DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET -...

26
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/11 Fall 2014, p. 429-454, ANKARA-TURKEY DİN VE SOSYALLEŞME * Ejder OKUMUŞ ** ÖZET Bireyin grup veya toplumla bütünleşme sürecinin bir diğer adı olarak sosyalleşme, en geniş anlamıyla eğitim ve öğrenme sürecidir. Birey, bu süreçte toplumunun düşünce, inanç, gelenek, kural, değer ve yaşam tarzlarının yanısıra dinini ve inancını da öğrenir. Dinin kendi yapısal niteliği gereği sosyalleşmeye rengini vermesi durumu olarak dinsel sosyalleşme de, hem bireyin dinî kural, değer ve pratikleri öğrenmesinde, hem de genel olarak sosyalleşme sürecine dahil olmasında etkili olur. Dinsel sosyalleşme; dinde sosyalleşme, din ile sosyalleşme, sosyalleşme sürecinde dinî hayat, toplumun dinini öğrenme ve yaşama süreci ve de dindarlaşma gibi ifadelerde karşılığını bulan bir terimdir. Din sosyolojisinin önemli konularından biri olan dinsel sosyalleşme, din-toplum etkileşiminin önemli boyutlarındandır. Genelde sosyalleşme, özelde ise dinsel sosyalleşme süreçleriyle din, toplumsal aktörlerin toplumun dinî yapısına, toplumun norm, değer ve inançlarına katılmasında, onları öğrenmesi, benimsemesi, onaylaması, davranış kalıbı haline getirmesi ve gelecek nesillere aktarmasında önemli boyut ve işlevselliklere sahiptir. Dinsel sosyalleşme, dine ait sosyalleşme veya dinsel yönden öğrenme yahut din temelli toplumsallaşma, toplumsal faktörlerin bireylerin dinsel inanç, algı, anlayış ve yaşayışları üzerinde etkide bulunduğu etkileşimsel bir süreç olarak dinsel sosyalleşme, insanın toplumsal hayatta din alanında öğrenme ve uyum sürecini ifade eder. Bu çalışmada din ve sosyalleşmenin dinsel sosyalleşme bağlamında anlaşılması amaçlanmaktadır. Bu amaç kapsamında dinsel sosyalleşmenin sosyal control, kimlik, dinsel meşrûlaştırım, din değiştirme, mezhep değiştirme, grup değiştirme, imanlaşma süreci, din eğitimi, dindarlık, dindarlaşma gibi olgulara dair boyutları ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Din, toplum, sosyalleşme, dinsel sosyalleşme, aile, İslam. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Prof. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fak. Din Sosyolojisi, El-mek: [email protected]

Transcript of DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET -...

Page 1: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014, p. 429-454, ANKARA-TURKEY

DİN VE SOSYALLEŞME*

Ejder OKUMUŞ**

ÖZET

Bireyin grup veya toplumla bütünleşme sürecinin bir diğer adı olarak sosyalleşme, en geniş anlamıyla eğitim ve öğrenme sürecidir. Birey, bu süreçte toplumunun düşünce, inanç, gelenek, kural, değer ve yaşam tarzlarının yanısıra dinini ve inancını da öğrenir. Dinin kendi yapısal niteliği gereği sosyalleşmeye rengini vermesi durumu olarak dinsel sosyalleşme de, hem bireyin dinî kural, değer ve pratikleri öğrenmesinde, hem de genel olarak sosyalleşme sürecine dahil olmasında etkili olur. Dinsel sosyalleşme; dinde sosyalleşme, din ile sosyalleşme, sosyalleşme sürecinde dinî hayat, toplumun dinini öğrenme ve yaşama süreci ve de dindarlaşma gibi ifadelerde karşılığını bulan bir terimdir. Din sosyolojisinin önemli konularından biri olan dinsel sosyalleşme, din-toplum etkileşiminin önemli boyutlarındandır. Genelde sosyalleşme, özelde ise dinsel sosyalleşme süreçleriyle din, toplumsal aktörlerin toplumun dinî yapısına, toplumun norm, değer ve inançlarına katılmasında, onları öğrenmesi, benimsemesi, onaylaması, davranış kalıbı haline getirmesi ve gelecek nesillere aktarmasında önemli boyut ve işlevselliklere sahiptir. Dinsel sosyalleşme, dine ait sosyalleşme veya dinsel yönden öğrenme yahut din temelli toplumsallaşma, toplumsal faktörlerin bireylerin dinsel inanç, algı, anlayış ve yaşayışları üzerinde etkide bulunduğu etkileşimsel bir süreç olarak dinsel sosyalleşme, insanın toplumsal hayatta din alanında öğrenme ve uyum sürecini ifade eder. Bu çalışmada din ve sosyalleşmenin dinsel sosyalleşme bağlamında anlaşılması amaçlanmaktadır. Bu amaç kapsamında dinsel sosyalleşmenin sosyal control, kimlik, dinsel meşrûlaştırım, din değiştirme, mezhep değiştirme, grup değiştirme, imanlaşma süreci, din eğitimi, dindarlık, dindarlaşma gibi olgulara dair boyutları ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Din, toplum, sosyalleşme, dinsel sosyalleşme, aile, İslam.

*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu

tespit edilmiştir. ** Prof. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fak. Din Sosyolojisi, El-mek: [email protected]

Page 2: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

430 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

RELIGION AND SOCIALIZATION

ABSTRACT

Socialization as another name of the integration of individual with group or society is training and teaching process in the widest sense. Individual learns its religion and belief as well as the idea, tradition, norms, value system and life style of his/him society in this process. Religious socialization, which is a situation religion gives its color to socialization due to its structural quality, has influence in where individual learns religious rules, norms, values and practices and also is included in the overall socialization process. Religious socialization is a term corresponding to expressions such as socialization in religion, socialization with religion, religious life in the process of socialization, becoming devout and the process of learning and living the religious life of society. Religious socialization, one of the important issues of sociology of religion, is one of the important dimensions of religion-society interaction. In socialization process in general and religious socialization process in particular have important dimensions and functionalities in the participation of social actors in society’s religious structure, norms, values and beliefs and in learning, adopting, approving, making behavior pattern and transferring to future generations these. Religious socialization, which is expressed as religion-based socialization or religious learning too, is an interactional process that social factors effect religious belief, perception, understanding and practices of individuals. Religious socialization refers to the learning and adaptation process in the field of religion in social llife. The purpose of this study is to try to understand religion and socialization in the context of religious socialization. In the scope of this aim, the dimensions of religious socialization concerning cases such as social control, identity, religious legitimation, conversion, to change sect and religious group, the process of having faith, religious education, religiosity, devoutness and being devout are discussed in this article.

Key Words: Religion, society, socialization, religious socialization, family, Islam.

Giriş

Sosyalleşme, insanın toplumda yaşamayı öğrenme süreci olarak düşünülebilir. İnsan, verili bir toplumda dünyaya gelir ve sosyalleşme süreciyle toplumsal düzene uymayı öğrenir.

Sosyalizasyon (socialization) veya toplumsallaşma, hatta sosyalleştirme veya toplumsallaştırma

kelimeleriyle de ifade edilebilen sosyalleşme olgusu, insanın sosyal hale gelme veya sosyal olma

sürecidir. Bu demektir ki sosyalleşme, hayat boyu norm, değer, din, gelenek ve ideolojileri tevarüs etme ve yayma sürecine göndermede bulunur. Birey, sosyalleşme sürecinde, zorunlu olarak üyesi

olduğu toplumun yaşamına katılım için gerekli beceri, yetenek ve alışkanlıkları kazanarak

toplumsal bir şahsiyet haline gelir.

Topluma hazırlanma süreci olarak sosyalleşme, en geniş anlamıyla eğitim ve öğrenme

sürecidir. Esasen sosyalleşme, bireyin grup veya toplumla bütünleşme sürecinin bir diğer adıdır.

Toplumun kültürünü öğrenme, içselleştirme ve dışsallaştırma serüveni olarak sosyalleşme,

Page 3: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 431

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

toplumun aktörleri arasında gerçekleşen ve sosyal davranış kalıplarına uyumu temin eden karşılıklı

etkileşim sürecidir. Sosyalleşme, bireyin, kendisiyle toplumun özgül statüler için sahip olduğu beklentileri öğrendiği ve içselleştirdiği araçtır. Bu, bireyin, özgül bir pozisyon veya statünün

karakteristiği olan değer, inanç ve tutumları üstlenmeye geldiği tarz veya yoldur. Yani kişinin,

kendisiyle, grubun o statüye bağladığı özgül rolü oynamayı öğrendiği süreçtir. Sosyalleşme, bu durumda bir grubun veya toplumun üyeleri tarafından o grup veya topluma yeni üyeler kazandırma

süreci olarak kabul edilebilir (Bkz. Chalfant, Beckley ve Palmer 1987: 44).

Sosyolojinin çok önemli konularından biri olan sosyalleşme, insan için toplum hayatının zorunlu olmasına doğrudan bağlı olarak ele alınması gereken bir konudur. Aristo’nun “antropos

zoon politikon.” (insan toplumsal bir canlıdır) cümlesiyle ifade etmeye çalıştığı gerçekliği, İbn

Haldun çok daha veciz ve doyurucu bir cümleyle ortaya koymaktadır: el-ictimâ’u’l-insâniyyu

darûriyyun.” (İnsan için toplum zorunludur) (İbn Haldun 1996: 47). Denilebilir ki insan, tabiatı gereği toplumsal bir varlıktır. İnsanın zorunlu bir biçimde toplumsal varlık oluşuna bağlı olarak

sosyalleşme de zorunludur. Sosyalleşme, bireyin toplum içinde yaşamını sürdürebilmesi ve toplum

hayatın idamesi için zaruridir. O halde insan, tabiatı gereği toplumda sosyalleşme süreci içinde varlık kazanır. Bu anlamda sosyalleşme, insanın toplumun bir üyesi olma süreci olarak

anlaşılabilir.

Sosyalleşme kavramının sosyal bilimler alanına dahil edilmesi ve gelişmesinde etkili olan sosyolog Emile Durkheim’a göre sosyalleşme insanın sosyal varlık haline gelme sürecini ifade

etmektedir. Durkheim’in yaklaşımında sosyalleşme sürecinde kişide içten gelen çok güçlü bir

farklılaşma olayı söz konusudur. Bu farklılaşma aracılığıyla bireylik, tabii bir varlık olma

durumundan, yani mekanik tabiat çevresinden çıkarak sosyal bir varlık, yani diyalog kuran ve etkileşime giren bir varlık olma durumuna geçmektedir. Böylece insanın doğuştan getirdiği

ferdiyete, yani bütünüyle kendine özgü oluşuna, ikinci bir öz olan sosyal varlık eklenmektedir. İşte

bu, sosyalleşme olayıdır (Akyüz, 1991: 210). Görüldüğü üzere sosyalleşme, insana toplum hayatını öğreten ve dolayısıyla insanın toplumsal şahsiyetini geliştiren bir süreçtir.

Sosyalleşme olgusunun anlam içeriği, sosyalleşme teorilerinin yaklaşımıyla daha da geniş

bir biçimde anlaşılmaya çalışılabilir. Örneğin sosyal roller teorisine göre sosyalleşme, kişinin

toplumsal sistem içinde, üzerinde bulunduğu sosyal statü ya da pozisyonun gerektirdiği rolleri (sosyal roller) öğrenme ve yerine getirme sürecidir (Ergün 2014: 55). Bireyin kişilik gelişimi

teorisinde sosyalleşme ile bireyin kişilik gelişimi arasında ilinti kurulur. Bu teori kapsamında Klaus

Hurrelmann, "Social Structure and Personality Development" (2009) kitabında “gerçekliğin üretken işleme modeli”ni geliştirmektedir. Bu modelde öz fikir, sosyalleşmenin bir bireyin kişilik

gelişimini ifade ettiğidir. Bir diğer sosyalleşme teorisi sosyal etkileşim teorisinde sosyal etkileşim,

çeşitli iletişim araçlarıyla (dil, semboller, jestler, hareketler vd.) kişiler ve gruplar arasındaki karşılıklı iletişim ve etkileşim sistemidir. Talcott Parsons'a göre sosyal etkileşim, roller teorisi ile

yakından ilgilidir ve toplumda geçerli genel kurallar tarafından düzenlenir. Sosyal etkileşimde,

kişiler, diğer insanların muhtemel ve mümkün tepkilerini hesaplar ve ona göre davranırlar. Bu

bakış açısında sosyal sistem, bireyler arasındaki etkileşimlerden meydana gelir. Toplumsal aktörlerin oluşturduğu bu etkileşim ağında, yeni yetişen aktörler oyun kurallarını ve örneklerini

öğrenir. George Herbert Mead’e (1863–1931), göre bireyin davranışı, üyesi olduğu toplumsal

grubun davranışı olarak anlaşılabilir. Kişinin sosyal davranışları, onun çevresinde görüp beğendiği ve taklit ettiği, yazılı ve sözlü dille benimsediği sosyalleşme içinde açıklanabilir. A. Lorenzer'e

göre de, kişinin davranış ve şahsiyet yapısı etkileşimle belirlenir. Etkileşim, anne-çocuk arasında

duyguya dayalı bir etkileşim, yetişkinlik döneminde duygusal, sembolik, tutum ve vaziyet alışlara dayalı etkileşim şeklinde çeşitli aşamalarda cereyan eden bir sosyalleşme olarak görülür.

Toplumdaki sosyal etkileşimin niteliği sosyalleşmeyi de etkiler. Sosyalleşmeye sosyal öğrenme

teorileri çerçevesinde bakıldığında, denilebilir ki öğrenme teorilerine göre, bir sosyal sistem içinde

Page 4: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

432 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

dünyaya gelen kişi o toplumun değerlerini, kurallarını ve rollerini normal öğrenme kanunlarına

göre öğrenir. Başkalarından uzak yaşamanın zıddına çevresindeki sosyal problemlerin farkında bulunarak, çevre içinde kendi durumunu bilerek, başkalarıyla münasebet geliştirerek, başkalarına

yardım ederek yaşama, yani karşılıklı iletişim ve etkileşim yoluyla öğrenmeye sosyal öğrenme

denilmektedir. Sosyal öğrenme teorileri kapsamında; 1935'e kadar uzanan psikolojinin kurucuları kuşağında Pavlov, Watson, Thorndike, Hull ve Guthrie, birleştirilmiş ve temel unsurlara

indirgenebilen hareketler üzerinde; Baldwin ve Piaget gibi bilim adamları, sosyal özellikleri

kazanmada bilgi ile ilgili yapı ve görevler üzerinde; Lewin ve Koffka gibi geştalt psikologları, sosyal çevre sorunları üzerinde; Freud'un psikanaliz akımı erken çocukluk dönemindeki

düzenlemeler üzerinde durur. 1935- 60 arasında Yale Üniversitesi grubu geleneksel öğrenme

teorileri ile psikanalizci görüşleri birleştirmeye çalışmış; B.F. Skinner, operant şartlanmaya özel bir

önem vermiştir. 1960-70 arasında davranış analizi ve davranış modifikasyonu ile Bandura/Walters grubunun taklit yoluyla öğrenme yaklaşımı dikkati çekmiştir. 1970'lerden sonraki görüşler de şöyle

özetlenebilir: Amerikalı bilim adamları davranış yönlendirmeden şahsiyetin kognitif şekillenmesi

ve kişilik boyutlarının araştırmasına geçmişlerdir. Bireyin çevresindeki dış olgu ve etkilemeleri kişinin seçerek ve kontrol ederek almasına özellikle dikkat edilmeye başlanmıştır. Rolleri öğrenme,

benimseme ve kabul etmede sosyal ve kognitif gelişim boyutu araştırılmaya başlanmıştır.

