Administrative Principles of Vaccination Prof. Dr. AHMET ARVAS
Dr. Ahmet KARABULUT
-
Upload
truongdien -
Category
Documents
-
view
264 -
download
6
Transcript of Dr. Ahmet KARABULUT
1
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ I.GÖZ KLİNİĞİ
Şef: Doç. Dr. Ahmet Fazıl NOHUTCU
EDİNSEL NAZOLAKRİMAL KANAL
TIKANIKLIKLARINDA
BİKANALİKÜLER SİLİKON TÜP ENTÜBASYONU
Dr. Ahmet KARABULUT
UZMANLIK TEZİ
İSTANBUL - 2007
2
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ I.GÖZ KLİNİĞİ
Şef: Doç. Dr. Ahmet Fazıl NOHUTCU
EDİNSEL NAZOLAKRİMAL KANAL
TIKANIKLIKLARINDA
BİKANALİKÜLER SİLİKON TÜP ENTÜBASYONU
Dr. Ahmet KARABULUT
UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Op. Dr. Susanne ÖNER
İSTANBUL - 2007
3
ÖNSÖZ
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi I. Göz Kliniği’nde uzmanlık
eğitimim sırasında bilgi, fikir ve tecrübeleriyle bana ışık tutan, yanında çalışmaktan mutluluk
duyduğum klinik şefimiz, değerli hocam Doç. Dr. Ahmet Fazıl NOHUTCU’ya, tez danışmanım
Op. Dr. Susanne ÖNER’e, tüm uzmanlarımıza, her zaman yanımda olan aileme, asistan
arkadaşlarıma, kliniğimiz hemşire ve personeline içtenlikle teşekkür ederim.
Dr. Ahmet KARABULUT
4
İÇİNDEKİLER
ONAY SAYFASI…………………………………………………… i
ÖNSÖZ……………………………………………………………… ii
İÇİNDEKİLER……………………………………………………… iii
TABLOLAR, ŞEKİLLER VE RESİMLER………………………… iv
GİRİŞ………………………………………………………………… 1
GENEL BİLGİLER………………………………………………….. 2
GEREÇ VE YÖNTEMLER…………………………………………. 28
BULGULAR…………………………………………………………. 30
TARTIŞMA………………………………………………………….. 37
SONUÇLAR…………………………………………………………. 41
ÖZET………………………………………………………………… 42
KAYNAKLAR………………………………………………………. 43
5
TABLOLAR
Tablo 1: Demografik ve klinik özellikler………………………………….30
Tablo 2: Postoperatif komplikasyonlar……………………………………. 32
Tablo 3: Başarı durumu…………………………………………………… 35
ŞEKİLLER
Şekil 1: Cinsiyete göre dağılım……………………………………………. 31
Şekil 2: Komplikasyonlara göre dağılım………………………………….. 34
Şekil 3: Başarıya göre dağılım…………………………………………….. 36
RESİMLER
Resim 1: Lakrimal boşaltıcı sistemin anatomisi………………………………. 6
Resim 2: Lakrimal sistem sondalama ve silikon tüp entübasyonu……………. 23
6
GİRİŞ
Erişkinlerde epifora çoğunlukla nazolakrimal kanal tıkanıklığına ikincil olarak
gelişir (1). Tıkanıklığın etiyolojisinde genelde lakrimal boşaltıcı sisteminin idiyopatik
enflamasyonu vardır. Epiforanın cerrahi tedavisi tıkalı lakrimal sisteminin sondalanması,
silikon tüp entübasyonu, balon dakriyoplasti gibi yöntemlerle tekrar kanal oluşturulması ya
da dakriyosistorinostomi yöntemi ile lakrimal kese ve nazal boşluk arasında tıkanıklığı
aşacak yeni bir yol oluşturularak yapılır (2). Silikon tüp entübasyonu ve balon dakriyoplasti
tedavide dakriyosistorinostomiye göre daha az başarılı olmasına rağmen cerrahi yöntemin
daha basit ve ameliyat sırasında izlenen komplikasyonların daha az görülmesi sebebiyle
tercih edilmektedir (4, 5, 6, 7, 8, 42, 43 ).
İtalyan göz hekimi Toti, 1904’de ilk eksternal dakriyosistorinostomiyi
tanımlamıştır. Toti, lakrimal kesenin nazal duvarı ile lakrimal fossa ve nazal mukoza
arasında mukozal flep oluşturarak lakrimal boşaltıcı sistemi açık tutmaya çalışmıştır (3).
Keith tarafından 1967’de ilk kez bildirildiğinden beri silikon tüp entübasyonu hem
erişkenlerde hem çocuklarda epifora tedavisinde etkin bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
O zamandan günümüze kadar entübasyon tekniğinde değişik düzenlemeler yapılmış ve
farklı aletler kullanılmıştır (4- 10).
Bu çalışmada nazolakrimal kanal tıkanıklığı sebebiyle epifora izlenen erişkin
hastalara bikanaliküler silikon tüp entübasyonu yapılarak ortaya çıkan sonuçlar literatür
eşliğinde değerlendirildi.
7
GENEL BİLGİLER
ANATOMİ
Gözyaşı sistemi, salgılayıcı ve boşaltıcı sistem olmak üzere iki kısımdan meydana
gelir. Salgılayıcı kısmı ana gözyaşı bezi (lakrimal gland) ve yardımcı gözyaşı bezleri
(Wolfring ve Krause) oluşturur. Boşaltıcı kanallar sistemi ise punktumlardan başlayarak,
lakrimal kanaliküller ve gözyaşı kesesi ile devam eder, nazolakrimal kanal ile meatus nazi
inferiorda sonlanır.
1. Salgılayıcı Sistem
Esas gözyaşı bezi olarakta bilinen lakrimal bez, orbita üst dış kısımda orbital fossa
içerisine yerleşmiştir. Lakrimal bez, levator kas aponörozunun lateral uzantısı ile büyük bir
orbital kısım ve küçük bir palpebral kısım olmak üzere ikiye ayrılmıştır (11).
Ana lakrimal bez refleks ve psikojenik göz yaşarmasından sorumludur. Gözyaşının
yaklaşık % 95 kadarını bu bez salgılar. Lakrimal bez tubüloalveoler bir bezdir. Lobüler
asinilerin salgıladığı sıvı önce interlobüler ince kanalcıklara, daha sonra da yaklaşık 8-12
adet son salgı kanalına akar. Bu kanallardan 3-5 adedi orbital parçayı, 5-7 kadarıda
palpebral parçayı drene eder. Orbital parçanın kanalları palpebral parça içinden geçer ve
tüm kanallar ayrı ayrı olmak üzere, üst tars üst kenarının yaklaşık 5mm kadar üzerinde üst
fornikse açılır (12).
Ana lakrimal bez dışında konjonktiva içine dağılmış olarak özellikle üst forniksde
Krause ve tarsın üst kenarında Wolfring yardımcı gözyaşı bezleri bulunur. Krause
bezlerinin 40 kadarı üst forniksde, 6-8 kadar alt forniksde, Wolfring bezlerinin 2-5 adedi
üst tars üst kenarında, 2 adedi üst tars alt kenarında bulunur (8, 12, 13).
8
Lakrimal bez oftalmik arterin lakrimal dalı ile internal maksiller arterin infraorbital
dalından beslenir, süperior ve inferior palpebral arterler lakrimal arterlerle anastomoz
yapar. Venöz dönüş vena lakrimalis aracılığıyla vena oftalmika süperiora olur. Lenfatik
drenaj ise konjonktival ve palpebral lenfatik sistem ile preauriküler lenf nodlarına olur.
Lakrimal bez süperior salivator nükleusdan köken alan parasempatik liflerle inerve
edilir. Parasempatik lifler, lakrimal sinir içerisinde ilerleyerek lakrimal bezde sonlanır.
Sempatik lifler hipotalamustan köken alır, bir kısmı süperior servikal ganglion ve karotid
pleksusla bir kısmıda vividian sinir içerisinde parasempatik liflerle lakrimal beze ulaşır (11).
2. Boşaltıcı Sistem
A. Membranöz kanal yapıları
B. Kemik kanal yapıları
C. Çevre yapılar olarak üç bölümde incelenir
A. Membranöz kanal yapıları
Punktumlar
Kanaliküller
Lakrimal kese
Nazolakrimal membranöz kanal
Punktumlar
Kapak kenarında medialde mukokütanöz birleşimde yer alan papilla lakrimalis
olarak adlandırılan ve yoğun bir fibröz halkadan oluşan oval, yuvarlak açıklık noktalarıdır.
Çapları 0,32 mm- 0,64 mm arasındadır. Üzerlerinde bochdalek valvülü bulunur. Alt
punktum, üst punktuma göre daha lateralde bulunduğundan punktumlar birbirleriyle temas
etmezler ve sürekli açık durumdadırlar (11).
Kanaliküller
Her iki göz kapağında, vertikal kısmı 2mm, horizontal kısmıda 8 mm uzunlukta
olan, 0,5mm çapında ince kanalcıklardır. Yüzde doksan olguda birleşerek, ortak kanalikülü
meydana getirirler ve küçük bir genişleme yaparlar (Maier sinüsü). Çok katlı yassı epitelle
9
döşeli olup, elastik bir doku ile çevrelenirler. Çevresindeki yoğun bağ dokusu yapısı
kollabe olmalarını önler. Kanaliküllerin, kese dış duvarına açıldığı yerde küçük bir mukoza
flebi (Rosenmüller valvi) yer alır ve keseden kanaliküllere reflü olmasını engeller.
Kanaliküllerin dikey kısımları huni şeklinde olup ampulla adını alır (infundibulum).
Punktuma yakın tepe kısımlarıda dardır, burada (Faltz valvi) bulunur (13).
Lakrimal kese
Oval biçimde olup uzun aksı vertikal olarak arkada lakrimal kemik ve önde
maksiller kemiğin frontal çıkıntısının oluşturduğu kemik çukura yerleşmiştir. Topoğrafik
olarak iç kantal tendon keseyi ikiye böler ve kesenin fundusu iç kantal tendonun 4mm
kadar yukarısına çıkar, nazolakrimal kanala açılan 10-12mm kese parçası ise tendonun
aşağısında kalmaktadır. Alt ucu nazolakrimal kanalla devam eder ve burada mukoza
katlantısı olan Krause valvülü bulunur (11).
Gözyaşı kesesi etmoid sinüsle komşuluk gösterir. Kesenin arkasından lakrimal
diyafram ve Horner kası geçer, önünde ise lakrimal pompayı oluşturan yapılar bulunur(13).
Gözyaşı kesesinin hacmi yaklaşık 20 milimetreküptür ve 120 milimetreküpe kadar
genişleyebilir.
Nazolakrimal membranöz kanal
Lateralde sulkus lakrimalis maksilla, medialde ise prosessus lakrimalis ile çevrili
12,5mm uzunluğunda kemik içi bölüm ve burun dış duvarındaki muköz membran içinde
yaklaşık 5,3mm uzunluğunda seyredip alt meatusa açılan intrameatal bölüm olmak üzere
iki bölümden oluşur (13).
B. Kemik kanal yapılar
Lakrimal fossa
Nazolakrimal kemik kanal
10
Lakrimal fossa
Lakrimal fossaya gözyaşı kesesi yerleşmiştir. Önde prosessus maksilla ve krista
lakrimalis anterior, arkada lakrimal kemik ve krista lakrimalis posterior arkasında bulunur.
Üstte etmoidal hücreler altta orta meatus ile komşudur.
Nazolakrimal kemik kanal
Burun dış yan duvarında yukardan aşağı doğru 15-20 derecelik açıyla aşağı doğru
uzanan yaklaşık 12,5mm uzunluğunda kemik kanaldır. Alt konkanın altında yaklaşık 5
dereceye ulaşır ve konkanın ön ucundan 16mm arkadadır. Alt konkanın alt ve dış kısmına
burun deliklerinden 3cm uzaklıkta inferior nazal meatusa açılır. Bu açılma yerinde bir
mukoza katlantısı (Hasner valvi) bulunur. Kanalın orta kısmında da (Taillefer valvi) yer
alır. Maksiller ve etmoidal sinüslerle yakın ilişkisi vardır (13).
11
C. Çevre Yapılar
Orbikülaris okülinin orbital bölümü gözün kapanmasını sağlar. Palpebral parçanın
preseptal ve pretarsal bölümleri vardır. Preseptal orbiküler kastan (Jones kası) ve pretarsal
kastan (Horner kası) gelen derin kas lifleri ile gözyaşı kesesini saran orbital periosteum
(lakrimal diafram) gözyaşı pompa sisteminin en önemli elemanlarıdır (11).
