Editie 163

32
devamı devamı devamı ‘da ‘de ‘de Jaar:13 | Editie:163 | Oplage: 12.000 | September 2011 | actueel informatieblad www.dogus.nl Türkler Uyum Yasası’ndan muaftır Uyum sınavı kaldırıldı NİF başkanlar toplantısının gündemi yoğundu 2012 Bütçe Kanunu Tasarısı açıklandı... BU YIL ZOR GEÇECEK www.igmg-hilft.de Mazlum ve mağdurlar kurbanlarınızı bekliyor Hollanda’yı kısıtlamalarla dolu zor bir yıl bekliyor Liberaller (VVD) ile Hıristiyan Demokratlardan (CDA) oluşan azınlık hükümetinin 2012 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Hollanda’yı kısıtlamalarla dolu zor bir yılın beklediğini ortaya koydu. Gelirlerin 231,9 milyar, giderlerin de 245,3 milyar euro olarak öngörüldüğü tasarıda, yatırımlara 2 milyar euro ayrılacağı yer aldı. Hükümet işsiz sayısının 406 bine yükselmesini bekliyor. Ekonomik büyümenin ise beklenen yüzde 1,75 yerine yüzde 1 ile sınırlı kalacağı tahmin ediliyor. Haber: Interajans.nl “Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, dürüstlüktür” Dini özgürlüklerin hayvan haklarının üstünde olduğuna inanıyorum ORRO Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Celal Oruç: PvdA Milletvekili Metin Çelik: “Sık” dedikleri kemeri en sonunda koparttılar!.. www.orro.nl Ahmet Yıldırım

description

Dogus gazetesi 163

Transcript of Editie 163

Page 1: Editie 163

devamı

devamı

devamı

‘da

‘de

‘de

Jaar:13 | Editie:163 | Oplage: 12.000 | September 2011 | actueel informatieblad www.dogus.nl

101010101010101010

181818181818 ‘de18 ‘de18 ‘de18 ‘de

sss060606

151515151515 ‘de15 ‘de15 ‘de15 ‘de

Türkler Uyum Yasası’ndan muaftır

Uyum sınavı kaldırıldı

NİF başkanlar toplantısının gündemi yoğundu

2012 Bütçe Kanunu Tasarısı açıklandı...

BU YIL ZOR GEÇECEK

www.igmg-hilft.deMazlum ve mağdurlar kurbanlarınızı bekliyor

Hollanda’yı kısıtlamalarla dolu zor bir yıl bekliyor Liberaller (VVD) ile Hıristiyan Demokratlardan (CDA) oluşan azınlık hükümetinin 2012 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Hollanda’yı kısıtlamalarla dolu zor bir yılın beklediğini ortaya koydu. Gelirlerin 231,9 milyar, giderlerin de 245,3 milyar euro olarak öngörüldüğü tasarıda, yatırımlara 2 milyar euro ayrılacağı yer aldı. Hükümet işsiz sayısının 406 bine yükselmesini bekliyor. Ekonomik büyümenin ise beklenen yüzde 1,75 yerine yüzde 1 ile sınırlı kalacağı tahmin ediliyor. Haber: Interajans.nl

“Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, dürüstlüktür”

Dini özgürlüklerin hayvan haklarının üstünde olduğuna inanıyorum

ORRO Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Celal Oruç:

PvdA Milletvekili Metin Çelik:

“Sık” dedikleri kemeri en sonunda koparttılar!..

www.orro.nl

s s s 060606060606

Ahmet Yıldırım

sss16-1716-1716-17

sss070707070707

Page 2: Editie 163
Page 3: Editie 163

030303

EDİTÖRDENEDİTÖRDENEDİTÖRDEN

SUNUŞSUNUŞSUNUŞEylül|September 2011

Adnan Şahin

Lubbers konuştuLAHEY – Eski Başbakan Ruud Lubbers, Annemarie Gualthérie van Weezel’in “Gücün tadı” adlı kitabında, PVV (Özgürlük Partisi) tarafından dışardan desteklenen VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) – CDA (Hıristiyan Demokrat-lar) azınlık hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanan görüşmelerin perde arkasını anlatıyor. CDA’lı Lubbers, Wilders’in yapacağı konuşmaları gelecekte önce Adalet Bakanı ile görüşmesi istemini, “siyasi değerlendirme yapılmaması ve yalnızca anayasa ile uluslararası anlaşmalardan hareket edilmesi” koşuluyla kabul ettiğini ve kendisinin de bunun üzerine Kraliçe Beatrix’e bu üç parti ile devam edilmesi tavsiyes-inde bulunduğunu belirtti. Lubbers, parti kongresinde koalisyon modeline ret oyu kullanmasına, Ernst Hirsch Ballin ve Ab Klink gibi önemli isimlerin ortaklığa karşı çıkmalarını neden olarak gösterdi.

Koalisyon 75 sandalyeye gerilediAMSTERDAM – Maurice de Hond tarafından yapılan son kamuoyu araştırmasında VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) ve CDA (Hıristiyan Demokratlar) ile azınlık hükümetine dışardan destek veren PVV’nin (Özgürlük Partisi) 150 kişilik mecliste şuan 76 olan sandalye sayısı 75’e geriledi. Bugün seçimler yapılsa anket sonuçlarına göre sandaly-elerin partilere dağılımı şöyle olacak: VVD(+2) 33, CDA(-6) 15, PVV(+3) 27, PvdA(-10) 20, SP(+7) 22, D66(+5) 15, GL(-3) 7, CU(0) 5, SGP(0) 2, PvdD(+1) 3, 50Plus(+1) 1.

İşsizlik parası süresi düşürülüyorLAHEY – Lahey belediye meclisindeki üyeler bundan böyle 2 yıl yerine 6 ay işsizlik parası alabilecekler. Belediye meclisindeki sol partilerin bu yöndeki önergeleri çoğunluk tarafından kabul edildi. Liberallerin (VVD) işsizlik parası uygulamasının tamamen kaldırılması istemine ise çoğunluk sağlanamadı.

Hollanda pahalılıkta birinciAMSTERDAM – Hollanda, “Euro Bölgesi içinde en yüksek ortalama otel fiyatları” listesinde birinci oldu. Hollanda’daki ortalama fiyat 110 euro olarak saptandı. Başkent Amster-dam ise ortalama 124 euroluk fiyatla ülkenin en pahalı kenti oldu. Euro Bölgesi’nde İtalya ikinci sırada yer aldı.

Alım gücü düşecekLAHEY – Hollanda’da tüm gelir gruplarının alım gücünde önümüzde-ki yıl ortalama yüzde 1 oranında düşüş olması bekleniyor. Basına Lahey’den sızan haberlere göre, işsizlik oranının yüzde 4,25, enflasyon oranının yüzde 2 olacağı, ekonomik büyümenin de yüzde 1 ile sınırlı kalacağı tahmin ediliyor. Kabine 2012 yılı bütçe kanunu tasarısını 20 Eylül tarihinde meclise sunacak.

“Çifte vatandaşlık olumlu”AMSTERDAM – Amsterdam Üniversitesi’nde insan hakları kürsüsünün başına getirilen Ada-let eski Bakanı Ernst Hirsch Ballin, göreve başlama töreninde yaptığı konuşmada çifte vatandaşlığı sorun olarak görmediğini söyledi. CDA’lı (Hıristiyan Demokratlar) eski Bakan, “Birden fazla vatandaşlık parçalanma olarak değil, insanların tek kimlikli olmadıklarının kabulü olarak görül-meli” dedi.

[email protected]

HABERTURUHABERTURUHABERTURUÇok değerli okurlarımız, 163’üncü. sayımızla ve yine, dopdolu bir Doğuş’la karşınızdayız. Bu sayıya başlarken Hollanda’da bir tatil sakinliği yaşandıysa da çok sürmeden gündem yeniden yoğunlaştı. Yeniden alevlendi. Ve en son aklımızda kalan koalisyon ortakları arasında yaşanan tatlı- sert! bir tartışma oldu. Tatlı sert, dedim ama tam olarak ne demek istediğimin anlaşıldığını sanmıyorum. Bu durumu tam olarak yorumlamak ve anlayabilmek için; çoğumuzun bildiği kısa bir kadı hikayemiz var; onu paylaşırsam sanırım durum hayli netlik kazanacaktır. Hikaye şöyle: Üç komşu bir tari-hte kendi aralarında mahkemelik olmuşlar. Eski tabirle kadılık olmuşlar. Vaziyet o ki, her üçü de kesinlikle mahkemeyi kaybetmekten yana değil. Ve duruşma öncesi bu kişiler gizlice kadı ile buluşarak rüşvet verirler.Birisi o zamanın parsıyla yüz lira verir. Diğeri kıymetli bir halı vermiştir ve sonuncusu ise iyi rüşvet olarak besili bir katır verir. Mahkemenin günü gelir çatar ve aynı zamanda hem davalı hem de davacı olan bu üç kasabalı, çok rahat bir tavır içinde savunmalarını yaparlar. Hatta karşıdakileri hiçe sayarak, alay ederek ve hatta aşağılayarak savunmalarını yaparlar. Sonunda kadının kendi lehlerine vereceğinden

Savaş ve kuraklığın çocukları…“Kenya’nın başkenti Nairobi’den Jubba Airways ile Mogadişu’ya uçtuk. İkindi vaktinde Mogadişu havalimanına indik. Uçak iniş pistine yaklaştığında, çocukların etrafta tüm canlılığı ile oynadıklarını gördüm. Sa-dece hayatları kalmıştı kaybedecek oldukları ama ona rağmen umudu ellerinden bırakmamıştı çocuklar. Bu gerçekten çok tuhaf bir duyguydu. Devlet otoritesinin olmadığı ise şehrin halinden anlaşılıyordu. Uçak’tan indiğimizde pilotun ön lastikleri incelediğini fark ettim. Biraz yaklaştığımda lastiklerin tamamen havasız olduğunu gördüm. Büyük bir facianın eşiğinden döndüğümüz bir kesindi. Ama olay üzerinde fazla düşünmeye zamanımız yoktu, çünkü bavullarımız indirilip herhangi bir köşeye atılıyordu. Batı ülkelerinden tanıdığımız havalimanı düzen-inin burada bulmak mümkün değil. Ama nasıl olsun ki? Somali’de otuz seneden beri iç savaş hakim.Bavullarımızı bulup vizelerimizi aldıktan sonra Somalili partner kuruluşumuz ile otele gitmek için ara-balara bindik. Mogadişu sokaklarının durumuna bu yolculuğumuz sayes-inde şahitlik ediyoruz. Her tarafta insanlar var, ama ev yok. Nereye bakarsanız bakın, savaştan kalma mermi izleri ve bombalanmış bi-nalar kentin görünümünde hakim bir havaya sahip.Otele vardığımızda, bizleri korumak için yaklaşık 10 askerin eşlik ettiğini fark ettim. Somali’ye gitmeden önce can güvenliğinin olmadığını biliyor-dum. İnsan bunu kendi gözleri ile gördüğünde can güvenliğinin ne

olduğunu daha iyi anlıyor.Ertesi gün partnerlerimiz ile nere-de ve nasıl yardım edeceğimizi konuştuk. Dağıtımlarımızı önceler-den çok az yardım alan iki kampta gerçekleştireceğimiz noktasında ortak karara vardık. İzdihamın yaşanmaması için Somalili partner kuruluşumuz bir gün önceden ihtiyaç sahiplerini tespit edip dağıtımı rahat gerçekleştirmek için birer kırmızı

kart vermiş. Bu kartı alan aileler ertesi gün Ramazan Kumanyalarını kavuşacaklar.Ramazan Kumanyalarının dağıtımı için kampa vardığımızda, büyük bir insan topluluğu ile karşılaştık. Kırmızı kartı olmayanların da oraya gideceklerini hesaba katmıştık, ama sayılarının bu kadar çok olacağını hayal bile edemiyorduk. Mogadişu’da etkili bir polis teşkilatı yok; savaş

olması hasebiyle, herkes silahlı. Kumanyaları dağıttıkça, millet bir şey alamayacağım endişesi sardı. İşte o sırada yaşanan dramları görmeniz gerekiyordu. Bir yandan bizleri kor-kutmak için havaya ateş açan kimliği belirsiz kişiler, öteki yandan seslerden korkup ağlayan bebekler ve onları susturma çabasında olan anneler. Yaklaşık 500 paketi dağıttıktan sonra can güvenliliğin olmaması nedeniyle

oradan ayrılmak zorunda kaldık.Oradan ayrıldıktan sonra soluğu başka bir kampta aldık. Bu kampta in-sanlara iftar yemeği verdik. Somali’de oruç tutmayan insana rastlamanız imkansız. Sokakta gezen 5 veya 6 yaşındaki kız çocukları bile kapalı.

Bana rengimi sormayın…İnsanlar bizi ilk gördüklerinde beyaz tenli olduğumuz için sıcak

davranmıyorlardı. Onlara Müslüman Türk olduğumuzu söylediğimizde ve bunu Fatiha süresini okuyup ispatladığımızda bizlere güvenleri artıyordu. Akşamları otelimize geri döndüğümüzde camlardan uzak duruyorduk. Zaman zaman dışardan silahlı çatışmaları işitiyorduk.Diğer günlerde dağıtım esnasında bizlerin güvenliğini sağlayacak kişi sayısı 40’a çıkarıldı. Kumanyaları be-bekli annelere, yaşlılara ve sakatlara öncelikli verdik. Verdiğimiz gıda mad-deleri o kadar ağırdı ki, çadırlarına kadar partner kuruluşumuzun görevli-leri götürüyordu. Dağıtmış olduğumuz gıda maddelerinin çalınmaması için güvenlik güçlerinin desteğini gördük dağıtım yaptığımız alanlarda. Sırada bekleyen insanların yüz ifadeleri o kadar boştu ki! Bebekleri ölmek üzere olan 6 anne bize çocuklarını hastaneye kaldırmamızı istediler, bizde hastaneye kaldırdık. Almanya’ya geri döndüğümde resimlerimi inceledim, birçok hasta bebeklere rastladık resimlerde. Kimisi çok zayıf, kimisinin vücudundan anormal şişmeler görünüyordu. Bize bu anneler gelmedi veya hastan-eye kaldırmamız hususunda rica da bulunmadı. Bir anne çocuğunun yaşaması içinden elinden geleni yapmaz mı? Ölüm onlar için çok yakın, hayattan beklentilerini adeta kesmiş, umutsuz bir bekleyiş içerisin-deler.Grup Başkanımız Tayyip Sayan son günlerde, Somali‘nin mazlum ve mağdurların merkezi olduğunu söyl-edi. Ve bence çok isabetli bir yorum yapmış. Orda yaşanılan dramlar ve duygularımızı kelimeler ile ifade edemeyiz.”

Kurban’a YaklaştıkçaSOMALİ HALKI KURBANLARINIZI BEKLİYOR IGMG –Hasene Yardım Kurumu, Kurban kampanyasında kuraklık ve açlıktan dolayı ölümlerin gerçekleştiği Somali’ye ağırlık verecek. Afrika’nın doğusunda yaşanan kuraklık nedeniyle bilhassa çocuklar, kadınlar ve yaşlılar kendilerine uzanacak eli bekliyorlar. Somali merkezli yaşanan kuraklığın yanında bir de ülkedeki iç çatışma insanları biçare bırakmış durumda. Hasene Başkanı Zeki Toprak başlatmış oldukları 2011 Kurban Kampanyası ile ka-nayan yara olan Afrika’nın doğusuna ciddi destek verebilmek için çalışmalarını yoğun bir tempoyla sürdürdüklerini ifade etti; Avrupalı yardımseverleri 2011 Kurban Kampanyası’na destek vermeye çağırdı.Hasene tarafından geçtiğimiz ay düzenlenmiş olan Ramazan Kampanyası ile bölgedeki mağdur insanlara gıda paketleri dağıtılmış; yine IGMG e.V. ile birlikte 68 ton acil gıda yardımı bölgeye gönderilmişti. Bu yardımları dağıtmak için Somali’ye giden Hasene gönüllüsü Fatih İnan’ın bölgeye dair gözlem-lerini aktarıyoruz:

emin oldukları kararı beklemeye başlarlar. Kadı tek etek üçünü de din-ledikten sonra kararını, içinde her üç kasabalıya da gizli ve ince mesajlar barındıran şu tarihi cümleyi kurarak açıklar. Önce kendisine Halı verene döner ve ‘senin halına bakıyorum bir şey diy-emiyorum’ der sonra onun yanındaki yüz lira verene bakarak senin de yüzüne bakıyorum bir şey diyemi-yorum’ dedikten sonra üçüncüye dönerek ‘katır tırnağıma basıyor’ der. Ve mahkemeyi ileriki bir tarihe ertelediğini beyan eder. Şimdi.. Biz bilmiyorduk ama ‘doe eens normaal man!’ demek meğerse ağır hakaret içeren bir tabir imiş. Bu söylendiği an birden herkes ayaklandı. Kızıp bağıranlar homurda-nanlar oldu. Ve hatta kısa süre sonra bu olayın hükümeti bitirebileceği ileri sürenler bile oldu. Ama hiçbir şey olmadı tabi. Nasıl olsun ki, hem adamın ‘katır’ gibi desteğini alacaksın sonrada karşısında durup diklenecek-sin. Neyse. Anlayacağınız başbakanın ayağına Katır fena bastırıyor galiba. Bakalım bu tahammülün sınırı nerede bitecek… Onu hep birlikte ileride göreceğiz. Tabi bu arada yabancılar da artan baskılar karşısında buralar-da kalmaya tahammül edebilirlerse göreceğiz. Efendim biraz da güzel şeylerden bahsedelim. Bu sayıda sizi değerli, hayır sever

ve çok kibar bir işadamımızın özel hayatıyla tanıştıracağız. Pek çoğunuz onu yakından tanıyorsunuz zaten. Sayın Celal Ortuç’tan bahsediyo-rum. Çalışma ofisinde bizi ağırlayan Oruç’la, büyük keyif alacağınızı umduğumuz çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Sayın Oruç’un kend-ine has akıcı üslubuyla anlattıklarını bir solukta okuyacaksınız. Bir başka güzel çalışmayı mecliste gerçekleştirdik. İşçi Partisi Milletvekili Metin Çelik Doğuş ekibi olarak bizi meclisteki çalışma ofisinde bizi kabul etti. Çelik 11 Eylül saldırısından sonra iyi gitmeyen pek çok şeyin altını çizerken, meclis çatısı altında oturan politikacıların akıl almaz söylemlerinin olumsuzluklara zemin oluşturduğuna dikkat çekiyor. Ve siyasi arenada olup biten daha başka bir çok konuda bizleri aydınlattı. Bu yazıyı da okumanızı ve kendisine reaksiyonlar gönderip, değerli fikirler-inizi paylaşmak suretiyle siyasilerimizi birazcık olsun yönlendirmenizi sağlık veririz. Ve tabi ki, yazarlarımız. Birbirinden değerli yazılarıyla çeşitli konularda, sohbet tadında sizlere hitap ettiler. Hiç birini atlamamanızı tavsiye ederiz. “Okuma” dedim de aklıma geldi. Geçen gün duyduğum garip bir ha-beri sizlerle paylaşarak veda etmek istiyorum. Hayli ünlü ve Avrupa’nın pek çok yerinde isim yapmış

olan bir mağaza, ‘artık kitaplık satmayacaklarını’ açıkladı. Mağaza gerekçe olarak kitap okuma oranında kaydedilen hızlı düşüşü gösteriyor. Önce çok üzüldüm tabi ama biraz kendime geldikten sonra, insanların okuma ihtiyaçlarını sanal ortamdan karşıladıklarını hatırlayıp biraz teselli oldum. Ama kitaptan uzaklaşmak pek sağlıklı gibi gelmiyor insana. Gerçi ülke olarak maalesef kitap okuma alışkanlığımız zaten yerlerde sürünüy-or, bir de bu sanal alem oluşunca artık bir de geçerli mazeretimiz olduğuna göre iyice taban yaparız herhalde. Tavsiyemiz yazılı basını okuma alışkanlığımızı geliştirerek baş döndüren sanal aleme biraz me-safeli duralım diyoruz. Kısaca kitaplık bulamasanız dahi siz kitap ve gazete okumaktan asla vazgeçmeyin..Gelecek ay görüşmek dileği ile sağlıcakla kalın…

Gün, Katırın Tırnağa Bastığı Gündür…

Page 4: Editie 163

040404 HABERHABERHABER Eylül|September 2011

HABERTURUHABERTURUHABERTURU

Gaz tüketimi yarı yarıya azaldıLAHEY – Hollanda’da doğal gaz tüketimi son 30 yıl içinde yarı yarıya azaldı. Evlerin yalıtımına ağırlık ver-ilmesi ve yüksek verimli kombilerin kullanılmaya başlanmasının evlerdeki ortalama tüketimi 3145 metreküpten 1617 metreküpe düşürdüğü be-lirlendi.

3136 kişiye ötanazi yapıldıAMSTERDAM – Hollanda’da geçtiğimiz yıl 3136 kişiye ötanazi yapıldığı belirlendi. Doktorların ötana-ziyi bildirmek zorunda oldukları bölge denetleme komisyonları tarafından hazırlanan yıllık raporda, bunun 2009’a göre yüzde 19 oranında bir artışa eşit olduğu belirtildi.

Mülteci yurdunun kapatılması isteniyor HILVERSUM – Bir televizyon programına konuşan PvdA (İşçi Partisi) milletvekili Hans Spekman, başvuruları kabul edilmeyen sığınmacıların bekletildiği Ter Apel sınır dışı merkezinin kapatılmasını istediklerini söyledi. Spekman, sığınmacıların çok katı kuralların uygulandığı bu merkezde gereğinden uzun tutuldukları eleştirisini yaptı ve haklarında sınır dışı kararı verilenlerin mevcut mülteci yurtlarından birine yerleştirilmelerinin yapılan harca-malarda da tasarruf sağlayacağını savundu.

Tatilden yorgun döndülerAMSTERDAM – Hollanda’da halkın üçte ikisi, tatilde yeterince dinlenemediği görüşünde. Özel kanallardan RTL’in araştırma bürosu De Vos & Jansen’e yaptırdığı an-kette çoğunluk tatilini Hollanda’da geçirdiğini belirterek, yağışlı havanın dinlenememesine neden olduğunu söyledi

Terörle mücadele yasaları eleştirildiLAHEY – Kişisel Verileri Koruma Ku-rulu Başkanı Jacob Kohnstamm, tele-fon ve internet verilerinin saklanması başta olmak üzere, 11 Eylül saldırıları sonrası yürürlüğe sokulan terörle mücadele yasalarını eleştirdi. Kohn-stamm, bu yasaların terörle mücadel-eye ne gibi bir katkı sağladıklarının açık şekilde ortaya konulamamasına rağmen kaldırılmadıklarını kaydetti.

Kanser vakalarında artış bekleniyorLAHEY – Hollanda’da kanser teşhisi konulan hasta sayısının 2020 yılına kadar yüzde 40 oranındaki bir artışla 123 bine yükselmesi bekleniyor. Artışta yaşlanan nüfusun önemli rol oynayacağı belirtildi. Bu kon-uda hazırlanan raporda, kanser vakalarında artış yaşanırken, bu hastalıktan ölenlerin oranının ise düşeceği yer aldı.

Rekabet gücünü arttırdıAMSTERDAM – Hollanda, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan küresel rekabet gücü endeksinde 8’inci sıradan 7’nci sıraya yükseldi. Birinci sıradaki İsviçre’yi, Singapur ve İsveç takip etti.

Hollanda sayılıyor !25 Eylül 2011 itibariyle Hollanda nüfusu:

16. 693. 907Yukarıdaki gösterge Hollanda’nın resmi ve aktif olan nüfusunu göstermektedir.Merkezi İstatistik Bürosu’nun veriler-ine göre Hollanda nüfusu 13 Eylül itibariyle, kayıt altında olan resmi rakam 16. 693. 907’dir. Nüfus artışı her zaman aynı seviyede olmuyor. Günlük, aylık ve yıllık olarak farklılıklar gözleniyor.Hafta sonlarına rağmen hafta içi; kış mevsimine karşın yaz ayları daha çok çocuk doğuyor. Ekonominin iyi olduğu, insanların geleceğe güvenle baktıkları yıllarda yine doğum oranlarında artış olduğu gözleniyor. Ortalama olarak günde 500 çocuk doğuyor. Buna karşın yine ortalama 370 kişi ölüyor. Hollanda günde, 400 kişilik iç göç alırken, 305 insan da temelli olarak yurtdışına çıkıyor, dış göç veriyor. Bu verilere göre Hollanda nüfusu her gün ortalama 235 kişi olarak artmaktadır.Bu durum, nüfus artışını ve nüfus belirlemesini net olarak ortaya koymayı zorlaştırıyor. Konuyla alakalı geniş bilgi “StatLine” adlı siteden alınabilir.Belediyenin kişisel kayıt temel kayıt bölümünden edinilen son bilgiler böyle. İltica edenler ancak 6 ay sonra kayıt yaptırabiliyorlar. Kaçak olarak Hollanda’da bulunanların kayıtları olmadığından, onların durumu belirsizliğini korumakta. Bu durumu İstatistik Bürosu, elindeki verilere göre değerlendirip, tahmini bir rakam söylüyor.

(InterAjans) – LAHEY

Sosyal ödenek alanların sayısı son 2,5 yıl içinde 59 bin kişilik artış gösterdi. Sayının yılın ikinci çeyreğinde 3 bin kişilik artışla 318 bine yükseldiği açıklandı. İstatistik Bürosu, bir önceki çeyrekte kaydedilen artışın 8 bin olduğunu bildirdi.

Son 2,5 yıl içinde her çeyrekte ortalama 6 bin olarak belirlenen artış hızı, bu yılın ikinci yarısında önemli bir düşüş gösterdi. Nüfusu 100 binin üstünde bulunan belediyelerde Almere yüzde 35 oranındaki artışla birinci sırada yer aldı. Almere’deki sosyal ödenekli sayısı 3 yıl içinde 4 bin 500’e yükseldi. Breda ise yüzde 2,8’lik artışla alt sırada yer aldı. Ülke genelindeki 3 yıllık artış oranı yüzde 18 olarak belirlendi. Sosyal ödenekli 27 yaş altı erkeklerdeki oran bu yılın ikinci yarısında ancak yüzde 0,4 yükseldi. Önceki 6 aylık dilimde ise bu grup artışta başı çekmişti.

(InterAjans) – LAHEY

Üniversiteye yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısında artış yaşandı. Yapılan ön kayıtlar bir yıl öncesi aynı döneme göre yüzde 4,5 oranında artarak 46 bine ulaştı. Öğrencilerin 1 Ekim tarihine kadar kayıt yaptırabileceklerine işaret edilerek, sayının daha da artmasının beklendiği kaydedildi.

Üniversiteler Birliği tarafından yapılan açıklamada, Hollanda’ya yurt dışından yüksek öğrenim için gelen yabancı sayısında yüzde 38 oranında artış olduğu belirtildi. Yurt dışından gelen öğrenci sayısı bu yıl 7 bin olarak belirlendi. Yüzde 17 ile kayıtlarda en büyük artış teknik üniversitelerde yaşanırken, psikoloji bölümü ise 4 bin başvuru ile ilk sırada yer aldı.

(InterAjans) – AMSTERDAM

2002 yılında kurulan ve kısa adı M olan Anonim İhbar Hattı’na gelen telefon sayısı 100 bini aştı. İnsanların çeşitli suçlarla ilgili olarak kimlik belirtmeden bilgi verebildikleri 0800-7000 numaralı hat, bu yılın ilk yarısında en çok uyuşturucu üretimi ve ticaretiyle ilgili olarak arandı. Bu konudaki ihbarlar 2010’un aynı dönemine göre yüzde 9 arta-rak 3 bin 743’e yükseldi.

Yapılan ihbarlarda en büyük artış ise fuhşa zorlama suçunda yaşandı. Bu ihbarlar yüzde 57 artarak 36’ya ulaştı. Cinayetlerle ilgili ihbarlar 118’e, cinsel istismara ilişkin ihbarlar da 50’ye yükseldi. 122 olarak belirlenen soygunlarla ilgili ihbarlarda yüzde 30 oranında bir artış yaşandı. Ruhsatsız silah hakkındaki ihbar sayısı ise yüzde 21 azalarak 238’e geriledi. Anonim İhbar Hattı’na gelen telefonların, cinayet, soygun, cinsel istismar ve uyuşturucu başta olmak üzere çeşitli suçların faillerinin yakalanmalarını sağladığı bildirildi.

(InterAjans) – AMSTERDAM

Hollanda’da sağlık sigortasına prim borcu olanların sayısı hızla artmaya devam ediyor. Sağlık Sigortaları Birliği, en azından 6 aylık borç nedeniyle maaş ya da ödeneğine el konulan kişi sayısının 300 bini aştığını bildirdi.

Her gün binlerce kişinin sigorta şirketinden biriken prim borçları için bir ödeme planı talebinde bulunduğu anlaşıldı. Sigorta şirketleri, ödeme planı için kendilerine başvuruda bulunanların sayısının ayda 3 binden 4 bine yükseldiğini belirtiyorlar. 2008 yılında 240 bin olan borçlu sayısının 300 bini aştığına işaret edilerek, bu grubun diğer sigortalılara yılda 27 euroluk bir maddi yük getirdiği kaydedildi. Bu miktarın önümüzdeki dönemlerde daha da artması bekleni-yor.

Sağlık sigortası primlerinin 2012 yılında önemli bir artış göstereceği tahmin ediliyor. Temel sağlık sigortasının kapsamının daraltılması ve yıllık katkı payının 210 euroya yükselmesine kesin gözle bakılıyor. Sigorta şirketleri, prim ile katkı payının yükseltilmesinin borçlu sayısında yeniden ciddi artışa neden olabileceğini belirtiyorlar.

Rakamlarla Hollanda...

Sosyal ödenekli sayısında 59 bin kişilik artış

Üniversiteli sayısı artıyor

Anonim ihbarlar 100 bin sınırını aştı

300 bin kişi sağlık sigortasına borçlu

Page 5: Editie 163

Project1_Layout 1 7-9-2011 15:12 Page 1

KONYALI OTANTİK RESTAURANT’TAÖZEL İLGİ ÜZERİNE

devam ediyor

Page 6: Editie 163

060606 DOSYADOSYADOSYA Eylül|September 2011

arasındaki bir gerileme ile alım gücü kaybında başı çekecekler. Ekonomik krizin alım gücünde düşüşün yanı sıra devlet borçlarının yükselmesine ve bütçe açığının daha da büyümes-ine neden olması bekleniyor.

Ulusal Bütçe Bilgilendirme En-stitüsü, kısıtlamalardan en çok çocuk sayısı 2’nin üstündeki ailelerin etkileneceğini bildirdi. Kalabalık ailelerin alım gücünde yüzde 2’nin üstünde bir düşüş olabileceği belirtildi. Alınacak önlemlerden en çok çocuklu ailelerin etkilenecek olmasının çocuk paraları, çocuğa bağlı bütçe ve kreş yardımlarında yapılacak değişikliklerden kaynaklandığı ifade edildi. Rutte kabinesi çocuk paralarını 35 euro

ile düşürmek istiyor. Çocuğa bağlı bütçe de hükümetin planlarına göre 2 çocuk ile sınırlandırılacak. Birinci çocuk için 50, ikinci çocuk için de 6 euro ekstra ödeme yapılacak.

Halkın sağlık harcamalarında da artış bekleniyor. Tasarıda temel sağlık sigortası primlerinin yüzde 0,9 oranında artarak 1222 euroya yükseleceği öngörüldü. Yıllık katkı payı ise kişi başına 170 eurodan 220 euroya yükseltilecek. Mide koruyucuları temel sağlık sigortası kapsamı dışına çıkarılacak, fizik tedavileri de 20’nci seanstan itibaren karşılanacak. Psikolog ya da psi-kiyatra gidenler de cepten ödeme yapmak zorunda olacaklar.

VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) – CDA (Hıristiyan Demokratlar) azınlık hükümetinin 2012 yılına ilişkin planlarından bazıları şöyle:

-Dezavantajlı konumdaki yabancıların ülkeye yerleşmeleri, aile birleşimi şartları ağırlaştırılarak mümkün olduğunca önlenm-eye çalışılacak. Ülkede kaçak bulunmak suç sayılacak, sınır kontrollerine ağırlık verilecek, suç işleyen yabancılar sınır dışı edilecek. Ağır suç işleyenlerin Hollanda vatandaşlığı iptal edile-bilecek, kamuya açık yerlerde yüzün kapatılması yasaklanacak ve yabancılar uyum kursunun giderlerini kendi ceplerinden

karşılamak zorunda olacaklar. Kurs giderini karşılayamayanlara kredi sağlanacak.-Pasaportlar 10 yıl geçerli olacak.-İlçe belediyeleri sistemine son verilecek.-Ulusal polis oluşturulacak.-Mahkeme harçları yükseltilecek.-Ticari etkinliklerin organizatörleri görevlendirilen polisler için ödeme yapacaklar.-Çocuk paraları düşürülecek.-Çocuğa bağlı bütçe yükselti-lecek, aynı zamanda iki çocuk ile sınırlandırılacak.-Ödenek yolsuzluğu cezaları yük-seltilecek.-Sosyal ödenekliler çalışmaya yön-lendirilecekler.

Hollanda’yı kısıtlamalarla dolu zor bir yıl bekliyor Liberaller (VVD) ile Hıristiyan Demokratlardan (CDA) oluşan azınlık hükümetinin 2012 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Hollanda’yı kısıtlamalarla dolu zor bir yılın beklediğini ortaya koydu. Gelirlerin 231,9 milyar, giderlerin de 245,3 milyar euro olarak öngörüldüğü tasarıda, yatırımlara 2 milyar euro ayrılacağı yer aldı. Hükümet işsiz sayısının 406 bine yükselmesini bekliyor. Ekonomik büyümenin ise beklenen yüzde 1,75 yerine yüzde 1 ile sınırlı kalacağı tahmin ediliyor.

