Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

56
1 büt dergisi şubat sayısı Devrim Evin Fethetmeye Tiyatrodan Başladı Timsal Karabekir Röportajı Kazım Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin Çocukluğumun Sokak Futbolu Bir Metro Şantiyesi... Foto Haber: Aktüel: Tarih: Aamir Khan Portresi - Kanlı Kontes Elizabeth Bathory - Benim Adım Khan ve daha fazlası... Röportaj:

description

Büt Dergisi'nin 14 sayısı çıktı. Büt Dergisi'nin bu sayısında Devrim Evin ve Timsal Karabekir röportajları var... www.butdergisi.com

Transcript of Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Page 1: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

1büt dergisi şubat sayısı

Devrim Evin

Fethetmeye Tiyatrodan Başladı

Timsal Karabekir Röportajı

Kazım Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin

Çocukluğumun Sokak Futbolu

Bir Metro Şantiyesi...

Foto Haber:

Aktüel:

Tarih:

Aamir Khan Portresi - Kanlı Kontes Elizabeth Bathory - Benim Adım Khan ve daha fazlası...

Röportaj:

Page 2: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

2 büt dergisi şubat sayısı

Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin

Milli mücadele dönemimin önemli isim-lerinden olan Kazım Karabekir Paşa’nın yaşadığı ve şimdilerde müze olarak varlığını sürdüren evi ziyaret etme fır-satı bulduk. Kazım Karabekir Paşa’yı en iyi kızından dinleyeceğimizi düşü-nerek Timsal Karabekir’le onun hayatı hakkında müze içerisinde güzel sohbet gerçekleştirdik.

16

Page 3: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

3büt dergisi şubat sayısı

Page 4: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

büt dergisiAylık Kültür-Sanat Online Dergi

EditörMustafa Doğan

Mustafa Doğan

Handan AşıkSerap KamacıEmre Ceylan

Mustafa Doğan

Yazı işleriMüge Gül

Handan AşıkReklam

Grafik Tasarım

Emre CeylanEfe KarasuMüge GülHandan AşıkUlya AltıntaşSerap KamacıVedat Taşkın

Yazarlar

Sosyal Medya Sorumluları

www.butdergisi.com

www.facebook.com/butdergisi

www.twitter.com/ButDergisiBize ulaşmak iç[email protected]@gmail.com

Ön ve Arka Kapak

Tüm hakkı saklıdır. Yazılarla ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir.

Page 5: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

5büt dergisi şubat sayısı

Editör

-Mustafa DOĞ[email protected]

Yeni bir Büt Dergisi sayısıyla karşınızdayız. Yine gündemimizi kendimiz belirleyerek kendi sözümüzü sizlerle paylaştık. Her ay olduğu gibi bu ayda dolu dolu bir dergi hazırladık sizler için.

Bu ay iki tane dev röportaj bulacaksınız dergimizde. Birinci röportajımız Türkiye tarihinde büyük kahramanlıklar yapmış fakat hak ettiği değeri yaşadığı dönemde de bu dönemde de bulamamış bir komutanın hayatını kızıyla konuştuk: Kazım Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Karabekir ile babasını konuştuk. Kazım Karabekir Paşa’yı bir de kızından dinleme fırsatı bulduk. İkinci röportajımızdaki konuğumuzu, Fetih 1453’te başrolde oynadığı müthiş performansla tanıdık: Devrim Evin. Devrim Evin ile tiyatro dünyasını, yakın zamanda vizyona girecek olan “Yunus Emre Aşkın Sesi” sinema filmini ve birçok konuda merak ettiklerimizi konuştuk. Mitoloji’de tarihin tanıdığı en korkunç kontesi Elizabeth Bathory’nin hayatını okuyacaksınız. Okurken tüyleriniz ürperecek... Portre’de Hint sinemasının en ünlü oyuncusu, yönetmeni ve yapımcısı olan Aamir Khan’la tanışacaksınız. Bu ay yeni bir bölümümüz olan Aktüel’de çocukluk yıllarınıza gideceksiniz. Çocukluğunuzun sokak futbolunu zihinlerinizde tekrar yaşay-acak ve derin bir ah çekeceksiniz. Birbirinden güzel yazılarla yine dolu dolu bir dergi okuyacaksınız.

Özür…

Dergimizin birinci yaşını kutlarken yazdığım editör yazısında aramızdan ayrılan arkadaşlarımıza teşekkür etmiştim ama bize çok şey katan, yazılarıyla da ufkumuzu açan çok önemli birini, Ege Küçükkiper’in adını zikretmeyi unutmuşum. Bu unut-kanlığımın nedeni de arkadaşımızın aramızdan halen ayrıldığını kabul etmediğimden olsa gerek. Ege Küçükkiper’den sizlerin huzurunda özür diliyorum. Bize yazılarınla ve düşüncelerinle katkı da bulunduğun için de tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Büt Dergisi Yine Dopdolu

Page 6: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

6 büt dergisi şubat sayısı

Bu AyNeler var

24- Bir Metro Şantiye-si…İstanbul demir ağlarla örülmeye devam edi-yor. Üsküdar-Sancak-tepe arasına yapılan 20 km uzunluğundaki Üsküdar-Ümraniye-Çek-mekköy-Sancaktepe metro hattı projesinin Ihlamurkuyu istasyonun-da yapılan çalışmayı sizler için fotoğrafladık....

büt dergisi

46- Devrim Evin Fethetm-eye Tiyatrodan BaşladıDevrim Evin ile merak ettiğimiz tüm soruları soruduk. Aşk’ı nasıl tanım-ladığını ve neler hissettiğini bir türlü anlayamasak da biz kendisini sevdik siz de sevin ve bu röportajımızı da severek okuyun.

34- BENİM ADIM KHAN Benim Adım Khan uzun soluklu bir Bollywood filmi. Uzun soluk-lu ama yine ne zaman başladı ne zaman bitti diye karmaşa yaratan bir film. Bazen geçmek bilmeyen o dakikaları saliseler gibi yarıp geçen bir film...

13- Hindistan’da en çok saygı duyulan isim Aamir Khan Doğrusunu söylemek gere-kirse, Aamir Khan’ı bende son 1 yıla kadar tanımıyordum. Bu kadar geç tanıdığım için üzgünüm aslında. Bu nedenle en azından elimden geldiği kadarıyla Aamir Khan’ı insanlarla tanıştırmak istiyorum.

Page 7: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

7büt dergisi ocak sayısı

10- Çocukluğumun Sokak Futbolu 90’lı yıllarda mahalle maç kurallarından. Yeniler bilmez belki ama eskiler çok iyi hatırlar o kuralları. Bende, yeniler de bilsin diye hatırlayabildiklerimi yaza-cağım. Neymiş bu maç kuralları. 90’larda mahalle maçlarında bu kural kesinlikle kesinlikle göz ardı edilemezdi. Haydi gelin hep beraber o kuralları tekrar hatırlayalım…

37- Her şey için biraz “Daha”Daha çok değil bir kaç ay önce Doğan Kitap’tan çıktı. Kitap 417 sayfadan oluşuyor. Bence bir kitabı alırken kapak önemli bir etken ki Hakan Günday’ın kitaplarında seçtiği kapaklar çok ilgi çekici. Da-ha’da da merak uyandıran bir kapak seçilmiş.

8- Bi’Haber

5- Editör

40- Tiyatro

39- Yeni “Kitap”lar

55- Film Öneri

36- Vizyondaki Filmler

42- Kanlı Kontes Eliza-beth Bathory İnsan kanının güzelliğine iyi geldiğine inan ve yaşlanmaktan korkan bir Konte-si. Türklerin hunharca katledildiği ordunun başındaki kumandanın karısı. Hayatı hakkında onlarca film yapıldı, onlarca kitap yazıldı. Bu film ve kitaplar herkes tarafından ilgiyle okunup izlenildi. Tarihin en korkunç kontesi Elizabeth Bathory...

16- Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin Mil-li mücadele dönemimin önemli isimlerinden olan Kazım Karabekir Paşa’nın yaşadığı ve şimdilerde müze olarak varlığını sürdüren evi ziyaret etme fırsatı bulduk. Kazım Karabekir Paşa’yı en iyi kızından dinleyeceğimizi düşünerek Timsal Karabekir’le onun hayatı hakkın-da müze içerisinde güzel sohbet gerçekleştirdik.

Etkinlik mi düzenliyorsunuz? Haber-iniz mi var? Yeni bir şey mi çıktı? Duyurmak için [email protected] adresine e-posta atmanız yeterli olacaktır. Gönderdiğiniz duyuruyu ye-rimiz yettiğince dergimizde paylaşa-cağımızdan emin olabilirsiniz...

İnternet Sayfamız: www.butdergisi.comFacebook Sayfamız: www.facebook.com/butdergisiTwitter Sayfamız: www.twitter.com/butdergisiPinterest Sayfamız: www.pinterest.com/butdergisiTumblr Sayfamız: butdergisi.tumblr.comGoogle+ Sayfamız: plus.google.com/+BütDergisibütdergisi

Sosyal Hesaplarımız

Büt Dergisi’ne duyuru yollayın!

büt dergisiAylık Kültür-Sanat Online Dergi

Page 8: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

8 büt dergisi şubat sayısı

Bi’Haber

Barış Manço ile 7’den 77’ye

Ünlü sanatçı Barış Manço’nun ara-mızdan ayrılışının 15. yıldönümünde Barış Manço ile 7’den 77’ye Fotoğrafları Sergisi açıldı. Barış Manço ile 7’den 77’ye Fotoğrafları Sergisi, 2 Şubat Pazar günü açıldı. Serginin açılışı sonrasın-

da, yıllarca Barış Manço ile sahne alan müzisyenlerden oluşan ’24 Ayar’ grubu konser verdi. Barış Manço’nun çocukluk arkadaşı, 7’den 77’ye programının yapım-cısı ve yönetmeni olan Erkmen Sağlam’ın objektifinden çekilen fotoğraflar, 10 Şubat Pazartesi gününe kadar Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde görülebilecek.

Sergide, 31 Ocak 1999 yılında aramızdan ayrılan efsane sanatçı Barış Manço’nun yaklaşık 50 fotoğrafı bulunuyor.

Türkiye Komedi Ödülleri Verilecek

Türkiye Komedi Ödülleri farklı alanlardaki kend-ini gösteren kom-edyenlere ödül verecek.

Bu yıl ilki Medyadoktoru yapım fir-ması tarafından gerçekleştirilecek olan ve Türkiye Komedi Ödülleri başlı başına yetenek ve ince zeka isteyen, komedinin ve komedyenlerin ulusal ve uluslar arası platformlarda hak ettikleri şekilde anlaşılır olması, profesyoneller-in ödüllendirilmesi, seslerini ve işlerini uluslararası boyutlarda duyurmaları için 1 Nisan’da düzenlenecek gecede gerçekleşiyor. Komedi Ödüllerinin ana jüri başkanlığını ise Kaynanalar gibi unutulmaz dizilerde imzası olan Hüsamettin Ünlüoğlu yapacak.

Türkiye Komedi Ödülleri farklı alan-larda değerli isimlere ve projelere ödül verecek. Kategorilerin belirlenmesi ve ödüllerin verilmesinde çok önemli isimler ana jüride yer alacak. Projenin yapımcılığını geçtiğimiz hafta İstanbul Medeniyetler Defilesini gerçekleştir-erek adından sıkça söz ettiren Medy-adoktoru firması yapacak. Yapımcı Savaş Uğurlu, ‘’Biz komedi ve espri konusunda çok iyi zekaya sahip bir milletiz. Hayatımıza renk katan, neşe katan komediye ve komedyenlere yıl-lardır yapılan organizasyonlarda old-uğu gibi uluslararası alanlarda da hak ettiği ilginin gösterilmesi için Komedi Ödüllerini yapmaya karar verdik. 1. Türkiye Komedi Ödüllerini büyük bir organizasyonla, jüri ve halk oylamasıy-la belirleyeceğiz. Yaklaşık 25 ayrı kate-goride ödüller verilecek.’’

Türkiye’nin İlk Kadın Müzesi Açıldı

İzmir Konak Belediyesi tarafından kadın müzesi açıldı. Bu müze Türkiye’de ilk ol-masının yanında dünyada da 54. olma özelliği taşıyor.

İzmir Konak Belediyesi’nin butik müzeler zincirinin bir halkası olan Türkiye’nin ilk dünyanın ise 54. Kadın Müzesi açıldı. Geçtiğimiz günlerde ünlü isimler eşliğinde açılışı gerçekleştirilen müze hakkında değerlendirmede bulunan Başkan Tartan, “Türk kadını üreten, paylaşan, varlığı ile topluma güç katan, paylaşımcı ve sorum-lu bir değer. Kadın Müzesi’nde bedenine ipotek konulan, şiddet ve tacize uğrayan değil, topluma umudu taşıyan kadın var. Bunun için dünya İzmir Kadın Müzesi’ni izledi. Değişimin ayak izleri her zaman olduğu gibi İzmir’den görülüyor. Artık kadının adı var. Bunu Türk kadını tüm dünyaya gösteriyor” diye konuştu.

Konak Basmane semtinde tarihi bir binanı restore edilerek hayata geçirilen Kadın Müzesi Türkiye’nin önde gelen kadın siyasetçileri ve sivil toplum kuruluş temsil-cilerinden de tam not aldı. İzmirli kadınlar, “Artık bizim de adımız var” sözleri ile müzenin İzmir için övünç kaynağı olduğunu dile getirdiler.

Page 9: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

9büt dergisi şubat sayısı

Bi’Haber

Hollywood Küçük Yıldızını Kaybetti

Hollywood’un oskar alan en küçük çocuğu Shirley Temple, 85 yaşında hayata veda etti.

Altın saçlı bukleleri ile Hollywood’un unutulmaz çocuk yıldızları arasına giren Shirley Temple, 85 yaşında hayata veda etti. Ailesi tarafından yapılan açıklamada, Temple’ın California’nın Woodside kentindeki evinde pazartesi günü öldüğü belirtildi. Açıklama-da, “Oyunculuk ve diplomatlık kariyerinin yanı sıra sevgili annemiz, büyükannemiz ve kaybettiğimiz babamız Charles Alden Black’in 55 yıllık eşi olarak büyük başarılara imza atan Shirley’i çok özleyeceğiz” denildi.

Oyunculuk kariyerine 1932’de henüz üç yaşındayken başlayan Temple, Hollywood tari-hinin en çok sevilen çocuk yıldızlarından biri kabul ediliyordu.

OSCAR ALAN EN KÜÇÜK OYUNCU

Şarkıları, dansları ve oyunculuğu ile milyonlarca kişinin hayranlığını kazanan Temple, 1935’te altı yaşındayken Oscar’a layık görülmüştü. Temple, Oscar alan en küçük oyuncu unvanını hala koruyor.

“Bright Eyes”, “Stand Up and Cheer” ve “Curly Top” gibi 43 filmde rol alan Temple, 1951’de 21 yaşında sinema dünyasından emekli olmuştu.

Kariyerine diplomat olarak devam eden Temple, 1974’ten 1976’ya kadar Gana’da ve 1989’dan 1992’ye kadar da Çekoslovakya büyükelçisi olarak görev yapmıştı. 1950’de II. Dünya Savaşı sırasında ABD Donanması’nda istihbarat görevlisi olarak görev yapan Charles Alden Black ile evlenen Temple’ın bir oğlu, bir de kızı vardı.

Harry Porter Yazarından Pişmanlık İtirafı

‘Harry Potter’ serisinin yazarı J.K Rowling kitabın sonu için verdiği karardan pişman olduğunu itiraf etti. Rowling, verdiği bir röportajda kitabın sonunda Her-mione adlı karakterin Ron yerine Harry ile evlenmeliydi açıklamasını yaptı.Rowling, hayranlarını şaşırtacak bu açıklama için, “Hermione ve Ron ilişkisini kendi arzumu gidermek için yazdım. Çok üzgünüm. Bu açıklamamın bazı hay-ranları sinirlendireceğini biliyorum. Ancak yaptığım seçim edebiyatla ilgili değil, kişiseldi. Umarım bunları söyleyerek kimsenin kalbini kırmıyorumdur” ifadelerini kullandı. Serinin birçok takipçisi Hermione ve Harry’nin kitabın sonunda birlikte olmasını bekliyordu. Beyazperdede sevilen karakterleri Emma Watson ve Daniel Radcliffe canlandırıyordu.

Sony e-Kitap Servisini Kapatıyor

İçindе bulunduğu zor durum-dаn kurtulmаk için kar еtmеyеn bölümlеri birеr birеr tаsfiyе еtmеyе bаşlаyаn Sony ilk olаrаk VAIO bilgisаyаr bölümünü Jараn Industriаl Pаrtnеrs’а sаtmış, tеlеvizyon bölümü içindе yеni sеçеnеklеri mаsаyа yаtırmıştı. Son olаrаk 5 bin işçi çıkаrmа kаrаrı аlаn Sony, е-okuyucu bölümünün kарısınа kilit vurаcаğını аçıklаdı. Kısа bir sürе öncе kar еt-mеdiği için е-okuyucu donаnım ürеtimini sonlаndırаn şirkеt, ABD vе Kаnаdа’dаki Rеаdеr е-kitар mаğаzаsının Mаrt аyı sonundа kарısınа kilit vurmаyа hаzırlаnıyor. Tüm Rеаdеr hеsарlаrı isе Kobo’nun bünyеsinе аktаrılаcаk. Bu işlеm için Kobo ilе özеl bir аnlаşmа yараn Sony, bеlirli Xреriа cihаzlаrındа Kobo uygulаmаsını dа önyüklü olаrаk sunаcаk.

Sony ilеrlеyеn günlеrdе rеаdеr kullаnıcılаrınа hеsарlаrını nаsıl trаnsfеr еdеcеklеrini еmаil yoluylа bildirilеcеk.

Page 10: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Atari, joystick, playstation, x-box, online oyunlar, gelişen dünya, hızına yetişemediğimiz teknoloji, fiberoptik çağ ve dahası ama yeter bu kadar! Sokaklarda var olan sessizlik, sokakları dolduran park etmiş arabalar ve boş bulunan arsalara dikilen binalar… Bana çocukluğumu geri verin ya da çocuklarımıza çocukluk verin. Bu kadarı yeter!

AktüeLMustafa Doğ[email protected]

Çocukluğumun Sokak Futbolu

10 büt dergisi şubat sayısı

Page 11: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

11büt dergisi şubat sayısı

Belki bana bir çoğunuz katılacak belki de katılmayacak. Ben bunları yazarken zihnimin dönme dolabın-da döndüm durdum. O efsane-vi Geleceğe Dönüş (Back to the Future ) filmindeki gibi bir araça atlayıp geçmişe yani çocukluğuma gitme imkanı olsa inanın bir sani-ye dahi düşünmeden giderdim. Bunun imkansız olduğunun farkın-dayım ama bu yazıyla sizi bir nebze olsun geçmişe götürebilirim.

Çocukluğumuzu biz yaşadık yaşamasına da şimdiki çocuklar yaşay-amıyor ne yazık ki. Ned-enini hepimiz gayet açık bir şekilde biliyoruz. Nereden geldi bu çocuk-luk merakı derseniz eğer, bir yerlerde gözüme çar-pan 90’lı yıllarda mahalle maç kurallarından. Yenil-er bilmez belki ama eskil-er çok iyi hatırlar o kural-ları. Bende, yeniler de bilsin diye hatırlayabildiklerimi yazacağım. Neymiş bu maç kuralları. 90’larda mahalle maçlarında bu kural kesin-likle kesinlikle göz ardı edilemezdi. Haydi gelin hep beraber o kuralları tekrar hatırlayalım…

İyi oynayan iki kişi aynı takım-da yer almaz. Nedeni tabi ki karşı tarafın güçsüz oluşundan doğacak skor hezimeti. İki güçlü kişi aynı takımda olursa düşünsenize karşı takımın halini. Bir de maç mey-buzunaysa, ooooo! maçın başından belli olur o zaman meybuzların kimin midesine ineceği. Takım ku-rulurken de yaş mı kuru mu kuralı devreye girerdi. Yerden bulunan taşın bir tarafına tükürülür, diğer tarafı da kuru bırakılırdı. Kimin seçtiği taraf gelirse ilk oyuncuyu o seçerdi.

Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye

ters şekilde topukla vurulurdu ki haksızlık olmasın. Hem kale boş hem de kaleye bakarak atmak, öyle mi? Yoook öyle yağma.

Maçların hayali kale direkleri arası, adımlar ile sayılır, olmaları gereken yerlere iki taş koyulur ve kale ortaya çıkardı. Belki de en çok tartışma yaratacak hadise, kaledir.

Neden mi? Çünkü kaleyi istediğiniz gibi çaktırmadan küçültebilirdi-niz aynı zamanda rakip kaleyi de büyütebilirsiniz. Hele bir de gol yemiyorsanız, hile yapmadığınız halde hileci durumuna düşerdi-niz ve tartışma böyle başlardı. Siz-in kaleye hiç gol girmiyor, yoksa kaleyi mi küçülttünüz tartışması. Aklınıza takılabilir, kale 3 direkten meydana geliyor. Siz iki tane yan direkleri oluşturdunuz da hani üst direk nerede? Hemen söyleyeyim; eğer çekilen şut kalecinin boyunu çok aşıyorsa o aut demektir, yani gol değil. Yani üst direk kalecinin boyundan biraz fazla olarak hayal edilirdi. Benim de en çok sevdiğim bu kurallardan biridir. Çünkü en çok hileyi buradan çıkartabilirdiniz.

Maçın Bitiş Düdüğü Hava Kararınca

Ah işte favori kuralımdır bu. Hava

kararınca, anne-baba çağırınca ya da ramazan aylarına denk geliyor-sa ezan okununca maç biter. Son-ra eve yolculukta annenizin fırçası ve dayağı başlar…

Kim uğraşacak her seferinde ko-rner kullanmakla. Bunun çözümü var üç korner bir penaltı. Tabi buna istinai durumlar da olmuyor

değil. Mahalle maçı ise her seferinde korner kullanırdı.

Hepimiz fakir çocuklarız ya da annemiz zırt pırt top için para ver-mezdi. Zor bela sahip olduğumuz topu güvence altına almak gerekiyordu. Bunu çözümü topu patlatan parasını öder. Çok radikal bir çözümdür. Bu şekilde aramızdaki

kazmaların daha da dikkatli olması sağlanırdı. He, olduya top pat-ladı; patlak top ikiye kesilip kafaya takılır, tabi patlatan kaçmazsa…

Genelde futbol sahamız dar sokak-lar olurdu. O dar sokaklardan ara-baların geçmesi için yapılmış ama bizim için orası birer top sahasıdır. Nadiren de olsa boş arsalarda kovulmadıkça top koştururduk ama genelde kovulurduk. Neyse, o dar sokaklarda firikik kullanmak elbette zordu. Hele bir de `Frik-iklerde açıl biraz` denince ver-ilecek cevap hazırdı `Ne oğlum, burası Ali Sami Yen mi?’ Tabi ki biraz açılmanın zararı olmazdı ama ya siz çok açılırsanız ve güzel firikik çekilirde gol olursa…

Futbolda Saygıyı Çocukken Öğrendik

Bizim zamanımızda futbolda

AktüeL

>

Page 12: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

12 büt dergisi şubat sayısı

saygı vardı saygı. Biz çocuk yaş-ta FIFA’nın koca koca adamlara anlatmaya çalıştığı Respect’i bili-yorduk bee. Bizim maçlarda saygı ilk kuraldı. Kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe `Açılsana 3 kere sektirdim` derdi, tabi rakip açılırdı. Dedim ya biz daha çocukken fut-bolda saygının ne olduğunu bili-yorduk yani efendilik vardı efendil-ik. Bir de kalecilerle ilgili şu kural vardı; oldu ya penaltı kazandınız ve rakip kaleci penaltı sırasın-da kalecisini değiştirmek istiyor. İşte sizin için gün doğdu, penaltı atışınız 2’ye çıktı demektir. Siz penaltıyı iki kere atacaksınız de-mektir. He, ilk penaltı da gol atar-sanız ikinci penaltıya gerek kalmaz ama ya ilk penaltı da atamazsanız ikinci bir şansınız daha var…

İşte futbolun en acı taraflarından birisi. Ne edebin ne de utanma du-ygusunun kalmadığı bir yer. Maçı güzel güzel oynuyorsunuz, belki yeniyor belki de yeniliyorsunuzdur ama maç keyiflidir. Ta ki o olana kadar. Top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse işte sizin için maç bitmiştir. Dünyanız kararmış futbol aşkınız bitmiştir. Tabi ki bu durumda yapılması gerekeni herkes hep bir ağızdan `işe işe!` diye söylerdi. İşenecek yer de tabi ki bir duvar kenarı ya da en

kuytu yerdir. Onun içindir ki ne edebin ne de utanma duygusunun kalmadığı yerdir.

Bizim maç kurallarımız top sahi-bi belirlerdi. Bellidir aslında maç kuralları fakat topun sahibi ne isterse o olur. İstemediğini oynat-maz, istediği kaleyi seçer ve takım-ları o kurardı. Nerede burada adalet derseniz, topun güçü derim size.

Saha Küçük Kurallar Büyük

Maç yaptığımız alan küçük olunca kurallarda o kadar büyük olurdu. Mesela topu kaleciden alıp hiç kimseyi çalımlamadan ve pas ver-meden karşı kalenin önüne kadar gidip gol atılırsa, o gol sayılmazdı. Alanın küçüklüğünden kaynakla-nan bir başka sorun da şudur ki baraj mesafesi. Bu biraz da barajı kuranın hileye başvurmasından kaynaklanan sorundu. Frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi. Bu tabi ki büyük so-rundu. Büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım “sen tuvalete de mi böyle gidiyon?” diyerek ortalığı kızıştırırdı.

Bazende saygı işe yaramazdı. Hele bu saygı bir gole mal oluyorsa,

onun adı cezaydı. Nasıl mı? Gol olduktan sonra eğer tartışma-lar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip “görmüyor musun adamın gol diyo” diyerek golü alırdı. Golü kab-ullenen kişi saygılı olmayı kaleye veya defansa geçerek cezasını öder-di.

Sporumuzda topu atan alır ka-vramı diye bir şey vardı. Eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı. Arabanın altına kaçan toplar bu atan alır kuralında en sevmediğim şeydi. Arabanın altı-na kaçan topu bir tamirci edası ile girilip alınmak zorundaydı. Yerde bir de su birikintisi varsa üzerin-iz çamur olurdu. Yerdeki tüm kiri üstünüzde görmek bence sakıncalı değildi ama gel de anneye anlat bu durumu. Daha sabah giydin üstündekini fırçasıyla havada uçan terlikten kaçmanız gerekiyordu.

90’lar farklıydı. Daha dünyamız bozulma aşamasına girmemişti. Dostluk, arkadaşlık kavramları daha o zamanlarda yaşıyordu. Sanal dünyaya tıkılıp kalmış bir çocukluk yoktu. Her şeyiyle 90’lar güzeldi. Hey gidi günler hey…

AktüeL

Page 13: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

13büt dergisi şubat sayısı

PortrESerap Kamacı [email protected]

Hindistan’da en çok saygı duyulan isim

Mükemmeliyetçi Aamir KhanAamir Khan, Mumbai’de 1965 yılında dün-yaya geldi. Ancak benim buna inanmam 2 günümü aldı çünkü yaşını kesinlikle göster-meyen biri. 49 yaşındaki Aamir Khan, Hindistan’ın en ünlü aktör, yönetmen ve film yapımcısıdır. Aslen Afgan olan Aamir Khan, Hindistan’da ve dünyada çok fazla sayıda hayrana sahip olduğu gibi Türkiye’de de hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahiptir. Sin-emaya ilk adımını 8 yaşındayken atan Aamir Khan, amcası Nasir Hussain’in filmi Yaadon Ki Baaraat’da rol aldı. Aamir Khan profesyonel olarak sinema hayatına ilk adımı ise 1984 yılında Holi filmi ile atmış oldu. Aamir Khan profesyonelliğe adım attıktan sonra yılda en az 1 ya da 2 film çekerek Bollywood’da ken-disine sağlam yerler edinmeye başladı.

Bu ayki yazımda sizlere çok farklı gele-bilecek belki de hiç tanımadığınız birin-den bahsedeceğim, Aamir Khan’dan. Doğrusunu söylemek gerekirse, Aamir Khan’ı bende son 1 yıla kadar tanımıyor-dum. Aamir Khan’la ilk tanışmam 2012 yılı sonlarında oldu. Bu kadar geç tanıdığım için üzgünüm aslında. Bu ned-enle en azından elimden geldiği kadarıy-la Aamir Khan’ı insanlarla tanıştırmak istiyorum. İlk önce Aamir Khan’ın genel bilgilerinden bahsetmek istiyorum.

>

Page 14: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

14 büt dergisi şubat sayısı

Yaptığı Programla Mecliste Yasa Çıkartırdı

Khan, 6 Nisan 2012’de ise kariyerinde bir ilki gerçekleştirerek bir televizyon programına başladı. Khan böylece 10 parmağında 10 marifet deyimine uygun olacak biçimde sunuculuğa da adım atmış oldu. Aamir Khan’ın hazırladığı bu program sayesinde ise Hindistan’da bir ilke imza atıldı. Aamir Khan, ilk programında bugüne kadar gün yüzüne çıkarılmamış bir konu olan çocuk istismarına yer vermiş ve Hindis-tan’da çocuk istismarının ne kadar fazla yaşandığını gözler önüne sermiştir. Aamir Khan’ın bu olayları gün yüzüne çıkarmasıyla da çocuk istismarı meclise taşınmış ve ilk defa bunula ilgili bir yasa hazırlanmıştır. Khan, bundan son-raki programlarında ise kadına şiddet ve engelliler gibi konulara değinerek sosyal duyarlılık yönüyle takdirleri to-plamayı başarmıştır. Aamir Khan bu ses getiren programlarıyla Hindistan’da en çok saygı duyulan isimler arasında yer almaktadır.

UNİCEF Barış Elçisi

Aamir Khan’ın gördüğü bu saygı Hindistan’la sınırlı değildir. Aamir Khan 2011 yılında UNİCEF tarafından barış elçisi ilan edilmiştir. Tüm bunlarla bera-ber Aamir Khan film yapımcılığıyla da nam salmış ve Aamir Khan Productions

adında bir yapım şirketi kurmuş-tur. Filmlerinin büyük bir kısmı kendi şirketin-den çıkan Aamir Khan Oscar’a aday gösterilen Lagaan filminin de hem başrol oyuncusu hem de yapımcısıdır. Khan doğal olar-ak Bollywood’un en fazla para ka-

zanan ünlüler listesinde 1 numarada yer alıyor. Ancak bunlar tabi ki tesadüf ya da şans eseri değil, kesinlikle başarının ve çok çalışmanın kazançları. Aamir Khan’ın filmleri ise genellikle toplumsal mesaj içerikli ve eleştirisel filmlerden oluşmaktadır. Aamir Khan’ın en çok üzerinde durduğu konulardan biri ise Hindistan’daki eğitim sistemindeki yan-lışlıklar. Aamir Khan’ın bu kategorideki en ünlü filmi ise 3 İdiots filmidir. Bence bu filmi herkes en az bir kere izlemeli, verdiği mesajlarla kesinlikle 2,5 - 3 saati hak edecek bir film. Belki de Hindis-tan’da mükemmeliyetçi Aamir Khan diye tanınmasının en büyük nedeni de budur.

Mükemmeliyetçi Aamir Khan’la benim tanışmam ise arkadaşlarımın sayesinde oldu. Arkadaşlarımın kesinlikle izle gibi yoğun ısrarları üzerine bir Aamir Khan filmi izlemeye karar verdim. Bol-lywood filmlerinin uzunluğu gözümü korkutsa da büyük ısrarlar sonucunda gözümü karartıp izlemeye başladım. Bollywood’da izlediğim ilk film ise Aamir Khan ve Kajol’un başrollerinde oynadığı Fanaa oldu ve film bittikten sonra kendime çok kızdım bu kadar geç izlediğim için. Gerçekten Fanaa beni büyüleyen etkisi altına alan bir film oldu diyebilirim. İyi bir oyunculuk bek-liyordum ama bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Aamir Khan’ı bu filmle tanıdım ama keşfettim de diyemem. Ve daha sonra yine bir tavsiye üzerine Aamir Khan’ın başka bir filmi 3 İdiots’u izledim. Eminim ki izleyen herkes be-nim ve diğer Aamir Khan Fanlarının olduğu gibi birer Aamir Khan hayranı olacaktır. O kadar samimi ve sempatik bir oyunculuğu var ki resmen izley-

Time Dergisi’nin En Etkili 100 Kişisi Arasında

Aamir Khan dünyaca ünlü Time Dergisi’nin 2013 Nisan ayı sayısında En Etkili 100 kişi listesi arasına girdi. Ayrı-ca Time Dergisi 2013 Nisan sayısının kapak fotoğrafı oldu.

Aamir Khan sadece film san-atçısı olmakla kalmayarak her hafta önemli bir soruna deği-nen bir televizyon programı da yaparak pek çok insanın takdirini kazandı. Tüm bu başarıları ve toplumsal so-runlara gösterdiği duyarlılık neticesinde Aamir Khan il-erlemiş yaşına (46) rağmen sanatın ve sanatçının insanlığı ne şekilde aydınlatması gerek-tiğinin en önemli örneğini veriyor. Genellikle etkileyici ve toplumsal sorunları eleştiren, bu sorunları ortaya koyan film-lerde oynayan ve bu filmlerin yapımına ön ayak olan Aamir Khan bu yönüyle Time Dergi-si’nin geleneksel “En Etkileyici 100 İsim” listesine girmeyi başardı.

“Bu soruları sorma cesareti göstererek, Aamir, Hintliler içinde yaşadığımız dünyayı değiştirmeye yardımcı olacak bir hareket başlatmıştır’’

A. R. Rahman (Hindistan’ın çok ünlü şarkıcısı, söz yazarı ve yapımcısıdır)

PortrE3 İdiots film

inden bir sahne

Page 15: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

15büt dergisi şubat sayısı

enleri kendine hayran bırakan bir aktör. 3 İdiots’da işlenen konu ve seyircilere aktarma biçimiyle de kesinlikle takdiri hak eden bir film. 3 İdiots filminde, eğit-imde şimdiye kadar uygulanan baskıcı sistem ve ezbere dayalı sistemi ele alan Khan, bu konuyu o kadar güzel gözler önüne seriyor ki izlediğiniz anda ‘’aaa evet bende böyle yapıyorum’’ ya da ‘’ evet bu baskı bize de yapılıyor’’ deme-kten kendinizi alamıyorsunuz. Aslında Aamir Khan’ın burada yaptığı pek rol de sayılmaz. Aamir Khan, Aamir Khan olarak da böyle düşünüyor ve haklı olar-ak bu sistemi eleştiriyor. Okumayı ve öğrenmeyi çok seven Aamir Khan, in-sanların ancak eğlenerek ve zevk alarak bir şeyler başarabileceğine inanıyor ki haklılığını başarısından belli oluyor. İşini severek ve büyük bir zevkle yapan Aamir Khan bunun da en büyük örneği. Aamir Khan’ın filmlerini izledikçe ve onu tanıkça bana hak verecek ve anlamadan onun hayranı olup çıkacaksınız. Zaten Aamir Khan’ı n bir kaç filmini izledikten sonra Aamir Khan’a hayran olmamak mümkün değil, bunu izlenen her filmle daha iyi anlıyor insan.

Doom 3 Türkiye’de de Vizyo-na Girecek

Tabi bu hayranlığın başlattığı platonik

(ömür boyu platonik kalacak) bir aşkla Aamir Khan’ı yavaş yavaş araştırmaya başladım. Aamir Khan’ın aile olarak sin-ema içerisinde olduğunu öğrendim. 8 yaşındayken amcasının filminde oynayar-ak sinemaya adım atan Aamir’in yeğeni Salman Khan‘da Hindistan’ın önde ge-len aktörlerinden biri. Bu arada Khan soyadının Hindistan’da Müslümanların ortak soyadı olduğunu da öğrenmiş old-um. Aamir Khan, 49 yaşında olmasına rağmen her geçen gün popülaritesi daha fazla artan bir oyuncu. Özellikle Türki-ye’de hayran kitlesi giderek artan Aamir Khan, en son izlediğim bir röportajında da Türkiye’deki hayranlarının sesini duy-muş olacak ki, Türk hayranlarına teşek-kür ediyordu. Aamir Khan’ın son filmi Dhoom 3’ün Türkiye’de vizyona girmesini isteyen Aamir Khan fanlarına kulak ver-en Aamir Khan bunun için uğraşacağını söylemişti ve beklenen haber de geldi. Dhoom 3 reklamları sinemada göster-ilmeye başlandı. Aamir Khan’ı tanıyan tanımayan, tanımak isteyen herkese bu fırsatı değerlendirmesini ve Aamir Khan’ı sinemada izleme keyfini tatmalarını tav-siye ederim. Zaten Aamir Khan’ı tanıyan ve hayran olan herkes de bu filmi dört gözle bekliyor. Bana öyle geliyor ki Aamir Khan’lı Dhoom 3, Türkiye’de ciddi bir Bollywood akımı başlatacak.

PortrE

Aamir Khan Filmografi

→ Dhoom 3 (2013)→ Talaash (2012)→ Mumbai Dairies (2010)→ 3 Idiots (2009) → Luck by Chance (2009)→ Ghajini (2008)→ Taare Zameen Par (2007)→ Fanaa (2006)→ Rang De Basanti (2006)→ Mangal Pandey (2005)→ Dil Chahta Hai (2001)→ Lagaan (2001) → Mela (2000)→ Sarfarosh (1999) → Mann (1999)→ Earth (I) (1998)→ Ghulam (1998)→ Ishq (1997)→ Raja Hindustani (1996)→ Rangeela (1995)→ Akele Hum Akele Tum (1995) → Aatank Hi Aatank (1995)→ Baazi (1995)→ Andaz Apna Apna (1994) → Hum Hain Rahi Pyar Ke (1993) → Daulat Ki Jung (1992)→ Isi Ka Naam Zindagi (1992)→ Parampara (1992)→ Jo Jeeta Wohi Sikandar (1992)→ Dil Hai Ki Nahin (1991)→ Afsana Pyar Ka (1991) → Tum Mere Ho (1990)→ Dil (1990)→ Jawani Zindabad (1990)→ Deewana Mujh Sa Nahin (1990)→ Awwal Number (1990)→ Raakh (1989)→ Love Love Love (1989)→ Qayamat Se Qayamat Tak (1988)→ Holi (1984)→ Yaadon Ki Baaraat (1973)

Aamir Khan, bu film-lerin bazılarında yönet-menlik yapmış, bazıla-rında oyuncu olarak yer almış, bazılarında da yapımcılığını üstlen-miştir.

2008 yılında vizyona giren Ghajini filminden bir sahne

Page 16: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

16 büt dergisi şubat sayısı

Fotoğraf: Mustafa Doğan

Page 17: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

17büt dergisi şubat sayısı

[email protected]

Tarih Röportaj

Vedat Taşkın

Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin

Milli mücadele dönemimin önemli isimlerinden olan Kazım Karabekir Paşa’nın yaşadığı ve şimdilerde müze olarak varlığını sürdüren evi ziyaret etme fırsatı bulduk. Kazım Karabekir Paşa’yı en iyi kızından dinleye-ceğimizi düşünerek Timsal Karabekir’le onun hayatı hakkında müze içerisinde güzel sohbet gerçekleştirdik. Timsal Karabekir bizi çok sıcak ve samimi karşıladı. Bizi bir babaanne şevkati ile yaklaşarak babasının hayatını bizlere anlattı. Bu ay ki tarih yazımız da Timsal Karabekir ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti sizlere sunacağız. Umarız Kazım Karabekir Paşa hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olursunuz...

