ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri,...

30
ELMALILI o M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMU Akdeniz Üniversitesi Fakültesi 2-4 2012

Transcript of ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri,...

Page 1: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

ELMALILI o

M. HAMDI YAZIR

SEMPOZYUMU

Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

2-4 Kasım 2012

Page 2: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

~ Elmalılı Hamdi Y;ıztr Sempozyumu Editör : Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

Doç. Dr. Rıfat ATAY

Yayın No : 601 Sempozyum ve P.aneller Serisi: 50

ISBN: 978-975-389-835-5 15.06.Y.0005.601

Yayıncı Sertifika No: 15402

© Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir. 1. Baskı, Kasım 2015, Ankara, 600 Adet

İLKSAY Kurulu'nun 21.08.2013 tarih ve 19-2 sayılı kararıyla uygun görülmüş ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin 05.11.2013 tarih ve 1471/18-b sayılı kararıyla basılmıştır.

Y,t;ftıtM.l~ Jlc.lıunr.;JJ

IASl~&VI 1 PAAmHG HOUU

Serhat Mah. 1256 Sokak No:ll Yenirı'ıahalle /ANKARA

Tel : 0312 354 91 31 (pbx) Faks : 0312 354 9132

e-posta : [email protected]

Page 3: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

MODERN ÇAGDA DİNE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER ve

M. HAMDİ YAZm 'IN İSLAM :İNANÇLARINI SA VUNUSU

Prof. Dr. İbrahim COŞKUN

Necmettin Erbakan llniversitesi İlahiyat Fakültesi İlköğretim Din Kiiltiirii ve Ahilik

Bilgisi ôğrebnenliği Anabilim Dalı, Konya

Giriş

Muhammed Hamdi Yazır (1878-1942), yakın dönem düşünce ve

ilim hayatmuzın müstesna simalarından biridir. Küçük Hamdi laka­

bıyla da anılan Hamdi Yazır, Osmanlı'nın son yıllarında ve Cumhu­

riyet'in .ilk dönemlerinde çeşitli medreselerde yürüttüğü eğitim ve öğretim faciiiyetleriyle ve ortaya koyduğu eserlerle başta Tefsir olmak

üzere Fıkıh, Mantık, Felsefe ve Kelam alanında önemli bir İslfun filimi

ve yaşadığı döneminin önemli bir mütefekkiridir. O iyi bir eğitimci

olmasının yam sıra iyi bir siyaset adamıdır. O b:ir meşrutiyet müte­

fekkiri olarak gerek Cumhuriyet' ten önce gerekse Cumhuriyet dö­

neminde dini, hukuki, içtimai ve felsefi meseleler üzerinde düşün­

müş bunların b:ir kısmına yeni çözümler üretmiştir. Onun Hak Dini

Kur' an Dili adlı tefsirinde, Fransızca' dan tercüme ettiği Metalib ve

Mezahib adlı esere yazdığı dibacede, Sırat-ı Müstakim, Be1Janullıak ve

Sebilurreşat dergilerinde yayınlanan makalelerinde İslam inançlarına

karşı yürütülen menfi görüş ve düşünceleri objektif, tutarlı ve sağlam

bilimsel delillerle savunmaya çalışmıştır. Çağdaş kelam problemleri

diyebileceğimiz konularda önemli düşünceler üretmiş olan M. Ham­

di Yazır'm isminin yeterince Yeni İlm-i Kel§m dönemi kelam alimle­

rinden biri olarak geçmemesi kanaatimizce bir eksikliktir. Elmalılı

XX. Yüzyılda yaşayan biri olarak Batı Felsefesinin asırlar içerisinde

Page 4: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

342 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştinler ve M. Hamdi Yazı(ın ... Savunusu I i. Coşkun

geldiği en son seviyeyi ve o seviyeye gelinceye kadar geçirdiği mer­

haleleri yakından bilmesi tefsirinde felsefi ve kelamı konulara daha

fazla ağrrlık verdiğinil görmekteyiz. Biz bu tebliğimizde omın İslfun

inançlarına yönelik Batı düşüncesi kaynaklı kimi eleştirilere verdiği cevapları değerlendirmeye çalışacağız.

1. Modem Çağda Batı Bilim ve Düşünce Değişim

Son iki yüzyıldan beri bütün dünyada Batı uygarlığı hakimiyeti­

ni sürdürmektedir. Bu medeniyetin fikri platformunu, sırasıyla Röne­

sans felsefesi, Aydınlanma felsefesi, materycı.li::.t -pozilivist felsefeler

oluşturmuştur.ı Ortaçağ kilisesinin gereksiz baskısı, ilim adamlarına karşı engizisyonlara kadar varan zulmü ve fıtrata aykırı ağır dini uy­

gulamaları, Batı' da dine karşı nefretin uyanmasına neden olmuştu.3

İlmi keşifler bir Rönesans ortaya koyunca, dine karşı olan nefret

ve düşmanlıklar da kuvvet kazandı. Sonuçta Rönesans felsefesirıin

hakim olduğu XVI ve XVII. yüzyılda Avrupa, bazı alanlarda clini

inanç ve uygulamalardan uzaklaşırken, XVID. yüzyıldaki. Aydınlan­

ma felsefesi döneminde ise her alanda akıl ve duygular hakim kılına­

rak, dinden daha da uzaklaşılmıştır. XIX. yüzyıla gelindiğinde Batı' da

bu dönemde daha çok materyalizm ve pozitivizm hüküm sürmüştür.

XX. yüzyılın başlarından itibaren Batı, fikri pl§nda materyalist anla­

yıştan uzaklaşmakla birlikte, fiili olarak pek çok sayıda materyalizme

bağlı kalmıştır. Son iki yüzyılda, hem Batı'da hem de materyalizmin

katıksız uygulandı~ sosyalist üll<elerde, dine karşı amansız bir mü­

cadele başlatılmış, her fırsatta clini inanç ve uygulamalar aşağılanmış­

tır. Daha da tehlikeli olanı, dinin kaynağı konusunda sözde bilimsel

araştırmalar yapılmış; Afrika ve Avustralya' daki ilkel kabilelerin töre

ve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin

de insanların çeşitli tabiat olaylarından korkmaları neticesinde ortaya

1 M. Hamdi Yazı.r'ın Kel~ Problemlerle ilgili görüşleri için bkz.: Ahmet Akbulut, "M. Hmııdi Yazır'dn Kellimi Problemler" Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu, An­kara, 1993, 5. 265 vd.

2 Macit Gökberk, Felsefe Tarilıi, İstanbul, 1980. 5. 183 vd. 3 Bkz.: Bertnard Russell, Din ile Bilim, çev. A. GöktU.rk, İstanbul 1983, s. 13; İbrahim Coşkun, Ateizm ve lsllinı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2011, s. 113 vd.

Page 5: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 343

çıkhğı ileri sürülmüştür. Daha sonra bütün dinlerin kaynağı aynı

nedenlere bağlannuş, zamanla evrimleşerek tek Tanrı inancına ula­

şi.l.dığı iddia edilmişfu.4

Genel anlamda değerlendirildiğinde Avrupa' da, Rönesans' tan

sonraki düşünce tarihinde ateizme doğru bir yönelmenin olduğu

açıl<hr. Ancak Allah inancının insaillarda fıtri olması, onları Allah

inancının boşluğunu dolduracak bazı inançlara yöneltmiştir. Önce

akıl ilahlaşhrılmış, sora tabiat. Günümtizde ise ilim ve tekniğin sağ­

ladığı imk§nlar sayesinde insanların hayat standartları yükselmiştir.

Refahın yaygınlaşması ile birlikte, Bahlı olsun Doğulu olsun insanla­

rının çoğunun ilahı, konfor eğlence ve nefsa.nl arzular olmuştur.s

"Nefsini, keyf ve arzusunu ilfilı edinen kimseyi gördün mü?(. .. )" .6

1.1. Bah' da Modernleşme İle Gelen İnkarcı Görüşler

Balı' da modern düşüncenin mekanik tabiat anlayışı ve ayrıca

bilgiyi madde ve ölçümüne endekslemesi neticesinde başlayan dün­

yevileşme süreci XIX. yüzyılda adeta patlama yapmış ve arka arkaya

kah pozitivist ve materyalist akımlar ortaya çıkmışhr. Batı'run sektiler

ve düalist dünya görüşünü benimsemesi radikal düşünür ve teoriler­

le XIX. yüzyılda zirve noktasına ulaşmıştır. Bunlar arasından İslam

dünyasına en çok tesir edenler, rasyonalizm, materyalizm, deizm,

pozitivizm, mekanik evren anlayışı ve evrim teorisi gibi çeşitli ilim­

lerde ve alanlarda ortaya atılan görüş ve teorileri sıralayabiliriz. Bu

görüşler ve teorilerle XIX. yüzyılda Batı'run entelektüel çevrelerinde

dünyevileşme ve dine karşı şüpheci veya inkarcı yaklaşımlar yayıl­

mıştır. Her ne kadar modernleşme sürecinde Pascal, Kierkegard ve

Bergson gibi muhafazakar düşünürler de yetişmişse de bunların sü­

reci değiştirecek veya yön verecek kadar bir etkileri görülmedi. Din

ve modem toplum arasındaki münasebeti yeniden düzenleyen

sekülerleşme faaliyetleri endüstri devrimi, şehirleşme ve makine ha-

4 İbrahim Coşkun, İslam Diişiincesinde İnkfir Problemi, Konya 2001, s. 14. 3 Veli illutürk, Kur'iin-ı Kerfm Alluiı'ı Nasıl Tanıtıyor?, İzmir 1985, s. 12. 6 Furkan, 25/23.