Halkın alım gücünde ortalama yüzde 1 oranında düşüş olması bekleniyor. Tek gelirli aileler, yüzde 1,5 ila 2,25

Ellerine sağlık...Den Haag’da, bir ordu misali görevliler, politikacılar, lobiciler, devlet adamları, işadamları yerlerini almışlardı.Kraliçe, ‘Troonrede’ denilen, taht konuşmasını yaptı; sürpriz dolu bir konuşma değildi. VVD-Rutte ağırlıklı bir konuşma idi. Kraliçemiz Beatrix, ‘2012 yılının sosyo-ekonomik açıdan herkesi etkileyeceğini vurgularken, gidişatın iç açıcı olmadığını’ söyledi. “Zor bir yıl olacak, rüzgâr sert esebilir” diyordu. Güçlü kalmasını bilenlerin ayakta kalabileceğini, dikkat etmey-enlerin ise sert rüzgârla savrulup bilinmeyen bir konuma uçacağının sinyallerini veriyordu sanki. Taht konuşması çoğu kimseyi ve bilhassa Büyükşehir belediye başkanlarını tatmin etmemişti. Zira yükler artıyor, sorumluluklar ve finansal bütçelerin dağıtımı tam bir belirsizlik içerisine giriyordu. “Bu durum sıkıntı oluşturacak” diye

Değerli okuyucularımız, bu sayıda sizlere Hollanda’nın en önemli günlerinden biri sayılan Kraliyet Günü’nden (Prinsjesdag) notlar aktar-maya çalışacağım. Bu yazımda, 2012 yılında kimleri neler bekliyor, neler değişiyor-değişmiyor, hangi rüzgârın eseceğine dair ipuçları bulacaksınız. O günün bizler için neler ifade ettiğini, irdeledim, yorumladım. Umarım istifade edeceğiniz bir yazı olmuştur.Sabah saatler-inde başlayan heyecan, öğlen Kraliçemiz Beatrix’in ilk görüntüsüyle doruğa tırmandı. Kraliçenin ne giydiği her zaman olduğu gibi bu yıl da merak konusuydu. Kıyafetiyle güne ve geleceğe dair sinyaller veren Kraliçemiz, bu kez gözümüzün alışık olmadığı bir renk ve kıyafetiyle boy gösterdi. İçimi kararttı vallahi. Soestdijk mevkiinden, Den Haag’a gelene dek binlerce kişiye el salladı, gülücükler dağıttı.

mırıldanıp durdu başkanlarımız.Kraliçemiz, Avrupa’nın ne kadar önemli olduğuna da değinmeden geçmedi. Açık ekonomiye sahip olan Hollanda, bilhassa Avrupa’nın güçlü olmasından çok faydalanıyor ve herhangi bir sıkıntıda ise en çok etkilenecek olan ülke olarak bilini-yor. Dolayısıyla Yunanların bütçe açığını kapatıp normalleşmesiyle, Hollanda’nın en azından 120 milyar avro zarardan dönebileceği hesaplanıyor. Bunlar, değişik kurum ve analizcilerin yaptığı açıklamalar ve değerlendirmeler.Başbakan Rutte yaptığı beyanında, ‘2012’nin çok sancılı ve zor geçeceğini’ söyledi. Devletin bütçe açığını karşılamak amacıyla yapılacak olan 18 milyar avroluk kısıtlamanın çok doğru olduğun ifade eden Rutte, sene içerisinde önemli değişiklikler meydana gelirse, Yunanlardan sonra, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi gelirlerin-den çok, borçlanmayla yaşamış olan

ülkeler “bende isterim” derlerse, işte o zaman dümeni çevireceklerinin, hızı ve sürati ayarlayacaklarının apaçık sinyalini veriyordu. Şunu da söylemekten geçemeyeceğim: Yunanistan’ın ‘kriz’ meselesi sanal bir süreçtir. Avrupa, bu geçiş dönemini bu şekilde atlatmak ve yeni stratejisini belirlemek istiyor. Merkel bacımla Sarkozy amcamız Avrupa’yla ne yapmak istediklerini bir an önce söyleseler de bizde kur-tulsak artık bu Avro fobisinde.Şema da belirtildi gibi, bütçe açığını kapatmak için, tüm alanlarda kısıntı yapılmak isteniyor.2012 yılındaki vergilerin yükseltilm-esi de bunun bir göstergesidir. Ekonomik büyüme, enflasyon oranının altında kalacağı için, alım gücümüz düşecektir. Maaş artışı da söz konusu olmadığı için, alım gücümüzün düşmesi yüzde 100’ü bu-lacak gibi. Tablo yeşillerden eksik, tam bir borsa gibi. Kırmızıyı gösterip duruyor. Benzin mi bitti? Hayır. Trafik ışığında mı bekliyor? Hayır. Başka renk mi yok? Hayır. Bu tablo, strate-jinin yanlış olduğunu gösteriyor… Anlayana. Muhalefet partilerinin tepkisi ise şöyle:Cohen (PvdA): “Vizyonsuz ve kararsız bir rota çiziliyor.”Pechtold (D66): “Tam bir çıkmaza giden bir bütçe. Bataklığa benziyor.”Eskiden sendikacılarımız çıkar tepkilerini söyler, hükümet dinler, ciddiye alırdı. Şimdi maalesef sendikacıları bu hükümet ciddiye almıyor, dolayısıyla halkın da sendikacılara karşı bir güveni de kalmamış gibi gözüküyor. Durum böyle işte. Kim kime hizmet veriyor, bilinmez hale geldi. Atalarımız bu gibi meseleleri, “Kasap et, koyun da can derdinde” diyerek ne güzel de özetlemişler.Diğer bir ayrıntı ise, medyanın tutumuydu. Kraliyet Günü akşamı, televizyonlarda ve yazılı basında, kadınların taktığı fötrler-şapkalar, bütçe taslağının önüne geçti. Kamu-oyu, hangi kadının hangi renk şapka taktığını konuşarak oyalandı.

Vatandaş neyle, medya ise neyle meşgul oluyordu, hayret ediyorum. O İNCELİKLER, HASSASİYETLER, HİZMET ANLAYIŞI YOK OLMUŞ.Tüm bu olumsuzlukların arasında, bir tane de iyi haber vardı. Avrupa içerisinde Hollanda’nın ekono-mik durumunun, Yunanlardan, Pizzacılardan, Boğacılardan, Denizcilerden daha iyi ve ekonomik sancının daha hafif olduğu tespit edildi. Ama, hemen arkasına da şunu ekledi Dışişleri Bakanı Ver-hagen: “Şimdi sağlıklısın diye, siga-raya başla mı diyelim vatandaşa” Bu örnek, tabloyu apaçık ortaya koyuyor. Vatandaş- orta direk Hans ve Griet- bu yıl da geçim sıkıntısı çekecek.2008 yılında ekonomik krizin başladığında, “kemer sıkacağız” denildi. “Peki” dedik. 2009 yılında “bir delik daha açın” dediler, ona da “olur” dedik., 2010 yılında ise “tamam, bir delik daha açın”

dediler, onu da açtık. 2011 yılında ise, “kemeri biraz daha sıkın” di-yeceklerdi ki, kemer kopuverdi.Değişik, daha sağlam kemerler var mı piyasalarda? Varsa, acaba yenisini mi denesek? Var mı bir ümit? Bu tablodan sonra gören varsa, bize de gösterse… ümitsiz de yaşanmaz ki… “Araştırma zaman alır, zordur. Bilgiyi daima iyi kullanın.” Sağlıcakla kalın,

Kaynakçalar:-Macro Economische Verkenningen, Miljoenennota 2012-Ministerie van Financien, Miljoenen-nota 2012-Binnenlands Bestuur, Publieke Zaken.-Volkskrant, Telegraaf.

2012 Bütçe Kanunu Tasarısı açıklandı

“Sık” dedikleri kemeri en sonunda koparttılar!..

Hükümetin 2012 yılı planları

Drs. Ahmet Yıldırım

[email protected]İHENKMİHENKMİHENK

Page 7: Editie 163

070707söyleş İsöyleş İsöyleş İEylül|September 2011

Dini özgürlüklerin hayvan haklarının üstünde olduğuna inanıyorum

PvdA Milletvekili Metin Çelik:

Metin Çelik Kimdir?

1970 Gölcük do-ğumlu. 12 yıl Rot-terdam Anakent Belediyesinde meclis üyeliği yap-tı. Yaklaşık 20 yıl polis teşkilatında çalıştı. 2010 yılında yapılan genel se-çimlerde İşçi Parti-sinden milletvekili seçildi. Eğitim ko-misyonu sözcüsü olarak parlamen-toda görev yap-makta. Evli 2 çocuk sahibi.

Metin Bey, meclis çalışmalarınız hakkında biraz bilgi alabilir miyiz, nasıl gidiyor çalışmalar?Çok yoğun bir tempoyla çalışmalarımız sürüyor. Hollanda her ne kadar demokrat ülkeler-den biri olsa da, son zamanlarda insanlarımızın moralini bozan, değişik düşüncedeki insanların ortaya attığı tartışmalarla yoğun bir dönem yaşıyoruz mecliste. Böyle ülkelerde de bu gibi şeyler olabilir, bu nedenle herkesi sakin ve sağduyulu olmaya çağırıyorum. O gibi söylemlerle insanlar arasında kavga oluşturmaya çalışanların ekmeğine yağ sürme-meleri için selim bir akılla hareket edilmesini tavsiye ediyorum. Krizin oluşturduğu ortamdan beslenen bu gibi patilerin aşırı sağa yaklaşan söylemlerini normal karşılamak ger-ek. Hoşumuz gitmese de, istemesek de bunlar oluyor ve olacaktır. Nitekim demokrat bir ülkede yaşıyoruz ve herkesin düşüncesini özgürce ifade etmesi gerekiyor. Her ne kadar kend-ilerini haklı görseler de, yabancılar ve Müslümanla alakalı düşüncelerini asla tasvip etmemiz mümkün değil. Attıkları her adım, sundukları her öneri, çıkarttıkları her yasa bu iki grubun aleyhine olmakta. Eğitim komisyonundasınız, bu alanda da hükümetin aleyhte bir uygulaması söz konusu mudur?Eğitimde her ne kadar olumsuz düşünceleri olmasa da, fırsat eşitliği hususunda kafaları karıştıracak projelerinin olduğunu biliyoruz. Özellikle ‘beyaz ve siyah okullar’ noktasında bakanlığın aldığı karar büyük tepkilere yol açtı. Bu okulların önlenmesinde devletin bir rolünün olamayacağı gerekçesiyle, hükümet bu okullardan elini çekti. Bu yanlış bir düşünce. Çünkü devlet niçin vardır? Devlet, herkese eşit koşullarda hizmet götürmek ve eğitim vermek için vardır. Sadece yabancıların eğitim gördüğü bir okulda eğitim eşitliği ortadan kalkmış olmakta. Kalitesiz bir eğitimle çocuklar geleceğe hazırlanıyor, bu da gelecek açısından riskli bir uygulamadır. Elbette bütün siyah okulları aynı kategoride değerlendirmek müm-kün değil, pek çoğu ülke genelinde kalite ortalamasında üst sıralarda ama bu durum gettolaşmanın da önünü açmakta. Gönül istiyor ki, Hollandalılarla yabancılar aynı okulu, aynı sıraları paylaşarak geleceğe hazırlansınlar, toplumu birlikte oluştursunlar. Oysa devlet, “bu iş bizim işimiz değil, velilerin işidir” di-yerek elini eğitimden çekmiştir. Devlet bu gibi hayati bir meseleden elini çekerse, insan ileride olabilecekleri düşünmek bile istemiyor.

Devlet bilinçli bir şekilde gettolaşmayı mı teşvik ediyor?Hayır, aksine yerleşim meselesin-den devlet elini çekmiyor. Devlet bu gibi geri kalmış bölge ve ma-hallelere pahalı konutlar yaparak Hollandalıların da oralara gelmesine zemin hazırlıyor.

Eğitimdeki bu fırsat eşitsizliği başörtüsü yasağıyla yeni bir boyut kazandı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?Başörtülü bir kız öğrencinin okuldan uzaklaştırılması sonrasında başlayan ve mahkemeye taşınan olay, Hollanda’nın özgür, demokrat ve toleranslı yapısına asla yakışmıyor. Mahkeme okulu haklı bulurken, üst mahkemede aleyhte bir karar vererek bu antidemokratlığı onadı. Bu gibi şeylerin Hollanda’da olabileceğini 8-10 yıl önce söyleselerdi asla inanmazdım. Demek ki olabiliyormuş. Bir de çocukluğumdan beri duyduğum ama bir türlü çözülemeyen bir sorunun çözümü için uğraşıyorum. Genellikle yabancı öğrencilere orta ve lise okulları için düşük tavsiye verilir. Bana ulaşan şikayetleri değerlendiriyorum ve düzeltilmesi için gündeme aldım. Ben de bu çarpık sistemin kurbanıyım. Bu nedenle, eğitimimi dolambaçlı bir şekilde tamamlayabildim.

Örneğin, yabancı kökenli bir çocuk, seviye sınavında 530 puan aldığında meslek okullarına ya da düşük seviyeli okullara yönlendirilirken; Hollandalı bir çocuğun aynı puan ile daha yüksek okullara gönderildiği yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu ve benzeri olayların, eğitim ve öğretimde yaşanan haksızlıkların takipçisi olacağım ve köklü bir çözüme ulaşana kadar gündemden düşürmeyeceğim. Seviye sınavlarındaki haksızlığın bilinçli olarak yapıldığına inanıyorum. Haksızlık dediğimiz durum tamamen önyargılardan kaynaklanmaktadır. Hem CİTO sınavları hem de verilen tavsiyelerle alakalı geniş kapsamlı bir araştırma yapılmasını istedim.

Bu gibi antidemokratik uygula-malara karşı parti ya da bireysel olarak neler yapıyorsunuz? Helal kesim oylamasında da partinizin kararına aykırı davranarak ‘hayır’ oyu kullandınız. Neydi gerekçeniz?Elbette tepkimizi anında veriyor, uygulamalarından vaz geçirm-eye çalışıyoruz. Helal kesim oylamasındaki ‘hayır’ oyu vermemin

sebebi gayet açıktır. Dinimiz sadece insanların değil hayvanların hakkını da koruyup gözetmeyi bir insanlık görevi olarak bizlere bildirmiştir. Hayvanların en az acı hissederek ke-silmesini de dinimiz emrediyor. Kendi parti grup toplantılarımızda bile bun-lar dile getirdim ve oylamada ‘evet’ oyu kullanmakla yanlış yapılacağını ifade ettim. Dini özgürlüklerin hayvan haklarının üstünde olduğunu savundum ve bu düşüncemi de meclistekil-erle paylaştım. Elbette ki hayvan haklarının da savunucusuyum ama insan her şeyin üstündedir. Ben dünün siyasetçisi değilim. Rotterdam gibi büyük bir kentte 12 yıl siyaset yapmışım. Sık sık parti aleyhine oy kullanmam ama inandığım doğrulardan, prensiplerden de asla şaşmam.

Hollanda Wilders destekli bu hükümetle nereye gidiyor?Gidişat çok kötü, olumlu değil. Ve ben, bu hükümetin sonuna kadar görevde kalacağından korkuyorum. Daha önce bitmesini umuyoruz ama, hükümetin erkenden yıkılacağına inanmıyorum. Yani açıkçası, iyi bir yöne doğru gitmiyoruz. Özellikle Müslümanlar aleyhine neredeyse her gün yeni bir gündem belirleniyor ve çıkarılmak istenilen yasaların çoğu da Müslümanların aleyhine. Biz elimizden geldiğince meclise sunulan yasa önerilerin geçmemesi için var gücümüzle uğraşıyor, yavaşlatmaya ve senatodan çıkmamasına çalışıyoruz. Bu hükümet tarafından yürürlüğe konulan bazı antidemokra-tik yasaları biz iktidar olduğumuzda geri çekeceğiz ya da değiştireceğiz. Mesela ek ödeneklerde yapılması düşünülen haksızlıklar gibi.

Bizi daha ne gibi garabetler, sürpri-zler bekliyor?Hükümet şimdi, akıllara durgun-luk verecek cinsten yeni bir yasa çıkarmak için kolları sıvadı. Kişi 60 yaşının üstünde olsa bile 3 haftadan fazla izine gidemeyecek. Bu yasa sadece yabacıları engellemek için çıkarılmaya çalışılıyor. Böyle bir yasanın çıkması mümkün mü?Çoğunluk ellerinde, çıkmaması için hiçbir sebep yok. Biz parti olarak süreci yavaşlatmaya çalışıyoruz. Tıpkı sosyal ödenek alıyormuşsunuz gibi emekli olsanız dahi üç haftadan fazla izine gidemeyeceksiniz. Bazen bunları hak ettik mi acaba diye de kendi kendime soruyorum. Seçim

dönemlerinde bunlar anlatmak-tan yorulduk ama, bizim insanımız anlamadı. Kahvedeki oyununa 15 dakika ara verip de oy kullanmayan çok insan tanıyorum. Hele bir seçim çalışmasında vatandaşlarımızdan birinin söylediği bir söz hiç aklımdan çıkmıyor. Adam, 30 yıldır Hollanda’da olduğunu, ama sadece üç ay çalıştığını, hep sosyal ödenek aldığını övünerek anlatıyordu. İnsanın biraz utanması lazım. İşte, bu gibi insanlar olduğu müddetçe bu gibi hükümetler-in bu gibi icraatlarına da müstahakız. Bu gibi olaylar onların gözünden kaçmıyor ve birilerinin suçunun, yanlışının bedelini de toplum olarak bizler ödüyoruz. Bu hükümet durduğu müddetçe, hak ve özgürlüklerin büyük bir kıyıma uğrayacağı kesin gibi gözüküyor…Görünen köy kılavuz istemez, her şey açıkta cereyan ediyor.

Norveç olayını parlamento nasıl değerlendirdi?Olması gerektiği gibi yaklaşıldı meseleye. Bir terör hareketine karşı konulması gereken tavır kondu. En aşırı sağcı parti de olsanız bu katliamı, cinayeti onaylamanız, desteklemeniz mümkün mü? İnsanlık dışı bir olaydı. Terörü İslam’a mal edenler, insan olmayan herkesin terörist olabileceğini gördüler. Terör meselesi kesinlikle İslam’la ilgili bir husus değildir.

Bu işi yapanın bir deli olduğunu söylemekle geçiştirmek doğru mu? Hollanda bu işin derinine inme gereği duymadı, işine mi gelemdi, iğnenin ucunun kendisine değeceği için mi bu yolu seçti?Evet, yüzeysel görüş bildirmelerin ve tartışmaların dışına çıkılmadı. Dün Greon Links partisi milletvekiller-inden Tofik Dibi bu konu hakkında parlamentoda büyük tartışmak istedi. Hükümeti oluşturan partiler ve destekçisi PVV bu isteği reddet-tiler. Tartışma askıya alındı. Sadece Wilders için değil, bütün siyasetçiler sözlerine çok dikkat etmeliler. Onların sözlerini Norveç canisi gibi birisi eylemlerine gerekçe yapabiliyor. Bu olaydan sonra Hollanda basını Wilders’e karşı daha acımasız tavır içerisinde. Çizilen olumsuz karikatürlerle Wilders bir şekilde yalnızlaştırılıyor.

Bu olumsuzluklara rağmen, Avrupa’nın kaderini aşırı sağ par-tiler mi belirleyecek?Wilders gibilerinin miadının henüz

dolmadığını ve bu sürecin en az 8-10 yıl daha süreceğini sanıyorum. Kriz bitmedikçe, insanlar eski refahına kavuşmadıkça bu gibi patilere karşı beslenilen ilginin son bulacağına inanmıyorum. Avrupa’nın bu olumsuz siyasi ikliminden en çok da göçmen-ler ve Müslümanlar etkileniyor.

Siyasi katılım noktasında gençlere neler söylemek istersiniz?Gençlerin her şeyden önce kah-vehane gibi yerlerden kendilerini uzaklaştırmaları gerek. Kahvehane alışkanlığı olan bir insan toplumda ciddi bir rol üstlenemez. Bu nedenle veliler gelişim çağındaki çocuklarıyla azami derecede ilgilenmeliler. Eğitimlerine büyük önem vermeliler. Kendilerine yakın hissettikleri öz örgütlerde ve siyasi partilerin gençlik teşkilatlarında gönüllü olarak görev almalılar. Bizim insanımız aslında çalışkandır. Hollanda’da en iyi uyum sağlayan gruplar içerisinde Surinamlılardan sonra Türkler geliyor. Bunu hem belediyede geçen 12 yıllık görevimden hem de polis teşkilatındaki 6 yıllık istihbarat döne-mimden iyi biliyorum. Türkler pek çok alanda 1 numara. Girişimcilikte, si-yasette, eğitimde, topluma katılımda, insanlara yardım etme hususunda çok iyi konumda.

Milletvekili Metin Çelik olarak bir yılınızı doldurdunuz. Neler yapıldı bu süre içerisinde?Yeniliği seven biriyim ama yaptıklarımın reklamını yapmayı sevmem. Daha önce yapılmayan bir çalışma başlattım ve bir yıllık çalışmamı bir bilanço haline ge-tirttim. Bir yıllık görev döneminde neler yapmışım, ne tür önergeler sunmuşum, hangi savunmaları yapmışım hepsini önümüzdeki günlerde bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşacağım. Bu vesileyle, seçim zamanı vatandaşlara verdiğimiz sözlerin ne kadarını yerine getirmişiz açıkça görülecektir. Vatandaşlar da seçtikleri siyasetçileri bu vesileyle denetleme ve takip etme fırsatı bulacaktır.

11 Eylül saldırılarıyla birlikte Hollanda’da pek çok şey iyi gitmiyor. Bu gidişattaki olumsuzluğun müseb-bipleri de meclis çatısı altında oturan politikacıların akıl almaz söylem ve icraatlarıdır. Geçen yıl Hollanda’da yapılan erken genel seçim sonrası zoraki kurulan hükümet ve mu-halefet çalışmalarını yer-inde görmek, gelişmeleri ilgili kişiden dinlemek için İşçi Partisi milletvekili Metin Çelik’i meclisteki çalışma ofisinde ziyaret ettik. İstifade edeceğiniz hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Faydalı olacağı umuduyla sizleri söyleşimizle baş başa bırakıyoruz.

Page 8: Editie 163
Page 9: Editie 163

090909090909DÜŞÜNCEDÜŞÜNCEDÜŞÜNCEEylül|September 2011

Müsamaha ve hoşgörü ayrımıHayrettin Karaman Türkiye’nin önemli din alimlerinde birisi. Pek çok Müslümanın güvenini kazanmış ve İslam ilimlerinde önemli bir yer edinmiştir. Türkiye’de, bizi de ilgilendirebilecek bir tartışma başlattı. Hoca, şöyle bir anlayışı takip etmektedir: Bir Müslümanın Müslü-man olmayana temel tutumu ancak ‘müsamaha’ olabilir, ‘hoşgörü’ değil. Politik ve toplumsal konumu müsait olmadığı için, ona müdahale etmez ve yaşamasına engel de olmaz. Zorla da olsa tahammül eder. Müslümanın tahammülü Müslüman olmayanın, sıradan, herkesle aynı olan hu-suslarla alakalı değildir. Yani onun su içme şekli, saçını taraması, aldığı araba veya elbisesinin rengi değildir burada mesele olan. Mesele olan, onu bizden ayırt eden meselelerdir. Bir Müslümanın kendini ‘tutması’ Müslüman olmayanın kendine has kimliğinden kaynaklanan meselelere karşı bir tutumdur. Burada iki türlü mesele var. Birincisi Müslüman olma-yan kişinin kimliğinin ‘alametleri’. O kişinin kimliğini bu alametler gösterir ve ifade eder. Tavrında bu alametleri gösteren kişinin ‘dini’ şudur diye belirleriz. Bir papazı, kendine, dinine ve konumuna ait alametinden tanırız. Şayet bir insan her pazar kiliseye gidiyorsa, o insan bir Hristiyan’dır diyebiliriz.Bir Protestan kilisesini de Katolik kilisesinden bir takım ‘alametlerle’ ayırt ederiz. İslami gelenekte bu tip ayır edici göstergelere ‘alameti farika’ veya ‘şiar’ demişler. Hocaya göre bu hususlara Müslüman, en fazla taham-mül eder. Bu gibi hususlarda hoşgörü, dini bakımdan oldukça sakıncalıdır. Bu durumda sanki İslam’ın zıddı olan bir meseleye Müslüman ‘iyi’, ‘doğru’ gibi bir şey ima ederek ‘razı’ olmuştur. Bir Müslümanın İslam’dan başka dinlerin veya kimliklerin temellerine ve alametlerine ‘rıza’ göstermesi, ‘küfre rıza’ olacağından, şiddetli yasaklanmıştır. Çünkü ‘küfre rıza küfürdür’.

Küfre rıza, küfürdürBu yaklaşımdan dolayı seksenli yıllarda Avrupa’daki göçmen Müslümanların, Hristiyan olan komşu veya iş arkadaşlarını özel günlerinde kutlamak ve aralarında bulunmak ‘caiz’ değildir. Türkiye’den gelen hocalar halen bu yaklaşıma dayanarak Müslümanları uyarırlar ve bu davranışları yasaklarlar. Hayret-tin Hoca bahsi geçen yazısında bunu ifade ediyor ve sadece ‘geriden tahammül’ eder diyor. Bu önerisi ile aslında Müslüman olmayanlara da bir jest yapmak istemektedir. Şöyle ki: Müslümanların hakim olduğu ortamlarda şayet Müslüman olma-yanlar kendi özel/dini kimliklerini ifade etmek ve rahatsız edilmeden yaşamak isterlerse, İslam ve Müslü-manlar onlara bu imkânı sağlamak durumundadırlar. Bu, onlara ‘has kılınmış’ alanlarda rahatça dinlerini yaşamalarına zemin hazırlar.Ne Türkiye’de ne de Avrupa’da, Müslümanların hakim olduğu bir du-rum yok. Tam tersi. Ya Müslümanların dini kimliklerine dayalı politik iktidarları yok ya da ‘sekülerlik’/laiklik hakim.Oysa Müslümanlar kendi dinlerini rahat bir şekilde yaşamak istiyorlar. Hayrettin Hoca gayrimüslimlere, “Biz size bu imkanı verirdik, sizde bunu bize vermelisiniz’ Hani siz üstelik ‘hoş görülüsünüz ya!’ ‘Bizi hoş görmenize de ihtiyacımız yok, yeter ki bize karışmayın, tahammül edin yeter” demeye getiriyor. Hocaya göre onlar ‘tahammül’ dahi etmiyorlar. Hoca

bir adım daha ileri giderek, daha iyi bir öneride bulunuyor ve diyor ki, ‘olur ki siz kendi dininizi istediğiniz gibi yaşayabileceğiniz ‘mekanlar/ortamlar’ istersiniz biz size bunu dahi sağlarız. Müslümanların ‘tahammülü’ daha çok pratik ve alan açıcı, demeye çalışıyor. Müslümanların hoş göremey-ecekleri bir başka husus ise, İslam’ın yasakladığı açıkta işlenen fiiller ve davranışlardır. Adam sokak ortasında içki içiyor, yanındaki kadını öpüyor, ramazan gündüzünde yiyip içiyor. Bu durumunda Müslüman ne yapacak? Allah’a isyana göz mü yumacak, ona kayıtsız mı kalacak, yoksa müdahale edip kötülüğü durduracak mı? Hoca bu hususta da yeni bir şey söyleme-meye gayret ediyor. İslam’ın bilinen ve yaygın yönlendirmesine göre bu gibi aleni musibetlerin (kötülükler) işlendiğini görmesi durumunda Müslümandan beklenen, o kötülüğe müdahale edip değiştirmesi, yani kötülüğü elimine/yok etmesi, bu mümkün değilse ondan buğz (nefret) ederek uzak durmasıdır. Kalbindeki buğz ise onun yapmak durumunda olduğu en asgari tutumdur. Bundan ötesi belki ‘küfürdür’. Herkes bilir ki bu meşhur bir Hadis’e dayanır.

Vahyin muhatabı kim?Benim kanaatime göre Hayrettin Hoca, İslami gelenekte ‘bilinenin’ verdiği emniyetli yolu seçiyor ve kendi bildiğini tasdik ettiğini gören pek çok Müslüman da Hayrettin Hocanın ‘büyük’ ve ‘cesur’ bir alim olduğunu bir defa daha tasdik ediyor. Hâlbuki Hayrettin Hoca gibi büyük bir alimin sözü, bilinen olanı ifade etmekten iba-ret olmamalı. Ortaya koyduğu görüş ve yönlendirmenin hakikatte karşılığı ne olacak, ne olabilir, gibi soruları da değerlendirmeli. Yoksa ‘ben İslam’ın emirlerini söyledim, gerisi beni ilgilendirmez’ demeye gelir ki, bu da büyük bir alimin yapmayacağı bir iştir. Bu durumda ‘büyüklük’ ne demek olabilir ki?İslam’ın en temel kaynağı olan Kur’an’da ‘devleti ve ‘vatandaşı muhatap alan’ sorumluluklar’ ayrımı yoktur. Vahyin muhatabı geneldir, her Müslümanı ilgilendirir, ‘iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek’ her Müslümanın dini bir vecibesidir. Bu durumda, zina eden zaninin fiili, herkesin gözü önünde olursa, oradaki Müslümanlar, zaniye İslam’ın öngördüğü cezayı uygularlar. Ya da bir hırsızı suç üstü yakalarlarsa, Allah’ın emrettiği gibi onun hemen elini keserler. Çünkü Allah’ın emrinin muhatabı ne devlettir, ne de polistir. Nitekim İslam tarihinde vahyi böyle anlayıp uygulama yapan mezhepler ve ‘aşırı’ gruplar olmuştur. Hari-cilerin ‘musibete’ karşı duruşları bu yöndedir. Her Müslümanın kötülüğü düzeltmek, ferdi görevidir. Düzelt-mezse ‘büyük günah’ işlemiş olur.

Nitekim hariciler ‘günah’ işleyen insanlara hemen müdahale etmişler ve ‘kötülüğü’ düzeltmişlerdir. Şia ve Mutezile mezheplerinin yaklaşımlarında da bu görülür.Buna karşı, İslami iktidarın hakim olduğu siyasi ortamlarda, tebaadan birisinin kamu alanında gördüğü bir musibete kendi başına müdahale etmesi, yapanı cezalandırması tabii ki düzen bozucu olur ve bir ‘fitnedir’. Devlet içinde devletçilik yapmaktır, anarşi çıkartmaktır. Nitekim, ‘Sünni’ geleneğin hakim olduğu toplumlarda bu yönde bir anlayış oluşmuştur. Fitneyi önlemek için, İslami siyaset ve Sünni ulema nasıl etmiş de, düzeni sağlamak maksadı ile, ‘tebaasını, kamuda vuku bulan cürümlere ve musibetlere karşı kayıtsızlaşmasını sağlamıştır?’ Yani vahiy, emir hitabı ile her Müslü-man ‘yap’ veya ‘müdahale et’ diyor ama Müslüman ‘bu benim işim değil’ diyerekten kendisini vahyin muhatabı olmaktan çıkartıyor?Dini emirleri ve sorumlulukları ‘farzı kifaye’ ve ‘farzı ayın’ gibi sınıflandırma, bu gibi durumlarda iyi bir çözüm olmuştur. Ayrıca İslam ceza hukukunda ‘hukukullah’ da önemli bir husustur. Bu gibi yaklaşımlarla sıradan halkın/tebaanın kamu

alanında ortaya çıkan bir takım olaylara karşı ‘bu benim göre-vim/sorumluluğum’ değildir demesi sağlanıyor.

Cihad nerede ve ne zaman yapılmalıdır? ‘Cihad’ böyle bir vecibedir. Hiç bir Müslümanın haddine değildir, birilerini ‘düşman’ ilan edip, sonra ona karşı savaş başlatmak. Nitekim, Hz. Peygamber döneminden kısa bir sonra ‘cihad’, tebaayı direkt olarak ve tek kek ilgilendiren bir mesele olmak-tan çıkmıştır. İslam devletinin başı buna karar verir ve her Müslüman da ‘asker’ olarak cihad eder. Bu durum 20.asrın başına kadar sürmüştür. Ne zaman ‘İslam devleti’ yerini seküler devlete bıraktı, işte ‘cihad’ sıradan Müslümanı ilgilen-diren bir ‘dini görev’ olmaya başladı. İslami toplumlarda bulunan diğer dinlerin mensupları içinde geçerli. Devlet başkanı onlara (zimmi olarak) ‘emanet’ vermişse artık, ortalama Müslüman için bir vecibe yoktur. Bu tip gelişmelerin başından geçtiği pek çok vecibe vardır. Modern zamanlarda Müslümanlar daha da çetin ve yeni bir bağlamda dini inançlarını ve vecibelerini yaşamak durumundalar. Hem ‘İslami devlet’ yok ki kendisi ile dini sorumlulukların yerine getirilmesi için iş bölümü yapsın. Kamu ortamında, İslam’a göre musibet kabul edilen, fiillerin işlenmesine ‘müdahale etmesi’ de mümkün değil. Bu tip ‘fiillere’ karşı buğuz etmesinin ise toplum açısından hiç bir anlamlı yönü

yoktur. Yani, İslam’a göre bu ‘cürüm-leri’ işleyenlerin Müslümanların bu tutumuna duyarlı davranması hiç söz konusu değildir. Özellikle Müslümanların azınlık olduğu veya çok dinli/kültürlü toplumlarda bu durum söz konusu.

Müslüman dinine yabancılaşıyorSorulması mümkün olan soru, (ki bence en önemli sorum da bu) Müslümanlar bu yeni ortamda, konumuzla ilgili dini vecibelerini nasıl yapıyorlar ve yeni yerlerde ilişkilerini ve konumlarını nasıl belirliyorlar? Yani kamu alanında vuku bulan ve Kur’an’da keskin bir şekilde ifadesini bulan ‘emirler’ ne oluyor? ‘Sorumluluğun’ devredilm-esi (naklinin) için başka bir kurum yok. Bu durumda Müslümanlar, Kur’an’ın yüklediği emirlerin yerine getirilmesi hakkında kendilerini nasıl ‘sorumsuzlaştırıyorlar’? Hollanda’da, Türkiye’de, Avrupa’da milyonlarca Müslüman artık kend-ilerini bu emirlerin uygulanmasından ‘sorumlu’ hissetmiyorlar ve böylece bu ‘vecibeler’ gündemlerinden kalkıyor. Bu durum, İslami tarihte karşılığı veya benzeri olmayan bir ‘kayıtsızlığı’ içeriyor ve Müslümanın ‘dinine’ ‘yabancılaşmasını’ beraber-inde getiriyor. Bu ‘sorumsuzlaşma/yabancılaşma’ bir anlamda Müslümanın, çaktırmadan, (haşa Allah’a fark ettirmeden) yolunu bulması gibi bir şey. Bence Hayrettin Hoca, eski alimlerin verdiği cevapları tekrar etmek yerine, bu sorulara cevap aramalı.Globalleşen dünyada, herkesin herkesle muhatap olduğu, beraber çalışmanın zorunlu olduğu bir dünya var artık. İçinde bulunduğunuz sosyal ortamda her tür insan var. Ve bu kadar insanın girip çıktığı, bulunduğu yerde ‘kötülük ve musibetin’ olmaması mümkün mü. Her zaman ‘düzeltilebilecek’ bir şeyler vardır. Buna rağmen, sizin ‘düzeltmek’ için hiç bir pozisyonunuz, gayretiniz yok. Şimdi siz bir mütedeyyin/takva Müslüman olsanız ne yaparsınız? Özellikle Hayrettin Hoca’nın da esas aldığı Hadis, sizin için yönlendi-rici olsa; en azından ‘buğuz’(nefret) edersiniz. Değiştiremezsiniz, yön vermezsiniz, ‘buğzunuz’ ise toplum açısından anlamlı değil ise, bu durumda tabii ki ‘musibetin’ olduğu, alenen işlendiği yerlerden uzak durur, kaçarsınız. Bu ‘uzaklaşmanın’ anlamı nedir? Bunun anlamı, Müslümanın yaşadığı topluma, kendi gerçekliğine yabancılaşmasıdır. Müslüman artık, ‘dinini ve takvasını’ korumak için gerçekliğinden uzaklaşmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sözü ve talimatı ile ne amaçlamıştı? ‘Musibeti/kötülüğü’ marjinalleştirmek, toplum-dan uzaklaştırmaktı. O zaman öyle et-kili de oldu. Şimdi ne oluyor? Kötülük değil Müslüman marjinalleşiyor. Peygamberin bunu amaçladığını söylemek ona bir iftira olur.

