet bağıda kurulmuş olacaktır.

"Kirleten", madde 2/d'ye göre, fiilleri sonucu doğrudan veya dolaydı olarak çevre kirli-liğine sebep olan gerçek ve tüzel kişilerdir. Kirletenin vatandaş ya da yabancı olması ile dev-let ya da özel hukuk tüzel kişisi olması arasında bir ayrım gözetilmemiştir. Yine aynı hükmegöre, zararın doğrudan veya dolaylı olması arasında bir fark bulunmamaktadır.

Sözedilen çevre kirliliği, madde 2/c'de tanımlanan "insanların her türlü faaliyetleri so-nucu, havada, suda ve toprakta meydana gelen olumsuz gelişmelerle ekolojik dengenin bozul-ması ve aynı faaliyetler sonucu ortaya çıkan koku, gürültü ve atıkların çevrede meydana getir-diği arzu edilmeyen sonuçlardır."

Çevre kirliliğinden zarar görenler madde 28'e göre meydana gelen zarardan ötürü genel

hükümlere göre de dava açabilirler. Kastedilen genel hükümler, çevreyi kirletici fiilde bulunan

211

Page 14: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

kişinin bina ya da eser maliki sıfatıyla sorumluluğunu düzenleyen "Bir bina veya imal olunan

herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazadaki kusurundan dolayı

mesul olur" hükmüyle Borçlar Kanunu madde 58/1 ve "Bir binadan yahut diğer bir şahsın imal

ettiği şeylerden dolayı zuhura gelecek bir zarara maruz olan kimsenin, tehlikeyi bertaraf etmek j

için, lazım gelen tedbirlere tevessül etmesini malikten talep etmeye hakkı vardır" hükmüyle /

Borçlar Kanunu madde 59/1 'dir.

Aynı zamanda, gayrimenkulun maliki tarafından taşkın kullanılması nedeniyle sorumlu-luğunu ve tazminat yükümlülüğünü öngören "Bir malikin hakkını tecavüz etmesinden dolayıbir zarara uğrayan veya uğramak tehlikesinde bulunan kimse eski halin iadesini veya tehlike-nin izalesi için lazım gelen tedbirlerin yapılmasını talep edebilir ve uğradığı zarar ve ziyanı ay-rıca tazmin ettirebilir" hükmüyle Medeni Kanun madde 656 ve "Bir kimse mülkünü kullanır-ken hele sınai işler yaparken komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıktan çekinmeyemecburdur. Hususiyle mazarrat veren gayrimenkulun mevki ve mahiyetine ve mahalli örfe gö- j

re komşu arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan gürültüler ve sarsıntılar yapmak ve dumanve kurum ve rahatsızlık veren sair toz, buğu, koku çıkarmak memnudur" hükmüyle MedeniKanun madde 661 yukarıda sözedilen genel hükümlerdir.

4. Kanun Yolları:

Çevre Kanunu madde 30'da çevreyi kirletenlere karşı gidilebilecek kanun yolları yer al-maktadır. Buna göre;

"Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tü- I

zel kişiler, idari makamlara başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler"

Sözkonusu hükümle; çevreyi kirletene karşı, kirlenmeden "zarar gören"lerin yanısıra za-rar görmeyenler de dava açabileceklerdir. Kanun hükmüne göre "haberdar" olmak dava aça-bilmek açısından yeterlidir. Burada dava açan kişiden ziyade, "Çevre Kirlenmesi" nin gerçek-leşmesi önem taşımaktadır. Yetkili ve görevli mahkemenin nasıl belirleneceği hususunda ka-nunda ayrı bir hüküm bulunmadığından sözkonusu belirleme Hukuk Usulü Muhakemeleri Ka-nunu çerçevesinde belirlenecektir.

Çevreyi kirletenlere özellikle çevreyi kirleten müesseselere karşı dava açılabileceği gibi, I

sözkonusu müesseseler mahallin en büyük mülki amiri tarafından süreli veya süresiz olarak /

kanunun 15. maddesine istinaden faaliyetten men edilebilmektedirler.

Anılan hükme göre; "Bu Kanunda yazılı yasaklara aykırı hareket eden veya kanunla be-lirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen kurum, kuruluş ve işletmelere mahallin en büyükmülki amiri, bu yasaklara aykırı faaliyeti düzeltmek ve kanunda belirtilen yükümlülükleri ye-rine getirmek üzere esasları yönetmelikle belirlenen yeteri kadar bir süre verir.

Bu süre içinde yasaklara aykırı hareket ve yükümlülüğü yerine getirmemekten dolayı ay-rıca ceza verilmez.

t.

212

Page 15: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Bu süre sonunda bunları yapmayan kurum, kuruluş veya işletmelerin faaliyeti, yasağınveya yerine getirilmeyen yükümlülüğün çeşit ve niteliğine göre kısmen veya tamamen, süreliveya süresiz olarak durdurulur."

Tehlikeli hallerde faaliyetin durdurulması ise madde 16'da düzenlenmiştir. "Çevre kirli-

liğinin toplum sağlığı yönünden tehlike yarattığı hallerde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı

kendiliğinden veya Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı'nın talebi üzerine, bu kirlenmeye yol açan

faaliyetlerin geçici bir süre için kısmen veya tamamen durdurulmasına karar verir ve kararın

uygulanmasını mahallin en büyük mülki amirinden ister.

Bu gibi hallerde, sözkonusu faaliyetler mahallin en büyük mülki amirinin, vereceği ka-rarla da durdurulabilir. Bu karar derhal Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile BaşbakanlıkÇevre Müsteşarlığına bildirilir."

5.Kirletme Yasağı:

Çevre Kanunu madde 8'de "Kirletme Yasağı" adı altında "Çevre Kirlenmesi"ne ilişkin

olarak alınan önlemler yer almaktadır:

"Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenenstandartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, de-polamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.

Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin

meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek ve-

ya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler."

İcra edilmesinde sakınca görülen faaliyetlerle mevzuatta belirlenen standartların ve yön-temlerin ihlalinin önlenmesi amacıyla "Kirleten" ile birlikte "Kirletme olasılığı bulunanların"yükümlülükleri maddede sıralanmış, kirlenmenin durdurulmas. veya etkilerinin giderilmesiiçin gerekli önlemleri almaları istenmiştir. Böylece "kirleten öder" ilkesi bu maddede de ayrı-ca zikredilmiş olmaktadır.

6. Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve Çevre Korunması:

3 Mart 1988 tarihli ve 3416 sayılı kanunun 4. maddesi ile değiştirilen Çevre Korunması

ve Özel Çevre Koruma Bölgelerinin işlendiği Çevre Kanunu'nun 9. Maddesi şöyledir:

"Kırsal ve kentsel alanda arazi kullanım kararına uygun olarak tespit edilen koruma alan-

ları ve bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanım esasları yönetmelikle belirlenir.

Tespit edilen bu esaslar çerçevesinde aşırı ve yanlış kullanım, her türlü çöp ve atıklarınyurt dışından getirilmesi nedeniyle ülkenin temel ekolojik sistemlerinin dengesinin bozulma-sı, hayvan ve bitki türlerinin nesillerinin tehlikeye düşürülmesi, doğal zenginliklerin bütünlük-lerinin tahribi yasaktır.

213

Page 16: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Bakanlar Kurulu, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan çevre kirlenmeleri ve bo-zulmalarına duyarlı alanları, tabii güzelliklerin ileriki nesillere ulaşmasını emniyet altına al-mak üzere gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla, "Özel Çevre Koruma Bölgesi" ola-rak tespit ve ilan etmeye, bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve >projelerin hangi Bakanlıkça hazırlanıp yürütüleceğini belirlemeye yetkilidir." /

19 Ekim 1989 tarihli ve 383 sayılı KHK ile"Özel Çevre Koruma Kurumu" kurulmuş, 9Ağustos 1991 tarihli ve 444 sayılı KHK ile yukarıdaki maddede sözkonusu olan "Özel ÇevreKoruma Bölgesi" ilan edilen ve edilecek alanların sahip olduğu çevre değerlerini korumak vemevcut çevre sorunlarını gidermek için tüm tedbirleri almak, bu alanların koruma ve kullan-ma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak, mevcut her ölçekteki plan ve plan kararları-nı revize etmek ve resen onaylamak üzere Çevre Bakanlığına bağlı ve Tüzel Kişiliğe sahipÖzel Çevre Kurumu Başkanlığı'nın kurulması ile bu kurumun teşkilat ve görevlerine ilişkinesaslar düzenlenmiştir. Ayrıca, 383 sayılı KHK'ye istinaden "Özel Çevre Koruma Fonu" ku- î

rulmuş ve "Özel Çevre Koruma Fonu Yönetmeliği" 2 Aralık 1990'da yürürlüğe girmiştir.

"Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme", diğer bir ifadeyle 16 Şu-

bat 1976 tarihli Barcelona Sözleşmesi paralelinde hazırlanan 20 Temmuz 1986 tarihli "Akde-

niz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol" çerçevesinde Çevre Kanunu madde 9'a gö-

re, 12 Haziran 1988-88/13019 tarih ve sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile "Özel Çevre Koruma

Bölgeleri" tespit edilmiş ve 5 Temmuz 1988 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanmış; Köyce-

ğiz, Fethiye-Göçek ve Gökova "Özel Çevre Koruma Bölgesi" ilan edilmiştir.

18 Ocak 1990-90/77 tarih ve sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Dalyan, Patara, Kekova .ve Çevresi, Göksu Deltası, 22 Ekim 1990-90/1117 tarih ve sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile /

Gölbaşı, Pamukkale, Ihlara (Kapadokya), Foça, Datça-Bozburun ve Belek "Özel Çevre Koru-

ma Bölgeleri" kapsamına alınmıştır.

Çevre Kanunu madde 13'te zararlı kimyasal maddelerin sebep olduğu kirlilikten vemadde 14'te gürültü kirliliğinden söz edilmektedir.

Madde 13: "Havada, suda veya toprakta kalıcı özellik gösteren ve ekolojik dengeyi bo-zan kimyasal maddelerin üretim, ithal, taşıma, depolama ve kullanımında çevre korunmasıesasları dikkate alınır. Bu tür maddelerin üretim, ithal, taşıma, depolama ve kullanımına iliş-kin esaslar yönetmelikle belirlenir." j

Sözkonusu maddeye açıklama getirmek üzere 11 Temmuz 1993 tarihli "Zararlı Kimya-

sal Madde ve İrünlerinin Kontrolü Yönetmeliği" çıkartılmıştır.

Madde 14: "Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde yönet-melikte belirlenen standartlar üzerinde gürültü çıkarılması yasaktır. Fabrika, atölye, işyeri, eğ-lence yeri, hizmet binaları, konutlar ve ulaşım araçlarında gürültünün asgariye indirilmesi içingerekli önlemler alınır."

Sözkonusu madde dayanak gösterilerek 11 Aralık 1986 tarihinde "Gürültü Kontrol Yö-

1

214

Page 17: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

netmeliği" çıkartılmıştır.

Ayrıca, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği Çevre Kanunu'nün 8, 9, 10, 11, 12 ve

13. maddelerine dayanılarak hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

7. Çevre Kirliliğini Önleme Fonu:

Çevre Kanunu madde 17'ye göre "Çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilme-si için "Çevre Kirliliğini Önleme Fonu" kurulmuştur.

Çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için gerekli harcamaların

%45'ine kadarı, en çok yirmi yıl vadeli kredilerle Çevre Kirliliğini Önleme Fonu'ndan destek-

lenir."

Kanunda belirtilen iştirak payları çevre kirliliğine neden olan işletmelerden 6183 sayılıAmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un hükümlerine göre mal memurlarıncatahsil edilir.

Fon aşağıdaki amaçlarla kullanılır:

-Çevre kirliliğini önleyici araştırmalar,

-Çevrenin temizlenmesi,

-Çevre eğitimi,

-Personel yetiştirilmesi,

-Teknoloji ve proje alımı,

-Proje yarışmaları düzenlenmesi,

-Arıtma tesisi yapacak kişilere kredi yardımı,

-Önleyici ve iyileştirici araç-gereç alımı, bakımı, onarımı ile bunların üretimi için kuru-

lacak tesisler,

-Ağaçlandırma,

-Hayvan ve bitki ıslah çalışmaları.

Fon'un ita amiri madde 19'a göre Çevre Bakanı'dır ve aynı maddenin hükümleri çerçe-

vesinde Fon Çevre Bakanlığı tarafından kullanılır.

Çevre Kirliliğini Önleme Fonu Yönetmeliği ancak Çevre Kanunu'nundan iki yıl sonra

yürürlüğe girebilmiştir.

8. Çevresel Etki Değerlendirmesi:

Çevre Kanunu'nün 10. maddesi hükirlüyle "Çevresel Etki Değerlendirmesi" hususundanilk kez Türk mevzuatında söz edilmiştir. Bu maddeye göre; "Gerçekleştirmeyi planladıkları fa-aliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler bir "Çevresel

215

Page 18: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Etki Değerlendirme Raporu" hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler gözönünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zarar-sız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir.

"Çevresel Etki Değerlendirme Raporu" nun; hangi tip projelerde isteneceği, ihtiva ede- j

ceği hususlar ve hangi makamlarca onaylanacağına ilişkin esaslar yönetmelikle belirlenir. »

Böylece, bir faaliyet gerçekleşmeden önce çevreye verebileceği zararların belirlenmesi

ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirlerin mevzuat çerçevesinde alınması amacıyla Çevresel

Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 7 Şubat 1993 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

B. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu

Çevre Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden hemen önce 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Var- ilıklarını Koruma Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

1.Kanunun Amacı:

Kanunun amacı madde l'de yer almaktadır. Buna göre; korunması gerekli taşınır ve ta-

şınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri

düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve gö-

revlerini tespit etmektir.

2.Kanunun Kapsamı:

Kanunun kapsamı, madde 2'de düzenlenmiş olup korunması gerekli taşınır ve taşınmazkültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hususlan ve bunlarla ilgili gerçek ve tüzel kişilerin görev vesorumluluklarıdır.

3.TanımIar ve İlkeler:

Madde 3/a'ya göre Kanun'da yer alan tanımlar şöyledir:

1. "Kültür varlıkları" ; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sa- ;natlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz var-lıklardır.

2. "Tabiat varlıklan" ; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup enderbulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer al-tında veya su altında bulunan değerlerdir.

3. "Sit" ; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, ya-şadıklan devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent ka-

216

Page 19: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

lıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ilekorunması gerekli alanlardır.

4. "Koruma ve Korunma" ; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım,

onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza,

bakım, onarım ve restorasyon işleridir.

5. "Korunma alanı" ; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çev-re içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanlardır.

Aynı madde çerçevesinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ile Ko-ruma Kurulları oluşturulmuştur.

Yukarıda yer alan tanımların yanısıra, sözkonusu varlıkların "devlet malı" niteliğindebulunduğu madde 5'te açıklanmıştır.

Madde 4 hükümlerine göre; sahip oldukları ya da kullandıkları toprakta kültür ve doğavarlığı olduğunu bilen ya da bundan haberli kılınan yurttaşlar, en yakın yerlerdeki müze mü-dürlüklerine köylerde muhtarlıklara ya da öteki yerlerde en büyük yönetim amirlerine durumubildirmek zorunda tutulmuşlardır. Bu tür ihbarları alan muhtar ve mülki amirlerin gerekli ön-lemleri hemen almaları öngörülmüştür. Muhtar, durumu, aynı gün en büyük yönetim amirleri-ne, en büyük yönetim amirleri ise 10 gün içinde yazılı olarak, Kültür Bakanlığı'na bildirmekzorundadır.

4. Korunması Gerekli Taşınmaz Mallar:

Madde 6'da yer alan "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları"na ilişkin

hükümler şöyledir:

Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19. yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,

Daha sonraki tarihlerde yapılmış olmalarına karşın, önemi ve özellikleri nedeniyle Kül-

tür Bakanlığı'nca korunmaları uygun görülen varlıklar,

Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,

Milli Mücadele'de ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında yaşanan tarihsel olayların geçti-

ği yapılar ve alanlarla Atatürk tarafından kullanılmış evler.

Taşınmaz kültür varlıklarına örnekler, kaya mezarlıklar, höyükler, ören yerleri, kale,

.burç, tarihi kışla, kervansaray, han, hamam, saray, köşk, cami, bedesten, köprü, dikilitaş vb.

yerlerdir. Tarihi mağaralar, kaya sığınaklar, özelliği olan ağaç ve ağaç toplulukları ise taşın-

maz doğa varlıkları arasında sayılmışlardır.

C. Milli Parklar Kanunu

2873 sayılı Milli Parklar Kanunu 9.8.1983 tarihinde kabul edilmiştir.

217

Page 20: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

l.Kanunun Amacı:

Madde l'e göre Kanun'un amacı; yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değer-lere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenme- fsine, özellik ve karakteri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkinesasları düzenlemektir.

2.Tanımlar:

Madde 2'ye göre;

1. "Milli park" ; bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan ta-

bii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parça-

ları, /

2. "Tabiat parkları" ; bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü

içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçaları,

3. "Tabiat anıtı" ; tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değere sa-

hip ve milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçaları,

4. "Tabiatı koruma alanı" ; bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye

maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği

seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçla-

rıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalandır. i

3.Kanunun Kapsamı:

Milli Park özelliği taşıyan alanların belirlenmesi, planlanması, kamulaştırılması ve ko-runması usulü kanunda açıkça yer almaktadır.

Buna göre, Milli park alanlarını belirleme yetkisi Milli Savunma, Bayındırlık ve ıskanile Kültür Bakanlıkları'nın görüşü alındıktan sonra orman Bakanlığı'nın önerisiyle BakanlarKurulu'ndadır. Milli Park niteliğinde belirlenen alanlara ilişkin gelişme planları ilke olarak Or-man Bakanlığı tarafından hazırlanır ve uygulanır. Gelişme planına göre, iskana ayrılan alanlar jiçin uygulama planları Bayındırlık ve ıskan Bakanlığı'nın görüşü alınmak kaydıyla Orman Ba-kanlığı tarafından hazırlanarak yürürlüğe konur.

Gelişme planının uygulanması amacıyla, madde 2'de sözedilen alanlara dahil olan ger-çek ve tüzel kişilere ait taşınmazlar gerekli görüldüğü takdirde Orman Bakanlığı tarafından ka-mulaştırılabileceği gibi, Hazine ve Milli Savunma Bakanlığı'na ait taşınmazlar ile devletin hü-küm ve tasarrufu altında bulunan yerler Orman Bakanlığı'nın talebiyle tahsisi de kanunenmümkün kılınmıştır.

218

Page 21: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Bu alanlarda, gelişme planları paralelinde kamu kuruluşları tarafından gerçekleştirilecekplan, proje ve yatırımlar için madde 7 hükümlerine göre Orman Bakanlığı'ndan, tarihi ve ar-keolojik kazı, restorasyon ve bilimsel araştırmalar için ise Kültür Bakanlığı'ndan izin alınma-sı gerekmektedir. Ayrıca turizm faaliyetinde bulunacak gerçek ve tüzel kişilere Kanuna uygunfaaliyetlerde bulunmaları kaydıyla Orman Bakanlığı'nca izin verilebilir. Yukarıda yer alan hü-kümlerden anlaşılacağı gibi Kanunla sözkonusu alanlara ilişkin olarak Orman Bakanlığı'nageniş yetkiler verildiği görülmektedir.

Kanun kapsamındaki alanlarda;

1. Doğa ve ekolojik denge ile doğal ekosistem değerinin bozulması,

2. Yaban hayatın tahrip edilmesi,

3. Bu alanların özelliklerinin bozulması ya da değiştirilmesine neden olan veya olabile-

cek faaliyetler, toprak, su, hava kirlenmesine yol açabilecek işlerin yapılması,

4. Doğal dengeyi bozabilecek her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma ya-

pılması,

5. Kamu yararı açısından kesin bir zorunluluk bulunmadıkça yapı ve tesis kurulması ve

işletilmesi yasaklanmıştır.

Ayrıca "Milli Parklar Fonu"nun kurulması, gelirleri ve fonun kullanılması Kanun'da be-lirtilmiştir.

Çevre Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden hemen önce 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Var-

lıklarını Koruma Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

Kanunun amacı madde l'de yer almaktadır. Buna göre; korunması gerekli taşınır ve ta-

şınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımlan belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri

düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarım alacak teşkilatın kuruluş ve gö-

revlerini tespit etmektir.

Kanunun kapsamı, madde 2'de düzenlenmiş olup korunması gerekli taşınır ve taşınmaz

kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hususları ve bunlarla ilgili gerçek ve tüzel kişilerin görev ve

sorumluluklarıdır.

III. Yönetmelikler ve Uygulamaları

Yukarıda sözedilen kanunlar çevre korunması amacıyla ve Çevre Kanununa dayanarak

çıkarılan yönetmeliklere göre daha fazla uygulama alanı bulmaktadır. Her biri detaylı düzen-

lemeleri içeren yönetmelikler öncelikle altyapı yetersizliği ve bilgisizlik nedeniyle uygulana-

mamaktadır. Ayrıca, denetim mekanizması işletilememekte ve bunun sonucunda kurallara

uyulması ihmal edilmektedir. Ancak, idarenin bütün gayretiyle yönetmeliklere işlerlik kazan-

dırmayı hedeflediği hallerde de eğitimli personel eksikliği ve teknik yetersizlikler sözkonusu

olabilmektedir.

219

Page 22: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Mevcut mevzuat çerçevesinde kalkınmanın ancak üretim nedeniyle çevreye verilen za-

rarın en aza indirgenmesiyle gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ancak çevre korumasına yöne-

lik önlemler üretim maliyetini arttırdığı gerekçesiyle üretim faaliyetinde bulunanlar tarafından

alınmamaktadır. Dolayısıyla yasal düzenlemelerde varolan denetim ve yaptırım eksikliği mev-

zuatın uygulanmasını engellemektedir. Kamuoyunun çevreye ilişkin hususlarda genelde eği-

timsiz, bilgisiz ve dolayısıyla duyarsız olması, denetim ve yaptırım mekanizmaları da işletile-

mediğinden mevzuat uygulanamamaktadır.

Yürürlükteki yasal ve kurumsal düzenlemelerin amaçlarının, işlevlerinin, etkinlik düzey-lerinin ve uygulama aksaklıklarının belirlenmesi ve giderilmesine yönelik çalışmaların başla-tılması ve bu vesile ile ulusal ve bölgesel düzeyde politika ve stratejilerin geliştirilmesi gerek-mektedir.

Aynı zamanda mevzuat uluslararası düzeyde kabul gören ilkeler çerçevesinde hazırlan-malı ve mevzuatta çelişik hükümlere yer verilmemelidir.

Gemi ve Deniz Araçlarına Verilecek Cezalarda Suçun Tespiti ve Cezanın KesilmesiUsulleri ile Kullanılacak Makbuzlara Dair Yönetmelik, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği, Ka-tı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği gibi yönetmeliklerhazırlanarak yürürlüğe girmiştir.

SONUÇ

Bütün dünyada insanların, günlük yaşamlarında, çevre boyutuna giderek artan derecedeönem vermeye başladıkları gözlenmiş ve bu eğilimin bir sonucu olarak, üretim sürecinin ba-şından sonuna dek çevreyi olumsuz yönde etkilemeyen ve doğal kaynak tabanını tüketmeyenürünler kitlelerce tercih edilmeye başlanmıştır. Gelişmelere paralel olarak Türkiye'nin çevrepolitikasının oluşturulmasına yönelik ilk adım çevre politikasına üçüncü beş yıllık kalkınmaplanında yer verilmek suretiyle atılmıştır. 1983 yılında Çevre Kanunu çıkartılmış, bunu diğerkanun ve yönetmelikler izlemiştir. Ancak, mevzuat tam anlamıyla uygulanamadığından çevrekorumaya yönelik tedbirler alınamamaktadır.

Türkiye'nin çevre sorunları, bölgesel özelliklerini gözönünde bulundurarak oluş-

turulacak yeniden yapılanma ile gereksinim duyulan yeni hukuki düzenlemelerin yapılmasının

gerekli olduğu düşünülmektedir.

Avrupa Topluluğu'nca da benimsenen "sürdürülebilir kalkınma" ilkesinin uygulanmasıve "kirleten öder" ilkesinin ise işlerlik kazanabilmesi ancak kurumsal yapıda gerçekleştirilecekyeniden yapılanma ile mümkün kılınabilecektir.

Yukarıda belirtilen hedefler, çevre alanında geleceğe yönelik olarak somut birtakım ted-

birlerin alınmakta olduğunu açık şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye'nin ise, gelişmekte olan

220

Page 23: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ülkeler arasında bulunması dolayısıyla, gerek sanayileşme ve gerekse kirletme olgusunu or-taya çıkaran teknolojilerin kullanım yoğunluğu açısından gelişmiş ülkelerin genelinden dahaavantajlı bir konumda bulunduğunu söylemek mümkündür.

Faaliyetleri sonucunda çevre üzerinde olumsuz etkilere neden olan ve çevre kullanımfaktörünü ekonomik açıdan dışsal kabul eden müteşebbüslerin, sözkonusu faktörü maliyeteeklemek şartıyla içselleştirmeleri ve kurumsal yapıda gerçekleştirilecek değişiklikle kurulacakolan denetim mekanizmasıyla denetime tabi tutulmaları ve denetim sonucu elde edilen gelir-lerin mevzuatta sözüedilen fonlara aktarılarak çevre koruması amacıyla kullanılması "Sür-dürülebilir Kalkınma" ve "kirleten öder" ilkelerinin uygulanmasının göstergesi olacaktır.

KAYNAKÇA

ALTUĞ, Fevzi, Çevre Sorunları, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayını No:41,

Uludağ Üniversitesi Basımevi, 1990.

Avrupa'da Çevre Sorunları, Avrupa Topluluğu Yayınları, Doğuş Matbaacılık ve Ticaret

Ltd. Şti. Matbaası, Ankara.

ÇED Uygulamasından Örnekler, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1986.

Çevre ve Çevre Bakanlığı, Yeşil Seri:l, T.C. Çevre Bakanlığı Yayını, 1993.

Çevre ve İnsan, Muhtelif Sayılar

Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi, 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT Yayın ve

Temsil Dairesi Başkanlığı, Yayım ve Basım Şube Müdürlüğü, Ankara, 1995.

DALES, J.H., Çevre Sorunlarının Hukuki ve Ekonomik Temelleri, Çev. ı. Orhan

TÜRKÖZ, Alaş Basım İmalat Sanayii.

Environmental Policy of Turkey, Environmental Problems Foundation of Turkey,

December, 1987.

EREN, Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Cilt II, Sevinç Matbaası, Ankara 1991.

ESEN, Emin, BALTA, Tolga, "ÇED Yönetmeliği Üçüncü Yılma Girerken", Çevre ve

Mühendis, Yıl:3, Sayı:8, 1995.

HAMAMCI, Can, "Çevre Politikaları ve Uluslararası Gelişmeler", Çevre ve Kalkınma

İlişkileri, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, 1988.

HILDEBRANDT, Eckart, SCHMIDT, Eberhard, Industrial Relations and

Environmental Protection in Europe, European Foundation for the Improvement of

Living and Working Conditions, Luxembourg, 1994.

KANTAR, Elvend, "Çevreye Verilen Zararlarda Uluslararası Sorumluluk", Çevre

221

Page 24: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Hukuku Araştırmaları, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Önder Matbaası, Ankara,

1981.

KELEŞ, Ruşen, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi Yayınlan: 13, Ankara, Mayıs 1993.

KELEŞ, Ruşen, HAMAMCI, Can, Çevrebilim, İmge Kitabevi Yayınlan:67, Ankara, $

Mayıs 1993. V

KELEŞ, Ruşen, YAVUZ, Fehmi, Çevre Sorunlan, 2. Baskı, Ankara, 1983.

OĞUZ, Burhan, "Çevre Üzerine Düşünceler", Çevre Üzerine..., Türkiye Çevre Sorunları

Vakfı, Önder Matbaa, Ankara, 1991.