Karabekir Paşa’nın yaptığı büyük işlere nazaran gençlerin, hakkın-da fazla bilgi sahibi olmadıkları bir kahraman olduğunu söyledik. Timsal Hanım bu konu da bize: “Dediğin doğru ben o tarihte buradan resimler götürüyordum. Sergi açıyorduk. Uçaktan indim bavulları alacağım hostes kızın teki bana yardım etmeye geldi. Elimde de kocaman bir bavul, aaa yavrum dikkat et dedim bu Kazım Karabekir arşivinden. 5 adım yürüdük ve hostes bana çok affedersiniz kimdi Kazım Kara-bekir diye sordu. Hosteslik yapan bir kızcağız bu. ‘Kazım Karabekir kim’ dedi. Ama Iğdır’a git, Siirt’e git, Kars’a git, Nahcivan’a git, Van’a git hatta Bakü’ye git orada Kazım Karabekir’i daha çok bili-yorlar. Bilmemesi mümkün değil. Çokta severler.”

Ulusal Kurtuluş Mücadelemizde emeği geçen tüm kahramanlarımızı saygıyla anmak ve hatırlayarak hak ettikleri değeri vermek dileğiyle…

Havva Hanım ve Mehmet Emin Paşa’nın oğlu olan Kazım Kara-bekir Paşa, 1882 yılında İstanbul’da Küçük Mustafa Paşa semtinde beş erkek kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelmiştir. Kazım Kar-abekir Paşa’nın babası Mehmet Emin Paşa, Silistre ve Sivastopol muharebelerinde bulunmuştur. Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Hanım ise bu konu da şöyle deme-ktedir: “Gönüllü olarak ve gazi olarak madalyalarla yurduna dönüyor. Yurduna döndüğü zam-an babasının köyünde tarlasını çalıştırarak hayatını da bitirebil-irdi. Alaylı olarak orduda kalıyor jandarma generalliğine kadar

yükseliyor. Buna ben her zaman Allah’ın lütfu demişimdir. Niye Allah’ın lütfu eğer orduda kal-masaydı o köyde yaşamını bitire-cekti daha sonra Kazım Karabekir de o köyde köy çocuğu olacaktı. Hayır, daha sonra Karabekir’in kurtaracağı doğu illerine tayini çıkıyor.”

Karabekir Paşa’nın aile kökeni olarak ise Timsal Hanım “Bugün Karaman’da Kazım Karabekir ilçesi olan yerde -kendisi bilmedi o ismi aldığını- Gaferiyat ya da kasaba olarak anılıyordu o tari-hlerde o köyün adı. Anılarında diyor ki Selçuklu’ya dayanan bir geçmişimiz var. Kırmızı şalvar kırmızı cepken giyiyorlar. Eller-inde silahları ne zaman gerek duysa padişah yanlısı savaşa katılıyorlardı. Karabekiroğulları

Page 18: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

18 büt dergisi şubat sayısı

olarak biliniyor. Aile büyük bir yangın geçiriyor. Meşhur İstanbul Osman-lı konaklarının yangınları meşhur ya. Aileye ait çok fazla hatıra resim kalmıyor. Daha sonra aile albümünü toplarken meşhur ressam Teyzeoğlu Hüsnü Teymüz’e kendine benzeyen bir karakalem resim yaptırıyor. Ama Mevlevi olan bir dedesinin kıyafetiyle ceddim Karabekir diyor.”

Karabekir, 15 Nisan 1911 tarihine ka-dar Kazım Zeyrek olarak anılmaktadır. Yalnız bu tarihten Harbiye Bakanlığına bir dilekçe vererek cetlerinin ismi olan “Karabekir” namını soyadı olarak almak istediğini belirtir. Soyadı kullanımının olmadığı bir dönemde gösterilen bu hamle ise gayet anlamlıdır.

Karabekir Paşa’nın Hayatım adlı çalışmasında yazılı olan ve Timsal Hanım’ın bize aktardığı şekilde öğren-ime ilk başlangıcı ise ailede hafızada kalır bir anı ile başlıyor: “Kendinden bir yaş büyük ağabeyi okula başlark-en o da çok istemiş. Ama ağabeyine bir tane cüz kesesi alınmış. Cüz kes-esi ne demek bugün bizim okullara başlarken alfabemizi o gün elif ba için taşıdığımız okul çantası. Âmin alaylarıyla kurban kesiliyor, şekerl-er çocuklar paytonlarla filan okullar başlıyor. Ve her bir evlada da cüz kesesi veriliyor. Fakat o küçücük Ka-zım, hani fasulyeden okula başladığı

için ona cüz çantası alınmıyor. Fakat okulda bunu akşama kadar çok ku-ruyor, çok düşünüyor başındaki fesi dertop edip öğretmeninin yüzüne atıyor. Niye yaptın Kazım dedikler-inde ‘bana cüz kesesi almadınız ki’ diyor. Anılarında diyor ki bir ömür ailem ‘aman Kazım’ı kızdırmayalım ayıbımızı yüzümüze vurur’ diyerek beni utandırdılar diyor.” Bu şekilde eğitime başlayıp inadı tutunca da ilk zamanlarında okula gitmese de Kazım Karabekir, eğitim hayatını başarıy-la bitirmiştir. 318-1 sicil numarası ile Harbiye’yi birincilikle bitiren Karabekir yüzbaşı rütbesiyle ilk olarak Manastır’da göreve başlamıştır.

Karabekir, gayrimüslim ve gayri-Türk unsurların Osmanlı’dan ayrılma isteklerini görmüş ve buna çözüm olarak memleketin ıslahına ve imarı-na Anadolu’dan başlamak gerektiğini düşünmüştür. Nitekim bunu ilerleyen olaylarda göreceğiz. Balkanlarda görev aldığı dönemlerde Rum ve Bulgar çe-teleriyle sık sık başarılı mücadelelerde bulunmuştur. Bunlara dair detaylı bilgileri almak için Hayatım adlı kitabı-na göz atmakta fayda vardır. Karabekir Manastır’da bulunduğu sıralarda henüz binbaşı olan Enver Paşa ile tanışır. Daha sonra ise burada İttihat ve Ter-raki Cemiyeti’nin şubesini açmışlardır. II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra İstanbul’da meydana gelen 31 Mart

Ayaklanması üzerine Selanik’ten iki ordu hareket eder. Buna “Hareket ordusu” deniyor. Bu kolordulardan birinin başında Mahmut Şevket Paşa var, Kur-may Başkanı Mustafa Kemal; diğerinde ise Şevket Turgut Paşa var onunda Kurmay Başkan-ları Kazım Karabekir ve İsmet İnönü’dür. Karabekir’in bulun-duğu kolordu Yıldız Sarayı’nı kuşatıp Abdülhamit’i teslim alan ordudur. Daha sonra çı-kan Arnavut İsyanı’nda başarı gösteren Karabekir binbaşı rütbesiyle Edirne’dedir. Bura-da ise onun için üzücü bir olay gerçekleşmiştir. Balkan Harbi

meydana gelmiş ve Osmanlı Dev-leti balkanlarda ağır mağlubiyetler yaşamıştır. Bulgarların Edirne’yi kuşat-maları sonucunda 10. Tümenin Kur-may Başkanı olan Karabekir açlık ve cephanesizlik yüzünden 22 Haziran’da esir düşmüştür. Ancak 29 Eylül 1913 tarihinde imzalanan anlaşmayla serbest kalmıştır.

Hür Öl Esir Yaşama

Timsal Hanım babasının bu esaret ve sonra ki cephe dönemi için bize: “Bal-kan savaşlarında Bulgarlara bir müd-det esir olarak düşüyor. Odasındaki levhasında eski bir yazı vardır “hür öl esir yaşama” yani esaretin nasıl bir zulüm olduğunu bizzat yaşayarak bi-zlere anlatmıştır. Balkanlardan sonra Çanakkale Kerevizdere’de Fransızlarla 3,5 ay kadar savaşıyor. İşte bu Arşivler Genel Müdürlüğü’nden daha sonra verdikleri askerlerine bir kutlama mesajı. ‘Bugün her evde kurbanlar ke-silirken tekbirlerle bizde Çanakkale’de verilen kurbanlara fatihalar okuy-alım.’ Daha sonra Albay olarak Kut’ul Amare Irak Cephesi’nde savaşıyor. Kazım Karabekir’in ordusu hiçbir zaman yenilmemiştir. İngilizlerle savaşıyor yani daima ordusu galip gelmiştir. O sıralarda yurdumuzun Doğusu zulüm içinde Brest Litovsk Antlaşması’yla Ruslar Anadolu’yu terk etmek üzereler ama yerlerini ve silahlarını Ermenilere bırakıyorlar. Ermeniler kendi vatanımızda hatta büyük kısmı da yerli Ermeniler olmak üzerinde taş üzerinde taş bırakmıyor-lar.” Karabekir’de bu sırada Irak’ta Halil Paşa ile anlaşmazlıklar yaşamaya başlamıştır. Bunun üzerine yer değişimi isteyen Karabekir Kafkas Cephesi’nde görev yapan Cafer Tayyar ( Eğilmez ) ile yer değiştirilir. Burada da önce Van’daki 2. Kolordu Komutanlığına daha sonra da Erzincan yakınlarındaki 1. Kolordu Komutanlığı’nda görev yapar.

Rusların çekildiği Erzincan-Erzu-rum-Sarıkamış-Kars ilk etapta Kara-bekir’in ele geçirmek istediği hattır. Bu konu da Timsal Hanım: “Kars 40 yıl

Tarih RöportajTi

msa

l Kar

abek

ir, b

abas

ı Kaz

ım K

arab

ekir’

i anl

atıy

or...

.

Page 19: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

19büt dergisi şubat sayısı

Rus çizmesi altında inin inim inleyen bir şehrimiz. ‘Kars’ı almak daha or-taokul talebesi benim için ideal ol-muştu’ diyor. Düşünebiliyor musun? 12-13 yaşında bir çocuk ben Kars’ı alacağım diye kafasına yazmış ve Allah Kars’ı almayı ona iki defa nasip ediyor.”

Karabekir Paşa’nın Izdırap Çektiği OlayKarabekir daha sonra Tebriz’e kadar ilerliyor. Tebriz’de iken geri dön emri alıyor, Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanıyor. Bu dönüş için ise Timsal Hanım “Batum’dan gemiye binerk-en buralarda bulduğum hafif Japon toplarını ve silahları geminin şaftına yükledim Trabzon’a bıraktım. Bu çok önemli bir cümledir ki Anadolu’da bir milli mücadele fikri var. Tek ben kalayım yine de ben vatanı kurtara-cağım. Ve oraya silahlanma başlıyor. O zamanın şartlarıyla Kazım Kara-bekir, Reşit Paşa gemisiyle İstanbul’a geliyor. Fakat İstanbul’a geldiği zaman Beykoz açıklarında Büyükdere önler-inde çok büyük bir ızdırap çekiyor. Çünkü bir İngiliz, Zabit Türk Zabite bir emir vermekte Türk’ün bayrağını indirecek İngiliz bayrağı çekecek. Karabekir, ‘O kadar büyük bir ızdırap çektim ki hayatımda böyle bir acı yaşamamıştım. Ama o an yükselen minareleriyle İstanbul şehri bana şu yemini ettirdi: Tek dağ başı mezar oluncaya kadar çarpışacağım. Ve bu yemini ettikten sonra artık oradaki yabancı zırhlılar gözümde bostan korkuluğu niteliğindeydi hiç değeri kalmamıştı.’diyor. Nasıl ki İstiklal Marşımızda her gün söylediğimiz tüten en son ocak yani bir tek bu evin bacası tütsün bu vatan kurtu-lacak. Bir kişi kalalım bu vatan için o kişi mü-cadele edecek.”

Erzurum’da Kongre Toplanıyor

İstanbul’da bir süre kaldıktan sonra çabaları

sonucunda tekrar Doğu’ya gitmek için bir yol bulmuş ve 15. Kolordu’ya komutan olarak atanmıştır. Görev yerine gitmeden önce İstanbul’da veda ziyaretleri sırasında Şişli’deki evinde oturmakta olan Mustafa Kemal Paşa’yı da ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sırasında Karabekir “Paşam, ben yarın Erzurum’a gidiyorum. İstanbul’da ne vaziyette kalırsanız kalınız bir şey yapmak im-kânsızdır… Anadolu’ya, ordunun başı-na geliniz; hem de Şark’a. Milletin kur-tuluş anahtarı Şark’tadır. Orada, her şey mümkündür, silahını teslim etmemiş bulunan ordu da kuvvetlidir, halk da beraber gider…” Mustafa Kemal Paşa, Amasya Genelgesi’nin taslak kararlarını Erzurum ve Konya’daki ordu komu-tanlarına telgrafla gönderip görüşlerini almıştır. Karabekir Paşa bu kararları onayladığını bildirmekle Sivas’tan önce Erzurum’da bir kongre toplanmasında ısrarcı olmuştur. Bu konuda ise Mustafa Kemal Paşa şöyle demektedir: “Erzu-rum’dan böyle bir karşılık alacağımı kestirmiştim, yanılmamışım. İstanbul’da kendisiyle görüştüğüm zaman, Doğu’da değişik adlar altında toplanmış bir Türk hükümetinin temelleri kurarak yine buradan harekete geçilmesinin yerinde olacağından söz etmişti.” Atatürk’ün bu sözleri ise Şişli’deki konakta yapılan görüşme hakkında aydınlatıcıdır.

Emir komuta zincirine göre mi Kar-abekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile Şişli’deki görüşmeyi yapmıştır? soru-muza Timsal Hanım: “Şimdi Kazım Karabekir’in rütbe olarak bir Fevzi

Çakmak’ta var. Ama şimdi Mustafa Kemal’in gözü kara. Mustafa Kemal gelmeyi kabul edermiş. Ve hakikat-en de ondaki dirayeti ondaki dehayı bütün arkadaşları gibi Kazım Kara-bekir’de biliyor.” cevabını veriyor.

Karabekir, askeri dehası ve savaşlardaki başarılarının yanında ülkesinin ge-leceğinin eğitilmiş bireylere sahip ol-makla mümkün olacağını düşünen ileri görüşlü bir liderdir. Mustafa Kemal Atatürk, onun bu yönü için “Karabekir Paşa maarif, dil ve tarih konularıyla uğraşmış bir arkadaşımızdır” demek-tedir. Karabekir Paşa, Erzurum’a tayin edilir edilmez bölgede yetim kalan Türk çocuklarına sahip çıkmış ve onlar için çeşitli eğitim kurumları açmıştır. Er-zurum ve Sarıkamış’ta açılan “Sanayi Mektebi”, “Leyli Eytam İptidai Mekte-

bi”, “Erzurum Ana Mektebi”, “Sarıkamış Askeri İdadisi”, “Sarıkamış Ana Mektebi” gibi okullar o dönem için atılan önemli bir adımdır. 1919 yılında yapılmış olan okul öncesi eğitim faaliyeti ise ülkemizde kayda değer bir gelişmedir.

Çocuk Bakımsız Kal-mamalıdır

Yetim Kalan çocuklara sahip çıkan Paşa onların eğitimleri

Tarih RöportajG

ümrü - M

oskova - Kars A

ntlaşamalarında kullanılan

kalemler. ( K

azım K

arabekir Arşivi)

Kazım Karabekir ve ailesi...

Page 20: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

20 büt dergisi şubat sayısı

yle de ilgilenmiştir. Timsal Hanım’ın ağzından bunu şu şekilde dinliyoruz: “Derdi ki bir çocuk bakımsız kalır da cemiyete girerse cemiyetin seviyesi düşer. Çocuk bakımsız kalmamalıdır. Ve diyor ki günlük tutun. Günlük tutmak hem bir devri açığa çıkarmak için belgedir hem de kişinin otokon-trolüdür. Sen günlük tutuyorsan içine çocuksun kalp arkadaşımın silgisini aldım kalemini çaldım yazamayacağına göre bir nefis terbiyesi olarak o işi yapmay-acaksın. “Öğütlerim” diye bir kitabı var o kitabı bizlerden çok önce Doğu’da yetim kalan evlatlarına yazmış. Ama bir yer de ben babamı 7 yaşında kaybetmeme rağmen sanki ba-bam yaşıyormuş gibi babamın öğütleriyle büyüdüm. Her konu da bizim nasıl davranmamız yani bir Türk evladının şerefiyle yaşaması için nasıl yetiştirilmesi gerektiğini kendisi kelime ke-lime anlatıyor. Yani odanın şekli böyle olmalı her şey yerli yerinde mesela hiç bir zaman demiyor ki makası buradan aldıysan burada bırakma. Yani her şeyi öğüt olar-ak sunmuş. Dolayısıyla olmamız gerektiği şekilde yetiştir-meye çalışmış Türk evladını. 3 bayram üzerinde çok duruyor beden eğitimi bayramı, ağaç bay-ramı ille kitap bayramı. Ve kitap bay-ramı olarak da beşikten mezara ilim diyen bir peygamberin ümmetiysek diyor onun doğduğu günü kitap bay-ramı olarak kutlayalım bir birimize kitaplar hediye edelim diyor. Hatta İzmir iktisat sonrası 7.madde olarak bu bayram olarak kutlanmalıdır diye şeye koymuş ama sonradan kalk-mıştır. Sarıkamış’ta Bebek Gölü. İki akarsuyun arasını kapatıyor ve yapay bir göl yapıyor. Adını da topladığım evlatlardan esinlenerek bebek gölü koydum diyor.” Bu yapay gölde yüzme öğrenen çocuklar. Yine Karabekir, çocukların eğitimiyle ilgilenmiş tıbbı eğitim alanlar, izcilik, matbaacılık, ter-zilik, eskrim gibi alanlarda yetişmelerini sağlamıştır.

Ermeni Çocuklardan Kazım Karabekir’e...

Karabekir’in sahip çıktığı yetim çocuk-lar arasında ermeni çocukların durumu hakkında soru yönelttiğimizde ise bazı forum sitelerinde yazılanların ve soykırım iddialarında olanlara haksız-

lıklarını açığa çıkaran bir cevap alıyoruz: “Bu da Ermeni çocuklarla ilgili bir resim bu. Kendi evlatlarının arasına ermeni çocuk koymuyor. Bu toprağın evlatları. Kürt evladı, Türk evladı, Karadenizlisi falan bunların arasına Ermeni koymuyor. Neden koymadığına gelince, savaşmış iki toplumu bir araya koymak istemi-yor. İkincisi Ermeni çocuklarını da dilini, dinini bilerek yetişsin diye Trabzon’da Amerikalıların açtığı bir Ermeni yetimhanesinde yetiştiriyor. Onlara da babalık yapıyor. Kendi yaşadığı sürece de asılıydı bu res-im. Altında eski harflerle o çocuklar teşekkür olarak karakalem Kazım Karabekir portresi yapıyor. Altındaki eski yazıda şöyle diyor ‘Yetimler ba-

bası Kazım Karabekir Paşa Hazretleri’ Trabzon Ermeni yetimleri tarafından. O soysuz yalana başlı başına bir bel-gedir. Bu milletin bir paşası Ermeni yetimlere de babalık etmiştir. Hani bırak soykırımı üstüne üstlük onları yetiştirmek için çalışmıştır.”

