ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI YALOVA ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ
ÇEVRE VE AHLAK - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D227566/2014/2014_KESKINI.pdf · Çevre...
Transcript of ÇEVRE VE AHLAK - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D227566/2014/2014_KESKINI.pdf · Çevre...
ÇEVRE VE AHLAK
SEMPOZYUM BİLDİRİ METİNLERİ
GAZİANTEP, 2014
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 187
İSLAMIN KULLUK BİLİNCİ VE EKOLOJİK KRİZE YÖNELİK
SOSYOLOJİK BİR YAKLAŞIM
İbrahim KESKİN
Özet
Günümüz dünyası krizlerin evrenselleştiği bir dünyadır. Çevre tehditleri
yakın gelecekte en büyük tehlikeler olarak değerlendirilmektedir. Çevresel
tehditler; atıkmaddelerinüretimi, kirlenme ve kaynakların tüketilmesi şeklinde üç
başlıkta ele alınmaktadır. Söz konusu tehlike sadece çevreyle ilgili ve teknolojik
bir sorun olmaktan öte toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevreyi
tahrip eden insankapitalizmin küresel yayılmasının sonucudur. Kazanmayı,
tüketmeyi, hazzı ve gücü insani varoluşun en önemli unsuru olarak algılayan aç
gözlü insan, dünyayı söz konusu sorun ile karşı karşıya bırakmıştır. Modern benlik
kendisini tanrıya ve geleneğe müracaat etmeksizin olumlamak veya inşa etmek
suretiyle hâkimiyet istenciyle büyük bir kibir içine düşmüştür. İçinde yaşadığımız
sorunsalın modern insanın benlik algısının sonucu olduğu iddiasındayız. İnancın
insanın düşünce ve benlik inşasında oynadığı rolü göz önüne aldığımızda, İslam
inancı ve prensiplerinin hem modern benlik algısının hem de söz konusu benliğin
açığa çıkarmış olduğu tahrifatın önlenmesinde yegâne imkânı oluşturduğunu
düşünmekteyiz. Kulluk bilinci insan haddini bilmeyi öğretir. İnsanın haddini
bilmesi modern kibirlilik durumunun açığa çıkarmış olduğunu düşündüğümüz
problemin üstesinden gelebilmenin imkânını sunar. İslam ahlakı israfı haram
Yrd. Doç. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, [email protected].
188 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
kılmıştır. Yaşadığımız kriz halinin üstesinden gelmek kulluk bilinci ve bununla
ilişkili olarak israftan kaçınmakla mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Ekolojik Kriz, Ben İdraki, Kulluk Bilinci, İslam
Ahlakı
Giriş
Günümüz itibariyle ilerlemeye duyulan güven sarsılmış ya da en azından
bir sorgulamaya tabi tutulmuş olsa da, hiç kimsenin modern yaşam biçiminin veya
biçimlerinin getirmiş olduğu konfordan vazgeçmesi gibi bir durum söz konusu
değildir. Hatta böyle bir tercihin dillendirilmesi bile oldukça tuhaf karşılanacaktır.
Fakat günüz sosyolojisi ilerlemenin çok büyük bir risk taşıdığını, ilerlemenin çok
büyük bir kumar olduğunu söylemektedir.
İki bin yılı geride bırakan dünyamız daha önceki zamanlarla göre ya da
birinci bin yılla kıyaslandığında daha sefalet dolu bir fiziksel durum içinde
görünmektedir. Bilim insanları doğal çevre sorunlarını çok ciddi biçimde
dillendiriyor olsa da, bunun bir sonuç olduğu ya da neyin sonucu olduğu meselesi
göz ardı edilmektedir. Doğal çevrenin bozulması, fiziksel düzen üzerinde insan
hâkimiyetine ilişkin aydınlanmacı düşüncenin ve bu düşünceyle ilişkili Protestan
kapitalist ahlak yoluyla pratiğe dökülmüş materyalizm ile organik bir ilişkiye
sahiptir.
Küresel Değişim ve Ekolojik Bunalım: Bir Problem Olarak Ekolojik
Kriz
Çok büyük oranda sanayi üretiminin yaygınlaşmasının bir neticesi olarak
çevreye neredeyse telafisi mümkün olmayan zararlar verilmiş durumdadır.
Sanayinin gelişmesinden sonra insanın doğaya saldırısı o kadar yoğun olmuştur
ki insanın etkinliklerinden etkilenmeyen çok az doğal işlem bulunmaktadır. Çevre
ekolojisi sorunu, sorunla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmasa ya da soruna temel
teşkil eden yaşam biçimlerinden oldukça uzak olsa da, insanlar olarak hepimizin
karşı karşıya kaldığı bir sorundur. Alman sosyolog Ulrich Beck bu durumu bir
risk toplumu yaratmak olarak ifade etmiştir.1
Çevre sorunları her ne kadar tarihin bilinen her aşamasında insanoğlunun
yüzleşmek zorunda olduğu bir problem olarak kabul edilse de, çevre sorunlarının
yaygın bir şekilde modern dönemde, özellikle de ikinci dünya savaşı sonrasına
rastlamaktadır.1950’lerden sonra özellikle küresel ısınma dünya için çok ciddi bir
