BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

16
Yıl: 8 Sayı: 61 Haziran - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Bayrampaşa Belediyesi Türkiye’nin binbir rengini biraaraya getiren “7 iklim 7 Renk” kültür şoleni ile Bayrampaşa Belediyesi’nin organize ettiği “7 İklim 7 Renk”yöreseletkinlikleri8HaziranakşamıZaraKonseriile başladı.08-17Haziran2012tarihleriarasındaTürkiye’ninen büyük parklarından biri olan Bayrampaşa Şehir Parkı’nda gerçekleştirilen “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlikleri, her akşam farklı bir yörenin örf, adet, gelenek, göreneklerini sergileme yarışı oldu sanki. Yörelerin yetiştirdiği sanatçıla- rın katılımları ile ve tabii ki seyretmeye gelen Bayrampa- şalılarla bu gösteriler adeta bir eğlence sahnesine dönüştü. Türkiye’nin Kuzeyinden-güneyine, batısından-doğusuna hemen hemen tüm Türkiye’yi birarada buluşturan dev şö- len, her akşam bir bölgenin sahne organizasyonu ile şen- lendi. Aynı bölgeyi temsil eden derneklerin biraraya gele- rek tertip ettikleri gecelerde, âşıklar atışması, kendilerine ait gösterileri, çeşitli oyunlar ve benzeri birçok yöresel etkinlik- ler izleyicilerle buluştular. Bölgesel geceler, tiyatro ve folklor gösterilerinin yanı sıra yöresel müzikleri ile bölgesel çapta ün yapmış kendi yerel sanatçıların konserleri de yer aldı. “7 İklim 7 Renk” etkinlikleri kapsamında hazırlanan stant- larda ülkenin dört bir köşesinden gelen 40 Derneğin kendi yerel kültürlerini görsel olarak tanıtma imkânı buldular. Et- kinlikler boyunca her gün saat 11.00’dan itibaren açılan stantlarda Isparta’nın halı tezgâhı, Giresun’un meşhur don- durması, Trabzon’un mısır unu değirmeni, Doğu Böl- gelerinin çeşitli yerel değerleriyle ve Bulgaristan’ın SEFA BOZASI ile Ekspresso kafesi, baniçka, zakuska, kifla, poniçkası. Diğer Göçmen derneklerinin de Bosna’nın kuru eti ve diğer yemekleri, yöresel kıyafetleri gibi otan- tik ve kültürel birçok obje ziyaretçilerin ilgisine sunuldu. Bayrampaşa Belediyesi bir ilke imza atarak örnek gös- terilecek şekilde böyle bir organizasyonu başarıyla sonuç- landırdı ve ülkemizin her yöresinden geniş kitlelerin katı- lımını sağladı. Türkiye’nin binbir rengini Bayrampaşa’da bir araya getiren “7 İklim 7 Renk” kültür şöleni, 10 gün devam etti ve kendine has bir GÖKKUŞAĞI oluşturdu. Devamı 8’de Türkiye Yeni bir Yolda İlerliyor Hedefimiz; 2023 yılında kişi başına milli gelirimizi 25 bin dolara çıkarmak. Dünyada Türk ürün- lerinin girmediği, ülke- mizin ihracat yapma- dığı hiçbir ülke kalmadı G-20 liderler zir- vesi münasebetiyle Meksika’nın Los Ca- bos kentinde bulu- nan Türkiye Cum- huriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Ticaret ve Yatırım’ konulu B-20 İş Zirvesi’nde katılım- cılara hitap etti. Ko- nuşmasının başında Türkiye’deki son eko- nomik gelişmelere de- ğinen Başbakan Erdo- ğan, “Birçok ülke, 2008 yılından bugüne kadar devam eden ekonomik ve finansal sorunlarla hala mücadele ederken, Türkiye yeni bir yolda ilerliyor. Ülkemiz, 2011 yılında kaydettiği yüzde 8.5 büyüme hızı, 772 milyar dolara ulaşan milli geliri, 376 mil- yar doları aşan dış ti- caret hacmiyle bölge- sinde dünyada adeta bir istikrar adası olarak dik- katleri üzerinde topladı. Devamı 3’te Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araş- tırma Merkezi (TÜBİTAK) Ulusal Aka- demik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAK- BİM) Müdür Vekili Dr. Ahmet Kaplan, sahaya nakledilen 85 bin akıllı tahtada şu anda TÜBİTAK tarafından geliştiri- len milli işletim sistemi Pardus’un bu- lunduğunu belirterek, ‘’Geçen ay yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda Ba- kanlarımızın yaptıkları çalışmalar ve be- lirdikleri karara göre, bundan sonraki kul- lanılacak 620 bin akıllı tahtada Pardus’un kullanılması kararına varıldı’’ dedi. Kaplan, şunları kaydetti: ‘’Fatih projesinde akıllı tahta ve tab- letlerde işletim sistemleri yer almakta... Devamı 2’de Akıllı tahtalarda PARDUS Kullanılacak Okullara yerleştirilecek 620 bin akıllı tahtada milli işle- tim sistemi Pardus kullanılacak BAŞYAZI Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Türkiye’nin binbir rengi Bayrampaşa’da bir arada Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER’in organize ettiği “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlikleri 08-17 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’nin en büyük parklarından biri olan Bayrampaşa Şehir Parkı’nda gerçekleştirdi. Türkiye’nin Kuzeyinden güneyine, ba- tısından doğusuna hemen tüm Türkiye’yi bir arada buluşturan dev şölen, her akşam bir böl- genin sahne organizasyonu ile şenlendi. Bulgaristan’dan Misafir Bulgaristan–Türkiye IPASınır Ötesi İşbirliği Programı çerçeve- sinde Uzunköprü Belediyesin “Tarihi Sınır Olmadan Koru” isimli, proje kapsamında, Simultaneous Cultural Forum in Edirne organizasyonu Bulgaristan’dan gelen 15 kişilik heyetin katılı- mıyla yapıldı. Üç gün boyunca düzenlenenen çeşitli etkinliklerle Bulgaristan’da eğitim alan 10 gence ve proje ekibine bölge tanıtımı yapıldı. Etkinliğin açılış Belediye Başkanı “ Etkinliğe katılan arka- daşlara en iyi şekilde ağırlayacağımızdan kimsenin şüphesi ol- masın. Bulgar dostlarımıza ve öğrenci kardeşlerimize Türk mi- safirperverliğini en iyi şekilde göstereceğiz. Projemizin bitmesin yaklaşık yirmi günlük bir süreç kaldı. Her iki ülkede de eği- timler tamamlanmış durumda. Öğrencilerimiz çok değerli bil- giler elde ettiler ve çok güzel çalışmalar ortaya çıkardılar. Bu süreçte emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Öğren- cilerimiz elde ettikleri bu bilgileri sosyal hayatlarında kullana- cak ve iki dost ülkenin birbirlerine olan yakınlığını pekiştirecek- lerdir. Şuna inanmaktayım ki öğrenci kardeşlerimiz aldıkları bu eğitimler sonrasında büyük bir misyonunda öncüleri olacaktır. Proje çerçevesinde turizm elçileri olarak görünen değerli öğren- cilerimiz aslında iki ülke arasındaki barış elçileri olacaktır” dedi. Bu da Helal Viagra Bu da Helal Viagra Viagra’ya Türkiye’den ra- kip geldi. Bir firma ‘azgın teke bit- kisi’ olarak bilinen ‘epimedium’dan afro- dizyak macun üretti. ‘Viagra’ya Türkiye’den rakip geldi. Bir firma ‘azgın teke bitkisi’ olarak bilinen ‘epimedium’dan afrodizyak macun üretti. Firma piyasaya sürdüğü macuna ‘he- lal’ sertifikası alarak, ürünü ilgili islami gazetelere verdiği ilanlarla duyurdu. ABD’de bir filaç firmasının üret- tiği cinsel gücü artırıcı ilaç ‘Viagra’ tü- ketimindeki patlama Türkiye’deki açık- göz girişimcileri harekete geçirdi. Mersin’deki bir firma ‘azgın teke bit- kisi’ olarak bilinen ‘epimedium’dan afro- dizyak etkisi yapan bir macun üretti. İlan- ları Vakit başta olmak üzere İslami bazı yayın organlarında basılan ürün, “Evli- likte Mutluluğa Epimediumlu Bitkisel Çö- züm” sloganıyla tanıtıldı. Ürünün ‘helal’ sertifikalı olduğu vurgusu dikkat çekti. 48 SAAT ETKİLİ Devamı 12’de Kapıkule Kuş Uçurtmuyor Öğrenciler ara- sında madde kul- lanımının azaldığı Batı Avrupa’nın bü- yük kısmının aksine, Bulgar gençleri ara- sında alkol ve uyuştu- rucu kullanımı artışta. Bulgar genç- leri arasında madde kullanımı ar- tan bir eğilim gösteriyor. [Reuters] Avrupa Okulu Alkol ve Diğer Uyuşturucu- larla İlgili Anket Projesi (ESPAD) tarafından yü- rütülen yakın tarihli bir ankete göre, Bulgaris- tan gençler arasında alkol, sigara ve uyuşturucu tüketimi açısından Balkanlar ve Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer almaya devam ediyor. Bulgaristan’da madde kullanımı, amfeta- minler ve esrar kullanımının artması ve kız kul- lanıcı sayısının yükselmesi nedeniyle artıyor. 5 Haziran’da yayınlanan bir çalışma, Sofya’nın amfetamin kullanımı açısından in- celenen 36 ülke arasında bir tek Monako’dan sonra ikinci sırada yer aldığını gösterdi. Devamı 2’de Rafet ULUTÜRK Kapıkule Gümrük Muhafaza ekiple- ri, bir minibüsün bagajında 500 bin bin TL değerinde 2 bin 422 adet çe- şitli cinslerde tropikal kuş ele geçirdi. Kapıkule Gümrük Muhafaza ekip- leri, bir minibüsün bagajında 500 bin bin TL değerinde 2 bin 433 adet çe- şitli cinslerde tropikal kuş ele geçirdi. Edinilen bilgiye göre, Türkiye’den çıkış yapmak üzere Kapıkule Sınır Kapısı’na gelen Bulgar uyruklu S.V.K’nın (47) sürücülüğünü yaptığı ve yolcu ola- rak bulunan S.M.P’nin (50) bulunduğu minibüste, Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü ekipleri tarafından aramada karton kutular içerisinde değeri 500 bin lira olduğu tahmin edilen aralarında green singers, joues oranges, redc- heeked cordonbleu ve estrilda troglodytes gibi 28 türe ait 2 bin 422 adet tropikal kuş ele geçirildi. Olayla ilgili ola- rak S.V.K ve S.M.P. gözaltına alınarak adliyeye sevk edildi. ABD‘dan Bulgaristan Türkleri Derneği Standımızı’da Aylık Siyasi Aktüel Gazete 1913 Sofya Bulgaristan Gençleri Alkol ve Uyuşturucu Kullanımda AB’de 1.Sırada Hedefimiz; 2023 yılında kişi başına milli gelirimiz 25 bin dolar Bayrampaşa’yı GÖKKUŞAĞI Altında Buluşturdu

description

Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesinin 61.Sayısı

Transcript of BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Page 1: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Yıl: 8 Sayı: 61 Haziran - 2012 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz Bayrampaşa Belediyesi Türkiye’nin binbir rengini biraaraya getiren “7 iklim 7 Renk” kültür şoleni ile

Bayrampaşa Belediyesi’nin organize ettiği “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlikleri 8 Haziran akşamı Zara Konseri ile başladı. 08-17 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’nin en büyük parklarından biri olan Bayrampaşa Şehir Parkı’nda gerçekleştirilen “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlikleri, her

akşam farklı bir yörenin örf, adet, gelenek, göreneklerini sergileme yarışı oldu sanki. Yörelerin yetiştirdiği sanatçıla-rın katılımları ile ve tabii ki seyretmeye gelen Bayrampa-şalılarla bu gösteriler adeta bir eğlence sahnesine dönüştü.Türkiye’nin Kuzeyinden-güneyine, batısından-doğusuna

hemen hemen tüm Türkiye’yi birarada buluşturan dev şö-len, her akşam bir bölgenin sahne organizasyonu ile şen-lendi. Aynı bölgeyi temsil eden derneklerin biraraya gele-rek tertip ettikleri gecelerde, âşıklar atışması, kendilerine ait gösterileri, çeşitli oyunlar ve benzeri birçok yöresel etkinlik-ler izleyicilerle buluştular. Bölgesel geceler, tiyatro ve folklor gösterilerinin yanı sıra yöresel müzikleri ile bölgesel çapta ün yapmış kendi yerel sanatçıların konserleri de yer aldı.“7 İklim 7 Renk” etkinlikleri kapsamında hazırlanan stant-

larda ülkenin dört bir köşesinden gelen 40 Derneğin kendi yerel kültürlerini görsel olarak tanıtma imkânı buldular. Et-kinlikler boyunca her gün saat 11.00’dan itibaren açılan stantlarda Isparta’nın halı tezgâhı, Giresun’un meşhur don-durması, Trabzon’un mısır unu değirmeni, Doğu Böl-gelerinin çeşitli yerel değerleriyle ve Bulgaristan’ın SEFA BOZASI ile Ekspresso kafesi, baniçka, zakuska, kifla, poniçkası. Diğer Göçmen derneklerinin de Bosna’nın kuru eti ve diğer yemekleri, yöresel kıyafetleri gibi otan-tik ve kültürel birçok obje ziyaretçilerin ilgisine sunuldu.Bayrampaşa Belediyesi bir ilke imza atarak örnek gös-

terilecek şekilde böyle bir organizasyonu başarıyla sonuç-landırdı ve ülkemizin her yöresinden geniş kitlelerin katı-lımını sağladı. Türkiye’nin binbir rengini Bayrampaşa’da bir araya getiren “7 İklim 7 Renk” kültür şöleni, 10 gün devam etti ve kendine has bir GÖKKUŞAĞI oluşturdu.

Devamı 8’de

T ü r k i y e Ye n i b i r Yo l d a İ l e r l i y o rHedefimiz; 2023

yılında kişi başına milli gelirimizi 25 bin dolara çıkarmak.

Dünyada Türk ürün-lerinin girmediği, ülke-mizin ihracat yapma-dığı hiçbir ülke kalmadı

G-20 liderler zir-vesi münasebetiyle Meksika’nın Los Ca-bos kentinde bulu-nan Türkiye Cum-huriyeti Başbakanı

R e c e p Ta y y i p Erdoğan, Ticaret ve

Yatırım’ konulu B-20 İş Zirvesi’nde katılım-cılara hitap etti. Ko-nuşmasının başında

Türkiye’deki son eko-nomik gelişmelere de-ğinen Başbakan Erdo-ğan, “Birçok ülke, 2008 yılından bugüne kadar devam eden ekonomik ve finansal sorunlarla hala mücadele ederken, Türkiye yeni bir yolda ilerliyor. Ülkemiz, 2011 yılında kaydettiği yüzde 8.5 büyüme hızı, 772 milyar dolara ulaşan milli geliri, 376 mil-yar doları aşan dış ti-caret hacmiyle bölge-sinde dünyada adeta bir istikrar adası olarak dik-katleri üzerinde topladı.

Devamı 3’te

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araş-tırma Merkezi (TÜBİTAK) Ulusal Aka-demik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAK-BİM) Müdür Vekili Dr. Ahmet Kaplan, sahaya nakledilen 85 bin akıllı tahtada şu anda TÜBİTAK tarafından geliştiri-len milli işletim sistemi Pardus’un bu-lunduğunu belirterek, ‘’Geçen ay yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda Ba-kanlarımızın yaptıkları çalışmalar ve be-lirdikleri karara göre, bundan sonraki kul-lanılacak 620 bin akıllı tahtada Pardus’un kullanılması kararına varıldı’’ dedi.

Kaplan, şunları kaydetti:‘’Fatih projesinde akıllı tahta ve tab-

letlerde işletim sistemleri yer almakta... Devamı 2’de

A k ı l l ı t a h t a l a r d a PARDUS Kullanılacak

Okullara yerleştirilecek 620 bin akıllı tahtada milli işle-tim sistemi Pardus kullanılacak

B A Ş YA Z IBulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı

Türkiye’nin binbir rengi Bayrampaşa’da bir arada Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila

AYDINER’in organize ettiği “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlikleri 08-17 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’nin en büyük parklarından biri olan Bayrampaşa Şehir Parkı’nda gerçekleştirdi.

Türkiye’nin Kuzeyinden güneyine, ba-tısından doğusuna hemen tüm Türkiye’yi bir arada buluşturan dev şölen, her akşam bir böl-genin sahne organizasyonu ile şenlendi.

Bulgaristan’dan Misafir

Bulgaristan–Türkiye IPA Sınır Ötesi İşbirliği Programı çerçeve-sinde Uzunköprü Belediyesin “Tarihi Sınır Olmadan Koru” isimli,

proje kapsamında, Simultaneous Cultural Forum in Edirne organizasyonu Bulgaristan’dan gelen 15 kişilik heyetin katılı-mıyla yapıldı. Üç gün boyunca düzenlenenen çeşitli etkinliklerle

Bulgaristan’da eğitim alan 10 gence ve proje ekibine bölge tanıtımı yapıldı.

Etkinliğin açılış Belediye Başkanı “ Etkinliğe katılan arka-daşlara en iyi şekilde ağırlayacağımızdan kimsenin şüphesi ol-masın. Bulgar dostlarımıza ve öğrenci kardeşlerimize Türk mi-safirperverliğini en iyi şekilde göstereceğiz. Projemizin bitmesin yaklaşık yirmi günlük bir süreç kaldı. Her iki ülkede de eği-timler tamamlanmış durumda. Öğrencilerimiz çok değerli bil-giler elde ettiler ve çok güzel çalışmalar ortaya çıkardılar. Bu süreçte emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Öğren-cilerimiz elde ettikleri bu bilgileri sosyal hayatlarında kullana-cak ve iki dost ülkenin birbirlerine olan yakınlığını pekiştirecek-lerdir. Şuna inanmaktayım ki öğrenci kardeşlerimiz aldıkları bu eğitimler sonrasında büyük bir misyonunda öncüleri olacaktır. Proje çerçevesinde turizm elçileri olarak görünen değerli öğren-cilerimiz aslında iki ülke arasındaki barış elçileri olacaktır” dedi.

Bu da Helal ViagraBu da Helal ViagraV i a g r a ’ y a

Türkiye’den ra-kip geldi. Bir firma ‘azgın teke bit-kisi’ olarak bilinen ‘epimedium’dan afro-dizyak macun üretti.

‘Viagra’ya Türkiye’den rakip geldi. Bir firma ‘azgın teke bitkisi’ olarak bilinen ‘epimedium’dan afrodizyak macun üretti.

Firma piyasaya sürdüğü macuna ‘he-lal’ sertifikası alarak, ürünü ilgili islami gazetelere verdiği ilanlarla duyurdu.

ABD’de bir filaç firmasının üret-tiği cinsel gücü artırıcı ilaç ‘Viagra’ tü-ketimindeki patlama Türkiye’deki açık-göz girişimcileri harekete geçirdi.

Mersin’deki bir firma ‘azgın teke bit-kisi’ olarak bilinen ‘epimedium’dan afro-dizyak etkisi yapan bir macun üretti. İlan-ları Vakit başta olmak üzere İslami bazı yayın organlarında basılan ürün, “Evli-likte Mutluluğa Epimediumlu Bitkisel Çö-züm” sloganıyla tanıtıldı. Ürünün ‘helal’ sertifikalı olduğu vurgusu dikkat çekti.

48 SAAT ETKİLİ Devamı 12’de

Kapıkule Kuş Uçurtmuyor

Öğrenciler ara-sında madde kul-lanımının azaldığı Batı Avrupa’nın bü-yük kısmının aksine, Bulgar gençleri ara-sında alkol ve uyuştu-rucu kullanımı artışta.

Bu lga r genç -leri arasında madde k u l l a n ı m ı a r -tan bir eğilim gösteriyor. [Reuters]

Avrupa Okulu Alkol ve Diğer Uyuşturucu-larla İlgili Anket Projesi (ESPAD) tarafından yü-rütülen yakın tarihli bir ankete göre, Bulgaris-tan gençler arasında alkol, sigara ve uyuşturucu tüketimi açısından Balkanlar ve Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer almaya devam ediyor.

Bulgaristan’da madde kullanımı, amfeta-minler ve esrar kullanımının artması ve kız kul-lanıcı sayısının yükselmesi nedeniyle artıyor.

5 Haziran’da yayınlanan bir çalışma, Sofya’nın amfetamin kullanımı açısından in-celenen 36 ülke arasında bir tek Monako’dan sonra ikinci sırada yer aldığını gösterdi.

Devamı 2’de

Rafet ULUTÜRK

Kapıkule Gümrük Muhafaza ekiple-ri, bir minibüsün bagajında 500 bin bin TL değerinde 2 bin 422 adet çe-şitli cinslerde tropikal kuş ele geçirdi. Kapıkule Gümrük Muhafaza ekip-leri, bir minibüsün bagajında 500 bin bin TL değerinde 2 bin 433 adet çe-şitli cinslerde tropikal kuş ele geçirdi.Edinilen bilgiye göre, Türkiye’den çıkış yapmak üzere Kapıkule Sınır Kapısı’na gelen Bulgar uyruklu S.V.K’nın (47) sürücülüğünü yaptığı ve yolcu ola-rak bulunan S.M.P’nin (50) bulunduğu minibüste, Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü ekipleri tarafından aramada karton kutular içerisinde değeri 500 bin lira olduğu tahmin edilen aralarında green singers, joues oranges, redc-heeked cordonbleu ve estrilda troglodytes gibi 28 türe ait 2 bin 422 adet tropikal kuş ele geçirildi. Olayla ilgili ola-rak S.V.K ve S.M.P. gözaltına alınarak adliyeye sevk edildi.

ABD‘dan Bulgaristan Türkleri Derneği Standımızı’da

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Bulgaristan Gençleri Alkol ve Uyuşturucu Kullanımda AB’de 1.Sırada

Hedefimiz; 2023 yılında kişi başına milli gelirimiz 25 bin dolar

B a y r a m p a ş a ’ y ı G Ö K K U Ş A Ğ I A l t ı n d a B u l u ş t u r d u

Page 2: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

2 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Sonuçlar, ankete katılan Bulgar gençlerinin %7’sinin bu tür maddeleri kullandığını belirttiğini ortaya koyuyor.

Bu rakam Arnavut-luk, Bosna-Hersek (BH) ve Sırbistan’da %1, Hırva-tistan, Yunanistan, Karadağ ve Romanya’da %2, Kıb-rıs Rum Kesimi’nde ise %4.

Bazıları, bu uyuşturucu pat-lamasının ardındaki nedenin, diğer yasadışı maddelere kı-yasla fiyatının ucuzluğu oldu-ğunu ileri sürüyor. Güvenlik nedenlerinden ötürü adını ver-meyi reddeden Sofya’lı IH, “Bir esrarlı sigaranın yaklaşık 0,50 avro sent olduğu 2001 ve 2002 yıllarında, amfetaminle-rin 1 gramı 15 avroydu. On yıl sonra bugünse, bir gram mari-huana 15 avroyken, amfetamin-lerin fiyatı 17,5 avro.” diyor.

IH, “Bir gram amfetamin, dört veya beş kişiye kafayı bul-durmaya yeter. Ayrıca amfeta-min aldığınızda, sarhoş olmadan çok fazla içebilirsiniz.” diyor.

Bulgar öğrenciler ara-sında aşırı içki kullanımı

Avrupa’daki ortalama oranın bir hayli üzerinde. Çalışma, 16 yaşındaki gençlerin %39’dan fazlasının son 30 gün içinde birden fazla defa üçten fazla içki içtiğini gösteriyor. Çalış-mada yer alan araştrımacılar-dan biri olan Sofya merkezli Madde Bağımlılığı Ulusal İlgi Merkezi müdürü Momcil Va-silev, “Yaptığımız gözlemler, Bulgaristan’daki toplam 300 bin öğrencinin %5’inin haftada ne az üç kez sarhoş olduğunu gösteriyor ve bu son derece rahatsız edici bir şey.” diyor.

Diğer Balkan ülkeleri-nin çoğunda, gençler arasın-daki alkol ve alkol tüketimi

seviyeleri, ,çalışmaya ka-tılan ülkelerin ortalamasına kıyasla daha düşük çıktı.

Bazıları, bunun nedeninin bölgenin Batı kültürü ve ya-şam tarzına nispeten yakın ta-rihte açılması ve uyuşturucu pazarlarının daha büyük ol-ması olduğunu ileri sürüyor.

ESPAD’ın Bulgaristan baş araştırmacısı Anina Chileva, bu endişe verici trendi ter-sine çevirmenin anahtarının

önleme olduğunu düşünüyor.SETimes’a konuşan Chileva,

“Gençlerin katılımına, kendi aralarında iletişime dayalı et-kileşimli bir sağlık eğitimine ve uyuşturucu ve alkolü seç-memenin son moda, yeterli ve akıllı bir seçim olarak görül-düğü bir gençlik ortamı oluş-turmaya ihtiyacımız var.” diyor.

Vasilev’e göre, bu du-rum büyük olas ı l ık la daha kötüye gidecek.

SETimes’a konuşan Vasilev, “Bulgaristan bir örnektir - bü-tün pazarlara açıldığımız anda, bu pazara da açıldık. Ve pazar varsa, kullanım da vardır.” diyor.

Kürt devleti kurduracaklar ve Kürt-ler bu devleti yönetecekler mi acaba?

Doğu Anadolu’yu size yedirmezler! E m p e r y a l i s t l e r i n a m a c ı , - I rak ha lk ı g ib i , b iz i b i rb i r i -

mize kırdırıp, Türkiye’yi parçalamaktır! Sizler, emperyalistlerin Müslüman savaşçılarısınız! Ama unutma! Kürt ler i de kır-

d ı r m a k i s t i y o r e m p e r y a l i s t l e r. . . Emperyalistler, Kürt”lerin karakaşları, kara

gözleri için Türkiye Cumhuriyeti yerine Doğu’da “Kürt Devleti” kurdurmaz! Doğu ve Batı ara-sındaki uluslararası ticarette köprü niteliğin-deki ve son derece zengin maden yataklarına sa-hip olan bu coğrafyayı, siz, Kürt”lere yedirmezler!

“Kürt”ler, emperyalistlerin savaşında, sadece ma-şasınız! Zaten bunu anlayanlar da Allaha şükür çok.

Kendi askerleri yerine toprak ağalarınızın elin-deki insan gücü olarak sizleri, askerleri niyetine ateşe atıyorlar! Dünya Hristiyanları Yahudilerle Er-menilere ortam hazırlanmaktadır. PKK da bu sa-vaşta, Ermeni ASALA’nın “sözde Kürt maskeli” te-tikçisi gibi bu gün de PKK, yarın ne olur bilemem.

“Kürtler”in Kökeni Kürt sözcüğü Selçuklu’larda geçmezdi. Os-

manlı nüfus, emlâk ve arazi tahrir / kayıt defterle-rinde şehir dışında yaşayan, bilhassa göçebe olan aşiret ve oymaklara Türk - Türkmen; bunların düz-lük, ovalık yerlerde yaşayanlarına Yürük, dağda yaşayanlarını da Kürt diye ayırıncaya kadar Kürt sözcüğünün tarihte esamesi bile okunmuyordu.

Eğer Anadolu’da Kürdistan varsa, o zaman haritada Yürükistan da olmalı!

1800’lerden beri sizlere ‘’Kürt” diyerek ve de-dirterek, farklı’’ imiş gibisiniz yutturmak istiyorlar.

Oysa, Türkmen ve Kürt aşiretleri aynı kök-ten gelmektedir. Bilimsel olarak toplumları ayıran ırk değil, genlerdir. Şunu bilin ki, Türkiye’deki gen araştırmalarında, “Kürt” geni de bulunamamıştır”.

“Kürt kimliğini tanıyoruz” diyenle-rin, bu “kimlik” ile ne gibi farklılıkları kastet-tiklerini açıkça belirtmeleri gerekir. Böyle bir liste çıkarabilmelerinin olanağı yoktur. Çünkü Türk-men ve Kürt aşiretleri aynı kökten gelmektedir.

Kürtçe Bir AğızdırSize. bir bölgede yaşayanların ortak adı olan “Kürt”ü,

ırkmış gibi gösteren Rusların, Bilimler Akademisi tara-fından hazırlanan Kürt Dilinin Etimolojik Sözlüğü’nün ortaya çıkardığı sonuca göre; başka dillerden gelen kelimelerin % 40.96’sı Arapça; % 39.09’u Farsça %14.96’sı da Türkçe’dir. Bu üç dilden alınan sözcükle-rin toplamı yaklaşık olarak % 95’tir. % 2.21’lik Erme-nice kelimeyi de katarsak, bu oran %97’ye yükselmek-tedir. Yani “Kürtçe” denilen “şey” ancak ağız olabilir.

Emperyalistler Neden Kürtleri Seçti? 1800’lerde Akdeniz’e inmek isteyen Çarlık Rus-

yası, Doğu Anadolu’yu ele geçirmek amacıyla sanki bir ayrı kavimmişsiniz gibi toprak ağalarınızı kışkırttı. Yusuf Halaçoğlu hocamız zaten bu aşiretlerin ne olduk-larını ortaya çıkarttı. Osmanlı’da onca kavim dururken Ruslar, bir tek sizin için, enstitü kurdurdu; sizden ta-rihi olan kavim yaratmaya çalıştı. Çünkü Kürtler, aşiret üyeleri olarak feodal kalıntı ağasının sözünden dışarı çı-kamaz. O nedenle toprak ağasını işbirliğine ikna etmek, Kürt’ü emperyalizmin savaşçısı yapmaya yetmiştir…

Bu an lamda Yürük’ l e r in , a ş i -ret olmadıkları için, şansı yoktu.

Kürt kışkırtması, bugün de emperya-list devletler tarafından sürdürülmektedir.

Amaçları bellidir; sözde Kürt devleti kur-durmak için, Türkiye Cumhuriyeti’ni gere-kirse, iç savaşla parçalamak. O nedenle ağzı-nıza bir parmak bal sürerek, sizin kanlarınıza gereksiniyorlar. Doğu Anadolu’yu size yedirmezler…

Cumhurbaşkanı, başbakan, iş adamı, doktor oldunuz; olabi l iyorsunuz…

D o ğ u y a u y g a r l ı ğ ı n g e t i r i l m e -sini engelleyen, toprak ağalarınızdır.

Sorununuz toprak ağalarınızladır! Kürt devleti kurduracaklarını mı sanıyorsunuz? Doğu Anadolu’yu size yedirmezler! Sizler, emperyalistlerin Müslüman savaşçılarısınız! Emperyalistlerin amacı, -Irak halkı gibi-,

bizi birbirimize kırdırıp, Türkiye’yi parçalamaktır!Avrupalıların hazırladığı 1481 - 1683 arasında Os-

manlı topraklarının bir bölümünü gösteren haritayı görün! Türkistan’ın da, Kürdistan’ın da olmadığını görme-

mek için birleşmek ve Türkiye Cumhuriyetini güçlendir-mek zorundayız. Bunun başka bir yolu yok yok yok…

Kürt Devleti

Tarihten Günümüze

B u l t ü r k d e r n e ğ i İstanbul menşeli bir derneğimizdir. Yöneticileri yeni ve genç kuşağın temsilcile-

rinden ibaret, aralarında ceket önü ilikleyenler-den yok. Kendilerini yakından tanırım. Genelde özel görüşmelerimizde onları durmadan tenkit ederim,çünkü beklentilerimiz büyüktür.Her ayrıl-mamızda bana küs ve kanatları kırık kalırlar,fakat yine de saygıda kusur etmezler. Bultük yeni yol ve arayışlar içinde kıvranmaktadır. Özgür ve ba-ğımsız çalışmayı tercih ederler. Bazen köhne zih-niyetli Valilik makamı temsilcisine ayak diretirler, ya da gidip iktidar partisinin il başkanından hesap sorarlar. Yasaklanmış bir etkinliklerini bile gerçek-leştirmekten vazgeçmezler. Ara sıra, şafak vak-tinde Taksim meydanına çöreklenirler ve bayrak açarlar. Geçenlerde onları Sofya elçiliğimizin ka-pısından girerken gördüm... Mümin abi, pek bil-giçsin, ama,gel de beraber yürüyelim bu yolda, diye takılırlar bana.Haklılar da! Çünkü beş on ak-tivist ile bu işler çok zor yürütülüyor. Milyondan fazla Bulgaristan kökenli kardeşimiz yaşamaktatır bu megapoliste, fakat Bultiürk gibi (bu arada diğer derneklerimizi de unutmuyorum) genç

ve küçük bir kuruluştan dev buzdağla-rını eritme beklentisine kapılmak çok yanlıştır.Bizler topyekün kendimizden davamız için ne-

ler veriyoruz ki? Dernekçilerimizin bizlere diyet borcu mu vardır? Aynı zamanda büyük ve uyu-yan camiamızın kanını depreştirmekte, onu uyan-dırmaktaki görev belki de yine dernekçilerimize düşmektedir. Aradaki kopukluk yok edilmeli. Bultürkçüler sesini duyurmak için

bir çok sivri ve aykırı çıkış yaptılar. Bunların bazıları yoğun takdir t opladı, diğerleri

ise sert tenkit. Çuvaldızın iğneleri bazen kendile-rine de batabiliyor, fakat ağrı ve sızıntısız olmuyor işte. Siyasetle adeta iç içeler,buna biraz fazla yeğe-liyorlar. Bu anlamda belki bizim artık STK’ya ih-tiyacımız yok ve siyasi oluşumlara gitmemiz ge-rekiyor. Son açıklamalarını okuduk. Totalitarizmin uzantısı olan DPS yönetimine bayrak açan Ka-sım Dal ve çevresindekileri tenkit ediyorlar.So-nuçta Bulgaristan’da Türkler arasında bir keşme-keş var ortada. Oy depomuzu Doğan ve yakın çevresini zenginlikler içinde boğulmaları için kon-sume etmekteyiz, kendimizi ise katıksız kuru ek-meğe mahküm etmekteyiz. Dolar milyonerleri-nin bizlere hizmet etmediği aşıkar. Dal’dan önce de memleketimizde organize edilmemiş DPS muhalefeti vardı, fakat Dal’ın tavır değiştirme-sinle yeni bir umut doğmuştu. Doğan’ın sofrasın-dan ayrılan birisini kolayca kabullenemezdik, fa-kat totalitarizm uşak ve yalakalarını hep beraber yok edebilme şansı doğumuştu. Bugün bütün gözler Kasım Dal’da! Bu durum tasvip edile-mez! Bizlerin yüzlerce isyancıya ihtiyacımız var. Bultürk Kasım Dal’ı yok mu sayıyor, ya da ken-disinden ümit mi kesmiş.Kasım Dal İstanbul’a sıkça gelir. Acaba kendisi Bultürk’ün kapısını çal-mışmıdır, ya da Bultürkçüler Sofaya’da Dal’ın acı bir kahvesini içmişlermidir. Buyuz işte biz! Dar-madağın! Bazılarından hiç bir beklentimiz yok, ama Boğaz kıyılarında büyük ve anlamlı proto-koller imzalıyorlar, diğerleri lüks yatlarında baldır bacak okşamkta.Karagözler’deki gariban Hüs-men dayım ise tütün tarlasında katranlı parmak-larla tuza banıp soğan ekmekle idame etmektedir - helva veya marmelad almaya parası bile yok... Dal’ı tenkit etmekle başkasının ekmeği-

nin üzerine şoko migo sürülmüyor mu. Dal’ı yok etmemizle bütün muhalefet güclerini mi yok edelim. Aynı hamama, aynı tasa bıktık! Şimdi ne yapmamız gerekiyor. Siyasi arena-daki antidoganistler hangi mücadele yolunu se-çecekler. Bultürk bir muhalefet temsilcisini ten-kit ediyor, fakat yeni bir yol haritası çizemiyor. Aksini söyleyecek var mı...