Nazal lateral duvarda üst,orta ve alt konkalar ile bunların hemen alt ve lateralinde
ilgili meatuslar bulunur. Orta konkanın altında önden arkaya doğru uncinat proses, hiatus
semilunaris ve bulla etmoidalis izlenir. Ön etmoidal hücrelerin bir kısmını oluşturan lateral
duvardaki çıkıntı, lakrimal kemik ve maksilla assenden prosesine yayılabilir. Orta
konkanın lateral duvarda yapışma yerinin arkasında arka etmoidal hücreler yer alır (14).
12
Nazolakrimal kanal maksiller sinüs ostiumunun 0,5-1,5cm kadar önünden geçer.
Konkanın yapışma yerinin anteroposteriorunda agger hücreleri vardır ve nazolakrimal
kanal agger nasi hücresinin önünde ve lateralinde ya da aynı düzeydedir. Sfenopalatin arter
doğal ostiumun 2,5 cm posteriorundadır. Lakrimal kemik frontal prosesle birleştiği yerde
kağıt inceliğindedir ve esnektir. Frontal proses kalın ve serttir. Lakrimal kemiğin orbital
kısmı ve lakrimal fossanın birleştiği yerin lateralinde orbital yağ dokusu bulunur.
Arteryel dolaşımı birçok anostomoz içerir. Oftalmik arter fasial arterin angüler dalı
ile maksiller arterin infraorbital dalı sfenopalatin arterin nazal dalı ile gözyaşı kesesinin ve
nazolakrimal kanalın arteryel dolaşımını sağlarlar.
Venöz dolaşımı ise angüler ve oftalmik ven ile sağlanır. Gözyaşı yollarının lenfatik
dolaşımı submaksiller, retrofaringeal ve derin servikal lenf nodlarıyla sağlanır. Nervus
infratroklearis gözyaşı kesesini, nervus etmoideus anteriorun dalı nervi nazalis anterior ve
nervus infratroklearisin dalı olan nervi alveolaris maksillaris anterior nazolakrimal kanalı
inerve eder (13).
EMBRİYOLOJİ VE HİSTOLOJİ
Gözyaşı bezi intrauterin 6.-8. haftalar arasında üst forniks konjonktivasının üst dış
kısmının, alttaki mezenşime doğru uzanan bir dizi ektodermal tomurcuklar olarak
gelişmeye başlar. Bu tomurcuklar daha sonra kanalize olarak salgılayıcı bezler ile bunların
boşaltıcı kanallarını oluştururlar. Krause ve Wolfring yardımcı gözyaşı bezleri konjonktiva
epitelinden kaynaklanır (12-13).
Lakrimal boşaltıcı sistem, gestasyonunun 6.haftasında maksiller ve nazolakrimal
proseslerin nazooptik fissürü oluşturması ile başlar. Yüzey ektodermin kalınlaşmış kordu
fissürün yüzeyinden kaynaklanarak derinlere ilerler daha sonra bu kord gestasyonun 3-4.
aylarında eş zamanlı kanallar gelişerek bütün lakrimal boşaltıcı sistemi oluşturur.
Nazolakrimal sistemin en alt kısmı olan nazolakrimal kanalla nazal mukoza arasındaki
epitelyal bileşke yetersiz kanal oluşumunun en sık görüldüğü bölgedir (15).
13
FİZYOLOJİ
Sağlıklı bir erişkinde normal şartlar altında dakikada 1,2 ml gözyaşı salgılanması
olur. Bu miktar refleks salgılama sırasında hızla artabilir. Buna karşılık uyku ve genel
anestezi gibi durumlarda gözyaşı salgılanması belirgin derecede düşer. Gözyaşının normal
koşullarda PH değeri 6,5 ile 7,6 arasında değişmektedir. Üçyüziki miliosm/litre’lik bir
osmotik basıncı olan gözyaşı yaklaşık 2,5 mg/100 ml oranında glikoz içermektedir. Bu
miktar kornea epitelinin glikoz gereksinimini karşılamak için yeterlidir. Gözyaşında
yaklaşık 10-12 çeşit protein mevcuttur. En önemlileri albumin, lizozim, immünoglobulin
ve laktoferrindir. Bunların görevi, yüzey gerilimini azaltmak, pH’ın düzenlenmesi,
osmotik basıncın ayarlanması ve antienflamatuar etki etmektir.
Gözyaşı bezi ekzokrin bezdir ve otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir.
Refleks salgılama kornea, konjonktiva, burun mukozasının uyarılması, retinanın fazla
ışıkla uyarılması ve psikojenik uyarı sonucu oluşabilir (13).
Gözyaşı boşaltıcı sisteminde birçok mekanizma etkili olmakla birlikte en önemlisi
gözyaşı pompa sistemidir. Diğer mekanizmalar, fiziksel kuvvetler (yer çekimi), lakrimal
kese içerisinde rezervuar boşalım (Krehbiel akımı), nazolakrimal kanalda mikrodolaşım,
gözyaşının evoporasyonu ve kese mukozasında emilime uğramasıdır (13).
Göz kapakları açıkken punktum ve kanaliküller açık, gözyaşı kesesi kollabe
durumdadır. Göz kapaklarının kapanması ile kanaliküller içeri doğru çekilir ve punktumlar
ile kanaliküllerin dış segmenti kollabe olur. Bu sırada kasılan derin kas lifleri lakrimal
diaframı çekerek gözyaşı kesesinin genişlemesine içinde negatif bir basınç oluşmasına
neden olur ve gözyaşı keseye doğru emilir. Kapaklar tekrar açılınca orbital diafram yerine
gider ve kesenin küçülmesiyle içindeki gözyaşı burun boşluğuna doğru itilir. Bu sırada
kanaliküller ve punktum yeniden açılmış ve oluşan negatif basınç ile gözyaşını keseye
doğru emmeye başlamıştır. Spontan göz kırpma refleksi bu pompanın sürekli çalışmasını
sağlar. Fasiyal paralizi ya da iyatrojenik etkenlerle bu pompa sistemi çalışamaz olduğunda
gözyaşı boşaltıcı sisteminin sağlam olmasına karşın epifora ortaya çıkabilmektedir(11).
14
Sistem dakikada 100 milimetreküp gözyaşını boşaltabilir bunun üzerindeki miktarlarda
lakrimasyon oluşur (16).
KONJENİTAL LAKRİMAL SİSTEM ANOMALİLERİ
Punktum atrezisi ve agenezisi
Lakrimal kanal atrezisi
Lakrimal fistül
Konjenital dakriyosistosel
İntranazal lakrimal kanal kisti
Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı
Konjenital dakriyosistit
Bu anomaliler genelde yapıların agenezisi, kapalı kalışı ve duplikasyonu sebebiyle
gerçekleşir. Yüzey ektoderminin düzgün kanalize olmamasından veya içe göçü sırasında
yüzeyden tamamıyla ayrılmayıp dışarı ile bağlantılarının kalmasından kaynaklanır.
Kanalikülizasyon lakrimal boşaltım sistemi boyunca herhangi bir noktada yetersiz
kalabilir. Konjonktival bileşkede yer alan kalıntı membranlardan dolayı punktum kapalı
kalabilir. Kapalılık aynı zamanda kanalikül, ortak kanalikül, lakrimal kesede, lakrimal kese
nazolakrimal kanal bileşkesinde ve en sık olarak da nazolakrimal kanal ile nazal mukoza
bileşkesinde olabilir (15). Punktum ve kanaliküler agenezisi yüzey ektoderminin süperior
kısmının göçündeki eksiklikten dolayı gerçekleşir. Benzer şekilde yüzey ektoderminin
inferior kısmında eksiklik olursa lakrimal kese ve nazolakrimal kanal agenezilerine sebep
olur. Yüzey ektodermin yüzeyinden yetersiz ayrılması cilt ve lakrimal sistem arasında
bağlantı kalmasına sebep olur ve duplikasyon ya da lakrimal fistülle sonuçlanır.
Punktum agenezisi ve atrezisi
Lakrimal punktum agenezisi çok nadir görülür. Bir veya daha fazla punktum
oluşmamış olabilir. Semptomlar hangi ve kaç punktumun etkilenmiş olmasına bağlı olarak
değişir. Epifora çocuk gözyaşı üretimine başladığı zaman ortaya çıkar. Punktumdan müköz
reflü olmadığından epifora su gibidir. Medial kapak kenarlarında ve medial kantal alanda
ektopik punktumlar aranmalıdır. Tedavi cerrahidir.
15
Punktum atrezisi daha sıklıkla görülür. Bu gibi durumlarda biyomikroskop altında
dikkatli inspeksiyon ile punktal açıklığı kapatan ince bir membran görülebilir ki bu
membran diğer yönlerden normal bir lakrimal drenaj sistemine gözyaşı geçişini engeller.
Tedavi, membranı steril iğne ile delmek ve standart punktum dilatatörü ile dilatasyon
yapmaktan ibarettir. Kanalın açıklığını görmek için lavaj yapılmalıdır. Eğer epifora
görülüyorsa dakriyosistorinostomi gerekli olabilir.
Lakrimal kanal atrezisi
Çok nadir görülen konjenital bir anomalidir.
10 Konjenital ve edinsel olabilir, 2000 doğumda 1 görüldüğü bildirilmiştir(17).
İnternal fistül lakrimal kese ile nazal kaviteyi direk olarak bağlar, nadiren teşhis
edilir. Eksternal fistül lakrimal boşaltım sistemini cilt ile birleştirir ve genellikle medial
kantusun inferior ve medialinde yer alır. Fistül semptomsuz olabilir, epiforaya yada
enfekte olduğunda mukopürülan materyalin çıkışına sebep olabilir. Lakrimal sistem
kaynaklı fistüllerin çoğu ortak kanalikülden kaynaklanır (18, 19, 20).
Semptomatik hastaların cerrahi yönetimi koterizasyon, fistülün basit kapatılması ve
fistülüze yapının çıkarılmasını içerir. Welham ve arkadaşları (19, 20) ortak kanalikül
diseksiyonu, fistül çıkarılması, dakriyosistorinostomi ve silikon tüp entübasyonu
birlikteliğini önermiştir.
Konjenital dakriyosistosel
Doğumda mevcut olan, medial kantüsun hemen aşağısında yer alan mavi-pembe
renkte steril dilate lakrimal kesedir. Nazolakrimal kanalla nazal mukoza arasındaki
tıkanıklıkla birlikte ortak kanalikülle lakrimal kese birleşimindeki tıkanıklık sonucu
dakriyosistosel oluşur (21).
Konservatif tedavi akut dakriyosistit mevcut değilse masaj, sıcak bası uygulama ve
antibiyotikli damlalardır(22). Yüksek oranda kendiliğinden iyileştiği bildirilmiştir.
Dakriyosistit sık görülür (% 14-%75) (22, 23). Sondalama vakaların % 78'inde başarıyla
sonuçlanan başlangıç tedavisidir, başarıya ulaşılamayan vakalarda tekrar sondalama,
silikon entübasyon ve dakriyosistorinostomiye gerek duyulabilir (24).
16
İntranazal lakrimal kanal kisti
Burunda kist yapısı oluşturarak yenidoğanda solunum zorluğuna yol açabilir ve acil
cerrahi dekompresyona ihtiyaç olabilir (24).
Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı
Lakrimal sistemin en sık görülen bozukluğu nazolakrimal kanal tıkanıklığıdır.
Yayınlara göre çocuklarda epifora insidansı % 1,2 ve % 20 arasında değişmektedir (23, 24,
25).
Dakriostenoz veya nazolakrimal kanal atrezisinin nazolakrimal kanal kolumnar
epitel hücrelerinin kanalizasyonundaki bir hata sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Aynı
zamanda kanal epiteli ve nazal mukoza arasındaki yapışklıklarında bu duruma neden
olabileceği rapor edilmiştir. Nadiren tam kemiksi tıkanıklık da görülebilir. Tıkanıklık
alanları kanal boyunca valvlerin oluştuğu herhangi bir seviyede görülebilir. En sık
tıkanıklığın görüldüğü yer nazal mukozaya açılma bölgesidir (Hasner valvi). Konjenital
nazolakrimal kanal tıkanıklıkları nadiren kraniofasiyal defektlerle birlikte olabilir.
