ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ -...

35
ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ Ek Ders Notları Yard.Doç.Dr. Gülbin Şennazlı İ.Ü. VETERİNER FAKÜLTESİ PATOLOJİ ANABİLİM DALI 1

Transcript of ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ -...

Page 1: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ

Ek Ders Notları

Yard.Doç.Dr. Gülbin Şennazlı

İ.Ü. VETERİNER FAKÜLTESİ

PATOLOJİ ANABİLİM DALI

1

Page 2: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

ENDOKRİN SİSTEM ORGANLARI

Endokrin sistem; amacı vücudun çeşitli organları arasında metabolik denge durumunu

korumak ve devam ettirmek olan, birbirleri ile yakından ilişkili ve vücudun çeşitli bölgelerine

dağılmış organlar gurubudur. Endokrin bezler bu amaçlarını çeşitli organların aktivitesini

düzenleyen kimyasal haberciler(Hormonlar) salgılayarak gerçekleştirirler. Endokrin bezler

diğer organlarla kıyaslandıklarında küçüktürler. Tüm vücuda dağılmış olup birbirleriyle kan

dolaşımı aracılığı ile bağlantı kurarlar. Çok zengin damarlaşmaya sahiptirler. Endokrin bezler

ve ürettikleri hormonlar şöyle sıralanır.

Hipotalamus

Antidiüretik hormon(ADH, vasopressin)

Oksitosin

Tyrotropin salgılatıcı hormon(TRH)

Somatotropik hormon uyarıcı hormon(ST-RH, GH-RH)

Somatotropik hormon inhibe edici faktör(STİF)

Gonadotropin salgısını uyaran hormon(GnRH)

Prolaktin salgısını uyaran faktör(PRF)

Prolaktin salgısını baskılayan faktör(PİF)

Adrenocorticotropin salgılatıcı hormon (CRH)

Hipofiz Bezi( Pitüiter Bezi):

Adenohipofiz:

Somatotropik hormon (Somatotropin-STH, Büyüme Hormonu , Growth Hormon-GH

Luteotropik hormon (LTH, Prolaktin)

Tiroid stimüle edici hormon (TSH , Tirotropin),

Follikül stimüle edici hormon (FSH),

Luteinize edici hormon (LH),

Adrenokortikotropik hormon(ACTH),

Melanofor stimüle edici hormon (MSH)

2

Page 3: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Nörohipofiz

Antidiüretik hormon(ADH, vasopressin)

Oksitosin

Tiroid Bezi:

T3(Triiodotironin)

T4(Tiroksin)

Kalsitonin

Paratiroid Bezi:

Parathormon(PTH)

Böbreküstü Bezi(Adren)

Adrenal Korteks

Mineralokortikoidler(Aldosteron)

Glukokortikoid(kortizol ve kortikosteron)

Adrenal seks hormonları(progesteron, östrojen ve androjenler)

Adrenal Medulla

Katekolamin (Epinefrin ve norepinefrin)

Pankreas Langerhans Adacıkları

İnsülin

Glukagon

Somatostatin

Gonadlar (Testis ve Ovaryum):

Ovaryum

Östrojen

Progesteron

Testis

Testosteron

3

Page 4: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

HİPOTALAMUS

Hipotalamus; beyinin etkilerinin hipofize iletilmesi ile görevli önemli bir organdır. Bu

nedenlede hipotalamus ve hipofiz çok yakın ilişki içerisindedirler, bu ilişkileride iki ayrı

mekanizma ile sağlanır:

1. Hipotalamus-nörohipofiz ilişkisini sağlayan mekanizma: Hipotalamusun

paraventriküler ve supraoptik nükleuslarındaki nöronlardan ayrılan sinir uçları,

hipotalamus-nörohipofiz ilişkisini sağlıyan en önemli elemanları oluştururlar. Bu

nöronlar “antidiüretik hormon-ADH,(vasopressin)” ve “oksitosin” hormon

salgılarından sorumludur.

2. Hipotalamus-adenohipofiz ilişkisini sağlayan mekanizma: Diğer bir grup

hipotalamus nükleuslarının nöronlarından salınan faktörler ile de Adenohipofiz

hormonlarının salgısını uyararak(Releasing hormon-RH) ve baskılayarak(İnhibiting

factor-IF) regülasyonunu sağlarlar.

HİPOFİZ BEZİ( PİTÜİTER BEZ)

Hipofiz(pitüiter bez), kuru fasulye şeklinde, beynin tabanında, sella tursikanın sınırları içinde

yerleşmiş bir organdır. Çok yakından ilişkili olduğu hipotalamusa hem hipotalamustan uzanan

aksonların oluşturduğu bir “sap”, hem de venöz pleksusla bağlıdır. Hipofiz bezi morfolojik ve

fonksiyonel olarak iki özgün komponentden oluşur. Ön hipofiz-ön lop(adenohipofiz) ve arka

hipofiz-arka lop(nörohipofiz) olmak üzere.

Ön hipofiz(Adenohipofiz): Farinksin Rathke kesesinden kaynaklanan ektodermal bir yapıdır.

Buradan salgılanan hormonlar: STH, LTH, FSH, LH, ACTH, TSH, MSH

Arka hipofiz(Nörohipofiz): 3. ventrikül tabanından aşağıya doğru göçeden nöral dokudan

kaynaklanır; buradan hormon sentezlenmez, hipotalamusta sentezlenen oksitosin ve

ADH’yı depolayarak salgılar.

4

Page 5: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

NÖROHİPOFİZ: “Pitüisit” denilen modifiye glial hücreler ve hipotalamusun paraventriküler ve supraoptik

nükleuslarındaki sinir hücrelerinden uzanan aksonlardan oluşur. Nörohipofiz hormonları

olarak da bilinen “Antidiüretik hormon(ADH) (vasopressin) ve Oksitosin”, hipotalamusta

bulunan nörosekretorik hücreler tarafından sentezlenir ve bu nöronların aksonları boyunca

akarak nörohipofize gelir ve depolanırlar. Uygun uyarıya yanıt olarak da dolaşıma salınırlar.

Antidiüretik hormon; böbrekte toplayıcı kanalları etkileyerek serbet suyun resorbsiyonunu

sağlar. Eksikliği; böbreklerin idrardan suyu gerektiği şekilde geri ememesine ve buna bağlı

olarak da aşırı idrar yapımına (poliüri) yol açar. Oksitosin gebelikte uterus duvarındaki düz

kasların ve memede laktiferoz duktusları çevreleyen düz kasların kasılımını uyarır.

Nörohipofizin en belli başlı bozukluğu, buradan salgılanan Antidiüretik hormon(ADH,

vasopressin) ve oksitosin hormonlarının yeterli miktarlarda çeşitli sebeplere ilgili olarak

üretilememesi durumunda vücutta gelişen hastalık halleridir.

Bunlardan en önemlisi ise; vücutta Antidiüretik hormonun eksikliğine ilgili olarak gelişen

“Diabetes İnsipidus (DI)” adı verilen, polidipsi ve poliüri ile karakterize bir hastalık halidir.

DİABETES İNSİPİDUS (DI)

ADH’ın yetersiz üretildiği ya da dolaşımdaki bu hormonun yüksek seviyesine ya da normal

sekresyonuna karşı böbrekteki hedef hücrelerinde gerekli yanıtın biyokimyasal oluşumundaki

eksikliklerine bağlı bir bozukluktur. Nörohipofizdeki akson uçlarından genel dolaşıma salınan

ADH böbrekte toplayıcı kanalları etkileyerek serbest suyun resobsiyonunu sağlar. ADH

eksikliği böbreklerin idrardan suyu gerektiği şekilde geri ememesine ve aşırı idrar

yapımına(poliüri) yol açar. Poliüri ile karakterize bu duruma “Diabetes insibidus” adı verilir.

Böbreklerden aşırı su kaybına bağlı olarak serum sodyumu ve ozmolalitesi artmıştır. Bu da

susuzluk hissi ve fazla su içmeye(polidipsi) neden olur. Sebeplerine göre diabetes insibidus

iki alt gruba ayrılır: Eğer diabetes insibidus; hipotalamusun endokrin kesiminin bozukluğuna

ilgili olarak şekillenmiş ise Hipotalamik(hipofizeal) diabetes insibidus, kronik böbrek

hastalıklarına ilgili olarak gelişmiş ise Nefrojenik diabetes insibidus olarak adlandırılır.

5

Page 6: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Hipotalamik diabetes insibidus; ADH yapan nöronların harabiyeti veya ADH salınımını

kontrol eden mekanizmaların bozukluğu sonucu ortaya çıkan poliürik bir tablodur. ADH’nın

sentezlenmesi ya da sekresyonunun engellenmesi; kanamalı kafatası travmaları ve

hipotalamus ve hipofiz ile ilgili cerrahi işlemler, hipotalamus ve hipofizin yangısel

hastalıkları, tümörleri, kistleri ve otosomal genetik faktörlere ilgili olarak çok çeşitli

durumlarda; hipotalamusun supraoptik nükleuslarındaki nörosekretorik nöronlar basınç

altında kalır ve yıkımlanır ya da nörohipofizin kapillar pleksuslarında salındığı yere taşınması

engellenir. Bunların sonucunda ADH sentezlenmesinde azalma veya tamamen tükenme

gerçekleşir. Diabetes insibidus bazen altta yatan hiçbir neden olmaksızın kendiliğinden

ortaya çıkabilir(idiyopatik). Hipotalamik diabetes insibidus; köpek, sıçan, at ve nadiren

kedilerde bildirilmiştir. Özellikle Boxer ırkı köpeklerde daha sık rastlanır. Kedilerde; yavru ve

gençlerde, çoğunlukla erkeklerde bildirilmiştir. Bu hastalık gelişen hayvanlarda hastalık teşhis

edilip uygun tedavi uygulandığı takdirde klinik semptomlar bir dereceye kadar düzelebilir.

Ancak olayların çoğunluğu ölümle son bulur.

Nefrojenik diabetes insibidus: ADH’ın antidiüretik etkisine renal tubuler cevapsızlık sonucu

oluşur. Bu durum da kronik böbrek hastalıklarına ilgili olarak gelişir.

ADENOHİPOFİZ: Adenohipofiz üç bölümden oluşur. Pars distalis, pars tuberalis, pars intermedia’dır.

Adenohipofiz hormonları, nörohipofiz hormonları gibi hipotalamusta sentezlenmez,

adenohipofizde bulunan endokrin hücreler tarafından sentezlenir ve salınır. Ancak bu

hormonların salınmaları, hipotalamusta bulunan nörosekretorik hücreler tarafından salınan

faktörler ve hormonlar tarafından kontrol edilirler.

Adenohipofizden salgılanan hormonlar şunlardır:

• Somatotropik hormon (Somatotropin -STH, Büyüme Hormonu , Growth

Hormon-GH): Uzunlamasına büyümede ve metabolik olayların ayarlanmasında

önemli bir yere sahiptir.

• Luteotropik hormon (LTH, Prolaktin): Gebelik sırasında östrogen, progesteron ve

plasental laktojen ile birlikte meme büyümesini ve süt oluşumunu sağlar.

6

Page 7: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

• Tiroid stimüle edici hormon (TSH, Tirotropin): Tiroid hücre membranındaki

reseptörlere bağlanarak, tiroid hiperplazisine ve vaskülarizasyonuna neden olur.

Ayrıca tiroid hormon sentezini uyarır.

• Follikül stimüle edici hormon (FSH): Overlerde folliküler büyüme ile testislerde

büyümeyi ve spermatogenezi uyarır.

• Luteinize edici hormon (LH): Ovülasyonu, folliküler luteinizasyonu, testiküler

interstisiyel hücre fonksiyonunu ve hem over, hem de testislerde steroid üretimini

uyarır.

• Adrenokortikotropik hormon(ACTH): Adrenal korteksten glukokortikoid ve

mineralokortikoid sekresyonunu uyarır.

• Melanofor stimüle edici hormon (MSH): Melanositlerde melanin sentezini arttırır.

Melanoforlarda melanin dağılışını düzenler

STH, LTH ve MSH’ın etkileri endokrin olmayan dokular üzerinedir. TSH, FSH, LH ve

ACTH ise ilgili endokrin bezlerin sekretorik aktivitelerini kontrol ederler.