Mümin TOPÇUHüsmen dayımın

katık parası, Dal ve Bultürk

Değerlendirme

Malatyalı badminton sporcu-ları, Balkan Şampiyonası”nda takım halinde birinci oldu.

Malatyalı Badmintoncu-lar Balkan Şampiyonası”ndan B i r i n c i l i k l e D ö n d ü

Malatyalı badminton sporcu-ları, Balkan Şampiyonası”nda takım halinde birinci oldu.

Malatyalı badminton sporcu-ları, Balkan Şampiyonası’nda takım halinde birinci oldu.

Türkiye Badminton Federasyonu’nun 2012 yılı fa-aliyet programı kapsamında 15-17 Haziran 2012 ta-rihleri arasında İstanbul’da yapılan 13 Yaş Altı Balkan Şampiyonası’ndan derece ile dönen sporcular Serkan

Bayram ve Muhammed Tekel ile Malatya ve Milli Takım Badminton Antrenörü Nazım Denizhan, Ma-latya Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Mustafa Sadi Fındıklı’yı makamında ziyaret ettiler. Mustafa Sadi Fındıklı, “Antrenörümüz Na-zım Denizhan tarafından yıllardır büyük bir özveriyle çalıştırılan spor-cularımız, Balkan Şampiyonası’nda takım halinde birinci, çift erkek-lerde Serkan Bayram ve Muham-med Tekel ikinci, tek erkeklerde de Serkan Bayram’ın Balkan üçün-

cüsü olması, bizlere büyük mutluluk yaşattı. Bu ne-denle Antrenör Denizhan’ı ve sporcuları tebrik eder, başarılarının devamını dilerim’’ ifadelerini kullandı.

Dr.Nedim BİRİNCİ

İlk 85 bin akıllı tahta ihalesini Ves-tel kazanmış durum-daydı. Bu ihale şartna-mesinde, tahtada hem Windows’un hemde Pardus’un kurulu ve çalışır durumda olması yazılıydı. Pardus, yapı-lan 70 temel testten başarıyla geçmiş du-rumdadır. Şu anda sahaya nakledilen 85 bin akılı tahtada, Pardus var. Geçen ay ya-pılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda bakanlarımızın yaptıkları çalışmalar ve be-lirdikleri karara göre, bundan sonraki kul-lanılacak 620 bin akıllı tahtada Pardus’un kullanılması kararına varıldı.’’ Kaplan, sa-dece kurumsal ve bireysel sürümler değil, ilerleyen zamanlarda sunucu ve mobil sü-rümleri çıkarmayı planladıklarını söyledi.

Bulgaristan Gençleri Alkol ve Uyuşturucu Kullanımda Ab’de Birinci

Malatyalı Badmintoncular Balkan Şampiyonası”ndan Birincilikle Döndü

A k ı l l ı t a h t a l a r d a PARDUS Kullanılacak

Ay d ı n M e r k e z Kadıköy’de kurulan Bal-kan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği binası düzenlenen törenle açıldı.

Balkanlı gençlerin oluştur-duğu müzik grubu tarafından seslendirilen Osman Paşa’ Marşı eşliğinde gerçekleşti-rilen açılışta, derneğin amacı-nın Balkan Göçmenleri ara-sındaki kültürel dayanışmayı sağlamak olduğu belirtildi.

Açılışa Ak Parti Aydın milletvekili Mehmet Er-dem, Aydın Kadıköy balkan Göçmenleri Derneği Başkanı Hüseyin Demirkapı, Aydın Balkan Göç-menleri Derneği Başkanı Bahtiyar Özdemir, Aydın İl Genel Meclisi Üyesi Hikmet Acar ve davetliler katıldı.

Derneğin açılışında konuşan Ak Parti Aydın Milletvekili Meh-met Erdem, Türkiye’nin sahip olduğu değerlerden birinin bal-kan Göçmenleri olduğunu ve bu değerlerin sahip çıkılması gerek-tiğini belirterek “Bugün kurulan bu dernekle en önemli zengin-liklerimizden biri olan kültürle-rimiz de gelecek nesillerimize aktarılacak. Bu manada bu der-neğin kurulmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.

Yöresel halk oyunları gösterisi ve müzik göste-risinin de sunulduğu açılışta, Balkan Göçmen-leri tarafından oluşturulan müzik grubu ta-rafından açılış sırasında, Tuna Nehri-Osman Paşa, Türkiye’m ve 10. Yıl Marşları seslendirildi.

Balkan Göçmenleri Aydın Merkez Kadıköy’de Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği KurulduKurulan bu dernekle en önemli zenginliklerimizden biri olan kültürlerimiz de gelecek nesillerimize aktarılacak.

Zonguldak Karaelmas Ka-radeniz Ulus-lararası 12. Kültür ve Sa-nat Festivali, renkli görün-tülerle başladı.

İ s t a s y o n Caddesi’nde toplanan Bul-garistan, Romanya, Ukrayna, Gürcistan, Makedonya ve Moldova’dan gelen yabancı gruplar ile Zongul-daklı folklor grupları, Gazipaşa Caddesi’nden Zon-guldak Valiliği’ne yürüdü. Yöresel danslar sergile-yen misafir gençler, vatandaşlardan büyük alkış aldı.

Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, “Festivaller bir ülkenin, bir ilin, bir ilçe ve beldenin tanı-tımında araçtır. Bizler festival sayesinde Bulgaristan, Ro-manya, Ukrayna, Gürcistan, Makedonya ve Moldova’dan gelen misafirlerimizle kültür alışverişini sağlıyoruz.” dedi.

Daha sonra Karadeniz Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık ile beraber festival ateşini yakan Başkan Akde-mir, 12. festivalin kent insanına hayırlı olmasını diledi.

Uluslararası 12.Kültür ve Sanat Festivali

Page 3: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

B A Ş Y A Z ITürkiye’nin bin bir rengini Bayrampaşa’da bir

araya getiren “7 İklim 7 Renk” kültür şöleni, 10 gün devam etti. Öncelikle Bayrampaşa be-lediye başkanımızın ilçede faaliyet göste-ren derneklere böyle bir imkân sunduğu için ne kadar teşekkür etsek yetersiz kalır.

Bu organizasyon İlçemizde faaliyet gös-teren derneklerimizin hem kendi faaliyet alanına giren kesimler ile iç içe olma fırsa-tını verdiği gibi çeşitli derneklerin de birbir-leri ile daha yakından ilişki kurma ve bir-birlerini tanıma ve kaynaşma fırsatını da sunmuş oldu. Böylece gelecekte ortak faali-yetlerde bulunmanın da yolunu açmış oldu.

Bu nedenle bu organizasyon son derece isabetli ve güzel Bayrampaşa insanlarının da Göçmeniyle Anadolulusu ile Karadeniz-lisiyle, Ege, Güneydoğulusu ve Akdeniz-lisi ile kaynaşmasında katkıda bulunmaktadır.

Ümit ederiz ki gelecek yıllarda da bu faaliyet sürdürülecek ve gelenek-sel hala getirilecektir. Biz de dernek ola-rak elimizden gelen desteği sağlayacağız.

Bayrampaşa’nın ve dolayısı ile İstanbul’umuzun sosyal ve kültü-rel hayatına ren kattığını düşünü-yoruz ve son derece önemsiyoruz.

Sayın Belediye Başkanımızı ve organizas-yonda emeği gecen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz ve tekrar bu organizasyonda başta Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDI-NEER olmak üzere emeği geçen tüm perso-neline teşekkür eder ve bunların bir gelenek haline gelmesini arzu ederiz. Saygılarımızla

Son günlerde sanal ortamda ve Bulgaristan medyasında gelecek ile ilgili çeşitli siyasi oluşumların doğacağı ve partiler kurulacağı gibi fı-sıltılar dolaşıyor. Bizim için bunlardan ilgi çekici olanı 24 saat ga-zetesinden Kalina Vlaykova’nın bağımsız milletvekili Sn Kasım Dal ile yaptığı söyleşidir. Bu söyleşide bizim ilgimizi çeken konu Sn Kasım Dal’ın yeni bir siyasi yapı girişiminde bulunduğu ve parti kuracağını müjdelemesi idi. Sanki bu açıklama tepkileri ölçme ni-teliği taşıyor ve zemin yoklamaya kokuyordu, gerçekte böyle bir oluşuma imkân var mı, nasıl tepkiler alır “evet” mi “hayır” mı?

Çünkü Sn Kasım DAL HÖH’den ayrılması ile HÖH yönetimine karşı çok sert ve sivri söylemleri ile gündeme oturmuş ve daha o zamanlar yeni bir siyasi oluşuma ihtiyaç olduğunu ve bu anlamda elinden geleni yapa-cağını dile getirmişti. Siyasi anlamda bu çıkış, zamanlama olarak hiç de kötü değildi çok olumlu rüzgârları arkasına alabilirdi –yer, zaman, mekan ve parti yöneticilerinden memnun olmayan bir oy kitlesi. Daha da açar-sak yerel seçimlere ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir yıl kalmış, Parti yönetiminde kriz oluşmuş ve en önemlisi de kesin oy deposu olarak bili-nen kitlede memnuniyetsizlik hâkim olmuş bir havanın doruğa ulaşması.

Sn. Kasım Dal’ın bu yeni parti “yem”ine atlayanlar olmadı değil. Mer-kezi Bursa’da bulunan Bal-Göç dernek başkanı Sn. Yüksel Özkan ke-sinlikle yeni bir parti kurulmasına karşı olduklarını açıkladı. Aynı şe-kilde merkezi Edirne’de olan Trakya Balkan Federasyonu başkanı ve merkezi Sofya’da bulunan Adalet Federasyonu Başkanı yeni parti ku-rulmasına karşı olduklarını açıkladılar. Sadece Bursa merkezli BA-HAD Derneği başkanı yeni partiye destek vereceklerini dile getirdi.

Konuyla ilgili merkezi İstanbul’da bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (Bultürk) yönetim kurulunun fikir ve gö-rüşleri merak ediliyorsa spekülasyonların önünü kesmek ve bun-lara fırsat vermeden resmi olarak konuya açıklık getirmek istedik.

İlk olarak konuya ciddi yaklaşmak ve görüş belirtmek için yeterince bilgi, belge ve şeffaflık olmadığının altını çizmek isteriz.

Partinin kurucuları kimlerdir?Program ve tüzüğünün içeriği nedir ve amacı ne?Yönetimdekiler geçmişi temiz, tecrübeli ve güven veren birileri midir?Bu konular kamu ile şeffaf bir şekilde paylaşılacak ki ciddiyet kazansın ve

ilgilenen siyasetçi, yorumcu, STK kuruluşları v.s tarafından yoğru, değerlen-dirilip kayda değer analizler görüşler ortaya konulsun. Sn K.DAL gerçek-ten ciddi siyasi hamleler düşünüyorsa ve kendisini ciddiye alınmasını isti-yorsa olaylara biraz daha profesyonel yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz.

Bilindiği gibi 20 yıldır aktif olarak Bulgaristan siyasi arena-sında milletvekili olarak görev almaktadır. HÖH’ de örgütler-den sorumlu Başkan Yardımcısı olarak uzun yıllar görev alırken, üç dönem de iktidarın bir parçası idi çünkü HÖH iktidar ortağı idi.

Bu uzunca dönem içerisinde Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan’da yaşayan kendi soydaşlarının menfaatlerini koru-mak adına şahsen hangi faaliyetler de bulunmuştur ve bu hu-susta meclise kaç önerge verme teşebbüsünde bulunmuştur?

Burada bir parantez açıp eski (DC) ajanlarının isimlerin açıklanma-ması için Kasim DAL Bulgaristan Parlamentosuna bir önerge sunmuştu.

Evet, o zamanlar HÖH yönetimi Sn Dal’ın böyle giri-şimlerine engel olmuş olabilir fakat HÖH’ den ayrıldığı son dönem içerisinde hangi siyasi aktiviteleri ile övünebilir?

Artık bir buçuk yıldan bu yana kendisi bağımsız milletvekilidir, şu an önünde nasıl bir engeller vardır ki 20 yıldır kayıtsız şartsız bir dava uğuruna oy veren yüz binlerce insanımızın yaşam koşulla-rını iyileştirme, haklarını koruma adına yine bir önerge sunamıyor.

Kabul edilip edilmemesi ayrı bir konudur fakat bu ham-leleri ile kendi düşüncelerini, planlarını, programlarını kamu ile paylaşmış olacaktı. Daha da ötesi davası uğruna bir ça-bası olduğunu sergilemiş olacaktı, tabii ki varsa bir davası.

Bulgaristan Parlamentosunda görev alan Türk milletvekilleri-nin duruş sergilemesinde değerlendirmeye alınacak en hassas hu-sus hatta doruk noktası “Soya dönüş kampanyasını” kınama öner-gesinde takındıkları tavır olmuştur. Sn İvan Kostov’un sunup GERB çoğunluğu sayesinde de kabul edilen bu önerge için Sn Ka-sım DAL “evet” mi demiştir “hayır” mı, yoksa Parlamento bina-sında bulunmasına rağmen OY KULLANMAMIŞ MIDIR?

Gelecek planları ile ilgili kimlerle ciddi siyasi görüşme ve mü-zakereler yapmıştır? Yaptıysa da kimler ile - HÖH’den ihraç edil-miş eski siyasetçiler, HÖH de kabul bulmayan yeni genç ay-dınlar, dernek, federasyon, konfederasyon v.s. temsilcileri ile mi?

Sanki sefil, iki yakasını bir araya getiremeyen insan-lara gösteriş olsun diye kurulan çilingir sofralarını ve çe-virme partilerini hariç tutuyoruz, bunlara diyeceğimiz söz yok.

Yoksa bu “siyasi görüşmeler” facebook, internet medyası veya biraz para verip her hangi bir gazetede çıkan yazılardan mı ibaret?

Diğer muhalif düşünen güçlerle arası nasıl?Onlarla görüşüyor konuşuyor mu?

Davetlere karşılık veriyor mu?Sorular sonsuza dek devam edebilir fakat son olarak Sn Kasım Dal’a

sormak istiyoruz Türkiye Cumhuriyetindeki STK’lar ve Bulgaristan da ki mağdur TÜRK seçmenleri hala arkasında olduklarını düşünüyor mu?

Toparlar ve kendi analizimizi yaparsak kamu ile aşağıdaki görüşlerimizi paylaşmak isteriz.

- Bir partide 20 yıl örgütlerden sorunlu Başkan yardımcılığı yapıp partiden ayrıldıktan sonra hiçbir tane il,ilçe veya yerel yönetim peşiniz-den gelmez ise, bunun üzerine söylenecek bir şey yoktur ve olamaz .

- 2011 Yerel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri için her iki ülkenin (Türkiye ve Bulgaristan) iktidar liderleri yeşil ışık yakmışken, seçimlerde halter tabiri ile “sıfır” çekmesi, yorum yapılmasına bile gerek bırakmamıştır.

- Seçimlerde genel stratejin “denenmiş atlar” (HÖH’ün sil-diği kadrolar) olursa hüsranı önceden kabul etmen gerekir.

- Ne yazık ki bunların hepsi senaryosu önceden yazılmış ve şartları da ön-ceden belirlenmiş ve kabul edilmiş maddi çıkar gözeten bir oyuna benziyor.

Limanını bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgârın faydası yoktur.Davası olmayan insanın gelecek ile ilgili görüşü ola-

maz ve her hamlesinde kararsızlığının bir yenisini sergilemiş olur.Hayat felsefesinde iki ileri bir geri emin adımlarla ileri demektir.Fakat bir ileri bir geri tam manası ile yerinde saymaktır.

Limanını Bilmeyen Bir Gemiye Hiçbir Rüzgâr Yardım Edemez..

R a f e t U L U T Ü R KBugün dünyada Türk ürünlerinin gir-

mediği, ülkemizin ihracat yapmadığı ne-redeyse hiçbir ülke kalmadı. Amacımız, bu ülkelerdeki mevcut pazar paylarımızı yükselterek, 2023 yılında dış ticaret hac-mimizi, 500 milyar dolar ihracat ve 500 milyar dolar ithalat olmak üzere 1 trilyon dolara ulaştırmak. Hedeflerimize ulaşma konusunda çok önemli avantajlarımız var. Doğrudan uluslararası yatırımlarla ilgili şeffaf bir mevzuata ve bunun getirdiği bir güvenceye sahibiz. İkili ve çok taraflı ku-ruluş ve anlaşmaların pek çoğuna tabi ol-duğumuz için, uluslararası yatırımcılara, Türk yatırımcılarla eşit hak ve sorum-luluklar tanıyoruz” ifadelerini kullandı.

“HEDEF, DÜNYANIN İLK 10 EKO-NOMİSİ ARASINDA YER ALMAK”

Türkiye’nin 2023 yılına kadar dünya-daki ilk 10 ekonomi arasında olmayı he-deflediğini belirten Erdoğan, “Hedefimiz; 2023 yılı itibarıyla dünyanın ilk 10 eko-nomisi arasında yer almak, yıllık 500 mil-yar dolarlık ihracat hacmine ulaşmak, kişi başına milli gelirimizi 25 bin dolara çıkar-mak. Öncelik verdiğimiz bazı yatırım ko-nularına daha yoğun destekler sağladık. Az gelişmiş bölgelere yatırımları teşvik için ise bu bölgelerde yapılacak yatırımlara

ek destekler getirdik. Ayrıca, büyük ölçekli yatırımların, stratejik yatırımların ve tek-nolojik dönüşümü sağlayacak faaliyetle-rin desteklenmesine yönelik yeni düzenle-meler tasarladık. Büyüme potansiyeli olan sektörlerimizin ara malı ithalat bağımlılı-ğını azaltacak, Ar-Ge içeriği yoğun, yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli yatırım-ları ifade eden ‘stratejik yatırım’ kavramını sisteme entegre ettik. Stratejik yatırımlar, yüzde 50’den fazlası ithalatla karşılanan ara malı veya ürünlerin üretimine yöne-lik belirli büyüklükteki yatırımlardan olu-şuyor. Ülkemizde yüksek teknolojili ürün-lerin üretilmesini sağlayacak yatırımları da bu uygulama kapsamında destekliyoruz.

Yatırım ortamı reformu ve yeni yatırım teşvik sistemi, Türkiye’nin ticaret ve ya-tırımları kolaylaştıran, teşvik eden yak-laşımını yansıtıyor. Türkiye olarak; B-20 ticaret ve yatırım çalışma grubunun da önemle vurguladığı dünya ticaretinin çok taraflı serbestleştirilmesi, ticaret ve yatırım-ları kısıtlayan engellerin kaldırılması, ulus-lararası yatırımların büyüme, kalkınma ve istihdam açısından öneminin vurgu-lanması önerilerine katılıyoruz. Bununla kalmayıp, bu görüşlerin G-20 platfor-muna aktarılmasını da destekliyoruz” dedi.

Avustralya’da 200 göçmen gemiyle birlikte battıAvustralya’nın

k u z e y b a t ı s ı n -daki Christmas Adası açıklarında yaklaşık 200 ka-çak göçmeni taşı-yan bir geminin battığı bildirildi. Avustralya sa-

hil güvenlik yetki-lileri, geminin ada-nın 220 kilometre kuzeyinde bat -t ığ ını açıkladı .Yetkililer, kaza-

dan kurtulanla-rın su üzerinde görüldüğünü ve yakınlarda bulunan 3 kargo ge-misi ile 2 devriye gemisinin kaza yerine yönlendirildiğini belirtti.A r a l ı k 2 0 1 0 ’ d a C h r i s t -

mas Adası açıklarında göçmen-leri taşıyan bir teknenin kaya-lıklara çarpıp batması sonucu yaklaşık 50 kişi yaşamını yitirmişti.M A L AV İ ’ D E G Ö Ç M E N

TEKNESİ BATTI: 47 ÖLÜGüney Afrika ülkelerinden Ma-

lavi, Tanzanya ve Mozambik arasında yer alan Malavi Gölü’nde de göçmen-leri taşıyan bir tekne-nin batması sonucu 47 Somalili göçme-nin öldüğü bildirildi.Polis yetkilileri,

Tanzanya’dan yola çıkan ve yaklaşık 60 kişi taşıyan teknenin Malavi’nin Karongo bölgesi açıklarında battığını açıkladı.A r a m a k u r -

tarma ekipleri, şimdiye ka-dar 47 kişinin cesedine ulaştı.Kayıp olan diğerlerini bul-

mak için çalışmalar sürüyor.Yetkililer, Güney Yarımküre’de kış

olduğu için gölün sularının çok so-ğuk olduğunu, ölü sayısının yüksel-mesinden endişe edildiğini belirtti.Somali ve Etiyopya’daki ça-

tışmalar ve kuraklıktan kaçan-lar, Güney Afrika’ya ulaşmak için Malavi Gölü’nden geçiyor.

Satrançın F a y d a l a r ı

Zeka geliştiri-ci oyunlar de-yince ilk akla gelen satranç olmalı.Hayatı-mıza pek çok anlamda pozitif etki katmakta-dır.Gelin birlik-te inceleyelim.

1- Planlı ve disiplinli olmamızı sağlar.2-Hızlı, ve rasyonel düşün-

memize, olaylara daha akıllı-ca yaklaşmamıza yardımcı olur.3- Dikkat eksikliğini giderir ve tek bir

konu üzerine yoğunlaşmamızı sağlar.4-Ezbercilikten kurtarıp durumlara ve

olaylara kuşkucu yaklaşımı benimsetir.5-Neden-sonuç ilişkilerini

daha kolay kavramamızı sağlar.6-Başarıyı düzenli ve sistematik bir

disiplinle yakalayacağımızı gösterir.7-Detaylara daha

önem vermenizi sağlar.8-Kelimelerin ardındaki anlamla-

ra daha fazla kafa yorarsınız ve böy-lece çevrenizdekilerin aslında ne düşündüklerini görmenizi sağlar.9-Kontrollü olmayı, so-

ğukkanlı olmayı öğretir.10-Savaşçı, mücadeleyi se-

ven bir kişilik kazanmanızı sağlar.11-Hayalperest değil de olay-

lara daha gerçekçi gözler-le bakmanıza yardımcı olur.12-Yaşamınızdaki davranışların etki-

lerini daha net görmenize yardımcı olur.

Türkiye Yeni bir Yolda İlerliyor

Astana’da Düzenlenen Dede Korkut Müzik Festivali BaşladıKazakistan’ın

b a ş k e n t i Astana’daki Ka-zak Milli Öner Üniversitesi’nde düzenlenen Dede Korkut Müzik Festivali başladı.Kazakistan’ın

b a ş k e n t i Astana’daki Ka-zak Milli Öner Üniversitesi’nde düzenlenen Dede KorkutMüzik-Festivali başladı.A s t a n a ’ n ı n

T ü r k D ü n y a -s ı K ü l t ü r B a ş -kenti, etkinlik-leri çerçevesinde KazakistanKültürBakanlığı ve Astana Yunus Emre Türk Kül-tür Merkezi tarafından organize edilen Dede KorkutMüzikFestivali,renkligörüntülerle başladı.Festival kapsamında kobuz, üf-

lemeli ve telli çalgılar kategori-sinde bir deyarışmadüzenlendi. Yarışmaya; Kazakistan Azer-baycan, Kırgızistan, Özbekis-tan ve Karakalpakistan’dan yüze yakın müzisyen ka t ı l ıyor.Kazakistan’ın öndegelenkobuz

sanatçısı ve yarışmanın koordi-natörlerinden Elkuat Kazakba-yev, Türki halkaların ortak değeri olan Dede Korkut’un hatırasını yaşatmak için düzenledikleri et-kinliğin önemini vurguladı. Ka-zakbayev, festivalin kobuz mü-ziğini yaşatmak ve geliştirmek için birfırsatolacağını dile getirdi.Yarışmadailkdereceye gire-

cek müzisyenlere on bin do-lar para ödülü ve Türkiye’ye s e y a h a t b i l e t i v e r i l e c e k .

Page 4: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

4 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgar Bakan- zorunlu konut sigortasıBulgar bakandan zorunlu konut sigortası çağ-

rısı. Bulgaristan deprem açısından aktif bir bölgede yer almasına karşın, ülkedeki evlerin %10’undan azı depreme karşı sigortalı durumda.

Komşu ülkeler olan Bulgaristan, Türkiye ve Romanya’nın üçü de deprem felaketleri yaşadı. Konut sigortasının zorunlu hale getirilmesiyle ilgili tartışma, geçtiğimiz ay Sofya’nın yaklaşık 30 km güneybatısındaki Pernik kasabasının 5,8 büyüklü-ğündeki bir depremle sarsılması sonrasında yeni-den alevlendi. 22 Mayıs’ta meydana gelen ve 1858 yılından beri başkent yakınlarında yaşanan en bü-yük sarsıntı olan deprem, Pernik ve komşu köy-lerde 56 belediye binasının yanı sıra onlarca evde hasara yol açtı.

Depremden ve onun yüzlerce artçı sarsıntısın-dan yaklaşık on gün sonra, Bulgaristan Bölgesel Kalkınma Bakanı Lilyana Pavlova konut sigorta-sını zorunlu hale getirmeye yönelik yasa değişiklik-leri için çağrıda bulundu. Şu anda, sadece devlet ve belediye binalarına sigorta gerekiyor.

Pavlova’ya göre, ülkedeki bütün gayrimenkul-lerin yaklaşık %98’i özel ve bu da Bulgaristan’ı bu açıdan eşsiz bir konuma yerleştiriyor. Sofya mer-kezli Darik Radyosu’na 2 Haziran’da verdiği röpor-tajda Pavlova, “Mal sahipleri olarak, mallarımıza ... bakmalıyız.” dedi. Pavlova bütün konutların si-gortalanmasını istiyor. Bu noktada, Hırvatistan ve Arnavutluk’ta olduğu gibi sadece konut kredilerini banka vasıtasıyla finanse edenler sigorta yaptırmak zorunda. Sofya’lı bir avukat olan Maya Zlateva, prensipte buna katılıyor.

SETimes’a konuşan Zlateva, “Gayrimenkulünü

ilk sigortalattıran ben olurum, ama önce bu sistemi kapsayan yasal çerçevenin, sadece sigorta şirketle-rinin değil, her iki tarafın da çıkarlarının eşit dere-cede korunmasını sağlayacak şekilde iyileştirilmesi gerekir.” diyerek şöyle devam ediyor: “Şu anda çoğu sadece size bir poliçe satın aldırmakla ilgile-niyor. Ancak sigortayla ilgili bir olay meydana gel-diğinde, ödeme yapmakta isteksiz davranıyorlar.” Sofya’da yaşayan 40 yaşındaki işsiz Avgustina As-senova, Pavlova’nın fikrini destekliyor. SETimes’a konuşan Assenova, “Evet, evimi deprem de dahil olmak üzere hasara karşı sigortalattırdım.” diyerek şöyle devam ediyor: “Kazandığım az parayla, hiç-bir önemli hasarı kendi başıma karşılayamazdım. Ayrıca, büyük bir afette devletin herkese yardım et-meye gücünün yetmeyeceği de açık.”

Bulgaristan, 19. yüzyılın ikinci yarısından beri Richter ölçeğine göre en az 6.0 şiddetiinde 11 dep-rem geçirdi. Bulgaristan’da sistemli deprem izleme-sinin başlamasından 30 yıldan uzun süre önce, 18 Eylül 1858’de Sofya’da meydana gelen deprem, en yıkıcı felaket olarak tanımlanıyor ve Richter ölçe-ğine göre yaklaşık 9 şiddetinde olduğuna inanılıyor.

Resmi istatistiklere göre, 2011 yılında Bulgaristan’da toplam 3,9 milyona yakın konut bu-lunuyordu. Ancak sigortacılar bunların %10’undan azının, deprem hariç olmak üzere sel ve şiddetli ya-ğış gibi çeşitli doğal afetlerden kaynaklanan hasara karşı mal sahibi poliçeleriyle korunduğunu tahmin ediyor. Sofya’daki Viara sigorta acentesinin mü-dürü Anelia Angelova SETimes’a verdiği demeçte, “Komünist dönemde depremler doğal afetler lis-tesinde yer alıyordu.” diyerek şöyle devam edi-

yor: “Bu yüzden de pek çok kişi hâlâ, mal sahibi poliçesi satın al-dığında mülk-lerini depreme karşı da sigorta ettirdiğine inanı-yor. Ama artık bu ayrı bir po-liçe.”

Sofya mer-kezli özel bTV televizyon kana-lının Mali De-netleme Komisyonu verilerine dayanarak ver-diği haberde, Bulgarstan’daki bütün mülklerin sadece %8,5’inin şu anda depreme karşı sigor-talı olduğu bildirildi. Pernik depreminin, kabinede depremin sıkça yaşandığı komşu Romanya ve Türkiye’dekilere benzer bir afet sigortası havuzu oluşturma olasılığı hakkında bir tartışma başlat-tığı da bildiriliyor. Türkiye’deki Afet Sigortası Ha-vuzu, 17 Ağustos 1999’da Türkiye’nin batısını vu-ran ve 17 binden fazla insanın hayatını kaybettiği 7.6 şiddetindeki depremden sonra oluşturuldu. Par-lamentonun belediye sınırları dahilinde kayıtlı tüm meskun binalar için deprem sigortasını zorunlu kı-lan yasayı geçirmesine karşın, uygulamaya ancak yer yer rastlanıyor. Romanya’da 2008 yılında ku-rulan Afet Sigorta Planında da konutların deprem, toprak kayması veya sele karşı sigortalanması zo-runlu kılınıyor.

Mutlaka sizden daha zeki olan biri vardır. Çoğumuzun aklına hep de son anda parlak bir fikir gelir. O fikir bize aittir ve muhakkak bizden başka kimse onu akıl edememiştir. Bu heyecanla, şevkle ve coşkuyla harekete ge-çeriz, ama ardından mutlaka bunu bizden önce en az yüz kişinin de akıl et-tiğiniz görürüz. Şanslıysak, zafer coşkusundan geriye soğuk bezelye yemeği tadında buruk bir ruh hâli kalır. Şanslı değilsek çok daha fazlasını kaybederiz.

Örneğin; Nottinghamshire’da işçiler su kanalını temizlerken suyun dibinde ka-

lın bir zincire denk gelirler. Yerinden oynatmak neredeyse imkansız gibidir. Birden akıllarına çok parlak bir fikir gelir ve zinciri bir vince bağlayıp çeker-ler. Zinciri çıkarmaya çalıştıkları sırada yanlışlıkla kanalın dubasını da çıkarır-lar ama kimse fark etmez bu durumu. İşi başarmanın verdiği hazla çay iç-mek için mola verirler, ancak döndüklerinde gördükleri şey alacakaranlık kuşağı öykülerinden farksızdır. Bütün suyu yakındaki Idle ırmağına boşa-lıp giden kanalda bir dizi tekneden başka hiçbir şey kalmamıştır. Titanik’ten bahsetmeye ise hiç gerek bile yok. Bir çoğunuz filmini izleyip ne kadar ba-sit bir hataya kurban gittiğini görmüşsünüzdür. Kaptan zekiydi ya, ondan…

Tarih yazmak kolay bir iş değil, dahası tarih her zaman başarılarla da dolu de-ğildir. Daha kötüsü tarihe bir dizi yanlışlıklar, hatalar ve aldanmalar yön vermiştir.

Dış politika da öyledir, savunma da. Bu yüzden bütün devlet adamları Pirüs Zaferi yaşamaktan korkarlar.

Onları da rakipleri “siz Pirüs zaferine koşuyorsunuz” diye telaşlandırırlar. Pi-rüs ile ilgili rivayet iki türlüdür. Birincisine göre antikçağda Balkanlar’da bü-tünlüğü sağlamış tek kişi olan İllirya kralı Pyrrhos, uzun bir savaştan sonra Romalıları dize getirdiğinde, kendi ordusunda da ancak birkaç kişi sağ kal-mıştı. Literatürde “tüm tarafların yenik çıktığı savaş” anlamına gelen “Pi-rus Zaferi” deyimi işte buradan gelir. Bir diğer rivayete göre kendini di-ğerinden zeki zanneden iki ordu, dolambaçlı yollardan birbirinin kalesine saldırır. Her iki orduda, bütün halkı katledip zaferi kutlamak için kendi ka-lesine döner. Zafer kazanılmıştır, ama geriye de hiçbir şey kalmamıştır.

Aslında insanın kendisinden en çok korkması gereken zaman ken-disini en yakışıklı, güzel veya zeki hissettiği zamandır. Öyle anlarda altına imza atılan faturalar genellikle birkaç kuşağın azabı ile ödenir ve beddua-lar da kredilerdeki “libor artı faiz” misali, “belâ artı beddua” şeklinde gelişir.

Böyle bir hatayı İkinci Dünya Savaşı’nda Kızılordu’da yaptı. Alman tank tugayları yüzünden deliksiz bir uyku uyuyamayan ve kendisini fena halde zeki zanneden bri Sovyet generali, köpeklerin şartlı refleksinden yararlan-maya karar verildi. Bütün Sovyetlerden sürüler halinde köpek, enik ne bulu-nursa toplandı. Hayvancağızlar aç bırakıldı, mamaları tankların altına konuldu. Böylece “insanın en sadık dostu” olma talihsizliği yaşayan köpekler, karınla-rını doyurmak için salındıklarında koşup tankların altına girmeyi öğrendiler. Al-manlar saldırınca Sovyet ordusu bütün köpekleri, bomba yüklü halde saldı. Ufak ayrıntı; Köpekler mama için alıştıkları Sovyet tanklarının altına koştular.

Biz her ne kadar sinsilikleri ve üçkağıtçılıkları yüzünden Çin ordusunu sıklıkla suçlasak da, aslında tarih boyunca savaş meydanlarında, rakiplerimizin sülalele-rinin ve halklarının sonraki yıllarda çokca “belâ artı beddua” üretmesini sağladık.

Çok eskilere gitmeye de gerek yok. Ağaçların boyanıp top bataryası gibi gösterilerek teslim alınan kalelerden de, atların arkasına çalı bağlayıp, 30-40 kişi ile kaldırılan toz marifetiyle kovalanan düşman ordusundan da çok sonra, sadece bu 20. Yüzyılda bile Türk pratikliğini sıklıkla ortaya koyduk;

1913 yılında Çanakkale’deki Hamidiye Kruvazörü İstanbul’daki Har-biye Nezaretine bir mesaj çekti; Geminin makine dairesine bir yangın çık-mıştı, söndürülemiyordu. Durum çok kötüydü ve gemi Erenköy Koyu’na çekilmişti. Bu acil mesaj şifresiz, yani her isteyenin elde edebileceği gibi gön-derildi. Böylece Boğazın ağzında Hamidiye’yi bekleyen Yunan gemileri bölgeyi terk ettiler. Hamidiye de elini kolunu sallaya sallaya Ege’ye geçti. Yu-nan gemileri Hamidiye’yi savaşın sonuna kadar kovalamak zorunda kaldılar.

Çanakkale Savaşı’nda siperden sipere atılan el bombala-rını engellemek için Anzakların siperlerin üzerine ağ gerdirdiği de bili-nir, Türk ordusunun da bunun üzerine el bombalarına kanca taktığı da.

Ama bundan çok daha fazlası vardır. Örneğin İngilizler Alman deni-zaltılarının yerini tespit etmek için balıkçı teknelerinin kenarlarını tahtalarla yükseltiyordu ve Alman denizatlısı da İngiliz gemisi batırmak için ateş et-tiğinde yerini belli ediyordu. Hatta General Hamilton Türk ordusuna cep-hane harcatmak için eski yolcu gemilerine ince sactan borular ekleyip sa-vaş gemisi görünümü veriyordu. Sanki savaş değil de, üçkağıtçılık yarışı.

Ama işte, yazının başında belirtildiği gibi, insanın hata yapmaya en ya-kın olduğu zaman kendisini çok zeki hissettiği andır. İngilizler Seddülba-hir ve Arıburnu’ya yapacakları çıkartmanın gizlenebilmesi için, 300 kişi-lik bir birlikle Saros’a aldatma harekatı ile çıkmaya ve bu arada Bolayır’ı topa tutmaya karar verdiler. Böylece Türk birlikleri çıkartmanın Saros’a yapılacağını zannedeceklerdi. Ama öyle olmadı. Ordu ilk olarak kan-mış gibi davrandı. Bu arada mandalara bağlanan toplar yol boyunca ateş ederek, sanki mevcuttan çok daha fazla top bataryası varmış gibi Sed-dülbahir ve Arıburnu’ya gittiler. Bundan başka saman dumanı püskür-ten soba boruları da çoktan yerlerini almıştı ve İngilizlerin planları altüst oldu.