İslami kurumların görevleri...Bu durum sadece tolumdan yabancılaşmakla bitmiyor. Yeni düzende Müslümanlar tarafından kurulmuş olan bir çok İslami örgüt ve kurumlar (camiler, okullar, yurtlar ve vakıflar) var. Bu kurumlar, İslam daha iyi yaşansın diye kurulmuş. Bu kurum-lara da onlarca, yüzlerce insan girip çıkmaktadır. Her ne kadar herkes, özellikle sorumlu kişiler, elinden gele-ni yapmakta ise de, her an oralarda da ‘musibetler/yanlışlıklar’ olmakta. ‘Yanlışı/musibeti’ değiştirmek, düzeltmek tabii ki görevli insanların sorumluluğu. Oralara girip- çıkan ve etkili konumu olmayan Müslümanlara

ise, sadece ‘şikayet’ kalmakta. Bu ise musibetlerin/yanlışların giderilmesine yetmiyor ve fiili ortamda, her zaman ‘musibet’ oluyor. ‘Denedin’ ama hala gideremedin. Bu gibi ortamlarda bulunmayı sürdürmek de ‘musibete’ rıza göstermek anlamına gelmektedir. Bunu da, Peygamber (s.a.v.) keskin bir şekilde yasak etmekte, ulema da ‘git oradan, uzak dur’ demektedir. Bu anlayış ve tutumdan dolayı, Müslü-manlar yoğun bir şekilde ‘Müslüman topluma/cemaate’ yabancılaşmakta. Artık, toplumda, cemaatte, camide, İslami okullarda, yurtlarda Allah için omuz veren, görev üstlenen Müslümanların sayısı her gün biraz daha azalmakta. Bu da Hayrettin Hoca gibi ulemanın ve hocaların yönlendirmesi ve bu yönlendirmenin dayanağı olan Hadis olduğu açıktır. Hadis-i Şerif’in asıl sahibinin kastı bu olmadığı halde. Başka bir deyişle, Müslümanın dini vecibelerine, yaşadığı topluma ve Müslümanların kurduğu İslami örgütlere yabancılaşmasının dayanağı ‘günah’ karşısında geliştirilen tavır ve anlayışlardır. ‘Toplumu kurtaramıyorsam hiç olmazsa kendimi kurtarayım’, anlayışı artık yaygın anlayış oldu. ‘Günahtan’ kaçarken, toplumu kaybetmek, cemaati terk etmek ise, daha büyük ve derin sorunların gelmesinin habercisidir. Şöyle ki: İslam toplum-sal bir dindir, ilkeleri, vecibeleri, ibadetleri toplum içerisinde yaşanır. Müslümanların toplumdan ve hatta İslami cemaat ve kurumlardan ‘yabancılaşmaları’ işte bu toplum-sal zeminin yok olması anlamına gelmektedir. Şimdi İslam’ı, kim ile ve nerede yaşayacaksın? Üç-beş kişinin oluşturduğu ‘özel alanlarda mı?’ Bundan dolayı da İslam’ın to-pluma denk düşen bütün önerilerinin askıya ve hafife alınması, gerçeklikle bağlantılarının kopması Müslümanın gerçekliği olmaktadır. Hayrettin Hoca’nın buna razı olması ne büyük bir garipliktir.İnsan inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi olur veya yaşadığı onun kimliği olur. Müslümanlar kendi tavır ve anlayışları ile toplumdan, tarihten ve kültürden uzaklaşarak ‘inandıkları gibi yaşayamamaktalar’. İstemeye istemeye, kötülüklere ‘buğz’ ederek ‘yaşamları’ başka, ‘inandıkları’ başka. Kim veya hangi Müslüman, ‘yaşayamadığı’ bir değeri veya inancı çocuklarına aktarabilir, insanları ikna edebilir, insanlığa ışık tutabilir?’ Bunun mümkün olduğunu düşünmek, Allah’ın yeniden peygamber gön-dermesine inanmak gibi bir şey olur. Yeni bir peygamber gelmeyeceğine göre Hayrettin Karaman bu duruma gerçekçi öneriler aramalı değil midir? Müslümanın topluma, cemaate ve inancına yabancılaşmasına bir çözüm aramalı değil mi? Muhammed ümmetinin ‘alimlerinin’ büyüklüğü’ bu çabadan kaynaklanmaz mı? Özetini yaptığı düşünce ve anlayışın, Müslümanı ‘münafık’ (yaşadığı başka, inandığı başka), İslam’ı da ‘ütopya/illüzyon’ yaptığını anlaması zorunlu değil mi?

Hayrettin Karaman, tahammül mü, yabancılaşma mı?Müslümanın topluma, cemaate ve inancına yabancılaşmasına dair…

Raşit Bal

[email protected]ŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULARMUŞTULAR

Yani kamu alanında vuku bulan ve Kur’an’da keskin bir şekilde ifadesini bulan ‘emirler’ ne oluyor? ‘Sorumluluğun’ devredilmesi (nak-linin) için başka bir kurum yok. Bu durumda Müslümanlar, Kur’an’ın yüklediği emirlerin yerine getirilmesi hakkında kendilerini nasıl

‘sorumsuzlaştırıyorlar’?

Page 10: Editie 163

101010 HABERHABERHABER Eylül|September 2011

HABERTURUHABERTURUHABERTURU

Gönüllü sayısının artmasını istediAPELDOORN – Güvenlik ve Adalet Bakanı Ivo Opstelten, Apeldoorn Po-lis Akademisi’nin yeni öğretim yılının açılışında yaptığı konuşmada, polis teşkilatlarındaki gönüllü sayısının 2300’den 5 bine yükseltilmesinin hedeflendiğini belirtti. Opstelten, polis teşkilatlarını gönüllüler için daha cazip hale getirmeye çalışacaklarını söyledi.

Kabinenin notu 5,8’de kaldıLAHEY – Muhalefetteki partilerden D66 (Demokratlar 66) tarafından orta ve küçük ölçekli işletme sahibi 774 kişi arasında yapılan ankette girişimciler Rutte kabinesine 10 üzer-inden 5,8 notu verdiler. Girişimciler en çok bürokratik engeller ve devletin küçük firmalar ile ticari ilişkilerini sınırlı tutmasından yakındılar.

Yıllık aidat kalkıyorLAHEY – Ekonomi Bakanlığı, işletmelerin Ticaret Odasına ödemek zoruna oldukları yıllık aidata son ver-ilmek istendiğini açıkladı. Yıllık aidat-lar şirketin büyüklüğüne göre yaklaşık 40 ila 120 euro arasında değişiyor. Ekonomi Bakanlığı, girişimciliği daha da teşvik etmeyi hedeflediklerini bildirdi.

Çöpten para kazanacaklarPIJNACKER – Pijnacker-Noordorp Belediyesi tarafından 17 Eylül tari-hinde başlatılacak olan denemede, çöpünü kategorilere ayırıp kentteki 6 noktadan birine teslim edenlere her kilo başına ödeme yapılacak. Tekstil ve plastik atıklar için kilo başına 25 cent, kağıt ile küçük elektronik aletler için de kilo başına 5 cent ödeyecek olan belediye, bu proje ile halkı geri dönüşüm konusunda bilinçlendirmek istiyor.

Akıllı bilet dönemi başlıyorLAHEY – Altyapı ve Çevre Bakanı Melanie Schultz van Haegen, toplu taşımacılıkta akıllı bilet sistemine henüz tam olarak geçmemiş olan bölgelerde de 3 Kasım tarihin-den itibaren yalnızca çip bilet kullanılabileceğini açıkladı. Eski bilet sistemine son verilmesi için izin isteyen bu bölgelerde 3 Kasım tarihinden itibaren yalnızca akıllı bilet geçerli olacak.

Avrupa Komisyonu otu-rum harçlarını inceleyecekAMSTERDAM – Avrupa Parlamentosu’nun GL’li (Yeşil Sol) üyesi Judith Sargentini, Hollanda’nın oturum harçlarına 1 Temmuz tarihinde yaptığı zamların Avrupa Komisyonu tarafından inceleneceğini söyledi. Bu konuda bir soru önergesi sunduğunu belirten Sargentini, aldığı yanıtın bu konuda bir araştırma yapılacağını ortaya koyduğunu kaydetti. AP milletvekili, Hollanda’nın yüksek oturum harçları ile AB mevzuatına aykırı davrandığı eleştirisinde bulundu.

TÜMSİAD AVRUPA’DA YAPILANMAYA DEVAM EDİYOR

“Türklere farklı muamele yapılamaz”

Kısa adı TÜMSİAD olan Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği Hollanda’da verdiği iftarda güç birliği çağrısında bulundu. Rotter-dam kentindeki STOR salonunda verilen yemeğe çok sayıda işveren, kurum-kuruluş ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldılar.

İftara Türkiye’den TÜMSİAD‘ın Genel başkanı Dr. Hasan Sert ve AK Parti Bursa milletvekili Önder Matlı TÜMSİAD Avrupa Genel Başkanı Cahit Kerenciler, Hollanda Genel Başkanı Ahmet Bozkurt, Hollanda İşadamları Derneği HOTİAD Başkan Yardımcısı Celal Oruç, Hollanda Genç İşadamları Federasyonu (HO-GIAF) başkanı Mehmet Kabakyer, Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Yaramış ve daha başka birçok kurum temsilcileri ve basın mensupları katıldılar. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program, davetlilerin kısa selam-lama konuşmaları ile devam etti. İlk olarak TÜMSİAD Avrupa Genel Başkanı Cahit Kerenciler yaptığı konuşmasında Avrupa TÜMSİAD çalışmaları hakkında bilgi verdi. 2007 yılında Köln’de kurulan Avrupa TÜMSİAD’ın şu anda altı ülkede 6 şube ve 29 temsilcilikle çalışmalarını yürüttüklerini söyleyen Kerenciler, Avrupa TÜMSİAD’ın hedefinin, ‘yarım asrı aşkın bir süreden beri Avrupa’da bulunan ve içinde yaşadığı toplumun her katmanında hak ettiği yeri alarak işveren konumuna gelen, ekonomik olarak bulunduğu ülkelerde söz sahibi olan insanlarımızı bir araya getirmek ve TÜMSİAD’ın Türkiye ayağı ile onlara yardımcı olmaktır’ şeklinde açıkladı. Kerenciler, Müs-lümanlar olarak Avrupa’da dürüst ticaret yapmanın en iyi örneklerini verdirmenin de, TÜMSİAD’ın amaçları arasında olduğunu belirtti. Daha sonra söz alan HOTİAD Başkan

Yardımcısı Celal Oruç, konuşmasında mübarek bir ay olan ramazanda bir araya gelmenin güzelliklerini özetle şu cümlelerle ifade etti: “Ramazan, İnsan hayatında, yapmış olduğu yanlışları düşünüp, irkilme, silke-lenme, arınma, özüne dönme ve dav-ete icap etmenin adıdır. Ramazan, zikrin, fikrin, kendi öz, sade ve temiz ruh mecrasında yola çıkarak zirvelere tırmanılan zaman, mekân ve mananın adıdır. Ramazan, kendin, ötekini ve birbirini ve daha ötesini ve ötelerinin ötesini tanıma, kavrama, inanma, yakarma ve tırmanma yapmanın ve o sağlam ipe sımsıkı sarılıp, bağlanmanın, sıçrama yapmanın kendisidir. Bize kendi inançlarımızı yaşama ve Hollanda’daki toplumla buluşma, kaynaşma ve gerçek hürri-yeti yaşama noktasında yardımcı olan tüm müesseselere Hollanda devle-tine, Avrupa ve insan haklarına saygılı olan bütün ülkelere huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Değerlerimizi muhafaza edip, yeni nesillere intikal ettirmenin yolu birlik olmaktan geçiyor. Bu birlik, isteyerek, içten-likle, ihlasla, samimiyetle, karşılıksız sevgiyle, saygıyla ve fedakârlıkla olur. Savaşların ve yoksullukların olmadığı bir dünya dileği ve duasıyla hepinizi selamlıyorum.”Ardından söz alan TÜMSİAD Genel Başkanı Dr. Hasan Sert konuşmasında özetle şunlara değindi: “Tüm farklılıklarımıza rağmen bir araya gelinebileceğini, tokalaşıp, gözlerimizin içine bakabileceğimizin de mümkün olabileceğini çok iyi

algılamışsınız, onun için sizleri tebrik ediyorum.Buradaki işadamlarımız çok güzel işler yapmakta, seviyeli ve omurgalı bir duruş sergilemekteler. Bu gün burada her çeşit görüş ve meşrepten insanlar olarak aynı masa etrafında oturabiliyorsak, meselelerimizi halletmişiz demektir.Kendi özellerimizi kendimize saklayıp, ülke için, memleket ve insanlar için daha iyiyi nasıl gerçekleştirebiliriz, onu yolu yordamı nedir, onu belirleyip o hedefe odaklanmayız. Dünya’da birçok oyunlar oynanıyor bunları görmeniz lazım. Müslüman ül-kelerde yapılan devrimler, Afrika’daki kıtlık, bazı Avrupa ülkelerindeki ekonomik krizi doğru okumamız lazım.Hiç kimseyi ötekileştirmeden, herkesi birinci sınıf insan olarak görüp, özellikle bütün iş dünyasını toplayıp, ekonomik kalkınmanın ülke kalkınmasına ne kadar önemli

olduğu bilinciyle yeni bir işadamları kuşağı oluşturmak zorundayız. Biz belli bir partinin, gurubun, cemaatin, işadamları olursak yanlış yaparız. Biz herkesi kucaklarsak o zaman doğru yapmış oluruz. Almanya’da 114 bin, Hollanda’da ise 14 bin Türk işletmesi yüzbinleri istihdam etme-kte ve ülke ekonomisine ciddi katkı sağlamaktadır. Bu güçler, bir araya geldiğinde çok büyük şeyler yapabilir. Biz sadece bunun farkına varmalıyız.”Son olarak söz alan AK Parti Bursa Millet Vekili Önder Matlı, Türkiye’nin yüzde 11’lik büyüme rakamıyla dünya birincisi olduğunu belirtti ve “Türkiye’nin kalkınmasında özel sek-töre çok iş düşmektedir.Ben de özel sektörün içinden geliyor-um, özel sektöre fırsatlar tanındığında neler yapabileceğini çok iyi yaşayan ve bilen bir insanım. Türkiye’nin 2023 yılında, cumhuriyetin 100’cü yılı mü-nasebetiyle önüne koyduğu en büyük olma hedefini sizlerin de desteği ile hep beraber başaracağız” dedi.

(InterAjans) - ROTTERDAM

İOT (Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu) tarafından Rotterdam’da düzenlenen toplantıda, Utrecht Yüksek İdare Mahkemesi’nin Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması’na işaret ederek Türk vatandaşlarının uyum kurslarına git-meye zorlanamayacakları yönündeki kararıyla ilgili bilgiler verildi. Avu-katlar Ejder Köse ve Ali Durmuş, Türklerin haklarının 1 Ocak 1973 tarihinden sonra kısıtlanamayacağını ve sınırlandırılamayacağını be-lirleyen madde ile Türklere AB vatandaşlarından farklı muamele yapılamayacağını düzenleyen eşitlik ilkesinin, Avrupa’da yaşayan tüm Türk vatandaşları için büyük önem taşıdığının altını çizdiler.

İOT’nin eski yöneticileri Mustafa Ayrancı ve Sabri Kenan Bağcı’nın 1986 yılından bu yana sürdürdükleri

hak mücadelesini anlattıkları toplantıda avukatlar Ali Durmuş ve Ejder Köse, kararın hem Avrupa’daki Türk toplumu, hem de Türk dev-leti için önemli olduğunu söylediler. “Hak çiğnenseydi, bunun devamı gelecekti” diyen avukatlar, bu iki maddeyi “fırtınada sığınılabilecek bir liman” olarak tanımladılar. Köse ve Durmuş, kurs zorunluluğu ile ilgili kararın Hollanda vatandaşlığı için istenen kurs ve sınav zorunluluğunu kapsamadığını da hatırlattılar.

Hollanda’nın Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması’nı değiştirmek istediğine işaret eden Avukat Ejder Köse, “Bu iki madde tüm anlaşmaların temel direğini oluşturmakta. Hollanda bunları kendi başına değiştiremeyeceği gibi, AB ülkeleri isteseler de Türkiye’nin onayı olmaksızın hiçbir şey değiştirilemez. Türkiye, kendi vatandaşlarına ayrımcılık yapılmasına yol açacak

değişikliğe neden onay versin ki?” diye konuştu.

Avukatlar Ali Durmuş ve Ejder Köse, Türk ehliyetleri ile diplomalarının Hollanda tarafından kabul edilmesi ve yurt dışında uyum sınavına son verilmesi konularında çalışmalar yaptıklarını, ayrıca sosyal güvenc-eye getirilmek istenen “ödeneklerde ikamet edilen ülke esasına” karşı da hukuk mücadelesi başlatacaklarını anlattılar.

İOT Başkanı Aydın Akkaya, Uyum Yasası’nın gündeme geldiği ilk günden beri bunun Türklere uygulanamayacağının tüm bakan-larla yapılan görüşmelerde gündeme getirildiğini söyledi. Akkaya, “Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 1963 An-kara Anlaşması ile başlayan Ortaklık ilişkilerinden doğan Ortaklık Hukuku Hükümlerine işlerlik kazandırmak amacıyla İOT’nin verdiği mücadele

1986 yılında başlamıştır. 1 Aralık 1986 tarihinde vizeyi pro-testo etmek amacıyla Emmerich sınır kapısında protesto gösterisi düzen-ledik” diye konuştu. Aydın Akkaya, 2007 yılında kısa sürede topladıkları 25 bini aşkın imzanın parlamentoya sunulması ile Avrupa Komisyonu’na şikayette bulunulmasının hak mü-cadelesinde yaptıkları çalışmaların başında geldiğini ifade etti.

“Kurslara değil, zorunluluğa karşı çıktık” diyen İOT Başkanı Aydın Ak-kaya, dil öğrenilmesini son derece önemli bulduklarını kaydetti. Avu-katlar Ejder Köse ve Ali Durmuş da, Türk vatandaşlarının kursa gitme zorunluluğunun bulunmadığını yinelediler. Avukatlar, “Hollanda’da yaşayan hiçbir Türk vatandaşı kursa zorlanamaz, gitmediği için cezaya çarptırılamaz ve kursa katılmamış olması oturumunu etkilemez” dediler.

Page 11: Editie 163

111111GÜNDEMGÜNDEMGÜNDEMEylül|September 2011

Norveç Olayı ve Avrupa’nın İslâm ve Müslümanlarla Sınavı

Özcan Hıdır

[email protected]öprüKöprüKöprü

Avrupa’nın zorlu sınavıSon olarak Norveç’te yaşanan trajik olay da göstermektedir ki, Avrupa İslâm ve Müslümanlarla zorlu bir sınavdan geçiyor. Son yıllarda özelde Avrupa’da genelde de bütün Batı ülkelerinde bunu doğrulayan birtakım gelişmeler gözlemleniyor. Üstelik nere-den ve nasıl baktığınıza bağlı olarak da bu sınavın nasıl sonuçlanacağına dair bir kanaate sahip olabilmek mümkün olabiliyor. Zira bir yandan 1950 sonrasındaki işçi göçü ile Batı Avrupa ülkelerine gelen Müslümanların modern dönemde sosyo-kültürel hayatta iyice belirginleşmeye başlayan varlığı ve dinlerini yaşama tezâhürl-eri, Avrupalıların, modernizm ile ters yüz ettikleri kendi dindarlıklarını ve teolojilerini Müslümanlar üzerinden sorgulamalarını beraberinde getirirken diğer taraftan da bu “Avrupalılık kimliği ve ruhu”nda çeşitli travma ve korkulara yol açıyor. Üstelik bu korku ve travma hemen her gün azalacağına daha da derinleşiyor. Mesela Ramazan’ın o kutlu iklimini soluduğumuz ve bayramı da yaşadığımız bu günlerde, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde daha bir öne çıkan camiler, namaz, oruç ve yardımlaşma gibi İslâmî ibâdetler, Müslümanlar bakımından “İslâm’ın güleryüzü”nü temsil ediyor. Ancak Hristiyan kültürüne sahip Batı Avrupa için bu, bir yandan sözünü ettiğimiz travmayı arttırırken diğer yandan da litürgie/ibâdet anlamında içi boşaltılmış haldeki haftada bir günlük kilise ayininin sorgulanmasını beraberinde getiriyor.

Böylece toplumda tezâhür-leri olan bu ibadetleriyle ve yaşam tarzlarıyla Müslümanlar, aslında sekülerliğin alabildiğine öne çıktığı Batı toplumlarındaki günlük yaşantılarında son derece aktif ve dinamik bir inancı yaşıyorlar. Paradoks gibi görülse de, toplumda tezahürleri olan ibadetleri-yle Müslümanlar, azınlık olmalarına ve bütün islâmofobik-anti islâmist söz ve eylemlere rağmen Avrupa’da toplumdan uzaklaştırılmış olan “Tanrı”yı tekrar toplumsal mekanlarda görünür hale getiriyor. Üstelik bu durum gittikçe daha da belirginleşiyor. Yani Avrupa’da İslâm ve Müslüman-lar, günümüzde Yahudi-Hıristiyan ve hümanist kültüre sahip Avrupa’nın bil-incini sorguluyor; ama aynı zamanda da Avrupa ve Batı’nın çağdaşı haline geliyor. Zira geçmişte olduğu gibi, artık Doğu ve Batı gibi keskin ayırımların anlamsızlaştığı bir başka gerçek de karşımızda duruyor. Eskiden Batı’ya doğru gittikçe Doğu’dan uzaklaşılır, şimdi Batı’ya doğru gittikçe Doğu ile karşılaştığımız dinamik, iç içe geçmiş global bir süreci yaşıyoruz. Bir anlam-da Müslümanlar seccadelerini Batı’nın ve Avrupa’nın her yerine seriyor; adeta oraları seccade yapıyorlar. Tebuk Seferi’ne çıkmazdan evvel Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den,

“-Yâ Rasûlallâh! Bana ezberleyeceğim bir şey tavsiye buyu-runuz” diye sorması üzerine Abdullah b. Revâha radıyalahü anh’a,

“-Sen yarın Allâh’a pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın. Orada secdeleri (namazları) çoğalt” buyurması gibi, gayr-i Müslim ülkel-erde secdelerini çoğaltıyor, oruçlarının manevî atmosferini yaşıyor, iftar sofralarını ve çadırlarını Avrupa’nın merkezlerinde kuruyor, Ramazan ve bayramların bütün nuraniyet ve ruhaniyeti ile alabildiğine yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyorlar. Yani “yaşlı kıta”nın geleceğine artık sadece Hıristiyanlar yön vermiyor. Kilise-lerin üye sayısının son yıllarda ciddi oranlarda azalması, bazı kiliselerin kapılarını pazar günü haricinde -ki o da çoğu yaşlı kişilere- açamaması, bu-nun en önemli belirtisi olarak karşımıza çıkıyor. Avrupa’nın önemli şehirlerinde bugün pek çok tarihî kilise binasının müze ve kafelere dönüştürülmüş olması, biraz daha şanslı olanların ise Müslümanlar tarafından satın alınıp

camiye çevrilmiş olması, bunu gösterse gerektir. Bu itibarla şunu söyleyebiliriz ki, İslâm ve Müslümanlar, ibadetleri, bayramları ve diğer değerleriyle, günümüzde alabildiğine bir Avrupa meselesi haline gelmiştir. Bir anlamda İslâm ve Müslümanlar, geçmişte olduğu gibi artık Avrupa dışındaki “öte-ki” değil, Avrupa içindeki “öteki”dir. Üstelik Batı’daki kaybolmuş değerleri inşa edebilecek bir “öteki” oluyor.

İslâm’a koşanların sayısı artıyor…

Bütün bunların bir sonucu olarak da, özellikle 11 Eylül sonrasında sadece Amerika›da İslâm’a girenlerin sayısının 550 bin olduğu söyleniyor. Fransa›da günde ortalama 3-4 kişinin İslâm’a girdiği veya ilgi duyduğundan bahsediliyor. Almanya’da yaklaşık 150-200 bin civarında yerli Müslüman›ın varlığı konuşuluyor. Bütün bunlar, az önce de söylediğimiz gibi, “Avrupa Müslümanlaşıyor mu?” sorusunu beraberinde getiriyor ve buna paralel olarak da korku pompalanıp karalama kampanyaları açılıyor.

Bu ise içeride zaman za-man değerler çatışmasını tetikliyor. Minarelerin boyundan ezan sesine ve zaman zaman kamuya ait alanlarda kılınan namazlara kadar hararetli tartışmalar yapılıyor. Bazı yerlerde

camilerin minaresiz yapılması isteniyor. Yani aslında Avrupa kamusal alanının en korkulu heyecan verici konuları, son zamanlarda hep İslâm ve Müslüman-lar etrafında tartışılıyor. Dolayısıyla Avrupa ülkeleri İslâm’ın varlığını kendi bünyelerinde birebir yaşıyor ve bir arada yaşama ve anlama sorunu ile yüz yüze gelmiş haldeler. Bir anlamda “öteki Avrupa” “eski Avrupa”yı dinî ve teolojik anlamda ateşliyor. Yani Müslümanlık ibadetleriyle ve sem-bolleriyle alabildiğine görünür hale gelmişken, aynı oranda bu görünürlük de tartışılıyor.

Tabiatıyla bu durum, bir yandan Müslümanların kendine güven-lerini artırırken, Avrupalılar cephesinde ise son 10-15 yılda kendi içindeki İslâm’ın daha fazla farkına varmasına ve aynı zamanda çatışma noktalarını artırıcı da bir sonuca yol açıyor. Buna karşılık iki reaksiyon gelişiyor. Şöyle ki: aşırı sağ partiler buna doğrudan cephe alıcı söylem ve eylemlerle hareket ediyorlar. Norveç’teki olayın faili olan Anders Behring Breivik‘in de ilham aldığını belirttiği Hollanda’daki Geert Wilders, Almanya’da Theo Sar-razin, Fransa’da Le Pen gibi aşırı sağ siyasetçileri buna örnek gösterebiliriz. Bir de Hıristiyan merkez sağ partiler içerisinde onların paralelinde düşünen ancak şu veya bu sebeple seslerini on-lar kadar net çıkaramayanlar mevcut.

Burada biraz durup söz konusu “Hıristiyan Demokrat Merkez” partilerin politik çizgisinden söz etmek faydalı olacaktır. Zira bu politik çizginin ismi her ne kadar “Hıristiyan Demokrat Merkez” olsa da, İslâm, Müslümanlar söz konusu olduğunda

aslında daha ziyade “demokratlık” geri plana düşmekte ve “Hıristiyanlık”, Hıristiyanlığın yön verdiği perspektif ve değerler ile İslâm ve İslâmî sembollere düşmanlık tayin edici bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla İslâm karşıtı refleksler-eğilimler alabildiğine öne çıkıyor. Ancak bu reflekslerin dillendirilmesinde doğrudan İslâm ve Müslümanlar hedef alınmıyor, genelde “entegrasyon”, “uyum”, “göçmenlik”, “özgürlükler”, “Avrupa norm ve değerleri”, “çok kültürlülüğün tartışılması gerektiği” gibi kavram ve söylemlerin arkasına saklanılıyor. Çok kültürlülüğün bittiğine dair yakın zamanlarda Angela Merkel, Nikolas Sarkozy, David Cameron, Maxime Verhagen gibi siyasetçilerin söylem-leri ve akabindeki tartışmalar da bununla alakalıdır. Dolayısıyla bu tür söylem ve politikalar aslında Müslü-manlar etrafında ve onlar ana hedef seçilerek şekilleniyor. Zira çok kültürlü toplum yapısı Avrupa’da daha ziyade Müslümanları ilgilendiren bir yapıydı. Yani onlar çok kültürlü toplum yapısının imkânlarından yararlanıyorlardı. Dolayısıyla Avrupalılar, kendi kül-türümüze dönmemiz gerek derken, Müslümanların o toplumda tamamen asimile olmasını kastetmektedirler. “Çok kültürlülüğün imkanlarından ya-rarlanma devriniz artık bitti demektir”,

bunun anlamı.

Norveç Olayı ve Müslüman-lara Bakışta Paradigma Değişikliği

Bütün bunlara rağmen Norveç’teki olayın, Müslümanlara bakışta bir durum değerlendirmesine ve tutum değişikliğine yol açma imkanı alabildiğine mevcuttur. Nitekim bu olayın failinin Hristiyan kökene sahip beyaz bir Avrupalı olması ve yukarıda da belirttiğimiz üzere Hollandalı İslâm karşıtı politikacı Geert Wilders başta olmak üzere aşırı sağ ve İslâm karşıtı politikacılardan esinlendiğinin ortaya çıkması, Avrupa siyasîleri ve karar vericileri nezdinde, İslâm ve Müslümanlara yönelik söylemlerde ve kararlarda sureta yeni bir durum değerlendirmesine yol açmışa benzi-yor.

Hıristiyan Avrupa’nın İslâm ile tarih boyunca hep bir sınavı olmuştu. İslâm’ın son ilahî din olarak gelmiş olması, bunun kanaatimce esas sebeplerinden biridir. Yani Avrupa›nın problemi, görünürde Müslüman-larla gibi görünüyorsa da, esasen İslâm ile olmuştur. Bunun bir sonucu olarak tarih içerisinde İslâm’ı ve onun değerlerini karalama, yozlaştırmaya dair çalışmalar ve kampanyalar hiç eksik olmamıştır. Oryantalizm diye nitelenen ve İslâm ile alakalı devasa bir literatüre sahip alan, bu söylediğimizin en önemli göstergelerinden biridir. Buna göre İslâm, tarihte Hıristiyanlığın “sapkın/heretik bir kolu”, “bir ideoloji”, “şiddet dini” olarak görülmüş ve buna paralel olarak da Yüce Kitabımız Kur’an ve Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e yönelik oldukça çirkin

tanımlamalar ortaya konmuştur. Bugün yaşadıklarımız aslında tarihin modern dönemdeki tekerrürüdür. Nitekim İngiliz asıllı insaflı yazarlardan Karen Armstrong’un kendi arka planı ve kültürele dokusu hakkındaki şu sözü bu anlamda gerçeğin ifadesidir:

“Batı’da İslâm düşmanlığının kökleri derindedir. Bu nefret tohumları, Haçlı Savaşlarıyla atılmıştır. Politikacılar bu derin kökleri ısrarla yeniden ortaya çıkarmaktadır. Batı medyası da bu süreçte olumsuz bir rol oynuyor. Osmanlı’nın yayılması, Batı’nın insanlık onurunu ayaklar altına alarak yayılması gibi değildir.”

Ne var ki Batı Avrupa’nın Müs-lümanlarla olan esas sınavının bundan sonraki süreçte olacağını söylemek saf-dillik olmasa gerektir. Tayini güç olan, bu sınavın Müslümanlar açısından ne oranda pozitif ve ne oranda negatif sonuçlar üreteceğidir. Bu anlamıyla Norveç olayı, her ne kadar erken hükümden kaçınmak gerekirse de, kendi çapında İslâm’a ve Müslüman-lara bakışta kısa vadede görünürde pozitif anlamda bir paradigma değişikliğini beraberinde getirecek gibi gözüküyor. Zira bu olay, Avrupa’nın, “terör saldırılarını doğrudan ve ilk anda İslâm ile ilişkilendirme kolaycılığı”na sarılmasını zorlaştırıcı bir etki yapacaktır. Hiç şüphesiz bu durum, genelde bütün dünyadaki ama özelde Avrupa’daki Müslümanlar açısından önemli bir aşamadır.

Diğer taraftan meselenin Batı’da yaşayan Müslümanlar açısından psikolojik bir yönü de yok değildir. Zira İslâm ile alakalı konuşa yapmak üzere katıldığımız ve Hris-tiyan konuşmacıların da bulunduğu hemen her toplantıda, doğrudan veya dolaylı olarak mutlaka İslâm’ın terör ile bağlantısı gündeme getirilir, İslâm’ın terörü destekleyen bir din olduğu şu veya bu şekilde ima edilir. Onlara göre “her Müslüman terörist değilse de, her terörist Müslümandır.” Yine bu meyanda, her ne kadar istatistikler aksini söylese de, Müslümanların Avrupa’da çoğaldıkları, her geçen gün Avrupa’yı istila etme yoluna gittikler-ini, Avrupa’nın İslamlaşacağı, İslâmî hayatın ve Müslümanlara ait çeşitli kurumların Avrupa’nın farklı ülkeler-inde gündelik hayatı alabildiğine etkilediği de sürekli söylenmekteydi. Bu tür söylemlerin revaç bulmasında, yeni bir aşamaya girdiğini ve kendi içinde evrildiğini düşündüğümüz özellikle “siyasî-oryantalizm”in önemli etkisinin olduğu malumdur. Söz konusu bu platformlarda Müslü-man olarak bizler ise genelde, İslâm’ın terörü onaylamadığı, bir Müslümanın yaptığı yanlışın tüm Müslümanları ve İslâm’ı bağlamayacağı, “ed-Dîn olarak İslâm’ın “ed-tedeyyün” de-mek olan Müslümanların söylem ve eylemleri ile birebir eş tutulmasının yanlışlığı ve ayrıca Hıristiyanlardan da bu tür eylemler yapanların olduğunu söylüyorsak da çok etkili olmuyordu. Zira Oryantalizm adlı önemli eserin sahibi Edward Said’in de vurguladığı üzere, İslâm ve Müslümanlar üzerinde Batı’da ciddi bir blokaj, kötü imaj üretme ve karalama kampanyası vardır. Bir kısım Müslümanların da buna malzeme ürettiği meselesi, ayrıca ele alınması gereken “bahs-i diger”dir. Ama Norveç’teki saldırı, Hristiyan kökenli birinin, İslâm’ın Avrupa’daki yayılmasına olan nefretinin en önemli saik olduğu terör eylemini yapabildiğini ve gözünü kırpmadan birçok masum insanı öldürdüğünü somut olarak gözler önüne sermiş oldu. Üstelik bunu yaparken İslâm ve Müslüman karşıtı kapsamlı bir manifesto ortaya koyarak bunu yaptı ve bu sonuçtan da iktidardaki solcu İşçi Partisini sorumlu tuttu. Ancak terör eyleminin failinin kimliği ve sebebi anlaşılınca, olay hiç bir şekilde “Hıristiyanlık”la ilişkilendirilmeyip “münferit bir had-isedir ve hatta psikolojik rahatsızlıkları vardır”, diye geçiştirilme yoluna gidildi.

Bunda şaşılacak bir durum yoktur; zira bu, aslında kadim ve tipik bir Batı tutumudur. Aynı fiili -Allah korusun- bir Müslüman işlemiş olsaydı, ikinci bir 11 Eylül türü tavırlar sergilenecek, kitaplar yazılacak, tezler yapılacak, günlerce, aylarca gündemimizi işgal edecek ve her şeyden önemlisi özellikle Avrupa’daki Müslümanlar için hayat cehenneme dönecekti. Ancak şimdi hadise medyada neredeyse unut(tur)uldu. Olayın Norveç’te bile gündem işgal ettiğini sanmıyorum.

Norveç olayı Batı’nın maskes-

ini düşürdüÖte yandan bütün bunlar,

Batı’nın İslâm’a karşı sürdürdüğü ısrarlı ve çiftte standartlı tavrın, yine kendi içinde, objektif ve insaf sahibi kimse-lerce eleştirilmesi ve sorgulanmasına da yol açmıştır. Ayrıca bu olayın, An-ders Breivik‘in ilham aldığı aşırı sağcı ve İslâm karşıtı politikacı, yazar ve aktivistler üzerinde psikolojik bir baskı ortaya koyabilecek olması önemlidir ki, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde buna yönelik tartışmaların yapılıyor olması, bu yöndeki ümidimizi arttırıyor. Şu halde Norveç’te yaşanan olayın, şayet Avrupa’daki hükümetler ve AB cesur davranabilirse, İslâm karşıtı söylem ve eylemlerin oldukça törpülenmesine zemin hazırlayabileceğini de söyle-mek mümkündür. Şu an için böyle bir psikolojik zemin mevcuttur.

Umarım ve dilerim ki, Norveç’te yaşanan bu son olay, 11 Eylül sonrası alabildiğine artmış olan islamofobik ev İslâm karşıtı eylem ve söylemleri, tamamen ortadan kaldırmazsa da, azaltıcı etki ya-par. Bunun böyle olması aslında bir yönüyle de Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanların gelecekte nasıl hareket edecekleriyle de yakından ilgilidir. Bu meyanda Müslümanların hiç bir surette negatif, refleksif ve reaksiyoner hareket etmemeleri gerekiyor. Kendileri ile ilgili olayları iyi analiz edip mümkün olduğunca müspet ve aksiyoner hareket etmeleri, hizmet ve aksiyon-amel öncelikli olmaları lazımdır. Aksiyoner hareket etmekle de esasen Müslümanların kendi ajandalarını uygulamalarını, başkalarının ajandası ile hareket etmemelerini, çıkan fırsatları da iyi değerlendirmelerini, Müslümanlara yer yer destek çıkan ilgili ülkelerdeki kanun maddelerinden ve insanlardan istifade edebilmeler-ini, İslâm’dan asla taviz vermeden yaşanılan ortamlarda Müslümanca nasıl yaşayabilecekleri üzerinde zihin yormalarını kastediyoruz.