General Harbourd’ın Erme-ni Raporu

Erzincan’dan başlayarak İran’a kadar süren I. Dünya Savaşı’ndaki harekâtta Ermenil-erin yaptıkları zulüm ve kıyımın kalıntılarına şahit olmuştur. Bu konuda ise babasının bulmuş olduğu belge hakkında Timsal Hanım bize şunları söylemek-tedir: “Arşivinden bulduğu-muz iki kitapçık. Anılarında “İstanbul’a gelince Harbiye Nazırı Abdullah Paşa’ya çık-tım. Paşam ben size Doğu’dan Ermeni mezalimini anlatan bir takım fotoğraf ve vesika gön-derdim niçin basmadınız. İl-eride Ermeniler bunun tersiyle Türkleri suçlayacak. Yıl 1918.” Bu bizim arşivlerimizde de

devlet arşivlerinde de var. Yüz yıl önce önlerinde Kazım Karabekir diyor ki eğer biz gerçekleri anlatmazsak ileride Ermeniler bunun tersiyle Osmanlı’yı suçlayacak. Abdullah Paşa diyor ki ‘hiç bunlardan benim haberim yok Kazım.’ Sağda solda buldurttum bir risale olarak bastırdım. Yetmezdi Fransızcaya basılmalıydı ki ecnebil-erde neyin ne olduğunu anlasın. Bu bir Rus generalin utanarak Ermeni mezalimini anlattığı kitapçıklarıdır. Biz böyle mezalim yapmadık bu Er-menilerin yaptığı kadar.”

Karabekir Paşa Ermenilerin düşünce-lerini ve bunu fırsata çevirmek ist-eyecek olan devletlerin görüşlerini iyi görmüştü. Nitekim Doğu’da yaşanan-ları gözlemlemek için gelen Amerikan heyeti de büyük oranda sürpriz ol-mamıştır. Bu heyetin karşılanışını ise Timsal Hanım bize şöyle nakletmekte-dir: “General Harbourd’ın gelişi. Kon-

Tarih Röportaj

Trabzon Ermeni yetimleri tarafından altında ‘Yetimler babası Kazım Kar-abekir Paşa Hazretleri’ yazan Kazım Karabekir karekalem portresi...

Page 21: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

21büt dergisi şubat sayısı

gre hazırlıkları yapılmakta bir Amer-ikalı General Erzurum’a gelir. Rapor yazacak iki konuda. Erzurum bir Türk yurdu mudur Ermeni yurdu mudur? Erzurum Valisiyle, Kazım Karabekir alırlar, General Harbourd, Tepsi Min-are derler kale içinde oraya çıkarırlar. Sayın general bakın ölülerimiz söyles-in Erzurum kimin yurdu? Burada yaşamış burada ölmüş Müslüman Türk halkının mezarlığı bir uçtan bir uca kadar. Şurada da ufak bir ermeni mezarlığı var. Dolayısıyla ölülerimiz Erzurum bir Türk yurdu diye rapor yazdırmışlardır. Ondan sonra ikin-ci rapor çok önemli aradan kaç yıl geçmiş hala bir takım arşivler açılıp da ortaya çıkılmıyor. Ve eğer Ameri-kan arşivi açılırsa bugün aynı şekilde şunları okuyacaksınız. ‘General Har-bourd’um 24 Nisan Amerikan sena-tosuna sunduğum rapordur.’ Aynen kendi kelimeleriyle ‘Erzurum’a gittim olayı yerinde inceledim. Esas yok edil-meye çalışılmış olanlar öz yurtlarında Türklerdir. Türkler Ermenilere kötü davranmamıştır.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin Temeli Atılıyor

Kazım Karabekir Paşa Milli Mü-cadele döneminde çok önemli bir rol edinmiştir. Özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten istifa edişiyle oynamış olduğu rol kilit öneme sahip-tir. Bunu Timsal Hanım’ın ağzından dinlersek: “7-8 Temmuz gecesi sabahı Mustafa Kemal en sonunda rütbeler-

ini söküp istifa etmiştir. Bir masa başın-da otururken Rauf Orbay’la hiçbir askeri yönü kal-mamıştır. 10 Temmuz’da ise içeri en güvendiği kur-mayı Kazım Girik giriyor. “Paşam istifa ettin bundan böyle kimden emir alacağım.” Çok ızdırap çekiyor. Mustafa Kemal: “gördün mü Rauf ” diyor en güvendiği yemin etmiş biat etmiş kişi bile sen istifa ettin yoksun diyor. Tam bu sırada yaveri Cevad Abbas koşarak diyor “ Paşam Ka-zım Karabekir bir bölük süvari ile gelmekte” işte o an her ne kadar Ka-zım Karabekir ona o teminatı ver-mişse bile Mustafa Kemal şaşırıyor ve bir an sararıyor ki ya gelip beni tutuk-larsa. Kazım Karabekir içeriye giriyor sivil olan Mustafa Kemal Paşa’nın karşısında bir asker selamı çakıyor. “Paşam dün olduğu gibi bugün de bütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi koruması için bir grup süvari getir-dim.” İki dava arkadaşı gözyaşı içinde birbirlerine sarılıyor-lar. İşte o konakta o gün istiklal har-bimiz başlamış ve kazanılmıştır. O gün o konakta Türkiye Cumhuri-yetinin temeli atılmıştır.” Bu önemli

hadiseden sonra kongrel-er, meclisin açılışı gibi önemli adımlar atılmıştır. TBMM ilk olarak Doğu Cephesi Komutanlığını açmış ve Karabekir Paşa’yı komutanlığa getirmiştir. Akabinde Ermenilerle yaşanan mü-cadele sonucunda ikinci defa Kars, Sarıkamış, Iğdır gibi yerler kur-tarılmıştır. Yapılan Güm-rü Antlaşması’nda Paşa görüşme heyetinde baş

delegedir. Yaşanan gelişmeler so-nucu Doğu’daki durumu belirlemek amacıyla Moskova ve Kars antlaşma-larında da Karabekir Paşa’nın imzası yer almaktadır. Eğer bir gün müzeye yolunuz düşerse bunları görebilme şansına erişebilirsiniz. Ayrıca Doğu’da-ki başarılarından dolayı Karabekir, TBMM’nin ilk terfi eden komutanı olar-ak Ferikliğe yükselmiştir.

Milli Mücadele başarıya erişip vatanın geleceği için emek verme işi askeri alan dışına çıktığında Karabekir, buna uyum sağlayarak mecliste ülkesi için çabala-maya devam etmeye başlamıştır. Daha önce Edirne Milletvekili iken 29 Haz-iran 1923’te İstanbul Milletvekili olarak seçilmiştir. İkinci mecliste Halk Fırkası iktidar durumdadır. Halk Fırkası karşısına bir muhalefet partisi ihtiyacı duyulur. 17 Kasım 1924’te Karabekir, Refet Bele, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebe-soy, Cafer Tayyar Eğilmez gibi önemli kişilerce Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası kurulur. Daha sonra yaşanan Şeyh Sait İsyanı ile bağlantısı ileri sürülen parti 5 Haziran 1925’te kapa-tılır. 22 Haziran 1926’da ise Atatürk’e suikast planı açığa çıkarılır. Karabekir ve arkadaşlarının bu işe karışma ihti-mali ile tutuklanır. Yalnız bir ay sonra

Tarih Röportaj

“Kazım Karabekir’in kurduğu yetimhanelerde çocuklar her türlü eğitimi alıyordu. Bu fotoğrafta çocuklar ufak çaplı bir ameliyat gerçekleştiriyorlar...” (Kazım Karabekir Arşivi)

Page 22: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

22 büt dergisi şubat sayısı

serbest bırakılır. Yalnız bu durum pek serbestlik olmamıştır. Yönetimle an-laşmazlığı yüzünden sıkı gözetim altın-da tutulan 84 kişilik listenin başında yer alır. Bu dönemini Erenköy’deki evinde inzivaya çekilerek geçirir.

Kazım Karabekir Göz Hapsinde...

Karabekir’in yaşadığı bu zor dönemi bir de kızı Timsal Hanım’dan dinle-mek gerekirse: “Her şey düze çıkıp da Cumhuriyet ilan edildikten sonra bir yol ayrımı olmuş. İşte o yol ayrımı sırasında Kazım Karabekir bu evde çok ızdıraplı bir dönem geçirmiş. Cebinde beş parası yok, ikiz evlatları aç, kapıdan her giren öyle sizin gibi elini kolunu sallayarak giremiyor paşanın evine her-kes hafiyelerin denetiminden geçiyor. Kendisi nereye gider-se aynı şekilde takip altında. Yani bu evde çok zor dönem-lerini ne hak yere yaşamış. Ya bu vatana çok faydalı olan bir insanın aldığı ceza adeta. Ama Mevlana da diyor ki “Her kahırdan lütuf doğar.” Ka-zım Karabekir’in ne hak yere maddi manevi bir sıkıntıyla bu evde yaşaması bir kahırsa, o döneme ait bütün bilgileri bugün bize sunan kitaplarını yazması da lütuftur.” Babasının bir ay tutuklu kaldığı dönem için yazdığı dizeleri de bize aktarmıştır: “Diyor ki İzmir de tutuklanıp odaya girdiği zaman:

Bir karyola ile sedyeBilmem hangi hastaneden hediye,

Bu ikrama çok şaşmıştım Ankara polisinde yerde yatmıştım.”

Giderdim O Mustafa Kemal...

Daha sonrası için ise Timsal Karabekir şöyle aktarmaktadır: “Mustafa Ke-mal Paşa, Ali Fuat Paşa ile barışmış çağrın Kazım’ı dil kurultayında hem fikirlerinden istifade edelim hem de görüşmek istiyorum. Ama öyle etten duvar iki komutanın önünü kapatıyor göz göze bile gelemiyorlar. Komaya

girmeden Atatürk helalleşmek istiyor çağırın Kazım’ı diyor. Onu da haber vermiyorlar. Ablalarım çok sorar-larmış gider miydin babacığım. Gi-derdim o Mustafa Kemal’dir. Tabi bir takım kırgınlıklar olmasına rağmen aralarındaki bağ o kadar kuvvetli ki artık siyasi kırgınlıkları aşacak du-rumda çünkü vatanı tek yürek tek bilek olarak beraber kurtarmışlar.”

Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olur. Daha sonra İnönü, eski arkadaşı Karabekir’le barışır. Bu barışmadan sonra ise Kara-bekir İstanbul milletvekili olarak me-clise girmiştir. 5 Ağustos 1947 tarihin-

de ise oy çokluğuyla TBMM Başkanı olarak seçilmiştir. Karabekir’in Meclis Başkanı görevini üstlendiği dönemde ise Sovyet Rusya’nın ülkemiz üzer-inde bir takım toprak talep eden kötü emelleri vardır. Timsal Hanım hatır-ladığı kadarıyla bize bunu şu şekilde anlatmaktadır: “1946 yılında Kazım Karabekir’i TBMM Başkanı olarak görüyoruz. Benimde kulağımda aynı sesler. 1946 yılında Ruslar Türklerden tekrar Kars’ı Ardahan’ı istiyorlar, boğazları istiyorlar ve radyodaki spik-er diyor ki Kazım Karabekir meclis kürsüsünde kılıcını kınından oynattı. ‘Boğazlar Türkün boğazı, Kars Arda-

han bel kemiğidir verecek bir karış toprağımız yok’ dedi.”

Karabekir 26 Ocak 1948’de 66 yaşın-dayken vefat etmiştir. Naaşı iki defa kurtardığı Kars Kalesi’ne çekili olan bayrağa sarılı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde yapılan Devlet Töreni ile önce Ankara Hava Şehitleri Kabristanı’na toprağa verilmiştir. Daha sonra 1988’de Atatürk Orman Çift-liği’nde hazırlanan Devlet Mezarlığı’nın 13 numaralı kabrine aktarılmıştır.

İngiliz Yarbay Rawlinson İngiltere’ye dönüşünde yazdığı “Yakın Doğu Mac-eraları” adlı kitabında Karabekir için

söyle der: “… Karabekir Paşa, birinci kalite Türk subaylarının en parlak, en zeki örneğidir. Onu tanımak ben-im için büyük bir servetti… Bulun-duğu çok farklı görevlerde fevkalade bilgiliydi. Onun idare ettiği herhangi bir birliğin her zaman çok iyi komu-ta edileceğinden kesinlikle emin olunabilirdi... Onunla çok kritik durumlarda karşı karşıya geldiğimi söylemeliyim. Uzun süre onun esiri oldum. Onun emrindeki bazı astların sertliklerine de maruz kaldım. Fakat çok parlak zekâsının yanı sıra, emirl-erin ona müsaade ettiği ölçüde dürüst davrandı. Onun, bir fert olarak bend-

Tarih RöportajK

azım K

arabekir Paşa’nın naaşı

Page 23: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

23büt dergisi şubat sayısı

eki saygısı ve bir yetenekli komutan olarak değeri hiç azalmadı…”

Kazım Karabekir Vakfı ve Müzesi

Kâzım Karabekir Vakfı, Karabekir ailesi tarafından Kurtuluş Savaşımızın önde gelen komutanlarından ve devlet adamı Kâzım Karabekir Paşa’nın adını, anısını ve ilkelerini sonsuza kadar yaşatmak, çağdaş ve gelişen bir Türkiye için; so-syal yaşamın en temel gereksinimler-inden olan eğitim ve kültür alanlarında faaliyet göstermek amacı ile 02 Aralık 2002 tarihinde kızları Hayat Karabekir Feyzioğlu ve Timsal Karabekir Yıldıran ile vefat eden kızı merhume Emel Kar-abekir Özerengin’in kızı olan torunu Gülden Gazioğlu tarafından kurulmuş-tur.

Kâzım Karabekir Vakfı’nı Timsal Hanım’ın kendisinden dinleyelim son olarak. Timsal Hanım; “Yabancıların yaptığı bu evin çok eski hali. Zürafalı köşk diye biliniyor. Münif Paşa’nın yaptırdığı bir köşk burası. Ama daha sonra Karabekir bunu yıkıcıdan alıyor. Yavaş yavaş tamir ettiriyor ve artık Kazım Karabekir köşkü olarak, ön taraftan baktığınız zaman bir de kubbesi vardı. Sonra o kubbeyi ikinci kez yapamadılar. Vakfımızın kuru-luş amacı bizim yaşam amacımız. Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet etmek. Nasıl edebilirsen artık. Bu kitaplarını yeniden bastır-makla, doğruyu gençlerle bu-luşturmakla, müzesini yaşayan bir müze haline getirmekle. Mesela eve girdiğin zaman Çanakkale’de düşen bomba parçasını görüyorsun. Müzecilik çok önemli bir köprü; geçmişi geleceğe bağlayan. Şimdi mil-let meclisinde bile bir takım insanlar diyor ki istiklal harbi olmamıştır. Ama buyur bak bizde olmuş, bizde var bunların hatıraları. Yani sizin ailede ol-mamışsa ona ben bir şey diyem-em. Belki onlarda olmadı. Ama oldu. Biz milletçe istiklalimizi kazanmak için bir çaba verdik

ve Allah’a şükür ki kazandık. Bu da Allah’ın bir lütfudur. Türkiye Cum-huriyeti’nin kuruluşu… Dolayısıyla buna hizmet etmek var oluş nedeni-miz. Nasıl hizmet edebiliyorsun der-sen? Bizim vakıf öyle aman aman çok zengin değil. Ama gene olabildiğince 120 evladımıza burs verebiliyoruz. O 120 evlat bir sıkıntısı olduğu zaman bize alo diyebiliyor. Yani bir sahibim var diyebilmesi verdiğin burstan daha büyük bir güvence oluyor.

Gene vakfımız Yapı Kredi Bankası ile bir anlaşmaya girdi ve bütün bu kitapları büyük bir titizlikle uğraşıp yeniden bastırıldı. Bir kere ihtiyacı olan evlatlara el uzatacaksın, çocuk bakımsız kalmamalıdır. O çocuğu sokakta sen bakımsız bıraktığın zam-an cemiyete fenalık etmiş olacaksın. Burada da hepimizin ille benim şu kadar param var ben şuna şu kadar para vereceğim de hayır senin bir fa-zla kurşun kalemin varsa öbürüne bir şekilde faydalı olacaksın. Yani burada biri yapsın diye beklemeye de hak-kımız yok, ne yapabiliyorsak. Allah’a şükür burada Allah’ta bize çok yardım etti. Bu müze binası bizim değildi. Ölen ablamızın kocasına kalmıştı. Yani bizim burada hiçbir şey yapma hakkımız yoktu. Eniştemiz yıkılmakta olan binayı yeniden yaptırdı. Kendi

imkânlarıyla değil bahçeyi müteahite vererek. Yaptırdıktan sonra evvela bu ilk katı bize sattı. İkinci katı da vefatından sonra ailesiyle sattı. Bu iki katı da müzenin annem babam yaşıyorken nasıl ise aynı şekilde ve buradaki her eşya o günlerin anlatan o günlerin bir takım sıkıntılarını mut-luluklarını ortaya koyan vesika oldu. Sizlere yönelikte bir çalışma oldu.

Destek Allah’a şükür verenlerim-iz şöyle oluyor. Dostlarımız, ark-adaşlarımız bu bizim verdiğimiz burslara katkıda bulunuyor. Benim arkadaşlarım da çevrem de birer çocuğu biz üstleniyoruz diyen çok insan var. Beni ameliyat eden dok-tor ‘siz çok iyi işler yapıyorsunuz bir çocuğu da ben üstleneyim’ dedi. Allah ondan razı olsun. Hiç ümit eder mi-sin? Yani siz o vakıfta çok güzel şeyler yapıyorsunuz bir tane de ben üstleni-yorum diyen çok güzel insanlarımız var. Devlet destek vermiyor. Vakıflar genel müdürlüğü, kültür bakanlığına bağlıyız. İki katı aldıktan sonra Müze olduktan sonra etti vâkıfa hibe ettik. Burası da bizim değil artık burası da vakfın. Mum nasıl yandığı zaman ışığını etrafına veriyorsa bizde ken-dimize göre ışığımızı vermeliyiz. O bizim görevimiz.”

Tarih Röportaj

Page 24: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

24 büt dergisi şubat sayısı

Page 25: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

25büt dergisi şubat sayısı

İstanbul demir ağlarla örülmeye devam ediyor. Üsküdar-Sancaktepe arasına yapılan 20 km uzunluğundaki Üsküdar-Üm-raniye-Çekmekköy-Sancaktepe metro hattı projesinin Ihlamurkuyu istasyonun şantiyesini ziyaret ettim.

Başımıza baretimizi, ağzımıza maskemizi, üstümüze de fosforlu inşaat yeleğimizi giydikten sonra yerin 25 metre altı-na yolculuğumuz başladı. Aşağıya inerken dışarıda aydınlık ve soğuk bir hava varken aşağıda hava sıcaklığı yüksek ve dışarıya göre daha karanlık bir ortam vardı. Her şey titizlikle kontrol ediliyor ve tek tek plana uygunluk kontrol edilirek ilerleme sağlanıyordu. Çalışma saatleri gece gündüz olmak üzere çift vardiyalı sistemle metro açılış gününe yetiştirilmeye çalışılıyor. Merak ettim ve sordum acaba günde kaç metre ilerlenebiliyor? Bunun cevabını duyunca bu işin ne kadar sabır gerektiren bir iş olduğunu anladım. Buna şantiyenin Vardiya Mühendisi Ahmet Hadi Talu cevapladı: “Natm yöntemi-yle gündüzleri 2 buçuk geceleri de 2 buçuk metre olmak üzere normal şartlarda 5 metre civarı ilerleyebiliyoruz. Tabi bu normal şartlarda. Bir de aksilik çıktı mı bazen 2 metre bile zor ilerliyoruz. TBM ile günde 20 metre civarı ilerlenebiliyor. TBM bizden sonra devreye girecek. Bu iş tam bir sabır işi.”

Bende çalışanları çok rahatsız etmeden sizler için o çalışmaları fotoğrafladım. Yerin altındaki sabırlı ve yoğun çalışmayla sizleri başbaşa bırakıyorum.

Bir Metro Şantiyesi…

Mustafa Doğ[email protected]

Foto Haber

Page 26: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

26 büt dergisi şubat sayısı

Peronlar arası geçiş yaparken...

Dozerin kazımı kontrol ediliyor...

Page 27: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

27büt dergisi şubat sayısı

Tünel kazım aşaması...