Bir de Goliath adında efsanevî geminin batırılışı vardır. Bu görev Muavenet-i Milliye muhribine verildi. Muavenet-i Milliye bir gece ka-ranlıkta sessizce Goliaht’ı ararken, onunla burun buruna geldi. Goliath Muavenet’in hangi gemi olduğunu öğrenmek için olmak için ışıldakla pa-rola sordu. Muavenet de ona parola sordu. Karşılıklı “sen ne diyorsun –asıl sen ne diyorsun” muhabbeti bir süre devam etti. Elbette parola so-rusuna parola sorusu ile yanıt verilmezdi. İngilizler bunun ne anlama gel-diğini düşünürken, Muavenet’in üç torpidosu yola çıkmıştı bile. Böy-lece Majesteleri’nin Goliath muahrip sınıfından efsane sınıfına terfi etti.

Çanakkale denilince, İngiliilerin Gelibolu’yu nasıl tahliye ettikle-rini anlatmadan da olmaz; Askerler siperleri terk etmeden önce tüfekler bir yere sabitlendi, tetiklere ip bağlandı. İpin ucuna da boş konserve ku-tuları. Kutuların üzerine altı delik başka kaplar. Kaplardan damlayan su-lar konserve kutularını dolduruyordu. Dolan kutuların ağırlığı ipi çekiyordu ve kutudaki su boşalırken tüfekler patlıyordu ve kaplar konserve kutu-larını yeniden doldurmaya başlıyordu. O kadar ki, İngilizler siperleri terk ettikten yarım saat sonra bile tüfekler ateş etmeye devam ediyordu…

Askeri tarihçiler bu aldatmacanın İngilizlerin Çanak-kale Savaşı’ndaki tek başarılı harekatı olduğunu yazarlar.

Dediğim gibi, kendinizi zeki hissettiğiniz bir an gelirse, kendi-nizden korkun. Şâyet kendinizi hem zeki, hem yakışıklı veya gü-zel hissederseniz, sakın bir şey imzalamayın: Ne olur, ne olmaz!

Emin Olun En Zeki Siz DeğilsinizHüseyin YILDIRIM

Bulgaristan’dan İş Adamlarına 1 Yıldan 3 Yıla Kadar Vize. Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Dimitar Hadliev, iş adamlarına bir yıldan 3 yıla kadar vize verdiklerini söyledi.

Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Dimitar Hadliev, iş adamlarına bir yıldan 3 yıla kadar vize verdiklerini söyledi.

Bulgaristan’ın Bursa Konsolosu Dimitar Hadliev, Shu-men Belediye Başkanı Krasimir Kostov, İstanbul Bulgaris-tan Cumhuriyeti Başkonsolosluğu’na bağlı Ticari-Ekonomik İlişkiler Departmanı yöneticisi Ognian İvanov, Bursa Tica-ret ve Sanayi Odası’nı (BTSO) ziyaret etti. BTSO Başkan Yardımcısı Ali Hazır tarafından karşılanan heyet ile ikili ti-cari görüşmeler yapıldı. Görüşmeler öncesinde konuşan Ali Hazır, “Bulgaristan, Türkiye ve Bursa için çok önemli bir ülkedir. Bulgaristan’ın AB’de olmasını önemsiyoruz, Bulgaristan’daki değişimi rahatlıkla görebiliyoruz. Bölge açı-sından gelişmiş bir Bulgaristan her zaman Türkiye’nin aley-hinedir. Ticari ilişkilerimizi daha üst noktalara getirmemiz mümkün, fakat bir iş adamı yatırım yaptığı ülkeye rahat gi-dip gelebilmeli. Diğer ülkelere baktığımız zaman Batum ve Gürcistan vize rahatlığı sayesinde gelişiyor. Burgaz ve Varna, Türkiye için çok yakın turizm bölgeleri. Rahatça gidilip geli-nebildiği takdirde turizm ve yatırım imkanları daha da gelişe-bilir. Bursa’da konsolosluk olması bizim için büyük avantaj. Dünya ticaretinin yüzde 70’i sınır komşusu olan ülkeler ara-sında gerçekleştiriliyor. Bizim de Bulgaristan’da yapacak çok işimiz var” diye konuştu.

Bulgaristan’dan Türk İş adamlarına 1-3Yıllık Vize

Sigara Yasağı Bulgarları İkiye Böldüİki uzlaşmaz taraf, Avrupa’nın en çok si-

gara içilen ülkelerinden birinde uygulanan yeni bir sigara içme yasağına sert tepki gösteriyor.

Bulgaristan’daki yeni sigara yasağı, “Ne Ha-rika Bir Dünya” adlı bir etkinlikle başladı.

Parlamentoda Mayıs ayı ortasında kabul edilen ve Bulgaristan’daki sigara içme yasağını bütün kapalı ve bazı açık kamusal alanlara genişleten yeni bir yasa, söz konusu ted-biri destekleyenlerle ona karşı çıkanlar arasında hâlâ devam eden bir söz düellosuna rağmen 1 Haziran’da yürürlüğe girdi.

Söz konusu hamle, Bulgaristan’da devlet daireleri, okullar, çocuk yuvaları, havaalanları, toplu taşıma araçları ve taksilerde sigara içilmesinin ilk kez yasaklanmasından yedi yıl sonra geldi.

Şu anda sinemalar, çocuk parkları, okul bahçe-leri, açık hava etkinliklerinin yanı sıra restoranlar, bar-lar ve kafelerde de sigara içilmesi tamamen yasak; son yedi yıldır bu tür tesisler sektörde kalabilmek için si-gara içenlere ayrı bölümler oluşturmak zorunda kalmıştı.

Yemek veya içki arasında bir sigara yakmak isteyen tirya-kiler, artık dışarı çıkmak veya 150 ila 250 avroluk para cezası ödeme riskini göze almak zorunda. Mekan sahipleri veya işletmecilerine verilecek cezalar ise ilk kusurda 2 bin 500 av-rodan, kusurun tekrarında 5 bin avroya kadar ulaşabiliyor.

7,4 milyonluk Bulgar nüfusunun yaklaşık yarısı dü-zenli olarak sigara içiyor ve bu da ülkeyi Yunanistan’dan sonra AB içinde en fazla sigara içilen ülke yapıyor.

Boşnak Kadınların Açılan Tiyatro Sahnesinde Yeryüzü Tiyatrosu, İzmir’de yaşa-

yan Boşnak vatandaşlara, Ölü Kadın-lar Şarkısı adlı oyunu Konak Belediyesi Dr.Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür ve Sanat Merkezi’nde özel olarak sergiledi.

İzmirli Boşnaklar Derneği Başkanı Hamza Yavuz, oyunun yakın tarihin trajik olayla-rından Bosna İç Savaşını konu aldığını söy-ledi. Konak Belediye Başkanı Dr.Hakan Tar-tan da,” Oyunun özel konukları, Boşnak kökenli İzmirliler. Oyunda anlatılanların ta-nığı ya da bu dramı yaşayanların çocukları, yoğun bir katılımla Ölü kadınların şarkısını hep birlikte duygulu anlar yaşayarak izle-dik” dedi. Ölü Kadınlar Şarkısı adlı oyunu,

topluluğun Genel Sanat Yönetmeni ve dra-maturgu Haluk Işık sahneye koydu. Danış-manlığını Lida Demiroviç Güventürk’ün yap-tığı oyunun çevre düzeni ve giysileri Aslıhan Işık’a ait. Oyunda Bosnalı kadınların öyküle-rine, özel olarak hazırlanmış filmler eşlik etti.

Sırbistan, Gizli Servis Arşivlerini AçacakUzmanlar, gizli servis arşivlerinin açılmasının yeni

Sırp hükümeti için zor bir görev olacağını söylüyor.Sırp vatandaşları 2002 ve 2003 yıllarında dev-

let güvenlik dosyalarını görebiliyordu. [Reuters]Yaklaşan AB üyelik faslının şartlarını yerine getir-

mek için, Sırp hükümetinin güvenlik teşkilatlarında re-form yapması gerekiyor. Avrupa Parlamentosu (AP) Mart ayında, ülkenin güvenlik teşkilatları üzerindeki mec-lis denetimi ve kontrolünü güçlendirmesini tavsiye et-miş ve ulusal arşivlerin açılmasını talep etmişti - özel-likle de eski Yugoslav döneminden kalan gizli arşivlerin.

Brüksel’in önerlerine rağmen, Sırbistan’da yapı-lan son parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçim kam-panyası sırasında, güvenlik teşkilatları reformuna kuru-lacak hükümetin öncelikleri arasında yer verilmedi.

Avrupa-Atlantik Çalışmaları Merkezi (CEAS) müdürü Jelena Miliç SETimes’a verdiği demeçte, “Sırbistan’da ve diğer eski Yugoslav ülkelerinde gizli arşivlerin açıl-masına karşı bir direniş var, çünkü bunun yapılması bü-yük olasılıkla devlet güvenlik teşkilatlarının 1990’lardaki silahlı ihtilaftaki rolünü ortaya çıkaracak.” diyor.

Miliç, arşivleri açma meselesinin, hükümetin bugüne kadar ele almaktan kaçındığı siyasi cinayetler, Kosova’da işlenen suçlar ve NATO müttefik hava saldırıları sıra-sındaki sivil kurbanlarla bağlantılı olduğunu da ekliyor.

Belgrad Güvenlik Fakültesi öğretim üyesi Zo-ran Dragisiç SETimes’a verdiği demeçte, “O dönemde dağıtılmadıkları için, eski Yugoslav ülkelerinin gizli servisleri ve gizli servislerdeki şahıslar Balkanlar’daki or-ganize suçun başlıca failleriydi ve hala da öyleler.” diyor.

Ancak aynı zamanda Askeri Güvenlik Dairesi ve Sa-vunma İstihbarat Dairesi’ni de kapsayan bakanlığın gi-den Savunma Bakanı Dragan Sutanovac, beklentilerin ak-sine, arşivlerin açılmasının çözüm getirmeyeceğini söylüyor.

B92 televizyonuna konuşan Sutano-vac, “Gizli arşivlerin açılması hassas bir mev-zudur ve geçmişe bir son vermeliyiz.” diyor.

Sırp Yenilik Hareketi (SPO); hükümetin arşivle-rin açmaktan kaçınmasının bir diğer nedeninin de, bun-ların 1990’larda eski Yugoslavya’da gerçekleştiri-len yasadışı eylemlerde rol alan ve hala savunma sektörleri ve polis teşkilatında çalışmakta olan insan-ları ortaya çıkarabilecek olması olduğunu ileri sürüyor.

SPO milletvekili Aleksandar Jugoviç SETimes’a verdiği demeçte, “Arşivlerin açılması, Sırp hal-kına olan borcumuzun en azıdır. Bu, Slobo-dan Miloseviç rejimini deviren Sırbistan’daki de-mokratik muhalefetin önemli bir sözüydü.” diyor.

SPO Genel Başkanı Vuk Draskoviç, Sırp gizli ser-visleri tarafından düzenlenen iki suikast girişimine he-def oldu. 2004 ve 2010 yıllarında SPO, güvenlik teşki-latı arşivlerinin açılmasına ilişkin bir yasa sunmuş, ancak öneri genel kurul gündemine hiçbir zaman alınmamıştı.

Sırp vatandaşları, bir hükümet kararının izin verdiği 2002 ve 2003 yıllarında devlet güvenlik dosyalarını görebiliyordu. O dönemde, yaklaşık 8 bin kişi arşivlerdeki dosyaları görme talebinde bulunmuştu. Ancak bunu sadece 380 vatandaş yaptı.

Yılın ilk çeyreğinde Türkiye’ye toplam 3,2 milyon yabancı turist ge-lirken, en çok giriş yapan-lar Almanlar oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerinden derlenen bilgilere göre, Ocak-Mart ayları döne-mini kapsayan yılın ilk çeyreğinde Türkiye’ye 0-14 yaş grubundaki kişiler hariç top-lam 3 milyon 161 bin 195 yabancı turist giriş yaptı.

Söz konusu dönemde Türkiye, ülkeye giriş yapan ya-bancı turistlerden toplam 2 milyar 3 milyon 547 bin dolar ge-lir elde etti.

Bu gelirin en büyük kısmı Almanlardan geldi. Almanla-rın Türkiye’ye kazandırdığı turizm geliri yılın ilk çeyreğinde 296 milyon 122 bin dolar oldu. Ülke toplulukları dikkate alınmazsa, turizm harcamalarında Almanları İranlılar, Ruslar, Fransızlar ve Bulgarlar takip etti. Bu dönemde, Türkiye’ye en çok giriş yapanlar da yine Almanlar oldu.

Yılın ilk çeyreğinde Türkiye’ye en az İsrailliler geldi ve en az harcamayı da yine İsrailliler yaptı.

Bu Yıl En Çok Alman Geldi

Page 5: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Yeryüzünde 1.5 milyarı aşan Müslüman gön-lün birleştiği nokta, Kâbe. Yer-yüzünün ilk bi-nası ve mabedi. İlk insanın ha-yat mücadele-sini verdiği toprak

Dünyanın her yerinden Müslü-manların namaz-larda yöneldikleri Kâbe, yeryüzünde insanlar için kurulan ilk binadır. Hz. Adem ve Hz. Havva validemiz hayat mücadelelerine buradan başladılar. Temeli Hz. Adem tarafından atılan Kâbe, Allah’ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail ta-rafından Mekke’de yapılmıştır. “Mescid-i Haram” denilen mabedin ortasında bulunan Kâbe, kuzey-doğu duvarı 12.63; kuzeybatı duvarı 11.03; güney-batı duvarı 13.10; güneydoğu duvarı 11.22 ve yük-sekliği 13 m. olan 145 m2 alan üzerine kurulmuş taş bir binadır. Üzeri siyah bir örtü ile örtülüdür. Örtüsü her sene hac mevsiminde yenilenmektedir. Kâbe’nin köşeleri yaklaşık olarak dört ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır. Doğu köşesine “Hacer-i Esved” veya “Şarki”, ku-zey köşesine “Iraki”, batı köşesine “Şâmi” ve gü-ney köşesine de “Yemâni” denir. Bugün, dünyada hiçbir yer, Kâbe kadar ziyaret edilmemektedir. Bu haliyle Mekke ve Kâbe, siyasi sınırları ortadan kal-dırarak insanlar arasında birleştirici, bütünleştirici ve toplayıcı bir rol oynayan bir merkez olmuş-tur. Ve insanlar yine hiçbir dini merkezle günün 24 saatinde aralıksız bağlantı halinde değildirler.

Mescid-i Haram “Mescid-i Haram”, Mekke’de ortasında

Kâbe’nin bulunduğu büyük bir mabettir. Buna “Harem-i Şerif” de denir. Mescid-i Haram, Hz. Peygamber döneminde, Kâbe’nin etrafındaki kü-çük bir alandan ibaret iken ilk olarak Hz. Ömer

tarafından genişle-tilmiş ve etrafı bir duvarla çevrilmiş-tir. Daha sonraları Mescid-i Haram gü-nümüze kadar pek-çok defa genişletil-miştir. Kanuni Sultan Süleyman tarafın-dan tavanı onarılan Kâbe, beşinci onarı-mını I. Ahmed dö-neminde görmüş, IV. Murad döne-minde çıkan sel bas-

kını sonucunda üç cephesi yıkılmış ve yine aynı padişah tarafından onarılmıştır.

Bugün Mescid-i Haram, yüzbinlerce insa-nın içinde ibadet edebileceği genişlikte bir alana sahiptir. Mescid-i Haram’ın içinde, Kâbe’den başka “Makam-ı İbrahim” ve “Zemzem” ku-yusu bulunmaktadır. “Zemzem”, halen Kâbe’nin 20 m. kadar doğusunda, “Makam-ı İbrahim” e yakın bir yerde bulunan kuyudan çıkmakta-dır. Bu kuyu tavaf alanının altındadır. Kuyuya biri bayanlara diğeri erkeklere ait olmak üzere iki ayrı yerden merdivenlerle inilmektedir.

Kâbe ilk bakışta etkiliyor Uzmanlar, Kâbe’nin tıpkı radyason etkisi gibi

insan vucuduna etki yaptığını belirtiyorlar. 1996 yılında Kâbe’nin içinde bulunan Kızılay ilk yar-dım bürosuna başvuruda bulunanlar arasında ya-pılan araştırmada hastaların yüzde 95’ninin psiko-lojik olduğu ortaya çıktı. İlginç olan bir diğer taraf ise buraya başvuranların yüzde 80’inin Türk ol-ması. Bunun sebebini ise tıp otoriterleri şöyle açık-lıyorlar: Buraya gelen hacılar yıllardır bu anı bek-ledikleri için aniden Kâbe’yi görünce büyük bir enerji altında kalıyorlar. Onun için diğer ülke-ler burayla ilgili olarak hac öncesi ciddi manada maddi ve manevi eğitim veriyorlar. Ama Türk ha-cılarına böyle bir eğitim verilmediği için hacıla-rımız burada bu yoğun enerjiyi kaldıramıyorlar

Felluce’yi napalm bom-balarıyla yakan Amerika, dire-nişçilere karşı kimyasal silah kullandı. So-kaklar yanmış, parçalanmış ce-setlerle dolu. ABD güç-leri ağır kayıplar verdi. O kadar büyük pat-lamalar oluyor ki, deprem etkisi yapıyor.

Amerikan savaş uçakları, Kadir gecesi Felluce’de direnişin yoğun olduğu bölgelerde Napalm bom-bası ve kimyasal silah kullandı. Kudüs Press ajansının, Felluce’de bulunan tıp doktorlarına dayanarak verdiği bilgiye göre, “İşgal güçleri direnişin yoğun olduğu bü-yük bir alanda kimyasal silah ve zehirli gazlar da kul-landı. Şehrin kuzeyinde sokaklar cesetlerle dolu” denildi.

Felluceli Dr. Muhammed el-Cemili, ajansa yaptığı açıklamada, Felluce direnişinin ikinci gönünde Ameri-kan işgal güçlerinin büyük kayıp vermesinin ardından ön-ceki gece kimyasal silah ve zehirli gazlara başvurduğunu söyledi. Şehrin üzerine inanılması güç devasa bombala-rın düştüğünü ve büyük şiddette deprem sarsıntısı oluş-turduğunu belirten Dr. Cemili, uluslararası kanunları ihlal

eden silahların Felluce’de kullanıldığını belirterek, dünya devletlerinin buna karşı derhal harekete geçmesini istedi.

Direnişç i ler kazanınca , kul landı lar Dr. Cemili, kimsayal silahların çok büyük alan için-

deki insanları ciltlerini yaktığını ve öldürdüğünü kay-detti. Felluce direnişinin ilk ve ikinci gününde onlarca ABD askerinin öldüğünü, 3 Apachi helikopterin düşü-rüldüğünü, birçok tank ve zırhlı aracın tankın tahrip edil-diğini vurgulayan Cemili, direnişçilerin işgal güçlerin-den aldıkları bölgelerde Irak bayrağını dalgalandırdıklarını ifade etti. Dr. Cemili, direnişçilerin bu üstünlüğünün ar-dından işgal güçlerinin önceki akşam acımasızca kimya-sal silaha ve zehirli gazlara başvurduğunu ve bunlar ara-sında Napalm olduğundan şüphesinin olmadığını bildirdi.

‘ A m e r i k a l ı l a r y a l a n s ö y l ü y o r ’ “Felluce saldırısının bir parçası olamayız” deyip Geçici

Irak Hükümetinden çekilen Irak İslam Partisi Başkanı Dr. Muhsin Abdülhamid, “Amerikalılar yalan söylüyor” dedi. Ne Felluce’de ne de sünni üçgeni olarak bilinen bölgelerde ez-Zarkavi adında birinin bulunmadığını belirten Abdülha-mid, ABD ordusunun Iraklıların yüzakı olan şanlı Felluce di-renişi kıramadıkları için bu tür yalanlara başvurduklarını söy-ledi. Irak’ın yabancı güçler tarafından işgal edilmiş bir ülke olduğunu belirten Muhsin Abdülhamid, “Uluslararası huku-kunda teyid ettiği gibi bu ulusun direnişe başvurması en ta-bii hakkıdır” dedi. Abdülhamid, Iraklılar işgalciler tarafından gasbedilen haklarını direnişle almaya çalıştıklarını bildirdi.

KariyerBu Mu

Olmalı?

Toplum Hakları ve İdeolojiler

Hangi hikâye doğrudur, bilemem. Bir hikâyeye göre adamın birisi bir gün umuma açık tuvalete girmek zorunda kalmış. Oradaki bir görevli, ken-disini ikaz edip, soldaki ibriği almasını istemiş. O nedenini sorduğunda ise, “ben ibrikçibaşıyım” de-miş. Çünkü görevini yetki, konumunu makam ola-rak görüyormuş. Yetkiye bak, makama bak. Bir başka hikâyeye göre ise Osmanlı’da sarayda ib-rikçiler varmış. Padişaha hizmet edene ise ibrik-çibaşı denilirmiş. Hangisi daha doğru bilemem.

Ama bildiğim kadarıyla ibrikçibaşının eşan-lamlısı bir kelime var; Bokyedibaşı. Osmanlı’da “bok” demezlermiş, “necaset” derlermiş. Telâffuzu hoş, kullanımı şık, güzel bir söz. Diyebilirsiniz ki, ha “bok” demişiz, ha “necaset” demişiz, ne fark eder? Çok şey fark eder. Hangi kelimeler ile ko-nuşuyorsanız, dünyayı da o kelimeler ile algılıyor-sunuz demektir. Kelimeler kodlar, lisânlar kod di-zileridir. O nedenle “bok” diyenler ile, “necaset” diyenlerin hayata bakışlarını ortaya koyan kod-ları da, kodlarının dizileri de farklıdır. Necaset bok-tan iyidir. Hele ki shit’ten kesinlikle daha iyidir.

İbrikçibaşı olmak için ibrik gerekmez. Onları el-lerinde ibrikle göremezsiniz. Onlar ellerinde ibrikle de gezmez. Ama sınıfta mümessil, askerde çavuş, büroda şef veya müdür, takımda kaptan olunca kendilerini gösterirler. Hem de nasıl! Yürüyüşleri, duruşları, bakışları değişir. Omuzlar dikleşir, boyna kramp girer, bütün vücutla dönülür. Kollar genel-likle belde bağlanır, adımlar büyür, gözler küçülür.

Sınıfta konuşanları tahtaya yazanlar onlardır. Askerde de askere karşı en katı olanlar da onlar-dır. Büroda da bir tek onlar “bana bey diyeceksi-niz” derler, takımda da kendilerine “kaptan” di-yenler ile demeyenleri birbirinden ayırırlar. Yanlış anlaşılmasınlar; güce tapmazlar, güce itaate bayı-lırlar. Okul müdürünün alacağı makas, bölük ko-mutanının vereceği aferin, bir üst amirin vere-ceği selâm ve antrenörün övmesi onları yüceltir…

Ömürleri boyunca –hatta torunlarına- an-latacakları bir sürü de güzel anıları vardır;

-Birden müdür içeri girdi. Hemen konuşanların is-mini verdim. En başa da beni sevmiyenleri koydum.

-Sonra bir baktım teğmen gelmiş, bana bakıyor. Askerler de sus pus olmuş bana bakıyor. İşte ko-mutanım dedim, şu şu askerler dediğimi yapmıyor.

-Dedim ki genel müdüre; “Sayın büyüğüm, muhterem amirim. Çok haklısınız” dedim. O çıkınca herkese hafta sonuna mesai koydum.

-Yahu bizim orta sahada durmuş, hoca bana bakıyor. Aldım topu sola çapraz kaydım. De-fanstakiler, orta sahadakiler şaşırdı kaldı. Sonra daha da ileri çıktım. Forvetler de kıskanıyor beni tabii. Onları hep fazladan koşturuyorum ya.

Hiç bitmez hiç. Ama fena da bir durum vardır. Çünkü ibrikçibaşı olmak bir süre sonra kalıcı bir ruh hâline gelebilir. Hatta bence ibrikçibaşı olunmaz, ib-rikçibaşı doğulur! Belki de bütün ibrikçioğulları yukarıdakileri aynı veya farklı sırayla yaşarlar.

Taksiye binerlerse şoföre, otobüse biner-lerse muavine, gittikleri bakkala, uğradık-ları manava ve apartman yöneticisine yaltak-lanırlar. Çünkü bu onlar için mecburiyettir. Yarın kimin ne olacağı belli olmaz, kimin kimi ta-nıdığı hiç bilinmez. Herkesle iyi olmaz lâzım…

Ama muhalifleri de vardır. Muhaliflerinin ra-hatsızlığı ise genellikle ibrikçibaşı değildir. Kendi-lerinin ibrikçibaşı olmamasıdır. Bazı yerlerde ib-rikçibaşı birden fazladır. Bir de elbette birden çok ibrikçibaşı aday adayının olduğu ortamlar vardır.

Ama öyle ya da böyle, bütün ibrikçioğulları giz-liden birbirini destekler. Çünkü ibrikçibaşı olma-yanlar düşmandıri, tehdittir, rakiptir. Her ibrikçioğ-lunun gizli bir hedefi vardır. Hepsi o hedefi paylaşır; İbrikçioğulları İmparatorluğu’nu kurmak. Ama bu göründüğü kadar korkunç değildir. Çünkü bir ib-rikçioğlunun var olabilmesi için, ibriğini zimmetine alacağı bir efendisi olması icap eder. Denilebilir ki, o zaman da kıdemsiz ibrikçibaşı kıdemli ibrikçiba-şının ibriğini tutar. Bu mümkündür. Ama yine de o sistemde “adaletsiz ibrik paylaşımı” meselesi baş-lar. Çünkü her ibrikçi ibrik taşıdığı müddetle yaşar.

Sonra, sonra yeni bir ibrikçi çıkar. İbrikle gelen ib-rikle gider. Ondan sonrasında ibriğin itibarı yeni ibrik-çiye ait olur. İbrikçilik makamı da, ibrikçibaşı sıfatı da...

ABD, Kimyasal silah Kullandı!

Recep Tayyip Erdoğan (RTE) Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Arif Yılmaz basında çıkan çayda kanserojen maddeler var haberi üzerine yaptığı açıkla-mada “Türk Çayı temizdir.” Recep Tayyip Erdoğan (RTE) Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz basında çıkan çayda kanserojen maddeler var

haberi üzerine yaptığı açıklamada “Türk Çayı temizdir. Bizim çayımızda haşere için ilaç dahi kullanılmıyor” dedi.Son günlerde yabancı basında çıkan “Çayda Kanserojen mad-deler var, sağlığa zararlıdır” haberi üzerine açıklamada bulu-nan Rize RTE Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Arif Yılmaz “Rize ağırlıklı olmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 200 bin ai-lenin geçim kaynağı olan çay üzerine çeşitli doğru olmayan şi-şirme haber haberler yayınlanıyor. Bizim bölgemizde üretilen çayda kesinlikle kanserojen madde yoktur. Burada üretilen çay üzerinde haşerede olmaz, çünkü kışın kar altında kalıyor çayı-mız. Kar altında kalan çayda haşere olmayacağı için ilaçlamada yapılmaz. Ama dünyanın başka yerlerinde üretilen çaylara katkı maddeleri karıştırıldığı bilimsel olarak tespit edilmiştir. Bu çaylar pestisit ihtiva ediyor. Pestisit olan maddelerden kullananlarda si-nir bozuklukları, düzensiz doğumlar gibi bazı hastalıklar görü-lebilir” dedi.

ABD Bölünüyor mu?

Mahmut ORAL

Türk Çayında Zararlı Madde YokAmerika’daki başkanlık seçimini kaybeden Demokrat-lar, kazandıkları 19 eyaleti ‘Kanada Birleşik Devletleri’ adı altında Kanada’ya katılmış olarak gösteren bir haritayı internette dolaştırıyor. ABD’de başkanlık seçimini ABD Başkanı George Bush’un kazanması üzerine hayal kırıklığına uğrayan Demokrat Partililer, e-posta yoluyla, Demokrat aday John Kerry’nin kazandığı eyaletlerin Kanada’ya katıl-dığını gösteren bir haritayı dolaştırıyor. Bu yeni haritaya göre, Kerry’nin kazandığı ve maviyle gösterilen “Demokrat Partili 19 eyalet’’, “Kanada Birleşik Devletleri’’ adı altında Kanada’ya katılmış olarak gösteriliyor. Haritada, Cumhuriyetçi Partili Bush’un kazandığı ve kır-mızıyla gösterilen 31 eyalet ise Bush’un dindarlığına gön-derme yapılarak “İsa’nın ülkesi’’ olarak adlandırılıyor. Kerry, Washington, Oregon, California, Minnesota, Wisconsin, Michi-gan, Illinois, Maryland ve kuzey doğu eyaletlerinde kazanmıştı. İnternetteki başka bir haritada da Kerry’nin kazandığı kıyı eya-letlerine referans olarak “kıyı’’ anlamına gelen “coast’’ ve “ütopya’’ kelimesinden üretilen “Coastopia’’ adlı bir ülke yer alı-yor. Kuzeydoğu ve kıyı eyaletleri geleneksel olarak Demok-rat Parti’ye, güney eyaletleri ise Cumhuriyetçi Parti’ye oy veriyor. Bush’a kızanlar Kanada’ya Amerikalı komedyen Bill Maher, HBO televizyonunda yayınla-nan “Real Time’’ adlı siyasi içerikli komedi programında, Ameri-kan iç Savaşı’nı (1861-1865) hatırlatarak, “Daha o zamandan güney, kuzeyden ayrılmalıydı. Hatta yanlarına Texas’ı da alsalar iyi olurdu’’ dedi. Bu arada, daha önce günde ortalama 20 bin Amerikalının baş-vurduğu Kanada göçmen bürosuna, Bush’un seçimi kazanacağı-nın kesinleştiği 3 Kasım günü 120 bin başvuru olduğu, daha sonra ise günlük başvuru oranının 60 bin civarında seyrettiği belirtiliyor.

GÖNÜLLERİN BİRLEŞTİĞİ NOKTA Kâbe

Bulgaristan ‘’dürüst gümrükçü’’ bulamıyor

B u l g a r i s -tan Gümrükler Ajansı, aday bol-luğuna rağmen aradığı profes-yonel kriterlere uyan personel bulamıyor.

Gümrükler Ajansı’ın 118 kişilik boş kadrosu için yılbaşın-dan bugüne kadar dört kez açtığı ve toplam 5 bin 900 adayın katıldığı sınavlarda, ‘’dürüst-lük’’ testini sadece 38 kişi geçebildi.

Gümrükler Ajansı Müdürü Vanö Tanov, tüm adaylara, İngiliz istihbarat servislerinin hazır-ladığı 120 sorudan oluşan testin uygulandı-ğını belirterek, ‘’Maalesef adayların büyük bir bölümü dürüstlük testini geçemiyor. Halen 80 kişilik kadro açığımız var’’ dedi.

Bulgaristan–Türkiye sınırında Kaptan And-reevo Gümrük Kapısında bir süre önce düzen-lenen operasyonda gece mesaide çalışan 30 gümrükçünün rüşvet suçlamasıyla göz altına alındığını hatırlatan Tanov, ‘’Aylardır Kaptan Andeevo’nın bağlı olduğu Svilengrad güm-rüğü için de uygun personel adayı bulamıyo-ruz’’ diye şikayet etti.

Kaptan Andreevo gümrüğünde kurulan yeni röntgen tesisinde çalışmak üzere başvuran adayların hiç birinin ‘’dürüstlük’’ testinden geçemediğini sözlerine ekleyen Tanov, ‘’Test sonuçları tam bir trajedi’’ ifadesini kullandı.

A n a d o l u A j a n s ı Türkiye’yi Temsil Ediyor

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Anadolu Ajansı’nın sadece Türkiye’yi değil, bütün dünyayı takip eden bir ajansa dönüştüğünü söyledi.

Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatör-lüğü, Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırma-ları Vakfı (SETA), Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Ak-raba Topluluklar Başkanlığı ve Mardin Artuklu Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen ‘’2. Dış Poli-tika Çalıştayı’’ açılışında konuşan Bozdağ, TİKA ile beraber dünyadaki Türk sivil toplum kuruluş-larıyla (STK) ilgili bir çalıştay yaptıklarını bildirdi.

Yurt dışında nerede bir STK varsa onunla bir-likte Türkiye’nin ve insanların lehine adımlar attık-larını ifade eden Bekir Bozdağ, “Dün kendi için-deki insanlara dahi yardım elini uzatmaktan uzak kalan bir Türkiye bugün geldiği noktada dünya-nın her yerine el uzatan bir Türkiye’dir. Eskiden 70 sente muhtaç olan bir Türkiye, 2011 yılında 1 mil-yar 38 milyon dolarlık kalkınma yardımı yapabilen bir ülke durumuna geldi. Dış politikamızı da fevka-lade güçlendirdi’’ dedi.

Anadolu Ajansı’na övgüBaşbakan Yardımcısı Bozdağ, konuşmasında

Anadolu Ajansı’nın 100. Yıl Vizyonu çerçevesinde attığı önemli adımlara da işaret ederek, şunları söyledi:

‘’Anadolu Ajansı’nı Türkiye’nin illerini değil, bütün dünyayı takip eden bir ajansa dönüştür-dük. Bu anlamda da Anadolu Ajansı Türkiye’yi ar-tık bütün dünyada temsil eden bir ajans noktasına gidiyor. Diyeceksiniz yok muydu bundan önce? Vardı ama kurumsal anlamda, güçlü bir şekilde, sadece kendine değil tüm dünyaya haber sunan, farklı dillerde haberleri aktaran bir ajans değildi. Şimdi Balkanlarda bir ofisi, Orta Asya’da bir ofisi Amerika’da bir ofisi, Avrupa’da bir ofisi, Afrika’da bir ofisi olan ve oradan ürettiği bilgileri, elde ettiği haberleri o ülkelerin dilleriyle de yayınlayan, dün-yaya duyuran, böylelikle dünyayı Türkiye’nin gö-züyle izlemesini sağlayan önemli bir güce dönüş-türdük. Bu önemli bir adım. Çünkü Türkiye’nin gözüyle dünyaya bakmaktan çok ama çok önemli faydalar olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada da Türkiye’ye de bunun büyük bir katkı sağlayacağın-dan da hiçbir şüphemiz yoktur.’’

Page 6: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

6 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan Standından Görüntüler

İ s l a m ’ d a F i t r e Tarih yorumlamalarında çok sık telâffuz edilmiş bir lâftır; Her

başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır. Bu sadece lâf-ı güzaf-tır. Muhakkak biraz mübalağadır ve belki de, daha ziyâde “hayatta ve tarihte elde edilen zaferlerin ne derecede zor kazanıldığını tariftir”.

Çünkü her başarılı erkeğin arkasında bir ka-dın yoktur. Ama çoğu başarılı erkeğin altında bir at var-dır. Özünde tarih sadece ikiye ayrılır. Atlı tarih ve atsız tarih.

Tarihin birçok dönemine ruh veren yine at olmuştur. Kuşku-suz Manas Destanı efsanevî atı Akkula olmasaydı, bazı şeyler ek-sik kalırdı. Ne de Köroğlu’nu çaya tepen Kiziroğlu Mustafa Bey’in Kırat’a kaçması için mecal vermeyen Alapaça’sı olmasaydı her şey aynı olurdu. Gülgûn olmasa Hüsrev ve Şirin eksik olmaz mıydı?

Kültigin’in atı Alp Şalcı olmasaydı Orhon Kitâbeleri de tam olmayacaktı. Ya Battal Gazi’nin atı Aşkar veya 19. Yüzyıl’da Rus işgâline direnen Kaçak Nebi’nin atı Bozat olmasaydı?