Sosyalleşmenin sosyal ve fiziksel çevre şartlarına bağlılığı üzerindeki araştırmalar da devam etmektedir. İnsanın sosyal gelişimini, sosyal ekoloji ile açıklamak isteyenlere göre, insan

davranışlarının ön-şartları ve sınırları bireyin içinde yaşadığı fiziksel, sosyal ve ekonomik çevre

şartları tarafından belirlenir. Özellikle küçük çocukların sosyalleşmesini onların içinde yaşadıkları

günlük hayat belirler (Ergün 2014: 58).

Lawrence Kohlberg’in moral veya ahlaki gelişim teorisi, genç çocukluğun üç aşamasındaki

moral muhakemeyi (bireylerin doğru ve yanlış gibi durumları hakkında nasıl akıl yürüttüklerini)

incelemiştir. Bu üç aşamadan birincisi, çocukların dünyayı acı ve zevk bakımından tecrübe ettikleri geleneksel öncesi safhadır. İkincisi, geleneksel aşama olup bu aşama, olgunlaşmanın gençlik

yıllarında görülür. Delikanlılar, ebeveynlerinin isteklerine göre doğru ve yanlışı tanımlamayı

öğrenir ve bencillikte bir azalma ile sonuçlanan kültürel normlara uymaya başlarlar. Ahlaki veya

moral gelişimin son aşaması, insanların toplumun normlarının ötesine geçtikleri ve soyut etik ilkeleri mütalaa ettikleri geleneksel sonrası düzeydir. Carol Gilligan, cinsiyet ve moral gelişim

teorisinde erkek çocukların doğru ve yanlışı tanımlamak için formel kurallara dayandıklarını, yani

bir adalet perspektifine sahip olduklarını ileri sürmüştür. Diğer taraftan kız çocuklarının, bir durumu yargılarken kişisel ilişkilerin hesaba katıldığı bir bakım ve sorumluluk perspektifine

sahiptirler. Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı üzerindeki etkisini incelemiş ve toplumun kadınlara

ait sosyalleşmesinin, kızların büyürken özsaygısının azalmasının nedeni olduğu görüşünü savunmuştur. Erik H. Erikson’un (1902–1994) psikososyal gelişim teorisinde insanda hayat seyri

boyunca ortaya çıkan meydan okuma aşamaları vardır. Birinci aşama, bebeklerin (0-1,5 yaş) güven

ve güvensizliği öğrendiği temel güven-güvensizlik safhasıdır. İkinci aşama, yürüme döneminde

gerçekleşen şüpheye karşı özerkliğin meydan okuması aşamasıdır (1,5-3 yaş). Üçüncü aşama, okulöncesi çocukların girişim ve suçluluk arasındaki farkı anlama mücadelesi aşamasıdır (3-5 yaş).

Dördüncü aşama, önergenlik çağı çocuklarının çalışkanlık veya üretkenlik ile bayağılığı

öğrendikleri süreçtir (6-12 yaş). Beşinci aşama, karmaşaya karşı kimlik edinme mücadelesinin yürütüldüğü gençlik safhasıdır (12-20 yaş). Altıncı aşama, samimi yakınlık ile yalnızlık sorunuyla

ilgilenirken genç insanların hayata bakış açısı kazandıkları aşamadır (20-40 yaş). Yedinci aşama,

insanların öz-soğurmaya (self-absorption) karşı fark yaratmak için çalışma mücadelesini tecrübe ettikleri orta yetişkinlik sürecidir (40-60 yaş). Son aşama, bütünlük ve umutsuzluk karşıtlığı

sorunun yaşandığı yaşlılık dönemi aşamasıdır (60 yaş ve üstü).

Page 5: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 433

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Sigmund Freud’un (1856-1939) geliştirdiği psikanalitik teoride, kişilik, id, ego ve süperego

olmak üzere üç sistemden oluşmaktadır. Kişiliğin ilkel yönünü anlatan id, daima haz ilkesine göre hareket etmekte, gerçek dışı ve mantık dışı isteklerle, bireyin içsel dürtülerinin hemen doyurulması

doğrultusunda bir işlevde bulunmaktadır. Freud’a göre, yaşamın ilk günlerinde idden oluşan ilkel

yapı, ayrımlaşarak ego ve süperegoyu oluşturmaktadır. Ego, kişilik yapısının gerçeklik ilkesine göre hareket eden ve kısmen de olsa bilinçli olan bölümüdür. Akıl yürütme, problem çözme ve

karar verme gibi üst düzeydeki zihinsel işlevlere de sahip olan ego, idin gerçek dışı istekleriyle,

süperegonun bunların karşılanmasına yönelik yasaklayıcı tutumları arasında bir arabulucu işlevi görerek, idin gereksinimlerinin karşılanmasına çalışmaktadır. Kişiliğin üçüncü boyutunu oluşturan

süperego, çocuğun çevresindeki insanlarla etkileşimi sonucunda gelişir ve kişiliğin ahlâki yönünü

temsil eder.

George Herbert Mead’in toplumsal davranışçılık teorisinde ise toplumsal tecrübenin bir bireyin benlik-kavramını nasıl geliştirdiğine dair dikkate değer izahlar mevcuttur. Mead’in merkezi

kavramı benliktir (self). Benlik, öz-farkındalık ve öz-imajdan oluşur. Mead’a göre kişilik çok

boyutludur ve toplumsal süreçlerle gelişir; bireyin benlik kavramı, toplumsal etkileşimden ayrı düşünülemez. Toplumu kendine özgü bir şekilde tesis eden şey benliktir; ancak benliği de tesis

eden toplumsal tecrübelerdir. Mead, benliğin doğum esnasında var olmadığını, onun daha ziyade

toplumsal deneyimle geliştiğini iddia eder. Ona göre toplumsal deneyim, sembollerin değişimi olduğu için insanlar her harekette anlamı bulmaya eğilim duyarlar. Anlamı arama bizi diğerlerinin

niyetini düşünmeye veya hayal etmeye ve anlamaya götürür. Mead’e göre sosyal ben, bireylerin

diğerlerinin hareketlerini anladıkları veya onların tutumlarını edindikleri bir süreçtir. Bu süreçte

belirli durumdaki belirli bir nesne tipi olarak bir benlik imgesi üretilir. Niyeti anlama başkalarının bakış açısından durumu hayal etmeyi, düşünmeyi gerektirir. Gerçekte diğerleri, bizim içinde

kendimizi görebildiğimiz bir aynadır. Mead’e göre benliği geliştirmenin anahtarı, başkasının rolünü

oynamayı veya almayı öğrenmektir. Sınırlı sosyal deneyimle, küçük çocuklar, sadece taklit yoluyla bir kimlik duygusu geliştirebilirler. Yavaş yavaş çocuklar bazı başkalarının rollerini almayı

öğrenirler. Son aşama, başkalarını değerlendirmek için bir referans olarak kullandığımız yaygın

kültürel norm ve değerleri ifade eden genelleşmiş diğeridir. Judith R. Harris’in grup sosyalleşmesi

teorisinde ise, bir çocuğun yetişkin şahsiyetinin, ev çevresinin dışındaki çocukluk ve adolesens akran grupları tarafından belirlendiği ve ebeveyn davranışlarının çocuklarının yetişkinler iken sahip

olacakları psikolojik karakterler üzerinde bir etkiye sahip olmadığı iddia edilir.

Görüldüğü üzere sosyalleşme konusu, oldukça önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyaleşme, ayrıca din ile sıkı etkileşimiyle ve bu bağlamda dinsel sosyalleşme

türüyle daha da önem kazanır. Bireyin aile sosyalleşmesi, düşünce veya ideoloji sosyalleşmesi,

bilim sosyalleşmesi, ekonomik sosyalleşmesi, eğitim sosyalleşmesi, siyaset sosyalleşmesi, ahlak sosyalleşmesi, hukuk sosyalleşmesi ve boş zaman sosyalleşmesinden bahsedilebileceği gibi dinsel

sosyalleşmesinden de bahsedilebilir. Zorunlu olarak veya tabiatı gereği toplumsal bir varlık olan ve

hayatını sosyalleşme süreci içinde idame ettiren insan, içinde dünyaya gözlerini açtığı aile

yaşamından başlayarak bütün toplum alanlarında sosyalleşme yoluyla dinini, inancını, dininin kural ve gereklerini, dininin emir ve yasaklarını, dindarlığı, dindarca yaşamayı da öğrenir. Bu

çerçevede dinsel sosyalleşmeyle birey, toplumda veya grupta inanılan ve yaşanan dini öğrenir,

uygular ve öğretir. Toplumsal bir olgu olarak din, sosyalleşme sürecinde etkileşim halinde öğrenilir ve yaşanan bir gerçeklik haline gelir. Bir yandan dinin bizatihi kendisi, çeşitli biçimlerde genel

olarak sosyalleşmede etken ve aracı olurken, diğer yandan da dinsel sosyalleşme, bireye toplumun

dinini öğretir.

Özelde dinsel sosyalleşme, din temelli sosyalleşmeyi ifade etmekle birlikte dinin toplumsal

etkisinin yaygın ve yoğun olması nedeniyle sosyalleşmenin din dışındaki alanları üzerinde de etkili

olur. Ayrıca din sosyalleşmeyi, sosyalleşme de dini etkiler. Bu demektir ki din ile sosyalleşme

Page 6: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

434 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

arasında karşılıklı ilişkiye dayalı bir etkileşim mevcuttur. Din, toplumdaki ağırlığına göre

sosyalleşme sürecinde insanlar üzerinde etkili olurken sosyalleşme de sosyalleşme araç ve unsurlarının etki ağırlığına göre insanların dinlerini öğrenme, algılama ve yaşamalarında etkili olur.

Anlaşıldığı üzere din-sosyalleşme etkileşimi ve dinsel sosyalleşme konusu; gerek

sosyalleşme, gerek din, gerekse dinin sosyalleşme boyutu ve de sosyalleşmenin din boyutu hesaba katıldığında, din sosyolojisinin konuları arasında oldukça önemli bir konu olarak Kabul edilebilir.

Nitekim bu çalışmada dinsel sosyalleşme, söz konusu öneminden dolayı din sosyoloji

perspektifiyle ele alınmaktadır. Çalışma, öncelikle sosyoloji ve din sosyolojisi kaynaklarının konuyla ilgili yaklaşımlarına başvurularak yürütülmüştür. Bu kaynakların dışında konunun iyi

araştırılmasına katkıda bulunan başka kaynaklara da başvurulmuştur.

Sosyalleşme ve Etkenleri

Sosyalleşme

Sosyoloji, antropoloji, sosyal psikoloji, eğitim ve siyaset bilimi disiplinlerinin önemli

terimlerinden biri olan sosyalleşme, yani toplumsallaşma, en geniş anlamıyla eğitim ve öğrenme

sürecidir. Bu süreçte birey, içinde doğduğu kültür ve toplumuna katılıp toplumsal bir aktör olmak için gerekli beceri ve alışkanlıkları elde ederek toplumunun düşünce, inanç, gelenek, kural, değer

ve yaşam tarzlarını öğrenir (Bkz. Giddens 2000: 25). Birey, topluma hazırlanma süreci olarak

sosyalleşme seyrinde grupla veya toplumla bütünleşir. Bu bütünleşme hem yatay hem de dikey düzlemde gerçekleşir. Birey toplumsallaşırken toplumsal etkileşime tâbî olur. Denilebilir ki insan

için toplumsal ve kültürel devamlılığın sağlandığı sosyalleşme, toplumsal etkileşim sürecidir.

Etkileşim, etkileşim içinde bulunanların paylaştıkları bir takım davranış kurallarına göre

gerçekleşir. İnsan, toplumsal etkileşim yoluyla grubu veya toplumunun kültürünü kazanır. Görüldüğü gibi sosyalleşme, bir etkileşim ve uyum sürecidir.

Çevremizdeki toplumsal ve kültürel normların tezahürlerinin özümsendiği bir süreç olarak

özetlenebilecek olan sosyalleşme (Zuckerman 2006: 88), bireyin hayatında sosyal faktör ve unsurlar aracılığıyla oluşan bir yenilenme ve gelişme durumunu da ifade eder. İnsan, doğumundan

ölümüne kadar sürekli bir sosyalleşme süreci içinde sürekli olarak yeni şeyler öğrenir ve kendini

tekrar tekrar yenileme imkanı elde eder. O halde sosyalleşme, aynı zamanda bir değişim ve

yenilenme sürecidir.

Toplumun aktörleri arasında gerçekleşen ve sosyal davranış kalıplarına uyumu temin eden

karşılıklı etkileşim süreci olarak sosyalleşme, kişinin doğumundan itibaren içinde bulunduğu

topluma mal edilmesi, toplumun bir üyesi haline gelmesi, yani ailesinin, akrabasının, komşularının, mahallesinin, köyünün, şehrinin, kültürünün, inancının, ahlakının ve nihayet toplumunun bir

parçası olduğunu öğrenmesidir. Sosyalleşme, bireyin anadilini öğrenme sürecini, etkileşim yönüyle

mensup olduğu grup veya toplum tarafından uygun görülen davranışları, kuralları, doğru bilinen değer yargılarını, geleneğini, zevkini, bir takım becerileri, kısaca bütünüyle kültürünü sürekli

olarak öğrenmesi, türlü görüşler, ilişkiler, inançlar, toplum kurumları vb. ile ilgili, topluma özgü

yönelimleri oluşturması eylemidir (Kağıtçıbaşı 1985: 245; Akdeniz 1990: 31). Karmaşık bir

etkileşim olayı olarak sosyalleşme, başka bir ifadeyle, bir grubun üyeleri tarafından o gruba yeni üyeler kazandırma süreci olup bireyin, kendisiyle grubun veya toplumun özgül statüler için sahip

olduğu beklentileri öğrendiği ve içselleştirdiği araçtır. Bu, bireyin, özgül bir pozisyon veya

statünün karakteristiği olan değer, inanç ve tutumları üstlenmeyi öğrendiği bir süreç, tarz veya yoldur (Chalfant, Beckley ve Palmer 1987: 44).

Jurgen Habermas, sosyalleşme olayını, insanın iç tabiatının sosyal hale gelmesi olarak

görmektedir. T. Parsons, I. Bales, F. Eklin, S. A. Clausen, H. Fend ve H. I. Gukenbiehl gibi sosyologlar da gelişme ve olgunlaşma süreçlerini eksene alan bir sosyalleşme tanımını esas

Page 7: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 435

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

almaktadırlar. Onlara göre sosyalleşme, henüz yetişkin halde bulunmayan bireylerin, olgun bir

topluluk içine girmeleri sürecidir. Birey, toplum içinde doğumdan ölüme kadar bütün bir hayat boyu devam eden sosyalleşme süreci aracılığıyla bir kişilik kazanır. Buna göre denilebilir ki,

sosyalleşme, bireyin, içinde yaşadığı toplum veya grubun davranış kalıplarını kişiliğine mal ederek

o topluma ait bir birey durumuna gelişi olayıdır (Tezcan ty.: 134).

Her toplum tarih boyunca kendi nesnelleşmiş anlamlarını bir kuşaktan diğerine aktarma

problemiyle karşı karşıyadır. Bu problem sosyalleşme süreci, yani kendisiyle belli bir toplumun

kurumsal programlarıyla uyum içerisinde yaşamayı yeni bir kuşağa öğretme süreciyle aşılır. Sosyalleşme, psikolojik olarak elbette bir öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Kültürün

manalarına (nüfuz etmeye) alıştırılan yeni nesil, onun yerleşik işlevlerine katılmayı ve rollerle

birlikte onun sosyal yapısını oluşturan kimikleri kabul etmeyi öğrenir. Ancak sosyalleşme, onun bir

öğrenme süreci olduğunu söylemekle bütün boyutlarıyla kavranılmış olmuyor. Birey, nesnelleşmiş manaları öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda onlarla özdeşleşir, onlar tarafından biçimlenir. Onları

kedi benliğine çeker ve kendinin manaları yapar. İnsan bu anlamlara sahip olmakla kalmaz, aynı

zamanda onları temsil de eder.