Kısa bir mola ve çay keyfi...→

Page 28: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

28 büt dergisi şubat sayısı

Tünel demirleri hazırlanıyor→

Page 29: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

29büt dergisi şubat sayısı

Page 30: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

30 büt dergisi şubat sayısı

Aşağı ile tek bağlantı bu telefon çünkü cep telefonu çekmiyor...→

Page 31: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

31büt dergisi şubat sayısı

Kazının istenilen ölçüde gidip gitmediği milimetrik ölçümlerle kontrol ediliyor.

Page 32: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

32 büt dergisi şubat sayısı

Kayaç yapısı inceleniyor...

Püskürtme beton robotu shotcrete...

Page 33: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

33büt dergisi şubat sayısı

Jumbo makinesi. Bu işlemle duvarda delikler açılıyor...

Tünelin içinde bulunan Transmixer. Dışarıdan gelen beton harcını içeride istenilen yere aktarımı için kullanılıyor...

Page 34: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

34 büt dergisi şubat sayısı

[email protected]

Film Tanıtım

Orjinal Adı: My Name Is KhanYapımı: Hindistan-2010Tür: Dram, RomantikYönetmen: Karan JoharOyuncular: Shahrukh Khan, Kajol, Kenton Duty, Mackenzie Firgens, Zarina WahabSenaryo: Shibani Bathija, Niranjan IyengarYapımcı: Karan Johar, Gauri KhanSüre: 165 dakika / İmbd Puanı: 7.8Bütçe: 12.000.000 $Hasılat: 42.345.360 $Ödüller: Filmfare’den En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yönetmen olmak üzere 3, Uluslararası Hindistan Film Akademisi En İyi erkek Oyuncu Ödülü, En İyi Yönetmen Ödülü ve En İyi Fon Müziği olmak üzere 3, Zee Cine En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, International Indian Film Academy ( IIFA ) En İyi Hikaye Ödülü ile toplamda 8 ödülü bulunmaktadır.

BENİM ADIM KHAN

192.60337124

08:46:3009:02:59

1

Başta baktığınızda tüm bunlar size sa-dece 4 sayı, 1 rakam ve 2 tane de zaman ifadesinden ibaret gelecektir. Oysa ki bu sayılar milenyum çağının ilk kitle-sel terör saldırısında ölen, kaybolan ve bunu soğuk kanlılıkla meydana getiren katilleri temsil etmektedir. 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezlerini yerle bir eden bir saldırının resmi kayıtların-da 2,603 kişi kulelerde, 371 kişi de kule-lere ve Washington D.C ile Pentagon’a

saldırıda bulunan uçaklarda hayatını kaybetti. Teröristler ile giriştikleri mü-cadele sonucunda Shanksville’ye düşen uçakta ölen 40 kişi de bu sayının içinde-dir. 24 kişi ise kayıp olarak bildirilmiş ancak kendilerine ulaşılamadığı için öldüğü varsayılmaktadır. 08:46:30 ilk uçağın kuzey kulesine çarparak tar-ihi 11 Eylül öncesi ve sonrası olarak değiştiren saat, saniye ve salise. 09.02:59 ise Güney kulesine çarpış anı.

Kuran-ı Kerim’de Maide Suresi vardır. Sure’de 32. Ayet’te şöyle der; “Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı olmadan veya ye-ryüzünde bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de yaşatırsa yani hayatını kurtarırsa, bütün insanları yaşatmış gibi

olur. Bunlardan birçoğu bunun üzerine yeryüzünde aşırı giden müsrifler oldu.”Ancak 11 Eylül saldırılarının ardındaki isim olan Usame bin Ladin ve El Kaide isimli terör örgütünün sözde sebeplerle yaptığı bu saldırılar yüzünden bugün hala tüm dünyada İslam inancında olan kişiler; Museviler, Hristiyanlar ve At-eistler tarafından sürekli bir nefrete ve hoşgörüsüzlüğe maruz bırakılmaktadır. 19 sayısı Kuran’ın bir mucizesidir aslın-da. Hemen hemen her ayrıntı bu kitapta bu sayı ve katları üzerine kodlanmıştır. Usame bin Ladin de bu sayıyı özenle seçerek birer melek olduğu düşünülen 19’un yerine kendi katillerini yer-leştirmiştir. Yaptığı şey dünya ayakta var olduğu sürece hatırlanacak ve gerçekten inanan milyonlarca Müslüman’ın alnın-

Müge Gül

Page 35: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

35büt dergisi şubat sayısı

da silinmeyecek bir leke olarak kalarak en acı bedelleri bu dinin inanlarına ödetmeye devam ede-cektir.

Benim Adım Khan uzun soluklu bir Bollywood filmi. Uzun soluk-lu ama yine ne zaman başladı ne zaman bitti diye karmaşa yaratan bir film. Bazen geçmek bilmeyen o dakikaları saliseler gibi yarıp geçen bir film. 2010 yapımı filmde anlatılan hikaye Asperger sen-dromlu bir adamın önce Amer-ikan başkanına, ancak buradan çıkarak aslında tüm dünyaya sesini duyurma isteği üzerine kurulmuş son derece anlamlı bir dram filmi.

Baş kahramanımız Rızvan Khan. Hikaye annesi ve erkek kardeşi Zakir ile Hindistan’da zor şartlar altında yaşayan ve Asperger sendromu taşıyan küçük bir çocuğun dünyasına ufacık bir göz kırpma ile başlıyor. Yaşadıkları dönem Hinduların ve Müslümanların birbirl-erini adeta kırıp geçirdiği zamanlarda geçen aile birbirine oldukça bağlı ve bu yönden oldukça güçlü. Film bo-yunca annesi ile Rızo (annesi onu öyle çağırıyor) arasındaki bağ gerçekten muhteşem.

Asperger sendromu genetik bir ra-hatsızlık. Sağlıklı doğan ve gelişen genellikle erkek çocuklarında görünen rahatsızlık çocuk 3-4 yaşlarındayken ortaya çıkıyor. En belirgin özelliği aşırı biçimde içine kapanıklık olan hastalıkta ayrıca sakarlık, iletişim bozukluğu, her-hangi bir konuda aşırı takıntı, yüksek

sesten korkmak, duyguları tam ka-vrayamamak gibi farklı belirtilerde yer alıyor. Hal böyle olunca da kişi için so-syal hayat zaman zaman cehennem ha-lini alıyor. İnsanların bakışları, anlamsız hakaret ve yanlış davranışları aslında bu hastalığı taşıyan insanların en büyük sıkıntısı oluyor. Yalan söyleyemeyen ve gerçekten çok doğal olan asperger sen-dromu muzdaripleri, kendilerini kolay kolay güvende hissedemedikleri ve hep kaygı içinde olduklarından temas etmek onlar için hem çok önemli hem de bir o kadar korkutucu bir şey oluveriyor.Albert Einstein, Ludwing Van Beethov-en, Vincent Van Gogh, Isaac Newton, Leonardo De Vinci, Alfred Nobel, Isaac Asimov, Louis Wain gibi ünlü bilim adamları, müzisyen ve ressamlarda bu hastalıkla doğan çocuklardı.

Bu hastalığı taşıyan bir çocuğunuz old-uğunda hayat size 2 kat daha zor oluyor. Hele birde sağlıklı bir çocuğunuz daha varsa. Rızvan’ın annesi her ne kadar 2 oğluna da aynı sevgiyi duyuyorsa

da Rızva’nın ona daha çok ihtiyacı olduğu düşüncesi yer yer Zakir’in dışlanmış gibi hissetmesine sebep oluyor.

Birbirini kovalayan sene-lerin ardından annesinin ölümü sonucu Rızvan erkek kardeşinin yanına Ameri-ka’ya gidiyor. Çünkü anne-sine verdiği son söz kendine bir aile kuracağı ve hep mutlu olacağı. Rızvan ile

çıktığınız inanılmaz yolcu-luk aslında tamda burada başlıyor. Yepyeni ve ya-bancısı olduğu bir dünyada neredeyse tek başına olan genç adam çok geçmeden gerçek aşkı buluyor. Man-dira ile tanıştığında çoğu kez siyah beyaz olan yaşamı rengarenk oluyor. Anne-sinden sonra onu anlayan ilk kadın olan Mandira’ya derin ve karmaşık bir şekilde bağlanan Rızvan, incinmiş ve hayatında oğlu

Sam dışında hiçbir erkeğe güvenmey-en güzeller güzeli kadını kendine aşık etmeyi başarıyor. Evlendiklerinde an-nesine verdiği sözün rahatlığı ile Rızvan eşi Mandira ve oğlu Sam ile mutlu bir hayata başlıyor.

11 Eylül saldırısı tüm dünyadaki şart-ları değiştirdiği gibi Rızvan Khan ve ailesinin de hayatını değiştiriyor. Çünkü olaydan yıllar sonra bile Müslüman-lara olan düşmanlık had safrada. Man-dira’nın oğlu bir saldırıya maruz kalarak öldürülüyor. Bu ölümün ardından Rız-van ve Mandira arasındaki her şey kop-ma noktasına geliyor. Ölümü tam olar-ak anlayamayan Rızvan birde üstüne Mandira’nın ayrılık isteği ile hepten şaşkına dönüyor. Oğlunun öldüğü yerde korkunç bir acı ile her şeyin sorumlusu olarak gördüğü adama haykıran Man-dira, bir daha onu görmek istemediğini söylüyor ve eğer bir gün geri gelecekse ilk önce Amerikan Başkanını bularak onun karşısına dikilmesini ve “Benim adım Khan ve ben terörist değilim.” demesini istiyor.

Bir adam düşünün ki karısına geri dönmek için verdiği sözü yerine get-irmek zorunda olduğunu hissettiği için neredeyse bir ordu tarafından korun-an Amerika Birleşmiş Devletleri’nin başkanının peşine düşüyor. Başından geçen serüvenleri izlerken Rızvan, hasta Müslüman bir adamdan çıkarak bir halk kahramanına dönüşüyor. Çünkü onun için dünyada insanlar Hindu, Müslüman, Yahudi, Hristiyan veya

Film Tanıtım

Page 36: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

36 büt dergisi şubat sayısı

Ateist olarak ayrılmıyor. Onun dünyasında insanlar sadece iyi insanlar ve kötü insanlar olarak ikiye ayrılıyorlar.

Bir amaç uğruna katledilen kilometrelerce yol, gerçek aşk, iyilik ve her şeyden önce insan olmak üzerine kurulan son derece çarpıcı yapımın yönetmen koltuğunda Karan Johar’ı görüyoruz. Bollywood’un en genç ve başarılı yapımcısı unvanı bulunan yönetmen babasının işlerinin batması so-nucu oyuncu olarak girdiği sinema dünyas-ında yapımcı ve yönetmen olarak sağlam bir yere sahip oldu. Çektiği ilk ses getiren yapım ise yine bu filmde başrol olan Kajol ve Shah-rukh Khan’ın baş rolünü paylaştıkları “Kuch Kuch Hota Hai”dir. Ancak Benim Adım Khan, tüm dünyada ses getiren bir başyapıta dönüştükçe Johar’dan beklenen başarı çıtası-da aniden yükselmiştir.

Film boyunca sizi eşsiz bir yolculuğa götüren Rızvan’ı canlandıran usta ak-tör Shahrukh Khan Hint sinemasının en başarılı aktörlerinden biri. Sinema dünyas-ında 1991’den beri 75 film çevirerek King lakabı alan oyuncunun ayrıca görev aldığı 4 dizi de bulunuyor. Arasında Benim Adım Khan’ın bulunduğu 10 filmde yapımcılıkta yapan usta aktörün bugüne kadar 8’i en iyi oyuncu olmak üzere toplamda 14 Filmfare (geçtiğimiz yıl 58.si dağıtılan Hindistan sinema ödülleri) ödülü bulunuyor. Dünyada en çok sevilen oyunculardan biri olan usta aktörün yarım milyarı aşan bir hayran kitle-si bulunuyor.

Fim boyunca ona eşlik ederek farklı bir sin-erji yayan Kajol’da yine Hint sinemasının en sevilen güzel starlarından biri. Onu Man-dira olarak izlerken yer yer kızıyorsunuz. Oyunculuğunu abartılı bulanlarda var. Bana göreyse ölçülü bir oyuncuydu. Annelik iç güdüsünü ve evladını kaybeden bir annenin kendi ile savaşını son derece başarılı şekilde yansıtmayı başarmış bir oyuncu.

Hint sinemasının vazgeçilmez bir yanı da müzikleri hiç kuşkusuz. Film boyunca pek çok duygu müzik ile yorulmuş bir biçimde önümüze geliyor. Hislerinizi eşsiz bir ar-moni ile harmanlayan film de her şey ola-bildiğince doğal ve gerçekçi.

Rızvan Khan’ın hikayesini izlerken en az bir yerinde size dokunacağından şüphe etme-melisiniz. Sizi tekrar insan gibi hissettire-cek olan bu harika film ile en kısa sürede tanışmanızı tavsiye ediyorum.

Evrenin en mucizevi gezegeninde yaşıyoruz. Sınırlarla belirlediğimiz ülkelerde çoğu zaman kontrolünü yitirdiğimiz bir hayatı paylaşıyoruz. Müslüman, Hristiyan, Yahudi veya Ateist’iz; Siyah, beyaz veya Kızılderili-yiz; Zengin, fakir ve orta direğiz. Ama aslın-da bizi bir diğerimizden ayıran tek şey kal-bimizde yeşeren bir tohum. İnsanlar Khan’ın dünyasındaki gibi sadece ikiye yani sadece iyi ve kötü diye ayrılsa dünya çok daha adil olmaz mıydı? Ne dersiniz…

Film Tanıtım

Romantik, Komedi Balayı

Aşk (Her )Sadece Aşıklar Hayatta Kalır -Only Lovers Left

AliveBilim Kurgu

RoboCopKorku

Vampir AkademisiTarih

Yunus Emre; Aşkın SesiDram

Bi Küçük Eylül MeselesiSonsuz Aşk - Endless

Love

DramSon Kalan - Lone Survi-

vor Kapital- Le CapitalDram, Fantastik

Kış Masalı - Winter’s TaleKomedi, Korku

GulyabaniKomedi

Sürgün İnekKorku

Şeytanın GünüBiyografi

Mandela: Özgürlüğe Gid-en Uzun Yol - Mandela: Long Walk to Freedom

Meydan - Al MidanBilimkurgu/FantastikFrankenstein; Ölümsü-

zlerin Savaşı

Vizyondakiler

Vizyona Girecekler

Page 37: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Hakan Günday’ın ilk okuduğum kitabı Azil’di. İkinci okuduğum kitap “Daha” oldu. Daha çok değil bir kaç ay önce Doğan Kitap’tan çıktı. Kitap 417 sayfadan oluşuy-or. Bence bir kitabı alırken kapak önemli bir etken ki Hakan Gün-day’ın kitaplarında seçtiği kapaklar çok ilgi çekici. Daha’da da merak uyandıran bir kapak seçilmiş.

Size “Daha”yı anlatmadan önce Hakan Günday hakkında bilgi ver-mek ve de tespitlerimden bahset-mek istiyorum. Bu biraz klasik ol-acak ama Hakan Günday, 29 Mayıs 1976’da Rodos’ta doğdu. Brüksel’de ilköğretimini tamamladıktan sonra liseyi Ankara’da Tevfik Fikret Lise-si’nde bitirdi. Hacettepe Üniversi-tesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü yarım bırakarak Universite Libre

de Bruxelles’in Siyasal Bilimler Bölüm’ne geçti. Daha sonra An-kara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde devam etti. Böyle bir kısa geçmişten sonra size tespitler-imden bahsetmek istiyorum. Ha-kan Günday’da ben Oğuz Atay’ın ünlü şaheseri Tutunamayanlar tadı görüyorum. Oğuz Atay, Tu-tunamayanlar’da yarattığı Turgut Özben’in Olric karakteriyle ken-di iç konuşmasındaki benzerliği Hakan Günday’da görüyorum. Hakan Günday’da ortaya çıkardığı karakteri iç sesiyle başka bir isim-le konuşturuyor. Günday’da Oğuz Atay tadı alıyorsunuz. Bu benzer-lik dikkatimi çok çekmişti. Hakan Günday’ın düzen eleştirmeleri çok etkili oluyor. Günday, karşı olduğu düzene kendi düzenini karşılaştır-malar ile okuyucuya benimsetiyor. Bu düzen Azil’de TBMM düzeni,

37büt dergisi şubat sayısı

Mustafa Doğ[email protected]

KitaP

Her şey içi n biraz

DAHA“ ”

Hakan Günday ismini daha önce duymadıysanız, sizi temin ederim ki çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Hakan Günday kitabı okumadıysanız eğer çok az şey biliyorsunuz demektir. Hakan Günday, bana göre okuduğum yazarlar arasında en ilginç konu bulan ve de kitaplarını okurken konuyu sizinde yaşamanızı becerebilen yazarlardan biri…

Page 38: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

38 büt dergisi şubat sayısı

Daha’da ise demokrasi düzeni olarak karşımıza çıkıyor. Günday bu düzen eleştirilerini o kadar iyi yapıyor ki okuyucu ister istemez hak veriyor. Ve daha birçok Günday özelliğini okuyarak kendiniz bu-lacaksınız. Sizi içine çeken bir yazar olacak…

Şimdi de “Daha”dan bahset-mek istiyorum. Daha, insan kaçakçılığını anlatıyor. Kitap in-san kaçakçılığından çok bu işi yapandan bahsediyor. Onun adı Gaza. Aslında kaçakçılığı babası Ahad yapıyor fakat ister istemez büyüdükçe Gaza’da bu işin içine giriyor. Ahad, sınırdan Aruz adın-da bir adamdan aldığı göçmenleri kamyonuyla alıp evinin altındaki depoda zamanı gelene kadar sak-lamak ve beslemek, daha sonra da zamanı geldiğinde onları vapura teslim etmekten sorumlu. Bu şekil-de insan kaçakçılığı yapıyor ve para kazanıyor.

Ahad, Gaza’ya hem annelik hem

babalık yapıyor. Gaza annesinin nasıl öldüğünü sorduğunda da babası Gaza’ya, annesinin doğum yaptıktan sonra onu diri diri öldürürken kendisinin kurtardığını ve annesinin de orada kan kay-bederek öldüğünü söylüyor. Ama annesinin neden böyle bir şey yaptığını yıllarca söylemiyor. Gaza, insan kaçakçılığı yapan babasının sağ kolu. Babasının her dediğini yapıyor. İnsan kaçakçılığı yaparken Ortadoğu ve Asya ülkelerinin hep-si hakkında bilgi sahibi oluyor. Bu şekilde okulda çoğrafya derslerin-den başarılı oluyor. Aslında Gaza çok zeki, akıllı ve başarılı öğrenci. Ahad, kaçakçılık işini yaparken bulunduğu yerdeki uzman jandar-maya da para yediriyor ve böylece yakalanma korkusu ortadan kalkıyor. Bu sayede göçmenleri sorunsuz bir şekilde teslim edil-mesinde herhangi bir aksilik çık-mıyor…

Gaza, araştırmayı seven birisi ve yaptığı araştırmaları da göçmenler

üzerinde bizzat gözlemliyor. Gaza’nın yaptığı en çılgın-ca deney, mikro düzeydeki demokrasi deneyidir. Deney, liderin toplumdaki yerini sorguluyor, tanrı konumu-na gelişini, halkın tepkisini, kahraman-halk çatışmasını çok iyi bir şekilde gö-zler önüne seriyor. Gaza, demokrasinin işlerliğini ölçmek için Avrupa’ya göçen Afganlar üzerinde bu deney-ini gerçekleştiriyor. Türkçe bilen bir göçmen aracılığıyla göçmenler arasında kargaşa çıkartıp demokrasi algısını tekrar sorgulamaya alıyor. Bu Gaza’nın göçmenler üzer-inde uyguladığı deneylerden sadece birisi. Kitapta buna benzer Gaza yöntemleri-yle ve eleştirileriyle çokça karşılacaşaksınız. Daha sonra

Gaza’nın tüm hayatını okuyabi-leceksiniz kitapta.