Sadece bizde de değil. Büyük İskender’in hatıratına şehir kur-durduğu Bukephalos olmasaydı, tarih aynı kalır mıydı? Bukepha-los olmadan Büyük İskender’i Hindistan’a kadar kim taşırdı?

Tarihi kadınlar yazmadı. Tarihi arkasında kadın olan-lar da yazmadı. Tarihi yazanlar aslında Şah İsmail’in Kamertay’ı, Genç Osman’ın adına yatır yaptırılan Sislikır’ı, Yavuz Sul-tan Selim’in Karaduman’ı ve Atatürk’ün Çankaya’sıydı.

Hâlâ Topkapı Müzesi’nde Sislikır ’ın me-zar taşı durur, üzerinde de şöyle yazar;

“Zil-i Hak Hazret-i Osman Han’ın Sislikır nam atı öğülmüştür Emr-i Yezdan ile mevt irişecek Bu makam içre o gömülmüştür” Osman Paşa’nın otuzunu geçkin yağız atı da Sislikır gibi bir li-

derdi. Bu at ne zaman hücum borusundan evvel toprağı eşelese ve ileriye hamle yapsa, bütün orduya zafer işâreti olurdu. Onu gö-ren bütün ordu düşmana daha büyük şevkle atılırdı. Yağız at ölene değin düşmana Osman Paşa’nın sırtını bir defa göstermedi.

Bir de Kuvva-i Millîye atları var. Kurtuluş Savaşı’nda, ipten üzengi ve tahtadan kılıçla verilen bütün bir milletin hayat-memat savaşında 45.530 at vardı, en az süvarileri kadar savaşa inanmış ve yağan kurşun ve gülle yağmurunun altında en az onlar kadar savaşın sonunu merak eden. 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e de beş süvari fırkası girdi. O süvari-leri o şehre de, işgâlcilerin ardından kıyıya kadar da o atlar taşıdı. Belge-sel görüntülerine bakın ve görün onların da zaferi ne kadar hissettiğini.

Bütün bunlardan dolayı iki güzel söz vardır; “Atsız Alp Ol-maz” ve “At Türkün Kanadıdır” diye. Siz hiç “Kadınsız Alp Ol-maz” veya “Kadın Türkün Kanadıdır” diye bir söz duydunuz mu?

Bunlar tarihe geçen atlar, bir de tarihe geçen kadınlara bakalım; Osmanlı’yı sarsan Hürrem Sultan, Osmanlı’yı bir daha sarsan Kö-sem Sultan, Leyla yüzünden çöle düşen Mecnun, Kerem’i delir-ten Aslı, Ferhat’ı çatlatan Şirin, Karacaoğlan’ın kanını kurutan Elif…

Kerem’in sinirinden dağları deldiğini de Karacaoğlan’ın “karlar tozar Eluf Eluf deyu” diye diye tozuttuğunu bili-yoruz. Ama bir tek attan şikâyet eden kahraman gördü-nüz mü? Zâten hiçbir at şikâyet edilecek bir şey yapmaz ki.

Dörtnala ılgarda, rüzgâr kulaklarınızda uğuldar-ken ve yüzünüz güneşten yanarken duvar gibi bayıra sal-dırdığınızda size uyar, “bence bunu tartışalım” demez.

Siz iyi binici olmaya çalıştığınız sürece, size yardımcı olur. Siz iyi binici oldukça, o da iyi at olur. Siz ona baktıkça, o da sadece size bakar. O tökezlerse siz dizginle destek verirsiniz. Siz tökezlerse-niz, o sizin dengenizi korur. Sizin savaşınızın, yarışınızın, hedefini-zin ortağıdır. Siz koşarsınız, o koşar. Ama sırtınıza binmeye çalışmaz.

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır, öyle mi? Hani neredeyse, her iy i l iğ ini güzel l i -

ğin arkasında Günter Verheugen vardır demek gibi… Sultanın sarayda huzuru olsa belki sefere çıkmazdı. Belki atı ka-

nadı olarak da görmezdi, kaçmak için kanada ihtiyaç duymasa; - Ulu hünkârım sizinle çok mühim bir meseleyi konuşmamız lâzım. - Aklıma geldi de, Nemçeler ne zaman-

dır uslu durmuyor. Tez atımı hazırlayın. - Sen artık beni dinlemiyorsun, ilişkimiz hakkında konuşmamız lâzım. - Doğru, ama müsaade et, şu Nemçeleri bir yene-

yim, sefer dönüşü, yaklaşık on ay sonra konuşuruz. - Geçen defa da öyle dedin. Sonra Nemçe’den Mora’ya

gittin. Oradan da Magrep’e. Hem bak ne diyeceğim… - Söz, bu defa söz. Yahu atım nerede kaldı benim? Belki bugün de atlar olmalıydı ve atlı tarih yaşanmalıydı; -Sayın Papadopoulos dostâne ilişkilerimizin gelişimine ve barışa kat-

kılarınızdan dolayı size bu atı hediye ediyoruz. Lütfen buyurun ve binin. - Çok güzelmiş vre. Safkan değil mi kale? Adı ne yavrisimo? - Cansız. - Çok yavaş ve sakin onun için mi kale? - Tabii, tabii. - Ah vre, bunun dizgini nerede kale? Atlar savaş meydanında binicisi vurulsa da ordu ile beraber men-

zile koşarlar, çünkü kaçmazlar. Atlar binicisi düştüğünde ya başında beklerler ya da yardım çağırırlar, asla kaçmazlar. Hiçbir at kendisine iki tane kesme şeker veren biniciyi unutmazlar, zâten kaçmazlar. An-latırsınız dinlerler. Durursunuz, beklerler. Dahası kadir-kıymet bilirler.

Ve Sırtınızı düşmana göstermezler. O nedenle kesinlikle, vallahi ve billahi ve bir defa daha;

“Osmanlı’nın ayağı üzengide gerek.”

Ta r i h i A t l a r Ya z d ı

B i l g i l e n d i r m e k

B a l k a n T ü r k o l o g l a r ı B u l u ş -ması Saraybosna’da Gerçekleştirildi

Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da düzenlenen Balkan Türkologları Buluşması, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’ın açış konuşması ile başladı.

Enstitü’nün kısa tanıtım filminin gösterilme-sinin ardından söz alan Sayın Bilkan, toplan-tının bilimsel bir başlıkla değil, Türkologların birbirlerini tanımaları ve bir platform oluştur-maları düşüncesinden hareketle “buluşma” olarak isimlendirildiğini belirtti. “Coğrafyala-rın birbirlerini tanımalarını istiyoruz. Bu mak-satla da Mısırlı Türkologları bu buluşmaya da-vet ettik.” diyen Sayın Bilkan, Enstitü olarak ağırlıkla yurt dışında yapılanma içerisinde ol-duklarını ve yurt dışında 20’den fazla Kültür Merkezi’ni hizmete açtıklarını kaydetti. Bu Mer-kezlerde Türkçe dersleri ile kültür sanat kurs-ları düzenlemenin yanı sıra akademik araştır-maların da yapılmakta olduğu bilgisini verdi.

Yurt dışındaki Türkoloji çalışmalarına des-tek sağlanması amacı ile Türkiye’den yaklaşık 30 üniversite ile işbirliği anlaşması imzalandı-ğını sözlerine ekleyen Sayın Bilkan, özellikle Balkanlar’da Türk el sanatlarının geliştirilmesi konusunda da projelerinin olduğunu söyledi. Ziraat Bankası ve Halk Bankası ile imzalanan protokolleri de hatırlatan Sayın Bilkan, yapı-lan işbirlikleri uyarınca özellikle Balkan üniver-sitelerine kütüphane desteğinde bulunduklarını ifade ederek geleneksel el sanatlarının yaygın-laştırılması konusunda yürütülen çalışmalara da katkı sağlamaya devam edeceklerini söyledi.

Yurt dışındaki Türkoloji çalışmalarına des-tek sağlanması amacı ile Türkiye’den yaklaşık 30 üniversite ile işbirliği anlaşması imzalandı-ğını sözlerine ekleyen Sayın Bilkan, özellikle Balkanlar’da Türk el sanatlarının geliştirilmesi konusunda da projelerinin olduğunu söyledi. Ziraat Bankası ve Halk Bankası ile imzalanan protokolleri de hatırlatan Sayın Bilkan, yapı-lan işbirlikleri uyarınca özellikle Balkan üniver-sitelerine kütüphane desteğinde bulunduklarını ifade ederek geleneksel el sanatlarının yaygın-laştırılması konusunda yürütülen çalışmalara da katkı sağlamaya devam edeceklerini söyledi.

Geniş bir akademisyen topluluğunun katılımı ile “Türkçe Öğretim Seti” hazırladıklarını söy-leyen Sayın Bilkan, bu setler sayesinde Türkçe

eğitimin daha da kaliteli hale geleceğini belirtti. Yabancılara Türkçe Öğretimi konusunda daha yeterli ve alanında uzman okutmanların yetiş-tirilmesine dönük çalışmalar da yürüttüklerini belirten Sayın Bilkan, bu kapsamda Enstitü’de “Türkçe Eğitim Sertifikası Programı” düzen-ledikleri söyledi. Daha sonra söz alan Balkan Türkologları ise bölümlerinin tanıtımını yap-tıkları konuşmalarında, projeleri, beklentileri ve eğitim ihtiyaçları konusunda bilgiler verdi.

Türkoloji projesi kapsamında üniversi-telerle imzalanan protokollerin tüm Balkan Ülkeleri’ndeki Türkoloji bölümlerini kapsama-sını, alanlarında uzman Türk akademisyenlerin bu üniversitelere gönderilerek var olan bölüm-lerin güçlendirilmesi gerektiğini dile getirdiler. Balkan Türkologları Buluşması toplantısında; Türkoloji bölümlerindeki ders içerikleri, ders materyalleri ihtiyacı, Türkiye’deki yüksek li-sans ve doktora imkânları, Türkoloji bölüm-lerinde öğrenim gören öğrencilerin mezuniyet sonrası istihdamı gibi konular değerlendirildi. Toplantı sonunda, Türkiye’nin, dilini, kültürünü, tarihini ve sanatını yurt dışında tanıtmak ama-cıyla bu alanda yapılacak çalışmalara katkı sağ-lamak üzere bir yapılanmanın oluşturulması ge-rektiği karara bağlandı. Balkan Türkologları Buluşmasına; Zenica Üniversitesi, Saraybosna Üniversitesi, Tuzla Üniversitesi, Köstence Üni-versitesi, Belgrad Üniversitesi, Üsküp Devlet Üniversitesi, Bükreş Üniversitesi, Priştine Üni-versitesi, Zagreb Üniversitesi, Aziz Kiril Me-todiy Üniversitesi, Ayn Şems Üniversitesi ve Hilvan Üniversitesi Türkoloji; Türk Dili ve Ede-biyatı bölümlerinden akademisyenler katıldı.

Balkan Türkologları BuluşmasıKısa adı fitre olan “sadaka-ı fidr”e, orucun

bitmesiyle vacip olmasından dolayı “zekâtül fıdr”, nefsi temizleyip amellerin sevabını artırdığı için de bedenin zekatı anlamında “zekâtül beden” de-nir.

Fitre vermek vaciptir. Fitrenin nisabı (zengin-lik ölcüsü) aynen zekatın nisabı gibidir. Araların-daki fark zekat nisabının üzerinden bir tam sene geçmesi gerekir. Fitre nisabının üzerinden ise sene geçmesi şart değildir. Ramazan içinde dahi maddi durumu iyi olmayan bir insan arefe günü veya bayram sabahı bayram namazından önce varlıklı duruma gelse fitresini ödemesi vacip olur.

Fitre oruç esnasında bilmeden yapılan hatala-rın keffareti sayılacağı için esas vacip olduğu va-kit bayram günü sabah namazının vaktinin gir-mesiyle başlar. Bayram namazına başlayıncıya kadarki sürede devam eder. Ancak bu kısa va-kitte verecek ihtiyaçlı kişi bulamama ihtimalinden dolayı daha önceden ödenmesi de caizdir.Fakat bayram namazından sonraya kesinlikle bırakma-mak gerekir. Önemli bir mazeretinden dolayı bay-ram namazından önce ödeyemeyenler daha sonra gene ödeyeceklerdir ama öncekinin yerini tutama-dığı kesindir.

Yukarda anlattığımız ölçüde fitre ödemesi ge-reken kişi kendi fitresiyle birlikte küçük çocuk-larının ve bakmakla mükellef olduğu insanların da fitresini ödemesi vaciptir. Bu cümleden olarak bayram sabahı bayram namazından önce dünyaya gelen bir çocuk da dahil küçük yaştaki çoçukları-nın her birinin fitresini ödemek vacip olur. Eşinin fitresini onun isteğiyle ödeyebilir. Fakat ödemek mecburiyetinde değildir. Fitre ve zekat anne baba ve her iki taraftan dedeler hariç birde evlat ve to-runlar hariç, muhtaç olan her türlü yakınına ve ak-rabaya verilir.

Bir fitre, insanın kendi yediğinin ortalamasın-dan bir günlük yiyeceği karşılayacak miktarda ol-malıdır.

Ramazan BayramıBayram; ramazan boyu yemeden içmeden ve

hertürlü istek ve arzularından kendilerini alıkoya-rak oruç tutan müslümanların ve ailelerinin, oru-cun bitimiyle sevince kavuştuğu ve vaadedilen mükâfata kavuşmakla manen huzur bulduğu bir gündür. Bayram günü sabah namazının vakti gi-rince bir miktar bir şeyler yiyerek sabah nama-zını mescidde kılmak üzere çıkmak en iyi ola-nıdır. Camiye giderken mümkünse çocukları ve cami müsaitse hanımları da camiye götürmek ef-taldir. Çünkü bayram herkesin bayramıdır. Sa-hih hadis kaynaklarına baktığımızda Resulullah (s.a.v) efendimizin bayram namazlarını mesci-din dışında musalla denen açık sahada kıldığı ve bu musallaya çocukları ve kadınları da hatta adet ve lohusalık hastalığı gibi özrü olanlarıda topladı-ğını görmekteyiz. Ancak burada bir şeyi de doğru anlamak gerekiyor Resulullah (s.a.v) kendilerine cuma namazı ve bayram namazı mecbur olma-yanlar arasında kadınları saymaktadır. Cumaya ve bayrama gelebilen hanımların gelmesi başkadır, farz veya vacip olduğu için gelmek mecburiye-tinde olmaları başkadır. Hanımlara cuma namazı ve bayram namazı mecbur olmamakla birlikte katılmalarında da bir sakınca yoktur. Ve katıldık-ları takdirde vaaz dinlerler , kendi aralarında bir-birleri ile görüşürler, namaza iştirak ederek se-vabından nasiplerini alırlar. Ama bütün bunları yaparken erkeklerle aynı safta kesinlikle olama-yacakları gibi mescidlere girip çıkmaktada erkek kadın karışımına meydan vermemeye ve kıyafet-lerinin islamî tesettüre uygun olmasına kesinlikle uymaları gerekir.

Bu vesileyle hepimizin bayramını tebrik eder bütün insanlığın saadetine ve hidayetine vesile ol-masını niyaz ederiz.

B i l g i l e n d i r m e

Page 7: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Ayrıca yine Amerikan misyonerleri, Osmanlı ülkesine çok sayıda hastaneler, klinikler, dispanser-ler, yurtlar, yetimhaneler açmışlardır.

1880 yılı sonrasında Amerikalı ABCFM’li mis-yonerlerin, özellikle de Ermenilere yönelik çalışma-ları hız kazanmıştır. Gregoryen mezhebinden olan Ermenilerin, Protestan mezhebine çekilmek isten-mesi, Ermeni milli bilincinin uyandırılması bu mis-yonerlerin temel görevlerinden biriydi. Ermenilerin, tebaası oldukları Osmanlı Devleti’ne karşı bağım-sızlık isteği ile sık sık ayaklanmasında ABCFM’li misyonerlerin rolü çok büyüktür.

Amerikalı misyonerlerin Osmanlı ülkesinde ilgi duydukları diğer bir millet ise Bulgarlardı. Amerikalı misyonerlerin Bulgaristan’da ulaşmak istedikleri üç hedef vardı: Birincisi Bulgarları Or-todoks hiyerarşisinin pençesinden kurtarmak; ikin-cisi Protestanlığı yaymak; üçüncüsü Bulgaristan’ı Osmanlı hâkimiyetinden kurtarıp bağımsız olma-sını sağlamak. Bu üç amacın gerçekleşebilmesi için Amerikalı misyonerler, Bulgar milliyetçiliğinin alt yapısını oluşturdular. Bu milliyetçiliğin yükselmesi için Bulgarca kitap, dergi, broşür bastırdılar. Bul-garcanın başta İngilizce olmak üzere, diğer yabancı dillerdeki sözlüğünü bu Amerikalı misyonerler ha-zırladılar ve bastılar. Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanmasında Amerikalı misyonerlerin kurduğu Robert Koleji’nin rolü çok büyüktür. Nitekim bu konuda İngiliz ajanı Fitzmaurice: “Bulgaristan, ba-ğımsızlığını elde etmesini Robert Koleji’ne borç-ludur.” diyerek bu gerçeğe işaret eder. Çünkü Ro-bert Koleji, isyancı Bulgar elebaşlarının yetiştiği bir okuldur. Bulgarların Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmasını ve bu ayaklanmaların bastırılması sırasında vuku bulan olayları tamamen çarpıtarak, Müslüman Türkleri suçlu bulan, dünya kamuo-yunda anti-Türk imajının oluşumunda Robert Ko-leji hocalarının rolü çok büyüktür.

Amerikalı misyonerlerin açtıkları misyoner okullarının en ünlüleri şunlardır:

Harput Amerikan Koleji 1859, Robert Koleji 1863, Merzifon Amerikan Koleji 1863, Antep Mer-kezi Türkiye Koleji 1876, Maraş Merkezi Türkiye Koleji 1882, Tarsus Amerikan koleji 1888, Talas Amerikan koleji 1889, İstanbul Amerikan Kız Ko-leji 1890, Uluslararası İzmir Koleji 1898.

1913 yılına gelindiğinde Amerikalıların, Os-manlı topraklarında açtığı kilise sayısı 163, okul sa-yısı 450’ye ulaşmıştır. Bu okullara devam eden öğ-renci sayısı 25 bin 922 idi. Aynı yıllarda Osmanlı ülkesindeki Sultani ve İdadi sayısı ise 69, bura-larda okuyan öğrenci sayısı 6 bin 800 civarındaydı.Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı Devleti’nin misyonerlik faaliyetleri karşısındaki du-rumu son derece vahimdi. Misyonerlerin, Osmanlı ülkesindeki gayrimüslim azınlıklar üzerindeki yo-ğun ve etkili propagandaları sonucunda, gayrimüs-lim azınlıklar, bağımsızlık isteğiyle, sık sık ayaklanı-yorlar, devleti güç durumda bırakıyorlardı.

Milli Mücadele’nin zaferle neticelenmesi ve Milli bir Devletin kurulmasıyla, Türkiye’de mis-yonerlik faaliyetlerin duraklamaya başladığını gö-rüyoruz. Zira misyoner okulu olarak çalışan azınlık okulları kapatılmıştır. Nitekim 1928 yılında Bursa Amerikan Kız Koleji’nde, Müslüman kızların Hı-ristiyanlaştırılmak istenmesi sonucu bu okulda ka-patılmıştır. Ülkemizde 1960’lı yıllardan sonraki yıl-larda, misyonerlik faaliyetleri yeniden canlanmış, bilhassa 1980’li yıllarda çok sayıda Protestan mis-yoner, ülkemize gelerek Hıristiyanlığı yaymaya ça-lışmışlardır. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte, ülkemizdeki misyonerlik faaliyetleri de hız kazanmış; öyle ki 24 Nisan 2001’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu’nda milli birlik ve bütünlüğü-müzü tehdit eden misyonerlik faaliyetleri, kurulda ele alınmıştır. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Milli Güvenlik Kurulu’na sunduğu raporda, ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerinin Ermeni Toprakları Mer-kezi, Türkiye Protestan Kiliseler Birliği, Ortodoks Kiliseler Birliği, Avrupa Kiliseler Birliği eliyle yü-rütüldüğü bildirilmiştir.

Ankara Sanayi Ve Ticaret Odası’nın yayın-ladığı misyonerlik raporuna göre Sağlık Ve Eği-tim Vakfı (SEV), Üsküdar Amerikan Koleji, İzmir Amerikan Koleji, Tarsus Amerikan Koleji İle Ye-hova Şahitleri, Bahaîler, Süryaniler, Ortodokslar, Katolikler, Protestanlar misyonerlik faaliyetleri içe-risinde bulunmaktadırlar. Son üç yılda dağıtılan İn-cil sayısı 8 milyondur.

İncil’in ülkemizde yaşayan 14 azınlık grubunun dillerine çevirisi yapılmıştır.

Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere misyoner-ler sahip oldukları imkânlarla ülkemiz insanın dini ve milli değerlerini tehdit eder hale gelmişlerdir.

Sonuç olarak şunları söylemek gerekirse: batı ve amerikan emperyalizminin temel vasıtalarından biri olan misyonerlik faaliyetleri, ülkemiz bütünlü-ğünü, dini ve milli değerlerimizi tehdit etmektedir.

Misyonerlik Faaliyetler-2 Balkan Savaşları’nın 100. yılı

Balkan Savaşları”nın 100.yılında Osmanlı”nın Balkanlar Politikaları konulu konferans Anadolu Üniversitesi’nde (AÜ) yapıldı.

Balkan Savaşları”nın 100.yılında Osmanlı”nın Balkanlar Politikaları konulu konferans Anadolu Üniversitesi’nde (AÜ) yapıldı.

Balkan Savaşları’nın 100.yılında Osmanlı’nın Balkanlar Politikaları konulu konferans Anadolu Üniversitesi’nde (AÜ) yapıldı.

AÜ Edebiyat Fakültesi Zakine Çelik Öztürk Salonu’nda düzenlenen konferansta konuşan Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Harun Duman, Balkan Savaşları’yla ilgili detaylı ve ilgi çekici bilgiler aktarıldı.

Balkan Savaşları’nın Osmanlı’nın kaybettiği savaşlar arasında en kolay kaybedilen savaş ol-duğunu dile getiren Prof. Dr. Harun Duman, “Balkan Savaşları oldu bittiye getirildi. O yer-ler çok çabuk şekilde kaybedildi” dedi. O dö-nemi anlayabilmek için Balkan Savaşları’na ede-biyatçı gözüyle bakmak gerektiğini ifade eden Duman, Balkanların Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye içinde stratejik öneme sahip olduğunu belirterek, “Balkanlarla ilgisini kesen bir dev-let uzun süre ayakta kalamaz” diye konuştu.

Türklerin tarihi süreç içinde Balkanlara ge-lişini ve Osmanlı’nın Balkanları fethetmesini anlatan Prof. Dr. Duman, Osmanlı’nın Bal-kan topraklarında fetih hareketleri yürüterek Bizans’ı kuşattığını söyledi. Böylece İstanbul’un fethinin kolaylaştığını kaydeden Duman, Bal-kan topraklarının stratejik ve jeopolitik öne-mine dikkat çekti. Balkanlar’ın fethinden sonra Osmanlı’nın o topraklarda yaşayan halkı adil bir biçimde yönettiğini vurgulayan Du-man, “Eğer bugün hala Bosna’da, Kosova’da, Makedonya’da, Arnavutluk’ta ve diğer Bal-kan ülkelerinde Türklerin eserleri ve kültür benzerlikleri bulunuyorsa bunlar Osmanlı pa-dişahlarının sayesindedir” şeklinde konuştu.

Balkan Savaşı’ndaki katliam ve zoraki göçün ha-tırlatılmasını Etyen Mahçupyan’’ Ermeni soykırımı tartışmalarının karşısına psikolojik bir denge unsuru olarak çıkarıldığını’’ iddia edebiliyor. Bardakçı’nın söylediği Türklerin unutma adeti ile Mahçupyan, ol-mayan bir şeyi alicenaplık hasletine bağlamakla alay ediyor. Mahçupyan; Kafkaslar da katliama uğra-yan milyonlarca insanın zaten ‘’sonradan soydaş ol-duğunu aramızda kültürel bir bağ olmadığını ‘’söy-lüyor. Yani Kafkasları işe karıştırmayın diyor. Neyse Rumeli’de soykırıma ve zoraki göçe uğrayanların kültürümüzden olduklarına bir şey diyemiyor. An-cak Türklerin Rumeli’den sürülme ve katliama uğ-ramalarının Türklerce unutulduğu gerekçesini kabul etmiyor. Ermenilerle ve Rumeli’deki Müslüman-lar arasında bir fark olduğunu, Müslümanların son üç yüz yıldan beri Rumeli’ye yerleştiklerini, Müs-lümanların orada gerçek anlamda yerli olamadıkla-rını, Türklerin Rumeli’de güç ve rant için bulunduk-larını, Ermenilerin ise 3000 yıldır bu topraklardaki otaktan halk olarak doğal hakları olduğunu söylüyor. Mahçupyan Osmanlı’nın1352’den beri Rumeli’nde olduğunu unutuyor. Yani Rumeli en az 550 yıllık Türk vatanı idi. Anadolu’da ise bırakın 3000 yıllık bir Ermeni devletini, birkaç yüzyıllık Ermeni dev-leti bile olmadı. Türkler Anadolu’yu Ermenilerden değil Bizans’tan aldı. Türkler Anadolu’ya geldik-lerinde Ani bölgesinde Ermeniler vardı. Mahçup-yan Osmanlı’nın Rumeli’ne barış getirdiğini, başka dinlere toleransla davrandıklarını söylemiyor. Türk-lerin Balkan’da sömürgeci ve hâkim sınıflar var et-tiğini, bu nedenle Bulgar ve Yunanlıların Türk-leri katledip göçe zorlamalarını normal buluyor. Etyen Mahçupyan’ın Osmanlıların Balkan’a nasıl bir düzen getirdikleri öğrenmesi için Halil İnalcık’ın ‘’Devlet-i Aliyye’’ isimli eserinin ‘’Osmanlılar Avrupa’da’’ bölümünü okumasını tavsiye ederiz.

Mahçupyan, savaşta düşmanın yanında yer al-dığını söylemekten kaçındığı Ermenilerin ise kendi kültür ve dinleriyle uyuşmayan ülkelere gittiğini söy-lüyor. Ona göre; Rumeli’deki Türkler ise kendi kül-türlerinin bulunduğu ülkeye, Türkiye’ye geldiler. O halde şikâyet edilecek ne var? Ona göre; Rumeli Müslümanları Türkiye’de kendi kimliklerini ka-zandı. Ermeniler ise gittikleri ülkelerde yabancılaştı.

Müjgan DENİZ

Balkan Savaşı’nda Türk

kadınları-2

T a r i h ten

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin STK Ziyaretlerinden

Page 8: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

8 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Gülümser GÖNLÜŞENH A T I R L A T M A

İ s l a m ’ d a Z E K AT

Karadeniz’in Doğusu, Batısı, Anadolu’nun içini, kuze-yini, güneyini, doğusunu, batısını, Akdeniz’i, Egeyi, Trakya ve Bal¬kanları yüz binlerce Bayrampaşalıyı buluşturdu.

Bayrampaşa Belediyesinin kurduğu stantlarda sergilenen yöresel sergiler gerçekleşen açılış töreni ile halkın beğenisine sunuldu. 8 Haziran günü gerçekleştirilen açılışa Bayrampaşa Belediye Başkanı Sn. Atilla Aydıner, Ak Parti İstanbul Millet-vekili Sn Hüseyin Bürge, Ak Parti İlçe Başkanı Sn Cemil Yıl-dız, katılımcı tüm dernek ve konfederasyonun başkan ve yö-neticileri ile çok sayıda vatandaş katıldı. Kurdele kesiminin hemen ardından stantları gezen Belediye Başkanı Aydıner ve beraberindeki heyet, stant yetkililerinden bilgi aldı.

Bulgaristan’dan getirilen Osmanlı kılıçları, Bulgar ve Bul-garistan Türklerinin giysi¬leri, Gramofon, Plaklar, Halı, yayık gibi objelerin yanı sıra, her ilin kendine özgü lezzetleri ile özel-likle Balkan coğrafyasının her köşesini temsil eden yöresel kı-yafetler, ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş oldu.

Türkiye’nin tüm renklerini Bayrampaşa’da bir araya geti-ren “7 İklim 7 Renk” kültür şöleni, Zara konseriyle başlayarak diğer bölge sanatçılarıyla devam etti. Tüm bölge sanatçıları, binlerce kişinin katılımıyla muhteşem konserlerin altına imza attılar. BAYRAMPAŞA’DA BİR OLDUK BİRLİK OL-DUK BİRLİKTE TEK YÜREK OLDUK

Sloganı ile buraya gelen sanatçıların ortaya koydukları per-formans adeta birbirinden üstündü. Her bölge sırası ile prog-ram doğrultusunda kendi eğlencesini ziyaretçilerin beğenisine sundu. Doğu Karadeniz bölgesi ile başlayan ve Trakya, Ru-meli, Balkan gecesiyle son bulan etkinliklerde sanatçıların ses-lendirdikleri türküler eşliğinde oynanan Horonlar, Halaylar, Payduşkalar, köçekler, folklor oyun¬ları ile şenlenen gecelere, vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. Son gece Park Ada ziyaretçi-lerle doldu taştı ilgi çok çok büyüktü, Bayrampaşa da Trakya ve Balkanlıların büyük bir çoğunluk olduğunu böylece gös-termiş oldu. Konser alanın dışı bile insanlarla doldu taştı adeta her yere insan yağmıştı.

SON GECE Kİ KONSER de BULGARİSTANLI-LARIN ÜNLÜ SANATÇISI RÜSTEM AVCI RUME-

LİLİ EKREM, TRAKYA BÖLGESİ –FARUK YILMAZ, BOŞNAKLARIN ÜNLÜ SANATÇISI ELVİRA RAHİÇ SESLERİ İLE BAYRAMPAŞAYI SALLADILAR.

Bu konsere göçmenlerin ilgisi son derece büyük oldu. Bayrampaşa’da yaşayan Balkan göçmenleri kendi sanatçıla-rını hem tanıma hem de izleme imkânı buldular.Tüm etkinlik boyunca Bayrampaşalılar, omuz omuza, gönüllerince eğlenir-ken, birlik, beraberlik, dostluk ve kardeşlik mesajları verdiler.

Ayrıca, Miraç Kandili’nin kültürel etkinlik takviminin içinde yer alması sebebiyle, 16 Haziran’da Miraç Kandilinde tüm dernekler bir birlerine kendi yöresel yiyeceklerini geç sa-atlere kadar ikram da bulundular. Bizlerde Bulgaristan’da yay-gın olarak her kan¬dilde ve bayramlarda yapılan gözlemeyi

(Gulaş, Çörek) yöresel usulde yaparak boza ile ikram ettik. Böylece Bayrampaşa Belediyesinin “7 iklim 7 renk” hem

kaynaşma sağlanması açısından hem de gelecekte daha bü-yük projelere imza atmak için bir başlangıç oluşturdu. Ka-panış gününde ise Bayrampaşa İlçe Kaymakamı Abdülka-dir Yazıcı, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atilla Aydıner, AK Parti İstanbul Milletvekilleri Şirin ÜNAL ve Gülay DAL-YAN, CHP İST:Meclis Üyesi Orhan ÇAKIR, AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil Yıldız, Bld. Başkan Koordi-natörü Yüksel AYDIN, Başkan Yardımcıları Ahmet Tüfekçi, Muharrem Kavurkacı, Mustafa Demirkan, Belediye Başkanı danışmanı İsmail GEMİCİ ve birim müdürleri ile yüz bin-lerce vatandaş katıldı.

Bayrampaşa Belediye Başkanı Sn.Atila Aydıner, “7 İk-lim 7 Renk” etkinliklerinin top¬lumsal barışımızı ve huzu-

rumuzu bozmak isteyenlere verilen güzel bir cevap oldu-ğuna vurgu yaptı. Ülkemiz her yönüyle çok renkli bir ülke. Bayrampaşa’mızda bu renklerin hepsini görmek mümkün-dür. Biz, yurdumuzun her yöresinin ve bölgesinin sanatını se-viyoruz ve be¬nimsiyoruz. Vatandaşlarımızın hasret duyduk-ları memleket seslerini ve renklerini burada, Bayrampaşa’da onlarla buluşturmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi.

Öncelikle Bayrampaşa Belediye Başkanımızın ilçede faa-liyet gösteren derneklere böyle bir imkân sunduğu için ne ka-dar teşekkür etsek yetersiz kalır.

Bu organizasyon İlçemizde faaliyet gösteren derneklerimi-zin hem kendi faaliyet alanına giren kesimler ile iç içe olma fırsatını verdiği gibi çeşitli derneklerin de birbirleri ile daha ya-kından ilişki kurma ve birbirlerini tanıma ve kaynaşma fırsa-tını da sunmuş oldu. Böylece gelecekte ortak faaliyetlerde bu-lunmanın da yolunu açmış oldu.

Bu nedenle bu organizasyon son derece isabetli ve renkli, Bayrampaşa insanlarının da Trakyalı, Balkanlısı, Anadolu-

lusu, Egelisi, Akdenizlisi ile Karadenizlisiyle Güneydoğulusu ile kaynaşmasında çok çok katkıda bulunmuştur. Ümit ederiz ki gelecek yıllarda da bu tarz faaliyetler sürdürülecek ve gele-neksel hale getirilecektir. Biz de dernek olarak elimizden gelen desteği sağlayacağız.

Bu şölen Bayrampaşa’nın ve dolayısıyla İstanbul’umuzun sosyal ve kültürel hayatına renk kattığını düşünüyoruz, son de-rece önemsiyoruz ve proje sahiplerini kutluyoruz.

Bayrampaşa Belediyesi’nin Türkiye’nin tüm renklerini bir araya getiren projesi tüm dernekleri bir biri ile tanışmala-rına vesile oldu. Böyle anlamlı bir etkinliğin içinde bulundu-ğumuz için çok mutluyuz. Bayrampaşa Belediye Başkanı Sa-yın Atila Aydıner’e ve ekibine çok teşekkür ediyoruz. Bizim Bulgaristan’da öz değerlerimizi, ancak böyle güzel etkinlik-lerle yaşatılarak gelecek kuşaklara aktarılabiliriz. Bunların da devam ettirerek bir gelenek halini almasını arzu ediyoruz.

Bizler dernek olarak ayrıca bu organizasyon sayesinde Bal-kanlardan Türkiye’ye göç eden kendi insanlarımızla kay-

naşma imkânı bulduk. Birçok insanımız bizi burada görme imkânı buldu, hatta standımıza gelenlere bir ziyaretçi ve üye formları bırakmıştık. Burada on gün içinde ziyaretçi formu dolduranların sayısı 1223 olur-ken yeni üye olanların sayısı da 823 kişi oldu. Bu da bizlere dernekte bir yılda ulaşamadı-ğımız insanlara ulaşmış olduk.

Bundan dolayı Bayrampaşa Belediye Başkanı başta olmak üzere bu organizasyonda emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür edi-yoruz. Şimdi Bayram-paşa daha güçlü ve birlik içinde olduğuna inanıyo-ruz. Ümit ediyoruz ki bu tüm ülkemize de bir ör-nek teşkil edecektir. Bu gibi organizasyonlar ge-lecek yıllarda da bunlar sürdürülecek ve gelenek-sel hal alacağını arzu edi-yoruz. Saygılarımızla,

Kelime anlamı artma, temizleme anlamına gelen zekâtın:şeriat yani islam literatüründeki anlamı: Allah’a ibadet niyetiyle belirli ölçü-deki bir malın belli bir miktarını yine belli kişilere vermeye zekat denir.