\

Page 6: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

344 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu / I. Coşkun

yabrun şartları ile de hız kazandı. Bilim adamlanrun her şeyin akli bir

yorumunu elde etmenin ötesinde başka bir tutkuları kalmadı.7

1.2. İslam Dünyasında Değişim ve M . Hamdi Yazır İslam dünyası Bah' daki gelişmelere, önceleri üstünlük duygusu

ile ilgisiz kalnuşh. Bu yüzden de XVII. yüzyıldan itibaren Avru­pa' daki gelişmeleri iyi takip ederek değerlenctirememişti.8 Röne­

sans'ın getirdiği buluşlar tekniğe uygulamak suretiyle sanayi hareketi neticelerini verince, Avrupa bilhassa asker! sahada Doğu'ya karşı üstünlük sağladı. Bu maddi üstünlük karşısında, önce bir şaşkınlık devresi geçiren doğu İslam dünyası, yavaş yavaş Bah'ya ilgi duyma­ya başladı.9 Giderek bu ilgi ve yaklaşım hayranlığa dönüştü. önceleri üstünlük psikolojisi ile önemsemedikleri Bah'yı, daha sonraki dö­nemlerde aşağılık duygusu ile taklide koyuldular. Böylelikle Bah çı­kışlı inkarcı felsefeler ve özellikle fiili materyalizm diyebileceğimiz Batılı yaşayış tarzı, önce aydınlar arasında yayıldı, daha sonra geniş kitlelerde yankı bulmaya başladı.10

İslam dünyasının içine girdiği bu stiieç, bir vakıa olarak Bah'yı ve Bah kültürünün meşruiyeti meselesini İslam fikir dünyasının ana. meselesi haline geldi. İslam alem.inin, entelektüel bağlamda Batı'yı tanıması, iki safhada vuku buldu. Birincisi çeşitli vesilelerle XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan ve Müslüman aydınların Ba­tı'yı, geliştirdiği teknoloji, idari yapı, askeri donanım ve diğer imkan­larla tanımasıdır ki, bunun uyandırdığı tepki genelde hayranlık şek­linde olmuştur. Nitekim XTX. yüzyılın ortaları ve Hatta son çeyreğine kadar, İslam dünyasındaki ilim adamları ve aydınların genelde Ba­

h'ya doğru bir sempati ve hayranlık duydukları görülmektedir. İkinci safhada ise Batılı güçlerin giderek İslam coğrafyasına fiili müdahale­ler yapbkları, siyasi nüfuz veya iktisadi sömürü gayeleri taşıdıkları fark edilince durum değişmeye başlamıştır.ıı

7 Etienne Gilson, Taıın ve Felsefe, Tere. M. Aydın, İzmir, 1986, s. 75. s H. Ziya Ülken, T.C. Düşünce Tarihi, İstanbul 1985, 1, 40. 9 E. Ziya KaraJ, Osmanlı Tarilıi, İstanbul 1987, V, 184; Bkz.: Bemard Levis, Modem

Tiirkiye'ııin Doğuşu, çev.: Metin Kıratlı, Ankara 1970, s. 35. 10 H. Ziya Ülken, Tarilıi Maddeciliğe Reddiye, İstanbul 1981, s. 38. 11 Bkz.: M. Sait Ôzervarlı, Keliimda Yenilik Arayış/an, İstanbuJ 1998, s. 35.

Page 7: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesj İlahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 345

Batılılar'ın emperyalist emellerinin ortaya çıkmasıyla birlikte Ba­

tı'nın kültür ve bilimine yönelik farklı bakış açıları XIX. yüzyılın son­

larından itibaren İslam dünyasındaki aydınlar arasında yavaş yavaş

fikir ayrılıkları ve gruplaşmalar meydana getirdi. Bu dönemde iki

önemli kesim oluştu; bunlardan birincisi Batı' daki maddi güç ve ni­

met.leri ön plana çıkararak Batı medeniyetinin bütünüyle örnek alın­

masını talep eden aydın ve düşünürlerdi. Bunlar arasında tedrici ola­

rak dini motifleri ve İslam'ın tarihi ve kültürel mirasını dışlayan kişi­

ler de mevcuttu. Kültürel değerler de dahil olmak üzere her yönüyle

Batı medeniyetinin örnek alınmasını savunan ve "terakki" edebilmek

için dini kaygıların bir tarafa bırakılmasını ya da tamamen kişisel

yorumlara tabi tutulmasını isteyen görüşün taraftarları, bilimin her

konuda tartışılmaz üstünlüğü ilkesini yerleştirm~ye çalıştılar. Bu eği­

limdeki şaluslardan olan Baha Tevfik (1881-1914) ezell madde anlayı­

şıyla materyalizmin Türkiye' de fikir babalığını yapan kişidir. Yine

yaptığı tercümelerle bu görüşleri yayan bir diğer kişi Abdullah Cev­

det' e (1869-1932) göre artık modem dünyanın tek medeniyeti, ilerle­

menin sembolü olan Avrupa medeniyetidir. Radikal değişim önerile­

ri, ahlaki ve rasyonel bir din yaklaşımı ile Cumhuriyet dönemi siyaset

ve sosyal ilimlerinde etkisi hissedilen Ziya Gökalp' e göre de (1876-

1924) eski değerlerin yerine, yeni bir hayat tarzında yeni değerlerin

konması gerekir.12

Bu tip kökten Batıcıların karşısında, ikinci bir kesim olarak Ba­

tı' yı tanıyıp onlardan yararlanmayı kabul etmekle birlikte kapıları

sonuna kadar açmayan yenilikçi İslam filimleri bulunuyordu. Said

Halim Paşa (1863-1921), Filibeli Ahmed Hilmi (1865-1914), Mehmed

Akif (1876-1936) ve Muhammed Hamdi Yazır gibi filimler bu kesimin

önemli temsilcileriydi. Batı'nın ilim ve teknikteki başarılarını reddet­

meyen, ancak dünya görüşü ve hayat tarzı olarak Batı'yı eleştirmek­

ten çekinmeyen bu kişiler hem geleneksel eğitim gören hem de Batı'yı

tanıyan İslamcı aydınlar grubunu teşkil eder.n :XX. yüzyılın başların-

12 Murtaza Korlaelçi, Tiirkiyeye Pozitiviznıiıı Girişi ve İlk Etkileri, İstanbul 1986, s. 14-15. 13 M. Sait Özervarlı, age., s. 35-36.

Page 8: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

346 e Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu I i. Coşkun

da iyice belirginleşen bu saflaşma, aynı zamanda İslam dünyasındaki

yayın hayatırun ana meselesi haline gelmiştir. Bunlar bilhassa karşı

cephenin yayın ve tercüme faaliyetinden sonra harekete geçmişlerdir.

M. Hamdi Yazır, Batı'ya karşı bütünüyle kapıların kapatılmasını

isteyenlerle her şeyiyle Batı'run taklit edilmesini isteyenlerin yanıldık­

ları noktalan şu sözleriyle eleştirir: "Batı dünyası bizim dini ve

Kur'an! ilimlerimize varıncaya kadar en mühim kitaplarımızı tercü­

me ederek kendi bilgilerine katarken Şa'rani'nin "Mizanu'l­Kübra"sını bile bu yolda değerlendirerek İslam'ın esaslarını <leğişti­

recek sonuçlar çıkarmaya çalışırken biz niçin onların i.lnU zenginlikle­

rinden yoksun kalalım? Niye bu yoksunluktan kurtulmak için de­

vamlı surette kendimizden çıkıp onlara benzemeye yönelelim?

Kur'an'ı tercüme edip okuyan ve İslam'a karşı onunla da silahlanan

BatıWar Müslüman olmuyorlarsa onların felsefelerini okuyup anlaya­

cak ve kendilerine karşı bununla da donanacak olan Müslüman niye

Batılı (Frenk) oluversin?"t4

Şimdi M. Hamdi Yazır'ın başta Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsiri

olmak ilzere inkarcı düşüncelere karşı İslam inançlarını savunuşuİlu

değerlendirebiliriz.

2. İnkarcı Düşünceler ve M. Hamdi Yazır'ın Eleştirisi

2.1. Rasyonalizmi Eleştirisi

XVI. yüzyılda gerçekleşen Rönesans hareketi, orta ça~ felsefesini tamamen yıktı, Kilisenin etkisini kaldırdı. Böylece XVII. yüzyıl düşü­

nürleri serbest bir düşünce ortamı bulunca, her şeyi yeniden hiçbir

doğmaya bağlı kalmaksızın incelemeye başladılar. Fakat düşünürle­

rin hepsi olayları sadece akılla kavrama çabasına girdiklerinden bu

felsefeye rasyonalizm dendi. ıs Akıl serbest düşünce ortamına kavu­

şunca tabiattaki sırlar keşfedilmeye başlandı. Tabiat kanunları keşfe­diktikçe kilisenin sır olarak inanılmasını istediği sebeplerinin araştı­

rılmasını asla istemediği konular bilim adamları tarafından tek tek

14 P. Janet-G. Seailles, Metalib ve Mezalıib, tere.: M. Hamdi Yazır, Eser Neşriyat, İstan­buJ, 1978, Dibace, s. XXX.

ıs Gökberk, a.g.e., s. 326.

Page 9: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversil~si ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu • 347

açıklanıyordu. Rasyonalizm, akılla tabiatın uygunluğunu ortaya koy­

du. Akla güven oldukça kuvvetlendi. Artık oluşan genel düşünce akıl

ile her şeyin açıklanabileceği şeklinde idi. Din, Allah inancı ve ruh da

aklın halledebileceği konular arasında kabul edildi. Rasyonalizm,

beraberinde mekanizm denilen düşünceyi de getirdi. Rasyonalizmin

ilk temsilcisi Descartes (1596-1650 )'tir. Descartes, ateist bir düşünür değil­

dir. Hatta her insanın fıtratında, kendisinden daha güçlü ve daha

mükemmel bir varlığın var olduğunu kabullenmesi ile Allah'ın varlı­

ğnu ispatlamaya çalışmışhr.16Ancak sonuç itibariyle ateizme yol aç­

mışhr. Ondan sonraki düşünürler, aklı tabiah ve tabiat kanunlarnu

Allah derecesine çıkarmışlardır. Allah'a verilmesi gereken sıfatlar bu

varlıklara verilmiştir. Sonuç itibariyle kah rasyonalistler ve mekanik

kainat savunucuları, deist tanrı tasavvuruna s~arakl7 Allah'ı aklın

kavrayabildiği ancak emirleri ve yasakları olmayan bir Allah düşün­

cesine dönüştürmeye, ötelerin ötesinde kfilnatla alfil<asuu kesmiş sı­

radan bir varlık konumuna düşürmeye çalışmışlardır.