Kitapta işlenen bir diğer konu ise Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik konumudur. Türkiye’nin jeopolitik konumunun ne kadar önemli olduğunu birkez daha bir kitapla anlayacaksınız. Uluslarar-ası geçişlerdeki rolü, kaçakçılıktaki rolü, insan ticaretindeki konum özelliği ve dahası…

Kitap “ölüm”ü de irdeleme-den geçmiyor. Gaza, 13 yaşın-dayken göçmenleri Yunanistan’a geçiren teknenin kaptanlarından Harmin’den öğrendiği ‘hayatın anlamı’ teorosi ona kılavuzluk edi-yor. “Bir umut ya da amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayatın anlamı işte bu: Ölüm korkusu... Dolayısıyla, eğer gerçek bir hayat yaşamak is-tiyorsan, gerçekten de bir amacın olsun istiyorsan, önce ölüm kork-usunu atacaksın üzerinden... Ölüm korkusu denilen, hayatın, o yanında bedavadan verdikleri anlamı var ya işte, onu fırlatıp atacaksın. Ancak o zaman, gidip de hayatın gerçek anlamını bulursun.”

Merak edenler için kitap neden “Daha” ismini taşıyor derseniz; Kaçakçılık yaparken yaptıkları kaza onların sonu oluyor. Gaza’nın ba-bası Ahad ölüyor, Gaza günlerce ölen göçmenlerin altında kaldıktan sonra ancak bulunup kurtularıla-biliyor. Ölü bedenlerinin arasında kaldığı süre boyunca hayatta on-dan başka kalan bir göçmenden gelen ses duyuyor. Göçmen sürekli “Daha” diyor. Çünkü bildiği tek Türkçe kelime daha. Ekmek için daha, su için daha, kurtarılmak için daha, yaşam için daha, her şey için daha…

KitaP

Page 39: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

39büt dergisi şubat sayısı

Yeni “Kitap”lar

Yaşamın Yükselişi

Yazar : Nick LaneÇevirmen : Ebru KılıçSayfa Sayısı : 428Yayın Evi : Aylak KitapDili : TürkçeTür : Bilim - Teknik - Mühendislik

Yaşamın Yükselişi Evrimin 10 Büyük İcadı

“Kusursuz, yaratıcı ve süpri-zlerle dolu... Yaşam ve evrim meraklıları için nefes kesici bir anlatı…” —New Scientist

DNA nereden gelir? Bilinç nedir? Göz nasıl evrilmiştir? Nick Lane yeni bilimsel bilgilerle dolu hazine sandığını açıyor ve evrim tarihini yeniden inşa ediyor. Seksten sıcakkanlılığa ve ölüme on büyük icatla, doğanın dehasını çarpıcı bir anlatıyla ortaya koyuyor. Londra University College’’da biyokimyager olan Lane bu harika kitapta ilginç ve basit bir soru soruyor: Bildiğimiz haliyle Yeryüzü’’nün ortaya çıkmasına yol açan büyük biyolojik icatlar nelerdir? Böyle on tane icat olduğunu savunan Lane her birinin evrimini inceliyor...

Delila - Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Gün-lükleri

Yazar : Hasan CemalSayfa Sayısı : 270Yayın Evi : Everest YayınlarıDili : TürkçeTür : Anı - Anlatı - Günlük - SeyahatnameHasan Cemal Bir Gün Bir Çığlık Duydu. Kürdistan Dağlarından Yankılanan Genç Bir Kadın Sesi Berx-wedan Jiyane Diyordu; Yaşamak Direnmektir! O

Çığlığı Unutmadı Hasan Cemal, Sesin Sahibinin Peşine Düştü. Son Nefesini Çoktan O Dağlara Üflemiş Olan Genç Kadını Bulamadı Ama Onun Ailesini, Arkadaşlarını, Yoldaşlarını Ve Kelimelerini Buldu.

O Genç Kadının Adı Delila; Kendi Deyişiyle Şarkı Söyley-en Bir Gerilla. Bugün Kürtlerin Sezen Aksu’su Diye Tarif Ediyorlar Delila’yı. Onun Dağlarda Kaydettiği Şarkılarını Dağlarda Ve Şehirlerde Dinleyip Söylüyorlar Hâlâ. O Sesin Hikâyesini Bilen İse Pek Az. Hasan Cemal, Delila’nın Ya Da Silvanlı Şenay’ın İ İ Dağa Çıkmadan Önceki Hayatını, En Yakınlarıyla; Konuşarak Öğrendi Ve Yazdı.

The Magic

Yazar : Rhonda ByrneSayfa Sayısı : 272Yayın Evi : Arte-mis YayınlarıDili : TürkçeTür : Bireysel Gelişim

Yirmi yüzyıldan uzun bir süredir, kutsal bir metin-deki sözcükler onu okuyan

neredeyse herkesi şaşırtmış, kafasını karıştırmış ve yanlış anlaşılmıştı. Tarih boyunca çok az insan bu sözcüklerin bir bilmece olduğunu ve bu bilmeceyi bir kez çözünce -gizem perdesini aralayınca- gözlerinizin önünde yepyeni bir dünyanın açılacağını fark etmişti.

THE MAGIC’te Rhonda Byrne bu hayat değiştiren bilgiyi dünyaya açıklıyor. Sonra, 28 günlük inanılmaz bir yolculukla bu bilgiyi gün-lük yaşamınıza nasıl uygulayacağınızı öğretiyor.Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, hangi şartlar altında olursanız olun, The Magic tüm yaşamınızı değiştirecek!

Aşk’ın Kalpler-imizdeki Mu-tat Yolculuğu

Yazar : Sibel K. TürkerSayfa Sayısı : 160Yayın Evi : Can YayınlarıDili : TürkçeTür : Öykü

Bu hikâyeleri bana yazdıran sadece efsunlu bahar havası değildir

sanırım. Kime sorsanız aşk hakkında söyleye-cek az çok bir şeyi vardır. Kış ya da yaz, bahar ya da sonbahar, fark etmez. Kimi karşıdır ona kimi de tarafında yer alır. Genelde tarifler, aşkın kalbimize doğru bildik bir yolculuk yaptığı ve bir süre sonra da bu yolculuğunu noktaladığı üzerine. Ben de bu konuda ne düşüneceğimi bilemiyorum pek. Bu hikâyeleri yazma fikri başta kolay gözükmüştü ama nasıl da zor old-uğu sonradan anlaşıldı.

Ustam ve Ben Elif Şafak Sayfa: 480 / Doğan Kitap Allah De Ötesini Bırak Uğur Koşar Sayfa: 176 / Destek Yayınları Beyoğlu’nun En Güzel Abisi Ahmet Ümit Sayfa: 418 /Everest Yayınları Sabah Uykum Ahmet Batman Sayfa: 225 / Destek Yayınları

Bukre Kahraman Tazeoğlu Sayfa: 304 / Destek Yayınları

Mihmandar İskender Pala Sayfa: 400 /Kapı Yayınları Soğuk Kahve Ahmet Batman Sayfa: 224 /Destek Yayınları Suçlamalara Karşı Gerçekler İlker Başbuğ Sayfa: 312 /Kaynak Yayınları Galiz Kahraman İhsan Oktay Anar Sayfa: 192 / İletişim Yayınları Bir Psikiyatristin Gizli Defteri Gary Small Sayfa: 336 / NTV Yayınları 07.02.2014 son güncellenme tarihidir… Bu liste kitap satan 20 farklı sitede verilerinden oluş-maktadır.

Çok Okunan 10 Kitap

▷▷▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷

Diyor Ki

Mümkün olsaydı, her karış toprağa, buğday eker gibi kitap ekerdim. (Horace Mann)

Page 40: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

40 büt dergisi şubat sayısı

Tiyatro Haber

tiyatrOn Seyirci ile Buluştu

tiyatrOn’un ilk oyunu olan “Bu Sonu Mut-lu Biten Hikayelerden Biri Değil”, izleyicis-ini hem düşündürüyor hem konuşturuyor.

“Bu Sonu Mutlu Biten Hikayelerden Biri Değil”, yaşanmış bir olaydan yola çıkar-ak, iletişim, iletişimsizlik, sosyal medya, yalnızlaşma sorunsallarını bir Z kuşağının gözünden gösteriyor. Alışılagelmişin dışında sahnelenen oyun, izlendikten sonra da kendinden söz ettirmeye devam ediyor. Türk Tiyatrosunda bir ilk olarak oyun, izleyicilerin kendilerine ait dijital platformlarında çarpıcı bir şekilde son buluyor.

“Artık kusursuz hissetmiyorum.Harika da değilim. Hiç olmadım sanırım. Saçmalamak istedim. Herkesin buna hakkı var. Benimki olmadı. Ne hissettiğimi biliyorsunuz. Ne hissettiğimi bil istedim. Artık biliyor musun?” gibi rep-liklerden oluşan oyunda, hijyenik hayatını çamaşır suyuyla yıkamak isteyen bir ergenin bugünü ve dününden bahsedili-yor.

Halil İbrahim Irklı’nın yazıp, Saydam Yeniay’ın yönettiği

oyun, 4 kişilik oyuncu kadrosu ile her Pazar akşamı Kara-Kutu Sahne Sanatları mekanında sahneleniyor. Teknolojiyle oldukça fazla haşır neşir olduğumuz şu günlerde mutlaka izlenmesi gereken bir oyun. Biletler Biletix ve KaraKutu gişesinden satın alınabilir. Detaylı bilgi için; http://www.tiyatron.org Oyuncular: Çocuk: Halil İbrahim IRKLI - Kadın: Merve İLERİ - Psikolog: Milay EZENGİN - Adam: Eray ÇAKIRER

Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanından esinlenilerek yazılmış “100” oyunu sevenleriyle “Hayal Perdesi Beyoğlu”nda bulu- şuyor.

ŞAFT, Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanından esinlenilerek yazılmış “100” oyunuyla Şubat 2014’ten itibaren “Hayal Perdesi Beyoğlu”nda!.

100, Yaşamlarını kaybetmiş dört insanın son- suza kadar tek sahip olacakları şey olan o an’ı, romandaki büyülü gerçekçiliğin etkisini kullana- rak anlatıyor. Yaşamlarıyla YÜZleşmeye hazır herkesi bekliyor !

Yazar: Neil Monaghan, Diene Petterle, Christopher HeimannÇevirmen: Aslıhan EvrenselYönetmen: Şenol ÖnderOyuncular: Başak Parlak, Cansu Diktaş, Giray Altınok, Kemal Uçar, Müge Çakır, Nihat Dirik

27 Şubat Perşembe 20:00 - Hayal Perdesi www.safttiyatro.com / [email protected]

“YÜZ”leşmeye Hazır Olun

Page 41: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

41büt dergisi şubat sayısı

Karadeniz Teknik Üniver-sitesi 8. Üniversitelerarası Tiyatro Festivali

Karadeniz Teknik Üniversitesi Tiyatro Kulubün üniversitelerar-ası tiyatro festivali düzenliyor. İşte KTÜ Tiyatro Kulubü’nün festival duyurusu…

“KTÜ Türkiye’nin çeşitli şehirl-erindeki profesyonel ve amatör tiyatro topluluklarını 7 yıldır aynı çatı altında toplamakta ve bölgenin sayılı tiyatro festivallerinden birini gerçekleştirmektedir.

KTÜ Tiyatro Kulübü KTÜ her yıl düzenlemekte olduğu Tiyatro Festi-valinin sekizincisini bu sene 19-25 Nisan tarihleri arasında düzenleye-cektir. KTÜ Türkiye’nin çeşitli şehirler-indeki profesyonel ve amatör ti-yatro topluluklarını 7 yıldır aynı çatı altında toplamakta ve bölgenin sayılı tiyatro festivallerinden birini gerçekleştirmektedir. Son başvuru tarihi 14 Mart 2014’e kadar olup, başvurular [email protected] adresine e-posta veya Karaden-iz Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne fax yoluyla gerçekleşecektir. Başvuru formunun [email protected] adresinden e-posta yoluyla istenilmesi rica olunur. Nisan’ın son haftası gerçekleşecek olan Tiyatro Festivalimize sizleri de bekliyoruz.” KTÜ Tiyatro Kulübü İletişim: [email protected]/KtutiyatrokulubuKTÜ Fax: 04623773205

Tiyatro

4. Sadri Alışık Anadolu Ti-yatro Ödülleri Sahiplerini Buldu

Şehir Tiyatroları, Eskişehir Büyükşe-hir Belediyesi başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in aldığı Onur Ödülü de dahil olmak üzere, 10 kategoride verilen ödüllerin 5 tanesini alarak geceye dam-gasını vurdu.

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Sadri Alışık Anadolu Tiyatro ödülleri, ödül töreni Ankara Yenimahalle de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Yıldız Kenter Salonu’nda gerçekleştirildi. Gecenin sunuculuğunu usta televizyon-cu Yekta Kopan gerçekleştirdi. Jüri Özel ödülleri ve Oyunculuk dallarında ödüller dağıtılan gecede Eskişehir Büyükşe-hir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir’de sanata ve tiyat-roya verdiği önem ve gösterdiği destek-ten dolayı onur ödülüne layık görüldü.

Gecede ayrıca Eskişehir Şehir Tiyatroları oyuncularından;

Elif Melda Yılmaz Komedi Müzikal Dalında En İyi Kadın Oyuncu ödülüne, Ali Eyidoğan Komedi Müzikal Dalında En İyi Erkek Oyuncu ödülüne, Mert Kırlak Drama dalında Yardımcı Rolde En iyi Erkek Oyuncu ödülüne, Devrim Özder Akın ise Komedi Müzikal Dalında Yardımcı Rolde En iyi Erkek oyuncu ödülüne layık görüldüler.

Eskişehir şehir ti-yatroları toplam 12 adaylık ile gittiği ödül gecesinden ödüllerin yarısını toplayarak dön-meyi başardı.Onur Ödülünü Sadri Alışık Seçici Kurul Başkanı Gülşen Karakadıoğlu’nun ellerinden alan Yılmaz Büyükerşen “ Bizler, beledi-ye başkanları ve yöneticileri olarak

çalışanlar, kamunun hizmetkârlarıyız. Amacımız ve en önemli görevimiz bir-likte aynı şehirde yaşadığımız insanların mutluluğu için çalışmaktır. Ama yakın bir tarihte kurulmuş olan ülkemizde şehirleri geliştirmek, belediyecilik yap-mak adına tarihi eserleri yok edercesine gerçekleştirilen uygulamalar maalesef iyi hizmetkârlık olamıyor.

Ben tiyatronun insan hayatında çok önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. Tiyatro izlemeden yaşayan bir toplumun üyeleri, aynadan habersizdirler. Kendil-erini ve çıplak gerçekliği aynaları yani tiyatroları olmadığı için görmekten yoksundurlar. Nüfusu yüz binin üzer-inde olan her beldenin küçük de olsa bir tiyatro salonuna, çok sesli müzik konseri verilebilecek bir salona kavuşturulması belediye yasalarına, tüzüklerine soku-lacak kadar önemli bir konudur.

Bana ve sanatçı arkadaşlarımıza değer gördüğünüz bu ödülleri Eskişehir de yaşayan 7 den 77 ye tüm sanatsever izleyicilerimiz adına alıyor ve teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

Gülşen karakadıoğlu, Filiz Elmas’ın da aralarında olduğu Sadri Alışık Tiyatro ödülleri seçici kurul üyeleri, Eskişehir şehir Tiyatrolarının, oyunları ile Anado-lu’nun diğer illerinde daha sık yer alması, turne gerçekleştirmesi gerektiğinin öne-mini vurguladılar.

Page 42: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

42 büt dergisi şubat sayısı

[email protected]

MitolojiMüge Gül

KANLI KONTES ELİZABETH BATHORYİnsan kanının güzelliğine iyi geldiğine inan ve yaşlanmaktan korkan bir Kontesi. Türklerin hunharca katledildiği ordunun başındaki kumandanın karısı. Hayatı hakkında onlarca film yapıldı, onlarca kitap yazıldı. Bu film ve kitaplar herkes tarafından ilgiyle okunup izlenildi. Tarihin en korkunç kontesi Elizabeth Bathory. Peki yaz siz daha korkunç olanı duydunuz mu?

Bana gelin bulutlar, seni şeytani bir fırtına gibi havaland-ırır. Sanki onları yarmak için doğmuşun gibi. Bırakalım gecenin örtüsü tanık olanı götürsün ve direneni yok etsin. Böylece bana zarar veremesinler. Bırakın bir çoklarının kanı ile temizleneyim. Sonsuz güzelliğim ko-runsun, sana dua ediyorum.

Bathory ailesi bir zamanların en güçlü krallıklarından biri olan Macaristan Krallığı’nın soylu, asil ve en zengin ailelerinden biriydi. Bu ailenin şüphesiz en ünlü ismi sıra dışı hikayesi ile halen korku dolu efsanelere konu olmuş Elizabeth Bathory’dir. Yaz mevsiminin son demlerinde 7 Ağustos 1560 senesinde Ecsed Şatosu’nda dünyaya gelen Elizabeth ismini sonsuza dek kanlı bir imza olarak bırak-mıştır tarihte.

Çocukluğu ve aile bireyleri

Tam olarak nedeni bilinmese de Elizabeth, bu şatoda am-cası gözetiminde büyümüştür. Lakin aile üyelerinin sıra dışı bir yaşamı paylaştıkları bu şato bir çocuğun yetişme-si için pekte uygun bir yer değildir. Bathory’nin amcası ve yengesi son derece farklı eğlence anlayışı olan kişilerdir. Elizabeth henüz küçük bir çocukken sırf eğlence uğruna bir atı ortadan ikiye bölerek içini boşaltmışlar ve zavallı bir esiri içine sokup dikmişlerdir. Bunu an be an küçük kıza izletmişlerdir. Elizabeth’e bakıcı olarak tuttukları

Page 43: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

43büt dergisi şubat sayısı

dadı ise karanlık geçmişi olan, kara büyüye ilgi duyan tuhaf ve karmaşık bir kadındır. Söylentilere göre gece yarıları şatonun yakınındaki ormanda ayinler yapan dadı pek çoğunda yanında küçük Elizabeth’i de götürmekteydi. Amcası Tanrı’yı reddeden lakin şeytana inanan ve simyaya ilgi duyan bir asildi. Old-ukça korkulan bir aile olan Batho-ry’lerin bir diğer ferdi olan halası ise lezbiyen olduğunu saklamayan ve yine tıpkı dadısı gibi büyü ile ilgile-nen sapkın bir kadındı. Elizabeth ile aynı kaderi paylaşan bir diğer kişi ise öz kardeşi olan lakin Macar topraklarında cinsel saplantıları ile ünlenmiş ağabeyi idi.

Frenc Nadasdy ile nişanlanıyor...

Hal böyle olunca Elizabeth son derece kötü bir çocukluk dönemi geçirdi. 11 yaşında halen küçük bir kız çocuğu iken kendisinden 5 yaş büyük olan Frenc Nadasdy ile yine Nadasdy’in annesinin isteği ilen nişan yaptılar. O zamanlar

soylu aileler arasında bu oldukça normal bir şeydi. Lakin nişanlılığı sırasında Elizabeth şatoda çalışan bir hizmetliden hamile kaldı. Bunu duyan Frenc nişanlısının aşığını bir düzüne saldırgan köpeğin içine at-tırmış ardından hadım ettirerek in-tikamını almıştır. Kısa bir süre son-ra bir başkasından hamile kalan ve çocuğu doğuran Elizabeth’in bebeği yine gizlenmiş ve aile ile ilişkisi ke-silmiştir. Bunlar Elizabeth’in ne ilk ne de son ihanetleridir. Lakin aile-lerin isimleri hep kişilerden üstün ve önde olduğundan 1575 yılında 4500 kişinin katıldığı görkemli bir düğünle evlenen genç çift onlara hediye edilen Csejte Şatosu’na ye-rleşti. Genç French ve Elizabeth’in ilk 10 yıl içinde hiç çocukları ol-madı. Elizabeth 3. çocuğu Anna’yı 1585’te dünyaya getirdiğinde 25 yaşındaydı. 4.kızı Katalin’den sonra çiftin tek erkek evlatları olan Paul, 1598 yılında yine bu şatoda dünyaya geldi. Huyundan mıdır suyundan mı bilinmez, Kontes kocasını tıpkı kendine benzetmeyi başardı. Uzun süre savaş kamplarında ellerine geçirdikleri Türkleri hunharca ka-tleden bir orduda üst düzey görev alan Nadady’ın en büyük zevki savaş esirlerini kazığa oturtmaktı.