Hipotalamustan salınan hormonlar ve faktörler (ACTH-RH, FSH-RH, LH-RH, TRH, ST-RH,

STİF, PRF, PİF); adenohipofiz hormonlarının (ACTH, FSH, LH, TSH)

salınmasını(Releasing-RH) ve engellenmesini(Inhibiting-IF); adenohipofiz hormonları

da(ACTH, FSH, LH, TSH); adrenal korteks, yumurtalık, testis, tiroid bezi gibi endokrin

bezlerin hormonlarının salınmasını kontrol etmektedirler.

HİPOFİZ-PİTUİTER(ADENOHİPOFİZ) BEZİNE İLGİLİ

BOZUKLUKLAR Aslında adenohipofiz; pitüiter bezin birçok hormonlar üreten önemli bir bölümüdür. Pitüiter

bez adı altında burada anlatılan patolojik olaylardan kastedilen, aslında adenohipofiz ve

buradan salgılanan hormonlardır.

Pitüiter bezde meydana gelen doku harabiyeti, bu bezin ürettiği hormonların birinin veya

birkaçının, hatta hepsinin sekresyonunu etkiler yani az veya çok miktarlarda salgılanmasına

sebep olur. Pitüiter bezde meydana gelen doku harabiyeti hormonlarının az veya hiç

salgılanmamasına neden olur. Bu duruma “hipopitüitarizm” denir. Tam aksine pitüiter bezden

köken alan ve salgı üretebilen tümörlerin gelişmesi veya hipotalamik nöyrosekretör uyarının

7

Page 8: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

artışı veya pitüiter bezin fonksiyonunu önleyici etkisinin ortadan kalkması da çok miktarda

pitüiter hormonun salgılanmasına neden olur. Bu duruma da “hiperpitüitarizm” denir.

HİPERPİTÜİTARİZM

Hiperpitüitarizm, pituiter bezin aktivitesinin patolojik olarak aşırı derecede artması halidir.

Böyle bir durumda da bezi oluşturan asidofilik ve bazofilik hücreler fazla çalışıp, hormon

üretir ve aşırı miktarda salgılar. Hormonların fazla yapımının nedeni genellikle pituiter bezin

adenomlarıdır. Daha seyrek görülen nedenleri ise hiperplazileri ve karsinomları, bez dışı

tümörlerin hormon yapımı ve bazı hipotalamik bozukluklardır. Pituiter adenomları

fonksiyonel olmayabilir. Ya da normalde bulunan fonksiyonel pituiter paranşimini yıkıma

uğratıp onun yerini almaları sonucu hipopituiterizme yol açabilirler. Fonksiyonel olan pitüiter

adenomları genellikle tek bir hücre tipinden oluşurlar ve baskın olarak tek tipte bir hormon

yaparlar. Bunun istisnalarıda olabilir. Bazı pituiter adenomları tek bir hücre tipinden oluşurlar,

fakat birden fazla hormon salgılarlar(örneğin büyüme hormonu ve prolaktin).

Pituiter bezin(adenohipofiz), adenomlarının çeşitli tipleri şunlardır:

Somatotropik(STH, Büyüme hormon-GH) hücreli adenom

Prolaktin(luteotropik) hücreli adenom

ACTH hücreli adenom

Gonadotropik(FSH ve LH) hücreli adenom

Karışık STH-Prolaktin adenomları

TSH hücreli adenomlar

Aşırı hormon salınımına ilgili olarak da vücutta bazı değişiklikler ve hastalıklar şekillenir.

Gigantism ve Akromegali: Dev cüsselik hali.

Gigantizmin sebebi; pituiter bezin salgıladığı STH(GH) hormonun henüz çocukluk çağında

iken aşırı miktarda üretilip salgılanmasıdır. Böyle bir durum ise çoğunlukla pituiter bezdeki

bazofil hücrelerden köken alan aktif bir adenomun oluşumuna ilgili olur. Adenomlar puberte

öncesi dönemde yani kemik epifizlerin kapanmasından önce ortaya çıkarsa aşırı STH düzeyi

Gigantism gelişimi ile sonuçlanır. Salgılanan çok miktardaki STH, kıkırdak ve kemik

dokulardaki üreyip çoğalmayı, diğer bir deyişle uzamayı hızlandırır ve sürekli kılar. STH aynı

zamanda bağ dokuya ve diğer dokulara olan etkisiyle bu organ ve dokularda da büyüme ve

8

Page 9: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

gelişmesini sürdürür. Bu durum vücut boyutlarında genel bir artış, kol ve bacakların orantısız

uzaması, yüz hatlarının kabalaşması ve viseral organların büyümesi ile karakterizedir. STH

düzeyindeki artış ergenlik çağında yani epifizin kapanmasından sonra devam eder ya da bu

artış epifizler kapandıktan sonra ortaya çıkarsa hastalarda Akromegali gelişir. Akromegali

köpeklerde aynı zamanda progesteron preparatlarının uzun süren uygulamaları sonrasında

veya yaşlı, çiftleşmemiş, östrus siklusunun diöstural fazındaki dişi köpeklerde gelişebilir.

Uzun ve kısa tüylü evcil, erkek ve 4-17 yaş aralığındaki erişkin kedilerde görülmüş olmakla

beraber köpeklerde nadiren bildirilmiştir. Akromegali durumunda ossifikasyon tamamlandığı

için uzun ve yassı kemikler kalınlaşıp kabalaşır. Büyüme eller, ayaklar ve yüz kemikleri,

yumuşak dokular, deri ve iç organlarda(kalp, karaciğer, böbrekler) çok tipiktir. Yüz hatlarında

kabalaşma, küçük ve öne çıkık alt çene, kilo artışı, karında genişleme, deride kalınlaşma ve

katlanmalar çok belirgindir. STH fazlalığı ile birlikte glikoz toleransında bozukluk, diabetus

mellitus, yaygın kas zayıflığı, hipertansiyon, artrit, osteoforoz ve konjestif kalp yetmezliği

gibi birçok diğer bozukluklarda görülür. Diabetes mellitus özellikle kedilerde akromegali ile

beraber gözlenen önemli bir klinik bulgudur. Bunun nedeni ise; aşırı STH hormonunun,

insüline karşı antigonistik etkiye sahip olmasıdır.

Galaktore ve Amenore Halleri: Pituiter bez tarafından salgılanan prolaktin

hormonunun aşırı miktarda üretilip salgılanması süt bezlerini etkileyerek memelerin aşırı

miktarda süt üretip salgılamasına ve yumurtalıkların faaliyetlerini olumsuz etkileyerek

amenoreye neden olur. Bu durum pituiter bezde prolaktin salgılayan hücrelerden gelişen ve

aşırı fonksiyon gösteren tümörlere ilgili olur.

Cusing Sendrom: Glukokortikoidlerin (kortizolun) kronik, fazla ve uygunsuz

salgılanması sonucu ortaya çıkan semptomlar kompleksidir. Olay Pituiter kaynaklı bir

adenoma bağlı ise Cushing hastalığı denilmekte, adrenal kaynaklı olanlara veya ekzojen

ACTH veya glukokortikoidlerin yüksek dozda ve uzun süre verilmesi ile (iatrojenik cushing)

ortaya çıkan tabloya da Cushing sendromu ismi verilmektedir. Ayrıca, küçük hücreli akciğer

kanserleri, bronş karsinomları, timus karsinoidleri, pankreatik tümörler, feokromositoma,

medüller tiroid kanseri gibi tümörlerde ektopik ACTH salgılayarak Cushing sendromuna

yol açarlar. Pituiter bezin ACTH salgılayan tümörlerine daha çok köpeklerde, daha az olarak

da diğer hayvanlarda rastlanır. Erişkin ve yaşlı köpeklerde daha sık gelişir, ayrıca Boxer,

Boston terrier ve Dachshunds ırkı köpeklerde daha yüksek insidansa sahiptirler. Klinik

9

Page 10: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

bulgular ve lezyonlar pituiter tümörlerin uyarımına bağlı olarak hiperplastik hal alan adrenal

korteks tarafından uzun süre salgılanan kortizolün etkisi sonucu gelişir. Bu değişiklikler

vücudun birçok organ sistemi üzerine glukokortikoid hormonların kombine glukoneojenik,

lipolitik, protein katabolik ve antiinflamatuar etkileri sonucunda oluşur.

HİPOPİTÜİTARİZİM

Pituiter bezin üretip salgıladığı hormonlardan birinin veya birkaçının çeşitli sebeplere ilgili

olarak az salgılanması veya hiç salgılanmamasıdır.

Sebepler:

Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini olumsuz yönde etkileyerek azaltan

herhangi bir lezyon hipopitüitarizme sebep olabilir:

1.Pituiter(hipofiz) bez içinde gelişen herhangi tipten birçok tümörler hipopitüitarizm

yapabilir. Bu gibi tümörler primer yani bezin kendi dokusuna ait olabilir. Veya sekonder yani

metastazik bir tümör de olabilir. Primer tümörler Rathke yarığının artığından, kraniofaringeal

duktusun artığından veya faringial duktusun artığından kök alabilir. Hipofizde gelişen veya

yerleşen tümörler hipofiz dokusunu istila ederek ortadan kaldırır ve dolayısı ile gözden

silinen bez dokusundan salgılanan hormonlar da giderek azalır ve tamamen durmuş olur.

2. Hipofiz bezi içinde oluşan kistler: En önemlisi Rathke poşundan gelişen kistlerdir.

Genellikle Ratke poşunun orofaringeal ektoderminin, pars distalisin tropik hormon salgılayan

hücrelerine farklılaşmasındaki yetersizliğe ilgili olarak gelişir. Bu durum sella tursikada

prograsif olarak genişleyen çok boşluklu kist oluşumuna ve adenohipofizin yokluğuna yol

açar. Diğer kistler kraniofaringeal kistler, faringeal hipofizden gelişen kistlerdir. Hipofizde

oluşan bu kistler hipofizin bez dokusunu basınç altına alarak onu atrofiye uğratır.

3. Hipohizde baş gösteren hipoplasi ve aplasi halleri: Bu gibi olaylar çoğunlukla baş

bölgesinde yer alan geniş çaptaki anomalilere ilgili olur. Örneğin Vit. A yetersizliği veya

veratrum califormicum ve salsola tuberculata gibi bitkiler ile zehirlenme sonucunda oluşan

cyclopie (tekgöz anomalisi) ve anencephalia olaylarında gelişir.

10

Page 11: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

4. Hipofizi etkileyen kalıtsal hatalar: Bazı genlere ilgili olarak hipofizin kalıtsal olarak noksan

gelişmesi sonucu meydana gelir. Jersey ve Guernsey ırkı sığırlarda, uzun gebelik haline sebep

olan fötusa ait hipofizdeki hipoplasi veya aplasi durumu gibi.

5. Hipofizde yer alan yangısel veya enfeksiyöz hastalıklar: Viral, bakteriyel, paraziter ve

mikotik etkenlere ilgili sistematik enfeksiyonlar seyrek de olsa hipofize yayılabilir.

6. Hipofizin şiddetli hiperemisi, hipofizde yer alan kanamalar ve nekrozlar: Bu gibi lezyonlara

köpeklerin viral enfeksiyöz hepatitisinde (Hep. Cont. Can.) ve domuz vebası olaylarında

rastlanmıştır.

7. Hipofizde yer alan septik emboliler ve bunların nedbeleri: Daha ziyade ruminantlarda ve

de özellikle sığırlarda septik metritislere ilgili olur.

8. Seyrek de olsa kuşların ve yılanların hipofiz bezlerinde artiküler ve visseral ürikozisin bir

parçası olarak ürat kristallerine ait düğümcükleri(tofi) yer alır.

Hipopitüitarizm sonucunda vücut doku ve organlarında bazı aksaklıklar, bozukluklar ve

hastalıklar meydana gelir.

