DI EGITIMI ARAŞTI M LARIktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1999_6/1999_06_BILGINB.pdfÖRGÜN DİN...
Transcript of DI EGITIMI ARAŞTI M LARIktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1999_6/1999_06_BILGINB.pdfÖRGÜN DİN...
• \J • • •
DI EGITIMI ARAŞTI M LARI
• •
DERGISI
ÖR GÜN DİN EGİTİMİ'NDE YENİ İHTİY AÇLAR ve YÖNELİŞLER
Prof. Dr. Beyza BİLGİN A.Ü. İHihiyat Fakültesi Dekanı
Öncelikle yeni ihtiyaçlar deyiminden neyi kasdettiğimi anlatmak istiyorum. Çünkü bugün yeni ihtiyaçlar olarak tesbit ettiklerimiz, yarın için yenilik özelliğini kaybetmiş olacaktır; tıpkı bizden önceki zamanın yeni ihtiyaçlarının ve onlara cevap vermiş olan yönelişlerin bugün bizim için eskimiş ve yetersiz kalmış olması gibi.
İslam Peygamberi'nin zamanında mescitler, gördükleri çeşitli işlerin· yanısıra, aynı zamanda öğretim evleriydi, fakat bunlar yetişkinler içindi. Medine'de, İslam öncesinde Yahı1dller tarafından kurulmuş öğretim yerleri vardı ve bunlar yalnızca okuma yazma öğretiyorlardı. İslam'la birlikte bu okullar çoğaltıldı. Vahiy katiplerinin de bu işe yardım ettiği, hatta savaş esirlerinin kurtuluş fidyesi olarak okuma yazmayı öğretme işinde çalıştınlmış olduğu biliniyor.
İbni Haldün'un yazdığı gibi, başlangıçta ilköğretim, okuma yazmaya ve okuduğunu anlamaya dayalı iken, İslam'ın yayılması ve Arapça konuşmayan milletierin de İslam dinini benimsernesi ile farklılıklar meydana çıkmıştır. Bazı ülkeler okuma yazma ve anlamaya öncelik vermeye devam ederken, bazıları "ümmet terbiyesi"ni teşkil edecek bir yolu tercih etmişlerdir. Kur'an okuma, namaz kılma ve dua ezberlemenin öğretildiği, yetenekli öğrencilere Kur' an ezberlettirilerek hafız yapıldığı geleneksel Osmanlı ilköğretim kurumları olan Sıbyan mektepleri, ümmet terbiyesi veren bu tür okullardandır. Sıbyan mekteplerinde ne Arapça ne anadil öğretilmesi söz konusudur.
188 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
II. Mahmud zamanına gelindiğinde ihtiyaçlar farklılaşmıştır. Fakirleşmiş olan halk, çocuklarını uzun süre okulda tutmaya güç yetirememekte, onların ellerinin bir an önce ekmek tutup aileye katkıda bulunmasını istemektedir. Devletin ise okur yazar vatandaşa ihtiyacı vardır. İlk tedbir olarak çocukların Sıbyan mektebini bitirmeden usta yanına verilmemesi için ferman çıkarılmış ve Sıbyan mekteplerine Türkçe okuma yazma dersi konulmuştur.
ı 839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlılık kavramını ve devlet düzenini değiştirince, ümmet terbiyesinin yanısıra vatandaşlık terbiyesi gerekmiştir. Artık sadece müslümanlar değil, müslüman olmayanlar da devlet görevlerinde yer alabilecek eşit Osmanlı vatandaşlarıdır (İttihad-ı anasır). Yeni yetişeceklerin Osmanlılık zihniyeti ile ve değişen devlet düzeninin yeni kurumlarına uyacak becerileri alarak yetiştirilmeleri söz konusudur.
1869 yılında çıkarılan Maarif-i Umumiyye Nizamnamesi, bütün Osmanlı çocuklarının aynı eğitim ile yetişeceğini, gayri müslim çocukların mezheplerine göre din eğitiminin, temel eğitimde ruhani reisieri marifeti ile yapılacağını hükme bağlamıştır. Yüksek öğretime hazırlayıcı çift öğretim dilli İdadl ve Sultani mekteplerinin programlarında ise din derslerine yer verilmemiştir.
Kızların öğretimi de bu dönemin düzenlemelerindendir. İslam aleminde kızlar için ilk ortaöğretim kurumu olan Rüşdiye, ı 858- ı 859'da açılmıştır.Fakat daha önce ı 849 yılında Abdülmecld'in annesi Bezmialem Valide Sultan tarafından yaptırıimış olup, Rüşdiye derecesinde eğitim veren Valide Mektebi, diğer adı ile Darulmaarifin açılışında Padişah, Şehzade Murad Efendi ile birlikte Fatma Sultan'ı da teşlk edici bir örnek olmak üzere bu mektebe yazdırmıştır.
Yenilikl~rin kabulü hiçbir zaman kolay olmamıştır.Valide Mektebi dedikodulara yol açmış, Vehbi Molla'nın çabası ile müdür Kemal Efendi uzaklaştınlmış, okul Sıbyan Mektebi seviyesine indirilmiştir, fakat 1872'de yeniden İdadi haline getirilmiştir.
Tanzimat mekteplerindeki program geliştirme dönemi, eğitimde bir dönüm noktasıdır, çünkü bundan önceki, sadece Kur'an hatmine dayalı, tek amaçlı (ümmeti teşkil etme) ilköğretim, artık öğretim süresini farklı dersler ile paylaşmaya başlamış, bir anlamda çok amaçlı olmuştur.