sorun olarak görülmeye başlanmıştır. Çevre sorunlarına ve ekolojik problemlere
1 Beck, Ulrich, Risk Society,Towards a New Modernity. London, Sage Publications,1992, s.260.
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 189
dikkat çekmeye çalışan çevreci hareketler 1970'li yıllarda yoğunlaşmaya
başlamış, 1980'li yıllara gelindiğinde ise küresel ısınmanın etkileri
belirginleşmeye başlamıştır. Tüm gelişmeler başta birleşmiş milletler olmak üzere
birçok uluslararası kurumların konuya ciddiyetle eğilmesine neden olmuş ve
birçok çalışma yapılmıştır. aralık 2009'da Kopenhag'da düzenlenen iklim
kongresine 195 ülke temsilciyle katılmış ve ekolojik sorunlara karşılık alınması
gereken önlemler üzerinde durulmuştur.2
Çevre sorunları ve özellikle de küresel ısınma başlangıçta teknolojik
gelişmelerin ve aşırı sanayileşmenin sonucu olarak algılanmış, bu sorunun aslında
bir insan ve ahlak sorunu olduğu gözden kaçırılmıştır. Fakat çevre sorunlarının
küresel bir hal almasıyla aslında karşılaşılan sorunun bir insan ve ahlak sorunu
olduğu, yaşanan durumun bir sonuç olduğu da değerlendirilmeye başlanmıştır.3
Günümüz itibariyle ise genelde çevre sorunları özelde de küresel ısınmada insanın
en önemli unsur olduğu kabul edilmiş durumdadır.2009 yılında yayınlanan
birleşmiş milletler çevre raporu küresel ısınmada insan faktörünün etkisini %90
olarak belirtmiştir.4 Çevre sorunlarının başlıca aktörü insan olmakla beraber söz
konusu sorunları en fazla hisseden ve sonuçlarından en fazla etkilenen de insan
olmaktadır. Günümüzde milyonlarca insan yağış dengesinin bozulmasından
etkilenerek evini terk etmek zorunda kalmıştır. Bu ise evrensel düzlemde bir göç
ve göçmen sorununu açığa çıkarmıştır. Fakat sorunlar bununla kalmamış
beraberinde başka birçok sorunu da doğurmuştur. İşsizlik sorunu, evsizler
problemi, yaşam koşullarının darlığı hatta ırkçılık sorununun yeniden hortlaması
söz konusu etkilere örnek olarak verilebilir.
Ekolojik krize sebep olan çevresel tehditler temel olarak birkaç türde
değerlendirilebilir: kirlenme, yeniden kullanılacak hale dönüştürülemeyen ve kısa
vadede elden çıkartılamayan atıkların oluşumu ve yerine yenisi konulamayan
doğal kaynakların tüketimi. Sanayileşmiş toplumlarda daha yaygın ve yoğun olan
fakat genel olarak tüm dünyada çöp tenekelerine giden atıkların miktarı oldukça
fazlalaşmış durumdadır. Yiyeceklerin büyük çoğunluğu günün sonunda fırlatılıp
atılan paketlerde satılır hale gelmiştir. Oldukça yaygın kullanılan naylon türleri
büyük bir atık problemi oluşturmaktadır. Fakat çevre sorununa sebep olan atık
maddeleri sadece kaldırılıp atılan tüketim maddelerinden müteşekkil değildir.
Atmosfere yayılan gaz atıkları da oldukça endişe verici boyutlara ulaşmış olarak
görülmektedir. Elektrik santralleri ve arabalardaki petrol ve kömür gibi
yakıtlardan kaynaklanan karbondioksit ve sprey tüpleri, yalıtım malzemeleri ve
2 http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=5009 (25.04.2010). 3 İbrahim Özdemir, Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001, ss.3-7. 4 http://www.kuresel-isinma.org/kuresel-isinma/kuresel-isinmanin- nedenleri.html (29.12.2009).
190 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
soğutma sistemlerinin kullanımından kaynaklanan gazlar bu atıkların örneklerini
oluşturmaktadır. Bilim adamları atmosfere salınan karbondioksit ve diğer gazların
ozon tabakasına zara verdiğini ve ozon tabaksında meydana gelen zararın da
küresel ısınma sürecinin temel faktörü olduğunu söylemektedirler. Teknoloji
kirliliği, enformasyon kirliliği, yerel kültürlerin yok oluşu, fakirlik ve sefaletin
artan yükselişi, varlıklı olanlarla fakir olanlar arasındaki farkın gittikçe büyümesi,
artan silahlanma oranları, kirli bilim, toprağın verimliliğindeki düşüş ve artan
çölleşme oranları,, yerel kültürlerin hızla yok oluşu vb. bir çok problemler, tüm
farklılıklarına rağmen insan ve ahlak sorununun sonucudurlar.
Ekolojik Kriz Durumu ve Modern Benlik İlişkisi
Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, endişe verici sorunlar tek
sorununu sonucudurlar. Modern kimlik ya da benlik sadece modern tarihi değil
tüm modern toplumu ve kültürü şekillendiren temel unsurdur.5 Dolayısıyla bazı
çevreci düşünürlerin çevre sorunlarının temelinde modern dünya görüşünün
yattığını söylemekte ısrarlı oluşu bir iddiadan daha öte anlam taşımaktadır. Çevre
sorunlarının gündeme gelmesinden itibaren sorunun nasıl çözüleceğine yönelik
sorular sorulduğu kadar nedenlerine yönelik sorgulamalar da yapılmıştır. Bu
sorgulamalara modern insanın varoluş biçimini de sorgulamayı doğurmuştur.