Pitüiter Cücelik Hali (Pitüiter Dwarfism-Juvenil Panhipopitüitarizm)

Somatotropin hormonun eksikliği sonucu hayvanlarda cücelik hali gelişir. Köpeklerde pitütier

cücelik hali genellikle hipofiz kistlerine bağlı olarak gelişir. Hipofiz kistleri ya normalde

doğumla kaybolan distal kraniofaringeal duktusun kalıntılarından(Kraniofaringeal duktus

kistleri) gelişebilir ya Ratke poşunun orofaringeal ektoderminin farklılaşma yetersizliği sonu

gelişebilir(Ratke poşundan gelişen kistler) veya pars distalisin tropik hormon salgılayan

hücrelerine farklılaşmasındaki yetersizliğe ilgili(Faringeal hipofizden gelişen kistler) olarak

gelişebilir

Bu tür kistler hipofizin portal sistemi üzerine basınç yaparak dolaşımını engeller ve bu

organda atrofiye neden olur. Ayrıca geniş kistik yapıların yırtılmasına bağlı olarak ortaya

11

Page 12: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

çıkan proteinli içerik yangıya neden olabilir. Klinik bulgular arasında optik alanlara basınç

nedeniyle görme güçlükleri, diabetes insipidus, şişmanlık ve adenohipofisin

hipofonksiyonuna bağlı olarak gonad atrofisi, bazal metabolizmada azalma ve hipoglisemi

gelişir.

Köpeklerde pituiter drawfizm (hipofiz cüceliği) genellikle rathke poşunun orofaringeal

ektoderminin pars distalisi’nin tropik hormon salgılayan hücrelerine farklılaşma yetersizliği

ile ilgilidir. Bu durum sella tursikada progresiv olarak genişleyen çok boşluklu kist oluşumuna

ve adonohipofisin yok olmasına neden olur.

Juvenil panhipopituitarizm; çoğunlukla Alman çoban köpeklerinde görülür. Cüce doğan

yavrular 2 aylığa kadar normal görülür. Diğerlerine oranla daha yavaş gelişirler. Kıl örtüsü

düzgün değildir. Tüylerin düzensizliğimden ötürü tilki benzeri bir görünüş alırlar. İki taraflı

simetrik alopesi gelişir. Kalıcı dişler gecikir yada hiç çıkmaz. Epifiz plaklarının kapanması,

hormonal yetersizliğin şiddetine bağlı olarak 4 yaşına kadar sürebilir. Genital organlar

gelişmez, ovaryum korteksi gelişmez veya hiç yoktur. Troid hormanları düşüktür.

Hipofiz cüceliği tanısında yararlı olan kriterler arasında; diğer yavrularla karşılaştırmalı

olarak hayvanın boyu, açık epifizeal hatların radiografileri, tiroid fonksiyon testleri ve deri

biopsileri yer alır. Deri lezyonları; epidermiste hiperkeratozis, folliküler keratozis,

hiperpigmentasyon, eklenti bezlerinde atrofisi ve elastin ipliklerin kaybı ile dermisde kollagen

iplik ağının gevşekliği vardır, ayrıca kıl gövdesi yoktur ve kıl follikülleri özellikle gelişme

siklusunun telogen fazındadır.

TİROİD BEZİ

Tiroid bezi endokrin bezlerden biri olup tiroid hormonları olarak bilinen üç çeşit hormon

üretir. Hayvanların çoğunda traheanın iki yanında sağlı sollu iki lop olarak bulunur.

Domuzlarda, yan loplar ile beraber median hatta da büyük bir lop yer alır.

Tiroid bezi değişik büyüklükte çok sayıda folliküllerden oluşur. Bu folliküller, tiroid bezinin

görev yapan ana birimleridir. Follikülleri, silindirik, kübik veya yassılaşmış epitel hücreleri

döşer. Hücrelerdeki bu şekil değişikliği salgı üretme faaliyetlerine bağlıdır. Folliküllerin

12

Page 13: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

lümenleri kolloid ile doludur. Kolloid tiroid follikül hücreleri tarafından salgılanan troglobülin

deposudur ve tiroid fonksiyonundaki aktivite düzeyine göre 3 aylık tiroid hormonu ihtiyacını

karşılar. Folliküller arasındaki bağ doku kapillarlardan zengindir, ayrıca bu bölgelerde

kalsitonin hormonu sentezleyen “Parafolliküler ya da C” hücreleri adı verilen hücreler gruplar

halinde yer alır.

Tiroid bezi; Tiroksin(T4), Triiyodotironin(T3) ve Kalsitonin(calcitonin) hormonlarını

hipotalamus ve hipofiz etkileşimi ile salgılamaktadır. Hipotalamustan salgılanan Tirotropin

Releasing Hormon(TRH) tarafından uyarılan ve adenohipofizden salgılanan Tiroid Stimulan

Hormonu(TSH) tiroid bezinin iyot alımını uyarmaktadır. Folliküler hücreler genel dolaşım

kanından iyon halindeki iyodu diffuzuyon yolu ile alırlar. İyod follikül hücre

stoplazmalarında peroksidaz enzim aracılığı ile oksitlenerek aktif elementer iyoda

dönüştürülür. Sonra iyod follikül lümeninde bulunan tiroglobülinin tirozin ucuna bağlanır ve

monoiyodotirozin(MİT) ve diiyodotirozini(DİT) oluştururlar. Tiroid hücresinin kollid

yüzünde iki DİT birleşerek T4’ü oluşturur, bir DİT ile bir MİT birleşerek veya T4’ün

deiyodinasyonu ile T3 oluşur. Bu evre TSH tarafından uyarılır ve bu uyarıma yanıt olarak

tiroid follikül epitel hücreleri kolloidi pinositoz yolu ile içlerine alırlar. Hücre içinde

tiroglobulin molekülü hidrolize tabi tutulur ve tiroid hormonları serbest bırakılır. T3 ve T4

sistemik dolaşıma salınırlar ve burada periferal dokulara taşınmak üzere ya plazma

proteinlerine bağlanırlar ya da serbest halde bulunurlar. Toplam plazma T4’ünün yaklaşık %

0.04’ü, T3’ün % 0.4’ü serbest olarak dolaşır ve biyolojik olarak aktiftirler. Plazma

proteinlerine bağlanan tiroid hormonları biyolojik olarak inaktiftir. Bezin en fazla sentezlenen

hormonu T4, en etkin hormonu ise T3’dür.

Kandaki tiroid hormon miktarının ayarlanması “negatif geri bildirim” mekanizması ile

olmaktadır. Kanda tiroid hormonları belirli bir düzeyi aşınca TSH salınması inhibe edilir.

Tiroid hormonları genel olarak tüm vücut hücrelerinin büyüme ve gelişmesi ile enerji

metabolizmasını düzenleyen hormonlardır. Bu hormonların en belirgin etkisi; dokuların

metabolizma hızını ve oksijen kullanma hızını artırmasıdır. Tiroid hormon yetersizliğinde

bazal metabolik hız normal değerden %30-40 kadar azalırken, aşırı salgılanmalarında %50-

100 kadar artmaktadır. Aynı şekilde proteinlerin anabolizma ve katabolizmaları da tiroid

hormonları ile artırılır. Lidip ve lipoprotein metabolizmasında büyük rol oynarlar. Onların

sentezini, mobilizasyonunu ve katabolizmasını etkilerler. Karbonhidrat metabolizmasını her

13

Page 14: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

yönüyle uyarmaktadır. Bunlar; glikozun hücreler tarafından tutulmasında artma, glikolizde

artma, glikoneojenezde artma, sindirim sisteminde emilim hızının artması, hatta karbonhidrat

metabolizmasında sekunder etkiler oluşturan insülin salgılanmasında artması şeklindedir.

Tiroid hormonlarının azlığında metabolik olayların yavaşlaması, kemik iliği fonksiyonlarına

da yansımakta, eritrosit yapım hızı azalmaktadır. Tiroid hormonlarının eksikliği B12 vitamini,

folik asit, demir gibi hemopoietik maddelerin yetersizliğine neden olmakta ve anemi

oluşturmaktadır. Tiroid hormonları, normal büyüme için hipofizden salgılanan büyüme

hormonu kadar gereklidir. Eksikliklerinde kemik gelişimi yavaşlar.

Tiroid bezinin en önemli bozukluğu; üretip salgıladığı tiroid hormonlarının çokluğu yani

“hipertiroidism”, azlığı veya hiç salgılanmaması yani “hipotiroidismdir”. Ve dolayısıyla da

bunlara ilgili olarak vücutta baş gösteren hastalıklarıdır. Hipotiroidism köpeklerde,

hipertiroidism de kedilerde sık rastlanan tiroid bezine ilgili endokrin hastalıktır.

HİPOTİROİDİSM

Tiroid hormonlarının eksikliğine bağlı olarak şekillenen bir sendromdur. Köpeklerin yaygın

bir endokrin hastalığıdır, kedilerde ve diğer hayvanlarda nadir olarak görülür. Orta yaş(4-8)

grubundaki köpeklerde daha sıklıkla ortaya çıkar. Hastalık genellikle orta ve büyük, saf ırk

köpekleri etkilemekte olup, özellikle; Doberman pincher, Golden retriever, İrish seter,

Dachshund, Shetland çoban köpeği, minyatür Schnauzer, Cocker spaniel, Boxer, Buldog,

Chow chow, Labrador retriever ırkı köpeklerde daha sıklıkla rastlanmaktadır, Alman kurdu

ve melezler daha az duyarlıdırlar. Cinsiyetin önemli olmadığı belirtilmekle birlikte

kısırlaştırılmış dişi, kastre edilmiş erkeklerde hastalığın gelişme riskinin yüksek olduğu

belirtilmektedir. Hiptiroidism etyolojilerine göre primer, sekunder ve tersiyer olarak 3 gruba

ayrılır. Bunlardan en sık görüleni primer hipotroidisimdir ve köpeklerde daha çok tiroid

bezinin idiopatik folliküler atrofisi ve lenfositik tiroiditise bağlı olarak gelişir. Köpeklerde

hipotiroidizme yol açan diğer nedenler arasında nadir gelişen iki taraflı fonksiyonel olmayan

tiroid tümörleri, iyot yetersizliği sonu oluşan guatr ve cerrahi olarak tiroid bezinin çıkarılması,

antitiroidal ilaçlar ile tedavi ve radyoaktif iyot ile tedavi gibi iatrojenik nedenler yer alır.

Kedilerde de sebep hipertiroidismi tedavi etmek amacıyla tiroidin tamamının cerrahi olarak

çıkarılması veya tedavi amacı ile kullanılan radyoaktif iyodla tiroid bezinin yıkımlanmasıdır.

14

Page 15: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Sekunder hipotiroidisim hipofiz bezi tarafından yetersiz TSH hormonu salgılanmasına bağlı

olarak gelişir. Tersiyer hipotiroidisim ise hipotalamustan TRH salgılanmasındaki eksikliğe

ilgili olarak gelişir.

İdiopatik Folliküler Atrofi:

Tiroid bezinin idiopatik atrofisi, tiroid paranşim dokusunun mikroskobik olarak kaybolması

ve yerini yağ dokunun almasıdır. Sebebi bilinmemektedir. Köpeklerde hafif hipotirodism

bulgularının ortaya çıktığı follikül atrofisinde tiroid bezinin bir kısmı etkilenir. Bu kısımda

uzun prizmatik hücreler ile döşeli küçük folliküllere rastlanır. Bu folliküllerde çok az kolloid

bulunur. Follikül duvarında, kolloidde ve interstitiumda tek ya da küçük gruplar halinde

dejenerasyona uğramış follikül hücreleri görülür. İlerlemiş formlarında ise hipotiroidizmin

klinik bulguları ortaya çıkar ve tiroid hormonlarının kandaki düzeyleri de düşük olur. Tiroid

bezi çoğunlukla yağ dokusu görünüşünde olur ve küçük follikül kümeleri gözlenir. İdiopatik

follikül atrofisinde ara sıra tiroid bezinde kapsüllenmiş bir mikroadenom ya da follikül

hücrelerinin nodüler hiperplazili alanları görülür.

