DÜNYA EKONOMİSİ VE DÜNYA TİCARET SİSTEMİ NEREYE...
Transcript of DÜNYA EKONOMİSİ VE DÜNYA TİCARET SİSTEMİ NEREYE...
Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları 3(1-2), 2008:7-24
DÜNYA EKONOMİSİ VE DÜNYA TİCARET
SİSTEMİ NEREYE GİDİYOR?†
Alan V. Deardorff*
Özet
Son zamanlarda dünya ekonomisinde yaşanan çeşitli bölgelerdeki milli gelir artışı, enerji ve gıda fiyatlarındaki yükselme, ABD ekonomisinin büyüyen ticaret ve buna paralel olarak artan cari açığı ve emlak piyasasında yaşanan kriz gibi bazı gelişmeler dikkat çekicidir. Diğer taraftan, Doha Turu çok taraflı ticaret müzakerelerinde yeterli ilerleme sağlanamadığı ve ülkelerin daha ziyade bölgesel ticaret anlaşmalarına yöneldikleri görülmektedir. Bir yandan bu gelişmelerin dünya ticaretinin gidişatına olası etkilerinin, diğer yandan da arz ve talep yönlü yapısal değişikliklerin bu gelişmeleri tetikleyici rolünün tartışıldığı bu yazıda, toplam talepte küresel ölçekte gözlenen artış ile birlikte, başka ülke pazarlarına ‘talep yönlü girişten’ ‘arz yönlü girişe’ doğru seyreden genel eğilime dikkat çekilmektedir. Makale ayrıca son zamanlardaki gelişmelerin dünya ticaret sistemi ve Dünya Ticaret Örgütü’nün geleceği üzerinde ne gibi etkiler yaratabileceği konusunda bazı akıl yürütmeler yapmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Küreselleşme, Dünya ekonomisi, Dünya ticaret
sistemi, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), ABD ekonomisi
JEL Kodları: F01, F13, O24, O51
† Bu yazı, dünyanın önde gelen uluslararası ticaret uzmanlarından olan Profesör Alan V.
Deardorff’un, TEPAV ve DEİK işbirliği ve TÜBİTAK’ın katkıları ile 9-10 Şubat 2008 tarihlerinde Antalya’da düzenlenen ‘Gelecek 10 Yılda Türkiye’nin Dış Ticaret ve Sanayi Stratejisi Arama Toplantısı’nda yaptığı “Whither the World Economy and the World Trading System” başlıklı konuşmaya dayalı olarak Dr. M. Sait Akman tarafından yayına hazırlanmıştır. Yayına hazırlayan tarafından eklenen açıklayıcı notlar (S.A.) rumuzu ile belirtilmiştir.
* Michigan Üniversitesi Gerald R. Ford Kamu Politikası Okulu, MI48109 Ann Arbor, ABD [email protected]
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 8
I. DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELERE GENEL BİR BAKIŞ
Kuşkusuz dünya ekonomisinde aynı anda olup biten birçok gelişmenin
uluslararası ticaret sistemi için ne gibi sonuçlar doğuracağını tam olarak
kavramak ve kestirmek kolay değildir. Ancak dünya ekonomisi ve ticaret
sisteminde son zamanlarda meydana gelen gelişmelerden daha önemli
gözükenleri ortaya koyarak, olayların bir arada cereyan etmesinden ne tür
dersler çıkarılabileceği üzerinde düşünmek yine de yararlıdır. Bu yazı,
dünya ekonomisinde son dönemlerde gözlenen gelişmeler ve bunların
uluslararası ticaret sistemi üzerinde yaratacağı olası etkiler üzerine bir
ufuk turu yapmayı hedeflemektedir.
Bunu yapabilmek için de, dünya ekonomisinde son dönemlerde ortaya
çıkan gelişmeleri dikkatle izlemek gerekmektedir. Öncelikle dünyanın
çeşitli bölgelerindeki milli gelir artışından başlamak gerekirse, dünyanın
toplam milli gelir artışına ilişkin olarak tarihsel süreç içinde ciddi bir
sıçramadan bahsetmek mümkündür. Bazı verilere göre 2007 yılı için bu
artışın oranı yüzde 5,2’dir. Grafik 1’de görüleceği üzere, 2007 yılında
gerçekleşen milli gelir büyüme hızı 1980’den bu yana gözlenen en üst
seviyeye ulaşmıştır. Bazı iniş ve çıkışlara karşın söz konusu oran son 20-
30 yılda hiç bu kadar yüksek olmamıştır.