Sosyalleşme, toplum halinde yaşama zorunluluğuna bağlı olarak insan için zorunlu bir

süreçtir. Meşhur Osmanlı bilgin ve düşünürlerinden Kınalızâde Alî Efendi (ty.: 137), Mevlânâ’nın

toplum yaklaşımından hareketle insanların bir araya gelerek yaşamalarının ve sosyalleşmelerinin zorunlu olduğu üzerinde durmaktadır:

Bilindiği gibi insan uzuvlarından bazısı âmir, bazısı da âmir uzva bağlıdır.

Meselâ: Ciğer, insan ruhunun canlı kalmasında kalbe muhtaçtır. Kalp de tabiî ruhla ciğere

muhtaçtır. İkisi de şahsın rûhu ve his kuvveti bulmak da dimağa, dimağın canlılığının korunmasında da kalp ve ciğere muhtaçtır. Bunun gibi insanların bazısı reis (idareci),

bazısı da idare edilendir. Bazısı bazısından istifade eder. her biri bir yönden birbirlerine

muhtaçtırlar. Bu duruma göre insanların kendi cinsleri ile bir arada yaşamaları, birbirlerine yardımda bulunmaları zarurîdir.

Mesnevî:

İnsanoğlu birbirlerinin uzuvlarıdır.

Çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmışlardır.

Eğer uzuvlardan biri hastalanırsa,

Diğer uzuvlarda huzur ve rahat kalmaz…

………………………

İnsanlardan ayrılıp, dağ başlarında ve mağaralarda yaşayanlar, bunu dindarlık ve insanlık kemali zannedenler vardır. Onlar geçimlerini halka yükleterek, onların

çalışmalarından istifadeyle yer – içer ve giyinirler. Onlar adalet kaidesinden sapmış ve

başkalarına haksızlık etmişlerdir. Bunların isimleri mütevekkil, resimleri ise yiyicidirler.

Zira halka faydaları olmadığı gibi, halktan menfaatlenir ve onların sırtından geçinirler. “İnsanların en hayırlısı, başkalarına faydası dokunandır. Allah çalışıp kazananı sever”

şeklindeki söz ve yaşayış onlardan yükselir ve duyulur.

Page 8: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

436 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Anlaşıldığı üzere insan, sosyalleşme süreci aracılığıyla toplumun ortaya koyduğu kültürü,

tutum ve davranış kodlarını ve inanç ve düşünce biçimlerini öğrenmektedir. Bu öğrenme süreci de, kişinin toplum ve kültürüyle bütünleşmesini sağlamaktadır. Ancak kişinin toplum ve kültürüne

uyumundan ve toplumla bütünleşmesinden bahsederken, sosyalleşme sürecinde insanın birey

olarak tamamen edilgen bir konumda toplum ve kültürünün inancına, düşüncesine, tutum ve davranış kodlarına tam bir teslimiyet içinde olduğu gibi indirgemeci bir yanlışa da düşmemek

gerekir. Çünkü insan, özellikle kendi düşüncesi şekillenmeye, doğru ile yanlışı ayırt etmeye

başladıktan sonra sosyalleşme sürecinde bir yandan öğrenme trendi içinde topluma uyum sağlarken diğer yandan da öğrendiği şeyleri kendi düşünce ve sorgulama süzgecinden geçirir. Kimi zaman

itiraz eder, toplumdan gelen her şeyi makine veya robot gibi olduğu haliyle alıp kabul etmeyebilir.

İnsan, insan olması hasebiyle toplum ve kültüre karşı büsbütün edilgen bir varlık değildir. Hem

alıcıdır, hem de vericidir. Toplumdan alır, ama topluma da verir. Bireyin topluma etkisini çoğu zaman açıkça fark etmek zor olsa da bu böyledir. Bireyin toplumu etkilemesinin en zirve noktasını

başta peygamberler olmak üzere topluma yön veren liderlerde görmek mümkündür.

Aslında toplumla bireyin etkileşimi konusu sosyalleşmenin anlaşılmasında çok önemli bir konudur. Toplum, bir insan ürünüdür. Toplum eylem halindeki insanlar tarafından meydana

getirilir ve sürdürülür. İnsandan ayrı hiçbir sosyal gerçeklik olamaz. Ama insan da toplum ürünü

bir varlıktır. Birey, doğduğunda toplumu hazır olarak bulur. Ölürken de toplum yaşamını sürdürür. O halde toplumun kuruluşunda diyalektik bir süreç vardır. Bu diyalektik sürecin sosyalleşme ile

gerçekleştiği söylenebilir. Sosyalleşme süreci söz konusu diyalektik süreç olarak toplumun

kuruluşunda üç boyutta kendini gösterir. Bunlar dışsallaşma, nesnelleşme ve içselleşmedir.

Toplum, bu üç boyutun ve dolayısıyla sosyalleşmenin anlaşılmasıyla kavranabilir. Dışsallaşma, bireylerin hem fiziksel hem de zihinsel faaliyetleriyle dünyaya doğru sürekli taşmalarıdır.

Nesnelleşme, kendi asli üreticilerini kendilerinden çok dışa dönük bir olgusallık olarak karşılayan

bir realitenin (yine hem fiziksel hem de zihinsel) bu faaliyetinin sonucunda ulaşılan bir boyuttur. İçselleşme ise, söz konusu aynı realitenin kendisini bir kez daha nesnel dünyanın yapılarından

öznel bilincin yapılarına aktarırken insanlar tarafından tekrar kendi içlerine mal edilmesidir.

Dışsallaşırken toplum, bir insan ürünüdür. Nesnelleşirken ise kendi nev-i şahsına münhasır olur.

İçselleşme boyunca insan artık, toplumun bir ürünüdür (Berger 2005: 37-38). Bu bağlamda sosyalleşme, birey ile toplum arasındaki diyalektik ilişkiden doğmaktadır, daha doğrusu bu

ilişkinin kendisi bize sosyalleşmeyi vermektedir.

Anlaşıldığı kadarıyla sosyalleşmenin kendi içinde de diyalektik bir etkileşim söz konusudur. Örneğin bir çocuğun sosyalleşme sürecinde sadece çocuk büyüklerinden öğrenmez,

ayrıca büyükler de çocuktan bir şeyler öğrenirler. Ailede ve toplumdaki büyükler, çocuklardan ve

daha genç olanlardan bazı şeyler öğrenir, onlar vasıtasıyla yeni öğrenme tecrübeleri yaşarlar (Giddens 2000: 25). O halde mutlak anlamda sosyalleşenler ve sosyalleştirenler gibi iki karşıt

aktörden söz etmek oldukça zordur. Sosyalleşenler aynı zamanda sosyalleştirici rolünü de ifa

ederler. Sosyalleşmede öğretici veya kendisine uyum sağlanan, kendisiyle bütünleşilen konumunda

bulunanlar da aynı zamanda sosyalleşen rolünü icra ederler. Demek ki, sosyalleşme, hayat boyu süren bir süreçtir. Doğumdan itibaren aileden başlayarak toplumun çeşitli alanlarında devam edip

gerçeklik kazanan sosyalleşme, insanın ölümüyle o insan için son bulur. İlköğretime yeni başlayan

çocuk, üniversiteye yeni başlayan genç, askere ilk kez giden kişi, yeni bir ülkeye ilk yerleşen kimse, işe yeni başlayan işçi, tecrübeli işçi, işveren veya patron, amir ve memur, öğretmen ve

öğrenci vs. hep kendi alanlarında, bulundukları çevrede sosyalleşme sürecine dahil olurlar. Ancak

sosyalleşmede her yaş döneminin kendine özgü hususiyetleri vardır. Mesela yetişkinin sosyalleşmesi çocuğun sosyalleşmesinden farklıdır. Yetişkinin çevresi görece daha dardır. Fakat

yine de yetişkin de temelde çocuktaki gibi bir sosyalleşme süreci içinde yer alır. Dolayısıyla

yetişkinin sosyalleştirme araç, etken veya ajanlarından öğrenmesi ve topluma katılması söz

Page 9: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 437

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

konusudur. Bu ise formel veya informel olabilir. Yetişkinlerin sosyalleşmesinde önemli bir nokta

hızlı toplumsal değişimdir. Yetişkinlerin yeni teknolojileri, yeni gelişmeleri ve yeni ilişki biçimlerini öğrenmeleri gerekmektedir. Bu durumda aslında çocuklar da büyüklere, anne babalara

yeni bir takım şeyleri öğretebilmektedirler (Tezcan ty.: 141).

Sosyalleşme, kişinin toplumsal hayatta kimlik kazanmasıyla ilgili olarak da önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Birey, belirli bir kişi olmak ve belirli bir dünyada ikamet etmek

için sosyalleşir. İnsan, sosyal olarak nesnelleşen dünyayı nasıl bir içselleştirme süreci içine dahil

olursa, toplumsal olarak belirlenen kimlikleri içselleştirme sürecine de öyle dahil olur. Öznel kimlik ile öznel gerçeklik, bireyle onun sosyalleşmesinden sorumlu George Herbert Mead’ın

(1863–1931) kavramsallaştırmasıyla anlamlı başkaları arasındaki aynı diyalektik, yani karşılıklı

ilişki içinde üretilir. Kimliğin diyalektik oluşumunu şu ifadelerle özetlemek mümkündür: Birey

başkaları ona nasıl hitap ediyorsa öyle oluşan bir şahsiyettir. Birey, dünyayı başkalarıyla diyalogda iken algılar ve daha da öte hem kimlik hem de dünya ona, sadece o diyaloga devam edebildiği

sürece gerçek olarak kalır (Berger, 2005: 53).

Sosyalleşme Etkenleri

Sosyolojide, informel olarak hayatımıza tesir eden kişi veya kurumlara sosyalleşme

etkenleri, ajanları veya araçları tabiri kullanılmaktadır. Toplum genel bir sosyalizasyon etkeni veya

ajanıdır. Aslında birbiri ile temas eden her kişi, aslında bir sosyalizasyon etkenidir. Toplum ile birey arasında sayısız küçük gruplar vardır. Bunlar kişinin sosyalizasyonu için temel araç ve

amillerdir. Yeni doğan bebek için sosyalizasyon sürecinin başlangıç etkeni ailesidir. Ama kısa

zamanda söz konusu etkenler artar ve yayılır. Bu bağlamda aile, ekonomi, din, eğitim ve siyaset

kurumları, arkadaşlar, akrabalar, teknik direktörler, antrenörler, okul müdürleri, reklam müdürleri, yönetim kurulu başkanları, çocuk bakıcıları, komşular, liderler, öğretmenler, öğretim üyeleri, bilim

adamları, alimler, uzmanlar, siyasetçiler, yöneticiler, devlet, film yıldızları, sanatçılar, spikerler,

müzik starları, spikerler, din görevlileri, din adamları vs. birer sosyalleşme etkenleridir (Tezcan ty.: 140).

Aile: Ailenin, biyolojik, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, kültürel vs. alanlarda pek çok

işlevinin olduğu bilinmektedir. Bu cümleden olmak üzere ailenin en önemli işlevlerinden biri,

çocuğu sosyalleştirmedir. Okul öncesinde çocuğun sosyalleşmesinde en etkin rolü ailesi oynar. Çünkü aile çocuğun hayatının merkezi yeridir. Bebekler zaten tamemen aile bireylerine bağlıdır.

Aile çocuğun hayatındaki en temel ve en önemli sosyalleşme yeri, kişinin hem fiziki doğum yeri,

hem de sosyal ve kültürel doğumu yeridir. Aile, yapısı itibariyle özellikle modern toplumlarda ciddi değişimler göstermiş olmasına rağmen bugün hâlâ toplumsal yapının temel yapı taşı olmaya

devam etmekte; bazı işlevlerini kaybetmiş olmakla birlikte çocuk yapma, bakma, büyütme, eğitme

ve sosyalleştirme işlevlerine sahip olmayı sürdürmektedir. Sosyalleşme kavramı, topluma uyumu, toplumsal kural ve görevlerin nesilden nesile aktarılmasını ve bireyler tarafından bu özelliklerin

kazanılmasını ifade ettiğine göre sosyalleşme sürecinin işlemesi ve toplumun sürekliliği ve

gelişiminin sağlanması öncelikle aile kurumuna ve aile-çocuk ilişkisine dayanır. Çünkü toplumsal

kural ve görevler ilk aşamada anne ve babalar tarafından çocuklara aktarılır. O halde denilebilir ki aile, çocuğun sosyalleşmesinin başlangıç noktasını oluşturur. Çocuğun kişiliğinin gelişmesi, sosyal

norm ve değerleri, dini öğrenmesi aile içinde olur. Ailede anne, baba, büyükanne, büyükbaba, abi,

abla, yenge gibi büyükler, çocuğun sosyalleşme sürecinde etkili olan aktörlerdir.

Din: Sosyalleşmede din kurumu da oldukça önemli bir etken veya araçtır. Din, sadece

çocuğun değil, bütün toplum üyelerinin, hangi tabakadan, hangi meslekten, hangi ekonomik

düzeyden olursa olsun sosyalleşmesinde çok etkili temel etkenlerdendir.

Page 10: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

438 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Ekonomi: Önemli bir kurumsal sosyalleşme aracı olan ekonomi, insanları ekonomik sistem

içinde, ama diğer sosyal kurumlarla da bağlantılı olarak sosyalleştirir. Ekonomi, bir sosyalleşme etkeni olarak insanlara ekonomik kararlar almalarını, ekonomik hayata dahil olmalarını; örneğin

toplumun harcama veya tüketim değerlerini, ilke ve esaslarını öğretir.

Eğitim: Önemli bir sosyalleşme etkeni veya ajanı olan eğitim, bireyin toplumsal hayata bağlanması, toplumda yaşamanın kurallarını öğrenmesi, toplumla bütünleşmesinde çok hayati rol

oynar. Sosyoloji açısından bakıldığında eğitim, sosyalleşmenin özel bir tezahürüdür. Esasen

sosyalleşme bir eğitim süreci iken tersinden eğitim de bir sosyalleşme sürecidir. Gerek örgün eğitim sistemi, gerekse yaygın eğitim sistemiyle insan, doğumundan itibaren sosyalleşme sürecine

dahil edilir. Bu bağlamda okulun çok etkili bir eğitim kurumu olduğu söylenebilir. Günümüz

toplumlarında okul, o kadar etkin hale gelmiştir ki onun sosyalleştirici işlevi, belki de aileden sonra

en dominant olabilmekte, hatta bazen ailenin de önüne geçebilmektedir. Eğitimin sistemli ve kurumsal boyutunu teşkil eden okul, toplumun kültür mirasının kuşaktan kuşağa aktarılmasında

oldukça işlevsel olmaktadır.

Siyaset: Siyaset de önemli sosyalizasyon etkenlerindendir. Kişiye toplumun siyasal kural ve pratiklerini öğretmek suretiyle sosyalleşmede etkili olur.

Kitle İletişim Araçları: Kitle iletişim araçları, modern toplumlarda en önemli sosyalleşme

araçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İletişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmelerle birlikte kitle iletişim araçları, her yaştaki insanlar üzerinde etkili olmaktadır. İnsanların

tutum ve davranışları üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu için kitle iletişim araçları,

sosyalleşme sürecine önemli bir katkı sunar.

Akran grubu: En dikkat çeken sosyalleşme ajanlarından biri de akran grubudur. Akran grubu, üyeleri benzer ilgi, çıkar, statü ve yaşa sahip insanlardan oluşan bir sosyal gruptur. Akran

grubun sosyalleştirici etkisi tabii ki örneğin ailenin etkii kadar değildir. Akran grubu, bireyin

sosyalleşmesinde belli zaman ve durumlarda etkili olur.