Kara Şövalye, “Ölümün Yüzü” gibi lakaplarla tanınan Kont eşi kadar eğitimli biri değildi. Ülkesi adına pek çok hizmet veren Fer-enc diplomatik yazışmaları eşine yaptırıyordu. Elizabeth o dönem için son derece iyi eğitim almış genç bir kadındı. Latince, Alman-ca ve Yunancaya son derece hakim olan Kontes sadece yazmakta değil konuşmakta da son derece başarılıydı. Kocası uzun süre savaş meydanlarında atalarımızı parçala-maya zaman ayırdığından Kontes, topraklarındakilerin huzuru ve re-fahı için diplomatik kararlar alıyor ve Kralla arasını iyi tutuyordu. Hatta ilerde öyle bir dönem geldi ki koskoca krallığın Kontese borcu ödenmeyecek kadar kabarmıştı. Ko-casının yokluğu her ne kadar sıkıcı

olsa da zamanla Elizabeth kendi karanlık geçmişinden yola çıkar-ak kendine eğlenceler yaratmaya başladı.

Kontes yaşlanıyor

Lakin en büyük sıkıntısı yılların hı-zla geçerken bedeninde ve yüzünde bıraktığı izlerdi. Ne kadar zengin olursa olsun Kontes her sabah bi-raz daha belirginleşen ve derin-leşen yaşlılık çizgilerinden bir türlü kurtulamıyordu. Protestan olarak yetiştirilen Bathory’nin kara büyüye inancı bir tanrıya duyduğundan daha fazlaydı.

Kontes olduğunuz topraklarda her daim hizmetçi ve görevlilerinizle yaşarsınız. Saçınızı taramak için bile bir görevlinizin bulunması o dönem için çok sıradandı. Elizabeth bir akşam uzun koyu kestane saçlarını açmış genç hizmetçisine taratıyor-du. Kızın ani bir dalgınlığı kontesin bir iki tel saçını biraz hızlı çekmes-ine sebep olunca Bathory, kızın su-ratına öyle bir tokat atar ki çarpma etkisi ile kızın burnundan bir damla kan Kontesin eline damlar. Ilık kan damlasının tenine değdiğini hissed-ince bir anlığına duran Bathory yeniden yaşam bulduğuna inanır. Hemen uşağını çağıran kontes kızın öldürülmesini ve kanının bir küvete doldurulmasını emreder. Banyo hazırlandığında henüz ılık olan kanla dolu küvete girerek banyo yapan kontes gençleştiğine o kadar çok inanmıştır ki hayatı boyunca hiç uyumadığı kadar huzurlu bir uyku uyumuştur. İşte tarihe adını Kanlı Kontes olarak yazdıran Elizabeth’in korkunç cinayetleri o günden sonra başlar. Daha önce şatonun mahzen-lerini ufak tefek cezalandırmalar ve işkenceler için kullanıyordur kon-tes. Mesela sırf hırsızlık ettiğinden şüphelendiği için ateşte kızdırdığı bir para ile avucuna damga yaptığı bir hizmetçisi olduğu gibi, çok konuşmasından rahatsız olduğu için ağzını canlı canlı diktiği bir başkası da vardır. Ancak kanın kendisini

Page 44: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

44 büt dergisi şubat sayısı

taze tuttuğuna karar verdikten son-ra işler hepten çığırından çıkmıştır. Kontun 1604 yılında ölümünün ardından tüm kontrolü eline geçiren Bathory çok daha cesur ve rahat-lamıştır. Hüküm sürdüğü toprak-larda genç kızlar için görgü dersleri vermeye başladığı ile ilgili haberler yayar. Kimsesiz kız çocuklarına da yaşamak ve çalışmak için imkanlar oluşturduğunu söyleyen Kontesin şatosu dolup dolup taşar.

Karpak kayalıklarının üzerinde dönemin aristokrasisini taşıyan güzel bir şatoda yaşamak masal gibi geliyordu henüz bekaretlerini kaybetmeyen genç kızlara. Ma-sumiyetleri Kontesin asıl amacını gölgeliyordu. Edindiği bir günlüğe öldürdüğü kızların ismini yazan Elizabeth için onlar sadece birer isimden ibaretti. Değersiz beden-lerinde onun için hayat ve güzellik iksiri olan kanı taşıyorlardı hepsi bu. Yıllar geçtikçe Elizabeth işçi ve asil soydan gelmeyen kızların kanlarını tatmin edici bulmamaya başladı. Bunun üzerine gözünü asil ailelerin henüz evlenmemiş bakire kızlarına çeviren Kontes yakaland-ığında defterinde 650 genç kızın ismi yazıyordu.

Son demler

Elizabeth’in zindanlarından taşan cesetler ve dedikodular büyüdükçe kaçınılmaz sonda yaklaşmış oldu. Bulunan cesetlerde cinsel taciz burgularına rastlanıldı. Isırılan bedenler darp edilmiş derin kesikler almıştı. Tırnak altlarına iğneler batırılmak sureti ile oldukça acılı ve kötü zamanlar geçiren maktuller bu şekilde Kontesin hasta ruhunu, damarlarındaki son damla kana kadar sağılarak da bedenini doyuma ulaştırmışlardır. Elizabeth ölesiye dövülen, yakılan, parçalanan ce-setleri saklamaya fazla özen göster-memiştir. Kendine güveni sonsuz olan Kontes asil ailelerin kızlarını gönül rahatlığı ile kaçırarak katledi-

yor ancak gram korkmuyordu. Lak-in artık halk rahat durmuyor Kon-tes ve şatosu ile ilgili hikayeler taa saraya kadar iletiliyordu. Sonunda baskılara dayanamayan Kral söylen-tileri araştırması için György Thur-zo’yu görevlendirir. Şatoya gelen Thurzo kısa sürede kontesin işkence odalarını ve mahzenindeki cesetleri bulur ve yaklaşık 300 kişiyi din-ledikten sonra Kontesi suçlu ilan eder.

Kontesin Akıbeti

Kralın Bathory ailesine oldukça yüklü bir borcu olduğundan bura-da görüşler ikiye ayrılıyordu. Tüm bunlar kralın haksız bir kazanç ve borçlardan kurtulmak için yarat-tığı bir efsanenin sonucu muydu? Kralın bunları uydurtmuş olma olasılığını Bathory’nin hasta bir seri katil olma olasılığından daha man-tıklı bulanlar olsa da bu Kontesi kurtarmaya yetmedi. Ona yardım eden uşak ve hizmetkarları idam edildi. Elizabeth Bathory ise bir daha çıkarılmamak üzere şatosunun kulesine hapsedildi. Sadece yiyecek verilen küçük bir kapak bulunan odada yaklaşık 4 sene yaşayan Kon-tes 21 Ağustos 1614 sabahı odasına şüphe edilerek girilmesi sonucu ölü bulunduğunda henüz 54 yaşındaydı. Şatosunun yakınına gömülen Eliz-abeth köylülerin şikayetleri üzerine aile mezarlığına defin edilmiştir.

İsmine şarkılar yapılan kontesin hayatı sinema dünyasını da cezp etti öyle ki Kontes Bathory ve ölüm oyunu gibi filmlere direk konu olurken pek çok yapımda da onun hayatı ve işkence-lerinden iz-ler taşıdı. Ölüm Oyunu filmin-de girişte ver-miş olduğum dua kontesin şeytana yaptığı bir yakarış

olarak yer almıştır.

Bramstoker’s Dracula’da bahsedilen Dracula’nın aslında Bathory old-uğunun düşünüldüğünü bununda bu cani kadını bir ruh hastasından çıkarıp vampirlerin kraliçesi yaptığını biliyor muydunuz?

Öyle veya böyle Elizabeth Bathory halen şatosunun olduğu topraklarda bir korku efsanesi olmaya devam ediyor. Yaşlılar torunlarına kontesin aynalara olan nefretini, korku salan kara gözlerini, bitmek bilmeyen açlığını anlatıyor ve onları korumak için ölümsüz kötülüğün yabangülü nün dalını geçemediğini fısıldıyor-lar.

Page 45: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

45büt dergisi şubat sayısı

Page 46: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

46 büt dergisi şubat sayısı

[email protected] Altıntaş

RöportajKapak

Page 47: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

47büt dergisi şubat sayısı

Devrim Evin nasıl anlatılır bilemiyoruz hem çok düşünceli hem de düşündüğünü asla çekinmeden söyley-en bir tiyatrocu desek yeridir. Yıllarını tiyatroya veren ve Cüneyt Gökçer’in öğrencisi olarak yetişmekten gu-rur duyan sanatçıya tiyatroya olan sevgisi ve seyircisine olan saygısından dolayı böyle hitap etmek bize de daha anlamlı geliyor. Ve kendisi şu sıra o kadar çok röportaj vermiş ki ne soracağımızı şaşırdık desek yeridir. Zaten Evin’de aynı soruları cevaplamaktan sıkılmış, aynı şeyleri haklı olarak tekrar tekrar anlatmak istemiyor. Yine de biz herkesin sorduğuna belki yakın ama sizlerin okurken daha farklı cevapları da görebileceği soruları kendisine yönelttik. Fotoğraf: Ulya Altıntaş

Fethetmeye Tiyatrodan Başladı

Devrim Evin

Page 48: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

48 büt dergisi şubat sayısı

Söylemeden geçemeyeceğimiz bir diğer şey de o kadar koşuşturmacanın ve işinin arasında istediğimiz tüm soru-lara çok hızlı konuşarak uzun cevaplar verdi. Tam röportaj bitti, fotoğraf çeke-cektik ki bir telefon geldi. Arabasını çekmesi gerekiyormuş 5 dakika içinde arabasının yanında olması gerektiğin-den, tek çaremiz onunla birlikte Beşik-taş’ın yokuşlu ara sokaklarında koştur-maktı. Görseniz atletizmle uğraştığını sanabilirsiniz, o kadar hızlı ilerledik ki nihayetinde arabayı görünce içimize su serpildi. Sizin için samimi fotoğraflar çektik. Aşk’ı nasıl tanımladığını ve neler hissettiğini bir türlü anlayamasak da biz kendisini sevdik siz de sevin ve bu röportajımızı da severek okuyun.

Yıllardır tiyatroyla uğraşan bir san-atçı olarak sinemanın Fetih 1453 ile birlikte sizi izleyicilerle buluşturması, hayatınıza şöhret dışında neler ka-zandırdı, olumlu gözlemleriniz var mı o süreçten sonrası ile ilgili?

Esasen olmadı. Ben normal sanatsal çalışmalarıma aynı şekilde devam et-tim sadece daha fazla insan haberdar oldu. Televizyon ve sinemanın daha fazla kitleye ulaştırma gibi getirileri oluyor. Tiyatroda koltuk sayısına göre tanınıp, sizi izleyenlerce başarılı bu-lunur ya da bulunmazsınız; ama sine-ma ve televizyonda yurt dışı da dahil milyonlarca insana ulaşabiliyorsunuz ve bu da diğer çalışmalarınız için bir avantaj sağlıyor. Tiyatrodaki otuz bin insan yerine sinema da bir mily-on insana ulaşıyorsunuz. Sanatçı’nın amacı kitleyi harekete geçirerek pozitif anlam da değiştirmek ve dönüştürme-ktir. Ama şöhretin dezavantajını da gördüm. Çünkü ilk sinema filmim Fetih 1453 popüler piyasaya hitap eden ticari bir film. Hem dünyada hem de Tür-kiye’de çok izlendi ama insanlar beni tanımadığı için kendi penceresinden bakarak kendi dünyalarına oturtma-ya çalıştılar. Aslında benim dünyamın da bambaşka olduğunu görünce sanki ben ailelerinin bir çocuğuymuşum gibi terslemeler ve başka bir takım sözler

başladı sosyal medya aracılığıyla. Oysa ki ben zaten bu film yayınlandığında 34 yaşında olup 10 yıldan fazladır da profesyonelce tiyatroyla uğraşan biri-ydim. Dolayısıyla onlar beni tanımadan önce de ben bu işi yaptığım için haksız eleştirilere hak vermedim.

Beni, Fetih 1453 ile Tanımış Ola-bilirler Ama...

Beni Fetih 1453 ile tanımış olabilirler ama ben bu yolculuğa bu filmle çık-madım. Yani tüm meslek hayatımı bu film üzerine inşa etmedim, bunun ol-gunluğuyla da kendi adıma hayatımda hiçbir değişim yaşamadım. Bunları ara sıra belirtiyorum ama ne telefon nu-maramı ne de kurduğum ilişkileri, git-tiğim mekanları değiştirmedim. Gerçek tavırlarımı piyasada her işi yapmamam, tiyatroya sinema yaparken de ara ver-memem ve toplumsal olaylara karşı açık net duruşumdan anlayabilirsiniz.

O zaman bu rolü neden kabul et-miştiniz, burada sizi cezp ettiğini söylediğiniz şey neydi şöhreti de sevmiyorsunuz amacınız sadece kendi kişiliğinizi mi göstermekti?

Ben böyle bir rol için beklemedim ama konservatuardan mezun olunca mesleğimi anında yapmaya başlayıp bunu aralıksız devam ettiren oyuncu-lardanım. Ankara ve Erzurum Devlet Tiyatrosu- Ankara Sanat Tiyatrosu- Eskişehir Şehir Tiyatroları ve Adana Devlet Tiyatrosu’nda çalışmalarımı hızla devam ettirdim. Genç bir oyuncu olarak eğer kendinizi kaptırırsanız aynı anda televizyonda da çıkma şansınız yoktur. Yurt dışında da ustalarla irtibata geçtim ve zaten kazandığım para bana yetiyordu. Parayla sınırlı ilişkisi olan bir adam olarak televizyonda şunu yapayım da şu kadar kazanayım gibi bir hedefim olmadı. Bu sebeple de eğer televizyonda çıkacaksam bu en iyisi olmalıdır gibi bir hedef belirledim kendime.

Yani Fetih 1453 size göre en iyisi miydi?

Neden en iyisiydi çünkü Türkiye’de çekilmiş en yüksek bütçeli iş ve Türk Fatih Sultan Mehmet rolü 1951’de çekilmiş son-rasında yok, yani presti-jli bir işti. Başrolü bana gelmişti ve benden önce en az 1000 kişiye gitti Türkiye’de ve o 1000 kişi kabul edilmiş olsa onlar da oynayacak-lardı. Yani bir başkası reddetti de bana geldi değildi.

Bu rol teklif edilmese yine kafanızdaki rol için aynı sabrı gösterir miydiniz?

Fetih’ten hemen sonra da bana çok fazla rol teklifi geldi ama ben yine sabrettim Yunus Emre’ye kadar oynam-adım.

Fatih Sultan için 2,5 Yunus Emre için 1,5 Yılımı Verdim

Yunus Emre Aşkın Sesi filminiz de Ocakta gösterime girdi, süreç nasıldı?

Bu film 1,5 yılda çekildi. Ne yazık ki Türkiye’de komedi filmlerinin ağırlığından kaynaklı Türkiye gişesi iyi gitmedi. 2 gün önce Bakü’de galamızı yaptık, yurt dışı gişesi iyi gidiyor. Arap Dünyası’nda ve Amerika’da galalar olacak. Buradaki sinema sektörünün işleyişine baktığımızda Türkiye’de ak-törler filmleri genelde 1,5 ayda çekerler çünkü geri kalan 8 ayda televizyon di-zisi çekip para kazanırlar ve boşta kalan yaz dönemlerinde de film çekerler. Ve bunun adı da tırnak içinde söylüyorum, sinema filmi olur; ama ben böyle bir adam değilim. Çünkü gerçek sinema filmi uzun dönemde çekilir. Aktörün de bu tip roller de iyi hazırlanması gerekir,

RöportajKapak

Page 49: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

49büt dergisi şubat sayısı

bir ay da hazırlanmazsınız böyle roll-ere ve ben de bu anlamda fedakarlık gösteren bir oyuncuyum. Fatih Sultan karakteri için 2,5 yılımı, Yunus Emre için 1,5 yılımı verdim ve bu 1,5 yılda başka hiçbir iş yapmamayı kabul ederek bunu yapıyorum ve bunun parasal bir karşılığı yok. Türkiye’de bu bir seçimdir ve adanmışlıktır çünkü aktörler bunu tercih etmezler. Tiyatroda da aynı seçi-ciliği gösteriyorum.

Parasal şartları söz konusu etmeden hayatınızın bir döneminde tiyatrocu olmak isteyen öğrencilere ders ver-diğinizi biliyoruz. Bahsetmek ister misiniz?

Türkiye şartlarında konservatuar oku-mayan birisine 3-5 ay ders vererek bir yere getirilmeye çalışılacağına inan-mıyorum. Ben Eskişehir’de çalışırk-en 1 yıl boyunca bir lisede tiyatro çalıştırdım. Yetiştirdiğim öğrencilerden 4-5 tanesi konservatuar okudular ve

mezun oldular. Birçoğu Şehir ve Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Bunun dışında bu işe kendini adamış 2 öğrenci beni buldu, onlara da 6 ay kadar zam-anımı verdim ama hocalık yapmadım sadece sanatsal yönlendirmeler yaptım. Ben tiyatro eğitiminin 3- 5 aylık kurs-larla olacağına inanmıyorum.

Oradaki öğrencilere ne kazandırmak-la yola çıkıyordunuz?

Konservatuara girmek isteyen insan-ların sadece televizyonlarda oynamak, şöhret peşinde koşmak için tiyatroyu seçtiğine inanıyorum. Çünkü bizim zamanımızda televizyon yoktu. 97 yılında 2. yılımda Hacettepe Konserva-tuara girdiğimde internet ve televizyon dizisi diye bir şey de yoktu. O zaman ki gençlik tiyatro sınavlarına gerçek-ten tiyatrocu olmak için girip kendini bu işe adıyordu. Şimdi nereden ünlü olurum nereden şöhreti yakalarım diye düşünüyor. Böyle bir ortamda

bende asla konservatuar aşkını içinde barındırıyor görünen adaya inanmam. Bu çok zor olduğu için kendimce bir yöntem uyguluyorum. Elemeyi geçen kişiye inanmış olduğum için onu hazırlıyorum. Bu işte paranında asla olmaması gerektiğine inanıyorum, para alarak gençleri sınava hazırlamak benim tarzım olan bir şey değil, bu bir usta-çırak ilişkisi olmalı.

Belki sizden bu tarz bir eğitim almak isteyen insanlar olur, kriterleriniz nel-erdir, nasıl bir eleme yönteminiz var?

Bunları kelimelere dökmem mümkün değil. Ama o insanın bu mesleği ne ka-dar istediğiyle ve ne kadar yeteneğinin olduğuyla doğru orantılı olarak, ayrıca bunu yapabilitesi ile ilgili hem psikolo-jik hem de fiziksel olarak uygun olup olmadığına dair denemeler yapıyorum. Eğer benim için gerçekten bu insan bu iş için yaratılmışsa ve bunu yapabilecek kapasitede bir insansa, gerçekten dürüst

RöportajKapak

Page 50: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

50 büt dergisi şubat sayısı

anlamda kendini adamıştır diyorsam o insa-na kendimce yardımcı olmaya çalışıyorum.