Tabiatıyla bunun en önemli şartı, İslâm’ı iyi bilmek ve ayrıca Batı ülkelerinin şartlarını çok iyi bilmektir. Bu ise, sözünü-özünü, tebliğini-temsilini bu minval üzere planlayıp uygu-lamaya çalışmak, kendi lehine olan özgürlükleri de her türlü platformda savunmanın gayreti içinde olmakla gerçekleşebilecektir. Burada da etkili iletişim, yapılacak işlerin önceliğini tespit yani ehemi mühime tercih, İslâm ve Müslümanlara nispeten karşı önyargısız, müspet düşünebilen, öncü âkil adamları Müslümanların hakları doğrultusunda mobilize edebilme, “göçmen” gibi iğreti değil, “muhâcir” gibi inşa edici bir ruhla hareket edebilme ve iyi bir “dinî-entelektüel liderlik” ortaya koyabilme başarısına bağlıdır.

11 Eylül sonrası alabildiğine artmış olan islamofo-bik ve İslâm karşıtı eylem ve söylemleri, tamamen ortadan kaldırmazsa da, azaltıcı etki yapar. Bunun böyle olması aslında bir yönüyle de Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanların gelecekte nasıl hareket edecekleriyle de yakından ilgilidir. Bu meyanda Müslümanların hiç bir surette negatif, refleksif ve reaksiyoner hareket etmemeleri gereki-yor

Page 12: Editie 163

Agis ilanlar270x396.fh11 7/28/11 3:32 PM Page 2

Composite

C M Y CM MY CY CMY K

Page 13: Editie 163

131313HABERHABERHABEREylül|September 2011

Hollanda’yı hep güzel hatırlayacağım”

Rotterdam’dan teröre lanet yağdı

Kuzey Hollanda Milli Görüş başkanları toplandı

Esen Altuğ veda resepsiyonuyla ayrıldı

NIF’ten bayramlaşma programı

ROTTERDAM – Hollanda’daki görev süresini doldurarak yakında Türkiye’ye dönecek olan Rotterdam Başkonsolosu Esen Altuğ onuruna DSDF (Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu) tarafından Rotter-dam Meram restoranda bir davet verildi. DSDF Başkanı Zeki Baran, Başkonsolos Altuğ’un Hollanda’daki Türk toplumunun hem iyi, hem de

kötü günlerinde yanında olduğunu, sorunların çözümüne çalıştığını ve aile içi şiddetin önlenmesi ile eğitimin önemlerine dikkat çektiğini belirtti. Görev yaptığı ülkeler-den güzel anılarla ayrılmayı önemli bulduğunu ifade eden Esen Altuğ, “Hollanda’yı hep güzel hatırlayacağım” dedi.

Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde düzenlenen Teröre Lanet ve Şehitleri Anma” yürüyüşleri devam ediyor.

Ramazan ayı ile birlikte artan terör olayları ve gelen şehit haberleri Avrupa’daki Türk vatandaşlarını

derinden üzerken, son olayların sabırları iyice taşırdığı görülüyor.Sağanak yağmura rağmen Rotterdam’da bir araya gelen ve çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bir grup, teröre lanet yağdırdı…Ellerine aldıkları Türk Bayrakları ve kırmızı beyaz giysileri ile dikkat

çeken gençler, sık sık, “Şehitler ölmez Vatan bölünmez” şeklinde sloganlar attılar..Bir süre terörü lanetleyen gurup, hiç bir taşkınlık ve üzücü olaya meydan vermeden, gereken yerlere mesajlarını ileterek dağıldılar.

ROTTERDAM – Hollanda’daki görev süresinin dolması nedeniyle yakında Ankara’ya dönecek olan Rotterdam Başkonsolosu Esen Altuğ, konutunda verdiği resepsi-yonda yaptığı konuşmada vatandaşlara, çocuklarının eğitimi konusunda duyarlı olmaları çağrısında bulundu. Esen Altuğ, Hollanda’daki Türk toplumunun işadamı, sanatçısı ve politikacısı ile çok başarılara imza attığını

ve bu başarılara yenilerinin ekleneceğine inandığını söyledi. Resepsiyona, Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan, Deventer Başkonsolosu Nihat Erşen, Feijenoord Beledi-ye Başkanı Seyit Yeyden, PvdA (İşçi Partisi) milletvekill-eri Albayrak ve Çelik ile HOTİAD Başkanı Turgut Torunoğulları başta olmak üzere çok sayıda politikacı, işadamı ve dernek yöneticisi katıldı.

1,5 saat süren, sıcak ve samimi at-mosferde gerçekleşen bayramlaşma resepsiyonuna federasyonun yönetim kurulu üyeleri, vaizleri, şube başkanları ve imam-hatipler, yoğun ilgi gösterdiler. Resepsiyonda Kur’an tilavetinde bulunan Haarlem Furkan Camii İmam-Hatibi Cemil Uslu, güzel sesi ve kıraatiyle dinleyenleri mest etti.Resepsiyonda federasyonun yeni başkanı Oktay Dalmaz bir selam-lama konuşması yaparken, fed-erasyonun irşad başkanı Ali Kartal da ‘Bayram’ konulu kısa bir sunum gerçekleştirdi.

Resepsiyonun ardından vai-zler, imam-hatipler ve şube so-syal hizmetler başkanları, sosyal hizmetler birim toplantısına geçerk-en, şube başkanları da federasyo-nun yönetim kuruluyla ayrı olarak toplandılar.IHH’nın faaliyetlerinin Al-man Hükümeti tarafından durdurulmasından sonra kuru-lan HASENE Derneği’ni temsilen Avrupa’daki yardımları Somali’ye ileten Murat Kurt da toplantıya katılarak Somali izlenimlerini başkanlarla paylaştı.Toplantıda, Oktay Dalmaz’ın

Yaramış: “Bu Yıl Ramazan Bereketli Geçti”Den Haag Mimar Sinan camii sa-lonunda düzenlenen, NIF Yöneticileri ve eşlerinin katıldığı bayramlaşma programında konuşan NIF başkanı Mehmet Yaramış bu yıl bayramın pek çok açıdan bereketli geçtiğini söyledi ve özetle şunlara değindi: “Bu yıl ramazanın tatil dönemine denk gelmesi nedeniyle, bazı görevli arkadaşlarımız fitre-zekat ve kurban gibi yardımların düşeceğini sandılar ama Allah’a hamdolsun gayet güzel neticeler alındı. Bu konuda emek veren herkese teşekkür ediyor ve herkesin bayramını kutluyorum” İGMG genel merkezden katılan eğitimci Mehmet Şenel de kısa bir konuşma yaparak yöneticilerin bayramlarını tebrik etti. Şenel, bu yıl ramazanda, başta Afrika’daki

kıtlık olmak üzere Suriye’deki olaylar, Filistin, Afganistan ve diğer yerlerde mağdur durumda kalan Müslümanları düşünmek zorunda kaldık. ‘Gönül ister ki, buralara yardımlar en yüksek oranda yapılsın. Avrupa’da 500 cami ve 450-500 bin cemaate hitap eden bir teşkilat olarak daha çok yardım edebileceğimizi hesap ediyoruz. Hamdolsun çok güzel hizmetler yapıldı ve yapılmaya devam edecek. Anne ve babalar olarak çocuklarınızla mutlaka konuşmalılar. O zaman çocuklarınızın sizin zannettiğinizden çok farklı bir insan olduğunu göreceksiniz. Sanal ortamın yaygınlaşmasıyla mütemadi-yen bireyselleşen gençleri çok büyük tuzaklar ve tehlikeler bekliyor” Program, Mimar Sinan Cemiyetinin sunduğu yemekle son buldu.

federasyon başkanı olmasıyla boşalan eğitim başkanlığı koltuğuna ilahiyatçı Fatih Yıldırım’ın getirildiği de bildirildi.Birkaç saat süren toplantı birlikte yenilen yemeğin ardından sona erdi.

Amersfoort’taki Rahman Eğitim Merkezi’nde bir araya gelen Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu yönetim kurulu üyeleri, vaizleri, federasyona bağlı cemiyetlerin başkan ve imam-hatipleri, önce bayramlaştılar, akabinde başkanlar, sezonun ilk şube başkanları toplantısını gerçekleştirdiler.

Hollanda İslam Federasyonu geleneksel hale getirdiği bayramlaşma programını bu yıl Den Haag Mimar Sinan camii salonunda gerçekleştirdi.

Haber-Foto – Muhammed Ulu

Page 14: Editie 163
Page 15: Editie 163

151515HABERHABERHABEREylül|September 2011

NIF Başkanlar toplantısında önemli konular ele alındı

Toplantıya cemiyet başkanları, gençlik başkanları kadınlar teşkilatı başkanları, genç kızlar teşkilatı başkanları ve sosyal hizmetler başkanları katıldılar. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan toplantı, NIF yönetin kurulu birim başkanlarının birimleri ve çalışmaları hakkında verdikleri bilgilendirmelerle devam etti.Toplantıya IGMG genel merkez adına Onursal Başkan Yavuz Çelik Karahan ve Sosyal Hizmetler Başkan Yardımcısı Süleyman Yılmaz da katıldılar. NIF Teşkilatlanma Başkanı ve Sosyal Hizmetler Başkan Vekili Tahir Karademir ramazan boyunca yapılan yoğun yardım çalışmalarını, fitre, zekat ve mazlumlara yapılan yardımları slayt eşliğinde açıklayarak, toplanan yardımlar hakkında detaylı bilgiler verdi. NIF bu dönemde yaklaşık 200.000 Euro’luk yardım, fitre ve zekatı genel merkez aracılığı ile yerlere ulaştırdığını açıkladı. Kısa süre önce 33 kişilik yardım ekibiyle birlikte Cibuti’ye gidip dönen Karademir oradaki çalışmaları hakkında da bilgiler verdi. Diğer birim başkanları; Hüseyin Yanmaz (Eğitim), Ahmet Yılmaz (İrşad), Fuat Nurlu (Dış İlişkiler), Hasan Hüseyin Göğüş (Gençlik), Adnan Şahin (Doğuş Gazetesi, Basın-Yayın), Bedia Karademir (Kadınlar Teşkilatı ve Fatma Kartal vekâleten (Genç Kızlar Teşkilatı) hakkında bilgiler verdiler. Toplantının ilerleyen saatlerinde başkanlara söz hakkı verilerek onların dilek ve temennileri dinlendi. Ardından genel merkez adına söz alan Sosyal Hizmetler Başkan Yardımcısı Süleyman Yılmaz teşkilatın bu yıl Afrika’ya yönelik yaptığı yardımlar konusunda bilgiler verdi. Avrupa çapında toplanan yardımların gayet memnuniyet verici olduğunu söyleyen Yılmaz, mevcut üye sayısı göz önünde bulundurulduğunda bunun yeterli olmadığını vurguladı ve bu eksikliğin kurban kampanyasında telafi edilmesi temennisinde bulundu. Yılmaz, bu yıl kurban kampanyasının, 13 milyon insanın açlık ve susuzluktan dolayı ölmek için gün saydıkları Somali’ye yönelik olacağını belirtti. Her üyenin yakın çevresinden 4

kurban aldığı takdirde hedefe ulaşacaklarının altını çizdi.Kendisinin de içinde bulunduğu 33 kişilik yardım ekibiyle ilk etapta Somali’ye Türkiye’den 68 tonluk bir kargo uçağının kaldırıldığını hatırlatan Yılmaz, bu uçak ile beş yüz bin Euro tutarında, makarna, un, şeker, yağ gibi temel gıda maddelerinden oluşan bir yardımın bölgeye intikal ettirildiğini söyledi. Yılmaz, bu yardımların devam edeceğini ve bu konuda çalışmaların hız kesmeden devam ettiğini söyleyerek sözlerini tamamladı.Daha sonra NIF başkanı Mehmet Yaramış kısa bir konuşma yaparak yöneticilere gayretli çalışmalarından ötürü teşekkür etti. Bu yıl, Somali’ye kumanya, fitre - zekat, ve mazlumlara yardım olmak üzere 366 bin Euro’luk bir meblağın toplandığını, ve bunun sevindirici bir miktar olduğunu söyleyerek emeği geçenlere teşekkür etti. Yaramış bazı şubelerde görev değişikliği yapıldığını hatırlatarak eski başkanları kutladıktan sonra yeni başkanlara görevlerinde başarılar diledi.İşlerinin bilinciyle hareket ederek bulundukları yere sahip çıkmaları temennisinde bulunan Yaramış, başta eğitim ve spor konuları olmak üzere birçok konuda yeni atraksiyonların olacağını duyurdu.Yaramış, yöneticilerden bu atraksiyonlara katılımı en yüksek düzeyde sağlamalarını istedi. Soru üzerine; Hollanda IHH ile ilişkilerin bitirildiğini belirten Başkan Yaramış, “biz hesabını bilemediğimiz, hesap soramadığımız bir kurumdan sorumlu olamayız. Bundan sonra bu alanda yapılacak çalışmalar genel merkez tarafından yeni kurulan ‘Hasene’ isimli yardım kurumuna yönlendirilmelidir” dedi. Başkan ayrıca, Almanya IHH ile bir sorunun olmadığını da hatırlatarak sözlerini tamamladı.

Yavuz Çelik Karahan:“11 Eylül de dünya Müslümanlarının 28 Şubatıydı”İslami bir hareket, dini bir cemaatiz…İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları Onursal Başkanı Yavuz Çelik

Karahan da toplantıda bir konuşma yaptı. Karahan, Asr Suresinin mealiyle başladığı konuşmasında özetle şunlara değindi:“Biz İslam Toplumu Milli Görüş olarak ‘İslami bir hareketiz’. İslami hareket dini cemaati kapsadığı için aynı zamanda dini bir cemaatiz. Dini cemaat, amellerini, ibadetlerini ve her şeyini Kur’an ve Sünnet çizgisinde hayata koyanlardır. İbadet ve çalışmalarda esas olan devamlılıktır. “Bugün namaz kıldım, oruç tuttum, işim bitti” diyemezsin. İbadetler tekrardan oluşuyor. Tekrar da istikrarı oluşturuyor. Bir cihad hareketi, bir cihad teşkilatı olan Milli Görüş’de de devamlılık, tekrar ve istikrar esastır ve çok önem arz etmektedir. Biz bizden öncekilere dua edersek, bizden sonrakiler de bize dua ederler; ne yaparsak karşılığını görürüz.

11 Eylül, İslam’a karşı küresel saldırının adıdır…Bugün 11 Eylül 2011. Bundan tam 10 yıl önce Amerika’da ikiz kulelere yapılan saldırı sonrasında küresel 28 Şubatları hep beraber yaşadık. Türkiye’mizde bir 28 Şubat yaşanmıştı ama, 11 Eylül de dünya Müslümanlarının 28 Şubatıydı. Özelde Milli Görüş gibi örgütlü Müslümanlar, genelde de bütün Müslümanlar terörist ilan edildiler. Sömürülerini ve işgallerini sürdüren Emperyalist Amerika bu saldırıları bahane edip Müslümanları katletmeye o günden bugüne devam etmektedir. Failleri gerçek manada hala bulunmamış, konuyla alakalı yazı yazanların, belge yayınlayanların ve düşünürlerin suikasta kurban gittiği bir olaydır 11 Eylül saldırıları. O günlerde El Kaide diye bir örgüt türetilmiş, olanların hepsi de onlara havale edilmişti. Dolayısıyla, 11 Eylül, İslam’a ve Müslümanlara karşı küresel saldırının adıdır, miladıdır. İşte, o günden sonra Avrupa’da teşkilatımıza karşı baskınlar, saldırılar, yasaklamalar ve müeyyideler getirilmiştir. Oysa biz, inancımız gereği, hiç bir terörü masum görmeyiz, göremeyiz. Kimden kime karşı, hangi maksatla yapılmış olsa da terörü kınarız, lanetleriz. Modernizmi, demokrasiyi, insan

hakları ve evrenselliği kendilerine mal edenlerin, Norveç olayında düştükleri durumu hep birlikte gördük. Vahşetin daha ilk anında Avrupa medyası olayı, “İslami terör” diye duyurma gafletinde bulundu. Ertesi gün fail yakalandığında ise olaya, “Norveçli çılgın” diye bir kılıf uydurdu. Daha sonra medya yine “dinci terör” diye olayı yine İslam’la ilişkilendirmeye çalıştı. 10 yıl önce yapılan bir saldırının bedelini 10 yıldır İslam coğrafyaları en ağır bir şekilde emperyalizme ödettiriliyor. Kanları akıtılarak, canları alınarak, malları yağma edilerek, sömürülerek, vatanları işgal edilerek 10 yıldır çok büyük bedeller ödendi ve halen ödenmeye devam ediyor. Ama bu böyle sürmeyecek. Zalim zulmüyle abad olamayacaktır. Amerika sık sık afetlerle karşı karşıya kalıyor. Neden? Çünkü “mazlumun ahı yerde kalmaz, illaki karşılık bulur” diyor Peygamberimiz. Sen insanlara zulmedeceksin, mazlumlara sahip çıkanları da, teröristlere yardım ediyor diye yasaklayacaksın, sonra da o kanlar üstünde rahatça oturacaksın. Olmaz öyle şey. Aklınızı başınıza alın ve yaptıklarınızdan ders çıkarın diye felaketler başınızdan eksik olmuyor. Kimimiz yoklukla, kıtlıkla, açlıkla, kimimiz de bollukla, varlıkla, toklukla imtihan ediliyoruz.

Yetimi itip kakanların vay haline!Rabbim “Ey Habibim! Dini yalayanları görmez misin?” buyuruyor. Kim o dini yalanlayanlar? Yetimleri ve öksüzleri itip kakanlar, hak ve hukukunu korumayanlar, yoksulları doyurmayanlar, ihtiyacını gidermeyenler… “Vay o namaz kılanların haline! Namazları gösterişten öteye gitmez onların”. İslam ve Müslümanlık namazsız olmaz, ama sadece namazla İslam tamam olmaz. Bizler dünyadaki mazlum ve mağdurların ihtiyaçlarını karşılamak durumunda değiliz amma, tarafımızı ve yerimizi belirlemek zorundayız. Burada esas olan niyetlerdir, amellerdir. Yeryüzündeki bütün zulümler ortadan kalksın, mazlum ve mağdurların hakları korunsun niyetiyle yola çıktık.

Bu yolculukta ve bu uğurda imkânlar dâhilinde yapılan bütün ameller cihaddır. Milli Görüş’ün işi gücü yok da hep bunlarla mı uğraşacak? Evet, hep bunlarla uğraşacağız. Bizim bütün çalışmalarımız ibadettir. İbadetlerde de süreklilik ve tekrarı esastır. 40 yıldır bu faaliyetleri büyük bir onurla yürüttük, bundan sonar da aynı aşkla, şevkle, azimle yürüteceğiz. Rabbim Muhammed Suresi 7. ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” Rabbim bizi iman edenler olarak kendi dinine hizmet edenlerden eylesin. Ve bize de yardım ettiklerinden, ayağımızı sabit kıldıklarından eylesin. Yine Rabbim, “Bir kişi ya da toplum, kendini değiştirmedikçe, biz o kişi ve toplumu değiştirmeyiz” buyuruyor. Toplumu değiştirmek için kendimizi değiştireceğiz, dünyayı değiştirmek için de toplumu değiştireceğiz.Müslümanların hem şuuru hem de imkânları artıyor. Avrupa’daki seçim çalışmalarının en önemli noktası, İslam ve Müslümanlardır. Çünkü biz, büyüyor, gelişiyor, değişiyor ve toplumu değiştiriyoruz. O nedenle onlar artık gündemlerini Müslümanlara göre belirliyorlar. Almanya’da 50 bin civarında üniversite tahsili yapan gencimiz var. Biz nesillerimize sahip çıkacağız. Aslında teşkilatımız çok şey yapıyor. Eksikliklerimiz olabilir, onları konuşan değil, gideren topluluk olacağız. Biz Allah’ı ve Resulullahı anamız, babamız, kendi canımızdan daha çok sevmedikçe geçek mümin olamıyoruz. Onları sevmenin bedelinin ağır olduğunu, sıkıntı, zorluk ve belalara hazır olmamız gerektiğini bizzat Peygamberimiz haber veriyor. “Ey iman edenler! Geçekten iman ediniz!” buyuran Rabbimiz, sorumluluğumuzun bilinciyle hareket etmemizi emrediyor. İbadetlerimizin ve çalışmalarımızın Allah’ın rızasına uygun olmasını diliyor, bu uğurda verdiğiniz mücadelenin muvaffakiyetle neticelenmesini niyaz ediyor, hepinizi sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum”

11 Eylül Pazar günü yapılan NIF başkanlar toplantısında önemli konular ele alındı. Yüzde yüz katılımın gerçekleştiği toplantı NIF’e bağlı Leiden cemiyeti salonunda yapıldı.

Leiden-Adnan Şahin

Page 16: Editie 163

Celal Oruç Kimdir?

1960 yılında Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde doğdu. 1 kız 7 erkek çocuktan oluşan 8 kişilik büyük bir ailenin üçüncü evladı. Lise eğitimimden sonra aile birleşimi çer-çevesinde Hollanda’ya geldi Celal Oruç kasap ve lokantacılık mesle-klerinden sonra 2005 yılında Den Haag’da kurduğu Ortel Tel-ecenter ile hazır kart sisteminde Telekom devi haline gelmeyi başardı. Ortaklarıyla hedefler noktasında başlayan anlaşmazlıklar ned-eniyle Ortel Mobile şirketini devreden Celal Oruç, 2009 yılında enerji dağıtım şirketi olan Orro Enerji’yi kurdu. Evli, 2 kız 2 erkek çocuğu ve bir de dün-yalar tatlısı torunu var.

ORRO Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Celal Oruç:

“Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, dürüstlüktür”

161616 söyleş İsöyleş İsöyleş İ Eylül|September 2011

Bilge bir dervişin hayat felsefesi…Celal Oruç’u bir çoğunuz işadamı kimliği ile tanıyorsunuz. Ama o, pek çok işadamından ayrılan özellikleriyle insanların hafıza ve gönüllerinde yer edin-di. Onu tanıyanlar, işini bilen, çalışkan, dürüst, adaletli, merhametli, bilgi ve sevgi dolu bir insan olarak tarif edebilirler. Onu bazen, mazlum ve yetim coğrafyalardan yükselen çığlıklara anında karşılık veren bir iyilik meleği olarak gördük. Yaptığı konuşmalarla, hikmeti bulmuş bir filozofla tanıştırdı bizleri. Bazen bütün dünyayı elinin tersiyle iteleyen bir derviş, kimi zaman da Hz. Ebubekir misali; vücudunun, cehennemi kaplayacak derecede büyütülmes-ini arzu edip, insanlığı ateşten, azaptan kurtarmayı düşleyen bir Hakk ve halk aşığı olarak tanıdık onu. Celal Oruç denilince, bizim aklımıza işadamlığı dışında bu saydığımız özellikleri geliyor. Onu daha yakından tanımak için hoş ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Söyleşiyi okuduktan sonra onun için kullandığımız tanımlamaların haklılığını göreceksiniz. Onu sık sık gazetemize misafir edip, sevgiyle, aşkla, muhabbetle doldurduğu yüreğinden süzülen gü-zellikleri sizlere ulaştırmaya çalışacağız. Hayata bakış açınıza olumlu bir katkı sunacağına inandığımız bu güzel söyleşiyle sizi baş başa bırakıyoruz…

Bir hayat ki, dillere destan…1960 yılında Ağrı’nın Eleşkirt ilçes-inde doğdum. 1 kız 7 erkek çocuktan oluşan 8 kişilik büyük bir ailenin üçüncü evladıyım. Lise eğitimimden sonra aile birleşimi çerçevesinde Hollanda’ya geldim.Kasap ve lokantacılık mesleklerin-den sonra 2005 yılında Den Haag’da kurduğum Ortel Telecenter ile hazır kart sisteminde Telekom alanında en büyükler arasına girmeyi başardık. Ortaklarımızla hedefler noktasında başlayan anlaşmazlıklar nedeniyle Ortel Mobile şirketini devrettik ve 2009 yılında enerji dağıtım şirketi olan Orro Enerji’yi kurduk. Evli, 2 kız 2 erkek çocuğum ve bir de dünyalar tatlısı torunum var. İlkokulu yatılı olarak, köyümden 7 kilo-metre uzaktaki bir beldede okudum. Kar yağınca yollar uzun süre kapanır, kızaklarla, atlarla köyümüze dönmek zorunda kalırdık. Çok zor şartlardı, ama insanların yüzlerinde umut ve mutluluğu görmek hep mümkündü. Daha o yaşlarda, okulda, köyde ve çevremde bana karşı büyük bir ilgi ve sevgi vardı; bunu hissedebiliyordum. İnsanların bana karşı duydukları o yakınlık ve sevgi, bana bir görev veriyor, sorumluluk yüklüyordu sanki.

O sevgiye bir şekilde karşılık vermem gerektiğine inandım hep. Okulda yapılan etkinliklerde şiir vesaire gibi okumalar hep bana yaptırılırdı. İnsanlara karşı olan sevgi, aşk ve mu-habbetim o zamanlar şekil kazandı ve insanı hayatımın merkezine oturttum. Bendeki bu hali gören öğretmenlerim, “Yaşın 80 kadar var mı Celal?” diye bu gerçeğe vurgu yaparlardı. Babamın benim hayatımdaki etkisi çok büyüktür. Çok dürüst, mert, sevgi dolu, merhamet sahibi bir insandı. Onun mertliğini, merhametini gördükçe ona âşık oluyordum. Onun evladı olduğuma şükrediyordum. Ortaokulu yine yatılı olarak okudum. Liseyi de Türkiye’de bitirdim ve hemen ardından gurbet yolculuğu başladı.

Hacı Rıfat emminin platosu…Kasabamızda Hacı Rıfat adında nur yüzlü bir esnafımız vardı. Babamı severdi; onun sıkıntılı olduğu bir dönemde bana bir palto hediye etmişti. Yıllar geçmesine rağmen o paltonun şekli, şemaili ve bütün çizgileri gözümün önünde, asla unutamam. Rıfat emminin yaptığı bu iyilik, bu insanlık beni çok mutlu etmişti. O gün ben, ‘elime fırsat geçtiğinde bu mutluluğu bütün

insanlara tattıracağım’ diye içimden geçirmiştim. İnsan samimi olur ve istemesini bilirse, Mevla’m veriyor. Gün oldu, devran döndü elimize Rabbim imkân verdi. Kayınbiraderim muhtardı, ona haber yolladım, ‘etraftaki okul öğrencilerini kasa-baya götür, Hacı Rıfat emminin hatır ve hayrına baştan aşağı giydir’ dedim. Söylediklerimi aynen yapmış ve kim olduğumu sormuşlar, o da yaşadığım o hatırayı anlatmış. İyilik buğday tohumu gibidir; atarsın toprağa bire yüz verir, bin verir. Bizden sonrakiler de belki bizim yaptıklarımızın hatır ve hayrına bizi anacaklardır. İnsanlığın hüküm sürdüğü bir beden, bir ruh, bir aile, bir toplum, bir dernek ve bir şehirde asla kavga çıkmaz. Hayatımın şekillenmesinde dedemin, babamın ve Rıfat emminin büyük tesirleri vardır. Ben dedemi görmedim ama on âşık oldum. Kimi görsem bana dede-mi anlatıyordu. “Onun çok ekmeğini yedik, suyunu içtik, Allah ondan razı olsun, adam gibi bir adamdı” sözlerini duyarak büyüdüm. Onun o güzel ruhuna sevdalandım.

Bir hatıra…Den Haag’da bir kasap dükkânım vardı. Dükkânın üstü 2 katlı evdi. O

yıllarda Hollanda’ya turist akımı vardı. Den Haag’da kaçak olarak bulunan-lar dükkân üstü evlerde barınırlar, kasaptan yer-içerler para almazdım. Hatta bazılarının çalışma durumu olmadığı için paraları da olmazdı, harçlıklarını da ben verirdim. Bazen onlardan borç alıp ihtiyaç sahiplerine verdiğim de oluyordu. Öyle bir gün geldi ki, milletin borcu tahsil edile-meyecek duruma geldi ve ben her şeyi satarak Eindhoven’e yerleştim. Babam bu gidişimize kızdı ama bizde kendimize göre bir savunma yaptık ve “baba, bizim yaptığımız hicret-tir, hicret de sünnettir” diye gerekçe bulduk. Eindhoven’da gezerken lokantaların bol olduğu Straatemseen diye bir caddede 23 numarada van de Ven diye bir ayakkabı dükkânı gördüm. İçeri girip dükkânı çalıştıran adama “ben burayı satın almak ya da kiralamak istiyorum, sahibine nasıl ulaşırım” diye sordum. Ayakkabıcı, dükkân sahibinin Nijmegen’de oturan kardeşi olduğunu söyledi. Adamın adresini aldım, Plein 1945 caddesinde aynı isimle bir dükkân çalıştırıyor. Aynı teklifi ona da yaptım ve ‘Eindhoven’daki dükkânınız ayakkabıcı olarak iş yapmaz, orayı bana kiralayın ya da satın’

dediğimde adam, beklememi söyleyip üst kattaki kalp hastası olan anne-sini yanımıza alıp geldi ve annesine dönerek dedi ki: “Anne bu adama iyi bak! Sabah sana anlattığım rüya vardı ya; hani iki Türkün bizim dam-da/çatıda gezdiklerini söylemiştim ya, işte bunlar, o rüyadaki Türkler” Biz şaşkınız tabi ki… Cebimde 10 bin Euro param var. Ancak ki-ralamaya yetiyor. Banka, binayı satın alabilmem için ipotek vermede zorlanıyor. Hiç unutmam, Bergen-dam caddesinde bir noter vardı, ona durumu anlattım. Adam, ‘seni sevdim, orayı alman için yardımcı olacağım’ dedi ve mülk sahibini ikna etmeye çalıştı ve bizi bir araya getirdi. Bina sahibi de ‘zengin bir aile olduklarını, binanın asıl değerinin milyon değerlerle ölçüldüğünü, ancak bizi sevimli bulduklarından dolayı, binayı çok uygun bir fiyatla vereceklerini’ söyledi. Orayı aldık, alkolsüz, büyük restoran olarak çalıştırdık. Şimdi Eindhoven’ın en güzel tarihi binalarından biridir. 10-15 milyonla ölçülen bir değerdedir. Biz o günlerde birkaç milyona sattık ve ilk kez o zaman bizler milyonla tanıştık. Bu olayı ne zaman anlat-sam, hatırlasam yüreğim o gün-lerin heyecanıyla yerinden kopacak

Celal Oruç: ‘‘Makamı ve mevkii ne olursa olsun, insan olmaktan uzaklaşmadan, insanlıktan ayrılmadan, kendisini yitirmeden, bitirmeden kendi mesleğini sade bir insan gibi icra eden insan, benim için çok büyük bir insandır, hürmete layıktır.Meslek, meşrep, makam ve hayatında yükselen bazılarının, insan olarak nasıl da alçaldıklarına çok şahit olmuşumdur’’

Page 17: Editie 163

Celal Oruç Kimdir?

1960 yılında Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde doğdu. 1 kız 7 erkek çocuktan oluşan 8 kişilik büyük bir ailenin üçüncü evladı. Lise eğitimimden sonra aile birleşimi çer-çevesinde Hollanda’ya geldi Celal Oruç kasap ve lokantacılık mesle-klerinden sonra 2005 yılında Den Haag’da kurduğu Ortel Tel-ecenter ile hazır kart sisteminde Telekom devi haline gelmeyi başardı. Ortaklarıyla hedefler noktasında başlayan anlaşmazlıklar ned-eniyle Ortel Mobile şirketini devreden Celal Oruç, 2009 yılında enerji dağıtım şirketi olan Orro Enerji’yi kurdu. Evli, 2 kız 2 erkek çocuğu ve bir de dün-yalar tatlısı torunu var.

ORRO Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Celal Oruç:

“Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, dürüstlüktür”

161616 söyleş İsöyleş İsöyleş İ Eylül|September 2011

Bilge bir dervişin hayat felsefesi…Celal Oruç’u bir çoğunuz işadamı kimliği ile tanıyorsunuz. Ama o, pek çok işadamından ayrılan özellikleriyle insanların hafıza ve gönüllerinde yer edin-di. Onu tanıyanlar, işini bilen, çalışkan, dürüst, adaletli, merhametli, bilgi ve sevgi dolu bir insan olarak tarif edebilirler. Onu bazen, mazlum ve yetim coğrafyalardan yükselen çığlıklara anında karşılık veren bir iyilik meleği olarak gördük. Yaptığı konuşmalarla, hikmeti bulmuş bir filozofla tanıştırdı bizleri. Bazen bütün dünyayı elinin tersiyle iteleyen bir derviş, kimi zaman da Hz. Ebubekir misali; vücudunun, cehennemi kaplayacak derecede büyütülmes-ini arzu edip, insanlığı ateşten, azaptan kurtarmayı düşleyen bir Hakk ve halk aşığı olarak tanıdık onu. Celal Oruç denilince, bizim aklımıza işadamlığı dışında bu saydığımız özellikleri geliyor. Onu daha yakından tanımak için hoş ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Söyleşiyi okuduktan sonra onun için kullandığımız tanımlamaların haklılığını göreceksiniz. Onu sık sık gazetemize misafir edip, sevgiyle, aşkla, muhabbetle doldurduğu yüreğinden süzülen gü-zellikleri sizlere ulaştırmaya çalışacağız. Hayata bakış açınıza olumlu bir katkı sunacağına inandığımız bu güzel söyleşiyle sizi baş başa bırakıyoruz…

Bir hayat ki, dillere destan…1960 yılında Ağrı’nın Eleşkirt ilçes-inde doğdum. 1 kız 7 erkek çocuktan oluşan 8 kişilik büyük bir ailenin üçüncü evladıyım. Lise eğitimimden sonra aile birleşimi çerçevesinde Hollanda’ya geldim.Kasap ve lokantacılık mesleklerin-den sonra 2005 yılında Den Haag’da kurduğum Ortel Telecenter ile hazır kart sisteminde Telekom alanında en büyükler arasına girmeyi başardık. Ortaklarımızla hedefler noktasında başlayan anlaşmazlıklar nedeniyle Ortel Mobile şirketini devrettik ve 2009 yılında enerji dağıtım şirketi olan Orro Enerji’yi kurduk. Evli, 2 kız 2 erkek çocuğum ve bir de dünyalar tatlısı torunum var. İlkokulu yatılı olarak, köyümden 7 kilo-metre uzaktaki bir beldede okudum. Kar yağınca yollar uzun süre kapanır, kızaklarla, atlarla köyümüze dönmek zorunda kalırdık. Çok zor şartlardı, ama insanların yüzlerinde umut ve mutluluğu görmek hep mümkündü. Daha o yaşlarda, okulda, köyde ve çevremde bana karşı büyük bir ilgi ve sevgi vardı; bunu hissedebiliyordum. İnsanların bana karşı duydukları o yakınlık ve sevgi, bana bir görev veriyor, sorumluluk yüklüyordu sanki.

O sevgiye bir şekilde karşılık vermem gerektiğine inandım hep. Okulda yapılan etkinliklerde şiir vesaire gibi okumalar hep bana yaptırılırdı. İnsanlara karşı olan sevgi, aşk ve mu-habbetim o zamanlar şekil kazandı ve insanı hayatımın merkezine oturttum. Bendeki bu hali gören öğretmenlerim, “Yaşın 80 kadar var mı Celal?” diye bu gerçeğe vurgu yaparlardı. Babamın benim hayatımdaki etkisi çok büyüktür. Çok dürüst, mert, sevgi dolu, merhamet sahibi bir insandı. Onun mertliğini, merhametini gördükçe ona âşık oluyordum. Onun evladı olduğuma şükrediyordum. Ortaokulu yine yatılı olarak okudum. Liseyi de Türkiye’de bitirdim ve hemen ardından gurbet yolculuğu başladı.