Dil: Toplum aktörleri, içinde yaşadıkları toplum ve kültürün diline bağlı olarak

sosyalleşirler. Konuşulan dil, insanların zihniyet dünyalarının oluşmasında, sosyal ilişkilerinin

şekillenmesinde, toplumun inanç, değer, kural ve yasalarını öğrenmesinde oldukça etkili bir

sosyalleşme aracıdır.

Sosyalleşmenin Aşamaları ve Tipolojisi

Aşamalar

Moreland ve Levine’nin (1982) yaklaşımıyla sosyalleşmenin beş aşaması ayırt edilebilir:

Birinci aşama: Soruşturma. Bu aşama, bilgi için temkinli bir araştırma aşamasıdır. Bu

aşamada birey ve grup bir araştırma inceleme ve soruşturma sürecine girer. Birey, ihtiyaçlarını

karşılayacak grubu belirlemek için çeştli grupları karşılaştırır, grup da potansiyel üye değerini tahmin eder. Eğer birey ve grup, giriş için ölçütlere uygun bir zemin bulursa, birey gruba yeni üye

olarak kabul edilir.

İkinci aşama: Sosyalleşme. Bu aşamada grup, bireyi grup amaçlarına en yüksek düzeyde

katkıda bulunabilecek hale getirmeye çalışır. Birey, grubun norm, değer ve perspektiflerini kabul ederek grupla benzeşim veya asimilasyona girer. Grup da yeni üyenin ihtiyaçlarını karşılamaya

çalışır. Bu durumda kabul geçiş noktasına erişilir ve birey tam üye haline gelir. Bununla birlikte

birey ve grup, olumsuz reaksiyonda bulunursa, bu geçiş geciktirilebilir.

Üçüncü aşama: Koruma ve sürdürme. Bu aşamada birey ve grup, üyelerden ne gibi bir

katkı beklendiğini, üyelerin rolünün ne olacağını görüşür. Birey ile grubun görüşleri örtüşürse,

Page 11: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 439

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

birey grupta kalmaya devam eder, fakat örtüşmezse, bireyin durumu, gruptan ayrılma noktasına

gelebilir.

Dördüncü aşama: Yeniden sosyalleşme. Bu aşama sürecinde grup ve birey, ilişkilerini

tekrar doyurucu bir düzeye getirmek isterler. Üçüncü aşamanın sonunda eğer ayrılık noktasına

varılırsa, önceki tam üye marjinal bir üye rolünü üstlenir ve bu durumda yeniden sosyalleşmelidir. Yeniden sosyalleşmenin iki muhtemel çıktısı vardır: Ya farklılıklar çözülür ve birey tekrar tam bir

üye haline gelir ya da grup bireyi çıkarır veya birey ayrılmaya karar verir.

Beşinci aşama: Hatıraları yad etme. Bu aşamada eski üyeler, grupla ilgili hatıralarını yad ederler ve son ayrılışlarına anlam verirler. Eğer grup onların ayrılış gerekçeleri hakkındabir

uzlaşmaya varırsa, grubun bütün tecrübesi hakkındaki kararlar, grubun geleneği haline gelir.

Sosyalleşmenin aşamaları, bunun dışında farklı kriterler esas alınarak da düşünülebilir.

Örneğin gelişim dönemleri esas alınarak çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık aşamaları olarak da ele alınabilir.

Tipoloji

Sosyalleşmenin daha iyi anlaşılması için tipolojik yaklaşımla sosyalleşme tiplerini ayırt etmekte faydalı olacaktır. Gerek sosyalleşme gerçekliğini doğrudan gözlemleyerek gerekse

sosyalleşme üzerine yazılmış yazılı belgelere bakarak sosyalleşme tiplerini belirlemek mümkündür:

Birincil sosyalleşme: Çocuk için çok önemli bir sosyalleşme tipi olan birincil sosyalleşme, çocuğun bütün gelecek sosyalleşmesinin zeminini sağlar. Bir çocuk tutumları, değerleri ve belli bir

kültürün üyeleri olarak bireylere uygun eylemleri öğrendiğinde, birincil sosyalleşme meydana gelir.

Çocuk bu süreçte, özellikle yakın aile üyeleri ve arkadaşlarının etkisine girer. Örneğin bir çocuk,

annesinin azınlık bir grup hakkında ayrımcı bir görüş ifade ettiğini işittiğinde, bu davranışın kabul edilebilir olduğunu düşünebilir ve azınlık gruplar hakkında bu görüşe sahip olmaya devam edebilir.

Berger ve Luckmann’ın yaptığı (1967) birincil ve ikincil sosyalleşme ayrımında birincil

sosyalleşme, birey, çocuklukta toplumun bir üyesi haline geldiği zaman gerçekleşir. Bu periyoda çocuğun dünyasında önemli olan insanlar, genellikle anne babalar, gerçekliğin tanımlarını çocuğa

empoze ederler ve çocuk da bunları içselleştirir, bu önemli aktörlerin rol ve tutumları çocuğun

dünyası haline gelir.

İkincil Sosyalleşme: Evin dışında gerçekleşen ikincil sosyalleşme, kurumsal, genelleşmiş dünyanın, rolleri ve tutumlarıyla içselleştirildiği süreci, başka bir ifadeyle ikincil sosyalleşme

büyük toplum içinde küçük bir grubun bir üyesi olarak uygun davranışın ne olduğunu öğrenme

sürecini ifade eder. Temelde bu, toplumun sosyalleştirici araçları veya temsilcileri tarafından takviye edilen davranış kalıplarıdır. İkincil sosyalleşme mekanları, çocuklarla yetişkinlerin, içinde

bulundukları durumlara uygun bir şekilde nasıl davranacaklarını öğrendikleri yerlerdir. Mesla

okullar, evden farklı davranmayı gerektirir; çocukların okullarda yeni kurallar öğrenmesi ve ona göre davranması gerekir.

Yeniden sosyalleşme: Yeniden sosyalleşme, kişinin, hayatındaki eski davranış kalıplarını ve

reflekslerini atarak bir geçiş kısmı olarak yenilerini kabul etme sürecine gönderme yapar. Bu, insan

ömrü boyunca olur. Yeniden sosyalleşme sürecinde insan, geçmişiyle keskin bir kopuş yaşayabilir ve çok farklı norm ve değerlere ihtiyaç duyabilir. Gerçekten de bireyler, tüm hayatları boyunca

yeni rol ve deneyimler elde ettikçe tutumlarını, değer ve davranışlarını değiştirme yoluna giderler.

Mesela bu süreç, okula başlamada, bir işten diğerine geçişte, bekarlıktan evliliğe geçişte, gençlikten ihtiyarlığa geçişte vs. söz konusudur. İşte yetişkin insanın kısmî veya tedricî değişimini ifade eden

bu sürece yeniden sosyalleşme denilmektedir (Tezcan ty.: 141).

Page 12: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

440 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Zamansal sosyalleşme: Bu sosyalleşme, insanların yaşadıkları çağın veya zamanın

özelliklerine göre tecrübe ettikleri sosyalleşme sürecini ifade eder.

Beklenti (öngörü) sosyalleşmesi: Beklenti sosyalleşmesi, bir kişinin gelecek pozisyonlar,

meslekler ve sosyal ilişkiler için "prova" yaptığı, gerekli kuralları, değerleri vs. öğrendiği

sosyalleşme süreçlerine işaret eder. Buradan anlaşıldığına göre beklenti sosyalleşmesi, bir grubun üyesi olmayan, fakat o gruba girmek isteyen kişilerin o gruptaki kuralları, değerleri, tutumları

öğrenmek suretiyle o gruba girme sürecini ifade etmektedir.

Cinsiyet sosyalleşmesi: Kültürel olarak tanımlanan cinsiyet rollerinin öğrenilmesi süreci olarak cinsiyet temelinde gerçekleşen sosyalleşme, ayni erkek ve kadın rolleriyle sosyalleşme,

sosyalleşmenin önemli bir kısmını kapsar (Henslin 1999: 76). Cinsiyet sosyalleşmesi, çocuklara

aile içinde kadınlık ve erkeklik rollerinin öğretilmesi süreçlerini ihtiva eder. Çocuklar doğdukları

andan itibaren toplumun genel yaklaşımı doğrultusunda cinsiyet durumlarına göre sosyalleşme sürecine sokulurlar.

Örgütsel sosyalleşme: Bu sosyalleşme, bir eleman veya görevlinin organizasyonel rolünü

üstlenmek için gerekli bilgi ve becerileri öğrendiği süreçtir. Örgüte yeni katılanlar, sosyalleşirken, organizasyon ve organizasyonun tarihi, değerleri, jargonu, kültürü ve prosedürleri hakkında bilgi

sahibi olur.

Nesnel Sosyalleşme: Bu sosyalleşme, toplumun kendi kültürünü bir kuşaktan diğerine aktarmasını ifade eder. Toplum, beklenti ve isteklerini, değer sistemlerini, ideallerini bireye aşılar

ve bireye toplumsal rolünü öğretir. O halde burada toplumun bireye etkisi ve empozesi söz

konusudur.

Öznel Sosyalleşme: Bu sosyalleşme, bireyin sosyal çevresine uyumunu ifade eder. Birey, örgütlenmiş sosyal hayatın herkes tarafından kabul edilmiş ve onaylanmış hareket biçimlerine

adapte olur. Birey adaptasyon için toplumun davranış kalıplarını öğrenir (Tezcan, ty.: 13).

Denilebilir ki öznel sosyalleşme, bireyin topluma adaptasyonu sırasında bireyde cereyan eden bir öğrenme sürecidir.

Grup Sosyalleşmesi: Grup sosyalleşmesi, bireyin gruba katılıp gubun kurallarını öğrenme

ve gruba uyum sürecini ifade eder. Grup sosyalleşmesinde akran grupları ayrı bir öneme sahiptir.

Bireyin akran grupları, bireyin şahsiyetini ve yetişkinlikteki davranışlarını etkilemesi bakımından anne babadan daha etkili olabilirler.

Siyasal sosyalleşme: Bireyin, üyesi oldukları toplumun siyasal sistemini öğrenme ve adapte

etme sürecine siyasal sosyalleşme denir.

Başarılı Sosyalleşme: Sosyalleşmenin başarısı, toplumun nesnel dünyası ile bireyin öznel

dünyası arasında bir simetri kurmaya bağlıdır. Birey sosyal dünyayı mümkün olduğunca olduğu

gibi kabul ettiği ölçüde başarılı sosyalleşme geçirir. Zira toplumsal dünya mümkün olduğu kadar olduğu gibi kabul edilmeyi amaçlar. Sosyalleşme, bu olduğu gibi kabul edilme özelliği

içselleştirildiği oranda başarı kazanır (Berger, 2005: 62). Sosyalleşmenin başarılı bir şekilde

gerçekleşmesi için bireyin önceden bildiği tutum ve davranış örneklerini yenilerinden ayırt

edebilmesi gerekir. Ayrıca ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarından en iyi biçimde yararlanmak gerek. Sosyalleşme, aynı zamanda bir sosyal denetim ve kontrol aracıdır. Bunların

dışında başarılı sosyalleşme için arzuladığı bir hareketten yoksun bırakılan bireyin karşılaşma

ihtimali olan bunalımların uygun bir biçimde yönetilmesi, kişiliği geliştirici bir yönde kullanılması da gerekir. Ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarından hangisine daha fazla ağırlık

verildiği, toplumdan topluma değişiklik gösterir. Bununla birlikte ödüllendirmenin sağlıklı bir

kişilik gelişiminde önemli bir rolü olduğu ve ona ağırlık verilmesi gerektiği çağdaş eğitim ilkeleri

Page 13: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 441

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

arasındadır. Çünkü ödüllendirme, cezalandırmanın kişilik üzerinde doğuracağı yan etkileri

önleyicilik özelliğine sahiptir. Ayrıca cezaların da biçim ve kapsamı, yine, kişiliği geliştirici bir yöne doğru geliştirilebilir.

Başarısız Sosyalleşme: Uygunsuz, hatalı ve benzeri sosyalleşmeleri de ifade eden başarısız

sosyalleşme, sapkın davranışlara ve patolojik boyutlara ulaşır. Çok başarılı sosyalleşme, yüksek bir nesne-öznel uyum derecesi ortaya koyarken, sosyalleşme başarısızlıkları, yani nesnel-öznel

uyumsuzlukları, değişik uyumsuzluk dereceleri doğurur. Toplumsallaşma, mevcut bir toplumun en

azından en önemli anlamlarını içselleştirme ve özümsemede başarılı olmazsa, bu durumda onun tutarlı bir girişim olmayı sürdürmesi zorlaşır. Özel olarak böyle bir toplum, zaman içinde direncini

garanti edecek bir gelenek oluşturma konumunda olamaz (Berger, 2005: 52). Cinsiyet değiştirme,

cinsiyet dengesizlikleri, bir cinsin karşıt cinslere özenmesi veya bir cinsin karşıt cinslerle birlikte

oturup kalkması gibi durumlar, başarısız sosyalleşmeyle yakından ilgilidir.

Planlı sosyalleşme: Yöntemli sosyalleşme de denilebilecek olan planlı sosyalleşme,

bebeklikten itibaren eğitim-öğretim amacıyla tasarlanmış davranış ve hareketlerin eğitim yoluyla

öğrenilmesiyle meydana gelir. Durkheim’ın yaklaşımıyla eğitimle sosyalleşme, metodlu veya yöntemli sosyalleşmedir. Planlı sosyalleşme çoğunlukla bir insani olgudur. Bütün bir tarih

boyunca, insanlar birbirlerini eğitmek için planlar yapmışlardır ve bugün de öyledir.

Plansız sosyalleşme: Yöntemsiz sosyalleşme de denilebilecek olan plansız sosyalleşme, toplum içinde informel, rastgele, plânsız ve kendiliğinden gerçekleşen sosyalleşme sürecine verilen

addır.

Kurumlara göre sosyalleşme: Kurumsal temelli sosyalleşme, toplumsal kurumların her

birinin kendine özgü sosyalleşmesini ifade eder. Bu çerçevede ailevi sosyalleşme, eğitim sosyalleşmesi, siyasal sosyalleşme, dinsel sosyalleşme, ekonomik sosyalleşme ve boş zamanlar

sosyalleşmesi olmak üzere altı tipte ele alınabilir.

Doğal Sosyalleşme: Bebekler ve gençler, çevrelerindeki sosyal dünyayı keşfettikleri ve oynadıklarında doğal sosyalleşme meydana gelir.

Olumlu Sosyalleşme: Olumlu sosyalleşme, motive edici, zevk ve heyecan verici

deneyimlere dayanan sosyal öğrenme türüdür.

Olumsuz sosyalleşme: Başkaları bize bir ders öğretmek için çalışırken ceza, sert eleştiri ya da öfke kullandıklarında negatif sosyalleşme gerçekleşir. Genellikle olumsuz sosyalleşmeyi de,

olumsuz sosyalleşmeyi empoze edenleri de sevmeyiz. Olumlu ve olumsuz sosyalleşmenin karışımı

olan sosyalleşme türleri de mevcuttur.

Mesleki sosyalleşme: Kişinin şahsiyeti, kimliği ve toplum içindeki yeri ile mesleği, işi ve

çalışma hayatı arasında ilişki kurulabilir. Mesleğin gereklerinin iyi yapılması, mesleğe giriş için

gerekli süreçlerden geçilmesi, gerekli şartların yerine getirilmesi, mesleğin incelikleriyle öğrenilmesi, mesleği icra ederken kurallara riayet edilmesi, meslekte başarılı olmak ve toplumsal

sistem içinde başarılı bir pozisyonda bulunmak açısından oldukça önemlidir. Kişinin, içinde

yaşadığı topluma anlamlı bir şekilde katılmasında çalışma hayatının yeri büyüktür. Zira yetişkinler,

hayatlarının önemli bir kısmını mesleklerini icra ederek veya işyerlerinde çalışarak geçirmektedirler. Bundan dolayı da birçok sosyal norm, değer ve davranış kalıbı meslek dünyası

veya çalışma hayatında öğrenilmektedir.

