çit mizah dergisi

12

description

çit mizah dergisi

Transcript of çit mizah dergisi

Page 1: çit mizah dergisi

Çıt Mizah ŞeysiSayı:6

Ocak 2012 aylar geldi geçti sen gelmez oldun...

arap kışıarap güzü

arap yazıarap baharı

r.b.arı+büş+must+emre

Page 2: çit mizah dergisi

EDİTÖR’DEN:UUzun zamanlı aralıkların içimizi soğutmadığını 6. sayımızda tekrar harladık. Güzel heyecanlarımızın meyvesi olarak başlayan resmen dergi bile sayılmayan dergimiz heyecanından zerre eksilmeden yoluna devam ediyor. Dergimizin samimi düsturu “Kafasına göre çıkan dergi” idi. Ve aranın uzaması tembelliğimizin en açık resmiydi. Tembeldik. Tembel-liklik samimiyemizdi. Çünkü aceleyle yapmacık değil de içimizden geleni sunmak istedik. Dergimiz bu sayı daha çok kişiye daha kolay ulaşmak adına yayın hayana e-dergi olarak devam edecek. Baskı da alacağız tabii ama daha çok arşiv amaçlı olacak. Şayet bu sarları mis gibi mürekkep kokan saman kağıdından okuyorsanız kendinizi şanslı hissedebilir-siniz. Geçğimiz süreçte bir çok şeyler oldu kısaca bahsetmek isterim. Dergimiz çizerlerinden Fatma Betül ablamız Eshabil beyle, dergimiz yazarlarından Musa Güçlü ise Saadet hanımla dünya evine girdiler. Kendilerine ekip olarak iki cihan saade diliyoruz. Ekibimize bu sayıda kalan İbrahim ve Ülker kardeşlerimize hoşgeldin demeyi ise ödenmiş borç bilibiliyoruz. Muhterem ilham meleğimiz Adem Mermerkaya hocamız ise geçğimiz yıl belediyenin düzenlediği mesleki eğim kurslarında bizlere yeniden karikatür kursları düzenledi epey özlemişiz demeyi isterdim fakat şu anda da hala özlüyoruz. Adem hocamız bizi çok üzmeden atölyeler yapabileceğimiz, fikir danışmak istediğimizde

kendisine ulaşabileceğimiz bir ofis aç. Ofisimiz rampalı çarşıda 251 numara çaya bekleriz çayımız

yoksa kantaronsuz da yollamayız ayıpsınız.

DeDergimiz gikçe büyüyor diyebilirim bir yandan da küçülüyor gibi de oluyor ama biz büyümesini talep e ğimizden siz sevgili okurlarımızdan hevesli ve elin-den iş gelen yazar&çizerleri birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Ben size nasıl ulaşcam? sizi nasıl takip

etcem? gibi sorularınızı da cevaplayıp:ileşim: [email protected]

twitwier.com/cekirdekfacebook.com/citdergisi

huzurlarınızdan ayrılıyorum. selamlar

ÇIT’TAN HABERLERDergimizin kıymetli genel yayın yönetmeni Büşra Dür’ün dergimizin hazırlanma evresindeyken internet ttakipçilerimizi derginin yeni sayısına hazırlamak amacıyla çizip yayınladığı karikatürü Konya’lı öğrenciler tarandan çok beğenildi ve inter-nee patladı. Sevildiğimize sevindik . Çizimin kimliksiz dağılması ve

kkopyalanması her ne kadar bizlere “tüh yea keşke çıt falan yazsaydık” diye sitemler e rdiyse de çocuklar gibi şendik. Burdan Büşra’ya küçük şöhrenden ötürü tebrikler gönderi-yor ve gerile gerile gururlanıyoruz.

sayı:6ocak 2012

genel yayın yönetmeni:Büşra Düreditör:

Mustafa Çenkaya

yazar ve çizerler:ElifElif Büşra Doğan, Rumeyse Betül Arı, İbrahim Türkuçar, Cemal Kabar, Müzmin Rahatsız, Şerife Leman Köybaşı, Ülkər Şamxalova, Merve Özgenli, F. Betül Alp Yıldız, Rumeysa Öztürk, Emre Bilgiç