R.G.01.06.1968, sayı 12913

R.G.02.20.1984, sayı 18318

R.G.03.07.1993, sayı 21626

R.G.07.02.1993, sayı 21489 /

R.G.07.07.1967, sayı 12641

R.G.08.09.1990, sayı 20629

R.G.08.11.1934, sayı 2399

R.G.09.08.1983, sayı 18132

R.G.l 1.08.1983, sayı 18132

R.G.12.06.1981,sayı 17368

R.G.12.06.1981, sayı 17368 \

R.G.l2.06.1981, sayı 17368 V

R.G.13.01.1993, sayı 21464

R.G.l3.05.1965, sayı 11997

R.G. 13.06.1967, sayı 12620

R.G.14.02.1983, sayı 17959

R.G.17.06.1957, sayı 9635

R.G.17.12.1966, sayı 12480

R.G.18.03.1987, sayı 19404 /

R.G.21.10.1993, sayı 21735

R.G.23.03.1983, sayı 17996

R.G.23.07.1983, sayı 18113

R.G.23.07.1985, sayı 18820

R.G.23.10.1988, sayı 19968

R.G.24.06.1990, sayı 20558

222

Page 25: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

R.G.26.04.1992, sayı 21210

SİRMEN, Lale, "Çevre Hukukuna Göre Çevrenin Kirletilmesinden Doğan Sorumluluk"

Ankara Barosu Dergisi., sayı 1990/1.

ŞENER, Esat, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu, Seçkin Yayınevi, Ankara,

1992.

Türkiye'nin Çevre Sorunları, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Önder Matbaası,

Ankara, 1989.

Türkiye'nin Çevre Sorunları Nedir? Ne Olmalıdır? , Türkiye Çevre Sorunları Vakfı

Yayını, Önder Matbaası, Ankara, 1991.

URAL, Engin, "Çevre Alanında Uluslararası Gelişmeler", Sürdürülebilir Kalkınma El

Kitabı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Önder Matbaası, Ankara, 1991.

URAL, Engin, Muhtelif Anayasalarda Çevre Hükümleri, Önder Matbaa, Ankara, Ekim

1980.

URAL, Engin, "Anayasalar ve Çevre", Çevre Hukuku Araştırmaları, Türkiye Çevre

Sorunları Vakfı Yayını, Önder Matbaası, Ankara, 1981.

URAL, Engin, "Çevre ve Hukuk", Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Önder

Matbaası, Ankara, 1981.

USLU, Orhan, "Çevresel Etki Değerlendirmesi", Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını,

Önder Matbaası, Ankara, 1986.

ZİLELİOĞLU, Hilal, "Sürdürülebilir Kalkınma Yönünden Çevre Hukuku",

Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Önder

Matbaası, Ankara, 29-30 Kasım 1989.

ÖZGEÇMİŞ

1967 yılında Ankara'da doğdu. 1985 yılında TED Ankara Koleji'nden mezun olup aynı

yıl Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-

titüsü'nde Avrupa Topluluğu Hukuku alanında Yüksek Lisansını tamamlayan Gülün EGELİ

çalışma yaşamına M.S.B. Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nda başladı. Gülün EGELİ halen Bir-

sel Ortak Avukatlık Bürosunda görev yapmaktadır.

Avrupa Birliği ve Türkiye'de Çevre Politikalan (1996) adında bir kitabı bulunan Gülün

EGELİ Çevre Yönünden Gümrük Birliği, çevre hukuku, Avrupa Birliği ve Türk çevre poli-

tikası ve gümrük birliği alanında çok sayıda toplantıya katılmış ve tebliğ sunmuştur.

223

Page 26: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ÇEVRE HUKUKU'NUN ENERJİ SEKTÖRÜ BOYUTUNDA İRDELENMESİ /

Hasan Fikret TÜRKEL

Çevre Gazetesi

Özet: j

Türkiye'de çevre hukuku ile ilgili ilk resmi belgeye 15. y.y.'lın ikinci yarısında bir vasi-

yetnamede rastlıyoruz. Çevre hukuku ile daha sonra rastalayabildiğimiz hukuksal kaynaklar

ise 16. y.y.'lın ikinci yansına rastlamaktadır. Bu tarihten Tanzimat Devri'ne kadar çevre hu-

kuku ile ilgili başka kaynakları bulamıyoruz. Enerji sektörü ile ilgilendirebileceğimiz çevre

hukuku ile ilgili ilk hukuku kaynağı İstanbul'un şehir aydınlatılması ile ilgili belgeyi Tanzimat

döneminde görüyoruz. Cumhuriyet Dönemi'nde ise çevre hukukunun kaynağı olabilecek bazı

metinlere rastlamakla birlikte, aslen bu metinlerin hazırlanmasında çevrenin değil, başka olu-

şumların ağır bastığına şahit oluyoruz. Türkiye'de gerçek çevre hukuku metinlerinin dış bas-

kılar ve/veya dış etkileşimler sonucu yürürlüğe konulduğunu görüyoruz. Aslında halkın bas- /

kışı ile oluşması gereken çevre hukukunun bu tür oluşumlar sonucu elde edilebildiğini görü-

yoruz.

1. Giriş:

Türkiye'de pozitif hukuk, genellikle iki kola ayrılır: a- Özel Hukuk ki, şu alt kollara ay-

rılır; Medeni Hukuk (Kişi Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku, Eşya Hukuku, Borçlar Hu-

kuku alt dallarına ayrılmıştır), Ticaret Hukuku, Fikir Hukuku, Devletler Özel Hukuku, b- Ka-

mu Hukuku ki, şu alt kollara ayrılır; Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Yargıla- /•

ma Hukuku, İcra ve iflas Hukuku, Devletler Hukuku, Genel Kamu Hukuku, Mali Hukuk, İş

Hukuku. Görüldüğü üzere Çevre Hukuku, bu sınıflandırmanın içerisinde yer almamaktadır.

Bu durumda iki ihtimal akla gelmektedir; Çevre Hukuku çok yakın zamanda hayat bulduğun-

dan bu sınıflandırmada yer alamamıştır ya da olmayan bir Çevre hukuku varmış gibi algılan-

mak istenmektedir. Enerji Sektörürü boyutunda Çevre Hukukunu irdelemeden önce, Çevre

Hukukunun bu bakımlardan sorgulanmasında yarar görülmektedir.

Türkiye'de Çevre Hukuku'nun -pozitif (uygulamada olan) hukuk bakımından- günü-

224

Page 27: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

müzdeki kaynakları başlıca şunlardır: 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982 anayasası-

nın kabulünden Önce var olan ve kabulünden sonra kabul edilen kanunlar, Kanuna eşit metin-

ler (Uluslararası anlaşmalar), Kanun gücünde kararnameler, Tüzükler, Yönetmelikler.

Bu görkemli tabloya karşın Çevre Hukuku'nun Türk Hukuk Sistemi içerisindeki yerini

ve gelişimini saptamak hayli zordur. Kaldı ki, Türkiye'de Çevre Hukuku'ndan söz etmek de

son derece güçtür. Çünkü, Türkiye'de Çevre Hukuku'nun metinlerinin -bir kaçı dışında- he-

men hepsi "çevre" olgusu dışında kaleme alınmış ve uygulamaya konulmuştur. "Çevre" olgu-

su bilinmezden gelerek başka amaçlar için hazrlanarak yürürlüğe konulan metinler günümüz-

de ayıklanarak, "çevre" ile uzaktan yakından ilişki kurulabilenleri göreceli olarak toplanarak

bir Çevre Hukuku oluşturulması yoluna gidilmiştir. İyi niyetinden şüphe edilemeyecek bu ça-

ba, bir yandan Çevre Hukuku oluşturmaya hizmet ederken, öte yandan pek çok hukuk, mev-

zuat ve kavram kargaşası ortamı yaratmaya da hizmet etmiştir. Elde edilen metinlerin büyük

çoğunluğu Kamu Hukuku dalında yer alıyor görünse de Çevre Hukuku'nun, Kamu Hukuku

bölünümde mi yoksa Özel Hukuk bölümünde mi yer alması gerektiği sorusu da yeterince ce-

vap bulamamıştır.

Yukarıda sayılan ve çeşitli nedenlerle bu bölümde sayılamayan daha pek çok nedenden

dolayı Çevre Hukuku 'na kaynakları ve Tabii Hukuk açısından bir göz gezdirmekte fayda

umulmaktadır.

2. Kaynakları Açısından Çevre Hukuku

2.1. Anayasa:

Günümüz Türk hukuk sisteminde öngörülen, her hukuk dalının kaynağını yasa koyucu

(yasama organı) ve/veya gerektiğinde yüksek yargı organlarının içtihat koyması ile oluşan

metinlerden alması, bu metinlerin de kaynağını mutlak surette anayasadan almasıdır. Bu ba-

kımdan ve hukuk sistematiği açısından çevre hukuku'nun kaynağını öncelikle anayasa metin-

lerinde, ondan sonra yine kaynağını anayasadan almış olan diğer metinlerde aramak durumun-

dayız.

Türk Anayasa metinleri arasında sayılan 17 Şaban 1223 (1808) tarihli Senedi İttifak, 26

Şaban 1255 (3 Kasım 1839) tarihli Gülhane Hattı, 11 Cemaziyülahir 1272 (28 Şubat 1856) ta-

rihli Islâhat Fermanı, 13 Zilkade 1292 (1875) tarihli Fermanı Adalet, 2 Zilhicce 1293 (23 Ara-

lık 1876) tarihli Kanuni Esasi, 20.1.1337 (19217 Teşkilatı Esasiye Kanunu, 20.4.1340 (1924)

tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu, 10.1.1945 tarihli Anayasa, 9.7.1961 tarihli Anayasa incelen-

diğinde bu metinlerin hiç birisinde çevre hukukuna kaynak teşkil edecek tek bir sözcük dahi

bulunmadığını tesbit ediyoruz.

Çevre hukuku ile ilgili ilk anayasa metni, 7.11.1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Ana-

yasası'nın "VII. Sağlık, çevre ve konut" üstbaşlığı ve "A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korun-

225

Page 28: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ması" alt başlığı altındaki 56. maddesinin 1. ve 2. fıkralarındaki: " Herkes, sağlıklı ve dengeli

bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre

kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir." cümlelerinden oluşur ki, Çevre Hu-

kuku'nun anayasal kaynağını teşkil eder demektedir. Günümüz Türkiyesi'nde "çevre huku- ,«

ku"u temelini bu metin ve bu metine uygun olarak sonradan oluşturulmuş ve bu metne uygun- /

luğu halen tartışma konusu olabilen bu metinden önce oluşturulmuş metinlerden oluşmaktadır.

Metinde açıkça görüldüğü üzere "çevre" ayrı bir kavram olarak ele alınmamış, "sağlık

ve konut" ile içice görülmek istenmiştir. Alt başlıkta ise "çevre" kavramı, adeta "sağlık" kav-

ramı ile örtüşmüştür. Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasını kabul eden metin,

"çevreyi geliştirmek" gibi izahı güç, uygulaması anlaşılamayan bir kavramını da devlete ve va-

tandaşa hak ve ve ödev olarak yükleyerek literatürümüze kazandırmıştır! Yine devlete ve va-

tandaşlara ödev olarak ihale edilen "çevre sağlığı" ise, yasa ile Sağlık Bakanlığı tarafından dü-

zenlemeye çalışılmaktadır. En son olarak da, "çevre kirliliğini" önleme görevi devlete ve va- j

tandaşa ödev olarak verilmiştir.

Burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta şudur: Metin, nihai olarak "çev-

re"yi olumsuz olarak niteliyor ve bu olumsuzluğun sonucunu da yalnızca kirlilik olarak orta-

ya koyuyor. Günümüzdeki "çevre olayları" genellikle olumsuzluk olarak nitelense de, olumlu

taraflarının olabileceği de mutlak düşünülmelidir; olumsuz "çevre olayları"nın da yalnızca

"çevre kirliliği" olarak niteleyerek kestirip atmak ve Çevre Hukuku'na böyle bir özellik kazan-

dırmak, "tabii çevre" açısından ne kadar geçerlidir? Bir an için tüm "çevresel olayları" olum-

suz kabul etsek dahi, bunun ve/veya sonuçlarının sadece kirlilik ile sınırlı kaldığını söylemek i

ne denli olası? Kirlilik, kirlenme genelde izafi kavramlar ve teorik olarak her an giderilmesi /

ya da temizlenmesi olası. Ya tahribat! Harab olan, büyük hasar gören bir çevresel değer olur-

sa ve/veya varsa bunun hukuksal kaynağı - en amiyane tabiri ile- havada kalmaktadır. İleride,

diğer maddelerde de göreceğimiz üzere "çevre kirliliği", "çevre" için yeter ve gerek neden ola-

rak ele alınacaktır.

1982 anayasasının halkoyu ile kabul edildiği anımsanacak olursa, hukuksal dayanak -her

ne kadar üstün güç yani devletse de- topluma dayandırılmıştır. Diğer bir deyişle burada huku-

ka dayanağını vermiş olan üstün güç, olayın sorumluluğunu hukuka dayanak yaptığı topluma

maletmiştir. /

2.2 1982 Anayasasının Kabulünden Önce Yar Olan ve Kabulünden Sonra Oluştu-

rulan Anayasa Metinleri Dışındaki DiğerHukuk Kaynakları:

2.2.1. Cumhuriyetten Önce Var Olan Hukuk Kaynakları: Cumhuriyetimizin ilanın-

dan önce var olan hukuk kaynaklarını daha öncelere gitmeden Osmanlı İmparatorluğu'nun res-

mi metinlerinde aramak yeterlidir. Zira, kaynaklarda Osmanlı İmparatorluğu'ndan önceki dö-

226

Page 29: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

nemlere ait resmi metin bulabilmek oldukça güçtür. Bu dönemi, "Tanzimat'tan Önce" ve

"Tanzimat'tan Sonra" olarak iki aşamada ele almak, hukuk kaynakları oluşturmada devletin ve

toplumun anlayışındaki değişimi yakalayabilmek ile dış güçlerin etkilerini sergilemek bakı-

mından yararlı olacaktır.

2.2.1.1. Tanzimat'tan Önceki Dönemde Var Olan Hukuk Kaynakları:

Bu dönemde çevre hukukuna esas olan resmi kaynaklar arasında kayda değer 2.3 metin

bulunmaktadır. Bu metinler her ne kadar enerji sektörü ile ilgili değilse de -ki, o dönemin Os-

manlı İmparatorluğu'nda bu sektörün henüz gelişmemiş olduğu düşünüldüğünde, metinlerin

sektöre temas etmemesi olağan sayılmalıdır- ve her ne kadar "ulusal çevre" diyebileceğimiz

İmparatorluk bütününe hitap etmeyip, yerel olayları düzenleyici ve bağlayıcı olsa da, çevre hu-

kukunun gelişimi açısından önem taşımaktadırlar. Bu metinlerden ilki tebabet ve temizlikle il-

gili bir vasiyetname olup, Fatih Sultan Mehmet'e aittir ki, vasiyetname sonucunda "Fidye-i

Necat", "Züccaciye", "Gurâba Hastanes"i, "Gurâba Hamamları" ve" İmaretler" vakıfları ku-

rulmuştur. Bu vakıflardan biri İstanbul'da halen faaliyette bulunan "Bezm-i Âlem Valide Sul-

tan Vakıf Gurebâ Hastanesi, diğeri, yine halen Kahramanmaraş'ta uygulamasını gördüğümüz

"Gurâba Hamamları"dır.

Diğer 22 belge ise XVI. y.y.'lın ikinci yarısında yayınlanan padişah fermanıdır ki, ka-

nundur.

Bu dönemde dikkat çeken bir husus da, -günümüzde kimilerinin "sivil toplum örgütleri"

olarak adlandırdıkları ancak, "kitlesel etkileşim örgütleri" olarak adlandırmanın daha uygun

olduğu göz önüne alınırsa- her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu'ndaki kaynağını bir Padişah

vasiyetinden (*) alsa da, Devlet dışı kurumsallaşmış bir "kitlesel etkileşim örgütü"nün etkisi-

nin hissedilmesidir ki, bu " Ahi Teşkilatı"dır.

Osmanlı İmparatorlu'ğunun varlığından çok önceleri Türkistan'da hayat bulan bu teşki-

lat, Anadolu'da Osmanlı İmparatorluğu'ndan daha köklü ve eski bir geçmişe sahip olup, İm-

paratorluk zamanında da varlıklarını İmparatorluğa kabul ettirmişlerdir. Bu teşkilat ilk bakış-

ta her ne kadar esnaf loncalarının çalışmalarını ve imalatını düzenleyen bir teşkilat olarak gö-

rülse de uygulamadaki kesin ve ödünsüz davranışları, gelenekleri, kurmuş oldukları vakıflar,

yayınladıkları yazılı metinler (loncaların çalışmalarına ve/veya geliştirdikleri standartlar) açı-

sından çevre hukukunun oluşumuna katkıları bakımından hayli önem kazanmıştır.

Ahilik Teşkilatı'nın "çevre" ile ilgilendirilebilecek kurmuş oldukları başlıca vakıflar

şunlardır: "Cehiz Vakfı", "Hitan Vakfı", "Kül Vakfı".

Bu teşkilatın enerji sektörü ile ilgilendirilebilecek ilginç bir uygulaması, Çankırı Demir-

ciler Çarşısı'nda görülebilir. Zamanın enerji ile ilgili en çarpıcı örneği olabilecek bu örnekte -

enerjinin demir ürünleri üretmede kullanıldığı göz önüne alınmalıdır- şu saptamayı yapabili-

227

Page 30: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yoruz: Çankırı Demirciler Çarşısı'nda -1993 yılından geriye gitmek kaydıyla- 467 yıllık mah-

keme sicil defterlerinin incelenmesi sonucunda hiç yangın çıkmadığını saptayabiliyoruz. Baş-

ka bir deyişle 467 yıl boyunca enerji kullanılan (maden kömürü, linyit kömürü, odun kömürü,

odun, v.b.) bu çarşıda hiç bir iş kazası, teknolojiden kaynaklanan kaza, ihmal söz konusu ol-

mamıştır. Bu çarşı halen Ahilik'ten kalma adetlerin ve ananelerin geçerli olduğu bir ortamda j

yaşamına devam etmektedir.

2.2.1.2. Tanzimat'tan Sonraki Dönemde Var Olan Hukuk Kaynakları:

Tanzimattan sonra çevre ile ilgilendirebileceğimiz yazılı hukuk kaynaklarını, Mahalli

idareler'in yeniden düzenlenmesi sırasında görebiliyoruz. 4 Ramazan 1272 (9 Mayıs 1855) ta-

rihli İrade-i Seniyye ile İntizam-ı Şehir Komisyonu kuruldu ve bu komisyon 24 Cemaziyela-

hır 1272 (1 Mart 1856) tarihinde düzenlemiş olduğu mazbata ile İstanbul'un a- Kaldırım, la-

ğım ve suyollarının yapılması, b- Sokakların temizliğinin sağlanması, c- Cadde ve sokakların j

aydınlatılması hususlarının çözümü gerektiğini belirlemiştir. Komisyon , ayrıca İstanbul'un

ihtiyacı olan belediye idaresinin kurulması amacıyla da bir Nizamname-i Umumi ha-

zırlayarak Bab-âli'ye sundu. Padişaha tasdik ettirilen nizamname 1274 Cemaziyelevvel (1858)

başlarında yürürlüğe girdi. Enerji sektörü ile ilgi olarak niteleyebilceğimiz ilk ciddi yazılı hu-

kuk kaynağı bu belgelerdir. Bu tarihten sonra saptayabildiğimiz hukuk kaynakları genellikle

mahalli idarelerin yapısal düzenlemeleri ve mali konuları ile ilgili olduğundan burada yer al-

mamıştır ancak, konu ile ilgili bir kaç çarpıcı belgeyi hatırlamakta yarar umulmaktadır.

17 Ramazan 1275 (20 Nisan 1859) tarihli Sokaklara Dair Nizamname, İstanbul sokakla- ,

nnın temizlik, aydınlatma, lağım sorunlarını düzenlemek üzere yürürlüğe konmuştur. Bu bel- /

gede ilginç olan sokak temizliğinin ve sulamasının ayrı ayrı eksiltme usulü ile müteahhide iha-

le edileceğini öngörmüş olması ve mahalli idarelerde bu yöndeki ilk uygulamanın ilk belgesi

olmasıdır.

1864 yılında yürürlüğe giren Vilâyet Nizamnamesi, her köyü bir belediye dairesi saymış

ancak, uygulamayı netleştirmek için Vilâyatta Belediye Meclislerinin Suret-i Tertibi ve Me-

murlarının Vezaifi Hakkında dokuz bentlik bir talimatname ve bununla birlikte 23 Rebiyulev-

vel 1284 (25 Temmuz 1867) tarihli Vilâyatta Devair-i Belediye Meclislerinin Vezaifi Umu-

miyesi Hakkında onaltı bentlik başka bir talimatname yürürlüğe konmuştur. Bu belgeler ile İs- i

tanbul dışında başka vilayetlerin de statüleri belirlenmiş olmakla birlikte, şehirlerin cadde, so-

kak tanzimi, suyolu, kanalizasyon yapım ve onarımları, temizlik işleri, yangını önlemek gibi

görevlerle şehrin aydınlatma işi belediye meclislerine verilmiş oluyordu.

İlk Osmanlı Parlamentosu 27 Ramazan 1294 (5 Ekim 1877) tarihinde Vilâyet Belediye

Kanunu'nu yürürlüğe koydu. Otokratik yönetim dışında yeni bir yönetim görünümündeki bu

(*) Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'ye vasiyeti

228

Page 31: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yönetim döneminde yürürlüğe konulan metin, teknik olarak kanun adı ile niteleyebileceğimiz

ilk metin, belge, hukuk kaynağıdır. Buna göre her şehir ve kasabada belediye meclisi kurula-

cak, nahiye dairelerinin görevleri ise ayrı bir kanunla belirlenecektir. Bu kanuna ek olarak 13

Safer 1304 (11 Kasım 1886) tarihli İrade-i Seniyye, nahiye ve büyük köylerde vilayetçe görü-

lecek lüzum üzerine belediye daireleri kurulabileceği şartını getirmiş ve yine kanuna göre imar

işlerinin düzenlenmesi, yol, kaldırım, lağım tesisleri bakımı, yapımı, su işlerinin halli ile ay-

dınlatma ve temizlik hizmetleri, belediye meclislerinin görevleri arasında sayılmıştır. Bu ka-

nun ve eki, gerek otokrasi dışındaki bir yönetim görünümündeki bir siyasal ortamda gerçekle-

şen, gerek teknik açıdan kanun olarak kabul edilebilecek niteliğe sahip olması bakımından

çevre hukuku ve enerji sektörü ile ilgilendirilebilecek ilk metindir.

İmparatorluğun enerji sektörü ile ilk tanışması havagazı kullanımı ile olmuştur. 1873 yı-

lında -bulunuşundan 48 yıl sonra- Belçikalı Johannes ve ortaklarına havagazı için imtiyaz ve-

rilmişti. 1877 yılında yürürlüğe konulan kanunla Dolmabahçe Gazhanesi, Şehremanetine,

1890 yılında ise Tophane Müşiriyetine bağlanmıştır.

Aydınlatmada ise önce Selanik, sonra Şam, daha sonra da İstanbul sektörle tanışmıştır.

İstanbul'un aydınlatılması 6 Zilhicce 1304 (26 Ağustos 1886) tarihinde imtiyazlı olarak İstan-

bul Şirket-i Tenviriye-i Umumisi'ne verilmişti.

Bu dönemde dikkat çeken bir başka olay da 1886 yılındaki Osmanlı Kabinesi'nde Tabii

Kaynaklar ve Orman Nezareti'nin bulunmasıdır

2.2.2. Cumhuriyet Devrinde Var Olan Hukuk Kaynakları:

Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar geçen yaklaşık 74 yıllık süre içerisinde Or-

man Kanunu, Milli Parklar Kanunu, İmar Kanunu, Maden Kanunu, Umumi Hıfzısıhha Kanu-

nu, Turizmi Teşvik Kanunu, Mahalli İdareler Kanunu, İller İdaresi Kanunu, Su Ürünleri Ka-

nunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Karayolları Kanunu, Köy Hizmetleri Ge-

nel Müdürlüğü Kuruluş Kanunu, Büyük Şehir Belediyeleri Yönetimi Hakkında Kanun gibi

pek çok kanun, içerisinde çevre ile ilgili sözcükler ve cümleler ön plana çıkartılarak "çevre"

ile ilgilendirilmekte ve böylece bir Çevre Hukuku oluşturulmaya çalışılmışdır. Bu, son derece

yanlış hatta tehlikeli bir girişimdir. Çünkü, bu kanunların uygulamaya konmasında asla "çev-

re" olgusu düşünülmemiştir. Kanunun amacı, isminde belirlidir. Bu kanunların hemen hiç bi-

risi eş zamanlı olarak uygulamaya konulmamıştır. Bu kanunların hemen hiç birisi bir diğerini

tamamlamak üzere uygulamaya konulmamıştır. Kaldı ki, bir kanundan alınan bir sözcük

ve/veya bir cümle kendi başına anlam taşımaz, ancak o kanunun tümü söz konusu olduğunda

anlam kazanır.

Bu dönemde çevre ile doğrudan ilgili ilk metin Üçüncü Beş Yıllık (1973 -1977) Kal-

kınma Plam'nda görülmektedir. Plan, çevre sorunlarının bir bütün olarak planlama sistemi

229

Page 32: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

içerisinde incelenmesini ve kalkınmayı yavaşlatmayacak bir biçimde ele alınmasını öngör-

mektedir. Buna bağlı olarak Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planın da ise çevre sorunlarına

araştırma projelerinin kabulü ile yer verilmektedir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda ise

yine çevre ile ilgili olarak bazı cümlelere rastlamak olasıdır.

1978 yılı sonunda Başbakanlık bünyesinde Çevre Müsteşarlığı kurulmuştur. 11 Ağus- j

tos 1983 tarihinde ise Çevre Kanunu yürürlüğe konulmuştur. 1991 yılı Ağustos Ayı'nda 443

sayılı Kanun Hükmündeki kararname ile çevre Bakanlığı kurulmuş ve bu Bakanlığın Teşkilat

Kanunu bugüne kadar çıkartılmamıştır. 1992 yıl Aralık Ayı içerisinde ise TBMM Çevre Araş-

tırma Komisyonu İç Tüzük hükümlerine göre çalışmalarına başlamıştır.

2.3. Çevre Kanunu Taslağı Üzerine Bir Kaç Söz:

Ekim 1993'de hazırlanmış olan Çevre Kanunu Tasarısının çok fazla detaya girmeden

şunları söylemede fayda görülmektedir: Taslakta "çevre"nin yalnızca kirlenebileceği düşünül- j

müş; tahrib olacağı, kaynakların ve değerlerin eksileceği hatta giderek yok olacağı göz ardı

edilerek, tüm metin bu düşünceden hareketle kaleme alınmıştır; tabii çevresel kaynakların ve

değerlerin korunması, akılcı kaynak kullanımı gibi hususlara yer verilmemiştir; yaban hayatı-

na, eski eserlere, milli parklara değinilmemiştir; kente karşı suç görmezden gelinmiştir; evcil

hayvanlar ve kent içi insan dışı popülasyonlar yok sayılmıştır; çevreye tüm insanlığın ortakla-

şa sahiplenmiş olduğu görmezden gelinerek, yargıya başvurma hakkı ise yalnızca direkt kişi-

sel zarar görenlere tanınmıştır.

Denilebilir ki, eski eserler, milli parklar, yaban hayatı gibi konuları ayrıca düzenleyen

yazılı hukuk kaynakları, belgeler vardır. Ancak, söz konusu hukuk kaynakları incelendiğinde, /

bunlarda çevre hukukunu doğrudan ilgilendiren sözcüklerle ve cümlelerle karşılaşmak olası

değildir; kaynaklar genellikle tarifleme, düzenleme, örgütleme, yönetme, işletme gibi konula-

rı içermektedir. Bu bakımdan bu tür yazılı hukuk kaynaklarında çevre ile ilgili eksikliklerin en

azından çok genel hatları ile bile olsa yeni Çevre Kanunu Tasarısı'nda yeralması gereği üze-

rinde durulmalıdır.