M. Hamdi Yazır'a göre akıl sahipleri, akıllarından duyu, deney

ve tecrübelerinin özelliklerinden gafil olmamalıdırlar. Fakat bu yapı­

lırken akıl, duyu, deney ve tecrübelerin neticelerine, olduğundan

fazla kıymet verilip de bunların yüceliği üstünde bir yücelik ve ege­

menlik yok sayılmamalıdır. Öbür taraftan bu bilgi sebeplerinin kıy­

meti de inkar edilmemelidir. Zira vahyin anlaşılması bunlara bağlı­

dır. Mesela bilgi sebeplerinden biri olan aklın dirayeti inkar edilirse,

ortada ne akıl kalır ne de nakil.18 1

Akla gereğinden fazla değer veren rasyonalistlere Müellifimiz şu

soruları yöneltir: "İnsan ve onun dışındakiler, yani enfüs ve afak ayrı

şeylerdir. Akıl afaktakilerin bilgilerini kendine uyumlu hale getirebi-

16 Gökberk, a.g.e., s. 266. 17 Yazu'a göre bir olan Allah'a inanınz fakat peygamberliğe ve peygamberlere inan­mayız diyen "Deisme" de de Allah' ı inkar vardır. Ona göre "Allah vardır ve birdir amma bize falan nimeti veren O değildir. Veya O bizim işimize müdahale etmez." demenin, şirk ve inkardan farkı olmayan bir tenakuz olduğu da apaçık ortadadır. Bkz. Elmalılı, age., VIl/5212

ıs Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kıır'nn Dili, Eser Neşriyat, 1971, IV/2238.

Page 10: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

348 e Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yaz.ır'ın ... Savunusu I i. Coşkun

lecek yaratıcı bir güç değilse, buradaki ayrı oluşumları kim uyumlu

kılabilir? Felsefe tarihindeki bilgi problem.inin temelini bu soru oluş­

turmuştur. Nefis yani içsel benlik, nasıl oluyor da dış dünyadaki bir

gerçeği keşif ve idrak edip ona sarılıyor, akıl ve ilim oluyor?"

Hamdi Yazır bu konunun bilinemeyeceğini iddia eden Sofistlerin

ve umumi fikirlerin ve insan aklındaki küllilerin sadece zihinde mev­

cut o~duğunu, zihnin dışında kendinden veya tecrübenin mahsulü

olarak bulunmadıklarını, onların birer hayal ve isimden ibaret olup,

eşyanın hakikatinin olmadığım iddia eden Nominalistleri (isimciler)

eleştirir. Agnoztisizm (bilinmezcilik) taraftarları da aynı düşüncede

olduklarını belirttikten sonra19 aklın mahiyeti ve bilgi üretme yetene­

ğine dair bilgiler verir. Ona göre akıl, kalp ve ruhun madeninde, bey­

nin ışığında bulunan manevi bir nurdur. İnsan akıl sayesinde duyu

organlarıyla hissedilmeyen şeyleri anlar, duyu organlarının verilerini

değerlendirir. Akıl yürütmek, sebeplerle sebeplerin meydana getirdi­

ği şeyleri, eser ile eseri meydana getiren şeyler arasındaki ilgiyi, ne­

densellik konusu dediğimiz, sebebi neticeye bağlayan kanun ve ona

bağlı gerekli ilgileri kavratır. Aynı zamanda akıl yürütmek eserden

müessire veya müessirden esere, yahut da bir müessirin iki eserinin

birinden diğerine intikal etmektir. Mantık denilen bu intikal sayesin­

de hissedilen bir eserden hissedilmeyen bir müessir anlaşılır. İşte his­

sedilenden hissedilmeyene intikale sebep olan veya hissedilmeyen bir

manayı bizzat ve açıklıkla keşfeden idrak vasıtasına akıl denilmekte­

dir. O bilgi yaratmaz, bilgiyi alır ve kabul eder. Bunun içindir ki, in­

san ilminin konusu soyut düşünce değil; olaylar ve onlarla ilgili ha­berlerdir. 20

Yazır sırf akılla değer üretmeye çalışan ve bu bağlamda sınırsız

bir özgürlük peşinde olanları da şöyle eleştirmektedir: "Tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz o takdirde siz, hiç şüp­hesiz ziyandasınızdır diyenlere hatırlahnaya gerek yoktur ki, insanın

insana itaatini kayıtsız şartsız inkfir eden bu söz, lıfiricflik ve anarşist-

19 Elmalılı, a.g.e., IV /2718. 20 Elmalılı, a.g.e., I/85-86.

Page 11: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 349

lik davasıdır. Ve bir başkanın, başkanlığı altında toplanmayan bir in-san topluluğu yoktur. Cımılıuriyetler bile bir başkanın başkanlığı al-

tında birleşmek zorundadır. Fakat kendi dünya hayatlarından ilerisini hiç hesaba almak istemeıJen ihtilalci kafirler, kendi garaz ve menfaatle-rini elde etmek için hürriyet davası altında itaat esaslannı yıkarak milletlerin toplum düzenlerini yok etmekten zevk alırlar. Bunun gibi dünya hayatının refalıı ile şımarmış ve ahirete ulaşmanın yalan oldu-ğunu diline dolamış olan o kafirler de Allalı'ın emriyle, peygambere itaat duygusunu kırmak için insanın insana meşru olan itaat esasını

bir esirlik ve ziyan şeklinde göstermek akla ziyan bir düşüncedir. ''21

M. Yazır, basit bir yargı ve hedonist bir yaklaşımla her şeyin

mubah olmasını iddia edenlere karşı her şeyin akılla bilinemeyeceğini

bazı şeylerin ancak nass ile bilineceğine dikkat çekmektedir. Ona göre

bu konular akla bırakılsaydı kimi hep mubah . der, kimi hep haram der, kimi de şaşırır kalırdı. Nitekim öyle olmuş ve olmaktadır. Burada

şuna dikkat etmek gerekir ki, bu serbestlik, insanların tümüne eşit

olarak yapılmış; insanlar insan için yaratılmanuş ve birbirlerine

mubah kılınmamıştır. Bunun için insanların canları, ırzları,

birbirlerine mubah değildir. Hatta bir insan kendi canını, ırzını bile

dilediği gibi kullanmaya izinli değildir. İnsanlar, kendileri için değil,

Allah'a kulluk için yaratılmışlardır. Şu halde insanların kendini

öldürmeye, kendini veya ırzını başkasına satmaya hakkı yoktur.

Hasılı hayat hakkına, hürriyet hakkına ve namus hakkına hiç bir

kimsenin karışma hakkı yoktur. Bunlar insanın doğrudan doğruya

Allah hakkı olan esasa dair haklarıdır. Ve bunlara saldırma, tecavüz

büyük günahlardandır. Canlarda, ırz ve namusda, akılda, dinde

aslolan, mubah olma değil haram olmadır.22

2.2. Mekanik Kainat Tasavvuruna Yönelttiği Eleştiriler

Rasyonalizmin beraberinde mekanik kainat tasavvurunu ve var­

lıklar arası ilişkilerde determinist düşünceyi öne çıkardığını söylemiş­

tik. Mekanik kainat tasarımı, hayat dahil her şeyi hareketlerin değiş­

mesine ve intikaline bağlayan fiziksel, kimyasal, biyolojik, psikolojik

21 Elmalılı, a.g.e., V /3453. 22 Elmalılı, a.g.e., 1/289.

Page 12: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

350 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu / I. Coşkun

ve sosyal olayları mekanik kanunlar ve verilerle açıklayan, hareketle­

rin değişmesini her çeşit olayı açıklamada yeterli olacağını iddia eden

felsefi meslektir.23

Bu felsefi yaklaşıma göre kil.inat baştan aşağı mekanik olup ba­

sınç ve çarpma yasalarına göre işleyen bir makine gibidir. Kfunatın

işleyişinde Allah' a ihtiyaç yoktur. Allah tabiah yarathktan soma, ta­

biat _artık kendi kendine her şeyi sıkı bir zorunluluğa bağlamışhr.

Tabiat kendi kanunlarına göre işlemektedir. Onun için tabiat kendi

içinden açıklanmalıdır.24 Newton (1642-1727)'un çekim kanunlarını,

William Harvey (1578-1657)'in o sırada kan dolaşımını keşfetmesi,

rasyonalizmin ve mekanik kfu.nat tasarımının kabulünü kolaylaşhr­

mışhr. XIX.. yüzyılda Laplace (1749-1827) ve Poisson (1781-1840) me­

kanizmi yeni bir şekle sokmuşlardır. Bazı yeni düşünceler de ekleye­

rek bu felsefi ekole "deterıninisme" (determinizm) adını vermişlerdir.

Determinizm, zorunluluk ve hür iradeyi kabul etmeyip bütün olayla­

n bir takım zaruri sebepler zincirinin tayin ettiğini iddia eder. Deter­

ministler, bu anlayışları ile tabiatın ve alemin dışında bir sebebi, yani

teist anlamda Allah'ın varlığını kabul etmezler.25 Deterministler, tabi­

at kanunlarının genel ve düzenli oluşunu delil göstererek imkan, te­

sadüf, mucize ve hür irade gibi kavramları reddederler. Bunun için

tabiatta bir ilk sebebin ve mutlak bir başlangıcın olmayacağını iddia

ederler.26

Kur' an kfunahn mutlak güç kudret, ilim ve irade sahibi alemlerin

rabbi olan Allah Tefila'nın yaratması ile var olduğunu ve O'nun

tasanufuyla varlığını sürdürdüğünü bildirmektedir. Hamdi Yazır

kfunatta işleyen yasaların varlığını kabul eder; fakat o söz konusu

yasaların kendi başına var olmuş Allah' a rağmen varlığını sürdüren

müstakil güçler olarak kabul edilmesini reddeder. Ona göre mesela

çekim kuvveti, madde ile olan ilişkisi açısından maddi bir kuvvet gibi

23 Bolay, a.g.e., s. 180. 24 Gökberk, a.g.e., s. 270-271. 25 Bolay, a.g.e., s. 61. 26 Bolay, a.g.e., s. 62.

Page 13: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 351

ele alınırsa da bağlı olduğu madde kütlesinin bulunduğu yerden çok

uzak mesafelere kadar ilgili olması bakımından, kuvvetin maddeden

soyutlanıp ayrıcalık kazanmasına güzel bir misaldir. Bu konu ancak

ağırlıklar arasındaki muvazene nisbetiyle ele alınabilir. Nitekim

Rahman Sfuesi'nde "ve mizan koydu"27 buyurulması bunu açıklar.