(1) Zekat hicretin 2. senesinde, ramazan orucundan önce farz kılın-mıştır.(2) Muhkem bir farz olan zekatın farz oluşu kitapla (Kur’an-ı Ke-rimle), mütavatir sünnetle (hadisle) ve mütevatir icma’ ile sabittir. (3)

Ebubekir el-Razi: zekatın geçikmeli olarak farz olduğunu dola-yısıyla servetinin bütününü kaybeden kişi zekatını geçiktirmiş olmasın-dan dolayı tazmin etmesi farz olmaz dedi. Ebul Hasan el-Kerhî: hemen acele ödenmesi farzdır dedi. Imam Muhammed’den de bu görüş nakle-dildi. Zira o: “zekâtını ödemeyenin şahitliği kabul edilmez.” dedi. Zekât muhkem bir farzdır, terki mümkün değildir. Inkar eden ise küfre düşer.

Zekât hür, akıllı ve bulüğ çağına ermiş olan, sene-nin başında ve sonunda ihtiyacından fazla olarak ve bor-cunu çıktıktan sonra nisaba malik olan her müslümana farzdır.

Bu tariften anlaşıldığı üzere zekatta sekiz şart aranmak-tadır. Beşi mal sahibinde üçüde malın kendisinde. Mal sahi-binde aranan şartlar: 1.Buluğ cağına ermiş olmak 2.Akıllı ol-mak. 3.Müslüman olmak 4. Hür olmak 5. Borçsuz olmaktır.

Malda aranan şartlar ise: 1.Tam bir nisaba ulaşmış olmak 2.Hakikaten veya hükmen artmakta olmak 3.Üzerinden bir yıl geçmiş olmaktır.(4)

Kur’an-ı Kerimde Zekât:Kur’an-ı Kerimde zekat verme anlamında otuz yerde zekat keli-

mesi zikredilmektedir. Bunlardan iki yerde yalnız olarak geçen zekat keli-mesi 28 yerde namazla birlikte zikredilmektedir. Bunlardan sekizi “namazı kılın ve zekatı verin.” şeklinde emir olarak zikredilmektedir. Ayrıca birçok yerde sadaka ve infak ( ödeme , harcama) kelimeleriyle ifade edilmekte-dir. Bu da islâmda namaz ve zekâtın çok önemli ibadetler olduğunu gös-termektedir. Zira namaz bedenle Allah’a itaatın simgesidir. Zekat ise malla Allah’a itaatın simgesidir. Ben mislümanın diyen mükllef herkesten bu gö-revlerin istenmesi diğer görevlere de geçişi sağlamakatadır. Namaz kılarak Allah’a itaat eden kişi beden yönünden uyulması gereken herşeye uyaca-ğını taahhüt etmektedir. Zekât vererek Allah’a itaat eden kişi ise mâlî yön-den Allah’ın emirlerine uyacağını taahüt etmektedir. Namaz ve zekât her-şeyi halletmez ama bunlarsızda olmaz. Bunun içindir ki geçmiş ümmetlerde de namaz ve zekât emri ön sıralarda gelmektedir. Kur’an-ı Kerimin Em-biya süresinde bazı peygamberlerin özellikleri ve karşılaştıkları hususlar an-latıldıktan sonra “ve hepsini emrimizle doğru yol gösteren imamlar yaptık. Kendilerine hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı, zekât verneyi vahy eyle-dik. Onlar hep bize ibadet ediyorlardı. (asla putlara tapmıyorlardı.)” (En-biya süresi 73) buyurulmaktadır. Ayrıca ismail (a.s) dan bahsedilirken “o ümmetine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi, o rabbı katında kendisinden razı olunan birisi idi.” (Meryem Süresi 55) buyurulmaktadır.

Ayrıca kitap ehlinden bahsedilirken onlara da namazın ve zekâtın emre-dildiği şöyle ifade edilmektedir. Halbuki onlar (kitap ehli olanlar), ancak Allah’a, onun dininde ihlas sahipleri olarak, diğer bâtıl dinlerden islâma yönelerek ibadet etsinler, namazı gereği üzere kılsınlar ve zekâtı versinler diye emrolun-muşlardır. Işte bu emredildikleri şey, dost doğru hak dindir. (Beyyine süresi 5)

Kitap ehli namazı düa şekline dönüştürüp abdestsiz, rukû ve secde-siz sadece el kaldırıp düa ederek ibadet etme şekline dönüştürdükleri için Kur’an-ı Kerimde onlara hitaben: “Hakkı batıla karıştırıpta bile bile hakkı gizlemeyin (Peygamber a.s ‘ın vasfını tevratta bulamadık diyerek hakkı ört-meyin.) (Bakara Süresi 42) (Müslümanların namazı gibi) namazı gereği üzere kılın, onlar gibi zekât verin ve rukû eden mü’minlerle birlikte sizde rukû edin.”(Bakara süresi 43) buyurularak hem namazı kılmaları, hem zekâtı vermeleri ve hemde namazı rukû ve secdeli olarak islamda emredi-len şekliyle yerine getirmeleri, ayrıca hazreti peygamber (s.a.v) başta olmak üzere müminlerle birlikte namazı kılmaları kendilerine emredil-mektedir. Işte bunlar geçmiş ümmetlerin de namaz ve zekat başta olmak üzere islamın temel hükümleri ile mükellef olduklarını göstermektedir. Ancak bu hüküm-leri değiştirmeleri veya bir kısmını kaldırmaları yüzünden Kur’an-ı Kerimde müslümanlar uyarılmakta, kendilerine benzetmek için kurdukları tuzak-lara düşmemek için dikkatleri çekilmek üzere şöyle buyurulmaktadır. “ki-tap ehlinden bir çoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek ister. Hemde gerçek kendilerine ayan-beyan olduk-tan sonra...Allah, savaşetmek veya cizye almak hususunda (size) emredin-ceye kadar, onları bağışlayın ve kınamayın. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir.

Namazı gereği gibi kılın, zekatı verin ve hayır işlerden nefisleriniz için ön-den her ne gönderirseniz, Allah katında onun sevabını bulursunuz. Şüphesiz Al-lah bütün yaptıklarınızı görücü ve karşılığını vericidir.” (Bakara süresi 109-110)

Bu ayetlerden daha önceki ümmetlerede namaz ve zekat farz ol-duğu ancak bunu değiştirdikleri, müslü-manların da değiştirme-leri için çeşitli plânlar hazırlaya-bilecekleri bunuda hasetliklerinden do-layı yaptıkları yönünde uyarı verildiği anlaşılmakatadır. Bu itibarladır ki dostluk bağlarını kurmada da “sizin veliniz ve yardımcınız ancak Allah’tır ve onun peygamberidir, birde ruku eder bir halde namazı kı-lıp zekatı vererek iman edenlerdir.” (Maide süresi 55) buyurularak müs-lümanların kimlerle dostluk kurması gerektiği de belirlenmeketedir. Is-lamda zekatın farz olduğunu bildiren ayeti kerimelerden bazı örnekler:

1.”Namazı gereği üzere kılın, zekatı verin ve peygam-bere itaat edinki, rahmete kavuşturulasınız. (Nur süresi 56)

2.”O halde Kur’andan kolayınıza geleni okuyun, namazı kılın, zekatı verin, Allah için (diğer hayır yollarına) halisane harcayın. Nefisleriniz için (bu dünyada) peşin olarak ne hayır işlerseniz, onun sevabını Allah katında daha hayırlı ve mükafat bakımından daha büyük bulacaksınız. Bir de Allah’tan mağfiret dileyin; çünkü Allah, Gafurdur, Rahimdir. (Müzemmil süreis 20)

3.”Artık namazı gereği üzere kılın, zekatı verin. Allah’a ve peygambe-rine itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücadele süresi 13)

T ü r k i y e v e B a l k a n l a r B a y r a m p a ş a ’ d a B u l u ş t uTürkiye’nin Kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna, tüm Türkiye ve Balkanları Bayrampaşa bir arada buluşturdu

Bayrampaşa’nın ve dolayısıyla İstanbul’umuzun sosyal ve kültürel hayatına renk kattığını düşünüyoruz ve son derece önemsiyoruz.

Page 9: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 9

M.K.ATATÜRK’ÜN Lozan Barışı’ndan son-raki şu sözleri net bir şekilde açıklamaktadır:

“Bugün vardığımız barışın, ebedi barış ola-cağına inanmak elbette safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı göste-rildikçe, karşı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fa-kat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.”

“Allah, bir ülkeye yardım etmek isterse Başına Mustafa Kemal gibi Lider getirir.”

- Bulgaristanda avukat ve her türlü hukuk işleri, tecrubeli ve türkçe bilen avukatlardan – ticari, problemli borç, yol kazası, girme yasağı, trafik ve gümrük cezaları.

- Bulgaristanın 15 şehrinde bulu-nan 50ye yakın universitesinde eği-tim görmek isteyenlere danışmanlık ve aracılık işlemleri sunulur.

- Yurtdışı cenaze nakli - Türkiyede vefaat eden Bulgaristan vatandaşı-nın veya Bulgaristanda vefaat eden Türk vatandaşının memleketine nakli için gerekli belgelerin hazırlanması ve cenazenin yurtdışına taşınması için gerkli aracın sağlanması.

- Bulgaristanda şirket ve temsilci-lik kaydı ve yasallaştırma. Ofis, ma-ğaza, depo kiralama ve yasallaş-tırma ve tam teçhizat donatma, tam kapsamlı muhasebe hizmetleri.

- Ticarette dolandırıcılık şüphesi olan olaylarda özel yardım - gizli bilgi toplama, şahıs ve şirket inceleme.

- Bulgaristanda fuarlara, kongrelere ve seminerlere katılım aracılığı, kon-feranslara kayıt. Konaklama, güven-lik, tercuman, rehber ve ulaşım sağ-lanması.

- Bulgaristanda çalısma izni ve oturma izni başvurularında danış-manlık ve aracılık.

- Bulgaristanda profesyonel silahli ve silahsız koruma, zırhlı araç, koru-malı para ve kıymetli eşya taşıma.

DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BULTÜRK GENEL MERKEZİ

Adres: Yıldırım Mah.Şehit Kamil Balkan cad.No.114/ABayrampaşa _ İstanbul

0212 511 63 47 Telefon0212 526-51-98 Belgegeçer

Bedava Danışmanlık HizmetleriSaat 14.00 - 17.00 arası

Her Ayın 2. Pazarı

BULTÜRK ÜYELERİNE BEDAVA DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

BULTÜRk Standını Ziyaret edenler

Page 10: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

10 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Edirne’de Traklar-2Ast’lar Bizans’ın kuzey batısında otu-

ran kabile. Astlar’la ilgili bir anlatıma Ti-tus Livius’da rastlamaktayız. Onun anla-tımına göre Astlar, Manlius’un yükünü yağma etmişlerdir. Ast kabilesinin mer-kezi bugün Kırklareli’nin bir ilçesi olan Vize’de lokalize edilmiş Bisye şehridir.

Binnai’ler Meriç’in orta veya aşağı mecrasında oturanlardır.

Savaşçı Traklar Heredotos: “Yeryüzünde, Hintliler’den sonra, en kalabalık olanlar Trakyalılar’dır; bir tek adamın komutasında ya da tek iradeyle hareket etseler, hiç yenilmez ve bence, ulusların en güçlüsü ve en kalaba-lığı olurlardı. Ama onlar için imkansızlık bu-radaydı ve bu birlik hiçbir zaman kurulamadı; bunların zayıf yerleri burasıdır.” demektedir.

Trakyalılar, antik kaynaklarda çok iyi bi-rer savaşçı olarak belirtilmektedir. Öyle ki, M.Ö.480’de Xerxes, Trakya’nın bir parçası olan Bithynia’dan paralı asker toplamıştır. Burasının halkı da Trak kabilelerinden oluş-makta idi. Xerxes, Pers İmparatorluğu ya-nında Yunanistan’a saldırmak için bunlar-dan oluşturulmuş bu birliği kullanmıştır. Heredotos’un iddia ettiğine göre 60.000 Bith-ynialı bu akında görev almıştır. M.Ö.401’de Trakyalılar tekrar Pers saflarında görülür. Xenephon’un kayıtlarında Cunaxa savaşında Cyros’un yanında savaşan On binlere 40 Trakyalı süvari ile 800 yaya askerinin eşlik ettiği yazılıdır. Trakyalılar İskit Ordusunda da görev almışlardır. Diodoros, 2000 Trak-yalı ve 2000 Yunanlı askerin M.Ö.310’da Satyros ile birlikte Thateanslara karşı Thates Nehri savaşında görev aldıklarını belirtmiştir.

Traklar’ın savaşçılığını kanıtlayan di-ğer bir unsur da atlara büyük önem gös-termeleridir. Birtakım süvarileri tas-vir eden yüzlerce mezar taşı Traklar’ın ata verdikleri önemi göstermektedir.

Büyük İskender de Trakyalı paralı asker-leri kullanma geleneğini devam ettirmiştir. M.Ö.334’de Granicos Savaşında, kendisinin sol kanadında Trakyalıları mevzilendirmiş ama, savaş boyunca iyi bir sonuç elde edememiştir.

Trakyalı süvarileri İskender’in Miletos’a yaptığı hızlı saldırıda da yer almışlardır.Ay-rıca İskender’in Pisidialılara karşı yaptığı sa-vaşta da Makedonya Ordusunun sol kana-dını korumakla görevlendirilmiş mızraklı Trakya birliği kullanılmıştır. M.Ö.333’de Is-sos savaşında Giritli okçularla birlikte, aynı tugayda Trakyalı savaşçılara da yer verilmiştir.

İskender’in ardılları ve daha sonraları Roma İmparatorluğu zamanında da Trakyalı savaşçı-lar, ordularda paralı asker olarak kullanılmıştır.

Diş HekimiHalide ÜMÜTFER

Edirne’de Traklar

E s k i T a r i h l e r d e n

A r a ş t ı r m a c ı l a r a g ö r e , b ö l g e -nin tarih ders kitapları sınıfta kaldı

Bir öğretim yılının daha sonuna yaklaşılır-ken, yeni bir raporda tarihi olayların bölge-deki ders kitaplarına yansıtılma şeklinde bü-yük farklılıkların devam ettiğinin altı çiziliyor.

Raporda, hem ilk hem de ortaokul-larda öğrencilere okutulan ders ki-tapları değerlendir i l iyor. [Reuters]

Eski Yugoslav cumhuriyetlerindeki savaşlar sona erdiğinden beri, gerek Avrupa Konseyi gerekse AB, tarihi kişilikler ve olayların okul ki-taplarında nasıl resmedildiği konusunda hak ve dürüstlüğü teşvik ediyor. Bununla taraflılık ve önyargının kökünün kurutulması amaçlanma-sına karşın, yeni bir raporda ortaya konduğu gibi, milliyetçilik ve taraflılığın ders kitaplarında baskın olmaya devam ettiği Arnavutluk, Sırbis-tan ve Kosova’da bu henüz gerçekleşmemiş.

Siyaset bilimcisi ve Kosova siyaseti hak-kında çok sayıda kitabın yazarı olan Shkëlzen Gashi, “Kosova 1912-2000: Ko-sova, Arnavutluk ve Sırbistan’ın tarih kitap-larında” başlıklı raporu, bu üçlünün Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana Ko-sova tarihini nasıl resmettiğini bulmak için yaz-mış. Gashi’nin bulduğu farklılıklar çok büyük.

SETimes’a konuşan Gashi, “Kosova ve Sırbistan’ın metinlerinde kullanılan dil, Arnavutluk’takilerde değil, sık sık yaftalama [içe-riyor]. Kosova metinlerinde ‘kana susamış te-rörist eylemler’, ‘devlet terörü ve soykırım’ veya ‘kanlı barbar birliklerin dehşet verici sahneleri’ gibi yaftalar kullanılıyor. Sırbistan’daki metin-lerde ise, ‘yerel Arnavut çete saldırıları’ ve ‘Sırplara yönelik Arnavut terörü’ gibi yaftalar yer alıyor. Bu metinler suçları niceleyici verileri nadiren sağlı-yor ve bunu yaptıklarında da abartılıyor.” diyor.

Kosova İnsan ve Çocuk Hakları Derneği için hazırlanan raporda, Kosova’nın 1912-2000 arası tarihinin en önemli unsurlarının, Sırpla-rın Arnavutlara karşı işlediği suçların -düzenli ordu ve polis şeklinde organize olmuş- yanı sıra Arnavutların Sırplara karşı işlediği suçlar

-büyük oranda organize olmayan- olduğu sonucuna varılıyor. Her iki taraf da sadece di-ğerinin işlediği suçları ortaya koyuyor ve ken-dilerini saldırganlık mağdurları olarak sunuyor.

Gashi, “Bu üç ülkenin metinlerinin, 1912-2000 arası dönemdeki Kosova tarihini sunma açısından ortak özellikleri yanlışlar, uydurmalar, abartmalar, çarpıtmalar ve bu-nun gibi şeyler.” diyor. Bunlara Kosova ders kitaplarında diğerlerinden daha fazla rast-lanıyor, zira “bu metinlerde Kosova tarihine ayrılan bölüm doğal olarak daha büyük.”

Gashi, Kosova ve Sırbistan’daki ders kitap-larında, her iki taraf üzerinde de işlenmiş suç-ları tanımlarken daha sert bir dil kullanıldığını ortaya çıkarmış. Yazar, Arnavutluk’ta yazar-ların önemli rakamları abartmaktan kaçındı-ğını belirtiyor. “Arnavutluk’taki metinler, suç rakamlarını sunma açısından daha ihtiyatlı.”

Kosova Toplumsal Araştırma Der-neği araştırma görevlisi Bruim Rrah-mani SETimes’a verdiği demeçte, ders ki-taplarında görülen söylem ve gerçeklerin suistimalinin Arnavutlarla Sırplar arasındaki uz-laşmaya pek bir katkı sağlamadığını söylüyor.

Rrahmani, “Dil bilimsel değil ve gerçekler de

bilimsel bir tarzda sunulmuyor. Bu da bu ülkeler arasındaki nefreti besliyor ve geçmişle hesaplaş-maya olanak sağlamıyor. Bu durum ancak, Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Balkan genişleme sürecinde şaşırtıcı bir şekilde gündeme getiril-memiş olan, AB’nin ders kitapları konusundaki daha sert bir politikasıyla değiştirilebiilir.” diyor.

Priştineli bir tarihçi olan Fidane Berisha SETimes’a verdiği demeçte, tarih ders kitapları-nın yakın dönemde, en azından Kosova’da re-vize edildiğini söylüyor. Berisha, “Tarih yazmanın devam eden bir süreç olduğunu ve siyasetin ona karışmaması gerektiğini düşünüyorum.” diyor.

Gashi’nin Arnavutça, Sırpça ve İngilizce ha-zırlanmış olan raporu, Sırbstan, Arnavutluk ve Kosova eğitim bakanlıklarının hem ilk hem de ortaokul müfredatlarında kullanılmak üzere onayladığı ders kitaplarını değerlendiriyor.

- Zekata bağlı olan altın, gümüş, ekin, hayvanat ve ti-caret mallarının zekatlarını bizzat kendilerinden (ayinle-rinden) vermek caiz olduğu gibi, bunların kıymetlerini vermek de caizdir. Burada mal sahibleri serbesttir. Keffaret-lerde, nezirlerde ve fitrelerde de hüküm böyledir. Çünkü İs-lam şeriatında mal sahiblerine kolaylık gösterilmesi gerekli olmuştur. Bu ibadetin vacib olmasındaki hikmet, fakirleri ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu hikmet ise, bu malların kıymet-lerini vermekle de gerçekleşir.

- Zekatı gerektiren bir eşya veya alacak karşılığında di-ğer bir eşyayı zekat vermek caiz olduğu gibi, bir borcu da ele geçirilemeyecek bir borç karşılığında fakire bağışlamak caizdir. Fakat bir borcu, bir malın veya ele geçirilecek bir borcun karşılığında zekat olarak bağışlamak caiz değildir.

- Toplanmış olan nisabları ayırmak caiz olmadığı gibi, ayrılmış nisabları toplamak da caiz değildir. Şöyle ki:

Bir kimsenin seksen koyunu bulunsa, yalnız bir ko-yun zekat vermesi gerekir. Yoksa koyunlar iki nisab mik-darına ulaştığı için iki koyun zekat vermek gerekmez. Fa-kat iki kişinin eşitlik üzere ortak seksen koyunu bulunsa, bunların iki koyun zekat vermesi gerekir. Çünkü her orta-ğın nisab mikdarı koyunu vardır. Bunlar toplanamaz. Bu koyunlar, yalnız bir kişinin malı imiş gibi sayılamaz.

Aynı şekilde, zekat vermekle yükümlü olan bir kimse ile yükümlü olmayan arasında ortak olan mallar hakkında da hüküm böyledir. Yükümlü olan zekatını verir, yükümlü olmayan ortak ise, hissesi mikdarına göre zekatını verir, di-ğerinin hissesinden zekat gerekmez.

- Zekatın, zekata ehil olan kimseye temlik edilmesi (mülkiyetine geçirilmesi) şarttır. Onun için fakirlere ikram olarak yedirilen yemek zekat sayılmaz. Yine, bir hayır işine harcanan para zekata sayılamaz. Zekat parası ile hac yaptı-rılamaz. Yine zekat parası ile ölülere kefen alınamaz veya borçları ödenemez. Fakat bir fakir, aldığı zekat parasını kendi rızası ile bu gibi hayır yollarına harcasa, bundan hem o fakir, hem de ona zekatı vermiş olan şahıs sevab kazan-mış olur. Yine, bir fakiri bir evde oturtmakla zekata saymak caiz olmaz. Çünkü bu bir temlik sayılmaz.

Fitre Sadakası- Fitre sadakası, Ramazan ayının sonuna yetişen ve te-

mel ihtiyaçlarından başka en az nisab mikdarı bir mala sa-hip bulunan her müslüman için verilmesi vacib olan bir sa-dakadır. Buna yalnız “Fitre”de denir. Fıtrat sadakası, sevab için verilen yaratılış ikramı demektir.

- Fitre sadakası, Ramazan Bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacib olursa da, bundan önce ve bundan daha sonra da verilebilir. Önceden verilme-siyle fakirler bayramlık ihtiyaçlarını gidermiş olurlar. (Üç İmama göre, fitre sadakası Ramazanın son akşamında gü-neşin batmasından itibaren vacib olur. Bayramdan sonraya bırakılması ile bu sadaka düşmez, kaza edilmesi gerekir.)

- Fitre sadakası, nisab mikdarı bir mala sahib olan her hür müslüman için vacibdir, ister çocuk olsun, ister mec-nun olsun...

(Üç îmama’a göre, Bayram günü ile bayram gecesine mahsus olmak üzere, kendisi ile aile halkının yiyeceklerin-den ve temel ihtiyaçlarından fazla fitre mikdarı bir mala sa-hib olan bir müslüman için fitre sadakası vacib olur.)

- Ramazan Bayramının ilk günü fecrin doğuşundan önce vefat eden veya fakir düşen veya fecrin doğuşun-dan sonra dünyaya gelen veya (İslama giren) bir müslü-mana fitre sadakası vacib olmaz. Fakat fecirden sonra ölen bir müslümana vacib olur. Eğer vasiyet etmişse, terekesi-nin üçte birinden ödenir. Varislerin kendi mallarından ver-meleri de caizdir.

- Fitre sadakası dört cins maldan belli bir mikdarda ve-rilir. Şöyle ki: Buğdaydan yarım sa’(Irakî) ki, beş yüz yirmi dirhem verilir. Buğday unu ile kavutu da, buğday hükmün-dedir. Arpadan, kuru üzümden ve kuru hurmadan da bir sa’(bin kırk dirhem) verilir.

- Burada dirhemden maksad, zekat nisabında olduğu gibi, Şer’i dirhemdir. Bununla beraber her beldenin Örfde kullandığı dirhem ölçüsünü esas kabul etmek gerektiğini söyleyenler de vardır. Örfi dirhem daha fazla olduğu için, fitre sadakasını bundan vermek ihtiyata uygundur ve zi-yade sevabı vardır.

- Fitre sadakası için buğday, arpa, üzüm ve hurma bi-rer değişmez ölçüdür. Çünkü bunlardan maksad, fakirin bir günlük ihtiyacını gidermektir. O da bunlarla karşılanır. Eğer belli bir para ölçü olarak gösterilmiş olsaydı, ,bu gaye elde edilemezdi. Çünkü yiyeceklerin fiyatı zaman zaman değiş-mekte olduğundan, belli para bazı yıllar bu maksadı karşı-lar ve bazan da karşılayamazdı.

- Fitre sadakası, zekat gibi niyet edilerek fakirlere tem-lik şekli ile verilir. Yemek ikramı şeklinde verilemez. Bu niyet, malı ayırırken yapılabileceği gibi, fakire verirken de yapılabilir. Ancak fakire bunu verirken fitre olduğunu söy-lemek gerekmez.

Fitre sadakası, yükümlünün bulunduğu yerdeki fakir-lere verilmelidir. Başka yerlere gönderilmesi mekruhtur.

“Eksiklikten ve fazlalıktan münezzeh ve yüce olan Al-lah, doğruyu daha iyi bilir ve O’nun kereminin kemâlinden başarıya ulaştırması ve mükâfatlandırması umulur.”

Tel:0352 336 62 95 330 15 730352 322 02 45 322 05 99

Plastik ve Gıda Ambalaj San.Tic.

Adres:Osman KavuncuMah. Beyatlı cad. No.23 K AYSERİ

Araştırmacılara göre; Bölgenin Tarih Ders Kitapları Sınıfta Kaldı

M e h m e t A D I G Ü Z E L

S a v a ş z a m a n ı t e c a v ü z k u r -b a n l a r ı : “ İ n a d ı n a y a ş ı y o r u z ”

BH ve Kosova’da on binlerce ka-dın, bugün Suriye’de kullanıldığı id-dia edilen bir silah olan savaş zamanı cin-sel tacizin travmasını atlatamamış durumda.

1990’lardaki ihtilaflar sırasında işlenen cin-sel tacizlerin travması ve izleri devam ediyor.

Tarih boyunca, cinsel taciz bir savaş silahı olarak kullanıldı ve bugün de Suriye’de kullanılıyor. İngil-tere Dışişleri Bakanı William Hague geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, 1990’lardaki ihtilaf sırasında Bosna-Hersek’te (BH) 50 bin kadar kadının tacize uğradığını, Suriye’de ise güvenlik güçlerinin “hem erkek hem de kadına yönelik tecavüzü muhalefet ara-sına korku salma aracı olarak kullandığını” söyledi.

İngiltere, tecavüz zanlılarının yargılandığı dava-larda kullanılmak üzere toplu cinsel taciz hakkında kanıt toplamak için savaş bölgelerine gidecek po-lis memurları, avukatlar, adli tıp uzmanları ve psi-kologlardan oluşan bir ekip kuracağını duyurdu.

30 Mayıs tarihli Balkan Insight tarafından ak-tarılan sözlerinde Hague, BH’de sadece yakla-şık 30 cinsel taciz failinin yerel mahkemeler ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) tarafından mahkum edildiğini söyledi.

Savaş Zamanı Tecavüz Kurbanları...

Nafiye YILMAZZekat Nasıl Ödenir

Bilgilendirme

Bulgaristan Türkleri’nin Acı Kaybı

Yönetim Kurulu Üyelerimizden Sn. Niyazi GÜLER’in

Annesi Vefat etttiSn. Selime GÜLER’inVefatını büyük bir üzüntü ile

öğrenmiş bulunuyoruz. Merhum’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve

Bulgaristan Türklerine Başsağlığı diliyoruz.

Page 11: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

B i l g i l e n m e k

Bir karıncayı alın, suyun içine batırın, saatlerce tutun öl-mez. Sudan çıkardığınızda ölü gibi görünür ama birkaç saat içinde kendine gelir. Biz insanlar böyle suya batırı-lırsak, nefes alamadığımız için oksijenlikten ölürüz ama su karıncaların çok ince olan nefes tüplerinden içeri gire-mez. Karbondioksitten narkoz yemiş gibi olurlar. Tabii ki bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma süre-leri inanılmazdır.

Ne var ki, karıncalar yağmur ve seller altında bu şekilde nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yağmuru hisse-dince yuvalarına giriyorlar ve giriş yollarını tıkıyorlar. Ateş karıncası denilen bir türünde ise karıncalar birbirlerine tu-tunarak sel sularının üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çıkıyorlar. Tabii kraliçe karınca ortada, yüksekte ve mümkün olduğunca kuru tutuluyor.

Karınca yuvaları inşaat tekniği olarak örnektirler. Yuva-nın girişine bağlı ve buradaki suyu alıp başka tarafa vere-bilen birçok tünel daha inşa ederler. Bazıları ise yuvalarının üstünü öyle sağlam kapatırlar ki, sel sularının bir evin çatı-sının üstünden aşması gibi geçip giderler.

Yine de bir aksilik olr, yuva su ile dolarsa, karıncalar çöp ve yaprak parçalarına ve yukarıda belirtildiği gibi birbir-lerine tutunup yüzebilirler. Çok şiddetli yağmurdan sonra oluşan çamur tünellerini kapattığı zaman ise yuvalarını ye-niden inşa etmek zorunda kalırlar.

Gündelik hayatta artık yaygın olarak kullanılan mikro-dalga fırınları kapaklarında kaçak yapmamaları, insanlara zarar vermemeleri için özel tedbirler alınır. Ancak bir mik-rodalga fırınına girmiş karıncaya, fırın çalıştığı sürece bir zarar gelmeyeceğini biliyor muydunuz?

Mikrodalga fırınlarında ışın yolculuğu bir noktaya göre ayarlıdır. Bu nokta hemen hemen fırının ortasıır. Bu ne-denle yiyecek, her tarafı eşit pişsin diye ortada dönen bir tabla üzerine konulur. Karıncalar fırında ışınların daha az olduğu bölgeleri hissederler. Zaten sıcak bölgelere girse-ler de, vücut yüzey alanlarının hacimlerine oranla yüksek olması nedeni ile ılık bölgeyi bulana kadar kendilerine za-rar gelmez

İbrahim SOYTÜRK

Yağmurda Karıncaya Niçin Bir Şey Olmaz

Bursa’dan Sayın ArınçDoğru söyleyeni do-

kuz köyden kovarlarmış…Eğri oturup doğru ko-

nuşalım deriz ya laf başı, fa-kat ucu bize dokununca hoşnutsuzluk sergilemek-ten alamıyoruz kendimizi. Hâlbuki söylenenler haki-kati yansıtıyor ise bir olgun-luk göstererek o eksiğimizi kapatmak olmalı amacımız.

Küskünlük tavırlarına bürünmeyi tercih etmemeliyiz. Kafamızı kuma gömmenin kimseye faydası olmadı-ğını, sadece kendi kendimizi kandırdığımızı sokaktaki çocuklar bile anladı. Bunu anlayamayan sadece tabe-lacı, sıfatçı, vizit kartçı ve bakkalcı dernek, federasyon ve konfederasyonlarımızdaki yöneticiler kaldı herhalde.

Bu yöneticilerimiz, küçük düşünmekle ve kendi çıkarlarını her şeyden önce tutmakla sözde temsil ettikleri topluma ne kadar zarar verdik-lerini hala anlamış değiller. Fakat bu toplum anla-mış olacak ki, organize edilen etkinliklere katılmaya-rak gereken cevabı vermiştir, Bursa’da olduğu gibi.

Bir iki yalanla toplumu aldatabilirsiniz, vaat-lerle kandırabilirsiniz, fakat gerçekçi ve samimi de-ğilseniz bir gün olur işte böyle alırsınız dersinizi.

Şeriatın kestiği parmak acımaz der atasözümüz.Bu olaydan ders çıkarıp bir vicdan muhasebe-

sine gitmek gerekir doğrusu. İşte o zaman bu tabloyu her kez görecektir aslında. Nedir bu tablo? Yıllardır başkanlık yapıp bu topluma hiçbir genç kazandırma-mak, ayni zamanda kabiliyetli gençlerin önünü kes-mek. Bu toplum adına partilere Meclis üyeleri il, ilçe, Belediye Başkanı, Milletvekili adayları verememeleri zaten bu derneklerin gücünü yansıtıyor. Burada par-tilerin bu camiadan gösterdikleri kişileri STK’lar ba-şarısı olarak var sayamayız. Çünkü bu başarı seçi-len şahısların partisi içindeki kendi bireysel becerisidir. Şimdiye kadar hiçbir dernek, federasyon veya kon-federasyon bu toplum adına hiçbir partiyle gidip bu benim camiamın adayıdır diye pazarlık etmemiştir.

Dolayısı ile Bursa’daki olayda, Sn. Bülent ARINÇ’ın söyledikleri durum tespiti olarak gerçekçi ve çok yerinde olduğunu kabullenmeliyiz ve bunları görmezden gelip inkâr etmek her şeyden önce ken-dimize karşı saygısızlık olur. Hakikatleri inkâr etmek Rumeli-Balkan insanının duruşuna ve dürüstlüğüne ya-kışmaz. Bursa’da yaşanan bu olay kabul etsek de et-mesek de gerçektir ve bundan sonra böyle olaylardan ders çıkartıp STK yöneticilerinden değişim beklemek bu toplumun en doğal hakkı olduğunu düşünmekteyiz.

Bundan böyle çalışanlar ve çalışma-yanlar ayırt edilmelidir. Dernekler Siyase-tin Ana Okulu olduğunu idrak edemeyen yöne-ticileri toplum sahip çıkmayarak dışlayacaktır.

Bazı STK yöneticileri çalışan STK’ları takdir etmek ve ayni zemin ve doğrultuda yarışmak yerine onlara ça-mur ve iftira atmak hırsına bürünmekteler. Toplumun beğenisini kazanırız hesapları ile eforlarını kendile-rine sıfat ve unvan yakıştırmak için sarf etmektedirler.

Hâlbuki enerjilerini egolarını tatmin etmek ve komplekslerine esir kalmak yerine doğru işler ya-panlara sadece alkış tutsalar bu topluma daha fay-dalı olacaklarını yüksek ses ile söylemek isteriz.

Ne kadar acı olursa olunsun hakikatleri kabul et-mek olgunluk ve erdemlilik ister. Sn Bülent Arınç’ın Bursa vakıflar toplantısı ile ilgili söyledikleri maale-sef gerçekleri yansıtmaktadır ve açık yüreklilikle bun-ları dile getirdiği için kendisine teşekkür ederiz. Dost acı söylermiş diye hatırlatıp pembe gözlüklerimizi çı-karıp etrafımıza bakıp gerçekleri görmeyi öğrenmeliyiz.

B U L T Ü R K İ s t a n b u l

Bankalarla Anlaşmalıyız

H a l i d e Ü M İ T F E RDiş Hekimi

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/Tel: 0212 556 45 30

Bukalemunlar Neden Renk Değiştirirler?

Bukalemun, 20 -30 cm boyunda, farklı ortamlarda renk değiştirmesiyle bilinen bir sürüngen türüdür. Böcek yiye-rek beslenen ve genellikle sıcak bölgelerde yaşayan buka-lemunlar, diğer sürüngenlerden daha enteresandır.

Renk değiştirmek, onlara has bir özellik. Alemin en poli-tik hayvanıdır da diyebiliriz. Şaka bir yana, hakikaten ilginç bir sürüngendir, gözlerinin biri ön tarafa bakarken diğer gö-zünü arkaya çevirip bakabilir. Bukalemunun derisinin renk değiştirebilmesi, ısıya ve ışığa duyarlı türlere özgü çok çe-şitli renk pigmentleri sayesinde gerçekleşir. Deri tabakala-rında farklı pigmentler içeren hücreler vardır. Bu hücreler ışık, sıcaklık ve vücuttaki kimyasal değişikliklere bağlı ola-rak büyüyüp küçülür. Yani genel kanının tersine, renk de-ğişimi tamamıyla kendi kontrollerinde değildir. Gün içinde güneş ışınlarına bağlı olarak, sürekli renkleri değişmekte-dir. Renk değiştirmek, bu sürüngenlerin en önemli güven-lik mekanizmasıdır. Bu özellikleri, sinir sistemleri tarafın-dan denetlenir. Peki bukalemunlar neden renk değiştirirler? Bunun birkaç nedeni vardır. Bu nedenler:

- Vücut sıcaklıklarını ayarlamak için renk değiştirebilir-ler. Diğer tüm sürüngenler gibi bukalemunlarda soğuk-kanlı hayvanlardır. Bu yüzdende vücut sıcaklıkları dış or-tama bağımlıdır. Koyu renkler ısıyı daha çok emdiği için, vücut sıcaklıklarını arttırmaları gerektiği zamanlarda derile-rinin rengi değişir.