Grafik 1. GSYİH Artışı: Dünya (1980-2007)
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 9
Grafik 2. GSYİH Artışı: Sahra-altı Afrika, Merkezi ve Doğu Avrupa, Orta Doğu
(1980-2007)
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 10
Dünya ölçeğindeki bu hızlı büyümenin temel nedenlerinden birinin Çin’in
büyüme hızı olduğu bilinmektedir. Çin ekonomisi 2007'de yüzde 11,4
oranında büyümüştür. Çin’i yüzde 8,5 büyüme hızı ile Hindistan ekonomisi
takip etmektedir. Bu iki ülkenin büyüme hızları zaten bilinmekte ve yakından
takip edilmektedir. İlginç olan, dünya ekonomisinin büyümesinin bu iki ülkeyle
sınırlı kalmadığıdır.1 Afrika ekonomisi de beklenmedik bir şekilde büyüme
göstermektedir. Sahra-altı Afrika’nın yıllar itibariyle azalan ve artan büyüme
oranları incelendiğinde (Grafik 2), son birkaç yılda gözlenen büyüme
oranlarının 1980’lerden bu yana hiç bu kadar yüksek olmadığı ve süreklilik
göstermediği anlaşılabilir.
Afrika’daki hızlı büyümenin nedeni, bu kıtadaki ekonomilerin çoğunun
ihracatının ağırlıklı olarak ham maddelere dayalı olması ve ham madde
fiyatlarında son yıllarda önemli artışlar yaşanmasıdır. Dolayısıyla Afrika
ülkelerinin ihracat gelirlerinde de ciddi bir artış meydana gelmiştir. Bu
gelişmenin ne kadar kalıcı olacağı bilinmemekle birlikte, en azından şimdilik
Afrika kıtasının bu durumdan olumlu etkilendiği söylenebilir. Daha geniş bir
perspektiften dünyanın diğer bölgelerine de bakacak olursak, Türkiye’nin de
içinde yer aldığı Merkezi ve Doğu Avrupa’daki büyüme oranlarının 1990’ların
başında büyük bir düşüş gösterdiği, Sovyetler Birliği’nin yıkılışına denk gelen
bu dönemden sonraki yıllarda hızlı bir toparlanma gözlemlendiği ve
büyümenin süreklilik arz ettiği ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin de komşusu
olan Orta Doğu'da ise, örneğin İran’da, petrol fiyatlarında son dönemlerde
yaşanan artışlardan ötürü büyüme oranları açısından büyük bir patlama
yaşanmış olduğu bilinmektedir (Grafik 2).
Bu da bizi dünya ekonomisinde gözlenen ikinci kayda değer gelişmeye, ham madde fiyatlarındaki artış konusuna getirmektedir. Gerçekten de özellikle
petrol fiyatlarında çok ciddi bir artış söz konusudur. Enerji kaynaklarına olan
talebin son yıllarda giderek artması ile fiyatlarda da çok ciddi yükselme
meydana geldiği bilinmektedir.2
1 Örneğin, diğer BRICS ülkelerinden Brezilya ve Rusya da sırasıyla yüzde 4 ve 7’lik büyüme
oranları ile G–7 ülkelerinin (gelişmiş 7’ler grubu) önünde yer almaktadır (S.A.).
2 1980 yılından bu yana dünya ekonomisinin enerji talebi yüzde 50 kadar artmıştır. Bu artışın yıllık yüzde 1,6 oranla 2030 yılına kadar devam edeceği tahmin edilmektedir. Bu talep artışının yaklaşık yüzde 70’lik kısmının ise nüfus artışı ve ekonomik büyüme hızı daha yüksek seyreden kalkınmakta olan ülkelerden geleceği düşünülmektedir. Detaylı bilgi için bkz. World Energy Council, 2007 (S.A.).
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 11
Grafik 3. Petrol Fiyatlarındaki Değişim (1970-2006)
Kaynak: IMF, International Financial Statistics, 2006.
Grafik 3’te görüldüğü üzere, ham petrol nominal fiyatlardaki artış, birinci
Körfez Savaşı yıllarında karşılaşılan ani artışı dahi geride bırakmıştır. Petrol
fiyatlarında son iki yıldaki yükselme dünya ekonomisindeki genel üretim
artışının bir sonucudur. Diğer doğal kaynakların fiyatlarındaki yükselme de
dikkat çekici olup, bu eğilimin sadece petrol ile sınırlı olmadığı söylenebilir.
II. HOKEY SOPALARI: YENİ EKONOMİK EĞİLİMLER
Tüm dünyayı yakından ilgilendirecek ve ‘kaynak kıtlığı’ başlığı altında ele
alınabilecek bir başka önemli ve uzun dönemli eğilim ise, son yıllarda
öneminin daha da arttığına inanılan bir faktör olan küresel iklim
değişikliğidir. Bu, artık ABD Başkanı George Bush’un bile endişelenmek
zorunda kaldığı bir olgu halini almıştır. Burada üzerinde durulması gereken
asıl konu kaynakların tükenmekte oluşunun zaman içinde yaratacağı
doğrudan etkiden ziyade, söz konusu kaynakların kullanımında sınırların
zorlanmaya başlanması ile ilgilidir. Bu kaynakların ve özellikle çevrenin
verimli kullanılması konusunda ciddi bir yetersizlikle karşı karşıya
olduğumuz söylenebilir.