Konjenital dakriyosistit
Klinikte ödemli ve kızarık olan lakrimal keseyi örten alanda ağrı ve hassasiyet
mevcuttur. Lakrimal keseyi çevreleyen alanda selülit görülebilir. Primer enfeksiyon atağı
enflamasyona, fibrozise ve nazolakrimal kanal tıkanıklığına yol açabilir. En sık üreyen
mikroorganizmalar S.Aureus, S.Pneumoniae, Streptokok spp, Pastorella spp, Acinetobacter
Iwoffi, H.İnfluenzae, P.Aeruginosa'dır.
Birçok oftalmolog yaşamın ilk aylarında konservatif tedavi uygulanmasını
önermektedir. Konservatif tedavide kapaklar ve kirpiklerin temizlenmesi, mukopürülan
akıntı olduğunda ise topikal antibiyoterapi uygulanmaktadır. Topikal antibiyoterapide
damla formu pomat formuna tercih edilmektedir. Bunun sebebinin geç ve zor çözünen
pomat formlarının tıkanıklığı arttırabileceğinin düşünülmesidir.
Crigler tarafından tanımlanan digital hidrostatik masaj yararlı olabilir
denilmektedir. Bu teknikte lakrimal kese ve ortak kanaliküllere işaret parmağıyla
17
bastırılarak lakrimal kesedeki hidrostatik basınç arttırılmaya çalışılır. Bu hidrostatik basınç
artışı nazolakrimal kanaldaki membranöz tıkanıklığı açabilir.
Akut dakriyosistitin tedavisinde topikal olduğu kadar sistemik antibiyotiklerde
kullanılır. Lakrimal kese abselerinin dışardan kütanöz yolla boşaltılması yararlı olabilir.
Eğer çocuk hastanın ateşli orbital selüliti ya da ciddi preseptal selüliti varsa hastaneye
yatırılması ve intravenöz antibiyotik tedavisi verilmesi gerekebilir(25).
Cerrahi Tedavi Yöntemleri
1. Sondalama ve irrigasyon
2. Silikon tüp entübasyonu
3. Balon dakriyoplasti
4. Dakriyosistorinostomi
1. Sondalama ve irrigasyon
Nazolakrimal sistem sondalaması genel anestezi altında ideal olarak 12-15 aylar
arasında yapılır. Eğer semptomlar çok ciddiyse daha erken yaşlarda da uygulanabilir.
Açıklık flöresein boya ile sisteme irrigasyon uygulanarak ve burundan boya aspire
edilerek ispatlanabilir. Bazı cerrahlar aynı sondalama işlemini alt punktumdan da
uygularlar. Birinci sondalamanın işe yaramaması durumunda ikinci bir sondalama
uygulanabilmektedir.
Literatüre göre konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığında 1 yıl sonunda % 90
düzeylerinde kendiliğinden iyileşme bildirilmektedir (23). Bir yıldan önce yapılan
sondalama sonuçları % 90 civarlarındayken, bir yıldan sonra yapılan sondalama
sonuçlarında başarı oranını daha az ve eşit gösteren çalışmalar mevcuttur (23,).
2. Silikon tüp entübasyonu
İkinci kez yapılan sondalamanın sonucu başarısız olursa genel anestezi altında
nazolakrimal sistemin silikon intubasyonu uygulanabilir. Tıkanmış kanalda geçici bir stent
oluşturarak kanalın açık kalmasını temin eder. Bu yöntem konservatif görülmesine karşın
18
özellikle çocuklarda travmatik olabilir. Bu yüzden bu işlem çok dikkatli uygulanmalıdır.
Ayrıca bu teknik kemiksi tıkanıklıklar söz konusu ise ve daha önce uygulanmış işlemlere
ikincil skar formasyonu varsa endike değildir. Literatürde %80 ile %100 arasında başarı
bildiren yayınlar mevcuttur (5, 38, 39, 40).
3. Balon dakriyoplasti
Becker ve Berry (42) 1989 yılında başarısız dakriyosistorinostomi sonrası balon
kateter ile dilatasyonu önermişlerdir. Primer uygulamadaki başarısı sonda uygulamasından
farklı bulunmamıştır (42, 43).
4. Dakriyosistorinostomi
Operasyonun amacı dışa akımı engelleyen kese ötesi tıkanıklıklarda nazal kavite ile
lakrimal kese arasında geniş bir anastomoz oluşturmaktır. Dakriyosistorinostomi
endikasyonları ardarda yapılan sondalama işlemlerinin başarısız olması, nazolakrimal
kanalın darlığına bağlı başarısız sondalama, başarısız silikon tüp intubasyonu,
nazolakrimal kanalın bulunmaması olarak belirlenmiştir.
Literatürde, konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklıklarında %83 ile % 88 arasında
başarı oranları bildirilmektedir (44).
EDİNSEL LAKRİMAL BOŞALTICI SİSTEM HASTALIKLARI
A. Üst Lakrimal Boşaltıcı Sistem Hastalıkları
Göz kapağının açılıp kapanmasıyla ilgili mekanik problemler, entropion ve
ektropion gibi gözkapağı malpozisyonları lakrimal pompa sisteminde yetersizlik sonucu
epifora geliştirebilir (16).
Erişkinlerde kronik enfeksiyonlar ve skatrisyel mukoza hastalıkları punktumun
tıkanmasına yol açabilir. Fosfolinoidid, epinefrin gibi ilaçların uzun süre kullanılması ve
radyasyon diğer sebepleridir. Punktumların üzerinde bulunduğu iç kapak bölgesinin
ektropionlarında punktum gözyaşı ırmağından uzaklaşacağı için sulanma ortaya çıkabilir.
19
Tedavide dilatasyon, punktoplasti yapılabilir. Bazen alt punktumdan aşağıda ve iç
tarafta lakrimal fistül görülebilir. Klinik incelemede gözyaşının buradan dışarı çıktığı
gözlenir. Tedavide fistülün rezeksiyonu gereklidir.
Sık rastlanan kanalikül tıkanıklığı sebepleri travma, toksik ilaç, idiyopatik fibrozis,
viral enfeksiyon, aktinomiçes fungal enfeksiyonu, pemfigus ve Steven-Johnson
sendromudur.
Kanalikül yaralanmalarında silikon tüp entübasyonu ve pigtail prob kullanılarak
silikon tüple kanalikül tamiri yapılabilir. Diğer durumlar silikon tüp entübasyonu ya da
konjonktivodakriyosistorinostomi ile tedavi edilebilir.
B. Alt Lakrimal Boşaltıcı Sistem Hastalıkları
Lakrimal kese, içinde biriken gözyaşını orbiküler kas kasılmalarıyla sağlanan aktif
pompa ile burun boşluğuna akıtmaktadır. Fasial paralizi yada bölge ile cerrahide ortaya
çıkan iyatrojenik nedenler bu pompa sisteminin bozulması ile bir tıkanıklık bulunmadığı
halde gözlerde sulanmaya sebep olabilir. Yanıklar ve diğer skatrizasyona yol açan
hastalıklar pompa sisteminin etkilenmesine yol açabilir.
Tıkalı nazolakrimal kanal dakriyosistitle birlikte veya tek başına, genel olarak
belirgin bir sebebe bağlı olmaksızın orta yaşlı kadınlarda görülür. Distal nazolakrimal
kanal biyopsisi yapılan hastaların çoğunda değişik derecelerde enflamasyon ve sekonder
tıkayıcı fibrozis görülmüştür. Linberg ve Mc Cornmick (1) “primer edinsel nazolakrimal
kanal tıkanıklığı” terimini sebebi bilinmeyen fibroenflamatuar tıkanıklıkları tanımlamak
için kullanmışlardır.
Tıkanıklığın sebebi bulunduğunda, “sekonder edinsel nazolakrimal kanal
tıkanıklığı” terimi kullanılır. Linberg ve McCornmick sekonder edinsel nazolakrimal kanal
tıkanıklığına sebep olabilecek bozuklukları aşağıdaki gibi 4 bölüme ayırmışlardır.
20
1.Birincil neoplaziler
2.İkincil neoplastik tutulum
3.Enflamasyonlar
4.Enfeksiyonlar
Daha sonra Bartley (27) bu etiyolojik sınıflamayı genişletmiş ve tüm lakrimal
sisteme uyarlamıştır.
Garfinin hipotezine göre lakrimal boşaltıcı sisteme anatomik olarak yakın
yerleşimli nazal sinüs yapılarından dolayı nazal sinüs hastalığı ve nazal anomalilerin
lakrimal dışa akımda durağanlaşma yaparak nazolakrimal kanalda enflamasyona ve
tıkanıklığa sebep olacağı belirtiliyor (50).
Birçok vakada hikaye ve muayene ile birincil ve ikincil edinsel nazolakrimal kanal
tıkanıklıkları arasındaki ayrım yapılabilir. Travma hikayesi, sinüs hastalıkları, burun yada
sinüse cerrahi işlem ve sistemik hastalıklar lakrimal tıkanıklık sebebi olabilir. Nazoorbital
ve Lefort II ve Le Fort III kırıkları kemiksi nazolakrimal kanalı içine alıp tıkanıklığa sebep
olabilir. Sinüs tümörleri ile inferior meatusta yapılan sinüs cerrahiside membranöz ve
kemiksi nazolakrimal kanalın zedelenmesine sebep olabilir. Sarkoidoz, tüberküloz,
Wegener granülomatözü, Crohn hastalığı, lösemi ve lenfoma gibi sistemik hastalıklarda
nazolakrimal kesenin ve kanal mukozasının tutulumu görülebilir. Medial kantal tendonun
üstünde elle hissedilen kitle olması ve kanlı gözyaşı olması lakrimal kese tümörünün klasik
bulgusudur. Fakat tümör ortaya çıktığında bu bulgular daha görülmeye başlanmamış
olabilir. Kese içinde biriken enflamatuar kalıntılar sertleşerek lakrimal taş ya da dakriyolit
olarak adlandırılan yapılar oluşur.
Klinikte edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklığı şüphesi olan hastalarda belirgin
lakrimal kese anomalileri sık görülmemektedir. Nazolakrimal kanal biyopsisi tekniklerini
açıklarken Linberg ve McCornmick (1) 16 hastadan oluşan serilerinde tesadüfen 2 tümör
vakası yakalamışlardır (sarkoidoz ve lenfoma). İnsidansını % 12.5 bildirmişlerdir.
Mauriellla ve arkadaşları (44) dakriyosistorinostomi yapılan 44 hastadaki histopatolojik
bulguları bildirmişlerdir. Tüm vakalarda, enflamasyon veya fibrozis saptanmış tümör
21
görülmemiştir. Daha yakın bir zamanda Tucker ve arkadaşları (26) dakriyosistorinostomi
yapılan 150 hastaya yapılan 162 lakrimal kese biyopsisinde beklenmeyen anomalisi olan 3
hasta bulmuş, bunların birinde sarkoidoz granülom, birinde onkositom ve diğerinde
lenfoma saptamışlardır.
Lakrimal kese tümörleri çok sık görülmese de sinsice ilerleyebilir. Yavaş
büyümeleri özellikle tıkanıklık semptomlarıyla birlikte olduğunda kronik dakriyosistit
tanısına götürebilir. Hastalığın seyrinin ileri döneminde doğru teşhis konabilir. Kötü huylu
lakrimal kese tümörü olan hastaların % 27’sinde lenfatik metastaz % 9,1’inde hematojen
metastaz izlenmiş ve bu kişilerde % 37 mortalite görülmüştür. Bu potansiyel olarak
ölümcül tümörlerde erken teşhis ve tedavi için dikkatli muayene ve yüksek derecede şüphe
çok önemlidir.
Lakrimal kese ve kanalın mukozasıda aynı zamanda sistemik hastalık varlığını
yansıtabilir. Burada bildirilen iki seride de, birer hastada sarkoid granülom saptanmıştır.
Granülomatöz hastalık (sarkoidoz, tüberküloz), otoimmün hastalık (Wegener
granülomatozu) ve sistemik neoplaziler (lösemi ve lenfoma) lakrimal boşaltım sisteminde
nadiren görülürler.
Edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklığı tedavisinde medikal tedavinin rolü sınırlıdır.
Bu yüzden cerrahi tedavi şarttır. Medikal tedavi daha distalde olan nazolakrimal kanal
tıkanıklığına bağlı gözyaşı akımının durmasına ikincil gelişen akut veya kronik
dakriyosistiti olan hastalarda bakteriyel bir enfeksiyonu ekarte etmek için kullanılır.
