DÜNYA - altayatli.comaltayatli.com/wp-content/uploads/2018/07/hongkong.pdf · 106 - DERİN...

2
106 - DERİN EKONOMİ - AĞUSTOS 2017 www.derinekonomi.com DÜNYA Hong Kong, geçtiğimiz ay, Birleşik Krallık’tan Çin’e devredilmesinin yirminci yılını geride bıraktı. Yüz yıla yakın süre Britanya egemenliğinde olan ada, 1 Temmuz 1997’de Çin’e devredilene kadar iki ülke arasında ciddi çekişmelere sebep olmuştu. İngilizler adadaki varlıklarını sürdürmüş olsa da, Çin yönetimi Hong Kong’u 1949 yılından itibaren kendi hakimiyet sahası içinde görmeye başlamıştı çünkü. Son 20 yıllık dönemde ise, Çin yaşadığı büyük ekonomik dönüşümle dünya ekonomik sistemine en az Hong Kong kadar entegre olmuş bir noktaya geldi belki ama bu güçlü liman şehri büyük fırsatlar sunmaya devam ediyor. Ebru Çolak H ong Kong’u Birleşik Kral- lık’tan 1 Temmuz 1997’de devraldıktan sonra ‘Bir Ülke - İki Sistem’ formülünü geliştiren Çin, bölgenin özerkliğini ve yargı bağımsızlığını koruma taahhüdünde bulunmuştu. Bugün Asya Pasifik haında bir mega şehir olan Hong Kong, küresel ekonomiye tümüyle entegre olmuş bir finans merkezi ve dünya deniz ticaretinin de en işlek liman kentleri arasında yer alıyor. Dev gökdelenlerin arasında sıkışmış daracık kalabalık sokakla- rıyla Hong Kong, Asya Pasifik’teki kozmopolit ve renkli şehirlerden biri. Çin ve Batı kentleri arasında- ki para ve mal transferini kendi menfaatleri doğrultusunda kolay- laştıracak güvenli bir liman kenti

Transcript of DÜNYA - altayatli.comaltayatli.com/wp-content/uploads/2018/07/hongkong.pdf · 106 - DERİN...

106 - DERİN EKONOMİ - AĞUSTOS 2017 www.derinekonomi.com

DÜNYA

Hong Kong, geçtiğimiz ay, Birleşik Krallık’tan Çin’e devredilmesinin yirminci yılını geride bıraktı. Yüz yıla yakın süre Britanya egemenliğinde olan ada, 1 Temmuz 1997’de Çin’e devredilene kadar iki ülke arasında ciddi çekişmelere sebep olmuştu. İngilizler adadaki varlıklarını sürdürmüş olsa da, Çin yönetimi Hong Kong’u 1949 yılından itibaren kendi hakimiyet sahası içinde görmeye başlamıştı çünkü. Son 20 yıllık dönemde ise, Çin yaşadığı büyük ekonomik dönüşümle dünya ekonomik sistemine en az Hong Kong kadar entegre olmuş bir noktaya geldi belki ama bu güçlü liman şehri büyük fırsatlar sunmaya devam ediyor.

Ebru

Çol

akH ong Kong’u Birleşik Kral-

lık’tan 1 Temmuz 1997’de devraldıktan sonra

‘Bir Ülke - İki Sistem’ formülünü geliştiren Çin, bölgenin özerkliğini ve yargı bağımsızlığını koruma taahhüdünde bulunmuştu. Bugün Asya Pasifik hattında bir mega şehir olan Hong Kong, küresel ekonomiye tümüyle entegre olmuş bir finans merkezi ve dünya deniz ticaretinin de en işlek liman kentleri arasında yer alıyor.