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 12
Grafik 4. Yüzyıllar Boyunca Dünyada İklim Değişikliği Seyri
Grafik 4 küresel iklim değişikliğinin aldığı boyutu açıklamakta kullanılan
meşhur Hokey Sopası biçimli grafiktir.3 Bu grafiğe göre küresel sıcaklık 20.
yüzyıla kadar geçen yüzyıllar boyunca yavaşça azalan bir seyir
izlemektedir. Isınma yakın dönemde, daha açık bir deyişle son yüzyılda
aniden artış göstermektedir. Petrol fiyatlarında da buna benzer bir seyir
gözlenmektedir. İklim ya da petrol fiyatları konusunun yanı sıra, dünya
ekonomisini kısa vadede yakından ilgilendirebilecek başka alanlarda da
başka hokey sopalarının karşımıza çıkmaya başladığını görmekteyiz. Dünya
ekonomisi için çok önemli bir yere sahip olan ABD’ye bakıldığında da
benzer hokey sopaları dikkat çekmektedir.
ABD ekonomisinde önemli sıkıntı yaratan konulardan birisi uzun zamandan
beri yaşanmakta olan cari açıklardır. ABD’nin cari işlemler açığı tarihin
hiçbir döneminde şimdiki kadar yüksek düzeye çıkmamıştır. Söz konusu
açık 1990’ların başından itibaren giderek büyüyerek 2007’de GSYİH’nin
yüzde 7’sine ulaşmıştır. Yıllar içinde birkaç çeyrek boyunca – doların değer
kaybı ile – biraz düzelme olsa da bu yukarı yönlü eğilim çok belirgindir.
3 Hokey sopası uzun ve düz bir doğrusal sopanın ucuna ani ve keskin bir dönüş yapan uç
kısmın eklenmesinden oluşmaktadır. Şekildeki ani değişim (uç kısım) genel eğilimin (sopanın) istikametinden farklı bir seyir izlemektedir (S.A.).
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 13
Bu sadece Amerikan ekonomisi için değil, tüm dünya için de önemli bir
gelişmedir, zira bu açığın bir şekilde finansmanı zorunludur. Bunu
sağlayabilmek için de ABD’nin ya dışardan borç alması, ya varlıklarını
dünyanın geri kalanına (yabancılara) satması, ya da ABD ekonomisine
yatırım yapılmasını sağlaması gerekmektedir. ABD’nin bu yolların hepsine
başvurduğu söylenebilir. Grafik 5 anılan hususa işaret etmektedir. Bu
grafikte yukarı doğru yönelen koyu renkli çizgi yabancıların elindeki
Amerikan hisse senet ve tahvillerini göstermektedir ve bu çizgi giderek
daha fazla yükselmektedir. Aşağı inen çizgilerden açık renkli olanı ise
ortalama bir yatırımcının yurt dışında faiz gelirlerinden kazançlarına işaret
etmektedir. Grafiğin sol tarafında bunun pozitif olduğu, ancak son
zamanlarda negatife dönüştüğü ve son yıllarda ise hokey sopasının ucu
gibi iyice düştüğü görülmektedir. Bu arada, giderek daha fazla ABD
varlığının yabancılar tarafından satın alındığı da anlaşılmaktadır. Elbette bu
varlıkların değeri, yabancıların ileride bu varlıkların fiyatları ile ilgili bağımsız
politika izleyebilmeleri yönünde de etki yaratabilecektir.
2005 itibari ile NUYP: 2,7 trilyon ABD doları
2005 itibari ile yabancıların elinde
bulunan kamu menkulleri:
2,4 trilyon ABD doları
2005 itibari ile kamu faiz ödemeleri:
114 milyar ABD doları
-3.000
-2.000
-1.000
0
1.000
2.000
3.000
198519861987198819891990199119921993199419951996199719981999200020012002200320042005
AB
D N
UYP
, yab
ancı
ların
elin
de b
ulun
an A
BD
kam
u m
enku
lleri
(mily
ar A
BD
dol
arı)
-140
-120
-100
-80
-60
-40
-20
Kam
u Faiz Ödem
eleri (milyar A
BD
doları)
Grafik 5. ABD Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (NUYP), Yabancıların Elindeki ABD
Varlıkları ve Faiz Ödemeleri (1985-2005)
Kaynak: http://www.epi.org/content.cfm/indicators_intlpict_20060630
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 14
ABD dolarına bakınca, yakın zamanda doların değer kaybetmekte olduğu
görülmektedir. Grafik 6 bu durumu çok açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Avrupa Birliği’nde (AB) avronun tek para olarak tedavüle
çıkışından itibaren dolar avro karşısında değer kaybetmeye başlamıştır.
Doların değer kaybı son üç yılda oldukça istikrarlı bir şekilde seyretmekte,
ancak 2007’de daha ani bir düşüş görülmektedir.