Bunların dışında sosyalleşme, dar sosyalleşme, geniş sosyalleşme; sağlıklı sosyalleşme, patolojik sosyalleşme; yavaş sosyalleşme, hızlı sosyalleşme; gönüllü/iradî sosyalleşme, zorunlu

sosyalleşme; dinî sosyalleşme, dinî olmayan sosyalleşme gibi tiplere de ayrılabilir.

Page 14: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

442 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Sanal Sosyalleşme

Günümüz insanlarının en ayırt edici yönlerinden biri, internette sanal veya siber alanda iletişime geçme imkanına sahip olmalarıdır. Sanal alemdeki bu iletişim, insanları internet

ortamında bir sosyalleme sürecine dahil etmektedir. Bu sosyalleşmeye internet sosyalleşmesi veya

sanal sosyalleşme demek mümkündür. Sanal sosyalleşme sürecinde bireyler, fiziksel bir gerçeklikte değil, fizik dışı bir alan olan siber alemde o dünyanın kuralları çerçevesinde bir öğrenme ve uyum

sürecine girmektedirler. Bu fizik dünyadaki toplumsal gerçeklikte olduğu gibi tam bir sosyalleşme

değildir; fakat sanal alemde de toplumsal gerçeklikteki sosyalleşmeyi de etkileyecek şekilde bir tür sosyalleşme tecrübe edilmektedir. Birey, internet ortamında zaman geçirmek, eğlenmek, bilgi

toplamak, iletişime geçmek vs. üzere bir, iki ya da daha çok kişiyle temas kurabilmekte ve

boyutları çok karmaşık olabilen bir sosyalleşmeye girebilmektedir. Bu sosyalleşme, çoğu zaman

kişinin gerçek alemdeki hayatını, ilişkilerini, sosyalleşmesini etkileyebilecek boyutlara sahiptir. Özellikle sanal alemde gerçek aleme ait kararlar alındığında, sonuçları oldukça büyük ve karmaşık

olabilmekte, hatta bazen yerel düzlemlerin ötesine geçerek uluslararası ilişkilere

yansıyabilmektedir.

İnsanların bireysel veya grupsal olarak sanal gerçeklik aleminde geçirdikleri zaman

bakıldığında, bugün artık siber alandaki sosyalleşmenin veya sanal sosyalleşmenin, gerçek

hayattaki sosyalleşmenin bir parçası olduğu kabul edilebilir.

Küresel Sosyalleşme

Küreselleşme sürecinden dolayı acaba küresel sosyalleşme olgusundan bahsedilebilir mi?

Küreselleşme süreciyle birlikte ortaya çıkan yeni toplumsal gerçeklik ve ilişkiler, bireyin, grubun

ve toplumun belli bir toplumun sınırlarını aşacak boyutlarda bir sosyalleşmeden bahsetmeyi gerektirecek yönlere sahip gözükmektedir. İnsanlar, televizyon, radyo, gazete ve özellikle internet

aracılığıyla ailevi, eğitimsel, ekonomik, siyasal, dinsel, hukuksal vs. alanlarda küresel ölçekte

ilişkiler ağı kurabilmektedir. Bu ilişkiler ağı, yerelden küresele, küreselden yerele gidip gelen etkileşimlerle sosyalleşmeyi küresel düzleme taşımaktadır. Bundan dolayı bir küresel

sosyalleşmeden bahsetmek mümkündür. Küresel sosyalleşme, sanal sosyalleşme konusuyla da

yakından ilgili bir kavramsallaştırmadır.

Dinden Sosyalleşmeye: Dinsel Sosyalleşme

Din, özü ve görevleriyle, içsel ve dışsal boyutlarıyla toplumda etkili bir sosyal fenomen,

insan ise birincil, ikincil ve yeniden sosyalleşmelerle sürekli sosyal hayata katılan toplumsal bir

varlıktır. O halde kişi, toplumda dinin de yer aldığı bir sosyalleşme deneyimine sahip olur. Bu, geleneksel toplumlarda daha net olarak görünse de sekülerleşme ve işlevsel uzmanlaşmanın etkili

olduğu modern toplumlarda da gözlemlenir. Bu demektir ki, dinin etkili olduğu bir toplumsal

dünyada dinden bağımsız bir sosyalleşmeden bahsedilemez.

Dinsel sosyalleşme, din ve sosyalleşme terimlerinden oluşan bir ifade olduğuna göre

ikisinin anlam dünyalarını ihtiva edecektir. Fakat ifadenin başındaki dinsel sözcüğü sosyalleşmeye

rengini veren şeyin din olduğunu ifade etmektedir. Bu durumda dinsel sosyalleşme, dine ait

sosyalleşme veya dinsel yönden öğrenme yahut din temelli toplumsallaşma, biraz daha geniş anlamıyla anne baba da dahil toplumsal etmenlerin bireylerin dinsel inanç, algı, anlayış ve

yaşayışları üzerinde etkide bulunduğu etkileşimsel bir süreç (Sherkat 2003: 151) olarak

anlaşılabilir. Buna göre dinsel sosyalleşme, insanın toplumsal hayatta din alanında öğrenme ve uyum sürecini ifade eder. Esasen dinsel sosyalleşme; dinde sosyalleşme, din ile sosyalleşme,

sosyalleşme sürecinde dinî hayat, toplumun dinini öğrenme ve yaşama süreci ve de dindarlaşma

gibi ifadelerde karşılığını bulan bir terimdir. Belirtmek gerekir ki her dinsel sosyalleşme, toplum aktörlerinin dinsel tercihleri üzerinde güçlü bir şekillendirici etkiye sahiptir. Toplumsal aktörlerin

Page 15: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 443

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

bu dinsel tercihlere göre nasıl davranacakları ise toplumsal çevreyle etkileşim içinde belirlenir

(Merino 2014: 2-3).

Bir dünya kurma girişimi olarak toplumda, toplumsal hayatta din, etkili bir yere ve büyük

bir nüfuz alanına sahiptir. Dolayısıyla söz konusu girişimin ve tabiatıyla toplumun veya toplumsal

hayatın başarıya ulaşmasında sosyalleşmenin başarılı olması kaçınılmazdır. Başarılı sosyalleşme için de din önemli bir rol icra eder. Ayrıca din, toplum içinde sosyalleşme sürecinde öğrenilir.

Dinsel tutum ve davranışlar toplum içinde kazanılır. İnsan, kendi dinini aile üyeleri başta olmak

üzere başka insanlardan öğrenerek dindar hale gelir. Esasen bu durumu hemen ilk bakışta insanların genelde ailelerinin, anne ve babalarının dinlerine göre bir dine sahip olmalarından

anlayabiliriz. Müslüman bir çocuk, anne ve babası Müslüman olduğu için Müslümandır, Hıristiyan

bir insan anne ve babası Hıristiyan olduğu için Hıristiyan’dır. Aynı şeyi diğer din mensupları için

de gözlemlemek mümkündür. Örneğin bir Budist büyük ihtimalle anne babası Budist olduğu için Budist olmuştur. Bir Zerdüşt için de aynı veya benzer durum geçerlidir.

Genel olarak sosyalleşme, insanın hayatı boyunca içinde yaşadığı toplumun zihniyet

yapısını, inançlarını, sosyo-kültürel normlarını, değerlerini ve davranış kodlarını öğrenip içselleştirmesi olarak tanımlandığında, dinsel sosyalleşme, kişinin, içinde yaşayıp kültürünü

paylaştığı toplumun bütün yönleri ile dinî inanç, norm ve pratiklerini öğrenip içselleştirmesi olarak

anlaşılabilir. Dinsel sosyalleşme sürecinde kişi toplumun dinsel kültürünü kazanır, bu kültürü kişiliği ile bütünleştirir ve böylece dinî hayatında toplumsal çevreye uyum sağlar. Sosyalizasyonun

kültürel boyutları içinde, insanlar doğrudan veya dolaylı bir şekilde kendi kültürlerinin dinî tecrübe

senaryolarını öğrenirler. Bu dinsel senaryolar ve oluşan dinsel atmosfer, nihayetinde, öz ve biçim

açısından, bir bakıma insanların uyması gereken dinî tecrübe modelleri olarak kendisini kabul ettirir (Zuckerman 2006: 99).

Bireyin, duygu, düşünce ve davranışlarıyla, içinde doğup büyüdüğü toplumda yetiştiği

sosyal gerçeğinden hareketle diyebiliriz ki; insanın dini kimliği, sosyalleşme sürecini yaşadığı toplumun dini inanç ve yaşantısı paralelinde şekillenir. Çünkü insanlar kendi dinlerini diğer

insanlardan öğrenmekte ve kazanmaktadırlar. Yani dini kimlik büyük oranda temel sosyalleşme

sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanın dini kimliği ile toplumun dini yönelimleri

arasında çok sıkı bir ilişki mevcuttur. Bu durumu Michael Schwalbe, “eğer siz, farklı bir sosyal çevrede doğmuş olsaydınız, farklı bir kişi olurdunuz.” sözüyle özlü bir biçimde ifade etmiştir

(Zuckerman 2006: 47). Kısaca din, sosyalleşme sürecinde öğrenilir. Bu gerçek, dinlerin coğrafi

dağılımı ve bu dinlerin yeni nesiller tarafından taşınması olgusu ile daha rahat anlaşılabilir. Sosyolojik araştırmalar, insanların yaptıkları dini tercihlerin ve devam ettikleri dini rotanın, açıkça,

birlikte iştirak edilen sosyal ağlar, kurulan ilişkiler ve kişisel duygusal münasebetlerle alakalı

olduğu gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır (Zuckerman 2006: 87-90). İnsan, genellikle dininin diğer insanlardan, özellikle kişisel olarak yakın olduğu veya kuvvetli bağlarla kendilerine bağlılık hissi

duyduğu insanlardan öğrenir, özümser, yaşar ve objektifleştirir.

Dinsel sosyalleşme, dinî tutumların şekillenmesinde oldukça önemli bir süreçtir. Dinî

tutumlar, toplumsal ve kültürel ortamda sosyalleşmeyle şekillenir. Başta aile olmak üzere çeşitli dinsel sosyalleşme etkenleri, dinî tutumların oluşmasında çok önemli roller ifa ederler. Ailede ve

toplumun farklı kanallarında kişi, dinsel zihniyet ve tutum kazanma süreçlerine dahil olur. Kişi

toplumsal bir aktör olarak karşılaştığı olay, eşya ve sorunlar karşısında dinsel bilgi, bilinç ve zihniyetle nasıl bir tutum alacağını, nasıl hareket edeceğini öncelikle ailede ve ayrıca toplumun

diğer sosyalleştirici amillerinde dinsel sosyalleşmeyle öğrenir.

Toplumsal bir olgu olarak din, genel anlamda sosyalleşme etmeni de olur. Din, sahip olduğu toplumsal boyut itibariyle insanların sosyalleşmesinde, topluma uymasında çok büyük

roller ifa eder. Bu demektir ki, insanlar, din üzerinden sosyalleşebilirler. Her insan dinsel etkinlik

Page 16: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

444 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

ve fiillere birincil amaçla katılmayabilir. Örneğin camiye ibadet kastı olmaksızın eski dostlarını

görmek amacıyla veya camide yapılan bir düğüne katılmak maksadıyla giden bir kimse, dinsel sosyalleşmeye hizmet eden bir ziyaret veya tören aracılığıyla, din üzerinden sosyalleşme zemini

bulmuş olur. Bu duruma her dinde ve her düzeydeki dini davranışta rastlamak mümkündür.

Dindarlaşma Süreci Olarak Dinsel Sosyalleşme

Dinsel sosyalleşmenin dindarlıkla da doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Dinsel

sosyalleşmenin, toplumun dinine, dinî hayatına katılmak, dini öğrenmek, toplumun dininin

gereklerini öğrenip ona göre hareket etmek olduğu düşünüldüğünde, aynı zamanda dindarlaşma, dindar olma süreci olduğu da anlaşılır. İnsan nasıl dindar olur? Bu soruya, sorulduğu yere ve kim

tarafından sorulduğuna göre çeşitli cevaplar verilebilir. Dindar olma, bir anlamda topluma ait

olmanın bir parçasıdır. Dindar olmak, bir dinî grubun üyesi rolünü, belki inananın rolünü

üstlenmektir. İnananın veya üyenin rolünü üstlenmeyi öğrenerek dindarlaşmak, mevcut inananların ve grup üyelerinin beklenen davranışlarını, etkileşim kalıplarını, tutumlarını ve değerlerini bilmeye

ve içselleştirmeye gelmek demektir (Chalfant, Beckley ve Palmer 1987: 43-44). Dindarlaşma, dinî

grubun davranışlarını, etkileşim kalıplarını, tutum ve değerlerini öğrenme ve derûnileştirme sürecidir. Bu öğrenme, grubun başarısı için oldukça önemlidir. Öğrenme olmadan dinsel grup

içinde etkili sosyal etkileşim olmaz. O halde dindarlaşma, dinsel sosyalleşmeyle gerçeklik bulur.

Dinsel sosyalleşme, insanın dinini, inancını, dinsel tutum ve davranışlarını, dinin emir ve yasaklarını ve bunlara uymayı toplum içinde, toplumsal hayatı boyunca öğrenmesi sürecidir. İnsan,

toplum içinde sosyalleşme sürecinde dindar olur. Dindarlık, inanılan ve mensup olunan dinin

gereklerini yerine getirme, toplumsal etkileşim, yani sosyalleşme sürecinde gerçeklik kazanır. Dinî

hayat sosyalleşmeyle mümkün olur. Çünkü din, sosyalleşme sürecinde öğrenilir ve yaşanır.

Dinsel Meşrûlaştırım ve Sosyalleşme

Dinsel sosyalleşmede ve tabii ki genel sosyalleşmede dinin meşrulaştırım boyutu ve

işlevinin önemli bir etkisi olduğu bir gerçektir. Din, toplumsal gerçeklikte meydana gelen birçok şeyi; inanç, düşünce, karar, norm, değer, tutum ve davranışı bireyler katında makul hale getirerek,

yani haklılaştırarak, meşru kılarak veya izah ederek bireylerin bir yandan dinsel

sosyalleşmelerinde, bir yandan da genel sosyalleşmelerinde etkili olur. Bilindiği üzere din,

meşrulaştırım boyutuyla toplumsal gerçekliği onaylayarak insanlar katında geçerli kılar. Din aynı özelliğiyle genel olarak sosyalleşme sürecine veya sosyalleşmenin bazı boyut veya unsurlarına

meşruluk atfederek bireyin toplumsallaşmasına katkıda bulunur. Din, meşrulaştırım yönüyle,

bireyler nezdinde dinsel sosyalleşmeye ise doğal olarak geçerlilik kazandırarak dinsel sosyalleşmenin görece başarılı bir biçimde gerçekleşmesinde etkili olur.

Din, Sosyal Kontrol ve Sosyalleşme

Sosyal kontrol, insanları kültür ve toplumun normal örüntülerine uygun ve uyumlu hale getiren bir mekanizmadır. Sosyal kontrol mekanizmasıyla direkt ilgili bir durum olan sosyalleşme,

kişinin, onaylanan davranışların beklenen kalıplarının neler olduğunu öğrenmesi ve bunları

benimseyip yerine getirmesi demektir. Kişiler ile kalıpların birlikteliği, sistematik bir grup hayatını

mümkün kılar. Kendi kendini kontrol etme, sosyalizasyonun öznel boyutu; sosyal kontrol ise nesnel ve dışsal boyutudur (Fichter ty.: 177, 189).