Yüksek öğretİrnde de sürekli yeni ihtiyaçlar, benzer değişme ve gelişmeler söz konusudur. Değişime sebep olan-en önemli ihtiyaç ise farklı yönelişlerin kendi propagandalarını yaparak birbirleri karşısında varlık iddiasında bulunmalarıdır. Fatımiler Şii propagandası için Daru'l-ilim'leri
ÖR GÜN DİN EÖİTİMİ'NDE YENİ İHTİY AÇLAR ve YÖNELiŞLER l 8 9
kurup etkinliklerini arttırınca, onların etkilerini önlemek için medreseler karşı kurum olarak geliştirilmiştir.
Yüksek uzmanlık öğrenimi sağlayan Darülhadfsler'in, İslam aleminde politik çarpışmalam paralel olarak, inanç ve amel alanlannda ortaya çıkan tereddütler üzerine, Kur'an'daki ayetler hakkında Hz. Peygamber'in açıklamalarına baş vurmak ve onun sünnetini tesbit etmek ihtiyacı ile kurulduğu biliniyor. Hukuk sorunlarına İslam kurallarını uygulama çalışmaları, zengin bir fıkıh birikimi oluşturmuş, zamanla ileri bir yasa düzeninin oluşturulmasına gelinmiştir. EbU Hanffe, öğrencileri ile birlikte bu ihtiyaca cevap vermek için çahşanlardandır. Onun okulu "Rey Okulu" olmakla, yani kişisel görüşe ve örfe, akla ve ictihada yer vermekle başlangıçta eleştirilmiş, "Hadis Okulu"na karşı sayılmıştı.
Ebu Hanife mevali, yani Arap asıllı olmayan, geniş görüşlü bir tüccar-fakihti. Hanefilik, Osmanlı Devleti'nin resmi fıkıh sistemi olma ayrıcalığına sahip olunca, devletin egemen olduğu bütün bölgelerde yayılma imkanı bulmuş, farklı Çevrelerde ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmak zorunda kaldığı için de özellikle gelişmiş, değişik çevrelerde uygulanabilirlik kazanmıştır.
Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet dönemi öğretim programlarının mezhebe bağlı olmama amacına rağmen, gizli olarak Hanefi mezhepçiliği güder bir muhtevada olmasının sebebini, geleneksel fıkıh hareketinin yansıması olabileceğini düşünüyorum. Öğretim programlarını yapanlar, o programları yorumlayarak ders kitaplarını yazanlar ve onları okutan öğretmenler, farkında olarak veya olmayarak Hanefi yorumlarını İslam'ın tek gerçeği olarak ileri sürebilmişlerdir. Şüphesiz durum böyle devam edemez. Hanefilik de Alevilik de, diğer İslam kültürleri gibi, İslam dininin inançla yaşanmasının ürünleridir ve onların dışlanması, gerçeği bütünü ile aktarmamak olur.
Almanya'da geçen yıl (1997) katılmış olduğum "Din Dersinin Geleceği - Dinler ve Kültürlerarası Eğitim" konulu bir sempozyumda, bir Alevf katılımcı Türk vatandaşı, Almanya'da bir milyon Alevi bulunduğunu, buna rağmen Alevi din dersi olmadığını ileri sürerek bu konunun da tartışmalara dahil edilmesini istemişti. Konu kısmen tartışılırken, din dersinin geleceğinin dinler, mezhepler ve kültürler arası eğitim olduğunu, Türkiye'de ilahiyat fakültelerinde bizim bu yönde hazırlanmakta olduğumuzu anlatmıştım. Bu sözler güven vermişti, bu yüzdendir ki ben bugün burada tebliğimi bu konuda veriyorum.
Günümüzde hukuk kuralları dinden bağımsızdır, şüphesiz mezheplerden de bağımsızdır. Fakat bu demek değildir ki İsHim, müslümanların vicdanlarından ve davranışlarından uzaklaşmıştır. Dinler, kişisel ve içsel
190 DİN EÖITİMİ ARAŞTIRMALARI
alanda bütün mürninlerde yaşamaktadır. Sosyoloji ve özellikle Din Sosyolojisi araştırmalan yeterli düzeye ulaştığında, toplumumuzda bir yumuşaklık ve hoşgörü davranışının gelişeceğine inanıyorum. Yeni ihtiyaçlara ve onlara uyacak deneme yanıimalara çok genel anlamda değindikten sonra bugünün ihtiyaçlanndan ve gelecekten söz etmek istiyorum.
Din Öğretiminin Bugünü ve Geleceği
Din öğretiminin sadece bugünlerde değil, içinde yaşadığımız çağda geçirmekte olduğu buhranı söz konusu edenler, günümüzde din dersi öğretmeninin diğer branş derslerinin öğretmenleri ile paylaştığı sorunlara ek olarak, iki özel sorunla daha karşı karşıya olduğunu söylemektedirler ki, ben bunlara katılıyorum.
!.Toplumların giderek daha fazla laik ve çoğulcu oluşu ve din öğretmeninin mesleğini bu şartlarda yerine getirme zorunluluğu. Gerçekten de dini inançlar konusunda tam yetki ile konuşmak ve halkın bu inançIara bağlılığını sağlamak artık güçleşmiştir. Ayrıca bütün milletler için söz konusu olan iç ve dış göçler, getirdikleri kültür karşılaşması ve inanç farklılığı ile yeni şartlar ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıkarmaktadır. Çocuklar ve gençler, kültür ve inanç farklılığı ile ilk olarak okulda karşılaşmaktadırlar. Buna rağmen okullar hala geleneksel olarak bir tek dinin veya onun bir tek mezhebinin inanç ve ibadet şekillerini öğretmeye devam etmektedirler.
2.Öğrenciler eskiden din alanında az çok tecrübeli olarak okula gelirlerdi. Bu gün bu azalan bir durumdur. Bazı öğrenciler din ile ilgili hiç bir tecrübeleri olmaksızın okula gelmektedirler. Öğretmenler, öğrencilerin duygularına ve tasavvurlarına, onların kendi hayatlarından temeller bulmadıkça, ders öğrencilere can sıkıcı gelebilmektedir.