(1998*: 31 Aralık; 2007**: 9 Kasım)
Grafik 6. ABD Dolarının Avro Karşısındaki Değeri
Ancak daha net bir gözlem ticaret-ağırlıklı dolar endeksi4 ile ilgili grafiğe
bakılarak yapılabilir. Grafik 7, geniş bir zaman diliminde endeksteki
dalgalanmaları göstermektedir. 1980’li yılların ilk yarısında doların değer
kazanmaya başladığı, ancak daha sonra bir inişe geçtiği ve 1990’ların
sonunda tekrar değer kazanmakla beraber, 2002’den itibaren yeniden
değer kaybettiği gözlenmektedir. Ancak buradan doların değerinin reel
olarak 1990’lardaki değerinin daha aşağısına inmediği de anlaşılmaktadır.
Burada üzerinde durulması gereken husus ise çoğu ülkenin para biriminin
dolara bağlı olması ve bu yüzden dolar karşısında avro gibi bir yükseliş
eğilimi izleyememeleridir. Bununla birlikte, son yıllarda doların nominal
olarak diğer para birimlerine karşı değer yitirmekte olduğu açıktır.
4 Ticaret-ağırlıklı dolar endeksi, ABD dolarının belli başlı para birimleri karşısında (genellikle
ABD’nin ticaretinin önemli bölümünü gerçekleştirdiği ülkelerin para birimleri) döviz kuru değerinin ağırlıklı ortalamasını göstermektedir. Endeksteki artış doların değer artışına işaret etmektedir. Bu durumda ABD için ithalat ucuzlamakta, ancak Amerikan ihraç ürünlerini pahalı ve rekabet bakımından zorlanır bir duruma getirmektedir (S.A.).
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 15
Grafik 7. Ticaret-Ağırlıklı Dolar Endeksi
Kaynak: Federal Reserve ‘Broad Index’, Aylık Veriler.
ABD ekonomisinde bir diğer önemli eğilim ise belki doğrudan ticaret
sistemi ile ilgili olmayan, ancak iktisadi yapı üzerindeki etkileri tartışılmaya
başlayan mortgage krizi ya da daha bilinen ifadesiyle emlak balonudur.
Grafik 8. ABD’de Emlak Fiyatları ve Yapı Maliyeti Endeksleri, Nüfus Artışı ve
10 Yıllık Hazine Bonosu Getirisi (1890-2005)
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 16
Grafik 8’de en üstteki koyu çizgi ABD’deki gayrimenkul fiyatlarını
göstermektedir. Görüldüğü üzere fiyatlarda şaşırtıcı bir sıçrayış
gerçekleşmiştir. Bu grafikte gayrimenkul fiyatlarındaki 2005 yılına
kadar süren artış ise baloncuktur. Günümüzde ABD’deki gayrimenkul
fiyatları tekrar düşmekte, ancak bu kısmi düşüş genel yükselme
eğilimini çok fazla etkilememektedir. Gayrimenkul piyasasındaki bu
gelişme Amerika halkı için çok önemlidir. Bu durum, Amerika’daki
kalitesi düşük kredilendirme ve mortgage krizinden dolayı değişmiştir.
Konut alan birçok insan kredileri ödeme konusunda zorluk yaşamaya
başlamıştır. Finansman konusunda yardımcı olunsa dahi bu kişiler
mortgage kredilerinin altından kalkamamakta ve borçlarını
ödeyememektedirler. Bu ise bütün finansal piyasaları (piyasaların
küreselleşmiş olmasından dolayı yalnız ABD’de değil tüm dünyada)
negatif yönde etkilemektedir. Sonuç olarak bu gelişmeler Amerikan
ekonomisinin yavaşlamasına yol açmaktadır. Amerika’nın yılın son
çeyreğindeki büyüme oranı hala pozitif olmakla birlikte, gerçekleşen
büyüme oranı eskisinden çok uzaktadır ve gelişmeler Amerikan
ekonomisinin bir resesyona gireceğini göstermektedir. Amerika’da
resesyon ortamının tüketiciler üzerinde oluşturacağı baskı, dünya
ekonomisinde de bir yavaşlamaya yol açabilir. Uzun zamandır dünya
piyasalarındaki en önemli ihraç pazarı olarak bilinen ABD’de talebin
sürdürülebilirliği konusundaki endişeler dünya ekonomisi açısından da
sıkıntı oluşturmaktadır.
III. DÜNYA TİCARET SİSTEMİ VE DTÖ’DE GELİŞMELER
Bu noktada dünya ticaret sistemi ile ilgili gelişmelere de göz atmak
gerekir. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) 1995 yılından beri varlığını
sürdürmektedir ve üye sayısı çok hızlı olmasa da yine de önemli ölçüde
artış göstermiştir (Grafik 9). Her yıl yeni bir-iki ülke üye olarak DTÖ’ye
katılmaktadır. En son olarak S. Arabistan, Vietnam ve Tonga5 ile birlikte
sayı artmıştır. Diğer bir ifadeyle, DTÖ üye sayısı bakımından giderek
gelişme göstermektedir.