Bilindiği gibi sosyal kontrol, toplumun, düzenin korunması için, bireylerin davranışlarına

etki yapmasını sağlayan yöntemlerin bütünüdür. Sosyal kontrol kavramı, sosyal düzenin devamını sağlamak, sapmaya engel olmak için toplum veya sosyal grup tarafından kullanılan

mekanizmaların ve araçların tümünü ve bunların bir uyum içinde, birlikte işlemesini temin eden

diğer bütün süreçleri ifade etmek üzere kullanılabilmektedir. Belirtmek gerekir ki sosyal kontrol,

Page 17: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 445

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

insan iradesinin dışında zorla kabul ettirilen bir şey değildir. İnsanlar toplum hayatında öyle

sosyalleşmektedirler ki önemli sosyal normlardan saptıklarında kendilerini mutlu hissedememektedirler. Cezalar ve ödüller dışında itibar kazanma isteği, itibar kaybetme korkusu,

dedikodu, ekonomik ve moral baskılar vb. insanların hareketlerini yönetmekte ve kontrol

etmektedirler.

Dinin sosyalleştirmeyle de ilişkili diğer bir başka etkili sosyal yönü, sosyal kontroldür, yani

toplumsal varlıklar olarak insanları toplumun norm ve değerleri çizgisinde tutmaktır. Dolayısıyla

denilebilir ki din, etkin bir sosyal kontrol aracıdır. Din, özellikle meşrûlaştırım işleviyle, önemli bir sosyal kontrol aracı olarak karşımıza çıkar: Sosyal düzenin istikrarında, toplum norm ve

değerlerinin korunmasında, toplum üyelerinin sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerinde,

devletin ve yönetici elitlerin kontrolünde, toplum bireylerinin devletle ilişkilerinin rayında

gitmesinde, velhasıl toplumsal kontrol mekanizmasının işlemesinde meşrûlaştırım ciddi bir rol oynar.

Potansiyel bir sosyal kontrol gücü olarak din, sosyal yapıyı korur. Meşrûlaştırma ve

muhafazakârlık ile içiçe ilişkili olan sosyal kontrol işleviyle din, toplum üyeleri veya aktörlerinin, sosyal ve siyasal düzenin kural ve düzenlemelerinin sınırları dahilinde hareket etmelerini sağlar, o

sınırların dışına çıkmalarını önler.

Toplumsal kontrol bir yönüyle insanın bilincinde içselleşerek vicdan denilen mekanizmayı işleme koyar. “Gerçekten de, kurallar kişinin vicdanında köklü bir yer edinmedikçe, dıştan gelen

kontrolün etkili olması pek düşünülemez. Bu süreçte dinin nasıl etkide bulunduğunu kolayca

görebiliriz. Dinin, toplumsal hayatta hoş karşılanmayan işlerden uzak tutacak şekilde insan

bilincini şekillendirebilmesi onun en belirgin, herkesçe arzu edilen ve bilinen en “açık” etkilerinden veya işlevlerinden birisidir. Dinsel olarak şekillenmiş bilincin belirli özellikleri, elbette, zaman ve

mekan açısından görecelidir. Ortaçağda yaşamış biri, bir büyücünün yakılmamasını günah olarak

kabul ederken, biz bugün yakılmasını günah kabul ediyoruz. Gelenekçi bir Güneyli beyaz, siyahlarla beyazların birbirine karışmasını, ihtimal olarak dahi, günah addederken; aynı dine

mensup Kuzeyli, siyah ve beyaz ırkı birbirinden ayıran geleneksel araç ve amaçların uygulanmasını

günah telakki eder.” (Berger 1999: 85-86).

İfade edilmelidir ki dinî sosyal kontrolün görece informel veçhesi, uyum ve uygunluğu sağlamak için gruba içtenlikli bağlılığın gücüdür. Dinsel sosyal kontrolün getirdiği bu bağlılık,

değişimi engelleyici, sınırlandırıcı yönde işlev görebileceği gibi değişimi destekleyici, takviye edici

aksiyon için de kullanılabilir (McGuire 1987: 196).

Dinsel gruplar tarafından kullanılıp icra edilen sosyal kontrol formları, suç işleyeni

dışlama, ayıplama, utandırma gibi yaptırımları içerir. Bu bağlamda denilebilir ki samimi dindarlık

ve iman, insanı suçtan ve kötü davranışlardan alıkoyma gücüne sahiptir (Dönmezer 1994: 221-222). Diğer önlemler ise, itiraf, reddetme veya afarozu içermektedir (Turner 1997: 29-58). Bazı

dinsel gruplar, kanunlar ve mahkemeler gibi yüksek boyutlarda formel kontrollere sahiptirler. Dinî

organizasyonlar tarafından uygulanan sosyal kontrol, onların toplum içindeki güçlerine bağlı olarak

çeşitlilik arz etmektedir. Toplumun tümüne yayılmış dinsel kontroller (engizisyon ve takip gibi), çoğulcu bir toplumda muhtemelen azdır. Yine de dinsel takibin, yani kiliseye, dinî grubun inanç ve

düşüncelerine aykırı düşünen ve hareket edenleri araştırıp bulmanın modern Amerika’daki karşılığı

olarak McCarthyism ve ilgili sağcı extremizm, çoğulculuğun yanında yer almayan Roman Katolikleri ve fundamentalist Protestanlar gibi dinî grupların üyeleri tarafından büyük oranda

desteklenmektedir. Amerika gibi görece çoğulcu toplumlarda dahi din, informel sosyal kontrol ve

düzenin olduğu gibi formel düzen ve kanunlara da önemli bir temel oluşturur.

Page 18: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

446 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Din, sosyal kontrol işleviyle sosyal ve siyasal hayatın kusur ve yanlışlarını düzelterek bir

tür yedeklik hizmeti görür, keyfiliği ve yetersizliği ortadan kaldırarak otoritenin başına buyruk hareket etmesini engellediği gibi yetersiz kaldığı yerlerde ona destek olacak bilgi, yasa vb. gibi

unsurları sağlar.

Din, sosyo-ekonomik, dinsel vb. sisteme uygun belli karakter tiplerini öne çıkararak, destekleyerek toplumsal aktörlerin, sosyal yapıya uygun rollerini öğrenip içselleştirmelerini, sosyal

hayata ayak uydurmalarını, yani sosyalleşmelerini sağlar. Sosyalizasyonla birey, sosyal rollerini,

dışsal sosyal şartların etkisinden daha büyük oranda içsel olarak benimser ve icra eder. Dinsel sosyalizasyon, sisteme uygun değer, tutum ve davranışları öğreterek sosyo-ekonomik, kültürel ve

siyasal statükoyu dolayısıyla sıklıkla destekler. Dinî meşrûlaştırımın içinde de değerlendirilebilecek

olan dinî sosyalizasyon, toplum bireyleri katında sistemi, sosyal yapıyı, sosyal düzenin norm ve

değerlerini, toplumsal rolleri kabul edilebilir göstererek bireylerin söz konusu sisteme, sistemin düzenlemelerine, sosyal hayata ayak uydurmalarında işlevsel olur.

Sosyal ilişki normları, dinsel ritüeller ve sosyalizasyonla dolaylı olarak kabul edilip

içselleştirilir. Birçok dinsel grup, hatta mevcut sosyal düzenlemelere karşı olan bazı dinsel sekteryan gruplar, üyelerine, onları dünyada veya o toplum içinde daha başarılı hale getirecek

değer ve davranışları öğretirler. Örneğin bazı dinsel gruplar, üyelerini, gelecek mükafatlar için

mevcut zevklerden vazgeçme, ölçülü olma, sıkı çalışma gibi değerler içinde yeniden sosyalize ederler. Benzer biçimde bazı yeni dinsel hareketler, dominant toplumun değerlerine göre daha

mükemmel ve daha dürüst olmaları konusunda karşıt-kültür üyelerine yardımcı olarak onların

sosyalize olmalarında işlev görürler.

Din, insanın dünya kurma girişiminde stratejik bir rol oynamıştır. O, insanın kendini dışsallaştırmasını ve kendi öz anlamlarını gerçekliğe aşılamasının en yüce sınırını ifade eder. Din

ayrıca beşeri düzenin, varlığın bütününe yansıtıldığını da ima eder. Başka bir deyişle din, evrenin

tamamını insan açısından manidar bir varlık olarak kavramanın cüretkâr bir girişimidir (Berger, 2005: 67). İşte insan için böyle önemli bir fenomen olan din, insanın sosyalleşmesinde hayati bir

rol oynar.

Dinsel Sosyalleşme ve Toplumsal İstikrar

Toplumda istikrar, insanlar için son derece önemlidir. Sosyal düzen için sosyal kontrol ve meşrûlaştırmanın yanında merkezî önemi haiz bir diğer süreç sosyalleşmedir. Sosyalleşme, sosyal

dünyanın en önemli özellikleriyle ilgili sürekli bir uzlaşmayı temin etmeyi hedefler. Sosyalleşme

başarılı olduğu oranda toplumsal istikrar güçlü demektir (Berger, 2005: 71). Sosyalleşmenin başarılı olmasında da din ve dinsel sosyalleşme ciddi düzeylerde etkili olur. Din, birleştirici,

bütünleştirici, sosyalleştirici, sosyal uyum ve öğrenmeyi motive edici boyutlarıyla toplumsal

istikrarın sağlanması ve korunmasına önemli katkılar sunar.

Dinsel Sosyalleşme ve Kimlik

Dinî sosyalleşmeyle birey, dinî bir kimlik edinir. Çoğu insan için bu süreç, cinsiyet rollerini

öğrenme gibi doğal ve verilidir (Chalfant, Beckley ve Palmer 1987: 44). İnsan, genel sosyalleşmesi

sürecinde bir yandan kişiliğini meydana getirirken, diğer yandan da dindarlaşma ve dinsel kimlik edinme tecrübesi içinde olur. Genel olarak kimlik kazanmada da dinsel sosyalleşme etkili olur.

Dinsel sosyalleşme, tabiatı gereği insana din temelli sosyalleşme süreci içinde kimlik kazandırır.

Page 19: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 447

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Hatalı Sosyalleşme, Sapma ve Din

Hatalı sosyalleşme, insanı sapmaya götürebilir. Din ise hatalı sosyalleşmeyi başarılı sosyalleşmeye dönüştürebilir ve dolayısıyla sapmayı baştan önleyebilir. Tabii ki görece din de

hatalı sosyalleşme ve dolayısıyla sapmaya da yol açabilir.

Din Değiştirme, İhtida, Mezhep Değiştirme, Grup Değiştirme ve Sosyalleşme

Yeniden dinî sosyalleşme, insanın farklı dinî ortamlara girmesi ve farklı dinî yaşam

biçimlerini benimsemesiyle yaşadığı sosyalleşme sürecini ifade eder. Yeniden dinî sosyalleşmenin

önemli bir ilgisi, ihtida etme ve din değiştirmeyle kurulabilir. İhtida etme ve din değiştirmeyle kişi, farklı bir sosyal çevreye girer. Bu durumda bir yeniden sosyalleşme gerçekleşmek durumundadır.

Mezhep değiştirmeyle de yeni bir sosyalleşme sürecine girildiği söylenebilir. Bilindiği gibi

bireysel mezhep değiştirmeleri olduğu gibi kolektif mezhep değiştirmeleri de olabilmektedir. Son

çözümlemede insan, bir mezhepten diğerine geçtiğinde yeni bir çevreye veya gruba dahil olmaktadır. Bu durumda yeni bir sosyalleşme sürecine girmektedir. Türkiye’de meselâ Şafii

Mezhebi’nden Hanefî Mezhebi’ne geçenlerin dikkate değer boyutlara ulaştığı söylenebilir. Şu da

belirtilmelidir ki, İslam’da mezhep değiştirme, Hıristiyanlıktaki mezhep ve kilise değiştirme gibi çok farklılıklar getiren ve yoğun bir yeniden sosyalleşme gerektiren bir durum değildir, nispeten

yüzeysel bir yeniden sosyalleşme gerektiren bir durumdur. Şiilikten Sünniliğe veya Sünnilikten

Şiiliğe ve aynı şekilde Alevilikten Şiilik veya Sünniliğe geçenlerde bu iki büyük akımın kendi içinde geçiş yapanlara göre biraz daha fazla ve yoğun yeniden sosyalleşme yaşanır.

Hıristiyanlıkta örneğin Katolik mezhebinden Protestan mezhebine geçen kimseler, oldukça

yeni bir çevreye, yeni bir kiliseye, yeni bir dinsel gruba dahil olurlar. Bundan dolayı Hıristiyan

dünyadaki mezhep değiştirmeler, sosyalleşmenin oldukça yoğun yaşandığı durumlardır.

İslam toplumlarında mezhep değiştirmelerden biraz farklı bir durum dinsel akım, grup,

hareket veya cemaat ya da cemaat değiştirmelerinde gözlemlenebilir. Çünkü bu tür grup

değiştirmeleri insanları yepyeni bir sosyal çevreyle tanıştırır. Yeni dinsel akım veya grubun kuralları, ilişki biçimleri, ritüelleri vs. farklı olduğundan yeniden bir dinsel sosyalleşmenin olması

kaçınılmazdır.

İmanlaşma Süreci Olarak Dinsel Sosyalleşme

İman, toplumsal bir aktör olarak insanda teolojik, epistemolojik, entelektüel, sosyal, kültürel, siyasal, eğitimsel, ahlaki vd. boyutlarla bağlantılı olarak niteliksel düzlemde değişen,

gelişen, tortulaşan, zayıflayan, güçlenen, yenilenen, eskiyen bir yapısallık arz eder. Sosyalleşme

sürecinde iman da payına düşeni alır ve göreceli olarak ya iyiye ya da kötüye doğru bir seyir izler. Bundan dolayı, İslamî iman, Kur’an’da toplumsal hayatta bir imanlaşma süreci içinde yenilenmesi,

sorgulanması, geliştirilmesi ve kuvvetlendirilmesi gereken bir iman olarak görülür. “Ey iman

edenler! iman ediniz!” (Nisa 4/136) ayeti bu imanlaşma sürecine işaret etmektedir.