Page 3: çit mizah dergisi

MÜZMIN RAHATSIZ

Page 4: çit mizah dergisi

Galiba en güzeli her şeyi en başından anlatmak… İç Anadolu’nun bozkırlarıydı bizi bir araya getiren ve sonra Adem Hoca’nın karikatür kursu. Adem Hoca’yla röportaj yapmak için bir iki derse katılmıştım, neticesinde muhabbet çok sardığı için hadi ben de geleyim kursa demiştim. Yazar-lar Birliği’ydi buluşma noktamız fekat bir eksiklik vardı bu işte. Herkes çatır çatırt çizim yaparken ben “Ahahaha ben de evde çizeyim yahu, burada da pek ilham gelmiyor” diye evde çizeyim yahu, burada da pek ilham gelmiyor” diye dolanıyordum. Tüketiciler Birliği’ne geçtik ardından. Kemal Özer ağabeyimiz bize kapılarını ardına kadar açtı. Ben hala işin muhabbet kısmındayken bir baktım Adem Hoca dergi çıkaracaksınız diyor; o zaman benden size iş çıkmaz başka zamanlarda başka mekanlarda buluşuruz diye sıvışma yoluna girmeyi düşündüm yalan yok. Lakin Konya’dan çıkacak bir çıtın dünyanın dengesini alt üst edebilme ihtimali çıkacak bir çıtın dünyanın dengesini alt üst edebilme ihtimali bütün benliğimi kuşattı. Gezdim gördüm hepsi de okumuş çocuklar. Bu ekiple dünyanın öbür ucuna gidilir be dedim. Başladık çalışmaya. Yardımcımız Allah, en büyük destekçimiz ak sakallı dedemiz Adem Hoca, dopingimiz çay ve simit oldu. Röportajlar, haberler, basın toplantıları derken ufak çapta reklam da yaptık. Ve nihayet 2009’un haziranında israil savaş uçakları kapağıyla ilk bebeğimizi aldık israil savaş uçakları kapağıyla ilk bebeğimizi aldık kucağımıza. Sonra 2 geldi, 3 geldi. Bu arada bizler serpilip büyüdük. Başladığımızda üniversite sınavına hazırlananlar sona gelirken artık üniversitenin piri olmuşlardı mesela. Kim-imiz Konya’dan ayrıldık kimimiz okuldan. Ama Çıt’ımızdan hiç kopamadık. 4. Çıt’ı her zamanki gibi finallerin sonrasında çıkarma planları yaparken 2010’un 31 Mayıs’ında zaten sabaha kadar hiç kapanmamış olan gözlerimizi israilin Mavi Marmara’ya girdiği haberiyle açtık. Furkan Doğan’ın, Çetin Topçuoğlu’nun, Fahri Yaldız’ın, Ali Haydar Bengi’nin, Cengiz Akyüz’ün, Cengiz Songür’ün, İbrahim Bilgen’in, Necdet Yıldırım’ın, Cevdet Kılıçlar’ın vücudunu delik deşik eden kurşunlar kalbimizin tam orta yerine saplandı. Bir şeyler yap-masak olmayacaktı ve bir Filistin özel sayısı çıkarmaya karar verdik. Rekor bir hızla birkaç günde tamamlandı dergi. Filis-tin özel sayısı Çıt’ın zirve noktasıydı belki de. Ondan sonra bu kirli ve karanlık dünyaya bir dergi getiremeyiz hayır diye düşünmüş olacağız ki israille açtığımız gözlerimizi yine is-raille kapayarak derin bir uykuya daldık. Rüyamızda Tunus’taydık. Muhammed Bouzazi yakıyordu kendini ve onun ateşi havayı ısıtıyordu, ılık ılık esiyordu rüzgar dört bir yanda. Tahrir Meydanı’na gittik, 30 yıllık diktatörlüğün yıkılışını seyrettik gülen ve endişelenen gözlerimizle. Yemen’e gittik, Cezayir’e, Ürdün’e, Libya’ya. Libya’daydık, meydanlardaydık, neye kurban gittiğimizi anlamadan 40 yıllık iktidarın silahından çıkan mermilerle vurulanlarla bin kere de biz vurulduk. Kaddafi Sirte’de kanalizasyon boru-sunda yakalandığında, yerlerde sürüklendiğinde gözlerimizi sıkı sıkı kapadık. Gözlerimizi kapadığımızda görmezdik, görmeyince bilmezdik, bilmeyince de geceleri rüyalarımıza falan girmezdi. Hama’ya gittik ardından. Tarih hep teker-rürden ibaretmiş şahit olduk. Bir tek israil insanlıktan çıkar sanıyormuşuz. Cuma namazında, Ramazan’da ya da boş zamanlarında nasıl katliam yapılırmış beşer esadın israile verdiği dersi gördük. Vurulan binlerle birlikte milyonlarca kez dağlandı yüreğimiz. Somali’den geçtik dönerken. Açlıktan ağlayan bir bebeğin kulağına ninni söyledik. Sustu. Uyudu sandık. Biri geldi başımıza, uyanın artık yeter bu kadar uyku dedi. Şöyle bir döndük yatağımızda. 5 dakika daha dedik. Wall Street’i işgal etmedik daha. Okyanus ötesine gittik. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, bugün ölecekmiş gibi ahiret için çalışmayı unuttuk. Dünyaya aldandık. Meydanlarda, Somali’de ya da her an her yerde gözümüzün önünde olan Somali’de ya da her an her yerde gözümüzün önünde olan ölümü unuttuk. 24 şehidimizi alınlarından öpüp toprağa verdik. Sabrımız taşmıştı, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, saldırının intikamı alınacaktı. Biz yine ölümü, ölülerimizi unutup hesaplar yaparken Van’la sarsıldık. Kışın ortasında çadırda titreyen bir çocuğun ellerini tuttuk, onunla birlikte ti-tredik. Sıcak yatağımızda rahatsız uykumuzda dönerken üstümüz açıldı besbelli. Derken biri kapıyı açtı usulca. Çıt. Ve işte yine karşınızdayız. Yapılacak çok iş var. Dünyayı yozlaşmaktan kurtarmak için ;)