5 Mayıs 2008’de Ukrayna’nın ve Temmuz 2008’de Cape Verde’nin katılımlarıyla DTÖ’ye
üye ülke sayısı 153 olmuştur (S.A.).
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 17
Grafik 9. DTÖ’nün Toplam Üye Sayısı (1995-2007)
DTÖ’nün en önemli özelliklerinden birisi ise anlaşmazlıkların halli mekanizmasıdır. Mekanizmaya bakıldığında ve GATT dönemi ile
kıyaslandığında burada da önemli bir ilerleme mevcuttur. DTÖ’de
anlaşmazlıkların halli için böyle bir mekanizma kurulmasının ardındaki asıl
amaç, üyelerin anlaşmazlıkları kendi başlarına daha yıkıcı yöntemler
kullanarak çözmelerine engel olmak yoluyla daha düzenli – bir anlamda
mahkeme usulüne göre hareket eden – bir sistem yaratmaktır. Bu sistem
ülkeler arasındaki uzlaşmazlıkların azaltılmasında yararlı olmuştur. Örneğin,
ABD’nin 1980’li yıllarda Japonya ile çeşitli ticari ihtilafları mevcuttu. Bugün
ise temel ihtilaf daha ziyade Çin ile olmaktadır. Esasen Çin ile yaşanan
sorunun önemli bir bölümü ticaretten ziyade döviz kurları ile ilgilidir. Ancak
bugüne kadar ABD Kongresi, Çin’in para birimi renminbiyi aşırı değersiz
tutmasına karşı yaptırımlar uygulanmasına direnç göstermiştir ve DTÖ
sistemi dışındaki ticaret engellerine pek itibar etmemiştir. ABD
anlaşmazlıkların DTÖ içinde halli yoluna gitmeye çalışmıştır.
Grafik 10, DTÖ’de anlaşmazlıkların halli mekanizması çerçevesinde ele
alınan davaları göstermektedir. Son yıllarda daha önceki yıllar kadar fazla
dava olmaması, ülkelerin DTÖ forumunu terk ettiğini ima eden olumsuz bir
gelişmeden ziyade olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Zira DTÖ
mekanizmalarının varlığı sayesinde ülkeler aralarındaki anlaşmazlıkları
bazen resmi bir başvuruya dönüştürmeden müzakereler yoluyla da
halledebilmektedir.
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 18
Grafik 10. DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Mekanizmasında Yıllara Göre Açılmış Davalar
(İlgili Yılın12 Temmuz Tarihi İtibariyle - 12 Aylık Dönemde)
DTÖ’de bir diğer önemli konu ise her iki yılda bir yapılması gereken Bakanlar
Konferanslarıdır.6 2001’de Doha’daki toplantıda alınan kararla başlatılan
müzakere turu, aradan geçen uzun zamana rağmen, müzakerelerin başlayıp
tekrar durma noktasına gelmesi nedeniyle halen sonuçlandırılamamıştır.
2003 yılında yapılan Bakanlar Konferansı’nda bir anlaşmaya varılamamıştır.
Temmuz 2004’te Cenevre’de tıkanıklığı bir nebze de olsa aşacak bir
ilerleme kaydedilmiştir. 2005 yılındaki Hong Kong toplantısının ise her ne
kadar başarılı olduğu iddia edilmiş olsa da, müzakerelerde pek fazla bir
ilerleme kaydedilememiştir. Sonunda Temmuz 2006’da müzakereler askıya
alınmıştır. 2007’de yapılması gereken konferans Doha Turu sürecindeki
tıkanıklıklar nedeniyle yapılamamıştır. 2007 yılında Potsdam’da yapılan
(DTÖ dışındaki) alternatif zirvede de bir gelişme sağlanamamıştır.7
6 Şimdiye kadar bu toplantılar sırasıyla 1996-Singapur, 1998-Cenevre, 1999-Seattle,
2001-Doha, 2003-Kankun ve 2005-Hong Kong’da yapılmıştır.
7 Bununla birlikte, Doha Turunun tamamlanabilmesi için girişimler, özellikle DTÖ Genel Müdürü Pascal Lamy’nin de çabaları ile bu tarihten sonra devam etmiştir. Müzakerelere esas teşkil edecek yöntem ve kurallara ilişkin taslak modalitelerin oluşturulması için çalışmalar günümüze kadar sürmüştür. Bu çerçevede, Şubat ve Mayıs 2008 taslak modaliteleri üzerinde çalışılmış ve Temmuz 2008’de bir mini-Bakanlar zirvesi gerçekleştirilmiştir. Ne var ki, önemli ilerlemelerin kaydedildiği bu zirve de özellikle hassas tarım ürünleri konusundaki uzlaşmazlıklar nedeniyle tıkanmıştır (S.A.).