Dünyada din alanında genel olarak yeni bazı arayışların olduğu da bilinmektedir. Bu duruma "Dinlerin yeniden uyanışı" diyenler olduğu gibi, onlara şöyle karşılık verenler de vardır: "Dinler uyuyor muydu ki uyansın?" Bazı gözlemler dinlerin zayıflamakta olduğu, bazıları ise kuvvetlenmekte olduğu kanaatini verebilmektedir.
Mevcut durumda dini öğretmekte üç yoldan söz edebiliriz:
l.Teolojik yol veya geleneksel yöntem. Bu yol belli kabullere dayandığı için, onun laik ve çoğulcu toplumda uygulanması giderek güçleşmektedir. Teolojik yöntemi devam ettirebilmek için, bazı denemeler yapılmıştır. Mesela insanın inanan varlık oluşundan yola çıkılmıştır: Bütün hayat tecrübelerinin temeli din değil midir, insan doğuştan dindardır, gibi. Din öğretimi bu temele dayandırılabilir. Fakat günümüzde bu soruların dini inanca dayanmasının şart olmadığı iddiaları getirilmiştir. Duru-
.-ÖRGÜN DİN EÖİTİMİ'NDE YENİ İHTİY AÇLAR ve YÖNELiŞLER ı 9 ı
mun eskisi kadar kolay olmadığı bir gerçektir. Türkiye din öğretimi açısından tecrübeli bir ülkedir. Din öğretiminin okullardan dışlandığı dönemi de, alternatifi olmaksızın isteğe bağlı olduğu dönemi de yaşamıştır ve mecburi olduğu dönemi de yaşamaktadır.
2.Deneysel yolCİİniversitelerde ve yüksek okullarda bu yol izlenmektedir. Deneysel yol, dinin hakikatini soru yapmaksızın, onu değişik tezahürleri ile bilimsel olarak incelemektir. Din Psikolpjisi, Din Sosyolojisi, Din Felsefesi gibi. Ancak bu yöntemde de gençlerin, içinde yaşadıklan toplumun kültür mirasını devralmış olmalan açısından, dini tanımalan ve anlamaları gereği, peşlnen kaoul edilmekted9:b
L Geleneksel yolda vahyin muhtevftsı izlenir ve ders teolojik olarak planlanırken, deneysel yolla öğrenim yapıldığında, öğrencinin gelişmesinden yola çıkılıyor ve ders psikolojik bilgilere göre· şekillendiriliyor)Bu duruinda bir yanda Tanrı'nın vahyi vardır, diğer yanda gelişme özellikleri ile çocuk ve genç. Sorun, çocuğa ve gence göre ile vahye göre arasında seçim yapmak değildir. Çünkü bu ikisi arasında seçim yapılamaz. Dersin çocuğa ve genç insana uyması, hem teolojik hem psikolojik açıdan gereklidir. Teolojik açıdan gereklidir, çünkü vahiy insana hitabetmektedir. Psikolojik açıdan da gereklidir, çünkü dersin çocuğa ve genç insana uyması, onun boşa gitmeyip işe yaramasını sağlar.;)
Din dersi, öğrencilerden hareket etmesinin yanısıra onların içinde bulunduğu şartlardan da hareket etmek zorundadır. Bu da psikolojik olarak daha uygun olduğu için değil, aynı zamanda teolojik olarak daha uygun olduğu için böyledir. Hayat ve vahiy herhangi ayrı şeyler değil, birbiri için olan şeylerdir. Öğretmenin dini formasyonu geliştiği ölçüde, din ders i için yeni. yollar açılmaktadır.
Önemli olan insanların sadece mevcut problemlerinin çözülmesine yardım etmek değildir; önemli olan insanların kendi içlerinde gelişmeye çağrılmaları ve karşılarırra çıkacak problemleri çözecek yeteneği kazanmalarıdır. Dikkat edilmesi gereken, öğrencilerden doğrudan doğruya veya yapay olarak gelen sorunlar değil, fakat toplumun ve dinin gerçeklerinden ve yetişkin olma görevinden gelenlerdir.)
3.Fenomenolojik yol. Bu yeni bir yaklaşımdır. Fenomenolojik yol, dinin özünü, onun evrensel esaslarından ve varlığı yorumlamasından hareket ederek ele almaktır. Fenomenolojik yol, diniere ve mezheplere varsayımsız ve önyargısız yaklaşmadır. Kişi kendi inancını veya mezhep farklılığını parantez içine alır, başkasının inanç ve anlayış alanına sempati ile yaklaşmaya çalışır.
192 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
LLGençlerin kendi inançlarını parantez içine alarak başkalarının
inançlarına yaklaşınaları zor bir iştir. Bu nasıl başarılabilir? Büyük şehirlerde, farklı kültürlerin biraraya geldiği yerleşim merkezlerinde fenomenolojik yolun kullanılması önem taşımaktadır. Eğer öğrencilerin ön yargılarının üstesinden gelinebilirse, onlar kendi dinlerine ve mezheplerine olduğu gibi, diğerlerinin dinlerine ve mezheplerine, hatta herhangi bir dine bağlı olmayanların kültürüne de yaklaşabileceklerdir. Bu başarılabilirse, çocuklar ve gençler diğerlerinin kabulierini anlamakla kalmayacak, kendi durumları hakkında kişisel kararlar da verebileceklerdir.)
Fenomenolojik yol, başlangıçta Avrupa kıtasında ve İskandinav ülkelerindeki üniversitelerde geliştirilmiş olup, filozof Russeri ve takipçilerinin çalışmalarına dayandırılmaktadır. Temeli, din olayının yapısını, özünü ve evrensel esaslarını, onun obje hakkındaki bilgilendirmesinden hareketle aydınlatmaya çalışmaktır. Burada iki boyutlu bir yaklaşım söz konusudur. Bunlardan birincisi yatay boyut, ikincisi dikey boyuttur.