Modern insan hem kendisiyle hem toplumla hem de doğal çevreyle top yekun bir
problem hali yaşamaktadır. Bu durum içinde bulunduğumuz çağı endişe, stres,
bunalım ve aspirin çağı şeklinde tanımlamaya sebep olmuştur.6 Aydınlanmacı
idealler 20.yy.ın başından itibaren bilim ve teknolojinin, akıl ve mantığın
insanlığın maruz kaldığı tüm sefaletten kurtaracağını, yeryüzünde bir refah
toplumunun inşa edileceğini varsaymıştı. Oysa günümüz itibariyle gelinen durum
modernitenin ideallerine yönelik oldukça şüphe dolu bir durumdur. İnsanlığın
sefaletten kurtarılması bir kenara eşitsizliklerin oldukça keskinleştiği,
yoksulluğun daha da yaygınlaştığı vb. gibi durumlar daha da keskin hale gelmiş
durumdadır.
Kartezyen akılcılıktan doğan ve aydınlanmanın bilim ve akla beslediği
güvenin temelini oluşturan modern idealler modern kimliğe de temel teşkil
etmiştir. Modern benlik kendisini tanrıya veya geleneğe müracaat etme
gereksinimi duymadan olumlamaktadır. Hatta bu olumlama müracaat etme
gereksinimin de ötesinde bir karşıtlık ilişkisiyle inşa etmiştir. Modern benlik
bilim, mühendislik, teknoloji ve sanatta yaratıcı olan, moderniteye uyan ve
5 Taylor, Charles, The Sources of The Self: The Making of Modern Identity, Cambiridge, Mass,
Harvard University Pres, 1989 6 Horney, Karen, Çağımızın Tedirgin İnsanı, Çev.: Ayda Yörekan, Tur Yayınları, İstanbul 1980
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 191
moderniteyi pozitif bir değer olarak gören Faustçu ve Prometheusçu benliktir.7
Söz konusu düşünce için modernitenin yeni olan için sürekli yaratıcı ve
özgürleştirici koşulları sağlamaktadır. Modernitenin bu yaratıcı benlik düşüncesi
çoğunlukla elitist ve kitlelere güvensizlik duyan, bilim ve araçsal rasyonaliteye
duyduğu güveni de kitlelere duyduğu güvensizlikle birleştirmiş bir düşüncedir.
Modern dünya görüşü Hıristiyan ortaçağ dünya görüşüne bir tepki olarak
doğduğundan manevi, geleneksel ve dini olan her şeyi reddetmeye meyilli bir
dünya görüşü olarak konumlanmıştır. Gerçek bilgini yegâne biçimi olarak deney
ve gözleme dayanan bilimsel bilgiyi kabul ederek, dini inançları, metafizik
değerleri reddetme eğilimi göstermiş, bunu da hayatın mitten arındırılması adına
yaparken bizzat aklı ve bilimi mitleştirmek suretiyle yapmıştır. Bunun sonucu
olarak insanın toplum ve tabiatla olan ilişkileri tamamen seküler ve hümanist
kabuller üzerine bina edilmiştir. Dünya, kâinat ve bizzat insanın kendisi aşkın ve
mutlak varlıkla olan ilişkiye dayalı anlamını yitirmiş, sadece bir nesne konumuna
indirgenmiştir.
Her ne kadar modern düşünceye karşıt bir pozisyonda kendini
konumlandıran, Alman Romantikleri ile başlayan Aristoteles ve Hegel'in kendini
gerçekleştirme geleneğini benimseyen fakat Tanrı ve gelenekle bağını koparan
görüşler mevcut olsa da, modernite karşıtlığı ile özdeşleşen bu görüşler
modernitenin en az modernite taraftarı düşünceler kadar bir parçasını
oluşturmaktadır.8 Söz konusu her iki düşünme biçimine sahip benlik Tanrı olma
arzusunu cisimleştirir ve her iki benlik modernizmin ikircikli doğasının bir ifadesi
olarak değerlendirilir. Söz konusu modern kimlik anlayışlarının ortak temaları
içermektedir ve hümanizmin "insan tanrıdır" kabulünün modern öz
olumlamasının ve tanrının ölümü anlayışının varyasyonlarını oluşturmaktadırlar.9
Bireyin çevreye yönelik yönelimini "sahip olma" ve "emanet olarak görme"
iki temel şeklinde iki temel başlık altında ele almak mümkündür.10 Doğa üzerinde
her türlü tasarruf hakkına sahip olduğunu düşünen insan, modern benlik algısının
sonucu olan insandır. Böyle bir bilince sahip olan insan tabiatın mutlak anlamda
sahibi olduğunu düşünerek, onu dilediği gibi kullanabileceği bir tüketim kaynağı
olarak görür ve ona kullan tüket ve at şeklinde yaklaşır.11 Günümüz insanın daha
7 Hollinger, Robert, Postmodernizm ve Sosyal Bilimler, Çev.: Ahmet Cevizci, Paradigma
Yayınları, İstanbul 2005, s. 69 8 Hollinger, a.g.e., s.70 9 Hollinger, a.g.e., s.71 10 Kula, Naci, “Sahip Olma ve Emanet Duyguları Açısından İnsan-Çevre İlişkisi”, Çevre ve Din
Uluslararası Sempozyumu, c. I, Yalın Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 214. 11 Erich, Fromm, Sahip Olmak Ya da Olmak, Terc. A. Arıtan, 3. Baskı, Arıtan Yayınları, İstanbul
1991, ss. 237-238
192 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
çok sahip olma arzusu taşıyan insanlar olduğuna birçok düşünür
dillendirmektedir. Böyle bir yönelim insanın tabiatı mümkün olabildiğince
kullanacağı bir nesne olarak algılamaktadır.12 Modern dünya görüşü hem çevrenin
hem de insan davranışının meddi unsurlar tarafından belirlendiği düşüncesiyle ana
gaye olarak doğal kaynakları ürüne ve kazanca dönüştürmeyi hedefler hale
gelmiştir.