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 19
ABD Başkanı’nın DTÖ müzakereleri sonucu varılacak anlaşmaları Kongre’den
geçirmesinde yararlı olan hızlı müzakere etme yetkisi (fast track authority)
2007 yılında dolmuş, ancak bu yetkinin süresi Kongre tarafından henüz
uzatılmamıştır. Anılan husus ABD’nin müzakerelere daha aktif katılımını da
güçleştirmektedir. Öte yandan, Başkan Bush’un yeni bir yetki uzatması
alabilmesi de mümkün görülmemektedir. Zira müzakerelerde ABD’nin
ticarette korumacılığı devam ettirdiği sektörlerde serbestleşme sağlanması
ya da dünya ihracat pazarlarını Amerikan ürünlerine açmaya yönelik olarak
yeterli ve istenilen adımların atılamaması durumunda, Kongre’nin müzakere
sonuçlarını tartışmaya açması söz konusudur. ABD’nin dış ticaret açıkları ile
bilhassa taleplerinde önemli artışlar olan tarım ürünlerine yönelik ulusal
destekleme politikaları konularında durum daha da ciddi bir hal almaktadır. Bu
Doha Turunu zora sokan önemli bir etkendir.
Bütün bunlara rağmen, DTÖ ve dünya ticaret sistemi konusunda kötümser
olmaya gerek yoktur. Doha Turundaki gelişmelerin DTÖ’nün ticareti
düzenleme konusunda geçmişteki başarısını gölgelemesine izin verilmemeli ve
ülkelerin birbirlerine karşı yıkıcı politika izlemelerinin önüne geçilebilmelidir.
Ticaret sisteminde öneme sahip büyük ülkelerin müzakerelerde aktif bir
tutum takınmaması ve DTÖ sisteminin dışına çıkılması sürece ciddi zarar
verebilecek unsurlardır. Diğer taraftan, DTÖ üyeliğinden ayrılmasalar da, pek
çok ülkede sistemin istisnalarından oluşan kanallara doğru bir eğilim
gözlemlenmektedir. Bu anlamda ticaret sisteminde göze çarpan önemli bir
gelişme tercihli ticaret düzenlemeleridir. Bu türden anlaşmalar temelde
tercihli bir sisteme dayanmakta ve DTÖ’nün üyeler arasında ayırımcılığın
kaldırılması ilkesine istisna getirmektedir. GATT sisteminde başta AB olmak
üzere yakın ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip komşu ülkelerin bu türden
girişimlerine ticareti artırabilmeleri kaydıyla izin verilmekteydi. Ayrıca
sanayileşmiş ülkelerin kalkınma yolundaki ülkelere belirli ürünlerde karşılıksız
olarak tarife indirimlerine gittiği ‘genel preferanslar sistemi’ de bu çerçevede
bir tercihli ticaret düzenlemesi imkanı sağlamaktaydı. Günümüzde AB’nin
‘Everything but Arms-EBA’ (silah dışında tüm ürünlerde ticaret serbestisi)
atılımı ve Amerika’nın ‘Afrika Büyüme Fırsat Yasası’ (AGOA)8 bu türden
düzenlemelere örnek teşkil etmektedir.
8 AGOA, 18 Mayıs 2000 tarihinde ABD Kongresinde yasalaşmıştır. Bu yasa Afrika
ülkelerine ekonomilerini dışa açmaları ve serbest piyasaya geçiş sağlamaları için bazı teşvikler sunmaya yönelik olarak hazırlanmıştır (S.A.).
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 20
Tercihli düzenlemeler bakımından daha da belirgin ve önemli gelişme ise
serbest ticaret anlaşması gibi bölgesel ticaret anlaşmalarının (BTA) artmaya
başlamasıdır. DTÖ’ye bildirilen anlaşma sayısı grafikle gösterildiği zaman bir
başka hokey sopası daha ortaya çıkmaktadır (Grafik 11).9
Örneğin, bugün ABD, Kanada ve Meksika ile NAFTA’nın (Kuzey Amerika
Serbest Ticaret Anlaşması) içindedir. ABD ile çok sayıda başka ülke arasında
da benzer anlaşmalar imzalanmış ve bunların bir kısmı Kongre’de
onaylanmıştır. Kalanlardan bazılarının ise Amerikan yönetimi tarafından
Kongre’de onaylatılabilmesinin mümkün olup olmadığı konusunda soru
işaretleri mevcuttur. Grafikte bölgesel ticaret anlaşmalarından bahsedilirken
vurgulanması gereken bir başka nokta da, bunların mutlaka coğrafi anlamda
bölgesel olmak zorunda olmadıkları, ancak tercihli bir yapıya sahip
olduklarıdır. Örneğin, ABD dünyanın diğer ucundaki ülkelerle de bu türden
düzenlemeler yapmaktadır.