Yatay boyutta din öğretmeni, dinler ile ilgili elle tutulur, gözle görülür malzemeyi toplar; bunun için kendisinin en kolay elde edebileceği ve öğrenciye en yakın olan ile işe başlar. Mesela öğretmen temel eğitim ikinci dönem öğrencilerini, okulun özelliğine göre, değişik mezheplerin ya da dinlerin ibadet yerlerine götürür. Bunun yanısıra kutsal yerler, kutsal kişiler veya din görevlileri, kutsal günler, kutsal kitaplar, dua ve ibadet şekillerini inceleme konusu yapar. Öğretmen kendisi, öğrencileri ile birlikte çalışabiieceği daha başka konular bulabilir.
Dikey boyutta, dinlerin tarih içindeki gelişmesine dayanılır. Öğretmenin, ulaşabildiği ve çocukların tecrübelerine en yakın olan konulardan işe başlaması gerekeceği için, malzemeler sınıftan sınıfa, bölgeden bölgeye değişebilecek demektir. En uygun olanın hangisi olduğuna öğretmen kendisi karar verecektir; Dinin veya dinlerin farklı yorumları üzerine eğilme, bölgeye ve bölgenin geçmişine göre değişebilir_>
Hayatın dini olmayan yorumlarının bulunduğu da bir gerçektir. Bunların müfredat programında yeri olmayacaktır, denilemez. Bunlar din öğretmeni tarafından öğretilemez de denilemez. Ancak bilginin iki türü ve dini olan ile dini olmayan kaynağı arasındaki açık fark belirtilmek durumundadır. Bunun için, dini olmayan yorumların iç gerçekliklerinin, fenomenlerinin araştırılması da önemlidir. ·
Sonuç olarak şu söylenmelidir ki, fenomenolojik yaklaşımda üç husus önemlidir. Bunlardan birincisi, öğretmenin dini tecrübe ile ilgilenen bir kişilik sahibi olmasıdır. Öğretmen küçük bir çocuğa bile dini' bir anlayış vermeye çalışacak, ona fenomenoloji yaptıracaktır. İkincisi öğretim materyalinin geliştirilmiş olmasıdır. Farklı din ve mezhepten öğrencilerin
ÖRGÜN DİN EGİTİMİ'NDE YENİ İHTiYAÇLAR ve YÖNELiŞLER 1 9 3
birarada öğrenim gördüğü çok kültürlü okullar için materyal daha da önemlidir. Ayrıca değişik yaşlardaki çocuklar için öğretim materyalinin test edilip geliştirilmesi gereği vardır. Üçüncüsü, din öğretmenlerine gerekli formasyonun kazandırılmasıdır. Öğret~enlerin pek azı teolojik yöntemin dışında bir yöntemden haberlidirler. Yapılması gereken çok iş vardır ve bunlar için bilimsel araştırmalar gereklidir.
Fenomenolojik Yaklaşıma Örnekler
1976-77 öğretim yılında, din deiŞletinin_jsteğe bağlı olarak uyguIandığı dönemde yaptığım ''Tüf~de Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri" araştırmamda, me:ihep ayrılığının din dersini seçme oranını farklı şekilde etkilediğini tesbit etmiştim. Bizzat uğradığım liselerden birinde din dersi öğretmeni şöyle söylemişti: "Okulumuzda din dersini seçme oranı yüksektir. Çünkü bu semtte alevi aileler çoğunluktadır; alevi aileler çok dindar oluyorlar ve çocuklarının muhakkak din dersini okumasını istiyorlar". Bir başka lisede ise din dersi öğretmeni şöyle açıklama yapmıştı: "Okulumuzda din dersini seçme oranı düşüktür; çünkü bu semtte alevi aileler çoğunluktadır ve onlar çocuklarını din dersine göndermemektedirler". Demek ki mezhep ayrılığı din dersine ilgiyi tek başına belirleyen bir faktör değildi, onu belirleyen başka sebepler vardı. O sıralarda mezhep farklılıklarının ideolojik amaçla kullanılmak ister.diği bir gerçekti. Mezhep ayrılıklarının çok yönlü olarak incelenmesi gerekliydi.
Mezheplere göre ayrı okulların, derslerin ve kiliseterin olduğu ülkelerde mezhepler arasındaki ayrılıklar giderek büyümüş, ayrı dinler manzarası almıştır. Son zamanlarda bütün ülkelerde değişen şartlar ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar, yeni' yönelişleri getirmiş bulunmaktadır. Teoloji ve pedagoji alanındaki araştırm~lar, mevcut uygulamayı yetersiz bulmaktadır. Mezhepleri birleştirme değil, fakat "Çoklukta birlik" şeklinde birbirine yaklaştırma ve model geliştirme faaliyetleri dünya çapında sürmek-tedir. /
1
Türkiye'nin eğitim /politikası gereği ve İslam dininin bütüncü görüşü açısından din öğretimi okullarda mezheplere göre değil, nötr, yani mezhepler-üstü olarak yapılmaktadır. İslam dini Allah'a ve ahiret gününe inanınada bütün mürninleri birleştirmeyi amaç edinmiş bir dindir ve bu özelliği ile evrenseldir. Müslümanların mezhep ayrılığını din birliğinden üstün tutmaları, İslam'ın ruhuna aykırıdır.