Stafilokok, streptokok ve pnömokoklar hem akut hem kronik dakriosistitlerde en sık
görülen mikroorganizmalardır (25). Ancak son çalışmalarda gram (-) bakterilerin (özellikle
psödomonas aeruginosa) en sık izole edilen organizmalar olduğu bildirilmiştir (44). Değişik
türlerde bakterilerin izole edilmesi ve artmış antibiyotik direncinin olması Cahill ve
Burns’ü (30) dar spektrumlu antibiyotikler yerine geniş spektrumlu antibiyotik
(siprofloksasin ve trimetoprim sülfametaksazol) kullanımını önermeye itmiştir. Kısmi
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan, epiforası olan ve aktif enfeksiyon bulgusu olmayan
hastalarda medikal tedavinin etkinliği daha sınırlıdır. Primer nazolakrimal kanal tıkanıklığı
olan hastalarda histopatolojik olarak gösterilen fibroenflamatuar süreç nadiren steroidli
22
nazal sprey ile kombine edilen antibiyotik-steroid tedavisine cevap verebilir. Fonksiyonel
bloğu olan hastalarda medikal tedaviye cevap verenlerin enflamatuar komponenti
fibrozisten daha fazladır. Bu yüzden antienflamatuar özelliği olan ilaçlarla yapılan tedavi
yararlı olur. Tam tıkanıklığın, daha yüksek seviyede fibrozisi ve düşük seviyede
enflamasyonu olan hastaların topikal tedaviye cevap vermesi beklenmez.
İkincil nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan hastalarda medikal tedavinin tıkanıklığın
tedavisinde yeri yoktur. Sarkoidoz veya Wegener granülomatozu gibi sistemik hastalıkların
medikal kontrolü lakrimal sistem tıkanıklığını hafifletmeyebilir. Ancak sistemik hastalığın
kontrol edilmesinin cerrahi tedavinin başarısı üstüne etkisi vardır. Nazolakrimal kese ve
kanal tümörleri cerrahi olarak çıkarılmalı ve gerekirse lakrimal dışa akım cerrahi olarak
sağlanmalıdır (26, 27, 28 ,29 ,30, 31).
GÖZYAŞI YOLLARI TIKANIKLIĞINDA TEŞHİSE YÖNELİK
YAKLAŞIM
Anamnez
Epiforanın başlangıç zamanı, doğuştan olup olmadığı, travma, operasyon ya da
başka hastalıklardan sonra başlaması ve kullanılan ilaçlar (idoksuridine, echothiopate
iodide), geçirdiği atak sayısı araştırılmalıdır.
İnspeksiyon, palpasyon Ağrı, yabancı cisim, kese üzerinde şişlik, kızarıklık, hassasiyet, mukoid yada
pürülan sekresyon, burun yada punktumdan akıntı aranmalıdır. Punktumların büyüklüğü,
pozisyonu, kapak hastalıkları, medial kantal ligamanın gevşekliği, gözyaşı filmi
incelenmelidir. Kese bölgesi üzerindeki şişliğin kıvamı, basmakla ağrılı olup olmadığı, püy
gelip gelmediği izlenmelidir. Burun kökü genişliği (ethmoidal hücreler fossa lakrimalis ile
burun arasına girmiş olabilir), septum deviasyonu, konka hipertrofisi, nazal sinus ve nazal
mukoza hastalığı açısından dikkatli olunmalıdır.
23
Tanısal testler ve görüntüleme yöntemleri
Flöresein boya kaybolma testi
Birincil boya testi (Jones 1) ve ikincil boya testi (Jones 2)
Sakkarin testi
Dakriyosintigrafi
Dakriyosistografi
Bilgisayarlı tomoğrafi
Ultrasonografi
Endoskopi
Lakrimal irrigasyon ve kanaliküler sondalama
Flöresein boya kaybolma testi
Bir damla % 2’lik flöresein solüsyonu her iki gözün alt konjonktival forniksine
konulur veya bunun yerine konjonktivaya flöresein kağıdı ile dokunulur. Fazla boya kapak
derisinden silinir. Yaklaşık 1-1,5 m uzaklıktan kobalt filtreli (mavi) ışık ile izlenir. Gözyaşı
menisküsünde flöresein boya miktarı değerlendirilir. Normal lakrimal sistem gözyaşı
havuzundan 5 dakika içinde boyanın temizlenmesini sağlar. Sıklıkla nazolakrimal kanal
tıkanıklığında bu sürede uzama görülür.
Jones 1 boya testi
En kıymetli ilk tanı basamağı olup meatus nazi inferiora bir pamuk konulduktan
sonra konjonktivaya % 2’lik flöresein damlatılarak yapılır. Pamuk amplikatör ışık altında
burun spekülumu ile alt konkanın altına iyice yerleştirilmelidir. 5 dakika sonra pamuk
çıkartılır pamuk boyalı ise sistem açıktır. Bazen hasta sümkürtülerek birkaç damla boyanın
mendile gelip gelmediği gözlemlenebilir. Boya buruna geçmiyorsa kısmi bir tıkanıklık
veya pompa yetersizliği mevcuttur. Jones 2 boya testi uygulanmalıdır.
Jones 2 boya testi
Eğer Jones 1 testinde flöresein geçişi olmazsa uygulanır. İrrigasyon kanülü
kanaliküle yerleştirilerek lakrimal sistem yıkanır. Herhangi bir flöresein boya kalıntısına
rastlanırsa bu durum nazolakrimal kanalın kısmi tıkanıklığına yada fonksiyonel bloğuna
işaret eder ve cerrahiye ihtiyaç olabileceğini gösterir. Eğer çıkan irigasyon sıvısında
24
flöresein tespit edilmezse nazolakrimal kesenin proksimalinde bir tıkanıklığa ya da
punktum ile ortak kanalikül arasında bir blok olduğuna işaret eder.
Sakkarin testi
Topikal anestezi ardından alt fornikse yarım ml % 2’lik sakarin solüsyonu
damlatılır.
Eğer tat ağza ulaşmamışsa 20 dakika sonra uygulama tekrarlanır. İkincil
uygulamadan yarım saat sonra tadın yine gelmemiş olması testin olumsuz olduğunu
gösterir. Olumsuz test eğer tad alma bozukluğu yoksa lakrimal boşaltıcı sistemde tıkanıklık
ya da yetersizliğin göstergesidir. Bu test diğer testlerle desteklenmelidir.
Dakriyosintigrafi
Radyolojik tetkikler sadece tıkanıklığın yerini değil aynı zamanda tıkanıklığın
anatomisini de gösterebilecek şekilde gelişmiştir. Lakrimal sintigrafi ilk olarak 1972’de
Rossomondo ve arkadaşları tariflemiştir ve lakrimal sistem değerlendirilmesinde
tıkanıklıkları gösterebilmesi sebebiyle gerekli olduğu iddia edilmiştir (32). Yapılan bir
çalışmada 100 normal asemptomatik erişkinde uyguladığı lakrimal sintigrafide testin
kanaliküler fonksiyonun duyarlı bir göstergesi olduğunu fakat aynı zamanda nazolakrimal
kanal ve buruna geçiş sürelerinin kişiler arasında farklılıklar gösterdiğini belirterek gözyaşı
pasajının klinik değerlendirmesinde bu tekniğin gerekli olmadığı sonucuna varmışlardır(44).
Bu erken başlangıç düzeyindeki makalelerin yayınlanmasından bu yana hem teknik
performansda hem de lakrimal sintigrafinin yorumlanma yeteneklerinde gelişmeler
olmuştur (32, 33).
Lakrimal sintigrafi, hasta dik pozisyondayken başı, çenesi bir alete dayanarak
sabitleştirilerek çekilir. Hasta 3mm’ lik kolimasyonlu bir gama kamaranın 9 cm önünde
oturtulur. On mikrolitre teknesyum 99m sülfür veya albumin kolloid her iki alt kapağın
gözyaşı şeridine yerleştirilip 12 dakika boyunca her 15 ila 60 sn’ de bir görüntü kaydedilir.
Radyoaktif opak madde lakrimal boşaltım sisteminden gözyaşını taklit ederek ilerlediği
için lakrimal sistemin objektif değerlendirmesini sağlarlar. Böylece subjektif şikayetleri
doğrulamak için objektif bilgi verir (32).
25
Dakriyosistografi
Bu inceleme geçişin biçimini, yerini, büyüklüğünü ve olası tıkanıklıkları gösterir.
Orbitanın bazal anterior-posterior ve lateral filmleri çekilir. Kontrastlı madde bundan sonra
her iki kanaliküle enjekte edilir. Enjeksiyondan sonra anterior-posterior film ve oblik
filmler 15 ve 30. dakikalarda tekrarlanır. Oblik pozisyonun çekilmesinin nedeni lateral
filmlerde görülen her iki nazolakrimal sistemin üst üste binmiş görüntüsünün oluşmasına
engel olmaktır. Bu tetkik fistül, divertikül, mukosel, neoplazmalar ve kese taşlarının
tanımlanmasında etkilidir. Boyanın 30 dakikadan daha geç temizlenmesi fonksiyonel bir
bloğa işaret eder. Pediatrik hastalarda bu test genel anestezi altında uygulanmalıdır. Bu test
makrodakriyosistografi, substraksiyon makrodakriyosistografi, digital substraksiyon
makrodakriyosistografi adında değişik yöntemler şeklinde yapılmaktadırlar.
Dijital substraksiyon dakriyosistografi sadece kontrastı gösterir ve kemik yapıların
üst üste binmiş görüntüsünü engelleyerek alt lakrimal sistemi görüntüler. Özellikle
ameliyat öncesi tanısal incelemelerde yararlıdır. Komputerize dijital substraksiyon,
bilgisayar kontrollü röntgen ünitesinde radyokontrast maddenin sürekli sisteme verilmesi,
geçişin ekranda izlenmesi ve görüntülerin video sistemine kaydedilmesine dayanan bir
işlemdir. Lakrimal boşaltıcı sistemi hassas olarak değerlendirmektedir.
Dakriyosistografi lakrimal boşaltıcı sistemin anatomisini gösterirken lakrimal
sintigrafi ise fizyolojisini gösterir (35).
Dakriyosistografi bilgisayarlı tomoğrafi ile birlikte lakrimal sistemi çevreleyen
kemik doku ve yumuşak dokunun ayrıntılarıyla mükemmel bir şekilde görüntülenmesini
sağlar. Komplike lakrimal problemleri olan hastalarda dakriyosistografi aynı zamanda
manyetik rezonans görüntüleme ile birlikte kullanılabilir. Bu teknik çok iyi yumuşak doku
çözünürlüğü sağlar (36,37).
26
Bilgisayarlı tomoğrafi
Nazal sinüs hastalığı ve nazal anomaliler nazolakrimal kanalda dışa akımı azaltarak
edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklığına sebep olabilirler. Nazal anatomik yapının
değerlendirilmesi için bilgisayarlı tomoğrafi kullanılabilir. Kallman ve ark. BT kullanarak
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupla kontrol grubunu karşılaştırmış sonuçta etmoidal
opasifikasyon, agger nazi hücre opasifikasyonu ve nazal septum deviasyon insidansının
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupta daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir (50).
Ultrasonoğrafi
Lakrimal boşaltıcı sistem anatomik anomalilerini göstermek için yapılır. Ayrıca
kanaliküler tıkanıklığı olan hastalarda faydası olabilir. Ultrason biyomikroskopi gibi yeni
tekniklerle, yüzeyin 4 mm altındaki yapılar çözünür hale getirilerek kanalikülün
görüntülenmesi sağlanır (52).
Endoskopi
Nazal endoskopi nazolakrimal kanalın alt meatusa açıldığı yerin anatomisini ve
nazal sinüs yapılarının görüntülenmesini sağlar. Endoskopi cerrahi bölgeyi göstermede en
iyi yöntemdir. Gelecekte kanalikül bez kese ve kanalın görüntülenmesinde
kullanılabileceklerdir (52).
Lakrimal irigasyon ve kanaliküler sondalama
Çok sık olarak başvurulan bir tanı aracı olup aynı zamanda tedavi edici özelliğide
vardır. Künt uçlu özel bir iğne ile punktumdan kanaliküle girilir ve basınçla verilen sıvının
buruna yada nazofarinkse gelip gelmediği araştırılır. Punktumların dar olduğu durumlarda
bir dilatatör ile punktum genişletilebilir. Kanalikül içerisinde doğru hat boyunca ilerlemek
ve kanalikülü zedelememek son derece önemlidir. Kanalikül içerisinde kanülün ilerleyişini
kolaylaştırmak ve kanalikül dışına çıkmasını engellemek için göz kapağı parmakla dışa
doğru çekilerek kanalikül gerginleştirilir.