Grafik 11. DTÖ’ye Bildirimi Yapılan ve Halen Yürürlükte Olan
Bölgesel Ticaret Anlaşmaları
Kaynak: Fiorentino, Verdeja ve Toquebouef, Changing Landscape of RTAs: 2006
Update, WTO Discussion Paper No. 12, 2006, s.3.
9 Grafikte yukarıda açık renkli çizgi DTÖ’ye bildirimi yapılan (yürürlükte olmayanlar dahil)
kümülatif BTA, alttaki koyu çizgi ise gerçekte aktif şekilde yürürlükte olan kümülatif BTA sayısını göstermektedir. Ancak artış her durumda dikkatlerden kaçmayacak şekilde devam etmektedir.
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 21
IV. DÜNYA TİCARET SİSTEMİ VE DTÖ’NÜN GELECEĞİNE YÖNELİK BAZI
TESPİTLER
Buraya kadar pek çok göstergenin zaman içindeki seyri hokey sopalarına
benzer bir şekil ortaya koymaktadır. İklim değişikliği, petrol fiyatları, ABD
cari işlem açığı, konut fiyatları, tercihli ticaret düzenlemeleri ile ilgili
grafikler böyle bir eğilime işaret etmektedir. Tabii, tüm bunları bir arada
ele aldığımızda gerek dünya ekonomisi gerek dünya ticaret sisteminin
nereye yöneldiği konusunda ortaya atılacak sorulara da cevap aramak
gerekecektir.
ABD ekonomisinde cari açığın ve dış ticaret açığının bu boyutlarda devam
etmesinin ve emlak balonunun yol açtığı tahribatın önce ABD’yi, daha
sonra diğer ülkelerin ekonomilerini durgunluğa sürükleyebileceği endişesi
bulunmaktadır. Ekonomik durgunluğun dünya ticaret sistemi açısından en
temel etkisi ise ülkeleri daha korumacı ticaret politikalarına yöneltecek
olmasıdır. DTÖ, yapısı itibariyle ticaret sorunlarına ticaret politikaları ile
yanıt vermesi beklenen bir kurumdur. Daha makroekonomik sorunlardan
kaynaklanacak çatışmaların önlenmesinde DTÖ’nün imkanlarının yetersiz
kalması olasılığı yüksektir. Bu durumda, belki de diğer uluslararası
kuruluşlarla işbirliğine ihtiyaç duyulacaktır.
Diğer bir belirgin eğilim olarak, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışların ticaret
sistemi açısından rolü de incelenmelidir. Fiyat artışlarının genel fiyat
seviyesi ve enflasyon üzerinde etkileri ne olacaktır? Bunun ticaret
sistemine de yansımaları olabileceğinden ötürü dikkatle takip edilmesi
gerekir. Bilindiği üzere, yaklaşık yirmi veya otuz yıl içinde tüm dünyadaki
enflasyon oranları ciddi bir düşüşe geçmiştir. Diğer bir deyişle, özellikle sıkı
para politikaları ve para arzının etkin kontrolü sayesinde pek çok ülkede
enflasyon oranları 1970’li ve 1980’li yıllardaki seviyelerinin altına inmiştir.
Ayrıca küreselleşmenin getirdiği rekabet baskısı sonucu fiyatların
yükselmesi zorlaşmış ve bu da enflasyonun hızını yavaşlatmıştır.
Bu olumlu gelişmeye karşın, bazı malların fiyatlarındaki ciddi artışlar net bir
şekilde gözlemlenmektedir. Konut fiyatlarındaki artış sadece Amerika’da
değil tüm dünyada gerçekleşmektedir. Ayrıca petrol, enerji kaynakları ve
diğer doğal kaynakların fiyatlarındaki yükselmeye tanık olunmaktadır.
Bunun asıl nedeni, para miktarındaki genişlemeden ziyade dünya
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 22
ekonomisindeki mevcut arz sınırlarının zorlanmaya başlamasıdır. Bu tür
piyasalarda talebin arzı önemli şekilde aşmaya başladığı ve bunun fiyatlara
yansıdığı açıktır. Burada sorun parasal genişleme olmasa da, Merkez
Bankalarının basiretli tutumları enflasyonun tetiklenmesini engelleyebilir.
Ancak üzerinde durulması gereken asıl değişim şudur: Artık ülkeler
GATT’ın kurulmasından bu yana yaptıkları gibi başka ülkelerin piyasalarına
mal satabilmek için pazara giriş şartlarını zorlamaktan ziyade (her ne
kadar bu durum devam ediyorsa da), ham madde ihtiyaçlarını
karşılayacakları pazarlara girme girişimlerine öncelik vermeye başlamıştır.