1982 Anayasası ile din öğretimi politikasında değişiklik olup da okullarda din derslerinin mecburiyeti kabul edilince, öğretmeniere yeni duruma uyacak formasyon kazandırılınasi için hızlı bir hizmet-içi eğitim düzenlenmişti. Din derslerinin mecburi olmasını savunanlardan biri bendim ve bunun gerekçesini, din derslerinin isteğe bağlılığından doğan so-
194 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
runlan inceleyen doçentlik tezimde ayrıntılı olarak işlemiştim. Hizmet-içi eğitim programlarında da görev almıştım. Öğretmenlerden bazıları, isteğe bağlılık döneminde yaşadıkları olumsuz tecrübelerin öcünü(!), ders i mecburi dönemde okutilrken alacağa benziyorlar, bunu ima eden konuşmalar yapıyorlardı. Mecburiyetİn ülke çapında huzursuzluklar çıkaracağı iddiasında olanlar da vardı.
Mecburi din dersi uygulaması, yurt dışında da merak konusu olmuştu. Din eğitimcisi, ilahiyatçı, sosyal hizmet uzmanı ve öğretmenlerden oluşan gruplar fakültemizi (Ankara) ziyarete geliyorlardı. Almanya'dan gelen heyetle görüşmelerimiz sırasruda içlerinden ilahiyatçı ve din eğitimeisi olan bir öğretim üyesi (Prof. Dr. Johannes Uihnemann) b'ana bir kitap hediye etmişti. Kitap Nürnberg-Erlangen Üniversitesi'nin Eğitim Fakültesi-Yabancılar Eğitimi Bölümü tarafından düzenlenmiş bir serninerin bildirilerinden oluşuyordu. Bu bildirilerden ilgiınİ çekenleri okumuştum. Okudukça ilgim artıyordu, çünkü bu bildiriler genel olarak Türkiye'den Almanya'ya göçmüş vatandaşlarımızın müslümanlığı ile ilgili idi.
Almanya'da giderek artan ;Müslüman-Türk nüfusu, beraberinde Hıristiyan-Alman kültür karşılaşmasını da getiriyordu. Serninerin amacı, farklı kültürlerden olan Almanlar'la Türkler'in barış içinde birarada yaşayabilmeleri için aralarında diyalog sağlamaktı. Bildirilerden biri ayrı bir özellik daha taşıyordu. Makalenin .adı "Çok Kültürlü Bir Okulda Din Dersi-İngiltere'den Tecrübeler" idi. Bildiri sahibi Dr. John Shepherd, İngiltere'den, bu tür okullar için öğretmen yetiştiren bir kurumdan, St. Martin College'den geliyordu ve benim için çok yeni olan bir din öğretimini anlatıyordu. Bu yeni_ yol "Fenomenolojik din öğretimi" idi.
Araştırmalarımı genişlettim ve 1987 yılında, fenomenolojik din öğretimini yerinde izlemek üzere İngiltere'ye gittim. St. Martin College'i ve John Shepherd'ı buldum. John Shepherd'ın hanımı da bu College'de, yetişmiş bir din öğretmeni idi. Bölüm, öğretmenlere, aynı sınıfta altı din üzerinden öğretim yapabilecek formasyonu kazandırıy.ordu. Altı din Hıristiyanlık, Müslümanlık, Yahudilik, Budistlik, Hinduizm ve Sih idi. Kütüphanede altı ayrı bölüm, altı ayrı dinin dökümanları ile doldurulmuştu. Çok kültürlü okulda öğretim yapmak, geniş araştırma ve malzeme istiyordu. St. Martin College'in bu özelliği ile dünyada tanındığını öğrendim.
Çok kültürlü okul iki türlü tanımlanabiliyor. Birincisi, öğrencilerinin farklı dinlerden olmasa da farklı mezheplerden ve kültürlerden geldiği okuldur. Devlet okulları böyle olabilir veya Hıristiyan mezheplerinden birine bağlı bir okulda azınlık kültürlerinden, mesela müslümanlardan çocuklar bulunabilir. İkincisi ise sadece Hıristiyan veya aynı mezhep-
ÖR GÜN DiN EGiTiMiNDE YENİ İHTiYAÇLAR ve YÖNELiŞLER I 9 5
ten çocukların gittiği, fakat bu çocukların farklı kültür ve mezheplere göre, farklı din ve kültürlerden meydana gelen bir toplum hayatına hazırlayıcı bir terbiye ile yetiştirildiği okuldur.
Birinci tür okullarda okulun çok kültürlülük özelliği dışardan görülebilir. İkinci türdeki okullarda ise dışardan görülen birşey yoktur, yalnızca eğitimin kendisi böyle bir hedefe yöneliktir. İngiltere'de pek çok okul, özellikle temel eğitim okulları az veya çok kiliseye ve Anglikan Kilisesi'ne bağlıdır. Böyle okullarda din öğretimi, kendiliğinden Anglikan özelliği taşımaktadır. Buna karşılık devlet okullarında din öğretimi, kiliseIerden birinin veya mezheplerden birinin savunmasını yapamaz. Devlet okulu çocuklara nötr bir Hıristiyan inancı vermek veya Hıristiyanlığın yanısıra diğer dinleri de tanıtmak durumundadır.
,İskoçya'nın dağ köylerinden birinde fenomenolojik yöntemle din öğretimi yapılan bir temel eğitim okulunu ziyaret eden bir Alman pedagoji profesöründen dinlemiştim. Profesör, paranın dahi kullanımına gerek olmayacak kadar küçük bir köyde, burada yetişen çocuklar mesela İslam dininden bir kimse ile hiç karşılaşmadıkları halde niçin böyle çok kültürlü bir din öğretimi yapıldığını merak etmiş. Öğretmen şöyle açıklamış: Bizim köyümüzde para kullanılmadığı halde biz çocuklarımıza parayı öğretiyoruz. Çünkü onlar şehre indiklerinde veya iş adamı olduklarında
nasıl olsa para ile karşılaşacaklardır, aynı şekilde diğer dinlerin mensupları ile de karşılaşabilirler veya onlarla müşterek çalışabilirler. Biz öğrencilerimizi gerçek hayata hazırlıyoruz.