2.4. Kanuna eşit metinler (Uluslararası anlaşmalar):

Anayasamızın 90. maddesinini son fıkrası: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletle- /

rarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Ana-

yasa mahkemesi'ne başvurulamaz." ibaresi yer almaktadır. Ancak, bugünedek Türkiye'nin ta-

raf olarak imza koyduğu Uluslararası Anlaşmaların tümünün TBMM Genel Kurulu'nda usu-

lüne uygun bir şekilde yürürlüğe konulduğunu söylemek olası değildir. Usulüne uygun yürür-

lüğe konulmuş Uluslararası Anlaşmalara bir örnek vermek gerekirse, Uluslararası Enerji Prog-

ramı Anlaşması'nın 21 Ocak 1981 tarih ve 2375 sayılı kanunla onaylandığını söyleyebiliriz.

230

Page 33: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

2.5. Kanun Gücünde Kararnameler:

Pek çok konuda çıkartılan kararnamelerin bazı lafzı, çevre ile ilgilendirilmiş ancak, mün-

ferit olarak çevre ile direkt ilgili hemen hiç bir kararname çıkartılmamıştır.

2.6. Tüzükler:

Örneğin, Patlayıcı Maddeler Nizamnamesi, Taş Ocakları Nizamnamesi hazırlanması sı-

rasında "çevre" olgusu hiç göz önüne alınmamışken, bazı kesimlerce Çevre Hukuku metinle-

ri arasında sayılmaktadır.

2.7. Yönetmelikler:

Çeşitli Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşları tarafından yayınlanmış bulunan çok

miktardaki yönetmelikler, Bakan ve/veya genel müdür değişmesi halinde çoğunlukla değişime

uğramaktadırlar. Buna karşın Su Ürünlerinin Avcılığını Düzenleyen 27 sayılı sirküler gibi yıl-

lardan beri aynen muhafaza edilen yönetmelikler vardır. Eşdeğer kuruluşlarca aynı iş için uy-

gulanmak üzere yürürlüğe konulan pek çok yönetmelik de kendi aralarında paralellik göster-

mezler; örneğin, belediye imar yönetmelikleri 1981 yılına kadar böyleydiler. 1981 yılından

sonra Türkiye'deki tüm belediyeler tek tip İmar Yönetmeliği uygulamaya başlamışlardır. Tüm

bu yönetmeliklerde "çevre" olgusu düşünülerek yayınlanan bir tekini dahi bulmak mümkün

değildir.

Doğrudan "çevre" olgusunu düşünerek hazırlanan ilk ciddi yönetmelik olan ve Çevre

Kanunu'nun yürürlüğe konulmasından 9 yıl sonra yürürlüğe konulan ÇED (Çevresel Etki De-

ğerlendirilmesi) Yönetmeliği'nde ise (yürürlüğe konuş 7 Şubat 1993) ekonomik çıkarlara ön-

celik ve ağırlık verilmiştir; yönetmelik yeterince açık olarak hazırlanmamıştır. 14 Mart 1991

tarihinde yürürlüğe konulan Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Hava Kalitesinin Korunma-

sı Yönetmeliği, Su Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Gürültü Yönetmeliği için de aynı yargı-

ya varmak pek abartılı olmasa gerektir. Kaldı ki, bu yönetmeliklerin hukuksal kaynağı olan

Çevre Kanunu, bu yönetmelikleri olması gerektiği gibi desteklemekten uzaktır. Tabii, Çevre

Bakanlığı Teşkilat Kanunu'nun da halen yürürlüğe konulmamış olması, yönetmeliklerin içe-

rik ve uygulama gücünü zayıflatmaktadır.

3. Çevre Hakkı:

Son yıllarda bazı hukukçular daha ziyade Çevre Hakkı üzerinde durmaktadırlar. Bazı

yazarlar, "Çevre Hakkım"nı Bilgilenme Hakkı, Karar Verme Hakkı, Katılma Hakkı, Yargıya

231

Page 34: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Başvurma Hakkı adıyla dört alt başlık altında toplamaktadır. Aslında bu hakların yalnızca

"çevre" için istenmesi de düşündürücüdür. Çünkü, sanayileşmiş ülkelerde bu haklar yalnız

"çevre" ile sınırlı olmayıp, her hak da kendi hukuku üzerine oturtulmuştur. Türkiye'de bir

Çevre Hukuku 'na oturtulamadan istenmesi gerekli görülen bu haklardan yalnızca "Yargıya

Başvurma Hakkı" yukarıda da değinildiği gibi sınırlı bir ölçüde işlemektedir. Son yıllarda ida-

ri yargıda ve adli yargıda bazı iptal istemlerine konu dava açma yoluna gidildiği gözlenmek-

tedir. Örneğin, DYP Meclis Grup Başkanvekili ve Amasya Milletvekili Avukat Ahmet İyima-

ya'nın vekâleten Ankara Gölbaşı'ndaki taş ocaklarının kapatılması istemiyle açtığı dava gibi.

Ancak, bu tür davalarda yasal dayanak olarak "çevre hukuku"nun değil, diğer hukuk kolları-

nın ileri sürüldüğü de gözlemlerimiz arasında bulunmaktadır.

4. Siyasi Partilerin Programlarında Çevre Hukuku:

TBMM.'de grubu bulunan beş siyasi parti ile TBMM.'de temsil edilmeyen üç siyasi par-

tinin programlarına baktığımızda, "çevre"nin tek bir ortak paydaya oturtulmuş olduğunu görü-

rüz: "Çevre Kirliliği". Başka bir deyişle, "çevre" ile ilgili nihai kararı verecek olan siyasi oto-

ritenini alt yapısını oluşturan siyasi partilerimiz "çevre"yi ancak bir boyutu ile ortaya koyma-

ya ve yalnızca "kirlilik" perspektifinden görmeyi ısrarla sürdürme eğilimindedirler. Bir istisna

olarak liderini geçtiğimiz günlerde kaybeden bir siyasi partimiz de bu görüşü tekrarlamakla

birlikte, konu ile ilgili olarak eğitimin önemini de vurgulamaktadır.

Hukukun bizatihi kendisini değil ama pozitif hukuk açısından hukukun kaynağını teşkil

eden metinlerin yaratıcısı yani her an kanun koyucu durumunda bulunabilecek olan siyasi par-

tilerimiz, bu görüş ile nasıl bir "çevre hukuku" oluşturabileceklerdir? Olayın çevre, hukuk, si-

yaset açısından acilen tartışmaya açılmasında fayda ve gereklilik vardır. Bu tür toplantıların ve

çalışmaların amaçlarından birinin de bu olmasını beklemek gayet doğaldır.

Ülkemizde son beş yıldan bu yana görev yapan hükümetlerin programlarına ya da ko-

alisyon protokollerine göz attığımızda, "çevre" ile ilgili olarak şu genel ifadeyi görüyoruz:

"Kirleten öder."

Kirleten öder! Siyasi otorite olayı "çevreyi kirletenin" bedelini ödemesi ile çözüme ka-

vuşturmuş görünüyor. Peki, bugün ve/veya yakın bir gelecekte "kirleten öder" uygulamasının

"ödeyen kirletir" şekline dönüşmesinin engeli nedir? Veya dönüşmemesinin garantörü kim

ve/veya nedir? Son beş yıldır bu soruları, soruların birinci derece muhatabı olan Başbakan ve

Çevre Bakanlarına sözlü ve yazılı olarak müteaddit defalar sormama rağmen net bir cevap ala-

bilmiş değilim. Yine muhabatlara tevcih ettiğim önemli suallerin başında şu gelmektedir: "pe-

kiyi, madem kirleten öder diyorsunuz, örneğin Tuna Nehri'ni ve Karadeniz'i kirleten (kıyısı

olsun olmasın) ülkelerden Türkiye'nin bir kirlenme bedeli talebi olacak mıdır? Bu sual de, pek

çok sual gibi cevapsız kalmıştır.

232

Page 35: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Burada yanlış olan şudur: Çevre'ye "çevre kirililiği" yolu ile bile olsa değer biçmeye ça-

lışmak. Çevre'ye değer biçilemez; kirlenen çevrenin telafisi teorik olarak bile var olsa da, yok

olan ve/veya dumura uğramış çevrenin değil manen, maddesel olarak dahi bedelini ödeyerek,

telafisi mümkün değildir. Başka bir deyişle "çevre"nin bedeli yoktur. Yok ettiğimiz bir yaşam

biçiminin, yaşam ortamının, yaşam varlığının para ile yerine konulması olası değildir. Bunun

maddesel değeri belki belli endekslere bağlanabilir ama manevi ve reel değeri asla madde ile

karşılanamaz.

5. Tabii Hukuk(*) Açısından Çevre Hukuku: İnsan doğmakla hayata gözlerini açmak-

la bir takım tabii haklara da sahip olur. Bu haklar, insana yaradılışın tabii ola ak verdiği hak-

lardır. Bu tabii haklar dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilmez haklardır. Doğan insan tabii

olarak kazanmış olduğu bu hakların yanı sıra bir de tabii mirasa sahip olur ki, bu miras "tabii

çevre"dir. İşte gerek kamu hürriyetleri (hakları), gerek kişisel haklar açısından "çevre" ve "in-

san" haklan bu noktada başlar. Burada kişinin sahip olduğu miras hakkı her türlü tasarrufu, il-

zamı, intifa hakkını ve hatta kamu hukuku açısından ortak mülkiyet hakkını da beraberinde ge-

tirir; ancak, devir ve temlik haklarını kullanmasına izin vermez. Çevre Hukuku'nun kamu hu-

kuku ve özel hukuk haklardır. Doğan insan tabii olarak kazandığı bu hakların yanı sıra bir de

tabii mirasa sahip olur ki, bu miras "tabii çevre"dir. İşte gerek kamu hürriyetleri (hakları), ge-

rek kişisel hak lar açısından "çevre" ve "insan" hakları bu noktada başlar. Buradakollarında

yer alması gereği de bu gerçekten kaynaklanır. Çevre Hakkı, gerçek anlamda "insan hakları"

meyanında ele alınarak mülkiyet ve tasarruf hakkının da bulunduğu pozitif hukuka oturtuma-

lıdır. Çevre mirası doğan, yaşayan her insanın hem kişisel serveti, hem tüm yaşayan insanlar-

la paylaşmak durumunda olduğu ortak servetidir. Aynca, tabii çevre'de beraber yaşamak zo-

runda olduğumuz diğer canlıların tabii çevre'deki durumun belirlenmesi ve onlarla olan ilişki-

lerimizin de düzenlenmesi gereklidir. Bu insanlar için hem kişisel, hem toplumsal hak ve

ödevdir. Tabii buradaki belirleyici unsur da hiç şüphe yokki, kişilerin siyasi tercihleridir. (*)

(ideal) Hukuku şöyle tarifliyor: "Belli bir memlekettte, belli bir dönemde uygulanmakta olan değil, fakat, uygulan-

ması gereken, yani sosyal ihtiyaçları adalete en uygun biçimde karşılayacağı düşünülen hukuka ideal hukuk veya tabii hukuk

adı verilmektedir. Tabii hukuku görüşünü benimseyen düşünürlere göre bu hukuk insanın tabiatında saklı bulunmaktadır.

Tabii hukuk görüşünü benimsiyen düşünürlere göre bu hukuku insanın tabiatında saklı bulunmaktadır ve akıl yolu ile bu huku-

ka ulaşılması olanağı vardır. Bu düşünüş biçimine göre, her zaman ve her yerde aynı şekilde egemen olması gereken,

değişmez nitelik taşıyan temel ilkeler vardır. Her yerde aynı sonuca ulaşacak olan akıl yolu ile bunlar araştrılıp bulunabilir.

Pozitif denilen yürürülükteki kurallar bu değişmez ilkelere ulaşmaya, yani onları gerçekleştirmeye çalışır. İnsan bu prensip-

leri kendi akıl ve düşüncesi ile keşfeder, bulur. İşte gerçekleştirilmesi gereken bu değişmez prensiplerin bütünü tabii (doğal)

veya ideal hukuku teşkil eder. Doktirinde buna <olması lazım gelen hukuku> adı da verilmektedir. Şu halde, müsbet hukuk

mevcut olanı (lega lata); tabii hukuk ise vücut bulması istenen, arzulanan hukukuç(lege ferenda) ifade eder."

(*) Ankara Üniversitesi Hukuku Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necip Bilge. Hukuk Başlangıcı Dersleri

Kitabında (Ankara, 1973), s. 36, 37. Tabii

233

Page 36: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

6. Enerji Sektörü Açısından Çevre Hukuku: Türkiye'de enerji sektörünü kabaca beş

aşamada ele almak mümkündür: a- Karar verme ve projelendirme, b- Tesis inşaası, c- Ham-

madde temini, d- Enerji elde edilmesi, e- İletim kanalları.

6.1. Karar verme ve projelendirmede önceleri Elektrik İşleri Edüt İdaresi (EİE) yetki-

liyken, 1961 anayasasının kabulünden bu yana yetkili kuruluş Enerji ve Tabii Kaynaklar Ba-

kanlığı'dır. 1970 yılı sonlarında Türkiye Elektrik Kurumu'nun (TEK) kurulması ile yetki bü-

yük ölçüde -Bakanlık denetimi sürdürülmek kaydıyla- el değiştirmiştir. Karar verme (belli

miktar enerji elde edilmesinin saptanması, enerjinin nereden ve nasıl elde edileceğinin belir-

lenmesi, teknoloji seçimi, yer seçimi, tesis yapım şartları, hammadde temininin belirlenmesi,

iletim kanallarının belirlenmesi, uygulamanın ülke ve yöre bazındaki etkileri, vb.) ve projelen-

dirme aşamasını düzenleyen metinlerin hiç birisinde "çevre"yi esas alan içerik tesbit edile-

memiştir. Hatta çok yakın geçmişimizde TEK'in özelleştirilerek -TEAŞ'ın (Türkiye Elektrik

Üretim Anonim Şirketi) oluşturulması sırasında- yeniden düzenlenmesi sırasında gereken ye-

ni metinlerde bile bu tesbit yapılamamıştır. Görülüyor ki, halen elde edilen ve kullanıma su-

nulan enerjinin elde edilmesi için siyasi otorite tarafından verilen kararlara dayanak olan hu-

kuk kaynaklarının hiç birisinde "çevre" olgusu göz önüne alınmamış veya ihmal edilmiştir.

Örneğin, 1994 yılında Antalya Köprülü Kanyon'a Kepez Elektrik A. Ş. tarafından yapılmak

istenen hidrolik santral kurulması için bir ÇED raporu yeterli görülmüş ancak, raporun hazır-

lanmasında başvurulan yöntemin usulsüzlüğünün kamuoyunda duyulması üzerine belirli ke-

simlerde ve yöre halkında oluşan yoğun tepki üzerine projeden vazgeçilmiştir. Görüldüğü üze-

re çevre hukuku gözardı edilmiş, usulsüz yöntemlerle bir ÇED raporu hazırlanmış, usulsüzlü-

ğün ortaya çıkması üzerine projeden vazgeçilmiştir. Bir an için bu usulsüzlüğün kamuoyundan

saklanabildiğim düşünürsek, karar verme aşamasında çevre hukukunun rolünü çarpıcı bir şe-

kilde görmüş oluruz. Bir başka örnek de geçtiğimiz günlerde basında izleyebildiğimiz kadarı

ile Silopi'ye termik santral,Çeşme'ye rüzgâr santralı kurlması kararı alınmasıdır. Her iki sant-

ralın da fizibilite çalışmalarına başlanmış; umarız fizibilite çalışmaları bundan öncekilerde ol-

duğu gibi yalnızca ekonomik ve teknik konuları içermez, "çevre" olgusunu da gözetir. Ancak

ne gariptir ki, halen elde edemeğimiz ve bundan böyle de elde edebileceğimiz şüpheli olan -

ancak sınırlı şekilde tıp alanında ve araştırma safhasında bulunan- nükleer enerji için -karar

verme ve projelendirmeye yönelik olmayıp, izine yönelik olarak- yürürlüğe konulan metinle-

rin bazılarında "çevre" olgusunun zaman zaman ön plana çıkartıldığını görebiliyoruz.

Nükleer enerjinin karar verme ve projelendirme aşamasının izin bölümü için yürürlükte

bulunan hukuk kaynakları metinlere göz atmakta fayda umulmaktadır. Bu alandaki ilk yasal

düzenleme, 19 Nisan 1937 tarih ve 3153 sayılı Radyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavide Di-

ğer Fizyoterapi Müesseseleri hakkındaki kanundur. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihteki bilgi

birikimi dikkat çekicidir. Çünkü, o yıllar dünyanın X ışınlarını, radyumu ve dolayısıyla rad-

234

Page 37: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yasyonu bildiği ancak, nükleer enerjinin kilidini henüz açamadığı yıllardır.

Türkiye'de nükleer enerjiye ilişkin daha bilinçli girişimler, atomun barışçıl amaçla kul-

lanım programlarından sonra başlamış ve dünyadaki bu yöndeki gelişmelere paralel olarak

6821 sayılı kanunla 1956 yılında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) kurulmuştur. Tür-

kiye, 14 Haziran 1957 yılında oluşturulan Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Örgütü'ne de üye

olmuştur. 1963 yılında pek çok ülkenin taraf olarak imzaladığı "Atmosferde, Dış Uzayda ve

Su Altında Nükleer Denemeleri" yasaklayan uluslararası anlaşmaya Türkiye de taraf olarak

imza koymuş ve aynı anlaşma 1965 yılında TBMM'de onaylanmıştır. 1971 yılında TEK bün-

yesinde Nükleer Santrallar Dairesi kurulmuştur. Atom Enerjisi Kuruluş Kanunu'na dayanıla-

rak 1974 yılında Radyasyondan Korunma Tüzüğü, 1975 yılında ise Nükleer Tesislere Lisans

Verilmesi Tüzüğü yürürlüğe konulmuştur. Aynı yılda, yani 1975 yılında bu tüzüklere dayanı-

larak ve Atom Enerjisi Kurumu'na yardımcı olması düşüncesi ile Nükleer Güvenlik komitesi

oluşturulmuştur; bu komite sayısı on'u geçmeyen uzmanlardan oluşturulmuştu. Tüm bu hukuk

kaynağı metinler 1975 yılında İTÜ TRIGA Mark - II Araştırma Reaktörüne lisans verilmesi

için yeterli

1982 yılında 2690 sayılı kanunla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu yetkileri yeniden göz-

den geçirilmiştir. Buna göre Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bünyesinde Radyasyon Güvenlik

Dairesi ve Nükleer Güvenlik Dairesi oluşturuldu. Nükleer Güvenlik Dairesi ise, a- Nükleer

Mevzuat Bölümü, b- Lisanslama Bölümü, c- Nükleer Tesisleri Denetleme Bölümü, d- Nükle-

er Malzemeleri Koruma Bölümü şeklinde teşkilatlanmıştır. Bu kanuna dayanılarak 1983 yılın-

da 7405 sayılı Nükleer Tesislere Lisans Verilmesine İlişkin tüzük ve 1985 yılında 9801 sayılı

Radyasyon Güvenliği tüzüğü çıkartılarak yürürlüğe konulmuştur.

2690 sayılı kanuna ve 7405 sayılı tüzüğe dayanılarak Türkiye'de nükleer enerjinin li-

sanslama işlemleri şöyle belirlendi: a- Yer lisansı, b- İnşaat lisansı, ba- Sınırlı çalışma izini,

bb- İnşaata başlama izini, c- İşletme lisansı, ca- Alt sistemleri işleme sokma, cb- Yakıt yükle-

me ve deneme işlemlerine başlama, cc- tam güçte çalışma izni.

Yer lisansı için Güvenlik Analizi Ön Raporu (PSAR), İşletme Lisansı için Güvenlik

Analizi son Raporu (FSAR) istenen dokümanlar arasında anılmaktadır.

TKEA bu tür çalışmalarını yürütürken ve 'çevre hukuku"na katkılar sağlayacak bir ta-

kım metinler hazırlarken, Türk Standartlar Enstitüsü (TSE) buna paralel bazı çalışmalara 1986

yılında başlamıştır. Ancak, TSE'nin ISO standartlarına uygunluğunu saptayarak TSE standar-

(*) "(...) Belli bir toplumda, devlet tarafından tanınan kamu hürriyetleri, o topluma dahil olan fertlerin (ve onların meydana getirdik-

leri grupların) siyasi inançlarına dayanır. Eğer toplumun fertleri, hangi sebeble olursa olsun (tabii hukuk, insanlık haysiyeti, yüksek ahlak

prensibi veya başka herhangi bir ideal: sebebin önemi ikinci derecede kalır), kendilerine hürriyet tanınması gerektiğine inanıyor, bu ihtiyacı

duyuyor ve bunu topluma kabul ettirebiliyor iseler, o toplumda bir hürriyetler düzeni kurulacaktır ve bu düzenin temelini de fertlerin inancı

teşkil edecektir." Prof. Dr. Münci Kapani, Kamu Hürriyetleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1970, s. 120.

235

Page 38: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

di olarak yayınladığı -ki, yaklaşık 1987 ortalan- ISO 1677, ISO 3925'in dışında incelemede

olan ISO 6527, mütalaada olan ISO 3999, ISO 6215, ISO 6992, ISO 7385, olgunlaşma safha-

sında olan ISO 7097, raportörde bulunan ISO 6258, ISO 6961, ISO 6980, ISO 4037 ile revize

edilmiş olup, teknik kurul safhasına bırakılmış TS 2628 ile ek olarak çalışma programına alın-

mış bulunan IEC - 253, IEC - 201, IEC - 460, IEC - 421, IEC - 600, IEC - 768, IEC - 639,

IEC - 568, IEC - 515, IEC - 777, IEC - 504, IEC - 325 gibi standardizasyon çalışmalarının bu-

gün hangi noktaya geldiği ise tarafımdan saptanamamıştır

6.2. Tesis inşaası; nükleer enerji dışındaki enerji elde edim tesislerindeki en önemli me-

tin, "Yapı İşleri genel şartnamesi"dir ki, bu noktada olaya Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ya-

pı İşleri Genel Müdürlüğü vasıtasıyla karışmaktadır. Yine bu noktada, söz konuşu olan hidro-

lik enerji ise işe karışan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'dür (DSİ). Termik enerji ise işe ka-

rışan TKE ve/veya günümüzde TEAŞ. Petrol enerjisi ise işe karışan Petrol İşleri Genel Mü-

dürlüğü, ithal doğalgaz ise işe karışan kısmen Dışişleri Bakanlığı, termal enerji ise işe karışan,

yerel yönetimlerdir, (valilik, özel idare kanalı ile, belediyeler, köy tüzel kişilikleri ve hini ha-

catte İller Bankası Genel Müdürlüğü). Pekiyi, bütün bunlara karşılık ihale mevzuatı, proje ve

inşaat kontrollüğü neye göre ve kim tarafından yapılmaktadır. Yaptığımız tesbitlere göre bu iş-

lemlerin "Yapı İşleri Genel Şartnamesi" dışında ortak bir hukuk kaynağına sahip olmadığı yo-

lundadır. Başka bir deyişle her tesis inşaası için yeni bir hukuk kaynağı yani yeni metniler ya-

zılıp, yürürlüğe konulmuştur. Her enerji tesisi inşaası, nev-i şahsına münhasır olarak görülmüş

ve her tesis için başka başka rnetinler yaratılması yoluna gidilmişir. Kısaca, nükleer enerji dı-

şında enerji elde etmek üzere kurulmuş bulunan tüm enerji edinim tesislerinde uygulanan hu-

kukun kaynaklarımetinler, bir karmaşa içerisinde bulunup, "çevre" olgusunu asla düşünme-

mişti

6.3. Hammadde temini, Ülkemizde enerji edinimi için çoklukla kullanılan hammadde,

aynı zamanda nihai maddeler olan su ve fosil yakıtlardır. Bu unsurlar ister hammadde olarak

kullanılsın, ister nihai madde olarak kullanılsın bir kısmı yerli kaynaklardan, bir kısmı da ithal

yolu ile temin edilmektedir. Yüzde yüz yerli kaynak olan ve enerji edinimi dahil pek çok kul-

lanım alanı bulunan suyun (yeraltı suları dahil tüm iç sular) yönetimi için yeterli hukuksal kay-

nak yoktur. Bu hukuksal boşluktan dolayı pek çok suyumuz iyi yönetilememekte ya da hiç yö-

netilememektedir. Fosil yakıtların ise bir kısmı yerli kaynaktan karşılanmaktadır. Diğer kısmı

ise, özellikle petrol ve doğal gazın büyük bölümü ile kömürün bir kısmı dışardan temin edil-

mektedir. Burada da Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TKİ), Petrol İşleri Genel

Müdürlüğü, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı Enerji Bakan-

lığı gibi kuruluşların "çevre" ile uzaktan yakından ilgisi olmayan hukuk kaynaklan örtüşmek-

tedir. Doğalgaz ve petrol boru hatlarında ise hukukun kaynağı ilgili ülkelerin oluşturdukları

anlaşmalar olup, ekonomik ve siyasal olgular ön planda ele alınmakta, "çevre" olgusu adeta

236

Page 39: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

göz ardı edilmektedir. Nükleer enerji hammaddesi, yani yakıtı için de hemen hiç hukuksal kay-

nak bulunmamakta, bu hususta hammaddenin ithal edileceği ülkenin hukuksal kaynakları ye-

terli görülmektedir. Termal, jeotermal, güneş, rüzgâr ve sair enerji kaynaklarının hammadde

temini için de var olan bir hukuk kaynağından söz etmek son derece güçtür. Kısaca denebilir

ki, hammadde temini ile ilgili olarak kıt, yetersiz ve örtüşük olan hukuksal kaynaklarda "çev-

re" olgusuna rastlamak son derece güçtür.

6.4. Enerji elde edilmesi: Türkiye'de enerji elde edilmesi yaygın olarak hidrolik ve ter-

mik santrallar aracılığı ve yoğun olarak yüksek teknoloji uygulanması ile, kısıtlı olarak da je-

otermal, termal, güneş gibi tabii kaynakların nisbeten düşük seviyedeki teknoloji uygulaması

ile elde edilmektedir.

Denizli'de (konut ve sera ısıtma amaçlı) ve Kırşehirde (turistik tesis ısıtma amaçlı) je-

otermal enerji elde edinimi ve Ankara Kızılcahamam'da (tesis ve konut ısıtma amaçlı) termal

enerji edinimi sırasında yaptığımız gözlemler ve incelemeler, enerji ediniminin bilinen ve ru-

tinleşmiş bir hukuksal kaynağa dayanmaktan çok müteahhidin insafına bırakıldığı ve "çevre"

olgusuna yer verilmediği doğrultusundadır. Aynı şekilde güneşten enerji elde edinimi sırasın-

da da yaptığımız gözlemler ve incelemeler (örneğin, TEBA ve MKEK güneş kollektörleri uy-

gulamaları), bırakınız bir çevre hukukunun varlığını, teknik, idari ve meteorolojik konularda

bile bir homejenliği saptama olanağı vermedi.

Daha yüksek teknoloji uygulaması ile yaygın olarak enerji elde edinimine dayanak olan

çevre hukuk ile ilgili olarak verilebilecek bir örnek yeterli olacaktır kanısındayız. Ankara,

Beypazarı, Çayırhan Termik Santralı, Alman kredisi ile yapılmış olması nedeniyle, Almanla-

rın, Türkiye'deki çevre kirliliğini önlemeye yönelik çabaları (!) sonucunda imzalanmış bulu-

nan anlaşma ile nevi şahsına münhasır bir hukuk kaynağı yaratılmış olup, Türkiye'de de - sül-

fürizasyon (FGD) ünitesi olan tek termik santralımızdır. Ya diğerleri?..