Dev gökdelenlerin arasında sıkışmış daracık kalabalık sokakla-rıyla Hong Kong, Asya Pasifik’teki kozmopolit ve renkli şehirlerden biri. Çin ve Batı kentleri arasında-ki para ve mal transferini kendi menfaatleri doğrultusunda kolay-laştıracak güvenli bir liman kenti

yaratmak amacıyla şehri sömürgeleştiren Birleşik Krallık, fiili hakimiyet dönemi de hesaba katıldığında toplamda 155 yıl sonra şehri terk etmişti. İngilizler 1997 yı-lına kadar adadaki varlıklarını sürdürmüş olsa da, Çin, 1949’dan beri adayı kendi egemenlik sahası içinde görmeye başla-mıştı. Hong Kong, 1898 yılında İngiltere ve Çin arasında imzalanan anlaşma ge-reği 99 yıllığına İngiltere’ye kiralanmıştı. Şehir, en az 50 yıllık süreç boyunca, ‘Tek Ülke - İki Ayrı İdari Sistem’ esası çerçeve-sinde yönetsel bağımsızlığını ve yapısını korumak, yalnızca dışişleri ve savunma konularında Çin’e bağlı olmak şartıyla özel bir idari bölge şeklinde yönetildi.

Son 20 yıl içerisinde Hong Kong, özellikle Çin’in bu süreçteki ekonomik kalkınma sürecine de eklemlenerek büyümesini sürdürdü. Çin hızlı bir şekilde büyürken ve çift haneli büyüme perfor-mansı sergilerken, Hong Kong, anakaraya nazaran daha gelişmiş ve şeffaf yatırım ortamının da yarattığı etkiyle, Çin’deki büyümeyi besleyen ve bu büyümeden beslenen bir küresel ticaret, yatırım ve finans merkezi haline geldi.

Şu anda Hong Kong, yaklaşık 1.400 uluslararası şirketin Asya Pasifik bölge merkezlerine ev sahipliği yapıyor. Dün-yada en fazla gökdelene sahip kent olan Hong Kong, son 20 yıl içerisinde GS-YİH’sını iki kat arttırdı. Bu süreç içerisinde Hong Kongluların kişi başına düşen gelir-leri de arttı. Bütün bu parlak rakamların yanında bir de madalyonun öbür yüzü var. Hong Kong şu anda konut fiyatlarının dünyada en yüksek olduğu kentlerden biri. Hong Kong’da gelir dağılımındaki eşitsizlikler de giderek büyüyor.

ÇİN’İN YABANCI YATIRIM ÜSSÜÇin liman, havacılık merkezi ve yabancı

yatırım üssü olarak Hong Kong’a ihtiyaç duymaya devam ediyor. Bazı uzmanlar bugün Şanghay, Ningbo, Şenzen gibi şehirlerin ekonomik performanslarının ardından Hong Kong’un eski cazibesini kaybettiğini iddia ederken, bazıları da Hong Kong’un hala pek çok fırsat sundu-ğu kanaatinde.

Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politika-lar Merkezi araştırma uzmanı Dr. Altay Atlı’ya göre Hong Kong cazibesini hâlâ koruyor. Atlı “Hong Kong cazibesini kay-betti diyemeyiz. Çünkü Hong Kong hâlâ

anakaradaki Şanghay, Ningbo, Şenzen gibi büyük ekonomik merkezlere göre önemli avantajlara sahip. Hong Kong’da iş yapmak, Çin’e göre daha rahat, çünkü Hong Kong’da daha iyi bir yatırım ortamı var. Hong Kong’un finans ve mevzuat altyapısı daha gelişmiş durumda. Dünya Bankası’nın hazırladığı ‘Doing Business’ sıralamasına göre Hong Kong dünyada Yeni Zelanda, Singapur ve Danimar-ka’dan sonra en kolay iş yapılan dördün-cü ‘ülke’ konumunda. Çin’in sıralama-daki yeri ise 78. Bu nedenle uluslararası yatırımcı Hong Kong’u tercih ediyor. Aynı zamanda Çin pazarına girmek isteyenler de Hong Kong’u öncelikli bir giriş kapısı olarak değerlendiriyor” diyor.