Lenfositik Tiroiditis:

Lenfositik tiroiditis immun aracılı bir hastalıktır. Hasta hayvanların dolaşımlarındaki

tiroglobülin, T3, T4’ü içeren tiroid antijenlerine karşı otoantikorların yoğunluğunun artmış

olması hastalığın humoral immun mekanizma ile olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Her ne

kadar köpeklerde gerçek mekanizma bilinmemekte ise de insanlarda olduğu gibi poligenik

özellikte kalıtsallığın söz konusu olduğu sanılmaktadır. Lenfositik tiroiditisli köpeklerde,

tiroid bezi hafif büyür ve kahverengi-beyaz renkte olur. Tiroid bezi normal ya da küçülmüş de

olabilir. Histolojik olarak; multifokalden diffuza değişen lenfosit, plazma hücresi ve makrofaj

infiltrasyonları görülür. Folliküller arasında yeryer lenfoid nodüllere rastlanır. Sağlam kalan

folliküller küçüktür. Vakuollu görünüşteki kolloid içinde sıksık lenfositler, makrofajlar ve

dejenere follikül hücreleri yer alır. Lenfositik tiroiditiste follikül lezyonlarının çoğu tiroid

follikül hücreleri arasında göç eden lenfositlerin ve plazma hücrelerinin etkisiyle oluşur. Bu

göç follikül hücrelerinin bazal membrandan ayrılmasına ve dökülmesine, lenfoid hücrelerin

lümene göçlerine ve sonunda folliküllerin dejenerasyonuna neden olur. Tiroid follikül

hücrelerinin yangısel hücreler ile prograsif yıkımlanmasını ve tiroid hormonları üretiminin

azalmasını kompanze edebilmek için, geride kalan folliküllerdeki hücreler, olasılıkla TSH

salgılanmasındaki artışa bağlı olarak hipertrofiye uğrar. Lenfositik tiroiditiste lezyonlar tiroid

bezinin fibröz bağ dokuya dönüşmesine kadar ilerler.

15

Page 16: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Hipotiroidismde ortaya çıkan birçok fonksiyon bozukluğu bazal metabolizmanın

yavaşlamasından kaynaklanır. Hipotiroidismde çoğunlukla deri ve kıllarda önemli lezyonlar

şekillenir. Tiroksin(T4) hormonu fizyolojik olarak kıl büyümesinin anagen(etkin) dönemini

uyarır, oysa tiroid hormonlarının kandaki düzeyleri düştüğünde telogen(inlenme) dönemi

uyarılır. Telogen kıllar da kıl folliküllerinden kolaylıkla kopar; sonuçta hayvanda kıl örtüsü

incelir ve sık sık iki taraflı simetrik alopesi şekillenir. Kıl dökülmesi özellikle derinin kuyruk

ya da boyun bölgesi gibi sürtünen kısımlarında başlar, uzun süren hipotirodism olgularında

kuyruk tamamen çıplak kalır. Deride hiperkeratozis hipotiroidizmde her zaman görülen bir

lezyondur. Yuvarlak pullu odaklar şeklinde görülür. Hiperpigmentasyon da özellikle burnun

dorsal yüzü ve kuyrukların distal kısmı gibi yersel alopesi bölgelerinde şekillenir. Uzun süren

ya da şiddetli hipotiroidism olgularında Miksödem şekillenir ve klinik olarak hipotiroidism

için karakteristik bir görünüşte olur. Miksödemde dermis ve subkutiste musin maddesi

toplanır. Musin oldukça fazla miktarda su tutar ve deride belirgin kalınlaşmaya ve hamur

kıvamı almasına neden olur. Alın, göz kapakları, dudaklar ve distal ekstremitelerde deride

kalınlaşmalar şekillenir. Bu durum özellikle yüzde çok belirgindir. Alında temporal bölgede

yuvarlaklaşma, yüzün kıvrımlarında kalınlaşma, dudaklar ve alt göz kapaklarında şişkinlik ile

karakterize “üzüntülü yüz ifadesi” tipik bir görüntü oluşturur. Hipotiroidismde üreme

bozukluklarına yaygın şekilde rastlanır. Erkek hayvanlarda cinsel isteksizlik, testis atrofisi ve

spermatozoon yoğunluğunda azalma vardır. Dişi hayvanlarda östrus siklusları düzensiz olur

ya da şekillenmez ve böyle hayvanlar döl tutmaz.

Uzun süren ve şiddetli hipotiroidismde oluşan hiperkolesterolemi; aterosklerozis(koroner,

serebral ve diğer damarlarda) ve karaciğerde büyüme ile glomerulus ve kornea lipidozisine

yol açar. Hipotiroidismde hiperkolesteroleminin nedeni lipid metabolizma hızında yavaşlama,

kolesterolün bağırsaktan atılmasında azalma ve lipidlerin safra asitlerine ve diğer bileşenlere

dönüştürülmesidir. Kimi hipotiroidili köpeklerde iştahta bir değişiklik olmadan vücut

ağırlığında artış gözlenir.

HİPERTİROİDİSM(Tirotoksikozis) Tiroid bezi fonksiyonlarının çeşitli sebeplere ilgili olarak artması sonucu fazla miktarda tiroid

hormonları üretip salgılanması ve buna bağlı olarak meydana gelen multisistemik bir hastalık

halidir. Daha sıklıkla orta yaş ve üstü kedilerde görülmekle beraber köpeklerde nadirdir.

16

Page 17: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Cinsiyet ve ırk yatkınlığı yoktur. Ancak Siyam ve Himalayan ırkı kedilerin genetik olarak

daha düşük bir risk altında oldukları bildirilmiştir.

Sebepleri:

• Tiroid bezini uyaran maddelerin alınması

o Ticari kedi mamalarına katılan bazı kimyasallar(Polyfenol ve türevleri)

o Soya fasulyesinin kedi mamalarında yüksek kaliteli bitkisel protein kaynağı

olarak dikkatsizce kullanılması

o Konserve gıdalar, pire spreyleri, insektisitler, herbisitler hipertiroidism riskini

arttırdığı bildirilmiş.

• Tiroid bezinde bilateral multinodüler adenomatöz hiperplaziler(Guatr)

• Tiroid bezi tümörleri

• Hipofizin TSH salgılayan tümörleri

Hipertiroidismde ortaya çıkan birçok klinik bulgu bazal metabolizma hızının artmasından

kaynaklanır. Kedilerde hipertroidismin en yaygın görülen klinik bulguları; kilo kaybı, artmış

iştah, kusma, poliüri, polidipsi, diare ve hiperaktivite, aşırı huzursuzluk ve sinirliliktir. Kıl

örtüsü dağınık ve cansızdır. Kalp seslerinde sistolik murmurlar, taşikardi ve aritmiler, hatta

sekonder kardiomyopatiler bile gelişebilir. Hayvanların aşırı iştahlarına rağmen kilo

almadıkları gözlenir. Hipertiroidili kedilerin yaklaşık % 80’inde tiroid bezlerinin bir veya her

iki lobunda büyüme görülür.

TİROİD BEZİNİN HİPERPLAZİSİ - GUATR

Tiroid bezinin yangısel ve neoplastik olmayan büyümesine “Guatr” denir. Tiroid bezinin

hiperplazisine

• İyot miktarı yetersiz gıdalar ile beslenme,

• Tiroid hormon sentezini engelleyen antitiroidal(guatrojenik) ilaçlar ve

kimyasal maddeler,

• Gıdalar ile iyodürün fazla miktarda alınması,

• Tiroid hormonlarının sentezinde etkin olan enzimlerin genetik defektleri

neden olmaktadır.

17

Page 18: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Hayvan yemlerinde iyotlu tuzların yaygın şekilde kullanılmasından önce dünyanın birçok

guatrojenik bölgesinde iyot yetersizliğinin neden olduğu tiroid hiperplazilerine sıklıkla

rastlanılmaktaydı. Bazı guatrojenik bileşikleri içeren iyottan yetersiz besinlerin yenilmesiyle

de şiddetli tiroid bezi hiperplazisi görülmektedir. Besinlerle yeterli miktarda iyot

alınamadığında bezde yeteri kadar hormon sentezlenemez. Dolayısıyla kanda T4 düzeyi

düşük olunca, negatif geri bildirim yolu ile hipofiz bezinden bol miktarda ve devamlı TSH

salgılanır. TSH tiroid bezini öylesine uyarır ki, tiroid bezi hücreleri bol miktarda tiroglobülin

salgılar, follikül içinde kolloid madde artar ve bez gittikçe büyür. Gebelikleri sırasında

iyottan yetersiz yemlerle beslenen hayvanlardan doğan yavrularda da şiddetli tiroid

hiperplazisi ile hipotiroidismin klinik bulguları şekillenir. Hayvanlarda ve insanlarda

besinlerde iyodürün fazlalığı da tiroid hiperplazisi ile sonuçlanabilmektedir. Fazla iyodür

tiroid bezinin iyot alımını engeller, iyodürün iyoda peroksitlenmesi bloke edilir, tiroglobülinin

endositozu ve TSH’ın uyarısı engellenir, tiroglobülinden T3 ve T4 hormonlarının çözülmesi

engellenir dolayısıyla folliküllerden hormon salgılanmasını durdurur.

Erişkin hayvanlarda guatırın klinik önemi azdır, yersel basınca yol açar, genel sağlık

durumunda bozulma olmaz, bazen gebelik önemli derecede uzar, tiroid bezinin büyük olması

güç doğuma yol açabilir ve plasenta retensiyonu görülebilir.Guatr yeni doğan yavruların bir

hastalığı olarak önemini korumaktadır. Evcil hayvanlarda kongenital hipotiroidismde

hiperplastik guatr şekillenir. Etkilenen taylar çok halsiz olurlar ve doğumdan sonraki birkaç

gün içinde ölürler. Buzağılar hipotiroidizmin etkilerine daha dirençli olurlar. Bazı hayvanlar

kısmen veya tamamen kılsız olur, ancak bu hayvanlar ya ölü doğarlar ya da kısa sürede

ölürler. Yeni doğmuş, guatrlı domuz, oğlak ve kuzularda da miks ödem ve alopesi şekillenir,

ölüm oranı yüksek olur. Evcil etçillerde kongenital hiperplastik guatra pek rastlanmaz. Köpek

yavrularında bazen tiroid bezi güç doğuma ya da asfeksiye yol açacak dercede büyüyebilir.

Çok şiddetli olgularda hayvanlar doğduktan kısa süre sonra ölür. Bu gibi hayvanlarda anemi,

hatalı kemik kireçlenmesi ve yetersiz gelişme vardır. Daha az şiddetli formlarına daha yaygın

şekilde rastlanır ve ekilenen hayvanlar çoğunlukla iyileşir.

Guatr histolojik yapılarına göre genellikle 5 grupta incelenir.

1.Hiperplastik guatr

2.Kolloid guatr

3.Adenomatöz guatr

4.Ekzoftalmik guatr

5.İyot zehirlenmesine ilgili at guatırları.

18

Page 19: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Hiperplastik guatr: Diffuz hiperplastik guatrda tiroid bezinin her iki lobu uniform şekilde

büyür. Büyüme yaygın olabilir ve kranial boyun bölgesinde palpe edilebilen şişliklere yol

açar. Etkilenen loplar sert ve koyu kırmızı renktedir. Uzun süren TSH uyarımının etkisiyle

folliküller arasında yaygın kapillar ağ şekillenir. Folliküller silindirik hücreler ile kaplıdır.

Aşırı derecede üreyen bu hücreler lümene doğru üremeler yapar. Bazı sahalarda üreyen bez

epitelyumleri hücre yığınları veya şeritleri oluşturur ve follikülleri tamamen doldurabilir.

Folliküllerde kolloid maddesi azdır veya hiç yoktur.

Kolloid guatr: Hiperplastik guatırın involüsyon aşamasını oluşturur. Kolloid guatr ya iyot

yetersizliğine bağlı oluşan hiperplastik guatırlı hayvanlara yeterli miktarda iyodür

verilmesinden sonra ortaya çıkar ya da yaşlı hayvanlarda T4 ihtiyacı azaldığında bunlara

iyodür verilmesi sonrasında görülür. Her iki tiroid bezi lobu diffuz olarak büyür, ancak

hiperplastik guatıra göre daha saydam ve daha açık renkte olur.

