Daglik Karabag Sorununun Dunu Bugunu Ve Gelecegi \ Yesterday Today and Future of Nagorno Karabakh...
-
Upload
baris-tuefekci -
Category
Documents
-
view
297 -
download
0
Transcript of Daglik Karabag Sorununun Dunu Bugunu Ve Gelecegi \ Yesterday Today and Future of Nagorno Karabakh...
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Duygu GÖZLEK
Tez Danışmanı Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
Ankara-2008
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Duygu GÖZLEK
Tez Danışmanı Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
Ankara-2008
ONAY Duygu Gözlek tarafından hazırlanan “Dağlık Karabağ Sorununun Dünü,
Bugünü ve Geleceği” başlıklı bu çalışma, 10 Mart 2008 tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda oybirliği / oyçokluğu ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Uluslararası İlişkiler Bilim
Dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
[ İm z a ] ……….
[Unvanı, Adı ve Soyadı] (Başkan) Prof.Dr. Osman Metin ÖZTÜRK
[İm z a ] ……….
[Unvanı, Adı ve Soyadı] Prof. Dr. Burcu BOSTANOĞLU
[İm z a ] ……….
[Unvanı, Adı ve Soyadı] Prof.Dr. Cemalettin TAŞKIRAN
ÖNSÖZ
Bu çalışma Dağlık Karabağ sorununun oluşma sürecini, problemin
ortaya çıkmasının nedenlerini, sorunun taraflar açısından önemini ve sorunun
çözümü açısından ortaya atılan çözüm yaklaşımlarını araştırmak amacıyla
hazırlanmıştır. Tez çalışmasının araştırma noktasından yazım aşamasına
kadar değerli görüşleriyle yanımda olan ve aydınlanmamı sağlayan
danışman hocam Sayın Prof. Dr. Osman Metin ÖZTÜRK’e ve diğer tüm
hocalarıma teşekkürlerimi bir borç bilirim.
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................... i İÇİNDEKİLER................................................................................................ ii KISALTMALAR............................................................................................. v GİRİŞ ............................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM DAĞLIK KARABAĞ PROBLEMİNİN TARİHİ SEYRİ
1.1. KARABAĞ TARİHÇESİ ....................................................................... 4
1.1.1.Karabağ Coğrafyası ....................................................................... 6
1.1.2. Karabağ Jeopolitiği ....................................................................... 8
1.1.3. Karabağ’ın Demografik Yapısı ...................................................... 9
1.2. AZERBAYCAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER................................. 10
1.2.1. Azerbaycan Tarihine Genel Bakış .............................................. 12
1.2.2. Azerbaycan’da Sosyo-Kültürel ve Dini Hayat.............................. 14
1.2.2.1. Sosyo-Kültürel Hayat............................................................ 14
1.2.2.2. Dini İnançlar ......................................................................... 15
1.2.3. Azerbaycan Cumhuriyetinin Kuruluşu......................................... 16
1.3. ERMENİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER ................................. 19
1.3.1. Ermenistan Tarihine Genel Bakış ............................................... 19
1.3.2. Ermenistan Cumhuriyetinin Kuruluşu.......................................... 21
1.4. RUS İMPARATORLUĞU’NUN POLİTİKLARI VE KARABAĞ
SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI .................................................................... 22
1.5. I. DÜNYA SAVAŞININ BÖLGEDEKİ GELİŞMELERE ETKİSİ........... 25
1.5.1. Kafkaslarda Ulus Devletin Gelişimi, Ermenistan ve Azerbaycan 26
1.5.2. Bölgede Mondros Ateşkes Antlaşmasından Sonraki Gelişmeler 33
1.6. 1920-1945 SÜRECİ SOVYETLEŞTİRME POLİTİKALARI ................ 36
1.7. SOVYET RUSYA VE KARABAĞ MESELESİ.................................... 47
1.8. 1945-1980 ARASI DÖNEMDE ERMENİSTAN’IN FAALİYETLERİ.... 49
iii
İKİNCİ BÖLÜM
ERMENİSTAN VE AZERBAYCAN ARASI İLİŞKİLER
2.1. 17. ve 18. YY’LARDA BÖLGENİN STATÜSÜ VE BÖLGE
ÜZERİNDEKİ FAALİYETLER................................................................... 57
2.2. 19.YY. MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ VE ERMENİ
MİLLİYETÇİLİĞİ .................................................................... 70
2.2.1. Ermenilerin Siyasallaşma ve Örgütlenme Süreci ........................ 70
2.2.1.1. İlk Örgütlenme Faaliyetleri ve Amaçları................................ 75
2.2.2. Ermeni Milliyetçiliği ve Dış Politikaya Etkileri .............................. 76
2.3. AZERİLERİN MİLLİYETÇİLİĞİ VE SİYASALLAŞAMAMA SÜRECİ .. 77
2.4. KÜRESEL GÜÇLERİN ERMENİLERLE İLGİLENME SEBEPLERİ ... 79
2.5. ERMENİ – AZERİ SORUNUNUN ÇATIŞMAYA DÖNÜŞMESİ ......... 82
2.6. 1905 YILI KIRILMASI VE İLK ÇATIŞMALAR .................................... 90
2.6.1. Kafkaslardaki Ermeni Saldırganlığı ............................................. 94
2.6.2. Kafkasya’nın Ermeniler Tarafından İşgali ................................... 96
2.7. ERMENİ MESELESİ VE MİLLETLERARASI BOYUT ..................... 101
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN ÇÖZÜLÜŞÜ VE KARABAĞ SORUNU
3.1. SOVYETLER DÖNEMİNDE KARABAĞ’IN HUKUKİ STATÜSÜ ..... 108
3.1.1. Sovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Bölgenin Durumu .... 111
3.2. 1994 BİŞKEK ATEŞKESİ İLE DONDURULMUŞ DURUM .............. 122
3.3. 1994’TEN GÜNÜMÜZE KADAR YAŞANAN GELİŞMELER............ 125
3.3.1. 1996 Lizbon Zirvesi'nin Getirdikleri ........................................... 127
3.3.2. 1997–2000 Arasında Yaşanan Gelişmeler ............................... 128
3.3.3. 2000'li Yıllarda Devam Eden Uyuşmazlık ................................. 129
3.3.4. Diğer Uluslararası Kuruluşların Çözüm Çabaları ...................... 132
3.4. KARABAĞ SORUNUNA DAİR YAKLAŞIMLAR .............................. 136
3.4.1. Karabağ Sorununda Ermeni Uzlaşmazlığı ................................ 136
3.4.2. Karabağ Sorununa Azerbaycan’ın Yaklaşımı ........................... 140
iv
3.4.3. Karabağ Sorununda Türkiye Faktörü ........................................ 140
3.4.3.1. Karabağ Sorununda Türkiye’nin İzlediği Politika ................ 141
3.4.3.2. Karabağ Sorununda Türkiye’nin Çözüm Önerileri .............. 142
3.4.4. Karabağ Sorununa Diğer Ülkelerin Yaklaşımları....................... 145
3.5.AZEBAYCAN’IN ENERJİ KAYNAKLARI İLE BORU HATLARININ
KARABAĞ SORUNUNA ETKİLERİ.................................................. 148
3.6. BOP SÜRECİNİN KARABAĞ SORUNUNA ETKİLERİ ................... 151
SONUÇ...................................................................................................... 154 KAYNAKÇA .............................................................................................. 158 ÖZET ......................................................................................................... 169 ABSTRACT ............................................................................................... 170
KISALTMALAR
Age Adı Geçen Eser
AGİT Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
Agm Adı Geçen Makale
AHC Azerbaycan Halk Cephesi
AK Avrupa Konseyi
AKKA Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması
ASALA Ermeni Gizli Kurtuluş Ordusu
AT Avrupa Topluluğu
AYS Azerbaycan Yüksek Sovyeti
BDT Bağımsız Devletler Topluluğu
BM Birleşmiş Milletler
ÇEKA Bolşevik Haber alma Teşkilatı
EUH Ermeni Ulusal Hareketi
GAO The Government Accountability Office
JCAG Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları
NATO Kuzey Atlantik Paktı
SSC Sovyet Sosyalist Cumhuriyet
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi
GİRİŞ
Karabağ ve Dağlık Karabağ coğrafya bakımından iki ayrı terimi ifade
etmektedir. Karabağ, Azerbaycan’ın Kür ve Aras ırmakları ile Ermenistan’ın
Sevan Gölü (Gökçe Gölü) arasında bulunan, yaklaşık 18.000 km2
büyüklüğündeki bölgedir. Bu bölgenin dağlık olup, stratejik değeri de bulunan
4300 km2 büyüklüğündeki kısmına Ruslar, Dağlık Karabağ adını vermişlerdir.
Günümüzde Ermenistan ile Azerbaycan arasında anlaşmazlık konusu olan
bu bölgedir ve artık, kolaylık olmak üzere, sadece “Karabağ” olarak
adlandırılmaktadır.
Karabağ sorunu yaklaşık iki asır kadar önce Rus İmparatorluğu
tarafından jeostratejik nedenlerle yaratılmıştır. 19. yüzyıl başlarında günümüz
Ermenistan’ı ve Karabağ bölgesine tekabül eden topraklarda başta Azeriler
olmak üzere Türk unsurlar çoğunlukta, Ermeniler ise azınlıktaydı. Ermenilerin
çoğu Osmanlı İmparatorluğu ve Iran topraklarında yaşamaktaydı. Karabağ
ise çoğunluğunu Azerilerin oluşturduğu bir Hanlıktı.
Rus İmparatorluğu, Kafkasya’yı ele geçirdikten sonra bu bölgenin
idaresini kolaylaştıracağı düşüncesiyle Ermeni nüfusunun arttırılması
politikasını benimsemiştir. Bu amaçla özellikle İran’da ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinde yaşayan Ermenilerin Kafkasya’ya
yerleştirilmesine çalışılmıştır. Ermenilerin bölgeye yerleşmesine paralel
olarak özellikle Karabağ’da Müslüman halkın bir kısmı Azerbaycan’ın diğer
bölgelerine ve Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Böylelikle Rusya’nın
Kafkaslara Ermeni iskânı siyaseti bölgede ve özellikle Karabağ’da etnik
yapıyı değiştirmiştir. Ermenilerin Güney Kafkasya’ya iskânı XIX. asır boyunca
devam etmiş olmakla beraber Ermeniler, bazı bölgeler hariç, çoğunluğa sahip
olamamıştır. Ancak Balkan Savaşları’ndan sonra Doğu Anadolu’dan
Kafkasya’ya yapılan Ermeni göçleri ve özellikle Birinci Dünya Savaşı içinde
ve sonrasında Doğu Anadolu Ermenilerinden yaklaşık 420.000 kişinin
2
Kafkasya’ya gitmesi günümüz Ermenistan’ına tekabül eden bir bölgede
Ermenilerin çoğunluğu oluşturmasına yol açmıştır.
Bölgede söz sahibi olmaya çalışan Ruslar 1828-1829 Edirne
Antlaşması’ndan sonra Anadolu Ermenilerini; Türkmençay Antlaşması’ndan
sonra ise Iran Ermenilerini Kafkaslara getirerek Karabağ’a yerleştirmiştir.
Ruslar bu antlaşmalardan sonra, önce nüfus dengesini sağlamışlar daha
sonra da Türkleri azınlığa düşürme çabalarına hız vermişlerdir. 1828-1829
Osmanlı-Rus savaşlarında, kendi menfaatleri doğrultusunda Ruslarla işbirliği
içerisine giren 100 bini aşkın Ermeni ailesi, yerleşmeleri için, Rus Çarı’ndan
boş toprak dileğinde bulunmuşlardır. Türkiye'yi terke mecbur olan Ermeni
toplulukları, Ruslar tarafından Karabağ'dan zorla sürgün edilen Türklerin
mekânlarına yerleşmişlerdir. Bunu takiben, 1877-1878 Osmanlı-Rus
savaşları esnasında ise 30 bini askın Osmanlı Ermenisi, yaşadıkları yerleri
terk ederek, Kafkaslarda Ruslarca kendilerine verilmiş topraklara
yerleşmişlerdir. Bu kadar kasıtlı iskâna rağmen, 1923'te Dağlık Karabağ'ın
nüfusunun % 67.5'i Türk, %32'si Ermenidir. 1829-1830 yıllarında Karabağ’a
getirilen Ermeniler bir ayaklanma başlatmışlar ve Türk yerleşim yerlerine
saldırmışlardır. Rusların bölgeye yerleşmesiyle başlayan çatışmalar 19.
yüzyıldan günümüze kadar devam etmektedir. Karabağ'daki ilk Türk-Ermeni
çatışması 1905 Rus ihtilâlinden sonra görülmüştür. 1905 yılında Karabağ’da
Ermenilerin saldırılarıyla başlayan olaylar Gence ve Tiflis'e de sıçramıştır. Bu
olaylar esnasında Ermeniler, Karabağ ve Tiflis'teki Rus garnizonundan
destek görmüşlerdir.
O yıldan 1990’lı yıllara kadar Ermenilerin Azeri topraklarına tacizi ve
işgali devam etmiştir. Dağlık Karabağ sorunu 1990 yılı sonlarından itibaren
silahlı çatışmalara dönüşmüş, Rusya’nın siyasi ve askeri desteğini alan
Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiştir. Taraflar
arasında askeri operasyonlar 9 Mayıs 1994 tarihinde ateşkes anlaşması
imzalanana kadar devam etmiştir.
3
Bu çalışma Dağlık Karabağ sorununun oluşma sürecini, problemin
ortaya çıkmasının nedenlerini, sorunun taraflar açısından önemini ve sorunun
çözümü açısından ortaya atılan çözüm yaklaşımlarını araştırmak amacıyla
hazırlanan bu çalışma üç bölümden meydana gelmiştir. İlk bölümde Dağlık
Karabağ sorununun ortaya çıkması ve tarihi seyri, ikinci bölümde I. Dünya
savaşı öncesinde bölgenin genel durumu ve son bölümde de problemin
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki boyutu anlatılmaktadır.
BİRİNCİ BÖLÜM DAĞLIK KARABAĞ PROBLEMİNİN TARİHİ SEYRİ
Dağlık Karabağ, coğrafi açıdan Kafkasya, Asya ve Avrupa arasındaki
transit ticaret yollarının kesiştiği bir noktada yer almaktadır. Bölge, jeopolitik
açıdan Ermenistan ve İran'ı da kontrol edebilecek bir konumda yer aldığı için
büyük güçlerin de ilgisini her zaman canlı tutmuştur. Öte yandan maden
yatakları, mineral suları bakımından zengin olan bölge, Kafkasya'nın gıda
maddelerinin önemli bir kısmını karşılaması açısından da Transkafkasya'nın
yükselen değeri olmaktadır. Bu noktada bölgenin gözden kaçırılmaması
gereken bir diğer özelliği ise, Hazar havzasının zengin doğal kaynak ve enerji
rezervlerine olan yakınlığıdır. Enerji kaynaklarının kritik madde olarak
önplana çıktığı günümüz dünyasında işbu maddeye ulaşımı sağlayan tüm
bölgeler, uluslararası arenada güçlü bir aktör olmak isteyen devletler
tarafından kontrol altına alınmak istenmektedir. Dağlık Karabağ'ın sahip
olduğu bu konumda onun Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi örgütler nezdinde Azerbaycan ile Ermenistan
arasında bir türlü çözüme kavuşturulamamış bir sorun olarak uluslararası
gündemde yer almasına neden olmuştur. Bu bölümde Karabağ sorununun
tarafları coğrafi ve sosyo-kültürel bazda incelenecek, ayrıca I. Dünya Savaşı
zamanlarında bölgenin durumu değerlendirilecektir.
1.1. KARABAĞ TARİHÇESİ
Kafkasya bölgesi eski çağlardan bu yana hiçbir zaman Ermenilerin
yaşadığı bir alan olmamıştır. Rusya, Kafkasya’ da yürüttüğü siyasetin gereği
olarak Bizans döneminden itibaren Azerbaycan’da dağınık olan Ermeni
ahalinin ve Eçmiyazin Kilisesi’nin bulunduğu toprakların Erivan Hanlığı’nın
hakimiyetinden çıkarılarak, yüzde 73.8'i Müslüman olduğu halde Ermenistan
vilayetine çevrilmesini hedeflemiştir1. Ancak yine de Ruslar ve Ermeniler
1 Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesi' nin Rolü (1828-1915)”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, s. 49-50.
5
tarafından yapılan tüm çalışmalar Karabağ kültürünü yok edememiştir.
Rusların uygulamış olduğu etkili politikaların en önemli sonucu Karabağ
bölgesinde yaşanan demografik değişiklikler olmuştur. Zira 1823' de Karabağ
ahalisinin yüzde 8.4'ü Ermeni iken 1832'de bu oran yüzde 34.8' e, 1897'de
ise yüzde 53'e çıkmıştır2.
Uzun yıllar Türk İmparatorlukları'nın yönetiminde kalan Karabağ,
1735'te İran'a terk edilmiş, 1805'te ise Rus İmparatorluğu sınırları içinde
kalmış, 1813'de Azerbaycan'a bağlanmıştır. 1918 yılında imzalanan Mondros
Mütarekesi'ni takiben, bölgeyi ele geçiren İngilizler de, Karabağ bölgesini
tekrar Azerbaycan'a bağlamışlardır. Nüfus çoğunluğunun Ermeni olması
gerekçe gösterilerek Nisan 1920'de Karabağ’ı Ermenistan'a bağlamak
amacıyla başlattıkları isyan, Kızılordu'nun müdahalesiyle bastırılmıştır. Bu
olaydan sonra, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ile Türkiye arasında Ekim
1921 tarihinde imzalanan “Kars Anlaşması” ile Karabağ Özerk bölge kalmak
koşuluyla Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bırakılmıştır3.
Karabağ bölgesi 1923 yılında Stalin tarafından yapılan idari
düzenlemeye kadar, tarih boyunca Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası
olmuştur. Anılan tarihte Karabağ bölgesi, özerk statüsü ile Ermeni
yerleşimine açılmış ve zamanla bölgedeki Ermeni nüfusu çoğunluğu
sağlamıştır. Ermeniler'in bölge üzerinde ilk defa hak iddia etmeleri 1963
yıllarına rastlamaktadır. O zaman Moskova tarafından reddedilen bu istek,
SSCB'nin dağılmasından sonra, Ermenistan'ın tek taraflı ilhakı ile çatışmaya
dönüşmüştür4.
2 Kılıç, a.g.m., s. 60. 3 Harp Akademileri Komutanlığı, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü, Bugünü, Yarını, İstanbul, Harp Akademileri Yayınları, 1995, s.65-66 4 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.65-66
6
1.1.1. Karabağ Coğrafyası
Karabağ, Azerbaycan'da bulunan Kür ve Aras ırmakları ile Ermenistan
sınırları içerisinde bulunan Gökçe gölü arasındaki dağlık alan ve buna bağlı
ovaları kapsayan bir bölgedir5. Bu aşamada ilk olarak belirtilmesi gereken
husus Karabağ ile Dağlık Karabağ tanımlarının farklı alanları kast ediyor
olmasıdır. Zira Dağlık Karabağ, yüzölçümü 18.000 km2 olan Karabağ' ın 4392
km2 lik kısmını kapsamaktadır6.
Nüfus ve yüzölçümü olarak dikkate alındığında küçük bir il veya büyük
bir ilçe durumundaki Dağlık Karabağ, 1990'lardan günümüze sadece
Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin değil fakat Rusya, Gürcistan, Türkiye ile
bölgedeki dış politik ilişkiler ile başta Bakü-Tiflis-Ceyhan olmak üzere
ekonomik işbirliği projelerinin de belirlenme ve uygulanmasında hareket
noktasını oluşturmuştur7. Dağlık Karabağ'ın ekonomik durumu da pek iç açıcı
olmayıp, Küçük Kafkaslar'ın Karabağ Sıradağları'nın kuzey kısmında yer alan
bölgeye karasal iklim hakimdir. Bu yüzden ekonomisi sınırlı sayıda meyve,
tahıl ve hayvancılığa dayanmakta olup küçük çapta sanayi tesisleri de
bulunmaktadır.
Karabağ bölgesi coğrafî şartlar bakımından Azerbaycan'ın diğer
bölgelerine göre önemli farklılıklar gösterir. Bölge sismik açıdan deprem
bölgesidir. “1840 yılından 1932 yılına kadar Şuşa'da, şiddeti 6-7 dereceye
kadar çıkan 6 deprem olmuştur8.”
İklim bakımından Karabağ bölgesini 3 ayrı iklim kuşağına ayırmak
mümkündür.
1. Orta sıcak kuşak,
2. Orta soğuk kuşak, 5 Yasin Aslan, Can Azerbaycan (Karabağ' da Talan Var), Ankara, Kök Yayınları, 1990, s. 50. 6 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 394. 7 Alaeddin Yalçınkaya, Kafkasyada Siyasi Gelişmeler, Ankara, Lalezar Kitapevi, 2006, s.129 8 B. Bugarov, H. Aliyev, Azerbaycan SSC'nin Coğrafyası, Bakû, 1984, s. 60.
7
3. Soğuk kuşak. Bölgenin orta dağlık bölgesi orta sıcak kuşağı
oluşturur. Yüksek dağlık kısımlarda ise soğuk kuşak görülür. Dağlarda kış
kurak geçer. Ortalama sıcaklık 0 - 10 C derece arasında, ortalama yıllık yağış
ise 600 - 1200 mm arasındadır. Karabağ dağlarında Turşsu, Şırlan gibi
çeşitli soğuk mineral su kaynaklan vardır. Yine dağlık bölgede tahılcılık ve
hayvancılık yapılmaktadır. Karabağ dağlarında tütün, meyve ve üzüm ziraati
de yapılmaktadır9.
Karabağ'ın volkanik yayla bölgesi ise Laçin ve Kelbecer arazisinde
bulunur. Yayla kısmı batıda Ermenistan Cumhuriyeti'nin arazisi, doğuda ise
Karabağ dağlarının kuzey-batı bölümü ile sınırlıdır. Yayla deniz seviyesinden
3000 m.den yüksektir Burada geniş dağ düzlükleri bulunmaktadır. Yayla
kısmında "... son jeolojik devirde güçlü volkan püskürmeleri meydana
gelmiştir. Burada dördüncü devir lavları, çukurlar ve sönmüş volkan kraterleri
geniş saha tutar. Volkanik yayla 7 nci derecede zelzele gücüne malik olan
sismik deprem bölgesine dahildir."10 Yaylanın da iklimi soğuktur. Kış sert
geçmektedir. Ortalama sıcaklık 0-6 oC arasındadır. Ortalama yıllık yağış ise
600 - 900 mm dir. Yayladan Terter ve Hekere nehirleri geçmektedir. Arpaçay
ve Pazarçay'ın kaynağı yaylanın kuzey-batı bölümündedir. Yaylanın nehirleri
aslında yağış ve kar sularından beslenir. Bu yüzden de bu nehirler bahar ve
yaz aylarında sulu olur. Yaylanın en önemli coğrafî özelliklerinden biri de
Büyük Alagöz gölüdür. Bu göl, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yüksek dağlık
arazisindeki en büyük göldür11.
Küçük Kafkas sıradağlarının güneydoğusunda yer alan Karabağ'ın
doğusunda Berde, Mirbeşir, Ağdam, Ağcabedi ve Fuzûli; güneyinde Cebraîl,
Gubadlı; batısında Laçin, Kelbecer; kuzeyinde Şaumyan ve Kasım İsmaîl
ilçeleri vardır. Karabağ özerk vilâyeti idarî bakımdan beş bölgeye ayrılmıştır.
Bunlar: Askeran, Şuşa, Mardakert (Celabert), Martuni (Havaşen) ve 9 Igrar Aliyev, Dağlık Karabağ, Bakû, 1989, s.3. 10 Bugarov, Aliyev, a.g.e., s. 61 11 Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1995, s.9-10
8
Hadrut'tur. Vilâyetin eski idarî merkezi Şuşa, yenisi ise Mankendi
(Stepanakert)dir Karabağ iki vilâyet, altı ilçe ve 220 köy ve kasabadan
müteşekkildir. Gürcistan genel valisi Yermalov ve Mogilyovski'ye göre
Karabağ 17 mahalle bölünmüştür: Sisyan, Demirci-Aslanlı, Küpara,
Berküşad, Bahabyurt, Kebirli, Talış, Cevanşir, Haçın, Çiiebird, Hırda-Para
Dizah, Dizah, Otuziki, Yirmidörî, Garaçorlu, Verend, Açan-Türk mahalleri.
Birkaç köy hariç 12 yerleşim yeri tamamen Azerilerden ibarettir. Dizah,
Verend, Çiiebird, Haçın ve Talış yerleşim yerlerini hem Azeriler hem de
Ermeniler oluşturmaktadır12.
1.1.2. Karabağ Jeopolitiği
Karabağ, tarihi boyunca kuzeyden ve güneyden gelen göçebe
Türklere bir kışlak vazifesi görmüştür. Bu bölgeden geçen Türk hükümdarlar
ve fatihler burayı kışlık bir karargâh olarak kullanmışlardır. Karabağ yüksek
dağlardan ve yüksek yaylalardan ibarettir. Dağ silsileleri Murovdağ (3420m)
ve Kamış (3740m) gibi yüksek zirvelere maliktir. Bu dağ silsilesinden Aras
vadisine inen Karabağ sıra dağlarının orta kısmında Alakaya (2338m) ve
Kırkkız (2863m) gibi yüksek dağlar vardır. Ova kısmı ise, daha önce
belirtildiği gibi, ortalama olarak 2500 m yüksekliğe sahiptir. Sönmüş
volkanlardan oluşan Işıklı Dağ ve Kızıl Boğaz zirveleri 3500 m yüksekliğe
kadar çıkar. Deniz seviyesinden 2500 m yüksekliğe kadar Karabağ
ormanlarla kaplıdır. Otlaklar bu yükseklikten sonra başlar. Çok yumuşak bir
iklimi, bol suları ve verimli toprakları vardır. Bu sayede de büyük hayvan
sürülerini ve kalabalık insan kütlelerini barındırabilir13.
Karabağ bölgenin hâkim bir noktasındadır. Azerbaycan'ı Ermenistan'ı
ve İran'ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Bu özelliği ile daima diğer
milletlerin dikkatini ve ilgisini çekmiştir. 18 nci yüzyılda Rusların Kafkas
birlikleri başkomutanı olan Sisianov, Hindistan yolunu bile rahatça açacak 12 Yasin Aslan, “Azerbaycan Aydınlarının Dağlık Karabağ Üzerindeki Ermeni Taleplerine Reaksiyonu”, Azerbaycan Dergisi, Sayı 263, Eylül-Ekim 1988, s.60-63 13 Cemalettin Taşkıran, a.g.e.,1995, s.15
9
olan bu bölgeyle ilgili 22 Mayıs 1805 tarihli ve 19 numaralı raporunda,
Karabağ için şu değerlendirmeyi yapmıştır 14: "... Karabağ, coğrafî mevkiine
göre Azerbaycan'ın, dolayısıyle de İran'ın kapısı sayılır. Bunun için de onun
elde tutulup tahkim edilmesine daha çok gayret sarf edilmelidir..."
1.1.3. Karabağ’ın Demografik Yapısı
Karabağ'ın nüfusu asırlara göre çok değişiklik görmüştür. Ancak nüfus
konusunda kesin olarak söylenebilecek iki husus vardır15:
1. 1850'lere kadar Karabağ'daki nüfusun çoğunluğunu hep Azeri Türkleri
oluşturmuşlardır.
2. Ermeniler 18 nci yüzyılın ikinci yarısından sonra Rusların da yardımı
ile Karabağ'da önce nüfus dengesini sağlamışlar ve daha sonra da
Azeri Türklerini azınlığa düşürüp kendileri çoğunluk olmuşlardır. 1979
nüfus sayımına göre Karabağ'ın nüfusu 162.200'dür. Bunun
123.076'sını Ermeniler, 37.264'ünü de Azeriler teşkil etmiştir.
1989 nüfus sayımında ise Karabağ'ın nüfusu 188.000'dir Bunun
158.000'ini Ermeniler oluşturmaktadır16. İki nüfus sayımı arasında geçen on
yıl gibi bir zamanda Azeri Türklerinin sayısının 10.000 civarında azalarak
30.000'in altına düşmesi dikkat çekecek bir noktadır.
Karabağ’daki bugünkü nüfus yapısı, Ruslar'ın Ermeniler'e yurt
armağan etme politikasının uygulanması sonucu özellikle 1920'den itibaren
bölgeye Ermeniler'in yerleştirilmesi sonucu oluşmuştur. 1923 yılında, hiçbir
bölgede Ermeni çoğunluğu sağlanamadığından sınırlar, kısıtlı sayıda Ermeni
çoğunluğu bulunan küçük yerleşim alanlarının etrafından geçirilerek bölgeye
"Dağlık Karabağ" ismi verilmiştir. Dağlık Karabağ'da idari yapılanma, Ermeni 14 Taşkıran, a.g.e., s.15 15 Aliyev, a.g.e., s. 3. 16 Patric Donabedian, Claude Mutafian, Artsakh - Histoire du Karabagh, Paris, 1989, s.10.
10
siyasi otoritesince dört bölgeye ayrılmıştır. Bunlar kuzeyde Mandakerit,
merkezde Hankendi, güneyde ise Martuni ve Hardrut'tur17.
1.2. AZERBAYCAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Kafkaslar'ın kilit ülkesi durumundaki Azerbaycan, Sovyetler sonrası
bağımsızlığını kazanan üç güney Kafkas cumhuriyetinden biridir. Kuzeyinde
Rusya Federasyonu'na bağlı Dağıstan Özerk Cumhuriyeti, kuzeybatısında
Gürcistan, batısında Ermenistan, güneyinde İran bulunmakta olup, doğu
kısmında ise Hazar Denizi yer almaktadır. Azerbaycan topraklarından sayılan
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Türkiye, İran ve Ermenistan arasında yer alıp,
Azerbaycan ana ülkesiyle arasında Ermenistan bulunmaktadır. Ermeni işgali
nedeniyle Azerbaycan ile bağlantısı koptuktan sonra, Nahçıvan'ın komşu
sayısı dörtten üçe düşmüştür. Bunlar da Türkiye, Ermenistan ve İran'dır.
Nahçıvan üzerinden, bu üç ülkenin üçü üzerinde de etkili olmak
mümkündür18. Nahçıvan vasıtasıyla, Azerbaycan Türkiye ile de sınır
komşusu sayılmaktadır. Öte yandan Ermenistan sınırı yakınında yer alan
Yukarı Karabağ (Dağlık Karabağ) ise, SSCB'den kalan hukuki statüye göre
Azerbaycan'a bağlı özerk bölge durumundadır. Ayrıntılı olarak ele alacağımız
üzere, daha Sovyetler Birliği dağılmadan Ermenistan, Yukarı Karabağ'ın
statüsünü tartışmaya açmış, ilerleyen yıllarda sürüp giden anlaşmazlık ve
savaşlar sonucu Yukarı Karabağ ile Ermenistan arasındaki çevre bölge
durumundaki Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20'si 1994'den beri
Rusya ve İran destekli Ermenistan işgali altında bulunmaktadır19.
Doğal zenginliklerde olduğu gibi nüfus ve yüzölçümü bakımından da
Kafkaslar'ın en büyük ülkesi Azerbaycan'dır. Ülkenin yüzölçümü 86.100 km
kare olup, nüfusu 7.581.000'dir (1996). Azerbaycan halkının %82'7'sini
Azeriler, %5.6'sını Ruslar, %5.6'sını Ermeniler, %3.3'ünü başta Lezgiler
17 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 66 18 Osman Metin Öztürk, “Nahçivan'ın Güncel Bölgesel Politikadaki Yeri”, (Erişim), http://www.habusulu.com/50_3.htm , 01 Eylül 2007. 19 Alaeddin Yalçınkaya, Kafkasya’da Siyasi Gelişmeler, Lalezar Kitapevi, Ankara, 2006, s.114
11
olmak üzere Dağıstanlılar, %2.8'ini de Ukraynalılar, Yahudiler, Tatarlar,
Gürcüler ve diğerleri oluşturur. Kafkas Müslümanlarının hemen tamamı Sünni
olduğu halde Azeriler Şii'dir. Bununla beraber Azerbaycan'da çoğunluk
Lezgiler olmak üzere önemli ölçüde Sünni Müslüman bulunmaktadır20.
Kuzey Azerbaycan'da yer alan Azerbaycan Cumhuriyeti, SSCB'yi
oluşturan 15 cumhuriyetten biri olarak Azerbaycan SSC iken 1991'de
bağımsızlığını ilan etmiştir. Güney Azerbaycan ise daha çok 20. yüzyıl
başında Azeriler olarak anılmaya başlayan Türkmen Türklerinin çoğunlukla
yaşadığı Kuzey İran topraklarıdır. Azerbaycan Cumhuriyeti konusunda, diğer
iki güney Kafkas komşusu Ermenistan ve Gürcistan'ın aksine, Kafkasya'daki
en geniş ulusal topluluk olmasına rağmen, yakın dönem tarihi konusundaki
batıda yapılan araştırmalar son derece yetersizdir21.
Bugün Azerbaycan Kafkasların en büyük devleti olmasına rağmen,
bölgede güvenlik ve istikrarı sağlayacak yeterli güce sahip değildir. Birleşik
Kafkasları koruyucu potansiyele sahip Azerbaycan ikiye bölünerek ve
bölünen taraflar da parçalanarak küçültülerek zayıf duruma düşürülmüştür.
Azerbaycan'ın tamamının Kafkas devleti olduğu gerçeğinin geniş kitlelerin
bilinçaltına yerleşmesi ve bu düşüncenin anlaşılarak ulusal bilincin temel
öğesine dönüşmesi gereklidir. Bu düşüncenin kitle bilincinde temel öğeye
dönüşmemesi kuzey ve güney arasında farklı düşüncelerin ve bir takım
ayırıcı sorunların varlığını sürdürmesi anlamını taşımaktadır. Güney
bölgesinin İran Azerbaycan'ı ve kuzey bölgesinin Kafkas-Azerbaycan’ı
biçiminde nitelendirilmesi tek milletin (ulusun) farklı kişiler ve düşünce
yapısında bulunmasına neden olmaktadır. “Birleşik Azerbaycan Kafkas
20 Murat Şahin, “Transkafkasya Siyasi Coğrafyasında Etnik Dağılımın Etkileri”, Avrasya Etüdleri, Sayı 19, İlkbahar-Yaz 2001, s.36 21 Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan 1905-1920, çev.: Nuray Mert, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1988, s.9.
12
devletidir” düşüncesi Azerbaycan'ın misyonunun mahiyetini ortaya koymanın
yanısıra kuzey ve güney birliğinin felsefi temelini oluşturmaktadır22.
1.2.1. Azerbaycan Tarihine Genel Bakış
Azerbaycan adı konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Buna göre
Azerbaycan adının Büyük İskender'in ölümünden sonra (M.Ö.323), burayı
yöneten komutanlardan Atropates'ten geldiği söylendiği gibi, Mecusi diniyle
ilgili olarak "od" anlamındaki azer ve "muhafız" anlamındaki baygan
kelimelerinden de geldiği söylenmektedir. Ancak bu yer adının etimolojisi
yapılırken, burada hâkimiyet süren Kasar (Hazar) Türkleri'nin ismi de
gözönünde bulundurulmalıdır23.
Tarihî devirlerden itibaren Karabağ ve Nahçıvan bölgeleri Azerbaycan
Türkleri'nin bir vatan parçasıdır. Günümüzde bu toprakların Azerbaycan
Cumhuriyeti'nden koparılıp Ermenistan'a verilmesi için, Ermenilerin içerde ve
dışarda başlattıkları kampanyanın mahiyetini ve çıkardıkları olayların hakikî
sebeplerini anlamak için bölgenin tarih içindeki durumuna bir göz atmak
gerekir24.
Kafkasya, tarihin en eski çağlarından itibaren Doğu ve Batı arasında
bir köprü vazifesi görmüş ve çeşitli milletlerin mücadelelerine sahne olmuştur.
M.Ö. VIII. yüzyıllardan itibaren Azerbaycan'ın ilk sakinleri Orta Asya'dan
gelen Saka Türkleri olmuştur. Daha sonraları buraya asırlar içinde çeşitli Türk
boyları gelip yerleşmiştir. Kimi Türk boyları ise, buradan, Derbent Geçidini
aşarak Anadolu'ya gitmiştir. İşte, bu geçişler sırasında, Karabağ'ın Türklerin
en geniş, en eski kışlağı olduğu ve Dede Korkut kahramanlarının Azerbaycan
ve Doğu Anadolu'yu yurt tuttukları bilinmektedir25.
22 Haleddin İbrahimli, Değişen Avrasya’da Kafkasya, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları Kafkas Araştırmaları Dizisi, No:25, 2001, s.1 23 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 18 24 Dursun Yıldırım, Cihat Özönder, Karabağ Dosyası, 2. B.s., Ankara, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991, s.1 25 Kamuran Gürün, Türkler ve Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1981, Cilt 1, s.135-138,
13
İslâm fetihleri başladığı sırada bölge, Bizans hakimiyetinde
bulunuyordu. Halife Ömer zamanında başlayan akınlar, başarılı sonuçlar
vermiş ve Emevilerin ilk devirlerinde burası fethedilerek merkezi Dvin olmak
üzere bir eyalet haline getirilmiştir. Azerbaycan'a bağlı olarak idare edilen bu
eyaletin valiliğine, 889-890 yılında, Türk Sacoğulları hanedanından
Muhammed el-Afşin tâyin edilmiştir26.
XI. Yüzyıla kadar, muhtelif Oğuz boylarının yerleşmiş olduğu
Azerbaycan; “1015 - 1021 yılları arasında, Selçuklu Türk Devletinin
kurucularından Çağrı Bey'in Doğu Anadolu'ya yaptığı keşif seferinden sonra”
Türk nüfusunu barındıran bir bölge haline gelmiştir. Malazgirt zaferinden
sonra Kafkasya'ya doğru yoğunlaşan Selçuklu Türk akınları sırasında
Ermeniler, Bizans’a tâbi olarak bölgede, muhtelif aileler halinde oturmakta
idiler27. Bölgenin büyük bir bölümünde, Müslüman emirlikler hükümran
idiler28. Bizans İmparatoru II. Basil, X. yüzyıldan itibaren Doğu sınırlarını
emniyet altına almak amacıyla, bu bölgelerdeki vassal Ermeni ve Gürcü
siyasî teşekküllerinin yönetimini doğrudan doğruya Bizans'a bağlamıştır.
Dolayısıyle, Selçuklular bölgeye girdiklerinde vassal da olsa, herhangi bir
Ermeni ve Gürcü prensliği bulunmamakta idi. Üstelik, Bizans İmparatoru IX.
Konstantin Manomak, (1042-1055) Ermenileri isyankâr davranışları sebebiyle
ağır vergilere bağlamış, Kars ve Van yörelerindeki eski Ermeni ailelerinin
bütün taşınmaz mallarına el koydurmuş; mevcut Ermeni kilise ve
manastırlarını boşalttırarak Bizans papaz ve bürokratlarına vermiştir. Ermeni
kilisesini ortadan kaldırmak amacıyla Manomak, geniş çapta dinî kıyımlar
yaptırdığı gibi, özellikle Gregoryan mezhebinde olan Ermenilere büyük baskı
yaparak Ortodoksluğa girmelerini istemiştir. Bu sebeple, Selçuklular, 1045
yılında, Bizanslıları Gence'de bozguna uğratarak bölgeye girdiklerinde, ne
bağımsız, ne bağımlı, ne de yarı bağımlı hiçbir Ermeni siyasî teşekkülü ile 26 Hakkı Dursun Yıldız, “10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.29-31 27 Yıldız, a.g.e., s.208 28Ali Sevim, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Döneminde Selçuklu Ermeni İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.67
14
karşılaşmamışlardır29. Burada yaşayan ve Bizans baskısı altında ezilen
Ermeniler, toleranslı Türk idaresine girmeyi Hıristiyan Bizans’a tercih
etmişlerdir.
Stratejik bakımdan dünyanın çok önemli bölgelerinden birisinde
bulunan Azerbaycan için nüfus artışı siyasi, iktisadi ve askeri bakımlardan
oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Azerbaycan'da resmi politikaların
aksine nüfus artış hızı oldukça yüksek sayılabilecek düzeydedir30.
1.2.2. Azerbaycan’da Sosyo-Kültürel ve Dini Hayat
1.2.2.1. Sosyo-Kültürel Hayat
Bilindiği üzere, 1980’li yılların ortasından itibaren Sovyetler Birliği
dağılma surecine girmiş ve 1990’li yılların başında dağılmıştır. Bu süreç
içinde Kafkasya’da ve Orta Asya’da yeni bağımsız Türk devletleri ortaya
çıkmış, Türk nüfusa sahip Balkanlardaki bazı devletler de tam
bağımsızlıklarına kavuşmuştur31. Bu devletlerden biri olan Azerbaycan’ın
kültürel hayatı bütün devirlerde parlak olmuştur. Türk-İslâm kültürünün
tanınmış destan kahramanları Köroğlu, Dede Korkut, Aslı ile Kerem, Leyla ile
Mecnun Azeriler arasında da meşhur olmuştur. XII yüzyılda Nizami, XIV.
yüzyılda Nesimi, XVI yüzyılda Hatâi ve Fuzuli, XVIII yüzyılda Vâkıf en çok
tanınan şairlerdir. XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın ilk yarısında yetişen Aşık Ali
Asker, yazar ve devlet adamı Mirza Fethali Ahundzade, Abbaskulu Ağa
Bakıhanlı, şair Kasım Bek Zakir, yazar Celil Mehmet Kuluzade, şair Sabır,
felsefeci Ali Bey Hüseyinzade en ünlü aydınlardır. Mehmed Emin Resulzade,
Cavid, Cafer Cabbarlı, Yusuf Vezir Çemenzeminli gibi fikir adamları bu devre
29 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, 2. Basım, Ankara, 1983, s.22. 30 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 22 31 Osman Metin Öztürk, “Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir Durum Değerlendirmesi”, (Erişim), http://www.bozok.org/modules.php?name=News&file=article&sid=4585 , 01Eylül 2007
15
mahsustur. Bu aydınlar Azerbaycan'ın hem fikri gelişmesinde, hem de
bağımsızlık sürecinde rol oynamışlardır32.
Kuzey Azerbaycan'dan, farklı olarak Güney Azerbaycan'da uygulanan
Farslaştırma politikası sonucu kültürel hayat pek gelişmemiştir. 1926'da
Pehlevilerin son Türk sülalesi olan Gacar’ları İran yönetiminden
uzaklaştırmasıyla hızlanan Farslılaştırma politikası, 1979 İran İslâm
Devriminden sonra da değişmemiştir. Azerilerin Türkleşmiş İranlı oldukları
düşüncesi resmi eğitim politikası olarak daima uygulanmıştır. Hatta okullarda
Türkçe eğitim bile verilmemiştir33.
Mukayese açısından bakılacak olunursa Rus istilasına uğramış Kuzey
Azerbaycan, Güney Azerbaycan’a oranla kültürel yönden daha gelişmiştir.
Özellikle SSCB terkibindeki Azerbaycan’da kendi dilinde okullar açılması ve
kendi dilinde kitap ve gazete basılmasına izin verilmesi bu yörenin kendi
kimliğini daha güçlü muhafaza etmesinde ona yardımcı olmuştur.
1.2.2.2. Dini İnançlar
İlkel dönemlerde Azerbaycan arazisinde putperestlik inancı var
olmuştur. Put, Tanrı sayılan veya Tanrıya aracı olarak görülen ve kendisine
tapılan şeydir. İlk çağlarda insanlar doğanın çeşitli görünümlerini
kişileştirdikten sonra onlara üstün güç atfetmiş ve onlara tapmışlardır34.
Azerbaycan’ın kuzey kısmında var olduğu sanılan ikinci en kadim
inanç Şamanizm’dir. Şamanizm sihir ve büyüye dayanır, evren gök, yer ve
yeraltı olmak üzere üç bölüm olarak tasarlanmıştır. Gökte iyi ruhlar, yerde
insanlar, yeraltında da kötü ruhlar otururlar. İnsanlar, bu iyi ve kötü ruhlar
arasında denge kurmak zorundadırlar. İşte Şaman adı verilen din adamı bu
32 Mehmet Saray, Azerbaycan Türkleri, Türk Dünyası Araştırmaları Yayınları (TDAV), 1984, s.39 33 Saray, a.g.e.,s.38 34 Orhan Hançerlioğlu, “Put”, İnanç Sözlüğü: Dinler-Mezhepler-Tarikatlar-Efsaneler, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1975, s.525-526
16
dengeyi sağlar. Şaman, kendinden geçme (cezbe) yöntemiyle dinsel ve
büyüsel işlem yapar, çağdaş medyumlar gibi insanlarla ruhlar arasında
aracılık eder35.
İslâm’ın kabulünden 36 sonra, XII. yüzyıldan itibaren İslâm'ın Tasavvuf
ve Vahdet-i Vücûd anlayışı Azerbaycan’da yayılmıştır. Cüneyd-i Bağdadiye
göre “Tasavvuf, Hakk’ın seni senden öldürmesi ve kendisiyle ihyasıdır”37.
Vahdet-i Vücûd ise gerçek varlığın sadece Allah olduğunu, diğer varlıkların
ise Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ve tezahürlerinden ibaret olduğu fikri
üzerine kuruludur38. 1191'de inancından dolayı öldürülen Sühreverdi’nin
İşrakilik inancı da Azerbaycan'da geniş bir şekilde yayılmıştı. İşrakiler,
Tanrı'nın bir ışık, alemin de Onun yoğunlaşması olarak izah ederler.
İhvan-ı Safa’nın da içinde bulunduğu batınilik inancı Azerbaycan'da
aydınlar arasında çok yaygındı. Batıniliğin ana savı şudur: Kur’an’ın dış
anlamı olduğu gibi iç anlamı da vardır. İç anlamlara erenler için dış anlamlara
uymak gereksizdir39.
Azerbaycan’ın geniş inanç sistemleri gösteriyor ki, bölge halkının dine
olan ilgisi uzun yıllar zor zamanlar geçirmesine rağmen artmıştır. Ama bölge
halkının huzuru için bu ilginin doğru kanalize edilmesi gerekmektedir.
1.2.3. Azerbaycan Cumhuriyetinin Kuruluşu
Sovyet etkisi altında bulunan Azeri topraklarında Ermenilerin yaptığı
katliamların artması üzerine Osmanlılar, barışı biran önce Türk silâhları ile
gerçekleştirmekten başka çare kalmadığına inanmışlardı. Daha sonra,
35 Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, 2. Basım,Ankara,Ocak Yayınları,1993, s.50-51 36 Mustafa Armağan, İslam Düşüncesi Tarihi, C.I, İstanbul, İnsan Yayınları, 1990, s.163-231 37 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, Marifet Yayınları, Genişletilmiş 3. Baskı, 1990, s.17 38 Kâmil H. Yılmaz, Tasavvuf Meseleleri, İstanbul, Erkim Yayınları, 1997, s.192-195 39 Hançerlioğlu, a.g.e., s.97-98
17
Azerbaycan Milli Şurası'nın toplantısında, Bakü meselesi görüşülmüş ve
Türkiye'den yardım istenmesi kararlaştırılmıştır40.
Türk Ordusu bu değerlendirmeden sonra, Erivan-Culfa demiryolunu
tutarak, doğuda Karakilise, Tiflis-Bakû istikametinde ilerledi. Sonuçta, Batum
ve Kars tekrar geri alınmıştır. Bu gelişmeler sırasında, Azeriler, Gürcüler ve
Ermenilerden oluşan üçbaşlı Mâverây-ı Kafkas Yönetimi’nin istikrarlı bir
devlet olamayacağı artık anlaşılmıştı. Durum böyle olunca, Osmanlılar
yapılacak barışın kalıcı olabilmesi için, Konfederasyonu teşkil eden her üç
toplumun, müstakil birer devlet haline gelmelerinin şart olduğunu
düşünüyordu. Bu görüş, Batum Konferansı'nda taraflara duyurulmuştur.
Sonuçta, Kafkas Yönetimi, Tiflis'te yaptığı son toplantısında (26 Mayıs 1918)
kendisini fesh ederek, Mâverây-ı Kafkas Cumhuriyeti'nin sona erdiğini ilân
etmiştir41. Aynı gün Gürcüler, iki gün sonra da Azerbaycanlılar ile Ermeniler
de, kendi istiklâllerini ilân etmişlerdir. Bu müstakil devletlerle Batum'da, 14
Haziran 1918'de, ayrı ayrı barış imza edilmiştir. Gürcistan barışı ile Türkiye,
Batum şehri ve sancağından başka, Ahıska ve Ahılkelek nahiyelerini de geri
almak suretiyle, sınırını, 1828 yılındaki durumuna getirmiştir. Aynı gün,
Ermenistan Cumhuriyeti ile de barış antlaşması yapılmıştır. Bu antlaşmada,
Kars, Ardahan, Borçka, Kağızman ve Nahçıvan'ın Türk toprakları olduğu
kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti de, Yeni Beyazıt, Gümrü, Erivan ve Şavur-
Daralağıaz'ı Ermenilere bırakmıştır. Ayrıca, Ermenistan'da yaşayan
Müslümanlara dinî ve kültürel haklar tanınıyor; Ermeni hükümeti, Türkiye
üzerine yönlendirilebilecek çetelerin, Ermenistan topraklarını üs olarak
kullanamayacaklarını taahhüt etmişlerdir42.
Mâverây-ı Kafkas Yönetimi’nin feshi üzerine, 28 Mayıs 1918'de,
Azerbaycan Cumhuriyeti resmen ilân edilmiş ve “İstiklâl Beyannâmesi” 40 Abdülhalik Çay, “Ermenilerin Bakü’de Yaptığı 31 Mart 1918 Katliamı”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, 249 41 Çay, a.g.m., s.251 42 Mim Kemal Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri, Ankara, Sevinç Matbaası, 1988, s.163
18
yayımlanmıştı, 43 yeni devletin merkezi Bakü seçilmişti. Ancak, Bakü,
Bolşevik işgalinde olduğu için Gence şehri geçici başkent oldu. Azerbaycan
Cumhuriyeti Başbakanı Feth Ali Han Hoylu, 30 Mayıs 1918'de Cumhuriyet'in
kuruluşunu dünya kamuoyuna duyurdu. Osmanlı Devleti, Azerbaycan
Cumhuriyeti'ni ilk tanıyan devlet olmuştur.
Bağımsızlığını kazanmasından sonra, günümüze kadar gerek bu
ülkedeki Rusya taraftarı Azeriler ve gerekse Ermenistan ve Karabağ'daki
Ermeniler ile bunları destekleyen A.B.D., Fransa ve diğer batılı ülkelerin
müdahaleleriyle, Azerbaycan siyasi ve iktisadi istikrar ve birliğini
sağlayamamıştır. Halkın oyu ile cumhurbaşkanı seçilen Elçibey'in, Azeriler ile
Türk dünyası lehine ve Rusya ile İran aleyhine planlı ve iddialı görüşleri ve
girişimleri nedeniyle istikrarlı bir yönetim kurması engellendi. Onun devlet
politikasını beş madde halinde özetlemek mümkündür44:
1. Türk dünyasının bütünleşmesi;
2. Türkiye ile en ileri derecede işbirliği;
3. İran işgalindeki Güney’in Kuzey ile birleşmesi;
4. Rusya'nın yeni cumhuriyetler üzerinde yeniden nüfuz kurma aracı
olarak bakılan Bağımsız Devletler Topluluğu’na girmemek;
5. Bakü petrollerinde Rusya'yı devre dışı bırakmak.
Özellikle Güney Azerbaycan konusundaki politikası, Azerbaycan'ın
yüzölçümü 86.600 kilometrekare olup nüfusunun 1995 yılı itibariyle 7.486.090
olduğu, öte yandan İran yönetimindeki Güney Azerbaycan'ın ise 113.000 km
karelik bir bölge olup nüfusunun 25 milyon civarında olduğu dikkate
alındığında bütün bölge jeopolitiğini alt üst edecek bir çıkış olduğu görülür45.