Hacı Rıfat emminin platosu…Kasabamızda Hacı Rıfat adında nur yüzlü bir esnafımız vardı. Babamı severdi; onun sıkıntılı olduğu bir dönemde bana bir palto hediye etmişti. Yıllar geçmesine rağmen o paltonun şekli, şemaili ve bütün çizgileri gözümün önünde, asla unutamam. Rıfat emminin yaptığı bu iyilik, bu insanlık beni çok mutlu etmişti. O gün ben, ‘elime fırsat geçtiğinde bu mutluluğu bütün

insanlara tattıracağım’ diye içimden geçirmiştim. İnsan samimi olur ve istemesini bilirse, Mevla’m veriyor. Gün oldu, devran döndü elimize Rabbim imkân verdi. Kayınbiraderim muhtardı, ona haber yolladım, ‘etraftaki okul öğrencilerini kasa-baya götür, Hacı Rıfat emminin hatır ve hayrına baştan aşağı giydir’ dedim. Söylediklerimi aynen yapmış ve kim olduğumu sormuşlar, o da yaşadığım o hatırayı anlatmış. İyilik buğday tohumu gibidir; atarsın toprağa bire yüz verir, bin verir. Bizden sonrakiler de belki bizim yaptıklarımızın hatır ve hayrına bizi anacaklardır. İnsanlığın hüküm sürdüğü bir beden, bir ruh, bir aile, bir toplum, bir dernek ve bir şehirde asla kavga çıkmaz. Hayatımın şekillenmesinde dedemin, babamın ve Rıfat emminin büyük tesirleri vardır. Ben dedemi görmedim ama on âşık oldum. Kimi görsem bana dede-mi anlatıyordu. “Onun çok ekmeğini yedik, suyunu içtik, Allah ondan razı olsun, adam gibi bir adamdı” sözlerini duyarak büyüdüm. Onun o güzel ruhuna sevdalandım.

Bir hatıra…Den Haag’da bir kasap dükkânım vardı. Dükkânın üstü 2 katlı evdi. O

yıllarda Hollanda’ya turist akımı vardı. Den Haag’da kaçak olarak bulunan-lar dükkân üstü evlerde barınırlar, kasaptan yer-içerler para almazdım. Hatta bazılarının çalışma durumu olmadığı için paraları da olmazdı, harçlıklarını da ben verirdim. Bazen onlardan borç alıp ihtiyaç sahiplerine verdiğim de oluyordu. Öyle bir gün geldi ki, milletin borcu tahsil edile-meyecek duruma geldi ve ben her şeyi satarak Eindhoven’e yerleştim. Babam bu gidişimize kızdı ama bizde kendimize göre bir savunma yaptık ve “baba, bizim yaptığımız hicret-tir, hicret de sünnettir” diye gerekçe bulduk. Eindhoven’da gezerken lokantaların bol olduğu Straatemseen diye bir caddede 23 numarada van de Ven diye bir ayakkabı dükkânı gördüm. İçeri girip dükkânı çalıştıran adama “ben burayı satın almak ya da kiralamak istiyorum, sahibine nasıl ulaşırım” diye sordum. Ayakkabıcı, dükkân sahibinin Nijmegen’de oturan kardeşi olduğunu söyledi. Adamın adresini aldım, Plein 1945 caddesinde aynı isimle bir dükkân çalıştırıyor. Aynı teklifi ona da yaptım ve ‘Eindhoven’daki dükkânınız ayakkabıcı olarak iş yapmaz, orayı bana kiralayın ya da satın’

dediğimde adam, beklememi söyleyip üst kattaki kalp hastası olan anne-sini yanımıza alıp geldi ve annesine dönerek dedi ki: “Anne bu adama iyi bak! Sabah sana anlattığım rüya vardı ya; hani iki Türkün bizim dam-da/çatıda gezdiklerini söylemiştim ya, işte bunlar, o rüyadaki Türkler” Biz şaşkınız tabi ki… Cebimde 10 bin Euro param var. Ancak ki-ralamaya yetiyor. Banka, binayı satın alabilmem için ipotek vermede zorlanıyor. Hiç unutmam, Bergen-dam caddesinde bir noter vardı, ona durumu anlattım. Adam, ‘seni sevdim, orayı alman için yardımcı olacağım’ dedi ve mülk sahibini ikna etmeye çalıştı ve bizi bir araya getirdi. Bina sahibi de ‘zengin bir aile olduklarını, binanın asıl değerinin milyon değerlerle ölçüldüğünü, ancak bizi sevimli bulduklarından dolayı, binayı çok uygun bir fiyatla vereceklerini’ söyledi. Orayı aldık, alkolsüz, büyük restoran olarak çalıştırdık. Şimdi Eindhoven’ın en güzel tarihi binalarından biridir. 10-15 milyonla ölçülen bir değerdedir. Biz o günlerde birkaç milyona sattık ve ilk kez o zaman bizler milyonla tanıştık. Bu olayı ne zaman anlat-sam, hatırlasam yüreğim o gün-lerin heyecanıyla yerinden kopacak

Celal Oruç: ‘‘Makamı ve mevkii ne olursa olsun, insan olmaktan uzaklaşmadan, insanlıktan ayrılmadan, kendisini yitirmeden, bitirmeden kendi mesleğini sade bir insan gibi icra eden insan, benim için çok büyük bir insandır, hürmete layıktır.Meslek, meşrep, makam ve hayatında yükselen bazılarının, insan olarak nasıl da alçaldıklarına çok şahit olmuşumdur’’

Page 18: Editie 163

181818 HABER-TAN IT IMHABER-TAN IT IMHABER-TAN IT IM Eylül|September 2011

10.000 euro ya da daha fazla na-kit para veya değerli kağıtlarla Türkiye’ye yolculuk edenler, bunu Schiphol’deki gümrüğe bildirmek zorundadır. Tatile çıkan ya da iş seyahati yapan Hollandalılar bu zorunluluktan her zaman haberdar değillerdir. Yazık, çünkü eğer kon-trol sonucu bu bildirimi yapmamış oldukları anlaşılırsa, hoş olma-yan sonuçlarla karşılaşabilirler. Rotterdam’ın hareketli mülti-kültürel semti Afrikanderwijk’teki, İstanbul Seyahat şirketinin sahibi Muhammed Geçmez, “Yolcuların bu zorunluluğunu pek de iyi bilmediklerini görüyorum” diyor.

Yirmi yaşında ve bir seyahat şirketi sahibisin. İyi başarmışsın.“Kendi işimi kurmak, hep rüyam olmuştur. Karşıma, üç yıl önce bir tanıdıktan seyahat şirketini devir alma fırsatı çıkınca, çok uzun düşünmeme gerek kalmadı. Seyahat sektörünü hep sevmişimdir. Hala da büyüyen bir sektör. İnternet’in gelmesiyle birlikte, online rezervasyon yapmalar çoğaldı, ama bu, rezervasyonların bir seyahat şirketi tarafından geleneksel yoldan yapılmalarının önünü de kapamadı. Hatta çoğu müşteri, kişisel yaklaşım

sağladığı ve tavsiyeler verdiği için seyahat şirketlerini tercih ediyor-lar. Çünkü İnternet’te o kadar çok çeşni sunuluyor ki, tam olarak neyi seçeceklerini bilemiyorlar.”

Kendin de Türkiye’ye çok sık seyahat ediyor musun? “Ben seyahat etmekten çok hoşlanırım ve düzenli olarak Türkiye’ye giderim, ama sadece iş için değil. Türkiye benim en favori tatil ülkem. Ailemin bir bölümü orada yaşıyor. Onun yanı sıra ülkede o kadar çok görülecek yer var ki. Harika bir doğa ve tabi ki enfes yiyecekler.”

Bir seyahat sektörü girişimcisi ol-man nedeniyle doğal olarak senin 10.000 euro ya da daha fazla miktarı bildirme zorunluluğundan haberin var. Ama bu zorunluluğu müşterilerin de biliyor mu?“Bana, bildirim zorunluluğu konu-sunda çok sorular geliyor. Hem de sadece müşterilerden değil, yakınlarım ve tanıdıklarımdan da. İnsanların bu konuda fazla bir şey bilmediklerini görüyorum. Bildirim zorunluluğu yanlış tanınıyor ve üstelik bir korku da var. Onları elden geldiğince iyi bir şekilde bilgilendirmeye çalışıyorum”.

Bu miktarlarla yolculuk eden çok Hollandalı Türk var mı? Sence bunun nedeni nedir?“Büyük miktarlarda para taşıyarak yol-culuk etmeleri o kadar da görülmemiş bir şey değil. Çok oluyor. Üstelik bu sadece Hollandalı Türklerde değil. Değişik kökenli müşterim var ve onlar da bana bu zorunluluk konusunda sorular soruyorlar. Dış ülkelerde, Tür-kiye dahil olmak üzere, epeyce iş ve yatırım yapılıyor. Hollandalı Türklerin Türkiye’ye çok yatırım yaptıklarını biliyorum. Çünkü çoğu gelecekler-ini Türkiye’de görüyor ve vakti geldiğinde kesin olarak oraya dönmeyi planlıyorlar. Bu paraları yanlarında taşımanın nedeni de, havale yapan kurumların yüklüce bir komisyon iste-meleri. Bundan başka, olumlu olmayan bir döviz kuru da uygulayabiliyorlar. Bu nedenle, parayı yanında taşımak daha kolay ve daha ucuz oluyor”.

Ama her zaman bildirilmiyor...“Bunun tamamıyla bilmezlikten kaynaklandığını sanıyorum. Ben müşterilerime bildirim zorunluluğunu düzenli olarak açıklıyorum ve bu kon-uda az bilgileri olduğunu görüyorum. Ya da bildirim yapmakla başlarına çok iş alacaklarını sanıyorlar. En büyük

yanlış düşünce de, vergi dairesinin sorun çıkaracağı olacağı endişesi. Yazık, çünkü eğer bildirmezlerse, işte o zaman başlarına iş açılabilir”.

Yolculuk yapacak olanlara önerilerin var mı?“Yanlarında 10.000 euro ve üstündeki miktarlarda nakit para ya da değerli kağıt götürecek olanlara, kesinlikle Gümrüğe bildirimde bulunmalarını öneririm. Birazcık bir zahmet çekilecek ama başına birçok dert açılmasından da kurtulursun. Bu bildi-rim zorunluluğu sadece Hollanda’dan çıkarken değil, girerken de isteniyor”.

Neden bildirim zorunluluğu uygulanmaktadır?Birkaç yıldan beri AB ülkeleri içeres-inde bir Likit Değerler Yönetmeliği (Verordening Liquide Middelen-VLM) uygulanmaktadır. Yönetmelik ile

amaç, AB’ye giren ve çıkan para akışı konusunda bilgi sahibi olabilmektir. Devlet bu para akışını kontrol ederek, sınır ötesi terörizm finansını ve kara para aklama uygulamalarının önüne geçebilir.

Bildirim prosedürü Türkiye’ye iş ya da tatil amaçlı bir seyahat yapacaksınız ve yanınızda 10.000 euro ya da daha fazla miktarda nakit para götürmek istiyorsunuz. Bunda, gümrüğe bildirmeniz koşuluyla, hiçbir sorun yoktur. Schiphol’deki gümrük büroları, pasaport kontrolden geçmeden önce ve geçtikten sonra (lounge 3 yanında) bulunmaktadır. Yapmanız gereken tek iş, bir form doldurmaktır. Bu formu, yolculuğa çıkmadan önce, İnternet üzerinden indirerek kolayca evinizde de doldura-bilirsiniz. Daha fazla bilgi için www.douane.nl/geld adresli İnternet sitesine bakabilirsiniz.

Nakit parayla Türkiye’ye yolculuk

Yurt dışında uyum sınavı kaldırıldıLAHEY – Hollanda, yurt dışında uyum sınavının bundan böyle Türklere uygulanmamasını kararlaştırdı. Yüksek İdare Mahkemesi, Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması nedeniyle uyum zorunluluğunun Türklere uygulanamayacağı kararını vermişti. İçişleri Bakanı Piet Hein Donner, uyum zorunluluğunun ardından Türklere yurt dışında uyum sınavının da kaldırıldığını bildirdi.din özgürlüğüne aykırı olmadığını ileri sürdü.

Kimlik kartları yeniden paralı oluyor22 Eylül 2011 LAHEY – Yargıtay’ın hukuki bir dayanak olmaksızın kimlik kartları için harç talep edilemeyeceği yönündeki kararı üzerine İçişleri Bakanı Piet Hein Donner meclise yeni bir yasa tasarısı sundu. 22 Eylül 2011’in yürürlüğe girme tarihi olarak belirtildiği yasa tasarısında, kimlik kartları için harç ödenmesi gerektiği yer alıyor.

Tepki aldıLAHEY – Rutte kabinesinin 2012 yılı programının ele alındığı toplantıda sıra dışı ifadeler kullanan PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders, muhalefetteki partilerin yanı sıra koalisyon ortaklarından da tepki aldı. Wilders’in tavrı “saygısızlık”, “utanç verici” olarak tanımlandı. D66 (Demokratlar 66) lideri Alexander Pechtold, Wilders için “laf holiganı” tanımlamasını yaptı.

“Ülkede kaçak bulunmak suç sayılamaz”LAHEY – Avrupa Komisyonu, Avrupa Adalet Divanı’nın bir süre önce verdiği karara işaret ederek, kaçak yabancıların kapatılamayacaklarını bildirdi. Muhalefetteki partilerden GL (Yeşil Sol), SP (Sosyalist Parti), PvdA (İşçi Partisi), D66 (Demokratlar 66), ve CU’nun (Hıristiyan Birlik) AP üyeleri, Hollanda’nın ülkede kaçak bulunulmasının suç sayılmasına ilişkin planını Brüksel’e taşımışlardı.

Oy potansiyeli gerilediAMSTERDAM – Geert Wilders’in Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinde sıra dışı ifadeler kullanması, partisi PVV’nin (Özgürlük Partisi) oy potansiyelinde bir hafta içinde 2 sandaly-elik düşüşe neden oldu. Maurice de Hond’un haftalık kamuoyu araştırmasına göre, bugün seçimler yapılsa sandalyelerin par-tilere dağılımı şöyle olacak: VVD 32, PVV 26, CDA 15, PvdA 17, SP 24, D66 17, GL 7, CU 6, SGP 2, PvdD 3, 50Plus 1.

Yeni İslam okulu açılmak isteniyorAMSTERDAM – Amsterdam’da yeni bir İslam ortaokulu ve lisesi açılmak isteniyor. Eğitim Bakanlığı’nın bir vakıf tarafından yapılan başvuruyu kabul ettiği ve vakfın belediyeden uygun bina talebinde bulunduğu belirtildi. Amsterdam İslam Koleji, öğrenci sayısının azalması ve eğitim kalitesinin de yetersiz bulunması sonucu kapanmıştı.

Emlak fiyatları düştüLAHEY – Hollanda’da emlak fiyatları yeniden düştü. İstatistik Bürosu verilerine göre satılan konutlar için ağustos ayında bir yıl öncesi aynı döneme göre yüzde 2,8 daha düşük bir fiyat ödendi.

H A B E R T U R UH A B E R T U R UH A B E R T U R U

Page 19: Editie 163

191919TOPLUMTOPLUMTOPLUMEylül|September 2011

HABERTURUHABERTURUHABERTURU“Batı, İslam için tehlike oluşturuyor”AMSTERDAM – Liberallerin (VVD) eski lideri Frits Bolkestein, Amsterdam’da yaptığı bir konuşmada, İslam’ın batı için değil, batının İslam için tehlike oluşturduğu iddiasında bulundu. “İslam batı için tehlike oluşturmuyor. Aksine batı, demokrasi, bireysellik ve çoğulculukla ilgili görüşleriyle İslamiyet için tehlike oluşturuyor” diyen Bolkestein, 11 Eylül saldırılarını da “gücün değil, zayıflığın” kanıtı olarak gördüğünü söyledi.

CDA’ya uyarıAMSTERDAM – Partisinin 2010 seçimlerinde uğradığı yenilginin ardından bir düşünce kulübü kuran CDA (Hıristiyan Demokratlar) eski milletvekili Hein Pieper, “CDA izlediği politikaları bir yıl içinde tabanına net bir şekilde anlatamazsa bir dahaki seçimlerde yok olur gider” dedi. Pie-per, CDA’nın kendisini “neoliberalizm rüzgarına” kaptırdığı eleştirisini yaptı.

Eski senatör PvdA üyeliğini durdurduAMSTERDAM – Sosyal Demokratların içinde önemli bir yere sahip olan eski senatör Prof. Dr. Rudy Rabbinge, “ilkesiz, fırsatçı” ifadelerini kullandığı PvdA’nın (İşçi Partisi) artık üyesi olmadığını açıkladı. Önceki seçimlerde parti programının yazılmasına da katkıda bulunan Rab-binge, PvdA’nın Wilders’in partisi PVV’nin (Özgürlük Partisi) toplumda kabul görmeye başlamasına yol açtığı, kendini popülizm rüzgarına kaptırdığı ve kararlarında ekono-mik gelişmeleri ön planda tuttuğu eleştirilerini yaptı.

119 milyon euroluk yolsu-zlukLAHEY – Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom, geçtiğimiz yıl toplam 119 milyon euroluk ödenek yolsuzluğunun ortaya çıkarıldığını açıkladı. Yolsuzlukların yaklaşık yüzde 50’sinin sosyal ödeneklerde yapıldığı belirtildi.

İşten çıkarmalarda esnek-lik yokLAHEY – Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Henk Kamp, sosyal sigorta-lar kurumu UWV’den masrafların düşürülmesi amacıyla yapılan işten çıkarma başvurularının kabul edilmemesini istediğini bildirdi. Bakanlık tarafından UWV’ye bu konu-da gönderilen tamimin yanlış anlama ve uygulamalara neden olabileceğine dikkat çeken meclis çoğunluğu, işten çıkarmalarda esnek davranılmamasını talep etmişti.

Başörtüsü yasağına mahkemeden onayAMSTERDAM – Amsterdam Yük-sek Mahkemesi, Volendam kentin-deki Katolik temellere dayalı Don Bosco kolejinin öğrencilerine başını kapamayı yasaklayabileceği kararını verdi. Eşit Muamele Komisyonu tarafından haklı bulunan Imane Mahssan adlı kız öğrenci, mahke-menin ardından temyiz davasını da kaybetti. Yüksek Mahkeme, dini te-mellere dayalı okulların öğrencilerine bazı sınırlamalar getirebileceklerini belirtti.

Bir nazlı kuşa benzer çocuk dediğin.Ev ister, ekmek ister öpülmek, okşanmak ister. Cahit Külebi

Yapılan bir araştırmada çalışan Avrupalı kadınların çalışma günler-ini yarıya düşürdüğü ortaya çıktı. Gerekçe olarak da çocuklarıyla fazla ilgilenecek zamanlarının olmadığını belirttiler. Avrupalı kadınlar çocuklarına za-man ayırmak için çalışma günlerini yarıya indirirken. Müslüman anne ve babalar bir çok zamanları olmasına rağmen çocuklarıyla ilgilenmeme-ktedir. Bir gün bir çocuk sevinç içinde komşusuna gider. Komşusu ‘neden bu kadar sevinçlisin çocuğum?’ dediğinde, çocuk : - Abla bu gün ben çok sevinçliyim. Çünkü annem beni öptü. Genelde annem beni öpmez, diye cevap verir. Bu olayı bana anlattıklarında çok duygulanmıştım. Çünkü bir çocuğu, bir öpücüğe hasret bırakmak. Sevgisiz ve merhametsiz insanların yapabileceği bir şeydir. Hiç bir gerekçe ve mazeret, çocukları sevmekten ve onları okşamaktan alıkoymamalıdır. Bunları ihmal ettiğimiz zaman inandığımız dinle çelişkiye düşeriz. İnandığımız pe-ygamberle çelişkiye düşeriz. Çünkü inandığımız din olan İslam dini, sevgi ve şefkat sayesinde bugüne gelmiş ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bu dinin Peygamberi bir merhamet ve şefkat peygam-

beridir. Merhameti ve şefkatiyle nice yürekleri yüreklendirmiş. Nice insanları yumuşatmıştır. Biz çocuklarımızdan bir öpücüğü kıskanırız ama yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed (A.S). Cennete girmenin yollarından birinin de çocukları çok öpmekten geçtiğini şu sözlerle ifade etmektedir: “Çocuklarınızı çokça öpün! Her öpücük karşılığında cennette bir derece alacaksınız” buyurmaktadır. Ne yazık ki aşırı para kazanma hırsı ve dengeyi iyi kuramama ve de ce-haletin sonucunda; çalışan anne ve babanın çocukları büyük problemler yaşamaktalar.

ÇOCUKLARIN MUTLULĞU MALDA DEĞİL EĞİTİMDEDİR Yıllarca Avrupa’da çalışan bir ailenin düştüğü komik durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu ailenin başındaki, anne ve baba emekli oluncaya kadar çalışırlar. Çocuklarına ise maddi olarak alınması gereken her şeyi alırlar. Dış görüntü olarak görülmesi gereken

her şey bu ailede ve çocuklarda mevcut. Bu ailenin çocukları yıllarca anahtar çocuğu olarak yetiştiği için; anne ve baba işte, çocuk-lar da boyunlarına takılmış olan evlerinin anahtarlarıyla okulda ve sokakta dolaşmışlardır. Çocukların çocukluğu ve gençliği sokakta geçtiğinden dolayı sıcak bir yuvanın güzelliklerini değil, pisliğin ve kötülüğün cirit attığı davranışlarını ve ahlaksızlıklarını alırlar. Anne ve babanın gözlerini bürümüş olan aşırı maddi hırs ve çocuklarının geleceği ile ilgili bilmesi gereken bilgileri, gereksiz görmesi sonucun-da çocuklarını kaybeder. Emeklik çağı yaklaştığında çocuklardan beklediği ilgiyi ve sevgiyi göreme-zler. Her gün çocuklarından haka-retlere varan davranışlarla ve edep-sizliklerle karşılaşırlar. Çocuklarının yaptıkları karşısında arayışa geçen anne ve baba, suçlu bulma avın çıkmışlardır. Bir taraftan da çareyi hocalarda ve muskacılarda bulurlar. Çocuklarını tekrar kazanmak ister ancak ne hocadan fayda var ne de muskacılardan. Çünkü bu zavallı ana ve baba bilmezler ki çocukları kazanmanın belli bir yaş dönemleri vardır. Bu dönemlerin çoktan geçtiğinin farkında bile değillerdir. Michael Marshall bunu en gü-zel bir şekilde dillendirmekte ve; “Çocuklarımızın karınlarını ve zihin-lerini doyurduğumuz kadar, ruhlarını da beslemeliyiz” demektedir. Evimizin içini en güzel eşyalarla dol-dursak, çocuklarımıza piyasanın en kaliteli eşyalarını ve markalarını al-sak, eğer onların yüreklerini ısıtacak güzellikleri veremezsek, her şeye

rağmen evimizin içinde sevgi ve şefkat yoksa; maddi olarak yapılan hiç bir şey onları mutlu edemez. Konfüçyüs: “Çocukların ödevleri dediğimizde, bugün ne yazık ki akla yalnızca anne ve babanın karnını doyurmak geliyor. Fakat, atların ve köpeklerin de karınlarını doyurmuy-or muyuz? Öyleyse fark nerededir.” der. Dünyada da ahirette de mutlu olmak istiyorsak; çocuklarımıza karşı vermemiz gereken eğitimi zamanında yapmamız gerekme-ktedir. Çünkü yapmamız gereken bazı işlerimizi daha sonra yapma imkânımız varken; çocuk eğitimi ile alakalı sorumluluklarımızı zamanında yapmamız gerekmekte-dir. Çünkü çocuk eğitimi ile alakalı sorumluluklarımızı zamanında yapmazsak, bunların telafisi daha sonra mümkün değildir. Ama bazı işlerimizin telafisi daha sonra müm-kündür. Hz. Ali (r.a) dediği gibi: “Çocuklarınızla 7 yaşına kadar oynayın, 15 yaşına kadar arkadaş olun, 15 yaşından sonra istişare edin.”

ÇOCUKLARI ÖPMEK CENNETE GİTMEKTİR

Çoğunluk yoksulluktan kurtulmayı başarıyor

Yurtdışı Uyum Yasası da Türklere uygulanmayacak!

Yoksul bir ailede büyüyen çocukların yüzde 93’ünün şimdi yoksulluk sınırının üstünde bir yaşam sürdüğü belirlendi

Yoksul bir ailede yetişen çocuk-larda ilerde yoksulluk riskinin yüksek olmasına rağmen, yüzde 93’lük grubun maddi durumunu düzeltmeyi başardığı saptandı. Sosyal ve Kültürel Planlama Bürosu tarafından yapılan araştırmaya göre, Hollanda’da “yok-sulluk kültürü” yok denecek kadar az.

Sosyal İşler Bakanlığı Müsteşarı Paul de Krom’a sunulan raporda, 1985 yılında yoksul bir ailede yaşayan çocukların yüzde 93’ünün şimdi yoksulluk sınırının üstünde bir yaşam sürdüğü yer aldı. Yoksul ailelerin çocuklarında ilerde maddi sıkıntı yaşama riskinin yüzde 7 olduğu, diğer çocuklarda ise bu oranın yüzde 4 olarak belirlendiği ifade edildi.

Aradaki farkta düşük eğitim düzeyinin ve buna bağlı olarak da daimi bir işin olmamasının önemli rol oynadığı düşünülüyor. Yoksulluk içinde büyüy-

-Zorunlu Uyum Yasası artık Tür-kler için gündemden kalktı!-Bakanın kararı memnuniyet vericidir.-Hollandaca öğrenmek için zorlama bitti, gönüllü eğitim dönemi başladı.

Hollanda İçişleri Bakanı Donner bugün Parlamentoya gönderdiği mektupta, Yurtdışı Uyum Yasasının da Türklere uygulanmayacağını bildirdi. Bakan mektubunda Yük-sek İdari Mahkemesi’nin geçen 16 Ağustos tarihinde aldığı, Türklerin Ortaklık Hukuku Hükümleri uyarınca Uyum Yasasına dahil edilemeyeceği yönündeki kararının, Yurtdışı Uyum Yasasını da kapsadığını bildirdi. Yurtdışı Uyum Yasasına göre, Türkiye’den, Hollanda’da geçici otu-rum başvurusu (MVV) yapabilmek için temel sınavı (basisexamen) başarıyla tamamlamak gerekiyordu.

Hollanda’ya yerleşmek için gelecek yabancıların toplumsal yaşama etkin biçimde katılabilmeleri için Hollan-daca öğrenmelerinin hayati önem taşıdığını belirten İçişleri Bakanı, arasında Türk örgütlerinin de bulunduğu ilgili kurumlarla, Hollan-daca ve uyum süreciyle ilgili konuları görüşeceğini belirtti. Karar hakkında ilgili büyükelçiliğin bilgilendirildiğini belirten bakan mektubunda ayrıca, yaş sınırlaması olmadan herkese belli bir eğitim zorunluluğu getirilmesi konusunu araştıracağını kaydetti.

en çocukların eğitim düzeyinin diğer akranlarının gerisinde kaldığı, daha fazla istihdam sorunu yaşadıkları ve çoğu kez ödenek ile geçinmek zorunda kaldıkları belirtildi.

Müsteşar Paul de Krom, özellikle babanın eğitim düzeyinin önemli rol oynadığını söyledi. De Krom, eğitim düzeyinin düşük olmasının işsizlik riskini arttırdığına ve bu babaların çocuklarının da genellikle daha düşük düzeyde bir eğitim aldıklarına işaret etti. Yoksulluk içinde büyüyen çocuklarda bir spor kulübüne üye olma oranının daha düşük olduğu vurgulandı. Bu çocukların beraber oynamak için sınıf arkadaşlarının evine diğer akranları kadar git-mediklerine de dikkat çekilerek, yoksul çocukların sosyal yaşama katılımda da geri kaldıkları kaydedi-ldi.

Entegrasyondan Sorumlu İçişleri Ba-kan Donner’ın bu konuda hukuki itiraz sürecini işletmeyerek, kısa sürede Türk vatandaşları için yurtdışı sınav zorunluluğunu kaldırması memnuni-yet verici bir gelişmedir. Bu kara-rla birlikte Türkler açısından Uyum Yasası artık tamamen gündemden kalkmış ve Bakan Verdonk döne-minden beri devam eden zorlayıcı politikalar sona ermiştir.

Hollandaca öğrenmek önemli!Hollanda’da yaşayan ve buraya gelecek vatandaşların Hollandaca öğrenmeleri, iyi bir eğitim ve iş olanağına sahip olmaları açısından büyük önem taşımaktadır. Bu ned-enle vatandaşların Hollanda’ya gelir gelmez Hollandaca öğrenmeleri kendi çıkarlarına olacaktır. Mevcut dil öğrenme olanaklarının geliştirilmesi ve vatandaşların teşvik edilmesi amacıyla düzenlenecek faaliyetler konusunda önümüzdeki günlerde İçişleri Bakanlığı ile görüşmeler yapacağız.

Diğer taraftan devam eden davalar nedeniyle, Türkiye’den geçici oturum (MVV) başvurusu yaparken istenen yüksek harç bedelini ödemenizi, daha sonra bu miktara itiraz ederek geri talep etmenizi öneriyoruz.

“ÇOCUKLARIMIZIN KARINLARINI VE ZİHİNLERİNİ DOYURDUĞUMUZ KADAR, RUHLARINI DA BESLEMELİYİZ”

Bayram Altıntaş

[email protected]şama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİRyaşama daİR

Page 20: Editie 163

202020202020 HABERHABERHABER Eylül|September 2011

Türk Federasyon Genel İdare Kurulu toplantısı yapıldı

Den Haag’da Güney Azerbaycan protestosu

Birlik Mehteran gönülleri fethediyor

Roermond dünya halklarını buluşturdu

20 yıl sonra “Rotterdam’ın İncisi” olacak!

Hollanda Türk Federasyon genel idare kurulu yaz sezonu sonrası ilk toplantısını gerçekleştirdi. Türk Federasyon Hilal Konferans Salonun da gerçekleşen toplantıya genel idare kurulu üyeleri ve teşkilat başkanları katıldılar. Genel başkan Güven İşçi’nin açılış konuşması ile başlayan toplantıda geçmiş döne-min değerlendirilmesi ve gelecek dönemde yapılacak çalışmalar görüşüldü ve kararlar alındı.Geçmiş Ramazan ayının, Tür-kiye ve Somali için yapılan yardım kampanyalarının değerlendirmeleri, yapılacak olan gençlik ve kadın kollarının yatılı eğitim seminerleri, hac çalışması gibi gündemde olan konular görüşüldü. Bunun yanında Hollanda’da ayrı bir gündem konusu olan Helal Kesim ile ilgili istişare yapılıp bu konuda atılacak adımlar görüşüldü.

Güney Azerbaycan’ın kuzey-batı ve Hazar Denizinin güneyinde bulunan Urmu gölünün İran hükümeti tarafından bilinçli olarak kurutulması Güney Azerbaycan Türklerini ayağa kaldırdı. Bölgenin en büyük ve dünyanın ikinci büyük tuz gölü olan Urmu gölü kuruma tehlikesi geçirmektedir. Bu gölün kurumasının, bölgenin felaketlere açık olması anlamına geleceği ve Güney Azerbaycan Türkler-inin topraklarından mecburi göçe zorlanacağından Güney Azerbayca’da yaşayan Türk halkı aktif bir biçimde ayağa kalkmış durumda.

Yardımlar Türkiye ve Somali’yeHer yıl olduğu gibi bu yılda fitre ve zekat yardımları Hollanda Türk Federasyon tarafından Türkiye’de ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı. Hol-landa Türk Federasyon adına bu yıl yardımlar Kırşehir – Mucur ve Kahramanmaraş – Ekinözü’nde yapılan çalışmalar ile yerlerine ulaştırıldı. Mucur’da Kani Yaşar ve İskender Gürışık, Ekinözü’nde ise Nedim Doruk başkanlığında yapılan yardım çalışmaları başarı ile sonuçlandırılıp genel idareye bilgi verildi.Somali için ayrı bir yardım kampanyası gerçekleştiren Hol-landa Türk Federasyon yardım kampanyasını bir süre daha uzattı. Bu yardım kampanyası hakkında genel idare kuruluna katılanlara geniş bilgi verildi. İstiklal Marşı ve Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan toplantı, dua ile kapandı.

Den Haag İran Büyükelçiliği önünde yapılan protestoda Azerbaycan Türk’ünün maruz kaldığı baskılar ve katliamlar, Urmu gölünün bilinçli olarak kurutulması dile getirildi. Protesto etkinliğine başta Güney Azerbaycan Türkleri olmak üzere çeşitli Türk topluluklarından katılım oldu. Yapılan protestoda Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği başkanı İlhan Aşkın ve Hollanda Türk Federasyon genel sekreteri Murat Gedik birer konuşma yaptılar. Protesto sonrası İran Büyükelçiliği posta kutusuna protesto mektubu bırakıldı.

İzin sonrası Ede kentinde düzen-lenen kültür festivaline katılan Hollanda’nın ilk, tek ve profesyonel mehter takımı gördüğü ilgiden hayli memnun. Tük İslam Cemiyeti’nin de arasında bulunduğu pek çok farklı kurumun ortaklaşa gerçekleştirdiği festivale yoğun bir katılım oldu. Farklı kültürlerin bir araya gelerek örnek bir organizeye imza atmaları, insanlardaki geleceğe olan umudu çoğaltıyor. Her ay farklı bir kurum ve değişik bir bölgede konser verdiklerini belirten Birlik Mehteran takımı koordinatörü ve mehterbaşı Ünal Fırat, insanlarımızın bu doğrultuda gelen taleplerini büyük bir itinayla değerlendirdiklerini ve en güzelini ortaya koymak için çaba sarf ettiklerini dile getirdi. Halen haftada iki gün prova yaparak hem repertuarlarını hem de enstrüman-

Tiyatro, müzik, dans ve daha farklı sanat ve kültür etkinlikler-inin yer aldığı festival yoğun bir katılımla takip edildi. Mehteran, semazenler, folklor gösterileri ve sanatçılar Türk vatandaşlarının yoğun ilgisiyle izlendi. Organize komitesi adına Vakıf Başkanı Halil Ergin yaptığı değerlendirmede, 4 gün boyunca süren festivale katılımdan duyduğu memnunluğu dile getirdi ve önümüzdeki yılda daha renkli, daha kaliteli bir organize gerçekleştireceklerini

belirtti. Farklı kültürlerin birbirlerini tanımak, kaynaşıp dost olmasına vesile olan bu tür organizelerin sürekli olması gerektiğine vurgu yapan Başkan Halil Ergin, Afrikalı bir katılımcının yaşlı gözlerle kendi müziğini yapanları seyrettiğine şahit olduğunu ve bunu çok önemsediğini ifade etti. Bu heyecanı gördükten sonra, yeni bir organize için 3 yıl bekleyemeyeceğini de dile getiren Ergin, bu muhteşem organizeye katkısı bulunan herkese teşekkür etti.

lardaki becerilerini geliştirdiklerini ifade eden Fırat, vatandaşa en güzelini sunmanın arayışı içerisinde olduklarını vurguladı. Mehterana

uygun her türlü etkinlik için hazır olduklarını söyleyen Ünal Fırat’a 06 41 55 26 13 numaralı telefondan ulaşılabilir.

Kuruluşunun birinci yılını henüz doldurmadan, Hollanda’da büyük bir boşluğu dolduran Birlik Mehter Takımı, bugüne kadar onlarca kültürel etkinlikte yer alarak insanların gözlerine, kulaklarına ve gönüllerine hitap etti.