Verilen sıvının rahatlıkla buruna ve genize gelmesi lakrimal dışa akım yollarının
açık olduğunu gösterir. Geçişin olmaması ile birlikte aynı ya da diğer punktumdan pürülan
materyalin gelmesi kese içerisinde kronik enfeksiyonun varlığının göstergesidir. Daha
27
başta kanülün kanalikül içinde bir yere takılması ve ilerleyememesi kanaliküler tıkanma ya
da darlığın tanınmasını sağlar. Bu tıkanıklığın punktumdan ne kadar uzakta olduğunun
belirlenmesi tedavi planlaması açısından önemlidir.
Lakrimal irigasyon gerekli fakat tek başına yetersiz bir işlemdir. Tıkanıklığın yerini
belirlemek için kanaliküler sondalama fonksiyonel testlerle birleştirilebilir. Lakrimal
kesenin palpasyonu ve burun inspeksiyonu da yapılmalıdır (33).
EDİNSEL NAZOLAKRİMAL KANAL TIKANIKLIKLARINDA
CERRAHİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ
A. Silikon tüp entübasyonu
B. Balon katater dilatasyonu
C. Dakriyosistorinostomi
A. Silikon tüp entübasyonu
Silikon, semiorganik polimer yapıda fizikokimyasal yönden inert, su geçirmez ve
kaygan bir maddedir. Bulunduğu yerde doku ile reaksiyona girmeyen ve üzerinde başka
maddelerin birikmesine engel olan bir yapısı vardır.
Genellikle metal bir proba ve kancaya bağlı yada yapıştırılmış bir silikon tüpten
oluşan çok çeşitli entübasyon setleri tarif edilmiştir. Sadece yumuşaklık ve şekil
bakımından farklılık göstermektedirler. Keith (4) tarafından ilk kez 1968’de bildirildiğinden
beri silikon tüp entübasyonu hem erişkinlerde hem çocuklarda epifora tedavisinde
kullanılmaktadır. Quickert ve Dryden (7) tarafından 1970’de yeni bir entübasyon yöntemi
tarif edilmiş, 1977’de Crawford (8) bikanaliküler entübasyon sistemi ve setini tarif edip
sonradan teknikte bir seri modifikasyon yapmıştır (8, 41). Başka araştırmacılar tarafından
metalik ucun nazal boşlukta çıkarılmasını kolaylaştırmak için oluk açıcı adı verilen aletle
Crawford yöntemi modifiye edilmiştir(41). Fayet ve arkadaşları (9) 1989’da monokanaliküler
entübasyon sistemini, 1998’de başka bir bikanaliküler entübasyon sistemi olan Ritleng
lakrimal entübasyon seti geliştirilmiştir(10). Ritleng entübasyon seti Crowford entübasyon
setinden farklı olarak burundan metalik uç geçirilmeden silikon tüp entübasyonu
yapılmasını sağlar (6,8).
28
Silikon tüp entübasyonunun lakrimal boşaltıcı sistemdeki daralmış bölgeleri
genişleterek etkili olduğu düşünülmektedir. Metal uçlara bağlı olan silikon tüp üst ve alt
punktumlar yoluyla kanaliküllerden, lakrimal keseden ve nazolakrimal kanaldan
geçirilerek burun boşluğuna ulaştırılır. Bir kanca ya da oluk açıcı ile alt meatustan çekilir.
Genelde tüpün çıkmasını engellemek için tüpün uçları bağlanarak düğümlenir. Silikon
entübasyon normal anatominin korunmasına izin veren bir yöntemdir (7).
Silikon tüp entübasyon endikasyonları
1. Punktum anomalileri
2. Kanaliküler tıkanıklık ve yaralanmalar
3. Konjenital ve erişkin nazolakrimal kanal tıkanıklığı
4. Dakriyosistorinostomiyle birlikte
5. Konjonktivodakriyosistorinostomide
6. Radyoterapi alacak hastalarda korunma amaçlı kullanılabilir (5, 44).
29
Silikon tüp entübasyon komplikasyonları
1. Metalik ucun yanlış yönlenimi
2. Silikon tüpün yer değiştirmesi ve kopması
3. Punktum erozyonu
4. Kanaliküller yaralanma ve kesi
5. Dakriyosistit
6. Konjonktivit
7. Korneal abrazyon
8. Pyojenik granülom
9. Epistaksis (5, 44).
B. Balon kateter dilatasyon
Nazolakrimal kanal tıkanıklıklarında üst sistemden sokulan balon kateterle
nazolakrimal kanalın genişletilerek tıkanıklığın aşılmaya çalışıldığı bir yöntemdir. Munk
ve arkadaşları epiforalı erişkinlerde retrograd balon dilatasyonu kullanan ilk kişilerdir (42).
Literatüre göre balon dakriyoplastinin başarı oranları için belirgin farklar gösteren
çalışmalar mevcuttur. Bir çalışmada 5 aylık takipte % 70, diğer bir çalışmada da 30 aylık
takipte % 23’lük başarı bildirilmiştir. İşlemin lakrimal boşaltıcı sisteme travmatik etkileri
vardır bu da yetersiz kalmasındaki temel faktördür (42, 43).
C. Dakriyosistorinostomi
Dakriyosistorinostomi nazolakrimal kanal tıkanıklığının güncel tedavisidir. Toti
1904’de lakrimal kese, kemik ve nazal mukozadan bölümleri çıkararak burun ve lakrimal
kese arasında gözyaşı akımını sağlayacak kanalın oluşturulduğu bir işlem tanımlamıştır.
Sonraki yıllarda Dupuy-Dutemps ve Bourget bu tekniği modifiye etti. Epitelyum ile sınırlı
fistülize bir yol oluşturmak amacıyla nazal ve lakrimal keseden mukozal flepler
oluşturdular. Eksternal dakriyosistorinostomi birincil edinsel nazolakrimal kanal
tıkanıklığında en çok uygulanan işlemdir (44-48).
30
Dakriyosistorinostomi endikasyonları
Dakriyosistitle beraber nazolakrimal kanal tıkanıklığı
Punktum agenezisi
Konjenital fistül
Mukoselle ilişkili nazolakrimal kanal tıkanıklığı
Fonksiyonel blok
Travma
Edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklığı (44).
Dakriyosistorinostominin relatif kontrendikasyonları
Septum deviasyonu
Nazal polipozis
Paget hastalığı
Sinüzit
Kanama diyatezi.
Dakriyosistorinostominin mutlak kontrendikasyonları
Tüberküloz
Atrofik rinit
Antrum tümörüdür.
Dakriyosistorinostominin komplikasyonları
Epistaksis
Enfeksiyon
Ciltte kötü skarlaşma
Burun septumunda yapışıklıklar
Rinostomi alanının tıkanması olarak sayılabilir.
1. Eksternal Dakriyosistorinostomi
Klasik Dakriyosistorinostomi Konjonktivodakriyosistorinostomi Kanalikülodakriyosistostomi Kanalikülodakriyosistorinostomi
31
Klasik Dakriyosistorinostomi
Operasyon sedasyonla lokal anestezi yada genel anesteziyle yapılır. Nazal mukoza,
insizyon bölgesi, infraorbital foramen ve etmoidal foramene lokal anestezi için % 1-2’lik
lidokain ve 1/10000 epinefrin enjekte edilir. İç kantal ligamandan 8-10mm mesafeden
burun köküne paralel hafif eğimli olarak, 15-20mm uzunluğunda cilt insizyonu sonrası
künt diseksiyonla lakrimal kese lakrimal fossadan ayrılır. Osteotomiye lakrimal fossanın
anterior tabanından başlanır. Nazal mukoza ayrıldıktan sonra osteotomi ortalama 15
milimetrekare çapında düzgün kenarlı kemik pencere oluşturulur. Lakrimal kese ve nazal
mukoza arasında (H şeklinde) ön ve arka flepler oluşturulup karşılıklı olarak 6/0 vicrylle
sütüre edilir. Cilt ve cilt altı doku sütüre edilip işlem sonlandırılır (51).
Konjonktivodakriyosistorinostomi
Kanaliküler kısımda büyük tıkanıklıklar söz konusuysa ya da kanaliküler agenezi
mevcutsa en yüksek başarı oranı konjonktivodakriyosistorinostomidedir (49). Bu cerrahi
yöntem ilk olarak 1962 yılında Jones tarafından tarif edilmiştir. Karunkülden anterior ve
posterior flepler arasına koyulan pyrex bir tüple konjonktivayla nazal mukoza arasında
yeni bir akım yolu oluşturulur.
Kanalikülodakriyosistostomi
En az 8 mm alt kanalikülün bulunduğu bileşik kanalikül ve kese girişi
tıkanıklıklarında uygulanır. Bileşik kanalikül eksize edilip sağlam alt kanalikül keseyle
ağızlaştırılır. Alt kanalikülden buruna kadar sistem intube edilir.
Kanalikülodakriyosistorinostomi
Bileşik kanalikül tıkanıklıklarında kemik rondel çıkartılıp arka flepler sütüre edilir.
Kesenin ön duvarına ağızlaştırılıp sistem intübe edilir.
2. İnternal (Endonazal) Dakriyosistorinostomi
Anesteziyi takiben orta konkanın önünde ve inferior konkanın üstünde 1-2cm
boyutlarında orak bistürü ile kesi yapılır. Lakrimal fossanın maksiller kısmındaki kemiğin
medial bölümü forseps ve turla çıkarılır. Fonksiyonel ve yeterli büyüklükte osteotomi
açıldıktan sonra lakrimal kese insize edilir ve genişletilir. Sistem silikon tüple intube edilir.
32
Endonazal lakrimal cerrahiyi ilk kez 1893’de Caldwell (44, 45) tanımlamıştır.
Bindokuzyüzyetmişlerde endoskopik cihazlardaki gelişmelerle bu yönteme ilgi tekrar
artmıştır. Massaro ve arkadaşları (46) argon mavi-yeşil lazer kullanarak ilk endoskopik lazer
dakriyosistorinostomiyi tanımlamış daha sonraları ise CO2-Nd: YAG lazer, KTP: YAG
lazer, Holmiyum: YAG lazer kullanılmaya başlanmıştır. Endoskopik
dakriyosistorinostominin, eksternal dakriyosistorinostomiye göre avantajları medial kantal
anatominin daha az zarar görmesi, kütanöz bir skarın olmaması, daha hızlı iyileşme
dezavantajları ise ameliyat sahasının iyi görüntülenememesi, daha pahalı olması, daha
düşük başarı oranı olmasıdır (44, 45, 46, 48).
Dakriyosistorinostomi başarısızlığı sıklıkla intranazal yada osteotomi alanında
skarlaşma ve tıkanıklıktan kaynaklanmaktadır. Literatürde endonazal
dakriyosistorinostominin başarı oranları % 63 ile % 80 düzeyleri arasında bildirilirken
eksternal dakriyosistorinostominin başarı oranları ise % 90 düzeylerindedir (44, 45, 46, 47, 48).
33
GEREÇ VE YÖNTEMLER
Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Göz
Kliniğinde 2003-2007 tarihleri arasında nazolakrimal kanal tıkanıklığı sebebiyle epiforası
mevcut 58 erişkin hastanın 68 gözüne bikanaliküler silikon tüp entübasyonu yapıldı.
Olgular geriye dönük karşılaştırmalı olarak analiz edildi.
Daha önceden göz kapağı ve lakrimal sistem cerrahisi geçirenler, punktum ve
kanalikül tıkanıklığı, göz kapağı malformasyonu, nazal ve lakrimal boşaltıcı sistem tümörü
saptananlar ile 6 aydan daha az takibi olanlar çalışmaya alınmadı.
Nazolakrimal kanal tıkanıklığı tanısında flöresein boya kaybolma testi, Jones 1 ve
Jones 2 testleri, dakriyosistografi, dakriyosintigrafi, sondalama ve irrigasyon kullanıldı.
Tam ve kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı ayrımı irrigasyon testi ile yapıldı.
İrrigasyon esnasında sıvı nazal boşluğa geçmeden diğer punktumdan geri geliyorsa tam
tıkanıklık, bir miktar sıvı nazal boşluğa geçerken bir miktarıda punktumdan geri geliyorsa
kısmi tıkanıklık tanısı konuldu. Kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan olgular Grup I’e,
tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan olgular Grup II’ye kaydedildi.