- Korku , savunma ya da saldırı sırasında ağızlarını ola-bildiğince açarak, ciğerlerindeki hava keseciklerini hava ile doldururlar, kendilerini olduğundan büyük gösterirler ve bu havayı tıslayarak dışarıya verirler.

- Davranışa bağlı olarak da renk değiştirirler. Başka bir bukalemun ile karşılaştıklarında bölgelerini savunmak, ra-kiplerini ya da düşmanlarını korkutmak amacıyla derile-rinde çizgi veya noktalar oluşturarak renklerini değiştire-bilirler.

- Bukalemunların renk değiştirme sebeplerinden biri var ki, hem çok romantik hem de ilginç. Bukalemunlar birbir-lerine kur yaparken, karşı cinsi etkilemek için renk ve de-sen diliyle iletişim kurarlar. Göz alıcı renklere bürünerek duygularını bu şekilde ifade ederler.

- Elinizin üstünde olan bir bukalemunu toprağın üzerine koyduğunuzda, bukalemunun rengi yeşilden griye döner.

- Örneğin; gün ışığında yapraklı bir dalda duran bir buka-lemun, etrafındaki çalılıkların gölgesine benzer bir şekilde uçuk kahverengi ve siyah lekelerle yeşil olur. Akşam yak-laştığında renkleri grimsi yeşile döner. Daha sonra da sarı lekeli, donuk sarımsı – kahverengiye dönüşür. Karanlıkta ise, tamamen siyaha dönüşür.

Kamuoyuna değilPehlivanoğluna Duyuru

Rafet ULUTÜRKÖzcan PEHLİVANOĞLU’nun Yazısı ve cevabı

İ n s a n y a ş a d ı k ç a ö ğ r e n i r d e r -ler. Şimdi anladım ne anlama geldiğini.Geçen ay Bulgaristan ayaklanmalarının

20.yıl dönümü ve “Bulgaristan’da Etnik Ba-rış ve Din Algısı” konulu düzenlediğimiz pa-nel hazırlıkları süreci bu sözün doğrulunu kanıtladı.Hazırlık aşamasında programa katılımcı olarak dü-

şündüğümüz kişileri tek tek telefonla arayarak prog-ram hakkında bilgi vermiş ve davet etmiştik. Prog-rama katılacakları konusunda olumlu görüşlerini göz önünde bulundurarak programı yeniden düzenlemiş ve program broşürünü bastırmıştık. Davetimizi kır-mayıp icabet edeceklerini bildirip sonradan “dönek-lik yaparak” kendi web sitesi üzerinden kamuoyuna bu konudan kendisinin haberi olmadan isminin kulla-nıldığını iddia eden Sn.Pehlivanoğlu daha hayatta öğ-reneceğim çok şey olduğunu bir daha öğretti... Öyle ya öğrenmenin yaşı yok, insanlara kolaylıkla güvenil-meyeceğini, hayatta her zaman sözünün eri olmayan in-sanlarla karşılaşabileceğimi bana bir kez daha hatırlattı.Önemli bir Federasyonumuzun başkanlığını yap-

mış üstelik avukatlık unvanına sahip bir “zevat”ın geç-mişte yaptıklarına rağmen kurumumuza olan saygı-dan dolayı kendisini programımıza davet etmemizi bir olgunluk olarak algılayamamıştır. Üstelik kendi-sinin davetimizi kabul edip sonra yalan söyleyerek böyle bir programdan haberinin olmadığını ve ismi-nin kendisinden habersiz kullanıldığını dile getirmesi; bu da yetmezmiş gibi takımı ile birlikte katılımcı-ları caydırmak için muazzam bir çaba sarf etmesi tam anlamıyla vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır. Keşke bu kadar çabayı Rumeli-Balkan-Trakya camiası-nın birlikteliği ve güçlenmesi için göstermiş olsaydı.İşte Rumeli-Balkan-Trakya camiası büyük bir po-

tansiyeli olmasına rağmen bunun gibi şahısların iki hatta üç yüzlülükleri yüzünden bugüne dek ortaya ko-yabileceği başarılardan mahrum kalmıştır. Bu du-rumda özellikle de “diplomalı cahiller” büyük rol oy-namaktadır. Ne yazık ki bu diplomalı cahiller listesine bir kişi daha eklenmiş ve bu liste her gün artmaktadır. Sn. AVUKAT Pehlivanoğlu bizim kendisini ve “ku-

rucusu” olduğu Federasyon için edep sınırlarını aştığı-mızı ve hakaret ettiğimizi iddia ediyorlar. Gördüğümüz yanlışları, usulsüzlükleri, sorunları dile getirmemiz, çö-züm yolları sunmamız edep sınırını aşmak ise eğer, o zaman evet, biz edep sınırlarını aştık. Toplumumuzun çıkarlarını savunmak, söylediniz yalanları ve yaptığı-nız iki-üç yüzlülükleri (2007 seçimlerinde federasyon yönetiminden gizli aday oldukları gibi) ortaya çıkar-mak, edepsizlikse biz bu edepsizliğe devam edeceğiz.Bunun yanında Sn.AVUKAT Pehliva-

noğlu Partisine laf uzattığımızı iddia etmiştir…Ancak eski partisi ANAP’ı mı, sonradan kulvar de-

ğiştirip katıldığı CHP’yi mi, yoksa kapak attığı MHP’yi mi kastettiğini anlayamadık. Yer darlığından dolayı bizi aydınlatırsa ona göre cevabımızı veririz.Sn.Avukat Pehlivanoğlu bizi bir oyunun maşası ola-

rak niteleyip o “büyük” ve “muhteşem” zat-ı hal-lerinin bilgisi ve izni olmadan kullandığımızı id-dia ederek bir kez daha “büyüklüğünü” ifşa etti. Rumeli-Balkan-Trakya, insanlarımızın bu gibi zat-ların ateş çemberlerinde yeterince yanmadılar mı?Sn.AVUKAT Pehlivanoğlu’nun duyuru-

sunda anlayamadığımız HÖH’ün “Değerli is-tihbaratçı Başkanı”na niye bu kadar yağ çek-mektedir. Yoksa ateşçemberi kardeşliği mi var? Veya bir çıkar mı devşirme peşinde? Sn.Avukat

Pehlivanoğlu bunun için biraz değil ÇOK geç kal-dığınız gibi Bulgaristan konularına hâkim olmadı-ğınız ve çok geriden takip ettiğinizi açıkça ortaya koyduğunuzu da bir kez daha vurgulamak isteriz. .Evet, Sn.AVUKAT Pehlivanoğlu biz öyle bir ma-

şayız ki bu kor ve alevin içinden insanlarımızı (Rumeli-Balkan-Trakya) kurtarmaya çalışıyoruz.Sn.AVUKAT Pehlivanoğlu bir yalan etra-

fında kurgulanmış bir söylem üzerinden, hangi ge-rekçeyle yasal yollara başvuracağınızı ger-çekten çok merak etmekte ve beklemekteyiz.Sn.AVUKAT Pehlivanoğluna duyurulur,Kamuoyu zaten her şeyin farkındadır…“Aynasi iştir kişinin, lafa bakılmaz…” Bi-

zim muhatabımız Pehlivanoğlu veya başkası de-ğildir, şahıslarla ilgilenmiyoruz. Biz icraatlara bakı-rız, bizim eleştirdiğimiz gördüğümüz sonuçlardır. Sn.AVUKAT Pehlivanoğlu üstüne alındığına göre

şöyle derin düşünsün ne yaptığını… Amma Millete yaptığı gibi kendisine yalan söylemeden yaparsa… Not: Rumeli Balkan Federasonumuz Sn.Avukat Pehlivanoğ-

lunun duyurusunu kendi resmi web sitesinde yayınladığı gibi bu ya-zıyı da yayınlamasını ümit ederek kendilerine de gönderiyoruz.

Kamuoyuna Saygılarımla14.05.2012

Değerli arkadaşlar,Bu günlerde içinde adımın bulunduğu bir da-

vetiye Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hiz-met Derneği tarafından Rafet Ulutürk im-zalı olarak toplumumuza dağıtılmakta veya internet üzerinden davet yapılmaktadır.Bu davetiyede , ismim bilgim dışında kullanılmış

olup, davet sahibi kişi ile birlikte olmam veya anıl-mam; asla kabul edemiyeceğim bir davranıştır.Şöyle ki adımı iznim ve bilgim dışında kul-

lanan Rafet Ulutürk adlı şahıs, beni, kurucusu olduğum Federasyonumuzu, Yönetim Ku-rulu Üyelerimizi ve camiamızın saygın kişi-lerini kast ederek kısa bir süre önce her türlü edep ve adap sınırını aşarak olur olmaz yerlerde aleyhte yazılar yazmış, şahsım üzerinden men-subu ve yöneticisi olduğum partime laf uzat-mış, asılsız itham ve iftiralarda bulunmuştur.Ne olmuştur, ya da hangi oyunun maşa-

sıdır ki, şimdi bu şahıs bilgim ve iznim ol-maksızın adımı kullanmak ihtiyacını hisset-miştir, kamuoyunun takdirlerine sunuyorum. Şahsımı , camiamızın önde gelen saygın in-

sanlarını ve kurumlarını, siyasi partimi, Bul-garistan Parlamentosunda yüzbinlerce insanın temsilcisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi Par-tisinin değerli Başkan, Yönetici ve milletvekil-lerini ar ve haya duygularını hiçe sayarak ren-cide eden, önüne gelene yalan beyanlarla laf atan; hangi amaca ve kime hizmet ettiği belli olmayan bu şahıs ve onun gibi olanlarla bera-berlik içinde olamayacağımı bilmenizi isterim.Bu tip insanlara hak etmedikleri itibarın gös-

terilmemesinin gerektiği düşüncesiyle, bu da-vete katılmayacağımı değerli bilgilerinize sunar, adımı izinsiz kullananlara karşı her türlü yasal başvuru ve tazminat haklarımı kullanacağımı bilmenizi ister, hepinizi saygıyla selamlarım.

Av. Özcan PEHLİVANOĞLURumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) BaşkanıRumeli Balkan Federasyonu Kurucu ve I. Dönem Genel BaşkanMHP MYK Üyesi

Özcan Pehlivanoğlu

Bilecik’in Bozü-yük ilçesinde ilk kez Halk Eğitim Merkezi tarafın-dan düzenle-nen ulusal sat-ranç turnuvası tamamlandı.4 gün süren tur-n u v ay a Tü r -kiye, Bulgaris-tan, Gürcistan,

Türkmenistan ve Azerbaycan’dan 10’u FIDE unvanlı toplam 139 sporcu katıldı. Bilecik’in Bozüyük ilçesinde ilk kez Halk Eğitim Merkezi tarafından düzenle -nen ulusal satranç turnuvası tamamlandı.4 gün süren turnuvaya Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’dan 10’u FIDE unvanlı toplam 139 sporcu ka-tıldı. Turnuva sonunda milli sporculardanMustafa Yılmaz 8 puanla birinci olurken, Bu-rak Fırat ikinci, Mert Yılmazyerli ise üçüncü oldu.Dereceye giren sporculara toplam 10 bin TL ödül dağıtıldı. Sporculara ödülleri Genç-lik Hizmetleri ve Spor İl müdürü Lütfi Doyuk,Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Şube Müdürü Ha-san Hüseyin Kaya, Bozüyük Ak Parti İlçe Baş-kanı Nizamettin Çam, Bozüyük İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Kara, Bozüyük Halk Eği-timi Merkezi Müdürü Celalettin Tospatlı, Bozüyük Mustafa Şeker Anadolu Lisesi Müdürü Mahmut Demir ve Türkiye Satranç Federasyonu Bilecik İl Temsilcisi Fatih Demirbaş tarafından verildi.

Bozüyük’te Satranç Turnuvası Sona Erdi

Page 12: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

12 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bulgaristan, 333 gaydacıdan oluşan topluluğun coşkulu bir kalabalığın önünde gerçekleştirdiği gös-teriyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi umuyor.

Sofya’da canlı bir performans sergi-leyen 330’dan fazla gaydacı, yeni Gu-inness rekorunu kurmayı umuyor”.

Her yaştan tamı tamına 333 gaydacı, yeni bir Gu-inness Dünya Rekoru kırmak amacıyla 16 Mayıs’ta Sofya’da toplandı. Ancak Guinness’in başarılı olup olmadıklarını belirlemesi haftalar veya aylar sürebilir.

Binlerce seyirciyi başkentin en büyük konser sa-lonuna çeken etkinlik, ülkenin dört bir yanındaki mü-zik grupları ve bireysel müzisyenleri bir araya getirdi.

Bunlardan biri olan Rumen Chepov, 26 yıl-dır çalıyor. “Bu, dünyada bu kadar çok sayıda gaydacının br araya gelip çaldığı ilk olay. Bildi-ğim kadarıyla, şu anki rekor 240 küsur gaydayla İskoçya’nın. Ama onları geçeceğiz ... Gaydanın bir Bulgar enstrümanı olduğunu ve herkesin on-dan öğrendiğini göstereceğiz.” diyor, Chepov.

Gaydanın menşei belirsiz ve Bulgaristan’da bulunmayacağı da kesin. Pek çok kişi bu ens-trümanın ilk olarak M.Ö. 1000 civarlarında Orta Doğu’da çıktığına inanıyor. Ancak Bulgaristan’ın gaydanın en popüler olduğu ülkelerden bi-risi olduğu kesin. Bu enstrüman, özellikle gü-neydeki Rodop Dağı’nda olmak üzere pek çok halk müziği ve şarkısında merkezi rol oynuyor.

İşin önemli bir diğer yönü ise, Balkan Müslümanla-rının “Türklüğü”nün aynı zamanda onların düşmanları tarafından da kabul görmesidir. Bu nedenle sözkonusu düşmanlar, kendileriyle aynı etnik kökenden gelen an-cak kültürel olarak “Türk” olan bu insanlara karşı tarih boyunca “etnik temizlik”ler düzenlemişlerdir.

Balkanlar’daki Slav Müslümanların düşmanları ta-rafından “Türk” olarak görülmelerinin en somut ör-neği, Sırplar’ın Boşnaklar’a karşı besledikleri nefrette ortaya çıkar.

Sırplar, Osmanlı’nın bölgeye hakim oluşuna dek güçlü bir Krallığa sahiptiler. Ancak 1389 yılındaki Ko-sova Savaşı, bu Krallığın sonunun başlangıcı oldu. 1459 yılında Sırp Krallığı tümüyle ortadan kaldırıldı ve tüm Sırp toprakları kesin olarak Osmanlı egemen-liğine girdi.

Sırplar, Osmanlı karşısındaki yenilgilerini hiç bir za-man kabullenemediler. Zaman içinde Sırpların mağlu-biyetini “seçilmişlik”le kutsayan farklı efsane ve inanç-lar gelişti. Özellikle Kosova Savaşı hakkında ilginç inançlar üretilmişti.Bosnalı Müslümanlar, Sırpların gö-zünde, birer haindiler. Onları “İslamlaşmış Sırplar” olarak algılıyorlardı. Bosnalıların, Sırplara verilen “se-çilmişlik” payesini bırakarak, kendilerini Osmanlı’ya sattıklarını düşünüyorlardı.

600 Yıllık NefretBu kompleks ve nefretler, yüzyıllar boyunca bilinçal-

tında kalmış, ancak dağlara çıkarak Osmanlı’ya karşı direnen “haiduk” (haydut) çetelerinin anılarıyla yaşa-mıştı. Osmanlı ordularının 1683’teki Viyana bozgu-nunun ardından, Bosnalı Müslümanlara karşı duyu-lan nefret fırsat buldukça eyleme dönüşmeye başladı. İlk kan, 1702 yılında Karadağ’da döküldü. Başkent Çetine’deki sivil Müslüman nüfusa karşı gerçekleştiri-len katliama Istraga Poturica (Türkleşmiş olanların im-hası) adı verilmişti. Boşnaklar aslında “Türk” değil, sa-dece Müslüman olmuşlardı, ama bu ikisi Balkanlar’da aynı anlama geliyordu.

Sırp milliyetçiliğinin 1980’lerdeki yükselişinde de hep aynı tema kullanıldı. “Türk”, “Müslüman” ya da “Os-manlı” kelimeleri aynı anlama geliyorlardı ve Boşnak-lar bu kavramlarla özdeşleştirildikleri için düşman sayı-lıyorlardı. Sırbistan’ın radikal milliyetci lideri Slobodan Miloseviç’in Kosova Savaşı’nın 600. yıl dönümünde Kosova’nın başkenti Piriştine’nin yakınlarındaki Ga-zimestan adlı ovada gerçekleştirdiği ünlü mitingin de teması yine aynıydı. Miloseviç 600 yıl önce yaşanan Kosova yenilgisine atıfta bulunmuş ve “bir daha yenil-meyeceğiz” demişti. Düşman yine aynıydı; Osmanlı. Nitekim mitingin yapıldığı alanın yakınlarında bir yere önceden kan renkli koca bir anıt kondurulmuş ve üs-tüne de Prens Lazar’ın şu sözleri kazınmıştı:

Her kim ki Sırp ve Sırp kökenlidirVe Kosova Ovası’na Türklerle savaşmaya gelmezOnun ne erkek, ne dişi, zürriyeti olmasınOnun hasadı olmasın. 1389-1989Tüm bunlar, Balkan Müslümanları kadar İslam

aleyhtarı Balkan milliyetçilerinin de İslam ve Türk kav-ramlarını özdeşleştirdiklerinin işaretleridir. Bu iki kav-ramı birleştiren ortak zemin ise, elbette ki Osmanlı kim-liğidir.

Türkiye’ye Osmanlı’dan kalan büyük bir Balkan in-siyatifi vardır. Bu bölgede varolan Türk-İslam kimliği, Türkiye’nin önündeki tarihsel bir sorumluluktur. Bu insanları korumak ve harekete geçirmek Türkiye için ciddi bir etki alanı oluşturabilir. 1912’ye kadar bizim olan topraklar üzerinde güçlü bir işbirliği kurmak, doğal bir hak ve sorumluluktur. Türkiye, Balkanlar’da bu şe-kilde bir etki alanı oluşturmakla diğer dış politika yönle-rinde, Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu’da büyük bir stratejik avantaj ve siyasi güç elde edecektir.

TarihMehmet ÇAKIR

Balkan Müslü-manlarının Türklüğü-2

Bulgar GaydacılarUluslararası Yarışmada

Bulgar ve Romen Öğrenciler Çiğli’de

Büyükçiğli Anadolu Lisesi’nin Avrupa Birliği Come-nius Projesi çerçevesinde Çiğli’ye gelen 32 öğrenci ve öğ-retmen Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak’ı ziyaret etti.

“Eğitim Dışı Faaliyetler” konulu çalışmada 5 gün süreyle Çiğli’de kalan öğrenciler okulda atölye çalışmalarına katıldılar. İlçedeki spor kulüpleri, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya ge-len öğrenciler, ziyaret ettikleri Başkan Solak’a farklı kültürel değerleri daha yakından tanıma fırsatı bulduklarını söylediler. Karşılıklı iletişim ve etkileşimin önemini belirten öğrenciler, Çiğli’de Türk öğrenci aile-lerinin yanında kaldıklarını ve burada karşılaştıkları yakın dostluk, ar-kadaşlık ve sevgi ortamından çok etkilendiklerini de ifade ettiler. Türk, Bulgar ve Roman yetkililere teşekkür ederek birer plaket sunan Baş-kan Metin Solak ise değişik kültürlerden ortak düşünce üretilmesini önemsediklerini söyledi. Yerel yönetici olarak bu tür çalışmaların biz-zat içinde olarak desteklediklerini kaydeden Başkan Solak, belediye olarak farklı ülkelerden çok sayıda kardeş belediyelerinin olduğunu ve bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütüldüğünü de sözlerine ekledi.

İlan reklamında ‘helal viagra’, “Tamamen bit-kilerden üretilmiş, cinsel aktivite öncesinde alın-dığında, cinsel gücü ve isteği doğal yoldan artıran bir bitkisel afrodizyaktır. İlişkiden bir saat önce alı-nır ve etkisi 48 saate kadar sürebilir. Yüzde 100 bitkisel olduğundan herhangi bir yan etkisi bu-lunmaz. Katkı maddesi ya da kimyasal içerme-mektedir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı izniyle üretilmekte olup, kapsüllerin ayrıca HALAL (He-lal) sertifikası bulunmaktadır. Uzun süreli ve ka-liteli cinsel performans sağlar ve düzenli kulla-nımla bir çok cinsel problemin giderilmesinde yardımcı olur. Performansını kat kat artırmak iste-yenler ya da iktidarsızlık, erken boşalma gibi sorun-lar yaşayanlar hem doğal ve güvenilir oluşuyla, hem de fiyatı ile çok ideal bir üründür” diye tanıtıldı.

‘ŞİFA İÇİN ÜRETTİLER’Üretici firma Themra Bitkisel’in ortaklarından

Mustafa Topuz, “Cinsel şikayeti olanlara şifa için ürettik. Temel işlevi cinsel performans ve sperm

sayısını artırıcı özelliğe sahip olması. Epimediumlu macunu cinsel aktiveden bir saat önce, bir tatlı kaşığı almak yeterli. Tedavi amaçlı kullanım için her gün kahvaltıdan sonra bir çay kaşığı alınmalı. Olumlu mesajlar alıyoruz. Ürün yoğun ilgi görüyor” diye konuştu. Satışı yapan bir yetkili de, “Macun fiyatı 69 lira. İkili tablet 27, dörtlü tablet 49, onlu tablet 109 ve yirmili tablet ise 199 liradan satılıyor” dedi.

Vatan’ın haberine göre; işte o ürünün etkileri:ÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ- Cinsel isteği ve gücü katlayarak artı-

rır, daha güçlü ve hızlı ereksiyon sağlar...- Cinsel ilişkinin süresini uzatır.- Erken boşalma sorununu ortadan kaldırır...- Peniste doku duyarlılığını artı-

rır sonlanmadan, etkisini yitirmez...- S p e r m s a y ı s ı n ı v e k a l i t e -

sini artırarak üreme yeteneğini geliştirir.

Bu da Helal Viagra

Edirne Belediyesi ile Bulgaristan’ın Smolyan Bele-diyesi arasında “Kardeş Şehir Protokolü” imzalandı.

Smolyan Belediye Başkanı Nikolay Melemov’un, Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’ye gönder-diği teklif mektubunun ardından Edirne’ye davet edilen komşu ülke belediyesi heyetiyle kardeş şe-hir protokolü, Hafızağa Konağı’nda Edirne Bele-diye Başkan Yardımcısı Murat Muratoğlu ile Smol-yan Belediyesi Meclis Başkanı Filip Topov arasında imzalandı. Muratoğlu, 12 maddelik Kardeş Şehir Protokolü’nün imza töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye ile Bulgaristan’ın ikili ilişkilerinin ortak projelerle daha da ileriye taşınacağını söyledi. Filip Topov da Edirne gibi bir kentle kardeş şehir olma-nın heyecanını yaşadıklarını dile getirdi. 12 madde-lik kardeş şehir protokolü, Edirne ve Smolyan Be-lediyelerinin turistik, kültürel, sosyal, çevre koruma, ticari ve ekonomik alanlarda işbirliği yapmasını ön-

görüyor. İki heyetin ortak kararı ile belirlenen tas-lak protokol, Edirne Belediye Başkanlığı’nca Dı-şişleri Bakanlığı’na gönderildi. Bakanlıktan gelecek görüşün ardından konu Belediye Meclisi’nde görü-şülüp kabul edildikten sonra Edirne Belediye Baş-kanı Hamdi Sedefçi ve Smolyan Belediye Baş-kanı Nikolay Melemov tarafından imzalanacak.

Edirne ile Smolyan Kardeş Oldu

Huseyin ÖZKANDobruca Tekstil San.Tic.Ltd. Şti.

Laleli Cad.Sait Efendi Sk. Astor Center No.55

Laleli / İst. Tel: 0212 458 21 20 / 458 21 19

İlginç OlaylarÇılgın terziModa tasarımcılarıyla ünlü Paris’te 1911’de şeh-

rin en ünlü terzilerinden Franz Reichelt fonk-siyonel bir kıyafet hazırladı. Reichelt geniş bir mantoyu andıran tasarımının paraşüt olarak da kul-lanılacağına inandı. Bunu ispat etmek için Eyfel Kulesi’nden atlayan terzi yanılgısını canıyla ödedi.Rasputin efsanesiRus mistik Grigori Rasputin’nin (1869-1916)

çarlığa yakın olması düşmanları harekete geçirdi. Rasputin’e önce siyanür içirildi. Ancak fare zehri-nin öldürmemesi üzerine silahla vuruldu. Kaçmaya başlayan Rasputin’in başına demir levyeyle vurdu-lar. Buzla kaplı nehre atılarak boğulan Rasputin’in donmuş cesedi iki gün sonra sudan çıkarıldı.Timsah avcısı avlandıAvustralyalI vahşi doğa uzmanı Steve Irwin “Tim-

sah Avcısı” olarak anılıyordu. Irwin, Great Barrier Reef’de belgesel film çalışması sırasında dikenli bir vatozun göğsüne iğnesini fırlatması sonucunda öldü.Sakalı sonu olduDünyanın en uzun sakallı adamı olarak bilinen

Avusturyalı Hans Steininger bir gün tutkuyla uzat-tığı sakalının ölümüne neden olacağını aklına bile getirmedi. 1567’de bir metre 40 santimetre uzun-luğundaki sakalına takılınca dengesini kaybetti. Boynu kırılan Steininger anında yaşamını yitirdi.Rol değil gerçekAmerikalı komedyen Dick Shawn kahkaha

dolu şovu sırasında meslektaşlarını eleştiriyordu. “İşim için hiçbir zaman yerlere kapanmam” der-ken sahnenin zeminine düşen Shawn’ı hayran-ları çılgınca alkışladı. Shawn 10 dakika boyunca aralıksız süren alkışlardan sonra kalkmayınca ya-nına gelen güvenlik görevlileri öldüğünü fark etti.Still Sevgisi Öğretmen öğrencilere soru soruyor: - \”Ağaçta

7 kuş var Avcı ateş ediyor, 3 tanesini vuruyor Ağaçta kaç kuş kaldı?\” Biri cevap veriyor: - \”4 kuş kalır\” Başka bir çocuk da hemen atılır: - \”Ha-yır öğretmenim ateş edince bütün kuşlar uçar, ağaçta hiç kuş kalmaz\” Öğretmen bunun üze-rine: - \”Cevap yanlış ama stilini sevdim\”, der Ço-cuk buna karşılık verir: - - \”Öğretmenim, ben de bir soru sormak istiyorum Karşıdan 3 bayan ge-liyor, ellerinde dondurma var Biri yalayarak yi-yor, biri emerek, biri de ısırarak Bu bayanlardan hangisi evlidir?\” Öğretmen düşünüyor, düşünü-yor - \”Emerek yiyen evlidir\”, diyor Çocuk ce-vap veriyor: - \”Hayır öğretmenim, parmağında alyansı olan Ama ben de sizin stilinizi sevdim\” Yavaşla adam yepyeni porshe’yi almış deniyormuşbas-

tıkça hızı artmaktaymış100,150,200,250 birden karşısına bir tabela çıkmış:yavaşla 50km aman her seferinde bizi bulur tam gazladık yol çalış-masına denk geldik!söylenip seri bir şekilde vi-tes küçülttmüş 43 arbanın hızı 50 km düşmüşbir süre böyle bir tabela daha yavaşla 40 km böyle yol çalışmasıda olurmu?söylemeleriyle vitesi daha da küçültmüş Bir süre sonra yavaşala 30 km ya-zılı tabela görmüş hızını 30’a düşürümüşArtık Porshe isyan sesleri çıkartmaya başlamış Bir ta-bela daha:Yavaşla 20 kmNeredeyse araba durdu-Yine bir tabela yavaşla 10 km Porshe 1’inci viteste 10 km kadar gittikten sonra bir tabela daha çıkmış“YAVAŞLA KASABASINA HOŞGELDİNİZ”

ABD de ilginç davalarBir kanser hastası, öngörülen süre içinde ölme-

diği gerekçesiyle sağlık müdürlügünü dava etti. Doktorların koyduğu teşhise göre çoktan ölmüş olması gerektiğini belirten davacı, tazminat istedi.

Bira düşkünü bir adam Anheuser-Busch birala-rını üreten şirkete 10 bin dolarlık dava açtı. Bira-cıya göre, reklamda birayla kadınların tavlanabile-ceği söyleniyordu, ancak kendisi başarılı olamadı.

Bir kadın sürücü, buz tutmuş yolda motorlu bir kızakla çarpıştı. Kızağın sürücüsü öldü. Kadın sü-rücü, tanık olduğu ölüm anında yaşadığı şok yü-zünden adamın dul karısına tazminat davası açtı.

Florida’da bir balıkçı şiddetli fırtınada öldü. Ailesi, hava durumu yorumu doğru çıkma-dığı gerekçesiyle bir TV kanalından 10 mil-yon dolar tazminat istedi. Dava geri çevrildi.

Dorothy H. (40) eşini ayarttığı gerekçesiyle öteki kadın hakkında 1 milyon dolarlık tazminat da-vası açtı. Yargıç, 18’inci yüzyıldan kalma bir mad-deye dayanarak, davanın görülmesini kabul etti.

81 yaşındaki Stella Liebeck, satın aldığı kahvenin dökülmesi üzerine teninde yanık oluştuğu gerekçe-siyle McDonald’s’dan davacı oldu. O günlerde bütün Amerika bir anda bu davaya odaklandı. Yaşlı kadın 2.7 milyon dolar tazminat kazanarak bir anda şöh-ret olurken, ülkenin en büyük fast food zincirlerin-den biri olan McDonald’s, ortaya çıkabilecek başka uyanıklara karşı çeşitli önlemler almaya başladı

Page 13: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Sevgili dili Türkçemiz, bu yıl da Dünyalı çocukların dilinden statlara sığ-mayan insanların gönüllerine şelaleler gibi aktı. İlk yaz rüzgârları Anadolu’ya, dünyanın dört bir yanından on beş gün boyunca gül kokuları taşıdı.

Geride silinmez izler bırakarak ülkelerine döndüler.Doğu ve İslam dünyası içinde bulunduğu acıklı durumdan yavaş yavaş kurtuluyor.Dünyada üst üste devrimler yaşanıyor; mavi, turuncu, kadife ... Ama dünyanın asıl muhtaç olduğu sevgi devrimi bu öğrencilerle gerçekleşiyor.Asya yorgunluğun kâbusundan silkiniyor.Coğrafi ve si-

yasi sınırlar hızla erirken, sevginin sınırları daha belirgin hale geliyor.Dünya yeni bir dirilisin eşiğinde. Ufuklar, ülkeler birine sevgi diliyle sesleniyor Türkçe olimpiyatla-

rında adına ödül konulan Ali Şir Nevai; “Türkçenin derinliklerine dal-dıkça on sekiz bin alemin ötesinde başka bir alem görüyorum” demişti.

Bu sözü söylemek için; Ganalı kızın söylediği şarkıyı, çayda çırayla sah-neye yürüyen siyah çocukları, Silifke türküsüyle milyonları coşturan Uzak-doğulu kızları....hasılı su bizim on beş günden beri gördüklerimizi gör-müş olmalı diye düşünüyorum. Anadolu’nun kar-kışından çıkan diriliş erleri, ellerindeki bahar çiçekleri ile her yıl ilk yaz günlerinde geri dönüyorlar.

Bir toprak kadar mütevazı gül yetiştiricileri, sevdaları-nın saçlarından tutuşturdukları kandillerle yürüyorlar karanlık yolları.

Ömürlerini, gurubu olmayan gurbetlerde geçiriyorlar. Onlar bu çocukların kendi-lerini beklediğini bilerek, sevgililerinin siyah gözlerine koşar gibi koştular gurbetlere.

Gittikleri ülkelerde toprak oldular. Çünkü gül yetiştirmek için toprak olunması gerektiğini biliyorlardı. İncindiler ama incitmediler, çiğnendiler ama çiğnemediler.

Bu fedakâr öğretmenleri yetiştiren, bu günleri bize hazırlayan ilk-ler düşüyor hatırıma. Ümit yüklü şafağın ilk bereketli ışıkları... Be-diuzzamanlar, Süleyman Hilmi Tunahanlar, Mehmet Zahit Kotku-lar, Necip Fazıllar, Celal Hocalar, Husrev Hocalar ve daha niceleri....

Sıradağlar gibi her zaman tipiye borana meydan okuyan bu fecir süvarileri, sürekli karla buzla savaşarak, her mevsim meyve veriyor olmanın sırrını keş-federek, şartlar ne olursa olsun hep gül yetiştirdiler ve gül türküleri söylediler.

Fethullah Gülen hoca efendiyle küresel bir besteye dönüşen bu diriliş türküleri, her yıl ilk yaz sıcaklarında ufkumuzu dolduruyor. İnsanlar sevgiyle bir birine sesleniyor.

Füsunlu bir ışık gibi en karanlık gecelerin bağrından fışkıran, akıp giden yıllar içinde yeniden dirilisin destanini yazanlardan birisi de hiç şüphesiz Nureddin Topçu’nun o geç kalmış bir Ebussuud Efendi veya bir İbn- i kemaldir dediği Celal Hoca’dır.

1930’da Anadolu’nun bereketli yüzündeki iki göz gibi son imam hatip okulları da kapanınca asil bir milletin dini hayati, bitki-sel hayata girmiş bir hasta gibi bütün bütün gözlerini yummuştur.

Celal Hoca imam- Hatip projesiyle kapanan o kirpikleri aralayanlardan biridir. Karanlıkları kendince aydınlatmaya kararlı bir ateş böceği azmidir onunkisi...Gözlüklü, sakallı, sırtında yaz günü bile hiç çıkarma-

dığı pardösü, başında bere, elinde kabarık bir çanta....İşte Celal Hoca... İşi gücü okuldur, öğrencidir, burstur.Öğrenci arar, okul arar, kayıt yapar, ders verir, idareci-

lik yapar, yeri geldiğinde de de öğrencilerin tuvaletini temizler.Tuva, Nureddin Topçu bir gün hocayı ziyarete gelir. Bakar ki yetmişini aşkın

hoca tuvalet temizlemektedir. Buram buram terler.“Hocam bu genç işidir bırak çocuklar yapsın” der.Hoca evladım çocuklar yaptıkları islerle şahsiyet-

leri arasında irtibat kurar, biz tuvalet temizleyerek okuduk diye-rek kompleks yaparlar. Ben istiyorum ki onlar hür ve özgür yetişsinler.” der.

Bir gün bir şirketin genel müdürü hükûmetle bir işinin olduğunu, hallo-lursa öğrencilere yüklü bir miktarda burs vereceğini söyler hocaya.

Celal hoca bakar iş meşru. Yardımcı olur. İş hallolur.Bir gün bir yerde o genel müdürle karşılaşır. Genel müdür hocayı yanına

davet eder. Hoca, “ben senin yanına gelmem sen sözünde durmadın” der.Genel müdür hemen çantasından bir makbuz çıka-

rır ve “yaptım biraz geç oldu ama yaptım” diyerek baslar konuşmaya.“Görüşmediğimiz zaman içinde benim başım bozuldu, ev bark dağıldı. İkinci

evliliğimi yapınca, şirket bana bir jest yaptı ve seyahate çıktım. Yeni eşimle birlikte İstanbul Adana, Bağdat derken Cakarta’ya kadar uzandık. Cakarta’da eşime el-bise almak için bir mağazaya uğradık. Bir kumaş beğendik. Fiyatı 250 dolardı.

Pazarlık yaparken hangi milletten olduğumuzu sordu-lar. Türküm deyince mağaza sahibi derhal beni içeri aldı.

“Bu elbiselik hediyemiz olsun, yıllardır ilk defa bir Müs-lüman Türk şereflendiriyor mağazamızı.” dedi.