43 Abdülhalik Çay, “Azerbaycan Dosyası”, Tercüman Gazetesi, 9 Nisan 1988. 44 Yalçınkaya, a.g.e., s.122 45 Saray, a.g.e., s.7
19
1.3. ERMENİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Sovyetler Birliği'ni oluşturan 15 cumhuriyetten en küçüğü olan
Ermenistan SSC, SSCB'nin dağılması ile diğer cumhuriyetlerle birlikte
bağımsızlığını kazanmıştır. Tam bir kara ülkesi olan Ermenistan'ın sınır
komşuları Türkiye, Gürcistan, İran ve Azerbaycan'dır. Ermenistan
Azerbaycan'ın ana ülkesi ile komşu olduğu gibi, Azerbaycan'a bağlı özerk bir
cumhuriyet olan Nahçıvan ile de komşu olup, Nahçıvan ile Azerbaycan'ın
arasında yer almaktadır. Ermenistan'ın bağımsızlık aşamasında
Azerbaycan'a bağlı Özerk Dağlık Karabağ bölgesi üzerindeki iddialarından
sonra iki ülke arasında savaş çıkmış ve Yukarı Karabağ ile birlikte
Azerbaycan topraklarının yaklaşık beşte biri 1994'ten beri Ermenistan işgali
altında bulunmaktadır46.
1.3.1. Ermenistan Tarihine Genel Bakış
Yüzölçümü 29.800 km2 olan Ermenistan’ın nüfusu 3.789.000 (1997)
olup başkenti Erivan'dır. Bununla beraber, Dağlık Karabağ sorunundan
dolayı uluslararası toplumdan izole edilmiş olan Ermenistan büyük göç
vermekte olup, kesin olmamakla birlikte günümüzde nüfusunun 2 milyona
düştüğü yolunda iddialar vardır. Aras Nehri'nin geçtiği alanlar ile Sevan
Gölü'nü besleyen ırmaklar çevresinde tarıma elverişli alanlar bulunmakla
birlikte, yarı çöl özelliği taşıyan bölgede kuru bir kara iklimi hakimdir. Ova ve
dağ eteklerinde çeşitli meyveler ve tahıl yetiştirilir. Bununla beraber, Sovyet
döneminin her alanda kayırılan bir cumhuriyeti olan Ermenistan, diğer
cumhuriyetlere göre ileri bir sanayi ülkesi haline gelmiştir. Belirli bir maden
rezervi olan ülke, tarıma dayalı sanayii ile birlikte kimya, makine, dokuma
alanlarında önemli bir endüstriyel altyapıyı Sovyet döneminden devralmıştır.
Bağımsızlıkla birlikte yayılmacı ve komşularıyla çatışmacı bir politika izleyen
Ermenistan, milli ordusunu kurmuş ve maddi kaynaklarının büyük bir kısmını,
46 Yalçınkaya, a.g.e., s.145
20
halkın sosyal ve ekonomik sorunlarının giderilmesi yerine askeri giderleri
karşılamada kullanmıştır47.
IV. Yüzyılda Hıristiyanlığı kabul ettikleri halde, Ermenilerin büyük
bölümü Ermeni Apostolik Kilisesi'ne bağlı, monofizit Hıristiyanlardır. Çok az
bir kısmı ise Katoliktir. Erivan'ın 20 km batısında yer alan Eçmiyazin
kasabası, Ermenilerin Hıristiyanlığı kabul etmesiyle birlikte Ermeni kilisesinin
merkezi olmuş ve en yüksek dini organ olarak "Katogikosluk" burada
kurulmuştur. Daha sonra Sis, Akdamar ve Lübnan gibi yerlere taşınmış veya
buralarda yeni katogikosluklar kurulmuştur. 1441'de yeniden Eçmiyazin
Katogikosluğu kurulmuştur. Rus Çarlığı, Ermeni halkını kendi çıkarları
doğrultusunda kullanmak üzere Eçmiyazin Katogikosluğu'nu bütünüyle
kontrolü altına almış ve Osmanlı'daki Ermenileri Katogikosluk kanalıyla
kışkırtmıştır48. Erivan (Revan) yakınlarındaki Eçmiyazin Katogikosluğu dini
bir merkez olduğu halde, Ermeni propagandası etkisindeki kaynaklar, civarda
asırlardan beri katogikosluk ile birlikte bir Ermeni devleti varmış ve Eçmiyazin
de buranın merkezi imiş gibi göstermektedirler49.
Osmanlı döneminde Ermeniler, 19. yy'ın ikinci yarısına kadar tebaa-i
sâdıka (sadık yurttaş) olarak, devletin her kademesinde görev alıp, halkının
önemli bir kısmı tüccar ve sanatkar idi. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından
sonra yapılan barış antlaşmasına, Rusya ve diğer batılı devletlerin baskısı ile
Ermenilerle ilgili maddeler konularak bir Ermeni sorununun temeli atıldı.
Bundan sonra yine Çarlık Rusyası'nın kurup örgütlediği Hınçak ve Taşnak
terör örgütleri Osmanlı Devleti'nin birçok merkez ve bölgelerinde terör olayları
gerçekleştirmiş, her olaydan sonra batılı güçlerin Osmanlı'ya müdahale
zemini hazırlamıştır. Bu arada terörize olan halkın bir kısmı Rusya'nın teşvik
47 Hatem Cabbarlı, “Ermenistan Silahlı Kuvvetleri”, Stratejik Analiz, Cilt 5, Sayı 53, Eylül 2004, s.76. 48 Ali Arslan, “II. Meşrutiyet Öncesinde Osmanlı-Eçmiyazin Katogikosluğu İlişkileri”, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara, ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, 1993, s.348-359. 49 Mirza Bala, “Erivan”, İslam Ansiklopedisi, C.4, İstanbul, MEB, 1993, s.311-315
21
ve tehditleri ile bugünkü Ermenistan ve civar bölgelere göç ettirilerek,
planlanan devletin altyapısı oluşturulmuştur50.
1.3.2. Ermenistan Cumhuriyetinin Kuruluşu
Daha önceleri Osmanlı Devleti ve İran hakimiyeti altında yaşayan
Ermeniler Bolşevik Devrimi sırasında Kafkasya’da ki Sovyet varlığına teslim
olmuşlardır. Bu dalgadan etkilenen Ermeniler Sovyet Rusya bayrağı altına
girmişlerdir.
Ermenistan Hükümeti, SSCB dışında varlığını sürdürebilmek için
Türkiye ile iyi ilişkiler tesis etmeye önem vermiş, ancak hükümetin ılımlı
politikaları, aşırı ulusal grupların Ulusal Şelf Determinasyon İçin Birlik (I.
Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'ye kaybedilen toprakların yeniden ele
geçirilmesine çabalamaya devam etmektedir), Ermenistan Komünist Partisi,
Ermeni Devrimci Federasyonu (1918-1920 yıllan arasında bağımsız
hükümeti kuran Taşnaksütyun) Partileri'nin eleştirilerine hedef olmuştur.
Moskova'daki ağustos darbesi, hükümeti bağımsızlığa doğru attığı adımları
hızlandırmaya yöneltmiştir. 21 Eylül 1991'de gerçekleştirilen referandum
sonucunda, seçmenlerin % 99.3'ü oyunu Ermenistan'ın birliğin dışında,
bağımsız demokratik bir devlet olması lehinde kullanmıştır51.
Ayrılma ile ilgili Sovyet yasasına uymak yerine, Yüksek Sovyet 23
Eylül'de, Ermenistan'ın bağımsız bir devlet olduğunu ilân etmiştir. Bağımsızlık
ilânını takiben 16 Ekim 1991'de başkanlık seçimleri yapılmıştır. Seçimlere
katılan altı aday arasında büyük çoğunluğu Ter-Petrosyan sağlamıştır. Ter
Petrosyan, Ermenistan'ın uluslararası alanda tanınmasını talep etmeye
devam etmekle birlikte, 19 Ekim'de Ekonomik Topluluk Antlaşması'nı
imzalamıştır. Ermenistan liderliği, Bağımsız Devletler Topluluğu'na katılmış
ve kurucu Alma-Ata Deklarasyonu'nu 21 Aralık tarihinde imzalamıştır. Şubat
50 Yalçınkaya, a.g.e., 147-148 51 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 78-79
22
1992'de Ermenistan, Azerbaycan ile birlikte Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansı'na katılmıştır. 2 Mart 1992 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti
Birleşmiş milletlerce kabul edilmiştir. Ayrıca IMF, Dünya Bankası ve Dünya
Sağlık Örgütü'ne de üye olmuştur52.
1.4. RUS İMPARATORLUĞU’NUN POLİTİKLARI VE KARABAĞ SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI
Karabağ sorunu 1980'lerin ikinci yarısında SSCB'nin dağılmasına
giden süreçte yeniden ortaya çıkmıştır. SSCB'de izlenilen Glasnost (açıklık)
ve Perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarının etkisiyle Ermeniler, Dağlık
Karabağ'a ilişkin istemlerini daha yüksek sesle dile getirmeye başlamışlardır
ve haksız olduğunu iddia ettikleri sınır düzenlemelerinde değişiklik
yapılmasına ilişkin hareketlerde bulunacaklarının sinyallerini vermişlerdir.
Gelişen olaylara hukuksal açıdan bakılacak olursa, 20 Şubat 1988'de
“Dağlık Karabağ Halk Temsilcileri Sovyeti” Azeri üyelerin katılımı olmaksızın,
11 e karşı 17 olumlu oy ile Otonom Bölgenin Ermenistan SSC ile birleşmesini
öngören bir karar tesis etmiştir. Ancak Azerbaycan işbu kararı, SSCB'nin
1977 Anayasası'nın 78. maddesi gereği reddetmiştir. Keza 78. madde
cumhuriyetlerin ülke sınırlarının ancak ilgili cumhuriyetlerin ortaklaşa kararı
ile değiştirilebileceğini öngörmekteydi ve ayrıca bu sürecin ilave bir şartı da
verilecek ortak kararın SSCB merkezi organlarının onayına sunulması
gerektiğine ilişkindi53. Bu noktada önem arz eden husus, SSCB Komünist
Partisi Merkez Komitesi'nin, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan SSC’sinden
ayrılıp, Ermenistan SSC’ sine bağlanması karar-talebini reddetmiş olmasıdır.
Ancak bu hadise ile milletlerarası münasebette görülmemiş bir hadise
yaşanmıştır. Zira Azerbaycan'a ait olan ve Ermenistan ile sınırı olmayan
Dağlık Karabağ Muhtar Sovyet Vilayeti, Ermenistan ile birleşmeyi “karar”
52 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s. 78-79 53 Ömer Göksel İşyar, Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarları Bağlamında Sovyet – Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti, 2004, s. 379.
23
olarak kabul etmiş ve Ermenistan devleti bu ihtilafı kesinleştirip kanlı bir
muharebeye çevirmiştir54.
Hukuksal savaşlarını kazanamadıklarını düşünen Ermeniler bu
seferde Azerilere karşı şiddet uygulamasına başlamışlardır. Keza Ermenistan
SSC’sinin pek çok bölgesinden özellikle de Azerilerin ağırlıklı olarak
yaşamakta oldukları Ararat bölgesinden çok sayıda Azeri sürgün edilmeye
başlanmıştır. Olayların tırmanması üzerine ise Gorbaçov, 24 Mart 1988'de
taraflara uyuşmazlığı dostluk çerçevesinde çözmeleri doğrultusunda bir uyarı
yaparak, iki ülke halkına dost olmaları önerisinde bulunmuş ve problemi
Peresttoika ve Glasnost ruhu ile çözmelerini istemiştir. Bu dönemde yaşanan
bir diğer önemli gelişme ise, 12 Temmuz 1988'de Karabağ Ermenilerinin
“Özerk Bölge” olarak resmen Ermenistan SSC'sine bağlandıklarını
bildirmeleridir55. Ancak SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu (Başkanlık Divanı),
olası sınır değişikliklerinin olanaksız olduğuna karar vermiştir. Öte yandan
Prezidyum 12 Ocak 1989 tarihindeki toplantısında Dağlık Karabağ ile ilgili
olarak özel bir komite tarafından yönetilmesi kararı alınmıştır56.
28 Kasım 1989'da ise SSCB Yüksek Sovyeti, Özel Komite'nin
başarısızlığı üzerine Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan yönetiminin
yeniden kurulmasına lakin güvenlik güçlerinin orada kalmaya devam
etmesine, Karabağ’daki Ermenilerin haklarının korunması için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması şartıyla karar vermiştir ve işbu karar, Karabağ’ın
Azerbaycan toprağı olduğunu bir daha onaylaması münasebetiyle
Ermenilerce, Azerbaycan'a birtakım diktelerde bulunduğu için de Azeriler
tarafından eleştirilmiştir57. Ermeniler karara 1 Aralık 1989'da "Birleşik Ermeni
Cumhuriyeti"ni kurarak karşılık vermişlerdir ve hemen ardından Dağlık
Karabağ "Ulusal Konseyi" Azerbaycan SSC'sinden ayrıldığını bildiren bir 54 Yavuz Ahundlu, “Karabağ Meselesinin Tarihi Kökleri Hakkında Bazı Kayıtlar”, XII. Türk Tarih Kongresi 12-16 Eylül 1994, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1999, Cilt: II, s. 329. 55 Cemalettin Taşkıran, “Karabağ Meselesi”, 2023 Dergisi, Nisan 2002, s.37 56 Zeynel Abidin Makas, Azerbaycan'ın Tarihi ve Kültürel Coğrafyası, Ankara, Kök Yayınları, 1990, s. 10. 57 Aslanlı, a.g.e., s. 401.
24
karar almıştır. Azerbaycan Yüksek Sovyeti, işbu kararı yasal olmadığı
gerekçesi ile reddederken, SSCB Yüksek Sovyeti de kararın batıl ve geçersiz
olduğunu belirten bir karar almıştır58.
SSCB, genel anlamda iki cumhuriyet arasında denge politikası
izlemişse de tarafsız bir strateji geliştirememiştir. Zira Sovyet yayın
organlarının Ermeni yanlısı tutumlarına Sovyet hükümetinin Ermenistan
lehine tutum sergilemesi Dağlık Karabağ sorununun daha da kötü bir hal
alarak iki ülkeyi savaşa sürüklemesine sebep olmuştur.
Öte yandan 25 Ağustos 1990 tarihinde Yüksek Sovyet bir egemenlik
bildirisi yayınlayarak "Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti"nin adını
"Ermenistan Cumhuriyeti" olarak değiştirmiştir ve buna müteakiben
Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti de 30 Ağustos 1991 tarihinde "Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin Ulusal Bağımsızlığının Yeniden Kurulması Üzerine
Deklarasyon"u kabul etmiştir59. Dağlık Karabağ ve komşusu Shaumyanovsk
bölgelerinin yasama organları ise ortak bir karar vererek "Dağlık Karabağ
Cumhuriyeti Deklarasyonu" yayınlamışlardır ve işbu deklarasyon SSCB'den
değil, Azerbaycan'dan ayrılmak anlamını taşımaktadır. SSCB Anayasal
Gözetim Komitesi 27 Kasım 1991'de, 30 Nisan 1990 tarihli "Bir Sovyet
Cumhuriyeti'nin SSCB'den Ayrılma Prosedürü ile İlgili" kanuna göre,
referanduma dayanarak otonom birimlere ve birlikten ayrılan cumhuriyetlerin
ülkesinde yoğun halde bir yerde yaşayan etnik azınlıklara self-determinasyon
hakkı tanımıştır ve işbu tespit üzerine 10 Aralık 1991 tarihinde Dağlık
Karabağ'da halk oylaması yapılmış, sonuç Dağlık Karabağ'ın bağımsız
olması yönünde çıkmış, 6 Ocak 1992'de ilk oturumunu yapan "Dağlık
Karabağ Parlamentosu" bağımsızlık bildirgesini yayınlamıştır60.
58 İşyar, a.g.e., s. 388. 59 İşyar, a.g.e., s. 394. 60 Vedat Gürbüz, “Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbaycan Politikaları, 1988-1994”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2003, s. 89.
25
1.5. I. DÜNYA SAVAŞININ BÖLGEDEKİ GELİŞMELERE ETKİSİ
Rus Ermeni dayanışmasının en yoğun olduğu bu dönemlerde I. Dünya
Harbi çıkmıştır. Bu harp sırasında Ermeniler Osmanlı Devletinin düşmanları
arasında olan Rusya ve batılı ülkelerle birlikte hareket etmişlerdir. Ermeni
meseleside tabiki bu aşamada dünya harbi şartlarında müttefiklerin ortak
çıkarları arasında öncelikli bir konu olarak yeniden gündeme gelmiştir. Rusya
yine Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’daki Osmanlı otoritesini çökertmeye
çalışıyordu. Tıpkı daha önceki savaşlarda olduğu gibi Ermeniler sadece Doğu
Anadolu’da değil Kafkasya’da da Türklere karşı baskı ve mezalimler
uygulamak amacıyla kullanılmışlardır. 19. yy sonlarında Erivan’daki Türk
nüfusu toplam nüfusun %83’ü iken I. Dünya Harbinden sonra bu rakam %4.3
e düşmüştür. Şüphesiz bu değişim Türklere yönelik uygulanan etnik temizlik
politikasının sonucudur.
I. Dünya Harbine Almanya’nın yanında giren Osmanlı Devleti Doğu
Anadolu’da Rus ordularına karşı Bakü’ye ulaşma amacı doğrultusunda
meşhur ama bir o kadar hazin olan Sarıkamış Harekatını düzenlemiş fakat
ani bastıran kış ve kar fırtınası sonucu ağır kayıplar vermiştir61.
1918 yılına kadar Kafkasya savaşın dışında kalmıştır. Fakat
topraklarında Ermeniler’in yaşadığı iki ülke Rusya ve Osmanlı bu savaşta
karşı karşıya gelmişlerdir. Doğu Anadolu’da Ermeniler’in birlik olup hem
bölge halkı hem de Türk askerlerine karşı katliam ve tecavüzlere girişmesi
sonucu Osmanlı Devleti bölgedeki Ermeniler’i başka yerlere naklettirmiştir.
Tarihe 1915 Tehcir Olayı olarak geçen bu hadiseden iki yıl sonra Rusya’da
1917 yılında ihtilal başlamıştır. İhtilal Ermeniler tarafından büyük bir sevinçle
karşılanmıştır. Zira şubattaki ihtilal sırasında kurulan geçici hükümet
Kafkasya’daki çatışma bölgelerini Ermeni toprağı olarak tanıyacağını
söylemiştir62.
61 İşyar, a.g.e., s.294 62 Taşkıran, a.g.e., s.88
26
1915 iskanı ile birlikte Anadolu’nun değişik yerlerinde yaşayan
Ermeniler 1915-1923 arası dönemde çok çeşitli alanlara göç etmek zorunda
kalmışlardır. Sözü edilen göçlerin o dönem itibariyle 3 ana eksene
yoğunlaştığı görülmekteydi. Anadolu’nun güney kesiminde yaşayan
Ermeniler Suriye, Mezopotamya bölgesine, Van ve Anadolu’nun doğusunda
yaşayan Ermeniler Kafkasya ve İran’a, Batı Anadolu’da yaşayan Ermeniler
ise Yunanistan başta olmak üzere Balkanların diğer bölgelerine göç
etmişlerdir63.
Ermeni yazarlara göre tehcir sırasında Osmanlı Devleti’nden göç
ettirilen Ermeniler’in 345.000 i Kafkasya’ya, 140.000 i Suriye’ye, 120.000 i
Yunanistan ve Ege Adalarına, 40.000 i Bulgaristan’a, 25.000 i Irak’a, 35.000 i
Fransa, Avusturya ve A.B.D ye gitmişledir. Ancak bunlar daha sonraları
çeşitli sebeplerle buralardan başka yerlere göç etmişlerdir. Ermeniler’in göç
etme olayı I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında da
devam etmiş, ve bu günkü diaspora ortaya çıkmıştır64.
1.5.1. Kafkaslarda Ulus Devletin Gelişimi, Ermenistan ve Azerbaycan
Rusya’da meydana gelen ihtilaller sonucu Rus orduları dağıtılmış ve
bölgedeki güç dengeleri alt üst olmuştur. Bununla birlikte Osmanlı Devletine
karşı gerilla yöntemi ile saldırılarda bulunan Ermeni çeteleri bölgede önemli
bir güç durumundadır. Rus ordusunun dağıtılması ile yalnız kaldığını
düşünen Ermeniler’e ise İngilizler ve Fransızlar destek vaatlerinde
bulunmaya başlamıştır.
Bolşevik İhtilalini yapanların, Rus olmayan milletlere kendi kaderini
tayin hakkını tanıması, her toplumda olduğu gibi, Azeri, Ermeni ve Gürcü
halkları arasında da büyük yankı yapmıştır. Tam istiklal için bu halkların ileri 63 İşyar, a.g.e., s.298 64 Cemalettin Taşkıran, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirisi Cilt III, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.4
27
gelenleri biraz da İngiltere’nin telkiniyle 65 Rusya’da meydana gelen Bolşevik
ihtilali (7 Kasım 1917) nin ardından Gürcüler, Azerbaycan Türkleri ve
Ermenilerin temsilcileri Tiflis’de toplanmışlardır. “Mavera-yı Kafkas Seymi”
olarak bilinen bir meclis oluşturmuşlardır. O sırada Güney Kafkasya 22 Mart
1917 de Rusya geçici hükümetinin teşkil ettiği Mavera-yı Kafkas özel
komitesi tarafından yönetilmekteydi. Kanun kabul yetkisi olmayan bu komite
hiçbir ciddi problemi çözememiştir. Mavera-yı Kafkas Seymi Bolşevikler’in
idaresini kabul etmemiş ve komitenin yerine bütün Güney Kafkasya’da
idareyi ele alacak Mavera-yı Kafkas Komiserliği adıyla federal bir hükümet
kurmuşlardır. Başkanlığında bir Gürcünün bulunduğu bu hükümet 3 Gürcü, 3
Azeri Türk, 3 Ermeni ve 2 Rus üyeden meydana gelmiştir66.
Karabağ ise Ekim 1917 ihtilalinden sonra fiili olarak bağımsızdı.
Karabağ’daki Türkler ve Ermeniler arasında şaşılacak derecede uyumlu bir
beraberlik baş göstermişti. Şuşa’da üç defa karma kongre gerçekleştirildi.
Elbette ki Türkler ve Ermeniler arasında az da olsa bazı sürtüşmeler ve
kavgalar oluyordu. Ermenilerden bazıları bu barış döneminin geçici olduğunu
sezerek teşkilatlanma çabalarına giriştiler. Karabağ ve Zengezur Ermenilerini
bir birlik olarak organize etmeye çalıştılar. Tarihçi Leo bunlara liderlik
ediyordu. Bu birlik ve onun lideri konumundaki Leo, Karabağ ve Zengezur
yani iki dağlık bölge arasındaki Ermenilerin ilişkilerini bağlarını daha sıkı
tutmakla görevliydi. Fakat bütün bu küçük kıpırdanmalara rağmen Karabağ
bölgesinde 1918 yılı yaz aylarına kadar geçici de olsa bir barış dönemi
hüküm sürdü67.
18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan’da Osmanlı ve Rus orduları
arasında ateşkes antlaşması imzalanınca Rus askerleri tamamen
dağılmışlardır. Geriye çekilirken ellerindeki silah, top gibi malzemelerini
genelde Ermeniler’e bırakan Ruslar Gence bölgesinden geçerken de geri 65 Uluslar Arası Türk Ermeni Sempozyumu Bildirileri, a.g.e., s.265 66 Halil Bal, Ermeni Araştırmaları, T. Türkiye Kongresi Bildirileri Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.401 67 Taşkıran, a.g.e., s.89
28
kalan silah ve malzemelerini baskın yapan Türk çetelerine terk etmek
zorunda kalmışlardır68.
Mavera-yı Kafkas Hükümeti sırasında bölge Bakü Vilayeti, Gence
Vilayeti, Erivan Vilayeti, Tiflis Vilayeti ve Zakatal Sancağı olmak üzere beş
idari bölüme ayrılmıştı. Gence Vilayetine bağlı kazalar arasında Şuşa,
Cebrail ve Zengezur’da bulunuyordu. Yani Karabağ’ın Mavera-yı Kafkas
Hükümetinin içinde bulunan yeni Azerbaycan Cumhuriyeti toprağının bir
parçası olduğu resmen ilan edildi. O zaman hiçbir Ermeni protestosu veya
Ermeni itirazı ortaya çıkmadı. Zira tabii olarak Karabağ Azerbaycan
toprağıydı69.
Bu esnada Ermeniler Ruslardan I. Dünya Savaşında işgal ettikleri
toprakları geri iade etmeyip Ermenistan’a bağlamalarını istemişlerdir. Nitekim
31 Aralık 1917’de Sovyet Rusya Komiserler Konseyi Lenin ve Stalin
tarafından imzalanan bir karar alarak sözde Batı Ermenistan’ın self-
determinasyon hakkını kullanması gerektiğini savunmuşlardır.13 Ocak 1918
tarihli “dekret”ile Lenin tarafından atanan Ermeni asıllı Shavmyan ‘a
Kafkasya da Sovyet rejimini kurması ve Doğu Anadolu ‘da Moskova’ya bağlı
bir Ermenistan Devletini tesis etmesi görevi verilmiştir. Şurası gayet açık ki
Sovyet yönetiminin o sıralarda Kafkasya’daki olayları yönlendirecek gücü
bulunmamaktaydı. Bolşeviklerin bu yaklaşımlarından şu anlaşılmaktadır.
Onlarda Çarlık Rusya’sının izlediği Ermeni politikasını tatbik etmeyi rasyonel
bulmuşlar ve olayların nasıl gelişeceğini tahmin edemediklerinden
Ermeniler’in silahlandırılmasına olumlu yaklaşmışlardır70.
Bolşevikler Ermeni hareketlerini desteklerken bir yandan da Brest-
Litovsk görüşmelerini ağırdan almaya çalışıyorlardı. Görüşmeler çıkmaza
girince Osmanlı ordusu 12 Şubat 1918’de harekete geçmiş, 14 Mart’ta
68 İşyar, a.g.e., s.309 69 Taşkıran, a.g.e., s.91 70 İşyar, a.g.e., s.312
29
1.Dünya Harbi öncesindeki doğu sınırlarına ulaşmıştı. Osmanlı ordusunun
ilerleyişi karşısında Bolşevikler 13 Ocak 1918’de verdikleri Dekret (Emir) in
uygulanamayacağını anlamış ve hiç olmazsa Kafkas Ermenistan’ı kontrolden
çıkmasın diye olacak barış antlaşmasının 3 Mart’ta imzalanması için süreci
hızlandırmıştır. Anlaşmaya göre Kars, Ardahan, Batum’dan oluşan “üç
sancak” plebisit yapılmak şartıyla Osmanlı Devleti’ne geri verilmiştir.
Rusya’nın savaş esnasında işgal ettiği Erzurum, Van, Bitlis ve Trabzon
Vilayetleri de Osmanlı Devleti’ne iade edilmiştir. Bununla birlikte Rusya barış
antlaşmasının 7. maddesi gereği Ermeni asker ve çetelerinin bir an evvel
terhis edilmeleri ve silahsızlandırılmalarını da kabul ediyordu71.
Yapılan anlaşmaya göre Osmanlı Rus sınırı 1877-1878 yıllarındaki
gibi olacaktı. Ayni Ruslar Kars, Ardahan, Batum’dan çekileceklerdi. Osmanlı
Hükümeti 10 Mart’ta bir radyotelegraf mesajı ile Maverayı Kafkas
Hükümetinden bu bölgeleri boşaltmasını istedi. Yani o bölgelerdeki Ermeni
ve Gürcü birliklerinin çekilmesini istedi. Maverayı Kafkas Hükümeti ise
Osmanlıların Rus Bolşeviklerle yaptıkları anlaşmayı tanımadıklarını belirterek
kendileri bazı şartlar ileri sürmekteydiler. Bunu üzerine Osmanlı birlikleri
Mavera-yı Kafkas Hükümetine Şeym’de bulunan hükümetlerin şekillerinin
tam ve kesin olarak belirlenmesinin barış için şart olduğunu bildirdi. Bu sırada
Bakü’de kontrolü ele geçiren Şavmyan ve Taşnak çeteleri Azerbaycan
Türklerine karşı yürüttükleri saldırılara devam etmekteydiler. Bu sayede
Bakü’de Bolşevik iktidarı sağlanmış oluyordu. Bakü’de yaşanan katliam
sonucu Azerbaycan Hükümeti Mavera-yı Kafkas Hükümetinden ayrılmıştı.
Taşnaklar ise Şeym’deki uzlaşma yanlılarını şiddetle protesto ederek
kabineden çekildi72.
Nihayet 26 Mayıs 1918’de Gürcüler merkezi Tiflis olan “Gürcistan
Cumhuriyeti” Devleti olarak bağımsızlıklarını ilan edince “Seym” ( yani
“Transkafkasya Federasyonu “ veya bir diğer ifadeyle Mavera-ya Kafkasya
71 İşyar, a.g.e., s.314 72 Taşkıran, a.g.e., s.98
30
Cumhuriyeti) dağıldı. Aynı gün Erivan merkezli” Ermenistan Cumhuriyeti” ve
28 Mayıs 1918 tarihinde ise merkezi Gence olan “Azerbaycan Demokratik
Cumhuriyeti” ilan edildiler. Azerbaycan Cumhuriyetinin geçici başkentinin
Gence olması kararlaştırılmıştır. Zira Bakü o sırada Bolşeviklerin kontrolü
altında idi. Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler 28 Mayıs 1918’de bir
bağımsızlık deklerasyonu ilan etmişlerdir73.
30 Mayısta Azerbaycan Milli Meclis Başkanı ve Dış İşler Bakanı Feth
Ali Han Hoyski radyo aracılığıyla bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
kurulduğunu bütün dünya devletlerine duyurmuştur74.
Yeni kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bu sıralarda gerçekten
yardıma ihtiyacı vardı. Zira kendilerinin düzenli ve güçlü bir orduları olmadığı
gibi Bakü’yü elinde bulunduran ve burayı bir hareket üssü olarak kullanan
Şavmyan’a bağlı Bolşevikler ve Ermeni kuvvetleri Gence’ye doğru yayılmaya
başlamışlardı. Bunlar Gence’ye yayılırken Dağlık Karabağ, Erivan ve
Nahçıvan bölgelerinde yaşayan Ermeniler ve çeteler saldırılar düzenleyerek
bu bölgelerden Türkler’i göçe zorluyorlardı75. Haziran ayının başlarında
Azerbaycan Milli Şurası Tiflis’ten Gence’ye taşınmıştır76.
Kafkasya’da milli cumhuriyetlerin kurulmasıyla Taşnak Sutyan Partisi
yeni bir gelişme aşamasına girdi. Ermenistan’ın en büyük ve hakim partisi
olması sebebiyle Taşnak Sutyun iktidarı ele aldı. Ve buna bağlı olarak
geleneksel Taşnak programının bütün maddelerini uygulamaya koyma
imkânına sahip oldu. Ermenistan hükümeti bağımsızlık ilan edildikten sonra
Tiflis’ten ayrılarak kendi devletlerinin topraklarına taşınmaya cesaret
edememiştir. Çünkü demiryolu hattı Türklerin kontrolündeydi. 17 Haziran
73 İşyar, a.g.e., s.322 74 Afgan Veliyev, Azerbaycan Siyasi Düşünce Tarihi ve Mirza Bala Mehmetzade, Kaprol İletişim, İstanbul, 2005, s.307 75 Taşkıran, a.g.e., s.100 76 İşyar, a.g.e., s.322
31
günü Ermenistan Hükümeti 2 Alman, 1 Türk subayı ile beraber Ermenistan’a
hareket etmiştir77.
1918 yılı Ağustos ayında Karabağ Ermenileri 1. Karabağ Ermenileri
Meclisi adlı bir meclis kurdular. Daha sonra bu meclis bir hükümet seçti ve
Karabağ’da Ermeni saldırıları iyice arttı78.
Bu sırada Ermeni çete lideri Andranik’te Nahçıvan ve Güney
Azerbaycan ‘a inip orada İngiliz kuvvetleri ile birleşmek ve Türklere karşı
savaşmak amacıyla Gökçe Göl kıyısında bulunan Velenoka Köyünde şah
tahtı Serur güzergâhı ile Nahçıvan’a doğru hareket etti. Andranik’in 3000
piyade, 700 süvariden oluşan birlikleri bölgedeki Türk ve Müslüman halklara
mezalim yapa yapa Nahçıvan merkeze kadar ulaşmıştı. Bunun üzerine
harekete geçen Osmanlı ordusu Andranik’in kuvvetlerini Nahçıvan’dan
çıkarmış, Batum Antlaşması gereği Nahçıvan’ı ele geçirmiştir. Andranik
çetesi önce Gorus, sonra Sisyan’a oradan da Karabağ’a çekildi79.
Ermenistan yönetimini ele geçiren Taşnaklar ellerine geçirdikleri her
yerde Müslüman halka mezalim uygulamaktaydı. Hatta ülkenin suç işleyen
bütün tipleri Ermenistan İçişleri Bakanlığında himaye bulabiliyordu.
Taşnakların tarım politikası da pek özgündü. Taşnak bakanlar sivil Türk
köylüleri kovmak ve onların elinden alınan topraklara kendi yandaşlarını
yerleştirmekle uğraşıyorlardı. Buna paralel olarak Taşnakların bizzat
kendilerinin anlattıklarına göre hayasızca bir yağma ve soygun düzeni geniş
çapta uygulanmaktaydı. O dönemin dilinde buna talan deniyordu. Ve bu
talanlarda yalnız soygun çetelerinin üyeleri değil, bizzat Taşnak aydınlar ve
propagandacılar da kendi bütçelerini zenginleştirmekteydiler80.
77 Karinyan, a.g.e., s.90 78 Taşkıran, a.g.e., s.100 79 Ebulfez Amanoğlu, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt III, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.213 80 Karinyan, a.g.e., s.95
32
Ermeni çetecilerinin saldırıları sürerken Bakü ve civarında hakimiyeti
tesis eden Şaumyan günden güne kuvvetlendirdiği ordusuyla ve bağımsız
Azerbaycan Cumhuriyeti’ni de ortadan kaldırmak gayesiyle Gence
istikametinde saldırılara başlamıştı. Bu saldırılar karşısında durabilecek bir
ordu kuramayan Azerbaycan Osmanlı Devletinden acil asker yardımı talep
etti. Osmanlı Devleti bölgede Kafkas İslam ordusu kurmak maksadıyla
subaylarını gönderdi ve Batum anlaşmasının 4. maddesi gereği bölgeye
asker gönderdi. Osmanlı ordusu askerleri ve Azeri gönüllülerden oluşan
Kafkas İslam ordusu şiddetli savaşlarla Bolşevik ordusunu Bakü’de kuşattı.
Bakü şehri İngiliz kuvvetler tarafından desteklenince Osmanlı bölgeye yeni
kuvvetler sevk etti ve 15 Eylül 1918’de Bakü ele geçirildi.
Bakü harekatı sırasında Osmanlı devleti müttefiki Almanya’dan destek
alacağına Osmanlının Bakü’yü ele geçirmesini istemeyen Almanya harekata
hiçbir destek vermemiş, bununla da kalmayıp Rusya ile Brest-Litovsk
anlaşmasına ilaveten bir anlaşma yapmıştır. İngiltere Devleti bu harekât
sırasında Bakü Bolşeviklerini ve Taşnakları destekleyerek Osmanlı Devletinin
Bakü’yü ele geçirmemesi için elinden gelen her şeyi ortaya koymuştur81.
Osmanlı Devleti birlikleri Bakü’ye girdiğinde şehirde 18.000 ‘e yakın
silahlı Ermeni, 1.200 İngiliz askeri ve 1.500 kişilik Rus askeri bulunuyordu.
Bakü alındıktan sonra o zamana dek faaliyetlerini Gence şehrinde sürdüren
Azerbaycan Milli Hükümeti de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin idari
merkezini Bakü’ye taşımıştır. Bundan böyle cumhuriyetin merkezi kâğıt
üzerinde olduğu gibi fiilende Bakü olmuştur. Bakü’nün ele geçirilmesinde
Kafkas İslam ordusuna şehirde yaşayan Türklerin verdiği desteğin çok büyük
bir katkısı olmuştur. Tarihte kurulan ilk Türk Cumhuriyeti sıfatını da taşıyan
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Bakü’nün ele geçirilmesinden sonra
dört idari bölüme ayrılmıştır. Bakü, Gence, Karabağ ve Zakatali82 Milli
Azerbaycan Hükümeti kurulduğu andan itibaren devletçilik adına somut işler
81 Bal, a.g.e., s.404 82 İşyar, a.g.e., s.334
33
yapmayı başarmıştır. Kısa zamanda devlet sınırları belirlenmiştir. O zamanki
cumhuriyetin topraklarının yüzölçümü 113 bin 896 km2 idi. Ne yazık ki Rus
işgalinden sonra bu rakam 86 bin 600 km2 dir. Milli ordunun kuruculuğunu
hızlandıran hükümet bu konuda Türk subaylarından büyük destek almıştır.
Rus istibdadı döneminde her zaman ordudan ve silahtan uzak tutulan ve
kendi ordusu ve askeri olmayan Azerbaycanlılar için böyle bir ordunun
kurulması fevkalade ehemmiyetli ve sevinçli bir olaydı83.
Bu sırada Nahçıvan’dan çekilen Ermeni çeteleri Karabağ’da
faaliyetlerine devam ediyordu. Andranik komutasındaki Ermeni çeteleri Şuşa,
Geros, Ordubat yöresine gidiş gelişleri kesmişti. Böylece Azerbaycan’daki
Osmanlı ordusu üç yönden tehlike altına girmişti. Ermeni Andranik bütün
çabasını Karabağ ve Zengezur bölgelerini elinde tutmaya vermişti. Bunun
üzerine 25 Eylül 1918’de Osmanlı ordusunun Karabağ harekâtı başladı.
Andranik Batum Antlaşmasını ve onu imzalayan Ermenistan Cumhuriyetini
reddediyordu. Ekim 1918’de Karabağ’da bulunan Osmanlı kuvvetleri
Ermeniler’e silahlarını teslim ederek teslim olmalarını bildirmişti. Ermeniler
buna bir cevap vermeyince Karabağ harekatı başlamış oldu. Ermeniler
başından beri “1.Taaruz Tümeni” ile Nahçıvan’a girmiş olan Andranik’e
güveniyorlardı. Ancak Andranik Osmanlının Nahçıvan’ı işgal edeceğinden
dolayı Zengezur’a geçti. Bu bölgeyi elinde tutarak Karabağ’ı batıdan Osmanlı
ordusuna karşı koruyacak bir siper yarattı. Osmanlı ordusunun Karabağ
harekatı şehirdeki Müslüman halkın yardımıyla 8-9 Ekim de Şuşa’ya
girilmesiyle devam etti84.
1.5.2. Bölgede Mondros Ateşkes Antlaşmasından Sonraki Gelişmeler
Osmanlı Devleti’nin Batum anlaşmasına istinaden Kafkaslarda
kurmaya çalıştığı düzenin devamı hiç şüphesiz ki ancak 1. Dünya Harbinden
galip çıkmasına bağlıydı. Fakat Osmanlı ordusu Suriye cephesinde yenilince 83 Elçin Azimli, “Azerbaycan İstiklal Bayramı”, (Erişim), http://arsiv.zaman.com.tr/2000/06/06/yazarlar/9.html , (05.05.2007) 84 Taşkıran, a.g.e., s.109
34
ateşkes istemek zorunda kaldı.30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes
Antlaşmasını imzalamak zorunda kalan Osmanlı Devleti anlaşmanın 11. ve
15. maddeleri gereği Kafkaslardan çekilmek zorunda kalmıştır85.
Zaten İngilizler de Mondros mütarekesinin hemen ardından
Kafkaslar’a çıkarma yapmışlar ve Bakü petrollerine sahip olmak amacıyla
bütün Kafkasları işgal etmişlerdi. Azerbaycan Hükümeti içinde bulunduğu
hassas durum sebebiyle başkentinin geçici olarak işgal edilmesini onaylamak
zorunda kalmıştır86.
Osmanlı ordusunun Kafkasya’dan çekilmeye başlaması Ermenilerin
Müslümanlara saldırılarının yeniden başlamasına yol açmıştır. Bu saldırılar
Ermeni Hükümetinin kontrolü altındaki bölgelerde yoğunluk göstermiştir.
Osmanlı kuvvetlerinin bölgeden çekilmesini fırsat bilen Ermenistan Hükümeti
komşu ülke topraklarını işgal çabalarını arttırmıştır. Hem Osmanlı, hem
Azerbaycan, hem de Gürcistan’dan toprak kazanma mücadelesine girmiştir.
Daha 18 Ekim 1918’de Gürcistan bazı topraklarını işgal ettiğini ileri sürerek
Ermeni Hükümetini suçlamıştır. Ermeni hükümetinin yayılmacı politikalarının
başlıca hedeflerinden biride Müslüman nüfusun en yoğun olduğu yörelerden
biri olan Nahçıvan’dı. Nahçıvan, Zengezur ve Karabağ’la birlikte Türkiye ile
Azerbaycan arasında stratejik bir koridor oluşturmaktaydı. Gönüllü Osmanlı
subayları tarafından desteklenen Azeri milislerin Türkiye ile stratejik bir bağ
kurmalarının önüne geçmek isteyen İngilizler Kars’tan sonra burayı da
Ermeni yönetimine bağlamayı uygun görmüşlerdi87.
Zaten Andranik Ermeni birlikleriyle 1918 ve 1919 da sistemli olarak
Azeri köylülerini göçe zorlamış ve Zengezur ‘un ortasında Azeri Türklerinden
tecrit edilmiş sağlam bir köprübaşı kurmuştu. Oysa itilaf temsilcisi olarak
Karabağ’a gelen heyet çalışmalarını tamamlayıp Bakü’ye dönmüştü.
85 İşyar, a.g.e., s.334 86 Taşkıran, a.g.e., s.111 87 Bal, a.g.e., s.405
35
Bölgenin gerçeklerinin görülerek hazırlanan rapor üzerine General
Thomson’un emrinde bulunan İngiliz Albay bir tebliğ hazırladı ve bunu hem
Erivan Hükümetine hem de Karabağ’daki Ermeniler’e gönderdi. Bu tebliğde
Karabağ’ın mevcut durumda Ermenistan’a bağlı Zengezur’un Azerbaycan’a
ait olduğu kabul ve ilan ediliyordu. İngiliz yetkililer bölgenin gerçeklerini
gördükleri için bölgenin coğrafya, ekonomi, tarih ve kültür açısından
Azerbaycan’a bağlılığı ve nüfus çoğunluğunun Türk oluşu itibarı ile sadece
Karabağ’ı Azerbaycan’a ait olarak saymakla kalmamış, Ermenistan’a bağlı
durumda olan Zengezur’u bile Azerbaycan topraklarına dahil etmiştir.
Ermeniler bu durumu protesto etmişler ve müttefik devletlere nota
göndermişlerdir. Fakat ne Ermenistan Hükümetinin ne de Karabağ
Ermenilerinin protestosu durumu değiştirmemiştir88.
İngiliz general bu bölgeler için Azeri asıllı geçici bir vali atanmasını da
onaylamıştır. Nahçıvan’ın kontrolü ise Ermeniler’e verilmiş ve böylece Kafkas
Seddi projesi çerçevesinde Azerbaycan’ın Anadolu ile doğrudan
bağlantısının kesilmesi sağlanmıştır89.
Şuşa’da 12 Ağustos 1919’da Karabağ’daki Ermeniler’in 7. Kongresi
toplanmış, çok uzun süren tartışmalardan sonra Karabağ ve havalisi
arasında Azerbaycan yönetimini geçici olarak tanıyan bir anlaşma
imzalanmıştır90.
Bu aşamadan sonra Ermeniler müttefik güçlerden medet ummuşlardır.
İngilizlerin Bakü’de yönetimi ele geçirmelerinden sonra Ermeniler ve Ruslar
şehre geri dönmüşler ve Demokratik Müşavere adında bir kongre toplayarak
Bakü’de hakim olmaya çalışmışlardır91.
88 Taşkıran, a.g.e., s.119 89 İşyar, a.g.e., s.336 90 Taşkıran, a.g.e., s.122 91 İşyar, a.g.e., s.336
36
1919 yılının sonunda Karabağ’da taraflar arasındaki sürtüşmeler
yeniden ortaya çıkmıştır. İngilizler’in bölgeden çekilmesinden sonra, bölgeye
yerleşen itilaf devletleri yüksek komiseri temsilcisi Amerikalı Haskell bölgeye
gelmişti. Haskell 23 Kasım 1919’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir
anlaşma sağladı. Ancak Ermeniler anlaşmaya uymuyorlar, hem saldırıp yakıp
yıkıyorlar hem de yaptıklarını Azerbaycan Türkleri yapmış gibi göstererek
sözde yapılan zulümleri Kafkasya İtilaf Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı,
Kafkasya Cumhuriyetleri Hükümetleri ve Karabağ Genel Valisi nezninde
protesto ediyorlardı. Oysa itilaf devletleri kuvvetleri temsilcisi durumu
yakından izliyor ve Ermeniler’den yana bir taraf tutmuyordu. Ermeniler bunun
üzerine Haskell’i karalama kampanyası başlatmışlardır92.
Azerbaycan nizami kuvvetleri ve kendini savunmayı öğrenen milis
güçleri artık Ermeniler’e karşı durabilecek duruma gelmişti. Ermeniler’in
Serur, Ordubad, Nahçıvan ve Zengezur’daki saldırıları püskürtülmüştü93.
12 Ocak 1920 tarihinde Rusya dışında dünyanın 23 devleti
Azerbaycan Cumhuriyetinin varlığını resmen tanımıştır. Bir takım Avrupa
başkentlerinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin büyükelçilikleri açılmıştır. Bu
Azerbaycan’ın diplomatik alanda kazandığı büyük bir zaferdi.
1.6. 1920-1945 SÜRECİ SOVYETLEŞTİRME POLİTİKALARI
Bu sıralarda bölgede ve dünyada önemli değişmeler ve gelişmeler
oluyordu. Denikin’in Beyaz Ordusunun darma dağınık oluşu Sovyet Rusya’yı
ve onun kızıl ordusunu güçlendiriyordu. Kızıl ordu Kafkasya’nın kapısına
kadar gelmişti. Kızıl ordu Azerbaycan’a girmek için fırsat arıyordu. Bakü
petrolleri Sovyet Rusya’nın ele geçirmek istediği en önemli hedef durumuna
geçmişti94.
92 Taşkıran, a.g.e., s.126 93 Bal, a.g.e., s.408 94 Taşkıran, a.g.e., s.122
37
İngilizler Azerbaycan’dan çekilirken Azerbaycan Hükümeti’ne Ruslar’ın
Azerbaycan’a mutlak suretle ineceklerini ve buna karşı müdafaa tedbirleri
gerektiğini bildirmişlerdi95.
Moskova idaresinin Ermenistan’daki Taşnak yönetimiyle irtibata
geçmesi sonucu Karabağ Ermenileri Azerbaycan Hankendi taburuna karşı
ayaklandılar. İsyan dalgası Gence ve Gazah’a yayıldı. Bu ayaklanmaları
bastırmak için Azerbaycan ordusu isyan merkezlerine sevk edildi ve
dolayısıyla ülkenin kuzey sınırları savunmasız bırakıldı. Azerbaycan
komünistleri fırsatı değerlendirerek Sovyet Rusyası’ndan askeri yardım
istediler.
Bolşevik devriminden sonra bağımsızlık için ısrar eden Kafkasya
halklarını Moskova’nın emrine almak için fırsat bekleyen Lenin zaten 17 Mart
1920’de Kuzey Kafkasya Devrim Komitesi Başkanı’na “Bakü’yü almak bizim
için son derece önemli. Tüm çabalarınızı bu yönde yoğunlaştırın” emrini
vermişti96. 26 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan sınırlarını aşan kızıl ordu
birlikleri Bakü’ye doğru ilerlemeye başladı. Bu arada Bakü’deki komünistler
de karma ihtilal komitesi adıyla Azerbaycan Parlamentosuna bir ültimatom
vererek devralmak istemişlerdir. Bolşevikler idareyi ele geçirmeyi başarmış
ve 26 Nisan 1920’de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ‘nin
kurulduğu ilan edilmiştir. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin
kurulması Rusya’nın Kafkasya halklarını Sovyetleştirmek konusunda yaptığı
çalışmaların en büyük adımı olmuştur. Sovyet Rusya bu dönemde Menşevik
Gürcistan’da ve Taşnak Ermenistan’da Sovyet yönetiminin kurulması için
daha etkili olabilmişti. Bir yandan Kafkasya’yı Sovyetleştirmek isteyen Ruslar,
diğer yandan Avrupalı devletlerin Ermeniler üzerindeki etki ve yardımları ile
Kafkasya’da kendinden bağımsız bir Ermenistan’ın oluşmaması için
Türkiye’deki işgale karşı duran TBMM Hükümeti ile görüşmelerde 95 Abdülali Emircan, Mehmet Emin Gerger, Büyük Ermenistan Hayali ve Kars’tan Karabağ’a Ermeni Vahşeti, İstanbul, Cemre Yayınları, 1996, s.125 96 Christian Neef, Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, Çev. Özalp Göneralp, Yeni Hayat Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s.11
38
bulunmuşlar ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul eder bir politika
sergilemeye başlamışlardır.
Bu tarihsel süreç içinde Sovyetler Birliği Batının tezgâhladığı ve ABD
Başkanı Wilson’un çizdiği Karadeniz’den Akdeniz’e Ermenistan projesine
karşı çıkmıştır. Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesi Azerbaycan’da uyanan
milliyetçilik ve siyasallaşma hislerinin ortadan kalkmasına yol açmıştır.
Sovyet Hükümeti bu dönemde milliyetçiliği en büyük düşman olarak
görmüştür97.
Zorbalıkla kurulan Sovyet Hükümeti’nin ilk icraatı verdiği sözlere
rağmen bürokratlar, vekiller, siyasi parti üyeleri, subaylar ve aydınları
hapsetmek olmuştur. Mahkemesiz ve muhakemesiz katliamlar başlamıştır.
Azerbaycan ordusu subayları yargısız infaz edilmiştir. Musavat Patisine üye
bazı vatanseverler ÇEKA tarafından öldürülmüştür. Evler, mağazalar,
depolar, bankalar ve ticaret merkezlerindeki mallar Bolşevikler tarafından
toplanarak Moskova’ya gönderilmiştir. Azerbaycan ordusu askerlerinin bir
kısmı İran’a bir kısmı Nahçıvan’a kaçmıştır98.
Sovyet Hükümeti bütün ırklara mensup halklara aynı muameleyi
yaptığı halde başta Musavat fırkası mensupları olmak şartıyla Türklere karşı
düşmanlık hisleri besliyordu. Taşnakları’da takibe başlayan komünistler her
tarafta milli cemiyet mensuplarını arıyorlardı. Fakat Osmanlı ordusunun
Kafkasya harekatı sonrasında Kafkaslar’dan kaçmış olan Ermeniler
Moskova’daki Sovyet Sosyalist Partisi ile temasa geçmişler ve komünist
olmuşlardı. İşte bu yüzden Bakü’de asılan 11 kişinin 9 u Türk dür.
Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulduğunda Ermenistan
Cumhuriyeti hala Sovyetleştirilmemişti. Bu esnada Batılı devletlerin
kışkırtmaları ile Ermenistan büyük Ermenistan’ı kurma hayalleri ile
97 Mehmet Perinçek, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.134 98 Veliyev, a.g.e., s.309
39
Gürcistan’a, Türkiye’ye ve Azerbaycan’a yönelik yayılma politikaları
sergilemekte ve çatışmalarla elde ettiği topraklarda bulunan halkların
göçürülmesi ve Ermeni nüfusun elde ettiği bölgelerde çoğunluk haline
gelmesi için çalışmaktaydı. Taşnak hükümeti99, Çar hükümetinin hem Erivan
vilayetinde hem de cephe hattında komşu bölgelerde bırakmış olduğu
muazzam boyutlarda ki gıda stokları ve mal varlıklarını ve Amerika’dan ve
Ermeni kolonilerinden getirilen önemli miktardaki maddi yardımlar ile ayakta
durabiliyordu. Taşnak Ermenistan’ı Doğunun ön cephesinde işlevleri yerine
getirmekteydi. Türkiye ile Sovyet Rusya arasında sağlam bir duvar gibi
duruyordu. Emperyalist diplomatların emirlerini yerine getiriyor ve Kafkas
cephesinde oluşturduğu sürekli tehditlerle Türkiye’nin durumunu
zorlaştırıyordu. Bu hizmetler karşılığında kapitalist devletler Ermenistan’a
yardım ediyorlardı. Bu sebeplerden dolayı Sovyet Rusya Ermenistan’ı
Sovyetleştirinceye kadar Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki
uyuşmazlıklarda ve Ermenistan’ın Türkiye toprakları üzerinde hak iddia ettiği
durumlarda Türkiye ve Azerbaycan SSC. tarafında yer almıştır100.
Karabağ’da ise Ermeni general Dro, güneydeki iki yerleşim birimi olan
Varanda ve Dizak’ta yeniden bir ordu kurma çabasındaydı. Zira çoğunlukta
olan Ermeni nüfusları sayesinde sadece bu iki yerleşim yeri kontrol
edilebiliyordu. Azerbaycan’ın Karabağ isyanı ve Bolşevik baskısı ile meşgul
olduğu bu sırada Nisan 1920’de Karabağ Ermenileri 9. kongrelerini yapmışlar
ve hem Dro’nun hem de Ermenistan Cumhuriyetinin kışkırtmaları ile
Ermenistan’a bağlanma kararı almışlardır. Oysa zaten Azeri Türk kuvvetleri
Karabağ’da bulunmakta ve Dro’nun kuvvetleri ile çarpışmaktaydı. Bu esnada
II. Kızıl Ordu’nun 32. tümeni Karabağ’a hareket etmiştir. Ermeniler
Ermenistan Cumhuriyeti’nden yardım beklerken 1 Mayıs 1920’de
Ermenistan’da Bolşevik ayaklanması baş göstermiş ve Dro Karabağ’ı terk
99 Emircan, Gerger, a.g.e., s.129 100 Karinyan, a.g.e., s.97
40
etmiştir. Bolşevikler Karabağ’a girerek burayı da Sovyetleştirmiş ve
Azerbaycan’a bağlamışlardır101.
10 Ağustos 1920 de kabul edilen ve Anadolu’nun doğusunda hayli
büyük bir “Büyük Ermenistan”’ın kurulmasını öngören Sevres Antlaşması
dolayısıyla ve Antant ülkelerinde kışkırtmalarıyla Taşnak birlikleri Kızıl ordu
birliklerine karşı yeniden askeri eylemlere başladılar. Eylül 1920’de Taşnak
orduları Berdiz ve Ketek yakınlarındaki Türk ordularına saldırdılar. Bu
saldırıyı geri püskürten Türk birlikleri taaruza geçmişlerdir102.
Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Milli Mücadeleye başlayan Türkiye,
istiklalini korumak ve işgal altındaki vatan topraklarını kurtarmak için doğu
cephesinde harekâta başlamış, Kazım Karabekir 29 Eylül’de Sarıkamış’ı, 30
Eylülde Merdenik’i ve Kağızman’ı, 30 Ekim’de Kars’ı zapt etmiş ve bu
bölgelerdeki Ermeni zulümlerine son vermiştir. Gümrü anlaşmasıyla harekat
sona ermiştir. TBMM Hükümeti ile Bolşevik Rusya arasında imzalanan 16
Mart 1921 Moskova Antlaşmasıyla Türkiye’nin Kafkas Cumhuriyetleri ile
arasındaki sınırı çizilmiş, 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması ile son şeklini
almıştır103.
Türkiye’nin Ermeni kuvvetleri üzerindeki başarıları, Nahçıvan
bölgesinin Ermenistan’dan alınması ve bunun anlaşmaya bağlanması
üzerine durumdan endişelenen Kızıl ordu Ermenistan’a girmiş, 1920 yılı
Kasım ayı sonunda Ermenistan’a giren Kızıl ordu Zengezur dâhil 2 Aralıkta
tüm Ermenistan’ı Sovyetleştirmiştir. Ermenistan’ın Sovyetleştirilmesiyle
Karabağ ve Zengezur’da yeni bir dönem açılıyordu. Zira hem Ermenistan
hem de Azerbaycan Sovyetler Birliği’nin parçası olmuş ve halkların kardeşliği
ilan edilmişti. Bunun üzerine Azerbaycan Milli İhtilal Komitesi Başkanı
Neriman Nerimanov bir açıklama yaptı ve Ermenistan’ın Sovyet rejimini kabul
101 Taşkıran, a.g.e., s.121 102 İşyar, a.g.e., s.348 103 Bal, a.g.e., s.410
41
etmesinden duyduğu memnuniyeti bildirerek tartışmalı bölgelerle ilgili
görüşlerini açıkladı. Neriman Nerimanov 1 Aralık 1920 tarihli beyanatında
“bundan sonra hiçbir arazi meselesi asırlarca birbirlerine komşu olan iki
halkın karşılıklı suretle birbirlerinin kanını akıtmasına sebep olamaz. Dağlık
Karabağ’ın emekçi kentlilerine tam kendi kaderini tayin etme hukuku verilir ”
diye açıklamıştır. Ancak Ermeniler bunun yerine Nerimanov’un 30 Kasım
1920’de Ermenistan’ın Kızıl ordunun zafer kazanmasının hemen akabinde
Ermeni meslektaşına gönderdiği telgrafı öne sürerler. Telgrafta Nerimanov ve
Dışişleri Halk Komiseri Hüseyinov şöyle demektedirler: “Bu günden sonra
Ermenistan ve Azerbaycan arasında mevcut eski sınırlar geçerliliklerini
yitirmişlerdir. Dağlık Karabağ ve Zengezur ve Nahçıvan’ın Ermenistan
Sosyalist Cumhuriyetinin toprakları olduğu kabul edilmiştir”104.
Burada belki de Azeri komünistlerin amaçlarından biri de Azerbaycan’ı
Türkiye’den tamamen izole edebilmek idi. Çünkü komünizm karşıtları
Türkiye’den destek bulmakta, milliyetçiler ve Musavat Partisi yandaşları
Sovyet işgalinden sonra çoğunlukla Türkiye’ye kaçmışlardı. Azerbaycan SSC
içinde de karşı devrimci harp durmuyordu.
Ruslar Nerimanov’un bu deklerasyonunu Bolşevizmin ulusal
uyuşmazlıkları iyileştirme gücünün göstergesi olarak lanse etmeye
çalışmışlardır. Ancak Nerimanov daha doğrusu Azerbaycan’daki hükümet
yetkilileri sonradan fikirlerini değiştirmişlerdir. Azerbaycan devrim Komitesinin
Başkanı Nerimanov kısa bir süre sonra eğer Dağlık Karabağ Ermenistan
SSC‘ye verilirse Azeriler arasında Sovyet karşıtı bir ayaklanma çıkabileceği
uyarı ve tehdidinde bulunmuştur105.
1921 yılı Mart ayında Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında imzalanan
Moskova anlaşması ve Ekim 1921’de Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve
Gürcistan arasında imzalanan Kars Antlaşması ile Nahçıvan bölgesi himaye
104 Taşkıran, a.g.e., s.134 105 İşyar, a.g.e., s.354
42
hakkı üçüncü bir devlete hiçbir zaman bırakılmamak şartıyla Azerbaycan
SSC’nin koruyuculuğunda özerk bir bölge olarak kalmıştır.1921 yılında
Nahçıvan meselesi hallolmuş, Zengezur Ermenistan’a terk edilmiştir.
Karabağ’da ise belirsizlik vardır106.
Bu şekilde Zengezur Ermenistan’a verilince Azerbaycan ile Nahçıvan
arasında bir Ermeni koridoru, Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında ise
Azerbaycan toprakları girmiş oluyordu. Bulunan bu çözüm SSCB’nin çıkarına
uygundu. Toprak paylaşımı vasıtasıyla çözüm, Rusya’nın böl ve yönet
stratejisinin bir göstergesi ve sonucu idi. Bu sayede Birlik Cumhuriyetlerinin
Moskova’ya düşmanlık beslemeleri yerine kendi komşularına husumet
duyacağı düşünülmekteydi. Toprak paylaşımı SSCB’nin dış politik çıkarlarına
da hizmet etmiştir. Bu sayede Azerbaycan’ın Nahçıvan’la bağlantısı kesilmiş,
dolayısıyla Kafkasya’ya yönelik olası bir Türk tehdidi de önlenmiştir107.
Azerbaycan’ın kalbi olan Karabağ’a asıl felaket rüzgârları da işte bu
dönemden sonra esmeye başlamıştır. Batı Azerbaycan toprakları üzerinde
bir Ermenistan Cumhuriyeti’nin kurulması dahi Rus-Ermeni iş birlikçilerini
tatmin etmemiş olmalı ki bir de Karabağ’ın tam ortasında Yukarı Karabağ’da
şimdiki tabirle Dağlık Karabağ’da özerk bölge kurulmasına çalışılmış ve
pazarlık 1923 yılına kadar sürmüştür108.
Burada Ermeniler’in iki abes iddiasına biraz değinmek istiyoruz. Şöyle
ki; Ermeniler Karabağ’ın nüfusunun %94-95 oranında Ermeniler’den
oluştuğunu ve bu %94’lük çoğunluğun Azerbaycan’a bağlandığını iddia
ediyorlar. Karabağ’da 1918 yılından itibaren Ermeni çetelerinin Türkleri
katlederek ve yerlerinden göçe zorlayarak bölgede çoğunluğu elde ettikleri
106 Taşkıran, a.g.e., s.135 107 İşyar, a.g.e., s.352 108 Aktaş, a.g.e., s.49
43
doğrudur. Ancak hiçbir zaman %90’lara ulaşmamıştır. I. Dünya Savaşı
sonunda dahi Karabağ’da nüfusun %60‘ını Türkler oluşturmaktaydı109.
Karabağ sorununun çözümü için toplanan Kafkas bürosu genel kurulu
meseleyi oylamış ve 5 Temmuz 1921 yılında Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan
egemenlik sahası içinde otonom haklara sahip bir bölge olmasına karar
vermiştir. Bu kararın Milletler Komiseri olan Stalin’in etkisiyle gerçekleştiği
söylenmektedir. Söz konusu kararın gerekçesi olarak, Nerimanov ‘un
uyarıları ve Karabağ bölgesinin ekonomik açıdan daha çok Azerbaycan’a
yakın ve bağlı olması argümanı kullanılmıştır. İşin bundan sonraki kısmı
bölgenin sınırlarının tam olarak belirlenmesi olmuştur110.
Karabağ konusunda nüfusun çoğunluğunu oluşturduklarını öne süren
Ermeniler, Ermenistan SSC’nin kurulmasından sonra, Milli birlik ve beraberlik
ideolojisi gereğince Ermenistan’dan zorla göç ettirilmiş Azerbaycan
Türkleri’nin geri getirilmesi için çalışmalara başlamıştır. Ermenistan Halk
komiserleri Sovyeti Başkanı Myasnikyan 27 Nisan 1922’de İran Hükümeti’ne
yazdığı bir mektupta İran’a göç etmiş Azerbaycan Türkleri’nin geri dönmeleri
için onlara yardım etmelerini, ulaşım ve gerekli belgelerin verilmesinde
kolaylık sağlamalarını rica etmiştir111.
Ermenistan Hükümeti temsilcileri bölgeden Azeri Türkleri’ni zorla
göçürdüklerini bir anlamda kabul etmişlerdir.
İran’a göç eden Azeri Türkleri Taşnak Hükümetinin menkul ve
gayrimenkul emlaklarını müsadere etmiş olmalarından dolayı geri dönmek
istemiyorlardı. Ancak daha sonra Ermenistan Askeri Devrim Komitesi
göçmenlerin geri dönebilmelerine kolaylık sağlamak amacıyla bu kararı
yürürlükten kaldırdı ve Sovyet Hükümetinin hayatlarına garanti vermesinden
109 Taşkıran, a.g.e., s.137 110 İşyar, a.g.e., s.354 111 (Erişim) www.azsam.org/modules.php?name ,02 Eylül 2007
44
sonra Azerbaycan Türkleri geri dönmeye başladı. Ermenistan’dan zorla göç
ettirilen Azerbaycan Türkleri’nin geri dönmesi sonucu 1922 yılında sayıları
77.762 kişiyi bulmuştur112.
Azerbaycan KP’nin 1923 yılında verdiği karara göre; Dağlık Karabağ
otonom bölgesinin merkezi Şuşa’dan Ermeni nüfusun oldukça kalabalık
olarak yaşadığı Hankendi’ne taşınmıştır. Daha sonra ise bu kentin adı
Stepanakert olarak değiştirilmiştir. Diğer tarafta Azerbaycan KP bölgenin
sınırlarını tespit ederken Ermeni nüfusun çok yoğun olduğu Şamkor, Hanlar,
Daşkesan ve Şavmyan gibi kuzeydeki yerleşim merkezlerini bölgenin dışında
kabul etmiştir.7 Temmuz 1923’de Merkezi İdare Komitesi ve Azerbaycan
Halk Komiserliği Konseyi ortak bir kararla 4.400 km2 lik yüzölçümü ve
100.000’in üzerinde ki nüfusu ile Azerbaycan SSC ‘ye bağlı Dağlık Karabağ
otonom bölgesini oluşturmuşlardır. Bu bölge küçük Kafkas sıra dağlarının
güney doğusunda yer almaktaydı. Doğusunda Berdel, Mirbeşir, Ağdam,
Ağcabedi ve Fuzuli, güneyinde Cebrail ve Gubadlı, batısında Laçin ve
Kelbecer, kuzeyinde ise Şavmyan ve Kasım İsmail ilçeleri bulunmaktaydı.
Dağlık Karabağ; Askeran, Şuşa, Mardakert (Celabert), Martuni (Hovaşen) ve
Hadrut adlı 5 ilçeye bölünmüştü. Bölge 2 vilayet, 6 ilçe, 220 köy ve
kasabadan oluşmaktaydı113.
Özerk bölgenin yönetiminde bazı idari ve ekonomik sıkıntılar meydana
gelince, 1924 yılı yazında Yukarı Karabağ Özerk Bölgesinde bir referandum
yapıldı. Bu referandum sonucu büyük bir çoğunluk Azerbaycan’a tekrar
bağlanmak yönünde oy kullandı ve Karabağ tekrar Azerbaycan’a kendi isteği
ile bağlanmış oldu114.
Ermeniler her ne kadar Sovyet hakimiyetini kabul ettilerse de Ruslara
karşı sürdürdükleri gizli faaliyetlerine son vermediler. Zahirde Rus’tan yana
112 Hatem Cabbarlı, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Aralık 2001, s.46 113 İşyar, a.g.e., s.356 114 Taşkıran, a.g.e., s.140
45
görünüp gerek Ermenistan’da gerekse çeşitli ülkelerdeki lobileri vasıtasıyla
yaptıkları gerçek dışı propagandalarla hedeflerine adım adım yaklaşmaya
başladılar. Türkiye ile Rusya arasındaki ihtiyatlı yaklaşımdan istifade edip,
özellikle Ermenistan dışında güç kazandılar. Guruk adını verdikleri gizli
örgütleri daha ziyade Ermenistan dışındaki Ermeniler’i teşkilatlandırdı. Bunun
semeresini gördükçe faaliyetlerini daha da hızlandırdılar115.
Ermeniler 1926 yılına kadar Karabağ’da bir faaliyet içinde
olmadılar.1926’da ise idarede görev alan Türklere karşı gösterilere
başladılar. Amaçları hep aynıydı, yani Karabağ’ı Ermenistan’a bağlamaktı116.
Azerbaycan’da 1925 yılı ülke içi sanayi atılımlarının başlatılması
programı onaylandıktan sonra ülke içerisinde Sovyet karşıtı olarak faaliyet
gösteren ulusal güçlerin çalışmalarında taktiksel değişikliklere yol açmıştır.
Musavat Partisi bu dönemde çalışmalarının yönünü köylere doğru çevirmiştir.
1926 yılında Azerbaycan Devlet Güvenlik Komitesi, Musavat Partisini
kapatsada gözaltına alınmaktan kurtulan Musavatçılar yılmayarak partiyi
yeniden oluşturmuşlardır.1927 yılında İngiltere’nin Sovyetler Birliği ile
diplomatik ilişkileri kesmesi, ulusal güçlerin Sovyet karşıtı eylemlerini
arttırmasını sağlamıştır117.
Azerbaycan’da görülmeye başlanan milliyetçilik hareketlerini fırsat
olarak gören Ermeniler, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması konusunu
tekrar işlemeye başlamışlardır118.
1930’larda Sovyet lideri Stalin “güneyden gelen tehlike” savı yanında
Pantürkizm ve burjuva ulusçuluğu ile mücadele sloganını kullanarak,
Transkafkasya’daki Türk bölgelerinde çok barbarca bir politika uygulamıştır.
115 Aktaş, a.g.e., 50 116 Taşkıran, a.g.e., s.141 117 Musa Qasımlı, Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1920-1945), İstanbul, Kaktüs Yayınları, 2006, s.18 118 Taşkıran, a.g.e., s.142
46
Stalin döneminde merkezden (Moskova) Azerbaycan için yeni bir tarih, kültür
ve etnik yapı kavramı icat edilmeye çalışılmıştır119.
1936 yılına gelindiğinde ise bölgede 1922 yılında kurulan
Transkafkasya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti dağılmış, yeni Sovyet
Anayasasına göre Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetleri
sınırları değiştirilmeden birer ayrı cumhuriyet olmuşlardır. Bunun sonucunda
da Karabağ, Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’nin sınırları içinde kalmıştır.
Ermenistan’daki Komünist parti Karabağ’ı bir problem olarak ortaya koymak
istediyse de Stalin buna yanaşmamıştır120.
1937 yılına kadar Azerbaycan’da yaşayanlara Azerbaycan Türkleri,
konuştukları dile de Azerbaycan Türkçesi denilmekteydi. Daha sonra ise bu
ifadeler sırasıyla Azerbaycan’lı ve Azerbaycanca şeklinde değiştirilmişlerdir.
Anlaşılacağı üzere bu dönemde Sovyet otoritelerince bölgede yaşayan
Türklere suni bir hüviyet kazandırılmaya çalışılmıştır. 1 Ocak 1940 tarihinde
ise Azerbaycan’da Kiril alfabesine geçilmiştir121.
Sovyetlerin Azerbaycan Türklerine yeni bir hüviyet kazandırma
çalışmaları güttükleri bu dönemde Azerbaycan ulusalcılarının çıkardığı
ayaklanmalar ordu milis ve istihbarat güçlerinin işbirliği sonucu acımasızca
bastırılmış, Azerbaycan genelinde toplu tutuklamalar, idamlar, göç ettirme ve
sürgünler dönemi yaşanmıştır. On binlerce insan Musavatçı, Pantürkist,
Panislamist damgasıyla idam edilmiştir122.
Stalin’in Türklere karşı uyguladığı bu politika Ermenilerin harekete
geçmelerini sağlamış, Ermenistan Yüksek Sovyeti kararı gereğince
Azerbaycan Türkçesinde olan coğrafi yer adları resmi olarak 1935 yılından
sonra değiştirilmeye başlamıştır. Ne yerli Azerbaycan Türk halkından ne de 119 İşyar, a.g.e., s.365 120 Taşkıran, a.g.e., s.142 121 İşyar, a.g.e., s.366 122 Qasımlı, a.g.e., s.19
47
Azerbaycan Devleti’nden konuyla ilgili ciddi itirazlar gelmediğini gören
Ermenistan Hükümeti 1988’e kadar bu konuda 18 karar imzalamış, köy,
kasaba ve coğrafi adları belirli bir plana uygun olarak değiştirmiştir.
Ermenistan Hükümeti Stalin’in uyguladığı komünizm için her türlü tehlikeyi
yok etme politikasını öne sürerek binlerce Azerbaycan Türkünü Orta Asya’ya
sürmüş, onlarca köyü tamamen boşaltmıştır123.
1.7. SOVYET RUSYA VE KARABAĞ MESELESİ
1990'larda yaşanan SSCB'nin çöküş süreci, aynı zamanda yeni
devletin emekleme dönemini oluşturmuştur. Birçok bakımdan imparatorluk
özelliği taşıyan Sovyetler Birliği de çökerken arkasında kurumsal ve kültürel
bir enkaz bırakmıştır. Yeni olarak kabul edilen dönemde ise, yeni bir şey
ortaya atılmadıkça, eski yapının yıkıntıları açısından seçilmiş ve az çok işe
yarayan parçalar kullanılmaya çalışılmıştır. Ciddi bir anlamda "yeni"nin söz
konusu olmadığı bugünkü Rusya Federasyonu da SSCB'nin ve tarihin
kalıntıları arasından seçilmiş yarım ve biçimsiz yapılardan oluşmaktadır124.
Azerbaycan Devletini’nin Sovyetleştirilmesinden sonra Bolşevik Azeri
yöneticiler Karabağ ve Zengezur’la ilgili eski tavırlarını devam ettirdiler. Zira
hem Sovyet Azerbaycan’ının kuvvetli adamı Nerimanov, hem de Bolşevik
yetkililer Karabağ’ın Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul
ediyorlardı125.
Karabağ'da ise Dro, güneyindeki iki Ermeni yerleşim yeri olan Varanda
ve Dizakta, yeniden bir ordu kurma çabasındaydı. Zira çoğunlukta olan
Ermeni nüfuslar, sayesinde “sadece bu iki yerleşim yerini kontrol
edebiliyordu126.” Azerbaycan, Karabağ isyanı ve Bolşevik baskısı ile meşgul
123 Cabbarlı, a.g.m., s.47 124 Elnur Soltan, “Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği”, Avrasya Dosyası, Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4, Kış 2001, s.87. 125 Taşkıran, a.g.e., s.130 126 John Christoper Walker, Armenia and Karabagh, London, 1991, s.99
48
bulunduğu bir sırada 23 Nisan 1920’de Ermeniler 9. Kongrelerini yaptılar ve
hem Dro'nun hem de Ermenistan Cumhuriyeti’nin kışkırtmaları ile
Ermenistan’a bağlanma kararı aldılar. Oysa zaten Azeri Türk kuvvetleri
Karabağ’daydılar ve bunlar Dro'nun kuvvetlerine karşı koyuyorlardı. Bu arada
sınırı geçerek Azerbaycan'a giren 11. Kızıl Ordu'nun 32. Tümeni Evlak
üzerinden Karabağ'a yöneldi. Amaç orayı da Sovyetleştirmekti. Dro,
Ermenistan Cumhuriyetinden yardım umuyordu ama 1 Mayıs 1920’de
Ermenistan’da Bolşevik ayaklanması başladı. Bunun üzerine Dro ve Nceh 24
Mayıs’ta Karabağ’ı terk ettiler ve Bolşevikler Karabağ’a girdi.
Azerbaycan inkılâp komitesinin başkanı Neriman Nerimanov,
Moskova'ya Dışişleri Komiseri Çiçerin ve Orkhonikidze'ye yazdığı mektupta
Karabağ ve Zengezurla ilgili olarak şöyle diyordu. Artık Sovyet
Azerbaycan’ının terkibine dahil olmuş ve güya mübahiseli olan Zengezur ve
Karabağ'a geldikte, kati surette bildiririz ki, bu yerler şüphesiz gelecekte de
Azerbaycan'ın dahilinde kalmalıdır127."
Bu arada 1920 yılı sonbaharında Ermenistan cumhuriyetindeki Taşnak
hükümeti Kafkasya'daki Türklere baskı ye zulüm yapmaya başlamıştı. Hatta
bu zalim tavırlarını Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesine kadar uzatmışlardı.
Ermenilerin Oltu'yu işgal ederek oradaki savunmasız insanları öldürmeye
başlamaları üzerine 30 Eylül 1920'de Doğu Cephesi Komutanı Kazım
Karabekir Paşa Ermenilere karşı ileri harekâta başladı. 7 Kasım 1920'de
Gümrü'yü ele geçirdi ve Ermenilerin isteği üzerine 3 Aralık 1920'de
Ermenilerle Gümrü Anlaşması'nı yaptı. Türkiye ile Ermenistan arasında
imzalanan Gümrü Antlaşması ile daha önceleri Rusya ve Ermenistan
arasında yapılan antlaşma gereği Azerbaycan'dan koparılmaya çalışılan
Nahçıvan bölgesi geçici olarak Türkiye'nin himayesinde bırakıldı ve
Türkiye'nin himayesinde bir mahallî yönetim oluşturulması kararlaştırıldı. Bu
127 Aliyev, a.g.e., s.89-90
49
yönetimin sınırlarına kesinlikle Ermenistan'ın karışmaması esası da kabul
edildi128.
Kafkasların tamamı Sovyet hakimiyetine geçtikten sonra Dağlık
Karabağ Otonom Oblast’ı (özerk Bölgesi) kurulmuş ve Azerbaycan’a
bağlanmıştır. Ermeni kaynaklarına göre o sıralarda nüfusunun büyük
çoğunluğu Ermeni olan Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlanmasının esas
nedeninin Sovyetlerin “böl ve yönet” politikası olduğu görülmektedir. Gürcü
kökenli olması nedeniyle Kafkaslardaki koşulları çok iyi bilen Stalin’in çizdiği
harita şudur: Nahçıvan, bir Ermeni koridoruyla Azerbaycan’dan ayrılmıştır.
Böylelikle Azerbaycan’ın önemli bir eyaleti ile doğrudan bağlantısı kesilmiştir.
Ayrıca Türkiye’nin Azerbaycan’a komşu olması önlenmiştir. Karabağ, özerk
de olsa, Azerbaycan’a bağlanmak suretiyle Azerbaycan ve Ermenistan
arasında devamlı bir anlaşmazlık kaynağı yaratılmış ve Moskova’nın
hakemliğine başvurmaları sağlanmıştır.
1.8. 1945-1980 ARASI DÖNEMDE ERMENİSTAN’IN FAALİYETLERİ
İki dünya savaşı arasındaki dönemde büyük devletler tarafından
Ermeni politikalarına kısa bir süre ara verildiği görülmektedir. Bunu iki nedene
bağlamak mümkündür. Birincisi bu dönemde izlenen politikaların daha çok
Avrupa merkezli olmasıdır. İkincisi ise bu dönemde bölgesel rekabette SSCB
ile İngiltere arasındaki rekabetin eskisi kadar güçlü olmaması ve aynı
zamanda SSCB’nin iç politika mevzuları ile daha fazla ilgilenerek dış politika
konularını ikinci plana atmasıdır. Ancak bahsi geçen dönemde Ermeni
diaspora kuruluşları faaliyetlerine devam etmişlerdir129.
Bu gelişmeler yaşanırken II. Dünya Savaşı patlak vermiş, 1941’de
Nazi Almanyası Rusya’ya saldırdığında Bakü’nün zengin petrol yataklarını
ele geçirmek ve bu suretle Sovyet ekonomisini baltalayarak ordunun
128 İsmail Soysal, Türkiye'nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara, TTK, 1983, s.19-20. 129 Süleyman Seydi, Ermeni Araştırmaları, Sayı 4, Kış 2003, s.52
50
enerjisinin tükeneceğini hesap etmiştir. Bu anlamda Transkafkasya özellikle
de Azerbaycan bu harekâtın köprübaşı konumundaydı. Nitekim adı geçen
bölgenin işgal edilmesinin ardından sıra İran, Hindistan ve Afganistan’a
gelebilirdi130.
Savaş yıllarında bazı Azerbaycan Türklerinin mevcut Alman rejimiyle
işbirliği denemeleri Faşizme duydukları sempatinin değil, Nisan 1920 yılında
ülkelerini işgal eden Bolşeviklere duydukları nefretin göstergesiydi. Öte
yandan Azerbaycan ulusu Hitler ve Faşizm karşıtı koalisyonda yer alarak ve
partizan savaşlarına katılarak zaferin kazanılmasında katkıda bulunmuşlardır.
Savaş yıllarında Alman esir kamplarında tutulan yaklaşık 70 bin Azerbaycan
Türkü’nün 35-40 bini sağlıklı konumda idi. Onların 20 ila 25 bini orduya
alınarak gönülsüz olarak Sovyetlere karşı savaştırılmıştır. Askeri çatışmaya
katılan gönüllülerin amacı ise Azerbaycan’ın bağımsızlığına son veren
Bolşeviklere karşı savaşmaktı. Alman esir kamplarında kalanların Stalin
rejimi tarafından vatan haini ilan edilerek kurşuna dizilmeleri, gözaltına
alınmaları, aşağılanmaları onların geri dönüşünü büyük ölçüde engellemişti.
Muhaceretin önde gelenleri Batı Avrupa ve Türkiye’ye sığınarak burada
dernekler oluşturmuş, Azerbaycan’ın özgürlük savaşının unutulmaması için
çabalamışlardır. II. Dünya Savaşı yıllarında ABD, İngiltere ve SSCB’nin
Hitler’e karşı koalisyon içinde yer almaları Azerbaycan özgürlükçülerinin
önünü kapamıştır131.
İkinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni güç dengesi
sisteminde SSCB bölgede Britanya karşısında çok avantajlı duruma
geçmiştir. Üstelik SSCB artık Türkiye ve İran’dan doğrudan bir tehdit
algılaması içinde olmadığı gibi, aksine bu ülkeleri tehdit edebilmekteydi.
Harpten sonra Dinamik güç Dengesi sisteminin gereği olarak ABD zamanla
uluslararası meselelere angaje olmak suretiyle dünya çapında olası otorite
boşluklarını doldurmak zorunda kalmıştır. SSCB kendisine yönelik
130 İşyar, a.g.e., s.366 131 Qasımlı, a.g.e., s.21
51
dengeleyici pozisyonda hissettiği büyük güç ABD ‘ye karşı Transkafkasya
bölgesinin tam anlamıyla kendi himayesi altında kalabilmesi için sert
politikalar izlemeyi tercih etmiştir132.
Ermeniler bu dönemde Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için
çalışmışlar, 1945 yılında Ermenistan Komünist Partisi Genel Sekreteri
Stalin’e mektup yazarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesini
istemiştir. Stalin bu konu ile ilgili olarak Azerbaycan Komünist Partisi Genel
Sekreterine görüşlerini sormuş, Genel Sekreterin prensip olarak buna karşı
olmadıklarını, ancak buna karşı Ermenistan, Gürcistan ve Dağıstan’da
Azerbaycan Türkleri’nin toplu yaşadıkları bölgelerin Azerbaycan’a verilmesi
gerektiğini belirtmesi üzerine Ermeniler bu koşullar altında Karabağ‘ın
Ermenistan’a verilmesinin bir anlamı olmadığını bilerek konuyu
kapatmışlardır133.
Ermenistan Hükümeti nüfusunun az olduğunu ileri sürerek yurt dışında
yaşayan Ermeniler’i Ermenistan’a yerleştirmek için 1945 den itibaren geniş
propaganda faaliyetine başlamışlardır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Ruslar’ın İstanbul ve boğazlar
konusundaki istekleri ve sıcak denizlere inme çabaları tekrar gün ışığına
çıkmış ve Ruslar daha önce de olduğu gibi bu konularda baskı yaratmak ve
Türkiye Cumhuriyeti’ni zor duruma düşürmek amacıyla Ermeniler’i
kullanmaya yeniden başlamışlardır.
Türkiye’yi yıpratmayı ve üzerinde Sovyet isteklerini dikte ettirmeyi
amaçlayan bu psikolojik harp 7 Haziran 1945 tarihinde Sovyet Dış İşleri
Bakanının Türkiye’nin Moskova Büyükelçisine I. Dünya Savaşı sırasında
Türkiye’den 1,5 milyon civarında Ermeni’nin sürüldüğü ve bunların tekrar ana
vatanlarına dönmelerinde kendilerine yurt olarak verilmek üzere daha önce
132 İşyar, a.g.e., s.368 133 Cabbarlı, a.g.m., s.48
52
Ermeniler’e ait olduğunu iddia ettikleri Kars ve Ardahan’ın Sovyet
Ermenistan’a iade edilmesi şeklinde bir istekte bulunması ile başlamıştır. Bu
olayla eş zamanlı olarak ABD, Ortadoğu ve Balkanlarda yaşayan Ermeniler’in
anavatan olarak kabul ettikleri Sovyet Ermenistan’a dönmelerini
sağlayabilmek için Ermeni Diaspora organizasyonları hummalı bir faaliyet
içine girmişlerdir134.
Türkiye’ye karşı Ermenileri kullanan Sovyetler Birliği bu aşamada
Ermeni sorununu politik alandan bilimsel alana da taşıyarak Moskova’da ve
diğer cumhuriyetlerin başkentlerinde kurduğu Bilimler Akademileri
bünyesinde oluşturulan Şarkiyat Enstitülerinde Ermeni konusunu tek yanlı
olarak işlemiştir. Bu faaliyetleri Hınçak ve Taşnak partilerini son derece
memnun etmiştir. Her ne kadar Taşnaklar, Sovyet nüfusundan uzak bir
şekilde mücadeleleri sürdürmüş olsalar da bu Sovyet yardımı onları memnun
etmiştir. Hınçaklar ise bir deklerasyon yayınlayarak artık davayı beraber takip
etme zamanı gelmiştir diyerek Taşnaklara işbirliği teklif etmişlerdir. Böylece
işbirliğine giren Taşnak ve Hınçak yetkilileri Batı ülkelerinde yaşayan
Ermeniler’e vakıflar, araştırma merkezleri ve hatta üniversitelerde Ermeni
Tarihi ve kültürünü öğrenme kürsüleri vasıtasıyla özellikle Türk-Ermeni
ilişkilerini saptıran araştırmalar yaptırıp, kitaplar yayınlatmışlardır.
Ermeniler’in Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın sessizliğinden istifade ederek Batı
ülkelerinde özellikle ABD ve Fransa’da yaptığı bu çalışmalar büyük yankı
bırakmış ve yeni yetişen nesiller, Ermeniler’i mağdur, Türkleri ise zalim
görmeye başlamıştır135.
Ermeniler için anavatana dönüş projesini başlatan Ruslar yurt dışında
yaşayan Ermenilerin Ermenistan’da yaşayacakları yerler için ve
Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin göç ettirilmesi için 1947-
1948 senesinde iki karar vermişlerdir. SSCB Bakanlar Konseyinin bu
134 Seydi, a.g.m., s.53 135 Mehmet Saray, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri II. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.385
53
kararları gereği Azerbaycan Türkleri üç aşamada göç etmeli idi. Toplam
100.000 kişinin göç ettirilmesi planlanmıştı. Bu karara Azerbaycan
Hükümeti’nden hiç kimse itiraz etmemiştir.1953’e kadar devlet 53.000 kişiyi
Azerbaycan’a göç ettirdi. Bir o kadar da kendi başına göç ederek
Azerbaycan’a yerleşti. Zorla göç ettirilen Azerbaycan Türkleri’nin hiçbiri
Karabağ’a sokulmadı. Göçmenlerin bazıları Karabağ’a yerleşmek isteseler de
devlet güç kullanarak onları geri götürmüştür. Stalin’in ölümünden sonra göç
durdurulmuş ve daha sonra göç edenlerin birçoğu geriye dönmeye
başlamıştır136.
İngiliz Hükümeti Ermeniler’in anavatana dönüş projesine başlamasının
Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini geliştirmek için ciddi çabalar sarfettiği ve
bunda da önemli mesafeler almaya başladığı döneme denk gelmesini anlamlı
bulmuştur. Benzer yaklaşımı Amerikan askeri ve sivil otoriteleri de
sergilemeye başlamışlardır. Amiral Leahu Dış İşleri Bakanı James Byrnes’a
yazdığı mektupta, Sovyetlerin Ermeni Halkı için Türkiye’den talep ettiği
toprağın daha ziyade Moskova’nın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e ulaşma
isteklerinin menifestosunu oluşturduğunu belirtmiştir. Bu anlamda Sovyet
politikasının asıl amacı Ortadoğu petrollerine ulaşmak için bir atlama
tahtasına ihtiyacı olduğunu ve bunun için de Ermeniler’e vatan arama
bahanesiyle bölgede kendi politik emellerini gerçekleştirmeye çalıştığının
altını çizmiştir. Moskova’nın bu politikası sadece İngiliz çıkarlarını değil dünya
gücü olan Amerikanında çıkarlarını tehdit etmekteydi. Ermeni taleplerini de
bu çerçevede algılayan Amerika yönetimi Sovyetlerin bölge politikalarına
karşı Truman Doktri’niyle de somutlaşan tavrını koydu137.
Amerikan Başkanı Truman’ın bölgesel güç dengesinde ABD’nin de
varlığını hissettirecek şekilde bölgeye angaje olma temayülü göstermiş
olması SSCB’nin işgal etmiş olduğu ve kendi elinde bulunan Kuzey
Azerbaycan’ın bekası için işgal ettiğini belirttiği Kuzey İran’dan çıkmasını da
136 Cabbarlı, a.g.m., s.49 137 Seydi, a.g.m., s.54
54
sağlamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla Sovyet Rusya II. Dünya Savaşından sonra
dünya Ermeniliğin merkezi ve ümidi olmak ve yeri geldiğinde onları kendi
amaçları doğrultusunda kullanmak istemiştir. Rusya’da özellikle Müslüman
Türklerin ve Rus olmayan milletlerin kimlikleri ezilmeye çalışılırken Ermeni
dili, kültürü, alfabesi, kilisesi özenle korunmuştur. Dolayısıyla Sovyet yönetimi
altında Ermeni Milliyetçiliği ilk günkü gibi canlı tutulabilmiştir. Ermeniler bir
yandan Sovyet politikalarına hizmet ederken diğer yandan Karabağ üzerinde
hak iddia etmeye devam ediyorlardı138.
Stalin döneminde birşey elde edemeyen Ermeniler, Krusçev
döneminde Ermenistan’ın Sovyetleştirilmesinin 40.yıl dönümü vesilesi ile
1960 yılında Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını gündeme getirdiler. Bir
sonuç çıkmayınca bu defa 1963 yılında bölgeden topladıkları 2500 imzalı
dilekçeyi Krusçev’e gönderdiler. Burada Karabağ’ın Ermenistan’a ya da
Rusya’ya bağlanmasını istiyorlardı. Bu dilekçe dikkatle incelendiğinde
Ermenilerin 1988’lerden sonra ileri sürecekleri iddiaları da o zamandan
oluşturdukları görülmektedir. Bu dilekçeden de bir sonuç alamayan Ermeniler 139 1965’de Moskova’dan sözde Ermeni soykırımının 50. yıldönümünü
anmak için izin aldılar. 24 Nisan da 400 bin kişinin katıldığı mitingde “Batı
Ermenistan (Anadolu) bizim olmalıdır, Dağlık Karabağ bizimdir, Nahçıvan
Ermenistan toprağıdır” sloganlarıyla Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı
gösteriler yapıldı. Bu tarihten itibaren Ermeni Hükümeti’nin ve Ermenilerin
Azerbaycan Türklerine karşı baskıları daha da artmıştır. Her yıl düzenlenen
anma törenlerinde Ermeni gençleri Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları bazı
köylere hücum ederek taraflar arasında ciddi sorunların yaşanmasına neden
oluyorlardı140.
1966-1967’de Ermenistan Hükümeti Karabağ’ın kendilerine
bağlanması için bir kez daha Moskova’ya talepte bulunmuşlar, öncekilere
138 İşyar, a.g.e., s.369 139 Taşkıran, a.g.e., s.143 140 Cabbarlı, a.g.m., s.50
55
benzer gerekçeli taleplerle karşılaşan Moskova’nın yaklaşımı ise sorunun iki
cumhuriyet arasında çözülmesi şeklinde olmuştur. Ermeniler soğuk savaş
boyunca Karabağ ile ilgili isteklerini Moskova’nın desteği ile elde
edebileceklerini düşünmüşler ve sürekli Moskova’dan Azerbaycan toprakları
ile ilgili toprak talebinde bulunmuşlardır. Moskova bu taleplere çoğu zaman
olumlu yaklaşmış 1969 yılında “Gökçe Mahal “ adıyla bilinen Basargecer
yöresi daha sonra ise Şemseddil yöresini ele geçirmişler böylelikle Gökçe
Göl çevresi zamanla tamamıyla Ermeniler’in idaresine geçmiştir. Soğuk
savaş döneminde Sovyet Rusya’nın istekleri ile paralel hareket eden
Ermeniler, Ermenistan dışında kurdukları terör örgütleriyle Türkiye üzerindeki
emellerini gerçekleştirme çabasına girmişlerdir. Terör eylemleriyle Avrupa ve
Amerika kamuoylarının dikkatlerini çekmek ve yayınladıkları bildiriler ve
kitaplarla bu kamuoylarının desteğini sağlamak için harekete geçmişlerdir141.
Taşnak ve Hınçak partileri ayrı ayrı terör örgütleri kurma yoluna
giderek bu terör örgütleri vasıtasıyla zengin Ermeniler’den tehdit ve baskı
yoluyla istedikleri paraları toplamış, bu paralarla da terörist militan grupları
için eğitim merkezleri açmaya başlamışlardır. 1975 de Hınçaklar tarafından
kurulan ASALA (Ermenistan’ın kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) ve 1972
de Taşnaklar tarafından kurulan JCAG (Ermeni soykırımı Adalet
Komandoları) adlı terör örgütleri Ermenistan davasını Batı ülkelerde canlı
tutmak adına 1984 yılına kadar toplam 82 terör saldırısı gerçekleştirmişlerdir.
Ermeniler ülke içinde SSCB’ye sürekli Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması
için başvurmuşlar, bu isteklerinden hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir142.
Bunun karşısında Karabağ’da yaşayan Azeri Türkleri maalesef boş
durmuşlar ve komünizmin halkların kardeşlik ve dostluğu fikirlerine inanmış,
milli kültürlerini canlandıracak faaliyetlerden uzak kalmışlardır.1975 de
Komünist Partisi Bölge Komitesi Karabağ’ı Ermenistan’a bağlama çabalarını
reddetti ve bunları Taşnak propagandası olarak değerlendirdi. Brejnev
141 İşyar, a.g.e., s.372 142 Saray, a.g.e., s.386
56
zamanında da isteklerini kabul ettiremeyen Ermeniler 1985 yılında Rusya’nın
başına geçen Gorbaçov döneminde Karabağ’ı Ermenistan’a bağlama
çabalarını iyice hızlandırdılar. Özellikle “prestroika ve glastnost” prensipleri
bütün kültür, arazi gibi meselelere yeni ufuklar yeni arayışlar getirmiştir143.
143 Taşkıran, a.g.e., s.145
İKİNCİ BÖLÜM ERMENİSTAN VE AZERBAYCAN ARASI İLİŞKİLER
2.1. 17. ve 18. YY’LARDA BÖLGENİN STATÜSÜ VE BÖLGE ÜZERİNDEKİ FAALİYETLER
18. yy’ın başlarında Rusların, yeniden bölgede sahneye çıkmalarına
kadar geçen dönemde Transkafkasya’da Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi
İran İmparatorluğu arasında bazı sürtüşmeler ve savaşlar yaşanmış, bu
sürede Karabağ kâh İran’ın eline geçmiş, kâh Osmanlının eline geçmiş ve
bölgedeki istikrarsızlıklar uzayıp gitmiştir144. Bu süreçte Transkafkasya da
varolan Türk Hanlıkları kimi zaman kendi aralarında, kimi zaman komşu
devletlerle ittifaka girerek varlıklarını sürdürüyorlardı. Azerbaycan Hanlıkları
arasındaki denge bölgede, Osmanlı Türk Devleti ile sağlanıyordu. Ermeniler
ise 1711 sonbaharında Çarlık Rusya ile yaptıkları ticari protokol ile birlikte
Rus tüccarlarla birlikte hareket etmeye başlamışlardı. Bu protokolün
imzalanmasını Moskova Ortodoks Kilisesi sağlamıştı. Bu sayede ekonomik
politik hedeflere ulaşmak için din ve kilise kullanılmaya başlanmıştır.
Osmanlı padişahı III. Ahmet döneminde, 1714 yılında Dağıstan ve
Şirvan Hanları Osmanlılardan kendilerine yardım etmesini talep etmişler;
Osmanlılar da Safevilerin Müslümanlar arasında mezhep ihtilaflarını
besleyerek varlıklarını devam ettirmelerine bir son vermek için harekete
geçmişler ve Erivan ve Karabağ’ı tekrar Osmanlı İmparatorluğuna dahil
etmişlerdir. Safevilerin son Şahı II. Tahmasp’ın zaafından yararlanan (Çarlık
Rusya) 1722 yılında Hazar Denizi sahillerini işgal etmişler. Osmanlı
İmparatorluğundan yardım isteyen Azerbaycan varlıklılarının isteği üzerine
Osmanlı bölgeye sefer düzenlemiş. 1724 yılında Nahçıvan, Merend, Tebriz,
Karabağ ve Erbil’i tekrar ele geçirmiştir.1724 yılında Osmanlı İmparatorluğu
ile (Çarlık Rusya) anlaşma yapmış, bu bölgeler Osmanlı İmparatorluğu’na 144 İşyar, a.g.e., s.138
58
bağlanmıştır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu bölgeden kuvvetlerini çekince bu
seferde Nadir Şah Azerbaycan topraklarını işgale başlamıştır. Azerbaycan
toprakları üzerinde kurulan hanlıkların birbirleriyle olan anlaşmazlıkları bölge
üzerinde yaşanan, Osmanlı-Safevi çatışmaları bölgedeki istikrarsızlığı
körüklemiş, bu istikrarsızlıktan fayda ummayı düşünen Ermeniler bölge
üzerinde etkili olmaya başlayan (Çarlık Rusya’dan) yardım alarak kendi etki
alanlarını genişletme çabasına girmişlerdir145.
1722 yılında Dağıstan’ın Osmanlı Devletinin eline geçmesinden
hemen sonra İran’ın Kafkas Vilayetlerinde çözülmeler yaşanmış, Ermeni
kaynaklarında belirtildiğine göre 1722-1728 yılları arasında Karabağ ve
Sunik’te yaşayan Ermeniler Çar I. Petro‘dan yardım alabileceklerini de
hesaba katarak Davit Bey adlı yerel bir Ermeni liderin önderliğinde Osmanlı
İmparatorluğuna karşı ayaklanmışlardır. Ermeniler bu sırada Karabağ’da bir
derebeylik kurmayı başarmışlar, ismini de Karabağ Melikliği koymuşlardır146.
Böylece bölgede ilk defa Rus-Ermeni işbirliği oluşmuştur. Ermenilerin
Hıristiyan oluşları Çarlık Rusya için oldukça elverişli bir durum idi. Bu açıdan
bakıldığında din ayrılığı ve din düşmanlığından yararlanarak, Ermenilerden
Rus menfaatleri için çıkar sağlamak mümkün olacaktı147.
Nadir Şah bir taraftan Osmanlı, diğer taraftan da Çarlık Rusya üzerine
seferler düzenleyerek İran’ın bölgede kaybettiği bölgeleri geri almaya
çalışmıştır. Nitekim 1734 yılında Nadir Şah Azerbaycan topraklarına girmiştir.
İranlılar Şirvan dahil tüm bölgeyi ele geçirmişlerdir. Bu gelişme üzerine 10
Mart 1738 tarihinde Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya’sı arasında Gence
Antlaşması imzalanmıştır. Sözü edilen antlaşma gereğince her iki devlette
bölgede elde ettikleri yerleri karşılıklı olarak bırakıp geri çekilmeyi kabul
etmişlerdir. Gence Antlaşmasıyla Osmanlı ve Çarlık Rusya Transkafkasya
145 Hayati Aktaş, Dağlık Karabağ Sorunu, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 2001, s.31 146 İşyar, a.g.e., s.140 147 Aktaş, a.g.e., s.32
59
bölgesinde elde ettikleri tüm bölgeleri İran ‘a iade etmişlerdir. Ermeniler ise
Transkafkasya bölgesinde hâkimiyeti yeniden tesis eden İran ile yakınlık
kurmaya çalışmışlardır. Bu gayretlerinde başarılı olan Ermeniler Nadir Şahın
iltifatına mazhar olmayı başarmışlardır. İran’ın hâkimiyeti yeniden kurulunca
bölgede Erivan, Gence ve Şirvan beylerbeylikleri kurulmuş, bunlarda
doğrudan İran merkezi idaresine bağlanmıştır. Nadir Şahın ölümünden sonra
Azerbaycan küçük hanlıklara bölünmüştür. Ruslar bölgedeki istikrarsızlıktan
faydalanarak ve bağımsızlık hayalleri kuran Ermenileri kullanarak Türk-İran
hâkimiyeti altındaki bu bölgeyi ele geçirmek niyetiyle gerek İran’daki gerekse
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenileri bizzat kendi korumasına almaya
çalışmışlardır. Her şey den önce Rusya Transkafkasya’daki Ermenileri
bilinçlendirip örgütleyerek XIX.yy başlarında İran’a karşı yeniden taarruza
geçebilecek güce kavuşmuştur. Çarlık Rusya’nın bölge üzerindeki
politikalarını bilmek için 1768-1774 Osmanlı Savaşı sırasında kazandığı
bölgelerde yaşayan Ermeni nüfusu nasıl göç ettirdiğine bakmak gerekir148.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşlarından sonra 1778 yılında Rusya,
Kırım’da yaşayan binlerce Ermeni’yi step bölgelerine doğru göç ettirmiştir.
Peki bunun nedeni ne olabilirdi? Bu soruya birçok cevap bulunabilir. Bu olası
cevaplardan bizce akla en yatkın olanı şudur; Ruslar Kırım gibi çok stratejik
bir bölgeye yoğun olarak ticaretle meşgul olan Ermenileri değil de Slav
kökenli halkları kendi askeri birliklerini ve Koşakları yerleştirmeyi uygun
bulmuş olabilirler. Nitekim Rusya bölgede askeri birlik mensuplarına araziler
vererek tıpkı Bizans ve Osmanlı’nın “Tımarlı Sipahi” düzenine benzeyen bir
sistem kurmaya çalışmıştır. Rusya bölgede hakim olabilmek için İran’a
saldırmaya hazırlanırken, bölgede yaşayan Ermenileri de bilinçlendirip,
örgütlemiştir149.
148 İşyar, a.g.e., s.143 149 İşyar, a.g.e., s.148
60
Böylece Rusya XIX.yy başlarında Transkafkasya’da İran’a karşı kararlı
bir taarruza girişmiştir150. Rus Çarı I. Aleksandr 1801 de Gürcistan’ın doğu
kısmını , 1804 de Gandzak’ı ele geçirdi. Aynı yıl Ruslar Gence Hanlığı’nı da
zaptettiler. Ruslar Transkafkasya’daki Hanlıkların fethi için oluşturdukları çok
sayıda birliklerin başına Prens Sisianov’u getirdiler. 3 Ocak 1804’de Gence
Hanlığının Başkenti Gence’yi ele geçiren Sisianov adını değiştirerek Rus
İmparatoriçesi Elizabeth’in onuruna Gence adını “Elizabethol” yapmıştır151.
Rus istilası karşısında, Azerbaycan Hanları yalnız kalmışlardı.
Osmanlı Türk Devleti’nin bu sırada bölgeye müdahale gücü zayıf kalmıştı152.