Mezhepler-üstü veya Mezheplere Bağımlı Olmayan Din Dersi
Diğer inançtan olanları kendi dinine sokma çalışması, vicdan özgürlüğüne aykırıdır ve artık nefretle karşılanır olmuştur. Modern çağın çoğulcu, yani pek çok farklı kültür ve zihniyetteki topluluğun birarada yaşadığı toplumunda din öğretimi, farklı inançtan müminlerin düşünce dünyasına girerek onları mümkün olduğunca tanımak ve birbirine tanıtarak düşüncelerini hissettirmeye çalışmak durumundadır.
Türkiye'de mecburi din öğretiminin 1982 yılından beri süren uygulaması sırasında, son sınıf öğrencilerimizin öğretmenlik stajları dolayısıyla pek çok okuila ilişkimiz oldu, oralarda kısmi araştırmalar yaptık. Öğretmenler, dua ve siire ezberletmeye, abdeste ve namaza ağırlık vermekten, kıyfifet, içki ve faiz konusunda ülke çapında uygulama olmadığı için din dersinde öğreteceklerinin bir işe yaramayacağını iddia etmeye kadar çeşitli anlayışlar sergiliyorlardı. Öğrenciler ise çocukluğa has yüksek metafizik sorularından, ilk gençliğin nizam-ı aleınci sorularına kadar, her türlü düşünce ve davranışla ilgili konuları din öğretmenleri ile konuşabilmek istiyorlardı. Onlar yavaş yavaş da olsa farklı mezheplerden ve dinlerden
196 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
arkadaşlarının farkında oluyorlar ve onların bu konulardaki inanç ve düşüncelerinin ne olduğunu öğrenmek istiyorlardı.
Mezunlarırnızdan bazı öğretmenler, kendilerini derslerde açığa vurmayan Alev!, Yahudi ve Hıristiyan öğrencileri ile konuşmalarından bazı sorular getiriyorlardı. Kısmı de olsa artık okullarırnız çok kültürlü olmuştu, fakat biz öğretim prograrnlarırnızı, öğretim rnuhtevarnızı ve öğretrnenlerirnizi bu yeni duruma göre ayarlarnak için Türkiye çapında elle tutulur bir çaba gösterrniyorduk.
Öğrenci aileleri, özellikle büyük şehii-lerde din dersine ilgisizdirler, fakat çocukları öğrensin isterler. Bu dururnda din, çocuklar tarafından çocukluğa mahsus, eski moda ve sıkıcı bir şeymiş gibi algılanır. Fakat birbirinin dini ile kıyaslanınca, çocukların ilgisi çekilir ve çocuklar kendi dinlerinin bu konuda ne dediğini öğrenmek isterler, gayret gösterirler, araştırmaya girişirler.
İngiltere üzerindeki incelemelerimden şunları da öğrenriıiştirn: İngiltere'de pek çok okul, öncelikle ilkokullar, kiliselere ve büyük çoğunlukla Anglikan Kilisesi'ne bağlı olduğu için, eğitim kendiliğinden Anglikan özelliği taşımaktadır. Fakat bugün durum bununla çözülüp bitrnernektedir. İngiltere Milletler Topluluğu'ndan İngiltere'ye göç serbesttir ve göçmenler vatandaş sayılırlar. Mezheplere göre din dersi verilen okullarda, mesela çok sayıda müslüman çocuk bulunursa ne olur? Böyle okullarda bir kültür· karşılaşması söz konusudur. Böyle bir durumla ilgili olarak bir öğretmen şöyle yazrnaktadır:
"Müslürnanlar da bizim gibi kurtuluşa errneleri gereken insanlardır. Kurtuluş ise Hz. Isa'ya inanınakla mümkündür. Kilise bugün müslümanlara da tebllğde bulunmakla görevlidir. Kilise kullanabileceği her araçla, öncelikle de kiliseye bağlı okullar yolu ile, Hz. Isa'yı hakikatİn ve hayatın yolu olarak bildirmekle görevlidir. Kilisenin, kiliseye bağlı okullar yolu ile bugünün çoğulcu toplurndaki rolü, daima olduğu gibi büyüktür".
Kilise-içi tartışmalarda oldukça sık işitilen bu tutum, bazen oldukça yumuşak ve demokratik(!) biçimde şöyle ifade edilmektedir: "Hıristiyan inancı din öğretimi içinde şüphesiz tartışılabilir de. Diğer inançlar mesela Müslümanlık mutlaka öğretilmeli değildir, ama bu inanç reddedilrneyebilir de. Fakat o nasılsa öyle anlatılrnalıdır, yani Hıristiyanlığa kıyasla değersiz olarak. Aksi halde hepimiz müslümanlar olurduk değil mi!"
Bu fikirlerin hepsi her zaman açıkça ifade edilip yazılmadığı gibi, pek çok öğretmen de bu tavır içinde olduğunun farkında değildir. Uyarıldıklarında şoke olanlar vardır.
ÖRGÜN DİN EÖİTİMİ'NDE YENİ İHTiYAÇLAR ve YÖNELİŞLER 197
Uygulamanın bir başka boyutu daha vardır. Müslüman ve diğer kültürden. birçok çocuklar okulun çoğuuluğunu teşkil eden diğer çocuklardan farklı olmak istememektedirler. Aileleri de onları Hıristiyan din dersinden sildirmemeyi terci'h edebilmektedirler. Farklı kültürlerden pek çok öğrencilerin bulunduğu bir Londra okulunun yöneticisi şunları anlatmıştır:
"Okulda · gelenek olarak hergün bütün öğrencilerle birlikte "Allahımıza dua etmek" programı vardır. Bu dua "Haydi hep birlikte, Ey Babamız sen ... " diye başlar. Bu duada müslüman öğrenciler ne hisseder? Ben onların bu duruma üzüldüklerini gösterecek bir tepki almış değilim. Aileler çocuklarını din dersinden alıkoyma hakkına sahiptirler, fakat bu hak hemen hiç kullanılmamaktadır. Birçok müslüman çocuk okuldan çıktıktan sonra iki saat Kur'an kursuna gider. Onlar herhalde okuldaki din dersinde öğrendiklerinin çoğunu, tıpkı Hıristiyan öğrenciler gibi unutmaktadırlar".