Türkiye'de ithal doğalgazın özellikle büyük şehirlerde yoğun olarak kullanıma başlan-

ması üzerine, taş kömürünüden kok kömürü ve dolayısıyla kok kömüründen de havagazı elde

edilmesi işlemi adeta sıfır noktasına kadar gerilemiş ve en azından bu sektörlerde bir çevre hu-

kuku varlığı tartışması gereksiz olmuştur.

6.5 İletim kanalları: Enerji iletim hatları genel ve yaygın olarak havai hatlar ve kara-

yolu taşımacılığı ile yapılmaktadır. Bunun dışında deniz yolu ve boru hatları da söz konusu-

dur. Uygulamadaki örnekler havai hatların çevre ve hatta teknik hukuk dayanaklarından ser-

best olarak yalnızca ekonomik tercihlerin benimsendiği açıdan ele alındığını göstermektedir.

Sık sık kara ve demiryollarını kesen yüksek gerilim hatları, aynı zamanda yerleşim birimleri

üzerinden, hatta yerleşim ünitelerinin çok yakınından geçmekte (konutlara 50 - 60 cm. yakın-

237

Page 40: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

dan geçen yüksek gerilim havai hatlarına Anadolu'da pek sık rastlamak olası; örneğin Muğla,

Ula'da bu, pek sık görülen ve kazalara neden olan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.),

yine aynı şekilde orta gerilim havai hatlarımız şehir ve site içlerinde en kısa yol en iyi yoldur

düşüncesi ile varlıklarını sürdürebilmektedir. Sanayileşmelerini tamamlamış ülkelerin terk et-

tikleri bu yollar, ancak Ankara - Esenboğa gibi özel arterlerde yer altına alınmaktadırlar. Şim- i

di sorgulamak gerekir ki, bu havai hatların inşaası için hangi hukuk kaynağına dayanılmakta

ve bu kaynak ne denli "çevre" olgusunu ön plana almaktadır? Ve hatta hangi teknik, belirli bir

hukuksal kaynağa dayanarak uygulanmaktadır? Yine aynı şekilde boru hatları ile iletimde yu-

karıda da değinildiği gibi ilgili ülkelerin ekonomik ve siyasal çıkarları ağır basmakta 'çevre"

olgusu göz ardı edilmektedir. Deniz taşımacılığında ise durum daha bir değişiktir. Çünkü, bu-

rada uygulanan hukuk kaynakları, yüzyıllar öncesi oluşmuş uluslararası deniz hukukudur,; ki,

burada da "çevre" olgusunun düşünülmesi söz konusu değildir. Karayolları iletimin de ise hu-

kuk kaynağı büyük ölçüde "Karayolları Trafik Kanunu"dur; ki, burada da "çevre" olgusunun

gözetildiği iddia edilemez. Söz konusu kanun, akaryakıt taşıyan taşıtların (tankerlerin) statik /

elektrik yükünü toprağa verebilmesi için yolu yalayan zincir bulundurmalarını ön görürse de,

uygulamada buna pek rastlanmaz; bunu denetlemekle yükümlü devlet görevlilerinin çoğu da

yaptıkları denetlemelerde bu hususu -ne hikmetse- ihmal ederler. Bir başka hukuksal dayanak

ise sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) taşıyan taşıtların otoyollara ve bunların uzantısı olan köp-

rü, geçit, viyadük ve tünellere sokulmaması yolunda olup, asla "çevre" olgusu ile değil, eko-

nomik kaygılar ile uygulamaya konulmuş metinlerdir.

7. Enerji Sektörünün Varlığından Ötürü Oluşan Çevresel Etkiler ve Çevre Huku- j

ku:

Enerji sektörünün varlığının bir takım çevresel etkilere neden olduğu yadsınamaz. Sek-

törün enerji ediniminden kullanıma sunmasına, kullanıma sunmasından kullanıma kadar olu-

şan çevresel etkilerin tümünden enerji sektörünü sorumlu tutmak da hamsızlık olur. Zira , söz

konusu çevresel etkilerin, konuya gerçekçi olarak yaklaştığımızda enerji sektörü yanı sıra baş-

ka sektörlerce de paylaşıldığını ortaya koymaktadır ancak, yine de enerji sektörünün bu olu-

şumlardaki payı oldukça önem taşımaktadır. ÇED Yönetmeliğinin burada etkin olması düşü-

nülse de, Çevre Kanunu'nun 10. maddesi gereğince ÇED raporunun hangi tip projelerdetene- •

ceği, içereceği hususlar, bu raporun hangi makamlarca onaylanacağı gibi konuların yeterince /

açıklığa kavuşmaması üzerine ÇED Yönetmeliği'nin burada ne denli geçerli olduğu elbet tar-

tışma konusu olmalıdır. Bu bağlamda enerji sektörünün varlığının çevresel etkilerine ve bun-

larla ilgili çevre hukukuna bir göz atmakta yarar olduğu düşünülmektedir.

7.1. Hammadde temini sırasındaki çevresel tahrip: Hammadde temini için yapılacakçalışmalar sırasında çevreyi koruma amaçlı bir hukuk kaynağı tesbit edilmemiştir.

/238

Page 41: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

7.2. Temin edilen hammaddenin kullanımı: Hammaddenin akılcı, geleceği düşünerekkullanılması, alınan değerlerin yerine neler konulacağı konusunda çevre hukuku kaynağı tes-bit edilememiştir.

7.3. Genel kirlilik (hava, su, toprak, bitki örtüsü, yerleşim birimleri, vs.): Enerji edi-nimi ve kullanımı nedeniyle oluşan çevresel etkilerin başında kirlilik gelmekte ise de, bu hu-suslar Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Su Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği ile ön-lenmeye çalışılmış ve gerek nitel olarak, gerek nicel olarak yeterli olduğu savunulamaz.

7.4. Radyasyon ve radyoaktivite: Bunun için var olan hukuk kaynakları 6. maddedesıralanmış olup, yeterliliği okurların takdirine bırakılmıştır.

7.5. Katı atıklar sorunu: Bununla ilgili hukuk kaynağı da, kaynağını ÇevreKanunu'ndan alan 14 Mart 1991 tarihinde yürürlüğe girenKatı Atıkların Kontrolü Yönet-meliği dir.

7.6. Asit etkisi: Konu ile ilgili hukuk kaynağı saptanamamıştır.

7.7. İklim değişiklikleri: Bununla iligili olarak saptayabildiğimiz tek metin, 1992 tarih-li Rio Deklarasyonu ile ilgilidir ki, bu metinde de zengin ülkeler, fakir ülkelere isteklerini dik-te etmişlerdir. Şu anda bu metnin uygulamasının ülkemizdeki geçerliliği tartışma konusudur.

7.8. Ozon tabakasının incelmesi: Türkiye, kloroflora gazlarının kullanılmaması ile il-gili uluslararası sözleşme hükümlerine uymaya henüz hazır değildir ve bu konuda başka metinsaptanamamıştır.

7.9. Diğer atmosferik etkiler: Bu konu ile ilgili çevre hukuku kaynağı saptanamamış-tır.

8. Sonuç: Burada yazdıklarımızla, yazamadıklarımızla konuyu "çevre" açısından ele al-maya ve bir sonuca varmaya çalıştık. Bunun dışındaki sonuçların yazılımı, teknisyenlerin(hukukçular, kamu yönetimi uzmanları, mühendisler, vs.) görev alanlarına girmektedir. Bizedüşen bu metin üzerindeki sonuçları ortaya koyabilmetir.

8.1. Türkiye'de ekonomik kaygılar ve toplum dışı siyasi tercihler, daima "çevre" ol-gusununu önüne geçmiştir.

239

Page 42: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

8.2. Siyasi otorite, amacını gerçekleştirmek ve tercihlerinin siyasi platformunu oluş-turabilmek için bir takım gerçekleri kamuoyundan gizlemek gereksinimini duymuştur ve/veyagörmezden, bilmezden gelmeyi yeğlemiştir.

8.3. Siyasi otorite, bir çevre hukuku oluşturmak için ne denli cimri davranmışsa, hukuk-çular, çevreye duyarlı kişiler ve en önemlisi çevre adına hareketle kendilerini yükümlü görengönüllü kuruluşlar o denli tembel davranmışlardır.

8.4. Siyasi otoritenin "çevre" olgusuna ilgisiz kalmasının ilk sorumlusu, siyasi yetkiyi

veren halktır. "Çevre" ile ilgili olarak halka gereken gerçek mesaj ve bilinç verilememiştir.

8.5. Türkiye'de bir çevre hukukundan söz etmek olası değildir. Çünkü, hemen tümhukuku kaynağı metinler bir çevre hukuku oluşturma düşüncesinden ırak olarak nevi şahsınamünhasır olarak yaratılmış ve bir takım iyimser insanların bu metinlerde çevre ile örtüştükleribazı sözcükler ve cümleler ile ibareler ile Türkiye'de bir çevre hukuku varmış gibi gösteril-meye çalışılmıştır.

8.6. Türkiye'de bir çevre hukuku oluşumu için genelde halkın, teknisyenlerin, bilimadamlannın, siyasilerin özel bir çabalan olmamıştır. Bir kaç münferit girişim ve metni istisnaedersek , ülkemizdeki çevre hukukunun ve kurumlarının olşumunda en büyük etkenin dış bas-kılar olduğunu saptamamız olasıdır.

8.7. Artık ısmarlama bir çevre hukukunun yararsız olduğu düşüncesinden hareketle ger-çek -halkın istediği ve/veya en azından onun yarırına olabilecek bir çevre hukuku kaynağıoluişturmak için- bu hususta halkı önce bilgilendirecek, sonra bilinçlendirecek ve halkı bil-gilindirme, ilgilendirme, izleme, katılım yolunda yönlendirebilecek yayın organlarına vegirişimlere gereksinim vardır.

8.8. Bu cümleden olmak üzere bilim adamlarımıza ve teknisyenlerimize düşen görev, birçevre hukuku oluşturulması yolundaki çabalarının artırılması yolunda bir teklif olabilecektir.

9. KAYNAKLAR

[1] BİLGE, N. "Hukuk Başlangıcı", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,Ankara, 1977.

[2] BİNARK, İ. "Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki Belgeler Işığında Türkler'de Çev-

240

Page 43: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

recilik Anlayışı" "Yeni Türkiye", Yeni Türkiye Medya Hizmetleri, Ankara, Temmuz - Ağus-tos 1995.

[3] COŞKUN, S. "İdari (Yönetsel) Vesayet", Sabri Coşkun, Ankara, 1976.

[4] ÇALIŞKAN, Y., İKİZ, M. L. "Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik", KültürBakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,1993.

[5] GÖZÜBÜYÜK, A. Ş. "Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları", S Yayınları,Ankara, 1974.

[6] KAPANI, M. "Kamu Hürriyetleri", Ankara Hukuk Fakültesi Yayınlan, Ankara,1970.

[7] KELEŞ, R., YAVUZ, F. "Yerel Yönetimler", Turhan Kitabevi Yayınlan, Ankara,1983.

[8] KİLİ, S., GÖZÜBÜYÜK, A. Ş. "Türk Anayasa Metinleri", Türkiye İş Bankası Kül-tür Yayınları, Ankara, 1985.

[9] ORTAYLI, İ. "Tanzimattan Sonra Mahalli İdareler", Türkiye ve Orta Doğu Ammeİdaresi Enstitüsü Yayınlan, Ankara, 1974.

[10] ORTAYLI, İ. "Türkiye İdare Tarihi", Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Ens-titüsü Yayınları, Ankara, 1979.

[11] TÜRKEL, H. F., "Çevre Kanunu Tasarısı Hakkında Bir Kaç Söz", Yeşil Çevre

Gazetesi, Ankara, 25 Temmuz 1994.

[12] TÜRKEL, H. F., "Kanyonda Büyük Oyun", Yeşil Çevre Gazetesi, Ankara, 5 Ağus-tos 1995.

[13] TÜRKEL, H. F., "Akkuyu'ya Kulak Verin", Yeşil Çevre Gazetesi, Ankara, 15Ağustos 1995.

[14] TÜRKEL, H. F., "Çevre Bakanlığı 1994 Çevre Hedeflerinin Neresinde?", YeşilÇevre Gazetesi, Ankara, 15 Ağustos 1995.

10. ÖZGEÇMİŞ

ADI VE SOYADI: Hasan Fikret TÜRKEL

DOĞUM YERİ VE TARİHİ: ANKARA, 05.05.1950

SON BİTİRDİĞİ OKUL: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE)Sevk ve İdare Yüksek Okulu (SİYO)

MESLEĞİ: Yönetim Uzmanı

İŞİ: Gazeteci.

MEMURİYET: 22. 01. 1970'den itibaren Sosoyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü

241

Page 44: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Malzeme ve Yapı İşleri Dairesi'nde çeşitli görevler. 01.09.1981'de aynıl kurumda Genelmüdür Özel Müşaviri iken istifaen ayrılış.

ASKERLİK: 01.03.1981 - 30.06.1981 (Kısa Dönem) ÇANAKKALE.

ÖZEL: 02.09.1981 - 31.05.1984 özel müşavirlik (turizim, işletme, yönetim ve yatırımmüşavirliği) j

GAZETECİLİK: Haziran 1984 - Mayıs 1986 4 Mevsim Turizm Dergisi (Aylık Turizim,Kültür Dergisi - İstanbul) Ankara Temsilcisiİ, Haziran 1986 - Aralık 1991 Kazan HaftalıkSiyasi Gazetesi, Şubatl987 - Aralıkl991 Kızılcahamam Yöre Postası Haftalık Siyasi Gazetesi,Mart 1988 Merkez Haftalık Çevre Gazetesi (Aralık 1992'de Yeşil Çevre Gazetesi, Kasım1996'da Çevre Gazetesi),ve halen Çevre Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni.

SARI BASIN KARTI İLK ALIŞ TARİHİ: 01.04.1988

ALDIĞI ÖDÜLLER: Ağustos 1989'DA Kazan Belediyesi tarafından, "Kazan Bel-desi'nin İlçe Olmasına Katkılarından Dolayı " Plaket (Kazan Gazetesi ile), 11.11.1994'deAğaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel müdürlüğü tarafından, Dikili Bir Ağacım Var İ.Kampanyasına iştirak etmek suretiyle Yeşil Türkiye İdealine Kavuşmadaki katkılarından-dolayı". (Yeşil Çevre Gazetesi okurları ilebirlikte dörtbin adet fidan dikimi nedeniyle) Teşek-kür Belgesi (Yeşil Çevre Gazetesi ile.) 07.01.1997'de Orman Bakanlığı tarafından "Ağaçlan-dırma ve Erozyon Kontrolü Çalışmalarına Katkılarından Dolayı" Plaket (Çevre Gazetesi ile.)

ESERLERİ: "Ankara'daki Doğu Anadolu (1)" (Kitap halinde basılmamış sosyolojikaraştırma - deneme) Kazan Gazetesi'nde tefrika halinde yayınlanmıştır. "Ankara'daki DoğuAnadolu (2)" (Kitap halinde basılmamış, Ankara'daki 300'ü aşkın köy muhtarı ile yapılan söy-leşiler - sosyolojik inceleme - araştırma) Bir kısmı Kazan Gazetesi'nde ve Kızılcahamam Yöre ıPostası Gazetesi'nde tefrika halinde yayınlanmıştır. "Ev Kedilerinin Davranış biçimleri Üzer- /ine Gözlemlerim" (Kitap halinde basılmamış araştırma - inceleme - gözlem, Çevre Gazetesin-de tefrika halinde yayınlanmakta. "Çevre ve Matematiksel Kümeler" (Kitap halinde basıl-mamış araştırma.) Çevre Gazetesi'nde tefrika halinde yayınlanmakta. "Çevre Nedir?" (Kitaphalinde basılmamış inceleme - araştırma) Çevre Gazetesi'nde tefrika halinde yayınlanmak-tadır. "Çevre Kavramı ve İnsan" (Yayınlanmamış inceleme - araştırma.) Çevre ve Enerji(Yayınlanmamış inceleme - araştırma).

242

Page 45: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

EMİSYON KISITLARI ALTINDA

ENERJİ POLİTİKALARI VE EKONOMİK BÜYÜME

Yıldız ARIKAN

Gürkan KUMBAROĞLU

ÖZET

Son yıllarda bütün Dünyada küresel ısınma ve iklim değişikliği problemine gösterilenduyarlılığa paralel olarak enerji üretim ve tüketiminden doğan emisyonların azaltılması da bü-yük önem kazanmıştır. Çevre üzerindeki etkilerinin yanısıra, enerji politikalarının ekonominintüm sektörleri üzerinde etkileri olduğu 1970'lerden bu yana çok iyi bilinmektedir. Bu nedenleenerji-ekonomi-çevre etkileşimlerinin bütünleşik bir çerçeve içinde ele alınması gerekmekte-dir. Bu bildiride, Türkiye için geliştirilmiş özgün bir enerji-ekonomi-çevre genel denge mode-li kullanılarak SO2 ve NOX emisyonlarına getirilecek kısıtların uzun dönemde ekonomi veenerji sektörü üzerindeki etkileri araştırılmaktadır. Yapılan çalışma enerji projeksiyonlannınyanısıra, ekonomik büyüme, yatırımlar, ithalat - ihracat gibi temel ekonomik göstergelerin ge-lişimini de ortaya koyduğu için çeşitli enerji politikalannın sonuçlarını kapsamlı bir şekildetartışmaya olanak sağlamaktadır. Modelde enerji çevrimi ve son kullanım aktivitelerine çeşit-li emisyon kontrol teknolojileri uygulanarak emisyonların kısıtlanabilmesine olanak sağlan-mış, böylece bu teknolojilerin kendi aralarında karşılaştırılmalarının yanısıra ithal edilmeleri-nin ekonomiye getireceği yükün de araştınlması mümkün kılınmıştır.

İleriye yönelik olarak, Avrupa birliğinin emisyonlar üzerine koyduğu kısıtlar ile uyum-lu senaryolar altında alınan model sonuçları ışığında, Türkiye "enerji-emisyonlar-ekonomikbüyüme" arasındaki ilişkiler ve karşılıklı etkileşimler irdelenmiştir.

GİRİŞ

Günümüzde enerji üretim ve tüketiminden doğan hava kirliliğinin azaltılması Uluslara-rası anlaşmalarla yerine getirilmesi gereken bir zorunluluktur. Türkiye'de Helsinki (1985) veSofya (1988) Protokolleri gereği SO2, NOX ve diğer emisyonları kısıtlamak durumundadır. İk-lim Değişikliği Sözleşmesi imzalandığı takdirde de sera gazı emisyonlannm kısıtlanması gün-deme gelecektir. Mevcut Çevre Yasası ve Hava Kalitesinin korunması Yönetmelikleri de gö-ze alındığında uzun dönemde enerji üretimi, tüketimi, ithalatı ve ihracatına ilişkin tüm kararve politikalann belirlenmesi ve uygun teknolojilerin seçimi çok önemli bir problem oluştur-

243

Page 46: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

maktadır. Problemin çözümünün zor yanı bu karar ve politikaların etkilerinin sadece enerjisektörü sınırları içinde kalmayıp tüm ülke ekonomisi ve çevreyi de kapsayan boyutlara ulaş-masıdır.

Türkiye gibi bir yandan hızlı bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek, bir yandan daartan enerji ihtiyacını giderek artan ölçüde ithaatla karşılamak durumunda olan bir ülke içinemisyonların azaltılması ekonominin tüm dengelerini değiştirebilecek bir problemdir. Bu ne- ,•denle enerji-ekonomi çevre etkileşimlerini bütünleşik bir çerçeve içinde ele alabilen bir model t.aracılığı ile çok sayıda senaryo analizlerine gerek vardır. Bu analizler ekonomide büyüme, nü-fus artışı, verimlilik artışı, enerji fiyatları, enerji kaynakları ve emisyonların kısıtlanmasınailişkin değişik varsayımlar altında gerçekleştirilmeli, bunların sonuçlarından ileriye yönelikpolitikalar belirlenmelidir. Emisyonları belirli sınırlar içinde tutabilmenin ekonomiye getirece-ği yük (örneği GSYH artış hızının ne ölçüde yavaşlayacağı), hangi kaynakların ne ölçüde kul-lanılacağı, yeni enerji teknolojilerinin ve emisyon ve emisyon kısıtlama teknolojilerinin hangihızla piyasalara girmesi gerektiği, bu teknolojilerin hangi proseslerde kullanılmasının daha uy-gun olacağı hesaplanmalıdır.

Emisyon kontrol stratejilerinin belirlenmesine yönelik analizler pek çok ülkede enerji isektörünü detaylı bir biçimde ele alan modeller kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Ancak bu mo-deller sadece enerji sektörünü kapsamakta, bu sektörün ekonominin diğer sektörleri ile etkile-şimleri modelleme çerçevesi dışında bırakılmaktadır. Oysa dış ticaret açığının önemli bir prob-lem teşkil ettiği Türkiye'de bu etkilerin gözardı edilmesinin mümkün olmadığı ortadadır. Bunedenle aşağıda özetlenen model ve bu modelle alınan sonuçların irdelenmesi ülke açısındanbüyük önem arz etmektedir. Makalede, daha önce bir kısmı yurt dışı konferanslardada[l],[2],[3] sunulan çeşitli çözüm sonuçlan özetlenerek sunulmaktadır.

2. ENERJİ-EKONOMİ-ÇEVRE MODELİ

Çalışmada kullanılan model, enerji,ekonomi ve çevre alt modellerinin bir fayda maksi-mizasyonu amacı altında birlikte çözüldüğü bir genel denge modelidir.[l]. Ekonomi, girdileri-ni sermaye, emek ve değişik enerji türlerinin oluşturduğu doğrusal olmayan, literatürde sabitikame esneklikli adı verilen türden bir üretim fonksiyonu ile modellenmiştir. Modelin dış tica-retin gerçekçi olarak gösterilmesine olanak sağlayan özellikleri [4] enerji ithalatının artan fa-turasının ekonominin tüm sektörleri üzerindeki etkilerinin ölçülmesini mümkün kılmaktadır.Bir çevre alt modelinin varlığı emisyon kontrol stratejilerinin genel denge çözümleri üzerin-deki etkilerinin ölçülmesine yaramaktadır.

Enerji alt modelinde enerji tüketimi elektrik (Et), Petrol ve doğal gaz (Pt) ve katı yakıt-lar (St) kategorilerinde ele alınmaktadır. Elektrik enerjisi taşkömürü, doğal gaz, petrol, iki de-ğişik linyit ve 6 değişik özellikte hidrolik santral seçenekleri ile üretilebilmektedir. Katı yakıt-lar (St) taşkömürü, linyit, odun, bitki ve hayvan artıklarına, elektrik üretimi dışında olan tale-bin bileşimidir. Her yakıt türüne olan elektrik ve elektrik dışı talebin toplamı o yakıt türüneolan toplam talebi verir. Bu toplam aynı zamanda*da ithalat artı yerli üretime eşittir.

244 /

Page 47: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Çevre alt modeli SO2 ve NOX emisyonlannı enerji aktivitelerine bağlayan denklemlerdenoluşur. Enerji türlerine olan talep, sanayi, taşımacılık, evler ve diğer olmak üzere sektörel ola-rak ayrılmıştır. SO2 ve NOX emisyonları, aynı yakıtların değişik özelliklere sahip türleri ayırdedilerek elektrik ve elektrik dışı kullanım için farklı olarak hesaplanmaktadır. SO2 emisyonla-rının azaltılması için Islak Kireçtaşı .ve Wellman Lord teknolojileri, NOX için de Birincil Yön-temler ve Seçici Katalitik Azaltma teknolojileri ele alınmıştır. Bu teknolojilerin gerektirdiğiyatırım işletme ve bakım maliyetleri elektrik için kwh bazında elektrik dışı enerji için kalori-fik bazda hesaplanmakta ve toplam enerji maliyetine eklenmektedir. Bu teknolojiler ülkeye it-hal edileceği için ithalat denklemlerinde de göz önüne alınmakta böylece ithalat ihracat den-gelerini, dolayısıyla tüm ekonomiyi etkilemektedir.

Model 1991 yılı resmi verileri ele alınarak kalibre edilmiştir. Modelin çözümleri, doğru-sal olmayan programlama paketi MINOS [5] kullanılarak elde edilmiştir.

3. ÇÖZÜM SONUÇLARI

Emisyonları azaltmanın etkilerinin ölçülebilmesi herşeyden önce bir başvuru senaryosutanımlamayı gerektirmektedir. Bu çalışmada 1991 yılı verilerini baz alan ve reservler, tekno-loji seçenekleri ve diğer varsayımlar için resmi tahminlere dayanan bir başvuru senaryosu ya-ratılmıştır. Bu senaryoya ek olarak aynı ekonomik teknolojik ve reserv varsayımları altındaemisyonlar için aşağıdaki değişik senaryolar denenmiştir. E ve F senaryoları Avrupa Birliğinegirildiğinde uygulanacak yönetmeliklerle uyumlu senaryolardır.

Senaryo A: Başvuru Çözümü

Senaryo B: Toplam NOX emisyonları (1.2 Milyon Ton / Yıl)

Toplam SO2 emisyonları (2.6 Milyon Ton / Yıl)

Senaryo C: Başvuru çözümü toplam emisyonlarının %10 azaltılması

Senaryo D: Başvuru çözümü toplam emisyonlarının %20 azaltılması

Senaryo E: Toplam NOX emisyonları (1.2 Milyon Ton / Yıl)

Toplam SO2 emisyonları ( 3.8 Milyon Ton / Yıl)

Senaryo F: Toplam NOX emisyonları (1.8 Milyon Ton / Yıl)

Toplam SO2 emisyonları ( 2.6 Milyon Ton / Yıl)

Tablo 1 de Avrupa Birliği senaryolarının sonuçları özetlenmiştir. Bu tablo SO2 ve NOX

emisyonları kısıtlandığında ekonominin daha yavaş bir büyüme yörüngesine oturduğunu,GSYH, yatırımlar, ithalat, ihracat ve enerji tüketiminin hep birlikte azaldığını göstermektedir.Bütün senaryolarda GSYH nın azalma miktarı emisyonları kısıtlarken artmak zorunda kalanenerji maliyetlerinin ekonomiye getirdiği yükün bir ölçütü olmaktadır. Diğer bir deyişle yaekonomik girdi olarak daha az enerji kullanılacak yada enerji çevrim prosesleri ile birlikte ol-dukça pahalı emisyon kısıtlama teknolojilerine yönelinecektir. Tablo 2 de dönemsel olarakGSYH kayıpları verilmiştir. Sonuçlar en kısıtlı senaryo olan B senaryosunda başvuru çözü-müne göre kayıpların 2000 yılında % 0.2 den 2025 yılında % 1.69 a yükseldiğini göstermek-tedir. Diğer senaryolarda en büyük kayıp 2025 yılında 1.39 u geçmemektedir. Tablo 2 den se-

245

Page 48: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

naryo F de 1.8 milyon tonluk NOx limitine hiç bir zaman ulaşılmadığı fakat 2.6 m tonluk SO2

limitinin 2000 yılından itibaren bağlayıcı olduğu gözlenmektedir. 2010 yılından sonra hem se-naryo E hem de senaryo F de SO2 sınır değerlerine ulaşılmakta fakat E senaryosunda NOX sı-nır değerine de dayanıldığı için gözlenen sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Bütün senaryolar içinde 2010 yılında en büyük GSYH kaybı % 0.49 iken 2015 de % 0.6ya çıkmaktadır.

Tablo 2 de verilen enerji maliyetleri model çözümlerinden hesaplanan maliyetlerdir So-nuçlar bu maliyetlerin çok büyük olmadığını hatta bazı senaryolarda bazı yıllar için daha kü-çük olduğunu göstermektedir. Tablo 2 nin üçüncü sütununda dönemsel olarak maliyet farkla-rı verilmiştir. Bu farklar incelendiğinde 2010 yılından itibaren emisyon kısıtlan sınır değerle-rine ulaştığı için emisyon kontrol teknolojileri kullanılarak kısıtları sağlamak zorlaşmakta vegenel olarak daha az enerji kullanımı zorunlu olarak optimal hale gelmekte, ancak bu şekildemakro ekonomik dengeler sağlanabilmektedir. Bu oluşumlar negatif maliyet farklılıklarındakendisini göstermektedir. Toplam bu güne indirgenmiş maliyet olarak en pahalı senaryo F se-naryosudur. Bu senaryoda da en kısıtlı senaryo olan B senaryosu gibi SO2 limiti 2.6 milyonton/yıl olmasına karşın NOX limiti daha büyüktür. Bu yüzden optimal enerji kompozisyonudeğişmekte ve bunlarla uyumlu emisyon azaltma teknolojilerinin maliyetleride eklenince enpahalı maliyet ortaya çıkmaktadır.