Gürcistan’ın Rusya’ya bağlanmasından sonra Ermeniler yoğun
biçimde Tiflis’e göç ederek şehri sözde Doğu Ermenistan’ı yaşam merkezi
haline getirmeye çalışmışlardır. O aşamaya kadar henüz daha Ermeniler’in
Kafkasya’ya düzenli ve sistematik olarak göç ettirilmesi siyasetine
başlanılmamıştır. Ancak bu yönde bazı planlar hazırlanıyordu153.
Rusların Kafkaslarda bu ilerleyişi Osmanlı Devleti ve İran’ı
endişelendirmiştir. Diğer taraftan Rusların Kafkasların güneyine inmeleri,
İngiltere ve Fransa’nın da hoşuna gitmemiştir. İngiltere ve Fransa Rus
kuvvetlerinin Güney Kafkasya’dan atılabilmesi için Osmanlı Devleti ve İran’ı
Ruslara karşı tahrik etmişlerdir. Bu tahriklere olumlu yanıt veren İran Şahlığı
1804’de Rusya’ya savaş ilan etmiştir. Bu sırada Karabağ ve çevresinde
Karabağ Hanlığı varlığını devam ettirmekteydi154.
Karabağ Hanlığı 1747’de kurulmuş ve varlığını 1822 yılına kadar
devam ettirmiştir. Osmanlıdan ve İran’dan bağımsız olan hanlık, bölgede
diğer hanlıklar arasında büyük bir prestije sahipti. Hanın hükmü, Şirvan, Şeki, 150 Aktaş, a.g.e., s.32 151 Aktaş, a.g.e., s.32 152 Dursun Yıldırım, Cihat Özönder, Karabağ Dosyası, Ankara, Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1991, s.4 153 İşyar, a.g.e., s.149 154 Aktaş, a.g.e., s.33
61
Gence, Erivan, Nahçıvan, Hoy, Karabağ, Tebriz, Erdebil hanlıklarında hatta
Maraga ve Irak sınırındaki Kaplankuh’ta bile geçmekteydi155.
İran’ın Rusya’ya savaş ilan ettiği 1804 yılında Karabağ Hanlığının
topraklarını istila edeceğinden endişelenen Karabağ Hanı İbrahim Halil Han
bu sırada prens Sisianov’a müracaat ederek yardım istedi. Bunun
karşılığında Rusya’ya sadık kalacağını bildirdi. General Sisisanov ise
Rusya’nın hâkimiyetini kabul etmesi durumunda onu han gibi tanıyacağını
bildirdi. Bu gelişmelerin olduğu sırada İran Şah’ı Karabağ’a kuvvet
gönderdiyse de İbrahim Halil Han bunları mağlup etti.14 Mayıs 1805’de
Ruslarla görüşmelere tekrar başlamak zorunda kalan İbrahim Halil Han,
Sisianov’la Karabağ Hanlığı’nın Rusya’nın hâkimiyetini yeniden kabul etmesi
yolunda bir anlaşma imzalamıştır156. Bu yolla Rusya XIX. yüzyılın
başlarından itibaren Azerbaycan bölgesine yavaş yavaş nüfuz etmeye
bağlamıştır. Karabağ Hanlığı’nın Rus hâkimiyetine girmesinden hemen sonra
Prens Sisianov Transkafkasya’da dağınık halde yaşayan Ermenileri Karabağ
sınırları içinde bir araya getirmeye çalışmıştır157.
14 Mayıs 1805’de anlaşmayı Rusya adına yapan General Sisianov
Çar’a gönderdiği raporda; Karabağ coğrafi bakımdan Anadolu’nun, İran’ın,
Azerbaycan’ın kapısı sayılır demek suretiyle bölgenin stratejik önemini
belirtmiş ve burada dengeyi kendi yararlarına çevirebilmek için
Müslümanların arasına Hıristiyan unsurların yerleştirilmesini önermiştir.
Doğal olarak bu ile en uygun unsur Ermenilerdir.
Rusya Kafkaslarda elde ettiği topraklarla Osmanlı İmparatorluğu‘na
komşu olunca 1806 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda baş gösteren Sırp
isyanını da fırsat bilerek batıdan ve doğudan Osmanlı topraklarına
saldırmıştır. Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki savaşın 1812 yılında
155 İşyar, a.g.e., s.155 156 Aktaş, a.g.e., s.33 157 İşyar, a.g.e., s.164
62
imzalanan Bükreş Antlaşmasıyla sona ermesinin ardından aynı yıl içinde bu
seferde İran ile Rusya arasında yeni bir savaş başlamıştır158. Bu savaşlar
sırasında bölgede yaşayan Ermeniler, bölgede yalnız başına, kendi ayakları
üzerinde duramayacaklarını anlamışlar, varlıklarını devam ettirebilmek için
büyük bir ülkeye dayanmaları gerektiğine inanmışlardır. Büyük güç ibresi
doğal olarak Rusya’yı göstermekteydi.
Rusya ve İran arasındaki savaş 12 Ekim 1813 tarihinde Karabağ’ın
Gülistan köyünde imzalanan Gülistan Antlaşması ile sona ermiştir159.
Gülistan Barış Antlaşması ile İran’a bırakılan Erivan ve Nahçıvan Hanlıkları
dışındaki tüm Kuzey Azerbaycan Rus İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
Dolayısı ile Karabağ’ın Rusya’ya bağlı olduğu Kürekçay Antlaşmasından
sonra bir kez daha teyit edilmiştir. Bölgeyi sınırları içerisine atan Rusya
Ermeniler’in bu topraklara göç ettirilmesi meselesini de daha sistematik bir
şekilde ele almaya başlamıştır. Moskova’da 1816 yılında Ermeniler üzerine
araştırmalar yürüten bir “Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü” kurulmuştur. Türk
nüfusunu ise sistematik olarak azaltmaya ve onları Kafkasya dışındaki uzak
bölgelere zorunlu göçe tabi tutmaya çalışmışlardır160.
Dağlık Karabağ bölgesi de bu anlaşma ile beraber Karabağ Hanlığı
dahilinde Rusya ile birleştirilmiştir161.
Rusya 1819 yılından başlayarak bölgede olası karışıklıkları
engellemek bahanesi ile bölgede kurulu olan hanlıkları ve Ermeni
Melikliklerini lağvetmiş, bu toprakların tümünü Çar adına hazineye dahil
etmiştir. Daha sonra ise bu bölgelerin merkeze bağlı birer oblast (iç işlerinde
kısmi yetkili bölge) haline getirmiştir162.
158 İşyar, a.g.e., s.170 159 Vedadi Mustafayev, “Dağlık Karabağ Problemi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar Arası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2002, s.1 160 İşyar, a.g.a., s.173 161 Rövşan İbrahimov, “Karabağ Sorunu”, Ermeni Araştırmaları, Sayı:6, 2002, s.35 162 İşyar, a.g.e., s.175
63
1826 yılında İran prensi Abbas Mirza 1813’de imzalanan Gülistan
Antlaşmasını bozmuş ve Ruslarla mücadeleye başlamıştır. Ermeniler bu
savaşta Ruslara yardım etmişlerdir. Ermenilerin yardımı ile Ruslar İran’ı
yenmişlerdir. Revan Ermeniler tarafından Ruslara teslim edilmiştir.
08 Şubat 1828 de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile İran 1813’de
kaybettiği bölgelere ilaveten Erivan ve Nahçıvan Hanlıklarını da Rusya’ya
terk etmek zorunda kalmıştır. 1813 ve 1828 yılları Kafkasya özellikle
Azerbaycan için bir anlamda dönüm noktası olmuştur.
1813 yılında Gülistan, 1828 yılında yapılan Türkmençay Barış
Antlaşmaları ile Azerbaycan ikiye ayrılmış, Rusya ve İran’a bağımlı hale
getirilmiştir163.
Rusya ile İran arasında yapılan Gülistan 1813 ve Türkmençay 1828
antlaşmalarında Karabağ Hanlığının 1805’ de Rusya’ya devredilmesi
antlaşmasında görülmektedir ki, Çarlık sırf Azerbaycan topraklarını işgal
etmiştir. Bu belgelerin hiçbirinde Karabağ’da Ermeni malikâneleri ve onların
Rusya tebaana geçmesi hakkında işaret bile yoktur164.
Bizce Türkmençay Barış Antlaşmasının en önemli hükümlerinden biri
de anlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren 1 yıl içinde İran ve Rusya
topraklarında yaşayan halkların istedikleri tarafa göç edebilme hakkını
kullanabilecek olmaları idi. İran’da yaşayan Ermenilerin bu durumda
Rusya’ya göç etmek isteyecekleri açıktı. Gerçekten de bu sırada 30.000 den
çok İran Ermeni’si akdedilen bu anlaşmadan yararlanarak Rusya’ya göç
etmişlerdir165. Rusya İran tarafındaki Ermenileri göçe teşvik etmek amacıyla
Ermenileri 20 yıl süreyle vergiden muaf tutmuştur166.
163 Mustafayev, a.g.e., s.6 164 Aktaş, a.g.e., s.325 165 İşyar, a.g.r., s.191 166 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s. 5
64
Çar I. Nikola Türkmençay Antlaşması ile ele geçirdiği bölgeleri “Ermeni
İli” olarak ilan etmiştir. Çar 1.Nikola ve yönetimi, tarihte eşine az rastlanır bir
şekilde, Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında düşmanlık yaratan bir politika
takip etmiştir167.
Azerbaycan’dan göç ettirilen nüfusu sınır bölgelerine
yerleştirmiştir.1828 yılında başlayan Türk – Rus savaşı esnasında Ruslar
Doğu Anadolu’ya saldırmışlar, bölgedeki Ermeni halkın da yardımıyla Kars’ı
ele geçirmişler ve Erzurum’a kadar ilerlemişlerdir. Kars, Ahıska, Bayezid,
Erzurum gibi önemli kaleleri ele geçiren Rus kuvvetlerinin bu başarısında
Türk tarafın kıta hareketi ve mevkiine dair bilgilerle düşmanı besleyen
Ermeni’lerinde büyük payı olmuştur. 14 Eylül 1829’ da imzalanan Edirne
Antlaşmasıyla savaş sona ermiş, Osmanlı Devleti kaybettiği toprakların
büyük bir kısmını geri almıştır. Fakat buna mukabil Rusya, Tuna Nehri’nin
ağzındaki adalar ile Kafkasya’daki stratejik önemi olan bazı bölgeleri ele
geçirmiş ve Karadeniz’in batısından ve doğusundan biraz daha güneye
inmiştir. Bu anlaşma ile Osmanlı Devleti’nin Kafkasya ile irtibatı kesilmiştir.
Bütün Kafkasya Ruslar’ın eline geçmiştir. Ruslar Erzurum’a doğru ilerlerken
yapılan tahrikâta uyarak onları nümayişle karşılamış olan bölge
Ermenilerinden yüzbin kadarı barış yapıldıktan sonra Erzurum ve Eleşkirt
bölgesinden Rusya’ya geçerek Erivan, Ahıkelek, Ahıska bölgelerine
yerleştirilmişlerdir.
1829 Edirne Barış Antlaşması ile Emciyadzin Rusya’nın eline geçince
Ruslar’ın Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhine kontrol edebilme gücü iyice
artmıştır. Böylece Ruslar Ermenileri kendi amaçlarına yönelik bir araç olarak
kullanma politikası doğrultusunda ellerine çok önemli bir koz geçirmiş oldular.
Rus Dış İşleri Bakanlığı Doğu Masası şefi Prens Trubetskoy’un da belirttiği
gibi “Rusya’nın Ermeni unsuruna, yanlızca Ermenistan sahasında değil, onun
dışında da, ekonomik [siyasi ve askeri] nüfuzunu yaymak için ihtiyacı vardı.
167 Uluslar Arası Türk Ermeni Sempozyumu Bildirileri, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, İstanbul, 2001, s.257
65
Ruslar 1828-1829 Edirne Antlaşması sonrasında Anadolu Ermenileri’ni ve
Türkmençay Antlaşmasından sonra da İran Ermenileri’ni Kafkaslar’a davet
ederek yerleştirmişler ve Kafkaslarda Ermeni İli oluşumunu
gerçekleştirmişlerdir168.
O dönemde Rusya’nın Tahran’daki tam yetkili muharrası ve bilim
adamı St. Petersburg’lu yazar Nikolay Shavrov (Zakafkasya’da Rus
faaliyetlerine karşı yeni bir tehdit) adlı eserinde bu gerçekleri
doğruluyordu.”Biz kolonileşmeye Transkafkasya’ya Ruslar’ı değil diğerlerini
yerleştirerek başladık.1826-1828 savaşlarından sonra 1828-1830 yılları
arasında iki senede Transkafkasya’ya 40.000 den fazla İran Ermenisi ve
84.000 Türkiye Ermenisi yerleştirdik ve onları Gence ve İrevan vilayetleri ile
Tiflis vilayetinin Borçalı Altaltsikhe ve Nhalkelalak bölgelerinde en iyi kamu
arazilerinin olduğu topraklara yerleştirdik. Yerleşmeleri için 200.000 desiat
devlet arazisi ayrılmış ve 2 milyon ruble değerindeki şahsi arazi
Müslümanlardan satın alınmıştır. Gence’nin dağlık kesmi ve Gökçe Gölü
kıyısına Ermeniler yerleştirildi. Kabul etmek gerekir ki, resmi olarak
yerleştirilen 124.000 Ermeni’nin dışında gayrı resmi olarak yerleştirilenlerle
beraber sayıları 200.000 ‘i geçmektedir. Bu yüzyıl başında Transkafkasya’da
1.3 milyon olan Ermeniler’in 1 milyondan fazlası belirtilen kaynaklar
doğrultusunda bu bölgenin yerli halkı olmayıp, bizim tarafımızdan
yerleştirilenlerdir.
Karabağ Ermenileri son gelişmelere gelinceye kadar bu durumu
kendileri de kabul etmekteydiler. Bu nedenle Karabağ’ın Mardakart şehrinde
1978 yılında bir anıt dikmişler ve bu anıtın üzerine “Ermenilerin
Azerbaycan’ın Karabağ rayonuna götürülmelerinin 150’nci yılı anısına
“ibaresini yazmışlardı. Fakat 1988’de meydana gelen olaylar neticesinde
Ermeniler dikilen bu anıttaki “150nci” rakamını kazıyarak silmişlerdir.
Mamafih 1988’e gelinceye kadar Mardakart’daki Ermeniler kendilerinin
168 İşyar, a.g.k., s.213
66
Karabağ’a 1828’de göçüp geldiklerini kabul etmekte ve bunu
abideleştirmekteydiler169.
1832 yılındaki Çarlık Rusyası resmi sayımlarında, örneğin Karabağ
Hanlığı nüfusunun %64,8‘i Türk (Azerbaycanlı) , %34,8‘i Ermeni olarak kayda
geçmiştir170.
1836’da Pologenia adı verilen bir kanunla Rusya Emçiyadzin
Katolikosluğunu bütün Ermeniler’in katolikosluğu olarak tanıyor ve
katolikosluğun değişik memleketlerdeki Ermeniler’in gönderecekleri
temsilciler tarafından Emçiyadzin Kilisesince seçilmesini kabul ediyordu. Bu
sayede Osmanlı İmparatorluğu ve diğer devletler içerisinde yaşayan
Ermenilerin desteğini sağlayabilmeyi düşünmekteydi.
Çarlık Rusya’sı Transkafkasya Bölgesini ele geçirdikten sonra
bölgenin idari yapısını sık sık değiştirerek bölge halkları üzerinde Osmanlı ve
İran mirasını ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
1822 yılında kurulan Karabağ Vilayeti’nin toprakları 1840 yılında Hazar
Vilayetinin Şuşa bölgesi içinde yer almış, 1846 yılında Şemah Vilayetinin
sınırları içinde kalmış, 1859 yılında ise bu vilayetin ismi Bakü Vilayeti olarak
değiştirilmiştir. Ardından Şuşa ve çevresi (Karabağ) Elisabethol Vilayetinin
idari sınırları içerisinde kalmıştır. Ermeni Otonom Bölgesi ise 1849’da kesin
olarak ortadan kaldırılmış ve yerine Erivan Vilayeti kurulmuştur.1868 yılına
dek Transkafkasya bölgesinin idari-politik yapısı az çok netleşmiştir.
Erivan vilayeti ile Bakü Vilayeti arasında kalan Elizabethol Vilayeti
bugünkü Zangezur ve Dağlık Karabağ topraklarını içerisinde
bulundurmaktaydı171.
169 Aktaş, a.g.e., s.43 170 Araz Aslanlı, “Ermenistan’ın Azeri Topraklarını İşgal Sorunu”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 9, 2003, s.42 171 İşyar, a.g.e., s.226
67
Rusya Kırım Savaşı ile elde ettiği Kars Bölgesi’nde de Ermeniler’le sıkı
bağlar kurmuştur. Rusya bu dönemde Doğu Anadolu’daki Ermeni nüfusun
yardımıyla ilerlemesini gerçekleştirmiştir172.
Kırım Savaşı esnasında Rusya’nın karşısında yer alan İngiltere,
Fransa Rusya’nın Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyan unsurlara tek başına
sahip çıkmasının önüne geçmekle beraber kendileri de Osmanlı Devleti
içerisinde bulunan gayrimüslim toplumlar üzerinde hak iddia etme gibi
davranışlarda bulunmuşlardır173.
1877 tarihinde Rusya Osmanlı Devleti’ne yine azınlık haklarını bahane
ederek savaş açmıştır. Bu savaş sonucu 1878 tarihinde
Ayastefanos(Yeşilköy) Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı
Devleti’nin Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Batum, Ardahan, Kars, Oltu, Eleşkirt
ve Beyazıt Sancakları Rusya’ya bırakılmıştır.
Anadolu’da Ermeniler’in meskûn olduğu bölgeler Rusya’nın
himayesine verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu bu bölgelerde ıslahat
yapmadıkça, Ruslar sözü edilen bölgelerden geri çekilmeyeceklerdi,
dolayısıyla bu şarta bağlı olarak Rusya’nın sözü edilen bölgeleri gelecekte
ilhak edebilmesi de mümkün hale gelmiş oluyordu174.
Rusya’yı özellikle Doğu Anadolu üzerinde etkili hale getiren bu
gelişme, aynı zamanda İskenderun yoluyla Akdeniz’e, diğer taraftan da Dicle-
Fırat yoluyla Basra Körfezi’ne çıkma emellerinin gerçekleşmesini
hedefliyordu. Böylece Doğu Anadolu’yu da Balkanlaştırmak amacını ortaya
koyan Rusya, bunların gerçekleşmesiyle, Osmanlı üzerinde nüfuz sahibi
olabilecekti. Bu durum Doğu çıkarlarının tehlikeye düştüğünü gören
İngiltere’yi telaşa düşürmüş ve harekete geçirmiştir. Nitekim İngiliz Hükümeti
172 İşyar, a.g.e., s.230-234 173 Ali İhsan Gencer, “Kırım Savaşı”, (Erişim) http://bilimtarihi.org/tr/kirim.pdf, 5 Eylül 2007 174 İşyar, a.g.e., s.247
68
bu tehlikeyi önlemek üzere, bir taraftan Osmanlı Devleti’ni zorlayarak Kıbrıs’a
yerleşmiş ve aynı zamanda Doğu Anadolu’da ıslahat yapılacağı vaadini
almıştır. Diğer taraftan da Berlin Kongresinde Ermeni meselesine müdahil
taraf olmuştur. Berlin Antlaşmasının 61. maddesi ile büyük devletler
Ermeniler’in bulunduğu yerlerde ıslahat yapılmasını Osmanlı Devleti’ne kabul
ettirmişler ve bunun uygulamasının kontrolünü de üstlenmişlerdir. Ermeni
sorunu resmi olarak Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Avrupa siyasetine
girmiştir.
Ancak bu antlaşmalar sonucu büyük imtiyazlara sahip olan Ermeniler
yinede istediklerini alamadıkları düşüncesindeydiler. Bu düşüncelerini Berlin
Antlaşması sırasında Ermeni temsilcisi olan Başpiskopos Hırmayan‘ın
Ermeni Delegasyonu, doğuya mücadelesiz ve isyansız hiçbir şeyin
kazanılmayacağı hakkında öğrenmiş olduğu dersi beraberinde götürecektir.
Ermeni temsilcisinin bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi Ermeniler isteklerini
elde etmek için farklı bir mücadelenin içine girmişlerdir. Ermeniler bir taraftan
yaşadıkları bölgelerde huzursuzluk yaratarak dünyanın dikkatini çekmeye
çalışıyorlar, diğer taraftan da büyük devletlerin temsilciliklerine elçiler
göndererek onlardan destek almaya çalışıyorlardı175.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yıllarında Zakafkasya’ya 85.000
Ermeni getirilmiştir. Özellikle bu savaştan sonra Osmanlıdan Ermeni göçünün
arkası kesilmemiştir. Ancak en büyük göç 1893-1894 yıllarında olmuştur.
1894 de Osmanlıdan bu bölgeye 90.000, 1897 de ise 10.000 Ermeni
gelmiştir. 1896 yılına gelindiğinde ise bu bölgeye gelen Ermeni sayısı
900.000‘i bulmuştur. 1897 de Karabağ’daki 54.841 ailenin 29.350’si Azeri
Türk ailesi, 18.618’i Ermeni ailesi olmuştur176.
Karabağ’da 1810 yılında 1500 olarak bilinen Ermeni ailesi sayısı
göçler sonucunda 1897’de 18.616 aileye ulaşmıştır. 20. yüzyılın başlarında
175 Aktaş, a.g.e., s.43 176 Rıdvan Tümenoğlu, “Karabağ”, (Erişim), www.turksam.org/tr/yazilar, 05 Eylül 2007
69
Rusya Ahalisinin %57 sini Rus olmayan milletler teşkil ediyordu. Elbette ki
Ruslar tarafından bu milletler arasında milli hislerin kuvvetlenmesi, Rus
Hükümeti tarafından “Rus olmayan milletlere” karşı alınan sert tepkiler ve
baskılar bir reaksiyon uyandırdı ve Rus olmayan milletler milli kurtuluş yolunu
arama faaliyetlerine giriştiler177.
Berlin antlaşmasından sonra Rusya Anadolu’daki Ermenilere bazı
haklar verilmesini savunurken çok daha ihtiyatlı davranmış ve hatta bazen de
bu yöndeki desteğini geri çekebilmiştir.
Rusya Kafkasya Bölgesinde yaşayan Ermeniler’in Doğu Anadolu’da
yaşayan Ermeniler ile birleşerek kendilerinden ayrı bir devlet olması ve batılı
güçlerin desteğinin alarak güçlenmesini önlemek için Ermeniler’e karşı olan
sürekli destekleyici tutumundan vazgeçmiştir.1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı
sırasında Ermeniler’in Ruslar’la beraber Osmanlı’ya karşı savaşmaları hem
Kafkasya’da hem de Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni halkı ile Türklerin
kutuplaşmasına sebep olmuştur178.
Zira Rus Çarı II. Nikola’nın 1896’da Ermeniler’in bulunduğu bölgeye
“genel vali” olarak aradığı prens Golitzin sert tabiatlı ve anti Ermeni
düşüncede biriydi. 1895’de Ermeni Kilisesi’ne ait okullar Rus Hükümetinin
sıkı kontrolüne alınmış, 1896 da ise toplu halde kapatılmışlardır. Bu dönemde
Rusya içindeki en büyük düşman Ulusçuluk ve Sosyalizm İdeolojileri idi ve
Ermeniler bu iki hareketin içinde de başrollerde oynamaktaydılar.
Ermeniler kendi savunmaları için teşkilatlanma gereğini duymaya
başladıkları bu dönem içerisinde partiler kurmuşlar, yayın organları vasıta ile
kendi halklarını bilinçlendirmişlerdir. Hınçak ve Taşnaksutyun Partileri bu
177 Taşkıran, a.g.e., s.79 178 İşyar, a.g.k., s.262-263
70
dönemde kurulmuştur179. Çar’ın 4 Temmuz 1903 tarihli buyruğu ile 1836
yılında kabul edilen “Polozhenie” kaldırılmıştır.
2.2. 19.YY. MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ VE ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ
Ermenistan örneğinde en belirgin olanı din ile milliyetçilik arasında
görülen sıkı bağlardır. 19. yüzyılda yükselen Ermeni milliyetçiliğinin ana
unsuru dindir. Dinin Ermeni kimliğinde öne çıkmasının önemli nedeni Ermeni
kimliğini oluşturması beklenen diğer unsurların çok zayıf kalmasıdır. Özellikle
Ermeni dili tüm Ermenileri birleştirememiş, din adamlarının çabaları
sonucunda belli bir seviyeye gelebilmiştir.
2.2.1. Ermenilerin Siyasallaşma ve Örgütlenme Süreci
Bir toplumda siyasallaşma süreci, o toplumun bir bölümü ya da
tamamı adına hareket ettiği iddiasıyla öne çıkan bir kesimin siyasi alanda ileri
sürdüğü uygulamaya dönük programlar, ideolojik şartlanma veya bağlanmayı
amaçlayan doktriner söylemler, bir başka deyişle çağına uygun hale getirilmiş
mitolojik tasavvurlarla belirginleşir. Bu süreç aynı zamanda ortaya çıktığı
siyasi yapı ve toplum hayatındaki değişme gelişme ile gittikçe önem
kazanmaya başlayan meseleler karşısındaki tepkiyi dolayısıyla yeni arayışlar
ifade eder. Onun için ermeni toplumundaki siyasallaşma çabalarını da
geliştiği sosyal, siyasi ve iktisadi zemin ile bu zemini ortaya çıkaran tarihi
süreçten bağımsız düşünmek mümkün değildir180.
Osmanlı devleti sınırları içinde yaşayan Ermeniler 19. yy. ortalarına
kadar huzurlu ve güvenli bir ortamda varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ermenilerin
içerisinde bulundukları bu huzur ve güvenli ortam, esas itibariyle Osmanlı
Devleti siyasetinin yapısındaki hoşgörü anlayışının sonucudur. Bu bağlamda
1461 yılında dönemin Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’da
179 Taşkıran, a.g.k., s.80 180 Taşkıran, a.g.k., s.82
71
Ermeni Patrikhanesinin kuruluşuna onay vermiş ve Bursa ‘da bulunan
Ermenilerin dini lideri olan Patrik Hovakin’i İstanbul’a davet ederek patrik
olarak görevlendirmiştir. Ermeni patriğine ermeni cemaatinin başı olmasının
ve dini görevlerinin yanı sıra Ermeni toplumunun hukuk eğitim ve sosyal
işlerini yürütme görevi de uhdesine verilmiştir. Böylece Osmanlı yönetimi
bünyesinde Ermeniler müstakil bir millet olarak kabul edilmiştir181.
Ermenilerin müstakil bir millet olarak kabul edilmeleri Ermenilerin
tamamına yakınının münasebetleri aynı şekil ve kaidelere dayanan tek bir
topluluk halinde birleşmesi ve camia kilise bütünlüğü içerisinde milli bir
hüviyet kazanması yönünde işleyen gelişmelerin temelini atmıştır. Bunun
yanında Osmanlı yönetiminin Ermenilerin dışarıya, özellikle de batının orta
doğudaki uzantısı konumunda bulunan Venedik, Ceneviz, Maltalı, Floransalı
ve diğer gayri Müslimlerle olan münasebetlerinde serbest, düzenli ve
çoğunlukla ferdi çıkar ve arzular doğrultusunda gelişen ilişkilere imkân
tanıması Ermenilerin gittikçe zenginleşmesini, kültür açısından çok yönlü ve
batıya açık olarak gelişip değişmesini sağladığı gibi Avrupalıların iş
birlikçiliğine hazırlanmasına da zemin oluşturmuştur182.
Esasında Ermeniler önceleri Anadolu topraklarında büyük Ermenistan
hayali çerçevesinde kendilerine ait bir devlet kurmak arzusu içindeydiler.
Osmanlı imparatorluğunun çok güçlü olmasından dolayı Ermeniler küçük
Asya’da kendi bağımsız devletlerini kurma hayallerini geri plana atmak
zorunda kaldılar ve dikkatlerini ve çabalarını son derece dağınık ve düzensiz
halde yaşadıkları Kafkaslarda bir devlet kurmak üzerine yoğunlaştırdılar.
Ermenistan kavramlarını bu suretle ortaya çıkarmışlardır183.
Osmanlı devletinin Ermeni toplumunda yaptığı düzenlemeler bilhassa
onların tamamına yakın bir kısmını hâkimiyet altına aldıktan sonra
181 İşyar, a.g.k., s.278-280 182 İşyar, a.g.k., s.278-280 183 Taşkıran, a.g.k., s.82
72
gerçekleştirdiği yenilikler bu toplumda siyasallaşma çabalarını ve
modernizeye giden yolun başlangıcını teşkil eder. Nitekim bir kısım ermeni
daha 16. yy ‘da Anadolu’da devlet aleyhine siyasi faaliyetler yürütmeye
başlayacaklardır. Bunlardan Avrupa’da eğitim görüp 1541’ de Emçiyadzin
ermeni katoligosu olan Salmaslı Stepanos 1547’de patrikhanede gizli bir
toplantı yaparak Ermenilerin Osmanlı hâkimiyetinden nasıl kurtarılabileceğini
araştırır. Bunun için Avrupa’ya gönderilen heyet Papayı ve bazı devletlerin
yöneticilerini ziyaret ederek girişilecek bir ayaklanmada onların ne gibi
yardımlarda bulunabilecekleri hakkında fikir sahibi olmaya çalışır. Fakat bu
çalışmalardan bir sonuç çıkmamıştır. Mayıs 1562’de Ermeniler Papa’ya bir
heyet daha göndermiş ancak Papa’nın Ermenilerin Katolik mezhebini kabul
etmesini istemesi üzerine bir sonuç alınamamıştır. Avrupa’dan beklenen
destek alınamamasına rağmen bir kısım Ermeninin siyasi faaliyetlerini inatla
sürdürdüğü görülmektedir184.
Ermeniler, I.Petro’dan Transkafkasya da müstakil bir devlet kurmaları
için yardım istemişlerdir. Kafkasya’da yaşayan ermeni toplumunun önde
gelenleri 1677 yılında Emçiyadzin de düzenledikleri gizli bir toplantıda
Kafkaslarda bir devlet kurmak amacı doğrultusunda görüş birliğine
varmışlardır. Karabağlı Ermeni liderlerden biri olan İsrael Ori 1701 yılında
Kafkas Ermenistan’ın yabancı hâkimiyetinden kurtarılması ve tekrar
Ermenilere verilmesi amacıyla Rusya’nın bölgeye müdahale etmesi yönünde
yoğun çabalar harcamıştır. Ermeni din adamları da Ori’yi yalnız
bırakmamışlardır185.
17. yy.’ın ilk yarısında Ermeniler Erzurum ve doğu Anadolu
bölgesindeki önemli merkezlerden İran’ a yönelik ticareti yönettikleri gibi bir
yandan da İran ile İstanbul arasındaki menzil noktalarına yayılıp yerleşmekte,
diğer taraftan da doğu Akdeniz ticaretinde giderek artan bir oranda yer
almaktaydılar.17.yy.’ın sonlarına doğru Osmanlı yönetiminde ilk defa etkilerini
184 Mustafayev, a.g.e., s.10 185 Muradoğlu, N., www.turksam.org/yazilar (09.05.2007)
73
hissettirmeye başlayan ve gerek idare, gerekse yabancı tüccarlar nezdinde
Yahudilerin sahip olduğu mevzilerin çoğunu birer birer işgal eden Ermenilerin
teşkil ettiği burjuvazi kısa sürede hem camia içi gelişme ve değişmelerin,
hem de Osmanlı toplumu ve devletindeki değişme sürecinin en önemli
etkenlerinden birisi haline gelecektir. Burjuvazisinin yükselişi toplumdaki
istiklal arayışlarını da hızlandıracak ve daha planlı ve örgütlü bir hareket
haline gelmesini sağlayacaktır186.
17.yy. sonlarında ticaret burjuvazisinin ortaya çıkmasıyla beraber bu
burjuvazinin bazı grupları yeni bir toplum ideolojisi ve ‘Ermeni Devleti’
kurulmasına yönelik kendi programını ortaya koydu187. Ermeniler için 17.yy.
sadece demografik ticari ve siyasi alanda gösterilen parlak başarılarla sınırlı
kalmamıştır. Aynı zamanda kültür alanında da büyük gelişmelerin yaşandığı
bu dönemde önce tarih alanında iki kitap basılmıştır. Bunlar tesadüfî çalışalar
değildir. Ermeni kimliğinin yeniden inşaası için büyük bir önem
veriyorlardır.1749 yılında Ermenice lügat yayınlanmıştır ve basılarak Osmanlı
tebası Ermenilere dağıtılmıştır. Böylelikle başlatılan edebiyat, tarih ve din
çalışmaları önce ilmi eserlerin tercümesi, sonra da telifi şeklinde bir yol
izlemiş sonuçta bu cemaat hem milli hem de ilmi yayınları bir arada izleme
imkânı bulmuştur. Ermeni kültürünün değiştiği bu dönemde ermeni sermayesi
de hocaların elinden Amira ve sarrafların eline geçmiştir188.
18.yy.’da Ermeni sermayesi güney Kafkas ekonomisinde hakim
konuma gelmeye başlamıştır. Hem Tiflis’te hem de Bakü’de güney
Kafkasya’nın en gelişmiş bölgelerinde ermeni burjuvazisi ister ticaret ister
ülkenin doğmakta olan sanayi sektöründe en önemli rolü oynamaktaydı189.
186 Aslanlı, a.g.m., s.42 187 Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, Ankara, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 1993, s.233 188 Taşkıran, a.g.e., s.84 189 Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, a.g.e., s.235
74
Bu sırada dünyada yayılan misyonerlik faaliyetleri gerek Osmanlı
imparatorluğu içerisinde yaşayan gerekse Kafkasya ‘da yaşayan Ermeniler
üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Protestan misyonerlerin amacı Ermenileri
Türklerden ayırmak, Ermenilerin batılı değerlere ulaşmalarını sağlamak
olarak görülmekteydi. Osmanlı devletinde Protestanlaştırmaya en müsait
topluluğun Ermeniler olduğu sonucuna varılmıştı. Böylelikle Ermeniler hem
A.B.D.‘li hem de İngiliz Protestan misyonerlerin ve Fransız Katolik
misyonerler ile etkileşim içerisine girmişlerdir.Bu aynı zamanda A.B.D.,
İngiltere, Fransa gibi devletlerin ilgisini çekmek anlamındaydı190. Neticede
1877 – 1878 Osmanlı Rus savaşına kadar Ermeniler siyasallaşma
çabalarının bir sonucu olarak dini ve kültürel alanda teşkilatlanma ve milli
toparlanma safhasını belirli seviyeye getirmiş bulunuyorlardı. Şimdi sıra niyeti
açığa vurmaya ve bunu dünya kamuoyuna duyurmaya gelmişti. Bir başka
deyişle siyasallaşma çabalarının sonucunda gelişen ermeni milliyetçiliği
kuvveden fiile çıkarıp, hedefe ulaşmayı sağlayacak hareketi başlatmaktı.1877
– 1878 Osmanlı Rus savaşından sonra ortaya çıkan siyasi partilerle bu fırsatı
da yakalayacaklardı191.
1887 yılında Cenevre’de yayınlanan Hınçak Gazetesi çevresinde
toplanan Ermenilerin temel amacı Marksist sosyalist temellere dayalı olarak
ve Rusya’nın himayesi altında bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin
kurulmasıydı. Tiflis’te yayınlanan Truşak Gazetesi çevresindekilerce 1890
yılında oluşturulan Taşnaksütyun partisi ise 1892 yılında yayınladığı parti
programında sosyalizmin temel ilkelerinden çok daha muğlak bir şekilde söz
etmekteydi192.
1890 da Kafkasya da kurulan Taşnaksütyun teşkilatının amacı kitleleri
arkalarına alarak hem Kafkasya da hem Osmanlı topraklarında genel isyanlar
çıkarmaktı. Hareket – iş onların şiarıydı. Bir düzine silah nakledecek çete, bir
190 Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, a.g.e., s.239 191 İşyar, a.g.e., s.284 192 Taşkıran, a.g.e., s.85
75
düzine programdan daha etkilidir prensibini benimsemişti ve komitenin emri
şuydu: “Türk’ü, Kürdü her yerde ve her türlü şartlar altında vur193”. Gericileri,
özünden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür ve intikam al
şeklindeydi. Bu Ermeni komitelerinin çalışmaları neticesinde Anadolu’nun
birçok bölgesinde silahlı Ermeni isyanları baş göstermiştir. Doğal olarak bu
isyanları, Ermeni patrikhanesi ve patrikhaneye bağlı kiliselerdeki ermeni din
görevlileri yönlendiriyor ve himaye ediyorlardı. Hatta bu isyanların amacının
bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulması olduğunu ermeni patriği Nerses
Vajebetyan yabancı devletlerin büyük elçiliklerine gönderdiği mektuplarda da
açıkça ifade etmiştir194.
2.2.1.1. İlk Örgütlenme Faaliyetleri ve Amaçları
Diğer dinlere mensup cemaat gibi Osmanlı idaresindeki Ermenilerin de
kendi kiliselerini ve okullarını açmalarına müsaade edilmiştir. Ayrıca hayır
müesseselerinin ve cemiyetlerin kurulmasına da ses çıkarılmamıştır.
Ermenilerin ilk milli hareketi 1860 yılında başlamıştır. Özellikle Tanzimat ve
Islâhat Fermanlarından sonra cemiyetlerin sayısında büyük bir artış olmuştur.
Bu cemiyetler ve dernekler daha sonra Osmanlı İmparatorluğuna baş
kaldıran, ayaklanan Ermeni komitelerine destek olmuşlardır.
Bunların kurucuları başta din adamları olmak üzere, özellikle
Kafkasyalı Rus Ermenileridir. Derneklerin görünen amacı; Ermenilerin
yaşadığı yerlerde eğitim müesseseleri açarak gençleri aydınlatmak, ayrıca
yurtlar, yetimhaneler, hastaneler, spor tesisleri, açarak Ermeni cemaatinin
bedeni, kültürel ve iktisadi kalkınmasını ve yardımlaşmasını sağlamaktı.
Osmanlı hükümeti sosyal amaçlı bu cemiyetlerin faaliyetlerine başlangıçta
hoşgörü ve müsamaha ile yaklaştı. Bu faaliyetleri Ermeni vatandaşlarının
doğal bir hakkı kabul etti. Bu derneklerin ilerde devletin bütünlüğüne tehdit
teşkil edeceğini sanılmıyordu. Ermeni örgütlenmesi, Avrupalı misyonerler
193 İşyar, a.g.e., s.278-280 194 Taşkıran, a.g.e., s.86
76
tarafından fikri ve nakdi olarak desteklenmiş, ayrıca mahalli konsolosluklarca,
hattâ bunların hükümetleri tarafından finanse edilmiştir195.
Ermeniler ve Batılıların istismar ve propagandalarına rağmen Osmanlı
İmparatorluğu Islâhat faaliyetlerine özellikle Müslüman olmayan halkının
haklarını korumaya samimiyetle çalışmıştır. II. Abdülhamit’in isyanlara karşı
başarı ile tatbik ettiği mahalli tedbirler ve diplomasi sayesinde Ermeniler ve
onların destekçileri hiçbir zaman emellerine ulaşamamışlardır. Dolayısıyla
tatmin de olamamışlardır. Rusya’daki Ermeniler ise her seferinde
kullanıldıktan sonra bir kenara itildiklerini geç de olsa idrak etmişlerdir. 1885,
1897-1903 ve 1905'de okulları, kiliseleri kapatılıp malları, paraları müsadere
edildikten sonra her iki taraftaki Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’na doğru
zihninde yer tutan tek fikir “bağımsız bir Ermenistan kurmak” olmuştur196.
2.2.2. Ermeni Milliyetçiliği ve Dış Politikaya Etkileri
Bugünkü Ermenistan’daki milliyetçilik incelendiğinde, daha önceki
bölümlerde sayılan özellikler, dereceleri değişmekle birlikte hemen hemen
aynı kalmıştır. Birinci bağımsız Ermenistan döneminde Türkiye’den toprak
taleplerini ısrarla sürdüren Ermeni yönetimi bunun bedelini ağır bir şekilde
ödemiştir. Tüm gücünü Türklerle savaşa yönlendiren Ermenistan büyük
göçlerin de etkisiyle yıkıcı bir ekonomik krize girmiş ve bu kriz Ermenistan’ın
bağımsızlığının sona ermesiyle bitmiştir. Diğer bir deyişle Taşnak fanatikliği
gerçekçi olmayan hedefleri ile bir kez daha Ermenileri hüsrana uğratmıştır.
Bu noktada şu tespiti yapmakta yarar vardır: Ermeniler son 100 yılda çok
büyük acılar çekmişlerdir. Ancak bunun önemli bir kısmı Mustafa Kemal
Atatürk gibi gerçekçi ve sağduyulu bir lidere sahip olamamalarından
kaynaklanmıştır. Ermenileri yönlendiren siyasi gruplar belli bir olgunluktan ve
195 Hamza Bektaş, “Ermeni İsyanları, Göç Ettirilme Nedenleri ve Uygulamada Devletin Rolü”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 1994, s.52 196 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Techir Olayı, Ankara, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 1990, s.51
77
gerçekçi tespitler yapmaktan uzak insanlar olmuşlardır. Birinci Ermenistan’ın
bağımsızlığını kaybedişi de bunun doğal bir sonucu sayılmalıdır. Buna
rağmen bağımsızlık Ruslara geçerken Ermeni halkı hala Türklerden
korkmaktadır ve Rus yönetimine geçmekten memnun görünmektedirler197.
Bu da Ermeni dış politikasının Rus yanlısı ve Türk karşıtı özelliklerini bir kez
daha teyit etmektedir.
Sovyet yönetimi altındaki Ermenistan’da milliyetçiliğin gelişimi
izlendiğinde ise ‘kontrollü bir gelişim’ görülür. Ermenistan halkını kendine
bağlamak isteyen Moskova bir yandan, özellikle ilk dönemde, Ermeni kültürü
ve değerlerine özel bir önem vermiş ve gelişmesine izin vermiştir. Diğer
taraftan ise milliyetçiliğin kontrol dışı kalmamasına çalışmıştır. Güvenlik
sorunlarının azaldığı yıllarda ise Ermeni milliyetçiliği içeride ezilirken, dışarıda
sol Ermeni milliyetçiliği teşvik edilmiştir. Dış ilişkiler açısından ele alındığında
Sovyet döneminde Ermeni milliyetçiliğinin Türk karşıtı yönlerinin dış politika
kaygılarıyla teşvik edilmesi günümüze kadar uzanan sorunlara neden
olmuştur. Stalin örneğinde görüldüğü üzere Sovyetler Birliği tarihi
anlaşmazlıkları Türkiye’ye karşı bir dış politika aracı olarak kullanmış, bunun
için de Ermeni milliyetçiliği kullanılmıştır. Stalin’in açıktan uygulamış olduğu
bu strateji ilerleyen dönemlerde gizliden gizliye uygulanacaktır. Sonuçta
Ermeni milliyetçiliğin kendi iç dinamiklerinin dışında çevresel etkenler ve
yönlendirmeler sonucunda da Türk karşıtlığı bir konuma itildiği söylenebilir.
Bu da bugünkü Ermenistan devletinin dış politika algılamalarını ve
uygulamalarını kaçınılmaz olarak etkilemiştir198.
2.3. AZERİLERİN MİLLİYETÇİLİĞİ VE SİYASALLAŞAMAMA SÜRECİ
1905 olaylarına kadar Azerbaycan’da yaşayan Türklerin kendilerini
Müslüman Türk olarak gördüklerinden Azerbaycan’da Azeri Türk terimleri
gelişememiştir. Rusya’nın bölge üzerindeki faaliyetlerinden sonra bile bu 197 Ronald Suny, Armenia in the Twentieth Century, Chico, CA, Scholars Press, 1983, s. 41. 198 Sedat Laçiner, “Ermenistan Dış Politikasını Belirleyen Temel Faktörler”, (Erişim ) http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=39#_ftnref54 , 08 Eylül 2007
78
kavramlar yeterince gelişmemiştir. Rusya ve İran bölgedeki Müslümanlar
arasında mezhep kavgaları çıkarmış bu sayede Müslüman unsurları çatışma
halinde tutarak siyasal örgütlenme ve bilinçlenmelerini engellemişlerdir.
Azerbaycan’daki hanlıklar arasındaki çekişmeler ve göçebe yaşam biçimleri
Azerilerin siyasal kimliklerinin oluşumunu geciktirmiştir199. Azerbaycan ve
Karabağ’da 1870 yılından itibaren sosyo- kültürel hayatın giderek gelişmeye
başladığı tespit edilebilir. Bu tarihin önemi Bakü petrollerinin bulunmasında
saklıdır. Bakü petrolleri bölgenin sosyo - ekonomik ve kültürel hayatının
canlanmasına katkıda bulunmuştur. Sosyo - kültürel hayatı hızla gelişen
Karabağ’a bağlı Şuşa’da 1870 de kaza mektebi açılmıştır. Yine aynı kentte
23 modern-özel okul ile 11 ilahiyat okulu hizmete girmiştir200.
Bakü petrolleri Avrupalı zengin iş adamlarının yoğun ilgisini
ekmekteydi. Sadece petrol değil, pamuk, ipek, gümüş madenleri ve ucuz iş
gücü bu tür kaynakların başını çekmekteydi. Azerbaycan milli burjuvazisi ise
yok denilecek kadar azdı. Ayrıca bu kişiler de öylesine para biriktirmek
sevdasına kapılmışlardı ki, kendi halklarının cehaletini, sefaletini
görmezlikten geliyorlardı. Son derece karlı bir ülke konumunda bulunan
Azerbaycan’ın bir bakıma cehalet içerisinde kalması yabancı iş adamlarının
yararına idi. Gene de Ermenilerden ve yabancı iş adamlarından arta kalan
dallarda Azerbaycan burjuvasizi gelişme göstermiştir.
Karabağ’da gazetecilik bu sırada gelişim göstermiştir. İstanbul’da bir
süre kalarak Osmanlı yayın hayatını yakından izleyen Melik Hasan Bey
Azerbaycan’a dönünce Ekinci gazetesi’ni yayınlamaya başlamıştır. 22
Temmuz 1875 tarihinde yayın hayatına başlayan bu gazete halka demokrasi
kültürünü tanıtmakta öncü olmuştur. Ancak 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı
patlak verince, Azerbaycan Türklerini Rusya aleyhine ayaklandırabileceği
endişesiyle bu gazete çarlık hükümeti tarafından kapatılmıştır.
199 İşyar, a.g.e., s.287 200 İşyar, a.g.e., s.287
79
Çarlık Rusyası, Azerbaycan’da oluşabilecek milliyetçi ya da siyasi
akımların önüne geçebilmek için Azerileri bilinçli olarak eğitim sistemlerine
sokmamışlardır. Bunun yanında Ermenileri kendi okullarında eğitmişler askeri
ve idari yönetim dallarında birçok yerde kullanmışlardır. 1881 yılında Rusların
Ermenilere yönelik politikalarını değiştirmeleri ve Ermenileri baskı altında
Ruslaştırmaya çalışmaları bölgede yaşayan Türklerin rahat nefes almalarını
sağlamış ve bölgede eğitim alanında yenilikler yapılabilmiştir201.
1881 yılında Şuşa‘da realin mektebi kurulmuştur. 1882 de yine bu
kentte bir tiyatro kurulmuştur. Bölgenin her bakımdan merkezi durumunda
bulunan Şuşa’da 1884 yılında bir kadın mektebi kurulmuş,1890 yılında
Risalei Huruf ve Hudut adlı bir kitap neşredilmiştir. Bu kitap Azerbaycan Türk
dili, matematik ve fen konularını kapsamaktaydı. Okulların bilgi kaynağı
ihtiyacını önemli ölçüde karşılayan bu eserden sonra Azerbaycan Türkçesi ile
birçok tarihi ve edebi kitaplar vücuda getirilmiştir202.
1905 olaylarına gelindiğinde bir tarafta kendi ekonomik birikimini ve
burjuvazisini yaratmış 1461 senesinden başlayarak kendi kimlik bilincine
ulaşmış ve siyasallaşmasını tamamlamış, örgütlenmesini gerçekleştirmiş
Ermeniler ile bölgede kendi kimlik bilincini oluşturamamış eğitim ve birikimleri
yeterli seviyede olmayan teşkilatlanmalarını gerçekleştirememiş Azeriler
arasında ilk çatışmalar baş göstermiştir.
2.4. KÜRESEL GÜÇLERİN ERMENİLERLE İLGİLENME SEBEPLERİ
Güçlenen Avrupa emperyalizmi, Osmanlı Türk Devleti'nin Asya
topraklarını kendisi için bir pazar haline getirmede Rumlardan sonra,
Ermenilerden de faydalanabileceğini hesap etmeye başlamıştır. Bu hesapla
Avrupalı emperyalistler, Ermeniler ile ilgilenmeye başladı. Nitekim kısa
zamanda Ermeni tüccarlar, imparatorlukta, Avrupa'nın ve özellikle İngiliz 201 Sevim Gökçe, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri I. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003, s.270 202 Gökçe, a.g.m., s.270
80
sanayiinin "simsarları" durumuna geldiler. Böylece, imparatorluğun
sömürülmesinde, Avrupa Emperyalizmi'ne hizmet eden ve onunla
bütünleşmekte fayda gören ve özellikle sömürgeci İngiltere'nin desteğinde,
Ermenilerden oluşan bir aracı sınıf oluşmuştur203.
Sömürgeci devletlerin Ermenilerle ilgilenmesinin ana sebeplerinden
biri de, Ermenilerin azınlık halinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nin
stratejik önemi idi. Gerçekten bu bölgenin, Karadeniz, İskenderun Körfezi ve
Basra Körfezi üçgeni arasında bulunması; hatta, İran-Kafkasya yoluyla Asya
içlerine açılma imkânına sahip olması yüzünden, özellikle İngiliz
emperyalizmi için ihmal edilmemesi gereken çok önemli stratejik bir mevkiye
sahipti. Bölge, bu öneminden dolayı, hem bu devletlerin dikkatini çekmiş,
hem de devletlerarası rekabet alanı olmuştur. Böyle bir durumda, bölgede
üstünlük sağlamak isteyen güçler için Ermeni toplumunu istismar etmek çok
kolaydı204.
Emperyalist devletlerin Ermeniler ile ilgilenmelerinin diğer bir önemli
sebebi, dinî idi. Avrupalılar'ın nazarında, imparatorluğun diğer bölgelerinde
yaşayan Hıristiyanlar kurtarılmış, artık sıra Anadolu'da yaşayan Ermenilere
gelmişti. Bu ilgi de, Hıristiyanlık şuuru ve haçlı zihniyetinden ziyâde
emperyalist amaçlarını örtme daha ağır basıyordu. Bu çerçevede Fransızlar,
Katolik Ermenileri; A.B.D. ve İngiltere, Protestan Ermenileri koruma ve
şuurlandırma görevini üzerine almakta gecikmediler. Gregorian mezhebine
dahil Ermeniler ise, kendilerini destekleyen her devletin himayesine ve
tahriklerine açık idiler205.