Aşırı tüketim isteği benlik olarak bu sahip olmak düşüncesinin bir sonucu
olurken, ahlaki olarak ta insanın heva ve hevesine boyun eğmesinin tezahürü
olmaktadır. Arzuların tatmini ve haz istencinin sonucu olarak insan aşırı
tüketmenin kendisine mutluluk getireceğini var saymış fakat günümüz itibariyle
karşılaşılan sonuç beklentilerle örtüşmemiştir. Günümüzden geleceğe
bakıldığında geleceğin daha huzurlu ve daha gelişmiş olacağına yönelik umudun
oldukça şüpheli hale geldiğini söylemek için oldukça fazla miktarda kaygı verici
ipuçları görülmektedir. Giddens’ın ifade ettiği üzere iki asır önce yazan
sosyologların aksine günümüz sosyologları çağdaş sanayinin, teknolojinin ve
bilimin asla tamamen faydalı sonuçlar doğuracağına oldukça şüpheyle
bakmaktadırlar.13
Ekolojik Kriz ve İslam
Doğal çevrenin bozulması endişe verici bir mesele olarak günümüzün
oldukça önemli İslami meselelerinden biri olarak karşımızda durmaktadır. Kur'an
kıyametin habercileri olarak göklerin ve denizlerin şiddetle sarsılarak birbirine
katılacaklarını haber verir.14 İçinde bulunduğumuz dünya arkasında bıraktığımız
zaman dilimine kıyasla daha da sefalet dolu ve çevresel olarak ta oldukça riskli
bir durumla karşı karşıya gibi görünmektedir. Modern insanın fiziksel dünya
üzerinde egemen olma arzusu ile Protestan kapitalist ahlakı yoluyla pratiğe
dökülen materyalizm, dünyanın karşı karşıya kaldığı fiziksel riskin önderliğini
yapmıştır. Denizlerde ve okyanuslarda dolaşan binlerce ton zehir, her gün yok
olan bir sürü tür, insanın kendisi ve evcil hayvanlarının dışında yok olan hayat
biçimleri ile dünya yaralanmaya hızla devam etmektedir. Deli dana hastalığı gibi
birçok yeni hastalık türünün ortaya çıkması, insanın bilimsel hatalarının kendisi
için ne gibi riskler içerdiğine yönelik önemli bir ipucu gibi görünmektedir. Tüm
12 Nasr, Seyyid Hüseyin, İnsan ve Tabiat, terc. N. Avcı, Yeryüzü Yayınları, İstanbul 1982, ss. 15-
16. 13 Giddens, Anthony, Sosyoloji, Yayına Hazırlayan: Hüseyin Özel, Cemal Güzel, Ayraç Yayınları,
Ankara 2000, s.565 14 Hakka Suresi, 13,14,15. Ayet, İnşikak Suresi, 3,4.Ayet,
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 193
bunlar ilerleme olarak ifade edilen sürecin aslında ne kadar büyük bir kumar
olduğunu da gösteren ipuçları olarak değerlendirmek mümkündür.15
Kimse bir feragatte bulunmak istemiyor. Kişisel özgürlük putuna boyun
eğerek herkes hakları için yaygara koparmakta fakat görev meselesi görmezlikten
gelinmektedir. Açgözlülük, zengin finans merkezleri ve mutlu insanlar meydana
getirmiştir fakat bunun nelere mal olduğu sorusunun ciddi anlamda sorulması bir
zorunluluk olmuştur. Tefessüh bir ilke olarak kamusal müzakere zemininde
kendisinden asla söz edilemez hale geldiğinde toplumun gerçekten bir çöküş
haline geldiğinin göstergesidir.16
İslam’ın Kulluk Bilinci ve Benlik Algısı
Kur’an a bakıldığında çevre ve ekoloji problemini bir ahlak problemi olarak
değerlendirmek mümkündür. Kur’an bize bir ahlaki model olarak iyi ve kötüyü
tanımaya yönelik oldukça önemli düsturlar sunmaktadır.17 Kur’an'ın sunmuş
olduğu ahlaki ilkeler yalnızca insan ilişkilerini kapsayan ilkelerdir. dolayısıyla
ekoloji sorunu çok önemli bir ahlak sorundur. Fazlurrahman ahlaki bir toplum
oluşturmanın İslam'ın ana hedefi olduğunu söylemiştir.18 Hz. Muhammed
(s.a.v)'in "ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" hadisi bu iddiayı
desteklemek bakımından oldukça anlamlıdır. Kur'an ise bunu "Şüphesiz, sen
büyük bir ahlak üzeresin."19 Şeklinde ifade etmiştir. Bu ve benzeri ayet ve
hadislerin sonucu olarak İslam'ın öncelikle bir ahlaki ilkeler çerçevesinde bir
yaşam biçimi oluşturmayı hedeflediğini söyleyebiliriz. Ahlakilik insanın bir
sorumluluğu ve görevidir. İnsan başıboş bırakılmamıştır. İnsan yeryüzünde
varlığını ahlaki prensipler üzerine inşa edilen bir düzen içinde sürdürmelidir.