1 ve 4 Eylül tarihleri arasında Roermond’da gerçekleşen festivale uluslararası düzeyde katılımlar oldu.

Güney Azerbaycan (İran) Türkleri Den Haag İran Büyükelçiliği önünde pro-testo gerçekleştirdiler.

Rotterdam’ın Fas kökenli Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb de verdiği demeçte; “Rotterdam Avrupa’nın sayılı liman şehirlerinden biri olmasına rağmen Güney Rotterdam, sosyal, ekonomik ve eğitim konularında ağır ilerlemektedir. Öncelik çocukların eğitimine verilecektir. Daha sonra bölge insanının yaşam kalitesini arttırmak için çeşitli yatırımlarla Güney Rotterdam mıknatıs gibi insanları kendine çekecek bir bölge haline gelecektir” dedi. Ulusal Güney Hollanda Kalite Atılım Programı’ndaki en önemli madde ise, Hükümetler değişse bile sözleşme yeni gelen hükümetler ya da konsorsiyuma imza atan şirket ve kurumlar tarafından feshedilemeyecek. Projenin şu anki be-

incisi olacaktır. Bilindiği üzere inci de midye içinde istenmeyen oluşumdur. Ben bu bölgeyi midye içinde oluşan bir inciye benzetiyorum. Bu proje tamamlandığında güney Rotterdam şehrin incisi olacaktır. Bu proje Rotter-dam için gelecek vadetmektedir. Her ne kadar ekonomik kriz tüm dünyada ki dengeleri altüst edermiş gibi görünse de her koşulda bu proje devam ede-cektir. Eğitim konusu çözülmesi önce-likli sorunlar arasındadır. Bu kadar sorunu bir kaç yılda çözmek imkansız. O yüzden başlattığımız projeye inanılır ve sorunların üzerine gidilirse imkansız diye bir şey yoktur. Rotterdam her bakımdan büyük bir potansiyele sahip, her konuda büyümeye ve gelişmeye devam edecektir”

Başta bölge insanına “daha iyi eğitim, iş olanağı, kaliteli konut” sloganı ile başlatılan proje İçişleri Bakanı Piet Hein Donner’in de katıldığı bir törenle imzalandı. Ulusal Güney Hollanda Kalite Atılım Programı Bewonersadviesraad Rotter-dam Zuid, Havensteder, BOOR, Vestia, Woonbron Aafje, Calvijn, IkZitopZuid, Deltalinqs, Ticaret Odası (KvK), Woon-stad Rotterdam, Albeda College ve Feijenoord, Charlois, Ijsselmonde bölge belediyelerinden oluşan bir konsorsi-yum tarafından hayata geçirilecek.İmza töreni ile start alan proje hakkında Bakan Donner şunları söyledi: “Şu an her ne kadar Güney Rotterdam sorunlu bir bölge olarak görünse de, yapılacak çalışmalarla bölge, Hollanda’nın

delinin 1 milyar Euro olduğu da verilen bilgiler arasında. Rotterdam Anakent Belediye başkan yardımcısı ve projenin sorumlularından olan Hamit Karakuş ise, “Yıllarca bu proje için uğraştık ve mutlu sona geldik. Çok mutluyum” dedi. Ayrıca Karakuş, devletin de üzerine düşen görevi yaparak bölgenin kalkınmasına

katkıda bulunmasının önemine dikkat çekti.Feyenoord ilçesinde bulunan ’t Klooster salonlarında gerçekleşen imza tören-inin ardından Feyenord İlçe Belediye Başkanı Seyit Yeyden de, projenin, ilçesi için ne kadar hayati bir önemi olduğunu vurgulayarak duyduğu mem-nuniyeti dile getirdi.

Hollanda’nın en geri kalmış ve yüzde 70’i yabancılar tarafından oluşan Güney Rotterdam (Rotterdam Zuid) için devlet düğmeye bastı. Yaklaşık 200 bin nüfusu ile Eindhoven şehriyle aynı nüfus yoğunluğuna sahip Rotterdam Zuid, 20 yıl sürecek “Ulusal Güney Hollanda Kalite Atılım Programı” projesiyle Hollanda’nın en gözde bölgesi olacak.

Page 21: Editie 163

212121HUKUKHUKUKHUKUKEylül|September 2011

HABERTURUHABERTURUHABERTURUİnkar yasasına destek yokLAHEY – CU (Hıristiyan Birlik) mil-letvekili Joel Voordewind’in, Ermeni iddialarını da dahil ettiği soykırımı inkarın suç sayılmasını öngören yasa teklifine meclis çoğunluğu destek vermedi. PvdA (İşçi Partisi), SP (Sosyalist Parti), D66 (Demokratlar 66), GL (Yeşil Sol), VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) ve PVV’den (Özgürlük Partisi) oluşan çoğunluk, yasa teklifinin ifade özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geleceğine dikkat çekti.

Kimlik kartı harçları iade edilecekAMSTERDAM – Belediyeler, kimlik kartları için aldıkları harçları iade etmeye hazırlanıyorlar. Yargıtay, Kimlik Yasası’na işaret ederek yerel yönetimlerin kimlik kartı için harç ta-lep edemeyecekleri kararını vermişti. Amsterdam Belediyesi, 26 Ağustos 2010 tarihinden itibaren çıkartılmış olan kimlik kartları için ödenen harçların iade edileceğini duyurdu. İadeye hazırlanan belediyelerin çoğunluğu, harç iadesinin hangi tari-hten itibaren geçerli olacağının henüz bilinmediğini kaydetti.

Zaman aşımına son veri-lecekLAHEY – Güvenlik ve Adalet Bakanı Ivo Opstelten, 12 yıldan başlayan hapis cezası öngören suçlarda zaman aşımına son verilmesini öngören yasa tasarısını meclise sundu. Hollanda’da şuan yalnızca ömür boyu hapis cezası öngören suçlar zaman aşımına uğramıyor. 8 yıldan başlayan hapis cezası öngören suçlarda da zaman aşımı süresi tasarıya göre 20 yıldan 12 yıla indirilecek.

2 kez suç işleyene asgari cezaAMSTERDAM – De Telegraaf gaze-tesi, Güvenlik ve Adalet Bakanı Ivo Opstelten’in 10 yılda iki yerine bir kez daha suç işleyenlere asgari hapis cezasının uygulanmasını istediğini yazdı. Opstelten’in değişikliği azınlık hükümetini dışardan destekleyen PVV’nin (Özgürlük Partisi) koalisyon protokolünde bu konuda yer alan planları zayıf bulması üzerine yaptığı belirtildi.

Çocuk hakları incelenecekLAHEY – Çocuk Ombudsmanı Marc Dullaert, 18 yaş altı çocukların hangi durumlarda mahkemeye başvurabilecekleri, boşanmalarda anne ya da baba ile mi yaşamak iste-diklerini belirtip belirtemeyecekleri gibi konuları inceleyecek.

Şiddet olayları azaldıAMSTERDAM – Algemeen Dagblad gazetesi, ceza infaz kurumlarında görevlilere yönelik şiddet olaylarının düşüş gösterdiğini yazdı. Meclise bilgi veren Güvenlik ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fred Teeven, şiddet olaylarında 2008 yılından bu yana yüzde 10 oranında bir düşüş yaşandığını ve görevlilerin mahkum-lara daha saygılı ve daha az otoriter davranmalarının buna önlemli rol oynadığını bildirdi.

Değerli okuyucularımız, Tatillerimiz sona erdi ve hepimiz tatil sonrası işimizin başına geçtik. 20 sene sonra ilk kez bu sene arabayla Türkiye’ye izine gittik, çok yorucu olmasına rağmen Türkiye’ye doğru yolculuk gerçekten çok heyecan ve keyif vericiydi.Bir hafta Bodrum’da kaldıktan sonra, memleketim olan Kayseri’ye geçtik,. Babam ve annem, birinci kuşaktakilerin çoğu gibi, 6 ay Türkiye’de kalıyorlar, kış havası his-sedilmeye başladığında da, tekrar Hollanda’ya dönüyorlar. Kayseri’nin son 8 sene içerisinde gerçekten mükemmel bir gelişme ve büyüme yaşadığına bizzat şahit oldum. Sadece Kayserili olduğumdan değil, bir Türk vatandaşı olmam-dan dolayı bu gelişim beni çok sevindiriyor, gururlandırıyor. Bunu gelişimi yalnız Kayseri için değil, yol esnasında geçtiğimiz bütün illerim-izde bizzat gördüm ve çok hoşuma gitti. İç Anadolu’muzda, gözüme çarpan bir başka il ise Sivas’tı. Çok temiz olmasıyla beraber insanları gerçekten çok cana yakındı. Bir hafta Kayseri’de kaldıktan sonra, istikameti hanımın memleketi olan Sinop’a yönelttik. Arkadaşlar, kesin-likle hepinize Karadeniz bölgemizi gezmenizi tavsiye ederim. Hacı anne ve hacı baba (kaynanama ve kayınbabama böyle hitap ediyorum) aynı koşullarda 6 ay Türkiye 6 ay Hollanda’da kalmaktadırlar. Çok güzel bir tatil yaptık ve Ramazan ayı başlamadan Hollanda’mıza geri döndük.Dikkatimi çeken başka birkaç hu-susu kısa olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz ‘eski’ yoldan Türkiye’ye gittik. Hırvatistan ve Sırbistan yolları çok iyiydi (Sırbistan’daki Niş yolu hariç, çünkü sanki orada maşallah zaman duruvermiş ve her şey 20 sene öncesi nasıl idiyse, öyle kalmış). Biz yola çıkmadan önce çoğu dostlarımız ‘aman Bulgarlara dikkat edin, işte, şöyle yapıyorlar, böyle yaparlar’ gibi ikazlarda bulunmuşlardı. Evet Bulgaristan yolları berbattı, ama bir

kere olsun polis durdurmadı ve bizim şu ünlü ‘çorba parası’nı vermeden, Bulgaristan’ı geçtik. Bulgaristan-Türkiye sınırının son 45-50 kilometresi, otoban yapılmış, ve çokta iyi olmuş. Bu bence Türkiye Cumhuriyeti’nin yükselişinin, güçlenişinin beraberinde getirdiği güç politikasının sonucu-dur. Hem sıla yolunda olan Türk vatandaşlarını Bulgar polisi artık rahat bırakıyor hem de sınır yolu otoban yapılıyor. Arabayla izin yapan okuyucularımızın da dikkatlerinden kaçmamıştır sanırım. Slovenya-Hırvatistan, Hırvatistan-Sırbistan ve Sırbistan-Bulgar sınırına yaklaşınca, otobanlar birden tek gidiş-gelişe dönüşüyordu.Bu nedenle, Bulgarların durup dururk-en sınır yolunu genişletmelerinin ve Türkleri rahat bırakmalarının arkasında, T.C.nin güçlenmesinin yattığına hükmettim.Ve izin konusuyla ilgili dikkatimi

çeken son detay ise, Türkiye’nin bütün yollarında yol onarımının bütün hızıyla sürmesiydi. Duble yol daha yapılmamış yerlerde bile, bu tür yolların yapımı söz konusu idi. Bu durumun güzel bir şey olduğunu söyl-edikten sonra, ilk aklıma gelen soru ise, ‘Cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar bunların neden yapılmamış olmamasıdır. Düşündürücüdür, ama Hollandalıların söyledikleri gibi ‘zeuren’ yapmak istemiyorum, ama aklımdan geçmiyor da değil.

Esas hukuk konumuz ise, Zorunlu Uyum Yasasıyla ilgilidir…Birkaç sene öncesi 3 müvekkilimiz, sayın Köklü, sayın Akbulut ve sayın Aydın aileleri adına başlattığımız hukuk mücadelesi, son olarak 16 Ağustos 2011 tarihinde Hollanda Yük-sek İdare Mahkemesinin verdiği kara-rla lehimize sonuçlandı. Bu dava so-nucu, herhangi bir Türk vatandaşının Zorunlu Uyum Yasasına tabii tutulamayacağı kararlaştırılmıştır. Dava gerekçesi olarak 1963 An-kara Antlaşmasına dayanarak, 1980 Ortaklık Konsey Kararı 1/80 protokolünün 13’üncü maddesinin ‘haklarında kısıtlamalar yapılamaz’ (standstill-clausule) ilkesi ve 1963 esas Ankara Antlaşmasının 9’uncu maddesinin ‘eşitlik ilkesi’ çerçeves-inde alınmıştır. Bu kararla, Ankara Antlaşmasının Türk vatandaşlarına ne kadar ek haklar getirdiği bir kez daha kanıtlanmıştır. Yüksek İdari Mahkemesinin verdiği karar, müvekkillerimiz, Hollanda ve tüm Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan Türk toplumu için hayırlı olsun. Söz konusu Karar, avukat olarak yıllarca sürdürdüğümüz mücadelenin so-nucudur. Biz bu mücadeleyi sadece müvekkillerimiz için değil, aynı anda Avrupa’da yaşayan tüm Türk vatandaşları için yürüttük. Zira bu karar emsal teşkil edecek olan önemli bir karardır. Maalesef diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, son yıllarda Hol-landa devleti de, Türk göçmenlerin uluslararası hukuktan doğan haklarını görmezden gelmekteydi. Özellikle de 1963, 1970, 1976, 1980, 1995 ve 2004 yıllarında tekrar tekrar imzalanan AB-Türkiye Ortaklık Anlaşmalarına rağmen Türk vatandaşlarına ayrımcılık yapıldı ve hakları göz ardı edildi. Bu haksızlıklara örnek olarak, aşırı yükseltilen oturum harçlarını, vizesiz dolaşım hakkını ve bu davanın konusu olan zorunlu uyum kurslarını göster-ebiliriz. Hukukçular olarak, biz bu

haksızlıklara karşı yıllardır mücadele ediyoruz.Hem yayınladığımız bilimsel makalel-erle hem de yürüttüğümüz davalarla bu konudaki kararlılığımızı herkese duyurmaya çalıştık ve bu mü-cadeleden de asla vazgeçmeyeceğiz. Bundan sonra da haklı mücadelemize yine hukuk yollarıyla devam edeceğiz. Avukat olarak Yüksek Mahkemeyi, kararında gösterdiği adaletinden dolayı kutluyoruz. Mahkeme, Hollanda siyasetine bugün itibariyle hakim olan aşırı sağ ve popülist yaklaşımlara ve baskılara rağmen, hukukun gereğini yerine getirmiştir.Bundan sonra Türk vatandaşlarımız diğer Avrupa Birliği vatandaşları gibi eşit muamele görmek zorundadırlar. Türk vatandaşlarımız artık ayrımcılığın zirvesi olan zorunlu uyum kurslarına, para cezalarına, aile birleşimine getirilen kısıtlamalara, sosyal güvenlik ödeneklerinin kesilmesi ve süresiz oturum haklarının engellenmelerine maruz kalmayacaklardır.Bu karar sadece Hollanda değil, AB-Türkiye Ortaklık hukuku gereği tüm Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın da yararınadır. Dolayısıyla Avrupa’da ki tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını dileriz. Hepinize ve özellikle davayı başlatan ve bize güven duyan yukarıda belirttiğimiz müvekkillerim-ize teşekkür ederiz.Gelecek yazımızda görüşmek ümidi-yle,

Zorunlu Uyum Yasası ve alınan haklarımız

Ejder-Nursel Köse

[email protected]İzanMİzanMİzan

SÖZ KONUSU KARAR, AVUKAT OLARAK YILLARCA SÜRDÜRDÜĞÜMÜZ MÜCADELENİN SO-NUCUDUR

BKR, daha çok yetki istiyor Kredi Kayıt Bürosu (BKR) borçlu kişilerden borçlarının geri ödenmesi için net yasalar çıkarılmasını istiyor. Artan borçları nedeniyle ödeme güçlüğü çekerken vatandaşlar, BKR’in tutumunu insan haklarına tecavüz olarak nitelendirdiler.

Bireysel kredi kullanımında kişilerin sicilini tutan, kredi kurumları ve bankaların kredi talebinde bulunan kişilere kredi verip vermeme konu-sunda tek başvurdukları kurum olan Kredi Kayıt Bürosu’da dertli.BKR, Vergi, elektrik, su, yakıt, kira borçlarının gözden kaçtığını belirterek şahısların tüm borçları konusunda yetki ve açıklık istiyor. BKR’ e kayıtlı kişilerin bu senenin başı itibarıyla yüzde 10 arttığı ve bu sayının 119 bine ulaştığı bildiriliyor. Ailelerin borç batağında boğuştuğu da verilen diğer bilgiler arasında yer alıyor.SONHABER.NL

Okul, başörtüsü davasını kazandıAmsterdam Temyiz Mahkemesi, Volendam kentindeki Don Bosco adlı Katolik temellere dayalı kole-jin öğrencilerine başörtüsünü yasaklayabileceği yönünde karar verdi.

Okulda başını örtmesine izin ver-ilmeyen Imane Mahssan adlı öğrenci, Eşit Muamele Komisyonu’nun kendisini haklı bulması üzerine Don Bosco Koleji hakkına açtığı davayı kaybetmişti.Temyiz Mahkemesi, öğrencinin Don Bosco Koleji’ne bunun bir Katolik okul olduğunu bilerek kayıt yaptırdığına işaret etti. Hakim, öğrencinin Katolik okullarda İslamiyet’e ait sembollerin kabul edilmeyebileceğini dikkate alması gerektiğini belirtti. Mahkeme kararında, dini temellere dayalı okulların tutarlı olmaları koşuluyla inançları doğrultusunda kurallar koyabilecekleri kaydedildi.

Eşit Muamele Komisyonu kız öğrenciyi şikayetinde haklı bulmuş ve Mahssan ailesi başörtü izni için mahkemeye başvurmuştu. Aile, Am-sterdam Mahkemesi’ndeki davanın ardından temyiz davasını da kaybetti. Eşit Muamele Komisyonu’nun kararı mahkemeler tarafından genellikle dikkate alınıyor, ancak bağlayıcı bir nitelik taşımıyor.

Terörle mücadele yasaları eleştirildiKişisel Verileri Koruma Kurulu Başkanı Jacob Kohnstamm, 11 Eylül saldırıları sonrası terörle mücadele kapsamında yürürlüğe sokulan yasaların ne gibi bir ya-rar sağladıklarının halen ortaya konulamadığı eleştirisini yaptı. Kohnstamm, özel hayatın gizliliğinin ihlaline neden olduğuna dikkat çektiği bu tür yasaların halen yürürlükte olduklarının altını çizdi.

Telefon ve internet görüşmelerine ait verilerin saklanması ile kimlik gösterme zorunluluğuna işaret eden Kişisel Verileri Koruma Kurulu Başkanı, bu yasalara zamanında karşı çıkanlara “teröristleri destekley-en kişiler” gözüyle bakıldığını anımsattı. Kohnstamm, o dönem “benim saklayacak bir şeyim yok” diyerek planları destekleyenlerin de artık tepki göstermeye başladıklarını ifade etti. Jacob Kohnstamm, kimliğini gösteremeyen biletsiz bir tramvay yolcusunun hem bilet, hem de kimlik cezası ödemek zorunda olduğuna dikkat çekti ve bunun terörle mücade-leyle hiçbir bağlantısını bulunmadığını kaydetti.

Kohnstamm, koalisyon pro-tokolünde terörle mücadele kapsamında çıkarılan yasaların belirli bir süreye bağlanması ve etkili olduğu net bir şekilde ortaya konulamayan yasaların bu süre bittikten sonra kaldırılmalarının yer almasını olumlu bulduğunu belirtti. Havalimanlarındaki önlemlere de değinen Kişisel Verileri Koruma Kurulu Başkanı, “Ayakkabıların çıkartılması, sıvı maddelere sınırlama getirilmesi yolcuları kızdırmaktan öteye gitmeyen sahte önlemler” dedi.

Page 22: Editie 163
Page 23: Editie 163

232323

AYETAYETAYET

hADİShADİShADİS

İNANÇİNANÇİNANÇEylül|September 2011

De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muh-akkak ki, Sen her şeye kâdirsin.” Âl-i İmran 3/26

VAHDET ,TEFRİKAHep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayes-inde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız. 3:103.

EFENDİMİZ (S.A.V.)’İN ŞEMÂİLİ

Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’ın Hind bin Ebi Hale’den yaptığı rivayet şöyledir: “Dayım Hind bin Ebi Hale’den Peygam-ber efendimizin vasıflarını sordum. O gerçekten iyi tavsif yapan bir kimseydi. Bana Peygamber efendimizin bazı yönlerini ve niteliklerini açıklamasını ümit ediyordum ki, o evsafta tutunayım. Bana dedi ki:“Her ululuk Resûlullah’ta toplanmıştı. Yüzü ayın ondördü gibi parlardı. Uzuna yakın orta boyluydu. Saçı ne düm-düz, ne de kıvırcıktı. Hareliydi, Saçı kendiliğinden ikiye ayrılıp yanlarına dökülürse onları birleştirmezdi. Birleştikleri zaman da onları ayırmayıp oldukları gibi bırakırdı. Saçını uzattığı zaman kulaklarının memesini aşardı. Teni kırmızı ile karışık ak ve güzeldi. Alnı açık ve genişti. Kaşları uzun ve kavisliydi. Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı. Fakat çatık değildi, iki kaşının arasında bir damar vardı. Bu damar, kızgınlık zamanında kabarıp görünürdü. Burnunun iki kaş arasında başladığı yer yüksekçeydi ve ucu da ince idi. Bundaki uyum ve ölçülülük, dikkat edenlerin gözünden kaçmazdı. Burnunda ayrı bir parlaklık vardı. Sakalı sıktı. Yanakları düzdü, yumru ve tombul değildi. Ağzı tabii bir büyüklük-teydi. Dişleri inci taneleri gibiydi. Göğsünden göbeğine kadar çizgi gibi inen ince tüyler vardı. Boynu uzuncaydı. Gümüş gibi ak ve paktı. Bütün uzuvları düzgündü. Ne şişman, ne de zayıftı, ikisi ortası, sıkı etliydi. Karnı ve göğsü bir seviyede idi. Çıkık değildi. Göğsü ve iki küreğinin arası genişti, iri yapılı, iri kemikliydi. Soyunduğu zaman vücudun-dan nur saçılırdı. Vücudu kıllı değildi Yalnız omuz başları ve pazıları biraz kıllıydı. Bilek kemikleri uzun, el ayaları genişti. El ve ayak parmakları kalınca ve uzuncaydı. Ayaklarının altı düz değil, çukurca idi. Ayakları hafif etliydi. Üzer-ine su döküldüğü zaman etrafa yayılırdı. Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır; iki yanına salınmaz; adımların, geniş atar; yüksek bir yerden iner gibi önüne doğru eğilir; vakar ve sükune-tle, rahatça yürürdü. Bakmak istediği zaman bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakardı. Etrafına gelişigüzel bakınmaz-dı. Daha çok yukarıya değil, yere bakardı. Yürürken ashabının gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selam verirdi.

Mucize; insanların yapmasında aciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan harika demektir. Mucize; peygamberlik davasını isbat için inkarcıları ikna et-meye yönelik harekettir. Yoksa onları zorlamak değildir. Hiçbir peygamber yoktur ki, Allah (cc) kendisine bir mu-cize ile ikramda bulunarak, insanların iman etmelerinin ve O’nun yolunda yürümelerinin zorunlu olduğunu, bu vesileyle ortaya koymuş olmasın. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur ki:“Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların imanlarına sebep verecek mucizeler kendilerine verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise,

mucizesi verildi. Resulullah (s.a.v.) zamanında da belağat meşhur idi. Ukaz, Zü’l-Mecaz, Mecenne gibi senenin belli vakitlerinde kurulan panayırlarda (fuarlar) o devrin edi-bleri, şairleri, yazdıkları kasideleri, şiirleri okuyarak yarışırlardı. Birinciliği kazanan şiirler atlas kumaşlar üzer-ine yazılarak Ka’be’nin duvarlarına asılırdı. Bu suretle Peygamberimizin zamanına kadar Ka’be duvarlarında yedi şiir askısı toplanmıştı. Bu suretle Resul-i Ekrem’e de nübüvvetinin doğruluğunun i’cazkar bir delili olarak Kur’an-ı Mübin verildi. Hz. Kur’an, devrin ediblerini, şairlerini müsabakaya davet etti: Kur’an’ın

tamamının, yahut kısa bir suresinin, veya hiç olmazsa bir ayetinin benzer-ini getiriniz, demişti. Fakat hüsran ile neticelenmişti. Kur’an’ın beliğ üslubu-na hayran olan yedi askı sahiplerinin kendileri veya aileleri edebi eserlerini Ka’be duvarlarından indirdiler.

bana vahyedilen bir vahiydir ancak. Onun için, kıyamet gününde ümmeti en çok olanın kendim olmasını ümid ediyorum” (Buhari)Her peygambere, nübüvvet davasını isbat edecek kendi zamanına göre adetin zıddı olan birtakım mucizeler verilmiştir ki, onları görenler imana ve o peygamberi doğrulamaya mecbur olmuşlardır. Mesela Musa (as)’ın asa mucizesi gibi ki, o uzun ve azgın bir yılana çevrilmişti. İsrailoğulları arasında meşhur olan sihir ve sihirbazlıktan üstün bir harika idi. Yine böyle İsa (as) zamanında tıb ilmi ilerlemekte idi. Ona da tıb aleminde bir harika olan ölüleri diriltmek

FETVÂ ve FETVÂ VERMEK

Peygamberlerin mucizeleri

“Halkın salâhı, âlimlerle yöneticilerin salâhına bağlıdır. Fesadı da yine bu iki sınıfın fesadına bağlıdır.”(Hadis-i Şerif)Toplumsal hayat bir takım sorunları beraberinde getirir. Ölçüler, değerler, kültür ve ananeler hep değişkendir. Bir önceki neslin bıraktığı değerler, zamanla başkalaşıp değişirler. Değişim, beraberinde bazı kolaylıklar getirdiği gibi, zorlukları da bünyes-inde taşır. Toplumu ayakta tutan dinamiklerden en başta gelen Din’dir. Din, Allah tarafından akıl sahiplerini kendi hür iradeleri ile dünya ve âhiret mutluluğuna götüren, insanlığın huzur ve selâmeti için Cebrâil (a.s.) aracılığı ile peygamberlere gönderilen ve peygamberlerin yorumuyla insanlığa sunulan hayat nizamıdır. Din-Devlet ilişkisi düzenli seyreden toplumlarda dînî hayatın sunduğu projeler dünya hayatına yön verir. Dînin yön verdiği toplumlar, umumiyetle dünya huzu-runu elde ederler.Din, Şeriat adı verilen kanunlar mecmuası bünyesinde taşıdığı bir kısım kurallar ile hayatın içindeki zorlukları kaldırmayı amaçlar. En başta şeriat, şu üç noktada topluma hitap eder: 1) Zarûriyât2) Hâciyât3) TahsîniyâtBunları özetle ele alacak olursak; Zarûriyât ile kastedilen noktada din, hayat, akıl, nesil ve mal olmak üzere beş temel esasın korunması kastedilir. Zira her insan doğarken bu beş noktada hür olarak dünyaya gelir ve yaşadığı müddetçe inancı, hayatı, aklı, nesli ve malı kutsaldır/dokunulmazlık hakkına sahiptir. Hâci-yât ise; zarûret derecesine ulaşmamış bulunan genel ihtiyaçlardır. İnsanın yaşaması için temel gıdalar, içinde barınabileceği ev, kullanacağı eşya birer ihtiyaçtır. İnsanın temel ihtiyaçlarını helâl dairesinde kalarak temin etmesi hayatın en önemli kazanımıdır. Tahsîniyât’a gelince; güzel ahlâka erişmeye, onurlu ve er-demli yaşamaya, asilce hareket etm-eye yönelik teşviklerdir. Günlük hayat içerisinde iyi ve güzel davranışlarda bulunmak, insan için bir şereftir. Kısaca İslâmiyet, toplumu bu üç noktada değerlendirmeye tabi tutarak her seviyede insana dünya ve âhiret huzuru kazandırmayı amaçlar. Bu amaçları hayata geçirmede genel kıstaslar bellidir. Ve bunlar sabittir. Şeriatın belirlediği yasalar zaman ve mekânın değişmesiyle değişime uğramaz. Ancak Şeriatın zaman ve mekân değişikliğine uyarlanan boyu-tu vardır. İşte bu nokta müçtehidlerin tasarrufta bulunacakları fıkhî alandır. “Fıkıh; insanın lehine ve aleyhine olan hususları bilmesidir.” İmam A’zam Ebû Hanife tarafından yapılan bu tarif, itikâdî, amelî ve ahlâkî hüküm-lerin tamamını bilmeyi kapsamına almaktadır. Ancak ilerleyen süreçte fıkıh denilince bugün, günlük hayatın

akışı içerisinde insanların en çok muhtaç oldukları hususlarla ilgilenen amelî boyut hatıra gelmektedir. Amelî noktadan ele alındığı takdirde fıkıh; “değişmeyen dînin değişen boyutu-dur”, denilebilir. Tabi bu noktada ölçülü olmak ve ölçülü konuşmak lâzım gelir. Zira fıkhın değişkenliği, esneklik itibarı iledir. Bundan hükümlerin de-mode olması anlamı çıkarılamaz. Çağların geçmesi ile şer’î hükümlerin ka-litesi düşmez. Bu, tıpkı bir doktorun hastasına, durumuna göre ilâç tavsiye etmesi ve aynı hastaya ilâcın dozunu belli bir süre sonra azaltıp artırmasına benzer. Yani hükümlerde aslî yönden değişim söz konusu olmaz da, seviye ve imkâna göre kişiye özel hükümler sunar. Sunulan bu usule “Fetvâ” denir. Fetvâ denilince bugün, her önüne gelen kimsenin din adına söylediği söz şeklinde algılanması doğru bir yaklaşım değildir. Öncelikle fetvâ vermek Allah Teâlâ’ya mahsus-tur. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur: “Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor..” (i) İkincilikle fetvâ vermek Resûlullah (s.a.v.)’e mahsustur. Yine Kur’an-ı Kerim: “Sana da ey Resulüm bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın diye..” (ii) buyu-rarak, Efendimiz (s.a.v.)’in hem fetvâ ve hem de yargı yoluyla hükümleri açıklama yetkisine sahip olduğunu önümüze koymaktadır. Üçüncül-ükle dînin hükümlerini bilen, Kur’an ve Sünnet ilimlerindeki inceliklere vukûfiyeti olan âlimlere mahsustur. Bu noktada Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz (c.c.): “Bilmiyorsanız eğer zikir ehline sorunuz..” (iii) Buradaki zikir ehlinden kasıt Kur’an ilimlerini bilen âlim-lerdir. Ki, bunlar en başta Müçtehid âlimlerdir.Yüce Peygamberimiz (s.a.v.) fetvâ vermekte yetkili olduğu halde fetvâ vermede acele etmez, vahyin gelmesini beklerdi. Çünkü Cenâb-ı Hak: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi on-dan sorumludur..” (iv) buyurmaktadır. Bu sebepledir ki, kendisinden fetvâ soran bir kadına fetvâ vermediği için kadın kendisi ile çekişmişti de en sonunda Cenâb-ı Hak el-Mücadele suresinin ilk âyetlerini göndermişti. Birçok tecrübeler, Peygamberimizi fetvâ vermede ağır davranmaya sevk etmiştir. Hz. Ebû Bekir (r.a.) kendisine sorulan bir soruya bilmediğini söyleyince, kendisini şaşkınlıkla karşılayan adama: “Allah’ın kitabı hakkında bilmediğim bir şeyi söyleyecek olur-sam, hangi gökyüzü beni gölgelendi-rir ve hangi yeryüzü ki beni üstünde taşır?..” cevabını vermiştir. Hz. Ömer (r.a.)’in: “Fetvâ vermede cüretkâr olanınız, kendisini ateşe atmaya cüret göstereninizdir..” der. Genel olarak bütün sahabeler fetvâ

vermekten kaçınır ve daha bilgili, daha ehliyetli olan kimselere konuyu havale ederlerdi. Bununla beraber fetvâ verilmesi gereken bir mesele üzerinde de kafa yorarlar, meseleyi Allah’ın kitabı ve Resûlünün sün-netine arzederek, kitap ve sünnetten çıkardıkları neticeye göre hareket ederlerdi. Nitekim Yemen’e vali olarak gönderilen Muâz ibn Cebel (r.a.), kendisine arzedilen bir meseleyi Allah’ın kitabına, onda bulamazsa Resûlünün sünnetine ve onda da bulamazsa kendi içtihadı ile hüküm vereceğini belirtmiş ve buna peygam-berimiz pek sevinmişti. Hatta buradan hareketle Peygamberimiz döneminde fetvâ veren sahabeler vardı. Bunların sayıları 130 civarında olduğu söylen-mektedir. En çok fetvâ verenler ise 7 kişiden oluşmakta idi. Peygamber-imiz (s.a.v.) arkadaşlarının verdiği fetvâyı kontrol eder, isabet edenleri iltifatla taltif ederdi. Eksik gördüğü noktalarda kendilerini uyarır ve böylece maslahat içeren hususlarda arkadaşlarının ufkunu açardı.İlk Müslümanlardan günümüze kadar fetvâ verme işi birçok aşamalardan geçerek, kurumlaşmış bir müessese olmuştur. Fetvâ veren kimseye “Müftî” denilmiştir. Fetvâ verme işine “İftâ”, fetvâ sormaya “İstiftâ” ve fetvâ soran kimseye de “Müsteftî” adı verilir. Kendisi ile fetvâ verilen şer’î hükme “Müftâ bih” denir. Gerçek fetvâ; içtihad şartlarını üzerinde taşıyan Müçtehid tarafından verilir. İçtihad şartları ise; kitap, sünnet, icmâ’, ihti-laflar, kıyas ve arap dilidir. Müçtehid, bu ilimlere hakkıyla vâkıf olan kimse demektir.Fetvâ; üç yoldan birisi ile meseleyi izah etmekten ibarettir.1. İçtihad: Bir kimsenin fetvâ verebilm-esi için içtihad edebilecek kudrete sahip olması gerekir. Bu da, dînî hükümleri kendi aslî kaynağına götür-erek delillendirmek ve delilden hüküm çıkarmak demektir. Böyle bir kudreti ortaya koyabilen bir kimseye ancak “Müçtehid” denir. 2. Tahric: Mezheb imamlarının mez-heplerine ait metin ve kaidelerden hüküm çıkarmak demektir. Böyle bir kimseye “Muharric” denir. Muharric; mensubu olduğu mezhebin kaideler-ine göre hükmü açıklanmamış bir mesele veya yeni bir hadiseyi yorum-layan kimsedir.3. Taklîd: Delilini bilmeksizin başkasının görüşüyle amel etmek demektir. Bir müçtehidin içtihadıyla amel eden kimse, amelinden mey-dana gelecek uhrevî-manevî mesuli-yeti, o müçtehidin boynuna yüklediği için, yaptığı ameline “Taklîd” ve kendisine de Mukallid denir. Bir kimse içtihad edecek veya dindeki yeni meselelere açıklık getirecek kudrete sahip değilse, o kimse mukalliddir ve o ancak bir müçtehid veya muharricin yoluna uyarak hareket eder. Çünkü avâm için taklîd zaruridir.Şimdi, Müçtehid olmadığı halde Allah’ın dininde şahsî görüşüne

dayanarak içtihadda bulunan veya şu üç kişiden biri olmaksızın fetvâ veren kimseler ağır bir mesuliyet yüklenmiş olurlar. Konuyla alâkalı olarak Kur’an’dan şu âyet gayet vurucudur: “Buna rağmen sana icabet etmey-ecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah’tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez..” (v) Buna göre bilgisizce hüküm veya fetvâ vermek büyük bir günah ve böyle hareket edenlerin hidâyetten mahrum olacakları belirtilmiş olmaktadır.Sonuç olarak; fetvâ vermek her-hangi bir meselede sorulan soruya Allah’ın kitabı, Resûlünün sünneti doğrultusunda cevap aramak ve soran kişiyi bu merkeze sevk etmek-tir. Bu işi yapabilecek kudrete sahip olan kişi, Müslümanların Müftü’südür. Müftü o kimsedir ki, yukarıda belirtilen hususlara riâyet eder. Bilgisizce hareket etmekten kaçınır. Yaptığı işin gerek kendisine ve gerekse karşıdakine dînî bir sorum-luluk getireceğini bilir. Ne kendisini ve ne de karşıdakini tehlikeye atmaz. Böyle hareket eden bir kimse, dinde kendisine uyulacak takva sahibi bir önder olur. Eğer böyle olmaz da kendi arzularının esiri olarak “fetvâ vermiş olmak” gibi bir gaye ile fetvâ verirse, bu, kendisini ateşe atmaktan başka bir şey olamaz. Öyleyse; dînimi-zin özüne dönelim. Bizden önceki Salihlerin tuttuğu yerden tutarak dînimizi yaşayalım. Her bid’at ve hurafe davetçilerinden kaçalım. Fetvâ merciine başvurarak, Müslümanları temsil eden müesseselere danışalım. O müessese yetkilileri de Müftülük makamının şerefine yaraşır şekilde hareket etmeliler. Şurası iyi bilinme-lidir ki: “Halkın salâhı, âlimlerle yönet-icilerin salâhına bağlıdır. Fesadı da yine bu iki sınıfın fesadına bağlıdır.” Gerek âlimler ve gerekse yöneti-ciler, yemeğin kıvamını sağlayan tuz gibidirler. Eğer tuz bozulacak olursa, yemeğe kıvam verecek başka bir şey yoktur!