İngiltere'de din öğretimi için resmi yönlendirmeler ve öğretim programları olmakla birlikte, yerel öğretim kurumlarının, hatta öğretmenlerden her birinin oldukça hür olduğunu da öğrendim. Resmi yönlendirmeler genellikle öğretmenierin kendi insiyatiflerini kullanmalarını engellemiyor ve yeni düzenlemeler de işte bu karışık gibi görüneıı durumun içinden çıkıyor. Yaklaşık otuz yıl önce (Ronald Goldman'ın araştırmasından yararlanılarak) denenıneye başlanan "Mezhepleıe Bağlı Olmayan Din Dersi"nin açıklaması şöyledir:
Mezheplere bağlı olmayan din dersi, ne farklı bir mez:O.ebin mensubunun mezhebini değiştirmesini, ne de diğer bir dinin müminir · kendi inancını kabul ettirmeyi gerektirir. Ders, herkesin kendi in?.;lcını uyarma amacına yöneliktir. Yetmişli yıllarda bu yöntem İngiliz okullarının hepsinde olmasa da giderek artan bir oranda tartışıldığında, alınan sonuç yanlış anlaşılına ve ümit kırıklığı olmuş; fakat gerek devlet, gerek kilise okullarında, giderek artan miktarda göçmen işçi çocuğunun bulunması ile, büyük yerleşme merkezlerinde, mesela Londra'da, Birmingham'da, Bradford'da bu anlayış kuvvetlenıneye ve savunulmaya başlanmıştır.
Uygulamanın Nasıl Yapıldığı
imkanları geniş olan çoğulcu öğretim ·denemelerinde, temel eğitimde genellikle öyle belli konulardan yola çıkılınaktadır ki, küçük öğrenciler kendileri derse bazı katkılarda bulunabilmektedirler. V'Jçük sınıflarda konular dini olmaktan çok kültüreldirler veya ne sadece kültürel ne ne de sadece dinidirler. Mesela evlenme adetleri. Çocuklar evlerinden resimler veya kıyMetler getirirler, ,bir düğünün· kendi adetlerince nasıl
1 yapıldığını anlatırlar. Başlangıçta bunlara pek çok gülünür. Başkalarının
198 DiN EÖiTİMİ ARAŞTIRMALARI
adetleri ne kadar da komiktir. Daha sonraki örnekler geldikçe, bütün bunlardan şu sonuç çıkarılır ki, farklılıklara rağmen karşılaştınlabilir duygular duyulmaktadır. Hayatın derinliklerine işaret eden, dinin de bir kolu olan duygulardır bunlar. Çocuklar bunu çok iyi anlayabilirler.
Benzer şekilde, bayramlar, aile yaşayışı, evler, doğum günleri, hediyeleşmeler, ziyaretleşmeler, misafirseverlik vb. de işlenebiliyor. Bütün bu adetler dinlerin tam anlaşılmamış yanları ile ilgilidir. Asıl amaç dinin ne olduğunun ortaya konulmasıdır. Bayramlar bu olayı daha da kolay açıklayabilmektedir. Hindı1lar'ın ve Sihler'in Diwali bayramları, Müslümanlar'ı:ı Ramazan bayramları gibi. Çocuklara kendi bayramları ile ilgili bilgi edinme ödevi veriliyor. Mesela, bayramların İngiltere'deki evlerindeki yaşanışı ile Hindistan'da, Pakistan'da, Bengladeş'teki evlerindeki yaşanışının farklılığı, oralarda ne yendiği ve nasıl giyinildiği vb. araştırılabiliyor. Resimler çizdirilebiliyor, küçük camiler elişi olarak kesilerek veya katlanarak meydana getirilebiliyor, Ramazan'ın anlamı açıklanabiliyor vs.
Öğretmenler her yıl için dini bayramlar takvimi yapabiliyorlar; o takvimin üzerinde önemli dini günlerin hepsi belirtilebiliyor. Kutsal yerler ve kutsal kitaplar da çok sevilen bir konudur. ibadet yerleri karşılaştırmalı olarak işlenebiliyor. Çocuklar benzerlikleri ve ayrılıkları tartışabiliyorlar. Kutsal kitapların özellikleri, şekli, menşei, muhtevası, müminlerin onlara gösterdikL.:ri saygı işlenebiliyor. Böyle bir ders için Pakistanlı bir öğrencinin Kur'an'ı okula nasıl getirdiğini, okul yöneticisi bir türlü unutamıyordu. Öğrenci teneffüste onu korumalıydı. Bunun için yönetici ile beraber araştırmış ve nihayet uygun bir yer bulmuşlardı. Kur'an'ın insan bedeninin üst kısmından yukarıda durması gerekiyordu. Dikkatsiz eller ona zarar verebilirdi. Öğretmenierin öğrenecek çok şeyleri olduğu görülüyordu.
Böyle dersler için okul ile aileler olumlu ilişkiler kurabilirler. Bazen aileler de okula gelebilirler veya bir bayram rnünasebeti ile hazırlayacakları yiyeceklerden okula yollayabilirler; böylece bütün çocuklar ondan tadarlar. Böyle uygulamalar çocukların kendilerine güvenlerini arttııi.r.