Cüneyt Hoca Bana İyi Oyuncuğu Olacağımı Söyledi

Cüneyt Gökçer’in de sizin için önemli bir usta olduğunu biliyoruz, onun öğrencisi olmuş bir oyuncu olarak aklınızda kalan ve sizi bu mesleğe daha fazla bağlamak adına onun o yıllar da yaptığı şeyler neler-di?

Cüneyt hoca her zaman söylediğim gibi hocaların hocasıdır. Şu anda Türkiye’de var olan Yıldız Kenter, Zeliha Berksoy dahil olmak üzere onların bile hocasıdır. Yani şu anda hoca olan herkesin hocalığını yapmış olan Cüneyt Gökçer aslında benim hocam-dı. Son dönem öğrencilerinden olduğum için şanslı bir kuşağım. 2 yıl hiç aksatmadan dersimize girdi. Beni konservatuar sınavına alırken okula girmemi sağlayan jüri başkanı da odur. En büyük ve benim için en önemli anım; bizde 1.sınıf atılma senesidir. Baraj vardır ve o barajı geçemeyen oyuncu aday-ları okuldan atılır. Baraj notu oyunculuk ve diksiyon açısından 70’dir. Uzun yıllar sonra bir kişi 86 aldı ve o bendim. Bunu veren de Cüneyt hocaydı ve 1 yıl boyunca benimle okulda çok uğraştı. Beni çok ağlatmışlığı vardır. Ben atılacağımı düşünürken o yılın en yüksek notunu vermişti. 71-72 aldığında bile insanlar atılmadı diye havaya uçarken benim için o not çok değerliydi, o not bana hem büyük bir güç hem de sorumluluk ver-di. Aslında o notu verirken de bana iyi bir oyuncu olacağımı söylemek istedi. Örneğin Küheylan diye bir oyun vardır. Orda Allen rolünü oynamayı çok istiyordum ve 1.sınıfta doğaçlama dersinde orada, o oyundan bir şey yapmıştım. Oyunun konusunda da Allen atların gözünü oyardı ve birtakım şeyler yapardı. Bu oyunu Türkiye’de ilk yöneten Cüneyt Hoca’dır ve ben bunu bilmiyord-um. Yanına gittim ve Küheylan’da Allen’i

çalıştığımı söyledim şunu yapıyorum bunu yapıyorum diye anlatmaya başladım. O da bana “Canım Allen ne yapar” deyince atların gözünü oyduğunu söyledim ve oyunu anlat-maya başladım, o da beni gayet mütevazı bir şekilde dinledi. Ben tabii bu sıra da “Bilm-iyorum biliyor musunuz Allen böyle yapar, bilmiyorum biliyor musunuz şöyle yapar” derken Cüneyt Hoca’da “Şekerim Türkiye’de bu oyunu ilk ben yönettim” dedi. Mehmet Ali Erbil oynamıştı hatta 1974 yılında. Sonra bana “Allen atların gözünü oyuyor sen de aşağı ineceksin de bizim gözümüzü mü oyacaksın” dedi. Egzersiz sırasında çok üstüme geldi, bende dersten sonra ağlayar-ak arkadaşlarımın yanına gittim onlarda beni sakinleştirmeye çalışıyor. “Hoca beni azarladı hatta psikolojimle ilgili bir takım sorunlar olduğunu düşünüyor şu anda, belki de beni atacak okuldan” diyerek sı-zlanıyordum halbuki hoca orada beni aç-maya ve o çalışmada daha iyi hale getirmeye çalışıyordu. Kısacası onun yürüyüşünden, oturuşundan ve kalkışından bile çok şey öğrendik.

“Tiyatro Seyircisi Benim İçin Özeldir”

Yıllardır Anadolu’da farklı şehirlerde çalıştınız, şöhreti çok önemsemediğinizi de her fırsatta belirtiyorsunuz, artık me-dya sektöründe pek çok alanda var olan bir sanatçı olarak tiyatro seyircisi sizin için ne ifade ediyor?

Tiyatro seyircisi benim için çok özeldir. Çünkü tiyatro seyircisi canlı tanık olduğu şeye canlı tepki verir. Sonra da o canlı tepki verdiği şeyi oyun sonrası orada sizi büyük bir heyecanla beklerken gösterir. Bu çok önemli bir şeydir çünkü bir insanın evinden kalkıp tiyatroyu tercih etmesi günümüzde televizyon da varken gerçekten değerli. Ti-yatro seyircisi de her zaman benim başımın üstündedir. Tanındıktan sonra da şöyle bir değişim oldu; hayatında hiç tiyatroya git-memiş insanlar ben oyun oynadığım için ti-yatroya gelmeye başladılar. Ve bu insanların yaş ortalamaları da çok yüksekti, örneğin ilk kez tiyatroya gelen 50 yaşındaki insanlar çok ağır bir politik oyun olan benim tek kişilik

Röportaj

“Tiyatro Seyircisi Benim İçin Özeldir”

Kapak

Page 51: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

51büt dergisi şubat sayısı

Page 52: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

52 büt dergisi şubat sayısı

Röportaj

oyunum Lazaritsa’yı izle-diler. Oyundan sonra duş aldığım için yarım saat geç çıkıyorum ve onlar bekleyip düşüncelerini dile getiriyor-lar. Bu çok kıymetli bir şey, bunu sinemadan da tel-evizyondan da alamazsınız.

Magazinsel Tavır İçindekiler Mesleği De-vam Ettiremez

Bazı tiyatro oyuncularının dizi ya da sinema filminde yer almasının ardından seyirciye davranışlarının egolu bir hal aldığı bazen seyirci tarafından dile getiriliyor, insanlara zam-an ayırmak ve onlara daha samimi davranmak şöhret olduktan sonra çok mu zorlaşıyor siz bunu nasıl koruyorsunuz?

Bende bir değişim ol-madığını beni takip eden insanlar biliyor, bu sebe-ple beni artarak ve ısrarla izlemeye devam ettiler. Bu denilen şey olgunlaşmamış ve eğitimsiz bir insanın yapabileceği bir davranış biçimi. Ben 36 yaşındayım hayatta birçok şeyi gördüm, geçir-dim. Tanındığımda 34 yaşındaydım ve dolayısıyla 34 yaşına gelmiş bir insan halen bu bahsettiğimiz davranış biçimlerine devam ediyorsa, o insan-da problem var demektir. Ben hiçbir zaman kendimi herhangi bir insandan üstün görmediğim gibi, efendim ben artık tanınıyorum şöyle böyle davran-mam gerekir, şurada oturup burada yiyip içmem gerekir gibi bir davranış biçimine hiçbir zaman girmedim. Mag-azinsel bir tavır içinde de asla bulun-madım. Bu tip davranış biçimine sahip olan insanların da biteceğine ve bu mesleği hayatlarının sonuna kadar de-

vam ettiremeyeceğine inanıyorum.

Sizin arkadaşlık ilişkileriniz nasıl?

Benim çok sınırlı ilişkilerim vardır. Bunun özel olduğuna inanıyorum çünkü herkesle arkadaş olamazsınız hele ki dost asla kolay kurulur bir bağ değildir. Bir insanın çok fazla ark-adaşı dostu varsa o insanda problem var demektir. Özellikle de böyle her şeyin düzgün gitmediği bir dünyada bağların da kolayca kurulacağına inan-amıyorum. Ve bence bir sanatçı yalnı-zlığını da dolu dolu yaşamayı bilmelidir. Benim çok sevdiğim her şeyimi pay-laştığım 5-6 arkadaşım vardır. Onlar da

zaten geçmişte vardı, halen var ve ölene kadar olacaklar. Yeni tanıştığım insanlar oluyor belki onlarla tanışmam da belli bir zamanla doğru orantılıdır belki o zaman onlarla da dost olacağız.

Ben Ateistim Diyen Bir İnsanın Bile İnanmak İstediği Bir Şey Var

Yunus Emre Aşkın Sesi filminiz de filmin fragmanının sonun da “Nasıl bir sırdır bu aşk” diyor, peki sizin için aşk ne ifade ediyor?

Filmdeki aşk sade halde bir insanın kendini arayış hikayesi. Bir insan dün-

Kapak

Page 53: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

53büt dergisi şubat sayısı

Röportaj

yaya gözünü açtığı ilk andan itibaren kendini arama çabasına başlar, gün içinde her şeyi yaşayabilir; bir yolculuğa çıkar ve akşam başını yastığa koyduğu andan itibaren tek dürüst davrandığı kendisidir. Kimseye söyleyemediği şeyi insan kendisine söyler ve sabah old-uğu zaman o varoluş hikayesine devam eder. Ben Ateistim diyen insanın bile inanmak istediği bir şey vardır. Ben-im için aşk; ben 36 yaşındayım ama halen aşk’ı tarif edemiyorum. Benim için anlık bir şey, ben aşkın yakalana-bilir ve sürdürülebilir bir şey olduğuna inanmıyorum. Ama insanın idealleri varsa buna kavuşmak için sürdürülen çaba da bence aşktır. Hayatında hede-

flediğin her şeyin totali de aşk olabilir. Yaşam nasıl ki anlıksa aşk da anlıktır yani bu illa ki saniye de bitecek değil, 10 yıl da sürebilir ömür boyu da süre-bilir. Ben aşkın bir kıvılcım olduğuna inanıyorum, nasıl ki kıvılcım ilk çaktığı an vardır sonra ya alevlenir devam eder ya da yok olur.

O zaman ilahi aşk mı gerçek olan aşk?

Bunlar bence tarif edilebilecek şey-ler değil, bir insanın kendisiyle baş başayken kendisine anlatabileceği şey-ler olabilir ama başka bir insana an-latılamaz.

Aşık olsanız bunu karşı tarafa söyle-meyecek misiniz?

Ben aşk’ın insanı saçmalığa ittiğine in-anıyorum. Aşk normal davranış biçim-lerimizi bozan bir şey, söyleyedebilir-sin söylemeyedebilirsin ya da bunları yapayım derken onu mahvedebilirsin, bunun tarifi yok. Tiyatro da Rain Man ve Lazaritsa’da oynuyorsunuz, bu sezon ki oyun-larınızdan da bahsedelim…

Bu sezon 3 tane oyunda oynuyorum. Bunlardan bir tanesi Adana Devlet Ti-yatrosu’nda Yordan Yadiçkov tarafından yazılan ve Türkiye’de ilk kez sahnelenen “Lazaritsa Bir İnsan, Bir Ağaç, Bir Kö-pek “ isimli oyunum. Sanatsal, estetik değeri kaybetmeden politik mesajını açıklıkla veren bir oyun. Benim için çok özel bir oyun, Adana’da şimdiye kadar 12 temsil yaptı. Bu önümüzdeki 2 haf-ta da 13 temsil daha yapacak ve kapalı gişe oynuyoruz. Akabinde yurt dışın-da Bulgaristan, Moldova, Moskova’da turnelerimiz olacak. Ayrıca Antalya ve İstanbul gibi uluslararası festivallerde oynayacak. Ankara, İstanbul, İzmir’de turne yapacak. Ben İstanbul’a tayin olduktan sonra da İstanbul’da oyna-maya devam edecek. Bir diğeri Rain Man, yine Türkiye’de ilk kez sahneleni-yor. Kemal Başar’ın kurduğu “Tiyatro Keyfi”nin bir oyunu, İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndan Reha Özcan ile bera-ber oynuyoruz. Eylül’ün son haftası başladık ve kapalı gişe oynadık. En son temsilden sonra Garaj İstanbul’a geçtik. Mart ayı itibariyle orda oynayacağız.

“İnsanlar sadece komedi film-lerini vizyona sokarak popcorn işler yaparak seyircileri sinema salonlarına çekiyorlar. Sinemayı bu durumdan kurtarmak için ne gerekiyorsa yapardım...”

Kapak

Page 54: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

54 büt dergisi şubat sayısı

Bir diğer oyun Nazım Hikmet’in Ku-vay-i Milliyesi ve daha önce şiir dinleti-si gibi sahneleniyordu biz daha farklı yaptık. Zeliha Berksoy, Yurdaer Okur, Mehmet Ali Kaptanlar, Nişan Şirinyan gibi çok iyi bir kadroyla çalışmalara başladık. Bu oyunumuzda Zeliha Ho-ca’yla konuşmamıza göre 10 Martta Ses Tiyatrosu’nda prömiyer yapacak. Daha sonra da İstanbul’da 2 yakada ve turnelerle Türkiye’de ayrıca Moskova’da oynayacak.

Televizyonda henüz çiçeği burnunda bir dizide de rol alıyorsunuz, “Her Sevda Bir Veda” nasıl gidiyor?

Tomris Giritlioğlu işin içinde olduğu için kabul ettim. Bu dizinin yönetmen-lerinin de ilk dizisi ve sinemacı old-ukları için o disiplinle çekiyorlar. Bu dizinin 1.bölümü yayınlandığında biz aslında 5.bölümü çekiyorduk. Diziye önem verdik ve çekimlere çok erken başladık, kaliteli bir iş çıkardık. Sinema filmi projemizde inşallah yazın olacak

diye düşünüyorum.Popcorn İşler Yaparak İnsanları Sinemaya Çekiyorlar

Türkiye’de eğer elinizde olsa tiyatroda ya da bu sektörün geneli için konuşur-sak neleri değiştirmek isterdiniz?

Türkiye’de özellikle dağıtımcı ayağında her şeyin %80 civarında Kapitalizmin ve Emperyal güçlerin elinde olduğunu biliyorum. Bunu sinema salonlarından tutun da dağıtımcı aşamasına varıncaya kadar önüne geçmeye çalışırdım; çünkü bu Türkiye Sineması’nın oluşmamasına neden oluyor. İnsanlar sadece komedi filmlerini vizyona sokarak popcorn işler yaparak seyircileri sinema salonlarına çekiyorlar. Sinemayı bu durumdan kur-tarmak için ne gerekiyorsa yapardım. Bu yapılmadığı takdirde insanlar neden bu çekilmiyor diye veryansın edece-kler; çünkü çekilen filmlere bile sahip çıkılamıyor.Tiyatroda da Devlet Tiyatroları’nın, Opera’nın, Bale’nin Başbakanlığın kon-trolünde, 11 kişilik bir ekiple disipline edilmesi düşünülüyor. Bunun asla gerçekleşmemesini sağlardım. Ama aynı zamanda 60 küsur yılını doldur-

muş bu kurumların daha çağdaş bir seviyeye gelmesi için uğraşırdım çünkü biraz memur zihniyetinde olduğumuz doğrudur. Üreten sanatçının ve iyi olan eserin sahnelenmesi için çabalardım ve herkesin mecburen iyi olmak zorunda kaldığı bir sistem getirirdim. Çünkü dünyada hep iyi olan eserler devam ediyor; bizdeyse hep nicelik ön planda, niteliği önemser hale gelmeliyiz. Kaç temsil oynadı bilmem ne, bu önemli değil ki bir eser eğer Avrupa’daki gibi 10 yıl 20 yıl oynamaya devam ediyor-sa kalıcıysa bunun nasıl olabileceğini düşünmeliyiz.

Hiç boş zamanınız yok şu sıralar, ol-saydı nasıl değerlendirirdiniz?

Ben bir insanın boş zamanı olması gerektiğine inanmıyorum. Ama 24 saat içinde keşke 8 saat boş zamanım olsa da uyusam. 4-6 bazen 2 saat uyuyorum. Şu sıra sadece uyumak isterdim; çünkü benim şu sıra yaptığım şeyler pek çok insanın sosyalliği, ben çalışırken zaten sosyal hayatta işimin içinde olduğu için geriye yapacak çok bir şey kalmıyor. Çünkü ben kitap okumayı müzik dinle-meyi hobi olarak görmüyorum bunlar zaten yapılması gereken şeyler.

Röportaj

“Herkesle arkadaş olamazsınız hele ki dost asla kolay kurulur bir bağ değildir.”

Kapak

Page 55: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

55büt dergisi şubat sayısı

Film Öneri

AŞKIN GÜCÜ

Orjinal İsmi: What Dreams May Come Vizyon tarihi: 1999Yapım: Amerika Birleşmiş Devletleri, Yeni ZelandaTür: Fantastik, Romantik ve Dram Süre: 113 Dakika / İmdb Puanı: 6.9 Yönetmen: Vincent WardOyuncular: Robin Williams, Annabella Sciorra, Cuba Gooding Jr.Yapımcı: Barnet Bain, Stephan DeustschSenaryo: Ronald BassKonu: Annie ve Chris birbirlerine büyük bir aşk ve sevgiyle bağlı iki çocuklu mutlu bir çifttir. Var olduklarından beri birbirlerini tamamlayan çift 2 çocuklarını da aynı gün trajik bir kaza ile kaybettiklerinde hassas bir ressam olan Annie’yi yaşamda tutan tek güç Chris’in aşkıdır. Ancak çok geçmeden Chris’in ani ölümü ile Annie yapay-alnız kalmıştır. Yaşamak için hiçbir sebebi kalmadığını düşünen genç kadın hayatı-na kendi elleri ile son verir. 3 semavi dinde de intihar büyük bir günahtır ve intihar eden kişiler sonsuza dek kendi cehennemlerinde kaybolmaya mahkumdurlar. Ancak Chris, Annie’nin başına gelenleri öğrendiği an son derece tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Amacı cennetten ayrılarak cehenneme gitmek ve karısını bulmaktır.

Chris karısını bulabilecek midir?, Annie’yi sonsuz yitiklik duygusundan kurtarabilecek midir?, Bir insanı cehennemi cennete tercih edebilecek kadar sevebilir misiniz?

Tüm bu sorulara cevap ararken dünyada başlayan, cennette devam eden, cehennemde anlam kazanan ve yine dünyada son bulan fantastik bir hikayenin içinde bulacaksınız kendinizi. Hollywood’un bana göre gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olan Robin Williams’ın üstün performansı ile göz dolduran bu film sevgililer gününü atlattığımız şu günlerde çok iyi gider derim... Şimdiden iyi seyirler...

ÖLÜM OYUNU

Orjinal İsmi: Stay AliveVizyon tarihi: 2006Yapımı: ABDTür: Gerilim , KorkuSüre: 85 Dakika / İmdb Puanı: 5,0Yönetmen: William Brent BellOyuncular: Sophia Bush , Milo Ventimiglia , Samaire Armstrong , Frankie Muniz , Adam GoldbergYapımcı: Gary Barber , James D. SternKonu: 17.yüzyılda yaşadığı toprakları kana bulayan Kontes Elizabeth Bathory’nin korkunç ve gizemlerle dolu hayatından esinlenerek ortaya çıkartılan bir bilgisayar oyunu ve oyunu oynayanların tıpkı oyunda ki gibi öldüğü bir filmle karşı karşıyayız. En yakın arkadaşının ölümünden sonra ona ait bir oyun arşivinde Stay Alive isminde bir oyun bulan Hutch arkadaşları October, Phineus, Frankie, arkadaşının cenaz-esinde tanıştığı esrarengiz sarışın Abigail ve herkesin isteyeceği türden bir adam olan patronu Miller ile oyunu oynamaya karar verir. Böylece kötü günlerin ardından hem

bir morel hem de o oyunu oynarken ölen arkadaşını anmak isteyen Hutch farkında olmadan kendisi dahil 6 kişinin başını oldukça büyük bir belaya sokacaktır.İlk başlarda eğlenceli olan oyun zamanla gerçek bir ölüm kalım savaşına dönüşecektir.Hutch ve arkadaşları kontrolleri dışında ki bu oyunda hayatta kalabilecekler midir?Bu ay mitoloji köşesinde hayatını anlatamaya çalıştığım Kontes Elizabeth Bathory ile ilgili olan bu film benim gibi bilgisayar oyunlarından hoşlananlar için oldukça eğlenceli. Sakin bir gece, oyuna filmi izleyerek dahil olmanızı öneririm.

Page 56: Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

56 büt dergisi şubat sayısı