1893 yılına gelindiğinde sadece Amerikan (A.B.D) misyonerlerinin
Türkiye'de 5 kolej, 80 orta dereceli okul, 530 tane ilkokul seviyesinde
misyoner okulu açmış olduğu görülür. Amerikan misyonerlerinin yaklaşık 1 203 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s.7-8 204 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s.8 205 Bayram Kodaman, Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 1987, s.105-115
81
milyon Ermeni için 624 okul ve 436 ibadet yeri işlettiğini ve bunlara diğer
devletlerin faaliyetlerini ekleyecek olursak, günümüze kadar uzanan A.B.D.
ve Avrupa kamuoyundaki Ermeni desteğinin ve propagandasının boyutları ve
bunların arkasındaki örtülü desteğin mahiyeti hakkında bir fikir sahibi
olabiliriz206. Ermeniler ile dinî ve kültürel yönden ilgilenen sömürgeci
devletler, emperyalist emellerini; "Hıristiyan Ermenileri kurtarmak, onlara batı
medeniyetini götürmek ve Müslümanların idaresi altından çıkarmak" gibi
propagandalarla gizlemeye; çalışmaktaydılar. Bu çabalar sonunda,
Ermeniler, yapılan propagandalara inanmışlar ve asırlardır huzur içinde
yaşadıkları Türk toplumu içinde, özel olarak yetiştirilen Ermeni militanlarla,
kanlı olaylara kadar giden isyanlar başlatmışlardır.
Bu çerçeve içinde, Ermeniler ile ilgilenen ilk devletler, Çarlık Rusya ile
İngiltere olmuştur. Çar I. Petro döneminden itibaren, geleneksel olarak Basra
Körfezine ve Akdenize inmeyi amaç edinen Rusya, Kafkaslar'a hâkim
olduktan sonra, Osmanlı Türk devletine karşı, XIX. yüzyılda sürdürdüğü
savaşlarda Anadolu ve Kafkasya'daki Ermenilerden faydalanmaya
çalışmıştır, Küçük Kaynarca Antlaşmasına dayanarak, kendisini Osmanlı
topraklarındaki bütün Ortodoksların hâmisi olarak gören Çarlık rejimi, ihtilâlci
Ermeni özlemlerinin önderi rolüne girmiştir. Rus Dışişleri Bakanlığı Doğu
Masası Şefi Prens Trubetskoy'un belirttiği gibi, "Rusya'nın Ermeni unsuruna,
yalnız Ermenistan sahasında değil, onun dışında da, ekonomik nüfuzunu
yaymak için ihtiyacı vardır207. Nitekim, daha önce Anadolu için, "Türkiye
Asyası" tabirini kullanmayı tercih eden Rusya'nın, 1856 Paris
Muâhedesi'nden sonra, artık resmî yayınlarında Doğu Anadolu için,
"Ermenistan" tabirini gündeme getirdiği görülür. Bu yeni yaklaşım, Rus
propagandasının Ermeniler üzerindeki tesirini kısa zamanda kuvvetlendirir208.
206 Bilâl N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.98-99 207 Erdal İlter, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytûn İsyanları (1780-1880), Ankara, 1988, s.48 208 İlter, a.g.e., s.47
82
Rusya'nın Ermeni politikasından ürken İngiltere, onların maksatlarının
Doğu Anadolu'yu Slavlaştırarak sıcak denizlere inmek olduğunu anlamakta
gecikmedi. O da, hem ekonomik nüfuzunun, hem de sömürge yollarının
güvenliği için; bölgede, kendisine bağımlı bir Ermenistan yaratmanın
hesapları içine girer.
Ermeniler, bu gelişmelere paralel olarak, hızla ihtilâl cemiyetleri
kurmaya ve isyanlar çıkarmağa başlar. Bu cemiyetlerin en önemlilerinden
biri, 1887 yılında Kafkasyalı Ermenilerden Avedis Nazarbeg ve arkadaşları
tarafından Cenevre'de kurulan Hınçak Komitesidir. Hınçak Komitesi'nin siyasi
gayesi, Türkiye Ermenistan'ını kurtarmak; burayı, Rus ve İran
Ermenistan'larıyla birleştirmekti. Programı marksist çizgideydi209.
Ermeni ihtilâl cemiyetleri birliği “Taşnaksutyun Komitesi” 1890 yılında
kuruldu. Bu birlik, daha önce Kafkasya'da kurulan Ermeni cemiyetlerinin
Tiflis'te Krisdabor Mikelyan ve Arkadaşlarının gayretleriyle birleştirilmesinden
ortaya çıkmıştır. Rusya'nın himayesinde bir Ermenistan fikrini savunan
Hınçaklar'a nazaran Taşnaklar'ın amacı, hiç olmazsa kuruluş yıllarında
bağımsızlıktı210. Türklerle mücadele yöntemi olarak terörü benimseyen bu
komitelerin gayretleri sonucu, Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde birçok isyan
ve terör olaylarının çıktığını görmekteyiz. Osmanlı Devleti sınırlan içinde
başlayan olaylara paralel olarak, 1905 yılından itibaren Kafkaslar'da da,
Ermeni terörü tırmanışa geçmiştir211.
2.5. ERMENİ – AZERİ SORUNUNUN ÇATIŞMAYA DÖNÜŞMESİ
1988 yılı Şubat sonunda Karabağ’daki Ermenilerle Azeriler arasında
çatışmalar çıkmış, bu çatışmalarda iki Azerinin öldürüldüğü haberinin
Azerbaycan’a ulaşması üzerine Azerbaycan’ın başkenti Bakü ile Sumgait’de
Azeriler ile Ermeniler arasında kanlı çarpışmalar olmuştur. Bunun üzerine 209 İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1984, s.76-87 210 Öke, a.g.e., s. 95. 211 Yıldırım, Özönder, a.g.e., s.10
83
Moskova müdahalede bulunmuş, 9 Mart 1988’de Moskova’da Gorbaçov ve
Sovyet yöneticileri ile Ermenistan ve Azerbaycan Komünist Partisi Genel
Sekreterleri Demirciyan ile Kamran Bagirov’un katıldığı bir toplantı
yapılmıştır. 17 Martta Sumgrit Partisi Sekreteri ve belediye başkanı
görevlerinden alınmışlardır. 21 Mayıs’ta ise Ermenistan Parti Sekreterliğine
Suren Artinyan, Azerbaycan partisi sekreterliğine de Abdurrahman Vezirov
getirilmiştir. 13 Haziran’da Erivan’da yine büyük gösteriler yapılmış 15
Haziran’da Ermenistan Yüksek Sovyeti Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a
katılması için Azerbaycan ve Moskova nezdinde teşebbüse geçme kararı
almıştır. Azerbaycan’da Sovyet Anayasasına dayanarak bu kararı geçersiz
saymıştır.16 Haziran’da 100.000 Ermeni Paris’te SSCB büyükelçiliği önünde
toplanarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakını istemişlerdir. Amaç batı
kamuoyunu yanlarına çekmekti212.
Zaten olayların bu aşamasında bütün batılı haber kaynakları yoğun bir
Ermeni propagandası kıskacı içine alınmıştı. İncelenen bütün haber
ajanslarının bültenlerinde, gazete yazıları ve yorumlarında Karabağ’ın Ermeni
toprağı olduğu, Ermeniler’in daima Türk ve Müslümanlardan baskı ve eziyet
gördüğü, 1915’de Türklerin Ermeniler’e uyguladığı soykırımı unutmadıkları,
şimdi Azeri bölgesi içinde kalan Karabağ’daki Ermeniler’e etraflarındaki Azeri
Türklerinin baskı yaptıkları, bu nedenle Ermenistan’a bağlanmayı
arzuladıkları belirtilmiştir. Görüldüğü gibi Batı basınında Ermeni diasporası iyi
iş çıkarmış, Ermeniler’in Ermenistan’dan zorla göç ettirdikleri Azerbaycan
Türkleri’nin yaşadığı zorluklar batı basınında yer almamıştır213.
Şubat 1988 ile Şubat 1989 arasındaki bir yıllık dönemde etnik
çatışmalar sonucu 87 sivil, 4 asker ölmüş, 117’si asker 32’si polis 1500 kişide
yaralanmıştır. Aralık 1988’de Ermenistan’da olan depremden sonra
212 Taşkıran, a.g.e., s.149 213 Aktaş, a.g.e., s.59
84
Ermenistan’a Batı’dan ve ABD’den yardımlar geldi. Bu yardımların aralarında
silahlarda gönderilmiştir214.
Dağlık Karabağ meselesi Azerbaycan’ da da AHC ‘nin yükselişi için
önemli bir araç olmuştur. Bu mesele eski komünist kesim ile yeni liderlik
hareketi arasında bir dayanışma sembolü haline gelmiştir215.
Dağlık Karabağ meselesi Azerbaycan’da da bir büyük Azerbaycan
hayalinin güçlenmesinde katalizör rolü oynamıştır. Bahsedilen bu amaç
kapsamında, güneydeki İran Azerbaycan’ı ile birleşmek ve eski Musavat
Rejiminin rüyası olan Turan ülküsüne ulaşmak gibi idealler bulunmaktaydı.
Dolayısıyla her iki taraf açısından da, Dağlık Karabağ konusunda bir taviz
vermek, ulusal ideallere ihanet olarak algılanmaya başlanmıştır216.
Moskova karışıklıkları ve çatışmaları önlemek için 12 Ocak 1989’da
Karabağ’ın yönetimini Ermeniler’den alarak özel bir komisyona verdi.
Karabağ’a bir “özel yönetim” uygulanacaktı. Azerbaycan özel yönetimi olumlu
karşıladı; çünkü Ermeniler’in yönetimine son verilmesiyle, Karabağ’ın
Azerbaycan’a ait olduğu Moskova tarafından da doğrulandı şeklinde
yorumlandı. Haziran ve Temmuz aylarında Karabağ ve Nahçıvan’da
Ermeniler Azerilerin oturduğu mahalleleri abluka altına alırken, Ermeni
çetecileri Azerbaycan demiryollarına sabotajlara başladılar. Bunun üzerine
Azerbaycan’da yüzbinlerin katıldığı gösteriler başladı. Bu gösterilerde
Karabağ’daki yönetimin Ermenilere hoşgörülü davranması protesto edilirken,
Karabağ üzerindeki Azerbaycan egemenliğinin tekrar tesisi ve Azerbaycan’ın
egemenlik ilan etmesi ile yeni kurulmuş bulunan Azerbaycan halk cephesinin
resmen tanınması isteniyordu. Yine bu gösterilerde 1918-1920 yılları
214 Taşkıran, a.g.e., s.149 215 İşyar, a.g.e., s.382 216 İşyar, a.g.e., s.382
85
arasındaki bağımsız Azerbaycan Devletinin üç renkli bayrağı taşındı.
Azerilerde milli uyanış geç de olsa başlamıştı217.
Bu arada, aralarındaki sürtüşmeyi bir kenara bırakan Taşnak ve
Hınçak Partileri, Avrupa ve Amerika’daki Ermeniler’i organize ederek yüz
milyonlarca dolar paranın ve malzemenin Ermenistan’a gönderilmesini
sağlamışlardır. Bununla da yetinmeyen Taşnak ve Hınçak partileri, bir
zamanlar Türk diplomatlarına karşı kullandıkları eğitilmiş teröristleri
Ermenistan’a göndermiş ve Karabağ’da başlatılan harekâtta aktif görev
almalarını sağlamıştır218.
1988-1989 çatışmaları şiddetli geçmiş ve bölgede birçok kişi
tutuklanmış yada yaralanmıştır. Ayrıca gerilim her iki ülkenin iç işlerine de
yansımıştır. Bu çatışmaların ve gerilimin en önemli sonucu ise bölgedeki
Azerbaycanlı nüfusun göç etmeye başlamasıdır. Sovyetler Birliği’nin ters
yöndeki tutumuna rağmen Ermenistan’daki ve Azerbaycan yönetiminde
bulunan Karabağ bölgesindeki Ermeniler örgütlenmeye ve silahlanmaya
devam etmişlerdir219.
Ermenistan Sovyetler Birliği’nin son yıllarında 1988-1989 yıllarında
Azeri azınlığın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasından sonra, Sovyet
Cumhuriyetleri içerisinde en homojen nüfusa sahip ülke konumuna
gelmiştir220.
Azerbaycan Yüksek Sovyeti 23 Eylül 1989’da kabul ettiği bir kanunla
Azerbaycan’ın egemenliğini ilan etmiştir. Bu kanunla Karabağ üzerindeki
Azerbaycan egemenliği ve Azerbaycan’ın sınırlarının dokunulmazlığı teyit
edilmiştir. Azerbaycan’ın Sovyetler Birliğinden ayrılması kabul edilirken,
217 Taşkıran, a.g.e., s.150 218 Saray, a.g.e., s.387 219 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler: Bir Uluslar Arası İlişkiler Çatışması, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2005, s.200 220 Yalçınkaya, a.g.e., s.133
86
Sovyetler Birliği’nin kabul ettiği kanunlar üzerinde Azerbaycan’ın veto hakkı
olduğu ve Azerbaycan’ın kendi doğal kaynakları üzerinde tam ve tartışmasız
kontrol hakkı bulunduğu belirtilmiştir221.
Ermenistan’da 26 Mart 1988 tarihinde yapılan SSCB Halk Temsilcileri
Sovyeti seçimlerinde Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması mevzuu
yeniden ön plana çıkmıştır. Seçim ertesinde, Ermenistan Yüksek Sovyet
Presidyumu milliyetçilere sembolik de olsa bazı tavizler vermiştir. Bu tavizler
arasında tutuklanan Karabağ komitesi liderlerinin serbest bırakılmasıda
vardır. Serbest bırakılan bu liderler Ermeni Ulusal Hareketini(EUH)
kurmuşlardır. EUH, rejim muhalifi olan 10 farklı grubu bir araya getiriyor ve
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesini amaçlıyordu.
1989’da Karabağ’daki Ermeni saldırıları zirve noktasına ulaşmıştır ve
zaman zaman Azerbaycan’ın Karabağ Özerk Bölgesi dışına da sarkmaya
başlamıştır. Kısa sürede başlayan katliamlar ise ne Azerbaycan ne de
Moskova tarafından durdurulmuştur. Azerbaycan’da kamuoyu olaylardan
dolayı sadece Ermenistan’ı değil Rusya’yı da suçlamıştır. Azerilere göre
Azerbaycan’da gelişen Rusya karşıtlığı ve Türkçü politikalar nedeniyle
Moskova, Azerbaycan Türkleri’ni Ermeniler ile terbiye etmektedir222.
Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti, 28 Kasım 1989’da Karabağ’ın
Azerbaycan’a iadesine, 5000 kişilik bir Sovyet askeri kuvvetinin Karabağ’da
kalmaya devam etmesine, Azerbaycan Hükümeti’nin Karabağ’daki
Ermeniler’in haklarının korunması için gerekli kanunları çıkartması şartıyla
karar vermiştir. Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti’nin bu kararı, Ermenistan ile
Azerbaycan arasındaki münasebetleri iyice gerginleştirirken, Moskova ile
Bakü’yü de çatışma durumuna sokmuştur. Ermenistan Yüksek Sovyeti bu
221 Taşkıran, a.g.e., s.151 222 Laçiner, a.g.e., s.201
87
kararı tanımayıp 1 Aralık’ta Karabağ’ı Ermenistan’a ilhak ettiğini ilan
etmiştir223.
Hemen ardından da Dağlık Karabağ Ulusal Konseyi Azerbaycan
SSC’den ayrıldığını bildiren bir karar almıştır. Azerbaycan Yüksek Sovyeti
doğal olarak bu kararı yasal olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Peşinden
SSCB Yüksek Sovyeti de sözü edilen kararın batıl ve geçersiz olduğunu
belirten bir karar almıştır. Birbiri ardına yaşanan bu gelişmelerden sonra
Ocak 1990’da Azerbaycan’da sosyal patlamalar meydana gelmiştir. Ülkede
yaşayan Ermeniler’e karşı bazı eylemler tertiplenmiştir. Bunun üzerine
Moskova’daki üst düzey yetkililer Azerbaycan’da olağanüstü hal ilan
etmişlerdir. Dağlık Karabağ ve Bakü de olağanüstü hal ilan edilmiştir224.
Ermeniler’in Azerilere yaptığı davranışlara ses çıkarmayan SSCB,
Azeriler’in Ermeniler karşı harekete geçmesi anında bunu engellemek için
devreye girmiştir.1990 yıllarında Azerbaycan’da ortaya çıkan Türkçülük
hareketleri ve Azerbaycan Halk Cephesinin güçlenmesi doğal kaynaklar
bakımından zengin olan ve Rusya için jeopolitik önem taşıyan Azerbaycan’ın
SSCB’den ayrılması ihtimalini gündeme getirmişti225.
SSCB için Azerbaycan’ın önemi, bu ülkenin jeopolitik konumu ve
zengin doğal kaynaklarından kaynaklanmaktadır. Azerbaycan’ı etki alanında
tutmak, Rusya’ya kendi etkisini Yakındoğu’ya ve Ortadoğu’ya yayma dahası
Azerbaycan’ı stratejik hava kuvvetleri için ileri üs olarak kullanma olanağı
vermektedir. Azerbaycan’ın zengin doğal kaynakları, ekonomik açıdan
Rusya’nın ilgisini çekmekte ve onu uzak dış pazarlardan stratejik kaynak
alma zorunluluğundan kurtarmaktadır. Azerbaycan’ı etki alanında tutmak
Türk dünyasını parçalamış, Türkiye’nin ve ABD’nin etkisinin Orta Asya,
Kuzey Kafkasya ve Volga nehri havzasına yayılmasını engellemiştir. Ayrıca
223 Taşkıran, a.g.e., s.152 224 İşyar, a.g.e., s.388 225 Nazim Cafersoy, Ankara Çalışmaları, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2000, s.7
88
İran’ın bu müslüman ülke ile yakınlaşmasını engellemiş ve Rusya’nın İran ile
direkt bağlantısı sağlanmıştır226. Azerbaycanlıların protestoları ve Ermeniler’e
karşı eylemler düzenlemelerini durdurmak ve jeopolitik olarak SSCB için çok
önemli bir konumda bulunan Azerbaycan’ın tekrar SSCB kontrolüne alınması
için 15 Ocak 1990’da Sovyetler Birliği askeri birlikleri Bakü’ye
gönderilmiştir227.
Bakü’de meydana gelen Azeri Ermeni çatışmalarından sonra her iki
tarafta kendi milislerini kurmaya başlamışlardır. Bu milisler Karabağ ve
Azerbaycan-Ermenistan sınırında çarpışmaktaydılar. Sovyet Rusya için
Kafkaslarda tam bir iç savaş başlamış bulunmaktaydı. Azerbaycan
milliyetçileri birçok geçiş yerini tutmuşlardı. Bu iç savaş durumu karşısında
Moskova Bakü’ye asker sevkıyatını hızlandırmıştır228.
19 Ocak günü Bakü kentinin KGB güçleri tarafından bombalanması
sonucunda büyük can kaybı meydana gelmiştir.20 Ocak günü Sovyet ordusu
ağır silahlar kullanarak Bakü’ye girmiştir.1990 yılında Sovyet içişlerine bağlı
birlikler Bakü, Nahçıvan ve Dağlık Karabağ da kontrolü ele almış ve bu
sırada çok sayıda Azeri Türk’ü öldürülmüştür229.
28 Ocak 1990’da taraflar arasında bir ateşkes imzalanmıştır. Ancak
silahlar neredeyse hiç susmamış ve kanlı çatışmalar devam etmiştir230.
Sovyet ordusunun Bakü’ye girişi Azerbaycan ve Ermenistan’da gelişen
ulusçu hareketlerinde en yüksek noktaya çıkmasına sebep olmuştur. Sözü
edilen müdahalenin ardından, sonu sıcak çatışmalara varacak olan gruplar
arası etnik gerginlikler bilhassa Azeriler arasındaki Sovyet karşıtı duygular
tırmanışa geçmiştir. Kısacası “Kara Ocak” hadiselerinin, uyuşmazlığın her iki
226 Cafersoy, a.g.e., s.7 227 Laçiner, a.g.e., s.201 228 Taşkıran, a.g.e., s.153 229 İşyar, a.g.e., s.390 230 Laçiner, a.g.e., s.201
89
tarafı üzerinde de çok önemli etkileri olmuştur. Sovyet ordusunun Bakü’de
sergilediği barbarlıklar ve Azerbaycan Halk Cephesinin baskı altına alınması,
Azerbaycan ulusal hareketini ortadan kaldıramamış, aksine daha da
güçlenmesine sebep olmuştur231.
23 Ağustos 1990’da Ermenistan bağımsızlığını ilan ederken Karabağ’ı
da kendi toprakları olarak göstermiştir. Ermenistan’ın bağımsızlığına giden
sürecin her aşamasında Karabağ sorunu önemli bir yer tutmuş ve neredeyse
tüm tarihi belgelerle Karabağ ve Ermenistan bir bütün olarak yansıtılmıştır.
Aynı gün Azerbaycan parlamentosunun bir manevrası ise Karabağ bölgesinin
özerkliğine resmi olarak son vermek ve Azerbaycan’a doğrudan bağlamak
şeklinde olmuştur232.
Ağustos 1990’da Ermeni Ulusal Hareketinin başkanı ve Karabağ
komitesinin lideri Levon Ter-Petrosyan, Moskova’nın desteklediği Ermeni
Komünist Partisi birinci sekreterini mağlup ederek, Ermenistan devlet başkanı
oldu233.
2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali ABD ve koalisyonun Irak ile
savaş hazırlıkları yüzünden dünya kamuoyu Ermenistan-Azerbaycan
çatışmasını ikinci plana atmış ve hemen hemen unutmuştu. Ağustos
1990’dan 28 Şubat 1991’e kadar süren Körfez Savaşı Ermenistan’ın
silahlanmasına ve hazırlanmasına yaramıştır234.
Aslında Karabağ sorunu ile ilgili meydana gelen olaylar karşısında
dünya kamuoyunun oldukça yanlı bir tutum içerisinde olduğu görülmüştür.
Zira Bakü ve Sumgait olayları dünya basınında geniş bir şekilde ve Azerilere
karşı olumsuz tavırlarla yer alırken Ermenistan da Azeri Türklerinin yaşadığı
231 İşyar, a.g.e., s.391 232 Laçiner, a.g.e., s.201 233 Aktaş, a.g.e., s.86 234 Taşkıran, a.g.e., s.155
90
ızdıraplar aynı derecede ilgi görmemiştir. Bu ilgi ve basında meydana gelen
yanlı tutumu, Ermeni diasporasının başarısı olarak görmek gerekir235.
Körfez krizi bir bakıma SSCB’nin ülkenin iç kargaşalıklarının ve
ekonomik sıkıntılarının unutulmasında yararlı oldu. Kızıl ordu Körfez
Savaşı’nı bahane ederek Kafkaslar ve Baltık Cumhuriyetlerinde yığınaklar
yaptı. Ukrayna, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Moldova’ya birlikler
gönderdi236.
Bu sıralarda Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermeniler’de tek yanlı bir
kararla referandum düzenlemişler ve bunun sonucunda SSCB içinde
bağımsız bir cumhuriyete dönüştüklerini ilan etmişlerdir. Doğal olarak bu
karar Azerbaycan tarafından kabul edilmemiş ve karar çatışmaları
arttırmaktan başka pratikte bir yarar sağlamamıştır237.
1988 yılında başlayan Azerbaycan-Ermenistan çatışmasını durdurmak
için 1991 yılı başlarına kadar taraflara önerilen birçok barış planı Ermeniler’in
uzlaşmaz tutumu nedeni ile uygulama alanı bulamamıştır238.
2.6. 1905 YILI KIRILMASI VE İLK ÇATIŞMALAR
1905 yılında Rusya’daki ekonomik ve etnik durum sebebiyle I. Rus
İhtilali patlak verdi. Bu ihtilal Rusya’daki Rus olmayan milletlerin durumunda
büyük değişikliklere sebep oldu. Bunlar arasında milli hareketler yayılmaya
başladı. Milli dillerde gazete ve dergiler çıkmaya başladı. Ermeniler ‘de de
ortaya çıkan bu uyanış Bölge valisi Prens Golitzin’in baskıcı ve Ruslaştırmacı
politikası sonucu ortaya çıkmıştır239.
235 Aktaş, a.g.e., s.87 236 Taşkıran, a.g.e., s.156 237 Laçiner, a.g.e., s.172 238 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s56 239 İşyar, a.g.e., s.134
91
1904-1905 Rus Japon savaşlarında Rusya’nın ağır bir mağlubiyet
alması devletin zayıfladığını açık bir şekilde ortaya koymaya yetiyordu. Bu
ortam içerisinde Ermeniler Rusları unutmuşlar artık Türklere
yönelmişlerdir240.
Bundan sonra Rusya ibreyi Ermeniler tarafına döndürmüş ve nihai
politika olarak çatışmayı gündeme getirmiştir. Rusya, her iki tarafta zayıf ve
bitap düşene kadar beklemiş, daha sonra müdahale etmiştir. Takip eden
yıllarda Rusya, çatışmalarda tercihini genel olarak Ermeniler’den yana
kullanmıştır.(Bu sav günümüzde de geçerliliğini korumaktadır241.
Özellikle 1905’de başlayan ve Ermeni –Türk savaşı olarak adlandırılan
ve 1,5 yıl süren bu kanlı olaylarda Bakü ile beraber Karabağ’da olayların
cereyan ettiği bir yer olmuştur242.
1905-1907 yıllarında Bakü, Tiflis, İrevan (Erivan), Gence, Nahçıvan,
Karabağ ve Zengezur’da binlerce insan öldürülmüş, şehir ve köyler
yakılmıştır. Sadece o zaman ki Suşa, Cavanzir, Cebrayil ve Zengezur
kazalarında 75 Erivan ve Gence gubernalarında 200’den fazla köy, kasaba
yerle bir edilmiştir243.
Bu dönemlerde Ermeni örgütleri Kafkasya’nın çeşitli bölgelerine ilişkin
yayılmacılık politikaları da geliştirmeye başladılar. Bu çerçevede
günümüzdeki Gürcistan, Azerbaycan, Türkiye, Rusya ve İran topraklarına
yönelik çalışmalar içerisinde bulundular. Bu doğrultuda, belli bölgeye
yerleşerek daha sonrası toprak iddiası ortaya koymak ve mücadele
sonucunda, toprağı elde ederek resmileştirmek süreci takip edilmekteydi244.
240 Gökçe, a.g.e., s.271 241 Gökçe, a.g.e., s. 273 242 Artaşes Balasiyeviç Karinyan, Ermeni Milliyetçi Akımları, Çev. Arif Acaloğlu, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2006, s.21 243 İşyar, a.g.e., s.134 244 Karinyan, a.g.e., s.22
92
Şuşa ve Bakü’de Ermeniler’in Müslümanlar’ı katli üzerine Tiflis’de bir
toplantı yapan Müslüman ahali Rusya Hükümeti tarafından hakları korunmaz
ise İran Şahı ve Osmanlı Padişahından koruma isteyecekleri hususunda bir
karar almışlardır245.
31 Ağustos 1905 tarihli Tiflis Baş şehbenderliği’nden alınan bir yazıda
ise Ermeniler’in Şuşa’da Türkler’e hücum ederek 81 kişiyi katlettikleri, birçok
yeri yakıp yıktıkları ve Şuşa’da çıkan yangının büyük hasar yaptığı ve telgraf
haberleşmesinin kesildiği bildiriliyor246.
1906 yılına gelindiğinde Karabağ’da yeniden şiddet olayları görülmeye
başlanmıştır. Yaz aylarında Türkler yüzyıllardır olduğu gibi hayvan sürüleri ile
birlikte şimdiki Dağlık Karabağ bölgesine doğru rutin yolculuklarına
çıkmışlardır. Ancak bu sefer her zamankinden farklı olarak tam tekmil
silahlanmışlardır. Şurası unutulmamalıdır ki Karabağ Türkleri’nin kendi
aralarında kurdukları Difai (Savunma) adlı örgüt Türk direnişinin başarılı
sonuçlar vermesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Türkler yolları tutarak Şuşa’yı izole ettiler. Buralardaki Ermeni köyleri
korkudan boşalmaya başlamıştı. Belli bir müddet sonra da Türkler Agdam
şehrinden ve Şuşa – Evlak stratejik yolu üzerinden Şuşa şehrine hücuma
geçtiler. Şuşa’da önemli bir Türk nüfuzu vardı. Taşmak Ermenileri burada
direkt çatışmadan kaçındılar. Ellerinden gelen herşeyle şehri savundular.
Çarpışma 9 gün sürdü. II. Şuşa Savaşı denen bu çarpışmalarda, şehir gerçek
bir muharebe alanına döndü ve nihayet 22 Temmuz 1906’da çarpışmalar
sona erdi. 247
Sonunda Türklerin karşı saldırılarına dayanamayan Ermeniler
Ruslar’ın Kafkasya Genel Valisi nezdinde girişimlerde bulunarak barış 245 Tahsin Fendoğlu, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri Cilt I, Ankara, 2003, s.458 246 Gökçe, a.g.e., s.290 247 İşyar, a.g.e., s.271
93
istemişlerdir. Türklerin öne sürdükleri barış şartları arasında Ermeni
katolikosunun müftünün ayağına giderek af dilemesi, Ermeni papazların
kiliselerde Ermeni çetelerinin yaptıkları mezalim, yağma ve yıkımları
lanetlemeleri, ölen Türklerin katillerinin bulunarak Hükümete teslim edilmesi
gibi istekler bulunuyordu. Ermeniler ise aldıkları darbenin etkisiyle olsa gerek
bu şartların tümünü kağıt üzerinde de olsa kabul etmişlerdir. Katolikos
hastalığını bahane ederek yardımcısı Piskopos Satımyan’ı müftüye af
dilemeye göndermiştir. Ermeniler kiliselerde papazların Ermeni çetelerinin
saldırılarını lanetlemeyi kabul etmişler ancak katilleri Rus Hükümetine
vermek yerine kendileri cezalandıracaklarını bildirmişlerdir248.
1905-1906 Karabağ ve diğer yerlerde meydana gelen çarpışmalar
gösterdi ki, Taşnaksutyun Cemiyeti vasıtası ile Ermeniler çok iyi
teşkilatlanmıştır. Buna karşılık Türkler ise faaliyetlerini düzene
koyamamışlardı. Bunun üzerine Rus–Ermeni anlaşması ihtimaline karşı,
Azerbaycan Türkleri 1905 yılı sonlarında Gence’de Difai(savunma) adlı bir
teşkilat kurdular. Buna karşılık Ermeniler gittikçe şiddetini daha da artıran
tedhiş hareketleriyle Türk katliamına devam ettiler. Buna örnek olarak bugün
Ermenistan Cumhuriyeti’ne başkent yapılan Erivan’ı gösterebiliriz.
Ermenistan’ın Başkent yaptığı Erivan’da 19. yy sonunda Türkler nüfusun
%53 ‘ünü oluştururken, Ermeniler %38 idi. I. Dünya Savaşı sonunda Türkler
%43’e düşmüşlerdir.
1905-1906 çatışmalarının Azeri Türklerine büyük acılar yaşattığı ve ne
kadar kayıplar verdirdiği ortadadır. Ancak bu hadiseler hiç şüphesiz Azerilerin
bilinçlenmelerine katkıda bulunarak aydınlanma yönünde önemli adımlar
atmalarına yardımcı olmuştur. Azeri toplumu tarihte ilk defa milli kimlik arayışı
içine girmiş ve bu noktadan sonra Azeri önderler Rusya’nın diğer
bölgelerinde ve hatta İran’ın kuzeyinde yaşayan tüm Türklerin/Müslümanların
248 Mirzoev, a.g.e., s.16
94
daha rahat yaşam koşullarına kavuşabilmeleri için de mücadele etmeyi
kendilerine amaç edinmişlerdir249.
2.6.1. Kafkaslardaki Ermeni Saldırganlığı
Ermenilerin büyük bir kısmı, Ruslar tarafından, Kafkasya'nın Türk
nüfuslu vilâyetlerine getirilip yerleştirilmişlerdi. Uzun süre, kendilerini,
bölgede, Müslümanların egemenliğinden kurtaran güç olarak gördükleri
Çarlık yönetimi ile Ermeniler, iyi ilişkiler içinde kaldılar. Rusların himayesinde
nefes alabileceklerini uman Ermenilerden birçoğu, çok geçmeden Rus
hizmetine, orduya ve başka hizmetlere girmiştir250. Bir taraftan Rus ordusuna
ve devlet yönetimlerine giren Ermeniler, Kafkasya'daki Türkler'e baskı
yaparken; diğer taraftan da, bilhassa Rusya'da yetişen Ermeni gençlerin
başkanlığında kurulan çeteler ile Kafkasya ve Doğu Anadolu'da Türkler'e
yönelen katliam hareketlerinde önemli rol oynamaktaydılar. Ancak, Çarlık
Rusya'nın, Balkanlar'da Rumlara ve Bulgarlara vermiş olduğu destek ile
Ermenilere ilişkin politikasında büyük fark vardı. Çünkü Rusya, gerek Doğu
Anadolu'da, gerekse kendi topraklarındaki Ermenilere karşı Slavlaştırmak
politikasını amaç edinmişti. Nitekim Rusya'nın bu davranışının ilk belirtileri,
1900 yılında ortaya çıkmış; bunu takip eden üç yıl içinde, Kafkasya'daki
Ermeni Kilisesi'nin mallarına Çarlık İdaresi el koymuştu251.
Rusların Ermenilere karşı bu tavırları yeniden değişmiştir. Vali olarak
atanan Vorontsov-Daşkov, Kafkaslar'ın ötesinde Rus yönetiminin dayanağı
olarak, Ermeniler ile dostluk kurmak şeklindeki eski geleneği canlandırmıştır.
Çar II. Nikola'ya bu konuda vali şöyle yazıyordu. "Majesteleri biliyorlar ki,
Kafkaslar'da Türklerle olan ilişkilerimizin tarihi boyunca, Büyük Petro
döneminden bu yana Rus siyaseti, savaşlarda yanımızda yer alan Ermenilere
249 İşyar, a.g.e., s.272 250 Yıldırım, Özdener, a.g.e., s.11 251 Yuluğ Tekin Kurat, “Doğu Anadolu'da Ermeni Sorunu (1900-1920)”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.228
95
karşı dostane tutum takınmak doğrultusunda olmuştur252. Bu politika
değişikliği çerçevesinde Ermeni Kilisesi'nin malları, 1905'de geri verilmiştir.
Bu sırada, Çarlık Rusyası'nı yıkmak amacıyla teşkilâtlanan V. İ. Lenin'in
idaresindeki Bolşevikler ile Mortav'un liderliğindeki Menşevikler, Kafkaslar'da,
özellikle Bakû'de faaliyetlerini hızlandırmışlar ve çarlık rejimine karşı
mücadeleye başlamışlardı. İşte bu siyasi kargaşa içinde, 1905'de Ermeni
Taşnaklar, Kafkasya'da, özellikle Türkler aleyhine harekete geçti. Rusları da
yanlarına almayı amaçlayan Taşnaksutyun Cemiyeti etrafa sürekli yalan
haberler yayıyorlardı.
Türk-Ermeni çatışmasının ilki Bakü’de oldu. Hadiseler bir Türkün
hapishaneye götürülürken, Rus alayında görevli bir Ermeni tarafından, 1905
Şubat'ı başlarında öldürülmesi ile başlatılır. Saldırılar, Taşnaksutyun'un çete
reislerinden Nikol Tuman Balayan tarafından bizzat yönetiliyordu. Rus
Ordusundaki Ermeni askerler de, askeri depolardan silâh ve cephane
getiriyorlardı. Hazırlıklı olan Ermeni çeteler, dört gün süren çarpışmalar
sırasında, Bakü valisi Nahagidze ile beraber, bazı devlet görevlilerini ve
ahaliden pek çok Türkü öldürmüştür253.
Bakü’deki bu korkunç olaylar, 20-21 Şubat'ta Erivan'da, Mayıs'ta
Nahçıvan'da tekrarlandı. En kanlı çatışmalar, 15-18 Kasım'da Gence'de ve
21 Kasım'da Tiflis'te oldu254. Bakü’den sonra, Türklere karşı en şiddetli
saldırı, Karabağ ve Şuşi'de oldu. Türk evleri yakıldı, çarpışmalarda
Ermenilerden 40, Türklerden 500 kişi öldü. Katliâmı daha etkili kılmak için,
Kafkas Taşnaksutyun Komitesi, Rusça olarak şu bildiriyi yayınlar:
“Ermeni İhtilâl Cemiyetleri Birliği, bütün polislere, belediye reislerine,
jandarmalara, eğer Ermenilerin elinden silahlarını almaya, zarar vermeye
cesaret ederlerse, her birinin teker teker ve merhametsizce yok edileceklerini
252 Swietochowski, a.g.e., s.71 253 Yıldırım, Özdener, a.g.e., s.12 254 Swietochowski, a.g.e., s.69
96
duyurur. Bunlar, Taşnaksutyun komitesi kararıyla öldürülmüş olan Baku Valisi
Nahagidze Polis Müdürü Saharrov, Pristav Naçanski,
Çarakov’u,...hatırlasınlar”). Bu olaylar sırasında 158 Türk köyünün tahrip
edilerek yağmalandığı, ayrıca çoğunluğu Türk olan, 3100 ile 10.000 arasında
insanın öldüğü bilinmektedir255.
2.6.2. Kafkasya’nın Ermeniler Tarafından İşgali
Kafkas milletlerinden oluşan Mavera-yı Kafkas Hükümetinin
yıkılmasından sonra Gürcistan'ın 26 Mayıs 1918'de, iki gün sonra yani 28
Mayıs 1918'de Azerbaycan ve Ermenistan'ın bağımsızlıklarını ilân etmesi
üzerine bu federal cumhuriyetin yerine üç yeni cumhuriyet ortaya çıkmıştır.
Böylece Güney Kafkasya'da başkenti Tiflis olan Gürcistan, o sırada Bakü
Bolşevik hakimiyetine düşmüş olduğundan Gence'yi geçici başkenti yapan
Azerbaycan ve başkenti Erivan olan Ermenistan olmak üzere üç cumhuriyet
kurulmuştur.
4 Haziran 1918'de Osmanlı Devleti ile Azerbaycan, Gürcistan,
Ermenistan ve onlara ilaveten Kuzey Kafkasya Dağlı Halkları Birliği
Cumhuriyeti Batum'da ayrı ayrı barış antlaşmaları imzaladılar. Azerbaycan ve
11 Mayıs 1918'de bağımsızlığını ilan etmiş Kuzey Kafkasya Dağlı Halkları
Birliği Cumhuriyeti ve Osmanlı Devleti'nden acil askerî yardım
istemekteydi256. Osmanlı Devleti, imzaladığı Batum antlaşmalarıyla Gürcistan
ve Ermenistan'la olan sınırlarını belirlemiş ve bu ülkelerin sınırları dahilinde
kalan Türklerin haklarını garanti altına almaya çalışmıştı. Yine Osmanlı
Devleti, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya ile imzaladığı antlaşmalarla bu iki
ülkeye gerektiğinde iç ve dış düşmanlara karşı korumak üzere askeri yardım
yapmayı kabul etmişti. Kafkasya'da yeni kurulan bu cumhuriyetler, Rusya ile
Osmanlı Devleti arasında tampon rolü oynayacak konumda olduğu için
Osmanlı idarecileri tarafından destekleniyordu. Ancak bu antlaşmalar, Birinci 255 Yıldırım, Özdener, a.g.e., s.12 256 Halil Bal, “Kuzey Kafkasya'nın İstiklâli ve Türkiye'nin Askerî Yardımı”, Kafkas Araştırmaları, III, İstanbul 1997, s. 29-91.
97
Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği bir zamanda, gerek stratejik
konum ve önemi, gerekse yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile pek çok devletin
dikkatlerini üzerinde toplayan Güney Kafkasya'da tam huzuru
sağlayamayacaktı.
İlk Ermeni hükümeti, yasal olmayan bir teşkilat olarak kurulup
şekillenmiş, gerilla savaşları, sabotajlar ve siyasi suikastları ile ünlü
Taşnaksutyun 257 Partisinin kontrolünde bir koalisyondu. Başbakan
Hovhannes Kachasnuni, Dışişleri Bakanı Alexandre Khatisian, içişleri Bakanı
Aram Manukian, Maliye Bakanı Khachatur Karjikian hepsi Taşnaksutyun
Partisindendi. Yalnız Askeri işler Bakanı General Hovhannes Hakhverdian
hiçbir partiye mensup değildi. Kachasnuni, hükümetini bağımsızlıktan ancak
bir ay sonra Tiflis'te kurabilmiş ve 19 Temmuz 1918'de Erivan'a nakletmişti.
Bir aylık sürede Erivan'da gerçek idare Aram (Manukian) ve Dro'nun elinde
kalmıştı258.
Ermeni 1. ve 2. Kolorduları, Osmanlı Devleti ile 4 Haziran 1918'de
imzaladığı Batum Antlaşmasından sonra savaşa son vermişti. Fakat Ermeni
çeteleri katliamlara devam etmekteydiler. 9. Fırka Kumandanı Rüştü Bey, 1.
Kafkas Kumandanlığına gönderdiği 20 Haziran 1918 tarihli raporunda
Erivan'ın 10 km doğusundaki Ağcakal'a köyünden Şorbulag yoluyla Erivan'a
göç eden 20 hane Müslüman ahalinin 17-18 Haziran 1918 gecesi Şorbulag
ile Tokmak köy arasında Ermeniler tarafından tamamen katledildiğini
bildiriyordu. Halk bu gibi olayların her zaman meydana geldiğini haber
veriyordu259.
Diğer taraftan Doğu Anadolu'daki katliamlarıyla ünlü Andranik de
Türkiye Ermenilerinden kurduğu 3.000 kişilik tugayı ile Karakilise-Delican
bölgesinden Sevan Gölü kıyısından Novo Bayazıt üzerinden Nahçıvan'a
257 Anaide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Hareketi'nde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912), çev. Mete Tuncay, İstanbul, İletişim Yayınları, 1992, s.18 258 Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to Independence 1918, Berkeley and Los Angeles- University of California Pres, 1969, s. 207-209. 259 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı: 85, Belge no: 2036, Ekim 1985, Ankara, s. 197.
98
doğru çekildi. Türkiye'den gelen birkaç bin Ermeni mülteci de kendisini takip
ediyordu. Batum'da antlaşma imzalayan Ermeni hükümet yetkililerini ihanetle
suçlamış ve bu Ermeni devletinin bir Osmanlı tabiinden başka bir şey
olamayacağını söylemişti. Kuzey İran'da Osmanlılara karşı savaşan Ermeni
ve Süryanilere yardıma gideceğini ileri sürüyordu. Fakat Türk ordusu güneye
giden yolları tutmuş Andranik'in kuvvetlerini Nahçıvan üzerinden Gence
vilayetinin en güney kısmını teşkil eden Zengezur'a sürmüştü. Birinci Dünya
Savaşı'nın sonuna kadar orada kalan Andranik, bir Müslüman Azeri
köyünden diğerine saldırmış ve pekçok katliam yapmıştır. Canlarını
kurtarabilen binlerce evsiz Azeri mültecilerden bir kısmı güneyde Aras nehrini
geçerek İran’a bir kısmı ise doğuya doğru Bakü vilayeti bozkırlarına
sığınmışlardı260.
Bakû ve civarında hakimiyet tesis eden Şaumyan, günden güne
kuvvetlendirdiği ordusuyla ve bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'ni de
ortadan kaldırmak gayesiyle Gence istikametinde saldırılara başlamıştı. Bu
saldırıları karşı durabilecek bir ordu kuramayan Azerbaycan, Osmanlı
Devleti'nden acil askeri yardım talep etti. Osmanlı Harbiye Nazırı ve
Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa, Kafkas İslam
Ordusunu kurmak üzere çeşitli rütbelerden bir subay heyetinin başında
Gence şehrine gönderildi. Osmanlı Devleti ile Azerbaycan arasında
imzalanmış olan Batum Antlaşmasının 4. maddesine dayanılarak Üçüncü
Ordudan gönderilen 5. Kafkas Tümeni ve Azeri gönüllülerden Kafkas İslam
Ordusunu teşkil eden Nuri Paşa, Kafkas İslam Ordusu, şiddetli savaşlarla
Bolşevik ordusunu Bakü'de kuşattı. Bakü'deki düşman İngiliz kuvvetleri
tarafından takviye edilince Kafkas İslam Ordusu da yine Üçüncü Ordudan
sevk edilen 15. Kafkas Tümeni ile takviye edilerek Bakû kurtarıldı (15 Eylül
1918).
260 Hovannisian, a.g.e., s. 194.
99
Osmanlı Ordusunun Kafkasya'dan çekilmeye başlaması Ermenilerin
Müslümanlara saldırılarının yeniden başlamasına yol açmıştır. Bu saldırılar
Ermeni hükümetinin kontrolü altındaki çeşitli bölgelerde ve çok sayıda
saldırılar olmuştur. 9. Ordu Kumandanı Şevki Paşa, Başkumandanlığa
gönderdiği 27 Aralık 1918 tarihli telgrafta, Yapon (Hovhannes Paronian) adlı
Ermeni'nin emrindeki 1.200 kişilik bir kuvvetle 5 Aralık 1918'den itibaren
Nahçıvan etrafındaki Müslümanlara zulmetmeye başlayarak, Nahçıvan'ın 40
km kuzeyindeki Elmalı bölgesinde 688 ve bu köyün 12 km kuzeybatısında
Ağuş adlı yerde 516 kişiyi katlettiklerini ve genç kadınları ayırdıktan sonra
200 kişiyi bir yere toplayıp katlettiklerini ve diğer bazı Ermeni tecavüzlerini
bildirmiş ve Osmanlı hükümetinden tedbir alınmasını istemiştir261.
Osmanlı Devleti'nin Suriye, Irak, Filistin ve bütün Arap yarımadasından
çekilerek mütareke imzalaması Ermenilere büyük ümitler vermişti.
Akdeniz'den Karadeniz'e ve Karadeniz'den Hazar Denizine uzanan Büyük
Ermenistan'ı hayal ettiler. Sadece Anadolu'nun altı vilayetini değil Kilikya'yı
hatta savaşa girmemiş olan Iran hudutları içindeki Güney Azerbaycan'ın bir
kısmını da istemekteydiler. Bu büyük hayalleri Paris, Londra ve
Washington'da destek buluyordu. Fakat bu konuda fikir beyan edenlerin
büyük bir kısmının Ermenistan'ın nerede olduklarını dahi bildikleri şüpheli idi.
Öte yandan Ermeniler, savaşı kaybetmiş Türk halkının yaşama kuvvetini ve
galip itilaf Devletlerine karşı boyun eğmemeye kararlı oluşunu anlayamadılar.
Şubat 1919'da Osmanlı hükümeti, Ermenilere müzakere için çağrıda
bulunduğunda onlar bunu derhal reddetmekle kalmadılar. Türklerin katliam
yaptıkları vesaire birçok asılsız iddialar da ileri sürdüler. Böylece eskiden
olduğu gibi, Avrupa'ya, Türklere karşı nasıl meydan okuduklarını da
göstermeye çalışıyorlardı262.
261 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı: 85, Belge no: 2036, Ekim 1985, Ankara, s. 207. 262 Mustafa Budak, “Mondros Mütarekesinden Sonra İngilizlerin Batum'u İşgali”, Kafkas Araştırmaları, III, İstanbul 1997, s. 117-141
100
Osmanlı kuvvetlerinin Kafkaslardan çekilmesini bir fırsat olarak
değerlendiren Ermenistan hükümeti komşu ülkelerin topraklarını işgal
çabalarını arttırdı. Hem Türkiye hem de Azerbaycan ve Gürcistan'dan toprak
kazanmak istiyordu.
Gürcistan daha 18 Ekim 1918'de bazı topraklarını işgal ettiğini ileri
sürerek Ermeni hükümetini suçlamıştı. Osmanlı kuvvetleri çekilirken
Ahalkelek ve Borçalı Gürcistan'ın kontrolüne girmişti. Ermenistan hükümeti
Ahalkelek'in Gürcü kuvvetleri tarafından işgalini protesto etti, propaganda
yaparak Borçalı'daki Ermenileri ayaklandırdı ve Gürcistan'dan bu bölgeleri
boşaltmasını istedi (12 Aralık 1918). Lori'deki Ermeni kuvvetlerinin komutanı
Dro, Gürcü hükümetinin cevabını beklemeyeceğini ve 14 Aralık 1918'de
saldıracağını bildirdi. Sanain şehri yakınlarındaki Ermeni birlikleri Borçalı'da
ayaklanan Ermenilere katılınca Gürcistan-Ermenistan savaşı başladı.
Gürcistan'ın, savaşa son verilerek problemlerin müzakereler yoluyla
çözülmesi hususundaki girişimleri bir netice vermedi. Tiflis üzerine yürümek
isteyen Ermeni kuvvetleri de 29 Aralık'ta Şulaveri'de mağlup olarak geri
çekildiler. Savaş İngilizlerin müdahalesi ile 31 Aralık'ta sona erdi ve Ermeni
kuvvetleri çatışmaların başlamasından önce bulunduğu bölgeye çekilmek
zorunda kalmıştır.
Gürcistan Hükümeti, Güney Kafkasya'da siyasî, iktisadî, malî ve
toprakla ilgili problemlerin çözümü için Ermenistan, Azerbaycan ve Dağlı
Halkları Birliği hükümetlerine Tiflis'de bir konferans toplanması için 27 Ekim
1918'de çağrı yaptı. Bu çağrıyı reddeden Ermeniler, Gürcistan ile Ermenistan
arasında ikili görüşmeler yapılmasını istediler. Ancak 25 Nisan 1919'da
toplanabilen bu konferansta Güney Kafkasya'nın üç cumhuriyeti arasında
ciddi ihtilaflar olduğu görüldü. Ermenistan, öncelikle toprak meselelerinin
halledilmesini talep etmesi ve General Denikin'in kumandasındaki Beyaz Rus
ordusunun Kuzey Kafkasya'yı işgale başlaması konferansın herhangi bir
antlaşma olmadan dağılmasına yol açmıştır. Kuzeyden yaklaşan Denikin
tehlikesine karşı 27 Haziran 1919'da Gürcistan ve Azerbaycan üç yıl süreli bir
101
savunma paktı imzaladılar. Ermenistan'a bu pakta katılması için iki haftalık
zaman tanındı. Fakat Denikin'le işbirliği fikrinde olan Ermenistan pakta
katılmamışlardır263.
2.7. ERMENİ MESELESİ VE MİLLETLERARASI BOYUT
21 Aralık 1991'de ise SSCB ortadan kalkmış ve onun yerine BDT
(Bağımsız Devletler Topluluğu) kurulmuştur. Böylelikle de 1992 yılı itibariyle
SSCB'nin dağılma süreci tamamlanmıştır. Böylelikle de Dağlık Karabağ
sorunu, SSCB'nin bir iç sorunu olmaktan çıkmış, egemen iki devlet
arasındaki uyuşmazlık görünümünü almıştır. 1992 yılının Ocak ayında ise
Azerbaycan ve Ermenistan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı'na (AGİK)
üye olarak kabul edilmişlerdir ve işbu üyelik ile beraber Dağlık Karabağ
uyuşmazlığı uluslararası bir boyut kazanmıştır264. Öte yandan bu iki ülke 2
Mart 1992 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Örgütü'ne de üye olmuştur265.
Ermenistan, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan ve dolayısıyla veto
hakkına sahip olan ülkelerden Fransa, Rusya, ABD ve Çin'in kendi lehinde
politika izleyeceklerini düşündüğü için uyuşmazlığa BM örgütü tarafından
müdahale edilmesini çıkarlarına uygun bulmaktaydı. Buna karşılık
Azerbaycan ise BM örgütünde ayrıcalıklı konuma sahip bu devletlerin AGİK
platformunda istedikleri amaca ulaşamayacaklarına inandığı için uyuşmazlığa
AGİK tarafından müdahalede bulunulmasını istemekteydi.
1990'ların başında iki ülke arasındaki çatışmalar boyut değiştirerek
savaşa dönüşmüş, 1992 ortalarına kadar Ermenistan silahlı güçleri bazen
küçük operasyonlarla, bazen de Hocalı soykırımında olduğu gibi büyük çaplı
saldırılarla Karabağ bölgesinin önemli bir kısmını işgal altına almışlardır.