CUMASİYE

Page 5: çit mizah dergisi
Page 6: çit mizah dergisi
Page 7: çit mizah dergisi
Page 8: çit mizah dergisi

emrevebilgic.tumblr.comvay anasını yazmamamda bir hikmet varmış demek ki. yazacak ilginç bir öykü-müz de yok ki? trajediymiş gibi sunacağım bir derdim bile yok. yani en büyük acısı masanın ayağına sarçe parmağını vurunca yaşayan biriyim. gerçi hangimiz biraz öyle değiliz ki? gerçi mesela sit-comdaki insan-lar hiç öyle değiller. niye? ayakkaplarıyla geziyorlar evde. evet iğrenç bir huy, evet Allah ıslah etsin sit-comları. gel gör ki böyle birtakım faydaları da var. insanın serçe parmağı istiyor böyle bir hayatı bir yandan. ben öyle bi insan olsam, her yeri tekmelerim evdeki. masa ayaklarını, dolap kapaklarını, kapı eşiklerini… serçe kapaklarını, kapı eşiklerini… serçe parmağım doyumsuz özgürlüğünü yaşasın isterim. şımartırım parmağımı. bununla da yetinmem, arkadaş ortamında evine ayakkabılarıyla girmeyen, yani sit-com evinde değil normal evde yaşayan ezik kimselerin serçe parmaklarına serçe parmağımı tutar ve onu gururlandırırım. parmağımı tutar ve onu gururlandırırım. “bak” derim “elin serçe parmakları nasıl da dandik, nasıl da eskimiş…” millet o esnada işindeki okulundaki başarısından bahsede-dursun, ben serçe parmağımı korum masaya, onla övünürüm. “ııyy masaya ayağını koydu lan adam” diyebilirler, hatta kalkıp gidebilirler. ben ve serçe parmağım oturmaya devam ederiz. biliriz ki hijyen takıntılarından değil, böyle bir serçe parmağa sahip olamamanın hasetinden gittiler. canım serçe parmağım. en yumuşak çoraplarda saklarım seni. en lüks ayakkabılarda gezdiririm seni. en ılık su-larda alırım abdestimi. sen bana elalemin hayırsız serçe parmakları gibi masa ayaklarına çarparak acılar çektirmedin. sen serçe parmak olmanın en mühim bir vasfından benim için vazgeçtin. evet, evet… sen de bir serçe parmaksın sonuç-ta. deli gönlün istiyor masalara dolaplara vurmak, sızım sızım sızlamak… oysa ben ne yapıyorum? seni ayakkabılarda gizliyo-rum. evde bile dışarı çıkartmıyorum. serçe parmak acısı korkusundan kahkaha efektli eve çıktım, böyle bir eşşeklik olabilir mi? yoo serçe parmağım, olamaz. senden bunu çalamam. seni azad etmeliyim. işte, çıkarıyorum ayakkabımı. bu zamana kadarki masaya kapıya çarpma borcumu da işte ödüyorum. hazırsan şu kapıya vuracağım seni. canım serçe parmaaaAAAAAAAĞĞĞĞAAAAĞĞĞ!!! ANAAANIAVRAADINNAAAAAAĞĞ!! HIHHIAAAHHĞĞĞHH! IIIHHH-HHSSSSHH… :,(

Ülkər Şamxalova

Page 9: çit mizah dergisi