Mustafa Urgenç

[email protected]

i -) Kur’an-ı Kerim, en-Nisâ suresi, âyet 127.ii -) Kur’an-ı Kerim, en-Nahl suresi, âyet 44. iii-) Kur’an-ı Kerim, en-Nahl suresi, âyet 43. iv-) Kur’an-ı Kerim, el-İsrâ suresi, âyet 36. v-) Kur’an-ı Kerim, el-Kasas suresi, âyet 50.

Page 24: Editie 163

242424 aktÜal İteaktÜal İteaktÜal İte Eylül|September 2011

Müslüman Uygur halkı sadece Allah’a inanıp, kendi inançlarını yaşamaya çalıştıkları için devlet tarafından suçlanarak idam edilme-kte veyahut hapse atılmaktadır. 18 yaşından küçüklerin inanç ve din özgürlüğünü yasaklayan Çin hükümeti, devlet dairelerinde çalışanların İslam dini veya başka semavi dinlere inananların dinin emirlere uymalarını kanunen yasaklamış durumdadır. İşgalci Çin hakimiyeti, bu yasaya karşı çıkanları terörist ilan ederek yok etmekte-dir. Kendi Uygur Türkçe dilinde eğitim gören Uygur Türkleri, devlet tarafından Çin dilini öğrenmeye zorlanmaktadır. Tüm üniversite, lise ve ilk okul gibi eğitim daireler-inde Uygur Türkçesi yasaklanarak Çin dili ile eğitim verilmektedir. Yüksek eğitimini tamamlayan on binlerce Uygur genci iş bulamayıp işsizlikten perişan halde gezerken, onların yerine Çin’in iç illerinden doğu Türkistan’a göç ederek gelen işgalci Çinli gençler işe alınarak yüksek maaşla çalıştırılmaktadır. Doğu Türkistan’ın bir çok illerinde petrol kaynaklarının bulunduğu

1949’dan beri Çin komünist işgalinde bulunan Doğu Türkistan, 60 yıldır Çin hükümetinin Uygur Tür-klerine uygulamakta olduğu devlet terörü, sinsi planları, çektirdiği acı, çile, ıstırap ve işkenceleri yirminci asrın sonuna kadar devam ettiği gibi yirmi birinci asırda da daha da arta-rak tüm hızı ile devam etmektedir.Sözde özerklik verilen, ama hiçbir hak, hukuk ve hürriyeti bulunma-yan Uygur halkı tüm gücü ile Çin işgaline karşı direnmektedir. 11 Eylül 2001’den sonra dünyadaki değişen siyaset ve sosyal dengeler Uygur Türklerini adeta yok ol-makla karşı karşıya bırakmıştır. Çin komünist hakimiyeti, uluslararası terörizmle mücadele adı altında Uygur Türklerini terörist ilan ederek tüm dünyanın gözü önünde çeşitli yöntemlerle katletmekte ve Uygur halkını kökünden temizleme girişiminde bulunmaktadır. Kendi topraklarında azınlık hale düşen halk, sosyal, kültürel ve eğitim gibi olmazsa olmaz temel haklardan mahrum bırakılarak cehalete ve yoksulluğa sürüklenmektedir. Doğu Türkistan’da yaşayan 35 milyon

herkes tarafından bilinmektedir. Bu petrol kuyuları kazılmakta, boru hattı yöntemi ile ham petroller Çin’in iç il-lerine götürülerek orada temizliği ve diğer arıtma işlemleri yapılmaktadır. Uygur halkı bırakın kendi petroller-inden yararlanmayı, işçiliğinde bile söz sahibi olamamaktadır. Dini eğitim ve diğer sosyal eğitimlerin anayasal olarak yasak olduğu bu ülkede özel kuruluşlarda yasaktır. Vakıf, dernek, sendikalar ve federasyonlar gibi kurumlardan söz etmek bile suçtur. Tüm dünya kamuoyunun bildiği ‘tek çocuk ya-pabilme yasası’ Doğu Türkistan’daki Uygur Türk nüfusunu azaltma amacını gütmektedir ki, bu uygula-ma asil ve soylu bir milletin neslinin kurutmaya çalışılmaktan başka bir şey değildir.Yüksek vergi politikası uygula-nan Doğu Türkistan’da, Uygur Türklerden toplanan vergilerle Çinli göçmenler kendi yaşamlarını sağlamaktadırlar. Bütün bu olanlara rağmen Çin komünist hakimiye-tine direnen Uygur Türkleri, hay-atta kalma mücadelesi vermekle kalmayıp yurtiçi ve yurtdışında

Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için tüm güçleri ile el ele mücadele etmektedirler. Son olarak bu işgalci Çin hakimiyetinin Uygur Türklerine uyguladığı zulüm ve işkencelerine dayanamayan halk, Çin hakimiye-tine karşı ayaklanmış ve bu ayak-lanma sonucu Çinli yetkililere göre 184 kişinin öldüğü ve 1680 kişinin de yaralandığı dünya kamuoyuna duyurulmuştur.Sürgündeki Uygur bağımsız kuruluşlar ve dünya Uygur kurultayının resmi araştırmalarına göre, 5000 binden fazla ölü 15 bine yakın yaralı ve 20 bine yakın kayıp olduğu tespit edilmiştir. Yukardaki bu rakamı Uluslararası Af Örgütü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü gibi saygın kuruluşlar da doğrulamışlardır.

TÜRK DÜNYASININ KANAYAN YARASI:

“Türkiye-Hollanda ilişkileri, sonsuz dostluklara örnek olacaktır”

‘DOĞU TÜRKİSTAN’İtiraz etmeyene ödeme yapılmayacakUTRECHT – İOT (Hollanda’da Türkler için Danışma Kurulu), Danıştay’ın yüksek oturum harçlarıyla il-gili olarak geçtiğimiz hafta aldığı karara ilişkin açıklamasında, harç miktarına başvuru tarihinden itibaren 4 hafta içinde itiraz etmemiş ve temyize gitmemiş olanların iadeden yararlanamayacaklarını belirtti. Hol-landa, Avrupa Adalet Divanı’nın Türk vatandaşlarına yüksek oturum harcı uygulanmasının Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması’na aykırı olduğu yolundaki kararı üzerine harçları düşürmüştü. İOT, çifte vatandaşlığı bulunan biriyle evlenen Türklere halen yüksek oturum harcı

Belediyeden ödenekli yabancılara dil kursu zorunluluğuLahey Belediyesi ödenekli yabancılara dil kursu zorunluluğu getirdi. Dil sorunu nedeniyle iş bulamayanların sayısının çok yüksek olduğu savunuldu. Yabancılardan “kurs” ya da “ödeneğin durdurulması” arasında bir tercih yapmalarının istendiği öğrenildi. İlk etapta 3 bin kişilik bir liste hazırlayan Lahey Belediyesi, bunlardan görüşmesi tamamlanan 300 kişinin yakında kursa başlayacağını bildirdi.Belediye, dil sorununun yabancıların istihdamında önemli bir engel oluşturduğu görüşünde. Yapılan açıklamada, kurslara katılmanın bu kişilerin işsizlik sorununun çözümüne önemli katkı sağlayacağı savunuldu. 3 bin kişilik listedeki yabancılarla görüşmelere devam edildiği belirtildi.

Sigara cezası ikiye katladıSigara yasağını ihlal edilen işletmelere kesilen para cezası 300’den 600 Euro’ya yükseltildi. Gıda ve Ürün Denetleme Kurulu, yasağa uymadıkları için daha önce cezalandırılan işletmelere ver-ilen toplam ceza miktarının da yükseltildiğini duyurdu. Bu işletmeler artık 4 bin 500 Euro’ya kadar ceza ödemek zorunda kalabilecekler. Kafe, bar ve restoranlarda 2009 yılında yürürlüğe giren sigara yasağına uyan işletme sayısının da azaldığı saptandı. 2009’da yüzde 82 olan oran, Gıda ve Ürün Denetleme Kurulu verilerine göre yüzde 50’ye geriledi. Personel çalıştırılmayan 70 metrekareden küçük işletmeler sigara yasağının dışında tutuluyorlar. Ancak bu işletmeler içerde sigara içilip içilemeyeceğini girişte belirtmek zorundalar.

105 yılın yağış rekoruGeçtiğimiz haziran, temmuz ve ağustos aylarında Hollanda’da 105 yılın yağış rekoru kırıldı. Ortalama yağış miktarı metrekare başına 350 kilogram olarak belirlendi. Bunun yaz mevsimi ortalamasının yaklaşık 100 kilogram üstünde olduğu kaydedildi.Meteoroloji Enstitüsü tarafından yapılan açıklamada, ilkbahar döne-minde metrekare başına ortalama 172 kilogram olan yağış miktarının bu kez 49 kilogramda kaldığı, yaz döne-minin ise, özellikle de temmuz ayının aşırı yağışlı geçtiği belirtildi. 2011 yaz dönemindeki ortalama hava sıcaklığı 16,3 derece olarak belirlendi. Diğer yılların ortalamasının 17 derece olduğunu belirten Meteoroloji En-stitüsü yetkilileri, hava sıcaklığının 20 dereceyi aştığı gün sayısının da bu yıl 60’tan 50’ye düştüğünü bildirdiler.

Dr. Abdulkerim UygurluMisafir Kalem

Hollandalı veliler, bir dergi tarafından yapılan araştırmaya göre başı kapalı öğretmeni sorun olarak görmüyorlar. Ebeveyn ve çocuk dergisi J/M voor Ouders’in araştırmasında Hollandalı velilerin yüzde 55’i, “Çocuğunuzun öğretmeninin başını örtmesini kabul eder misiniz?” sorusuna olumlu yanıt verdi.

588 veli arasında yapılan ankette anne ve babaların çoğunluğu, çocuğunun “batılı olmayan” bir yabancı ile evlilik yapmasını sorun olarak görmeyeceğini belirtti. Türkler, Faslılar, Surinamlılar ve Antilliler, “batılı olmayan” diye tanımlanan yabancılarda en büyük grubu oluşturuyorlar.

Hollandalı velilerin sergiledikleri bu olumlu yaklaşıma karşın, çocuklarını çok kültürlü bir toplumda yetiştirme konusunda fazla iyimser olmadıkları belirlendi. Ailelerin yüzde 57’si çok kültürlü toplumu çocuklarının geleceği açısından kaygı verici bulduğunu söyl-edi. Anne ve babaların kendi kültürel değerlerinin korunması ile çocuklarını dünyaya farklı pencerelerden baka-bilen dünya vatandaşı olarak yetiştirme arasında çelişki yaşadıkları saptandı.

Bu çelişkinin isteksizlikten çok “bunu nasıl başarabiliriz” sorusuna tatmin edici bir yanıt bulunamamasından kaynaklandığını ifade eden araştırmacılar, bunun okul seçimine de yansıdığını kaydettiler. Velilerin yüzde 75’inin çocuğunu Hollandalıların çoğunlukta oldukları bir “beyaz” okula göndermeyi tercih ettiği belirtildi. Yabancı gelinin de yabancı damada tercih edildiği sonucuna varılan araştırmaya göre, velilerin yüzde 62’si çocuğunun “batılı olmayan” bir kız ile arkadaşlık yapmasına sıcak bakıyor. “Batılı olmayan” erkek arkadaşta ise oran yüzde 57’ye düşüyor.

Çocuklarının ayrımcılık yapmaları, Hollandalı anne ve babaların en büyük kaygı duydukları konuların başında geliyor. Velilerin yüzde 90’ı, çocuğunun ayrımcılık yapmasını kabul edemeyeceğini belirtti.

(InterAjans) – DEN BOSCH

Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin 400’üncü yılı kutlamaları çer-çevesinde Den Bosch’ta düzenlenen konferansta yapılan konuşmalarda, iki ülke arasındaki dostluğun kalıcı olduğu vurgulandı. “Bu ilişkilerin gelecek kuşaklara ‘sonsuz dostluk-lar’ örneği olacağına tüm kalbimle inanıyorum” diyen HOTİAD (Hollanda Türk İş Adamları Derneği) Başkanı Turgut Torunoğulları, bir Hollanda atasözünün “Eski dostluk pas tutmaz” dediğini ve iki ülke arasında 400 yıllık bir geçmişe sahip ilişkilerin de pas tutmayan bu eski dostlukların en önemli örneklerinden olduğunu söyledi.

Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan, Senato eski Başkanı Rene van der Linden, Kuzey Brabant Eyalet Yöneticisi Bert Pauli ile yayın kurumu NOS’un eski Genel Yayın Yönet-meni Hans Laroes’un konuşmacı olarak katıldıkları eyalet binasındaki konferans, Türk ve Hollandalılardan oluşan kalabalık bir davetli topluluğu tarafından izlendi.

Aynı zaman DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Avrupa Bölge Komitesi Başkanı ve Türk-Hollanda ile Türk-Belçika Yürütme Kurulu Üyesi olan Edel-

staal Group Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları, Türkiye’nin Hollanda’ya önce laleyi, yıllar sonra da vatandaşlarını gönderdiğini anımsatarak, şunları kaydetti: “Hollanda laleyi geliştirdi, ülkenin sembolü haline getirdi, bütün dün-yaya tanıttı ve sattı. Lale, bugün de Hollanda’nın önemli gelir kaynakları arasında. Türkler yıllar sonra “işçi” olarak geldikleri dostlarının ülkes-inde bugün girişimcilikte ilk sırada yer alıyorlar. Hollanda’da sayıları 16 bini bulan Türk girişimcilerimizin 6 milyar Euro’yu aşan toplam cirolarının büyük bir bölümü, başkanlığını yaptığım HOTİAD üyelerine aittir.”

HOTİAD hakkında bilgiler veren Torunoğulları, “Hollanda ticareti en iyi bilen fırsatlar ülkesidir. Marka olmak için burada işe başlamak lazım. Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen Hollanda şirketleri, gerekse Hollanda’ya yatırım yapmak isteyen Türk menşeli şirketler, bizimle işbirliği yapsınlar. Her iki ülkemizi de iyi tanıyoruz. HOTİAD olarak bu köprü görevini yapmaya her zaman hazırız” dedi. Turgut Torunoğulları, Hollanda’daki Türk toplumunun yaşamın her alanında aktif olduğuna da dikkat çekerek, “Kendimizi ne kadar Türk görüyorsak, o kadar da Hollandalı görüyoruz” ifadesinde bulundu.

Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kutlanacağı 2012’nin önemli bir yıl olduğunu söyledi. Kutlama hazırlıklarının sürdüğünü belirten Büyükelçi Doğan, kutlamaların üst düzey ziyaretleri, ekonomik ilişkileri, kültürel faaliyetleri ve eğitim ile ilgili çalışmaları kapsayacağını anlattı. Senato eski Başkanı Rene van der Linden, ilişkilerin 400’üncü yılı etkinliklerinin karşılıklı önyargılara son verilmesi açısından önemli bir fırsat olduğunu kaydetti. Tür-kiye hayranı olduğunu ifade ederek, “İstanbul dünyanın en güzel kentler-inden biri” diyen Van der Linden, konuşmasında PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders’e de gönderme yaptı. Van der Linden, Hollanda’nın tarihi boyunca hoşgörü geleneğine sahip ve yabancılara açık bir ülke olduğunu söyledi. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin 400’üncü yılı kutlamaları için oluşturulan Danışma Kurulu’nda da başkanlık görevini üstlenen Rene van der Linden, kutlamaların her iki ülkede de büyük kentler ile sınırlandırılmamasının önem taşıdığını söyledi. Yayın kurumu NOS’un eski Genel Yayın Yönetmeni Hans Laroes, “İmaj oluşumunda medyanın rolü” başlıklı bir konuşma yaptı.

Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin 400’üncü yılı kutlamaları çerçevesinde Den Bosch’ta düzenlenen konferansta, iki ülke arasındaki dostluğun kalıcı olduğu vurgulandı

Başörtüsü sorun değil

HABERTURUHABERTURUHABERTURU

Page 25: Editie 163

252525PANORAMAPANORAMAPANORAMAEylül|September 2011

sonrasında, ülkede bir kaya Çinlilere verilir. Ve ne olursa işte bundan sonra olur. Bir kayanın yabancılara verilm-esi ülkede felaketlere, fakirleşmeye ve Uygur halkının göç etmesine sebep olur. Uygurlar büyük bir göçle yeni yurt arayışına çıkarlar. Bu destanda yabancılara verilen bir kayanın ve neticeleri bugün için de bir ışık değil midir acaba?

Asırlar boyu göçler var olmuştur, fakat bu göçler sayesinde özlemler de hep var olmuştur. Atayurt’a özlem hiç bitmemiştir, kalpler ona kavuşmak için hep ata durmuştur, ona kavuşma bir ülkü olmuştur, adeta onun için nefes alınmış ve onun için yaşam mücadelesi verilmiştir.

Bu özlem, bu Atayurt’a kavuşma da bir destan olarak karşımıza çıkmaktadır. Savaş alanında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Göktürklerden sadece hakan İlhan’ın iki oğlu ve eşleri sağ kalırlar. Bu dört kişi bin bir zorlukla geçilmesi zor yerlerden geçerek dümdüz ve çayırlık bir ovaya ulaşırlar. Adeta cennet gibi bir yer. Ve bu ovanın adına ‘Ergene-kon’ adı vermişler, kon sözünün manası, “dağ beli, geçit” demektir. Ergene ise “sarp” anlamına gelen bir sözdür. “Ergenekon Destanı” işte bu destandır. 450 yıl bu bölgede yaşar, çoğalır, zenginlik, rahatlık ve huzur içinde Göktürkler var olurlar. Bu dağların ötesinde bizim atalarımızın yurtları vardır diyerek içlerindeki

Göç, sadece üç harften oluşup içinde dünyaları saklayan bir kelime. Türk’le özdeşleşmiş bu kelime, Türk’ün tarih sahnesine çıkışından itibaren onun peşini hiç bırakmamıştır. Kültürel, siyasi ve sosyal etki ve gelişmeleri kendiyle beraber getiren göç, yeri gelmiş din değişiminde bile etkili olmuştur.

“Cihan hakimiyeti ülküsü” denmiş, göç olmuş,“İlay-ı kelimetullah, nizam-ı âlem” denmiş, göç olmuş,“Mazluma yetiş” denmiş, göç olmuş,“Rızık” denmiş, göç olmuş,Ve böylece yeni yeni anayurtlar oluşmuş.

“Anayurtlar” diyorum çünkü çıkış yeri olan Atayurt Türkistan’dan (Türkeli) uzaklaşalı asırlar oldu, ve her yerde dağınık bir biçimde yurtlar edindi Türk soyu. Ve hep göç, bir türlü son bulmadı ve son bulacağa da ben-zemiyor. Son büyük göç ise anayurt Anadolu’dan Avrupa’ya oldu ve Avrupa Türk’lüğü böyle oluşuverdi. Avrupa’ya göç olarak, gurbetçi adıyla, iktisadi sebeplerden dolayı Batı Avrupa’ya göç edenleri kastet-mekteyim. Yoksa Türkler asırlar önce Avrupa’ya zaten göç etmişlerdi.

O göç ki destanlara bile konu olmuştur. Uygur Göç Destanı’nda, neden göçe sebep olunduğundan bahsedilir. Gün olur Uygur devletinde bir hakan Çinli kızla evlenir. Bu evlilik

(InterAjans) – LAHEY

Hollanda, AB dışına gönderilen ödeneklerin miktarını sınırlamak isti-yor. Sosyal İşler Bakanı Henk Kamp tarafından hazırlanan yasa tasarısı, Avrupa Birliği dışındaki ülkelere gön-derilen ödeneklerin kişinin yaşadığı ülkedeki yaşam standardına göre belirlenmesini öngörüyor. Dul ve yetim maaşları, çocuk paraları, çocuğa bağlı bütçe ile kısmi iş göremezlik ödeneklerini kapsayan değişiklik 1 Temmuz 2012 tarihin-den itibaren yürürlüğe konulmak isteniyor. Çocuğa bağlı bütçedeki değişikliğin ise 1 Ocak 2013 tarihin-de başlatılması planlanıyor.

Sosyal İşler Bakanı Henk Kamp tarafından hazırlanan yasa tasarısıyla ilgili olarak görüş bildiren Danıştay, Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması’na dikkat çekerek planın Türklere uygulanamayabileceği uyarısını yaptı. Danıştay, Akdaş davasında görüşüne başvurulan Avrupa Adalet Divanı’nın, 3/80 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı çerçevesinde Türklerin AB ülkeler-inde kazandıkları hakların ihracına sınırlama getirilemeyeceğini bildirdiğini hatırlattı. Danıştay yasa tasarısının meclise, İdare Mahkemesi’nin Akdaş davasındaki kararını açıklamadan önce gönder-ilmemesini önerdi.

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Henk Kamp ise meclise gönderdiği ek bilgide, 3/80 Sayılı Ortaklık Kon-seyi Kararının tasarının önünde engel oluşturmadığını savundu. VVD’li (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) Bakan Kamp, sosyal güvenliğe getirilmek istenen “ikamet edilen ülke” esasının, ödeneklerin ihracını sınırlamayı öngörmediğini

TebrikDerya & Oğuzhan Dünya Evine GirdilerGazetemizin kurucularından ve medarı iftiharımız Zeynel Abidin ve Ef-taliye Kılıç’ın oğlu Oğuzhan ve değerli dünürü Yılmaz ve Fatma Bülbül’ün kızı Derya, 24 Eylül Cumartesi günü Shiedam Merkez Camii salonunda yapılan muhteşem bir düğün töreniyle dünya evine girdiler. Gökkuşağı sanat merkezinin yönettiği düğün Kur’an tilavetiyle başladı. Uzaktan yakından gelen çok sayıda davetli misafir aileleri tebrik ederek bu mutlu günlerinde düğün sahiplerini yalnız bırakmadılar. Bizlerde Doğuş ailesi olarak genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

TebrikHilal & Aykut Dünya Evine GirdilerNIF Başkanı Mehmet Yaramış’ın yeğeni Çam ailesinin ilk göz ağrısı kızları Hilal ile Karkılı ailesinin oğulları Aykut ile 25 Eylül Pazar günü Rijswijk Eventplaza salonunda yapılan muhteşem bir düğün töreniyle dünya evine girdiler. Gelinin babası İsa ve annesi Ayşe- Çam ve damadın annesi Fatma ve babası Recai Kargılı, kendilerini yalnız bırakmayan tüm misafirlerle tek tek ilgilendiler.Yeni çiftleri kutluyor, ömür boyu mutluluklar diliyoruz..

ileri sürdü. “İkamet edilen ülke” esasında ödenek miktarının, kişinin ikamet ettiği ülkenin yaşam standartları dikkate alınarak belirleneceği ve bu ödeneğin aynen ihraç edileceği savunuldu.

Geert Wilders’in partisi PVV (Özgür-lük Partisi) tarafından dışardan desteklenen VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) – CDA (Hıristiyan Demokratlar) azınlık hükümeti, AB dışına gönderilen ödeneklerde planladığı değişiklikle yılda 16 milyon euroya kadar bir tasarruf gerçekleştirmeyi hedefli-yor. Koalisyon protokolünde çocuk paraları ile çocuğa bağlı bütçenin AB dışı ülkelere ihracının za-manla tamamen durdurulacağı yer alıyordu.

Planlanan değişiklikten en çok Türkiye ve Fas’ta ikamet eden hak sahiplerinin etkilenmesi bekleniyor. Yıllık ödeneklerde 5 bin 600 euroyu bulan bir düşüş yaşanabileceği belirtiliyor. 2008 yılı verilerine göre Hollanda, Fas’ta yaşayan 5 bin 28 ve Türkiye’de yaşayan 2 bin 370 çocuk için çocuk parası ödedi.

Atayurt özlemini hiç dindiremezler. Ve nihayet dağlar eritilerek çıkışa kapı aralanır, birden Gök Börü peyda olur ve onlara yol gösterir. Bu olay, bu gün hiç unutulmamıştır ve Ergenekon Bayramı (Nevruz Bayramı) olarak halen kutlanmaktadır.

“Göç ve özlem” dedik, birbirini takip eden sözler bunlar. Asırlar önce destanlara dahi konu edildiğini ifade etmeye çalıştım. Bir yanda Uygur “Göç Destanı”, bir yanda Göktürk “Er-genekon Destanı”. Bu destanları dile getirmemin tek sebebi göç ve özlemin milletimizde nasıl yer edindiğine dair açık bir destek olmasındandır.

Şimdi “son büyük göç” diye adlandırdığım Avrupa’ya yapılan göçe bir bakalım ve Avrupa Türklüğünün özlemini irdeleyelim. Avrupa’ya göçün 50. yılı dolmakta ve artık dördüncü nesilden bahsedilme-kte.

Anadolu’yu yurt edinenlerin torunları bugün Avrupa’da Avrupa Türklüğünü oluşturmaktadırlar. Göç zaten gerçekleşti, ve hangi gözle bakılırsa bakılsın buralar artık bir yurt oldu. Şöyle bir kendimize soralım artık: “Göç gerçekleşti ama özlem bitti mi?”

Hem doğrudan Anadolu’dan buralara yerleşenler, hem de buralarda doğanlar Anayurt Anadolu’ya özlem duyuyorlar mı acaba? Cevap, kosko-caman bir evettir. Anayurt, Anadolu

ile de kalmıyor, Avrupa Türklüğü mukaddes Ötüken topraklarına, Işık göl etrafına, Tanrı Dağlarına, Amuderya’ya özlem duymaz mı acaba? Atayurt Türkistan’a (=Türkeli) her Türk gibi Avrupa Türk’ü de özlem duymaz mı acaba? Elbette duyar ve daima duyacaktır.

Özetlersek şunu söylemek isterim ki: “Göç gerçekleşmiştir, ve zaman zaman yeni göçler olacaktır. Bir diğer gerçek ise bu göçler beraberinde özlemi getirmiştir. Ve gün olur acaba destanda olduğu gibi bu özlem giderilir mi? Umut her zaman vardır, zaten olmasa yaşam olmaz. Fakat özlemin son bulacağını şimdiden ke-stirmek zor, bu sorunun cevabını Aşık Paşa’nın sözlerinde aramak bence en doğru olandır: “Geçen geçmiştir, geleceğin ne olduğunu bilemeyiz, ne varsa içinde yaşadığımız zamandır. Yaradan’ emirlerini yapıp, zamanın kadrini bilmeli ve O’na şükretmelidir.” Özlemlerin giderilmesi dileğiyle.......

Göç, özlem ve şükür

AB dışına gönderilen ödenekler düşürülecek

PGB kısıtlaması çıkışlara neden olacakLAHEY – Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Marlies Veldhuijzen van Zanten’in, Kişiye Bağlı Bütçe (PGB) sisteminde yapmak istediği kısıtlamalardan hedeflenen 900 milyon yerine ancak 600 milyon euroluk bir tasarruf sağlanabileceği belirlendi. Devlet Planlama Bürosu’nun muhalefetteki partilerin talebi üzerine yaptığı incelemelere göre, PGB’de yapılmak istenen kısıtlamalar sağlık hizmetler-inde 20 bin kişinin işsiz kalmasına da neden olacak.

Tarikatlar belirlenecekLAHEY – Güvenlik ve Adalet Bakanı Ivo Opstelten, Hollanda’da hangi tarikatların aktif olduklarının ve bunların yasalara uyup uymadıklarının inceleneceğini söyledi. Konu, Miracle of Love adlı bir tarikatın üyelerini ailelerinden uzaklaştırdığını ve maddi çıkar sağlamak için üzerlerinde psikolojik baskı oluşturduğunu ortaya koyan bir belgeselin televizyonda yayınlanması üzerinde SP milletvekili Ronald van Raak tarafından meclis gündemine taşınmıştı.

Tüm araçlara plaka taramasıAMSTERDAM – Çevre kirliliğine yol açan kamyonların kente girmelerinin önlenmesi amacıyla Amsterdam çevre yoluna yerleştirilen kameralar, çalıntı otomobiller ile yüklü vergi ya da ceza borcu bulunan sürücülere yönelik denetimlerde de kullanılacak. Amsterdam Belediyesi, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun şehir girişlerinde yapılan plaka taramasından elde edilen bilgilerin bu amaçla kullanılmasına izin verildiğini duy-urdu.

Kreşte cinsel taciz iddiaları araştırılıyorTILBURG – Tilburg polisi ve savcılık, Boemerang adlı kreşte bazı çocukların cinsel tacize uğradıkları yolundaki iddiaların araştırıldığını duyurdu. 3 velinin suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi. Veliler, kreş yöneticileri tarafından düzenlenen ve polis, savcılık ile belediye sağlık dairesi görevlilerinin de katıldığı bir toplantıda araştırma hakkında bilg-ilendirildiler.

Araba polisi arayacakAMSTERDAM – Avrupa Komisyonu Komiseri Neelie Kroes, 2015 yılından itibaren tüm yeni otomobillerde kaza durumunda otomatik olarak 112 yardım numarasını arayıp, aracın koordinatlarını da verecek ‘eÇağrı’ sisteminin bulunması gerektiğini bildirdi. Bu sistemin yılda yüzlerce kişinin hayatını kurtarabileceği belirtildi.

“Utoya katliamı PvdA’lılarda kaygı oluşturdu”AMSTERDAM – PvdA (İşçi Partisi) lideri Job Cohen, Trouw gazetes-ine verdiği röportajda, Norveç’in Utoya adasında yaşanan katliamın hem kendi, hem de diğer sol par-tilerin politikacıları arasında kaygı yarattığını belirtti. Cohen, böylesi bir vahşetin Norveç’te yaşanmasının beklenmediğine işaret ederek, birçok politikacının bunun ben-zerinin Hollanda’da yaşanıp yaşanamayacağını düşündüğünü kaydetti.

Murat Gedik

[email protected]çaDostçaDostçaDostçaDostçaDostçaDostçaDostçaDostça

HABERTURUHABERTURUHABERTURU

Page 26: Editie 163

Hızlı, güvenilir, hesaplı havalenin adresi

Beklemeye son, Havaleniz sadece 10 dakikada Türkiye’de

- Alıcı komisyon ödemiyor.- Alıcı parasını Euro olarakta talep edebilir

**Havalenizi evinizin sıcaklığında, bilgisayarınızın başında, çayınızı yudumlayarak havalem.com aracılığıyla gönderebilirsiniz

tel.: 078 655 16 50 - www.havalem.com

- Hesap numarası şart değil. - Isme havale yapiyoruz.

Hollanda genelinde acentalıklar vererek hizmeti ayağınıza getirdik!!!

11-211-01 FlyerA3-01.indd 1 15/09/2011 10:45:36

Page 27: Editie 163

272727haklarimizhaklarimizhaklarimizEylül|September 2011

Sağlıklı bir nesil için…

Nakit para ile Türkiye’ye giderken aman dikkat!

nun amacı, Avrupa Birliği’ne giren ve çıkan paraların kaydını yapmak; kara parayı ve teröristlerin finansını engellemektir. Bildirim yapma zorunluluğu Avrupa Birliği ülkeler-

ine girerken de vardır. Bildiriyi gümrük polisinde mevcut olan formu doldurarak yapabilirsiniz. Özellikle

Değerli okurlar, bu ülke insanına 20 yıldır farklı alanlarda hizmet götüren Yılmaz Finans şirketi elemanlarından biri olarak, bundan böyle bu köşeden sizleri finansal hizmetler konusunda bilgilendirm-eye çalışacağım. Yazdığım konu-larla alakalı görüş, düşünce ve sorularınızı bekliyorum. Bir son-raki yazımda konut piyasasını değerlendirmeye çalışacağım. Bu konuyla ilgili soru ve sorunlarınız varsa, cevaplayabilmem için şimdiden bana ulaştırmanızı istiyo-rum. Bu yazımızda Türkiye’ye nakit para götürülmesi ile ilgili riskler hakkında bilgi vereceğim.2007 yılında onaylanan nakit paralarla ilgili Avrupa birliği ka-nunu gereğince Avrupa birliğine bağlı olmayan ülkelere seyahat edildiğinde 10.000 Euro’nun üzer-indeki miktarların havalimanında pasaport kontrolünden geçmeden önce gümrük polisine bildirilmesi gerekiyor. Diğer dövizler ve hisse senetlerinin de bu sınırı geçip geçmediğini hesaplamanız ve bildi-rimini yapmanız gerekiyor. Bu kanu-

tatil yoğunluğunda havalimanına bu yüzden erken gitmekte fayda var. Bildirinin yapılmaması durumunda istenilmeyen sonuçlar doğar. Güm-rük polisi kayıt yaptığı gibi, götürme-

kte olduğunuz paranın yüzde 10’una kadar ceza alabilmektedir. Ayrıca paranın kökeni ile ilgili yapılan araştırma sonucunda kişi kara para aklama suçundan dolayı mahkem-eye çıkmak zorunda kalabilir. (Hatta yeni olan bir olayı size aktarayım: 15-09-2011 tarihinde Amsterdam havaalanından Türkiye’ye gitmekte olan bir yolcunun üzerinden 154.000 Euro nakit para çıkmış, bu kişi bu paranın bildirimini yapmamış ve şüphe üzerine para ile birlikte yakalanmış, şu anda o paraya el konulmuş ve kişi de gözaltına

alınmış) Uçağa verilmiş olan bavullarınızın da uçaktan çıkarılması gerektiğinden uçağınızı kaçırma du-rumuyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Yanınızda bulunan paradan siz so-rumlu olduğunuz için başkalarından para almamaya, başkalarının bavulunu götürüyorsanız içerisinde para olup olmadığına emin olun. Ayrıca paranın çalınma riskini de göz önüne aldığımızda en akıllı yolun paranızı en güvenli ve hızlı bir şekilde havale ile göndermek olduğunu düşünüyor ve sizlere de tavsiye ediyorum.Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana 078-6551650 numaralı telefondan veya [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz. Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere, hoşça kalın.

VVD liderliğini koruyorAMSTERDAM – Maurice de Hond tarafından yapılan kamuoyu araştırmasına göre VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi), bugün seçimler yapılsa 32 sandalye ile sandıktan birinci parti olarak çıkacak. Sandalyelerin partilere dağılımı anket sonuçlarına göre şöyle: VVD(+1) 32, PVV(+3) 27, CDA(-7) 14, PvdA(-11) 19, SP(+8) 23, D66(+6) 16, GL(-2) 8, CU(0) 5, SGP(0) 2, PvdD(+1) 3, 50Plus(+1) 1.