Ahlaki ilkelerle donanmış ve ona göre davranışlar gerçekleştiren bireylerden
oluşmuş topluluk inşa etmenin yeri dünya hayatıdır. Dolayısıyla yeryüzünün
korunması, geliştirilmesi, imarı için gerekli düzenlemelerin yapılması insana
yüklenmiş ahlaki sorumluluktur. İslam insanlığa en yüce erdem olarak güzel
ahlakı sunmuştur. Güzel ahlakın en belirgin vasfı sevgi ve merhamettir.20 Allah
insana hem tabii çevreyi korumayı ve katkı sağlamayı emretmekte hem de bunu
nasıl gerçekleştireceğini öğretmektedir.21 Bu bize ekolojik dengenin korunması
15 Winter,T.J.,Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, Çev.: Ömer Baldık-Muhammed Şeviker,
Timaş Yayınları, İstanbul 2006, s. 28-29 16 Winter,T.J.,Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, s.79 17 Beled, 90/7-8 18 Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, Çev.: Alparslan Açıkgenç, Fecr Yay., Ankara, 1987, s.
225. 19 Kalem, 68/4 20 Ateş, Ali Osman , "İslam ve Doğal Hayatın Korunması", Ç. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt
3, Sayı ı, Ocak- Haziran 2003, s. 3. 21 Bayrakdar, Mehmet, İslam ve Ekoloji, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1992, s. 44.
194 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
ile ahlaki ilkeler çerçevesinde yaşamak arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Bu
ilişki insanın özelde yaşadığı çevreyle genel olarak ise tüm varlıklarla karşı
sorumluluğunun bir ifadesi olmaktadır. Eğer insan İslam'ın iyi ve güzel kabul
ettiği ahlaki ilkeler çerçevesinde yaşarsa ekolojik dengenin korunması mümkün
olacak, ahlaken yerilmiş ve kötü olarak nitelenen davranışlar yaşarsa ekolojik
dengenin ifsadına sebep olacaktır.22
İslam inanan insana en önemli ahlaki sorumluluk olarak "iyiliği emretmeyi,
kötülükten de sakındırmayı23" yüklemektedir. Dolayısıyla Mü'min bir insan iyilik
olarak nitelendirilen tüm davranışları gerçekleştirmek ve kötülük olarak
nitelendirilen tüm davranışlardan uzak durmak zorunda olduğu gibi, dengenin ve
iyiliğin muhafazasına yönelik tüm davranışları muhafaza etmekten de
sorumludur.24 Allah ahlaki ilkeleri hiçe sayarak doğayı sorumsuzca sömüren
insanı "bozguncu" olarak nitelendirerek yermektedir. "İş başına gelince,
yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çalışan insanlar
vardır. Allah, bozgunculuğu sevmez."25 () İnsanlara ve topluma zarar vermek,
karaları ve denizleri sorumsuzca kirletmek, bitkileri ve yeşilliği yok etmek, doğal
kaynakları sorumsuzca tüketmek, haz ve tutkular için çılgınca tüketmek tam da
bozgunculuk yapmak anlamına gelmektedir.
Çevre kirliliği ve ekolojik dengenin bozulmasında temel neden olarak
kapitalizmin açığa çıkarmış olduğu tüketim çılgınlığını ve doğal kaynakların
tahrip edilmesini görmekteyiz. Aşırı tüketim –israf- modern yaşam biçiminin
neredeye tüm alanlarını kapsamış durumdadır. İslam’ın en önemli ahlaki
ilkelerinden birini israftan kaçınmak oluşturmaktadır. İsraf edenleri ahlaki
erdemden yoksunlukla itham ederek Kur’an'ın kınadığını görmekteyiz. “ Yiyiniz,
içiniz fakat israf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez.”26
Kulluk Bilinci Olarak Halifelik –Ahlakı-
İnsanoğlunun yeryüzünde bulunuşu ve yaşamı bir sorumluluk ve göreve
mütealliktir. Allah insanoğlunun varoluş gayesini peygamberler aracılığıyla
kullarına hatırlatır. Kur’an bize sadece insanın değil varlık alanında görülen tüm
varlıkların bir gayeye matuf olarak yaratıldığını öğretir.27 Yaratılan tüm
varlıkların içinde sorumluluk sahibi olarak yaratılan insandır.28 İnsanın varlığının
22 Bayrakdar, a. g. e., s. 64-65. 23 Al-i imran, 3/104 24 Tevbe, 71 25 Bakara, 2/205 26 A’raf, 7/31 27 Fatır, 35/38-39, Ahkaf, 46/3 28 Mü'minûn 23/115, Kıyamet 75/36
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 195
anlamını da bu sorumluluk oluşturmaktadır. Tabiat ve içinde olan her şey, insana
Allah’ı hatırlatan, kendisi gibi Allah'a kul olan, kendisi için rızık olan fakat israf
edilmesi haram kılınan varlıklar bütününü oluşturmaktadır. İnsanın Allah'a kul
olma niteliği halife olması ile tamamlanmaktadır. İnsan Allah'ın kuludur ve O'na
itaat etmelidir. Allah'ın halifesi olarak insan Allah'ın yarattığındaki uyumu devam
ettirmelidir. Halife sıfatıyla yeryüzüne gönderilmiş olan insan halife olmanın
gerektirdiği mesuliyetin farkında olması gerekir. Kur'an insanın yeryüzündeki bu
konumunu hatırlatarak dünya hayatında nasıl davranması gerektiğini ve
yeryüzündeki diğer varlıklarla ilişkisinin bu görev bilinci çerçevesinde olması
gerektiğini öğretir. Şayet insan bu mesuliyetini unutur ve kulluk bilincinin dışında
davranış gösterirse büyük ölçüde "heva ve hevesini ilah edinen"29 bir insan olarak
yaşamış olur. Dolayısıyla evrendeki krizi insanı kuştan ve hayatını idame ettiren
çevreyi, Allah'ın bir tezahürü olarak görmeyi reddetmenin sebep olduğunu
söylemek mümkündür.30 İsraf, kulluk bilincini yitirmiş ve heva hevesini ilah
olarak edinmiş insanın en belirgin davranışıdır.