Sevincinden uçuyordu adam.Sonra bir kahve söyledi. Yarın cumayı hangi camide kılacaksınız. “ dedi.Babam, dedem hacı hoca filan ama biz Avrupa’da

okumuştuk, biz de Cuma muma kalmamıştı.“hangi camiyi tavsiye ederseniz orada kılarız “ dedim.Adamdan ayrılınca gittim bir takke aldım. Ertesi gün adam

geldi beni otelden aldı. Cuma başladı. İmam efendi minbere çıktı. Bana da en ön safta minbere yakın bir yerde yer ayırmışlar.

İmam efendi; “ ey cemaat! Bu günkü hutbemi-zin mevzuu, Türkler ve İslamiyet!..” diyerek başladı sözlerine.

“ Çin seddinden Atlas okyanusuna kadar yedi iklim dört bucak diyebileceği-miz bir coğrafyada ezan sesleri duyuluyorsa, Allah Türkleri delil ettiği için duyu-luyor. İslamiyet onarlın gayretleri ile yayıldı dünyaya. Pek çok millete olduğu gibi bize de İslami onlar taşıdı. Allah bu millete zeval vermesin onları daim kılsın” dedi.

Sonra, “ey cemaat! Biliyor musunuz ki bu gün aramızda bir Müslüman Türk var. Cumamız onunla bereketlenmiştir. Şimdi ben konuşmamı kesiyor ve hutbe-nin devamını ona bırakıyorum. Bir anda başımdan kaynar sular döküldü sandım.

Minberden indi başıma bir sarık, sırtıma da cübbe giy-dirdi. Bütün bunlar o kadar çok çabuk gelişti ki itiraza ma-hal kalmadı. Cumayı bile unutmuş olan ben hutbe irad edecektim.

Minberin basamaklarını tırmanırken Ya Rabbi... Ya Rabbi ... beni mahcup etme , Allahım diye dua ettim. Nasıl dua ediyorum anlatamam. Yukarı çıktım. Cema-ate bir döndüm ki 20 bin kişi gözlerini uzun farlar gibi yakmışlar bana bakıyorlar.

Kardeşlerim size Türklerin selamını getirdim, diye başladım sözlerime.Ben böyle söyleyince cemaat hep birden ve aleyküm selaaaaaaam diye haykırı-

şından kubbelerin kemikleri çatırdadı adeta. Çağın değişim rüzgârları size yalan yan-lış çarpık haberler getirse de inanmayın Türkler Müslümandır Müslüman kalacaktır. Bunun üzerine cemaatten biri ayağa kalkarak; “biz Türklerin Müslüman olduğunu ve Müslüman kalacağını biliyoruz, ondan bahsetmeyin bize siz. Bizim burada kö-tüler ve kötülükler çoğalmaya başladı ve biz onlarla baş edemiyoruz. Zor durum-dayız dar durumdayız eski tarihlerde olduğu gibi ne zaman gelecek ve bizi yeniden kurtaracaksınız. Ondan bahsedin bize.” dedi. “Adam bunu sorunca Türkiye’nin içinde bulunduğu durum geldi gözümün önüne. Hey Allah’ım! Dedim, biz kendi meselemizi halletmemişiz de, bu güzel insanlar bizi bekliyorlar. Ta çocukluğumda, gençliğimde dedemin ocak başında sohbetlerinde dinlediğim şeyler hatırıma geldi.

Kardeşlerim! İflasa giden bir şirketin hissedarları ihlas üzere sabit kadem ola-bilirse, o şirketin en büyük hissedarı, en büyük ortağı Allah olur ve Allah’ın hissedar olduğu bir şirket batmaz! Biz geliriz yine Allah’ın izniyle ama siz kendiniz kotarmaya çalışın bunu evvela. Kendi aranızda ihlas üzer bir bir-lik sağlayın beraber olun...” cemaat dalgalandı. Sonra cumayı kıldık beni özel bir arabaya bindirdiler kırk elli arabalık bir konvoyla otele getirdiler. Döner dön-mez hemen yardımı yaptım. Bu çocukların yetişmesi lazım geldiğine inan-dım. Çünkü dünyanın dört bir yanında bizi bekleyenler olduğunu gördüm. “

Harun Tokak Oralarda bizi

bekleyenler var

Dünya Medyasından HaberlerPazar günü yapılan parlamento seçimlerinin ikinci turunun

solun zaferiyle sonuçlanması sonrasında, Meclis’e 217 yeni milletvekili girdi. Daha önce hiç Meclis’de yer almamış bu ve-killer, parlamento kulislerinde hızlı adımlarla ama başları her zaman dik ve yüzlerindeki gülümsemeleriyle yürüyorlar. Yeni-den seçilenler ise eski alışkanlıklarına devam ediyorlar.

Yeni seçilen milletvekillerinin sayısı, Meclis’in toplam nüfu-sunun yüzde 40’ına denk geliyor.

Meclis’teki kadın milletvekillerinin sayısı ise 155. 2002 se-çimlerinde bu sayı 107’ydi. Birçok Avrupa ülkesine göre bu sayı hala az.

Meclis’in yaş ortalamasında ise değişiklik yok. Yaş ortala-ması, bir önceki Meclis’te olduğu gibi yine 54. En genç millet-vekili 22 yaşında, en yaşlısı 76… Bunun dışında Fransız asıllı olmayan milletvekili sayısı ise 8…

İran’ın uranyum alanındaki yeni gelişmeleri Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin İran’da daha önce bulu-

nandan saflık derecesi çok daha yüksek uranyum bulunduğuna dair izlerin keşfedildiğini açıklamasının sonrasında İran Cum-hurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad pazar günü İran’ın yeni par-lamentosunun açılışına katıldı.

Bu keşif İran’ın atom bombası için gerekli malzemeleri elde etmeye yaklaştığına dair endişeleri de ateşledi.

İran’ın Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Feridun Abbasi ise İran devlet haber organlarına, İran’ın mevcut bir tesisin yanına iki yeni nükleer enerji tesisi daha inşa etme planlarını anlattı.

Atina yeni hükümetine kavuştu Aylardır süren siyasi belirsizliğin ardından Yunanistan dün en

nihayet hükümetine kavuşurken, yeni hükümetin yeni başba-kanı Antonis Samaras da görevi devraldı.

Yeni Demokrasi Partisi’nin yanı sıra koalisyonda sosyalist Pasok ve Demokratik Sol partileri de bulunuyor.

Vakit kaybetmeden yemin eden Samaras’ın ilk açıklaması “Yunan halkından yurtsever sağlam bir ulusal birlik ve kendi-sine güvenmelerini istiyorum. Tanrının yardımıyla bu krizden insanlarımız çıkması için ne gerekiyorsa yapacağız.” oldu.

Başbakan Angela Merkel de akşam saatlerinde Samaras’ı arayarak tebrik etti ve yarın Gdansk’ta yapılacak olan Almanya-Yunanistan maçına gitme kararı aldığını duyurarak “Samaras da gelirse sevinirim” dedi.

Çin için yeni bir keşif sahası Yörüngeye yerleştirilen Tiangong 1 uzay laboratuvarı mo-

dülü, Shenzou IX insanlı uzay aracı ile kenetlendikten sonra ilk misafirlerini karşıladı. Kenetlenme otomatik olarak gerçek-leştirildi ve 14.14’te tamamlandı.

İki alan arasındaki basınçlar denklenene dek, Çin’in ilk ka-dın astronotu Liu Yang’ın da içlerinde bulunduğu üç astronot, Shenzhou IX uzayaracının özel kapsülü içerisinde bekledi. Ara kapakların açılmasının güvenli olduğu teyit edildiğinde, mis-yon komutanı Jing Haipeng 17.07’de Tiangong 1’e giriş yaptı. Jing, Kapsülün bir tarafındaki üzeri işaretli kolları tutup takip ederek, uzay laboratuvarı modülüne girdi. Girişte yer çekimsiz ortama uyum sağlarken kameraya el salladı. Bu naif hareket, Pekin Uzay Kontrol Merkezi’ndeki bilim insanları ve mühen-dislerini de gülümsetti.

Halka Arzının Ardından Facebook İçin Başarının Anahtarı Bilgi Hazinesi

Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg dünya tarihinde en çok sayıda insan hakkında en çok bilgiyi toplayan kişi. Peki ya şimdi?

Facebook, bir internet şirketinin bugüne kadarki en büyük çaplı halka arzıyla, Wall Street’e girerken; yeni ve kaçınılmaz bir problemle karşı karşıya: Hissedarlarını nasıl daha da zen-ginleştirebilir? Cevap ise Facebook’un kendisinde saklı. İsim-leri, fotoğrafları, zevkleri ve istekleriyle yaklaşık bir milyar insanın çevrim içi olarak listelendiği bu hazinenin nasıl değer-lendirileceğine bağlı...

Birçok yatırımcı daha şimdiden facebook hissesi almak için sırada. Öyle ki facebook’un hisseleri için biçtiği fiyat salı günü 28-35 dolardan 34-38 dolara yükseldi. İnsanları saatlerce ken-dine bağlayan facebook’taki kişisel bilgi hazinesi, facebook kullanıcılarının karşılaştığı reklamları belirlemekte kullanılıyor. Bu da facebook’u son derece kârlı bir araç haline getiriyor.

A v r u p a Ye n i T e k n o l o j i D e v i n i A r ı y o r Ö z e l s e k t ö r f i n a n s m a n ı n d a k i e k s i k l i k -

ler ekonomik büyüme vadeden sektörün önünü tıkıyor.Kahve makinesinden espresso çıkıyor. Gençler bir kanepe üzerinde

oturuyor. Dizlerinde Mac bilgisayarlar ve iPad’ler var. Müzik grup-ları ve iş planları üzerinde konuşuyorlar. Bazıları Fransızca konuşuyor, bazıları İngilizce. Fikirleri oldukça parlak gözüküyor. Paris’in bir ke-nar mahallesindeki binanın üst katındaki bir ofiste onlarca girişimci Go-ogle, Facebook ya da Zynga gibi bir buluşa imza atabilmeyi hayal edi-yor. Silikon Vadisi gibi gözüküyor olabilir ama aslında bir şey eksik: para!

ABD’de gelecek vaadeden internet girişimcileri, cesur yatırım-cıların desteğini projenin ilk aşamalarından itibaren görebiliyorlar. Avrupa’dakiler ise bunun için daha uzun süre beklemek zorundalar.

Euro kriziyle mücadele ederken ve ekonomideki düşü-şün olumsuz etkisinden kurtulmaya çalışırken; Avrupa, is-tihdamı teşvik etmek ve ekonomik büyümeyi sağlayabil-mek için teknoloji alanındaki girişimlere büyük bir ihtiyaç duyuyor.

Normal ağ üzerinde Google mı? Güvenmeyin Sırlar bilgisayar ekranından saçıldı...Aylar süren pazarlıkların ardından, bir Alman bilgi koruma

servisi yetkilisi Johannes Caspar, Google’ı “Sokak Görüntüsü” arabalarının gündüz gözüyle ne gibi bilgileri nasıl topladığını ifşa etmeye zorladı.

Küçük e-mail parçaları, fotoğraflar, şifreler, sohbet mesajları, web sitelerine veya sosyal medya ağlarına yapılan gönderim-ler gibi her türlü internet iletişimi bilgisi görüntü ve bilgi top-lamak için özel dizayn edilen bu araçlar dünya sokaklarında ilerledikçe derlenip toplanıyor! Caspar “bu, bilgi koruma ka-nunlarının bugüne dek şahit olduğumuz en inanılmaz ihlalidir” diye konuştu. Google çağımızın ya da tüm zamanların en zeki, en şık şirketlerden biri olabilir; fakat birçok insanın keyfini de kaçırıyor... Rakipleri Google’ın o muazzam ağırlığını hiç de adil olmayan bir şekilde kullandığını iddia ediyorlar. Caspar ise Google’ın yerel kanunları ve özellikle de kullanıcılarından çok fazla şey alıp götürdüğünü düşünen mahremiyet yanlılarını görmezden geldiğini söylüyor.

İran’ın uranyum alanındaki yeni gelişmeleri Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin İran’da daha önce bulu-

nandan saflık derecesi çok daha yüksek uranyum bulunduğuna dair izlerin keşfedildiğini açıklamasının sonrasında İran Cum-hurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad pazar günü İran’ın yeni par-lamentosunun açılışına katıldı.

Bu keşif İran’ın atom bombası için gerekli malzemeleri elde etmeye yaklaştığına dair endişeleri de ateşledi.

İran’ın Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Feridun Abbasi ise İran devlet haber organlarına, İran’ın mevcut bir tesisin yanına iki yeni nükleer enerji tesisi daha inşa etme planlarını anlattı.

Facebook’ta yorgunluk belirtileri Sosyal ağlar artık bir fenomen olmaktan çıkıyor mu? Sosyal

ağlarda vakit geçiren bir milyar kişi yanılıyor olabilir mi? Ya-pılan bir araştırma, kullanıcıların sosyal ağlardan giderek uzak-laştığını ortaya koyuyor.

Reuters ve Ipsos tarafından ABD’de düzenlenen anket Face-book kullanıcılarının profil sayfalarına artık daha az girdiğini ortaya koyuyor. Ankete göre, katılımcıların yüzde 34’ü altı ay öncesine kıyasla Facebook sayfasını daha az kullanıyor. Face-book üyeleri buna gerekçe olarak, uygulamanın “boş ve gerek-siz” olmasını gösteriyorlar.

Ancak Facebook yalnızca kullanıcılar arasında değil borsada da popülerliğini yitiriyor. Facebook’un hisseleri yalnızca son 12 günde 45 dolardan 26 dolara dek gerileyerek hızlı bir dü-şüşe imza attı. Bazı uzmanlar, Facebook’un 2020 yılında haya-tımızdan tamamen çıkacağını savunuyorlar.

Facebook’un hayatımızdan çıkmasının mümkün olmadığını söyleyenler de var tabii… Ancak onlar, altı yıl önce ilk kurul-duğunda internette devrim yaratan Myspace’i bugün kimlerin hatırladığını bir düşünmeliler…

Çin için yeni bir keşif sahası Yörüngeye yerleştirilen Tiangong 1 uzay laboratuvarı mo-

dülü, Shenzou IX insanlı uzay aracı ile kenetlendikten sonra ilk misafirlerini karşıladı. Kenetlenme otomatik olarak gerçek-leştirildi ve 14.14’te tamamlandı.

İki alan arasındaki basınçlar denklenene dek, Çin’in ilk ka-dın astronotu Liu Yang’ın da içlerinde bulunduğu üç astronot, Shenzhou IX uzayaracının özel kapsülü içerisinde bekledi. Ara kapakların açılmasının güvenli olduğu teyit edildiğinde, mis-yon komutanı Jing Haipeng 17.07’de Tiangong 1’e giriş yaptı. Jing, Kapsülün bir tarafındaki üzeri işaretli kolları tutup takip ederek, uzay laboratuvarı modülüne girdi. Girişte yer çekimsiz ortama uyum sağlarken kameraya el salladı. Bu naif hareket, Pekin Uzay Kontrol Merkezi’ndeki bilim insanları ve mühen-dislerini de gülümsetti.

Okyanus Kabloları İngiltere’ye Yeşil Enerji Taşıyacak İzlanda volkanları çok yakın bir zamanda okyanus tabanına

döşenmesi düşünülen binlerce kilometrelik yüksek gerilim kabloları ile Birleşik Krallığa düşük karbonlu elektrik pompa-lamaya başlayabilecek. Enerji bakanı Charles Hendry’nin ma-yıs ayı içerisinde İzlanda’ya bir resmi ziyarette bulunacağı ve bu ülkenin sahip olduğu zengin jeotermal enerji kaynakların-dan faydalanmak istediğini ifade edeceği açıklandı.

Enerji bakanı Hendry İzlanda hükümeti ile halihazırda ya-kın temasta olduklarını ve projeye çok sıcak baktıklarını be-lirtti. Yerkabuğunu ikiye bölen okyanusun tam ortasında bulunan İzlanda’ya ulaşmak için enerjiyi taşıması düşülen kab-loların 1000 ila 1500 kilometre uzunluğunda olması gereki-yor. Proje gerçekleştiği taktirde döşenecek kablonun açık ara en uzun enerji kablosu olacağı bildiriliyor. Deniz tabanına dö-şenmesi planlanan kablo ağı ile ilk etapta İngiltere’ye getiri-lecek olan elektrik enerjisinin önümüzdeki 10 yıllık dönemde Avrupa’daki enerji ağına da bağlanması düşünülüyor.

Öğretmenlerin yarısı yoksul öğrenciler için yanlarında yiye-cek getirdiklerini söylüyor

Gazetemizin düzenlediği ankete katılan öğretmenlerin yarı-sının boş mide ile okula gelen yoksul öğrencilerin karnını do-yurmak için yanlarında yiyecek taşıdıklarını söylemesinin ar-dından başöğretmenler ve doktorlar dar gelirli öğrencilere okullarda bedava kahvaltı verilmesini istedi.

Ankete katılan her beş öğretmenden dördü öğrencilerin %55’inin okula boş mide ile geldiğini ileri sürdü. Öğretmenle-rin yarıdan fazlası öğrenciler arasında yetersiz beslenme oranı-nın son birkaç yılda arttığına dikkat çekti. Ekonomik durgunlu-ğun, işsizlikteki artışın ve sosyal yardımlardaki kesintilerin bu artışta etkili olduğu iddia edildi.

Ülke çapında yapılan ankete iştirak eden 591 öğretmenin ya-rısı kahvaltı etmeden okula gelen öğrencilerinin karnını do-yurmak için beraberlerinde meyve ve muhtelif gıda maddeleri taşıdıklarını ifade etti. Bu öğretmenlerden beşte birinin söz ko-nusu öğrenciler öğle yemeği yiyebilsin diye ceplerinden para verdikleri de ortaya çıktı.

Elektrikli araçlara ücretsiz şarj Restoran zinciri Skylark Grup elektrikli taşıtlar için ücretsiz

şarj servisine başlayacaklarını duyurdu.Sözkonusu ücretsiz hizmetin öncelikle gruba ait 9 zincir res-

toranın araba parkında başlayacağı; 5 yıl içerisinde ise gruba ait restoranların %30’una denk gelen 900 işletmeye yayıla-cağı açıklandı.

Japonya içerisinde bu tip servislerin giderek artacağı düşünü-lürken, şarz cihazlarının ve gerekli altyapının giderek yaygın-laşmasıyla EV’lere duyulan ilgide de patlama yaşaması bek-leniyor.

Page 14: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

14 Bulgaristan Türklerinin Sesi

Yeni açılan okullarda bazı Azeri hocalar da görev almış ve Bulgaristan Türklerinden seçtikleri asistanları yetiştirmişlerdir. Yine bu dönemde 30 dolayında Türk öğrenci, yüksek öğrenim yapmak için Azerbaycan’a gönderilmiştir. Azeri uzmanlar, Bulgaristan Türk okul müfredatlarının gelişmesi ve güncelleşmesine büyük katkı sağlamışlardır (Yenisoy, 1997: 1786-87). Ancak Bulgaristan Türklerine uygulanan sosyalist içerikli eğitim plânı tutmamış; bilakis Azeri Türk uzmanların gayretleri ile soydaşlarımızı Türklük bilinci ve milliyetçilik duygu-ları daha fazla artmıştır. (1991: 47). Stalin’in ölümü ve Türkiye’de sosyalist bir devrimin mümkün olamayaca-ğının anlaşılması ile Bulgar yönetimi, Türk azınlığa yö-nelik politikaları sil baştan değiştirmiştir. Bu kapsamda; 1956’dan itibaren Azeri uzmanlar ülkelerine gönderil-miş, Sofya Üniversitesi’ndeki Türklere ait bölümler ka-patılmış, Türk öğretmen okulları ve liselerindeki eğitim dili tekrar Bulgarca olmuştur. Ayrıca yüksek okul me-zunu Türk gençlerine uzmanlık alanlarında görev veril-memiştir. Daha sonra Türklere ait ana, ilk ve ortaokul-lar ile liseler kapatıldı, Türk tiyatro faaliyetleri durduruldu, komünist propaganda içerikli hariç Türkçe kitap ba-sımı yasaklandı, Türkçe radyo yayını sona erdi. Komü-nist rejim döneminde Bulgaristan’da sanayileşme ve ağır sanayi geçiş çabalarında konunun sosyal boyutu dü-şünülmedi. Böylece köyler boşaldı. Diğer taraftan koo-peratiflerin yaygınlaşması ve özel mülkiyetin yasaklan-ması, tarımsal ve zirai üretimde verimsizliğe neden oldu. Bu durum, bir tarım ülkesi olan Bulgaristan’ın dış pazar-lara tarımsal ürünler ve kaliteli sanayi mamulleri satama-masına sebep oldu.

1949-1956 yılları arası dönemde toprakların kolek-tifleştirilmesi ile Türkler, çok daha kötü duruma ve ikinci sınıf vatandaş konumuna düştüler. Ayrıca bu dönemde; toplu halde yasayan ve kültürlerini muhafaza eden soy-daşlarımızın dağıtılması ve asimle edilmesi de sistema-tik hale getirilecektir. 1950’lerde Bulgaristan’da komünist içerikli bir Türk eğitimi gelişti. Bu durum; 1946’da Türk okullarının devletleştirilmesi ile başladı, 1950-51 göçü ar-dından yoğunlaştı ve 1959-60 öğretim yılında Türk okul-larının Bulgar okulları ile birleştirilmesiyle sona erdi. Bul-gar faşist ve komünist yönetimleri, Türklerin sosyal ve kültürel varlıklarını ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bir-birlerini tamamlayan politikalar tatbik etmişlerdir. Sosya-list dönemde başlayan Türk eğitimini kalkındırma ça-baları çok kısa ömürlü oldu. Türk pedagoji okullarıyla liseleri, 1956/57 kapatıldı. 1958/59 öğretim yılında ise, Türk azınlık okulları Bulgar okullarıyla birleştirildi. Türk okulları 1946’da devletleştirilmiş olmakla birlikte Bul-garlardan ayrı Türkçe eğitim yürütüyorlardı. Bu eğitimin içeriği sosyalist idi.

Todor Jivkof yönetimi altındaki Bulgar hükümeti, tüm Türk azınlık okullarını kapatarak Bulgarlaştırıyordu. İlkokullardaki uygulama üçe ayrıldı: (1) nüfusu tamamen Türk olan köy ve mahalle okulları bu durumunu korudu, Türk ve Bulgarların birlikte yaşadıkları ve Türklerin ço-ğunlukta olduğu yerlerde karma sınıflar oluşturuldu ve eğitim dili Bulgarca oldu ve Türk ve Bulgarların birlikte yaşadıkları ve Türklerin azınlıkta olduğu yerlerde Türk çocukları, Bulgar okullarına aktarıldı Ayrıca yine aynı dö-nemde Türk ortaokulları da Bulgarlaştırıldı ve Bulgar or-taokulları ile birleştirildi. Bu uygulamalarla; Bulgaris-tan Türklerinin Türkiye’den koparılması, Bulgarlaştırılıp Bulgarlarla kaynaştırılması amacı güdülüyordu. Bu uy-gulamalarla birlikte birçok Türk öğretmen açığa alındı ve Türkçe ders kitapları toplatıldı. Bu uygulamalar demok-ratik usul ve yöntemlerle değil tepeden inme komünist parti kararlarıyla yaptırılmıştır. Türk dili eğitimi her geçen gün azalmış ve 1970’ye gelindiğinde tamamen ortadan kalkmıştır 1950-51 göçünden sonra Bulgaristan’daki ilk genel nüfus sayımı 1 Aralık 1956’da yapıldı. Bu nüfus sa-yımına göre Türklerin sayısı 1 milyon kadardır (Pomak-ların sayısı ayrı gösterilmekte). Türkler genelde köylerde yaşamaktadır. Sekiz yaş ve üstü 505 bin olan Türklerin yaklaşık üçte birinin okuma bilmemesi ve çeşitli düzey-lerde okul bitirmiş olanların ise çok az olması konunun vahametini göstermektedir. Bu amaçla tüm Bulgar yö-netimleri ortak çaba harcamışlardır.1960’larda 27 Ma-yıs ihtilali ve sonrası gelinmeler, koalisyon hükümetleri ve Kıbrıs sorunu vb.. gibi meselelerle uğraşan Türkiye, komşu Bulgaristan’daki soydaşların eğitimine gerekli ilgi ve alâkayı gösteremedi. Todor Jivkof yönetimi, köklü Bulgaristan Türk eğitimini boğazladı. Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç kampanyası ve bu amaçla Türk temsilci-liklerine yapılan resmi müracaatlar, 19 Mart 1964’te 400 bine ulaşmıştı. Bu kampanyanın gerisinde Türk azınlık okullarının kapatılması ile yeise düsen ve Bulgarlaştırıla-cağı hissine kapılan soydaş kaygıları yatmaktadır. Ancak göç konusu Bulgar makamlarınca şiddetle yasaklanıyor ve kelimenin telaffuzu dahi ağır ceza gerektiriyordu. Bul-garları kaygılandıran ve endişeye sevk eden husus, çok ağır işlerde çalışan Türklerin göçmesi ile işlerin aksaya-cağı ve Bulgar ekonomisinin zarar göreceği idi. Kısa bir süre sonra Bulgaristan’da Türk olmak veya kalmak da suç sayılmaya başlanacaktır.

Bulgaristan TürkününDramı - 2

D ü n y a D a l ı ş Ş a m p i o n u Ş a h i k a E r c ü m e nDünya Serbest dalma şampiyonu Şahika Ercü-

men ve Sualtı Görüntü Yönetmeni Tahsin Cey-lan, Van’a gelerek öğrencilere seminer verdi.

Dünya Serbest dalma şampiyonu Şahika Ercü-men ve Sualtı Görüntü Yönetmeni Tahsin Cey-lan, Van’a gelerek öğrencilere seminer verdi. Seminerde Tahsin Ceylan’ın çektiği, Şahika Ercümen’in dalış görüntüleri büyük beğeni topladı.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Yyü) Su Ürünleri Fakültesi tarafından ‘Mavi Seminerler’ adıyla başlatılan semirler dizisinin ilk konukları, Dünya Serbest Dalış Şampiyonu Şahika Ercümen ve Su Altı Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan oldu. Buz altında en uzun mesafeyi yüzerek Guinness Re-korlar Kitabı’na giren Şahika Ercümen, sualtı sporlarına nasıl başladığını, spor hayatını, proje-lerini ve kişisel tecrübelerini Van’daki öğrenci-lerle paşlaştı. İlahiyat Fakültesi’nde düzenlenen seminer, Su Altı Görüntü Yönetmeni Tahsin Cey-lan ‘Su altı Görüntüleme Teknikleri” başlığı altın-daki sunum ile başladı. Ceylan’ın sualtında çek-tiği ilginç görüntüler öğrenciler tarafından büyük beğeni topladı. Ceylan aynı zamanda nesli teh-like altında olan endemik türlere de dikkat çekti.

ASTIM NEDENİYLE 12 YAŞINA KADAR DALAMAMIŞ

Daha sonra Dünya Serbest dalma şampiyonu Şahika Ercümen, dalış hikayesini öğrencilerle paylaştı. Küçük yaşlardan itibaren suya meraklı olduğunu fakat astım hastalığı nedeniyle 12 ya-şına kadar dalamadığını belirten Ercümen, teda-

vilerin ardından m e m l e k e t i Çanakkale’de bir kursa ya-zıldığını söy-l e d i . Va n Gölü’ne dal-mayı çok istedi-ğini de belirten Ercümen, “Bu-raya geldikten sonra Van Gölü beni daha çok çekmeye baş-ladı. Çok istiyorum fakat bununla il-gili biraz araştırma yapmamız gerekir” dedi.

DÜNYA ŞAMPİYONUNDAN SİTEMKasım ayında dünya rekorunu kırdı-

ğını hatırlatan Şahika Ercümen başarıda spon-sor desteğinin ve medyanın önemli oldu-ğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Uzun süre kimseden bir tebrik telefonu veya destek almadım. Devlet büyüklerinden bekli-yorsunuz. Bir de sponsor desteği ve medya-nın bunu duyurması çok önemli. Çünkü çok fazla dünya rekoru kıran yok ülkemizde. En azından elimizdekilere sahip çıkıp uluslararası platformda sesimizi duyurmaya çalışan sporcu-lara biraz daha önem vererek, katkı sağlanırsa, daha çok gelişeceğini düşünüyorum. Buraya gel-meden önce Başbakanımızla görüşme fırsatı buldum. Kendisine projelerimden bahsettim. O da bundan sonra destek olacağı sözünü verdi.”

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZAlmanya-Köln: Rafet DALAmerika-New York: Alaattin GokayBelçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAHİspanya-Madrid: Hüseyin Hasan (+34665397923)Kazakistan- Türkistan: ErkanBulgaristan - TemsilcileriSofya: Hikmet EFENDİEVBlagoevrad: Bülent MURADOVSmolyan: Rufat FELETİKırcaali: Emel BALIKÇIMomçilgrad: Akif MEHMETArdino: Aziz ŞAKİRCebel: Erdal H. AHMETPlovdiv: Fikret SEPETÇİStara Zagora: Mehmet KRALLoveç: Emine BAYRAKTAROVATroyan: Ergül BAYRAKTARPleven: Rafet RODOPŞumen: Nurten RECEPRazgrad: Aydoan ALİHaskovo: Güner SERBESSilistra: Tijen GÜLERVarna: Salih POMAKDobriç: Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU

ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM

İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL

İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa: Suzan YAMAÇ

ist. 500 Evler: Ayhan BOYACIOĞLU

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER

ist. Avcılar: Niyazi GÜLER

ist. Başakşehir: Ayten ERDEM

ist. Kağıthane: Nazım ÇAUŞ

Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU

İzm.Görece: Mümin GÜNEY

İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR

Edirne: Nadir ADLI

Kırklareli: Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ: Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN

Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

www.bulturk.org / [email protected] Tel: 0212 511 63 47İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK

Yazı İşleri MüdürüAlptekin CEVHERLİ

Yazı İşleri Müdür YardımcısıBülent MAŞAOĞLU

Genel Yayın YönetmeniRafet ULUTÜRK

Genel Yayın MüdürüRıdvan TÜMENOĞLU

Yayın DanıSmanları:Prof.Dr.Hayati DURMAZProf. Dr. Gülfetin ÇELİKDiş Dr. İsmail ALİOĞLUProf. Dr. Emin ÇARIKÇIProf. Dr. Ahmet ÇOLAKYavuz GÖKALP YILDIZYD.Dr.Müjgan DENİZDoç. Dr. Emine İNANIRMal.Mus.Yüksel AYDINDoc.Dr.Hasine ŞENK.Muh.Erdoğan YURDAKUL

Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZHukuk Danışmanı: Av. Hasan MOLLAOĞLUEkonomi Müdürü: Mujgan DENİZİstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIMEğitim Sorumlusu: Muazzez YURDAKULGörsel Yönetmen: Muharrem KIRANKültür-Sanat: Muharrem TERZİSpor Müdürü: İbrahim SOYTÜRKArt Direktör: Samet ERDEMİnternet Müdürü: Murat ULUTÜRKHalkla İlişkiler: Mahmut ORALReklam Müdürü: Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A 500 Evler - Bayrampaşa / İST.Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altıTel: 0212 581 78 08 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRKBu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder.

Yazarlar yazılarından sorumludur.www.bulturk.org

“Karar vermek için acele etmeyin”Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış...Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını tek-lif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. “Bu at, bir at de-ğil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki,at yok. Köylü ihtiyarın başına toplan-mış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları , çala-cakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar bey-ler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler...İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.”Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yoru-munuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkası nın nasıl geleceğini kimse bi-lemez.” Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Ara-dan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, va-dideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.”Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var..” “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu. On-dan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha baş-langıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?” Köylüler bu defa açıkçn ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları ter-biye etmeyeçalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman ya-takta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.”Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, ba-cağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuş-sunuz” diye cevap vermiş.”O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde ge-lir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağır-mış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... “Gene haklı olduğun kanıtlandı” de-mişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun baca-ğının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer...” “Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne ola-cağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisi-nin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Murat ULUTÜRK

Karar VermedeBiraz Sabırlıol

Bilgilendirme

İsmail ERDEM

İ n s a n H a k l a r ı K u r u m u Y a s a l a ş t ıİhlallere ‘Dur’ Diyecekİnsan Hakları Ku-

r u m u M e c l i s G e n e l Kurulu’ndan geçerek yasalaştı.

Anayasa mahkeme-sine bireysel başvuru hakkı 23 Eylül’de başlıyor.

Aynı gün çok önemli bir kurum olan Türkiye İnsan Hak-ları Kurumu da hayata geçiyor.

Kanun tasarısı Mec-lis Genel Kurulu’ndan geçerek yasalaştı.

İ n s a n H a k l a r ı İ h l a l iKurum insan haklarıyla ilgili konu-

larda Türkiye’de en yetkili merci olacak.İnsan hakları ihlaline maruz kaldığını id-

dia eden kişiler bu kuruma başvurabilecek.H a b e r s i z D e n e t i m l e r Ya p ı l a c a kİnsan Hakları Kurumu, hak ihlal-

lerinin olduğu durumlarda mağdurun

şikâyeti olmadan da harekete geçebilecek.İhlallerinin yapıldığı iddia edilen yer-

lere habersiz ziyaretlerde bulunulacak.İh l a l l e r e Yasa l İ ş l em Yap ı l acak İnsan hakları ihlalinin tespit edilmesi durumunda

ise sorumlular hakkında yasal işlemler başlatılacak. Kurum bu doğrultuda Türkiye’deki in-

s a n h a k l a r ı a l a n ı n d a k i g e l i ş m e -leri izleyip, değerlendirmekle de görevli.

Uluslararası Sözleşmeler Takip EdilecekTürkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan

hakları sözleşmelerinin uygulanması izlenecek.İnsan haklarının korunmasına, geliştirilmesine ve

ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar da yapılacak.Buna göre İnsan Hakları Kurumu-

nun karar organı 11 üyeden oluşacak.7 üyeyi Bakanlar Kurulu, 2 üyeyi Cumhurbaş-

kanı, 1 üyeyi YÖK, 1 üyeyi ise Barolar Birliği seçecek.

ABD Türkiye’de Nükler Silah Olduğunu Kabul EttiWikileaks’in açıkladığı belgelere göre,

ABD’nin Türkiye’de nükleer silah bulundur-duğu yönündeki iddialar da doğrulanmış oldu.

ABD’nin Berlin Büyükelçiliği’ne ait 12 Kasım 2009 tarihli belgede, ABD’nin Al-manya Büyükelçisi Philip Murphy, ABD Dı-şişleri Bakanlığı müsteşarı Philip Gordon ile Almanya’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Chris-toph Heusgen’in görüşmesinin tutanağı yer alıyor.

Tutanakta, Heusgen’in Rusya’nın elinde “binlerce” nükleer silah varken, halen Almanya’da bulunan 20 adet taktik nükleer sila-hın tek taraflı olarak çekilmesinin anlamsız ola-cağını söylediği belirtildi. Alman yetkili, silahla-rın çekilmesinin eş zamanlı yapılmasını önerdi.

Gordon da buna cevaben Almanya’nın teklifiyle ilgili süreci başlatmadan önce bü-tün olası sonuçların düşünül-mesi gerektiğini ifade etti.

Tutanakta, “Örneğin Almanya’dan ve muhteme-len Belçika ve Hollanda’dan nükleer silahların çekilmesi, her ne kadar kendisi de kal-ması gerektiğini düşünüyor olsa da siyaseten Türkiye’nin silah stokunu elinde tutma-sını zorlaştırabilir” denildi.