Tablo 1. Makroekonomik Sonuçlar (109 ABD $ ) :Alternatif Senaryolar

1991

1995Büyüme

(%)

2000Büyüme

(%)

2005Büyüme

(%)

2010Büyüme

(%)

2015Büyüme

(%)

2020Büyüme

(%)

2025Büyüme

(%)

GDP70.80

A95.46

6.2119.7

4.64149.6

4.56183.4

4.15224.3

4.11273.8

4.06335.0

4.12

E95.44

6.02119.6

4.62149.4

4.55183.0

4.13223.5

4.08271.8

3.99330.3

3.98

F95.45

6.15119.6

4.61149.2

4.53182.7

4.13223.6

4.11272.4

4.03331.6

4.01

INV25.07

A28.22

2.3938.16

6.2241.89

1.8850.98

4.0060.06

3.3371.00

3.4086.56

4.04

E28.22

2.3937.86

6.0541.84

2.0250.59

3.8759.00

3.1269.01

3.1881.56

3.40

F28.24

2.4037.85

6.0341.61

1.9150.90

4.1159.78

3.2769.86

3.1782.54

3.39

EXP13.59

A21.89

10.0027.28

4.5035.67

5.5144.28

4.4254.75

4.3467.43

4.2583.14

4.28

E20.31

8.3627.22

6.0435.61

5.5244.17

4.4054.53

4.3066.90

4.1881.92

4.13

F20.25

8.3027.20

6.0835.56

5.5144.11

4.4054.55

4.3467.06

4.2282.25

4.17

IMP21.05

A28.64

6.3535.15

4.1844.90

5.0155.02

4.1567.31

4.1182.14

4.06100.5

4.12

E27.06

5.1535.09

5.3444.83

5.0254.89

4.1367.05

4.0881.54

3.9999.09

3.98

F27.00

5.1035.06

5.3744.77

5.0154.83

4.1367.07

4.1181.72

4.0399.47

4.01

Tablo 3 de başvuru çözümü ile iki AB senaryosu için petrol/gaz, elektrik ve katı ya-kıtlar toplanılan verilmiştir. Bu senaryolarda tüm enerji değerleri azalırken katı yakıtlarda-ki azalmanın petrol/gaz ve elektrikteki azalmaya göre daha belirgin olduğu saptanmıştır. Busonuçlar linyitlerin düşük kalorili ve kükürt muhtevası yüksek olmasından kaynaklanmakta-dır. Elektrikdeki azalma yine bu linyitleri daha az kullanma eğiliminden doğmaktadır. Katı

246

Page 49: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yakıtlardaki azalma E ve F senaryolarında sırası ile , 2010 yılında % 5.78 ve % 6.38, 2015 yı-lında % 9.86 ve % 10.23 olmuştur. Aynı yıllar ve aynı senaryolar için elektrikteki azalma %1.26 ve % 1.63 iken petrol /gaz da % 1.31 ve % 0.07 lik bir azalma ve % 1.08 ve % 2.22 likbir artış gözlenmiştir.

Tablo 4 ve 5 de E ve F senaryolarında elektrik ve elektrik dışındaki enerji formlarınaolan talebin kompozisyonundaki değişiklikler görülmektedir.Elektrik de linyitlerden kaçış birmiktar daha fazla hidrolik enerjiye yönelinerek kapatılmaya çalışılsa da daha çok doğal gazkapasitesi ve 2010 yılından sonra da nükleer enerji gerekmektedir.

Tablo 2. Çözüm Özetleri: Alternatif Senaryolar

1995 ABCDEF

2000 ABCDEF

2005 ABCDEF

2010 ABCDEF

2015 ABCDEF

2020 ABCDEF

2025 ABCDEF

GSYH Kaybı(Başvuru çö-zümü %si)

0.0310

0.0100.0210.010

0.2000.0600.0910.1000.142

0.3800.0670.0800.1470.267

0.4900.0490.1030.2230.343

0.5970.0180.1420.3780.343

0.9420.0840.2740.7340.511

1.6920.2150.4001.3971.015

EnerjiMaliyetleri

(109ABD$)

7.537.577.537.537.567.55

10.5010.5810.5310.5710.5310.58

13.4313.4613.4613.5013.4413.48

17.4017.4617.4517.5117.4617.52

22.7922.7622.8022.8222.7222.92

29.8829.6729.8429.8029.6230.03

39.3538.5939.0939.0638.5939.27

Emisyon Kısıt-lama Maliyetleri

(109ABD$)

0.0400

0.030.02

0.080.030.070.030.08

0.030.030.070.010.05

0.060.050.110.060.12

-0.030.010.03

-0.070.13

-0.21-0.04-0.08-0.260.15

-0.76-0.26-0.29-0.76-0.08

SO2

Emisyonları

(106Ton)

2.462.462.462.462.462.46

3.342.602.942.533.342.60

4.112.603.623.123.782.60

4.642.604.083.523.802.60

6.162.605.264.523.802.60

8.122.607.206.273.802.60

11.112.609.888.633.802.60

NOX

Emisyonları

(106 Ton)

0.670.670.670.670.670.67

0.780.89

JJ.780.780.780.78

0.930.970.920.910.900.90

1.051.071.041.030.971.00

1.231.201.191.171.081.14

1.431.201.391.361.201.33

1.731.201.661.631.201.57

ToplamEmisyonlar

(106Ton)

3.133.133.133.133.133.13

4.123.493.723.314.123.38

5.043.574.544.034.683.50

5.693.675.124.554.773.60

7.393.806.455.694.883.74

9.553.808.597.635.003.93

12.843.8011.5410.265.004.17

247

Page 50: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Şekil 1. Toplam SO2 Emisyonları

Tablo 3Yakıt Toplamları (Petrol/Gaz, Katı Yakıtlar:[MTPE]; Elektrik: [TWH])

Alternatif Senaryolar:

1991

1995Büyüme

(%)2000

Büyüme(%)

2005Büyüme

(%)2010

Büyüme(%)

2015Büyüme

(%)2020

Büyüme(%)

2025Büyüme

(%)

Petrol/Gaz

27.12

A

32 86

3.91

40.95

4.50

52.46

5.08

63.26

3.81

73.80

3.13

88.79

3.77

105.4

3.49

E

32.80

3.88

4069

4.40

51.88

4.98

6243

3.77

74.60

3.63

88.59

3.50

105.4

3.54

F

32.79

3.87

40.67

4.40

52.06

5.06

62.82

3.83

7549

3.74

90.29

3.64

108 3

3.70

Katı Yakıtlar

24.96

A

33.20

5.87

44.70

6.13

50.48

2.46

55.63

1.96

65.19

3.22

77.45

3.51

100.5

5.36

E

33.20

5.87

44.70

6.13

49.33

1.99

52.41

1.22

58.76

2.31

69.29

3.53

84.62

4.08

F

33.20

5.87

44.70

6.13

48.71

1.73

52.08

1.35

58.52

2.36

69.35

345

85.49

4.28

Petrol/Gaz - KatıYakıtlar Oranı

1.09

A

0.99

0.92

1.04

1.14

1.13

1.15

1.05

E

0.99

0.91

1.05

1.19

1.27

1.28

1.25

F

0.99

0.91

1.07

1.21

1 29

1.30

1.27

Elektrik

60.16

A

82.99

6.64

126.0

8.71

187.0

8.21

268.7

7.53

378.9

7.11

531.5

7.00

736.2

6.73

E

82.08

6.41

124.5

8.69

184.5

8.19

265.2

7.52

372.7

7.04

519.7

6.88

711.8

6.50

F

82.30

6.46

124.8

8.69

184.7

8.16

2654

7.52

374.1

7.11

523.5

6.95

719.1

6.56

Tablo 4 ve 5 de E ve F senaryolarında elektrik ve elektrik dışındaki enerji formlarına olan talebinkompozisyonundaki değişiklikler görülmektedir.Elektrik de linyitlerden kaçış bir miktar daha fazlahidrolik enerjiye yönelinerek kapatılmaya çalışılsa da daha çok doğal gaz kapasitesi ve 2010 yılındansonra da nükleer enerji gerekmektedir.

Elektrik dışı enerjide 2010 yılından sonra şaşırtıcı bir şekilde başvuru çözümüne göre da-ha fazla linyit ve daha az taşkömürü kullanıldığı gözlenmektedir. Bu gelişmeler emisyon kısıtla-ma teknolojilerinin farklı verimlilik ve maliyetlerinin sonucudur. SO2 için Islak Kireçtaşı veWellman Lord proseslerinin verimlilikleri sırası ile % 95 ve % 98 iken NOx için Birincil Yön-

248

Page 51: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

temler ve Seçici Katalitik Azaltma teknolojilerinde % 40 ve % 88 dir. Sonuçlardan linyitinelektrik dışı amaçlarla yüksek verimlilikli azaltma teknolojileri ile beraber kullanılmasının da-ha uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte toplam linyit talebinin 2010 ve 2015 yılla-rında başvuru çözümüne göre sırası ile % 15 ve % 22 azaldığı göz ardı edilmemelidir.

3.1 Alternatif Büyüme Senaryoları

Yukarıda özetlenen senaryolarda modelde ekonomik büyüme potansiyelini doğrudan et-

Tablo 4. Elektrik Enerjisi Kompozisyonu (Twh)Alternatif Senaryolar:

Hidroelektrik A%

Hidroelektrik E%

Hidroelektrik F%

Linyit A%

Linyit E%

Linyit F%

Petrol A%

Petrol E%

Petrol F%

Taşkömürü A%

Taşkömürü E%

Taşkömürü F%

Doğal Gaz A%

Doğal Gaz E%

Doğal Gaz F%

Nükleer A%

Nükleer E%

Nükleer F%

199122.6837.7

20.5634.2

3.335.5

1.001.7

12.5920.9

00

199528.834.8

28.8634.8

28.835.1

30.86 .37.2

30.6837.0

30.1636.62.853.4

2.853.4

2.853.4

1.862.2

1.862.2

1.862.2

18.5622.4

"8.5622.4

18.5622.5

00

00

00

200038.3830.4

38.3830.5

38.3830.8

45.4636.1

45.2936.0

44.7735.92.301.8

2.301.8

2.301.8

1.701.3

1.701.3

1.701.3

38.1930.3

37.5730.2

37.6730.2

00

00

00

200559.6031.9

65.0133.0

65.0135.2

52.9828.3

50.6927.2

45.8524.81.750.9

1.750.9

1.750.9

1.530.8

1.530.8

1.530.8

71.0938.0

70.4738.0

70.5738.2

00

00

00

201086.2332.1

86.2332.2

86.2332.5

58.0121.6

54.5320.3

44.5316.81.210.4

1.210.4

1.210.41.370.5

1.370.5

1.370.5

103.9938.7

103.3838.7

İ03.4739.017.94

6.7

20.967.8

28.5910.8

201598.1825.9

98.3226.0

98.1826.2

79.1220.9

68.5118.1

54.0714.40.660.2

0.660.2

0.660.2

1.200.3

1.200.3

1.200.3

136.7736.1

146.2838.0

146.3739.1

62.9416.6

65.9617.4

73.5919.7

2020109.620.6

109.720.7

109.620.9109.220.5

97.5718.4

80.8615.40.110.02

0.110.02

0.110.021.030.2

1.030.2

1.030.2

191.736.1

201.237.4

201.338.4119.922.6

123.025.2

130.624.9

2025118.416.1

118.816.2

118.716.5

170.923.2

148.220.2

124.7817.3

00

00

00

0.870.1

0.870.1

0.870.1

253.6034.4

271.5836.7

271.737.8

192.4426.1

195.4626.7

203.128.2

249

Page 52: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Tablo 5. Elektrik Dışı Enerji Kompozisyonu (MTPE)Alternatif Senaryolar:

Linyit A%

Linyit E%

Linyit F%

Petrol A%

Petrol E%

Petrol F%

Taşkömürü A%

Taşkömürü E%

Taşkömürü F%

Doğal Gaz A%

Doğal Gaz E%

Doğal Gaz F%

19914.9018.5

16.1761.3

2.188.3

3.1311.9

19958.7220.3

9.0420.9

8.9620.8

23.2054.1

23.1453.6

23.1453.76.4915.1

6.4915.0

6.4915.14.5010.5

4.5010.4

4.5010.4

200014.5027.5

14.8220.8

14.7527.9

23.7044.9

23.4444.3

23.4244.36.5512.4

6.5512.4

6.5512.47.9915.1

8.1315.3

8.1115.3

200515.8226.1

17.1728.2

16.5227.4

28.2146.5

27.6245.4

27.8046.18.5714.1

7.9313.0

7.9313.17.9913.2

8.1313.3

8.1113.4

201015.8223.4

19.7729.2

19.2128.6

32.0047.3

31.1746.1

31.5747.011.8117.5

8.5812.7

8.2512.37.9911.8

8.1312.0

8.1112.1

201515.8221.1

22.9530.9

22.0729.8

35.5747.5

34.1546.0

35.0447.415.4020.6

8.9712.1

8.7411.87.9910.7

8.1310.9

8.1110.9

202015.8219.4

23.6629.6

22.0727.5

38.7247.4

36.3145.4

38.0047.319.1423.4

11.9414.9

12.1215.17.999.8

8.1310.1

8.1110.1

202515.8217.8

23.6627.7

22.0725.5

41.7847.0

37.7644.2

40.6047.0

23.3526.2

15.8518.5

15.6718.17.999.0

8.139.5

8.119.4

kileyen işgücü artış indeksi aynı kalmıştır. Ancak emisyon kontrol stratejilerinin etkilerinindaha hızlı veya daha yavaş bir kalkınma hedefi altında farklı olacağı ortadadır. Hızlı bir kal-kınma hedefi daha büyük bir enerji kullanımı ve daha çok emisyon kısıtlama teknolojisi ge-rektirecektir.Bu nedenle modelin farklı büyüme hedefleri altında (işgücü artış indeksi değişti-rilerek) Yavaş ve Hızlı büyüme senaryoları adıyla anılacak iki çözümü daha elde edilmiştir.Tablo 6 da makroekonomik sonuçlar özetlenmektedir. Bekleneceği gibi hızlı büyüme senaryo-sunda bütün göstergeler daha büyük diğerinde ise daha küçüktür.

Yukarıda özetlenen 5 senaryodan herbiri ile hızlı ve yavaş büyüme hedefleri altında çö-zümler elde edilmiştir. Ancak burada Tablo 7 de sadece F senaryosunun sonuçlan özetlenmiş-tir. Şekil 2 de hızlı büyüme (HF) ve yavaş büyüme (YF) koşullarında GSYH kaybının başvu-ru çözümüne (BF) oranla sırası ile daha çok ve daha az olduğu görülmektedir. Bu sonuçlarekonomik üretim fonsiyonunun ilgili büyüme senaryolarında artan ve azalan enerji girdisi ih-tiyacının ve dolayısıylaı azaltılması gereken daha çok ve daha az emisyon miktarlarının doğaluzantısıdır. Modelde ihracat ve ithalat dengeleri doğrudan ele alındığından ve milli geliri ser-maye, işgücü, ara malı ve enerji hepbirlikte etkilediğinden çözümlerde enerji ekonomi veemisyon kısıtları arasındaki etkileşimler aynı anda belirlenmektedir.

GSYH kayıpları zaman içinde de artmaktadır. Bu ileriki yıllarda artan enerji talepleri ile

250

Page 53: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Tablo 6. Alternatif Büyüme Varsayımları Altında Model Sonuçları

1995 BaşvuruYavaşHızlı

2000 BaşvuruYavaşHızlı

2005 BaşvuruYavaşHızlı

2010 BaşvuruYavaşHızlı

2015 BaşvuruYavaşHızlı

2020 BaşvuruYavaşHızlı

2025 BaşvuruYavaşHızlı

GSYH

(109$)95.4694.9096.06

119.75117.71121.86149.65145.17154.10183.39175.78190.82224.34212.45235.92273.80256.62290.57334.97310.80358.52

Yatırımlar(109$)28.2227.9528.5038.1636.7839.5541.8939.7843.6850.9747.7353.7360.0556.1963.6271.0065.9775.6286.5678.2992.16

Elektrik(Twh)

82.9987.0180.99

126.03129.87125.09186.96188.75189.01268.74265.83276.40378.86368.02395.93531.50508.36563.56736.24693.56790.14

Petrol&Gaz(Mtpe)

32.8632.4832.8640.9540.0741.6352.4651.0953.5963.2661.3864.8573.8069.6977.9288.7982.1693.32105.3899.28112.11

Katı yak.(Mtpe)

33.2034.1733.2844.7045.5544.9050.4850.3551.7655.6356.7356.9965.1965.6867.0477.4576.4085.04

100.5390.53113.52

NOx(106T)

0.670.670.670.780.780.790.930.900.961.051.041.091.231.191.281.431.371.541.731.601.90

SO2(106T)

2.462.492.463.343.373.354.113.924.294.644.874.766.166.366.308.128.248.6011.1110.6911.68

Tablo 7. Çözüm Özetleri: Alternatif Büyüme Senaryoları

1995 BFHFYF

2000 BFHFYF

2005 BFHFYF

2010 BFHFYF

2015 BFHFYF

2020 BFHFYF

2025 BFHFYF

GSYHKaybı

(%)(%)

0.020.020.040.140.140.120.270.290.120.350.410.120.350.620.020.520.920.131.021.380.38

EnerjiMaliyet Artışı

(%)

0.350.420.390.700.751.080.370.440.410.700.571.300.550.440.970.52-0.180.93-0.21-0.070.71

ToplamEmisyonAzalışı

(%)0.0960.0640.69018.1918.2618.6030.5932.8028.0236.6637.7039.5049.2849.9551.3258.8460.3360.1067.4868.0667.09

% GSYHKaybı / %EmisyonAzalışı.0.16400.26050.05910.00760.00780.00630.00880.00890.00430.00940.01090.00310.00700.01240.00040.00880.01530.00210.01510.02030.0056

% GSYH Kaybı/ % Enerji

Maliyet Artışı

0.04550.03970.10500.19560.19040.10880.72350.66790.29410.49240.71940.09340.62741.39300.02031.00065.21960.13434.9480

20.03330.5340

B: Başvuru büyüme hızı, F: F senaryosu, H: Hızlı büyüme hızı, Y: Yavaş büyüme hızı

birlikte emisyonlan kısıtlamanın getirdiği ek yükün sonucu olarak ortaya çıkan bir durumdur.Yine de en büyük azalma 2025 yılında % 1.38 olarak hızlı büyüme senaryosunda gerçekleş-miştir.

Şekil 3 de toplam emisyonlan yüzde bir azaltmanın yine yüzde olarak ne kadar GSYHkaybına neden olacağı görülmektedir. Esneklik diye de tanınmlanabilen bu göstergeler zaman

251

Page 54: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

içinde büyümektedir Ancak hızlı büyüme ve başvuru çözümleri birbirine daha yakın seyret-mektedir. 2020 yılında emisyonları % 1 azaltmak hızlı büyüme senaryosunda vavaş büyümesenaryosuna oranla dört katı daha fazla kayıba neden olmaktadır. Emisyon kısıtlan olmadığızaman başvuru çözümü ile yavaş büyüme senaryoları arasında ortalama GSYH büyüme hızla-rının çok farklı olmadığı ( % 4.1 e % 3.9) gözönüne alındığında Türkiye için yavaş bir ekono-mik büyüme stratejisi uygulamanın emisyonları kısıtlamanın getireceği yük açısından daha ya-rarlı olacağı ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak hangi büyüme stratejisi izlenirse izlensin Türki-ye için çözümlerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

G S Y H K a y b ı ( % )

1 ,40 _

Şekil 2. GSYH Kayıpları: Alternatif Büyüme Hızları, F senaryosu

-BF-HF-YF

2000 2005 2010 2015 2P20 2025

Yıl

Şekil 3. GSYH Kaybı / Emisyon Azaltımı Esnekliği

3.2 Emisyonlar ve Nükleer Enerji

Son olarak AB senaryolarından Senaryo F ve Başvuru Senaryolari altında nükleer ener-jinin genel ekonomik dengeler ve emisyonlar üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Tablo 8de başvuru senaryosu ve senaryo F altında nükleer enerjiye yer verilen ve verilmeyen çözüm-lerin sonuçlan görülmektedir. Tablo 9 da ise enerji talep değerleri verilmiştir. Bu sonuçlarnükleer enerji seçeneğinin ekonomik dengeler ve enerji dengeleri üzerinde hem emisyon kısıt-

252

Page 55: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

lan altında hem de kısıtsız durumda önemli etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Nükleer ener-jiye yer verilmeyen çözümlerde tüm ekonomik göstergeler azalmış, diğer bir deyişle ekonomiküçülmüştür.

Toplam emisyonların Avrupa Birliği şartları ile uyumlu 3.8 milyon ton/yıl da tutulduğu,fakat nükleersiz durumda kayıplar giderek artarak 2025 yılında % 12 gibi izin verilmemesi ge-reken değerlere ulaşmaktadır. Nükleerli fakat emisyon kısıtlı senaryoda 2025 yılında GSYHkaybı % 2 nin altında iken nükleersiz fakat emisyonlar serbest senaryoda aynı yıl aynı kayıp% 4 ün üstüne çıkmaktadır. Ancak yine de bu iki senaryodaki GSYH kayıpları emisyon kısıt-lı nükleersiz senaryoya kıyasla 1/6 ve 2/6 oranlarında kalmaktadır.Bu sonuçlarda en büyük et-ken gerek emisyon kısıtı getirildiğinde gerekse nükleer enerjiye yer verilmediğinde artanenerji maliyetidir. Emisyon kısıtlarını sağlamak daha temiz enerji türlerinin ve emisyon kont-rol teknolojilerinin ithalatını gerektirmektedir. Buna paralel olarak enerji talepleri azalmaktaekonomik aktivite küçülmektedir. Elektrik dışı enerjide de emisyon kısıtı toplam talebi düşür-müş, bu düşüşün nükleersiz durumda daha da büyük olduğu gözlenmiştir. 2020 yılında emis-yon kısıtları altında nükleerli senaryoda elektrik enerjisi içinde nükleer enerji ve doğal gazsantrallarının üretimi artarken linyit yakan santralların üretimi bekleneceği gibi azalmıştır.Nükleersiz iki senaryodan emisyon kısıtlı olanda, doğal gazla üretim ithalat kısıtlan nedeniy-le sabit kalırken hidro elektrik ve taşkömürü ile üretim azalmış, linyitle üretimde biraz artmaolmuş ancak toplam üretim önemli ölçüde azalmıştır. İleriki yıllara ait çözümler hidrolikpotansiyelin başvuru çözümüne göre zamana yayılmış olarak daha yavaş geliştirildiğini gös-termiştir.

Tablo 8. Özet Sonuçlar: Başvuru Senaryosu + Senaryo F

2000

2010

2020

2025

BNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNY

GSYH

(106 $)

119749

119507

119583

119303

183389

182488

182717

178027

273799

271221

267721

250915

334974

329301

318513

292582

Art.(%)5.095.055.105.03

4.514.484.494.12

4.414.324.053.60

4.474.283.793.32

YAT.(106$)

38159

37671

37898

36823

50971

50570

50009

45005

71001

68596

61342

50981

86565

80798

67613

51437

Art.(%)7.056.696.625.73

4.344.364.223.07

3.653.22

1.71

1.42

4.383.562.040.18

İHR:

(106$)

27356

27125

26975

26246

44275

4404144101

42881

67426667566584561272

83139816657886067311

Art.(%)6.956.816.325.46

4.834.804.804.40

4.634.544.253.70

4.664.473.951.97

İTH.(106$)

35229

34989

34842

34101

55017

54746

54815

53408

82140

81366

80316

75071

100492

98790

9555482968

Art.(%)6.055.935.584.93

4.514.484.494.12

4.414.324.053.54

4.474.283.792.10

SO2

(103T)

3345

2600

3327

2600

4643

2600

4858

2600

8124

2600

6700

2600

111102600

8842

2600

NOx

(103T)

783773764750

1055

9711042

1017

1429

1200

1531

1155

1734

1200

1906

1200

B: Başvuru Senaryosu, F: Senaryo F, N V: Nükleer Var, NY: Nükleer Yok

253

Page 56: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Tablo 8. Özet Sonuçlar: Başvuru Senaryosu + Senaryo F

2000

2010

2020

2025

BNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNY

BNVFNVBNYFNY

GSYH(106$)

119749119507119583119303

183389182488182717178027273799271221267721•250915

334974329301318513292582

Art.

(%)5.095.055.105.034.514.484.494.124.414.324.053.60

4.474.283.793.32

YAT.(106$)

381593767137898368235097150570500094500571001685966134250981

86565807986761351437

Art.(%)7.056.696.625.734.344.364.223.073.653.221.711.42

4.383.562.040.18

İHR:(106$)

27356271252697526246442754404144101428816742666756658456127283139816657886067311

Art.(%)

6.956.816.325.464.834.804.804.40

4.634.544.253.70

4.664.473.951.97

İTH.(106$)

352293498934842341015501754746548155340882140813668031675071

100492987909555482968

Art.(%)

6.055.935.584.934.514.484.494.124.414.324.053.54

4.474.283.792.10

SO2

(103T)3345260033272600

4643260048582600

8124260067002600

11110260088422600

NOx(103 T)

783773764750

1055971

104210171429120015311155

1734120019061200

B: Başvuru Senaryosu, F: Senaryo F, N V: Nükleer Var, NY: Nükleer Yok

4. SONUÇ

Bu çalışmada sunulan sonuçların enerji sektörü modelleriyle alınan sonuçlardan farklıbir yolla elde edildiği vurgulanmalıdır. Model, genel denge modeli olduğu için arz-talep den-geleri birlikte oluşmakta ekonomi çevre ve enerji kararları birlikte belirlenmektedir. Bu neden-le enerji maliyetini artıran durumlarda hem enerji taleplerinin hem de ekonominin gerçekte ol-duğu gibi küçülmesine imkan doğmaktadır. Bu özellik başvuru çözümüne göre ortaya çıkanfarklılıkların daha kapsamlı olarak ölçülmesine olanak sağlamaktadır. Sonuçlardan gözlenen,emisyonlan kısıtlamanın önümüzdeki 25 yılda ekonomi üzerinde yaratacağı negatif etkileringenelde Türkiyenin altından kalkabileceği boyutlarda kalacağıdır Bu etkiler hızlı veya yavaşbüyüme hedefleri altında sırası ile daha fazla ve daha az olmakta, nükleer enerjiye yer ver-meyen bir politika uygulandığında ekonomik büyümeden ihmal edilemiyecek boyutlarda ödünvermek gerekmektedir. Aynca kayda değer başka bir bulgu da emisyonların kısıtlanmasının

2000

2010

2020

2025

BNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNYBNVFNVBNYFNY

Tablo 9. Enerji

ELEKTRİK(TWH)126.03124.09116.06115.73268.74263.46244.88235.70

531.50516.96464.77419.27736.24707.02612.69533.67

Talep Değerleri: Nükleer Enerji Senaryoları

Art.(%)10.3710.3110.3610.27

8.758.718.587.978.067.907.256.34

7.707.356.375.46

SIVI YAK.(MTPE)

40.9540.4840.1939.4663.2662.2462.1656.4988.7988.4888.0678.27

105.38105.3397.1393.71

Art.(%)

4.924.744.664.764.124.074.083.314.063.773.713.64

3.743.812.063.95

KATI YAK.(MTPE)

44.7044.7044.7044.7055.6352.1456.3969.0377.4568.6797.3191.89

100.5383.20

134.3798.35

Art.(%)6.936.936.936.932.041.433.096.883.763.536.651.395.964.237.621.41

SIVI/KATI Y.ORANI

0.920.910.900.881.141.191.100.821.151.290.900.851.051.270.720.95

B: Başvuru Senaryosu, F: Senaryo F, N V: Nükleer Var, NY: Nükleer Yok

254

Page 57: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

nükleer enerjiye yer verilmemesine göre daha az GSYH kayıplarına neden olmasıdır. Bukayıpların, ithal yakıtlara dayalı santrallar üzerinde bu gün için geçerli olan yakıt temini ile il-gili kısıtlar gevşetildiği taktirde azaltılması mümkündür.