Saldırılar devam ederken 24 Mart 1992'de Helsinki'de toplanmakta olan
263 Swietochowski, a.g.e., s.210 264 Aslanlı, a.g.e., s. 403. 265 Olivier Paye, Eric Remacie, “UN and CSCE Policies in Transcaucasia”, Contested Borders in the Caucausus, Brüksel: VUB University Press, 1996, (Erişim), http://poli.vub.ac.be/publi/ContBorders/eng/ch0403.htm , 07 Eylül 2007
102
AGİK Dışişleri Bakanları Konseyi, Karabağ'da yaşanmakta olan bu sıcak
çatışmaları değerlendirmiştir ve sorunun çözümü için Beyaz Rusya'nın Minsk
kentinde Azerbaycan, Almanya, ABD, Ermenistan, Beyaz Rusya, İsveç,
İtalya, Fransa, Rusya, Türkiye, Çek ve Slovakya Federal Cumhuriyeti'nin
katılımcıları olduğu bir konferans düzenlenmesini kararlaştırmıştır266. Aynı
dönemde AGİK gözlemci heyetinin Bakü ziyareti gerçekleşmiş, İran
arabuluculuk faaliyetlerini arttırmış ve 7 Mayıs 1992'de Tahranda Azerbaycan
ve Ermenistan devlet başkanları sorunun çözümü ile ilgili bir anlaşma
imzalamışlardır267. Ancak anlaşmayı takiben Ermeni birlikleri önce bölgedeki
en stratejik nokta olan Şuşa kentini ardından 18-19 Mayıs 1992 tarihlerinde
Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan Laçin rayonunu işgal etmişlerdir ve
aynı anda Rus ordu birlikleri de Ermenilerin telkiniyle yine stratejik bir nokta
olan Nahçıvan'a bağlı Sadarak bölgesine saldırmışlardır.
1993'ün Mart ayının sonuna doğru Dağlık Karabağ Ermenileri, Dağlık
Karabağ'ın kuzeyini, Laçin koridorunu ellerinde tuttukları gibi 27 Mart'ta
Kelbecer bölgesine saldırı düzenlemişlerdir ve böylelikle bir anda bölgeye
hem Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinden hem de Ermenistan sınırından
saldırıda bulunmuşlardır ki bu onların bu pozisyonları Ermenistan'ın ya da
Ermenistan'daki Rus 7. Ordusu'nun da onlara yardımcı olduğunu
kanıtlamaktadır268. Keza Azerbaycan da yaşanan işgalin analizini bu şekilde
yaparak Ermenistan'ı suçlamıştır ancak Ermenistan Savunma Bakanı
Vazgen Manukyan açıklama yaparak, Kelbecer işgaline Ermeni ordusunun
katılmadığını ve olayların Karabağ Ermenileri tarafından gerçekleştirildiğini
belirtmiştir269.
ABD işgal fiilini kınarken, Avrupa Toplulukları (AT) Ermenistan
hükümetinden Dağlık Karabağ'da nüfusunu kullanmasını ve Ermenilerin
Azeri topraklarından çekilmesini istemiştir ve Azerbaycan da uluslararası 266 Aslanlı, a.g.e., s.405. 267 Aslanlı, a.g.e., s.405. 268 Cafersoy, a.g.e., s.105. 269 Aslanlı, a.g.e., s. 407.
103
düzeyde temaslarda bulunarak Ermenistan'a yaptırım uygulanması için BM
ve AGİT'te girişimlerde bulunmuştur270.
14 Nisan 1993'de ise BM Genel Sekreteri Güvenlik Konseyi'ne bir
rapor sunmuştur ve işbu raporda Karabağ'daki çatışmalarda ve özellikle de
Kelbecer'deki işgalde Ermenistan'ın taraf olarak yer alıp almadığının tam
olarak belirlenemediği lakin çatışma esnasında tank, ağır çaplı silahlar ve
uçakların kullanılmış olmasının olayda Ermenilerin yalnız olmadığına işaret
etmekte olduğunu belirtmiştir271. Ancak Azerbaycan diplomatik ataklarda
bulunmaya devam etmiştir ve 30 Nisanda BM Güvenlik konseyi Azerbaycan-
Ermenistan çatışmalarını ve Kelbecer'in işgali konularını görüşerek 15 üyenin
oybirliği ile 822 sayılı karan kabul etmiştir. Güvenlik Konseyi'nde uyuşmazlığa
ilişkin alınan bu ilk kararda iki ülke arasındaki savaşın endişe veren
boyutundan, Kelbecer'in işgal edilmesinden duyulan rahatsızlıktan,
uluslararası kabul görmüş sınırların dokunulmazlığından, toprakların silah
zoruyla ele geçirilmesinin kabul edilemeyeceğinden, ulusal bağımsızlığa
saygı gösterilmesinden bahsedilmiştir272.
3-4 Haziran 1993'de ise kararın uygulanması için planlar hazırlamak
maksadıyla Roma'da BM Genel Sekreterliği gözlemcilerinin de katıldığı
Azerbaycan ve Ermenistan dışındaki tüm Minsk Grubu üyesi devletlerin hazır
bulunduğu bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantı sonucunda ortaya yeni bir
çözüm planı atıldı ve hem Ermenistan hem de Azerbaycan planı kabul
etmiştir.
Ancak bu plana rağmen de saldırılar durdurulmamıştır. 26-28
Haziran'da yapılan saldırı sonucu Ermeniler, Azerbaycan'ın Akdere kentini
ele geçirmişler, 23-24 Temmuz'da ise Ağdam rayonunu işgal etmişlerdir. Bu
270 Aslanlı, a.g.e., s. 408. 271 Aslanlı, a.g.e., s. 408. 272 Araz Aslanlı, "Ermenistan'ın Azerbaycan Topraklarını İşgali Sorununun Hukuki Boyutu: Azerbaycan'ın Meşru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor mu?", Ermeni Araştırmaları, Cilt: 3, Sayı: 9, Bahar 2003, s. 102.
104
durumun üzerine 29 Temmuz'da toplantı yapan BM Güvenlik konseyi konuya
ilişkin 853 sayılı kararını benimsemiştir. İşbu karar metni özetle şu ifadeleri
içermektedir273:
“Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu 822 sayılı karar uygulanmalıdır.
Sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü göz önünde bulundurulmalıdır.
Ağdam ve işgal edilen diğer bölgeler acilen ve şartsız olarak boşaltılmalı,
sorunun AGİT Minsk Grubu çerçevesinde çözümlenmesi için Ermenistan bu
konuda gerekli tüm adımları atmalıdır.”
Alınan her iki karara rağmen Ermeni güçleri Azeri topraklarından
çekilmemiş ve hatta saldırılarım daha da yoğunlaştırarak Fizuli (23 Ağustos)
ve Cebrayil (25-26 Ağustos) rayonlarını işgal etmişler ve hatta Gubatlı'yı (31
Ağustos) da ele geçirmişlerdir. BM Güvenlik Konseyi bu durumun üzerine de
14 Ekim 1993'de toplanarak 874 sayılı karan benimsemiştir. Karar metni
özetle şu ifadeleri içermektedir274:
“Daha önce karar halinde benimsenmiş olan 822 ve 853 sayılı
kararlar, dönem başkam tarafından yapılan 18 Ağustos 1993 tarihli açıklama,
AGİT Minsk Konferansı Başkanının 1 Ekim 1993 tarihinde yazdığı mektup
göz önünde bulundurulmalıdır. Azerbaycan'ın ve diğer devletlerin
bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün dokunulmazlığı söz konusudur.
Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde ve Ermenistan-Azerbaycan
arasındaki çatışmalardan rahatsızlık duyulmaktadır. Güvenlik Konseyi'nin
822 ve 853 sayılı kararları mutlaka uygulanmalı, işgal edilen topraklardan
hemen ve şartsız olarak çekilinmesi için AGİT Minsk Grubu planının
uygulanabilmesi amacıyla gerekenler yapılmalıdır.”
Ancak BM örgütü uluslararası bir örgüt olması ve bu münasebetle de
aldığı kararların uygulanmaması durumunda buna müdahale edebilecek bir
273 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/884e.pdf , 07 Eylül 2007 274 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/884e.pdf , 07 Eylül 2007
105
yaptırım gücünün olmaması dolayısıyla Ermeniler işgallerini durdurmamış ve
çok geçmeden 23 Ekim'de Horadiz kasabasını, 28 Ekim - 1 Kasım
tarihlerindeki saldırıları ile Zengilan'ı işgal etmişlerdir ve böylelikle Karabağ
fiili olarak Azerbaycan'ın elinden çıkarak Ermenilerin eline geçmiştir. Güvenlik
Konseyi bir kez daha 11 Kasım 1993'de 884 sayılı kararı benimsemiştir. Yine
kararda işgallerden duyulan rahatsızlık dile getirilmiş, çözümün AGİT Minsk
Grubu bünyesinde gerçekleştirilmesi gerektiğinden söz etmiştir275.
15 Nisan'da Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Devlet Başkanları
zirvesi gerçekleştirilmiş ve Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan devlet
başkanları bir deklarasyon imzalamışlardır276. 4-5 Mayıs tarihlerinde ise BDT
Parlamentolar arası Kurulu düzenlemiştir ve bu görüşme sırasında
Azerbaycan, Ermenistan ve Karabağ'ın sadece Ermeni temsilcilerinin yer
aldığı "Bişkek Protokolü" gerçekleştirilmiştir277. Ancak toplantıdan sonra
Azerbaycan protokolü imzalamamıştır. Siyasi partilerin birçoğu Bişkek
Protokolünü reddettiği halde Milli Meclis Başkanı Resul Guluyev, 8 Mayıs
1994'de protokolü imzalamıştır.
Protokole ilişkin en çok dikkat çeken husus, o güne kadar Azerbaycan
sorununda taraf olarak sadece Ermenistan'ı kabul ederken, protokolde
Karabağ adına ayrılıkçı Ermeni temsilcilerinin de imza atmış olmaları resmen
onların Azerbaycan tarafından soruna taraf olarak kabul edildiklerini
275 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/884e.pdf , 07 Eylül 2007 276 İşyar, a.g.e., s.506 277 Aslanlı, a.g.e., s.414
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN ÇÖZÜLÜŞÜ VE KARABAĞ SORUNU
Ermenistan Hükümeti kurulduğu andan itibaren komşuları olan
ülkelerden toprak talebine başlamış ve bu toprak talebi mücadelesini devlet
politikası olarak benimsemiştir. Bu yüzdendir ki Ermenistan kurulduğu 1920
tarihinden itibaren gerek Gürcistan’dan gerek Azerbaycan’dan gerekse
Türkiye’den olan toprak taleplerini yılmadan devam ettirebilmişlerdir.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında günümüzde de devam eden
anlaşmazlığın tarihi 1905’lere dayanır. O tarihlerde görüldüğü üzere
Ermeniler güçlendikleri ve karşılarındaki devletin zayıf halini gördükleri her an
o devletten toprak koparma mücadelesine başlarlar.
Sovyet Rusya’da Gorbaçov döneminde başlayan ve “glasnost ve
prestroyka” politikaları ile devam eden siyasal hoşgörü o zamana dek SSCB
içinde milli kimlik, din, dil birliğini koruyan Ermeniler tarafından Dağlık
Karabağ sorunun kendi lehlerine çözümünün anahtarı olarak görülmüştür.
Ermeni ve Azeri ulusal hareketlerinin gelişmesinde hiç şüphesiz Dağlık
Karabağ uyuşmazlığının önemli bir rolü bulunmaktadır. 1987 yılında Dağlık
Karabağ bölgesi açısından iki önemli olay meydana gelmiştir. Bu olaylar
Ermeniler’in birleşme konusundaki beklentilerini büyük ölçüde arttırmıştır.
Bunlardan ilki 1987’de Azerbaycan Komünist Partisi’nin eski şefi Haydar
Aliyev’in politbürodaki görevinden ayrılması oldu. Ermeniler bu gelişmeyi çok
olumlu karşılamışlardır. Çünkü onlara göre bu şekilde Aliyev, dolayısıyla
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasının önündeki en büyük
engellerden biri bertaraf edilmiş oluyordu. Bir diğer gelişme278;
Kasım 1987 de Gorbaçov’un ekonomi danışmanlarından biri olan
Ermeni kökenli Abel Agenbegyan, bir Avrupa seyahati sırasında Dağlık
278 İşyar, a.g.e., s.373
107
Karabağ’ın Ermenistan’a katılmasının ekonomik bir anlamı olacağını
açıklaması olmuştur. Sonradan inkar edilse de basında çıkan bu açıklama
Aliyev’in görevden uzaklaştırılması olayı ile birleşince SSCB’deki açıklık ve
yeniden yapılandırma politikalarınında etkisiyle Ermeniler Dağlık Karabağ
konusunda olumlu beklentiler içersine girmişlerdir279.
Bu açıklama ve Aliyev’in görevden uzaklaştırılması Ermeniler
tarafından yeni hükümetin bölgeye yönelik taleplerine bir destek olarak
değerlendirildi. Agenbegyan’ı ve Ermenilerin toprak taleplerini eleştiren
Bakü’den doğal olarak karşıt bir yanıt geldi. Dış dünyanında desteğinden
cesaret alan Ermeniler 1987 yılı Kasım ayında din adamlarının Moskova’daki
Ermeni Mezarlığında yapmış oldukları dini ayinden sonra, Dağlık Karabağ
üzerinde hak iddia etmekle kampanyayı bizzat başlatmışlardır. I. Vasken
Erivan televizyonundan Ermenilere ve Hıristiyan alemine çağrıda bulunarak
yardım istiyor ve Gorbaçov’un kendilerini üzmeyecek şekilde meseleyi
çözeceğine inandığını ilan ediyordu.75.000 Ermeninin imzasını taşıyan ilhak
dilekçesi Gorbaçov veriliyordu. İki Amerikalı senatör Gorbaçov ve Regan’a tel
çekerek toprakların sahibi olan Ermenilere verilmesini talep ediyorlardı.
Avrupa Parlementerleri Alt Komitesi Ermeni isteklerini sempati ile
karşıladıklarını içeren telle Sovyet liderine başvuruyordu. Kısacası birer birer
basını, radyosu, televizyonu, politikacısı, din adamı ve Hıristiyan dünyası
Ermeniler’in yanında yer almıştı280.
18 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi merkez komite
genel kurulunda Gorbaçov’un milliyetler meselesinin de ele alınmasını
istemesi Karabağ Ermenileri’ni de harekete geçirmiş ve 20 Şubat’ta Karabağ
Sovyeti, Karabağ’ın Ermenistan’a katılmasına karar vermişti. Halbuki
Karabağ’ın Azerbaycan için çok büyük bir kültürel önemi vardır. Azerilere
göre Karabağ, Sovyetlerin kendi topraklarında onur kırıcı bir şekilde ortaya
279 Aktaş, a.g.e., s.56 280 Aktaş, a.g.e., s.57
108
çıkardıkları suni bir oluşumdu. Karabağ’daki Sovyetin 140 üyesinden 110’u
Ermeni idi281.
Azerbaycan Yüksek Sovyeti (AYS) bu kararı reddettikten sonra
olayların yönü tamamen değişti. Ermenistan’da yapılan mitinglerde
Azerbaycan Türkleri’nin derhal ülkeyi terk etmeleri isteniyordu. Mayıs
ayından itibaren Ermeni silahlı çeteleri Azerbaycan Türkleri’nin yaşadığı
köylere hücum etmeye başladı. Ermenistan güvenlik güçleri Azerbaycan
Türkleri’ne yönelik saldırıları önlemektense, çetelerle birlikte hareket ediyor,
Azerbaycan Türkleri’nin yaşadıkları köyleri derhal boşaltmalarını istiyorlardı.
Azerbaycan Hükümeti’nden hiçbir destek alamayan Azerbaycan Türkleri
baskılara dayanamayarak Azerbaycan’a göç etmek zorunda kaldı. 230 bin
Azerbaycan Türk’ü yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan zorla çıkarıldı.
Zengibasar, Vedi, Basarkeçer, Amasya ve Erivan’da yaşayan Azerbaycan
Türkleri daha zor şartlar altında göç etmek zorunda kaldı. Ermenistan
Bakanlar Konseyi eski başkan yardımcısı Arutyunyan ‘ın elebaşı olduğu
silahlı Ermeni çeteleri köylere hücum ederek evleri yağmaladı. Azerbaycan
Türkleri zorla göç ettirildi.1989’da Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan
Türkleri’nin tamamı Ermenilerin yaptığı zulme dayanamayarak Azerbaycan’a
sığındı282.
3.1. SOVYETLER DÖNEMİNDE KARABAĞ’IN HUKUKİ STATÜSÜ
Mondros mütarekesi ile Anadolu'da işgaller sürerken/Müttefikler de,
Paris Barış Konferansı'nda Damat Ferit'e, “Büyük Ermenistan” projesini kabul
ettirmişlerdi283. Diğer taraftan, 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar, İzmir'e çıkarak
Türklüğü imha etmeye çalışıyordu. Bu sırada, 19 Mayıs 1919'da, M. Kemal
Paşa’ da, Samsun'a çıkıyordu. Artık Anadolu'da sadece “Büyük Ermenistan”
281 Taşkıran, a.g.e., s.147 282 Cabbarlı, a.g.m., s.82 283 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, çev: Cemal Köprülü, Ankara, 1971, s.41.
109
projesine değil; hazırlanmakta olan Sevr'in tamamına hayır diyecek Millî
Mücadele hareketi M. Kemal Paşa ile başlıyordu.
Anadolu'da, Millî Mücadele hareketi hızla teşkilatlanırken, Ermenilerin
Türkler'e karşı Doğu Anadolu'da giriştikleri katliam da dayanılmaz bir hal
almıştı. Fakat, M. Kemal Paşa; ortak düşmana karşı beraber hareket etme
isteği ile, işbirliğine giriştiği Sovyet yönetiminin, Ermeniler konusundaki kesin
tavrını öğrenmeden, onlar üzerine herhangi bir harekât yapılmasını
istemedi284. Nitekim, Sovyetlerin kesin tavrını öğrenmek için Moskova'ya
giden Türk heyeti ile Sovyet yetkilileri arasında, 24 Temmuz'da başlayan
görüşmelerin ağırlık noktasını Kafkas seddinin yıkılması dolayısıyla Ermeni
meselesi teşkil etmiştir. Bu görüşmeler sırasında, 10 Ağustos 1920'de Erivan
yönetimi ile bir antlaşma imzalayan Sovyetler, Türkiye ile Azerbaycan
arasında bulunan Nahçıvan'ı ve Culfa'dan Şahtahtı'ya uzanan demiryolunu
Ermenilere bırakıyordu285.
Bu durum, Sovyetlerin, Türkiye'ye yardımda bulunmalarını imkânsız
hale getirdiği gibi; Bolşeviklerin, Ermenilerin hamisi rolüne tekrar
büründüklerini de ortaya çıkarmıştı. Çünkü, daha önce İngilizlerin
Azerbaycan topraklarından kopararak Ermenilere bıraktığı Nahçıvan'ın
Ermeni yönetiminde kalmasını onaylayan Sovyetlerin gerçek amaçları belli
olmuştu. Nitekim, bundan sonraki görüşmelerde, Çiçerin, 24 Ağustos'ta
taahüt edilen Sovyet yardımını, Van, Bitlis ve Muş vilayetlerinden Ermenilere
toprak verilmesi şartına bağlanmıştır286. Böylece, Sovyetlerin Anadolu
üzerindeki doktriner emelleri de, açıkça kendini göstermişti, Bekir Sami
Bey'in vurguladığı gibi, Sovyetler, Ermenistan'ı, Sovyet Federasyonunun bir
parçası yapacaklarından emin bulunuyorlardı287. Dolayısı ile Sovyet
284 Yusuf Sarınay, “Milli Mücadele'de Türk Sovyet. Münasebetleri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Samsun, Cilt 1, Sayı 1, 1986, s.200-217. 285 Saiahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, Ankara, 1986, s. 27. 286 Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, Ankara, 1981, s.146-164. 287 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara, 1982, s. 110
110
isteklerini, ileride kendi topraklarının genişletilmesine zemin hazırlamak
şeklinde değerlendirmek gerekirdi.
Moskova görüşmelerinin sonuçsuz kalması üzerine, Sovyetlerin
desteğini alan Ermeniler, 24 Eylül'de saldırıya geçmişlerdir. Bunun üzerine,
28 Eylül'de, Kâzım Karabekir kumandasındaki Türk Ordusu, Doğu harekâtına
başladı. Yaklaşık bir ay süren bu harekâttan sonra, Kars, Ermenilerden geri
alınmıştır. Türk Hükümeti'nin, Ermenistan'a, Türk-Ermeni sınırının, milletlerin
kendi kaderlerini tayin etme esasına dayanan bir plebisitle çizilmesi yolundaki
barış teklifi de, Erivan yönetimince kabul edilmemiştir.
Türk Ordusu bunun üzerine tekrar başlattığı bir harekâtla, Gümrü'ye
girdi. Ermeniler, barış şartlarını bu kez kabul etmişlerdir. Bu sırada, B.M.
Hükümeti Dışişleri Bakan Vekili Ahmet Muhtar, K. Karabekir'e Doğu ile Batı'yı
bağlayacak ve Azerbaycan'ı bağımsız bir Türk yönetimi biçimine koyacak
millî bir güç kurulmasına çaba harcamasını salık veriyordu. Diğer taraftan,
Gümrü Antlaşması imzalanmadan önce M. Kemal Paşa, Doğu cephesi
komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya yolladığı, 1.12.1920 tarihli talimatta,
Azerbaycan toprakları üzerindeki hassasiyetini şöyle dile getirmiştir288:
“... Azerbaycan'ın tamamen ve cidden müstakil bir devlet haline
girmesine taraftarız. Ve bunu temin için Ruslar'ı gücendirmemek ve
kuşkulandırmamak şartıyla teşebbüsat-ı lâzime de bulunulacaktır... Kafkasya
meselesinin hudut, vesâit-i nakliye ve sâir gibi nokta-i nazarlardan hallinde
dâima Azerbaycan'ın ve Şimali Kafkasya menfaatlerinin bilhassa nazar-ı
dikkate alınmasına itina olunacağı gibi, Rus ve Ermeniler arasında akdolunan
mütarekede Azerbaycan'a zarar veren maddelerin kaldırılmasına çalışılacak
ve her milletin mukaddesatına hakim olması düsturuna binaen, Karabağ ve
sâir gibi Türk ekseriyeti ile meskûn yerlerin Azerbaycan'a bağlı bulunması
temin edilecektir”.
288 Atatürk'ün Millî Dış Politikası, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981, c. 1, s.205.
111
3.1.1. Sovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Bölgenin Durumu
Sovyetler Birliği’nin aniden yıkılması, şüphesiz ki XX. yy’ın en önemli
jeopolitik hadiselerinden biri olmuştur. Uluslararası sistemdeki bu değişim,
yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu ve Hasburg İmparatorluğu’nun
yıkılmasına benzetilebilir. Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkması, Doğu
Avrupa, Transkafkasya ve Orta Asya’da yeni devletlerin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Yeni bağımsızlıklarına kavuşan bu ülkeler içinde, özellikle
jeopolitik konumu ve sahip olduğu zengin doğal kaynakları ile Transkafkasya
ve Orta Asya ülkeleri, dünya siyaseti açısından büyük önem taşımaktadır289.
19 Ağustos 1991’de Moskova hükümet darbesinin gerçekleşmesiyle,
Sovyet Cumhuriyetleri özgürlük dönemine geçmiş oldular. Gorbaçov’a karşı
yapılan başarısız hükümet darbesi sadece Gorbaçov’u ve KP’yi yıkmakla
kalmadı aynı zamanda 70 yıldır komünist zulmü altında inleyen halkların ve
ulusların da kendi topraklarına kendi kişiliklerine ve özgürlüklerine sahip
çıkmalarına sebep oldu290.
Esasen beklenen bu gelişme, kısa sürede etkisini göstermiş ve önce
Baltık ülkeleri, ardından da öteki ülkeler bağımsız birer cumhuriyet haline
gelmişlerdir. Bu kapsamda Azerbaycan 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını
ilan etmiştir. Bu günlerde Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler
Karabağ’da bağımsızlık ilan ederek adını “Arstaklı Ermenistan Halk
Cumhuriyeti” olarak değiştirilmişlerdir. Azerbaycan Parlamentosu bu kararı
protesto etmiştir. Diğer taraftan bir önceki yıl Bakü tarafından yasaklanan
Karabağ Bölge Konseyi de başkent Hankendi’ndeki toplantısında
Azerbaycan’ın bağımsızlık ilanını tanıma kararı aldı. Bu konseyi Karabağ’da
bulunan Ermeniler kurmuştu291. Karabağ Ermenileri yeni bağımsızlığını ilan
eden Azerbaycan’ı tanımakla kendi bağımsızlıklarını meşrulaştırmak ve batı
289 İşyar, a.g.e., s.397 290 Taşkıran, a.g.e., s.158 291 Aktaş, a.g.e., s.89
112
medyasında Azerilerin zorlamalarını gündeme taşımak adına bu siyasi
manevrayı yapmışlardı.
1991 Eylül’ünün ortalarında Ermeniler yeniden Azerbaycan-
Ermenistan sınırındaki köylere saldırmaya başladılar. Rusya lideri Boris
Yeltsin henüz iktidar olalı 1 ay olmuştu ki yanına Kazakistan Cumhurbaşkanı
Nursultan Nazarbayev’i de alarak 20 Eylül 1991 gecesi Bakü’ye geldi.
Amaçları Azerbaycan-Ermenistan ihtilafını çözebilmekti. Karabağ’ın başkenti
Hankendi’ne gideceklerdi fakat önce Gence’ye giderek güvenlik önlemleri
alındıktan sonra 22 Eylül’de Hankendi’ne geçebildiler. Ermenistan 27 Eylül
1991’de bir halk oylamasına gitmiş ve halkın çoğunluğu bağımsızlık yönünde
oy kullanmıştı.21 Eylül 1991 günü Ermenistan bağımsız bir devlet olduğunu
ilan etti. Böylece SSCB’de 12 bağımsız devlet kurulmuş oldu. Boris Yeltsin ve
Nursultan Nazarbayev, Azeri ve Ermeni liderleri bir araya getirerek bir diyalog
başlatmayı başardılar.24 Eylül günü iki ülke liderlerinin imzalarıyla bir
uzlaşma anlaşması imzalanmıştır292.
Bu uzlaşma anlaşmasına göre Karabağ’daki karşıt gruplar
silahsızlandırılacak, Karabağ’daki yasal hükümet organları yeniden
kurulacak, iki ülke arasındaki temaslar en üst düzeyde sürdürülecek,
Karabağ’da derhal ateşkes uygulanacak, iki hafta içinde de yasa dışı silahlı
gruplar ve içişleri bakanlığı ve Kızıl ordu birlikleri çatışma bölgelerinden
çekileceklerdi. İmzalanan protokole göre Ermenistan Parlamentosu, Dağlık
Karabağ’ın Ermeni toprağı olduğunu ilan eden kararını geri alırken, SSCB
Yüksek Sovyet’inin de bu güne dek Karabağ’a ilişkin olarak aldığı kararları
geçersiz ilan edilecekti293.
Rusya’nın Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki soruna müdahale
etmesinin sebebi Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinin hızla ABD - NATO - AB’nin
etki alanına girmesidir. Rusya’nın stratejik ağırlığını hissettirmek istediği en
292 Taşkıran, a.g.e., s.159 293 Aktaş, a.g.e., s.91
113
öncelikli bölge, hiç şüphesiz “yakın çevresi” olmuştur. SSCB’nin hukuksal
açıdan devamı olarak kabul edilen Rusya Federasyonu haliyle ulusal
güvenliğini eski SSBC coğrafyası ile çok sıkı şekilde bağlantılı
görmektedir.21 Aralık 1991 tarihinde SSCB’nin ortadan kalktığı ve
BDT(Bağımsız Devletler Topluluğu) nin kurulduğu ilan edilmiştir. Rusya’nın
yeniden büyük devlet olması BDT’nin güçlenerek varlığını sürdürmesine
bağlıdır. Dolayısıyla BDT üyesi olan Azerbaycan ve Ermenistan’ın Moskova
ile aralarındaki güvenlik bağlarını kuvvetlendirmeleri istenmektedir.1991
yılının sonlarında Rusya’da emperyal ideoloji geçici de olsa ortadan kalkmış
görünüyordu. Merkezi otoritenin Rus ordu birlikleri üzerindeki kontrolü ise
iyice zayıflamıştı294.
1991 yılının sonuna gelindiğinde, Ermenistan ve Azerbaycan’ın
bağımsızlığını ilan ettiği bir ortamda tablo şu şekildedir; Ateşkes anlaşmasına
uymayan Ermeniler var güçleriyle Karabağ ile Ermenistan topraklarını
birleştirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için en çok güvenilen iki unsur diaspora
Ermenileri’nin lobicilik faaliyetleri ve Rusya’dır. Azerbaycan ve Gürcistan’daki
gelişmelerden rahatsız olan Rusya bu dönemde Ermenistan’ı stratejik
müttefik olarak görmektedir. Buna karşın bağımsızlığını yeni kazanan
Azerbaycan gerçek bir birlik göstermekten uzaktır. Bu tabloya rağmen idealist
açıklamalar yapan Azerbaycanlı liderler bir yandan İran ve Rusya’yı tedirgin
etmekte ve Ermenistan saflarına itmektedir295.
Bu etkenler ışığında Ermenistan hızla Rusya’ya yaklaştı ve Dağlık
Karabağ’ın kontrolünü Azerbaycan’dan almak için mücadele başlattı.
Bununla beraber Dağlık Karabağ’ın hukuki statüsü imzalanan durumu böyle
bir sonuca ulaşmaya hiçbir zaman uygun olmamıştır. Şöyle ki; Sovyetler
Birliği’nin dağılması, BDT’nin oluşturulması ve yeni cumhuriyetlerin statüleri
konusunda 8 Aralık 1991 tarihli Minsk Anlaşmasının 5. maddesinde üye
ülkeler “birbirlerinin ülke bütünlüğünü ve mevcut sınırların dokunulmazlığını
294 İşyar, a.g.e., s.398 295 Laçiner, a.g.e., s.202
114
tanımışlar” denmektedir. Ayrıca Ermenistan’ın imzaladığı 21 Aralık 1991
Almaata Deklerasyonunun da da aynı karar tekrarlanmıştır296.
Ermenistan’ın Rusya’ya yaklaşmasının diğer bir sebebi ise enerji
kaynaklarına sahip olmaması ve bağımsızlığını kazandığı andan itibaren
ekonomik sorunlardan dolayı sıkıntı yaşamasıdır. Sovyetler Birliği döneminde
enerji ihtiyacının tamamı merkezi yönetim tarafından karşılanan Ermenistan
bağımsızlık sonrası elektrik, petrol ve doğalgaz sıkıntısı yaşaması ve bunları
karşılayacağı en yakın kaynak olan Azerbaycan’la savaş halinde olması
sebebiyle enerji sorunlarını halletmek için Rusya’ya yakınlaşmasının zorunlu
olduğunu anlamıştır297.
Ermenistan Cumhuriyeti bir yandan Rusya ile yakınlaşırken diğer
yandan kendi milli ordusunu kurma çabalarına girmiştir Azerbaycan ile savaş
durumunda olduğu ve Türkiye’den tehdit algıladığı için savunma politikasına
önem vermiş, henüz milli ordusu kurulma aşamasında olduğundan sınırları
içerisinde konuşlanan Rus askeri birliklerini güvenliğinin garantörü olarak
görmüştür. Ermenistan milli ordu kurma sürecine girdiği dönemde, savunma
politikasının hukuki alt yapısını düzenleyen Ermenistan Cumhuriyeti
Savunma Hakkında Kanunu kabul etmiştir. Bu kanunla Ermenistan Rus
Ordusunda görev yapan Ermenileri ülkeye çağırmıştır. Milli ordu
kurulmasında da Rusya’nın desteğini alan Ermenistan yayılmacı bir politika
izlemeye başlamıştır.
Azerbaycan’da 5 Aralık 1991’de Ayaz Niyazi Muttalibov seferberlik ilan
ederek cumhuriyet ordusu kurulması kararını almıştır. Ermenistan bunun
savaş ilanı anlamına geldiğini bildirmiştir. Ancak Muttalibov’un amacı Halk
Cephesi’nin istekleri doğrultusunda kararlar almak suretiyle Azerbaycan’da
bir iç savaşı önlemektir298.
296 Yalçınkaya, a.g.e., s.13 297 Hatem Cabbarlı, “Ermenistan Enerji Politikası”, (Erişim), www.azsam.org, 07 Eylül 2007 298 Aktaş, a.g.e., s.92
115
Muttalibov 2 Ocak 1992’de yayınladığı bir kararname ile Dağlık
Karabağ’ı doğrudan Azerbaycan’a bağladığını açıklamıştır299.
1992 yılına gelindiğinde Prag’da AGİK dışişleri bakanları düzeyinde
toplanarak Bağımsız Devletler Topluluğu’nun 10 bağımsız cumhuriyetini
AGİK’e kabul etti. Azerbaycan bu 10 devlete dahildi. Ocak ayı sonunda
Ermeniler’in Karabağ taaruzları gittikçe şiddetlendi ve çatışmalara Rus Askeri
Birlikleri’nin de katıldığı duyuldu. Ayrıca İran’ın Ermenistan’a silah verdiği
söylentileri ortaya çıkmaya başladı ve nihayet Türkiye Karabağ Sorununu
AGİK’E ve NATO siyasi komisyonu gündemine taşıdı300.
Gerçek bir savaş niteliği kazanan Karabağ sorununda önemli
olaylardan biri de 25-26 Şubat 1992’de Ermeni güçlerinin ve 366.Rus
alayının Karabağ’da Azerbaycanlı yerleşim birimi Hocalı’da yaptıkları
katliamdır. Saldırılarda 600’den fazla sivil öldürülmüştür301.
Bunun üzerine harekete geçen Azerbaycan Halk Cephesi Muttalibov’u
istifaya zorlamıştır. 6 Mart 1992 öncesinde ülkede politik çözülmeyi ve
Karabağ’da yaşanan mağlubiyeti iyi değerlendiren Halk Cephesi
önderliğindeki demokratik blok 6 Mart sonrasında ülkenin en etkin siyasi gücü
haline gelmiştir. Muttalibov’un istifasından sonra iş başına gelen Yakup
Memedov kısa sürede bağımsız bir kişiliği olmadığını ortaya koymuş ve
yönetime hakim olmaya devam eden Muttalibov yanlısı gruplar Memedov’a
her istediklerini yaptırır hale gelmişlerdir302.
Buna karşın Memedov 21 Mart 1992’de Kiev’de yapılan BDT
toplantısına katılmamış; Azerbaycan temsilcileri BDT’ye ilişkin hiçbir
anlaşmaya imza atmamışlardır. Yakup Memedov Rusya’nın Azerbaycan 299 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.57 300 Taşkıran, a.g.e., s.164 301 Karimov, a.g.e., s.9 302 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.57
116
politikasını değerlendirirken Rusya’nın Karabağ sorununda sürekli
Ermenistan’ın yanında olduğunu, bu savaşın Ermenistan ve Rusya’nın
Azerbaycan halkına karşı tek yanlı savaşı olduğunu ifade etmiştir. Memedov,
Rusya’nın Ermenistan’ın ordu kurmasına yardım ettiği halde, Azerbaycan’ın
bu yöndeki girişimlerini sürekli engellemeye çalıştığını belirtmiştir303.
Ermeniler ise bir yandan Karabağ’ın son kalesi Şuşa kentini kuşatırken
diğer yandan da Birleşmiş Milletler de güvenliğin destekçileri ABD ve Fransa
yardımıyla Birleşmiş Milletler’den kendi lehine bir karar çıkartmak amacıyla
bu sorunu BM’e getirmek çabalarına girişmişlerdir304.
Rusya 1992 yılı Nisan ayının ilk haftasında Azerbaycan politikasında
bazı değişiklikler yapmıştır. Bakü’yü ziyaret eden dışişleri bakanı Kozirev
Rusya’nın Azerbaycan politikalarında bazı olumlu değişiklikler yapacağının
sinyallerini verirken Rusya 4 Nisan’da Azerbaycan’ı tanıyan 108. ülke
olmuştur. Bu tutum değişikliğini, ABD Dışişleri Bakanı Baker’ın 12 Şubattaki
Azerbaycan ziyaretinin yanısıra Azerbaycan’ın BDT’ye ilişkin olumsuz
tutumunu, AGİK’in Karabağ sorunu ile doğrudan ilgilenmeye başlaması gibi
gelişmelerle de ilişkilendirilebilir305.
8 Mayıs 1992’de Ermeniler Şuşa’yı ele geçirmiştir.14 Mayıs’ta
Azerbaycan’da Muttalibov’u geri getirme darbesi yaşanmış, bu darbe hareketi
ülkedeki demokratik güçleri birleştirmiştir.14 Mayıs darbesinin gayri kanuni
olduğunu ilan eden halk cephesi halkın meşru müdafaa hakkını temsil ettiğini
ileri sürerek 15 Mayıs günü parlamentoyu ele geçirmiştir306.
Azerbaycan’da bu gelişmeler yaşanırken 15 Mayıs 1992’de eski
Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinde konuşlanmış askeri üslerin ittifak devletleri
arasında paylaşımını öngören Taşkent antlaşması imzalanmış ve bu 303 Cafersoy, a.g.e., s.10 304 Aktaş, a.g.e., s.93 305 Cafersoy, a.g.e., s.11 306 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.58
117
anlaşma gereği Ermenistan’da konuşlanan 7.Muhafız Ordusuna bağlı 16. ve
17. Tümenleri ile 250 tank, 220 zırhlı araç, 285 topçu sistemi, 100 savaş
uçağı ve 50 saldırı helikopteri Ermenistan’a devredilmiştir.
22 Mayıs 1992’de Rusya Dışişleri bakanlığı bir açıklama yaparak
hiçbir koşul bir ülkeye başkasının topraklarını ilhak etme hakkı tanımaz
demek suretiyle Karabağ ve Nahçıvan’ın Azerbaycan toprakları olduğunu bir
kez daha vurgulamıştır. NATO’da bu kınamaya katılmıştır. Fakat Ermeniler’in
saldırıları hala devam etmekteydi. 24 Mayıs’ta toplanan AGİK kıdemli
memurlar komitesi de 1 Haziran’da Roma’da Karabağ için acil toplantı kararı
almıştır307.
7 Haziran 1992’de Ebulfeyz Elçibey Azerbaycan’da
cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Azerbaycan Halk Cephesinin iktidara
gelmesi ile birlikte Azeri kuvvetleri Dağlık Karabağ’a karşı taaruzlara
başlamış, kısmi başarılar kazanarak kaybedilen yerleşim birimlerinin bir
kısmını geri almışlardır308.
Ermeniler 16 Haziran’dan itibaren ateşkes isteğinde bulunmaya
başlamışlardır. Oysaki 4 yıldır süren savaşta Ermeniler hep anlaşmayı bozan
taraf olmuşlardır. AGİK toplantılarında Ermeni temsilcileri barışa
yanaşmamışlar ve ay sonunda Minsk’de yapılacak barış konferansını sabote
etmek için çaba harcamışlardı. Şimdi AGİK toplantısında Ermeni delege;
Azerbaycan’ın son saldırılarının durdurulması amacıyla ABD ve Rusya’nın
Bakü’ye etkili bir baskı yapmadıklarından yakınıyor ve öte yandan
Ermenistan’daki 35 yaş altındaki erkekleri 3 aylık askeri eğitim için silahaltına
alıyordu. Ermeniler’in barış yapmaya niyeti olmadığı belliydi309.
307 Taşkıran, a.g.e., s.172 308 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.58 309 Taşkıran, a.g.e., s.173
118
Rusya Azerbaycan’da Ebulfeyz Elçibey’in cumhurbaşkanı olmasından
sonra Azerbaycan’ın kendi etki alanından çıkmaması için ilk başlarda
Azerbaycan lehine politikalar izlemiş ve AKKA anlaşmasına istinaden
Azerbaycan’a silah yardımında bulunmuştur.
Azerbaycan’ın Ermeniler’e karşı savaşta üstünlük elde etmeleri
Ermeniler’in 10 Ağustos 1992’de BDT- Kollektif Güvenlik Anlaşmasını
imzalayan taraf ülkelere yükümlülüklerini yerine getirerek Ermenistan’a
yardım etmeleri çağrısında bulunmasına sebep olmuştur310.
Görüldüğü üzere Rusya Ermenistan üzerinde etkili olabilmek için
Azerbaycan’ı, Azerbaycan üzerinde etkili olabilmek için Ermenistan’ı
kullanma geleneğini devam ettirmiştir. BDT üyesi olan Ermenistan’ın
taleplerine karşı iyi niyetli ihmal şeklinde bir tutum sergileyen Rusya,
Ermeniler’in baskı ve isteklerine olumlu yanıt vermemiş, BDT’nin olası bir
müdahalesini engellemiştir. Ancak 21 Ağustos’ta Moskova’da bir araya gelen
Ermenistan ve Rusya devlet başkanları Rusya’nın Ermenistan’a gereken
askeri desteği vermesi konusunda anlaşmışlar ve Ermenistan’daki Rus
askerlerinin statüsü konusunda da önemli anlaşmalar akdetmişlerdir.
Azerbaycan’da AHC iktidara gelişinden sonra ilk görevinin tamamen
bağımsız, kendi toprakları üzerinde egemen bir ülke yaratmak olduğunu ilan
etmiştir. Ebulfezy Elçibey Dağlık Karabağ sorununun BM tüzüğü ve AGİK
ilkeleri temelinde toprak bütünlüğü ilkesi çerçevesinde görüşmeler aracılığı ile
çözülmesine inanmaktaydı. Rus ordusunun ülke topraklarından tamamen
çıkarılmasını sağlamak adına çalışan Elçibey Rusya’nın kendisine ve
Azerbaycan’a karşı tutumunu değiştirmiştir311.
Ekim 1992 de Azerbaycan Meclisi’nin BDT üyeliğini reddetmesi
savaşın gidişatını Ermeniler lehine çok somut bir şekilde değiştirmiştir. Rusya
310 İşyar, a.g.e., s.428 311 Karimov, a.g.e., s.15
119
Azerbaycan’a yedek parça ve silah göndermemeye başlamıştır. Bu arada
güneydeki Talişlerin ve kuzeydeki Lezginlerin bağımsızlık istekleri
Azerbaycan’ın ülke bütünlüğüne yönelik ciddi tehditler olarak ortaya çıkmaya
başlamıştır312.
Şubat 1993 de Dağık Karabağ’ın kuzeyinde Ermenilerin başlattıkları
geniş çaplı taaruzlar neticesinde, Azerbaycan kuvvetleri Dağlık Karabağ’da
elinde bulundurduğu karşı taaruzlar için elverişli çıkış arazisi konumundaki en
son toprakların tamamını kaybetmiştir. Ermeniler karşısında büyük toprak
kaybına neden olan bu ağır yenilgi yönetim üzerindeki baskıları arttırmıştır.
Halk Cephesi Bakü’de büyük mitingler düzenleyerek yenilginin sorumlularının
bulunarak hesap sorulmasını istemiştir. Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey’in
uzun süredir görevden almak istediği fakat arkasındaki güçler nedeniyle bir
türlü cesaret edemediği dönemin savunma bakanı Rahim Gaziyev ile 2.
kolordu komutanı Suret Hüseyinov, Halk Cephesi tarafından son yenilgilerin
sorumluları olarak gösterilmiş ve görevlerinden alınmışlardır.24 Şubat 1993
günü görevinden alınan Suret Hüseyinov kendisine bağlı silahlı gruplarla
birlikte Gence’de silahlı eylemlere başlamıştır. Rus birlikleri Azerbaycan’dan
çekilirken silahlarının bir bölümünü Suret Hüseyinov’a bırakmışlar, bu
nedenledir ki Suret Hüseyinov elindeki silahlı gücü devamlı olarak
artmıştır313.
Ayrıca Rusya’nın Yakın Çevre’de özel ayrıcalıkları olması düşüncesi
Yeltsin’in 1993 yılı başındaki yeni yıl konuşmasında “Rusya’nın yakın
çevresindeki Rusları korumada daha aktif olacağı” ifadesi ile Rusya resmi
çevrelerinde giderek daha fazla etkinlik kazanmıştır. Şubat ayında Yeltsin
BM’den Rus Federasyonu ordusuna eski SSCB üzerindeki çatışmalara Barış
gücü olarak müdahale etme yetkisi verilmesini istemiştir. Aynı ay içinde Yakın
Çevre’ye dayanan dış politika doktrini Rusya Güvenlik Konseyi ve Nisan da
da Yeltsin tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Rusya’nın Yakın Çevre
312 İşyar, a.g.e., s.434 313 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.58
120
Doktrini’ni uygulamaya başlaması, eşit ilişkiler sürdürme ve Rusya’nın
geleneksel etkinliğinden kurtulma amacında olan Azerbaycan’a baskılar
yapma biçiminde yansımıştır. Bu bağlamda Ermeniler’in Şubat saldırıları
başlamıştır. Azerilere göre bu saldırılar Rusya’nın Gence’de yerleşen 104.
çıkarma tümenine barış gücü statüsü verme talebinin Azerbaycan Devlet
Başkanı tarafından reddedilmesi nedeni ile Azerbaycan yönetimine baskı
yapma amacıyla başlatılmıştır314.
1993 yılı başında Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki problemleri
çözmek amacıyla AGİT çerçevesinde 11 üyeli bir Minsk grubu da kurulmuş
fakat Ermeniler’in tekrar saldırmaları sebebiyle bir sonuca ulaşamamıştır.
Nisan ayı başlarında Ermeniler ani bir saldırıyla bir defa daha Azerbaycan
topraklarına girerek Kelbecer şehrini ele geçirmişlerdir. Böylece daha önce
Ermenistan-Karabağ arasında açtıkları Laçin koridorundan sonra ikinci bir
koridoru da açmış oldular. Haziran ayında ise Ermeniler Azerbaycan’ın
güneyindeki İran sınırında bulunan Akdam ve Akdere şehirlerine
saldırmışlardır. Bu başarısızlıklar üzerine Azerbaycan’da Rusya’nın da teşvik
ettiği bir iç isyan başlamıştır315.
İlginç olan bir başka nokta ise isyanın Elçibey’in Haziran ortalarında
İngiltere’ye ziyarette bulunarak Batılı şirketlerle petrol anlaşması imzalamak
yolunda önemli görüşmeler yapacağı zamana denk gelmesidir316.
Azerbaycan’da iç siyasi durumun süratle krize dönüşmesi üzerine
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclis başkanı Haydar Aliyev, Cumhurbaşkanı
Ebulfeyz Elçibey’in isteği üzerine Bakü’ye davet edilmiştir. Suret
Hüseyinov’un istekleri doğrultusunda Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey hariç
yönetimdeki üst düzey yetkililer görevlerinden istifa etmişlerdir.12 Haziran
1993’de Milli Meclis Başkanı’nın istifası ile boşalan başkanlığa 13 Haziran’da
314 Cafersoy, a.g.e., s.20 315 Aktaş, a.g.e., s.95 316 Cafersoy, a.g.e., s.21
121
Haydar Aliyev seçilmiştir. Milli Mecliste muhalefetin yoğun eleştirileri ve diğer
taraftan istifasını isteyen S. Hüseyinov’un Bakü’ye ilerleyen kuvvetlerinin
yarattığı baskı ve S.Hüseyinov’un kuvvetlerine karşı direnemeyeceğini
bildiren Savunma Bakanı’nın açıklamaları karşısında çıkış yolu bulamayan
Ebulfeyz Elçibey uçakla doğduğu yer olan Nahçıvan’a gitmiştir. Haziran
1993’de Azerbaycan’da Milli Meclis, Cumhurbaşkanı yetkilerinin tümünü Milli
Meclis Başkanı Haydar Aliyev’e devreden kararı onaylamıştır. Haydar Aliyev,
Suret Hüseyinov’u bitmeyen ihtirasları konusunda yumuşatarak, kendisini
Başbakanlık görevini kabul etmesi hususunda ikna etmiştir. Azerbaycan’da
29 Ağustos 1993’de referanduma gidilmiş, geçerliliği tartışmaya açık bir
ortamda yapılan referandum sonucunda Haydar Aliyev Azerbaycan
Cumhurbaşkanı olmuştur317.
Azerbaycan’da darbenin başladığı 4 Haziran tarihinden itibaren
ülkedeki karmaşayı fırsat bilen Ermeniler saldırıya geçerek Ağdam
rayonunun bir bölümünü, Fuzuli, Cebrayıl, Gubadlı, Zengilan rayonlarını işgal
etmişlerdir. Azerbaycan Devlet Başkanı Dış politika danışmanı Vefa
Gulozade, AGİT Minsk Grubu görüşmelerinde Ermeni temsilcilerine bu
işgallerin nedenini sorduğunda Ermeni temsilcisi “Dağlık Karabağ dışındaki
arazilerin işgal edilerek bir güvenlik kuşağı oluşturma önerisinin Ruslardan
geldiğini, bu önerinin kendi işlerine geldiğini ve onların yardımı ile işgali
gerçekleştirdiklerini ifade ettiğini” belirtmiştir318.
Aliyev, ülkenin başına geçmesinden sonra, Rusya’dan Ermeniler’e
Karabağ konusunda baskı yapmalarını istemiştir. Bunun üzerine Rusya
Ağustos 1993’de Dağlık Karabağ Ermenileri’nin toprak işgallerini uluslararası
hukukun ihlali olarak değerlendirmiş ve bu fiillerini kınamıştır. Bu kınama
göstermelik bir cevap olmaktan öteye gidememiştir. Diğer taraftan Rusya
kendince Elçibey iktidarının ilk dönemlerinde olduğu gibi, yeni kurulan Aliyev
iktidarını Ermeniler karşısında açıkca desteklemekten kaçınmış,
317 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.59 318 Cafersoy, a.g.e., s.24
122
Ermenistan’la arasındaki derinleşen ilişkilere zarar gelmemesi için çaba sarf
etmiştir. Rusya’nın amacı daha önce Ermenistan ve Gürcistan’a kabul
ettirdiği meşhur 3 talebini Azerbaycan’a benimsetmekte olabilir319.
Haydar Aliyev’in başa geçmesiyle Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde
de yeni bir dönem başlamıştır. Zira yeni yönetim askeri bakımdan kötü
sonuçlanan harekatları devam ettirmek istememiştir. Sorunun çözümünün ve
ülkenin içinde bulunduğu durumun iyileşmesi gereğinin ortaya çıktığı bu
dönemde H.Aliyev Rusya ile iyi ilişkilerin kurulmasının zorunluluk olduğunu
anlamıştır320.
6 Eylül 1993’de H.Aliyev, Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve diğer
Rus yetkililerle görüşmüş, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesini
müzakere etmiş, 24 Eylül ‘de ise Azerbaycan’ın BDT’ye üyeliğine imza
atmıştır. Bu gelişmelerle Rusya isteklerinden birini elde etmiş oluyordu.
H.Aliyev yönetimi Amerika’nın Kafkasya’da Rusya’yla kesişen çıkarlarından
doğru şekilde faydalanmak için dengeli bir siyaset yürütmeye çalışıyordu321.
Aliyev yönetimindeki Azerbaycan güçleri Aralık 1993 de Ermenistan
saldırılarını önlemiş ve Murov Dağı ve Goradiz bölgelerinde kısmi başarılar
elde etmişlerdir. Kara ve demiryolunun kesiştiği Goradiz bölgesini ele geçiren
Azeriler, başlangıçta Murov Dağı üzerindeki geçitleri ele geçirseler de Ermeni
taaruzları sonucu bu geçitleri Ermenilere bırakmak zorunda kalmışlardır322.