Makrofollikülleri döşeyen follikül hücreleri yassı ve atrofiktir. İçlerinde hafif boyanmış ve

granüllü bol bir kolloid bulunur. Follikül duvarları gerilmiş durumdadır. Hatta fazla miktarda

koloidin yaptığı basınca ilgili olarak yeryer follikül duvarlarının yırtılmasıyla, içleri kolloidle

dolu kistik folliküller meydana gelir.

Adenomatöz guatr: Yaşlılığa ilgili olarak tiroid bezinde bölgesel bir hiperplazi olayı söz

konusudur. Verim düşüklüğünü kompanze etmek girişimi sonucunda tiroid bezi nodüler

hiperplaziye uğrar. Bu gibi durumlarda tiroid bezinin bir veya iki lobunda, az çok yuvarlak

biçimde, yumruk büyüklüğüne varan, bir veya birkaç sayıda, düğüm ve yumrular şekillenir.

Söz konusu nodüllerin histolojik yapısı hiçbir zaman biri diğerine benzemez. Kolloid guatr ile

hiperplastik guatr arasında değişen tablolar gösterir.

Ekzoftalmik guatr: Bu çeşit guatr insanlara(Basedow-Graves) mahsus bir guatrdır.

İyod yetersizliğine ilgili olan at guatırı: Atlar için hazırlanan günlük yemlere fazla miktarda

iyodür içeren kurutulmuş deniz yosunu katılmış yem yedirilen kısrakların taylarında tiroid

hiperplazisi ve guatırın klinik bulguları gelişmektedir. Taylar çoğunlukla ölü olarak doğar.

Canlı olarak doğanlar çok zayıftır ve kısa sürede ölür. Kısraklardaki hastalık rasyonlardan

deniz yosununun kaldırılmasıyla iyileşir.

PARATİROİD Paratiroid bezler 4 adet olup tiroid bezine bitişik veya gömülü olarak bulunur. Bez iki tip

hücre taşır:

1.Prensipal hücreler (Esas hücreler); parathormon üretip salgılayan ana hücrelerdir.

19

Page 20: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

2.Oksifil hücreler.

Paratiroid bezin aktivitesi kandaki kalsiyum tarafından kontrol edilir. Kanda kalsiyum iyonu

azalırsa parathormon salınması artar. Parathormon kemik, böbrek ve bağırsak üzerine etki

yaparak kanda kalsiyum miktarını artırır; kalsiyum miktarı belli bir düzeyi aşarsa, negatif geri

bildirim yolu ile parathormon salınmasını inhibe eder. Bu şekilde kontrolle kanda kalsiyum

miktarı çok dar sınırlar içinde değişmez tutulur.

Parathormonun görevi kan plazmasında iyonize kalsiyum düzeyini belirli bir seviyede

muhafaza etmektir. Parathormon; ekstraselüler sıvıda kalsiyum düzeyi düştüğünde, kemik

üzerine etki yapar ve osteoklastları aktive ederek kemikten kalsiyumu mobilize eder ve kana

geçirir. Parathormon böbrektende kalsiyumun geri emilerek kana geçmesini sağlar, fosfatın

geri emilmesini azaltır. Gene böbrekte α1-hidroksilaz enzim aktivitesini artırarak D-hormon

sentezini artırır. D-hormon ise bağırsakları doğrudan etkileyerek besinlerle alınan kalsiyumun

emilmesini artırır. Böylece kan kalsiyum miktarı belirli düzeyde kalır.

Kısacası; kan plazmasındaki iyonize kalsiyum miktarı; parathormonun salınmasını geri

bildirim yolu ile kontrol eder. Plazma kalsiyum düzeyi yüksek ise, parathormon salgılanması

önlenir, kalsiyum kemikte çökerek kemikleşme olur. Plazma kalsiyum düzeyi düşük ise,

parathormon salgılanması artar, kalsiyum kemikten çözülerek kana geçer.

Paratiroid bezine ilgili patolojik durumlar; buradan salgılanan parathormonun azlığı veya

fazlalığına bağlı olarak gelişen hastalık halleridir.

HİPOPARATİROİDİSM

Hipoparatiroidism, paratiroid bezden yetersiz miktarlarda parathormon salgılanması veya

salgılanan hormonun hedef hücreleri etkilemelerindeki yetersizlikler sonucu gelişir.

Hipoparatiroidism, köpeklerde gözlenilmekle beraber, diğer hayvanlarda nadirdir. Özellikle

Schnauzers ve Terrier gibi küçük ırk köpeklerde görülür. Erişkin köpeklerde genellikle diffuz

lenfositik paratiroiditisler idiopatik hipoparatiroidisme neden olurlar. Nadir görülen diğer

sebepler ise: Primer veya metastasik tümörler tarafından paratiroid bezin yıkımlanması veya

invazyonu, tiroid bezinde oluşan medullar adenom veya adenokarsinomların çok miktarda

kalsitonin üretip salgılaması, uzun süreli hiperkalsemiden kaynaklanan bez atrofisi, aşırı

20

Page 21: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

miktarda D vitamini alınması ve tiroid bez operasyonları sırasında yanlışlıkla paratiroid

bezinin çıkartılması veya hasarlanmasıdır. Hipoparatiroidism durumunda kandaki kalsiyum

düzeyi düşer. Bunun üzerine nöromuskuler uyarımda artış ve tetanik kasılmalar şekillenir.

Etkilenen hayvanlarda huzursuzluk, sinirlilik, ataksiler, bazı kas gruplarında aralıklı tremorlar

gözlenir. Tremorlar generalize tetanilere ve konvülsiv nöbetlere ilerleyebilir.

HİPERPARATİROİDİSM

Parathormonun fazlalığına ilgili olan hastalık halidir. Primer ve sekonder olmak üzere iki ana

formda ortaya çıkar.

Primer hiperparatiroidism: Paratiroid bezin adenom ya da karsinomlarına ilgili olarak

parathormonun aşırı salgılanması durumunda meydana gelir. Paratiroid bezin adenomları

özellikle zaman zaman yaşlı köpeklerde gözlenir. Karsinomları nadirdir. Kedilerde daha az

sıklıkla görülür. Yaşlı ve dişi Siyam kedilerinde bildirilmiştir. Hiperparatiroidismde en

belirgin patolojik değişimler kemik doku da olmaktadır. Parathormon tarafından aşırı

derecede uyarılarak aktif hale geçen osteoklastlar özellikle uzun tubuler kemiklerin

metafizlerinde kemik matrikslerini erezyona uğratırlar ve kalsiyum tuzlarını mobilize ederler.

Ayrıca kemik doku bir yandan osteositler tarafından rezorbe edilirken, diğer yandan

olgunlaşmamış fibröz bağ doku ile yer değiştirir. Şekillenen fibröz osteodistrofik lezyonlar

özellikle mandibula, maksilla ve uzun kemiklerin subperiostal bölgelerinde gözlenir. Kemik

dokudaki bu morfolojik değişimlere bağlı olarak hafif fiziksel travmalar kırıklara neden

olabilmektedir. Ayrıca etkilenen hayvanlarda; hiperkalsemiye bağlı anoreksi, kusma,

konstipasyon, depresyon, polyüri, polydipsi ve nöromuskuler uyarımdaki azalmaya bağlı

olarak bütün kaslarda güçsüzlük gözlenir.

Sekonder hiperparatiroidism: Kronik böbrek yetmezlikleri ve ilerlemiş böbrek

hastalıkları(Renal hiperparatiroidism) ile dengesiz beslenme(Nutrisyonel hiperparatiroidism)

durumlarında serum kalsiyum düzeyi uzun süreli olarak düşer ve sekonder hiperparatiroidism

gelişir. Kronik böbrek yetmezliğinde glomeruluslardaki kanın süzülme işi aksar. İdrardan

fosfat atılımı azalır giderek kanda birikir. Bu da hiperfosfatemi ile sonuçlanır. Yüksek

düzeydeki serum fosfatı, serum kalsiyum düzeyini direkt olarak baskılar ve böylece bezlerinin

21

Page 22: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

aktivitesini uyarmış olur. Buna ek olarak kronik böbrek hastalığında böbrek paranşimi

hasarlanmıştır ve vitamin D’nin aktif formunun sentezi için gerekli olan α1-hidroksilazı

yeterli miktarda sağlayamaz. Bu da kalsiyumun barsaklardan emilimini azaltır. Renal

hiperparatiroidismden etkilenen hayvanlarda paratiroid bezin esas hücrelerinde belirgin bir

hiperplazi, kemik dokuda sonradan gelişen ve özellikle kafatasında şekillenen genellikle

osteoporotik bir fibröz osteodistrofi şekillenir. Özellikle bu hastalığa sahip köpekler, “Lastik

çene” olarak bilinen esnek mandibula ve maksillaya sahiptirler. Ayrıca akciğer, kalp, mide ve

kan damarlarında gelişen hiperkalsemiye ilgili olarak metastatik kalsifikasyon görülebilir.

Nutrisyonel sebepler ise; Kalsiyum ve D vitamini yönünden eksik, fosfordan zengin gıdalarla

beslenmedir. Böyle bir durumda; kanda azalmış olan kalsiyum düzeyi, paratiroid bezin aşırı

çalışmasına ve dolayısıyla hiperparatiroidisme yol açar. Nutrisyonel hiperparatiroidism

atlarda genellikle düşük kaliteli kaba yemli tahıl ile beslenmeye bağlı olarak gelişir. Bu

hastalık atlarda kafa kemiklerindeki deformasyon nedeniyle “büyük kafa hastalığı” olarak

bilinir.

ADRENAL BEZLER-BÖBREK ÜSTÜ BEZİ

Böbrek üstü bezi morfoloji ve fonksiyon bakımından birbirinden farklı iki bölümden oluşur.

Bunlar; bezin orta kısmında bulunan ve ektodermden gelişen “adrenal medulla” ve adrenal

medullayı çevreleyen ve mezodermden gelişen adrenal korteks”tir. Adrenal bezler

damarlardan çok zengindir.

Adrenal korteks: Üç tabakadan yapılmıştır.

Zona glomeruloza(mutiformis, arkuata): Korteksin yaklaşık %15’ini kaplayan ve

mineralokortikoid hormonların salgılandığı yerdir. Kapsülün hemen altında yer alan bu bölge

hücreler bir kemer ya da yumak oluştururlar.

Zona fasikülata: Korteksin yaklaşık % 70’ini oluşturan bu bölge glukokortikoid

hormonlar üretilir. Birbirlerine paralel uzanan ve anostomozlaşan hücre kordonlarından

oluşurlar. Bu bölgedeki hücreler fazla miktarda lipid kapsar.

Zona retikülaris: Korteksin medullaya yakın bölgesinde yer alır ve korteksin %15’ini

oluşturur. Hücreler küçük gruplar halinde dizilirler ve kapillarlar ile kuşatılmışlardır. Buradan

seks steroid hormonlar salgılanır.

22

Page 23: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Mineralokortikoidler(Aldosteron): Adrenal korteksin zona glomeruloza bölgesinde

sentezlenen ve salgılanan mineralokortikoid aldesterondur. Aldesteron hormonu vücudun

elektrolit ve su dengesinin muhafazasında mutlak lüzumlu bir hormondur. Aldesteron

sodyumun aktif taşınmasını artırır. Böbreklerde tubul sıvısından sodyumun emilerek kana

geçirilmesini sağlar. Mineralokrtikoidlerin salgılanmaması(Ör. köpeklerde idiopatik adrenal

atrofi) potasyumun tutulmasına ve sodyumun kaybına yol açar ve ölümle sonuçlanır. Fazla

salgılanması durumunda ise kan plazmasında sodyum miktarı artar, potasyum miktarı azalır.

Fazla sodyum dokuda fazla su tutulmasına sebep olduğundan ödem meydana gelir.

Adrenal korteksin zona glomeruloza bölgesinden aldesteronun sentez ve salgılanması Renin-

angiotensin sistemi tarafından kontrol edilmektedir. Renin böbrekte jukstaglomeruler aygıt

hücreleri tarafından sentezlenen ve kana verilen bir enzimdir. Renin plazmada birtakım

biyokimyasal reaksiyonlar ile anjiotensinojeni önce anjiotensin I’e dönüştürür, sonra

anjiotensin I, anjiotensin II’ye çevrilir. Anjiotensin II çok güçlü bir damar daraltıcı etkiye

sahip, hem de aldesteronun sentezini ve salgılanmasını düzenler.