Tüm tartışmaların modelin varsayımları ve ele alınan teknolojilere ilişkin teknik veekonomik verilere son derece bağlı olduğu hatırda tutulmalıdır.

5. KAYNAKLAR

[1] ARIKAN, Y., GÜVEN Ç., Kumbaroğlu G., "Energy-Economy-Environment In-teractions in a General Equilibrium Framework: The Case of Turkey", Systems Modelling forEnergy Policy (edt.: D. Bunn ve E. Larsen) John Wiley&Sons, Mayıs 1997 de basılacaktır.

[2] ARIKAN, Y., Kumbaroğlu G., "Macro Economic Impacts of Reducing EnergyRelated Gas Emissions in Turkey", The 14th Triennial Conference, Vancouver, B.C., Canada,July 8-12, 1996.

[3] Güven, Ç., Arıkan, Y., Kumbaroğlu G., "SO2 ve NOX Emisyon Kısıtları Altında Tür-kiye İçin Enerji-Ekonomi Projeksiyonları, YA/EM"95 XVII. Ulusal Kongresi Bildiri Kitabı,baskıda, 1995.

[4] Güven, Ç., eEnergy Planning Under Import Restrictionsi, European Journal ofOperational Research, Cilt 72, s.519-528, 1994.

[5] Murtagh, B.A. ve Saunders, M.A., "MINOS/AUGMENTED Useris Manual", Stan-ford University Dept. of Operations Research, Stanford, California, 1980.

ÖZGEÇMİŞ

YILDIZ ARIKAN, ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünden lisans veyüksek lisans, Endüstri Mühendisliği Bölümünden Yöneylem Araştırması Anabilim Dalı dok-tora dereceleri almıştır.

Enerji Planlaması, modellenmesi ve bu bağlamda karar verme yöntemleri ana ilgikonusunu oluşturmaktadır. Ayrıca kamu yatırım projelerinin ekonomik değerlendirmesi veözelleştirme ile ilgili araştırmaları da yürütmektedir. Halen ODTÜ Elektrik-ElektronikMühendisliği Bölümünde Doçent olarak görev yapan Y.Ankan ODTÜ Endüstri MühendisliğiBölümünde de Enerji Planlaması ve Yatırım Projelerinin Sosyal Fayda/Maliyet Analizi konu-larında yüksek lisans dersleri vermekte, 1.5 yıldır da TÜBİTAK-BÜLTEN Müdür Teknik Yar-dımcılığı görevini yürütmektedir.

GÜRKAN KUMBAROĞLU, Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümündenlisans ve ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümünden yüksek lisans derecelerini almıştır. Dok-tora eğitimini ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümünde sürdürmekte olan G.Kumbaroğlu bubölümde halen araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Ana ilgi alanlarını enerji planlaması,çevre ve ekonomik modelleme oluşturmaktadır.

255

Page 58: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ÇEVRE BOYUTUYLA AKKUYU NÜKLEER SANTRALI

Turhan ÜNVER /

ÖZET

1970 li yıllarda yerleşim yerlerinden uzaklık, nüfus yoğunluğu, düşük depremsellik ris-ki, soğutma suyu ve ağır donanımların nakliye kolaylığı paremetreleri dikkate alınarak yerse-çimi belirlenen Akkuyu bölgesi, bugünün koşullarında yapılaşmanın yaygınlaştığı, nüfus yo-ğunluğunun arttığı, inşaat teknolojisinin depremsel riskin önemini kaybettirdiği, çevre koru-macılık ile ilgili uluslararası sözleşmelerle yakından ilişkili konumu, doğal yapısı, turizm -ta-rım -ormancılık ve balıkçılık potansiyeli, enerji tüketim merkezlerine uzaklık vb. birçok para-metrelerin projede hiç dikkate alınmadığı görülmektedir.

Bu bildiri de, Akkuyu'da kurulacak Nükleer santralın gerek uluslararası sözleşmelerlegerekse yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerimiz boyutunda konumuna ilişkin görüşleri kap-samaktadır.

l.GİRİŞ

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın nükleer santral projelerinde 1970'li yıllarda yer-seçim parametreleri olarak uygun soğutma suyu, nüfus yoğunluğu depremsel risk ve ağır teç-hizatın nakledilme kolaylığı dikkate alınmaktaydı.(l) O yıllarda Silifke-Akkuyu bölgesi aynıparametreler doğrultusunda nükleer santral kuruluş yeri olarak seçilir. EİE tarafından zemin vekaya mekaniği araştırmaları için sondaj çalışmaları başlatılır. 1976 yılında TAEK tarafındanyer uygunluk lisansı verilir. Aynı yıl TEK, yabancı firmalar konsorsiyumuna şartname hazır-latır. Altyapı çalışmaları ağır aksak sürdürülerek 20 yıl sonra nükleer santral kurulması yatırı-mı yeniden canlandırıldı.

Dünya da nükleer enerji teknolojisinde bilimsel araştırmalar durmaksızın sürmektedir,inşaat teknolojisindeki gelişmiş uygulamalar yüksek şiddette depremlere dayanıklı yapıları ya-ratmış ve deprem riskini önemsiz hale getirmiştir. Projelerde tesis yer seçimi parametreleriniyeni teknolojiler ve gelişmiş uygulamaları, çevre koruma, serbest piyasa ekonomisi vb. koşul-lar değiştirmektedir[2]. Yaşanacak bir dünya için çevre bilinci ve çevre korumacılık, hava-su-toprak kirlenmesi yaratacak ve doğayı tahrip edecek projeleri iptal ettirebilecek örgütlü eylem-lilikler yaratabilmektedir. Çevre bilincinin yükselmesi ülkemizde de 1990 lı yıllarda Çevre Ba-

256

Page 59: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

kanlığı'nın kurulmasını sağlamıştır. Çevre kanunu çıkarılmış, ÇED yönetmeliği uygulamayakonulmuştur. Bakanlar Kurulu kararı ile özel çevre koruma bölgeleri ilan edilerek doğa koru-macılık yasal statü kazanmıştır.

1996 yılına geliniyor ve 25 yıl önceki parametreler (1970'li yılların koşullarının verile-ri) aynen kabul edilerek yerseçimi belirlenen Silifke-Akkuyu Nükleer Santralının kurulmasıiçin uluslararası ihale şartnamesi 350.000 U.S.D fiyatla G.Kore firmasına hazırlatılıyor.Dün-yada ki yeniliklere gözünü kapamış, bilimsel ve teknolojik gelişmelere sırtını dönmüş, zamantünelinde 1970 li yıllara takılmış kalmış bir bürokrasiyle "en gelişmiş teknolojiyi kullanacakbir santral" inşa etmeye girişiyoruz.

1970 li yıllarda yerleşim yerlerinden uzakta ve nüfus yoğunluğu düşük olan Akkuyu böl-gesi, bugün yapılaşmanın yaygınlaştığı, nüfus yoğunluğunun hızla arttığı, su ürünleri istihsalive turfanda sebze-meyve tarımının yapıldığı, hemen yanıbaşında inşaatı tamamlanmış, 100-200.000 DM fiyatlardan satılan MESA Akdeniz Evleri villaları ile önemli bir tatil ve turizmbeldesi olmaya aday bir yer olması, Akkuyu bölgesi için çevre faktörünün yer seçimindeönemli bir parametre olması gerektiğini göstermektedir[3]. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti hü-kümetleri çevre konulu birçok uluslararası sözleşmelere imza koymuş ve taraf olmuştur. Neyazıktır ki yükümlülükler, tazminatlar ve olası ihlaller karşısında yapılacak işlemlere ilişkinhazırlıklı bir durum sözkonusu değildir.

2. ULUSLARARASI ANLAŞMALAR ve AKKUYU

Dünyada çevre koruma bilincinin yükselmesi ve doğa korumacı organizasyonların yay-gınlaşması, ülkeleri çevre konusunda daha hassas davranmaya ve çeşitli önlemler almaya zor-lamaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler çevre korumada işbirliğine gitmek için sözleş-meler yapmakta, sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmek için protokoller düzenlemekte-dir. Ülkemiz de bu sözleşmelere imza koymakta ve taraf olmaktadır. Sözleşme uyarınca belir-lenen koruma alanları ile koruma altına alınacak canlı türlerinin tesbiti yapılmaktadır. Akku-yu Nükleer santralı, Silifke-Anamur kıyı şeridinde bir koyda kurulacaktır. Bu bölge; deniz kir-liliği, kıyı koruma, orman, nesli tükenmekte olan canlılar, tarım alanları vb. yönden taraf olu-nan sözleşmelerin yükümlülüğü ile yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. Taraf olduğumuzsözleşmeler ile Akkuyu nükleer santralı arasındaki ilişkiler değerlendirilmeye çalışılacaktır.

2.1. Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarım Koruma Sözleşmesi

(Bern Sözleşmesi)

20 Şubat 1984 günü 18318 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren bu söz-leşmenin genel hükümlerinde; yabani flora ve fauna türlerini ve yaşama ortamlarını koruma,özellikle ekolojik, ekelolojik bilimsel ve kültürel gereksinmeleri de karşılayacak düzeyde po-pülasyonlarının devamını sağlayacak gerekli önlemleri alma, sözleşme hükümlerine uygun

257

Page 60: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

ulusal politikalar geliştirme ve kirlenme ile mücadele önlemleri alırken yabani flora ve fauna-nın korunmasına özen gösterine taahhütleri yeralmaktadır [4].

Sözleşme EK-1 listede yer alan, yok olma tehlikesi altında olması nedeniyle kesin ola-rak koruma altına alınan flora türlerinden kum zambağı, gelin duvağı, sütleğen, yavşan, kalınyapraklı ada çayı, Anamur çayı, sahil geveni gibi endemik türlerin popülasyonu Taşeli bölge-sidir. EK-2 listede yer alan ve kesin koruma altına alınan fauna türlerinden Balıkçıl, Flamin-go, Angıt, Kara Meke, Turna, Saz Horozu, Kırmızı Kum Kuşu, Balçık Kuşu, Akdeniz Martı-sı, Akkanatlı Deniz Kırlangıcı, Tepeli Guguk, Arı Kuşu, Gök Karga, ibibik vb. onlarca kuş tü-rünün yaşama ortamı olan Göksu Deltası, Akkuyu'ya kuş uçuşu 30-35 km uzaklıktadır. Akku-yu için ÇED raporu hazırlanmışmıdır, hazırlanmışsa bu sözleşmenin gereği öngörülen uygula-malar ne ölçüde dikkate alınmıştır? Nükleer Santralin etki alanı yada güvenli bölgesi ne ka-dar genişlikte bir alanı kapsamaktadır?, belirtilmelidir.

Dünya da 1. derecede sulak alanlar envanterinde yer alan, UNESCO, UNEC ve EC ta-rafından korunma kapsamına alınarak proje hazırlanmasına, finansman ve uzman desteği sağ-lanan, Bakanlar Kuruluınca 1988 yılında ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI ilan edilen GÖK-SU DELTASI KUŞ CENNETİ, hükümetler ve uluslararası kuruluşlarla ortak yürütülen uygu-lamalarda anlaşmazlıklar ve hukuksal sorunlar yaratacaktır.

2.2. Akdeniz'in kirlenmeye karşı korunmasına ait sözleşme (Barselona Sözleşmesi):

12 Haziran 1981 günü ve 17368 sayılı Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girenbu sözleşme; deniz ortamına insan tarafından dolaysız ve dolaylı yollarla yaşayan varlıklarazarar verici, insan sağlığını tehlikeye sokucu, balıkçılık da dahil olmak üzere denizcilik faali-yetlerini kısıtlayıcı, deniz suyunun niteliğini düşürücü ve kullanma imkanlarını azaltıcı sonuç-lar doğuran madde ve enerjinin dahil edilmesini kirlenme olarak tanımlamaktadır. Taraflar,Akdeniz Bölgesinin deniz çevresini her çeşit kirlilikten koruyacak tedbirlerin alınması için fa-aliyet yürütmeyi ve sözleşme hükümlerinin ihlali sonucu deniz çevresinde ortaya çıkan hasa-ra ilişkin sorumluluk ve tazminin yerine getirilmesini taahhüt etmektedirler [5].

Sözleşme gereği koruma statüsüne sahip alanlarla ilgili olarak;

a) Ülkemizin 6 Mayıs 1986 tarihinde taraf olduğu "Akdeniz'de özel koruma alanlarınınkorunmasına ait protokol gereği özel koruma alanı olarak" belirlenen alanlar içinde, baştaGöksu Deltası gelmektedir. Göksu Deltası koruma projesi, Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koru-ma Kurumu ve Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından yürütülmektedir.

b) Barselona sözleşmesine taraf ülkelerin Eylül 1985 de yaptıkları 4. Olağan hükümet-ler arası toplantıda kabul ettikleri "Cenova Deklerasyonu" gereği seçilmiş ve BM Çevre proğ-ramınca yayımlanan "Akdeniz"de ortak öneme sahip 100 kıyısal Tarihi SİT" listesinde yera-lan alanlar içinde Silifke-Anamur kıyıları bulunmamaktadır. Ancak Kültür Bakanlığı, Kültürve Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü 'nce tescil edilen ve Doğal sit envanterinde ye-ralan Akgöl ve Paradeniz Lagün gölleri bulunmaktadır.

c) "Cenova Deklerasyonu"nun 17. maddesinde yeralan "Akdeniz'e Has nesli tehlikedeolan deniz türleri" nin yaşama ve beslenme ortamı olan kıyısal alanlar kapsamında Akdeniz

258

Page 61: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

foku ve deniz kaplumbağalarının üreme, yaşama ve beslenme ortamları içerisinde ülkemiz kı-yıları da yeralmaktadır. Caretta Caretta deniz kaplumbalağalan Dalyan/îztuzu kumsalındansonra Anamur ve Aydıncık kıyı kumsalı, başlıca yumurta bırakma ve üreme alanlarıdır. Neslitükenme tehlikesi çok daha ciddi durumda bulunan Chclonidae Midas türü deniz kaplumbağa-larının üreme ve beslenme ortamları Anamur, Aydıncık ve Silifke kıyı kumsallarıdır. Akkuyunükleer santral yeri, bu kıyı şeridinin tam ortasında yeralmaktadır. Uluslararası gönüllü kuru-luşların ve hükümetlerin kurulacak santral karşısında alacakları tavır, gösterecekleri tepki neolacaktır? Gösterilecek tepkileri ikna edecek hazırlık çalışmaları yapılmış mıdır?

3. YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNLAR, YÖNETMELİKLER VE AKKUYU

a) 2872 Sayılı Çevre Kanunu

Bu kanunun 10 ncu maddesi gereği, ÇED (Çevresel etki değerlendirme) yönetmeliği ha-zırlanmıştır. ÇED yönetmeliği EK-1 listede Çevresel etki değerlendirmesi uygulanacak faali-yetler içinde Nükleer santrallar, radyoaktif atık tesisi, nükleer yakıt üretim tesisi, radyoaktifmineral zenginleştirme tesisi ve ışınlanmış nükleer yakıtın yeniden işlenmesi ile ilgili tesis deyeralmaktadır. [6]

b) 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu

Bu kanunun 2 nci maddesinde tamınlanan ve 3 ncü maddesi uyarınca belirlenen "MilliParklar", "Tabiat parkları", "tabiat anıtları" ve "Tabiat koruma alanları" kapsamına giren alan-lar hassas bölgelerdir. Silifke-Anamur arasında şimdilik kanunla belirlenmiş bir alan bulunma-maktadır. Ancak. Koşullar ve değerlendirme kriterleri değiştiğinde bu kanun kapsamına gire-cek alanlar olabilir.

c) 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu

Bu kanun kapsamında "Kültür varlıkları!, "Tabiat varlıkları", "Doğal sit" ve "Korumaalanıî tanımlanmıştır. Bölgede şimdilik Akgöl ve Paradeniz lagün gölleri doğal sit envanterin-de yeralmaktadır. Karstik bölge olması nedeniyle karstik mağaralar ve düdenlere rastlanabilir.

d) 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu

Kanunun 2 nci maddesinde açıklanan "Su ürünleri istihsal sahaları" nın çevresindeki kı-yılar korunma altındadır. Santral bölgesinin iki yanında yeralan Taşucu ve Aydıncık, balıkçılıkyapılan merkezlerdir. Deniz suyuna deşarj edilecek herhangi bir madde deniz ekosistemini et-kileyecek ve balıkçılık en kısa süre içerisinde yok olacaktır.

e) 3194 Sayılı İmar Kanunu

Bu kanun kapsamında Tarım Bakanlığı'nca belirlenmiş olan 1 nci sınıf tarım toprağınasahip alanlarda yapılaşmaya izin verilmemektedir. Santral kuruluş yeri civarı, 1 nci sınıf tarımtoprağına sahip alanları içermekte olup, seracılık ve tarla tarımı yapılmaktadır.Turfanda sebzeve meyve üretimi açısından önemli bir potansiyel mevcuttur.

f) 2634 Sayılı Turizm Teşvik Kanunu

Bu kanun çerçevesinde turizmin gelişmesine yönelik olarak turizm alanları belirlenir.Akkuyu bölgesi, turizm potansiyeli olan bir yerdir. Önümüzdeki yıllarda niçin bir turizm geliş-

259

Page 62: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

me alam olarak ilan edilmesin?

g) 6831 Sayılı Orman Kanunu

Bu kanun kapsamında orman alanı sayılan yerler, ÇED uygulanacak hassas yörelerolarak kabul edilmektedir. Orman alanına hasar verebilecek bir faaliyete izin verilmemektedir.

4. SONUÇ

Akkuyu Nükleer Santralının kurulması ve devreye alınmasıyla birlikte ülkemizin detaraf olduğu uluslararası sözleşmelerin yaptırımları üzerine olası sorunlar çıkabilir. Projedebugüne değin Çevre boyutu hiç dikkate alınmadığı gibi bölgenin artan nüfus yoğunluğu veyapılaşması, tarım-ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerinin belli başlı sektörler içerisinde ol-duğu bilinmelidir. Ayrıca uygulamadaki kanun ve yönetmeliklerde de çelişen konular bulun-maktadır. Bu konularda hukuki davaların açılabileceği ve yöre halkı ile sürtüşmelerin süreceğiyetkililerin dikkate alacakları konulardır.

KAYNAKLAR

[1] Market Survey for nuclear power in developing countries, General Report, IAEA,Vienna,1973

[2] ÜNVER, T."Akkuyu'da Nükleer Santral Kurulmamamlıdır", SARIYAYLA sayı:6,Ankara, Ocak 1997

[3] ÜNVER, T. "Mersin Akkuyu Nükleer Santralı Yeniden Değerlendirilmelidir", OD-TÜ'lüler Bülteni sayı:59, Ankara, Şubat 97

[4] "Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi"ResmiGazete, 20 Şubat 1984

[5] "Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme", Resmi Gazete, 12Haziran 1981

[6] "ÇED Yönetmeliği" Resmi Gazete, 7 Şubat 1993

ÖZGEÇMİŞ:

1959 yılında Mersin-Mut'da doğdu. ODTÜ Maden Mühendisliği bölümünden 1983yılında lisansı, 1993 yılında yüksek lisansı tamamladı.

260

Page 63: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

DUNYA'DAN NÜKLEER ATIK MANZARALARI

Melda KESKİN

ÖZET

Nükleer endüstri, nükleer enerji üretimini savunan devletler ve Uluslararası Atom Ener-jisi Ajansı - IAEA, nükleer atıklarla ilgili herhangi bir sorun olmadığını iddia ediyor. Nükleerelektriğin gerçek bedelinin ne olduğunu kavrayabilmemiz için Tayvan'dan, Pasifiğe, Alman-ya'dan, ABD'ye, Fransa'dan İngiltere'ye uzanan bu derlemede, atıkları teknik özelliklerininyanısıra, ekonomik, toplumsal, hatta etik yönüyle ele almak zorundayız. Nükleer enerji üreti-minin sürdürülebilir olup olmadığına ancak böyle bir değerlendirme sonucunda karar verebi-liriz. Ülkemizde yapılması düşünülen nükleer santrallara ilişkin tartışmayı, kağıt üzerindekiideal haliyle ve teorik bilgilerle değil, dünyanın çeşitli yörelerinden gerçek örneklerle sürdür-mek; uranyum madenciliğinden tükenmiş yakıt çubuklarına ve reaktör sökümüne kadar bir bü-tün olarak ele almak çok daha yararlı olacaktır.

GİRİŞ

Radyoaktif atıklar; düşük, orta ve yüksek düzeyli atıklar olarak, ayrıca kısa-ömürlü veuzun-ömürlü olarak sınıflandırılırlar. Bu da mevcut radyonüklidlerin yoğunluğuna, yayılanradyasyonun cinsine, gereken korunma düzeyine ve eğer varsa radyoaktif bozunum sırasındaortaya çıkan ısıya bağlıdır. Atıklar sıvı, katı ve gaz halde olabilir. Düşük ve orta düzeyli rad-yoaktif atıklar; tıp ve endüstri araştırmaları, minerallerin işlenmesi, araştırma reaktörleri, nük-leer santrallar ve nükleer silah denemelerinden kaynaklanabilir. Radyasyonla kirlenmiş ve gö-revi bitmiş araç gereç, giysi, kimyasallar, vb. şeyler bu tip atıklardandır. Yüksek düzeyli rad-yoaktif atıklar ise nükleer santral korundan çıkarılan tükenmiş (ışınlanmış) yakıt çubukları veyakıt yeniden-işleme tesislerindeki yüksek radyasyonlu sıvı atıklar olarak sayılabilir. Yüksekdüzeyli atıklar, orta düzeyli atıklardan bin kat, orta düzeyli atıklar da düşük düzeyli atıklardanbin kat daha radyoaktiftir.

Nükleer enerji kullanımından kaynaklanan radyoaktif atıklar deyince, uranyum maden-ciliği, yakıt hazırlama ve zenginleştirme, elektrik üretimi, varsa yakıt yeniden işleme ve sant-ral sökümüne kadar olan tüm aşamalar söz konusudur. Santraldan yılda 30-35 ton kadar tü-

261

Page 64: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

kenmiş yakıt çubuğu çıktığını ve bunun çok az bir hacim tuttuğunu söylemekle yetinmek, bunedenle pek anlamlı değildir Uranyum madenlerinde elde edilen cevherdeki uranyumun yo-ğunluğu çok düşük olduğu için, zenginleştirme tesislerine gönderilmeye hazır 1 kilogramuranyum oksit, ardında 500-5000 kilogram radyoaktif atık moloz bırakır; zenginleştirme sıra-sında ise daha da fazla yoğunlaştırılır.

Dünyada sayılan sadece 440 kadar olan nükleer santrallardan 1960'lardan bu yana çıka-rılan yüksek düzeyli atıkların miktarı ise Türkiye Cumhuriyeti Çevre Bakanı Ziyaeddin To- «kar'ın ifade ettiği gibi "bir TIR kamyonu yükü" değil, 200 000 tona yakındır. IAEA'nın /1970'lerde 2000 yılı için yaptığı nükleer enerji tahmini gerçekleşseydi, bu miktar da reaktörsayısı gibi 10 ile çarpılacak, yani 2 milyon tonu bulacaktı. Bugün, gelecek yüzyılın ortaların-daki yüksek düzeyli radyoaktif atık miktarının 450 000 tonu aşacağı hesaplanmaktadır.

ABD'nin 701i yıllarda terkettiği yakıt yeniden işleme uygulamaları ve atıklar, 801i yılla-rın ortasında nükleer enerjiye geçmeye aday olan Türkiye'de bakın nasıl algılanıyor: "Radyo-aktif artıklar, nükleer kimya endüstrisinin (reproses tesisleri) bir sorunudur; bu tesislerde fis-yon artıklarının saklanması önemli bir problem ise de bunun teknik çözümü vardır ve bu ko-nu ileri nükleer endüstriye sahip olan ülkelerin sorunudur." (1).

Yakıt yeniden işleme tesisleri, ABD ve diğer ülkelerde ilk kez gizli askeri programlar /dahilinde geliştirilmişti. Tükenmiş yakıtın içinden ayrıştırılan plütonyum ve fisyona uğrama-mış uranyum, gelecekteki uranyum sıkıntısına yanıt olacaktı. Hızlı Üretken Reaktörler ise ay-rıştırılan plütonyumla, tükettiğinin fazlasını üreterek, adeta bir mucize oluşturacaktı. Fakat bu-gün dünyadaki nükleer santral sayısı 20 yıl önce yapılmış resmi tahminlerin %10'unu bile bul-madı. Fransa'da standart bir hafif su reaktörünün üç katına mal olarak pahalı bir başarısızlığadönüşen 1200 megavatlık Superfeniks ve geçen yıl Japonya'da ciddi bir kaza sonucu devre dı-şı kalan Monju gibi ekonomik ve teknik sorunları olan hızlı üretken reaktörler de iddia edil-diği gibi yaygınlaşamayınca, yakıtın yeniden işlenmesini gerektiren bir durum aslında kalma-mıştı. ABD, nükleer silah hammaddelerinin yayılmasına yol açacağı gerekçesiyle 701i yıllar- jda, yakıt yeniden işleme programından vaz geçerken, Almanya 1989 yılında halkın tepkisi ve /ekonomik sorunlar nedeniyle Wackersdorf yakıt yeniden işleme tesisini 4 milyar marklık birmezar olarak terketti; 16 yıl süren inşaatı ve 7 milyar marklık yatırm gideri ile Kalkar hızlıüretken reaktörü de 1991 yılında hiç çalıştırılmadan kapatıldı! Fransa, İngiltere, Hindistan, Ja-ponya, SSCB gibi ülkeler ise herşeye karşın yakıt yeniden işleme çalışmalarını sürdürüyor.Japonya-Fransa arasında tüm dünyayı tehdit ederek ve bazı ülkelerin karasularını ihlal ederekgizli seferlerini sürdüren plütonyum gemileri, Avrupa'da radyoaktif atık dolu trenlerin trafiği,Fransa'daki LaHague ve İngiltere'deki Sellafield tesislerinin çevresinde artan kankanserleri,yine La Hague'da son gel-git sırasında ortaya çıkan radyoaktif sıvı atık borusu ve biriktirilenplütonyum... hep bu etkinliğin ürünü. Peki 1997 yılında nükleer santrallar kurmak için yeni bir /çaba içinde bulunan TEAS'a ait bir dosyada iddia edildiği gibi yakıtların yeniden işlenmesiatık hacmini azaltıyor mu?

"Kullanılmış yakıtlar nihai olarak yerin 600-700 m altındaki kaya tuzu madenlerinde ve-ya sert kayaçlı bir bölgede açılmış yeraltı galerilerinde çevreye zarar vermeyecek şekilde de-

262

Page 65: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

polanmaktadır. Eğer kullanılmış yakıtı yeniden işleme teknolojisi kullanılacaksa, işlem sonun-da elde kalacak fisyon artıkları çok daha küçük bir hacim işgal edeceklerdir ve depolanmalarıdaha kolay olacaktır (2).