Kızılderililerin Türklerin soyundan olmadığı hakkında 5 sebep

gelinla eriğedalak

hacıbi dal verseneyea. paket yanımda diil hanım

baltamı getir!

4) Adı konmamış oturuş biçimi

evet sayınseyirciler. 1 milyon türk patentini

alamadıkları oturma şekli sebebiyle oturma eylemi gerçekleştiriyorgerçekleştiriyor

5) Ortak kavramlardan biri olan “apaçi” Kızılderililerde savaşçı bir kabileyken Türklerde durum bambaşkadır

suat abi!koşun abi yeniüstgeçit açılmış!

doğan!mıknatıslı

küpemi kap gel oğlum

hangikanal?

Not: Üstgeçitte dans etmeyen apaçiye apaçi denmez.

3)İki taraf da tütün içse de tarz farklıdır. bkz: otlakçılık2)Kızılderililer örgülü uzun saçlarıyla bilinir. Türklerde ise durum biraz farklıdır.

1) Kızılderili dediğin doğayı korur. Peki ya Türkler?

Page 10: çit mizah dergisi
Page 11: çit mizah dergisi

öğrenci dediğin...

bunlar sadece Kore dalgasına tepki değil, yozlaşmamıza sebep olabilecek her türlü etkene ithafen çizilmiştir

Page 12: çit mizah dergisi

merve özgenliSen Sus Referansın

KonuşsunReferans kavramı Türkiye’de çok anlamlıdır. Bilirsiniz, özellikle bir işyerine yerleşmek veya önemli okulların kontenjanlarına başvururken mutlaka ama mutlaka bir referans gereklidir. Aslında siz bu referans kavramını “dayı” olarak anlayabilirsiniz. Evet! Evet!“Dayı”. Ne alaka? Seslerini duyar gibiyim. Sabırlı olun açıklayacağım.açıklayacağım. Bu ara yaşadığım ve duyduğum hadiseler bana bu iki kavram arasında hiçbir fark olmadığını kanıtlamak için anlaştılar sanki. Böylece zihnimdeki referans kavramıyla yaşadıklarım doğal olarak bütünleşemez oldu. Referans problemi maalesef uzun yıllardır ülke-mizin önemli kamburlarından biri. Nereye gider-seniz gidin özgeçmişinizi doldururken referans bölümüne yazacağınız isim çok önemli olmalı. Mesela bu isim çalışmak için başvurduğunuz kurumun idarecisinin bir yakını olabilir. Ya da bulunduğunuz ilin valisinin bir yakını veya partilerden bir tanıdık. Ne ilginç değil mi? İnsanların potansiyellerinden önce tanıdık bir isim öncüllü hareket…Geçen zamanlarda aynı kurumda beraber çalıştığımız bir abla özel bir hastaneye temizlik görevlisi için başvurmaya gittiğinde ilk olarak ona sorulan soru, şu olmuş: “…partisinden tanıdığın var mı?” Abla soru karşısında şok olmuş tabi ne desin “yok” diyebilmiş sadece. Nasıl bir anlayıştır bu? Başvuru için öncelikle özgeçmişözgeçmiş üzerinde hiçbir değerlendirme yap-madan “Partiden tanıdığın yoksa güle güle.” anlayışı.