Yazrr'a göre yerkürenin ayı çekim alanı içinde tutması, güneşin de

yer küreyi çekip yörüngesinde tutması, bir direk üzerindeki lüks

lambasının direğe dayanması gibi yalnızca maddi açıdan görülen bir

kuvvet değildir. İki kütle arasında uzaktan uzağa aklen ele alınan bir

denge orantısıdır ki, biz bunu bir kanuna bağlamadan tasavvur

edemediğimiz için konuyu taraf durumunda olan kütlelere izafe

ederek ele alırız. Yoksa bir çekim kuvveti tasavvuru gerekçe bir

melek tasavvurundan bambaşka bir şey değµdir. Konu atalet ve

çekim kanunları ile ele alınan gök cisimlerinin mekanik ilişkiler

içinde oluşu, her şeyden önce bize şunu anlatır ki; uzaydaki düzende

gök cisimlerinden her birinin konumu ve hareketi kendi dışından

gelen bir basınca ve etkiye bağlıdır. Hiç birinin hareket kaynağı

kendisinde değildir. Yani tabii değildir. Hiç şüphe yok ki, her biri

kendi dışından etkilenen zerrelerin ve kürelerin hepsi de böyledir.

Bütünün hareketi de zaruri olarak hepsinin üstünde bir etkileyiciye

bağlıdır. Binaenaleyh kainat makinasının yaratıcısı, yapıcısı ve

harekete geçiricisi tabiat alemi denilen bu makinanın kendisinde

değildir, onun üstündedir. Diğer bir ifade ile tabiat kanunları hakim

değil ma.hkı.1ındurlar. Ve genel çekim kanunu denilen söz konusu

denge kanunu da ancak o yaratıcının bir kudretidir. Göklere direksiz

yükseklik veren O'dur. Şüphe yok ki, güneş gibi bir madde

kütlesinden bir çekme ve itme kuvveti şeklinde herhangi bir kuvvetin

yayılması ve uzaktaki bir başka kütleye etki etmesi bir faaliyettir.

Maddenin tabiatında mevcut olan "atalet" ise bunun tam zıddıdır.

Demek ki, maddeye böyle bir faaliyetle etki gücü verilmesi, kendi

özünden değil, kendi dışından verilen bir özelliktir. Ve işte ona bunu

~7 Bkz.: Rahman, 55/7.

Page 14: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

352 • Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu / I. Coşkun

veren Allah'tır. Gök cisimlerinden her biri böyle birer belli ecele

doğru akıp gitmektedir. Allah bunları işte böyle emrine boyun

eğdirmiş ve arş üzerine kurulmuştur. Hepsinin üzerinde mutlak

hükümran olarak emri tedbir ediyor, işi bizzat kendisi yönetiyor.

Yaratmış olduğu varlıkların her biriyle ilgili fonksiyonu ve görevi

bizzat kendisi tayin ediyor ve hepsinin bir bütün olarak ahenk ve

uyum içinde hareket etmesini sağlıyor. Varlı.klann meydana

çıkmasına, onların zuhura gelmesine karar verdiği gibi, onların görevleri ve ömürleri üzerinde de kendisi hükümran oluyor. Sonsuz

kudretine ve yüce hikmetine şahitlik eden dellileri, alametleri,

işaretleri, kainah ilk yarathğı şeklinde olduğu gibi toplu halde ve tek

düze oluşlar ve basit atomlar halinde bıraknuyor, onları çeşitli

bileşikler ve değişik maddeler halinde çok çeşitli ve farklı özelliklere

sahip varlıklar ve canlılar haline getiriyor. Tıpkı Elif-Lam-Ra gibi tek

tek harflerden manalı kelimeler, onlardan da hikmetli cümleler,

ibretli ayetler ve muhkem kitaplar meydana getirdiği gibi ilk yaratılışta hece harfleri durumunda olan atomlardan, moleküller,

onlardan da çeşitli özellikte değişik maddeler ve zengin bir kainat

yaralıyor. Allah kitabım ayet ayet indirdiği gibi, çeşitli hadiseleri,

canlıları, değişik tabiat olaylarıru ve sosyal gelişmeleri de bir düzen

içinde aşama aşama meydana getiriyor, 9nlan çeşitlendirip

çoğalnyor. Bütün bunlar insanların her türlü şüpheden ~ak olarak

Allah'ın huzuruna kavuşmaya yakinen inanmaları içindir. Yakinen

bilinmelidir ki, bir gün olup o gökteki yıldızlar gibi insanların da eceli

gelecek, onların da hareketleri son bulacak yaphklannın hesabım

vermek üzere, ister istemez Allah' ın huzuruna çıkacaklardır. 28

2.3. Materyalizmi Eleştirisi

Materyalizmi ilk defa antik Yunan düşünürlerinden Demokritos

savunmuştur. Demokritos'tan sonra maddeci yaklaşımı Epikuros

(341-270) savunmuş ve sistemleştirmiştir. Modem çağda materya­

lizm, Alman filozofu Hegel'in (1770-1831) akılcı idealizminin çözül­

mesiyle yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Bu okulun çözülmesiyle sağ ve

:ıs Elmalılı, IV /2949

Page 15: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 353

sol Hegelciler diye ikiye ayrılıruşlardır. Sağ, tutucu bir teizme; sol ise

tamamen ateist · materyalizme ulaşıruştır. Solu temsil eden Ludwing

Fuerbach (1864-1882) ve Kari Marx'dır (1881-1883). Feuerbach özellik­

le şu düşünceleriyle Hegel'den ayrılmıştır: Ruh diye bir şey yoktur.

Ruh düşüncesi insanın yüce bir egoizmidir. Bu düşünce, insanın ebe­

di kalmak arzusundan kaynaklanmaktadır. Felsefe, tabiat ilmine da­

yanan insan bilimidir. İnsan cisimsel olan tabiahn bir parçasıdır. Fel­

sefenin görevi, insanı böylece kavramaktadır. Tabiab Tanrının bir

yaratması saymak, kavranabileni ve doğal olanı, kavranılamayan ve

doğal olmayan ile açıklamaya çalışmaktır. Oysa Tanrı inancına insan

nasıl varıruş, bunu araştırmalıyız. İnsan isteklerine karşı ulaşabilmek

için Tanrısını kendisi yaratır.29

Materyalizm kendi içerisinde diyalektik ~ateryalizm ve tarihi

materyalizm olarak ikiye ayrılır. Diyalektik materyalizm ile madde

ve kainat; tarihi materyalizm ile de sosyal olaylar, din tarih vb. du­

rumlar yorumlanır. Temel olarak, maddenin kainatta köklü biricik

şey olduğunu, kainattaki her şeyin maddeden çıkıp maddenin ka­

nunlarına mahkfun olduğunu, maddenin sırurları dışında varlığın

söz konusu olmadığım iddia eden felsefi mesleğe diyalektik materya­lizm denilmektedir.30

Materyalizme göre insan da dahil olmak tizere maddeden ortaya

çıkan bütün varlıklar ve organizmalar bir taraftan maddidir, diğer

taraftan da çelişkiler arasındaki mücadeleye mahkfundur. İnsanın

bütün düşüncelerinin ve duygularının temelinde yatan gerçek, tarih

boyunca görüle gelmiş bütün hareketlerin temel gerçeği budur.

M. Hamdi Yazır, Allah'ın Rab ismini açıklarken materyalizmi

şöyle eleştirir: Birtakım filozoflar kainatın şeklinin böyle yavaş yavaş

gerçekleşen bir terbiye ve olgunlaşma kanunu takip ettiğini

görememiş. Bunlardan bir kısım hepsinin bir defada sebepli veya

sebepsiz olarak birdenbire meydana gelmiş olduğunu, bir kısnu da

tabiat kanunu iddiası ile kfilnahn sonradan meydana geldiğini inkar

29 Gökberk, a.g.e., s. 480. 30 Bolay, a.g.e., s. 66.

Page 16: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

354 o Modem Çağda Dine Yönellilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu / I. Coşkun

edercesine kainatın bugünkü şek.l:inın ve varlık düzeninin

başlangıçsız olduğunu iddia etmeye kadar varnuşbr. Bunlara göre

Mese!A insan, ancak insandan olur ve insan ezelden beri vardır.

Kainatta ilerleme ve gerilemenin manası yoktur. Bir şeyi istemenin,

çaba harcamanın ve kazan.maron faydası yoktur. Bütün kainatta

eskiden beri varlıkların her çeşidi serpilmiş, uzayda hiçbir ortak

düzeni takip etmeyen cansız cisimler ve cansız cisimlerde

sayılamayacak kadar varlık çeşitleri kendilerine ait bütün

tabiatlarıyla eskiden beri var olan bir zorunluluk ve gereklilik içinde

yüzer giderler.