Yukardaki cümleler, "nükleer enerjiyi halka sevdirme kampanyası" dahilinde kullanıl-mıştır, fakat hiçbir bilimsel doğruyu içermemektedir! Bugün, onyıllar süren çalışmalar ve birdizi girişime rağmen dünyanın hiçbir yerinde yüksek düzeyli atıklar (tükenmiş yakıtlar) için li-sans alabilmiş tek bir son depolama alanı yoktur! Nükleer endüstri bile, Bıitish Central Elect-ricity Generating Board örneğinde olduğu gibi, yakıt yeniden işleme sonucunda ortaya çıkandüşük, orta ve yüksek atıkların toplam hacminin, işlenen yakıt çubuklarının 160 katı olduğu-nu gizlemiyor! (3)

Ömrü bittiğinde ya da ekonomik olmadığı için kapatılan her nükleer reaktör, gelecekteradyoaktif atık muamelesi görmek durumunda. Herhangi bir enerji tesisi gibi kapatılıp başkabir biçimde değerlendirilmesi olanaksız. Henüz dünyanın hiçbir yerinde büyük boy ticari birreaktörün sökümü gerçekleştirilmedi. Reaktör söküm masraflarının ise iddia edildiği gibi dü-şük değil, ilk yatırım maliyetine eşit olacağı hesaplanıyor. Önümüzdeki 30 yıl içinde 350'denfazla reaktörün hizmet dışı kalacağı düşünülecek olursa, ortaya çıkacak radyoaktif atıkların bo-yutu daha da iyi anlaşılacaktır.

Nükleer endüstrinin bu trafiğe eklemek istediği yeni ve tehlikeli girişimi ise sökülmüşnükleer başlıklardaki plütonyumu yakmak iddiasıyla üretilen M0X yakıtıdır. Daha önceki tümgirişimlerde olduğu gibi sorunsuz bir çözüm olarak ortaya atılan MOX'a ilişkin (bilinen) sa-kıncalar şöyle sıralanabilir: Bu yakıtın kullanılması, hem sözde "düşük düzeyli" hem de yük-sek düzeyli atıklardaki plütonyum ve diğer fisyon ürünlerini arttırır. Bu durum, M0X kulla-nan reaktörlerin havaya, suya verdiği rutin emisyonlar için de geçerlidir. MOX kullanımı ne-deniyle, reaktör korunda ortaya çıkacak plütonyum, uranyum yakıtı kullanımına göre 5 katfazladır. MOX kullanımı sırasında yaşlanması hızlanan ve ışınlanmış yakıtı daha fazla ısı yü-küne sahip olan reaktör için tüm atık depolama ve uzaklaştırma seçenekleri daha da karmaşık-laşmaktadır. Sivil ve askeri nükleer endüstri arasında eskisinden daha güçlü bir ortaklık doğ-masına yol açar. Fisyonun denetimi daha da zorlaştığından, insan hatalarına kalan pay da ooranda daralır. Ekonomik açıdan devlet desteğine muhtaç olan bu uygulamanın, bir plütonyumendüstrisi yaratarak, yıllardır başarısızlığı kanıtlanmış yakıt yeniden işleme, hızlı üretken re-aktörler ve camlaştırma gibi planları tekrar tekrar önümüze getirmekten başka bir işlevi olma-yacaktır (4).

Farklı kaynaklardan farklı dönemlere ait bazı alıntılar yapmak, endüstrinin nükleer atık-lar konusundaki tavrını yansıtmak açısından ilginç olabilir; yıl 1957: "Radyoaktif çöplerin ço-ğu nükleer reaktörlerden ve ayırma fabrikalarından çıkmaktadır. ...likit radyoaktif çöpler vehatta sulp (katı) çöpler büyük bir dikkatle ortadan kaldırılmalıdır. Bazıları beton kaplara konu-larak okyanusa atılır, diğerleri ise radyoaktivitenin bir tehlike teşkil etmeyeceği kadar sulandı-rılır. Diğer bir kısmı ise radyoaktivite tehlikesiz bir kademeye ininceye kadar uzun müddetkaplarda depolanır. Bu metodların hepsi şu ana kadar muvaffak olmakla beraber geniş çapta-ki nükleer sanayiden husule gelmesi muhtemel muazzam miktarlardaki radyoaktif çöpler için

263

Page 66: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

tatbiki kabil başka metodların geliştirilmesine bağlı geçici usuller olabilirler (5).

ABD'de ilk ticari reaktörlerin işletmeye alındığı 501i yılların sonunda yazılmış olan 110sayfalık bu kitapta radyoaktif atıklar konusuna yalnızca yarım (1/2) sayfa ayrılmıştır ve reak-törlerden çıkan tüm yakıt çubuklarının yeniden işleneceği var sayılarak konu kapsamına alın-mamıştır bile. Kitapta "şu ana kadar muvaffak" olduğu yazılan atık uzaklaştırma yöntemleriise sonradan ortaya çıkan sorunlar nedeniyle tümüyle yasaklanmış ya da değişikliğe uğramış-tır. Buna örnek olarak okyanuslara boşaltılan radyoaktif atıkları gösterebiliriz. İşin başında .gösterilen tavır; radyasyon konusundaki bilgi eksikliğini, tehlikenin nasıl azımsandığım ve do- f.ğaya nasıl bakıldığını anlatan başka bir alıntı ile özetlenebilir: "Açık denizlerde geniş alanlar...balıkçılığın karlı olmadığı ve büyük miktarda radyoaktivitenin kabul edilebileceği biyolojikçöllerdir." (6). Radyoaktif atıkların denizlere boşaltılması konusundaki moratoryum, Dün-ya'nın karlı bir biçimde tüketilebilecek kaynaklar ve atık boşaltılabilecek "çöller"den ibaret ol-duğu izlenimini veren bu yayından, ancak 23 yıl sonra 1983'te, bir takım devletlerin direnme- .sine karşın imzalanabilmiştir.

Yine aynı yıla ait başka bir alıntıda ise sorunun doğru tanımlandığına rastlıyoruz, amabu tespitten tam 37 yıl sonra, bugün ne yazık ki atıklar konusunda pek bir şeyin değiştiğinisöylemek mümkün değil: "Atom enerjisinin gittikçe artan barışçıl amaçlı kullanımından kay- /naklanan belki de en önemli tek sorun, miktarı gittikçe artan radyoaktif atıkların nasıl halledi-leceğidir." (7). 1979 yılına ait bir diğer alıntı ise nükleer endüstri için kullanılan "iniş takım-ları unutulmuş süpersonik jet" benzetmesini haklı çıkarıyor: "Doğal olarak, hiçbir yöntem atı-ğın biyosferden kesin olarak yalıtılmasını garanti edemez." (8) Türkiye'de ise denizlere rad-yoaktif boşaltımını yasaklayan 1983 moratoryumundan yalnızca iki yıl sonra şunlar yazılabi-liyordu:

"Nükleer santral artıklarının ortaya çıkardığı ileri sürülen kirlilik ise yine hayal mahsû-lüdür. Nükleer santrallardan çıkan radyoaktif maddeler ilk aşamada, belirli bir reaksiyon sonu-cu elde edildikleri için, üretim süreci, içinde radyoaktiviteleri azalmış durumdadır. Buna kar- jşın çıkan radyoaktiviteleri azalmış artıklar güvenlik önlemi olarak bir süre daha bekletilir, do-ğaya zarar vermeyecek düzeye indikte sonra, tüm önlemler alınarak ya çok derin okyanus çu-kurlarına ya da insan yapısı çukurlara bırakılır. Çukurların yer seçiminde çeşitli etkenler gözö-nünde bulundurulur." (9).

IAEA ise 19801er de ve 1990larda çaresizlik nedeniyle, yüzbinlerce yıl etkileri sü-recek olan nükleer atıkları halka hatta gelecek kuşaklara dayatan açıklamalar yapılmaktadır:

"Genellikle insanlar, artan riskleri artan yararlar karşılığında kabul etmeye istekli olduk-ları için, nükleer güç ve ona bağlı atıkların kamuoyunca kabulüne giden yol, şiddetli bir ener-ji kesintisi ile kısaltılabilir." (10). Sıradan elektrik kullanıcısı olaya öylesine yabancılaştırıl- jmıştır ki kullandığı elektriğin neye mal olduğunu düşünmeden tüketir ve karanlıkta kalma kor- /kuşunu kullanarak ona herşeyi yaptırabilirsiniz! Ortaya çıkacak sağlık, çevre ve toplumsal so-runların çözümlerini birileri mutlaka arkadan yetiştirecektir ya da sorunun somut olarak yaşan-ması o kadar uzun bir zamana yayılmış olacaktır ki umursamamak en iyisidir! "Atık depoları-nı yüzyıllarca korumak, bunları uzun vadede denetlemek ve kendi çevresini izleyerek potansi-

264

Page 67: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

yel risklerden korunmak, insanoğlunun yeteneği dahilindedir. Buna karşın, kendilerini korumasorumluluğu gelecek kuşaklara bırakılmalıdır." (11)

Bu güne nasıl gelindi? Geçmişte nükleer tesislere ilişkin çoğu karar, seçmene hesap ver-me zorunluluğu olmayan merkezi yönetim organlarınca alındı. Bu tesislerin işleyişi, çoğunluk-la "ulusal çıkarlar" öne sürülerek haklı ve gerekli gösteriliyor, halk dikenli teller ve güvenlikkameralarının ötesinde neler yapıldığını öğrenemiyordu. 40 yılda asker-devlet-endüstri üçge-ninde gelişen, korunan, maddi destek gören, bir yandan masum insanları plütonyum deneyle-rinde kobay olarak kullanacak (12) kadar ileri giden nükleer endüstri için artık bazı şeyler de-ğişiyor. ABD'de Enerji Bakanlığı nükleer deneme sahalarından da askeri ve ticari kaynaklıradyoaktif atıklardan da sorumlu. Şu anda mevcut nükleer tesislerin başlıca sorunları ve atık-ları karşısında; yöre halkı "Benim Arka Bahçemde Olmaz! (Not in My Backyard)", siyasiler"Benim Hizmet Dönemimde Olmaz!" (Not in My Term of Office), çevre grupları ise bu ikisi-ni birleştirerek "Hiçbir Zaman Hiçkimsenin Arka Bahçesinde Olmaz!" (Not in Anyone'sBackyard Ever) diyorlar. Kazalar ve sızıntılar belki daha kolaylıkla haber alınabiliyor, amaradyasyon ve gen bilimleri, henüz bilinmeyen ve kanıtlanamayanlarla dolu olduğu için hala"kim vurduya gidiyor" insanlar! Tıpkı elektron mikroskobunun icadından önce ciğerlerindekiasbest liflerini belgeleyemedikleri için meslek hastalığı olarak kaydettiremeden kanserdenölüp giden işçiler.

Çoğu zaman 30-40 yıl sonra bile hastalıklara ve kuşaklar sonra genetik bozukluklarayol açabilen sinsi bir tehdit: Radyasyonun sıfır risk içeren zararsız bir dozu olmadığı kabulü,bugün İngiltere'deki Ulusal Radyolojik Korunum Kurulu (NRPB) gibi saygın bilim kuruluş-larınca benimsenmiş durumda (13).

"Gözden ırak, gönülden de ırak!" Nükleer endüstri radyoaktif atıkları yerin yarım kilo-metre altına gömmenin soruna teknik bir çözüm oluşturacağını garanti etmektedir. Oysa, ge-lecekte jeolojik durumda, arazi kullanımında, yerleşim biçimlerinde ve iklimde olacak deği-şikliklerin tümü nükleer atıkların yalıtımına ilişkin koşulları etkileyecektir. IAEA'nın 1979 yı-lında dile getirdiği gerçek, Stanford Üniversitesi jeologlarından Konrad B. Krauskopf'un1990'da Science dergisi için yazdığı şu cümle ile doğrulanıyor: "Hiçbir bilim insanı ya da mü-hendis en iyi yeraltı deposundan bile radyoaktif atıkların bir gün sızmayacağının kesin garan-tisini veremez." (14)

ABD'nin 100 kadar ticari nükler santralının ve silahlı kuvvetlerinin üretmiş olduğu enkötü nükleer atıkları sonsuza dek gömmek istediği Nevada Eyaleti'nin yasalarına göre, bu eya-lette nükleer atık depolamak yasak! Nükleer endüstrinin ağır bir baskı uyguladığı ABD Kong-resi, şimdilik uzun vadeli depolama konusunda bir karar vermese de kısa vadede "geçici" birdepolama tesisi için de Nevada atom bombası deneme sahasını öngörüyor. Başkan Clinton daNevada'da son depolama alanı kararı kesinleşinceye kadar ara-depolama amacıyla atıklarınoraya taşınmasını veto edeceğini açıkladı. 1987 yılında Yüksek Düzeyli Radyoaktif Atıklariçin tek aday olarak belirlenmiş olan Yucca Mountain ise Las Vegas'ın 40 km kuzeybatısında.Tek bir nükleer santralı bile bulunmayan Nevada Eyaleti'nde gömülmek istenen atık miktarı70 000 ton! ABD Enerji Bakanlığı (US-DOE) 1988 yılına kadar işletmeye almakla yükümlü

265

Page 68: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

olduğu son depolama alanı için 12 milyar dolar topladı. Fakat halen en az 15 yıla ihtiyacı ol-duğu hesaplanıyor. 24 yıllık bu gecikme nedeniyle elektrik kurumları Bakanlığı mahkemeyeverdi. ABD Kongresi'nin Nükleer Atık Teknik Denetim Kurulu Başkanı J.L. Cohon'a görey-se, Yucca Dağı'nda beklenenin üzerinde bir su sızıntısı olduğu ortaya çıKtı. ,

İNGİLTERE'de ise 15 yıldır süren ve 350 milyon pounda patlayan Sellafield'deki NI-REX projesi hükümet soruşturmasını yürüten müfettişin raporuyla başladığı yere döndü. İngil-tere Çevre Bakanı John Gummer'in kararı geçtiğimiz Mart ayında açıklanırken, raporda yeralan gerekçeler oldukça aydınlatıcı. İşte bunlardan birkaçı: 1) nükleer atıkların derine gömül- ^mesi uluslararası nükleer endüstrinin iddia ettiğinden daha zordur; 5) yöre halkının korkularıve yerel iş alanlarına olumsuz etkiler hesaba katılmalıdır; 7) böyle bir atık uygulamasının ge-lecek kuşakları maruz bırakacağı risklere ilişkin bilimsel anlayışta birçok boşluk mevcuttur;...Şekil 1. Nükleer endüstri genellikle açıklamalarında bu "idealleştirilmiş yeraltı deposu tasarı-mını" kullanmaktadır (yukarda solda). Sellafield'in gerçeği ise çok sayıda çatlaklı bir kayadır— tüm kırıkları (fayları) tanımlamak aşırı derecede zordur (altta sağda) (15).

"KANADA'nın en iyi gizlenen sırrı" olarak tanımlanan bir başka çıkmaz da Kana-da'nın 22 reaktöründen 20'sini işleten Ontario Hydro'nun 25 yıl erteleyerek 2025 yılına attığıson depolama planlan. Teknik sorunların yanısıra bu iş için gerekli olduğu hesaplanan 10 mil- jyar Kanada doları, elektrik idaresi dahil kimsede yok. Yöre halkının gittikçe artan kaygıları ve /muhalefetine karşın Huron Gölü kıyısındaki Bruce nükleer santralı'nda geçici olarak depola-nan tükenmiş yakıt çubuklarının iki kat arttırılması planlanıyor. Kanada'nın kiti olan AECLşirketi'nin devletten aldığı sübvansiyon yaklaşık yan yarıya düşürüldü.

ALMANYA'da geçtiğimiz Mart ayında nükleer atıkların Gorleben'e taşınması tüm Al-manya'yı ayağa kaldırdı. Bir önceki taşımaya göre çok daha fazla sayıda Alman yurttaşının ka-tıldığı gösteriler günlerce sürdü ve 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkedeki bu en büyük sefer-berlikte 20 bin kişiye karşı 30 bin polis görev aldı (toplam polis kuvveti 260 bin kişi). Devle-tin kendi yurttaşlarına karşı düzenlediği bu operasyonda 100 milyon marka yakın para harcan- •di! t.

TAYVAN ilk reaktörünü 1978'de açtı ve bugüne kadar 3 nükleer santrala (6 reaktör)sahip oldu. 1981 yılında kurulan Radyoaktif Atık Müdürlüğü, düşük düzeyli atıklan yerli hak-ların itirazına karşın Lan Yu (Orkide) adasına boşaltmaya başladı. Yerliler bir atık gemisiniyüküyle birlikte geri göndermeyi başardıklarında ise hükümet açlık çeken Kuzey Kore'ye 230milyon dolar teklif ederek bu atıkları almayı kabul ettirdi. 200 000 varil atığın Temmuz ayın-âan başlayarak Kuzey Kore'ye yollanması söz konusu. Olaya karşı çıkan Japonya ve GüneyKore'nin durumları da ilginç. Japonya dünya denizlerinde plütonyum yüklü gemilerle tehlikeyaratırken Güney Kore de Kuzey Kore ile birleşme halinde kendi radyoaktif atıklarını oraya ,

gömmeyi planlarken itirazları pek de inandırıcı olmuyor. IAEA ise 20 Eylül 1996 tarihli Ge- /nel Konferans Kararı kapsamındaki Nükleer Radyasyon ve Atık Güvenliği için Uluslararası İş-birliğini Güçlendirme Önlemleri'nde radyoaktif atıkları üreten ülkelerin halletmesi sorumlulu-ğu vurgulandığı halde, olaya göz yummaktadır. Radyoaktif atıkları 60 (!?) yıl boyunca havuz-larda bekleteceği bildirilen Türkiye açısından ilginç bir örnek.

266

Page 69: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

SIRBİSTAN'da ise kağıt üstündeki planların gerçek yaşam koşullarıyla hiçbir biçim-de örtüşmediğini gösteren bir olay yaşandı. Belgrad'ın 15 km güney doğusundaki Vinca Nük-leer Bilimler Enstitüsü araştırma reaktörünün yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum yakı-tından kaynaklanan tükenmiş yakıtların durumu kaygı verici. Scientist dergisine göre, 19501er-de kurulan ve 1980lerde güvenli olmadığı için kapatılan reaktörün müdür yardımcısı BrancoDjuric soğutma havuzunda üç yıldan fazla kalmaması gereken tükenmiş yakıtların 40 yıldırorada olduğunu itiraf ediyor. İçinde 6600'den fazla ışınlanmış uranyum yakıtı parçası bulunan30 alüminyum kutu, soğutma havuzundaki 200 metreküp kirli suyun içinde bekliyor. En bü-yük tehlike, çok yanıcı bir gaz olan uranyum hibridin kutulardan birinin içinden dışarıya sız-ması ve tutuşarak diğerlerine sıçraması ve dışarıya radyoaktivite yayılmasıdır. UluslararasıAtom Enerjisi Ajansı (IAEA) sözcüsü David Kyd'e göre, soğutma havuzunu barındıran 40yaşlarındaki yapının dayanıklılığı garanti değildir. 1995-1996 yılları arasında soğutma havu-zundaki sudaki radyasyon düzeyleri 3 katına çıkmıştır. Bu radyasyon, yine aynı havuzda ku-rulanmamış durumda saklanan 300 adet korozyoa uğramış yakıt çubuğundan sızmış olabilir.Vınca'da ayrıca 40 kilogram %80 zenginleştirilmiş taze uranyum yakıtı ile "bir kaç gram daplütonyum" mevcuttur! Rusların, ABD ve Avrupa Topluluğu'nun mevcut siyasi durum nede-niyle ilgilenmediği bu tehlike kaynağı için IAEA'nın tek yapabildiği şey, bu maddelerin bom-ba yapımı için ele geçirilmesine karşı geçen yıl Vinca'daki kilitlerin sayısını arttırmak olmuş-tur! (16)

SONUÇ

Greenpeace; nükleer reaktörlerin yüksek düzeyde radyoaktif olan ışınlanmış (%tüken-miş') yakıt çubukları dahil, her türlü radyoaktif atığın, üretildiği alanda ve yerüstünde depo-lanması gerekliliğini savunmaktadır. Özel tasarlanmış bu depolar, sürekli izlenebilir ve eğergerekirse müdahale edilebilir. Bu yöntemin üstünlüğü, kaza veya sızıntı riskininin sürekli iz-leme sonucunda azaltılabilmesidir. Nükleer santral sahalarında yüzeyde bulunacak bu depo-ların aksine, yerin yüzlerce metre altındaki depolara yerleştirilmiş nükleer atıklara ulaşmakolanaksız olacaktır. Savunulan bu yöntemin bir diğer avantajı ise sözkonusu tehlikeli madde-lerin uzun mesafelere taşınmasının doğuracağı kaza riskinin de ortadan kaldırılmasıdır. Nük-leer Bilgi & Kaynak Hizmetleri örgütü - NIRS'in hesaplarına göre, ABD'deki Yucca Moun-tain son depolama alanı gerçekleşseydi, tren ve kamyonla yapılacak 16 000 (!) adet yüksek dü-zeyli radyoaktif atık seferinden, 43 eyalet etkilenecektir. Taşıma yollarının 600 metre yakı-nında yaşayan Amerikalıların sayısı 50 milyondur! NIRS, Yucca Mountain soruşturması için23 Ocak 1997'te ABD Enerji Bakanlığı'na sunduğu yorumda, bu işi "Hareketli bir Çernobil"yaratmaya aday görüyor.

En iyi koşullarda 30-40 yıl elektrik üretebilen bir tesisin en az 250 000 yıl ölümcül ka-lan atıklar üretmesi ve nükleer endüstrinin 40 yılı aşkın bir süredir, gelecek kuşaklara tatsız birmiras olacak bu atıklar için bir çözüm üretmekteki başansızlığı ve sorunu küçümsemektekitelaşı ilginçtir. Nükleer enerji tarihinde, "Antarktika'daki buzlara gömmek", "deniz tabanına

267

Page 70: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

gömmek" ya da "uzaya fırlatmak" gibi tehlikeli ve nükleer elektriğin kilovatsaat maliyetinedahil edilmesi düşünülemeyecek kadar pahalı fanteziler de üretilmiştir. Kuşkusuz, Challenger1986 yılında havada patlamasaydı, nükleer endüstri bugün hala, tüm gezegenimizi tehdit ede- ,bilecek "uzaya fırlatma" senaryolarıyla kamuyounu oyalamayı sürdürecekti! Ürettiği atığın /sorumluluğunu alamayanbu endüstri, onu tüm tehlikelerine karşın "halının altına süpürür-cesine" gözden uzaklaştırmak niyetlerinden bugün de vaz geçmiş değil.

ABD'de daha 1950lerde bilim insanları radyoaktif atıkların gelecek kuşaklarauzanacak ömürlerine dikkat çekiyor, hatta 1960 yılında ABD Ulusal Bilimler Akademisi(NAS), yaptığı bir komite çalışmasıyla yeni nükleer tesislere lisans verilmesinden önce atıksorununun çözümlenmesini şart koşuyordu. Fakat bu tür tavsiyeler, daha bir çoğu gibi, bilinennedenlerle sağırlaşmış yetkilileri aşamadı ve devletler birbiri ardına nükleer santrallar yaptır-maya başladılar. (17) 40 yıl sonra Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) bile ister is-temez kabul ettiği gibi, radyoaktif atık sorununun teknik bir çözümü yok. "...en azından bin- \lerce yıl sürecek bir koruma ve stabilite sağlayacak atık sistemlerinin gerekliliği...çok zormühendislik koşullarını zorunlu kılar ki bugüne kadar benzeri duyulmamıştır ve mühendislikuygulamalarının sınırlarının ötesindedir." (18)

Greenpeace; her nükleer tesisin kendi atığını tesis sahasındaki yerüstü depolarında sak-lamasını, depolama kapasitesi dolduğunda ise o tesisin kapatılmasını talep ediyor. Nükleerenerji gibi, atom silahı yarıştıran devletlerin himayesinde gelişmiş ve bugün artık bir "çıkmazsokak" olduğu kanıtlanmış bir üretim biçimini bir an önce terk etmek zorunluluğu açıkça or-tadadır. Tehlikeli atıkları olmayan enerji verimliliği teknolojileri ve yenilenebilir enerji sis-temleri, güvenli enerji geleceğinin temelini bugünden atan toplumların benimsediği Temiz \Üretim ilkelerine de uygundur. /

KAYNAKLAR

(1) AYBERS, N. "Nükleer Enerjinin Gereği ve Geleceği", İktisat Dergisi / Ekonomi ve

Ekoloji (I), Mart 1985, sayı: 245, s. 10.)

(2) TEAS, "Nükleer Reaktörler ile İlgili Bilgi Notu", 1997, s. 12.)

(3) LENSSEN, N., "Nuclear Waste: The Problem That Won't Go Away", •

Worldwatch Paper 106, December 1991, s.30. /

(4) NIRS - Nuclear Information & Resource Service, e-posta, 7 Aralık 1996)

(5) DUNLAP, H.A., TUCH H.N. "Köleniz Atom", Nebioğlu Yayınevi, İstanbul, 1957.

(6) IAEA Bulletin Vol. 2,1 (1960).

(7) IAEA Bulletin Vol. 2,1 (1960) 2.

(8) IAEA Bulletin Vol. 21, 4 (1979) 17.

(9) KÜKNER, Ö.. "Çevre Kirliliğine Çözüm: Nükleer Santrallar", İktisat Dergisi

Ekonomi ve Ekoloji-(I), Mart 1985, sayı: 245, s. 24. î

268

Page 71: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

(10) IAEA Bulletin Vol. 24,1 (1982) 4.

(11) Technical Report No. 335,Vienna (1992) s.17.

(12) Bell R., "Les Cobayes Humain du Plutonium", La Recerche 275, Avril 1995,

Vol. 26, s. 384-393.

(13) "Radyolojik Sınırlar Çarpıtılıyor", Nature, 8 Ağustos 1996, vol. 382, s. 488.

(14) Konrad B. Krauskopf, "The Disposal of High-level Nuclear Waste: Is it Possible?",

Science, 14 Eylül 1990.

(15) Britain's Nuclear Waste: Who is burying who? Deep Crisis, Greenpeace.

(16) Rob Edwards, "Spent fuel festers in Serbia", New Scientist, 22 Mart 1997, s. 7.

(17) Nuclear Waste: The Problem That Won't Go Away", Nicholas Lenssen,

Worldwatch Paper 106, Aralık 1991, s. 35.

(18) IAEA Teknik Raporu, sayı: 335, Viyana 1992, s. 8.

ÖZGEÇMİŞ

1962 yılında doğdu

1968-1973 Maçka ilkokulu

1973-1980 Robert Kolej orta ve lise

1980-1984 İTÜ Mimarlık Fakültesi lisans

1984-1985 Işık İnşaat AŞ

1985-1986 ABD Kaliforniya İniversitesi Berkeley

yüksek lisans programı sonbahar yarı yılı

1986-1987 Giz Proje AŞ

1987- Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Rehberlik Kursu

(6 ay) ve Anadolu/istanbul tur rehberliği

Mimarlar Odası-ıst. Şb. Dış ilişkiler Komitesi+çeviriler

Kağıt geri-dönüşüm pilot projesi (10 ay)

Atölye FM (mine çalışması)

1987-1990 İTÜ Mimarlık Fakültesi -Mimarlık Tarihi Bölümünde yüksek lisans

çalışması

1991- Tai Chi Chuan kursu (Bilsak) + uygulama ve özel dersler (Zen Center)

1992- Greenpeace gemisi Sirius'ta gönüllü çevirmenlik

1993- Greenpeace ile çeşitli çalışmalar

1995- Greenpeace Akdeniz Ofisi Enerji Kampanyası Sorumlusu

269

Page 72: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

NURETTİN SAVRUK - TEAŞ : 1. Nükleer santrallarda yakıt olarak uranyum oksit (UO 2)kullanıldığı, konuyla şu veya bu şekilde ilgili herkes tarafından bilinen bir şeydir. Burada, AkkuyuNükleer Santralında kullanılacak yakıtın belirsizliğinden anlatmak istediğim, reaktör ömrü boyun-ca (yaklaşık 30 yıl) dışa bağımlı olmadan en ucuz, en güvenli ve süreklilik içinde yakıtın teminedilmesine ilişkin bir planlamanın, bir politikanın olmamasıdır.