Kadıncağız da bu durumda ne yapsın?? Partiden tanıdığı olmadığı için izinin üzerine geri dönmüş. Dolayısıyla ne kadar bir özgeçmiş doldursa da hiçbir anlam ifade etmeyen bir kağıt parçasına dönüşmüş özgeçmiş. Beraberinde benim yaşadığım bir hadise de yine bu doğrultuda. Başvuru için gittiğim bir kurum da referans benim içiniçin daha önce çalıştığım kurumların müdürleri v.s olmalı. Ancak insanların algısı bu durumda benimkinden apayrı.Bir iş başvurusunda idareci ile muhabbet ederken uzun bir sohbetin ardından idareci ve eniştem ahbap çıktı ve yetkili idareci özgeçmişimin altına şu notu yazdı: “…..Bey’in yeğeni ona göre değerlendir!”Trajikomik bu durum karşısında tebessüm etmekten başka bir şey yapamadım. Ben ne kadar bu “dayı” olaylarındanolaylarından uzaklaşmaya çalışsam da hepsi gelip beni buluyor. Bu durumda insanlara bağırarak haykırmak istiyorum “ÖNCE BENİ BİR DİNLEYİN. KENDİMİ İFADE ETMEME İZİN VERİN. SİZE SÖYLEYECEKLERİM VAR.” Ama maalesef henüz böyle bir çıkış yapamadım. Neyse konuyu dağıtmadan devam edelim. Gele-lim bu referans adı altında aracı bulup “dayı” sahibi olmayı engellemenin reçetesine; tek başına birkaç kişinin mücadelesi ile olmuyor. Herkesin bu meseleye karşı çıkması ve dolayısıyla bitirmesi için mücadele etmesiyle ancak çözüm bulunabilir. Ama birçok insanımız maalesef bu durumdan oldukça memnun. Aracı bulupbulup yakınlarını bir yerlere yerleştirmekte üstler-ine yok. Tabir-i Caizse” dıdının dıdının dıdısı” da olsa bir yerlerden birilerini buluyorlar. Sen bu duruma karşı çıktığında da “Bu zamanda işler böyle oluyor ne yapacaksın? Birini bulacaksın yoksa işsiz kalırsın yerleşemezsin bir yerlere.” di-yorlar söyledikleri de yanlış sayılmaz aslında. Maalesef benim gibi “Doğrucu Davutlar”ın dışında beni işe alanlar yok. Gerekçe doğru yerl-erden doğru referanslar bulamamak. Yani bir yerlere yerleşmek istiyorsanız aklınızda bulunsun arkadaşlar ya “racona” uyar “uygun” bir referans bulursunuz. Ya da doğru referanstan anlayan iş yerlerini uzun sürenizi de alsa ararsınız. Ben kesinlikle size ikinci durumu tavsi-ye ederim. Sabreden derviş muradına mutlaka erecektir. Ama yok ısrarla “Ben kendime uygun birbir “dayı” bulacağım “racona” uyacağım” diyorsanız da yolunuz açık olsun ne diyeyim ama bence şu cümleyi duymaya da hazırlıklı olun “Şişşşt sen sus bakalım referansın konuşsun!”…