Yazır' a göre bu sözler, hem deneylere ve hem de akla taban

tabana aykırı birer katmerli cahilliktir. Hepimiz tamamen gözlerimiz

altına girebilen eşya çeşitlerihin dün yok iken ufacıktan meydana

gelip yavaş yavaş büyüdüğünü ve bunun tersine yine yavaş yavaş

kaybolup gittiğini her gün tecrübe ile görüyoruz. Gözlemlerimizin

kapsamına giremeyen şeylerin de böyle olduğunu delillerle,

aklımızla biliyoruz. Şurada bir adacık ortaya çıkıyor, süzülmüş

topraklar taşlaşıyor, taşlar eriyor, madenler filiz veriyor, kayaların,

toprakların arasında tohumcuklar ve o tohumcuklardan çeşitli otlar,

ağaçlar, türlü türlü hayvanlar türüyor, ürüyor, sümük gibi bir

spermarun içinde yüzlerce insan tohumu fışkınyo:ç... Öyle ki hiçbir

zaman bu günkü alem, dünkü alemin her açıdan aynısı o~uyor ve

bütün bunların ötesinde bütün bu akıntıları ortaya koyup ve

bağlayarak bize daima Allah'ın birliği şuurunu veren tükenmez

kudret sahibi daimi kalan bir gerçek, her vakit her an varlığını ilan

ediyor ki biz o ana, o vakte şirndil<i zaman diyoruz. Ve bu şirnctiki

zaman içinde geçmiş ve gelecek zamanı yaşayarak o gerçeğe

kavuşuyoruz. Gerçek daima gerçektir. Kainat ise her an değişen ve

birbirine bağlı olarak aralıksız ve düzenli değişen, bu bağlılık ve

düzen ile akıl ve fikrimiz o gerçeğin yansımalarını, kalb ve idrakimiz

de o durum içinde bizzat onun tecellilerini görüyor. Bundan dolayı

gözle görmenin, tecrübenin, aklın ittifaklarıyla meydana gelen bu

anlab.m ve ısrarları karşısında; kainattaki sonradan peyda olma,

Page 17: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 355

terbiye ve olgunlaşma gibi hususları inkar etmek, körlükten, katmerli

cahillikten ve ruhi bunalımdan meydana gelmiş bir sapıklıktır.

Kamatta, yaratma, terbiye, seçme ve olgunlaşmanın yürürlükteki

ilahi bir nizam olduğu ve Allah Tefila'nın da mutlak kemal sahibi

olarak bunun tam sebebi olduğu her ~lü şüpheden uzaktır. Bumın

için son yillarda ilim ve felsefe kainatta, diğer bir ifade ile tabiatta

olgunlaşma kanununun geçerliliğine kesinlikle hükmünü vermiştir.

Bugün terbiye, seçme ve olgunlaşma, akıllı ve bilgili insanlığın

üzerinde yürümek istediği bir kanun olarak kabul edilmektedir.

Olgunluk ise basit bir birlikten bileşik bir birliğe yani o tek şey

üzerinde yavaş yavaş birçok şeyin toplanması sureti ile noksandan

artan ve olguna giden ve bunun aksine bileşikten basite, birçok

şeyden tek şeye dönüşen olayların ve oluşların ak.ışıdır.31

Yazır'a göre materyalistler kainattaki olgunlaşmayı Allah

Tefila'nın terbiyesinin bir eseri olarak kabul etmeyip tesir eden biri

olmadan ve sebepsiz olarak tabiatta bizzat geçerli ve zorunluluk ve

gereklilik olarak hfil<lm olan kayıtsız bir kanunun bulunduğunu

zannediyorlar. Böylece onlar Allah'ın terbiyesini ve Rabbliğini değil,

seçme ve tabiatın olgunlaşmasını, tabiatta üstün olan gerçeğin

(Allah'ın) bizzat kendisi gibi zannediyorlar.32

Yazır, nedensellik kavramı ile de materyalistleri şöyle eleştiriyor

Nedensellik yasasına göre "Yok iken var olabilenin mutlaka bir

sebebi vardır". Yani "Sonradan var olan her şeyden önce bir varlık

vardır ve onun etkisi altındadır." kuralından anlaşılıyor ki, yokluk

varlığın sebebi olamaz, yoktan hiçbir şey meydana gelemez. Yani yok

iken var olan şeyler, kendilerindeki o yokluktan yine kendi

kendilerine değil, Vacibu'l-Vücı1t olan Yarahcının yaratma etkisi ile

meydana gelir. Kısacası, olayların kendinden önce bir sebebi vardır.

Sonra sebep ile sonucun bir ilişkisi, bir orantısı vardır. Öyle ki sebep

bitince sonuç da biter. Sonuçlar bilinince sebebi mutlaka veya kesin

olarak biliriz ve neticeler ne kadar çok olursa olsun sebepler

31 Elmalılı, n.g.e., I/ 64. 32 Elmalılı, n.g.e., I/ 65-68

Page 18: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

356 e Modem Çağ.:la Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazı~ın ... Savunusu 11. Coşkun

toplamırun kuvvetini geçemezler, onunla denk olurlar. Mesela ?ir okkalık kuvvet, iki okkayı çekemez. Başka bir ifade ile noksan

fazlanın tam sebebi olamaz. Çünkü böyle bir durumda yokluğun

varlığa sebep olması gerekir. Falan şey yok iken kendi kendine

yoktan var olmuş demek gerekir. Bu ise sebebiyeti inkar etmek ve

dolayısıyla ilmin kendisini iptal etmektir. Anlayışsız cahiller bunu

söyler~e de bugün ilimleri ve tabiat fenlerini okuyup anlaıruş olanlar

bunu bilerek söyleyemezler. Tabiatla ilgili bütün ilimlerde nedensellik ve nedenselliğin uyumu kanununun mutlak bir

hakimiyeti vardır ki, bu büyük kanun, bazen değişim, kendini

koruma oraıuyla, bazen sebebin uygunluk ve ilgi oraruyla ve kalıtımı

terimi ile anlatılır. Olaylarda idrak, ilim, akıl gibi neticeler görülüp dururken, bunların tam ve mutlak sebeplerini, bunlarla hiçbir ilgisi

olmayan kör bir kuvvet, kör bir tabiat gibi düşünmek manasına gelen

tabiatçılığın, tabii ilimlerde de yeri yoktur. Bunun için tabiat

bilginleri, tabiatta yani dünyada, tekamül kanununun varlığını kabul

ederken kör, noksan bir tabiatın her şeyin başlangıç noktası ve sebebi

olmasını değil, Vacibü'l-Vücud olan Allah Tefila'yı sonsuz kemali ile

düşünmek ve kabul etmek şartı ile tabiatta olgunlaşmayı kabul etmişler ve açıklaıruşlardır. Çünkü böyle olınasaydı olgunlaşma

kanunu ilmin, sanabn özü olan nedensellik ve nedensellik oranb.ları

kanununa aykırı olacağından bilimsel olamazdı.33 Mesela; b_ir buğday

tanesi toprağa düşer ve gerekli şartlarını bulunca biter, açılır, büyür, sünbüllenir, nihayet bir başakta yüz buğday tanesi verebilir. Bunu bir

defa daha, bir defa daha katiayıruz, bütün dünyalar buğday ile dolar

taşar. İşte bu, nicelikte olgunlaşma kanununun en basit örneklerinden

biridir. Görülüyor ki, bu yavaş yavaş meydana gelen olgunlaşmada

tam sebep ilk buğday tanesi ise, bütün bu olgunlaşmayı ilk tek

tanenin tabiabndan çıkaracak isek bu olgunlaşmanın başlangıcındaki

bir olgunluk, üremenin sonucunda yüz ve nihayet sonsuz

olduğundan böyle bir olgunlaşma iddiası "bir çarpı bir eşittir yüz

33 Elmalılı, n.g.e., V /3032

Page 19: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversite~i ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 357

eder" demek gibi bir çelişki meydana getirir. Halbuki olgunlaşma hiç

olmazsa bir ile birkaç sayı arasında "1 +2+3+4+5=15" gibi olumlu

veya olumsuz bir oran takip eder. Her şeyi yalruz kör tabiata terk

etmek "1 =15" demek olur ki, bunu ilim ve sanat şöyle dursun en basit

akıl dahi kabul edemez. Çünkü bunda yokluğun varlığa sebep

old.uğunu varsaymak, aklın ve ilmin Üzerinde kurulduğu nedensellik

kanunu ile çelişkiye düşmek vardır. Doğrusu bir tabiatta her

gelişmenin son sınırında kendi dışından gelen bir olgunluk vardır. Bu

ise normal bir gelişme değil, terbiye ile elde edilen gelişmedir. Bunun

içindir ki, bütün ilim ve sanatlar, felsefe ve hikmet "noksandan tam

çıkmaz, fakat tamdan noksan çıkabilir" temel kuralına bağlıdır .34

Müellifimize göre gerçeğin farkında olan, söylediğini anlayarak

söyleyen ilim ve hikmet ehli kimseler tabiatın, tekamül kanununa

mahkı1m olduğunu söylerken bu tekamülün ve bu tabiatın bizzat

kayıtsız şartsız en mükemmel olan ilk sebebin yani, Allah TeaJ.a'nın

kayıtsız şartsız kemalinden faydalandığını unutmayarak söylerler.

Tabii tekamül kanununun en son savunucusu sayılan filozof Spencer

bile bunun.-için Allah'ın varlığının gerekli olduğunu ve tabiatın

gerçekten sınırlı olan tekamülünün üstünde varlığı zorunlu olan

Allah' ın sınırsız ve sonsuz kemalinin hükümran bulunduğunu ve şu

kadar var ki, bizim tam ve gerçek sebep olan mutlak kemali

kavramaya, sınırlı ve izafi olan bilgimiz ve idrakimiz

yetmeyeceğinden, tecrübi bilimlerimiz, bunun yalruzca tabiatta, yani

gözle görülebilen alemde mevcut tekamül kanunu çerçevesinde

geçerli olabileceğini anlatmış ve ortaya koymuş iken, sözde ilme

bağlılık iddiasında olanlar, "tabiatta tekamül vardır" derken, Allah'ı

ve O'nun yüce kemalini unutuyorlar ve söz konusu tekamülü

terbiyeden yoksun bir tekamül sanıyorlar. Ve aynı zamanda bunlar

pratikte kendi teorik görüşlerini böylece her gün, her an geçersiz

kılıyor ve bozmuş oluyorlar. Çünkü "Edokasyon, pedagoji" adı

altında terbiye ve çocuk terbiyesi davasından vazgeçmiyorlar ve tam

34 Elmalılı, a.g.e., I/67-69

\

Page 20: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

358 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu t 1. Coşkun

can atarcasına terbiyeci olmaya çalışıyorlar. Düşünmüyorlar ki, tabiat

üzerinde Cenab-ı Hakk'ın terbiyesi yoksa, bütün terbiye iddiaları yok

olur gider.35

2.4. Pozitivizmi Eleştirisi

Bilgiyi sadece duyu tecrübesinin verileriyle sınırlayan pozitiviz­

mi Modem çağda Auguste Comte (1798-1857) temsil etmiştir. Ondan

sonra Fransa'da E. Litre, İngiltere' de John Stuart Mili (1775-1836) ve

Herbert Spencer (1820-1903) değişik şekillerde devam ettirmişlerdir.