Müslümanların Biı Derse Bakışı
Acaba Müslümanlar'ın çok kültürlü okullardaki din dersine karşı tutumları nedir? Soru basit gibi görünmekteöir, fakat cevap basit değil, karmaşıktır. Çünkü Müslümanlar arasında farklı görüşler vardır. Durum öğretmenierin tutumları ve okulun genel havası ile de ilgilidir. Ayrıca Pakistan müslümanları ile Bengladeş ve Arap müslümanları ve aileler arasında da farklılıklar vardır. Henüz İngiltere'de yaşanan ortak bir İngiltere müslümanları geleneği oluşmuş· değildir, denilmekte.
ÖR GÜN DiN EGiTiMiNDE YENİ iHTiYAÇLAR ve YÖNELiŞLER 1 9 9
Benim bizzat ziyaret ettiğim Müslümanlar Birliği Merkezi'nde Bengladeş'li bir başkan bulunuyordu. Konu ile ilgilendiklerini, ancak küçük sınıflarda bunun belirsizliklere yol açabildiğini, çocukların kendisinin dini ile diğerlerinin dini arasındaki ayrıntıları birbirine kanştırabildiklerini söylemişti. Kişisel izienimlerini anlatanlar, müslümanların mezhepler üstü derslerden oldukça memnun olduklarını söylemektedirler. Bu yöntemle ders vermek üzere yetişmiş öğretmenler, kendilerinin mensup olmadığı dinleri son derece başarılı bir şekilde anlatabilmektedirler. Ailelerin beğenisini kazanmış pek çok öğretmen vardır ve bu öğretmenler ailelerden ve cemaat temsilcilerinden· destek görmektedirler.
Çocuklarının okulun dağılmasından sonra Kur'an Kursu'na gittiği ailelerden ve müslüman cemaatinden sözcüler, İslam din dersinin de normal devlet ve kilise okullarında yapılması için teşebbüse geçmişler. Başlş.ngıç için onlar tahsilli müslümanların okula gelmelerini ve okulun başlama saati öncesinde veya paydos saatini müteakip ders vermesini istemişler. Fakat çocukların çoğunluğu, okula. diğer çocuklardan erken gelmeyi veya geç paydos etmeyi istemiyorlar. Müslüman öğretmenler ve veliler de bu çözümü olumlu bulmuyorlar. Onlar Müslüman çocukların Hıristiyan çocuklarla birlikte din dersi görmesini istiyorlar.
Din pedagogları bu isteğİn desteklenmesini öneriyorlar. Onlara göre geleneksel, mezheplere göre din dersi, hem pedagojik hem toplumsal sebeplerdert dolayı reddedilmelidir. İslam dininin, mezheplere bağlı olarak, okulun öğretim planına eklenti şeklinde öğretimi de reddedilmelidir. Mezheplere bağlı olmayan, fenomenolojik din öğretimini uygulamaya geçirmek için gayret etmek, dinlerin ve toplumların gelişmesi açısından ümit verici bulunuyor. Bu derslerde verilecek anlayışın ve kazandırılacak karşılıklı toleransın değeri öyle büyüktür ki, onun mahzurları göze alınmaya değer.
SONUÇ
Değişik kültürlerden insanların birarada yaşamaları kolay olmadığı gibi, onların çocuklarına çok kültürlü eğitim verecek okulların kurulması da kolay değildir. Çünkü henüz temel çalışmalar eksiktir. Fakat aileler sürekli ayrı ve kapalı kalmanın çözüm olmadığını hissetmektedirler. Yine de başlangıç için yapılacak bazı şeyler vardır.
1 İyi yetişmiş bir din öğretmeni, dersi kendisi anlatırken bile, bir ara( yış tavrı sergileyebilir. Öğrencileri ile birlikte, şimdi Tanrı'nın kendilerin~ den neyi istediğini anlama arayışı içinde olabilirler. Öğretmenler öğrenci(lerle birlikte, ortaya konulan llerŞeyi soru yapmaya hazır olabilirler ve
200 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
öğrenciler açısından bunlar farklı kültürlerin yardırnlaşması ile başarılacak keşifler olabilir.
Herşeyin dogmatik olarak verilmesi hiçbir şeyin eksik bırakılmaması yerine, öğrencilerin herşeyi anlamaları için onlara yardımlarda bulunmak da bir yoldur. Eğer öğrenilenler düşünceyi inceltınede birazcık başarılı olabilirse, ondan sonra onlar dtnt eğitimlerini kendi çabaları ile hayatları boyunca geliştirmeye ve bir dine sahip olmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışacaklardır.
Din öğretiminde öğretmenin görevi mesajı ulaştırmak, öğrencinin görevi de mesajı kabul etmektir, düşüncesi yeterli değildir. Tanrı insanlan özgür olmaya; akıllarını, korkmadan bütün gerçekiere açmaya çağırmıştır. Vahiy öğrenciler tarafından hayatın gerçeği içinde yaşanarak kabul edilmelidir. Öğretmen ancak bir rehberdir.
Din öğretiminin yapması gereken en önemli görev, kişiyi kendi keyfiliğinden kurtarmak, onun diğer insanlarla birliktelik içinde daha derin ve ince düşünmesini sağlamaktır. İnsanlan kendi merkezli olmaktan kurtarmak, tam bağımsızlığa doğru geliştirmek, din öğretiminin görevidir.
Eğer bir insanın bütün kabiliyetleri dengeli olarak gelişirse, ahlak karakteri de kendiliğinden meydana gelecektir, görüşünü de eksik buluyorum. Hem dtnt-manevt duyguların nasıl oluştuğu, bunların hizmet ve faydalarının neler olduğu, müsbet bilimler çerçevesinde araştırılınalı ve sonuçları ortaya konulmalıdır, hem de birer vakıa olarak dinler ve mezhepler, öğretim konusu yapılmalıdır.