Tüm hastalar burun ve burun boşluğunda herhangi bir anomali ya da kronik bir
enflamasyon olup olmadığının tespiti için Kulak Burun Boğaz kliniğine konsülte edildi.
Genel anestezi yada sedasyonla lokal anesteziyle hastalar ameliyata alındı. Lokal
anestezi için % 0.5 proparakain damlatılıldı ve % 2’lik lidokain infiltrasyonuyla
infratroklear ve infraorbital blok sağlandı. Burun boşluğunda dekonjesyon için % 2
lidokain ve 1:1000 epinefrine batırılmış nazal gaz tamponadı şeritler halinde nazal boşluğa
yerleştirilip yaklaşık 10 dakika bekletildi. Üst ve alt punktumlar dilate edildikten sonra
Crawford yöntemiyle silikon tüp (Bernard Nazolakrimal Entübasyon Seti, REF 1292,
STERISEAL) kullanılarak nazolakrimal entübasyon yapıldı. Nazolakrimal kanaldan geçişi
kolaylaştırmak için metalik uca yaklaşık 15-20 derecelik eğim verildi. Alt meatusta çekici
ile hissedilen metalik uç çekilerek entübasyon tamamlandı. Silikon tüpler burun
34
boşluğunda çok sayıda seri düğümle bağlanırken tüplerin gevşek ve sıkı olmamasına
dikkat edildi. Burun boşluğuna vazelin ve antibiyotik sürülmüş tamponlar yerleştirilerek
ameliyat sonlandırıldı.
Konka hipertrofisi olan olgularda konka mediyalizasyonu yapıldı. Alt meatusun
nazal spekülumla görülemediği ve metalik ucun çekici ile çıkarılamadığı olgularda nazal
endoskopi yardımıyla entübasyon tamamlandı.
Nazal tamponlar 2. günde çıkarıldı. Ameliyat sonrası medikal tedavi topikal steroid
ve antibiyotik damla günde 4 kez 15 gün, sistemik antibiyotik ve antienflamatuar tablet
günde 2 kez 7 gün olacak şekilde düzenlendi. Özellikli hastalarda tedaviye lokal nazal
dekonjestan sprey eklendi.
Silikon tüpler ameliyat sonrası 13. ve 25. haftalar arasında punktum seviyesinde
kesilerek nazal yoldan çıkarıldı. Burun boşluğunda silikon tüp uçlarının görülemediği
hastalar ise silikon tüplerin çıkarılması için Kulak Burun Boğaz doktoruna yönlendirildi.
Silikon tüplerin çıkarılmasını takiben serum fizyolojik ve antibiyotik göz damlası
kullanılarak lakrimal boşaltıcı sistem irrigasyonu yapıldı. Hastalara 2 hafta topikal
antibiyotik ve steroid damla tedavisi verildi. Lakrimal kese masajı yapmaları istenerek
kontrolleri 1.hafta, 1.ay, 3.ay, 6.ay ve sonrasında 3 ayda bir olacak şekilde düzenlendi.
Semptomların tamamen geçtiği, flöresein boya kaybolma testinin normal olduğu
olgular başarılı kabül edilirken, semptomların geçmediği ve irrigasyonda sıvı geçişinin
olmadığı olgular başarısız, semptomların az yada çok devam ettiği ve zorlu irrigasyonda
bir miktar sıvı geçişinin izlendiği olgular ise kısmi başarılı kabül edildi.
İstatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for
Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı
istatistiksel metodların (Ortalama, Standart Sapma) yanısıra niceliksel verilerin
karşılaştırılmasında Student t testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise
Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde
değerlendirildi.
35
BULGULAR
Çalışma 2003 ile 2007 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi I. Göz Kliniğinde yaşları 20 ile 74 arasında değişmekte olan, 47’si (% 81,0)
kadın ve 11’i (% 19,0) erkek olmak üzere toplam 58 hastanın 68 gözünde yapılmıştır.
Olguların ortalama yaşı 44,79±16.45 yıldır. Grup I’deki olgular kısmi nazolakrimal kanal
tıkanıklığı olanlardan, Grup II’deki olgular ise tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan
olgulardan oluşmaktaydı. Olguların izlem süreleri 6 ay ile 44 ay arasında değişmekte olup,
ortalama izlem süresi 20.08±11.31 aydır.
Tablo 1. Demografik ve klinik özellikler
Grup I (n=45)
(Ort±SD)
Grup II (n=23)
(Ort±SD) P
●Yaş (yıl) 45,86±15,70 42,96±18,02 0,456
●Semptomların bulunma
süresi (ay) 8,55±3,99 9,39±2,49 0,295
●Silikon tüp kalma süresi
(hafta) 20,64±3,13 21,82±2,40 0,118
●Tüp çıkarılması sonrası
izlem süresi (ay) 27,71±11,18 16,91±11,13 0,098
n (%) n (%)
Kadın 35 (% 87,5) 12 (% 66,7) ♦Cinsiyet
Erkek 5 (% 12,5) 6 (% 33,3) 0,068
Sağ 25 (% 55,6) 11 (% 47,8) ♦Etkilenen
Göz Sol 20 (% 44,4) 12 (% 52,2) 0,546
*p<0,05
36
Grup I ve Grup II’deki olguların yaş, semptomların bulunma süresi, silikon tüp
kalma süresi, tüp çıkarılması sonrası izlem süresi ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
0%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
70%
80%
90%
100%
Grup I Grup II
Kadın Erkek
ortalama
Şekil 1. Cinsiyete göre dağılım
Grupların cinsiyete ve etkilenen göze göre dağılım oranları arasında istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0.05).
37
Tablo 2. Postoperatif komplikasyonlar
Grup I (n=16) Grup II (n=13) Toplam (n=29) Komplikasyon
n (%) n (%) n (%)
Silikon tüp yer değiştirmesi 1 (%6,3) - 1 (3,4)
Punktum Erozyonu 3 (% 18,7) 1 (%7,7) 4 (%13,9)
Granülasyon Dokusu - 1 (% 7,7) 1 (3,4)
Nazal sineşi 1 (%6,3) 3 (% 23,1) 4 (%13,9)
Dakriyosistit 9 (%56,1) 6 (%46,1) 15 (%51,7)
Epistaksis+Granülasyon
dokusu 1 (% 6,3) - 1 (%3,4)
Epistaksis+Dakriyosistit 1 (%6,3) - 1 (%3,4)
Silikon tüp yer değiştirmesi+
Dakriyosistit - 2 (%15,4) 2 (%6,9)
Toplam 16 (%100) 13 (%100) 29 (%100)
Gruplara göre postoperatif komplikasyon görülme oranları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05). Grup I’de 16 olguda (% 35,5), Grup
II’de 13 olguda (% 56,5) olmak üzere tüm olguların % 41,2’sinde postoperatif
komplikasyon gelişti.
Grup I de, epistaksisle beraber granülasyon dokusu gelişen 1 olgunun silikon tüpü
24. haftada çıkarıldı. Lokal nazal steroid tedavisi sonrası granülasyon dokusu geriledi fakat
epifora kaybolmadı sonuç başarısızdı. Epistaksis ile birlikte dakriyosistit gelişen 1 olguda
silikon tüp 24. haftada çıkarıldı ve bunu takiben epistaksis kayboldu fakat hastada sonuç
başarısızdı. Punktum erozyonu görülen 3 olguda, silikon tüpler 2’sinde 24. haftada 1’inde
25. haftada çıkarıldı. Olguların tamamında cerrahi sonuç başarılıydı. Burun boşluğunda alt
38
konka ile nazal mukoza arasında, silikon tüp entübasyonu sırasındaki travmaya ya da
sonradan gelişen enflamasyona bağlı nazal sineşi oluşan 1 olguda silikon tüp 20. haftada
çıkarıldı. Lokal nazal steroid ile dekonjestan tedavisi sonrası klinik bulgular geriledi.
Cerrahi sonuç başarılıydı.
Altıncı haftada silikon tüp temporal yer değiştirmesi izlenen 1 olguda tüp tekrar
düzeltildi, 21. haftada sorunsuz çıkarıldı. Cerrahi sonuç başarılıydı. Kronik dakriyosistiti
olan 9 olguda tüp yerindeyken yada çıkarıldıktan sonra enfeksiyon tekrarladı. Topikal ve
sistemik antibiyotik tedavisi 1 olguda başarılı oldu. Olguların 8’inde cerrahi sonuç
başarısızdı.
Grup II de, granülasyon dokusu gelişen 1 olgunun silikon tüpü 21. haftada çıkarıldı.
Lokal nazal steroid tedavisi sonrası klinik bulgular geriledi. Cerrahi sonuç başarısızdı.
Burun boşluğunda alt konka ile nazal mukoza arasında, silikon tüp entübasyonu sırasındaki
travmaya ya da sonradan gelişen enflamasyona bağlı nazal sineşi oluşan 3 olguda silikon
tüpler, birinde 20.haftada, ikisinde de 23. haftada çıkarıldı. Lokal nazal steroid ve
dekonjestan tedavisi ile nazal sineşi geriledi. 2 olguda cerrahi sonuç başarılı iken 1 olguda
başarısızdı. Silikon tüp yer değiştirmesi izlenen 2 olguda tüpler düzeltildi ve birinde 20.
diğerinde 25. haftada çıkarıldı. Bu 2 olguda da tüpler yerindeyken dakriyosistit mevcuttu.
Topikal ve sistemik antibiyotik tedavisi verildi. Cerrahi sonuç 1 olguda başarısız, 1 olguda
ise kısmi başarılıydı. Punktum erozyonu gelişen 1 olguda tüp 24. haftada çıkarıldı. Cerrahi
sonuç başarılıydı. Kronik dakriyosistiti olan 6 olguda tüp yerindeyken yada çıkarıldıktan
sonra enfeksiyon tekrarladı. Bu olguların hepsinde cerrahi sonuç başarısızdı.
39
0%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
70%
80%
90%
100%
Grup I Grup II
Silikon Tüpe Bağlı Komplikasyonlar
Silikon tüp yer değiştirmesi Punktum ErozyonuGranülasyon Dokusu Nazal sineşiDakriyosistit Epistaksis+Granülasyon dokusuEpistaksis+Dakriyosistit Silikon tüp yer değiştirmesi+ Dakriyosistit
Şekil 2. Komplikasyonlara göre dağılım
Cerrahi sırasında komplikasyon olarak 12 olguda (% 17,6) nazal hemoraji ve 2
olguda (% 2,9) silikon tüp kopması gelişti. Tüm olgularda ameliyat sırasında
komplikasyon görülme oranı %20,6 saptandı.
Silikon tüp entübasyonu sırasında 5 (% 7,4) olguda nazal endoskop kullanılması
gerekliydi. Bu olguların 3’ünü alt konka hipertrofisi, 2’sini ise metalik probun
geçilemediği olgular oluşturuyordu. Nazal endoskop cerrahi sırasında Grup I’de 2 olguda
(% 4,4), Grup II’de ise 3 olguda (% 13,0) kullanıldı. Gruplara göre anlamlı fark
40
görülmemektedir (p>0,05). Bu olgularda cerrahi başarı Grup I’de % 50 (1/2), grup II’de %
33,3 (1/3) olarak saptandı.
Silikon tüplerin çıkarılması sırasında, tüp uçlarının görülemediği ve çıkarılamadığı
Grup I’de 3 olguda (% 6,7), Grup II’de 4 olguda (% 17,4) nazal endoskop kullanıldı. Tüm
olguların 7’sinde (% 10,3) nazal endoskopi yardımıyla silikon tüpler çıkarıldı.
Tablo 3. Başarı durumu
Grup I (n=45) Grup II (n=23) Başarı
n (%) n (%) P
Başarısız 17 (% 37,8) 13 (% 56,5)
Kısmi Başarı 2 (% 4,4) 3 (%13,0)
Tam Başarı 26 (% 57,8) 7 (% 30,5)
0,079
Toplam
45 (% 100)
23 (% 100)
* p<0.05
Gruplardaki başarı oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamaktadır (p>0.05).
41
0%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
70%
80%
90%
100%
Grup I Grup II
Başarısız Kısmi Başarı Tam Başarı
Şekil 3. Başarıya göre dağılım
Grup I’de 26 olguda (% 57,8) tam başarı, 2 olguda (% 4,4) kısmi başarı ve 17
olguda (% 37,8) başarısızlık saptandı. Grup II’de ise 7 olguda (% 30,5) tam başarı, 3
olguda (% 13,0) kısmi başarı ve 13 olguda (% 56,5) da başarısızlık saptandı.