İslam'ın israftan kaçınmayı ve yerli yerinde kullanmayı öneren prensipleri
doğal kaynakları koruyucu ve ekolojik krize yönelik çözüm imkanı olacak bir
yöntem sunar. bir çok ayet doğal dengeyi bize haber vererek 31 söz konusu dengeyi
korumanın önemini de bildirmektedir. Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu insan dâhil
tüm varlığın Allah tarafından yaratılmış olması prensibi inana insanın çevreye
bakışının da temelinin oluşturur. " gökleri ve yeri ile tüm âlemi yaratan Allah,
insanı da balçıktan yaratmış sonra -insan için- bir ömür tayin etmiştir."32 Bu ayet
inananlara hem tabiatın kendisi arasında bir birlik ilişkisi olduğunu hem de
yeryüzünde geçici olduğunu öğreterek ona uygun bir davranış biçimi
belirlemesinin önermektedir. İnsan ile tabiat arasındaki farklılık bir derece
farklılığı olup insanın tabiata egemen olma arzusuyla değil, bir sorumluluk -
emanet- bilinciyle ve israf etmeden ondan faydalanması gerektiğini
öğretmektedir.33
Tabiat insanın mülkü değil Allah'ın mülküdür. İnsan Allah'ın mülkünde
belirli bir müddet yaşayan, ondan ölçülü bir şekilde faydalanan O'nun mülkünün
halifesidir. Halife olarak Allah'ın yarattığı ve kendi varlığının ayetleri olarak
bildirdiği tüm varlıktaki dengeyi, nizam ve intizamı bozacak bir davranış
biçiminden kaçınmayı sağlayacak bir bilinç verir. İnsan halife olarak Allah'ın
29 45/23 30 Kula, Naci,Kur'an Işığında İnsan-Çevre İlişkisinin Ruh Sağlığı Açısından Önemi, U.Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sayı:.9,Cilt:9, 2000 31 Rahman / 7-8 32 En'am / 1-2 33 Özdemir, İbrahim, Kur'an'a Göre Çevre,
196 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
yeryüzünde sorumlu tuttuğu, yeryüzünün imar ve düzeninin kendisine bıraktığı
yegâne varlıktır. ibn-i Arabî insanın halife oluşunu Allah'ın insanı kendi suretinde
yaratması ile izah eder. Allah insanı kendi sırrının kendisine göründüğü kulu
olarak yaratmıştır. Yaratılan her şey O'nun isimlerinin tezahürü olarak açığa çıkar.
Yaratıcı isimlerinin açığa çıkışını insan ile temaşa eder. Âlem Allah'ın kendi
sırrını seyrettiği ayna misalidir, insan da bu aynanın cilasıdır. Allah insanı halife
diye vasıflandırmıştır. Dolayısıyla âlemde halife olan insan yüzükteki kaş
misalidir. Kaş sultanın hazinelerine vurduğu mühür ve nişandır. Allah mülkü olan
âlemi insan vasıtasıyla korur. Allah mülkü olan âlemi koruması için insanı halife
yapmıştır.34
Allah insana nimeti, lütfu ve emaneti olarak tabiattan faydalanma izni
vermiştir fakat bu kullanma keyfi değil belirli prensipler çerçevesindedir. Ahiret
inancı İslam'ın temel inanç esaslarındandır. İnsanlar Ahiret'te âlemlerin rabbinin
huzurunda toplanacak ve yaşamlarının hesabını verecektir. İnançlı bir insan
bilinci bu hesap gününün kaygısını taşır. Bu kaygı tüm varlıkların hesabından
sorumlu olduğunun bilinciyle doludur. "kim zerre miktarı iyilik yapmışsa
karşılığını görür. Kim de zerre miktarı kötülük yapmışsa karşılığını görür."35 Hz.
peygamber (s.a.v.) "kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutla vereceksiniz.
öyle ki boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan ...... kısas edilecektir....."36 Bu
prensipler Müslüman'a dünya nimetlerinden faydalanırken sınırsız ve sorumsuz
bir tüketim anlayışına müsaade etmez.
İnsan için Allah'ın tüm nimetlerinin bilincinde olarak takdir etmek ve
karşılığında da Allah'a şükretmesi ahlaki bir sorumluluk olarak yüklenmiştir.
İsrafın yasaklanmış bir davranış biçimi olması, dünyadaki kaynakların sınırlı
olduğunun, dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma ve ekonomi modellerinin
tartışıldığı günümüzde daha iyi anlaşılır olmaktadır. Allah nimetlerini sorumsuzca
kullanmayı nimetlerine nankörlük olarak nitelendirip kınamıştır. "yiyiniz, içiniz
fakat israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez"37 israf Allah'ın sevgisinden
mahrum olmayı getiren bir davranış biçimidir. Savurganlık yerilerek, söz konusu
davranışları gerçekleştirenler "şeytanların kardeşleri"38 olarak nitelendirilip
kınanmaktadır. Zira israf sadece doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesi değil
aynı zamanda onların yaratıcısı olan Allah'a karşı bir saygısızlıktır.