Dinsel Sosyalleşme Etkenleri

Sosyalleşme gibi, dinsel sosyalleşme de çeşitli sosyalleştirici aracılarla gerçekleşir ki

bunlara dinsel sosyalleşme etken veya ajanları denir. Dinsel sosyalleşme etkenleri, genel olarak

sosyalleşme etkenlerine ek olarak dinsel faktörlerdir. Dinsel sosyalleşme etken veya ajanlarını; sosyalleştirici kişi, kurum, zaman, mekan, şahsi tecrübeler ve kitle iletişim araçları gibi çok çeşitli

etmenler altında ele almak mümkündür. Bu durumda şu etkenler üzerinde durulabilir:

Aile: İnsanın ilk sosyalleşme kaynağı ailedir. Dinî sosyalleşme de, dinin önem verdiği temel bir sosyalleşme aracı olarak aileyle başlar. Denilebilir ki, aile dinsel sosyalleşme yönünden

önemli bir işlev görür. Bu nedenle Joachim Wach (1995: 93), çeşitli kültürlerdeki yetişkin

Page 20: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

448 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

insanların sahip oldukları dini duygularla, onların çocukluk çağlarında aile ocağında edindikleri

dinî tecrübeler arasında yakın ilişki olduğunu düşünür. Çocuk ilk dinsel deneyimini ailede tecrübe eder. Elbette ailenin bu etkililiği çocukluk sonrası bitmez. Örneğin ergenin hayatında da aile çok

etkili bir kurumdur. Dinî kimliğin şekillenmesi üzerinde aile biriminin, özellikle anne-babanın

derin etkisi olduğu bir gerçektir. Çocuğun ilk dinî bilgilerini aldığı kurum ailedir. O halde denilebilir ki insanın din eğitiminin ilk temelleri ailede atılır. Ebeveyn, çocuklarının dinsel gelişimi

üzerinde çok güçlü bir etkiye sahiptirler. Dinsel sosyalleşme, öncelikle ebeveyn dindarlığı, güçlü

ebeveyn-çocuk ilişkisine ve yüksek aile tatmin ve memnuniyetine bağlıdır (Myers 1996; Smith ve Denton 2005). Anlaşıldığı üzere aile, daima hayati bir dinsel sosyalleşme birimi olmuştur. Birincil

sosyalleşmenin merkezi yeri olan aile içinde yapılan dualar, ibadetler, dinî törenler, ortaya konulan

tutum ve davranışlar, ilişki biçimleri vs., başta çocuk olmak üzere aile üyesinin din eğitiminde o

kadar etkili olur ki, birey bu dinî bilgi ve uygulamalarla birlikte temelde ve sürekli olarak sosyalleşme sürecini yaşar. Ailedeki sosyal ilişkiler ağı içinde aile bireylerinin tamamı, çocuğun

dinsel sosyalleşmesinde etkili ve işlevsel olurlar. Aile yapısının çekirdek veya geniş, ataerkil veya

anaerkil olup olmamasına, bağlı olarak anne, baba, büyükbaba, büyükanne, kardeş, abi, abla, yenge, amca, dayı vs. çocuğun dinî sosyalleşmesinde rol alırlar. Bizim toplumumuzda aile içinde

annenin ve genel olarak kadın aktörlerin çocuklarla ilişkisinin düzeyinin babaya ve genel olarak

erkek üyelere göre daha yüksek olduğu düşünüldüğünde (bkz. Okçay 1992: 131-143), çocuğun dinî sosyalleşmesinde başta anne olmak üzere, ailedeki kadın bireyler çok daha fazla işlevsel olurlar.

Fakat bunu yine de genellememek gerek; çünkü tersi durumların veya cinsiyet farklılığının etkili

olduğu durumların mevcudiyeti bir gerçektir. Mesela erkek çocuk ve gençler üzerinde büyük baba,

baba veya abilerin, kız çocuk ve gençler üzerinde büyükanne, anne veya ablaların daha etkili olduğu durumlar da çoktur. Ayrıca büyüklerden hangisinin dinsel ve dindarlık durumu daha

etkiliyse, onun dinsel sosyalleşmedeki etkisinin daha çok olduğu da vakidir.

Denilebilir ki, bir dinsel sosyalleşme etkeni olarak ailenin, Türkiye’de temel sosyalleşme etmeni veya ajanı olarak işlev gördüğü söylenebilir. Esasen aile, toplumumuzda, sadece çocuklar

için değil, yetişkinler içinde çok önemli bir dinsel sosyalleşme aracıdır. Tabii ki çocuk için birinci

derecede sosyalleşme aracı olma vasfına sahiptir. Çocuğa, gelişim sürecinde geleneksel kültürel

içerikli dinî masallar, öyküler aile ortamında aktarılır, dinî bilgiler verilir. İlk çocukluktan itibaren kişilere, ailede büyüklerin taklit edilmesi, örnek veya model alınması için uygun ortam yaratılır.

Ailede çocuğa gündelik hayat içinde hem rastgele bilgiler ve uygulamalar ortaya konulur, hem de

belli bir program çerçevesinde din eğitimi verilir. Toplumumuzun hemen her kesiminde aile, çocuklarına dinî eğitim verir, dinî nasihatler verir, teorik ve uygulamalı din eğitimi verir (Örnek,

1979: 281 vd.). Aile içinde anne, baba, diğer aktörler, özellikle dinî açıdan daha güçlü olan birey,

çocuklar üzerinde etkili olur ve çocuklara, İslam’ın şartlarını, imanın şartlarını, Amentü’yü, Allah’ı, Allah’ın birliğini, Peygamberi, cennet ve cehennemi, günahı, sevabı, ahireti vs. öğretir.

Namaz kılmayı uygulamalı olarak öğretir. Çocuk bir yandan teorik bilgileri alırken, bir yandan da

büyüklerinden gördüklerini taklit etmeye çalışır.

Ailenin dinsel sosyalleşmede etkili olmasında dinin aileye ayrı bir önem vermesinin de etkili olduğunu belirtmek gerek. Din, sosyalizasyonun temel bir ajanı veya etmeni olarak aile

kurumunu desteklediği için, aile temel dinsel sosyalleşme etkeni veya aracı olmaktadır. Ayrıca

ailenin toplumsal hayatın temel yapı taşı grup ve kurum olmasının da, ailenin temel dinsel sosyalleşme etmeni olmasında etkili olduğu gerçeğine işaret etmekte fayda bulunmaktadır.

Öteden beri sosyal bilimciler dini kimliğin oluşumunda aileler ile çocukları arasında güçlü

bir ilişkinin varlığını gözlemlemektedirler. Ailenin din, mezhep, tarikat, sekt, akım gibi önceden yapılmış tercihleri çocuklarının bu konudaki tercihlerinde temel belirleyici unsurdur. Zaten insan

dünyaya geldiğinde birçok şeyi hazır bulduğu gibi din ve dinsel yaşantıyı da ailede hazır bulur.

Page 21: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 449

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Örneğin çocukların dindarlıkları ve gençlerin dini kimliklerine yakından bakıldığında, onların

oluşumunda anne babanın veya aile ortamının en temel düzeyde etkili olduğu görülür.

Ailede ebeveynin veya aile büyüklerinin çocuklara model oluşturması beklenen bir

vakıadır. Ancak bunun yanında ailenin diğer fertlerinin, özellikle aralarında yaş farkı az olan

çocukların birbirlerinden etkilenmesinin kişilik oluşumunda daha yoğun bir etkiye sahip olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu durumda çocuğun dini sosyalleşmesinde anne-babanın tutum ve

davranışları kadar, ortak hissiyatları paylaşmaları yönüyle, büyük kardeşlerin de tutum ve

davranışları belirleyici olabilmektedir. Zira Zuckerman’ın da ifade ettiği gibi (2006: 90) sosyal dünyamız ve dolayısıyla ailemiz içinde, özellikle kişiye en yakın olanlar, dini tercihleri ve tayin

ettiği rota üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir olmaktadırlar.

Son tahlilde dinsel sosyalleşmede aile bağlamında belirtilmelidir ki, dinin etkili bir varlık

gösterdiği, dindarlığın yüksek düzeyde olduğu ailelerde, dinsel pratiklerin daha az olduğu, dinsel duyarlılığın yoğun olmadığı ailelere oranla daha başarılı ve daha etkin bir dinsel sosyalleşme

olmaktadır. Buna göre dinin canlı bir şekilde yaşandığı ailelerde çocuklar, görece daha yoğun bir

dinsel sosyalleşme süreci yaşadıkları için dine daha yakın ve yatkın olmaktadırlar. Elbette tersi durumlar da olabilir; kimi özel durumlarda dindar ailenin çocukları dine mesafeli bir vaziyet alış

içine girebilirler veya dindar olmayan ailelerden çeşitli sebep, araç ve süreçlerle dindar insanlar

yetişebilir.

Din: Dinsel sosyalleşmede en önemli ve etkili faktör veya amilin din olduğu söylenebilir.

Çünkü din, dinsel sosyalleşmenin rengini belirler. Bir bütün olarak toplumda inanılan din,

toplumun genel sosyalleşmesi içinde ve çeşitli dinî etken ve kurumlar aracılığıyla bireylerin dinsel

sosyalleşme sürecinde etkili roller üstlenirler. Dinsel kurumlar kapsamında camiler, Kur’an Kursları, İmam-Hatip ortaokul ve liseleri, İlahiyat Fakülteleri gibi etkenler, dinsel sosyalleşmede

oldukça etkili olurlar.

Ekonomi: Önemli bir kurumsal sosyalleşme aracı olan ekonomi, insanları ekonomik sistem içinde, ama diğer sosyal kurumlarla da bağlantılı olarak sosyalleştirir. Ekonomi, bir sosyalleşme

etkeni olarak insanlara ekonomik kararlar almalarını, ekonomik hayata dahil olmalarını; örneğin

toplumun harcama veya tüketim değerlerini, ilke ve esaslarını öğretir.

Eğitim: Önemli bir sosyalleşme etkeni veya ajanı olan eğitimin, dinsel sosyalleşmede çok etkili bir eğitim kurumu olduğu söylenebilir. Bu bağlamda günümüz toplumlarında okul, genel

sosyalleşmede olduğu gibi dinsel sosyalleşmede de o kadar etkin hale gelmiştir ki onun

sosyalleştirici işlevi, belki de aileden sonra en dominant olabilmekte, hatta bazen ailenin de önüne geçebilmektedir. Eğitimin sistemli ve kurumsal boyutunu teşkil eden okul, toplumun kültür

mirasının kuşaktan kuşağa aktarılmasında oldukça işlevsel olmaktadır. Dinsel sosyalleşmede

ilkokul, ortaokul ve liselerde idareci ve öğretmenlerin kişilik, anlayış, inanç, dinî tutum ve davranışlarının yanı sıra okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Kur’an-ı Kerim, Temel Dini

Bilgiler, Hz. Muhammed’in Hayatı gibi dinî içerikli dersler öğrenciler üzerinde oldukça etkili olur,

hatta okulda görev yapan öğretmenler ve idari personel üzerinde de belli ölçülerde etkisini

hissettirir. Bunların dışında doğrudan doğruya din merkezli okullar, örneğin İmam-Hatip ortaokul ve liseleri, İlahiyat Fakülteleri dinsel sosyalleşmede önemli eğitim kurumlarıdır.

Siyaset: Siyasetin insanlar üzerindeki dönüştürücü etkisi konusu izaha muhtaç değildir.

İktidar seçkinlerinin ve bürokrasi sınıfıyla birlikte diğer kurumların dine yaklaşımı sosyal hayatı ve dolayısıyla ferdin dini anlayışını da etkilemesi tabiidir. İktidarların değişmesi ile birlikte toplumda

dini sembol ve eylemlerin görünme sıklığındaki değişiklik bu anlamda önemli bir belirtidir.

Siyasetin temel unsurlarından olan muhalefet ve propaganda dini sosyalleşmeye çift yönlü olarak

Page 22: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

450 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

etki eder. Siyasetin her zaman için bir dini istismar aracı olması ihtimali bir yana onun dini

sosyalleşme konusundaki işlevsel yönü ağırlığını daima korumuştur.

Hukuk: Hukuk kuralları kişilere yetki ve sorumluluklardan oluşan bir alan belirlemesi

yönüyle toplumsal hayatta, genel anlamda, davranış kalıplarına standartlar çizer. Dolayısıyla

tekrarlana gelen davranışlar sosyalleşme konusunda kişiyi yönlendirir. Bu yönüyle hukuk kuralları da dini sosyalleşme sürecinin önemli bir unsurunu oluşturur.

Dil: Genel sosyalleşmede olduğu gibi dinsel sosyalleşmede de toplumda konuşulan,

yazılan, iletişim aracı olarak kullanılan dil, dinsel bakışaçısı ve zihniyetinin oluşmasında, dinî tutum ve davranışların şekillenmesinde oldukça etkili olur. Din dili, sadece dinsel sosyalleşmede

değil, genel sosyalleşme sürecinde örneğin toplumun amaç veya hedeflerine katılmada, toplumsal

ilişkilerde, ekonomik hayatta, siyasal tutum veya vaziyet alışlarda insanlar üzerinde etkili olur. Din

dili, aileden başlamak üzere birincil sosyalleşme ve ikincil sosyalleşme süreçlerinde başta çocuk ve gençler olmak üzere bütün toplum aktörlerinin dinsel sosyalleşmesinde etkili bir rol oynar. Din

dili, ayrıca insanların kimliklerini ortaya koyma aracıdırlar. Bu kimlikle kişiler, içinde yer aldıkları

toplumsal gruba bağlılıklarını da ortaya koymuş olurlar. Bununla bağlantılı önemli bir husus da, bir dinî grup, organizasyon veya hareket, kendi geliştirdiği din diliyle üyelerinin sosyalleşmesine katkı

sağlar. Her dinî grubun kendine ait bir din dilinden bahsedilebilir.

Arkadaş grubu: Dini sosyalleşmede aileden sonra en aktif rolü arkadaş grubu üstlenir. Arkadaş gruplarında aynı cinsiyetten olanların farklı cinsten olanlara göre birbirini etkilemeleri

daha fazla söz konusudur. Günümüzde çocuğun evin dışında geçirdiği süre düşünüldüğünde

arkadaş grubunun, onun kişiliği üzerindeki etkinlik payı daha rahat anlaşılır. Bilindiği gibi

çocuklukta sosyalleşme süreci çok yoğun ve derinlikli olarak işlemektedir. Bu dönemde içselleştirilip, kişiliğin bir parçası haline getirilen duygu ve davranışların sonradan değiştirilmesi

oldukça zordur. Dolayısıyla, dini sosyalleşme açısından bakıldığında, yetişkinlerin arkadaş grubu

içerisinde dini içerikli sosyal bir davranış kazanma oranı, çocuklarınkine göre çok alt düzeydedir. Şu halde çocukluk döneminde, arkadaş seçiminde yapılan yanlışlıkların kişinin olumsuz

sosyalleşmesine yol açabileceği gerçeği ortadadır.

Dinsel grup, hareket, organizasyon ve mezhepler: Dinsel grup, hareket, organizasyon ve

mezhepler, dinsel sosyalleşmenin en etkili etmenlerindendir. Din mensubu kişi, dahil olduğu bir dinsel grup, cemaat, tarikat, organizasyon, akım, sekt, denominasyon veya mezhep içinde dinî

kimlik ve kişiliğinin çok temel unsurlarını kazanır.

Mezheplerin de dinsel sosyalleşmede önemli etkileri olduğu bir gerçektir (Bkz. Sherkat 2003: 158-160). Mezhepler, büyük dinlerin özel birer anlayışı olarak alındığında; müntesiplerine,

ait oldukları dinin genel çatısı altında daha özel bir aidiyet duygusu sundukları sosyolojik bir

realitedir. İnsanların kahir bir ekseriyetle ebeveynlerinin dini anlayışlarını paylaştıklarından daha önce bahsetmiştik. Bu, çocuğun hızlı sosyalleşme sürecinde en yakınında olanların değerlerini

alması ve kolaylıkla içselleştirmesi sebebiyledir. Bu itibarla söz konusu aidiyet duygusu, dini

yönden sosyalleşme konusunda her zaman yapıcı bir ajan fonksiyonu icra eder. Tarikat, cemaat ve

dernek gibi oluşumların da böyle bir işlevinden bahsedilebilir.

Kitle iletişim araçları: Kitle iletişim araçları hayatın tüm alanlarında olduğu gibi dini

sosyalleşme konusunda da etkinliğini giderek artırmaktadır. Kitle iletişim araçları; yapıcı veya

yıkıcı her türlü veriye ulaşma konusunda sağladığı kolaylık, bireyin bilinçaltını onun isteği dışında doldurması yeteneği yanında bilgiyi kirletmedeki işlevi, her şeyi tüketim olgusu içinde sunma

eğilimi ve yüzyüze ilişkileri geriplana atma işlevi gibi özellikleri itibariyle sosyalleşme konusunda

tarihte hiç olmadığı kadar önemli bir işlev icra etmektedir. Etkililiğini modern dönemle birlikte her alanda daha fazla hissettiren kitle iletişim araçlarının, uygunsuz sosyalleşmeye neden olan birçok

Page 23: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 451

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

yönünden de söz edilebilir. Bunun yanında örneğin dini sosyalleşme konusunda, birçok işlevsel

yönü olduğu da kuşkusuzdur. Mesela yazılı veya görsel basındaki dini içerikli yayınların, dinî hayatı motive edici rolü yanında, geleneksel dinsel anlayışların yeniden yorumu konusunda ihtiyaç

olup bu noktada bir takım imkanlar sağladığı da bir gerçektir.