Bu düşünce ekolü özellikle XX. yüzyıl Batı düşünce.sinc.l~ büyük bir

gelişme göstermiştir. Kab bir ernpirik bilgi anlayışını savunan bu

yaklaşım, analitik felsefenin ilk dönemlerinde B. Russell ve L.

Wittgenstein'in ilk dönem felsefeleri ile özellikle Viyana Çevresi ola­

rak da bilinen M., R. Camap, O. Neutrah, H. Reichenbach, A. J. Ayer

gibi mantıksal pozitivistlerin çalışmalarıyla etkinlik kazanınışbr.36

Pozitivizm ciddi bilimsel sorgunun, bir dış kaynaktan gelen nihai

sebepleri aramayan, ama direkt gözleme açık olan gerçekler arasın­

daki ilişkilerle sırurlı olmasını söyleyen görüştür. Bilgiyi duyu tecrü­

besine dayandıran pozitivist yaklaşım, metafiziksel ve dolayısıyla

dinsel ifadelere bir anlam atfedilmeyeceğini, anlamlı ifadelerin doğa

bilimlerinin önermeleriyle sınırlanmasını öngörmektedir. Pozitivist

düşünürlere göre, ancak bilimsel temellere dayalı bir düşüncenin

meşruiyetinden söz edilebilir. Bu yaklaşımları nedeniyle po~tivistler

her türlü mucizeyi, uzak sebeplerinin bilinemeyeceğini iddia ettikleri

için de dini ve her türlü metafiziği reddederler.37

Coınte' a göre, insan zihninin üç düşünsel hali (evresi) söz konu­

su olup, bunlar sırasıyla teolojik, meta.fizik ve pozitif hallerdir. Comte'un

ünlü "üç hnl yasası" olarak bilinen bu yaklaşıma göre, teolojik halde

doğa olayları değişmez yasalara bağlı olarak görülmek yerine, doğa­

üstü varlıkların iradelerinin bir sonucu olarak düşünülmüştür. Meta­

fizik halde ise bu olaylar bu tür varlıkların iradeleriyle değil, bir ta-

35 Elmalılı, age., I/86-87 36 Koralelçi, age., s. 13-14. 37 Koralelçi, a.g.e, s. 23.

Page 21: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversit~si ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu • 359

kım soyutlamalarla açıklanmaya çalışılmıştır. Burada doğadaki olay­

ların nedeni Tanrı gibi bir varlığın iradesi değil, birtakım metafiziksel

kuvveler, eğilimler, mahiyetler ve ilkelerdir. Metafiziksel düşünce bu

soyutlamaları gerçek kabul etmek noktasında yanılmıştır. Modern

zamanlarda gelişen bilimsel araştırmalarla doğadaki olayların değiş­

m~z yasaları ortaya konulmaya başlanmıştrr ki bu, insan düşüncesi­

nin teolojik ve metafizik evrelerini geride bırakan ve onun yerine

geçen pozitif halini ifade eder.38 Comte'a göre pozitif safhada artık

dine ve metafiziğe ihtiyaç yoktur, her problem pozitif ilimlerle çözü­

me kavuşturulacaktır. Bu üç safhanın bu sıraya göre olması insan

zihninin doğası gereğidir.39

M. Hamdi Yazır' a göre pozitivistlik, fazla müsbetçilik bağnazlı­

ğıclır ki, bunlar gördüklerine inanır, görmedikl~rini yalanlarlar. Gerçi

hataya düşmemek için müsbet yürümek iyidir. Görünür görünmez

tehlikelerden korunmak için gerekli olan son yol da budur. Fakat

hayattan maksat gördüklerine saplanıp da durmak değil, yürümek,

hatalardan tehlikelerden korunarak hak murada, esenliğe ermektir.

Bu gaye ise.görünen tarafta değil, görünmeyen taraftaclır. Asıl tehli­

keler görünen yönden değil, görünmeyen yönden gelecek olanlarclır.

Onun içindir ki hep görünene saplanıp da ondan ilersini büsbütün

yok sayıp inkar etmek müsbetçilik değil, aynı safsatacıların yaptığı

gibi olumsuz bir körlük ve inatçılıktan ibarettir. Pozitivistler hep böy­

le inkar etmeyi, yok saymayı isbat zannederek haberlere, olağanüstü

şeylere inanmamış, akıl ve tecrübelerinin ötesindeki gerçeğin ateşine yanıp gitmişlerdir.40

Yazır' a göre bakıp görmek ve denemek insan için, ilim için en

yakın yoldur. Fakat deney bize gösteriyor ki gerçek, bizim gördükle­

rimizden ve kavrayabildiklerimizden ibaret değildir. Gördüklerimizi,

denediklerimizi ispat ederken, görmediklerimizi, kavrayamadıkları-

38 A. Weber, Felsefe Tarihi, çev. H.V. Eralp, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1964, 397-398. 39 Auguste Coınte, Pozitif Felsefe Dersleri, çev. Peyami Erman, :tv:IBB Yayınlan, İstan­

bul, 1986, IV, 36. 40 Elmalılı, a.g.e., VIII/5339

Page 22: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

360 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu 11. Coşkun

mızı, yetişemediklerimizi kabul etmeyip inkara kalkışmak deneycilik

değil, ne aklın ne de tecrübenin onayından geçmeyen bir olumsuz­

luktur. Hiçbir bakış, hiçbir gözlem, hiçbir duygu, hiçbir akıl, hiçbir

tecrübe, "görülen, tekrar tekrar denenen sırurın ilerisi yoktur, burada

dur, bekle" dememiştir. Aksine bütün denemelerin olumlu olarak

verdiği kesin hüküm şudur: Duyup gördüklerinizin ilerisi var. Bu

nedenle yürüyün. Fakat yolda giderken ilerisini hep gördükleriniz­

den ibaretmiş gibi kabul ederek kişisel kıyaslarla yürümeyin, görme­

diğiniz, bilmediğiniz gerçeklere, tehlikelere rastlayacağıruza inanarak

yürüyün. Haber'i yok sayarak kendiliğinden yürüyen nefis, kişisel

arzu ve hevesleriyle tehlikeye gider. Olaylardan haberdar olmak ise

basit ve değersiz olan dokunma, tatma, koklama duyularından ibaret

olmadığı gibi görme duyusundan da ibaret değil, işitme ve iç duygu

ile akılla da ilgisi vardır. Hatta haberin en geniş sınırları işitmededir.

O, insana akıl ve görme yoluyla kavranamayacak haberler getirir.

Haber almanın önemi büyüktür. Onun içindir ki devletler elçiliklere

pek büyük önem verirler.41

Hamdi Yazır her şeyi mücize ve keramete bağlayan mucizevi: bir

din söylemine karşı olduğu gibi pozitivist bir yaklaşımla her türlü

mucizeyi ve kerameti inkar edenlere de karşıdır. Ona göre diğer biı"

kısım insanlar da mucizeler nazariyesine sarılarak, genellikle aklın ve

ilmin konusuna giren kesin gerçekleri inkar etmeye ve görmezlikten

gelmeye çalışmışlardır. Bunların birincisi ifrat, ikincisi ise tefritt:ix.

Yaratılışın bütün sır ve inceliklerini, ne tekdüze tekrarlara dayanan

prensiplere bağlı olarak deneysel ilmin ve fennin belli sınırları içine

hapsetmeğe hakkımız var, ne de aklın ve ilmin kural ve ilkelerini bir

kenara iterek, her şeyi yalnızca harikalarla açıklamağa hakkımız var­dır.42

Yazır'a göre mucizeyi inkar edenler genellikle bir harika olan

ilim ve irade olayına, adet ve tabiat denilen şeyin mutlak hakim

olmadığım gösteren çeşitli türlere ayrışmasına karşı kör bir tabiatçılık

n Elmalılı, ıı.g.e., VIll/5340; Metıı/ib, Dibace, XXXVII, XLI 42 Elmalılı, ıı.g.e., VIll/5341.