3.2. 1994 BİŞKEK ATEŞKESİ İLE DONDURULMUŞ DURUM
1994 Şubatında Azeri kuvvetleri işgal edilmiş olan Akdere’nin güneyini
kuşattılar ve Kelbecer, Laçin, Belegan, Fuzuli, Ağdam, Tauz, Kazak ve
Gedebey çevresindeki 40 köyü geri aldılar. Ancak topraklarının %30 a yakını
319 İşyar, a.g.e., s.477 320 Aktaş, a.g.e., s.95s 321 Kerimov, a.g.e., s.26 322 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.61
123
Ermenilerce işgal edilen Azeri kuvvetleri dört cephede savaşmak durumunda
kalıyordu323.
1994 yılının Ocak-Mart döneminde Ermenilerin Azerbaycan
topraklarına küçük çaplı saldırıları olmuştur. Bu saldırılar karşısında, bir
yandan Rusya’nın diğer yandan da AGİK’in arabuluculuk faaliyetlerini
yoğunlaştırdıkları gözlenmiştir.1994 yılından itibaren Rus dış politikasının
dikkat çeken özelliği, Transkafkasya’da arabuluculuk yapabilecek tüm
uluslararası kurum ve örgütlerden uzak durmak olmuştur324.
Rusya yakın çevre doktrini ile belirlediği sınırlar içerisinde kendisinden
başka bir güç görmek istememektedir. Bu nedenledir ki AGİK ve BM’nin
bölgeye uluslararası barış gücü gönderilmesi yönündeki çabalarına karşı
çıkmış, BDT askerlerinin uluslararası barış gücü kimliği kazanması için BM’ye
başvurularda bulunmuştur. Sorunun uluslararası bir boyuta kaydığını gören
Rusya 1994 senesinden sonra sorunu kendi içinde çözmeye çalışmıştır.
Bu amaçla Azeri ve Ermeni Savunma Bakanları, Rusya Savunma
Bakanının girişimiyle 18 Şubat 1994’de Moskova’da ateşkes konusunda yeni
bir görüşme yapmışlardır. Görüşmelere Dağlık Karabağ temsilcileride iştirak
etmişlerdir. İmzalanan protokol Ermenilerin uzlaşmaz tutumu nedeniyle
uygulamaya geçememiştir. İmzalanan protokolde yer alan Azerbaycan’a Rus
askeri gözlemcisi gönderilmesi konusunu ise H.Aliyev reddetmiştir.10 Nisan
1994 tarihinde Ermeniler Akdere, Ağdam ve Gezenboy cephelerinde üç
koldan saldırıya geçmişlerdir. Çatışmalarda 44 Azeri askerinin ölmesi üzerine
ve Mevcut şartlar altında başarı kazanılamayacağına olan inanç ve daha
fazla kayıp vermeme düşüncesi nedeniyle H.Aliyev barış görüşmelerine
başlama politikasını benimsemiş ve halka toprakları savaşmadan geri almaya
çalışacağını vaat etmiştir325.
323 Aktaş, a.g.e., s.96 324 İşyar, a.g.e., s.502 325 Harp Akademileri Komutanlığı, a.g.e., s.62
124
AGİT Misk grubu görüşmelerinden bir sonuç çıkmayınca Rusya
ateşkes ve barış için önemli tek aktör olduğunu vurgulamış ve Ermenistan ve
Azerbaycan arasındaki paralel görüşmelerini sürdürmüştür. 4-5 Mayıs
1994’de Bişkek’te bir araya gelen Azerbaycan ve Ermenistan Parlamento
başkanları ve Dağlık Karabağ’daki Ermeni ve Azerbaycanlı toplumların
temsilcileri tarafından Bişkek Ateşkes Protokolü; bu protokole uygun olarak 9
Mayıs’ta Azerbaycan, Ermenistan Savunma bakanları ve Dağlık Karabağ’da
ki ayrılıkçı Ermeniler arasında ateşkes anlaşması imzalanmış ve 12 Mayıs
1994’de ateşkes yürürlüğe girmiştir. Amaç ilk önce savaşın durdurulması,
ardından sorunun barışcıl yollarla çözülmesi olmuştur. Bu antlaşmanın diğer
ateşkes antlaşmalarından farkı hiç bir yabancı askerin savaş bölgesinde
yerleştirilmediği halde gerçekleşmesidir326.
Rusya taraflar arasında ateşkesin tesis edilmesine yönelik
arabuluculuk faaliyetlerini neredeyse tamamen, Azerbaycan topraklarında
askeri üs kurma/bulundurma hakkını elde etmek amacıyla yapmıştır.1994
yılının ilkbaharında BM Rusya’nın barış oluşturma sürecindeki etkin ve önder
rolünü resmen kabul etmek durumunda kalmıştır. BM Güvenlik Konseyi, BDT
barış koruma operasyonlarına izin vermiştir327.
Dağlık Karabağ uyuşmazlığının sıcak çatışmaya dönüştüğü 1992
yılından ateşkesin imzalandığı 1994 yılına kadar geçen dönemde Dağlık
Karabağ savaşında yaklaşık 24.000 insan hayatını kaybetmiştir. Bunların
18.000’i Azeri, aşağı yukarı 6.000’i ise Ermeni’dir. Ermeniler, Azerbaycan
topraklarının %20 sini (Dağlık Karabağ ve çevresindeki bölgeler) işgal
etmişlerdir.1.000.000‘dan fazla insanı da zorunlu göçe tabi tutmuşlardır328.
326 Cafersoy, a.g.e., s.25 327 İşyar, a.g.e., s.509 328 İşyar, Ömer Göksel, “Ermenilerin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığına İlişkin Tutumlarının İçsel Nedenleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 29, Ekim 2003, s.3
125
3.3. 1994’TEN GÜNÜMÜZE KADAR YAŞANAN GELİŞMELER
12 Mayıs 1994’te Ateşkesin imzalanmasından sonra AGİT’in Minsk
Grubundaki Rus temsilcisi Viladimir Kazimirov Haziran ve Temmuz’da Bakü,
Erivan ve Dağlık Karabağ’ın merkezi olan Hankendi’ye değişik sayıda
ziyaretlerde bulunmuştur.329 Bu görüşmelerde Rus temsilcisi Ateşkesin
güçlendirilmesi ve büyük siyasi antlaşmanın yapılmasına çalıştığını ifade
etmiştir. Ancak Ateşkesin güçlendirilmesinde Rus Askerinin bölgeye barış
gücü olarak yerleştirilmesine başta Azerbaycan olmak üzere ABD ve Fransa
karşı çıkmışlardır. Daha sonra ABD içinde Rus askerinin de olabileceği çok
uluslu bir barış gücünün bölgeye yerleştirilmesi teklifini gündeme getirmiştir.
Bu teklifi Azerbaycan kabul etmesine rağmen yabancı güçlerin bölgeye
gelişinin sorunun çözümünde inisiyatifi kaybetmesine neden olacağını
değerlendiren Rusya tarafından reddedilmiştir. Tarafların bu yaklaşımları
nedeniyle Agustos-Eylül 1994 tarihlerinde Rusya’nın arabuluculuğuyla
Moskova’da gerçekleştirilen görüşmelerden sonuç çıkmamış, bu süreç
başarısızlığa uğramıştır.
Moskova’da taraflar arasındaki görüşmeler devam ederken Rusya’nın
tek taraflı barış gücü gönderme inisiyatifini önlemek amacıyla AGİT Kıdemli
Memurlar Komitesi tarafından bölgeye gönderilecek barış gücünün çok uluslu
olması gerektiği konusunda karar alınmıştır.330 Fakat Azerbaycan tarafından
kabul edilen bu plan Ermenistan tarafından reddedilmiştir.
Bilindiği gibi 20 Eylül 1994 tarihinde Azerbaycan ve büyük petrol
şirketleri arasında “Asrın Antlaşması” olarak nitelendirilen Azeri, Çırag,
Güneşli petrol yatakları bölgesine Batılı şirketler tarafından 13 milyar dolarlık
329 Vladimir Mitayev, Rossiya i Zapad v Karabakskom Konflikte (Karabağ Sorununda Rusya ve Batı), Moskva, İskra, 1997, s. 53. 330 John Maresca, “OSCE role in the Caucasus” , Security Dialogue, SAGE Publications, Volume 3, Number 21, March 1996, p. 214.
126
yatırım yapılmasını öngören anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma batı dünyası
nezdinde Azerbaycan’ın durumunu güçlendirmiştir.331
Aralık 1994’te ise AGİT Minsk Grubunda Rusya’nın hakimiyetini
engelleyebilmek için AGİT Budapeşte Zirvesinde Rusya’ya daimi eşbaşkanlık
görevinin verildiği ikili eşbaşkanlık sistemi oluşturulmuştur.332
6–11 Şubat 1995’te Moskova’da taraflar arasında yapılan
görüşmelerde Dağlık Karabağ Özerk bölgesinin statüsünün belirlenmesi ve
Şusa ve Laçin’in boşaltılması konuları görüşülmüştür. Ermenistan’ın Dağlık
Karabağ Özerk Bölgesi’nin statüsü belirlenmeden söz konusu bölgeleri
boşaltmayacağını ifade etmesi nedeniyle bu görüşmelerde başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.333
Asrın Anlaşması’nın ardından bölgede etkisinin azalabileceğini
değerlendiren Rusya 16 Mart 1995 tarihinde Ermenistan ile 25 yıl süre için
geçerli olacak Askeri İşbirliği Antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma ile
Rusya’nın Ermenistan’da sürekli askeri üst bulundurması garantiye
alınmıştır.334 Nisan-Mayıs 1995 tarihlerinde yapılan girişimler de
Ermenistan’ın katılmaması nedeniyle netice alınamamıştır. 1995 yılı bu
şekilde tamamlanmıştır.
1996 yılının Nisan ve Mayıs aylarında ABD, Rusya, Azerbaycan ve
Ermenistan taraflarının katılımıyla yapılan görüşmelerde, Ermenistan’ın
Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin de taraf olarak tanınmasında ısrar etmesi
nedeniyle görüşmeler tıkanmıştır.335 Daha sonra 15–18 Haziran 1996
331 S.V.Vostrikov, “Karabakskiy Krizis i Politika Rossii na Kavkaze (Karabağ Krizi ve Rusya’nın Kafkas Politikası )”, Nezavisimaya Gazeta, 12 Ağustos 1996. 332 Manvel Sarkisyan, Politiçeskie Problemi Kavkaza i Armeniya. Politika Armenii v Regione (Kafkasların ve Ermenistan'ın Politik Sorunları. Ermenistan'ın Bölge Politikası), Erivan, The Armenian Center for National and International Studies Yayını, 1998, s. 55. 333 “Dağlık Karabağ’da Barış Gücü ve Türkler”, Sabah Gazetesi, 20 Ekim 1994. 334 “Askeri Anlaşma ”, Azerbaycan Gazetesi, 10 Mayıs 1995. 335 Arie Vaserman and Rami Ginat, “National, religious or territorial conflict: The case of Nagorno-
127
tarihlerinde Moskova’da ve 1–5 Temmuz 1996 tarihlerinde Stockholm’de
AGİT Minsk Gurubu çerçevesinde yapılan görüşmelerde sunulan öneriler
Ermeni taraflarının isteklerine yakın olduğundan Azerbaycan tarafından
reddedilmiştir.336
3.3.1. 1996 Lizbon Zirvesi'nin Getirdikleri
Aralık 1996 tarihinde yapılan AGİT-Lizbon zirvesinde Azerbaycan
açısından olumlu addedilebilecek birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Keza zirve
kararına "Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü ilkesini vurgulayan bir ifade
konulmuştur ve Ermenistan bu ilkenin Dağlık Karabağ'ın nihai statüsü
hakkında yapılacak görüşmeleri zedeleyici mahiyette olduğu gerekçesi ile
nihai karar belgesini imzalamamıştır. Ermenistan belgeyi imzalamayan tek
ülkedir. Onun yapmış olduğu bu veto karşısında tasarıyı nihai karar olarak
değil de AGİT Dönem Başkanlığı Açıklaması olarak kabul edilmiştir.
Azerbaycan, Başkanlık Açıklaması’na Dağlık Karabağ'ın statüsünün tayin
edilmesinde kullanılabilecek üç temel prensibin yazılmasını sağlayabilmiştir.
Yine AGİT Minsk Grubunun tüm üyeleri tarafından kabul edildiği halde,
sadece Ermenistan tarafından kabul edilmeyen 3 prensip, AGİT - Minsk
Grubu eşbaşkanları tarafından uyuşmazlığın muhatabı konumundakilere
barış şartı olarak sunulmuştur337. Bu prensipler şunlardır:
1. Azerbaycan ve Ermenistan Cumhuriyetlerinin ülke bütünlüğü,
2. Dağlık Karabağ’a Azerbaycan içinde, en üst düzeyde olmak üzere
kendi kendini yönetme hakkı tanınması,
3. Dağlık Karabağ ve onun halkı için sağlam ve garantili bir güvenliğin
sağlanması.
Karabakh”, Studies in Conflict and Terrorism, USA, Volume 7, Number 4, 1997, pp.181–193. 336 “Azerbaycan’ın Hayır Dedi”, Nezavisimaya Gazetesi, 13 Temmuz 1996. 337 Public International Law and Policy Group, The Nagorno-Karabagh Crisis: A Blueprint for Resolution: A Memorandum, Washington D.C., Haziran 2000, s. 9.
128
Bu zirvede alınan kararlar, Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığını ve
Ermenistan'la olası bir birleşmesini imkansız hale getirmiştir. Zira Dağlık
Karabağ'ın ancak Azerbaycan dâhilinde kendi kendini yönetme hakkı
olabileceği hüküm altına alınmıştır.
3.3.2. 1997–2000 Arasında Yaşanan Gelişmeler
1997 yılı başında AGİT Minsk Gurubunda eşbaşkanlık sayısı 3’e
çıkarılmıştır. ABD, Fransa ve Rusya daimi eşbaşkanlar olarak belirlenmiştir.
Daha önceki yapıda Rusya daimi eşbaşkandı. Diğer AGİT üyesi ülkeler
dönemsel eşbaşkanlık görevini dönüşümlü olarak sürdürmekteydiler.
Oluşturulan bu yeni yapı halen devam etmektedir. Bu gelişme sonrasında
eşbaşkanlar tarafından sırasıyla “Paket Çözüm”, “Aşamalı Çözüm” ve “Ortak
Devlet” şeklinde isimlendirilen çözüm taslaklarını taraflara sunmuşlardır.
Taslaklar genelde aynı maddeleri içermekle beraber bazı önemli farlılıkları da
içermektedirler. Taslaklarda Karabağ bölgesinin kalkınması, yaşam
standartlarının yükselmesi, bölgeye yabancı yatırımcıların gelmesinin barışın
temel şartları olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca taslaklarda Dağlık Karabağ
bölgesi ile Azerbaycan ve Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesini sağlamak
için Sürekli Karma Komisyon kurulması önerilmektedir. Ayrıca, her 3 taslakta
da Ermenistan askeri güçlerinin Ermenistan sınırları içerisine dönmesi
gerektiği belirtilmekte, ancak Azerbaycan Güvenlik Kuvvetleri’nin Dağlık
Karabağ Yönetimi’nin izni olamadan bölgeye giremeyeceği ifade
edilmektedir. Bu taslaklardan “Paket Çözüm Taslağı” Azerbaycan, diğer
çözüm taslakları ise Ermenistan tarafından kabul edilmediği için uzlaşma
sağlanamamıştır.
1997 ve 1998 yıllarında AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları tarafından
getirilen bu çözüm taslakları dışında Fransa ve ABD’nin Devlet Başkanları
tarafından barış girişimlerinde bulunulmuştur. 1997 yılında Fransa
Cumhurbaşkanı Jac Chirac’ın girişimleri başarılı olmak üzereyken
Ermenistan da Levon Ter-Petrosyan’ın devrilerek yerine Robert Koçaryan’ın
129
getirilmesi bu barış girişimini sonuçsuz kılmıştır. Daha sonra 1998 yılındaki
BM Zirvesi sırasında ABD’nin çabalarıyla bir araya getirilen H. Aliyev ile R.
Koçaryan 16 Temmuz 1999’da Fransa’da, 19 Kasım 1999’da AGİT İstanbul
Zirvesi’nde tekrar görüştürülmüşler, ancak bu görüşmelerden bir sonuç elde
edilememiştir.
3.3.3. 2000'li Yıllarda Devam Eden Uyuşmazlık
Ocak 2001’de Strazburg’da, Mart 2001’de Paris’te Chirac’ın
girişimleriyle Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları arasında yapılan
görüşmelerin sayısı 15’e ulaşmıştır ancak yine bir sonuç elde
edilememiştir.338
Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları 4-5 Mart 2001 tarihinde
Paris'te ve 3-7 Nisan 2001 'de Florida’da bir araya gelmişlerdir ve bu
toplantılarda özetle şu hususları içeren bir formülden bahsedilmiştir339:
“Karabağ hukuken Azerbaycan'a bağlı bir bölge olacaktır. Ancak
Azerbaycan'ın herhangi bir müdahalesine imkân vermeyecek ölçüde geniş
bir otonomiye sahip olacaktır. Ermenistan, Azerbaycan toprakları üzerinden
geçecek bir koridor ile Karabağ’a bağlanacaktır. Ermeni işgali altındaki Azeri
toprakları Azerbaycan'a geri verilecektir. Nahçivan, Ermenistan toprakları
üzerinden, muhtemelen Mehri bölgesinden geçecek bir koridorla
Azerbaycan’a bağlanacaktır.”
Ancak bu hususlar ne Azerbaycan ne de Ermenistan tarafından kabul
edilmemiştir. Öte yandan 28 Nisan 2001 tarihinde Ermeni Parlamentosunda
temsil hakkına haiz siyasi partiler Karabağ sorununun çözümü hakkında bir
bildiri kabul etmişlerdir. Bildiride benimsenen hükümler Ermenilerin ne tür
338 Araz Aslanlı, “Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Son Girişimleri Işığında Karabağ Sorunu: Çözüme Doğru mu?”, Stratejik Analiz, ASAM yayınları, Nisan 2001, s. 56. 339 Ömer E. Lütem, “Olaylar ve Yorumlar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran -Temmuz-Ağustos 2001,s. 9.
130
hedefler belirlediğini gözler önüne serer bir mahiyettedir. Bildiri kısaca şu
hususları içermektedir340;
“Karabağ Ermenistan ile birleşmeli veya bu bölgenin bağımsız statüsü
uluslararası teyit görmelidir. Karabağ idaresi sorunun çözümüne ilişkin nihai
görüşmelere katılmalıdır. Ermenistan ile Karabağ arasında yeter genişlikte bir
ortak sınır olmalıdır. Karabağ'ın Azerbaycan ile olan sınırı güvenlik altına
alınmalıdır. Ermenistan'ın egemenliği ve toprak bütünlüğü aleyhine olacak
şekilde bir geçiş hakkı verilmemelidir. Keza Nahçivan'dan toprak verilmesi
suretiyle bir koridor ile Azerbaycan'a bağlanmak kabul edilemez bir olgudur.
Türkiye'nin uyuşmazlıkta arabulucu rolü üstlenmesi de kabul edilemez
mahiyettedir ancak Türk-Ermeni sınırı başta olmak üzere bölgedeki tüm
ulaştırma yolları açılmalıdır. Bu konu hakkında Ermenistan ve Karabağ
halkları tarafından kabul edilecek bir anlaşma yapılmalıdır.”
3-6 Nisan 2001'de ise Florida'nın KeyWest beldesinde, ABD'nin
arabuluculuğu ile Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları, AGİT-Minsk
Grubunun üç eş-başkanı ve çok sayıda uzmanın katıldığı bir toplantı
düzenlenmiştir. Görüşmeler öncesinde ABD tarafından Karabağ sorunun
geçmişine ilişkin bir rapor sunulmuş ve ilk defa, Ermenistan ordusunun
Azerbaycan topraklarını işgal altında bulundurduğuna ilişkin ifadelere yer
verilmiştir341. Ayrıca barış görüşmeleri boyunca ABD ve Rusya'nın
uyuşmazlığın çözümüne ilişkin farklı tutumlar benimsediği gözlemlenmiştir.
Zira ABD, Azerbaycan'a iletişim konusunda, Ermenistan'a ise Dağlık
Karabağ'ın statüsü konusunda ayrıcalık tanınmasını öngörürken, Rusya,
Nahçivan bağlantısını kabul etmekle birlikte, Dağlık Karabağ için
Nahçıvan’ınkine benzer bir statü oluşturulmasını savunmakta ve özel bir
antlaşmanın akdedilmesini istemekteydi342. Sonuç olarak bu zirvede de
herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır.
340 Lütem, a.g.m., s.10. 341 Aslanlı, a.g.e, s. 426. 342 İşyar, a.g.e., s. 656.
131
2002 yılında Viyana’da toplanan AGİT Minsk Grubunda, iki ülkenin
heyetleri arasında ve Minsk Grubu Eşbaşkanları’nın da katılımıyla 2–3 ayda
bir görüşmelerin sürdürülmesi kararlaştırılmış olmasına rağmen heyetler bu
yıl içerisinde bir araya gelememişlerdir. 2002 yılı sonunda Aliyev ve Koçaryan
Azerbaycan’da 2003 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle
görüşmeleri 1 yıl süreyle askıya alma konusunda uzlaşmışlardır.
20 Ekim 2003'te ise, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Vilayet Güliyev, BM
Genel Sekreteri Kofi Annan'a bir mektup göndererek ateşkes antlaşmasının
bozulduğunu ve gerginliğin artmakta olduğunu belirterek BM örgütünün bu
konuda daha aktif bir tutum içine girmesini talep etmiştir. BM Genel Sekreteri
ise Güliyev'e bir mektup yazarak taraflar arasındaki sorunun uluslararası
hukuk kuralları çerçevesinde halledilmesinden, AGİT Minsk Grubu ve diğer
örgütlerin de konu hakkındaki girişimlerini desteklediklerinden bahsetmiştir.
Azerbaycan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası 11 Aralık 2003
tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan
Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan arasında Cenevre’de ilk görüşme
yapılmıştır. Daha sonra 28 Nisan 2004 tarihinde yapılan Avrupa Ekonomik
Zirvesi’nde iki liderle birlikte AGİT Minsk Grubu 3 eşbaşkanının da katıldığı
görüşmeler yapılmıştır. Ancak herhangi bir sonuç elde edilememiştir. 11
Ocak 2005 tarihinde ise Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları ile
birlikte AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının katılımıyla Prag’da görüşme
yapıldı. Daha sonra 15 Mayıs 2005 tarihinde Varşova’da iki devlet başkanı
ile AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlarının katılımlarıyla Dağlık Karabağ
sorununun barışçıl yollarla çözümü amacıyla görüşme yapılmış, ancak
olumlu bir sonuç elde edilememiştir.343
343 “Müzakereler Yapıldı”, Halk Gazetesi, 18 Mayıs 2005.
132
2006 yılında ise konuyla ilgili yapılan en önemli görüşme ise Fransa’da
yapılan Rambouillet görüşmesiydi. Bu görüşmeye iki Cumhurbaşkanı
katılmıştır. Ancak bu görüşmelerde müzakerelerin tıkanma noktasına gelmesi
nedeniyle AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları Dağlık Karabağ bölgesine
yaptıkları ziyaret sonrasında görüşmelere Bükreş’te devam edilmesinin
önemli olduğunu belirten açıklamalarını yapmışlardır.344
3.3.4. Diğer Uluslararası Kuruluşların Çözüm Çabaları
BM, sorunu büyük ölçüde AGİT’e devretmekle beraber, Nisan 1993
başlarında Azerbaycan’ın Kelbecer bölgesinin Ermenistan tarafından işgal
edilmesi üzerine BM Güvenlik Konseyi acil toplantıya çağırılmıştır. Güvenlik
Konseyi’nde daimi üyelerden Rusya’nın açıkça, ABD ve Fransa’nın dolaylı
olarak Ermenistan yanlısı davranması, konseyin Ermenistan’a yönelik karar
almasını zorlaştırmaktaydı. Azerbaycan’ın yoğun diplomatik çabaları
sonucunda 30 Nisan 1993’te Güvenlik Konseyi Azerbaycan-Ermenistan
çatışmasını ve Kelbecer’in işgali konusunu görüşmüş ve 15 üyenin oybirliği
ile 822 sayılı kararı kabul etmiştir. Kararda, Güvenlik Konseyi Başkanı’nın
konuya ilişkin daha önce verdiği beyanatlara ve sunduğu rapora da
gönderme yaparak, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşın endişe
verici boyutundan, Kelbecer’in Ermenilerce işgal edilmesinden duyulan
rahatsızlık dile getirilerek ve uluslar arası kabul görmüş sınırların ihlal
edilemezliği, toprakların silah zoruyla ele geçirilmesinin kabul edilmezliği,
bütün devletlerin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi
ilkeleri de vurgulanarak 5 madde sıralanmaktadır: BM Güvenlik Konseyi345;
1. Ateşkesin kesin biçimde yapılması, ayrıca bütün işgal güçlerinin
Kelbecer rayonundan ve Azerbaycan’ın yakın dönemlerde işgal
edilmiş diğer rayonlarından çıkarılması amacıyla bütün askeri
operasyonların ve düşmanca eylemlerin durdurulmasını talep eder;
344 “Azerbaycan Rambouillet Görüşünden Umutlu”, Respublika Gazetesi, 29 Mayıs 2006. 345 (Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/822e.pdf. 07 Eylül 2007
133
2. İlgili tarafların çatışmanın AGİK Minsk Grubu barış süreci ile çözümü
için görüşmelere hemen ve tekrar başlanması ve sorunun barışçıl
araçlarla çözümünü zorlaştıracak eylemlerden kaçınmasını ısrarla
vurgular;
3. Sivil halkın zorluklarını azaltmak için bölgede, özellikle çatışmanın
etkili olduğu bütün rayonlarda insani yardımların yapılabilmesi için
engellerin kaldırılmasını isteyerek, bütün tarafların uluslararası insani
hukukun ilke ve normlarına uymak zorunda olduğunu belirtir;
4. Genel Sekreterden AGİK Başkanı, ayrıca AGİK Minsk Grubu ile
görüşmeler yaparak bölgedeki, özellikle Azerbaycan’ın Kelbecer
rayonundaki durumu değerlendirerek bu konuda Güvenlik Konseyi’ne
rapor sunmasını rica eder;
5. Bu konuyla aktif olarak ilgilenmeyi sürdüreceği kararını alır.
3 Mayıs 1993’te Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’in inisiyatifiyle Rusya,
Türkiye ve ABD, AGİK süreci çerçevesinde bir barış girişimi başlattıklarını
açıklamışlardır. Tarafların, 14 Mayıs 1993’e kadar Ermeni güçlerinin
Kelbecer’i boşaltmasını, 17 Mayıs 1993’ten itibaren de AGİK çerçevesinde
barış görüşmelerinin devam ettirilmesini öngören teklifleri Azerbaycan
tarafından kabul görse de, Ermenistan buna yanaşmamıştır. 27 Mayısta
gerçekleşen Yeltsin - Ter-Petrosyan görüşmesinden sonra Ermenistan’ın
tutumunda değişiklik gerçekleşmiş, Ermenistan arabulucuların tüm tekliflerini
kabul ettiğini açıklamıştır. Fakat, çok geçmeden bu defa da eski Dağlık
Karabağ Özerk Bölgesi Ermenilerinin şartları kabul etmediğini ileri sürerek
süreci tıkamıştır346.
346 Fahrettin Çiloğlu, Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, İstanbul, Sinatle, 1998, s.167.
134
Sonraki dönemlerde, Azerbaycan’ın birçok bölgesi bu şekilde işgal
edilmiş ve BM Güvenlik Konseyi 853 sayılı 29 Temmuz 1993 tarihli, 874
sayılı 14 Ekim 1993 tarihli ve 884 sayılı 11 Kasım 1993 tarihli benzer kararlar
almıştır. Bu kararların hepsinde sorunun Azerbaycan ile Ermenistan arasında
olduğu, Azerbaycan topraklarının işgale maruz kaldığı ifade edilerek, işgal
edilmiş toprakların biran önce terk edilmesi gerektiği vurgulanmıştır347. Fakat
bu kararların hiçbirisi uygulamaya dönük olarak bir şey ifade etmemiştir.
Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali konusunda
uluslararası kuruluşlar içerisinde en net açıklama ve bildiriler İslam
Konferansı Örgütü’nden gelmiştir. Örgüt hemen-hemen her toplantısında,
konuyu ele almış ve açık bir dille, Azerbaycan topraklarının Ermenistan
tarafından işgalini kınamıştır. Örgüt, kararlarında hem Ermenistan’dan işgal
ettiği Azerbaycan topraklarını hemen terk etmesini talep etmiş, hem de BM
başta olmakla tüm uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunarak, bu işgalin sona
erdirilmesi için gerekli çabaları göstermelerini istemiştir348.
Dağlık Karabağ'da Azeriler ile Ermeniler arasındaki sorun trajik bir
boyut alırken, Ermenistan yönetimi, sorunun çözümünde doğrudan taraf
olmadığını savunmaktadır. Ermenilere göre sorunun çözülmesi için yapılması
gerekenler şunlardır349:
1. Self determinasyon hakkı - Ermenistan yönetimi, Karabağ'da yaşayan
Ermenilerin şelf determinasyon hakkının mutlaka tanınmasını
istemektedir. Bu konu, BM nezdinde de gündeme getirilmeye
çalışılmaktadır. Nitekim, Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter
Petrosyan’ın son olarak Ankara'ya gönderdiği mesajda bunun altını
çizmesi, Erivan'ın bu konuda ısrarlı bir tutum izlediğini ortaya
koymaktadır. Bilindiği gibi Ermenilerin çoğunlukta olduğu Dağlık 347 Elçin Ehmedov, Ermenistan’ın Azerbaycan’a Saldırısı ve Uluslararası Kuruluşlar, Bakü, Tuna, 1998, s. 112–119. 348 Ehmedov, a.g.e., s. 132–136. 349 “Ermenistan'ın Çözüm Koşulları”, Cumhuriyet Gazetesi, 04.03.1992
135
Karabağ'ın Parlamentosu, Azerbaycan'dan bağımsızlığım ilan etmiş
ve Muttalibov bu kararı feshetmiştir. Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'a
tanıtlanacak self determinasyon hakkının limitinin ne olacağı
konusundaki düşüncesi bilinmemektedir.
2. Barış görüşmelerinde Dağlık Karabağ - Erivan'a göre çatışmalar,
Azerbaycan ile Karabağ'da yaşayan Ermeniler arasındadır. Bu
nedenle, sorun Azerbaycan'ın bir iç işidir. AGİK'te varılan anlaşma
gereğince ateşkes ilan edilmesinin ardından, Ermenistan, barış
görüşmeleri için oturulacak masada Dağlık Karabağ temsilcilerinin de
bulunmasını istemektedir. Bu isteğe Bakü, sıcak bakmamaktadır.
Ermenistan yönetimi, bu noktada kendilerinin sorununun çözümünde
doğrudan taraf olmadığını savunmaktadır.
AGİT ile beraber Dağlık Karabağ sorunu 1990 sonrası süreç içerisinde
Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Örgütü
kuruluşlarında da ele alınmıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu soruna
ilişkin defalarca açıklamalarda bulunmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan’ın 25
Ocak 2001 tarihinde Avrupa Konseyi’ne üye olmalarından sonra Konsey’in
Dağlık Karabağ sorununa ilişkin girişimleri yoğunlaşarak devam etmiştir.350
Avrupa Birliği ise 1993 yılından bu yana Ermenistan’ı Karabağ
konusunda BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymaya davet eden çağrılarını
sürdürmüştür. Avrupa Birliği AGİT Minsk Grubu çözüm girişimlerini
desteklediğini açıklamaktadır.351
350 Vagif Abdullayev, Azerbaycan Yeni Diplomasi Mekânında, Bakü, Azerbaycan Neşriyatı, 2003, ss. 211–238. 351 “Dağlık Karabağ Surunu Çerçevesinde”, Azerbaycan Gazetesi, 9 Nisan 1993.
136
Sonuç olarak söz konusu uluslararası kuruluşların Karabağ sorununun
çözümüne yönelik aldıkları kararlar ve açıklamalar Azerbaycan’a pasif bir
destek sağlamaktan öteye gidememiştir.
3.4. KARABAĞ SORUNUNA DAİR YAKLAŞIMLAR
Uzun yıllardır süregelen Ermenistan – Azerbaycan çatışması bir türlü
olumlu bir hava içerisine girememiştir. Bunun sebeplerinin başında
Ermenistan Cumhuriyeti’nin uzlaşmaz tavırları ve saldırgan tutumu
gelmektedir. Sorunun çözümü için birçok alternatif yol ve öneri bulunmasına
rağmen Ermenistan ve Azerbaycan tarafları arasında ki bu problemin kolay
kolay çözülemeyeceği bir gerçektir.
3.4.1. Karabağ Sorununda Ermeni Uzlaşmazlığı
Azerbaycan, uyuşmazlığın başlangıcından itibaren Ermeni
ulusçularını, Dağlık Karabağ'ı Azerbaycan'dan kopartmayı istemekle
suçlamaktadır. Azeriler, Ermenileri saldırgan taraf ve dolayısıyla düşman
olarak görmekte; bu bölgenin bağımsız bir birim olduğunu asla kabul
etmemekte ve Dağlık Karabağ Ermenilerini eskiden olduğu gibi 'Azerbaycan
vatandaşları' olarak tanımlamaktadırlar. Azerbaycan'a göre; Ermenistan, tüm
olayların kışkırtıcısı ve savaşı kaybetmelerinin de sebebidir. Bu durumda,
Ermenistan Dağlık Karabağ'ı hem silah yardımları yoluyla hem de bizzat
kendi güvenlik güçlerini göndererek desteklemiştir. Ermenistan ise bir
taraftan bu iki iddiayı sürekli reddederken, diğer taraftan da ABD'ye karşı
düzenlenen 11 Eylül terörist saldırılarının hemen öncesinde bu inkar edici
tutumuna ters düşen bazı çıkışlarda bulunabiliyordu. Örneğin, Ermenistan
Savunma Bakanı Mikael Melkonyan "Ermenistan ordusunun Dağlık Karabağ
ordusuyla bir" olduğunu ve "Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ı kendi silahlı
güçleriyle savunmaya hazır" olduğunu açıklamıştır. Bunun yanında,
137
Ermenistan da Azerbaycan'ı uyuşmazlığa yol açan olayların
nedeni/başlatıcısı olarak görüp suçlamaktadır352.
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki uyuşmazlık her iki taraftan
kaynaklanan nedenlerle çıkmaza girmiştir. Azerbaycan, ülkesel bütünlüğünü
ayrılıkçı 'illegal' güçlere karşı savunmaktadır. Ermenistan ise, kalkışılan işgal
fiilini ve şiddet hareketlerini, kendi kültürünü ve milletini bir kez daha sözde
bir “Türk jenosidinden” korumak için haklı göstermeye çalışmaktadır. Her iki
tarafın da suçlarını inkar etmeleri, uyuşmazlığın çözümü sürecinde
tıkanmaya ve ölü noktaya gelinmesine neden olmuştur. Üstelik hem
Azerbaycan hem de Ermenistan kendilerini olası bir askeri çözüme
hazırlamaktadırlar.
Ermenistan, bölgede aslında savaş diye bir şeyin söz konusu
olmadığını, Azerbaycan’ın zulmünden kurtulmaya çalışan Ermeni halkının
bağımsızlık mücadelesi verdiğini, Ermenistan’ın sadece bu bağımsızlık
mücadelesini desteklediğini ifade etmeğe başlamıştır. Fakat, tüm bunlar
Ermenistan dış politikasındaki saldırgan ve yayılmacı niteliği gizlemeğe
yetmemiştir353.
Azerbaycan, uyuşmazlığı kendi lehine sonuçlandırabilmek için zengin
petrol rezervlerinin sağlayacağı faydalardan yararlanmak istemekte, yani bir
tür "petrol diplomasisi" yürütmektedir. Ermenistan ise, kendisini petrol
projelerinden dışlanmış ve izole edilmiş olarak görmektedir. Bu da
Ermenistan'ın, meselenin çözümü üzerindeki uzlaşmaz tutumuna kolaylıkla
yansıyabilmektedir. Ancak nadiren de olsa, bunun aksi gerçekleşebiliyor.
Ermenistan'ın en yakın müttefiki olan Rusya, Azerbaycan'ın petrol
zenginliğinden önemli paylar istediğinden dolayı zaman zaman Azerbaycan
ile yakınlaşmayı rasyonel bulabilmektedir. Büyük oranda Rusya'nın etkisiyle, 352 İşyar, Ömer Göksel, “Ermenilerin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığına İlişkin Tutumlarının İçsel Nedenleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 29, Ekim 2003, s.4 353 Sedat Laçiner, “Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler 1991–2002”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 1, Sayı 5, Bahar 2002, s. 220–221.
138
Ter-Petrosyan döneminde Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın, Azerbaycan
sınırları dâhilinde güçlü bir otonomiye sahip olacağı ve Ermeni işgali altında
tutulan Azerbaycan topraklarını aşamalı olarak boşaltacağı bir modeli
benimsemek durumunda kalmıştı. Ancak, Ermeni muhalefetinin sert baskıları
ve ülke içinde protestolarla birlikte ortaya çıkan karışıklıklar bu modelin ve
dolayısıyla çözümün hayat bulmasına engel olmuştur354. Bu aşamadan
itibaren ise, Ermeni yetkililer genelde barışçı çözüm yönünde adım
atmaktansa, Azerilerin iddialarından vazgeçmelerini (Status Quo'yu kabul
etmelerini) sağlamaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla da, tek taraflı ya da
karşılıklı tavizler verilmesini-öngören birçok işbirliği-çözüm projesine olumsuz
bakmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki sorunun ilk ortaya çıkış şekli
Ermenistan’ın, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini kendisine birleştirmek
istemesi şeklinde olmuştur355.
Ermeniler bir taraftan Dağlık Karabağ uyuşmazlığının halledilmesini
mümkün olduğunca geciktirmek için çaba harcarken, diğer taraftan da Dağlık
Karabağ dışında işgal ettikleri ve savaş öncesinde nüfusunun çoğunluğunu
Azerilerin oluşturduğu birçok bölgeden askerlerini geri çekmek istemiyorlar.
Buna karşı, Azerbaycan da Ermenistan ve Dağlık Karabağ'a yönelik
uyguladığı ablukayı devam ettirmektedir. AGİT Minsk Grubu'nun sunduğu ve
Ermeni askerlerinin işgal altındaki Azeri bölgelerinden çekilmesini öngören bir
takım çözüm önerileri, Ermenilerce kabul edilmemiştir. Özellikle 1996 yılında
Lizbon'da yapılan AGİT zirvesinde belirlenen ilkeler dahilinde ileri sürülen
barış projeleri, 1998 yılındaki “Ortak Devlet” 356 tasarısına kadar Ermenilerce
kabul görmemiştir. Lizbon tasarısının ardından, görüşmelerde Ermeni tarafını
temsil eden Libaridian, oturumlara Dağlık Karabağ Ermeni temsilcisinin
katılmaması durumunda, AGİT barış sürecine verdikleri desteği çekeceklerini
açıklamıştır. Bu aşamada Devlet Başkanı Ter-Petrosyan da, yaptığı çok sert 354 İşyar, a.g.m., s.5 355 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, İlkbahar 2001, Cilt 7, Sayı 1, s. 401. 356 Michael Emerson, Nathalie Tocci, Elena Prokhorova, “A Stability Pact for the Caucasus in Theory and Practise - A Supplementary Note”, Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 1 Sayı 3, 2001, s. 124.
139
bir açıklamada, Ermenistan'ın AGİT Minsk Grubu tasarısını tanımadığını
bildirmiştir. Üstelik Dağlık Karabağ Ermenileri, barış görüşmelerine diğer
taraflarla eşit statüde katılmayı isterlerken, Dağlık Karabağ Azerileri için böyle
bir hakkın varolabileceğini dahi asla kabul etmemektedirler357.
İlk olarak, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK; günümüzde
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı - AGİT), çerçevesinde sorunun barışçıl
yollardan çözümü için çalışmalar yapılmıştır. 2 Mart 1992’de Azerbaycan ve
Ermenistan Birleşmiş Milletler’e (BM) alınırken, BM iki ülke arasındaki
sorunun çözümü için AGİK’e yetki verdiğini beyan etmiştir. Bu çerçevede,
AGİK yetkililerinin bölgeye yaptıkları ziyaretler sonrasında, 24 Mart 1992’de
Helsinki’de toplanmakta olan AGİK Dışişleri Bakanları Konseyi, bölgedeki
durumu değerlendirmiş ve sonuç bildirisinin 3-11. maddelerinde sorunun
çözümü için Beyaz Rusya’nın Minsk kentinde bir konferans toplanmasının
kararlaştırıldığı ifade edilmiştir. 9. maddede konferansın katılımcıları olarak
Azerbaycan, Almanya, ABD, Ermenistan, Beyaz Rusya, İsveç, İtalya, Fransa,
Rusya, Türkiye, Çek ve Slovakya Federal Cumhuriyeti (toplam 11 devlet)
belirlenmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin 26 Mart tarihli toplantısında, soruna
direk müdahale etmeme ve AGİK’in girişimini destekleme kararı alınmıştır358.
Bunun yanı sıra, çeşitli AGİT Zirve Toplantılarında konu ele alınırken,
Ermenistan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü vurgulayan kararlar
alınmasını engellemeye çalışmıştır. Bunu en büyük örneği ise, Aralık
1996’daki AGİT Lizbon Zirvesi’nde yaşanmıştır. Ermenistan’ın, zirvenin
sonuç bildirisindeki, sorunların çözümünde sınırların değişemezliğini
vurgulayan maddeyi veto etmesi üzerine, Azerbaycan kendi kaderini
belirleme hakkını vurgulayan maddeyi veto etmiştir. Fransa ve Türkiye
yetkililerinin arabuluculuğu sonrasında sadece Azerbaycan vetosundan
vazgeçmiş, metin Ermenistan’ın istediği şekilde kabul edilmiştir. Buna
karşılık, zirvede AGİT Dönem Başkanı adına, sonuç bildirisi niteliğinde 357 Daniel Sneider, “Ethnic Conflict in Ex-Soviet Region Keeps Riches Out of Reach”, Christian Science Monitor. Cilt 87, Sayı 130, 1995, s. 7. 358 Manvel Sarkisyan, Kafkasların ve Ermenistan’ın Politik Sorunları (Ermenistan’ın Bölge Politikası), The Armenian Center for National and International Studies, Erivan, 1998, s.59.
140
olmasa bile Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü vurgulayan ayrıca bir bildiri
yayınlanmıştır359.
3.4.2. Karabağ Sorununa Azerbaycan’ın Yaklaşımı
Azerbaycan halkı Karabağ bölgesinin hukuki ve tarihi olarak kendisine
ait olduğunu iddia etmektedir. Tarihi geçmişi, kültürel zenginlikleri coğrafi
konumu ile bölgenin kendilerine ait olduğunu belirtmektedirler. Azerbaycan
edebiyatının önemli şahısları Karabağ bölgesinde yetişmiştir. Azerbaycan’ın
en büyük altın rezervleri Karabağ bölgesinde bulunmaktadır. Ayrıca Karabağ
bölgesi demir, uranyum, mineral ve su yatakları yönünden de zenginliklere
sahiptir.
Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Azerbaycan’ın önerisi;
Azerbaycan’ın sınırları içerisinde en yüksek düzeyde haklara sahip özerklik
statüsünün Karabağ bölgesine verilmesi yönündedir. Azerbaycan ayrıca en
önemli konu olarak sınırlarının değiştirilemez olduğunu iddia etmekte ve
çözüm sürecinde Azerbaycan’ın sınırlarının dokunulmazlığı ve bütünlüğünün
temin edilmesini ve tanınmasını istemektedir. Azerbaycan sorunun; ülkesinin
sınırlarının bütünlüğü doğrultusunda çözülebilmesi için Ermenistan’ın işgal
ettiği topraklardan geri çekilmesini ve bu toprakları Azerbaycan’a iade
etmesini ve 1 milyon Azeri göçmenin anayurtlarına dönüşünün sağlanmasını
ve Ermenistan’ın tüm dünyada işgalci bir devlet olarak tanıtılmasını
istemektedir.
3.4.3. Karabağ Sorununda Türkiye Faktörü
Türkiye, Yukarı Karabağ ve Azerbaycan'daki gelişmeleri 18 Aralık
1991'de Sovyetler resmen dağılana kadar Sovyetler'in iç işleri olarak
değerlendirmeye devam etti. O dönemden sonra Türkiye AGİK'in sınırların
dokunulmazlığı kaideleri ve Birleşmiş Milletler üzerine kurulu bir dış siyasete
359 Yalçın Doğan, “Kıran Kırana Zirvede Demirel”, Milliyet Gazetesi, 3 Aralık 1996.
141
dayanarak antlaşma ile bütün Sovyet Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıdı.
Zamanla Kafkaslardaki anlaşmazlığın boyutları önemli ölçüde değişti.
Sovyetler'in iç işleri olmaktan çıktı. Ermenilerin Yukarı Karabağ'daki yerel
çetelere gizli desteği vardı. Yukarı Karabağ ve Ermenistan arasında yer alan
Laçin koridoru denen bölgeyi Ermenistan istilâ edince, anlaşmazlık, iki
bağımsız ülke arasında savaşa dönüşmüştür.
Türkiye, Kafkaslarda genel olarak bir bölgesel barış kuracak dış
politika izlemeye çalışmıştır. Sonuçta Türkiye'nin ana statükosunu kurduğu
görülmüştür. Türkiye AGİK'ten, Karabağ'ın resmî statüsünün Azerbaycan
içinde özerk bir bölge olarak tanınması yolunda güvence almıştı ve
meşruluğun şiddet kullanarak bozulmasına izin verilmemesini istemiştir. Bu
arada Türkiye, Ermenistan'a işgal ettiği Azerî kasaba ve köylerinden ve
Laçin'den geri çekilmesi hususunda ısrar etmektedir. Siyasî ilişkilerin
kurulması için Ermenistan'la bazı görüşmeler yapmıştır360. Bu arada Türkiye
bir yandan bütün Sovyet Cumhuriyetleriyle iki yanlı ilişkilerini geliştirmeye
çalışmış, diğer yandan bu ülkeler arasındaki iki taraflı anlaşmazlıklarda taraf
olmamaya çalışmıştır. Bununla beraber bu politikalar Dağlık Karabağ
sorununda Türkiye'yi çıkmazda bırakmıştır.
3.4.3.1. Karabağ Sorununda Türkiye’nin İzlediği Politika
Aralık 1991'de bağımsızlığın ilânından sonra Azerbaycan ordusu
Dağlık Karabağ'da Şubat sonundaki Hocalı katliamı, Mayıs başında Şuşa'nın
düşmesi, Karabağ'dan Ermenistan'a yardım ulaştırmak için güvenli bir kara
yolu rotası sağlayan Laçin koridorunun açılması gibi bazı felâketlere
katlanmak zorunda kalmıştır.
Mayısta Halk Cephesi'nin gücü elde etmesi ve Elçibey'in, sonraki
seçimlerde başkanlığını takiben Azerbaycan kuvvetleri Ermenilere 360 Taşkıran, a.g.e., s.181-182
142
kaptırdıkları toprakları geri almada başarılı olmuştur. Bunun yanında
Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununda izlediği politika daima barışçıl
olmuştur. Türkiye Ermeni ve Azeri Halklarının arasında süregelen bu savaşın
çözümünün ortak noktasının diyalogdan geçtiğini belirtmiştir.
Diğer yandan anlaşmazlığın bir an önce çözümünü amaçlayan birçok
diplomatik görüşmeler yapılmıştır. Bunlar çok az netice vermiştir. Hem
Türkiye hem de İran ilk önce yalnız hareket ederek, sonra ise BM, ABD ve
Rusya'nın desteğini sağlayarak bir ateşkese aracılık etmeye çabalamıştır.
Hem AGİK hem de BM, bölgeye delil toplamakla görevli komisyon
göndermiştir. Martın sonlarında AGİK, Karabağ hakkında çok uluslu bir
konferans düzenlemiştir. Ancak beş rauntluk hazırlık konuşmaları
Karabağ'daki Ermeni topluluğunun temsilcilerinin resmî statüsü hakkındaki
çözümsüz tartışmalar tarafından yara almıştır. Anlaşma için birinci engel,
bağımsızlığının uluslararası olarak tanınmasından başka hiç bir şey kabul
etmeyen Karabağ parlâmentosunun çoğunluğunu oluşturan Taşnakların
ısrarıydı. Ayrıca durum, Azerbaycan'ın, Karabağ'daki savaşta çarpışan bütün
gayri resmî Ermeni askerî oluşumlarının ahlâkî ve siyasî sorumluluklarını
Ermenistan'a yüklemesi konusundaki ısrarıyla karıştı.
3.4.3.2. Karabağ Sorununda Türkiye’nin Çözüm Önerileri
Azerbaycan ve Ermenistan'ın bağımsızlığından sonra Türkiye, çıkarını
her iki ülkeyle de iyi ilişkiler geliştirmede gördü. Ancak Karabağ kavgasına
sürüklenmekten endişe duymaktaydı. Bu amaçla Türkiye'nin izleyeceği
siyaseti tespit edenler bölgesel barışı kuracak bir politikayı araştırdılar.
Türklerin büyük çoğunluğu Azerî yanlısıydı zira, kısmen Türk ve
Müslüman yakınlığı hissediyor ve kısmen de Ermenilerle çok eski tarihî
gerginlikler nedeniyle basın ve muhalif partilerce de destekleniyordu. Diğer
yandan, hükümet Azerbaycan'a tam destek vererek içeride popüler, ancak
143
Türkiye'nin dış ilişkilerinde bazı problemler yaratan bir durumda tarafsız bir
yaklaşım izlemenin gerekliliğini kavradı361. Şayet hükümet uluslararası
alanda düpedüz Ermeni karşıtı olarak görülürse, Fransa ve ABD'deki Ermeni-
Yahudi ve Hıristiyanların güçlü lobileri kendi hükümetlerini Türkiye'ye karşı
Ankara için politik bir felâketle neticelenecek şekilde etkileyebilirlerdi362.
Türkiye Karabağ'daki anlaşmazlığı çözmek için farklı politik seçenekler
arasında gidip gelmekteydi. Bu seçenekler Ermenistan-Karabağ ve
Azerbaycan-Nahçıvan arasında bir koridor yaratma fikriydi. Ayrıca
Ermenistan'ın askerî işgali sona ererse Türkiye'nin ekonomik ve insanî
yardımından Ermenistan'ın faydalanması şeklindeki bir politikaydı.
Alternatifler olarak: "İki koridor" gündeme gelmiştir.
Türkiye, sınırların zor kullanılarak değiştirilmemesini talep ederken
Ankara'da Dışişleri mevcut sınırların çiziminin çok anlamlı olmadığını biliyor
ve Sovyetler'in doğal olarak kararsızlığını da görüyordu. Bu nedenle Türkiye
biri Karabağ'la Ermenistan arasında, diğeri de Azerbaycan’la Nahçıvan
arasında iki koridorun açılması sonucunu doğuracak bir anlaşma fikrindeydi.
Bunu dikkatli bir biçimde Türk Dışişleri Bakanı Çetin Roma'da yapılan bir
AGİK toplantısının arifesinde şöyle ifade etti363: “Ermeniler, Ermenistan ve
Karabağ arasındaki koridoru kullanabilme emniyetine karşılık Şuşa ve Laçin'i
boşaltacaklardır. Bununla beraber Ermeniler, Nahçıvan ve Azerbaycan
arasında kalan Zengezur eyaleti arasından bir Azerî koridoruna izin vermek
zorunda kalacaklardır.” Bu değiş tokuş Azerbaycan'a kara yolu sağlayarak
Türkiye için avantaj olacaktır. Bu projeden gayri resmî olarak Cumhurbaşkanı
Özal'ın yanı sıra eski Başbakan Ecevit de bahsetti. Dışişleri ayrıca görüşünü
şöyle ifade etmiştir364: “Böyle bir anlaşma sadece iki devleti ilgilendirir”.