Meslek: İş ve meslek hayatındaki sosyal ilişkiler, kişinin dini sosyalleşmesinde belirleyici olabilir. Çalışma ortamının genel havası veya çalışanların dinsel davranışlarının örneklik teşkil

etmesi durumunda, birey açısından dini sosyalleşme zemini hazırdır demektir. Diğer taraftan dini

her türlü eylemin değişik hassasiyetler gözetilerek yadsındığı ortamlar ise bu imkanı sınırlar. Yine hizmetiçi eğitim çalışmaları veya mesleki sosyal etkinliklerin de dini sosyalleşmeye hizmet etmesi

beklenebilir.

Sosyal grup: Cemiyet içerisinde her hangi bir sosyal grup, kendisini - sosyal, ekonomik

veya etnik temeldeki dışlanmışlık hissiyle- öteki olarak görmeye başladıktan itibaren, onu farklılaştıran özel değerleri üzerinde yoğunlaşır. Sahiplendiği bu değerleri korumada hassasiyet

gösterir. Bu durum, o sosyal grubun değişim konusunda da direnç göstermesine neden olur. Haliyle

farklılıklara sürekli bir vurgu ile şekillendirilen sosyal davranışlar, dini değerlerin de aynen alınmasını temin ederek bu alandaki sosyalleşmeye münbit bir zemin sağlamış olur. Bunu

Yahudiler’in diyasporada değerlerini yüzyıllar boyunca, asimile olmadan muhafaza edebilmeleri

ya da komünist baskı karşısında Polonya’daki Katolik işçilerin uzun süreli dini bir refleks geliştirmeleri olgularından küçük birer referansla daha iyi anlayabiliriz.

Krizmatik şahsiyetler: Özellikle büyük dinlerin oluşumunda karizmatik şahsiyetler çok

önemli etkilere sahiptirler. Çoğu zaman bu karizmatik şahsiyetlerin etkisi onların ölümünden sonra

daha da artar. Dini hayat onların hatıraları üzerinden yönünü bulur. Dolayısıyla bu tür karizmatik kişileri dini sosyalleşmenin çok önemli birer unsuru olarak saymak gerekir. Daha düşük düzeyde

bir etkinlikte olmalarına rağmen sanatçılar, bilim adamları, halk kahramanlarının da dini

sosyalleşme sürecinde katkıları vardır.

Doğal ve toplumsal felaketler: Tabii felaketler sonrasında meydana gelen her türlü yıkıcı

etki ile başa çıkma konusunda, gerek bu felaketlere bir anlam arama çabası olarak dinin refere

edilmesi (Teodise) gerekse insanlarda oluşan manevi sığınma ihtiyacı ile ortaya çıkan dinsellik,

aynı zamanda dini sosyalleşmeye de hizmet eder. Dini içeriklere yoğun olarak yer veren komşuluk ilişkilerinin de bu amaca yönelik işlev gördüğü açıktır.

Kişisel tecrübeler: Şahsi tecrübelerin de dini sosyalleşmeye katkısı vardır. Özellikle

modern insanın, maruz kaldığı manevi doyumsuzluktan kurtulmakta dinin rolünü fark ettikten sonra hızlı bir dini sosyalleşme süreci yaşaması mümkündür.

Kutsal mekanlar: Dini sosyalleşme mekanları olarak başta cami, kilise ve havra gibi

umumi ibadethaneleri saymak gerekir. Yahudilik’te sinagogun bu anlamda üstlendiği rol açık bir örnek teşkil eder. Bu tür merkezlerdeki manevi havanın bile tek başına sosyalleştirici bir etkisi

mevcuttur.

Kutsal zamanlar: Dinsel sosyalleşme konusunda çok önemli bir pay da ortak manevi

duyguların daha yoğun yaşanma imkanı bulduğu kutsal zamanlardır. Bunlar, başka zamanlarda yaşanamayan, çok özel duyguları husule getirdiği için Durkheim gibi sosyologlarca dinin kaynağı

kabul edilmiştir. Gerçekten de kişinin, aynı duyguları paylaştığı insanlar arasında (tek başına

yaşayamadığı) derin dini hissiyata gark olması, ona emsalsiz bir dini sosyalleşme fırsatı verir. Özellikle büyük dinlerin kutsal zamanlara ve toplu ibadetlere yükledikleri misyon bu anlamda

değerlendirilmelidir.

Page 24: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

452 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Müzik: Müziğin dini sosyalleşmedeki etkisinden bahsetmeden geçmek eksiklik olur. Bazı

dinî grupların müzik üzerinden üyelerini nasıl motive ettikleri bilinen bir gerçektir. Ayrıca doğrudan doğruya dinî musiki, bireylerin dinî gruba katılımında önemi bir etken olarak araçsal

olabilmektedir.

Cinsiyet: Dinsel sosyalleşmede etkili dinsel sosyalleşme etkenlerinden biri de cinsiyettir. Din, insanlarda çeşitli değişkenlere bağlı olarak farklı biçim ve tonlarda varlık bulur; insanlar, dine

bağlılıklarını bazı faktörlerin etkisiyle farklı şekillerde gösterirler. Bu demektir ki, insanın iman-

amel temelinde ortaya koyduğu dinî tutum, deneyim ve davranış biçimini ifade eden dindarlık, örneğin mekân, zaman, servet, meslek, tabaka, inanç, ideoloji, mezhep, yaş, eğitim, grup, cinsiyet

gibi değişken veya faktörlerin etkisiyle insanlarda farklılaşır, farklı olarak tezahür eder. O halde

dindarlık, insanlarda cinsiyete göre de farklılık arz eder. Buna göre cinsiyet temelinde kadın ve

erkek dindarlıkları ve dinsel sosyalleşmelerinden söz edebiliriz. Gerçekten de bireyin dinsel sosyalleşmesinde kadın olmaklıkla erkek olmaklık farklı etkilerde bulunur. Kadının dinsel

sosyalleşmesiyle erkeğin dinsel sosyalleşmesi cinsiyet farklılığından kaynaklı olarak bazı

yönleriyle farklılıklar gösterir. O nedenle toplumdaki kadın ve erkek algısı, kültürü, inancı ve hayat tarzına göre cinsiyet, dinsel sosyalleşmede etkili olur.

Dinsel Sosyalleşme ve Din Eğitimi

İnanç, uygulama, bilgi, duygu, etki, ahlak, hukuk, cemaat gibi boyutlarıyla dinsel sosyalleşme, formel ve informel, örgün ve yaygın bir din eğitimi sürecidir. Dinsel sosyalleşmeyle

bireyler, toplumsal yaşamda çeşitli süreçler dahilinde ve farklı etken veya araçlarla din eğitimine

tâbi olurlar. Toplumda verilen her türlü din eğitimi ve öğretimi, dinsel sosyalleşmeye hizmet veya

katkıdır. Din eğitimiyle insanlar, birey ve grup olarak dinsel sosyalleşmeye girer, aile ile toplumun dinî inanç ve yaşayışlarını öğrenirler.

Din eğitimi ve dinsel sosyalleşme bağlamında önemli bir konu, din eğitimi verilen okul,

kurs ve derslerdir. Türkiye’de İmam-Hatip Ortaokulu ve Liseleri, İlahiyat Fakülteleri, Diyanet Eğitim Merkezleri, yatılı ve yatılı olmayan erkek ve kız Kur’an Kursları, yaz Kur’an kursları, bütün

okullarda verilen dinî içerikli dersler, dinsel sosyalleşmede etkili etkenlerdir. Ayrıca buralarda

verilen din eğitimi, çocuk ve gençlerle yetişkin ve yaşlıların dinsel sosyalleşmelerine önemli

katkılar sağlar.

Din-Sosyalleşme Etkileşimi

Din ile sosyalleşmenin birlikte ele alındığı bir yerde ikisinin etkileşimine işaret etmemek,

konunun eksik kalmasına neden olur. O nedenle din ile sosyalleşmenin karşılıklı olarak birbirini etkilediği gerçeğini, bölümün sınırları içinde ele almak kaçınılmaz hale gelmektedir.

Nasıl ki genel anlamda din ile toplum arasındaki ilişkilerin tabiatı, karşılıklılık ise, yani din

toplumu, toplum da dini etkileyerek gerçeklik bulursa, din-sosyalleşme ilişkilerinin tabiatını belirleyen de karşılıklılıktır. Din, sosyalleşmeyi, sosyalleşme de dini etkiler. Aynı şekilde dinsel

sosyalleşme de genel sosyalleşmeyle karşılıklı etkileşimsel özellik arz eder. Dinsel sosyalleşme,

genel sosyalleşme süreci içinde, ama onu etkileyerek ve ondan da etkilenerek gerçeklik bulur. Din-

toplum etkileşimi aslında dinin sosyalleşme sürecinde toplumla etkileşime girmesiyle varlık bulur.

Sonuç

Çalışmanın sonucu olarak ifade edilebilir ki, insan için toplumsal ve kültürel devamlılığın

sağlandığı sosyalleşme, toplumsal etkileşim ve uyum sürecidir.

Din sosyolojisinin önemli konularından biri olan dinsel sosyalleşme, din-toplum

etkileşiminin önemli boyutlarındandır. Genelde sosyalleşme, özelde ise dinsel sosyalleşme

Page 25: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

Din ve Sosyalleşme 453

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

süreçleriyle din, insanların, toplumsal aktörlerin toplumun dinî yapısına, toplumun norm, değer ve

inançlarına katılmasında, onları öğrenmesi, benimsemesi, onaylaması, davranış kalıbı haline getirrmesi ve gelecek nesillere aktarmasında önemli boyut ve işlevselliklere sahiptir.

Genel olarak toplumda dinden bağımsız bir sosyalleşmeden bahsedilemez. Dinin toplumun,

toplumsal hayatın bir yazgısı, bir ruhu, varoluşsal bir boyutu olduğu düşünüldüğünde bu anlaşılır bir durumdur. Zaten sosyal gerçeklik, bu durumu bize anlatmakta ve göstermektedir. Dinsel

sosyalleşme, dine ait sosyalleşme veya dinsel yönden öğrenme yahut din temelli toplumsallaşma,

toplumsal faktörlerin bireylerin dinsel inanç, algı, anlayış ve yaşayışları üzerinde etkide bulunduğu etkileşimsel bir süreç olarak dinsel sosyalleşme, insanın toplumsal hayatta din alanında öğrenme ve

uyum sürecini ifade eder. Esasen dinsel sosyalleşme; dinde sosyalleşme, din ile sosyalleşme,

sosyalleşme sürecinde dinî hayat, toplumun dinini öğrenme ve yaşama süreci ve de dindarlaşma

gibi ifadelerde karşılığını bulan bir terimdir.

Dinsel sosyalleşmede çeşitli etkenler önemli roller oynarlar. Bunlar arasında din, toplum,

aile, eğitim, ekonomi, hukuk, ahlak, siyaset, kitle iletişim araçları, dil, akran grubu gibi kurum,

aktör, araç ve gruplar ağırlıklı bir yere sahiptirler.

Dinsel sosyalleşme, toplumsal uyumda, istikrarda, sağlıklı bütünleşmede, sağlıklı

sosyalleşmede, inanç, iman ve dinin sürekli yenilenip canlanmasında, sosyal kontrolde, kimlik

kazanmada, toplumsal hayatta birey ve grupların anlam kazanmalarında vs. oldukça etkili bir süreçtir.

KAYNAKÇA

AKDENİZ, Sabri (1990). Eğitim Sosyolojisi, İstanbul: İFAV Yayınları.

AKYÜZ, Hüseyin (1991). Eğitim Sosyolojisinin Temel Kavram ve Alanları Üzerine Bir Araştırma.

Ankara: MEB. Yayınları.

BERGER, P. L. (1999). “Dini Kurumlar". Toplumbilimi Yazıları. Çev. Adil Çiftçi. İzmir: Anadolu Yayınları.

BERGER, Peter L. (2005). Kutsal Şemsiye. 3. bs. Çev. A. Coşkun. İstanbul: Rağbet Yayınları.

BERGER, Peter L. ve Thomas Luckmann (1967). The Social Construction of Reality. Great

Britain: Allen Lane The Penguin Press.

CHALFANT, H. P., R. E. Beckley ve C. E. Palmer (1987). Religion In Contemporary Society. 2.

bs. California: Mayfield Publishing Company.

DÖNMEZER, Sulhi (1994). Kriminoloji. 8. bs. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım.

ERGÜN, Mustafa (2014). Eğitim Sosyolojisine Giriş. http://www.egitim.aku. edu.tr/ egsos.

pdf11.04.2014.

FİCHTER, J. (ty.), Sosyoloji Nedir? Çev. N. Çelebi. Konya.

GİDDENS, Anthony (2000). Sosyoloji. Haz. H. Özel-C. Güzel. Ankara: Ayraç Yayınları.

HENSLİN, James M. (1999). Sociology: A Down-To-Earth Approach. 4.bs. Boston: Allyn and

Bacon.

İbn Haldun (1996). Mukaddime. Tah. Derviş el-Cüveydî. 2. bs. Beyrut: el-Mektebetu’l-Asriyye.

KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem (1985). İnsan ve İnsanlar. İstanbul: Beta Basım Yayın Dağıtım.

Page 26: DİN VE SOSYALLEŞME Ejder OKUMUŞ ÖZET - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2014_11/2014_11_OKUMUSE.pdf · Bu teori kapsamında Klaus ... Gilligan ayrıca cinsiyetin özsaygı

454 Ejder OKUMUŞ

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/11 Fall 2014

Kınalızâde Ali Efendi (ty.). Devlet ve Aile Ahlâkı. Haz. A. Kahraman. İstanbul: Tercüman 1001

Temel Eser.

MCGUİRE, Meredith B. (1987). Religion: The Social Context. 2. bs. California: Wads Wordth

Publishing Company.

MERINO, Stephen M. (2014). “Irreligious Socialization? The Adult Religious Preferences of Individuals Raised with No Religion”.

http://www.secularismandnonreligion.org/article/view/snr.aa.

MORELAND, R.L. ve J.M. LEVİN (1982). “Socialization in Small Groups: Temporal Changes in Individual-Group Relations”, içinde L. Berkowitz (Ed.), Advences in Experimental Social

Psychological, c. 15. New York: Academic Press, ss. 137-192.

MYERS, S. M. (1996). “An Interactive Model of Religiosity Inheritance: The Importance of

Family Context”. American Sociological Review. 61(5), ss. 858-866.

OKÇAY, Hale (1992). Çocuğun Dinsel Sosyalizasyonunda Ailenin İşlevi. Ege Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi. Sayı: 3, ss. 131-135.

ÖRNEK, S. Veyis (1979). Geleneksel Kültürümüzde Çocuk. Ankara: Türkiye İş Bankası.

SHERKAT, Darren E. (2003). ““Religious socialization; Sources of Influence and Influences of

Agency”. Handbook of Sociology of Religion. Ed. M.Dillon. Cambridge: Cambridge

University Press. ss. 151-163.

SMITH, C. ve M. L. DENTON, (2005). Soul Searching: The Religious and Spiritual Lives of

American Teenagers. Oxford, New York: Oxford University Press.

TEZCAN, Mahmut (ty.). Eğitim Sosyolojisine Giriş. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Yayınları.

TURNER, Bryan (1997). “Confession and Social Structure”. Annual Review of the Social Sciences

of Religion. Sayı: 1, ss. 29-58.

WACH, Joachim (1995). Din Sosyolojisi. Çev. Ünver Günay. İstanbul: İFAV Yayınları.

ZUCKERMAN, Phil (2006). Din Sosyolojisine Giriş. Çev. İ. Çapçıoğlu-H. Aydınalp. Ankara:

Birleşik Kitabevi.