Toplam 68 olgunun 33’ünde (% 48,5) tam başarı, 38’inde (% 55,9) semptomlarda
iyileşme ve 30’unda (% 44,1) ise başarısızlık saptandı.
42
TARTIŞMA
En iyi sonuca mümkün olan en az travma ile ulaşmak cerrahinin basit bir
prensibidir. Silikon tüp etrafındaki dokular iyileşirken açıklığı sağlayan geçici bir stent gibi
davranır(56). Hurwitz (58) nazolakrimal kanal darlığına başka bir patolojinin sebep
olabileceğini, silikon tüplerin bu altta yatan patolojiyi hafifleteceğini ya da patolojinin
atlanmasına sebep olabileceğini vurgulamıştır.
Dakriyosistorinostomi yapılmadan nazolakrimal kanala silikon tüp entübasyonu ilk
kez Keith (4) tarafından yapılmış, çalışmasında yaşları 2-82 arasında çocuklar ve
erişkinlerden oluşan 15 hastada % 73 başarı elde etmiştir. Angrist ve Dortzbach (53) silikon
entübasyonu ile tam nazolakrimal tıkanıklığı olan erişkinlerde % 22,2’lik ve kısmi
nazolakrimal tıkanıklığı olanlarda % 77,8’lik başarı sağlamışlardır. Fulcher ve arkadaşları
(6) silikon entübasyon uyguladıkları erişkinlerde kanaliküler tıkanıklıklarda % 76,
nazolakrimal kanal tıkanıklıklarda % 25 olmak üzere ortalama % 54,3’lük başarı
bildirmişlerdir. Arıtürk ve arkadaşları (56) silikon entübasyonu yaptıkları erişkinlerde
ortalama 4,7 ay takip sonunda % 53 başarı elde etmişlerdir.
Kashkouli ve arkadaşları (54) kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı bulunan
erişkinlerde endoskopi ile silikon entübasyonunda % 53,8 tam başarı ve endoskopi ile
balon dakriyoplastide ise % 60,9 tam başarı sağlamışlardır. Başka bir çalışmasında
erişkinlerde bikanaliküler entübasyonda % 59,1 tam başarı, monokanaliküler entübasyonda
ise %61,5 tam başarı elde etmişlerdir (55).
Liu ve Bosley (57) tam nazolakrimal tıkanıklığı olan erişkinlerde mitomisin C
kullanarak yaptıkları silikon tüp entübasyonu ile 18 aylık ortalama takip süresinde %
53’lük bir başarı sağlamışlardır.
Biz de çalışmamızda, silikon entübasyon ile kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı
olan erişkinlerde % 57.8, tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan erişkinlerde ise % 30.5
başarı elde ettik (p>0.05). Kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı bulunan grupta
semptomlarda % 62.2 iyileşme, tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı bulunan grupta ise
43
semptomlarda % 43.5 iyileşme saptandı. Başarı oranındaki bu farklılığın tam tıkanıklıkta
silikon entübasyon sırasında çevre yapıların daha fazla travmatize edilmesine ve gelişen
komplikasyonlara özellikle de dakriyosistit ataklarının tedaviye tam yanıt vermeyerek
kanal oluşumunu engellemesine bağlı olduğunu düşünüyoruz.
Fayet ve arkadaşları (60) 1 ay geçtikten sonraki başarı oranının tüpün kalma süresi
ile korele olmadığını fakat komplikasyon oranlarının bu süre ile korele olduğunu buldu(59).
Frueh komplikasyonların büyük çoğunluğunun silikon tüp implantasyonundan sonraki 2 ile
4 aylık sürede ortaya çıktığını bildirdi. Dortzbach ve arkadaşları (5) kendi serilerinde %
48’e varan komplikasyon oranı bildirmişlerdir. Pek çok yazara göre komplikasyonlar
kanaliküler kesi, yanlış pasaj oluşumu, tüp çıkması, tüpün yer değiştirmesi, punktum
erozyonu ve kesisi, dakriyosistit, pyojenik granülom, epistaksis ve korneal abrazyon olarak
bildirilmiştir (5, 59, 60).
Pekçok yazar silikon tüplerin 3 ile 6 ay arasında bazılarıda bir yıla kadar yerinde
kalması gerektiğini savunmaktadırlar. Silikon tüplerin muayene ortamında nazal yolla yada
medial kantus yoluyla çıkarılmasını önermişlerdir (5, 38, 39, 40). Migliori ve Putterman (38)
konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığında bikanaliküler intubasyon sonrası 6. haftada
komplikasyonsuz olarak tüpün çıkarılması ile % 100 başarı oranı bildirmişlerdir.
Biz de çalışmamızda silikon tüpleri 3 ile 6 ay yerinde kalacak şekilde bıraktık ve
nazal yoldan çıkardık. Kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupta (% 35,5), tam
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupta (% 56,5) oranında (p>0.05) olmak üzere tüm
olgularda % 41,2 oranında postoperatif komplikasyon saptadık. Bu da silikon tüplerin uzun
süre yerinde kalmasına bağlandı. Her iki gruptada en sık izlediğimiz komplikasyon
dakriyosistit ataklarıydı ve komplikasyonların (% 51,7)’sini oluşturdu. Dakriyosistit
atakları kısmi tıkanıklık bulunan grupta 9 olguda (% 20), tam tıkanıklık bulunan grupta da
6 olguda (% 26,1) mevcuttu. Bu olgularda başarı oranı 1/9 (% 11,1) ve 0/6 (% 0) saptandı.
Ameliyat sonrası dakriyosistit ataklarının başarı oranını en çok etkileyen faktör olduğunu
düşünüyoruz.
44
Kallman ve arkadaşları (50) bilgisayarlı tomoğrafi kullanarak nazolakrimal kanal
tıkanıklığı olan grupla kontrol grubunu karşılaştırmış sonuçta etmoidal opasifikasyon,
agger nazi hücre opasifikasyonu ve nazal septum deviasyon insidansının nazolakrimal
kanal tıkanıklığı olan grupta daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir. Bale (61) dakriyosistitli
hastalarda nazal ve lakrimal floranın karıştığını ve septum deviasyonu, alt konka
hipertrofisi, rinit gibi nazal patolojilerle beraber % 28 oranında dakriyosistit geliştiğini
bildirmiştir.
Ameliyat öncesi dakriyosistit tedavisi verilen olgulardan 15’inde ameliyat
sonrasında dakriyosistit atakları gelişti. Muhtemelen Bale’nin bildirdiği patolojilerle
oluştuğunu düşünmekteyiz. Bu hastalarda cerrahi başarı oranı çok düşük olup ilk girişim
olarak dakriyosistorinostomiyi önermekteyiz.
Literatürde önceden bildirilmemiş bir komplikasyon olan nazal sineşi gelişmesi
çalışmamızda 4 olguda görüldü. Ameliyat öncesi bu olgulardan istenen Kulak Burun
Boğaz konsültasyonunda patoloji izlenmemişti. Bu olgularla diğer olgular arasında
demografik ve klinik özellikler olarak fark saptanmadı. Silikon tüp çıkarılması sırasında
fark edilen nazal sineşilerde Kulak Burun Boğaz doktoru tarafından sineşi açılması ve
sonrasında lokal dekonjestan, steroid tedavisi düzenlenmesini önermekteyiz.
Nazolakrimal entübasyon sırasında karşılaşılabilecek zorluk doğru lokalizasyonu
belirlemek ve nazal mukozayı travmatize etmeden alt meatustan metalik ucun geri
çekilmesini sağlamaktır. Nazolakrimal kanal ya da nazal kavitede anatomik anomali
bulunan olgularda nazal endoskop entübasyon için yararlı olurken silikon tüpün çıkarılması
esnasında da yararlı olmaktadır (41). Biz de çalışmamızda nazal endoskopiye tüp
entübasyonunda % 7.4, tüp çıkarılmasında da % 10.3 ihtiyaç duyduk. Nazal endoskopinin
özellikli olgularda fayda sağladığını ama her olguda gerekli olmadığını düşünüyoruz.
Lakrimal silikon tüp entübasyonu pediatrik hastalarda konjenital nazolakrimal
kanal tıkanıklığı için uzun süredir uygulanmaktadır ve tam olmayan nazolakrimal kanal
tıkanıklıklarında da dakriyosistorinostomiye ek olarak kullanılmaktadır(5). Angrist ve
Dortzbach (53) nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan erişkinlerde, kısmi tıkanıklıklarda
45
dakriyosistorinostomiden önce silikon tüp entübasyonunu önerirken, tam tıkanıklıklarda
direk olarak dakriyosistorinostomiyi önermektedir.
Edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklıklarında, silikon tüp entübasyonu başarı
oranları dakriyosistorinostomiden daha düşük olsa da nazal endoskopi kullanılarak yapılan
silikon tüp entübasyonu ile daha başarılı sonuçlar alınacağı düşünüldüğünde ayrıca da
anatomik ve fizyolojik yapıyı bozmaması, kısa süren bir operasyon olması ve sonradan
yapılabilecek dakriyosistorinostomiyi etkilememesi gibi avantajlarından dolayı seçilmiş
olgularda ilk aşamada silikon tüp entübasyonunu önermekteyiz.
46
SONUÇLAR
1. Kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupta % 57.8, tam nazolakrimal kanal
tıkanıklığı olan grupta ise % 30.5 başarı elde ettik. Kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı
bulunan grupta semptomlarda % 62.2 iyileşme, tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı bulunan
grupta ise semptomlarda % 43.5 iyileşme saptandı. Gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05). Toplam 68 olgunun 33’ünde (% 48,5) tam
başarı, 38’inde (% 55,9) semptomlarda iyileşme ve 30’unda (% 44,1) ise başarısızlık
saptandı.
2. Ameliyat sonrası komplikasyonlar dakriyosistit, nazal sineşi, silikon tüp yer
değiştirmesi, epistaksis, granülasyon dokusu, punktum erozyonu idi. Kısmi nazolakrimal
kanal tıkanıklığı olan grupta 16 olguda (% 35,5), tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan
grupta 13 olguda (% 56,5) komplikasyon gelişti. Tüm olgularda ameliyat sonrası
komplikasyon görülme oranı % 41,2 saptandı. Gruplara göre komplikasyon görülme
oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
3. Her iki grupta da en çok izlenen ameliyat sonrası komplikasyon dakriyosistit
atakları olup tüm komplikasyonların % 51,7’sini oluşturuyordu. Dakriyosistit olguların
tümünde başarı oranı % 6,7 saptanmış olup bunlarda ilk cerrahi girişim olarak
dakriyosistorinostomi tercih edilebilir.
4. Edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklıklarında, silikon tüp entübasyonu başarı
oranları dakriyosistorinostomiden daha düşük olsa da nazal endoskopi kullanılarak yapılan
silikon tüp entübasyonu ile daha başarılı sonuçlar alınacağı düşünüldüğünde ayrıca da
anatomik ve fizyolojik yapıyı bozmaması, kısa süren bir operasyon olması ve sonradan
yapılabilecek dakriyosistorinostomiyi etkilememesi gibi avantajlarından dolayı seçilmiş
olgularda ilk aşamada silikon tüp entübasyonunu önermekteyiz.
47
ÖZET
Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi I. Göz
Kliniğinde 2003-2007 tarihleri arasında tam ya da kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı
sebebiyle epiforası olan 58 erişkin hastanın 68 gözüne bikanaliküler silikon tüp
entübasyonu yapıldı. Olgular geriye dönük karşılaştırmalı olarak incelendi. Yaşları 20 ile
74 arasında değişmekte olan olguların ortalama yaşı 44,79±16.45 yıldır. Olguların izlem
süreleri 6 ay ile 44 ay arasında değişmekte olup ortalama izlem süresi 20.08±11.31 aydır.