Page 23: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu o 361

taassubunda ısrar eden donuk kafalı kendini beğenmişlerdir ki,

farklılıkları sayılamayacak kadar çok olan bütün alemin en büyük

olağan uyumunun, bir hudüs ve değişkenlik prensibine

dönüştüğünü ve birer prensip olarak ele alınan çeşitli ve değişik

oluşlardan her birinin daha önce benzeri görülmemiş bir sonradan

olu.ş veya bir değişme harikasıyla başlaya geldiğini ve bütün tekamül

aşamalarırun da hep böyle bir özel harika oluşla meydana geldiğini

düşünemezler. Bunlar her gün, her lahza camit denilen katı

varlıkların hayata dönüşüp durduğunu görürler de gördükleri bu

değişikliği şart ve mutlak sanırlar. Bu anlayıştaki bir tabiat davasının

batıl olduğunu gösteren şey, aslında yine tabiat olaylarının cereyan

şeklidir. Tabiat davasırun geçersizliğini ortaya koyan asıl değişme ve

atılımları mümkün ve olağan tanırlar ve her değişikliğe o değişkenin

tabiatı üzerine dışarıdan etki eden bir etkenin gerektiği konusunda

da tereddüt etmezler de sonra o değişikliğin hızında ve süresinde

bazı derece farklarını mutlak olarak imkansız gibi görürler ve bunun

imkansız olduğunu iddia ederler. Düşünmezler ki, bir asanın süre

aşımı ile çürüyüp kömür olarak uzviyet değiştirmesi olağan olduğu

ve bu olayda hiçbir çelişki bulunmadığı gibi aynı hadisenin

birdenbire ve daha büyük ölçüde olabileceğini tasavvur etmekte ve

böyle bir olayı gözlem veya haber vermekte tabiattaki atılım

açısından hiçbir çelişki yoktur. Buna göre öbürünü kabul ve itiraf

edenlerin berikine mümkün gözüyle bakmaması akıldan değil,

akılsızlıktan ve asıl hayatın sırrına erememekten ve ilk yaratılış

olayındaki kudreti hesaba katamamaktan doğan bir cehalettir.43

M. Hamdi Yazır pozitivizmin etkisiyle Kur' an' beyan edilen bazı

mucizeleri tahrife varacak derecede tevil eden İslam alirnlerini çok

sitemkar bir şekilde eleştirir. Mesela, Fil Sfuesi'nde ebabil kuşlarının

ayaklarında taşıdıkları pişmiş çamurları aralarında fillerin de bulun­

duğu ordunun üzerine bırakmasıyla ordudaki askerlerin ve fillerin

yaprakları delik deşik olmuş ekinlere dönmesini Muhammed

43 Elmalılı, a.g.e., IV /'22.53.

Page 24: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

362 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu / I. Coşkun

Adduh'un üzerinde ittifak edilmiş olarak sabit ve mütevatir olan

"kuş" ve "taş" fıkralarını hazfederek olayı yalnız çiçek ve kızamık

salgınından ibaret olarak yorumlamasıru asla kabul etmez. Ona göre

bu apaçık bir tahriftir. Yazır, bu konuda M. Aduh'a şu cümlelerle

sitem eder:

"Bu açıklık karşısında Abdııh'un gerek rivayet ve gerek dirayet vesika­lannı kaybedip eserindeki güzel ve faydalı fikirlerini de kıymetten dü­şürmesine acınmaz mı? Sonra da ona aldanarak ilgili ayeti "mikroplu taşlar attılar" diye tercüme eden bazı ıniifercimlerin aldanışına acın­maz nn? Bu sözlerimiz iıJİ niyeti olan irfan ehlinedir. Yoksa garazkiir­lıkla ne söylediğini bilmez, taşlan tırtıl gibi kıış tersleri diye alay ede­rek onunla bir ordunıııı korkudan panik oluverdiğini söz diye söyle­mekten ııtanmayan ve Peyganıber'i lıfişa bir Hıristiyan rahibinin çıra­ğı yapmak için beraberinde Mısır'a ve İstaııbul'a kadar seı;ahat ettir­meye çalışan ve Levh-i Mahfuz'u hiyeroglif; sayfaları, taşlan kuş ça­kıldağı görmek, göstermek isteı;en ve yalancılığı yegane hüner zanııe­den hiimeze lümeze gürıılıuna Hııtame'den başka ne yaraşır? Hayat içinde biıı dört yüz sene önce olmuş bir olayı bııgün şahsi bir kıyas ile inkar edivennek, masal deı;ip geçmek kolay gibi görünürse de, onıı bir yanlış tutmak için her yönden fırsat gözetip duran çağdaş, gözlemci düşmanlar karşısında pervasız haykınnak kolay değildir. O zaman Peı;gamber'e lıer taraftan hınç püsküren düşman/mı bile inkara ve te'vile sapmamışken bugünkü dosttan içinde ona inanamayıp da te'vile kalkışanlara: Düşman kadar olsıın siper et sılret-i hakkı, Ey dost Hiiseyn olmaz isen bari Yezid ol, denmez mi?"44

2.5. Evrim Teorisini Eleştirisi

Evrim teorisi (tekamül nazariyesi) diye de anılan ve İngiliz biyo­

loji bilgini Darwin (1809-1882) tarafından geliştirilen bu görüş de kai­

natın yaratılışını meçhule bırakmış, başka bir deyişle maddenin yara­

tılmaıruş olduğuna inaruruş materyalist bir akımdır. Bu görüşün ta­

raftarlarına göre tabiata hakim olan, ona yön ve şekil veren yüce bir

varlık yoktur. Bütün bu canlıların yapılarında gördüğümüz olağan

üstülükler, hayatlarım sürdürmek, fonksiyonlarını yerine getirmek ve

'14 Elmalılı, a.g.e., IX/6112.

Page 25: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu • 363

türlerini yaşatabilmek için sahip oldukları üstün kabiliyetler, maha­

retler ve organlar, ilim, hikmet ve kudret sahibi (şuurlu) bir yaratıcı

tarafından programlanmış, yarab.lnuş değildir. Bu özellikler, canlılar­

la içinde yaşadıkları çevreden gelen çeşitli tesirler arasında uzun za­

man içinde süregelen bir mücadele ~onunda kendiliğinden meydana

ge_lmiştir. Böylece canlılar dünyası, asırlar boyu, bir evrim (tekamül) ,

görür, gittikçe daha mükemmel hale gelir. Netice itibariyle

Darwinciler de maddeyi yine madde ile izah etmekte ve madde ötesi

bir varlığın, yani Allah'ın mevcudiyetine lüzum görmemektedir. Ev-

rim taraftarları çeşitli fosiller bulmak, deneyler yürütmek suretiyle

teorilerini ilmileştirmeye çalışıruşlardır. Bu alandaki gayretler günü-

müzde de sürdürülmektedir. Hatta bu akım ideolojik bir özellik ka-

zannuş, uğrunda propaganda ve Hatta sahtek§ı:lıklar bile yapılmışbr.

Ne var ki birçok emek harcayarak yapılan kazılar sonunda elde edi-

len toprak tabakalarında gömülü hayvan ve bitki kalıntıları fosiller

konuya bir açıklık getirememiş, aksine sürdürülen deneyler elde edi-

· ıen ilmi neticeler teorinin çürüklüğünü ortaya koymuştur.

M. Hamdi Yazır'ın tefsirinde en çok üzerinde durduğu

konulardan biri de evrim teorisidir. O Darwin'in ortaya attığı evrim

teorisinin ilmi bir gerçeklik ifade etmediğini Kur'an'ın farklı

sfuelerinde insanın yaratılışı ile ilgili ayetleri tefsir ederken genişçe

açıklamştır.

Yazır öncelikle konuya bütün varlığın Allah' ın eseri olmasına

dikkat çekerek başlıyor. Ona göre "asıl birlik davası" doğrudur.

Evvela bütün hayvanlar için bu "tek asıl" maddedir, topraktır. Bu

maddeden hayatın ortaya çıkışı bir yapıcı nedene bağlıdır ki, o eksiğe

kemal versin. Mademki tabiatın çeşitlenmelerini görüyoruz, demek ki

tabiat, ilk yapıcı değil, nihayet ikinci derecede bir faildir. Eksikden

tabiatıyle bir tam çıkamaz. Şu halde bir kurttan bir kelebek bile

çıkarsa tabiatı ile değil, ilk ffillin tesiriyle, onun seçmesiyle çıkar.

Yumurtadan civcivin çıkması bile harici bir ısının tesirine bağlı değil

midir? Aşılarda da durum böyledir. İlmin hiç ayrılmaması gereken

bu prensiplerden dolayı, aralarında yakınlık derecesi bulunan aynı

Page 26: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

364 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu I i. Coşkun

cins hayvanları, tecrübenin tersine olarak, muhakkak birbirinden

başkalaşım yaptırmak veya doğurtmak ne doğaldır, ne de

zorunludur. Bir olayla ilgili önerme olsun söyleyebilmek tizere,

"kurbağalar balıktan doğmuş, dönmüş" demek için, tecrübe ile ilgili

bir örnek görmeğe ihtiyaç vardır.Tecrübenin delaleti ve mantı.kl

gereklik yokken böyle bir hüküm vermek, fen ve felsefeye uygun bir

hüküm ?-eğildir. Sözün doğrusu, hayvanların derecelerinin bütün tekamül

sınırlarında başlı başına ilk yapıcıdan gelen ve örnekleri

geçmediğinden dolayı olağanüstü olan fazladan bir hadise vardır ve

insanda, hepsinden başka olarak bir külli (tümel) ruh vardır. İnsan

bir hayvandan doğsaydı, yine tabii olmayan bir harika olurdu. Şu

halde arada.ki gelişme silsilesi, tümüyle beraber tabii değil, gayr-i

tabiidir ve Allah'ın eseridir.

Bunun hangisinin hangisinden doğduğurıu sade mantık bilimi

bildiremez. Bunu ya gözlem veya deney veya vahiy bildirir. Tabiat

dtizenli olduğu halde, şimdiye kadar, balıktan kurbağa, maymundan

insan doğduğu asla görülmemiştir. Ve tecrübe ürünü olan Pasteur

nazariyesine de tamamen aykırıdır. Tek cins içindeki aşılar şahit

olamaz. Vahiy ise bize insanların maymwtluğa inişi hakkında bazı

hatırlatmalarda bulunuyorsa da, aksini haber vermiyor. Ve bize hep

bir babanın evladı olmamız hasebiyle kardeş oldu_ğumuzu

hahrlab.yor. Şu halde esasında ilmi bir hakikati içeren, tekamül ve başkalaşım teorisinin yanlış bir uygulamasını kabul etmek için bugün

hiçbir akla uygun sebep yoktur. Bütün bunlardan yakından

bildiğimiz bir şey varsa, o da ilk insanın yeryüzünün sinesinde

doğmuş olmasıdır.Ve bunda bir seçim vardır. Fakat bu seçme, tabii

değil, Allah'a aittir. Adem, Allah'ın yaratmasıdır.45 Hatta bu noktada,

iyice düşünülünce Tabii ilimler denilen ilimler, tabiatların kendi

kendine değişmesini kabul etmeyip, değişmenin dış etkenlerini

arayan ve bu şekilde hiçbir olayın tabii olmadığını ispat eden

~s Elmalılı, a.g.e., I/329

Page 27: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversit~si ilahiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu • 365

ilimlerdir, denmekte tereddüt edilmez. Çünkü bir tabiatın, kendisinin

dışında bir eşinden etki almasıyla izah edilen olaylara tabiat demek

çelişki olur. Evet tabiatta değişme, seçilme, gelişme yok değildir.