Glukokortikoidler: Adrenal korteksin zona fasikülata bölgesinde sentezlenir ve salgılanırlar.

Glukozun ara metabolizmasında etkindirler. Başlıca glukokortikoid hormonlar; kortizol ve

kortikosterondur. Genel olarak, glukokortikoidlerin karbonhidrat, protein ve yağ

metabolizması üzerine etkileri sonucu amino asitlerden glukoz sentezi artar(glukoneogenezis)

ve glukozun hücrelere girişi azalır. Bu durum hiperglisemiye ve glikojen sentezinin

hızlanmasına yol açar. Glukokortikoidler ayrıca, yangısel ve immunolojik reaksiyonları da

baskılar, dolayısıyla doku yıkımlanmasının ve fibroplazinin etkisi hafif olur. Bunun yanısıra,

yüksek dozda glukokortikoidlerin etkisiyle enfeksiyonların yayılması kolaylaşır ve bazı

bakteriyel, viral ve mikotik enfeksiyonlara karşı vücudun direnci azalır. Glukokortikoidler

immunolojik tepkiler üzerine de olumsuz etki yapar. Monosit-makrofaj sistemi antijenlere

zayıf biçimde yanıt verir, immunokompetan lenfositlerin oluşumu ve proliferasyonu ile

antikor üretimi azalır. Glukokortikoidler yangıların başlangıcında görülen sıcaklık, şişkinlik

ve ağrı gibi semptomların etkisiz olmasına yol açar. Ayrıca yara iyileşmesini geciktirir.

Fibroblast proliferasyonunun ve kollagen sentezinin azalması nedbe dokusu oluşumunda

geçikmeye yol açar.

Adrenal seks hormonları: Bu hormonlar az miktarlarda salgılanır ve fizyolojik olarak da pek

fazla öneme sahip değillerdir. Zona retikülaristeki hücreler tarafından progesteron, östrojen ve

23

Page 24: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

androjenler sentezlenir. Burada gelişen tümörlerde adrenal seks hormonlarında salgı artışı

olabilir. Fazla salgılanan hormon tipine, hastanın cinsiyetine, çıkış yaşına bağlı olarak klinikte

virilizm ve feminizasyon gözlenir.

Adrenokortikotropik Hormon (ACTH, Kortikotropin)

Adenohipofiz tarafından salgılanır. Adrenal korteksin gelişimini ve özellikle zona fasikülata

ve retikülaristeki hücrelerin salgılama etkinliğini düzenler. Adrenal korteks, ACTH uyarımına

bağlı olarak kortizol salgılar. Bu hormon salınımının kontrolu şu şekilde olmaktadır. Vücuda

gelen sinirsel uyarımlara ilgili olarak; Hipotalamusun hipofiz bezi ile ilgili bölgesinden

adrenokortikotropik hormon salgılatıcı hormon (ACTH-RH) salınır, portal kan yolu ile

hipofiz bezine gelen ACTH-RH, buradan adrenokortikotropik hormon(ACTH) salgılatır.

Hipofiz bezinden salınan ACTH kan yolu ile adrenal kortekse gelerek

glukokortikoitlerin(kortizol) sentezini ve salınmasını uyarır. Kana giren kortizol belli bir

düzeye ulaşınca, negatif geri bildirim yoluyla, hipotalamustan ACTH-RH salınmasını ve

dolayısıylada hipofizden ACTH salınmasını önler.

Adrenal medulla: Adrenal medulladaki hücreler katekolaminlerin(Epinefrin,

norepinefrin) biyosentezini yapar. Hormon salgılayan bu hücreler değişikliğe uğramış sinir

hücreleridir ve pregangliyonik simpatik sinirlerle bağlantı kurmuşlardır. Medullada epinefrin

ve norepinefrin salgılayan hücreler olmak üzere iki tür hücre gözlenir. Medulladan salgılanan

katekolaminlerin % 80’i epinefrin, geri kalanı norepinefrindir. Epinefrine “adrenalin”,

norepinefrine “noradrenalin” de denir. Katekolaminlerin biyosentezi besinlerle alınan ya da

karaciğerde fenilalaninin hidroksilasyonu ile oluşan tirozin ile başlar. Simpatik sinir

uçlarından salınan katekolaminlerin ise çoğu norepinefrindir. Norepinefrin beyinin çeşitli

bölgelerinde de sentezlenir. Nörotransmitter olarak görev yapar.

ADRENAL BEZLERİN PATOLOJİSİ

Adrenal bezlerde de vücudun diğer doku ve organlarında olduğu gibi bir çok sebebe ilgili

olarak dejeneratif ve yangısel olaylar gelişir. Ancak önemli patolojik bozukluklar diğer

endokrin bezlerdeki gibi bunların salgıladığı hormonların azlığı veya çokluğuna ilgili olan

hastalık durumlarıdır. Bu konudaki önemli hastalıklar:

24

Page 25: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

1.Hipoadrenokortisizm(Addison hastalığı)

2.Hiperadrenokortisizm( Cushing hastalığı)

3.Adrenal medullanın hipofonksiyonu

4. Adrenal medullanın hiperfonksiyonu

Hipoadrenokortisizm(Addison hastalığı)

Adrenal korteks hormonlarının azlığı veya tamamen yokluğuna ilgili hastalık halidir. Esas

olarak Addison hastalığı insanlara özgü bir hastalık olarak bildirilmiş olmakla beraber

hayvanlarda da hipoadrenokortisizme ilgili olarak bu hastalık tanımlaması kullanılmaktadır.

Köpeklerde hipoadrenokortisizme neden olan ve en çok rastlanan lezyon iki taraflı idiopatik

adrenal korteks atrofisidir. Burada korteksin tüm tabakaları belirgin şekilde atrofiye uğrar.

Tüm kortikosteroidler(mineralokortikoidler, glukokortikoidler ve adrenal seks steroidleri)

yetersiz olarak sentezlenir. Adrenal kortekslerin kalınlığı normalin onda biri kadar olur ya da

daha azdır. Adrenal medulla nispeten daha belirgindir. Hastalığın immun aracılı bir hastalık

olduğu düşünülmektedir. Köpeklerde adrenal korteks yetersizliğinin diğer nedenleri şunlardır;

histoplazmozis, blastomikozis ya da tüberküloz gibi granülomatöz yangılar; dissemine damar

içi koagülopatiler ile ilişkili olarak adrenal damarlarda trombozis ve bezde gelişen

infarktüsler; metastatik tümörlerle adrenal korteksin invazyonu ve yıkımlanması; kanama

nekroz ve sonrasında fibröz bağ doku oluşumu; adrenal sinüzoidler boyunca yaygın amiloid

birikimi sayılabilir. Ayrıca hipofizden salgılanan ACTH’ın yetersizliği de

hipoadrenokortisizme neden olur. Foksiyonel bozuklukların çoğu spesifik değildir ve

tekrarlayan gastroenteritis nöbetleri, hayvanın yavaş bir şekilde giderek zayıflaması ve hafif

bir hastalık ya da operasyon gibi stresli durumlara dirençsizliği görülebilir. Ara sıra daha

önceden herhangi bir hastalık belirtisi göstermeden hayvanlarda şok benzeri koma hali

şekillenebilir. Hipoadrenokortisizm her yaşta ve her ırktan köpeklerde görülürse de daha

sıklıkla genç erişkin köpeklerde ortaya çıkar.

Hipoadrenokortikosizm durumlarında; özellikle aldesteronun sentez ve salınmasındaki

azalma; serum potasyum, sodyum ve klorid düzeylerinde belirgin değişikliklere yol açar.

Böbrekten daha az potasyum atılır, kanda potasyum düzeyi giderek yükselir ve şiddetli

25

Page 26: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

hiperkalemi oluşur. Böbrek tubuluslarından sodyum ve kloridin az geri emilmesi değişen

derecelerde hipernatriüriye ve hiperklorüriye neden olur, sodyumun ve kloridin serumdaki

düzeyleri azalır. Şiddetli hiperkalemi belirgin kardiovaskuler bozukluklara yol açar. Akut

dolaşım kollapsı ve böbrek yetersizlikleri gelişir. Kan volümünde azalma hipotansiyona,

halsizliğe ve mikrokardiaya neden olur. Ayrıca su atılımının artmasına bağlı olarak progresif

dehidrasyona gelişir. Kan değerleride; dehidrasyon ve damar içi sıvı kaybına bağlı olarak

hemotokrit ve hemoglobinde artış şekillenir. Adrenal kortekste başlangıçta zona glomeruloza

hücrelerinde hidropik dejenerasyon şekillenir, daha sonra atrofi, diffuz fibrozis ve

mononüklear hücre infiltrasyonları ve kapsülünde fibrozis oluşur. Böbreklerde, medullada

toplayıcı tubuluslarda ve pelvis epitelyuminde dejenerasyon ve dökülmeler şekillenir.

Hiperadrenokortisizm (Cushing Sendrom / Hastalığı)

Hiperadrenokortisizm adrenokortikal hormonların çok miktarlarda üretilip salgılanmasına

ilgili hastalık halidir. Hiperadrenokortisizm yani glukokortikoidlerin (kortizolun) kronik,

fazla ve uygunsuz salgılanması iki patolojik durumda gelişir:

Birincisi: Hipofiz bezinde gelişen fonksiyonel bir tümör(adenom veya adenokarsinom) aşırı

miktarda ACTH salgılar. Aşırı salgılanan ACTH adrenal korteksi sürekli uyararak bezi

hipertrofi ve hiperplaziye uğratır. Hiperplaziye olan adrenal korteks aşırı miktarlarda hormon

üretip salgılamaya başlar ve böylece hiperadrenokortisizm hali oluşmuş olur. Bu sebeplerden

kaynaklanan hastalık haline de Cushing hastalığı denir. Pituiter bezin ACTH salgılayan

tümörlerine daha çok köpeklerde, daha az olarak da diğer hayvanlarda rastlanır. Erişkin ve

yaşlı köpeklerde daha sık gelişir, ayrıca Boxer, Boston terrier ve Dachshunds ırkı köpeklerde

daha yüksek insidansa sahiptirler. Klinik ve fonksiyonel bozukluklar hipofiz tümörlerinin

uyarımına bağlı olarak hiperplastik hal alan adrenal korteks tarafından uzun süre salgılanan

kortizolün etkisi sonucu gelişir.

İkincisi: Adrenal bez kaynaklı veya ekzojen ACTH veya glukokortikoidlerin yüksek dozda

ve uzun süre verilmesi ile (iatrojenik cushing) ortaya çıkan hiperkortikosizm halidir. Buna da

Cushing sendromu ismi verilmektedir Ayrıca, küçük hücreli akciğer kanserleri, bronş

karsinomları, timus karsinoidleri, pankreatik tümörler, feokromositoma, medüller tiroid

26

Page 27: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

kanseri gibi tümörler de ektopik ACTH salgılayarak cushing sendromuna yol açarlar. Yani

bu hastalıkta görülen adrenal kortikal hiperplazi ve hipertrofinin hipofiz tümörleri ile ilişkisi

yoktur. Adrenal bezde ya 1-2cm büyüklüğünde nodüler hiperplazilere yaygın şekilde rastlanır

ki bunlar çok sayıda, sarı renkte olurlar ve iki taraflı yerleşirler; ya da, diffuz olurlar ve

çoğunlukla iki taraflı, uniform bir genişlemeye yol açar. Hiperplastik nodüllere yaşlı atlarda,

köpeklerde ve kedilerde yaygın şekilde rastlanmaktadır. Çoğunlukla orta yaşlı köpeklerde

görülür. Boxer, Boston terrier, Dachshund ve Poodle ırkı köpekler yatkındır. Etkilenen

hayvanlarda iştah ve gıda alımı artar.