Page 15: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

1950’li yıllarda Müslüman kökenli Türk aydın-ları, hala ateizm propagandasının dışında kalmaya çalışıyorlar, ona aktif olarak katılmıyorlardı. Katılan-lar ise, Rafiev İslamiyet hakkında şöyle diyor, Mi-zov filan kitabında şunları ya¬zıyor, bunları yazıyor diyerekten kendi fikirlerini söylemekten çekmiyor-lardı. Parti buradaki taktiği anlamakta gecikmedi. Sofya’daki Türkçe basın-yayında çalışan Nüvvablı-ları bir gün BKP Merkez Komitesine topladılar. Selim Bilâl, Sabri Demir, Hafız Akif Solak, Lütfi Demir ve İsmail Cambazov. Dimitır Genov (Rafiev’in yardım-cısı), bize Merkez Komitesinin İslamiyet hakkında bir kitap çıkarmak istediğini, bu kitabı da İslamiyeti en iyi tanıyan Marksist Nüvvablıların yazmasını kararlaştı-rıldığını bildirdi. Kitaba girecek olan konuları o verdi, biz de aramızda taksim ettik. Kitap “İslam Hakkında Konuşmalar” başlığı altında Türkçe ve Bulgarca ya-yınlandı (1962). Bizim kitapta ayrı ayrı konular işlen-diği için konuşmacıların işine çok yaradı. Bir konuş-macıdan namazlar aleyhinde konuşması mı isteniyor, alıyor Sabri Demir’in yazısını doğrudan okuyor top-lantıda. Bayramları mı eleştirilmesi isteniyor, kitaptan benim yazıyı alıp okuyor.

Fakat bu kitapta biz sadece beş altı Nüvvablı söz alıp fikrimizi söyledik, ya diğer Nüvvablılar? On-ları da “Yeni Işık” gazetesi yakaladı. Çarşaf gibi yazı-larla dinden nasıl vazgeçtiklerini anlattırdı. Sonra sıra imamlara, hocalara geldi.

Ateist propaganda, bu minval üzere giderken bir gün caminin önünde Başmüftü Efendi ile karşılaşıver-dik. Çok üzgün görünen Akif Hoca hal hatırdan sonra bana şu fıkrayı anlattı:

- Nasrettin Hoca bir gün bir köye uğramış. Kö-pekler saldırmışlar. Avludan bir süven (kazık) çıkarıp kendisini savunmak iste¬miş, fakat toprak don olduğu için, süveni çıkaramamış. Bunun karşısında:

- Köpekleri salmışlar, süvenleri bağlamışlar, bu köyün geleceğinden korkarım diyerek geçip gitmişti.

Çok geçmedi, kitaplarla gazetelerle yapılan yazılı propagandadan pratiğe geçildi. Güzelim, renkli halk törelerinden dini hesap edilen (addedilen) tüm un-surlar ayıklanıp atıldı. Baştan setr-i avrettir [BTG’nin notu:tesettür/hicab kastediliyor] (kadının örtünmesi) diyerek kadın elbiselerine saldırdılar. Sosyalist kadına öcü gibi çarşaf, bürgü, ferace arkasında güzelliğini giz-lemek yakışmıyormuş. Bunlardan vazgeçmesi lazım-mış. Bu da ineğin sütünü azaltıyor, ya da tamamıyla durduruyormuş. Böylece Müslüman kadının yeri buğday, mısır tarlasında, harmanda imiş!

Başladı bir “Feracesizleştirme” kampanyası per-desi altında kıyafet reformu. Analarımız bacılarımız 5-6 ay içinde soyuk soğana dönüştürüldü. İnat eden-ler kooperatif bloklarına [geniş tarlalar] işe alınmadı, otobüslerden indirildi, mağazalardan alış-veriş yap-malarına müsaade edilmedi. Zora dağlar dayanama-mış. Açlığa dayanılır mı? Müslüman kadınlar Bulgar kadınlardan çok daha modern oldular. Köylü Bul-gar kadının önlüğü, beyaz yaşmağı bir kimsenin dik-katini çekmiyordu. Ama Türk kadını yaşmak taşıya-mazdı. Çünkü yaşmak hem milli hem dini kıyafetin bir göstergesi idi.

Aynı yöntemlerle erkeklerin aba poturu, fesi sarığı da gitti. Köylerde aba poturlu, babaç kuşaklı, kuzu kal-paklı sadece Bulgarlar kaldılar. Türklere kuzu kalpağı, baret de yasak edildi. Meğer onlar da Türklük simgesi imişler. Güler misin, ağlar mısın?

Zoraki (Dobrovolno, zorlovolno) olarak bu kı-yafet reformu yapıldı. Bu reforma karşı Baş müftü-nün bir tepkisini görmedim. Arşivlerde “Setri-avret farz değildir. Kadınlarımız modern giyinerek de Müs-lümanlıklarını muhafaza edebilirler” diyen bir fetva-sına, genelgesine rastlamadım. Ancak imamları, bölge müftülerini bu işlere koştuklarını biliyorum. İmamlar baştan kendi kanlarını, kızlarını açmaya mecbur edil-diler, sonra da komşu kadınlara, fistanla da, açık başla da namaz kılınabileceğini, Müslüman kalmak müm-kün olabileceğini söylettiler.

Rahmetli Razgrad Müftüsü Hafız Osman anla-tıyordu.

- Vatan Cephesinden geldiler. “Feracesizleştirme kampanyasında yardımımı istediler. Telefonu aldım. Baş müftüye sordum. Durumu idare et, böyle şey-ler sorma bana, dedi. Ben de ne yapacağımı düşünür-ken Allah’tan Ankara radyosu yetişti yardımıma. Ora-dan Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan bir hocanın vaazını dinledim. Hoca “Setr-i avret imanın şartların-dan değildir. Açık kadın da pek alâ Müslüman olabilir, dini vecibelerini yerine getirebilir” dedi. İçim ferahladı. Köy toplantılarında hep bunu anlattım. Bir de müftü-lükte imamları topladım ve kampanyaya yardım et-meleri emrini verdim. Allah günahımı afetsin.

Kadınlarımıza, hele de köylü kadınlarına, erkekle-rine anadan babadan alıştıkları geleneksel kıyafetlerini değiştirmek çok ağır geldi, fakat bu işin dayatmakla olmayacağını görünce sineye çektiler. Kıyafet refor-mundan sonra halkın düğün, doğum geleneklerine el atıldı. Hacı hoca takımı bu iki yerden de kovuldu. Ka-nunen serbest olan dini nikâhlar yasak edildi. Yaptıran da yapan da cezalandırıldı.

Kaynak: Müslümanlar Dergisi (Bulgaristan), Nisan 2012 sayısı.

İsmail CAMBAZOV

MÜSLÜMANLAR

D i ş H e k i m i

Yıldırım Mah. Ali Fuat Başgil Cad. No: 31 Kat: 1 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 479 26 40

Dünyada gül yağı üreti-minin yüzde 25’ini tek ba-şına karşılayan Isparta’da, çiftçiler gül çiçeği hasadı yapıyor.

Isparta kent merkezi ve ilçeleri gül kokmaya baş-ladı. Müftüzade Gülcü İs-mail Efendi’nin 1888 yı-

lında Bulgaristan’ın Kızanlık kentinden bastonunun içinde getirdiği ve Isparta topraklarıyla buluşturduğu gül, sabah saatlerinde yapraklarını açmasıyla bahçelerde üreticiler ta-rafından mis kokular arasında toplanıyor. Gül çiçeğini çu-vallara koyan üreticiler, ürünlerini Gülbirlik’e teslim ediyor. Mayıs ve haziran aylarında çiçek açan gül önce bölgeyi, sonra da gül yağı ile tüm dünyayı eşsiz kokusuyla büyü-lüyor. Parfüm sektöründe gül esansı için kullanılan Isparta gülünü diğer 150 çeşit gülden ayıran özellik ise eşsiz ko-kusu ve kokusunun kalıcılığı.Gülyağı ve Yağlı Tohumlar Satış Kooperatifi Birliği (GÜLBİRLİK) Genel Müdürü Hasan Çelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, her yıl 8

ile 10 Mayıs tarihleri arasında başlayan gül çiçeği açımının, bu yıl 15 gün geciktiğini söyledi.

Geçen yıl yaklaşık 7 bin 500 ton civarında bir rekolte beklerken 6 bin 500 ton civarlarında kaldıklarını, bunda ya-ğışların etkisi olduğunu belirten Çelik, ‘’Isparta genelinde bu yıl ortalama 7 bin ton bir rekolte bekliyoruz. 2 yıldır ya-ğışlar nedeniyle güller 15 gün geç açmaya başladı’’ dedi. Çelik, gülün çiçek açarken hem yağmuru hem de güneşi görmesi gerektiğini söyledi.

Sektörün ihtiyacının 7 bin tonluk bir rekolteyle karşı-lanabileceğine dikkati çeken Çelik, kaliteli gül çiçeği elde edilmesi için ürünün öğleden akşama kadar toplanmaması gerektiğini vurgulayarak, gül üretiminin geleceğinin, kaliteli çalışmayla teminat altına alınabileceğini kaydetti.

Çelik, hasat döneminde güllerin sabah erken saatlerde toplanarak tesislere getirildiğini, bakır kazanlarda kaynatılıp damıtıldığını, böylece gül çiçeğinden yağ oluşturduklarını dile getirdi. Bu işlemin haziran ayı sonuna kadar devam et-tiğini söyleyen Çelik, yağın dinlendirildikten sonra dünya parfüm piyasasına sunulduğunu aktardı.

Türkiye’nin Gül Bahçesi’nde hasat mevsimi

Vakıflar Balkanlar’da restorasyona başlıyorVakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı vakıf eser-

lerinin yer aldığı Balkanlar coğrafyasında ilk res-torasyona bu yaz, Bosna Hersek’teki İsa Bey Ha-mamı ile başlayacak. Genel Müdürlük, Atina’daki Fethiye Camisi için de restorasyon talebinde bu-lundu ancak henüz yanıt gelmedi.Genel Müdür Adnan Ertem, Balkanlar’da her ül-

keden en azından bir vakıf eserini ayağa kaldır-mak istediğini belirterek, ‘’Osmanlı coğrafyası anlamında Balkanlarda Makendonya, Kosova, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk. Onlar da ad-resi bilsinler, vakıfların hamisinin, Osmanlı vakıf-larını artık yaşatan kurumun Vakıflar Genel Mü-dürlüğü ve bunun bağlamında Türkiye olduğunu görsünler diye böyle bir arzum, isteğim var. İnşal-lah bunu gerçekleştireceğiz’’ dedi.

Ertem, Türkiye’nin bu süreçte sadece Yunanistan’daki Fet-hiye Camisi ile ilgili ta-lepte bulunduğunu be-lirtti. Talebin 3-4 ay önce iletildiğini bildi-ren Ertem, şunları kay-detti: ‘’Yunanistan ile ilgili tercihte biz bulun-

duk ama Yunanistan hala olumlu cevap vermedi. Atina, Avrupa’nın tek camisi olmayan başkentidir, onların bir ayıbıdır bana sorarsanız. Onun için Fet-hiye Cami’nin restorasyonunu üstlendik, ‘yapa-lım’ dedik, talebimizi ilettik ama henüz olumlu ya da olumsuz herhangi bir cevap alamadık.’’

60. Osmanlıların Rusya ile imzaladığı İLK antlaşma İSTANBUL ANTLŞMASI dır.

61. Osmanlıların kaybettiği İLK beylik ERDEL BEYLİĞİ dir.62. Osmanlı Devleti İLK defa PASAROFÇA ANTLŞAMASIN-

DAN sonra Avrupa dan geri kaldığını anlamıştır.63. Osmanlı Devleti İLK defa Pasarofça Antlaşmasından sonra LALE

DEVRİNDE Avrupa yı örnek alarak ıslahatlar yapmıştır.64. Avrupa ya İLK elçiler Lale devrinde PARİS ve VİYANA ya gönderildi.65. Osmanlılarda İLK Matbaa GAYRİMÜSLİMLER (Yahudi-

Ermeni)tarafından açılmıştır.(15 yy)66. Osmanlılarda İLK Türk Matbaası Lale Devrinde İBRAHİM MÜ-

TEFERRİKA tarafından açıldı.(1727)67. İLK kağıt fabrikası Lale Devrinde YALOVA da kuruldu.68. İLK itfaiye örgütü LALE DEVRİNDE kuruldu.69. Askeri alanda İLK ıslahatı I.MAHMUT yapmıştır.70. İLK Mühendis Okulu 1731 yılında Kara Mühendis (Mühendishane-i

Berri Hümayun)adıyla I. MAHMUT tarafından kuruldu.71. İLK defa KAPİTÜLASYON lar 1740 yıllında Sürekli hale getirildi.72. İLK defa Osmanlı Devletinden Halkı Türk ve Müslüman olan bir

toprak parçası(Kırım)KÜÇÜK KAYNARCA ANTLŞMASI ile kopa-rılmıştır.(1774)

73. Ruslar İLK kez KÜÇÜK KAYNARCA ANTLŞMASI ile iç işleri-mize karışma hakkını elde etmiştir.

74. Rusya ya İlk kapitülasyonlar KÜÇÜK KAYNARCA ANTL-ŞMASI ile verildi.

75. Ulufe alım-satımı İLK defa I. ABDÜLHAMİD tarafından yasak-lanmıştır.

76. İLK defa Avrupa orduları örnek alınarak kurulan ordu ZİZAM-I CE-DİD ordusu dur.

77. Avrupa başkentlerinde İLK devamlı elçiler III. SELİM zamanında açıldı.

78. İLK devamlı elçilik LONDRA ya açıldı.(1793)79. NAPOLYON İlk yenilgisini AKKA kalesi önünde NİZAM-I CE-

DİD ordusuyla yaptığı savaşta aldı.80. Osmanlı Devletinde İLK Milliyetçilik hareketi SIRP İSYANI dır.81. İLK defa padişahın yetkileri II. Mahmut’un ayanlarla imzaladığı SE-

NEDİ İTTİFAK la (1808) azalmıştır.82. Osmanlı Devletinde yaşayan azınlıklara İLK defa ayrıcalık BÜKREŞ

ANTLAŞMASI ile SIRP lara verildi.83. Osmanlı Devletinden bağımsızlığını kazan İLK devlet YUNANİS-

TAN olmuştur.(1829-Edirne Antlaşması)84. Boğazlar Sorunu İLK defa HÜNKAR İSKELESİ ANTLKA-

ŞASI ile ortaya çıktı.(1833)85. İngilizlere İLK defa kapitülasyonlar BALTA LİMANI TİCARET

ANTLAŞMASI ile verildi.(1838)86. İLK gazete TAKVİM-İ VAKAYİ adıyla II. MAHMUT zamanında

çıkarıldı.(1831)87. Nüfus sayımı İLK defa II. MAHUT zamanında yapıldı.(1831)88. Tımar ,Zeamet ve Müsadere(Mallara el koyma) İLK defa II. MAH-

MUT tarafından kaldırıldı.89. İLK defa Polis örgütünün temelleri II. MAHMUT zamanında atıl-

mıştır.90. İLK defa Divan Teşkilatı kaldırılarak Bakanlıklar II. MAHMUT za-

manında kuruldu.91. Öğretim İLK defa II. MAHMUT zamanında zorunlu hale getirildi.92. İLK Posta Örgütü II. MAHMUT zamanında kuruldu.93. İLK defa Tercüme Odası,Yabancı Dil Okulu,Devlet Memuru Yetişti-

ren Okullar II. MAHMUT tarafından açıldı.94. İLK defa yurt dışına öğrenci II.MAHMUT zamanında gönderildi.95. Kılık-Kıyafette İLK değişiklik II.MAHMUT zamanında yapıldı.96. İLK defa Padişah kendi gücünün üstünde bir gücü TANZİMAT

FERMENI ile tanımıştır.97. Osmanlılarda İLK kağıt para KAİME adıyla 1841 de ABDÜLME-

CİT tarafından bastırıldı.98. İLK demir yolu hattı TANZİMAT DÖNEMİNDE döşendi.(1866)99. Telgraf İLK defa TANZİMAT DÖNEMİNDE kullanılmaya baş-

landı.(1854)100. Laik Kanunlar İLK defa TANZİMAT DEVRİNDE çıkarıldı.101. Askerliğin İLK defa bir bedele bağlanması ISLAHAT FERMENI

ile olmuştur.(1856)102. Osmanlı Devleti Kırım savaşında onra Avrupalı devletlerin himaye-

sine girerek İLK defa BAĞIMSIZ DEVLET OLMA ÖZELLİĞİNİ kaybetmiştir.

103. Osmanlı Devleti dışarıdan borç parayı İLK defa Kırım Savaşı(1856) sırasında İngilizlerden I.ABDÜLMECİT zamanında almıştır.

104. Osmanlı Devletini Avrupa Devleti sayılması İLK defa 1856 PARİS ANTLAŞMASI ile kabul edilmiştir.

105. İLK OSMANLI ANAYASASI Mithat Paşa başkanlığında bir ko-misyon tarafından hazırlanarak II.ABDÜLHAMİD zamanında ilan edildi.

106. Osmanlı devletinde ,halk yönetime İLK defa I. MEŞRUTİYET dö-neminde katıldı.

107. Osmanlı Devletinde Mecelle Hukuku İLK defa I. MEŞRUTİYET döneminde uygulamaya konulmuştur.

108. İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ Türk Tarihinde milliyetçiliği İlk defa resmi bir ideoloji haline getirmiştir.

109. Türk tarihinde parti diktasıyla yönetim İLK defa İTTİHAT VE TE-RAKKİ PARTİSİ nin yönetimiyle gerçekleşti.

110. İttihat ve Terakki Partisi (Cemiyeti,Fırkası) devlet yönetimini İLK defa kesin olarak I. BALKAN SAVAŞI sırasında ele geçirdi.(Babı Ali Baskını)

111. Balkan savaşı İlk defa KARADAĞ’ ın Osmanlı devletine savaş aç-masıyla başlamıştır.

112. Osmanlı Tarihinde İLK DENİZALTI filosu II. ABDÜLHAMİT zamanında oluşturuldu.

113. Osmanlı devletinin I. Dünya Savaşından sonra paylaşıldığı İLK Ant-laşma SYKES-PİCOT antlaşmasıdır.

Osmanlı’da İlkler-2

Türkiye’de askerlik yapamadığı için vicdanen ra-hatsız olan Bulgaristan göçmeni Mümin Özer, 85 yaşında askere gidiyor. Bursa’da yaşayan 85 ya-şındaki Mümin Özer, gençliğinde Bulgaristan’da yaşadığı için Türkiye’de askere gidemedi. Vicda-nen rahatsız olan Özer, yaptığı başvuru üzerine, engelli vatandaşlarla bir gün temsili askerlik yapa-cak olmanın mutluluğunu yaşıyor. Mümin Özer, Türk ordusunda askerlik yapamamasının her za-man içinde bir ukde olarak kalmasından dolayı bu yola başvurduğunu söyledi. Hayatında 3 mutlu gün olduğunu belirten Özer, ‘’Bunlardan birincisi Bulgaristan’dan Türkiye’ye ayak bastığım gün, ikincisi ise torunumu komando olarak gördüğüm gün, üçüncüsü ise benim askere kabul edildiğim gündür’’ dedi. Bulgaristan’da yaşadığı dönemlerde çok vatan hasreti çektiğini anlatan Özer, bu duru-mun kendisine vatanın ve al yıldızlı bayrağın ne

kadar önemli bir şey olduğunu öğret-tiğini söyledi. Askerlik yapmak üzere başvurma hikayesini anlatan Mümin dede, şunları kaydetti: ‘’Hastaneye gittiğimde iki asker yanıma oturmak için izin istedi. ‘Siz ne kadar şanslı insanlarsınız, bu vatana askerlik ya-pıyorsunuz’ dedim. Onlar da ‘Amca

sen askerlik yapmadın mı?’ diye sordular. Ben as-kerlik yaptığımı ama Bulgaristan’da askerlik yap-tığımı bu yüzden şanssız olduğumu söyledim. Beni bugün askere alsalar gideceğimi söyledim. Askerlerden biri benden telefon numaramı istedi. Benim bu isteğimi komutanına ileteceğini söyledi. Komutan, benim askerlik şubesine başvurmamı, engelli vatandaşlarla beraber bir günlüğüne asker-lik yapabileceğimi söyledi. Ben de hemen ertesi gün askerlik şubesine başvurdum.’’

85’lik dede askere gidiyor

Adres:Bağdat Caddesi Ay Apartmanı No:372 Kat: 3 Daire: 21 34740 Şaşkınbakkal / İST.Telefon: İrtibat; 0216-363-47-01

http://www.ayaksagligimerkezi.com/ E-Posta:[email protected]

Ayak Sağlığı ve Bakım Merkezi Ayak Sağlığı ve Bakım

Merkezi sizlere daha yakın; internet sitemiz yardımıyla bizi daha yakından tanıya-bilirsiniz. Ayak bakımı

Merkezimizde nor-mal ayak bakımının yanında medikal ayak bakımı da yapılmak-tadır. Burada yapılan bazı bakımlar şunlardır:

E..Posta:[email protected] Batık tırnak bakımı,

Nasır bakımı, Medikal problemsiz ayak bakımı,

Tırnak mantarı, Diyabetli hasta ayak bakımı,

Ortopedik tabanlık uygulamalarıWeb: http://www.ayaksagligimerkezi.com/

E-Posta: [email protected] Telefon: 0216 - 363 - 47 - 01

O r t o p e d i k t a b a n l ı k uygulamaları

Ortopedik taban-lıkları doktor tav-siyeli olarak veya merkezimize ge-lerek ayak sağlığı uzmanımız (podi-atrist) yardımıyla alabilirsiniz. Mer-kezimizde or-topedik taban-lık uygulamaları da yapılmaktadır.

Merkezimizde normal ayak bakımının

yanında medikal ayak bakımı da yapılmaktadır. E v i t a n Ç a k ı r

Page 16: BULTÜRK Gazetesi 61.Sayı

Aylık Siyasi Aktüel Gazete1913 Sofya

Büyükelçi ARAMAZ -Kırcaali Çernooçene ziyaretiBüyükelçi Aramaz

Çernooçene Belediye Başkanını ziyaret etti

Türkiye’nin Sofya Bü-yükelçisi İsmail Aramaz, Kırcaali’ye bağlı Çerno-oçene Belediye Başkanı Aydın Osman’ı ziyaret etti. Aramaz daha sonra Kırcaali’ye geçerek, Be-lediye Başkanı Hasan Azis’le birlikte şehirdeki Üreticiler Pazarını gezdi ve Kırcaalilerle sohbet etti.

”Türkiye’nin bir Balkan ülkesi o l d u ğ u u n u t u l m a m a l ı ”

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sırp basınına yaptığı açıkla-malarda ‘Türkiye bir Balkan ülkesidir. Tarihî ve Avrupa’daki ko-numu açısından bakıldığında bu gerçek unutulmamalıdır.’ dedi. Gül, Balkan ülkelerinin NATO’ya üye olması halinde bir bir şem-siye altında toplanacaklarını, böylece bölgedeki küçük sorunların çö-züleceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’nde Sırbistan’ın “Politika” gazetesine mülakat verdi. Gazete, mülakatın girişinde, “Dünya Türkiye’yi onlarca yıl boyunca, ‘pazıları güçlü, midesi boş, beyni küçük ve kalbi zayıf bir insan’ gibi algıladı. Abdul-lah Gül (61), demokrasinin, globalleşmenin, çağdaşlığın ve İslam’ın birbiriyle bağdaşmasını hedefleyen, eşi benzeri olmayan bir dene-yime sahip, bugün siyaseten güçlü bir ülkenin Cumhurbaşkanı” sa-tırlarına yer verdi.

ANKA’nın aktardığına göre Abdullah Gül’ün Türkiye’nin çağdaş tarihinde açıkça İslami eğilimli olduğunu ifade eden ilk Cumhurbaşkanı olduğuna değinen gazete, “Dini liderlerin siyasi sü-reçlerde yer alması ile ilgili ne düşünüyorsunuz” sorusuna şu yanıtı aldı: “Dini şahsiyetle siyasi şahsiyetin iki farklı kavram olduğunu dü-şünüyorum. Bu bütün dinler için geçerlidir. Din adamının görevi, Allah’ın mesajlarını halka ileterek onların mutlu ve barış içinde ya-şamalarını sağlamak, halkı bu yönde eğitmektir. Ama bir siyasetçi için durum farklıdır. Dinle ilgilenen bir kişi siyasetle ilgilenmek isti-yorsa önce dinî görevinden ayrılmalı, sonra siyasete geçmeli. Siya-set ve dini birbirinden ayırmalıyız. Siyaset, din ile karıştırıldığı tak-dirde dine zarar verir.”

Türkiye’nin Balkanlar’daki rolü konusundaki soruyu ise Cum-hurbaşkanı Gül “Türkiye bir Balkan ülkesidir. Tarihî ve Avrupa’daki konumu açısından bakıldığında bu gerçek unutulmamalıdır. Bu, ba-rış ve istikrarın sağlanması için çok önemlidir. Biz bunu bir zengin-lik olarak görüyoruz. Çünkü hem Balkanlar’da yer alıyoruz hem de Balkanlar ile derin tarihî bağlarımız var. Burada yaşayan birçok aile-nin kökleri de oraya dayanıyor. Hâlâ bu bölgede aileleri var. Ülkem ile Balkanlar arasında büyük dostluk bağları var. Benim Balkanlar’la ilgili öngörüm, NATO’ya üye olan, demokratik, özgür ve ekono-

mik anlamda daha da zengin bir bölge olacağıdır. Önemli enerji ko-ridorları ile yol ağlarına sahip bir bölgeden bahsediyoruz. Böylece biz de bunun bir parçası olmuş oluyoruz. İstanbul ne kadar önem-liyse Belgrat da Avrupa için o kadar önemli bir kapı ve büyük bir başkenttir. Saray Bosna da farklı kültürler ve farklı dinlere ev sahip-liği yapıyor. Diğer başkentlerin de mutlaka diğerlerinden ayrı, kendi-lerine has özellikleri vardır” diye yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin başta basının Balkan-lar ile fazla ilgilenmediği görüşüne “Türkiye ve yabancı basın, Balkanlar’daki gelişmeleri yakından takip ediyor. Ancak son za-manlarda Suriye’de yaşananlardan dolayı ilgi, daha çok Orta Doğu’ya kaydı. Biz Balkanlar’la meşgul olan bütün kurumlara üyeyiz ve kurumsal olarak kendimizi Balkanlar’a ait hissediyo-ruz. Bütün büyük şehirlerimizde birçok Balkan derneğimiz var. Bu nedenle Balkan ülkelerine, sadece resmi olarak değil gayri-resmi olarak da Türkiye’yi ziyaret etmelerini ve buradaki derneklerin imkânlarından faydalanmalarını tavsiye ediyoruz. Bu, özellikle eko-nomik ilişkiler açısından önemlidir” diyerek karşı çıktı.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler

İst. CHP İL MECLİS ÜYESİ Orhan ÇAKIR StandımızdaBayrampaşa Belediye Başkanı Atila AYDINER Standımızı ziyaret esnasında

T ü r k i ş a d a m l a r ı n a m ü j d e ! Almanya İçişleri Bakanı Hans-Peter

Friedrich’dan Türk iş adamlarına müjde!Almanya İçişleri Bakanı Hans-Peter Fri-

edrich, Almanya’da iş yapmak isteyen Türk iş adamlarının vize işlemlerini ko-laylaştırmak amacıyla Türkiye’de yeni vize alım merkezleri kurduklarını söyledi.

Bakan Friedrich, Berlin-Brandenburg Türk-Alman İşadamları Birliği’nin (TDU) daveti üzerine dernekte düzenlenen toplantıya ka-tıldı, burada vatandaşların sorularını yanıtladı.

Friedrich, vize uygulamasının kolaylaştırıl-ması için Türk bakanlarla görüşmelerde bulun-duğunu, Türkiye’nin kendileri için önemli bir ticaret ortağı olması sebebiyle bu konuya önem verdiklerini belirterek, ‘’Türkiye’de iş adamları için yeni vize alım merkezleri kuruyoruz’’ dedi.

İstanbul’da böyle bir merkezin açıldığını, temmuz ayı başında Ankara ve İzmir’de, son-baharda da Antalya, Bursa ve Gaziantep’te bu merkezler açacaklarını ifade eden Fried-rich, söz konusu merkezlerde iş adamlarına 3 ile 5 yıl süreli vize vereceklerini kaydetti.

Friedrich, vize konusuyla ilgili olarak en bü-yük şikayetlerin bürokrasi ve uzun bekleme süresi olduğunu anlatarak, bu merkezlerle şi-kayetleri azaltmaya çalışıp iş ilişkilerinin ge-liştirilmesine katkı sağlayacaklarını söyledi.

Türkiye’nin vize uygulamasının tümüyle kalkmasını istediğini, kendilerinin ise buna karşı olduğunu ifade eden Friedrich, ‘’Sonuçta AB’nin önerdiği gibi ‘orta vadede bir pers-pektif verilmesi’ konusunda görüşme yapma kararı aldık. Vize uygulamasının gevşetil-mesi konusunda bazı Balkan ülkelerinden ge-len göçmenlerle ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bu ülkelerden Almanya’ya kaçak gelen insanla-rın sayısı arttı. Bu nedenle bu uygulamayı ye-niden sıkılaştırmayı da düşünüyoruz’’ dedi.

T.C.Kimlik Numarada Devrim

Adaletten kaçanları T.C. kimlik numaralarına konulan elektronik şerh yakalatacak.

Adaletten kaçanları T.C. kimlik numaralarına konulan elektronik şerh yakalatacak. Bugüne kadar tapuya, hasta-neye, SGK’ya, vergi dairesine elini kolunu sallaya sallaya giden, hatta evlenen kaçak anında yakayı ele verecek.

Akşam’ın haberine göre, mahkemelerden gelen yaka-lama emrini alıp sokak sokak zanlı arayan polis, yöntem değiştirmeye hazırlanıyor. İş yoğunluğu ve zaman kaybı, T.C. kimlik numaralarına elektronik ortamda şerh konul-masıyla engellenecek. Hapisten kaçan, ifadeye gitmeyen anında yakayı ele verecek. Polisin yükünü hafiletmek ve aranan kişileri daha kolay bulmak için T.C. kimlik numa-rasına aranan kişiler için şerh konacak. Aranan şahıslar Nüfus Müdürlükleri, maliye, evlenme daireleri, belediye işlemleri, SGK işlemleri, su, doğalgaz ve elektrik açma işlemleri ile tapu daireleri gibi kurumlarda T.C. kimlik nu-marasını verdiği anda deşifre olacak ve mahkemeye git-mek zorunda kalacak.

SÜRPRİZ GÖZALTI BİTECEKYapılan çalışmalar, arandığından habersiz vatandaşa

da yarayacak. Artık hakkında yakalama kararı olduğun-dan habersiz kişiler hiç ummadıkları yerlerde gözaltına alınmayacak. Neden arandıklarından habersiz olan kişiler günlerce nezarethanede kalmaktan kurtulacak. Bir işlem yaptırırken hakkındaki yakalama kararını öğrenen dürüst vatandaş bir ifade ya da ödeyeceği adli para cezasıyla gö-zaltına alınmaktan kurtulacak.

Henüz hazırlık aşamasında olan çalışma emniyet bi-rimlerinde üst düzey görevlilerin denetiminde yapılı-yor. Çalışma önümüzdeki günlerde tamamlanıp İçiş-leri Bakanlığı’na sunulacak. Bakanlık olur verirse Tüm Türkiye’de uygulamaya konulacak.

Türk İş Adamlarına Müjde!

Yönetim Kurulu Üyemiz Dr.Halide Ümitfer Plaket taktimi

Sinop Üniversitesi Profesörü Dr. Bat: ‘’Karadeniz,kendisine kıyısı bulu-nan ülkeler önlem almadıkça,gelecekte çöp yığını haline gelecek” dedi

Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fa-kültesi Su Ürünleri Temel Bilimler Bö-lümü Başkanı Prof. Dr. Levent Bat; AA muhabirine yaptığı açıklamada, Karadeniz’deki kirlilik ve balık çeşitlili-ğinin azalmasına yönelik yapılan araştır-malarda evsel ve endüstriyel atıklar sebe-biyle yakın gelecekte balık yaşamının sona ereceği sonucuna ulaşıldığını savundu.

Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü ta-rafından hazırlanan rapora göre, kirliliğe bağlı olarak Karadeniz’de 30 yılda balık türü zenginliğinin bozulduğunu kayde-den Bat, ‘’Ekonomik değere sahip 23 tür-den birçoğunun avlanma miktarları kirli-liğe bağlı olarak düşüş göstermiştir’’ dedi.

Ekonomik değere sahip türlerden sa-dece hamsi, istavrit, mezgit, sargan ve kal-kan yer aldığını söyleyen Bat, kirliliğe bağlı olarak kolyoz, uskumru ve kılıç balığı türleri artık Karadeniz’de görülmediğini de belitti.

Karadeniz çok dar bir eşikle Marmara’ya açılan dünyanın tipik iç deniz-lerinden biri olduğuna dikkati çeken Bat: “Su sirkülasyonu oldukça az, böylesine du-rağan bir su yapısına sahip Karadeniz’e, kıyısı olan başta Türkiye, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan gibi ül-kelerin hem evsel hem de endüstriyel atık-larının önemli miktarları boşaltılmakta. Karadeniz, kendisine kıyısı bulunan ülke-ler önlem almadıkça yakın bir gelecekte çöp yığını haline gelecek’’ diye konuştu.

K a r a d e n i z ’ d e K i r l i l i k a l a r m ı

Avanos’ta ‘Kültürlerin Ba-kışıyla Seramik Sanatı’ Sergisi

Nevşehir Üniversitesi (NEÜ) Avanos Meslek Yüksekokulu (MYO) Seramik, Cam ve Çinicik Programının ortak ülke-lerle gerçekleştirdiği ‘Kültürlerin Bakı-şıyla Seramik Sanatı’ sergisi NEÜ Rek-törü Prof.Dr.Filiz Kılıç’ın katılımıyla açıldı.

Nevşehir Üniversitesi (NEÜ) Avanos Meslek Yüksekokulu (MYO) Seramik, Cam ve Çinicik Programının ortak ülke-lerle gerçekleştirdiği ‘Kültürlerin Bakı-şıyla Seramik Sanatı’ sergisi NEÜ Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç’ın katılımıyla açıldı.

NEÜ Avanos Seramik Topluluğunun ortak ülkelerle gerçekleştirdiği serginin açılışına, Rektör Prof. Dr. Filiz Kılıç, Ava-nos Kaymakamı Aylin Kırcı Duman, Ava-

nos MYO Müdürü Yrd. Doç. Dr. Hulusi Yılmaz, Üniversite Genel Sekreter Ve-kili Erdoğan Çiçek, Avanos MYO Müdür Yardımcısı Öğr. Gör. Betül Aytepe, İtalya, Bulgaristan, Romanya ve İspanya’nın değişik kulüp ve kuruluşlardan 20 tem-silcinin yanı sıra üniversite akademik ve idari personeli ile öğrenciler katıldı.

NEÜ Avanos MYO Seramik, Cam ve Çinicilik Programı öğrencileri ile or-tak ülkelerden İtalya, Bulgaristan, Ro-manya ve İspanya’dan toplam 20 yabancı grubun Eylem 4- Dünya Gençliği Pro-jesi kapsamında gerçekleştirdiği ‘Kül-türlerin Bakışlarıyla Seramik Sanatı’ et-kinliğinde ortaya çıkan ebru çalışmaları ile farklı tekniklerde yapılarak Soda fı-rınında pişirilen çeşitli seramikler Ava-nos MYO Sergi Salonunda sergilendi.

Serginin açılışına katılan Rek-tör Prof. Dr. Filiz Kılıç ve beraberin-dekiler, Avanos MYO Seramik, Cam ve Çinicik Programı öğrencileri ile or-tak ülke temsilcilerinin ortaya çıkardık-ları eserleri tek tek gezerek bilgiler aldı.

Sergi sonunda Rektör Prof. Dr. Fi-liz Kılıç ile Avanos Kaymakamı Ay-lin Kırcı Duman tarafından katı-lımcılara teşekkür belgeleri verildi.

Avanos’ta Kültürlerin Bakışıyla Seramik Sanatı

AK Parti İst.BÜYÜK ŞEHİR MECLİS ÜYESİ Dr.Halide ÜMİTFER Standımızda