“Koridor” terimi, sınırların yeniden çizilmesini kastetmemesine rağmen, 361 Turkey Walks A Tightrope, EIU Country Report, No: 2, 1992, s.3. 362 EIU Country Report, a.g.e., s.3 363 Taşkıran, a.g.e., s.184 364 EIU Country Report, a.g.e., s.3
144
Türkiye tarafından düşünülen plânın uygulamaya konması kolay olmayacaktı.
Aslında hem Azerbaycan hem de Ermenistan bu fikre karşıydılar. Ermenistan
Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrossian 1992 yılında bir Fransız siyaset
dergisine şöyle diyordu365: “... Bizim için, Karabağ'ın Ermenistan
Cumhuriyeti'ne bağlanması karşılığı İran'la olan sınırımızı terk etmemiz
mümkün değildir...”
Dönemin Dışişleri Bakanı Çetin konuyla ilgili görüşlerini şöyle ifade
etmiştir366: “Karabağ olayı şimdi Azerî topraklarının zorla işgaline dönüştü”.
Muhalif partiler Demirel Hükûmeti'ni Karabağ sorununda Ermeni
saldırganlığını cesaretlendiren tavırlar içeren pasif bir politika izlemekle
suçladılar. Hatta bazıları Türkiye'nin Azerbaycan'a askerî yardım
göndermesini teklif etmiştir.
Ancak Başbakan Demirel askerî yardım gönderilmesi fikrine karşı
çıkmış ve şöyle demiştir: “Türkiye'nin askerî yardımı Müslüman-Hıristiyan
çatışmasına dönüşecek ve bu, Türkiye'yi bölgenin dışına ve 20 ya da daha
fazla yıl geriye götürecektir367.” “Barışı korumaya çalışmak zayıflık değildir.
Barış yolu ile çözüm bulmak Türkiye'nin politikasıdır ve büyük bir millet
olmanın temelidir” diye eklemiştir.
Ermenilerin Türkiye ile iyi ilişkilerini emniyete almada başlıca çıkarı,
karadan yol bulması ve Gürcistan ile Azerbaycan gibi diğer yollardan
sağlayamadığı ihtiyaçlarından doğmaktadır. Doğuda Azerbaycan engeli,
Gürcistan'da şiddetle devam eden çarpışmalar sebebiyle Rusya'dan yardım
alamaması yüzünden Ermenilerin kesin olarak gerekli desteği elde etmek için
Türkiye'nin desteğine ihtiyacı vardır368.
365 Entretient Avec Levon Ter Petrossian, Politıque Internationale, Paris, Automne, 1992, s. 329 366 “Yılmaz Hükümetin Karabağ Politikasına Çattı”, Anatolia, 14 Mayıs 1992. 367 “Suleyman Demirel Rejects Military Action”, Paris AFP, 20 Mayıs 1992. 368 Taşkıran, a.g.e., s.186
145
Ne yazık ki Türk-Ermeni anlaşmasına engeller esas olarak Ermeni
tarafında bulunmaktadır. Başkan Ter Petrossian, Türkiye ile bir uzlaşmaya
varmaya ihtiyaç olduğunun farkındaydı. Ama Ermenistan'daki katı
milliyetçilerin Türkiye üzerindeki toprak taleplerini geri çekmeye isteksizdi. Bu
ilgisizlik ayrıca belirgin bir biçimde Türkiye ile Ermenistan arasındaki
ekonomik iş birliği önerilerini de etkilemiştir. Levon Ter Petrossian, Paris'te
yaptığı bir açıklamada Türkiye ve Türk politikası ile ilgili olarak şunları
söylemiştir369: “...Sovyetler Birliği'nin kayboluşundan sonra Türkiye, Karabağ
anlaşmazlığındaki tarafsız tutumundan vazgeçti... Ankara'nın diplomasisi
Azerbaycan'ın görüşleri ile birleşti. Birlikte geliştirdiğimiz bazı projeler askıya
alındı.”
14 Şubat 2001 tarihli Akşam Gazetesi'nde emekli büyükelçi ve
Ankara'nın “şahinlerinden” Coşkun Kırca “Ermenistan'a karşı nasıl bir siyaset
gütmeliyiz? sorusunu sormuş ve iki olasılıktan söz etmiştir. Kırca'ya göre iki
olasılık vardır: Ermenistan'a karşı Türkiye sert bir siyaset mi takip etmelidir?
Yoksa Türkiye, Ermenistan'a karşı özellikle iktisadi açılımı ön plana alan ılımlı
bir siyaset mi gütmelidir? Aynı makaleye göre “Müteveffa Turgut Özal da
Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasından hemen sonra ikinci yolu tercih
etmiştir. Fakat bu siyasetin Ermeni yöneticiler üzerinde etkisiz kalması ve
Erivan'ın, tamamıyla aksine, Azerbaycan'a saldırarak bu ülkenin % 20'sine
varan bir miktarını işgali altına alması sonucunda, bu ılımlı siyasetin Ermeni
halkını ikna etmeye yetmediğini bizzat Turgut Özal görmüştür ve
Ermenistan'a karşı sertlik politikası uygulamamız gerektiğini söylemiştir370.”
3.4.4. Karabağ Sorununa Diğer Ülkelerin Yaklaşımları
369 Petrossian, a.g.e., s.329 370 Kıvanç Galip Över, “Türkiye'nin Penceresinden Ermeni-Azeri Anlaşmazlığı”, (Erişim), http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=650 10 Eylül 2007
146
Rusya bilindiği üzere Kafkaslar bölgesinde 200 yıldır hâkimiyet
çabalarını sürdürmektedir. Bu kapsamda bölge halklarını ve ülkelerini
birbirine karşı kullanarak bölgede kontrol ve hâkimiyetini sürdürmeye
çabalamaktadır. Karabağ sorunu da Rusya tarafından Ermenistan
kullanılarak yaratılmış bir sorun durumundadır. Rusya; ABD, Fransa, AB gibi
güçlerin bölgeye uzanma çabaları sona ermedikçe Karabağ sorununun
çözülmesini istemeyecektir. Ancak Azerbaycan’ın Ermenistan gibi kendisinin
tam kontrolüne girmeyi kabul etmesi halinde sorunun çözülmesini sağlamaya
yönelebilecektir. Rusya Kafkaslar bölgesini ve Hazar Havzasını kontrol
ederek bu bölgeden Avrupa’ya doğalgaz ve petrol sevkinin de kendi
kontrolünde gerçekleşmesini sağlayarak dünya piyasalarına hâkim
konumunu sürdürmeye çalışmaktadır. Bu nedenle de Rusya, Karabağ
sorununun çözümünü engelleyerek bölgedeki çatışmanın devamını
istemektedir.
İran; Ermenistan ve Gürcistan üzerinden Rusya ile karadan
bağlantısını sürdürmektedir. Ayrıca ABD’nin Irak işgali sonrasında İran’ın
Irak’taki direnişçilere sağladığı Rus silahları bu güzergâhtan ve Hazar
üzerinden sevkedilmektedir. ABD’nin Irak’ta mağlup edilerek BOP’un
gerçekleşmesinin engellenebilmesi için söz konusu silah akışıyla Irak
direnişçilerinin sürekli desteklenmesi gerekmektedir. İran da Ortadoğu ve
Kafkaslar bölgesindeki varlığını ve etkinliğini korumak amacıyla; oluşturduğu
ve desteklediği terörist gruplara silah akışını bu yolla sağlamaktadır.
Dolayısıyla İran da Rusya ile bağlantısını koparacak şekilde Karabağ
sorununun Azerbaycan’ın lehine çözülmesini istememektedir. İran Güney
Azerbaycan’da yaşayan yaklaşık 30 milyon Azeriyi de dikkate alarak
Azerbaycan’ın hiçbir zaman güçlü bir devlet haline gelmesini de
istememektedir. İran, doğalgaz ve petrolünü Ermenistan, Gürcistan ve
Karadeniz üzerinden boru hatları vasıtasıyla Avrupa’ya sevk etmeye
çalışmaktadır. Ancak Rusya bu konuda menfaatlerinin İran ile çatışması
nedeniyle İran’dan Ermenistan’a uzatılan doğalgaz boru hattının Avrupa’ya
uzanmaması için Ermenistan’a baskı uygulayarak düşük kapasiteli
147
yapılmasını sağlamıştır. Buradan da görüleceği üzere; İran ve Rusya’nın
Kafkaslardaki menfaatleri çatışmaktadır. Ancak, İran menfaatlerinin çakıştığı
oranda Karabağ konusunda Rusya ile işbirliğini sürdürmektedir.
ABD, SSCB’nin dağılmasından itibaren Kafkaslarla yakından
ilgilenmeye başlamıştır. BOP’un gerçekleştirilmesi için stratejik önemde olan
Kafkasya’nın kontrolünü ABD’nin mutlaka sağlaması gerekmektedir. Ancak,
bu kontrolü sağlamada Rusya ile işbirliği içerisinde olan Ermenistan yönetimi,
ABD açısından sıkıntı yaratmaktadır. Ayrıca, Dağlık Karabağ sorununun
Azerbaycan lehine olacak şekilde adil bir çözüme kavuşturulmasında
ABD’nin önündeki diğer büyük engel, ABD’deki Ermeni Diasporasıdır.
Ermeni Diasporası, ABD’nin yalnız Kafkaslar bölgesinde etkinliğini
engellemenin yanı sıra Türkiye ile olan ilişkilerine de büyük zarar
vermektedir. Türkiye’ye sözde ermeni soykırımını kabul ettirme çabaları
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle Türkiye’nin
Kafkaslar politikası çoğu zaman ABD politikasıyla uyuşmamaktadır.
Almanya ekonomik açıdan bölgeyle, Hazar Havzasıyla ve Orta Asya
ile özellikle enerji kaynaklarına ulaşmak açısından ilgilenmektedir.
Almanya’nın, ABD’nin Ortadoğu bölgesi enerji kaynakları üzerindeki
hegemonyası nedeniyle ulaşabileceği enerji kaynağı bölgeleri olarak
Kafkaslar, İran ve Orta Asya kalmıştır. Almanya enerji menfaatlerini dikkate
alarak bölgeye yönelik politikalarını belirlemektedir.
Fransa, AGİT Minsk Grubu daimi üç eşbaşkanından biridir. Bu
çerçevede Dağlık Karabağ sorunun çözümü için AGİT Minsk Grubu
kapsamında aktif girişimlerde bulunmaya devam etmektedir. Ancak
Fransa’nın ülkesinde 400 bini aşan nüfustaki Ermeni Diasporasının baskısı
altında bulunması, gerçekçi çözüm önerileri sunmasına engel olmakta, bu
durumda çözüm çabalarında başarısızlığının nedenini oluşturmaktadır. Petrol
ve doğalgaz menfaatleri dolayısıyla Azerbaycan ile işbirliği yapar gibi
görünmekte fakat gerçekte tam aksi yönde hareket etmektedir. Bu da AGİT
sürecinin pasifleşmesine neden olmaktadır.
148
3.5.AZEBAYCAN’IN ENERJİ KAYNAKLARI İLE BORU HATLARININ KARABAĞ SORUNUNA ETKİLERİ
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR’ın (State Oil Company of
The Azerbaijan Republic) 2006 yılı tahminlerine göre Hazar Denizi’nin
Azerbaycan sektöründe 80 milyar ton petrol rezervi olduğu belirtiliyor. Ayrıca,
Hazar’ın petrol rezervleri dünya petrol rezervlerinin % 5’ini, Azerbaycan petrol
rezervleri ise dünya petrol rezervlerinin % 0,7’sini oluşturduğu SOCAR
tarafından açıklanmıştır.371
Azerbaycan Enerji ve Sanayi Bakanı Natik Aliyev’in 2006 yılı sonunda
yaptığı açıklamaya göre; Azerbaycan 2006 yılında 30,5 milyon ton petrol
üretmiş, Azerbaycan’ın 2007 yılında 40 milyon ton, 2008 yılında ise 50 milyon
ton petrol üretmesi beklenmektedir. Öte yandan faaliyette olan doğalgaz
yataklarında 200 milyar m3 doğalgaz bulunan Azerbaycan’ın “Şahdeniz”
yatağındaki doğalgaz rezervinin 1 trilyon m3 olduğu tespit edilmiştir. Risk
faktörüne dayanan hesaplamalara göre ise Azerbaycan’ın doğal gaz
rezervlerinin yaklaşık 11 trilyon m3 olduğu ifade edilmektedir. 2006 yılında 7,3
milyar m3 doğal gaz üretimi yapan Azerbaycan’ın 2007 yılında Şahdeniz
üretim yatağının devreye girmesiyle üretiminin 11 milyar m3’e çıkması
beklenmektedir.372
Azerbaycan, 20 Eylül 1994’te “Asrın Antlaşması” olarak nitelenen çok
sayıdaki ülkelerin petrol şirketleriyle Azeri, Çırag ve Güneşli petrol
yataklarında 13 milyar dolarlık bir yatırım antlaşması imzalanmıştır. Söz
konusu yatakların tahmini petrol rezervi 5,4 milyar varildir. Asrın
Antlaşması’nda; BP (%34,1 operatör), Unocal (%10,2), SOCAR (%10),
Statoil (%8,6), Exon Mobil (%8), TPAO (%6,8), Devan Energy (%5,6), İtochi
371 Oil, gas production to double in 2007, The European Weekly, Issue Number 682, (June 18 - 24, 2006). 372 Osman Nuri Aras: “Azerbaycan’ın Ekonomik Yapısı ve Enerji Kaynaklarının Ekonomik Önemi”, 2023 Dergisi, Temmuz, 2003, s.27.
149
(3,9) ve Amerada (%2,7) paylarla iştirak etmişlerdir. Azerbaycan, ayrıca 1994
yılından bugüne kadar diğer petrol sahaları ile ilgili değişik tarihlerde olmak
üzere toplam değeri 16 milyar dolara ulaşan 9 antlaşma daha
imzalamıştır.373
r sonunda petrol ve doğalgaz sevkıyatında kullandığı hatlar şu
şekildedir:
laşma gereği 1999 yılında 6 milyon
anlaşma gereği 1997 yılında 5
tarafından 2006 yılında 50 milyon
2-6,6 milyar m3 /yıl, Gürcistan ise 1,2 milyar m3 /yıl doğalgaz
alacak r.
Azerbaycan 1994 yılından bugüne kadar süren anlaşmalar ve
mücadelele
• Bakü-Supsa Petrol Boru Hattı: Azerbaycan ile Rusya arasında
9 Ekim 1995 tarihinde imzalanan an
ton/yıl kapasiteyle faaliyete geçmiştir.
• Bakü-Novorossysk Petrol Boru Hattı: Azerbaycan ile Rusya
arasında 18 Ocak 1996 tarihinde imzalanan
milyon ton/yıl kapasiteyle faaliyete geçmiştir.
• Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı: Uzun mücadelelerden
sonra Türkiye, ABD, Azerbaycan’ın da dahil olduğu Batı ülkelerinin şirketleri
tarafından kurulmuş olan konsorsiyum
ton/yıl kapasiteyle faaliyete geçirilmiştir.
• Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı: Bu boru hattından
doğalgaz sevkıyatı 2007 yılı sonbaharında başlayacaktır. Türkiye bu boru
hattından
tı
Ayrıca, Kazakistan ve Türkmenistan’ın petrol ve doğalgazını
Azerbaycan’ın dahil olduğu boru hatlarından özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana
Petrol Hattı’ndan sevkıyatını sağlayabilmek için Hazar Deniz’i altından
geçecek olan Trans-Hazar boru hattının yapılması için 2000’den bu yana
süren görüşmelerde Rusya-İran ekseninin olumsuz etkileri nedeniyle henüz
bir neticeye ulaşılamamıştır. Kazakistan ve Türkmenistan petrolleri halen
373 ABD Enerji Bakanlıgı Web sitesi. (Ekim 2004).
150
Bakü’ye tanker şirketleriyle taşınmasına devam edilmektedir. Bu durum da
söz konusu ülkelerin büyük çaplı doğalgaz ve petrol rezervlerinin Azerbaycan
ve Türkiye üzerinden değil de Rusya üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması
sürecinin devamını sağlamaktadır. Hâlbuki Avrupa ülkeleri başta olmak üzere
Ukrayna, Moldova yüksek fiyatlı Rus doğalgaz ve petrolünü tüketmekten
mağdur durumdadırlar. Azerbaycan petrolü Volga-Ural bölgesinde çıkarılan
kalitesiz Rus petrolüne göre daha tercih edilir birinci sınıf (light) petrol
durumundadır.
nden edilmesine yol açan Karabağ sorunu ile karşı karşıya
kalmış r.
t ederek Karabağ sorununu ve diğer sorunlarını çözmeye
çabalamıştır.
Bilindiği üzere petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmak bir ülke
için dış politikada etkinliği sağlayabileceği gibi, güçlü devletler tarafından iç
politikasına yönelik müdahaleler nedeniyle o ülkenin sömürge durumuna
düşmesine de neden olabilir. Azerbaycan da bu süreci 1870 yılından bu yana
yaşamaktadır. Bu kapsamda Azerbaycan, 1991’de SSCB’den ayrılarak
bağımsızlığına kavuşması sürecinde, önce Rusya ve Ermenistan’ın birlikte
müdahaleleri sonucu % 20 toprağını kaybetmesine ve yaklaşık 1 milyon Azeri
Türkü yeri
tı
Daha sonraki süreçte bu sorun özellikle Rusya Federasyonunun
isteklerinin Azerbaycan’a kabul ettirilmesi amacıyla kullanılmaya çalışılmıştır.
Bu durum da Azerbaycan’ın iç ve dış politikasında sarsıntılara neden
olmuştur. Özellikle 1800’lerden bu yana Rus baskısı ve saldırıları altında
kalan ve Kafkaslar bölgesine 1800’lerden itibaren yerleştirilmeye başlanan
ancak 1900’lerin ortalarına doğru bugünkü Ermenistan’da nüfus çoğunluğunu
sağlayabilen Ermenilerin saldırılarıyla büyük sıkıntılar yaşamış olan Azeri
Türk toplumu 1991’de bağımsızlığını elde etikten sonra Türkiye ve Batıyla
birlikte hareke
Bu süreçte Azerbaycan; Moskova- Erivan-Tahran ekseninin her türlü
engelleyici faaliyetlerine rağmen gelişmesini, güçlenmesini sağlayacak
151
tedbirleri almaya devam etmiştir. Bugün gelinen noktada Azerbaycan,
Karabağ sorununun çözümünde Rusya ve İran hariç diğer komşularıyla
sorunları olan Ermenistan’a göre nispi üstünlük sağlamıştır. Bu üstünlüğün
sağlanmasında petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla ilgili Batının büyük petrol
şirketleri ile yaptığı petrol ve doğalgaz üretim, yatırım ve dağıtım (boru
hatları) anlaşmalarının önemi büyüktür. Azerbaycan’ın önümüzdeki süreçte
de petrol ve doğalgazdan kaynaklanan gücünü Rusya, İran ve Ermenistan’ın
politikalarını dengelemek amacıyla kullanmaya devam etmesi
beklenmektedir.
3.6. BOP SÜRECİNİN KARABAĞ SORUNUNA ETKİLERİ
ıllık 45–50 milyar varil seviyelerine geleceği
hesaplanmaktadır.374
Bilindiği gibi 2001 yılında New York’taki İkiz Kulelere yapılan 11 Eylül
saldırısının ardından ABD tarafından yürürlüğe konulan Büyük Ortadoğu
Projesi (BOP) Fas’tan Ortadoğu’ya, Kafkaslar ve Orta Asya’dan Pakistan ve
Endonezya’ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır.
Afrika’nın kuzey yarısı ile birlikte değerlendirildiğinde BOP bölgesi dünya
petrol kaynaklarının % 72’sini içermektedir. Sadece Ortadoğu ve Kafkaslar ve
Hazar Havzası dâhil Orta Asya ise dünya petrol kaynaklarının yaklaşık %
65,3’ünü bünyesinde bulundurmaktadır. Petrolün bulunduğu 150 yıldan bu
yana dünya’da 950 milyar varil petrol tüketilmiştir. Halen kalan dünya petrol
rezervinin 1 trilyon 200 milyar varil olduğu hesaplanmaktadır. Dünya’nın yıllık
petrol tüketimi 30 milyar varil dolayındadır. Ancak 2030’a gelindiğinde bu
tüketimin artarak y
Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere ABD’nin 21. yüzyılda da dünya
hegemonyasını sürdürebilmesi için BOP bölgesindeki petrol kaynaklarını ele
geçirmesi ve hiçbir güçlükle karşılaşmadan bu kaynakların kullanımını
sürdürmesi gerekmektedir. Bu amaçla yürürlüğe konulan BOP çerçevesinde
374 Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2004, s.39,40.
152
Afganistan ve Irak işgal edilmiş, Özbekistan, Kırgızistan ve Gürcistan’da ABD
askeri üsleri oluşturulmuştur.375 BOP kapsamında Orta Asya’nın giriş kapısı
olması nedeniyle Kafkaslar çok önemli bir stratejik bölge niteliği taşımaktadır.
Bu stratejik önemi 1800’lü yıllardan bu yana fark etmiş olan Rusya, bölgede
kontrolü sağlayabilmek için Osmanlı topraklarının değişik bölgelerinde azınlık
halde yaşayan Ermenileri toplayarak, bugünkü Ermenistan topraklarında
Ermenistan’ın kurulmasını sağlamıştır.
üzerinde etkili olma,
Kafkaslara müdahale edebilme imkânını kazanmıştır.
lave 9
adet petrol yatırım antlaşmasının imzalanması da gerçekleştirilmiştir.
olmak üzere diğer ulaşım imkânlarının kapısı niteliğini
taşımasıdır.
SSCB’nin dağılmasının ardından kurulan Rusya Federasyonu,
Kafkaslardaki etkisinin zayıflayacağını düşünerek, Ermenistan’ın Karabağ’ı
işgal etmesini sağlamıştır. Bu sayede de Kafkaslar
ABD, SSCB’in dağılmasından itibaren Kafkaslar bölgesinin önemini
fark etmiş ve bunun sonucunda 1994 yılında Azerbaycan petrol yatakları ile
ilgili Batılı petrol şirketlerinin 13 milyar dolarlık üretim yatırım anlaşması
imzalamasını sağlamıştır. Müteakiben toplamı 16 milyar dolara varan i
Kafkasların önemi sadece Azerbaycan ve Hazar Havzası’ndaki petrol
ve doğalgaz yataklarıyla sınırlı değildir. Kafkasların esas önemi Orta
Asya’dan Basra körfezine, Akdeniz’e ve Avrupa’ya uzanan ve uzanabilecek
enerji başta
BOP’da iki ana bölge söz konusudur. Bunlardan birisi Kuzey Afrika ve
Ortadoğu bölgesi, diğeri de Orta Asya bölgesidir. Bu iki bölgeyi esas alan
BOP’un etkin olarak yürürlüğe konabilmesi için Kafkasların BOP’u yürüten
ABD tarafından kontrol edilmesi gerekir. Kafkaslarda söz konusu kontrolün
etkili olarak yapılmasında ABD açısından en büyük engel Ermenistan’ın 1995
375 Lutz Kleveman, Yeni Büyük Oyun Orta Asya’da Kan ve Petrol, İstanbul, Everest Yayınları, 2004, s.1-2.
153
lmasını ve dolayısıyla Karabağ sorununun
çözümünü engellemektedir.
yılında yapmış olduğu 25 yıl süreli Askeri İşbirliği Antlaşması ile Rusya’nın
kontrolüne girmiş olmasıdır. Bu durum Azerbaycan’ı yanına alan ABD’nin
Ermenistan’ı baskı altına a
SONUÇ
Karabağ sorununun bugün geldiği aşamaya baktığımızda; yüzlerce
yıldan bu yana süren Kafkaslar stratejik bölgesinin kontrolü mücadelesinin
halen devam etmekte olduğunu görmekteyiz.
14 Mayıs 1805 tarihinde Rus Generali Sisianov, Karabağ Hanlığı ile
yaptığı anlaşmanın sonucunda Çar’a gönderdiği raporda; “Karabağ coğrafi
bakımdan Anadolu’nun, İran’ın, Azerbaycan’ın kapısı sayılır” demek suretiyle
Karabağ bölgesinin stratejik önemini belirtmiş ve burada dengeyi kendi
yararlarına çevirebilmek için Müslümanların arasına Hıristiyan unsurların
yerleştirilmesini önermiştir. Doğal olarak buradaki en önemli Hıristiyan unsur
Ermenilerdir. Rus İmparatorluğu’nun daha sonra yerine kurulan SSCB’nin ve
Rusya Federasyonu’nun bu görüş doğrultusunda hareket ederek Kafkasya’yı
yapılandırdığını, bugünkü Ermenistan topraklarına, Osmanlı’nın değişik
bölgelerinde azınlık olarak yaşayan Ermenileri son iki yüz yıllık sürede
topladığını görüyoruz.
Daha da geçmiş tarihlere doğru gittiğimizde özellikle Ön Asya ve
Ortadoğu’ya yönelen Türklerin ve Moğolların da Kafkaslar bölgesini ve bu
bölge içinde de Karabağ bölgesini kışlak olarak kullandıklarını tespit
ediyoruz. Anadolu ve Ortadoğu’ya yönelen istilacı güçlerin bu kullanımı
Karabağ bölgesinin stratejik yığınak ve çıkış bölgesi olduğunu bize
açıklamaktadır.
Jeopolitik yönden Avrasya’nın kalpgah bölgesi olan Ukrayna, Anadolu,
İran, Hazar Havzasının merkezi Kafkasya’dır. Kafkasya; İran’ı Rusya’ya;
Ortadoğu, Anadolu ve Doğu Akdeniz’i Rusya ve Orta Asya’ya bağlar. Bu
nedenle söz konusu bölgelere ulaşmak ve o bölgeleri kontrol etmek isteyen
güçler için stratejik bir bölgedir.
155
Osmanlı İmparatorluğu bu gerçeğin farkında olarak 19’uncu yüzyıl
başlarına kadar bölgeye hâkim olmuştur. Ancak Osmanlı’nın bu zamana
kadar İran’la bölge üzerinde devam eden mücadelesi, 19’ncu yüzyılda
Rusya’nın güçlenerek devreye girmesiyle üçlü bir mücadeleye dönüşmüştür.
Son iki yüz yıllık süreçte, Rusya bölgede kalıcı hâkimiyetini
sağlayabilmek için güçlü olduğu zamanlarda kendi askeri birlikleriyle
doğrudan, zayıf olduğu zamanlarda ise bölgeye topladığı Ermenileri
kullanarak Kafkasları kontrol etme çabalarını bugüne kadar sürdürmüştür,
bundan sonrada sürdürecektir.
Diğer önemli bir konu ise Azerbaycan ile Hazar Denizi ve Orta Asya
bölgesinde bulunan petrol ve doğalgaz rezervlerinin çıkarılması ve bunların
uygun boru hatlarıyla tüketim bölgelerine sevkedilmesidir. Bu konuda ABD ve
AB şirketlerinin son 15 yıllık süreçteki çalışmalarıyla belirli bir aşamaya
ulaşılmıştır. Ancak henüz Orta Asya petrol ve doğalgazının Hazar üzerinden
boru hattıyla Azerbaycan’a, Akdeniz ve Avrupa’ya ulaşımı sağlanamamıştır.
Halen bölgede petrol ve doğalgaz kaynaklarını kontrol etmek için ABD
ve diğer Batı ülkeleriyle Rusya mücadele etmektedir. Bilindiği üzere dünyada
mevcut olan 1200 milyar varillik petrol rezervinin 600 milyar varili
Ortadoğu’da, 200 milyar varili (Hazar Bölgesi dâhil) Orta Asya’dadır. Söz
konusu 800 milyar varillik petrol rezervinin özellikle Orta Asya’da bulunan 200
milyar varillik bölümünü kontrol edebilmek, üretimini ve batı ülkelerinin
kullanımı için sevkiyatını sorunsuz sağlayabilmek amacıyla Orta Asya’nın
giriş kapısı olan Kafkasların kontrol edilmesi gerekir.
Bilindiği gibi, SSCB’nin dağılmasından istifade ederek hegemonyasını
bütün dünyaya yaymak, enerji kaynaklarını kontrol ederek dünya
hegemonyasını kalıcı hale getirmek isteyen ABD, 2001 yılında BOP’u
yürürlüğe koymuştur. Büyük Ortadoğu Projesi Fas’tan Ortadoğu’ya; Orta
Asya’dan Pakistan ve Endonezya’ya kadar uzanmakta, bütün petrol ve İslam
156
coğrafyasını kapsamaktadır. Bu projenin hayata geçirilmesi ABD’nin dünya
üzerindeki ekonomik ve askeri hegemonyasını sürdürebilmesi için gereklidir.
Ancak BOP bölgesine yüzlerce yıldır hâkim olmuş güçler (Rusya, Türk
Cumhuriyetleri, İran, Çin) Sanghay İşbirliği Örgütü’nü kurarak bu projeye
karşı direnmelerini etkili kılabilmek için güçlerini birleştirme yoluna
gitmişlerdir.
Kafkaslar BOP coğrafyasında Orta Asya enerji havzası ile
Ortadoğu enerji havzasının birbiriyle bağını sağlayan stratejik önemde bir
bölgedir. Kafkaslarında kendi içindeki stratejik önemdeki bölgesi de
Karabağ’dır. Orta Asya enerji havzasına ulaşmak isteyen ABD’nin kontrol
etmesi gereken bölge Kafkasya’dır. Ancak Rusya, ABD’nin bu kontrolünü
engellemek amacıyla Ermenistan ile birlikte hareket ederek Karabağ
sorununu yaratmıştır. Bu sayede Rusya, Kafkaslar üzerinde eskiye göre
zayıflayan gücüne rağmen etkinliğini sürdürebilmektedir.
Son 10 yıllık dönemde Rusya, özellikle petrol başta olmak
üzere hammadde kaynakları ve silah sanayini etkin bir şekilde kullanarak
ekonomik olarak hızla büyümüş ve GSMH’si yıllık 1 trilyon dolarlık seviyeye
ulaşmıştır. Bu ekonomik güçlenme ile birlikte 2007 yılının Mayıs ayında
Rusya ABD’nin Polonya’ya yerleştirmeye çalıştığı füze kalkanı projesini
bahane ederek, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler antlaşmasından (AKKA)
ayrıldığını resmen bildirmiştir. Bilindiği üzere, AKKA antlaşması; Atlantik’ten
Urallar’a Rusya ve Türkiye dâhil bütün devletlerin konvansiyonel silahlarına
(tank, top, uçak, helikopter sayılarına) getirilen sınırlamaları kapsayan bir
anlaşmadır. Rusya’nın bu kararı ile önümüzdeki dönemde bölgede askeri
yığınaklanmasını artıracağı, bu gelişmenin de Kafkaslardaki ortamın daha da
gerilmesine neden olacağı değerlendirilmektedir.
4 Eylül 2007 tarihinde The Government Accountability Office
(GAO) adlı bir düşünce kuruluşunca ABD Kongresine sunulan Irak raporunda
ABD birliklerine Irak’taki direniş unsurlarınca günde 100-120 saldırı
157
gerçekleştirildiği belirtilmektedir. ABD’nin Irak’taki asker sayısının son sekiz
ayda, 30 bin kişi artırılarak 168 bine çıkarılmasına rağmen, ABD ve koalisyon
güçlerine saldırıların artış hızı düşmemiş ve Irakta güvenlik ve istikrar
sağlanamamıştır. Irak’taki bu gelişmelerin de gösterdiği gibi Kafkaslar
coğrafyasından Rusya ve İran’ın birlikte yaptıkları silah sevkıyatı nedeniyle
Kafkaslar bölgesi; Irak’taki savaş sürecine direk etki eder konumunu
sürdürmektedir.
Sonuç olarak Kafkaslarda 200 yıldan bu yana Rusya’nın
kullandığı Ermeniler tarafından yeniden gündeme getirilen, fakat geçmişi
tarihin derinliklerinde olan Karabağ sorununa; büyük güçlerin bölgedeki
mücadeleleri son bulmadan bir çözüm bulunacağını düşünmek gerçekçi bir
yaklaşım olmayacaktır. Bu gerçek doğrultusunda, Türkiye ve Azerbaycan
bölge politikalarını belirlemeli ve bölgede etkili olmanın yollarını aramalıdırlar.
Zira, Kafkaslar bölgesi; Türkiye, için de Orta Asya, Rusya ve Çin’e yönelen
İpek yolunun ana kapısını ve Türkiye’nin derinlikte savunmasının temelini
oluşturmaktadır.
158
KAYNAKÇA
Kitaplar
ABDULLAYEV, Vagif, Azerbaycan Yeni Diplomasi Mekânında, Bakü, Azerbaycan Neşriyatı, 2003.
AKTAŞ, Hayati; Dağlık Karabağ Sorunu, İstanbul, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı, 2001.
ALİYEV, Irgar, Dağlık Karabağ, Bakû, 1989.
AMANOĞLU, Ebulfez; Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt III, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları
Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003.
ARMAĞAN, Mustafa; İslam Düşüncesi Tarihi, C.I, İstanbul, İnsan Yayınları,
1990.
Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı: 85, Belge no: 2036, Ankara, Ekim
1985.
ASLAN, Yasin; Can Azerbaycan (Karabağ' da Talan Var), Ankara, Kök
Yayınları, 1990.
Atatürk'ün Millî Dış Politikası, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981.
BAL, Halil; Ermeni Araştırmaları, T. Türkiye Kongresi Bildirileri Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2003.
BEKTAŞ, Hamza; “Ermeni İsyanları, Göç Ettirilme Nedenleri ve Uygulamada
Devletin Rolü”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsü Atatürk İlkeleri
ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 1994.
BUGAROV B., ALIYEV, H.; Azerbaycan SSC'nin Coğrafyası, Bakû, 1984.
159
CAFERSOY, Nazim; Ankara Çalışmaları, Ankara, Avrasya Stratejik
Araştırmalar Merkezi, 2000.
CEBESOY, Ali Fuat; Moskova Hatıraları, Ankara, 1982.
ÇİLOĞLU, Fahrettin, Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, İstanbul, Sinatle, 1998.
DONABEDIAN, Patric, MUTAFIAN, Claude; Artsakh - Histoire du Karabagh, Paris, 1989.
EHMEDOV, Elçin; Ermenistan’ın Azerbaycan’a Saldırısı ve Uluslararası Kuruluşlar, Bakü, Tuna, 1998.
EMİRCAN, Abdülali, GERGER, Mehmet Emin; Büyük Ermenistan Hayali ve Kars’tan Karabağ’a Ermeni Vahşeti, İstanbul, Cemre Yayınları, 1996.
ERAYDIN, Selçuk; Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, Marifet Yayınları,
Genişletilmiş 3. Baskı, 1990.
FENDOĞLU, Tahsin; Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri Cilt I, Ankara, 2003.
GÖKÇE, Sevim; Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri I. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
Yayınları, Ankara, 2003.
GÜRÜN, Kamuran; Ermeni Dosyası, 2. Basım, Ankara, 1983.
GÜRÜN, Kamuran; Türkler ve Türk Devletleri Tarihi, Cilt 1, Ankara, 1981.
HANÇERLİOĞLU, Orhan; “Put”, İnanç Sözlüğü: Dinler-Mezhepler-Tarikatlar-Efsaneler, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1975.
160
HARP AKADEMİLERİ KOMUTANLIĞI; Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü, Bugünü, Yarını, İstanbul, Harp Akademileri Yayınları, 1995.
HOVANNISIAN, Richard G.; Armenia on the Road to Independence 1918, Berkeley and Los Angeles- University of California Pres, 1969.
İBRAHİMLİ, Haleddin; Değişen Avrasya’da Kafkasya, Ankara, Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları Kafkas Araştırmaları Dizisi, No:25,
2001.
İLTER, Erdal; Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytûn İsyanları (1780-1880), Ankara, 1988.
İŞYAR, Ömer Göksel; Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarları Bağlamında Sovyet – Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, İstanbul, Alfa Basım
Yayım Dağıtım Ltd. Şti, 2004.
JAESCHKE, Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, çev:
Cemal Köprülü, Ankara, 1971.
KARIMOV, B.; “Haydar Aliyev Döneminde Azerbaycan Cumhuriyetinin Dış
Politikası”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar Arası
İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2007.
KARINYAN, Artaşes Balasiyeviç; Ermeni Milliyetçi Akımları, Çev. Arif
Acaloğlu, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2006.
KLEVEMAN, Lutz, Yeni Büyük Oyun Orta Asya’da Kan ve Petrol, İstanbul, Everest Yayınları, 2004.
KODAMAN, Bayram; Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1987.
LAÇİNER, Sedat; Türkler ve Ermeniler: Bir Uluslararası İlişkiler Çatışması, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, 2005.
161
MAKAS, Zeynel Abidin; Azerbaycan'ın Tarihi ve Kültürel Coğrafyası, Ankara, Kök Yayınları, 1990.
MİTAYEV, Vladimir, Rossiya i Zapad v Karabakskom Konflikte (Karabağ Sorununda Rusya ve Batı), Moskva, İskra, 1997.
MUSTAFAYEV, Vedadi; “Dağlık Karabağ Problemi”, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar Arası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul, 2002.
NEEF, Christian; Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, Çev. Özalp
Göneralp, Yeni Hayat Kütüphanesi, İstanbul, 2004.
Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler 1575-1918, Ankara, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 1993.
ÖKE, Mim Kemal; İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri, Ankara, Sevinç Matbaası, 1988.
PERINÇEK, Mehmet, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Konferansı Bildirisi Cilt I, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
Yayınları, Ankara, 2003.
PUBLIC INTERNATIONAL LAW AND POLICY GROUP; The Nagorno-Karabagh Crisis: A Blueprint for Resolution: A Memorandum, Washington D.C., Haziran, 2000.
QASIMLI, Musa; Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1920-1945), İstanbul, Kaktüs Yayınları, 2006.
SAKARYA, İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1984.
SARAY, Mehmet, Azerbaycan Türkleri, Türk Dünyası Araştırmaları
Yayınları (TDAV), 1984.
162
SARAY, Mehmet, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirileri II. Cilt, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
Yayınları, Ankara, 2003.
SARKISYAN, Manvel; Kafkasların ve Ermenistan’ın Politik Sorunları (Ermenistan’ın Bölge Politikası), The Armenian Center for National and
International Studies, Erivan, 1998.
SARKISYAN, Manvel, Politiçeskie Problemi Kavkaza i Armeniya. Politika Armenii v Regione (Kafkasların ve Ermenistan'ın Politik Sorunları. Ermenistan'ın Bölge Politikası), Erivan, The Armenian Center for National and International Studies Yayını, 1998.
SONYEL, Saiahi R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, Ankara, 1986.
SOYSAL, İsmail; Türkiye'nin Siyasal Antlaşmaları, Ankara, TTK, 1983.
SUNY, Ronald; Armenia in the Twentieth Century, Chico, CA, Scholars
Press, 1983.
SÜSLÜ, Azmi; Ermeniler ve 1915 Techir Olayı, Ankara, Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 1990.
SWIETOCHOWSKI, Tadeusz Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan 1905-1920, çev.: Nuray Mert, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1988.
TAŞKIRAN, Cemalettin, Ermeni Araştırmaları, I. Türkiye Kongresi Bildirisi Cilt III, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayınları, 2003.
TAŞKIRAN, Cemalettin; Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1995.
TENGİRŞEK, Yusuf Kemal; Vatan Hizmetinde, Ankara, 1981.
TER MINASSIN, Anaide; Ermeni Devrimci Hareketi'nde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912), çev. Mete Tuncay, İstanbul, İletişim Yayınları, 1992.
163
TER PETROSSIAN, Entretient Avec Levon; Politique Internationale, Paris,
Automne, 1992.
TURKEY WALKS A TIGHTROPE; EIU Country Report, No: 2, 1992, s.3.
TÜMER, Günay, KÜÇÜK, Abdurrahman, Dinler Tarihi, 2. Basım, Ankara,
Ocak Yayınları, 1993.
ULUSLARARASI TÜRK ERMENİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, İstanbul
Üniversitesi Rektörlüğü, İstanbul, 2001.
VELİYEV, Afgan; Azerbaycan Siyasi Düşünce Tarihi ve Mirza Bala Mehmetzade, İstanbul, Kaprol İletişim, 2005.
WALKER, John Christoper; Armenia and Karabagh, London, 1991.
YALÇINKAYA, Alaeddin; Kafkasyada Siyasi Gelişmeler, Ankara, Lalezar
Kitapevi, 2006.
YAPICI, Utku, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2004.
YILDIRIM, Dursun, ÖZÖNDER, Cihat; Karabağ Dosyası, 2. B.s., Ankara,
Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991.
YILMAZ, Kâmil H.; Tasavvuf Meseleleri, İstanbul, Erkim Yayınları, 1997.
Makaleler
AHUNDLU, Yavuz; “Karabağ Meselesinin Tarihi Kökleri Hakkında Bazı
Kayıtlar”, XII. Türk Tarih Kongresi 12-16 Eylül 1994, Ankara, Türk Tarih
Kurumu, 1999, Cilt: II, ss. 311-342.
ARAS, Osman Nuri, “Azerbaycan’ın Ekonomik Yapısı ve Enerji Kaynaklarının Ekonomik Önemi”, 2023 Dergisi, 15 Temmuz 2003, ss.25-29
164
ARSLAN, Ali; “II. Meşrutiyet Öncesinde Osmanlı-Eçmiyazin Katogikosluğu
İlişkileri”, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara,
ASAM-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, 1993, ss.348-359.
ASLAN, Yasin; “Azerbaycan Aydınlarının Dağlık Karabağ Üzerindeki Ermeni
Taleplerine Reaksiyonu”, Azerbaycan Dergisi, Sayı 263, Eylül-Ekim 1988,
s.63-71.
ASLANLI, Araz; "Ermenistan'ın Azerbaycan Topraklarını İşgali Sorununun
Hukuki Boyutu: Azerbaycan'ın Meşru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor mu?",
Ermeni Araştırmaları, Cilt: 3, Sayı: 9, Bahar 2003.
ASLANLI, Araz; “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, ss. 393-430.
ASLANLI, Araz, “Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Son Girişimleri Işığında Karabağ Sorunu: Çözüme Doğru mu?”, Stratejik Analiz, ASAM yayınları, Nisan 2001, ss. 47–52.
AZİMLİ, Elçin, “Azerbaycan İstiklal Bayramı”, (Erişim),
http://arsiv.zaman.com.tr /2000/06/06/yazarlar/9.html, 5 Eylül 2007
BAL, Halil, “Kuzey Kafkasya'nın İstiklâli ve Türkiye'nin Askerî Yardımı”,
Kafkas Araştırmaları, III, İstanbul 1997.
BALA, Mirza; “Erivan”, İslam Ansiklopedisi, C.4, İstanbul, MEB, 1993,
ss.311-315
BUDAK, Mustafa, “Mondros Mütarekesinden Sonra İngilizlerin Batum'u
İşgali”, Kafkas Araştırmaları, III, İstanbul 1997, ss. 117-141.
CABBARLI, Hatem; “Ermenistan Enerji Politikası”, (Erişim) www.azsam.org,
02 Eylül 2007.
CABBARLI, Hatem; “Ermenistan Silahlı Kuvvetleri”, Stratejik Analiz, Cilt 5,
Sayı 53, Eylül 2004, ss.72-76.
165
ÇAY, Abdülhalik; “Azerbaycan Dosyası”, Tercüman Gazetesi, 9 Nisan 1988.
ÇAY, Abdülhalik; “Ermenilerin Bakü’de Yaptığı 31 Mart 1918 Katliamı”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
DOĞAN, Yalçın; “Kıran Kırana Zirvede Demirel”, Milliyet Gazetesi, 3 Aralık
1996.
EMERSON, Michael, TOCCI, Nathalie, PROKHOROVA, Elena; “A Stability
Pact for the Caucasus in Theory and Practise - A Supplementary Note”,
Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 1 Sayı 3, 2001, ss. 115-
147.
GENCER, Ali İhsan; “Kırım Savaşı”, (Erişim) http://bilimtarihi.org/tr/kirim.pdf,
5 Eylül 2007
GÜRBÜZ, Vedat; “Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbaycan Politikaları, 1988-
1994”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2003, ss.80-93.
İBRAHİMOV, Rövşan; “Karabağ Sorunu”, Ermeni Araştırmaları, Sayı:6,
2002, ss.23-48.
İŞYAR, Ömer Göksel, “Ermenilerin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığına İlişkin
Tutumlarının İçsel Nedenleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 29, Ekim 2003, ss.1-43.
KILIÇ, Davut; “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesi' nin
Rolü (1828-1915)”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran-
Temmuz-Ağustos 2001.
KURAT, Yuluğ Tekin; “Doğu Anadolu'da Ermeni Sorunu (1900-1920)”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
166
LAÇİNER, Sedat; “Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler
1991-2002”, Ermeni Araştırmaları, Cilt 1, Sayı 5, Bahar 2002, ss. 210–231.
LAÇİNER, Sedat; “Ermenistan Dış Politikasını Belirleyen Temel Faktörler”,
(Erişim) http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=39#_ftnref54, 08
Eylül 2007
LÜTEM, Ömer E.; “Olaylar ve Yorumlar”, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Haziran -Temmuz-Ağustos 2001.
MARESCA, John, “OSCE role in the Caucasus”, Security Dialogue, SAGE Publications, Volume 3, Number 21, March 1996, s. 211–224. “Oil, gas production to double in 2007”, The European Weekly, Issue Number 682, (June 18- 24, 2006). ÖVER, Kıvanç Galip; “Türkiye'nin Penceresinden Ermeni-Azeri Anlaşmazlığı”, (Erişim), http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=650 10 Eylül 2007
ÖZTÜRK, Osman Metin; “Nahçivan'ın Güncel Bölgesel Politikadaki Yeri”,
(Erişim), http://www.habusulu.com/50_3.htm , 01 Eylül 2007.
ÖZTÜRK, Osman Metin; “Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir Durum
Değerlendirmesi”, (Erişim),
http://www.bozok.org/modules.php?name=News&file=article&sid=4585 ,
01Eylül 2007
PAYE, Olivier, REMACIE, Eric; “UN and CSCE Policies in Transcaucasia”, Contested Borders in the Caucausus, Brüksel: VUB University Press,
1996, (Erişim), http://poli.vub.ac.be/publi/ContBorders/eng/ch0403.htm , 07
Eylül 2007
SARINAY, Yusuf; “Milli Mücadele'de Türk Sovyet. Münasebetleri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Samsun, Cilt 1, Sayı 1, 1986,
s.200-217.
167
SEVİM, Ali; “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Döneminde Selçuklu Ermeni
İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
SNEIDER, Daniel; “Ethnic Conflict in Ex-Soviet Region Keeps Riches Out of
Reach”, Christian Science Monitor. Cilt 87, Sayı 130, 1995.
SOLTAN, Elnur, “Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği”, Avrasya Dosyası, Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4, Kış 2001.
ŞAHİN, Murat; “Transkafkasya Siyasi Coğrafyasında Etnik Dağılımın Etkileri”,
Avrasya Etüdleri, Sayı 19, İlkbahar-Yaz 2001.
ŞİMŞİR, Bilâl N.; “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985.
TAŞKIRAN, Cemalettin; “Karabağ Meselesi”, 2023 Dergisi, Nisan 2002,
ss.35-39.
TÜMENOĞLU, Rıdvan, “Karabağ”, (Erişim), www.turksam.org/tr/yazilar, 05
Eylül 2007
VASERMAN, Arie and Ginat, Rami, “National, religious or territorial conflict: The case of Nagorno-Karabakh”, Studies in Conflict and Terrorism, USA, Volume 7, Number 4, 1997, ss. 179–195. VOSTRİKOV, S.V., “Karabakskiy Krizis i Politika Rossii na Kavkaze (Karabağ Krizi ve Rusya’nın Kafkas Politikası)”, Nezavisimaya Gazeta, 12 Ağustos 1996.
YILDIZ, Hakkı Dursun, “10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu 8-12 Ekim 1984 Erzurum, Ankara, 1985, s.29-31
168
Gazeteler
“Ermenistan'ın Çözüm Koşulları”, Cumhuriyet Gazetesi, 04.03.1992
“Suleyman Demirel Rejects Military Action”, Paris AFP, 20 Mayıs 1992.
“Yılmaz Hükümetin Karabağ Politikasına Çattı”, Anatolia, 14 Mayıs 1992.
“Azerbaycan’ın Hayır Dedi”, Nezavisimaya Gazetesi, 13 Temmuz 1996. “Müzakereler Yapıldı”, Halk Gazetesi, 18 Mayıs 2005. “Azerbaycan Rambouillet Görüşünden Umutlu”, Respublika Gazetesi, 29 Mayıs 2006. “Azerbaycan’ın Hayır Dedi”, Nezavisimaya Gazetesi, 13 Temmuz 1996. “Dağlık Karabağ’da Barış Gücü ve Türkler”, Sabah Gazetesi, 20 Ekim 1994. “Askeri Anlaşma ”, Azerbaycan Gazetesi, 10 Mayıs 1995. “Dağlık Karabağ Surunu Çerçevesinde”, Azerbaycan Gazetesi, 9 Nisan 1993.
İnternet Siteleri
(Erişim) www.azsam.org/modules.php?name ,02 Eylül 2007
(Erişim), http://www.un.org/Docs/scres/1993/822e.pdf. 07 Eylül 2007
ABD Enerji Bakanlığı Web sitesi. (Ekim 2004).
169
ÖZET GÖZLEK, Duygu; Dağlık Karabağ Sorununun Dünü, Bugünü ve Geleceği, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.
Dağlık Karabağ, hukuken Azerbaycan’a ait olan ve fakat Ermenistan
tarafından işgal edildiği için bu devletin kontrolü altında bulunan büyükçe bir
dağlık toprak parçasından oluşmaktadır. 1994’te Ermenistan ile Azerbaycan
arasında yapılan ateşkes sonunda bu bölge Ermenistan’ın kontrolünde
kalmış ve fakat Azerbaycan bu durumu kabul etmeyerek, bu “uyuşmazlık”
yıllardan beri iki ülkenin en büyük problemi haline gelmiştir. Bu çalışmada
Kafkaslarda en önemli anlaşmazlığı oluşturan Karabağ sorununun kısa
tarihçesi, Azerbaycan’a ait bu bölgenin Ermeni güçleri tarafından işgal
edilmesi, sorunun çözümü için uluslararası çabalar, bu konuda uluslararası
kuruluşlarda alınmış başlıca kararlar ve sorunun çözümlenmesinin bu bölge
ülkelerine sağlayacağı yararlar incelenmektedir.
Anahtar Sözcükler 1. Dağlık Karabağ
2. Azerbaycan
3. Ermenistan
4. Ateşkes 5. Uyuşmazlık
170
ABSTRACT
GÖZLEK, Duygu; Yesterday, Today and Future of Nagorno-Karabakh Problem, Master Thesis, Ankara, 2008.
Nagorno-Karabakh is a large mountainous district, which legally belongs to
Azerbaijan. However, since Azerbaijan has been occupied by Armenia,
Nagorno-Karabakh is under the control of Armenia. In 1994, as a result of the
truce between Armenia and Azerbaijan, the district has remained under the
control of Armenia; yet, Azerbaijan refused to accept the situation. This
“dispute” has become the biggest problem of the two countries through the
years. In this study, a brief history of the Karabakh conflict, which constitutes
the most important disagreement in the Caucasus, the occupation of the
district, which actually belongs to Azerbaijan, by Armenian forces, the
international endeavors for the solution of the problem, the major decisions
taken in international organizations regarding the situation and the benefits a
solution to the problem would reap to the district have been analysed.
Key Words
1. Nagorno-Karabakh,
2. Azerbaijan,
3. Armenia.
4. Cease-fire 5. Disagreement