Ekstremite ve abdomen kasları zayıflamış olup atrofiktir. Karın bölgesinde şişlik, lordozis,

kas titremeleri ve gergin bacaklar üzerinde duran vücut şeklinde kendini belli eder. Temporal

kaslarda kolayca palpe edilebilen şiddetli atrofi şekillenir. Artmış yağ ve glikojen

depolanmasına ilgili olarak karaciğer epitelyum hücrelerinde vakuolizasyonlar ve

hepatomegali, deri, akciğer, kas ve diğer organlarda fonksiyonel bozukluklar gelişir.

Hiperkortisizmli köpeklerin çoğunluğunda deri lezyonları şekillenmiştir. genellikle baş,

boyun, göğüs, kulakların gerisinde ve ekstremitelerde deride kalılaşma, komedonlar, yara-

berelerde artış, yara iyileşmesinde gecikme, enfeksiyona yatkınlıkta artış ve

kalsifikasyon(Kalsinozis kutis) gelişir. Kalsifiye alanlar sırt, inguinal ve axillar bölgelerde

görülür. Kalsifikasyon bu hastalık için oldukça önemli bir deri lezyonudur, köpeklerde

gözlenir. Kedilerde rastlanmamıştır.

Adrenal Medullanın Hipofonksiyonu

Adrenal medulla, tüberküloz gibi generalize hastalıkların tahribata uğratması, yine buna

benzer yangısel hastalıkların tahribatına ilgili olarak, ayrıca malign tümör metastazlarının

istilası sonucu tamamen atrofiye olabilir. Bu gibi durumlarda bezden artık yeterli miktarda

hormon salgılanmaması vücut için önemli bir değişikliğe neden olmaz. Gerek insanlar

gerekse hayvanlar açısından klinik önemi yoktur.

Adrenal Medullanın Hiperfonksiyonu

Adrenal medullanın hiperfonksiyonuna neden olan ve hayvanlarda en yaygın görülen

tümörler “Feokromositomlar”dır.

27

Page 28: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

FEOKROMOSİTOM

Feokromositomlar, hayvanlarda adrenal medullada görülen en yaygın ve klinik öneme sahip

tümörlerdir. Çoğunlukla sığılarda ve köpeklerde görülür, diğer hayvan türlerinde enderdir.

Boğalarda ve insanlarda, feokromositomlara tiroid bezinin kalsitonin salgılayan C hücre

tümörleriyle beraber rastlanır.

Feokromositomlar kromafin hücrelerinin tümörleri olup daima adrenal bezde yerleşirler.

Tümörler tek ya da iki taraflı olabilirler. Büyüklükleri farklı olmakla beraber genellikle

10cm’den büyük ve adrenal bezin büyük bir kısmını kaplayabilirler. Büyük tümörler

multilobuler olurlar, kanama ve nekroz odaklarına bağlı olarak esmerden sarı-kırmızıya kadar

değişen renktedirler. Küçük tümörlerin çevresi tümüyle adrenal korteks tarafından kuşatılır.

Feokromositomlar ya epinefrin salgılayan ya da norepinefrin salgılyana hücrelerden oluşur

bazen her iki hücre tipi de bulunabilir. Tümörlerde bu iki hücre tipinin ayrımı ultrastürüktürel

olarak salgı granüllerine bakılmak suretiyle yapılır. Küçük tümörler kapsüllenir ve adrenal

bez içinde sınırlı kalır. Büyük mailgn feokromositomlar ise çevre dokulara baskı yapar ve

infiltre olurlar; özellikle vena kava kaudalise ve aortaya invazyon görülür. İnvazif formlarda

vena kava kaudalis lümeninde obstruksiyona yol açabilen büyük tümör trombüsleri şekillenir.

Köpeklerde olguların yaklaşık %50’sinde karaciğerde, bölge lenf düğümlerinde, dalakta ve

akciğerde metastazlar görülmektedir. Hayvanlarda fonksiyonel feokromositomlara ara sıra

rastlanır. Köpek ve atlarda, katekolamin salgılanmasının artmasına ilgili olarak taşikardi,

ödem ve kalp hipertrofisi görülür. Köpeklerde arteriolar sklerozis ve arteriollerde yaygın

medial hiperplaziler gelişir. Damarlarda meydana gelen lezyonlara ilgili olarak da kan basıncı

artar ve hipertansiyon şekillenir.

PANKREAS ADACIKLARI-LANGERHANS ADACIKLARI

Pankreas, ekzokrin ve endokrin pankreas olmak üzere iki değişik histoloji ve fonksiyonu olan

bir organdır. Pankreasın yaklaşık %80-90’ı gıdaları sindirmek için gerekli olan enzimleri

salgılayan ekzokrin bir bezdir. Geri kalan %10-15’lik kısmı ise adacıklar halinde bezin

içerisine dağılmış halde bulunan, hormon yapan ve salgılayan endokrin bezlerdir. Bu doku

28

Page 29: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

adacıklarına “Langerhans adacıkları” denir. Langerhans adacıklarında; boyanma özellikleri,

granüllerinin ultrastrüktürel yapıları ve hormon içerikleri sayesinde ayırd edilebilen birkaç

çeşit hücre vardır. Bunlar arasında, en yoğun 4 hücre tipi; Beta, Alfa, Delta ve PP(pankreatik

polipeptid) hücreleridir. Beta hücreleri insülin sentezler ve adacık hücre popülasyonunun

%70’ini meydana getirirler. Alfa hücreleri, glukagon üretiler ve adacık hücre popülasyonunun

%5-20’sini oluştururlar. İnsülin ve glukagonun en bariz etkileri kan glukoz düzeyi üzerinedir

ve bibirinin aksi(antigonistik) etki yaparlar. İnsülin kan glukoz düzeyini düşürür; glukagon ise

yükseltir. Delta hücreleri, somatostatin içermektedirler. Somatostatin de; glukagon ve insülin

salımını inhibe eder. Delta hücreleri adacık hücre popülasyonunun %5-10’unu meydana

getirirler. PP hücreleri ise sadece adacıklarda lokalize olmayıp, pankreasın eksokrin

bölümünde de dağınık olarak bulunurlar. Adacıklar içerisinde, bütün hücrelerin %1-2’sini

oluştururlar. Ürettikleri polipeptidin gastrik ve intestinal enzim sekresyonunun uyarılması ve

intestinal hareketin inhibisyonu gibi etkileri vardır.

Pankreas adacıklarına ilgili olan hastalıklar da diğer iç salgı bezlerinde olduğu gibi bu

adacıkların ürettiği hormonların azlığı veya çokluğuna ilgili olur. Bu hususta özellikle

insülinin azlığı veya çokluğu en önemli bir konudur. Endokrin pankreas adacıklarının

salgıladığı hormonların azlığına veya çokluğuna göre meydana gelen bozukluklar da şöyledir:

1. Hipopankreatism-Hipoinsülinism

2. Hiperpankreatism-Hiperinsülinism

1.Hipopankreatism-Hipoinsülinism Bu tanımlama pankreas adacıklarının salgıladığı hormonların azlığına ilgili olan bozuklukları

içerir. Bu konudaki en önemli hastalık ise halk arasında “Şeker hastalığı” olarak bilinen

“Diabetes mellitus”dur.

DİABETES MELLİTUS (Şeker Hastalığı)

Kelime anlamı diabetes = akıp giden; mellitus= ballı idrar anlamındadır. Diabetes

mellitus, pankreastan salgılanarak kan şekerinin kullanımını düzenleyen insülin hormonu

yetersizliği sonucunda karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasındaki bozukluklarla

seyreden kronik metabolik bir hastalıkdır. Günümüzde sıklığı ve önemi giderek artmakta olan

29

Page 30: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

bu hastalık aslında 2.yy'da ülkemizin Kapadokya bölgesinde Arateus isimli bilim adamı

tarafından tanımlanmış; ancak tedavisinde başarı 1921'de insülinin keşfiyle sağlanmış;

Diabetes mellitusta; esas olan: kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun

üretilememesi veya yeterli salgılanmasına rağmen vücut tarafından kullanılamamasıdır. Şimdi

hastalığı anlamak için öncelikle canlı vücudunun normal çalışma düzenini bilmemiz gerekir.

Tıpkı bir otomobilin harekete geçmesi için lazım olan benzin gibi günlük yaşamın sağlıklı

sürdürülmesi için de enerjiye ihtiyacımız vardır. Her canlının enerji ihtiyacı farklı olup, vücut

ağırlığı, yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivite ile ilgilidir ve yenilen gıdalardan sağlanır.

Yiyecekler, Karbonhidrat (Şeker), Protein ve Yağ olmak üzere 3 ana besin öğesi içerir. Her

birinin belirli ölçülerde enerji verme özelliği olmakla birlikte, asıl görevi vücuda enerji

sağlamak olan besinler karbonhidratlardır.

Yiyecekler sindirim enzimleri sayesinde ağızdan başlayarak aşama aşama sindirilir ve en

küçük birimleri olan "glukoz = şeker" biçiminde emilmeye hazır hale gelirler. Bağırsaklardan

emilerek kana karışan şekerin bir bölümü enerji kaynağı olarak hücrelere giriş yapacak,

fazlası ise yemek arasındaki açlık dönemlerinde ve uykuda kullanılmak üzere kas ve

karaciğerde depolanacaktır. Kan akımı sayesinde hücrelere ulaşan şeker bazı hücrelere

(örneğin beyin) aracısız kabul edilirken; kas ve yağ hücrelerine girişte hücre kapısını açan bir

anahtara muhtaçtır. Bu anahtar da insülin hormonudur. Yenilen gıdalardan enerji

sağlanabilmesi için insülinin yeterli üretilmesi ve hücreler tarafından etkili kullanılması

gerekir.

Oluşum Mekanizması:

Diyabet şekillendiğinde: pankreastan insülin hormonu üretilememekte ya da vücutta insülin

varolduğu halde hedef hücrelerde kullanılamamaktadır. Yani vücutta ya anahtar yoktur, ya da

genetik olarak programlanmış kilit bozukluğu mevcuttur. Sonuçta: Glukoz hücrelere giremez;

kanda artmaya başlar ve böbrek tarafından tutulamaz hale gelir, idrarda şeker çıkmaya başlar.

Kütlesi olan şeker beraberinde suyu sürükler. İdrar miktarı artar, hasta çok idrara çıkmaya

başlar. Vücut su kaybeder. Ağız kuruluğu ve çok su içme meydana gelir. Öte yandan aç olan

hücreler enerji kaynağı olarak vücudun depolardaki enerjisini; yağlarını kullanmaya başlar,

hasta zayıflar. Hatta yağların kullanılmasıyla vücut için sakıncalı ürünler (keton cisimcikleri)

meydana gelir, bunların birikmesi ile oluşan belirtiler fark edilememiş ise şeker komasına yol

açar.

30

Page 31: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Diabetes mellitus insanlarda TipI, Tip II ve sekunder diabetes olarak üçe ayrılmaktadır. Bu

sınflandırma evcil hayvanlara direkt olarak uygulanabilir nitelikte değildir.

Tip I diabet : İnsüline bağımlıdır ve genç yaşlarda ortaya çıkar, beta hücrelerinin azalması

nedeniyle insülinin ağır derecede veya tam olarak eksikliğimden kaynaklanır. Burada beta

hücre harabiyetinden birbirine bağımlı üç mekanizma sorumludur: genetik eğilim,

otoimmünite ve çevresel faktörler. Evcil hayvanlarda bu patogenezis ile oluşan diabete

rastlanmamıştır. Ancak köpeklerde erken yaşta ortaya çıkan diabet olguları izlenmiştir. Birkaç

aylık köpek yavrularında klinik bulgular saptanmıştır; ancak bu gibi olgularda beta hücre

yıkımlanmasına rastlanmamış, adacık hipoplazisi izlenmiştir. Adacık hipoplazisi erişkin

köpeklerde de görülmüştür. Erişkin köpeklerde insüline yanıt veren diabetes olgularının

yaygın bir nedeni de pankreas nekrozu sendromunda pankreasın diğer dokuları ile birlikte

adacıkların da yıkımlanmasıdır. Etkilenen hayvanlarda kronik tekrarlayan pankreas nekrozu

vardır ve eksokrin pankreas yetersizliği bulgularına da rastlanır.