Toplam 68 olgunun 33’ünde (% 48,5) tam başarı, 38’inde (% 55,9) semptomlarda
iyileşme ve 30’unda (% 44,1) ise başarısızlık saptandı. Silikon tüp entübasyonu ile kısmi
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupta % 57.8, tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan
grupta ise % 30.5 başarı elde ettik. Kısmi nazolakrimal kanal tıkanıklığı bulunan grupta
semptomlarda % 62.2 iyileşme, tam nazolakrimal kanal tıkanıklığı bulunan grupta ise
semptomlarda % 43.5 iyileşme saptandı. Gruplara göre başarı oranları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Ameliyat sonrası gelişen komplikasyonlar dakriyosistit, nazal sineşi, epistaksis,
granülasyon dokusu, silikon tüp yer değiştirmesi ve punktum erozyonu idi. Kısmi
nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan grupta 16 olguda (% 35,5), tam nazolakrimal kanal
tıkanıklığı olan grupta 13 olguda (% 56,5) komplikasyon gelişti. Tüm olgularda ameliyat
sonrası komplikasyon görülme oranı % 41,2 olarak saptandı. Gruplara göre komplikasyon
görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Her iki grupta da en çok izlenen ameliyat sonrası komplikasyon dakriyosistit olup tüm
komplikasyonların % 51,7’sini oluşturuyordu.
Edinsel nazolakrimal kanal tıkanıklıklarında, silikon tüp entübasyonu başarı
oranları dakriyosistorinostomiden daha düşük olsa da nazal endoskopi kullanılarak yapılan
silikon tüp entübasyonu ile daha başarılı sonuçlar alınacağı düşünüldüğünde ayrıca da
anatomik ve fizyolojik yapıyı bozmaması, kısa süren bir operasyon olması ve sonradan
yapılabilecek dakriyosistorinostomiyi etkilememesi gibi avantajlarından dolayı seçilmiş
olgularda ilk aşamada silikon tüp entübasyonunu önermekteyiz.
48
KAYNAKLAR
1. Linberg JV, Mc Cormick SA: Primary acquired nasolacrimal duct obsruction; a
clinicopathologic report and biopsy technique. Ophthalmology 1986; 93: 1055-1063.
2. Tarbet KJ, Custer PL: External dacryocystorhinostomy; surgical success, patient
satisfaction, economic cost. Ophthalmology 1995; 102: 1065-1070.
3. Duman S: Dakriyosistorinostomide klasik cerrahi yöntem; TOD Bahar
Sempozyumu, Oküloplastik cerrahi. Rize, 1996; 1-44.
4. Keith CG: İntubation of the lacrimal passage; Am. J Ophthalmol 1968; 68: 70-74.
5. Dortzbach RK, France TD, Kushner BJ, et al: Silicone intubation for obstruction of
the nasolacrimal duct in childeren; Am. J Ophthalmol 1982; 94: 585-590.
6. Fulcher T, O’Connor M, Moriarty P: Nasolacrimal intubation in adults; Br J
Ophthalmol 1998; 82: 1039-1041.
7. Quickert MH, Dryden M: Probes for intubation in lacrimal drainage; Trans Am
Acad Ophthalmol Otolaryngol 1970; 74: 431-433.
8. Crawford JS: Intubation of obstruction in the lacrimal system; Can J Ophthalmol
1982; 94: 290-299.
9. Fayet B, Bernard JA, Pouliguen Y: Repair of recent canalicular wounds using a
monocanaliculer stent; Bull Soc Ophthalmol Fr. 1989; 89: 819-825.
10. Pe MR, Langford JD, Linberg JV, Schwartz TL, Sondhi N: Ritleng intubation
system for treatment of congenital nasolacrimal duct obstruction; Arch Ophthalmol 1998;
116: 387-391.
11. Maden A: Anatomi, fizyoloji, lakrimal sistem, Oküloplastik cerrahi; Özden Ofset.
İzmir, 1995; 16-21, 279-297.
12. Dale DI: Embryology, anatomy, and physiology of the lacrimal drainage system;
Ophthalmic plastic reconstructive and orbital surgery. Boston 1997; 21-30.
13. Duman S: Lakrimal sistem hastalıkları, Temel göz hastalıkları; Güneş Kitabevi.
Ankara, 2001; 479-500.
14. Robert C, Gregory L: Orbit, eyelids and lacrimal system; American Academy of
Ophthalmology 2002; 14: 231-235.
15. Sevel D: Development and congenital abnormalites of the nasolacrimal apparatus; J
Pediatr Ophthalmol Strabismus 1981; 18: 13-19.
49
16. James A, Katowitz, Jaanne E: Lacrimal drainage surgery, Oculoplastic surgery;
Duane’s Ophthalmology,2002.
17. Francois J, Bacskulin J: External congenital fistulae of the lacrimal sac;
Ophthalmologica 1969; 159: 249-261.
18. Sullivian TJ, Clarke MP,Morin JD, et al: Management of congenital
dacryocystocele; Aust NZJ Ophthalmol 1992; 20: 105-108.
19. Welham RAN, Bates AK, Stasior GO: Congenital lacrimal fistulae; Eye 1992; 6:
211-214.
20. Welham RAN, Bergin DJ: Congenital lacrimal fistulas; Arch Ophthalmol 1985;
103: 545-548.
21. Jones LT, Wobig JL: The lacrimal system; Am Acad Ophthalmol Otolaryngol
1977; 83: 603-616.
22. Monsour AM, et al: Congenital dacryocele; A collaborative review.
Ophthalmology 1991; 98: 1744-1751.
23. Peterson RA, Robb RM: The natural course of congenital obstruction of the
nasolacrimal duct; J Pediatr Ophthalmol Strabismus 1978; 15: 246-250.
24. Berkowitz RG, Grundfast KM, Fitz C: Nasal obstruction of the newborn revisited,
Clinical and subclinical manifestations of congenital nasolacrimal duct obstruction
presenting as a nasal mass; Otolaryngol Head Neck Surg 1990; 103: 468-471.
25. Mc Ewen CJ, Phıllips MG, Young JDH: Valve bacterial culturing in the course of
congenital nasolacrimal duct obstruction; J Pediatr Ophthalmol Strabismus 1994; 31: 246-
250.
26. Tucker N, Chow D, Stocki F, et al: Clinically suspected primary acquired
nasolacrimal duct obstruction, Clinicopathologic review of 150 patients; Ophthalmology
1997; 104: 1882-1886.
27. Bartley GB: Acquired lacrimal drainage obstruction, An etiologic clasification
system, case reports and a review of the literature; 3. Ophthalmic Plast Reconstr Surg.
1993; 9: 11-26.
28. Matthew W. Lee- Wing, Michael E. Ashenhurst: Clinicopathologic analysis of 166
patients with primary acquired nasolacrimal duct obstruction; Ophthalmology 2001; 108:
2038-2040.
50
29. Ni C, D’Amico DJ, Fan CQ, et al: Tumors of the lacrimal sac, A
clinicopathological analysis of 82 cases; Int Ophthalmol Clin 1982;22: 121-140.
30. Cahill KV, Burns JA: Management of acquired dacryocystitis in adults; Ophthalmic
Plast Reconstr Surg 1993; 9: 38-42.
31. Hurwitz JJ, Rodgers KJA: Management of acquired dacryocystitis; Can J
Ophthalmol 1983; 18: 213-216.
32. Doucet TW, Hurwitz JJ, Chın-Sang H: Lacrimal scintillography, Advances and
functional applications; Surv Ophthalmol 1982; 27: 105-113.
33. Guzek JP, Ching AS, Hang TA, et al: Clinical and radiologic testing in patients
with epifora; Ophthalmology 1997; 104: 1875-1881.
34. Hannblas A, Ingis TM: Lacrimal function tests; Arch Ophthalmol 1979; 97: 1654-
1655.
35. Irfan S, Cassels-Brown A, Nelson M: Comparasion between nasolacrimal
syringing-probing, macrodacryocystography and surgical findings in the management of
epifora; Eye 1998; 12: 197-202.
36. Kalman JA, Foster JA, Wulc AE: Computed tomography in lacrimal outflow
obstruction; Ophthalmology 1997; 104: 676-682.
37. Golderg RA, Heinz GW, Chiu L: Godolinium magnetic resonance imaging
dacryocystography; Am J Ophthalmol 1993; 115: 738-741.
38. Migliori ME, Putterman AM: Silicone intubation fort he treatment of congenital
lacrimal duct obstruction, Successful results removing the tubes after six weeks;
Ophthalmol 1988; 95: 792-795.
39. Leone CR, Von Gemert JV: The success rate of silicone intubation in congenital
lacrimal obstruction; Ophthalmic Surg 1990; 21: 90-92.
40. Millman AC: Silicone intubation without intranasal fixation for treatment of
congenital nasolacrimal duct obstruction; Am J Ophthalmol 1995; 119: 668-669.
41. Linghua Wang MS, Dang Chen BS, Zhıchong Wang MD: New technique for
lacrimal system intubation; Am J Ophthalmol 2006; 142: 252-258.
42. Munk PL, Lin DTC, Morris DC: Epiphora treatment by means of dacryocystoplasty
with balloon dilatation of the nasolacrimal drainage apparatus; Radiology 1990; 177: 687-
690.
51
43. Zeynep Y, Bülent Y, Mufit P, Haluk E, Gürsel S: Treatment of obstructive epiphora
in adults by balloon dacryocystoplasty; Br J Ophthalmol 1999; 83: 692-696.
44. Suzanne K, Freitag, John J Woog, R. Patrick Yeats: Congenital-acquired
nasolacrimal duct obstruction; Ophthalmology Clinics of North America 2000; 13-4: 705-
729.
45. Cunningham MJ, Woog JJ: Endonasal endoscopic dacryocystorhinostomy in
childeren; Arch Otolaryngol Head Neck Surg. 1998; 124: 328-333.
46. Gonnering RS, Lyon DB, Fisher JC: Endoscopic laser assisted lacrimal surgery;
Am J Ophthalmol 1991; 111: 152-157.
47. Kong YT, Kim TI, Kong BW: A report of 131 cases of endoscopic laser lacrimal
surgery; Ophthalmol 1994; 101: 1793-1800.
48. Hartikainen J, Grenman R, Puvukka P, et al: Prospective randomized comparasion
of external dacryocystorhinostomy and endonasal laser dacryocystorhinostomy;
Ophthalmology 1998; 105: 1106-1113.
49. Jones LT: The cure of epiphora due to canalicular disorders, truama and surgical
failures on the lacrimal passages; Transactions of the American Academy of
Ophthalmology and Otolaryngology 1962; 66: 506.
50. James EK, Jill AF, Allan EW, David MY, David WK: Computed tomography in
lacrimal outflow obstruction; Ophthalmology 1997; 104: 676-682.
51. Bengisu Ü: Göz hastalıkları, Kısım 3: Gözyaşı organı; Palme Yayıncılık, Ankara,
1998; 39-50.
52. Yanoff M, Duker JS: Ophthalmology, Kısım 98: Lakrimal boşaltım sistemi; Türkçe
baskı, Hayat Tıp Kitapçılık, 2004; 761-767.
53. Angrist RC, Dortzbach RK: Silicone intubation for partial and total nasolacrimal
duct obstruction in adults; Ophthalmic Plast Reconstr Surg 1985; 1: 51-54.
54. Kashkouli MB, Beigi B, Tarassoly K, Kempster RC: Endoscopically assisted
balloon dacryocystoplasty and silicone intubation versus silicone intubation alone in adults
with incomplete nasolacrimal duct obstruction; European Journal of Ophthalmology 2006;
16: 514-519.
55. Kashkouli MB, Beigi B, Tarassoly K, Kempster RC: Monocanalicular versus
bicanalicular silicone intubation for nasolacrimal duct stenosis in adults; Ophthalmic
Plastic and Reconstructive Surgery 2005; 21: 142-147.
52
56. Arıtürk N, Oge I, Oge F, et al: Silicone intubation for obstruction of the
nasolacrimal duct in adults; Acta Ophthalmol Scand 1999; 77: 481-482.
57. Liu D, Bosley TM: Silicone nasolacrimal intubation with mitomycin-C; A
prospective, randomized, double-masked study; Ophthalmology 2003; 110: 306-310.
58. Hurwitz JJ: Disease of the sac and duct, The lacrimal system; Philadelphia,
Lippincott- Raven-Publisher 1996, chapter 22, p 136.
59. Fayet B, Bernard JA, Assouline M: Bicanalicular versus monocanalicular silicone
intubation for nasolacrimal duct impotency in childeren: a comparative study; Orbit 1993;
13: 12149-156.
60. Frueh BR: Silicone intubation fort he treatment of congenital lacrimal duct
obstruction; successful result removing the tubes after six weeks; Ophthalmology 1998;
95: 795.
61. Bale RN: Dacryosistitis; bacteriological study and its relation with nasal pathology;
Int J Ophthalmol 1987; 35: 178-82.