1,5 milyon kişi okuma yazma bilmiyorLAHEY – Hollanda’da 1,5 milyon kişinin okuma yazmayı ya hiç ya da yeterince bilmediği hatırlatılarak, bu konuda önlem alınması gerektiği vurgulandı. Okuma ve Yazma Vakfı, okuma yazma bilmeyen anne ve babaların çocuklarına kitap okuyamadıklarına dikkat çekerek, bunun sorunun yeni nesillerde de devam etmesine yol açtığını ifade etti. Okuma yazma bilmeyenlerin 1 milyonu Hollandalılardan oluşuyor.

Emlak fiyatlarında düşüş öngörülüyorLAHEY – Ev Sahipleri Garanti Fonu Vakfı tarafından Delft Teknik Üniversitesi’ne hazırlatılan ra-pora göre, Hollanda’daki emlak fiyatlarında ortalama yüzde 7 oranında bir düşüş yaşanacak. İçişleri Bakanlığına sunulan raporda, emlak kredilerine getir-ilen sınırlamaların satışları olum-suz etkilediği, bunun da fiyatların düşmesine yol açtığı yer aldı.

“Yunanistan Euro Bölgesi’nden çıkmalı”AMSTERDAM – Liberallerin (VVD) önde gelen isimlerinden Frits Bolkestein, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkması gerektiğini savundu. Bolkestein, AB’nin Yunanistan’a Euro Bölgesi’nden çıkması koşuluyla maddi yardımları sürdürebileceğini ve Yunanistan’ın borçlarını kısmen silebileceğini söyledi

DigiD güvenli bulunduHILVERSUM – Devlet daireler-indeki işlemlerde dijital kimlik belgesi olarak kabul edilen DigiD’nin yeniden güvenli bir şekilde kullanılabileceği bildirildi. Devlete ait web sitelerine güven-lik sertifikası veren Diginotar adlı firmanın hacklendiği ortaya çıkınca bu tür uygulamalarda güvenlik sorunu yaşanmıştı. Diginotar ile çalışmalarına son veren hükümet, güvenlik sertifikası konusunda başka bir firma ile anlaştı.

Trafik cezalarına zamLAHEY – Güvenlik ve Adalet Bakanı Ivo Opstelten, trafik cezalarının yükseltileceğini duyurdu. Hız sınırı saatte 30 kilometre olan yollarda bu sınırı 10 kilometre ile aşan sürücüler, Bakan Opstelten’in planına göre 1 Ocak tarihinden itibaren 54 yerine 93 euro para cezasına çarptırılacaklar. Diğer trafik cezaları da bu yıl olduğu gibi 1 Ocak’tan itibaren yüzde 15 yükseltilecek.

Geçen sayımızda; evden alınan çocukların tekrar anne ve babasının yanına dönmesi mümkün müdür? konusunu ele almıştık.Bu sayımızda ise; çocuğun sağlam/sağlıklı bir fert olması ve çocuğun refahı için ebeveynlerin gözet-mesi gereken unsurlar nelerdir? konularını sizlerle paylaşmaya çalışacağız

Çocuğun sağlam/sağlıklı bir fert olması için ebeveynlerin dikkat etmesi gereken noktalar?Ebeveynlerin yapması gereken en önemli unsurları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz.

Aile içi ve çocukla sağlıklı bir iletişimToplumun çekirdeği olarak bilinen

ailede sevgi ve saygı, sağlıklı bir aile ortamı için kaçınılmaz bir unsurdur. Çoğu ailenin huzursuzluğunun, hatta dağılmasının en önemli

sebeplerden birisi de; aile içindeki iletişimin yetersizliğidir.

Çocukla arkadaş olmakÇocukla iyi bir iletişime geçebil-menin en önemli noktalarından bir tanesi, belki de en önemlisi, çocukla yeri geldiği zaman arkadaş ola-bilmektir. Çocuğun sıkıntılarını, problem-lerini, sizinle bir ebeveyn olarak paylaşabilmesi için bu çok önemli bir unsurdur.

İyi bir takipçi olmakÇocuğu en iyi tanıyan hiç şüphesiz ki kendi anne ve babasıdır. Çocuğun karakterini, güçlü ve zayıf noktalarını bilmesi gereken, ilk etapta anne ve babasıdır. Çocuğunu iyi tanıyan

bir anne baba, gelişimi süresince çocuğunu yönlendirebilir. Onun için atalarımız şöyle demiştir: “Bağ dibinde izin olsun, üzüm yem-

eye yüzün olsun”

Çocuğun refahı için gözetilmesi gerekenler…

Vücutsal RefahBüyüklerimizin de belirttiği gibi “sağlam kafa sağlam vücutta bulu-nur”. Spor yapan kişinin sağlıklı bir vücu-da sahip olacağı gibi, spor aracılığı ile yeni arkadaşlar edinme, sosyal beceri kazanma, ve stres atması da sağlanmış olur. Ayrıca spor sayes-inde, beyindeki mutluluk hormonu endorfin harekete geçeceğinden, insan kendini daha mutlu hissede-cektir.

Ruhsal Refah Vücutsal refahın yanı sıra ruhsal refah da, sağlıklı bir gelişim için çok önemlidir. Huzurlu ve mutlu bir aile ortamında yetişen bir çocuğun doğal olarak ruh sağlığı da iyi olacaktır. Ruh sağlığı iyi olan fert her zaman isabetli karar verebilir. İnsanın beyni hakim, vicdani savcı ve nefsi avukatıdır.

Maddi/Materyal RefahSağlıklı bir aile ortamı için önemli unsurlardan birisi de, ailede ma-teryal refahın olmasıdır. Düzenli ve yeterli maddi gelir, çocuğun yaşına göre ona harçlık vermek ve buluğ cağına ermiş çocuğa sorum-luluk vermek (buradaki asıl amaç; çocuğun sorumluluk duygusunu pedagojik olarak geliştirmektir), materyal refahı özetleyen bazı

örneklerdir.

Sosyal RefahHer insanın sosyal kontağa ihtiyacı vardır. Çocuğun paylaşmayı, kazanmayı, kaybetmeyi, üzülmeyi ve sevinmeyi öğrenmesi, toplumda kaçınılmaz olan unsurlardır. Bunları tecrübe edebilmek için sosyal iletişime ihtiyacı vardır.

Kültürel Refahİnsanın başka kültürlere iyi adapte olabilmesi için öncelikle kendi kültürünü iyi bilmesi gerekmek-tedir. İnsanın yaşadığı toplumun normlarını, örf ve âdetlerini bilmesi, kendi örf ve âdetini bilmesi kadar önemlidir.Bunun yanı sıra asimile olmaya mey-dan vermemek gerekmektedir. Yukarıda belirtilen unsurlar, çocuğun kültürel refahı için önem-lidir.

Önümüzdeki sayımızda değineceğimiz konu; Koruyucu aile; (şartları çeşitleri, görevleri, vs.) kimdir, nedir?

Deniz Çatıkkaş

Osman Aslan

[email protected]

[email protected]

IbhârIbhârIbhâr

İKTİSATİKTİSATİKTİSAT

Yanınızda bulunan paradan siz sorumlu olduğunuz için başkalarından para almamaya, başkalarının bavulunu götürüyorsanız içerisinde para olup ol-madığına emin olun. Ayrıca paranın çalınma riskini de göz önüne aldığımızda en akıllı yolun paranızı en güvenli ve hızlı bir şekilde havale ile göndermek olduğunu düşünüyor ve sizlere de tavsiye ediyo-rum.

HABERTURUHABERTURUHABERTURU

Page 28: Editie 163

282828 kADIN - A İLEkADIN - A İLEkADIN - A İLE Eylül|September 2011

AYETAYETAYET

hADİShADİShADİS

DUADUADUADUADUADUA

özlü sözözlü sözözlü söz

“Ve mü’min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar ve avret mahal-lerini muhafaza etsinler ve ziynetler-ini açmasınlar, onlardan her zahir olanı müstesna ve başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar ve ziynetlerini açıvermesinler. Ancak kocalarına veyahut kendi babalarına veya kocalarının babalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi kardeşlerine veya kendi kardeşlerinin oğullarına veya kendi kızkardeşlerinin oğullarına veyahut kendi kadınlarına veya kendi ellerinin malik olduğu cariyelerine veyahut erkeklik-ten kesilmiş hizmetçilerine veya kadınların avret mahallerine muttali olmayan çocuklara (karşı açıverilmesi) müstesna. Ve ziynetler-inden gizledikleri bilinsin diye ayaklarını da birbirine vurmasınlar. Ve cümleten Allah’a tevbe ediniz, ey mü’minler! Tâ ki felaha erebilesiniz.” (NÛR SURESI – 31)

Hamdiye Kaplan kimdir? Bize kendinizi tanıtır mısınız?Aslen Trabzonluyum. Oss şehrinde ikamet etmekteyim. Dört çocuk annesiyim. 1978`den itibaren Hollanda`da yaşıyorum. İlk ve orta öğretimimi Hollanda`da gördükten sonra Türkiye`ye temelli gittim. İki yıl Türkiye`de kaldıktan sonra tekrar Hollanda`ya gelme kararı aldık ve geldik. Bir müddet çalıştıktan sonra evlilik yaptım. İlk iki çocuğumu biraz büyüttükten sonra teşkilat ile tanıştım ve görev aldım. İlk iki sene federasyonda görev aldım. Birinci yılında ticaret ikinci yıl teşkilatlanma bakanlığı yaptım. Bu görevler doğrultusunda tecrübe edindim ve sonra şube de göreve başladım.

Risale Kadın Kolları ile ne zaman tanıştınız? Bakanlığı ne kadar süredir yürütmektesiniz?Risale Kadın Kolları ile 2000 yılında tanıştım. O zamandan itibaren Kadın Kolları başkanlığını yürütmekteyim.

Kadın Kolları’nın çalışmalarından bize biraz bahseder misiniz?Risale kadın kollarının haftalık ve özel programları mevcut. Haftalık program içerisinde bir çok dersler verilmektedir. Hanımlara özel her akşam Kur’an-ı Kerim dersleri, tefsir dersleri, ilmihal dersleri, hanımlar için hazırlanmış olan Kur’an gece-leri ve sohbetler verilmektedir. Bu derslerin yanı sıra Cuma günleri ise genç kızlarımız için sohbetler düzenlenmektedir. Hafta sonları ise çocuklarımız için Kur’an-ı Kerim, temel bilgisi dersleri verilmektedir.Özel faaliyetlere gelince hanım

ve genç kardeşlerimiz için farklı konularda hazırlanan konferanslar, seminerler, bayramlaşmalar, iftar ve sahur programları, kandil günü ve gecelerinin değerlendirilmesi ve buna benzer farklı faaliyetler yer almaktadır.

Kadın Kollarının yapmak istediği farklı çalışmalar var mı?Evet. Bizim bu sene itibariyle yapmak istediğimiz farklı program-lar var. Bunlardan bazıları; farklı kültüre, dine ve dile mensup olan hanımları kahvaltıda buluşturmak. Böylelikle farklı kültürlerden hanımların kaynaşmalarını hedefli-yoruz. Federasyonun önerdiği Hu-zurevi projesi var. Ve bunun yanı sıra yedincisini açtıracağımız su kuyuları projemiz de var. Bu projemiz 2001 yılından itibaren devam ediyor ve bundan sonra devam ettireceğimiz projelerimiz içerisindedir.

Yapmış olduğunuz çalışmalarda artı ve eksi yönler nelerdir?Yapmış olduğumuz çalışmaların mutlaka artı ve eksi yönleri oluyor. Bu konular yaptığımız programların akabinde toplantılarda da görül-üyor. Yapmış olduğunuz işlerde hiç bir zaman “mükemmeliz” tabirini kullanmıyorum. Çünkü herkesin eksikleri olduğu gibi bizlerinde oluyor. Bunun için arkadaşlarımızla da bu artı ve eksi konuları istişare ediyoruz. Bu şekilde artı ve eksiler-den öğrendiğimiz noktalarda oluyor. Bunun, işin güzel tarafı olduğunu düşünüyorum.

Risale Kadın Kolları’nın çalıştığı

yabancı veya farklı Türk kuruluşları var mı?Biz bir çok Türk ve yabancı kuruluşlarla beraber çalışıyoruz. Bunların içerisinde bir kaç Türk kurulusu, onun yanı sıra birçok Hollandalı kuruluşlar da var. Bun-lardan örnek vermem gerekirse; GGD, Vivaan, Oss belediyesi ve yabancı kadın teşkilatları gibi kuruluşlarla çalışıyoruz.

Risale Kadın Kolları’nın gençlik çalışmaları var mı? Çalışmalar gençleri ne yönde etkiliyor ve gençlerin bulunduğu durumu bize değerlendirir misiniz?Gençliğimizin bir çok faaliyetleri var. Daha önce bahsettiğim gibi haftanın son günü olan Cuma günleri gençliğimizin sohbet günü. Bu soh-bet gününde genç kardeşlerimizin ilgisini çeken konular konuşuluyor. Bu sohbetler Türkçe olduğu gibi Hollandaca da verildiği oluyor. Bunun yanı sıra genç kardeşlerimiz için bir çok faaliyetler düzenleniyor. Bunlardan örnek verecek olursak, sosyal aktiviteler, Kur’an dersleri, temel bilgiler dersleri, tefsir dersleri gibi dersler veriliyor. Genç kardeşlerimizin bulunduğu duruma gelince gidişat da düzelme olduğunu gözlemliyorum. Yapılan sohbetler bir çok genç kardeşimizin şuurlanmasına vesile oldu, bu-nun yanı sıra sohbet guruplarının sayısında bir artış oldu. Sohbete gelen genç kızlarımız arkadaşlarını davet etmesi sayının artışına vesile oluyor.

Oss şubesinde NIF Eğitim En-

stitüsü birinci yılını yaz öncesi tamamladı. Sizdeki izlenimi nasıl oldu bu eğitim enstitüsünün?Genel olarak güzel geçtiği kanaatin-deyim. Kaliteli bir ders yılı oldu. Birbirinden değerli hocalardan dersler aldık. Bu kursun devamını düşündüğümde yetiştirilecek hatibe sayısı beni sevince ve heyecana boğuyor. Eğitim kursunun Oss şubesinde olması ayrı bir sevinç. Katılımın önümüzdeki eğitim kurs yılı için daha fazla olmasını ümid ediyorum.

Milli Görüş çatısı altında çalışmak size ne ifade ediyor? Bu çatı altında çalışan veya davet et-mek istediğiniz kardeşlerimize mesajınız nelerdir?Milli Görüş çatısı altında çalışmak, Cenabı Allah’ın emrettiği yolda, Peygamber efendimizin uyguladığı sünnet doğrultusunda faaliyet yapıyor, hissiyatı veriyor bana ve bu hissiyat bana yetiyor. Milli Görüş kendini ispatlamış bir kuruluş. Tanıyanların bizzat içerisinde olan kardeşlerimizin de bunun farkında olduğunu biliyorum. Fakat tanımayan kardeşlerimiz gelsin ve misafirimiz olsunlar. Milli Görüş’ü yakından tanıma imkanı bulsunlar.Rahmetli Erbakan Hoca’mızın emaneti olan Milli Görüş’e karşı ön yargılı olmasınlar. Ön yargılarını bir kenara bırakıp tanısınlar Milli Görüş’ü. Bizim her yaptığımız iş ve attığımız adım Kur’an’a ve Sünnete uygun olması gerekmektedir. Şayet böyle olmaz ise bizler kötülüğe doğru yol alırız ve bu bizim yapmış olduğumuz büyük bir hata olur. Son olarak, aslını inceleyen her Müslümanın Milli Görüşçü olduğunu ilave etmek istiyorum.

Oss Risale Kadın Kolları Başkanı Hamdiye Kaplan’a bize ayırdığı değerli vaktinden ötürü teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Önümüzdeki sayıda bir başka şube başkanının misafiriyle sizleri buluşturmaya çalışacağız. Tepki, teklif ve görüşlerinizi bekliyoruz.Hazırlayan: Hatice Kartal

NIF Kadın Teşkilatı altında bir çok şubemiz mevcut. Bu ay itibariyle siz değerli Doğuş okuyucularımıza şubelerimizi ve oralarda hizmet yürüten fedakar insanlarımızı tanıtacağız. Bu ay Oss şubesi Mescidi Cuma Camii Risale Kadın Kolları’nın misafiri olduk. Bizleri evinde misafir eden Risale Kadın Kolları Başkanı Hamdiye Kaplan tüm sorularımıza içtenlikle cevap verdi.

“Kadın, örtülmesi gereken avret-tir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker.” (Tirmizî, Radâ 18)

“Ey Rabbimiz, “Rabbinize inanın” diyen davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumu-zu iyilerle beraber al! Ey Rabbimiz, bize, peygamberlerin vasıtasıyla vâ-dettiklerini de ikram et ve kıyamette bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vâdinden caymazsın.” (Ali İmran: 193-194)

Bir Milletin asil gücü ne tankı ne tüfeğidir. Bir Milletin asıl gücü İMANLI GENÇLERİDİR! (Prof. Dr. Necmeddin Erbakan)

Risale Kadın Kolları Başkanı Hamdiye Kaplan:“Bizim her yaptığımız iş ve attığımız adım, Kur’an’a ve Sünnete uygundur”

Hazırlayan: Hatice Kartal

NamazSana yükselişimdir rabbimArınmamdırTemizlenmemdirSana şükredebilmemdir ey rahmanKendimi bulmamdırFeryadımı duyurmamdırSana içimi dökebilmemdir ey SettarSeninle dertleşebilmemdirYalnızlığımı unutmamdır

Sana yönelmemdir namazDünyayı arkamda bırakmamdırSadece senle oluşumdur namazım

Öyle bir yâri sevki,

Seni senden bile çok düşünsünÖyle bir yâri sevki,Seni senden ver herkesten çok sevsinÖyle bir yâri sevki,Herkes seni bıraktığı anda bile seni bırakmasın

Öyle bir yâri sevki,Seni hep beklesin ne parsan yapÖyle bir yâri sevki, Hakiki aşkı bulHakiki aşkı bul ki anlaSeni bu dünyada rabbinden fazla kimse sevmeyecek düşünmeyecek beklemeyecek

Zeynep Su

Sana yükselişimdirNe kadar günahkâr olsam da yine kapında olmamdırBaşka kapımın olmayışındır namazımSana duamdırTemizlenmemdirŞükrümdürNamazım sana kavuşmamdır

Zeynep Su

Siir

Page 29: Editie 163

292929292929GENEL KÜLTÜRGENEL KÜLTÜRGENEL KÜLTÜREylül|September 2011

1-Altı büyük Hadis kitabımıza verilen ad. 2-Minare, kubbe, sancak direği vb.

yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçi-

minde süs, ayça * Bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin,

durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu * Po-

tasyumun simgesi. 3-Ebu Cehil’in oğlu olmasına rağmen İslam-I seçen ve Hz.

Peygamberin yanında olmak için Medine’ye yerleşen ve ardından da Yermük

savaşında şehit olan Sahabe * Argonun simgesi * Bir ajansımız. 4-İnce anlamlı,

düşündürücü ve şakalı söz, espri * Argonun simgesi * Davranış biçimi, üslup.

5-Argonun simgesi * En çok nüfus yoğunluğu olan ilimiz * Argonun simgesi.

6-Deyiş, anlatım, ifade * Argonun simgesi * Terbiye edici anlamında Allah’ın

(c.c) isimlerinden. 7-Karbonun simgesi * Peygamberimizin (s.a.v.) kızlarından

birisinin de ismi olan bir bayan ismi *Evvel, ileri. 8-Soru * Bir bahçıvan aleti *

Kurşunun simgesi.9-Sert buğdaydan elde edilen, iri taneli un * Bir düşünceyi

anlatan bir veya bir kaç cümlelik söz. 10-Kısaca metre * Bir yerde oturma,

eğleşme * Bir çoğul eki. 11-İçinde bulunduğu hücre veya organizmaya özel bir

etkisi olan, kuşaktan kuşağa ve hücreden hücreye geçen kalıtımsal öğe * Nan

* Çeşmeden evlere su taşımayı iş edinmiş kimse. 12-İğdiş edilmiş, burulmuş

hayvanlar * Lanet okuma, lanetleme * Trityumun simgesi.

1-Evren, dünya * Rumuz, sembol. 2-Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey,

ideal * Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, yeşil veya sarımtırak, üzeri yeşil

lekeli, irice bir meyve * Genişlik. 3-Birleştirme, bir araya getirme * Peygam-

berimizin annesi. 4-Karamsarlık, bir şey hakkında iyi beklentilerin olmama

durumu * Potasyumun simgesi. 5-Borun simgesi * Bir uzunluk ölçüsü birimi

* Damarlarda dolaşan sıvı. 6-Azotlu besinlerin vücutta yanmasıyla oluşan,

erimiş bir durumda idrarla dışarı atılan azotlu madde * Argonun simgesi *

İterbiyumun simgesi * Donuk renk. 7- Bir nota * Gelenek, görenek * Enemek-

ten emir. 8-Verme, ödeme * Borun simgesi * Seçkin * Alfabemizin on beşinci

harfi. 9-Boru sesi * Turpgillerden, yaprakları tüylü, çiçekleri beyaz, sarı, mor

renkli bir bitki * Borun simgesi * Bir nota. 10-Kısaca Türk malı * Karışık renk *

Genellikle eşeklere, bazen de atlara vurulan, kaşsız, enli, yayvan ve yumuşak

bir çeşit eyer. 11-Aynştaynyumun simgesi * Utanma duygusu * Kandaki zararlı

maddeleri süzüp idrar olarak salan, omurganın sağ ve sol yanında bulunan

çift organdan her biri. 12-Can veya mal kaybına neden olan kötü olay * Azotun

simgesi * Er, onbaşı ve çavuşlara verilen genel ad.

Hazırlayan: Muhammed Fırat

Wanneer iemand in Nederland de shahadah uitspreekt heeft hij of zij vaak al een hele reis achter de rug. Van de eerste boeken, de eerste gesprekken en de eerste keer de Koran lezen naar het langzaam groeien naar het uitspreken van de geloofsgetuigenis. Niet één beker-ingsverhaal is gelijk aan de andere. Er zijn diverse obstakels en uitdag-ingen die de weg moeilijk maken, zoals de grote hoeveelheid aan onjuiste informatie die beschikbaar is over de Islam maar ook de soms beperkte manier waarop de Islam-itische gemeenschap gewend is om ondersteuning te bieden.

Stichting OntdekIslam bestaat gro-tendeels uit Nederlandse moslims die deze route bewandeld hebben. De ervaringen van de vrijwilligers

worden gebruikt om de uitnodiging naar de Islam meer te laten aanslu-iten op de realiteit en referentiekad-er van de niet-moslims. De stichting heeft een folder ontwikkeld waarin de basisbeginselen van de Islam kort en duidelijk worden uitgelegd. Zonder ‘Islamitisch vakjargon’ maar in simpele bewoordingen krijgt de lezer een beeld van deze religie en tegelijkertijd bevat het verwijzingen hoe meer informatie verkregen kan worden. Daarnaast organiseert OntdekIslam met enige regelmaat bijeenkomsten en lezingen waarbij Nederlandstalige sprekers aspecten van de Islam nader toelichten. Op de website ontdekislam.nl zijn diverse artikelen aanwezig maar is tevens een forum waar de ruim 14-duizend leden onderling hun gedachten over de Islam kunnen

delen. Hiervan wordt vooral gebruik gemaakt door niet-moslim jongeren, maar ook door Turkse en Marok-kaanse en andere Islamitische jon-geren. Zo biedt OntdekIslam alles wat nodig is tot de shahada.

De ondersteuning die door OntdekI-slam wordt geboden aan mensen die overwegen en uiteindelijk besluiten om de islam te accepteren is essentieel voor een goed begin van het leven als moslim. Maar ook na het uitspreken van de geloofsge-tuigenis zijn er nog vele uitdagingen waar de gloednieuwe moslim of moslima mee te maken krijgt. Dit kunnen uitdagingen zijn die direct met het praktiseren van de Islam te maken hebben, zoals het leren van het gebed, het leren reciteren van enkele soerah en de vraag hoe je eigenlijk zo’n hoofddoek kan dragen? Maar ook zijn er vele sociale uitdagingen. Hoe leg je aan je niet-moslim familie en vrienden uit welke stap je hebt gemaakt en hoe zullen zij daarop reageren? Als ik een Islamitische naam aanneem, hoe regel ik dat dan op werk? Maar ook zal de nieuwe moslim een plekje moeten vinden in de Islamitische gemeenschap. De eerste keer naar de Moskee is vaak een emotionele maar ook onwennige ervaring.

Het Landelijk Platform Nieuwe Moslims (LPNM) biedt begelei-ding aan deze nieuwe moslims op

een persoonlijke manier. Met een netwerk van mentoren door een groot deel van Nederland kunnen ze iemand na zijn shahada snel kop-pelen aan een begeleider dichtbij huis. Omdat de begeleiders vaak zelf ook bekeerlingen zijn kunnen zij uit hun eigen ervaring ondersteun-ing bieden en de nieuwe broeder of zuster op weg helpen. Ook ná de geloofsgetuigenis zijn er nog vele vragen die beantwoord moeten worden en dan bieden de begelei-ders uitkomst. Een Nederlander die moslim wordt neemt de Islam als zijn religie, maar neemt niet per definitie de Marokkaanse of Turkse tradities als zijn nieuwe cultuur. Vaak gaan nieuwe moslims ook niet naar een moskee met een specifieke culturele signatuur maar naar de moskee die

dichtbij is. Dat kan vanuit huis een Turkse Moskee van Milli Görüş zijn, maar vanuit werk een Marokkaanse moskee. Met goede begeleiding kunnen deze nieuwe broeders en zusters groeien in hun aanbidding en imaan terwijl ze ook dichtbij zich-zelf blijven. Zo biedt het LPNM alles wat nodig is ná de shahada.

Door het nog steeds toenemende aantal Nederlanders dat informatie wil hebben over de Islam en moslim wil worden, groeien beide organisa-ties nog elk jaar. Daarom is het van essentieel belang dat uiteindelijk onze gehele Islamitische gemeen-schap de schouders onder deze organisaties zet.

Direct nadat de Profeet Mohammed - vrede zij met hem - de eerste openbaringen had ontvangen besloten niet-moslims de Islam te accepteren als hun religie. Het proces dat op gang kwam in het toen nog kleine Mekka verspreidde zich via Media over het gehele Arabische schiereiland, over het hele Midden-Oosten, Perzië, Azië en Afrika. Hoewel er al enkele bronnen zijn die reppen van Europese bekeerlingen in de vele eeuwen die zijn verstreken, heeft de migratie van Moslims uit diverse moslimlanden in de 20ste eeuw een nieuwe impuls gegeven. Inmiddels zijn in alle Europese landen grote groepen bekeerlingen tot de Islam aanwezig. In Nederland hebben zij zich verenigd in onder andere Stichting OntdekIslam en het Landelijk Platform Nieuwe Moslims.

Nederlanders zetten de schouders onder Islam

Abbas van Noppen

Page 30: Editie 163

TEBRİK - TAZİYE - ŞİFA DİLEĞİTEBRİK - TAZİYE - ŞİFA DİLEĞİTEBRİK - TAZİYE - ŞİFA DİLEĞİTaziyeAbonelerimizden ve SICN eski koordinatörlerinden sevgili Ebubekir Öztüre’nin muhterem babası Aşır Öztüre 4 Eylül 2011 tarihinde Ankara da vefat etmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı dileriz.

TaziyeAbonelerimizden sevgili Mehmet Durmaz’ın baldızının ve yeğeninin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhum ve merhumeye Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı dileriz.

Şifa DileğiAbonelerimizden ve NIF idari eski üyelerinden sevgili Sefa Bağcı’nın ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Şifa DileğiAbonelerimizden sevgili Mihrali Şentürk’ün kıymetli annesinin ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Şifa DileğiAbonelerimizden sevgili Emrullah Köse’nin kızının ci-ddi bir rahatsızlık geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Şifa DileğiHürriyet Gazetesi Hollanda temsilcisi sevgili Ünal Öztürk ile İnterajans müdiresi Yasemin Öztürk’ün izin dönemi ciddi rahatsızlıklar nedeniyle hastanede müşahede altına alındıklarını üzüntüyle öğrendik. Hastalarımıza geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Şifa DileğiRotterdam Ijselmonde İlçe Belediyesi Meclis Üyesi sevgili Necat Kaya’nın ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

TebrikAdo Thuiszorg sahibi Neşet ve Gülsün Ayhan çiftinin, Berat adını verdikleri nur topu gibi bir evladı dünyaya gelmiştir. Ayhan ailesini tebrik ediyor, Berat’a, sağlık, esenlik, huzur ve başarı dolu bir ömür diliyoruz.

TebrikHOTİAD Başkanı Turgut Torunoğulları’nın kızı Zeynep’in evliliğe ilk adımı atarak nişanlandığı ha-berini aldık. Gençleri ve Torunoğulları ve Kerenciler ailelerini tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. Hoş geldin bebek!Yaşama sırası artık sende…Nurhani ve Gülsüm Turan çiftinin Osman adını verdikleri nur topu gibi bir erkek çocukları dünyaya geldi. Gazetemiz emektarlarından sevgili Osman Turan’a dedelik unvanı kazandıran minik Osman’a dünyamıza hoş geldin, diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, Osman’ımıza sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

303030 bİz İm sayfabİz İm sayfabİz İm sayfa Eylül|September 2011

Satılık Konut: DOKLAAN 73-A Rotterdam-CharloisOud Charlois semtinde, sakin ve yeşil alanı bol olan bir bölgede, satılık 4 odalık dubleks tipi bir konut. Genişliği yaklaşık 95 m2. Maas nehrine seyretmek mi istiyorsunuz? Yoksa Rotterdam’in ‘’boğazına’’ yakın mi oturmak istiyorsunuz? Konutta lüks bir banyo ve mutfak mevcut. Şirin ve küçük bir bahçesi olan bu konuta ilgi duyanlar, arayıp randevu talebinde bulanabilirler. Emlak vergisi % 6’dan %’2 ye düştü, bu büyük fırsattan yararlanıp ev sahibi olunuz! Konutun satış fiyatı: 192.500 Euro k.k. Geniş bilgi ve randevu için: drs. Ahmet Yıldırım, woon-en hypotheekexpertmob: +316-46116915 -e-mail: [email protected]‘’Konut alım satımında güvendiğiniz adres olduk’’

Page 31: Editie 163

313131HABERHABERHABEREylül|September 2011

ZİYARETLERİMİZ DEVAM EDİYOR...Doğuş Gazetesi olarak her ay pek çok gönül dostumuz tarafından ziyaret ediliyor ya da iadei ziyarette bulunuy-oruz. Bu manada, bu ayda da birçok ziyaret gerçekleşti. Görev süresi dolan Rotterdam Başkonsolosumuz Esen Altuğ, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi İsmail Hilmi Bilgi ziyaret ettiklerimiz arasındaydılar. Bu ay yazıhanemizi ise, Yılmaz Finans Yönetim Kurulu Başkanı Metin Yılmaz ve Osman Aslan, yazarımız Deniz Çatıkkaş ve SONFM’den Ömer Aşıran ile Deniz Sezer ziyaret ettiler. Ziyaret sırasında yapılan kısa sohbetleri sizlerle paylaşıyoruz.

Rotterdam Başkonsolosu Esen Altuğ: “Ayrılıklar, burukluğu da beraber-inde getiriyor”

NIF heyeti tarafından ziyaret edilen Esen Altuğ ‘Dört yıllık bir beraberlik-ten sonra ayrılırken yine de insana bir burukluk çöküyor’ derken bilhassa

çocukların bu ayrılıştan daha çok etkilendiklerini belirtti. Burada okula devam eden kızının ‘Anneciğim ben buradaki arkadaşlarımı hayatta bir daha göremeyecek miyim?’ dediğini hatırlatan Altuğ, onların yeni bir arkadaş çevresi kurmak zorunda kalacaklarını dolayısıyla biraz zorlanacaklarını ama bununla birlikte yeni tecrübeler edinmiş olacaklarını söyledi. Yarım saati aşkın NIF heyetini kabul eden Başkonsolos Esen Altuğ heyetle karşılıklı çeşitli konularda soh-bet etti. Daha önce de başkonsolosun resepsiyonuna katılan heyet Esen Altuğ’a yeni görevinde başarılar diley-erek ayrıldılar.

Rotterdam Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. İsmail Hilmi Bilgi: “Eğitim, ajandamızın birinci mad-desi olmalıdır”İsmail Hilmi Bilgi’ne ziyaret: Rotterdam Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi İsmail Hilmi Bilgi’ye yapılan ziyaret tanışma havasında geçerken, Ataşelik çalışmaları hakkında bilgi almaya çalışıldı.

7 aydır görevdesiniz, bu süreyi kısaca değerlendirir misiniz?

1 Şubat 2011’de göreve başladım. 7 aydır Hollanda’dayım. Özel-likle Kutlu Doğum ve Ramazan ayı programları çok yoğun ve dolu dolu geçti. Bu manada pek çok yer, mekan ziyareti yapma fırsatı da buldum. Hollanda’daki insanlarımız arasında çok olumlu bir hava gördüm. İnsanımızda bir heyecan var, gayret var. Bulunduğu noktadan daha üst seviyelere gelmek için büyü çaba sarf ediyorlar. Aileler çocuklarının eğitimine büyük önem veriyorlar. Eindhoven’da Gençlik Kollarımızın düzenlendiği iftar yemeğine 1500 gencimizin katıldığı söyleniyor ki, bu sevindirici bir gelişmedir. Bunlar

yeterli mi? Bana göre yeterli değildir. Vatandaşlarımızın, Avrupa’da önlerine çıkan bu eğitim fırsatını sonuna kadar değerlendirmeliler, diye düşünüyorum. Birinci neslin buraya geliş amacı belliydi. Onlar o amaca matuf bir yaşayış içerisinde olup, geride kalanlara maddi ve manevi anlamda büyük servetler bıraktılar. Pek çok olumlu örnek var önümüzde. Gençlerimiz farklı mesle-klerde Hollandalılarla boy ölçüşecek durumdalar ama bunun artarak devam etmesi gerekmektedir. Eğitim konusu, hepimizin ajandasındaki

en öncelikli maddesi olmalıdır, diye düşünüyorum. Hem ailelerin, hem de sivil toplum örgütlerinin bu konuyu önemsemeliler ve gerektiği gibi hareket etmeliler.

Görev olarak neler yapılıyor?Devletimizin yurtdışına sunduğu geniş hizmet yelpazesinde, Din Hizmetleri de çok önemli bir bölümü oluşturuyor. İnsanlarımızın, işçilerimizin bulunduğu yurtdışı ülkelerinde Elçiliklere bağlı olarak bir Din Hizmetleri Müşaviri ve ihtiyaca göre Konsolosluklara bağlı olarak da Din Hizmetleri Ataşesi görev yapmakta-lar. Müşavir daha çok temsil ağırlıklı görevlerle ilgilenir. Din Hizmetleri Ataşesi olarak bizler daha çok, din görevlilerin resmi işlemleri ve onların koordinasyonundan sorumluyuz. Gençlerimiz, Başkonsolosluğumuzda Din Hizmetleri Ataşeliğimizin olduğunu bilsinler ve ziyaret ederek, dini, milli, sosyal ve kültürel alanda soru ve sorunlarını bizlerle paylaşsınlar. Bildiklerimizi cevap-lamaya, bilemediklerimizi de ilgili kurumlar aracılığı ile öğrenip, bilg-ilendirmeye çalışırız.

Deniz Çatıkkaş ve Muhammed Bangora

Metın Yılmaz ve Osman Aslan

Mehmet Sinanovic

Faslıların cami yaptırma heyet temsilcileri

SON FM’den Ömer Aşıran ve Deniz Sezer

Din Hizmetleri Ataşesi İsmail Hilmi Bilgi

Rotterdam Baskonsolosu Esen Altug

Page 32: Editie 163