Daha fazla üretmek için ihtiyacımız olan ham maddeleri nereden alabiliriz
sorusuna yanıt aranması önemli bir değişimi ortaya çıkarmıştır. Ülkeler
giderek daha yoğun biçimde arz kaynaklarını genişletme çabası içine
girdikçe, dünya ekonomisinin güç merkezi ABD gibi dünya ithalatında
önemli paya sahip ülkelerden (talep kaynaklarından) arz kaynaklarına
doğru kaymaya başlamaktadır. Asıl kısıtların arz tarafına kayması ile doğal
kaynaklara ve hatta işgücü (emek) gibi girdilere bol miktarda sahip
ülkelerin dünya piyasalarında yeni odaklar haline gelmesi kaçınılmaz
olmaktadır.
Tekrar dünya ticaret sistemi ve Doha müzakereleri açısından bakılacak
olursa, belki de müzakerelerdeki tıkanıklığın temel nedenlerinden birini bu
noktada aramak gerekecektir. Şimdiye kadar GATT/DTÖ ve dünya ticaret
sistemi daha ziyade mal satabilmek için pazara giriş şartları üzerinde
odaklanmıştı ve mekanizmalar ülkelerin diğer ulusların pazarlarına girme
imkanlarını açmasını kolaylaştırmaya yönelik olarak kurgulanmıştı. İlginin
giderek arz piyasalarına kaymasının, geleneksel anlamda pazara girişe
endeksli DTÖ içindeki müzakerelere olan ilgiyi de azaltmaya başlamış
olması mümkündür. Gerçekten de böyle bir durumda, ülkelerin
müzakerelerdeki istekliliklerini azaltması ve müzakerelerin çok taraflı
sistemden iki taraflı ve bölgesel ticaret anlaşmalarına doğru yönelmesi
beklenmelidir. Bu bağlamda, ikili ve bölgesel anlaşmalar ‘arz imkanlarına
girişi’ sağlayan düzenlemeler olarak da algılanabilir. Bu akıl yürütme
doğruysa, bölgesel ticaret anlaşmalarındaki hokey sopası şeklindeki artış
(Grafik 11) de böylelikle açıklanmaktadır.
Yeniden vurgulamak gerekirse, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan GATT
düzeni, ülkelerin yeterli ürün arzının bulunduğu, ancak buna cevap verecek
Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?
UEDTP: 3(1-2), 2008 23
talebi yaratmak için yeni pazarlara ihtiyaç duyduğu fikrinden hareketle
oluşturulmuştu. Yani toplam talepte yetersizlik olduğu temeline
dayanmaktaydı.10 İlginin talep ya da pazar kısıtlarından arza ve ham
madde kaynaklarına kaymaya başladığı bir döneme giriş, DTÖ sisteminin
yapısı bakımından da etki yaratacak bir gelişme olabilir. Küreselleşme yeni
bir olgu değildir. 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında yaşanan
küresel dönüşümün etkenleri dikkate alındığında benzer bir duruma yöneliş
gözlemlenmektedir. Bir başka ifadeyle, ilk küreselleşme sürecinin temel
motifi kabaca bakılacak olursa, ülkelerin ham madde arzını sağlayan
pazarlara yönelik emperyal girişimleriydi. Acaba hokey sopalarına
benzeyen gelişmeler günümüzde dünya ekonomisi ve ticaret sisteminin
geleceği için de benzer bir eğilime mi işaret etmektedir? Bugün üzerinde
düşünülmesi gereken temel soru budur.
10 Bu nedenle GATT sistemi diğer ülkelerin gümrük tarifesi ve tarife dışı engellerinin
kaldırılması ve karşılığından bunu talep edecek ülkenin de benzer uygulamayı yapmasının sağlanması imkanını verecek ilkelerle (ayrımcılık yapılmaması, karşılıklılık, liberalizasyon vb.) donatılmıştı (S.A.).
Alan V. Deardorff
UEDTP: 3(1-2), 2008 24
WHITHER THE WORLD ECONOMY AND THE WORLD TRADING SYSTEM?
Alan V. Deardorff
Abstract
We have recently witnessed remarkable developments in the world economy such as very high rates of output growth in several emerging economies; sharp increases in energy and food prices; rapid growth in the US trade and current account deficits, and the crisis in the real-estate market. Parallel to these developments, the Doha Round of multilateral trade negotiations stalled, leading many countries to search for partners within regional trade arrangements.
This paper discusses possible implications of recent developments in the world economy for world trade flows and the world trading system as a whole, including the shifting focus of attention from market access for exports to securing uninterrupted supply of raw materials and intermediate inputs produced by other countries. The maintenance of high rates of growth of manufacturing output in some countries indeed requires a continuous supply of inputs, increasing the priority of measures to be taken to secure the supply of energy and other inputs over measures to facilitate access to export markets, with potential implications for the structure of the world trading system and the future of the World Trade Organization.
Keywords: Globalization, The world economy, World trading system, World Trade Organization (WTO), The US economy
JEL Codes: F01, F13, O24, O51