34 İbn-İ Arabî, Fusûsu'l-Hikem, Çeviri ve Şerh: Ekrem Demirli, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2006,
S.25-26 35 Zilzal / 7-8 36 Müslim, Birr 60,(2582); Tirmizi, Kıyamet 2,(2422) 37 A'raf /31 38 İsra / 27
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 197
Ekolojik Kriz ve Kulluk Bilincinin Yaşam Biçimi Olarak Sünnet
Bu gün içinde bulunduğumuz dünyanın kaygı verici haline yönelik oldukça
fazla söz söylenmekte, yazılar yazılmaktadır. Bu yazılar insanın insanlığını
yitirmekte oluşundan toplumsal bütünlüğün bozuluşuna, ahlaki kriz halinden
ekolojik krize kadar oldukça geniş alanı oluşturmaktadır. Bu hususlarda yazılıp
çizilen literatürü dahi bir araya getirmek oldukça külfetli bir iş olacaktır. Sadece
ekolojik krize yönelik literatür dahi oldukça kapsamlıdır. Tabi ki bu hususta
yapılanlar sadece bilimsel ve akademik tartışmalarla sınırlı değildir. Söz konusu
sorunlara yönelik birçok çevresel ve toplusal hareketler de organize ve
kurumsallaşmış bir şekilde yapılmaya devam etmektedir. Fakat tüm bunlara
rağmen söz konusu kriz halinin, en azından bir düzeyde de olsa kaygı verici
olmaktan uzaklaştığına dair herhangi bir işaret görünmemektedir. Lafla peynir
gemisinin yürümediğini bizzat tecrübe etmemize rağmen, insanların yaşam
biçimlerini değiştirmeye pekte hevesli olmadıklarını gözlemleyebiliyoruz. Vahşi
kapitalizmi besleyen yaşam biçimlerinden vazgeçmek şöyle dursun,
Müslümanların dahi eleştirdikleri yaşam biçimlerine yönelik oldukça heveskâr
olduklarını söylemek için oldukça fazla argümana sahibiz. Öyleyse sorun söz/yazı
sorunu olmaktan, akademik tartışma nesnesi olmaktan öte bir meseledir.
Müslümanların da tüm yazıp/söylediklerinin bir laf-ı güzaf olmaktan öteye şeyler
olduğunun ortaya konulması ancak yaşam biçimine dökülmesiyle mümkün
olacaktır. Müslümanlar için cazip olması gereken tek bir yaşam tarzı olması
gerekirken, modernitenin taklit edilsin diye sunduğu ideal tipler Müslümanların
yaşam biçimlerine de şekil vermektedir.
Modern dünya fıtrattan uzaklaşma hususunda bir panik içinde
görünmektedir. Denizler, hava, nehirler, ormanlar velhasıl neredeyse insan elinin
ulaşabildiği evrenin tüm kısımları, insanoğlunun hırsının ve saflığa duyduğu
nefretin bir sonucu olarak endüstri atıklarıyla kirlenmiş durumdadır ve bu
kirlenmişlik de tüm hızıyla sürdürülmektedir. Yaşanan birçok -Alzheimer, astım,
AIDS gibi- rahatsızlık insanın yeryüzündeki çöküşüne yönelik işaretler olarak
değerlendirilmektedir.39 Rio konferansında tabiatı kirleten atıklar ve bu atıklara
sebep olan üretim biçimlerinin azaltılmasına yönelik ısrarlı bir yaklaşım
sergilenmesine rağmen değişen bir şeyin olmadığını görmekteyiz. Ne bu tarz
konferanslar ne de çevre hareketleri, insanlığın unuttuğu bir fazilet olan züht’ün
insanlar için nasıl bir yaşam biçimi olarak hatırlanabileceğine yönelik her hangi
bir izaha sahip değillerdir. İnsanların dinleri yaşam biçimleri için cazip olmaktan
çıktığı için insanların hazlarına kul oldukları fark edilemez hale gelmiştir. İnsanlar
39 Winter, a.g.e., s.68
198 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
organik ürünler tüketmekle, sentetik ürünlerden kaçınmakla huzursuzluklarını
belli ediyor olsalar da, bu biçimsel bir davranış olmaktan öte bir anlam ifade
etmemektedir. Doğal yaşam tarzı belirli bir asla ve mukadderata sahip olarak, yani
bir ibadet bilinci ve yaratılmış olanın anlamlı bir tasdiki olarak kavranmıyorsa,
doğal yaşam çok ta anlamlı olmayacaktır. Müslümanlar doğal yaşam tarzını basit
bir tavır olarak değil, büyük misaka bağlı bir yaşam biçimi olarak onaylarlar.
Doğal halimize yeniden kavuşmaya giden yol sadece sünnette açıktır. Zira
günümüzde sadece Müslümanlar dinlerinin tebliğcisinin yaptığı şekilde ibadet
etmektedirler.40 Sünnet modernliğin kirlenmişliğinden güvenli bir şekilde
kurtulmayı sağlayacak bir cankurtarandır.
Dolayısıyla sorun bir tartışma nesnesinin ötesinde, bizzat realize edilmiş bir
yaşam biçimine gereksinim duymaktadır. Sünnet bizzat bir yaşam biçiminin
ifadesidir ve İslam’ın kulluk anlayışının somutlaşmış halini gösterir. İslam’ın
prensipleri, incilin tasvirlerinin ikonografi olarak insanın antropomorfik
tasarımına, insanın insafına bırakılmamış, bizzat peygamber tarafından teybin ve
temsil ile somut bir yaşam biçimine dökülmüştür. Sünnet’e uymak modern çağın
problemlerine yegâne çözüm yolu olacaktır. Çocuğa şöyle şöyle yap demek
yerine, örnek olmak gerekir şeklindeki prensip eğitimde temel ilkelerden biridir.