Yakıt imalinde kullanılacak uranyum madeni, yurtiçi kaynaklardan mı üretilecek, yoksadünya uranyum ticaretini kontrol eden ülkelerden mi ithal edilecek. Yakıt çubukları; tüvenanuranyum cevherinden zenginleştirme prosesleriyle %99.9 ^ O g konsantresi elde edilmesi, kon-santre uranyum oksitten uranyum florata (UFg) dönüştürme işlemi, izotopik zenginleştirme veyakıt imali işlemi prosesleri Akkuyu nükleer santralında gerçekleştirilecek mi, yoksa yakıt çubuk-ları şeklinde en pahalı fiyatdan ve yakıt imalatı teknolojisinden bihaber ithal mi edilecektir?

Bir reaktör yatırımında en öncelikli tercih; kullanılacak yakıtın reaktör ömrü boyunca nasıltemin edileceği ve nasıl hazırlanacağı iken bu tercih belirsiz durumdadır.

2. Termik santralların nükleer santrallara göre hem yatırım hem işletme maliyetleribazındadaha ekonomik olduğunu gösteren birçok faktör vardır, bunların başlıcalan inşaat işleri,mekanik aksamları, yakıt türü, soğutma suyu, teknolojiye uyum kolaylığı, personel eğitimi vb. dir.Termik santrallarda yakıt hammedesinin yerli kaynak olması önemli bir avantajdır. Linyit rezerv-lerimizin elektrik enerjisi üretiminde sonuna kadar değerlendirilmesi ulusal ekonomimiz için çokönemlidir.

2010 - 2020 yıllarında elektrik enerjisi talebimizin % kaçının yerli kömür rezervindenkarşılanabileceği soruluyor. Bu oran, TEAŞ tarafından devreye alınacak termik santralların sayısıve kapasite kullanımıyla ilgilidir. Avrupa da CO2 emisyonuna vergi uygulamasının başlamasıylamaliyetin ne olacağı konusu ise, uygulamanın başlaması gerekli yatırımlar ve sonuçlarına görebelli olacaktır. Kaldı ki fosil yakıtlar dünya enerji kaynaklan içinde önemini sürdürüyor.

ENİS PEZEK - Hacettepe Üniversitesi

1. Doğrudur. Dünya da ortalama nükleer santral kuruluş maliyeti 1800-2500 USD/Wdüzeyindedir. Teknoloji altyapısı, mühendislik birikimi ve gelişmiş bir makina endüstrisine sahipolan ve kendi özkaynaklanyla yatırım yapan ülkelerde koşullara göre 1000 MW güçte bir santral2-2.5 milyar USD'a kurulmaktadır. Ama, yatırımın tamamı %100 yüksek faizli dış kredilerle(LİBOR+3-5) gerçekletirilen yöneticilerin politikacılara yakın iş disiplini ve iş ahlakını dejenereolduğu, enflasyonun her yıl artış gösterdiği ülkelerde uygulanacak yüksek eskalasyon farklarısonucunda bu maliyetin 5-6 milyar USD'na çıkabileceği tahmin edilmektedir.

Çin'de elektrik enerjisi üretiminde nükleerin payı çok düşüktür. Hidrolik ve termik santral-lar yaygındır.

G.Kore, Fransa ve Japonya'nın hidrolik ve fosil kaynaklan çok sınırlı olduğundan nükleersantral yatınmlarına zorunlu olarak yönelmişlerdir. Yatırımlannı tamamen kendi öz kaynaklan veteknolojileriyle inşa etmektedirler.

MELDA KESKİN : Birinci soru, Amerika'da 1970'den sonra nükleer santral yapılmıyordemedim. Herhalde yanlış duydunuz ya da izleyemediniz. Amerika'da 1973'ten beri iptaledilmeyen tek bir santral siparişi yok. dedim. Bunun da Amerikan Enerji Bakanlığı verilerinedayanarak söylüyorum. 1973'ten bu yana tüm siparişler iptal edilmiştir. Sizin tamamlandığındansöz ettiğiniz reaktör de çeşitli nedenlerle bitirilemeyen ve onca yıldır süregelen bir inşaattır.Amerika'da nükleer güvenlik açısından gittikçe daha ağır koşullar geçerli olduğundan veekonomik engellerden dolayı, bu ülkede reaktör yapım süreleri çok uzamıştır. İki yıl kadar önce

270

Page 73: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Enerji Bakanlığı müsteşarı Ahmet Gökçen'e bunu söylediğim zaman, o da: "Amerika'da çok zor,ama burada kolay olur "demişti, bu şu demektir: "Nasıl olsa, burada kitabına uyar işler, daha hızlıolur. Hatta "biz reaktörü iki senede yaparız," diyen yöneticiler dahi oldu.

1978 yılından bu yana Amerika'da tek bir yeni reaktör siparişi olmadı. Bu da AmerikanEnerji Bakanlığı'nın verisidir. Şu anda 99.000 MW gücünde 109 tane nükleer reaktör çalışırvaziyettedir, bundan daha fazla sayıda proje ve başlangıç aşamasındaki inşaat iptal edilmiştir. Son30 yılda, toplam 135.000 MW gücünde 123 adet nükleer reaktören vazgeçilmesi, ilginçtir ki baştaekonomik nedenlerle olmuş; 1986 Çernobil (Ukrayna) ve 1979 TMI (Amerika) kazalarından öncebaşlamıştır.

İkinci soru, Amerika'da yeni devreye giren reaktörle ilgili, bu bir çelişki değildir. Uzunyıllar sonra tamamlanabilen son reaktör. Türkiye'de yetkililerin 2 yılda, 6 yılda yapılacağını iddiaettiği reaktör inşaatlarının Amerika'da ne kadar uzun sürdüğünü siz benden de daha iyi bilirsiniz.

- Bugün tıpta kullanılan birçok radyoaktif maddenin kullanıldığını ve bu maddelerin sadecenükleer reaktörlerde üretildiğini biliyor musunuz? Örnek doğada bulunmayan plütonyum kalp pil-lerinde kullanılıyor ve Plütonyum sadece nükleer reaktörlerde üretilebiliyor. Nükleer reaktörlerolmadan kalp hastaların nasıl kalp pili sağlayacaksınız? (Barış Sankaya)

Tıpta kullanılan radyoaktif maddeleri hepimiz biliyoruz. Aslında, öncelikle ele alınmasıgereken, Türkiye'de peynir ekmek gibi kolaylıkla çektirilen göğüs röntgenleri var. ABD'deyapılan araştırmalar, bu nedenle ortaya çıkan kanserleri belgeliyor. Hepimiz biliyoruz ki komşuevlerdeki insanlara tehlike saçarak apartman dairelerinde hiçbir korunma olmaksızın röntgençeken kuruluşlar var. Bugün TAEK'in görevi aslında Türkiye'ye nükleer enerji progpagandasiyapmak için seferber olmaktan önce bu tür tehlikeli uygulamaları denetlemektir.

Sonuçta, kalp pillerindeki plütonyuma gelince... Plütonyumun kalp pillerinde kullanılıyorolması alternatifsiz değildir. Endüstri, daima zararları ortaya çıktıktan sonra önlem almak zorundakalıyor. Kar amaçlı olduğu için, nükleer endüstri de diğer endüstriler gibi ancak siz onusıkıştırdığınız zaman bazı maddelerden vazgeçer. Örneği, kağıt endüstrisinin ve diğer endüstrilerinbeyazlatma işleri için kullandığı klorun sakıncaları ortaya çıktı; aralarında Greenpeace'in debulunduğu bir takım çevre kuruluşları baskı yaptı; halk isyan etti. Şimdi dünyada kağıt endüstrisihidrojenperoksit gibi, yani oksijenli su gibi çok basit bir alternatifi kullanmaya başladı. Klor içerenPVC de çok sakıncalı, asbest de Siz endüstriye baskı yaparak kısıt koyduğunuz zaman, elindekiAr-Ge imkanıyla mutlaka zararsız ve "temiz üretim" ilkelerine uyacak-insan sağlığını tehlikeyeatmayacak- alternatifler üretebiliyor.

Plütonyum, mutlaka vazgeçilmesi gereken bir nükleer silah hammaddesidir ve bir avuçplütonyum ile bir kenti yeryüzünden silebilirsiniz; bir zerresi bir milyon insanı kanser yapabilecekgüçte bir zehirdir. Genetik bozukluklarla insanı ve diğer türleri kuşaklar boyunca tehdit edebilenbu izotopun, en az 250 bin yıl ölüm saçacağını da biliyoruz.

- Transport kasklarının kamyon çarpmasına tren hatta uçak çarpmasına bile dayanıklıyapıldığını biliyor musunuz? Bugüne kadar radyoaktif maddelerin taşınması sırasında herhangi birkaza olmuş mudur?

Bu konuyla ilgili elimizde raporlar var. Siz de çok ilgili olduğunuza göre bunları size ilet-mekle görevlendiriyorum kendimi. Bir kaza olmuş mudur, diye soruyorsunuz. Siz muhakkakolduğunu duymuşsunuzdur. Örneğin Almanya'dan İngiltere'ye gitmekte olan radyoaktif atıktreninin geçen Mart ayında Fransa sınırları içerisinde devrildiğini, etrafının çevrildiğini ve insan-ların o bölgeye sokulmadığını duymuş olmalısınız.

Yüksek düzeyli atıklar için kullanılan kaskların - plütonyum içeren bu kutuların, diyelim -aslında birtakım etkiler hesaba' katılmadan yapıldığı; yangın veya yüksekten düşme gibiyayınlandı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'in bu konudaki tavrını açıkça, maliyetlerin düşük

271

Page 74: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

tutulması kaygısı belirlemektedir. Örnek olarak ABD standartları, hava taşımacılığındakullanılacak plütonyum kaskları için, saniyede 282 metre hızla düşme testlerini gerektirirken,IAEI'nın 1996 Eylülündeki standardı 13 metreydi!

Ayrıca plütonyum transportu var biliyorsunuz Japonya ile ve Fransa arasında Güney Afrikagibi bazı devletlerin karasularının ihlal ederek yapıyorlar bunu. Gizli rotalar kullanıyorlar.20.500.000 kürilik radyasyon içeren 40 blok atık plütonyumun Fransa'dan Japonya'ya gidişisırasında, Greenpeace'e sızdırılan bir IAEA belgesine göre, bir kaza olması halinde, bu tip bir atık200 metreden daha derine giderse kurtarılmayacaktır! Korunmasız tek bir atık blokunun 1 metreyakınındaki bir kişinin, ölümcül dozda radyasyon alması için 60 saniyeden az bir süre yeterlidir.

Almanya, Gorleben transportu sırasında devlet 30 bin polisi seferber etti ve çok büyük birpara - 100 milyon mark - harcadı. Bu 100 milyon markı da halktan topladığı vergilerle ve yinekendi halkın akarşı harcadı. En az 20 bin insan, bu atıkların taşınmasına ve Gorleben'de saklan-masına karşı olduğunun gösteriler yaparak açıkça ortaya koydu. Bu radyoaktif atık transportusırasında, polis sendikası da aldıkları bilgilere, bir takım raporlara dayalı olark, kendilerinin, yanikorumak için görevlendirildikleri kasklardan kaynaklanan bir takım ışınlardan zarar görebileceğiniileri sürerek rahatsızlıklarını dile getirdiler ve bir daha böyle bir görev almayacaklarını açıkladılar.

Almanya'da Philipps Üniversitesi radyoloji Tıp Merkezi Klinik Nükleer Tıp Bölümü'ndenProfesör Horst kuni tarafından 1997 Ocak ayında yayınlanan bir araştırma; yetkililerin nötronlarınbiyolojik etkilerini azımsadıklannı kanıtladı. Sadece bir sınır değer belirlemenin tehlikesine dikkatçeken Prof. Kuni, her bir radyasyon tipinin farklı biyolojik etkililiği ve hangi dokunun, hangi dozve doz oranında nasıl zarar göreceğinin de hesaba katılması gerektiğini ortaya koyuyor. Kuni'ninaraştırması, nötron radyasyonunun Almanya'daki resmi kabulden 60 kat; Uluslararası RadyasyonKorunumu Komisyonu'nun kabulünden ise 40 kat daha tehlikeli olduğunu açıklığa kavuşturdu.Yani bu iş, aslında göründüğü gibi değil isterseniz, her zaman bilgi ve belgelerle karşılıklı oturupkonuşabiliriz.

YILDIZ ARIKAN - Bu tablolarda sunduğumuz emisyon limitleri, Türkiye'nin AvrupaBirliğiyle uyum sürecine girdiğinde uyması gereken yaptırımlar sonucunda ortaya çıkabileceğidüşünülen limitler. Acaba, bugünden nükleer enerji yatırımlarına başlamazsak ne gibi zorluklarlakarşılaşırız diyorsunuz. Aslında, ben, illa ki, nükleer enerji çabalarına başlamamız gerektiğnidüşünmüyorum; çünkü, zaman olmadığı için açıklayamadım. İkinci sorunuza da aslında bu şekildecevaplandırmış oluyorum.

Yani, Türkiye, şu anda doğalgaz kullanımında, yaptığı anlaşmalarla, sınırlı olarak elinde nevarsa onu kullanıyor. İlerde bu kısıtlan, genişletiş doğalgaz kullanabilir hale geldiği takdirde nük-leer enerji olmadığı gene emisyonları aşağıya çekmesi mümkün olabilecek.

Nükleer enerjinin, benim sunduğum sonuçlarda, 2010 yılından itibaren, enerji kullanımıiçinde, enerji üretimi içinde yer alması, var olan, koyduğumuz kısıtlarla ilgili bir durum. Aslındabildirinin sonuç bölümünde bunu da yazmıştım. Yani, bazı kısıtlar kaldırabildiğinde, özellikle,daha fazla doğalgaz ithal edebilirsek bu gerçekçi midir, bunu söylemek de zor; ama , petrol kriz-lerined , biliyorsunuz, petrolün fiyatının birden çok artacağı ve dünyadaki petrol rezervlerini deyeterli olmayacağı söylenmişti. Halbuki, gelişmeler 1973 ve 1979 sonrası bunu göstermedi. Yani,burada çeşitli belirsizlikler var. biz burada model sonuçlarına bakarak, şu seçenek mutlakaolmalıdır ya da olmamalıdır diyemeyiz, dememeliyiz. Ancak, sayısal olarak da sonuçları irdeleye-bilmeliyiz. İşte, sayısal çözümler bunu gösteriyor, ama, belli kısırlar altında. Kömürlerimizi dahafazla kullanabilir miyiz, doğal gaz ithalatını artırabilir miyiz? bu durumlarda farklı seçeneklerortaya çıkabilecektir.

272

Page 75: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI ÇEVRE VE ENERJİ KONGRESİ

5-7 HAZİRAN 1997

MİLLİ KÜTÜPHANE ANKARA

DÜNYADA VE TÜRKİYE'DE RÜZGAR ENERJİSİ

MUSTAFA MENDİLCİOĞLU

Dünyada ve Türkiye'de Rüzgar Enerjisinin gelişmesine geçilmeden önce, dünyadaki ge-

nel enerji gelişimine göz atılması gerekmektedir. Bilim adamları, araştırma sonuçlarına bağlı

olarak, dünyanın yaklaşık elli yılda bir temel enerji kaynağının değiştirildiği görüşünü savun-

maktadırlar. Gerçekten, dünyada enerji kaynakları sürekli bir değişim göstermektedir. Kömür,

petrol, doğalgaz ve nükleer enerji son yüzyılların birbiri yerine ikame edilen temel enerji kay-

naklarıdır.Yapılan araştırmalara göre, fosil yakıt türü bir temel enerji kaynağı olan kömür tür-

lerinin 2030-2050 yıllarında tükeneceği petrolün bir hayli azalacağı tahmin edilmektedir.

Geleceğin ikinci önemli sorunu, dünyamızda fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çı-

kan karbondioksitten ileri gelen "sera etkisi"nin dünya iklimini değiştirmesi tehlikesidir. Se-

ra etkisi, yeryüzü sıcaklığının artması sonucu buzulların erimesine , okyanusların yükselmesi-

ne yol açacaktır. Bu alanda ülkemizinde imza koyacağı uluslararası bir anlaşma sözkonusudur.

Fosil yakıtların tükenmesi ve dünya ikliminin fosil yakıtların gaz atıklarından dolayı de-

ğişmekte olması, dünyayı fosil yakıtlardan diğer temel enerji yakıtlarına, yani, yeni enerji kay-

nakları arayışına yöneltmiştir. Dünyada yeni enerji kaynakları konusunda yapılan çalışmaların

önemi ve kapsamı giderek artmaktadır. Özellikle Japonya, Amerika gibi gelişmiş ülkelere bu

alandaki çalışmalarda başı çekmektedir. Bu kapsamda, hidrojen enerjisi geleceğin alternatif

enerji kaynağı olarak görülmektedir. Ancak, hidrojen enerjisinin elde edilmesinde başka bir

enerji kaynağı girdisi, elektrik girdisi söz konusudur. Rüzgar ve güneş enerjileri ise şu anda

pahalı teknolojiler olmakla beraber dünyada çok hızlı gelişmektediler. Böylece, dünyada, özel-

likle gelişmiş ülkelerde temel enerji kaynağı olarak yeni enerjiler üzerinde kapsamlı çalışma-

lar olduğunun söyleyebiliyoruz. Ülkemizde ise, yenilenebilir enerji kaynaklan alanında birin-

ci derecede hidrolik potansiyelden yararlanmaktayız. Elektrik üretimimizin yaklaşık yarısı

hidrolik kaynaklardan karşılanmaktadır. Ülkemizin tüm enerji kaynaklan içinde ise yenilene-

bilir enerji kaynaklannın oranı, büyük payı hidrolik enerjide olmak üzere % 20'ye ulaşmakta-

dır.

273

Page 76: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

Güneş enerjisi teknolojisi henüz tam anlamıyla ticari kullanıma girmiş değildir; mevcut

teknoloji elektrik enerjisi üretiminde çok sınırlı güçler sağlamakta, ancak lokal aydınlatma ve

küçük güç ihtiyaçlarına cevap verebilmektedir. Ayrıca, sıcak su temininde kullanımı giderek

daha verimli uygulamalarla yaygınlaşmaktadır. Bu konudaki son gelişmelerin en ilgi çekici

olanı İtalya'nın Büyük Sahra'da 1500 MV'lık güneş santralı projesidir. Bu proje, ilk defa ulus-

lararası elektrik sistemine bağlanacak olan güneş enerjisine dayalı bir elektrik üretim tesisi uy-

gulamasıdır.

Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları içinde Rüzgar Enerjisi, teknolojik gelişme bakı-

mından önemli yere sahip bulunmaktadır. Elektrik enerjisi talmep gelişimi açısından dünyada

Türkiye gibi pek az ülke kalmıştır. Çünkü Türkiye'de elektrik enerjisi yıllık talep artışı %11-

12 düzeyinde yüksek bir orandır. Bu artış yılda 2500-3000 MW'lık yeni kurulu güç tesisini ge-

rektirmektedir. Elbette, bu çapta bir talebin bugünkü teknolojik düzeyleri ile yeni ve yenilene-

bilir enerji kaynaklarından karşılanması sözkonusu değildir. Rüzgar enerjisinde beklenen, bu

talebin karşılanmasına %1-2'lik bir katkı olabilmektedir. Ancak; hidrojen güneş ve rüzgar

enerjileri gibi dinamiklerin teknolojik gelişimi ve bu enerjilerin kombine kullanımı gelecek

için elektrik enerjisi talep projeksiyonlarına daha boyutlu katkılar vadetmektedir.

Bu nedenle bilinen yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklan içinde teknolojisi en hızlı ge-

lişen rüzgar enerjisinin Türkiye'de gelişmiş ülkelerin hedeflerine yaklaşılarak değerlendiril-

mesi önem taşımaktadır.

Rüzgar enerjisi, çevre dostu bir temiz enerji türüdür. Son yıllarda rüzgar enerjisi alanın-

daki teknolojik gelişmeler, kanat ve kule boyutlarının ve türbin güçlerinin büyümesini sağla-

mış ve 50-100 kW'hk türbinlerden 600 kW'lık ekonomik türbinlere geçilmiştir. Halen 1500

kW'lık türbinler üzerinde çalışmalar sürmektedir. Rüzgar çiftlikleri de ulusal ve uluslararası

elektrik sistemleriyle entegrasyona girebilecek boyutlara ulaşmaktadır. Bahsedilen gelişmeler-

de dünyada çevre bilincinin artması, fosil yakıtların tükenmesi ve fosil yakıtlardan kaynakla-

na "sera etkisi" tehlikesinin giderek büyümesi etkili olmuştur.

Türkiye'deki doğal rüzgar enerjisi potansiyelinin 400 milyar kWh olduğu tahmin edil-

mektedir, bu potansiyelin teknik olarak yararlanıbilecek bölümü ise 122 milyor kWh dolayın-

dadır. Halen ülkemizde ticari değerde üretim yapan bir rüzgar santralı uygulaması bulunma-

maktadır. Ancak, rüzgar enerjisinden elektrik enerjisi elde edilmesi konusunda teknolojik ge-

lişme sağlayan ülkelerden bazı şirketlerin Türkiye için yatırım teşebbüsleri bulunmaktadır.

Türkiye'de gelişmekte olan pek çok ülkede bulunmayan yap-işlet-devret modeli, otoprodüktör

uygulamaları gibi kamu sektörü dışındaki özel sektör girişimlerine uygun yatırım alanları açıl-

ması, ülkemizin rüzgar enerjisi alanında dünyadaki gelişmeleri yakalaması için önemli bir fır-

sat oluşturmaktadır.

Türkiye Enerji Sektörü piyasasında yerli ve yabancı özel sektöre açılan bu yatırım alan-

ları gelecek için ümit vericidir. Bilindiği gibi, özel sektöre açılan yatırım alanları, sistem iyi iş-

274

Page 77: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

letüdiği takdirde yatırım kredisi sağlanması, teknoloji transferi ve hızlı yatırım yapılması yön-

lerinden hem ülkemiz, hem de müteşebbis şirketler için avantajlıdır. Özellikle uluslararası şir-

ketler, uluslararrıs kredi imkanlan ve teknoloji birikimleriyle, yerli şirketlerle ortaklık tesis

ederek ya da bizzat Türkiye Enerji sektöründe yatırım yapabilmektedirler. Bu yatırımlar, Tür-

kiye'deki tüketicinin talebini karşılamak üzere yap-işlet-devret modeli, kendi ihtiyacının kar-

şılamak üzere otoprodüktör uygulaması şeklindedir. Yap-işlet-devret modelinde kurulan tesis-

ler, belli bir periyotta ve belli bir tarife kapsamında şirket ve şirketler grubunca işletilip yatırı-

mın geri ödenmesi sağlandıktan sonra tesislerin T.C. devletine devredilmesi öngörülmektedir.

Özellikle Elektrik Enerjisi Sektöründe yap-işlet-devret modeli ile yatırım yapan gelişmiş

ülke şirketlerinin sayısı sınırlıdır. Bunların da sınırlı bir bölümü rüzgar santrallarıyla ilgilen-

mektedir. Türkiye'de rüzgar santralı kurmak üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda

başvuruda bulunan uluslararası şirket ve ortaklıkların teklif ettikleri toplam kurulu güç ilk

etapta 250 MW, gelecek için 700 MW dolayındadır. Ancak, Türkiye'de yap-işlet-devret mo-

deli uygulamasına imkan veren yasa ve yönetmelikler, diğer birçok ülkede olduğu gibi rüzgar

enerjisi ile ilgili teşvikleri içermemektedir. Oysa, bilimsel veriler, sadece fosil yakıtların dün-

yaya verdiği zararın mali portresinin, dünya gelirin yaklaşık % 14'üne ulaştığını hesaplamak-

tadırlar. Bu giderler dikkate alınarak rüzgar enerjisinden üretilen elektrik enerjisi maliyetine

sağlanacak teşvikler önem kazanmaktadır. Nitekim Almanya, rüzgar enerjisinden elde edilen

elektrik enerjisine, halka satılan elektrik enerjisi tarifesinin %90'ı kadar bedel ödemektedir.

Almanya'da ortalama tarife 12 sent/kWh dolayında olduğundan rüzgar santrallanndan alınan

elektrik enerjisi 10.5 sent/kWh gibi oldukça yüksek bir bedelle teşvik edilmektedir.

Aynı şekilde İtalya Rüzgar Birliği'nden alınan bilgiye göre, İtalya'daki sistemde, yatırı-

mın kredi ve faizlerinin geri dönme süresi olan işletmeye girişi izleyen ilk 8 yılda rüzgar sant-

ralı işletmesinden elektrik 10 sent/kWh tarifesiyle alınmakta, müteakip yıllarda tarife 4

sent/kWh'e kadar düşürülmektedir. Bu tarifeler, fosil yakıtların verdiği zararları baz alınarak

belirlenmektedir. Olay bir anlamda, gelecekte nasıl olsa çıkacak olan giderlerin, çevreye zarar

vermeyen rüzgar enerjisi santralına teşvik olarak verilmesinden ibarettir. Türkiye'de de bu uy-

gulamalar yapılmalıdır. Eğer ülkemizde rüzgar enerjisinden elektrik enerjisi üretimini kurulu

gücümüzün %2'si düzeyine çıkarmak istiyorsak, yap-işlet-devret başvuruların cazibelerini ar-

tırmak zorundayız.

Türkiye'de rüzgar potansiyelinin dinamik gelişmesinin sonuca ulaşmasının özünde, bu-

na benzer bazı özendirici yaklaşımlar, bazı yeni yasal düzenlemeler birinci derecede öncelik

kazanmaktadır. Bu düzenlemelerin kısa sürede yapılması önem taşımaktadır. Kısa sürede, çün-

kü rüzgar santrallarının kurulması kolay bir yatırımdır, belirli bir ölçme döneminden sonra, bir

yıllık ölçmeden sonra bu yatırımlar gerçekleştirilebilmektedir.

Rüzgar Enerjisi konusunda Avrupa Rüzgar Birliği Türkiye Şubesi de ülkemizde önemli

çalışmalar yapmaktadır. Avrupa Rüzgar birliği Türkiye Şubesi kar amacı gütmeyen bir orga-

275

Page 78: ÇEVRE VE ENERJİ Güner TEZCAN Araştırma - Geliştirme ... · Hava, su ve toprak kirliliğine neden olan bu zararlı maddeler ekolojik dengede olumsuz değişiklikler meydana getirmekte,

nizasyondur; 1992 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuştur. Organizasyonun hedefleri;

Rüzgar enerjisi alanında yeni teknolojilerin izlenmesi, teknoloji transferi ve Avrupa Rüzgar

birliğiyle entegrasyon olarak özetlenebilir, şube, kısa, orta ve uzun dönemli aksiyon planları-

nı ve programlarını hazırlar ve sonuçlarını izler. Geçtiğimiz günlerde, "Wind Energy Invest-

ment in Turkey" konulu bir workshop düzenlenmiştir. Ayrıca, Rüzgar Enerjisi konusunda

Elektrik işleri Etüt İdaresiyle müşterek bir fizibilite çalışması yapılmaktadır. Bu fizibilite çalı-

ması Avrupa Yatırım bankasında alınan hibe krediyle finanse edilmektedir, bu amaçla, gerek-

li dokümanlar hazırlanmış olup Avrupa Yatırım bankasının görüş ve onayı alınmış ve bu ko-

nuda seçilen uzman 7 yabancı şirketten teklif istenme aşamasına gelinmiştir. Elektrik İşleri

Etüt İdaresiyle birlikte yürütülen fizibilite çalışması kapsamına Çevre Etki Değerlendirme Ra-

poru da dahil olacaktır.

Elektrik İşleri Etüt İdaresinin de rüzgar enerjisi konusunda geniş bir alanda çalışmaları

devam etmektedir. EİE halen yurt çapında 12 ölçüm istasyonunda Rüzgar potansiyeli ölçüm-

leri yapmaktadır. Daha ileri adımda Avrupa Rüzgar Haritası ile Türkiye Rüzgar Haritasının en-

tegrasyonu hedeflenmektedir.

276