Diğer yandan Hong Kong’un artan rekabetten etkilendiği de bir gerçek. Şan-ghay, konteyner limanı ve finans merkezi

olarak küresel sıralamalarda giderek yukarı tırmanırken, Hong Kong’un başta artan maliyetler nedeniyle olmak üzere aşağıya doğru inişe geçtiğini görüyoruz. Hong Kong’un da içinde yer aldığı İnci Nehri Deltası ekonomik anlamda hızla gelişiyor, ancak burada da Guangzhou büyük bir rakip olarak beliriyor. Örneğin Hong Kong Havalimanının, bölgesel transit merkezi olma özelliğini yavaş yavaş Guangzhou Havalimanı’na bıraktığı söyleniyor. Diğer yandan Çin’de iş ortamı geliştikçe, yatırım ve ticaret yapmak kolaylaştıkça, Hong Kong’a olan ihtiyacın azalacağını, uluslararası şirketlerin artık Hong Kong’u giriş kapısı olarak kullan-mak yerine Çin’e doğrudan girmeyi tercih edeceklerini öngörmek zor değil.

2047’DE GEÇİŞ SÜRECİ TAMAMLANACAK Çin’in  Hong Kong  Özel İdari Bölge-

si’nde geçen Mart ayında yapılan ‘baş yönetici’ seçiminden zaferle ayrılan Carrie Lam’in,  Çin  Devlet Başkanı Şi Cinping’in huzurunda,  Pekin merkezi hükümeti ve  Hong Kong  halkına bağlılık yemini ederek göreve başlamasının ardından adanın Çin’e katılması kutlamaları da çeşitli gösterilere sahne oldu. Hong Kong’un yeni lideri Carrie Lam, bölgenin ilk kadın lideri olarak Pekin hükümetine yakınlığı ile tanınıyor.

Kapitalist ekonomi modelinin ve üst seviyede bir özerklik yapısının korunması koşuluyla Hong Kong'u devralan Çin, bölge liderinin halk tarafından seçilmesi yerine, kendi belirlediği adayların oylana-cağı bir sistemi devreye sokmuştu. Hong Kong’un içişlerinde bağımsız, dışişleri ve savunma alanlarında  Çin’e bağlı olmasını öngören ‘tek ülke - iki sistem’ prensibiyle yönetilen bölgedeki sivil toplum örgütle-ri,  Çin  Komünist Partisinin  Hong Kong’da-ki demokrasi ve evrensel değerlere karşı olduğu gerekçesiyle,  Pekin hükümetinin müdahalelerini protesto etmek için büyük çaplı gösteriler düzenlemişti. Dünyanın en önemli finans merkezlerin-den  Hong Kong’da, 2014’te,  Çin’in bölge liderinin kendi belirleyeceği adaylar ara-sından seçilmesi kararını protesto eden ‘şemsiye devrimi’ olaylarının ardından yapılan ilk siyasi seçimi kazanan  Lam, bu nedenlerle bölge halkının yoğun eleştiri-lerine hedef olmuştu.

Dr. Altay AtlıSabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi Araştırma Uzmanı

Çin, Hong Kong’a benzeyebilirYaklaşık on yıl önce Hong Kong’dan üst düzey bir yatırım ajansı yetkilisiyle ufak bir sohbet gerçekleştirme şansım olmuştu. Kendisine “2047’de geçiş süreci tamamlandığında Hong Kong’un Çin’in geri kalanına mı benzeyeceğini” sordum. Cevabı şöyle olmuştu: “Kim bilir, belki de o gün geldiğinde Çin’in geri kalanı Hong Kong’a benzemiş olur.” Bu sohbetin üzerinden on yıl geçti ve özellikle Şanghay ve Şenzen gibi kentlerdeki gelişim, söz konusu öngörünün giderek daha gerçekçi hale geldiğini gösteriyor.