Tip II diabet: İnsülin gerektirmeyen ve erişkinlerde ortaya çıkan, çok daha sık rastlanan

diabet tipidir. Diyabetlilerin %90'ı bu tiptendir. Genellikle 35 - 40 yaştan sonra, şişman,

tansiyonu ve kan yağları yüksek, hareketsiz bir yaşam tarzı olan kişilerde görülür. Burada asıl

problem var olan insülinin kullanılamamasıdır. Ancak bu duruma sonradan insülin eksikliği

de eklenebilir. Bu kişilerde emilen şekerin hücre içine girişini sağlayan anahtar düzeyi

(insülin) yeterli olmasına rağmen hücrelerin kilit sistemi bozuktur. Bunun nedenleri ise:

insülinin beta hücrelerinden düzensiz sekresyonu ve periferdeki dokuların insüline

cevapsızlığıdır(insülin direnci). Bu nedenle yediklerimizden sindirilip, emilerek kan yoluyla

hücrelerin kapısına gelen şeker hücre içine giremez; kanda birikir. Fazlası idrarla atılmaya

başlar. Kütlesi olan şeker beraberinde suyu da sürüklediğinden kişi çok idrara çıkmaya ve su

kaybettiğinden çok su içmeye başlar. Öte yandan aç olan hücreler glukozu içeriye davet için

daha fazla anahtar gerektiğini beyine aktarırlar; beyin de pankreasa daha fazla insülin

salgılaması emrini gönderir. Daha fazla üretilen, ancak hücrelerin bozuk kilidi nedeniyle

kullanılamayan insülinin kandaki düzeyi artar, bu da kişide iştahı arttırır. Gıdayla alınan,

ancak kullanılamayıp hücre kapısında ve kanda artan şeker kısır bir döngüye yol açacak,

devamlı uyarılan pankreas yorularak iflas edecektir. Öte yandan enerji temin edemeyen

hücreler yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için diğer enerji depolarını (kas ve yağ) tüketecek

ve kişi zayıflayacaktır. Belirtiler yıllar içinde yavaş gelişir.

31

Page 32: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

Hayvanlarda diabetes mellitusun patogenezisinde insülinin az miktarda salınmasını etkileyen

bir çok faktör vardır. Ciddi pankreatitler veya adacık hücrelerinin seçici dejenerasyonu

nedeniyle adacıkların yıkımlanması hayvanlarda en çok rastlanan nedenlerdendir. Köpeklerde

pankreas adacıkları genellikle, ekzokrin pankreasın yangısı nedeniyle yıkımlanır. Hem

endokrin, hemde eksonrin hücrelerin yok olmasına neden olan kronik tekrarlı pankreatit

olguları ve fibröz bağ dokunun bu alanların yerini alması diabetes mellitusun sıkça rastlanan

nedenleridir.

Diabetes mellitusta belirtiler; oluşum mekanizmasında anlatıldığı gibi, şekerin hücreler

tarafından kullanılamayıp kanda birikmesine ya da enerji temininde yağların kullanılmasına

bağlı olarak meydana gelecektir. Diabet hayvanlarda sinsice zarar vererek başlar ve kronik

bir dönemden sonra klinik belirtiler ile ortaya çıkar. Klinik olarak diabetes mellituslu

köpeklerde polidipsi, poliüri, aşırı yemeye rağmen kilo kaybı, amfizemli sistitis ve halsizlik

gözlenir. İnatçı bir hiperglisemi ve glikozüri vardır. Diabetik hayvanlarda bakteriyel ve

mantar sebepli supuratif sistit, prostatit, bronkopnömoni ve dermatit gibi enfeksiyonlara karşı

direçlerinde azalma ve bu enfeksiyonlarda kronikleşme ve tekrarlama görülür. Hasta

hayvanların enfeksiyona yatkınlıklarının sebebi kısmen polimorfnükleer lökositlerin

kemotaktik, fagositik, mikrobiyal fonksiyonlarının yetersizliklerinden ve yapışmalarının

azalması ile ilişkilendirilmiştir. Karaciğerde yağ dejenerasyonunun bir sonucu olarak

hepatomegali görülür. Karaciğerde yağ birikimi; yağ mobilizasyonunun artışı ve ketoneminin

yapmış olduğu hepatosit hasarının bir sonucu olarak lipid kullanımı azalır. Eğer karaciğerde

lipid birikimi aşırı miktarda ve uzun süre olursa siroz gelişir. Ayrıca sirozla beraber ikterus ve

bilirubinüri gelişebilir. Köpeklerde erken ve yaygın bir komplikasyon çift taraflı kataraktın

şekillenmesidir. Diabetik kataraktta lens fibrillerinde şişme ve dejenerasyon oluşur. Katarakta

kedilerde rastlanmaz. Diabetin vaskuler sistem üzerine de ağır etkileri vardır. Aorttan en

küçük arterlere ve kapillarlara kadar her boyuttan damar etkilenir. Aortta, büyük ve orta

büyüklükteki arterlerde hızlı ve şiddetli ateroskleroz görülür. Koroner arterlerin aterosklerozu

nedeniyle meydana gelen myokardial enfarktüs, diyabetiklerde en sık ölüm nedenidir. Ayrıca

deri, iskelet kası, retina, böbrek glomerülleri ve böbrek medulla kapillar bazal membranlarının

diffuz kalınlaşması ile karakterize mikroanjiopatiler gelişebilir ve bunun bir sonucu olarak da

kronik böbrek hastalıkları, körlük ve ekstremitelerde gangren şekillenir.

32

Page 33: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

NEKROPSİ BULGULARI

Kedi ve köpeklerde diabetes lezyonları birbirine benzer. İleri derecede zayıflama ve

dehidrasyon dışında nekropside gözlenen önemli lezyon karaciğerin sarı renkte ve yağlı

olmasıdır. Pankreas normal görülebilir ya da postnekrotik nedbeleşmeye ve pankreatitise ilgili

lezyonlara rastlanır. Lipemi görülebilir ve serum süt benzeri görünüşte olur.

ORGANLARDAKİ MİKROSKOBİK BULGULAR

Pankreas: Mikroskobik lezyonlara çoğunlukla pankreasta rastlanır, ancak her zaman da

görülmeyebilir. Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinin sayısı azalmış ve arta kalan

hücrelerde stoplazmalarında vakuolleşme (hidropik dejenerasyon) görülür. Vakuolleşme

stoplazmalarında çok miktarda glikojen partiküllerinin toplanmasından ileri gelir ve diabetes

mellitus için spesifik bir değişikliktir, ancak akut olarak gelişen olgularda vardır. Hastalık

kronikleşirse adacıkları bulmak zorlaşır. Eğer immun aracılı bir diabet(Tip I) söz konusu ise

ki insanlarda ve genellikle köpeklerde progresif lenfoplazmasitik infiltrasyon ve özellikle beta

hücrelerinde hasar vardır. Kedilerde diabet olgularının büyük çoğunluğunda ise; alfa ve beta

hücrelerinin dejenerasyonu ile sonuçlanan amiloid birikimleri adacıklarda gözlenir. Bu

şekliyle insanlardaki tip II diabete benzerlik gösterir. Ancak bu amiloid birikiminin diabetes

mellitusun nedeni mi yoksa sonucu mu olduğu bilinmemektedir. Amiloid endokrin kökenli

olup sistemik ya da sekonder amiloidozis ile ilişkili değildir. Adacıkların çoğu etkilenir.

Karaciğer: Yağ dejenerasyonu şekillenmiş karaciğerin hepatositlerde; stoplazmalarında

birleşik yağ damlacıkları, çekirdeklerinde perifere doğru yer değişiklikleri ve stoplazmik

organellerinin sıkışmış oldukları gözlenir. Ayrıca uzun süre devam eden hastalık

durumlarında hepatositlerde rejeneratif nodüler hiperplazi ve interlobüler fibrozis şekillenir.

Böbrekler: Böbrek epitellerinde özellikle henle kulbu(intrastoplazmik) ve distal

tubuluslarda(intranükleer) glikojen birikimleri diabetes mellitus için oldukça spesifik bir

lezyondur. Köpeklerde uzun süren diabet durumlarında nodüler veya diffuz

glomerulosklerozis şekillenir. Bu lezyon; glomerular kapillar yumaklarda; genellikle küresel

nodüller şeklinde glikoprotein fibrillerinin birikimleri ile karakterizedir. Proksimal tubulus

epitellerinde yağ dejenerasyonu görülür. Ayrıca Glomerulus kapillarlarında yağ emboluslarına

rastlanır.

Hastalık köpeklerde oldukça kısa sürer, ancak kimi doğal veya deneysel hastalıklarda

hayvanlar diffuz glomerulosklerozis ve retina kapillar anörizmalara karşın 2 yıl ya da daha

fazla yaşar.

33

Page 34: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

2.Hiperpankreatism-Hiperinsülinism Hiperinsülinism adı altında langerhans adacıklarının salgıladığı insülin hormonunun

fazlalığından söz edilir. Vücuttaki insülin fazlalığı yani hiperinsülinemi hali hipoglisemiye yol

açar. Hiperinsülinism hali, pankreas adacıklarının oluşumuna katılan beta hücrelerinin primer

tümörlerinde baş gösterir ve tümör “İnsülinom” olarak adlandırılır. Bu tümörler

endokrinolojik olarak aktiftirler ve çarpıcı fonksiyonel bir harabiyet ortaya koyarlar.

İnsülinomlar köpeklerde daha sıklıkla 5-12 yaş arasındakilerde görülür. Bu tümörler yaşlı

sığırlarda da gelişir ve periyodik konvülsiyonlara neden olur. Köpeklerde karsinomlar

adenomlardan daha yaygındır ve sıklıkla pankreasın duedenal lobunda gelişir. Fonksiyonel

beta hücre tümörlerinde gelişen klinik değişimler; aşırı salgılanan insülin ve şiddetli gelişen

hipogliseminin bir sonucudur. İlk işaretler; halsizlik, enerjik haraketlerden sonra aşırı

yorgunluk, yaygın kas seyirmeleri, ataksi, davranış bozuklukları gibi semptomlardır. Köpekler

kolaylıkla ajite olurlar, aralıklı periyotlarda husursuzlanırlar ve yerinde duramazlar. Ayrıca

şiddeti ve sıklığı gittikçe artan periyodik kasılma nöbetleri gözlenir. Nörolojik bozuklukların

ortaya çıkması hipoglisemi nöbetleri sonu olur. Sentral sinir sistemine ilişkin klinik işaretlerin

baskın olması; beyinin enerji için glikoz metabolizmasına öncelikle bağımlılığını ortaya

koyar. Beta hücreleri dışındaki adacık hücre tümörleri, yani alfa ve delta hücrelerinden köken

alan tümörler “Gastrin hormonu” salgılama özelliğine sahiptirler. Bu gibi tümörlere “non-beta

adacık hücre tümörleri” denir. İnsanlarda, köpeklerde ve kedilerde bildirilmiştir. Bu durum

köpeklerde insanların aşırı gastrin salınması ile sonuçlanan “Zollinger Ellison sendromu” ile

büyük benzerlik gösterir. Gastrin hormonu normal olarak langerhans adacıklarında üretilmez;

mide ve duedenum mukoza hücreleri tarafından üretilir ve glandüler salgılamayı uyarır.

Gastrin fazlalığı midede salgı artışına yol açar; sonuçta mide de hiperasidite, antrum

bölgesinde mukoza hiperplazisi ile mide ve doedenum ülserleri gelişir.

Kaynaklar:

Alibaşoğlu M., Yeşildere T.:Veteriner Sistemik Patoloji cilt I, İstanbul 1989.

Milli Ü.H., Hazıroğlu R. Veteriner Patoloji cilt I, İkinci bask. Ankara 2000

McGavin D., Zachary J.F. Pathologic Basis of Veterinary Disease. 4th edit. Mosby

Elsever 2007

Guyton A.C., Hall J.E.: Tıbbi Fizyoloji, Dokuzuncu bask. Nobel Tıp Kitapevi

Ltd.Şti.1996

Kumar V., Cotran R.S., Robbins S.L.: Temel Patoloji, Altıncı bask. Saunders 2000.

34

Page 35: ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ - cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=endokrin-sistem-patolojisi.pdf · Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini

35