Fakat o seçimi ve gelişmeyi yapan tabiat değil, tabiatlar üzerinde

hakim olan yarahcıdır. Eğer tabiat hakim olsaydı, çamur normal

olarak kalır, ondan bir sülfile çıkamaz, insan ve nutfe gelişmesi ve

seçilip çıkarılması olamazdı. Hatta nutfe yarahld.ıktan sonra nutfe

tabiahndan ileri geçemezdi. Bu takdirde bilinmesi lazım gelir ki

insanın, tabii sayılan nutfeden meydana gelmesi evrelerinde de insanı

yaratan nutfe tabiah değil, nutfeye ve rahime o yaratılış değişimini

veren Yüce Yaratıcı'dır.46

Yeryüzünün ve yeryüzü üzerinde hayahn kadim olmadığı fen ve

mantık bakımından bilinmektedir. Organik ~yada ve dokubilimde

hücrelerin terkipleri ve şekilleri ile ilgili bir hayli bilgi de vardır. Can­

sız birtakım basit maddelerden canlı bir organik hücre meydana gel­

miş bulunuyor. Gerçi fen bilimleri bu maddelerin sanatla terkibinden

bir hücre yapamıyor. Fakat hücrenin bileşik ve yarahlmış ve sonra­

dan olma olduğu da her şüpheden uzak olarak biliniyor. Zaten zin­

cirleme doğum tasavvuru da her hücrenin\ oluş ve sonluluğunu ta­

savvur etmektir. Şu halde, "hücre içinde hücre ve daha önce yeryü­

zünde ilk insan veya ilk hayvan veya ilk bitki hücresi nasıl ve nere­

den yapılmıştır?" sorusu vardır. Deneysel ilimler bunun nasıl gerçek­

leştiğinin bilinmediğini fakat her halükarda hücrenin yeryüzünün

basit maddelerinden yapıldığını itiraf etmektedirler. Bu noktada me­

sele kimyadan ve hayat bilgisinden "ayıklama kanunu" ile ilahi hik­met sahasına geçmektedir. Sebepsiz, kendi kendine "sonradan olma"

mfu:lasına "Jenerasyon spontane" doğum veya bizzat doğum hadd-i

zahnda çelişki olduğu için, akıl ve ilim bakımından zorunlu olarak

imkansız ve aynı zamanda hücrenin sonradan olma ve yarahlmış

olduğu da kesin olarak bilindiğinden, bu konuda Pastör teorisi "ayık­

lama" düşüncesine gerek göstermeden fenni, doğrudan doğruya Ya-

46 Elmalılı, a.g.e., V /3431

\ \

Page 28: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

366 o Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu I i. Coşkun

rahcının kudretine dayandımuşhr. Çünkü ayıklamayı bahis konusu

etmenin sonucu da bunu isbattan başka bir şey değildir. Yoksa "her

canlı kendi cinsine mahsus bir tohumdan olur. "Jenerasyon sponta­

ne" yoktur" diyen Pastör bu sözü ile başlangıç hücrelerinin kıdem ve

ezeliliğini iddia etmek gibi bir çelişkiyi benimsemek istememişfu.47

Kısaca, insan kendi kendine var olmuş ve olgunlaşmış, başlangıcı

olmayan bir varlık olmadığı gibi, bir anda yaratılıvermiş basit bir

yaratık da değil, zamanın başlangıondan bu yana devir devir, aşama

aşama yarab.la gelmiş adı sanı geçmeyen şeylerden süZül.üp birbirle­

rine kahla kahla birleştirilmiş ve terbiye edile edile bir takını nitelik

ve özellikler ilave olunarak yetiştirilmiş karışımlardan meydana geti­

rilmiş bir nutfeden yaratılmışhr.

Sonuç

Elmalı M. Hamdi Yazır, Babalar tarafından. ileri sürülmeye baş­

lanan İslam medeniyetinin misyonunu tamamlayıp tarihe mal olduğu

iddiasının aksine, İslınt'ın gelecekte yeni Dünya şartları içerisinde

zihinlere benimsetmek ve toplumlara daha şuurlu bir şekilde mal

etmek isteyen ilim adamlarının çıkacağına gönülden inanmış ve buna

önemli oranda katkı sağlanuşhr. O siyasal anlamda sıkıntılı günlerde

yaşadığı halde İslam'ın evrensel değerlerine olan kesin inancının ha­

reketle geleceğe güvenle bakmışhr: "Genellikle fertler çoğu kez on dört oıı beş yaşlnnnda biiluğa enneıJe

çocukluk çağı11dan gençlik çağına atlamaya başladık/an gibi, milletİer de oıı dördüncü on beşinci asırlan.nda başka bir aydınlanmaya başka

bir hayata geçiş devresine girerler. Avrupa aydınlanması on dördüncü

miladi asır içleri11de başlamıştı. İsliim'ın 17icrf tarihinde de içinde bu­

lımdıığumuz aynı asırlarda biiyiik bir aydınlanınaııın başladığını gö­

rüyoruz. Bııgiin bocalayıp duran bu aydııılamna akımı, ruhf şuuruna

erememiş ve henüz kendi bütünlüğünü toplayamamış bulunduğu

için, gayet tehlikeli bir setjir takip etmektedir. Al/alı göstennesin İslam

milletin içtiınaf vicdanını kaybederse ıızım müddet felaket dalgalan

içinde kıvranacak ve hiçbir milletin cemiyet sıılbüne giremeıJecektir. Ceniib-ı Hak'dan temmenni ettiğimiz gibi içtimai vicdanını kaybet-

47 Elmalılı, a.g.e., III/1868.

Page 29: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

Akdeniz Üniversitesi llfilıiyat Fakültesi Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu • 367

meksizin eğer bu aydınlanma devirlerini takip edebilirse, akıl ve duy­gusuna, nılı ve bedenine tam bir dayanıklılıkla düzen verecek ve yakın

geleceğin en büyük bir milleti olarak ortaya çıkacaktır. Böylece günü­müz medeniyetinin hastalıklanndan uzak, sağlıklı bir hayat ile bütün milletlerin ömeği olacak bir seviyeı;e gelecektir. Herhalde İslfim'ın

yirminci asn, Avrupa'ııııı yinninci asnndan çok dalıa mütekamil bir seviyede bulunacaktır. Bundan dolayı bizi Avnıpalılaştırarak eribneğe çalışmak bir sapıklıktır. Fakat Avrupa'yı bizim içimizde eritip bize

beıızetmeğe çalışmak bilakis bir görev demek olacağından, bu hedefe

yönelik olan bu çeviriyi hayırlı bir iş saymakta şüphe ebnedim. "48

İslam'ın inanç kültür ve şeriah ile Bah'rum ilim ve tekniğini bir

araya getirmek isteyen Yazır, Ban'ya üstünlük sağlayan W1Surları,

ithal edilmesi gereken yabancı kaynaklı meziyetler olarak değil, te­

melleri İslam tarih ve kültürü içinde yer alan, asıl itibariyle bizde de

var olan kavram ve müesseseler olarak görmüştür. Bu nedenle Ham­

di Yazır, eserlerinde ve makalelerinde Müslümanları, medeniyet ve

gelişmişliğin zirvesi olan ilk asırlarına bakmaya davet etmiş, Ban' dan

tercümeler yapılabileceği gibi, geleneksel İslam kült:üıiinü de canlan­

dırarak kitlelere iletmemin gereğine sık sık vurgu yapmıştır. Bu arada

bazı Avrupalı yazar ve seyyahların olumsuz nitelikteki İslam ve Müs­

lüman tasvirlerine cevap vermek amacıyla, İslam dininin "akıl ve

mantık" ya da "ilim ve medeniyet" dini olduğunu ısrarla vurgulama

ihtiyacını hissetmiştir.

Şwm da belirtmek gerekir ki dönemlerindeki siyasi karışıklık,

yakın dönemde ilim adamlarının mesailerini ilme teksif etme imkan­larını sınırlamıştır. Bununla beraber Yazır ve onun gibi düşünen ve

çabalayan diğer ilim adanılarııruz birçok konuda çözüm teklifleri

getirmiş, Müslüman toplumlara entelektüel bir canlılık kazandırmış­

lardır. En önemli faaliyetleri ise, İslfu:ni ilimlerde yorumlama kabiliyet

ve tekniğini geri getirmeleridir. Taklidin bir mecburiyet ve emir ol­

madığını ifade etmeleri, ilk kaynaklara inmeleri, Bab' da doğan ma­

teryalizm, pozitivizm ve Darwinizm gibi düşünce akımlarına bazı

orijinal eleştiriler getirebilmeleri diğer başarılı yönlerini teşkil eder.

48 Elmalılı, Metalib, Dibace, s. XXX.

\

Page 30: ELMALILI M. HAMDI YAZIR SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D250804/2015/2015_COSKUNI.pdfve gelenekleri, din! inanç olarak gösterilmiş, bu töre ve geleneklerin de insanların çeşitli

368 e Modem Çağda Dine Yöneltilen Eleştiriler ve M. Hamdi Yazır'ın ... Savunusu I İ. Coşkun

Kısaca, bütün zorluk ve kayıplara rağmen M. Hamdi Yazır gibi ilmiy­

le amil ilim adamlarımız sayesinde İslfun dünyası varlık ve kimliğini

muhafaza etmiş, Ban ile temastan olumsuz tarafları yanında, birçok

yönden yararlanabilmiştir. Bu vesile ile müellifimizi rahmetle anıyor

hepinize saygılar sunuyorum.