Örnek olmak insan yaşamının sadece çocukluk dönemiyle sınırlandırılamaz.
İnsan, yaşamının her aşamasında karşılaştığı sorunların çözümü için yaşanmış
örneklere ihtiyaç duyar. Akıl her zaman ön kabullere ihtiyaç duyarak işler. Sünnet
bu anlamda en önemli ve kesin çözüm biçimi olarak değerlendirilebilir.
Fakat sünnetin modernizmin zehirli kirlenmişliğinden kurtulmak için bir
imkân olabilmesi için feda edilmiş, unutulmuş sünnet ilkelerinin hatırlanması ve
yeniden ihyası gerekmektedir. Hz. Peygamber insaniyeti şahsında toplamış,
O’nda ve O’nun hayatında insanlığın mümkün en yüksek biçimi gerçekleşmiştir.
Fakat Hz. Peygamberin sünnetini sadece zahiri biçimiyle anlamak O’nun
sünnetine uymak anlamına gelmeyecektir. O’nun bâtıni kemalini de paylaşmaya
çalışmak gerekmektedir. Sünnet, benlik davasından uzaklaşma, dünyayı karartan
kendine güvenden uzak durma halidir.41 Sünnet bir yaşam biçimi ve modeli olarak
bizim için her zaman erişilebilir ve uygulanabilir konumdadır.
Sonuç
Tüm kâinat Allah tarafından yaratılmıştır. Gökleri ve yeryüzünü
yarattıklarıyla dolduran ve süsleyen Allah'tır. Tüm kâinat Allah'ın eseri ve
sanatıdır. İnsan ise yeryüzünde Allah'ın kudretinin ayetleri olan yaratıklarının
40 Winter, a.g.e., s.69 41 Winter, a.g.e., s.75.
Müslüman Toplum Algısı ve Çevre Bilinci | 199
emanetçisi olan halifesidir. Dolayısıyla insan tabiatın efendisi değildir ve dünyada
dizginsiz arzularıyla dilediği gibi tasarrufta bulunamaz. İslam inanan insana
tabiatın manevi ve kutsal boyutuna öğreterek, dünya hayatının geçiciliğini, Ahiret
hayatının kalıcılığını fakat dünya hayatından hesaba çekileceğini de haber vererek
bir sorumluluk bilinci kazandırmaktadır. İnsanın üzerine düşen hem insanı hem
de tüm varlığı yaratan Allah'a kul olmaktır. Kul olmak halife olduğunu bilmekle
tamamlanır. Allah'ın halifesi olan insan göklerde ve yerde barış ve dengeyi
muhafazaya memurdur. Modern insan egemen olma arzusu ile Allah'tan bağımsız
hareket ettiğini zannederek sorumsuzca hayatını yaşamaktadır. Haz ve arzu
peşinde koşmak, çılgınca tüketmek modern insanın kulluk bilincinden
yoksunluğunu sonucudur. bu da insana günümüzün en kaygı verici sorunlarından
biri olan ekolojik krizi getirmiştir. Söz konusu krizden kurtulmanın yegâne
imkânını İslam'ın kulluk bilincine sahip olmak verecektir.
200 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
Kaynakça
-Ateş, Ali Osman , "İslam ve Doğal Hayatın Korunması", Ç. Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, c. 3, Sayı I, Ocak- Haziran 2003
-Bayrakdar, Mehmet, İslam ve Ekoloji, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.,
Ankara 1992, s. 44.
-Beck, Ulrich, Risk Society,Towards a New Modernity. London, Sage
Publications, 1992
-Erich Fromm, Sahip Olmak Ya da Olmak, Terc. A. Arıtan, 3. Baskı, Arıtan
Yayınları, İstanbul 1991
-Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, Çev.: Alparslan Açıkgenç, Fecr
Yay., Ankara, 1987
-Giddens, Anthony, Sosyoloji, Yayına Hazırlayan:Hüseyin Özel, Cemal
Güzel, Ayraç Yayınları, Ankara 2000
-Hollinger, Robert, Postmodernizm ve Sosyal Bilimler, Çev.: Ahmet
Cevizci, Paradigma Yayınları, İstanbul 2005
-Horney, Karen, Çağımızın Tedirgin İnsanı, Çev.: Ayda Yörekan, Tur
Yayınları, İstanbul 1980
-İbn-İ Arabî, Fusûsu'l-Hikem, Çeviri ve Şerh: Ekrem Demirli, Kabalcı
Yayınevi, İstanbul 2006
-Kula, Naci, “Sahip Olma ve Emanet Duyguları Açısından İnsan - Çevre
İlişkisi”, Çevre ve Din Uluslararası Sempozyumu, c. I, Yalın Yayıncılık, İstanbul
2008
-Kula, Naci, Kur'an Işığında İnsan-Çevre İlişkisinin Ruh Sağlığı Açısından
Önemi, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:.9,Cilt:9, 2000
-Nasr, Seyyid Hüseyin, İnsan ve Tabiat, terc. N. Avcı, Yeryüzü Yayınları,
İstanbul 1982
- Özdemir, İbrahim, Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001
- Taylor, Charles, The Sources of The Self: The Making of Modern Identity,
Cambiridge, Mass, Harvard University Pres, 1989
-Winter,T.J.,Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, Çev.: Ömer Baldık-
Muhammed Şeviker, Timaş Yayınları, İstanbul 2006
http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=5009 (25.04.2010)