biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de....

14
İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ GAZETESİ OCAK 2012 - 2. SAYI Anayasa yapım sürecinde Avrupa ekonomisi çöküyor Dünya ekonomilerini sarsan küresel ekonomik kriz Yunanistan ve İtalya’nın ardından İspanya, Portekiz ve Belçika’yı da etkisi altına aldı. Ziller bu kez Avrupa için çalıyor. 2’de iPhone4’den 4S’e neler değişti? Bilgisayarla konuşma hayali gerçek oldu. Siri sizin için istediğiniz hemen hemen her şeyi internette bulabiliyor, sorularınızı cevaplıyor, sizinle muhabbet dahi edebiliyor. 5’te. Ayasofya efsaneleri Hz. İsa’nın beşiği, Hz. Hızır’ın namazı, gizli ayinleri, terleyen direği… Pek çoğunuzun birçok kez gezip gördüğü Ayasofya’ya bir de efsanelerin gözünden bakın. Okudukça şaşıracaksınız. 8’de. Binamız her gün bine yakın öğrenciye, hoca- larımıza, idari personele ve birinci kattaki Diş Hastanesi’ne gelen hastalara ev sahipliği ya- pıyor. Renkli, canlı lobimiz ve koridorlarımız- da kıyafetleriyle dikkatimizi çeken arkadaş- larımızın izini sürdük, onlara nereden neler aldıklarını sorduk. 14’de. biz de varız! T ürkiye’de bir üniversitede ilk kez öğrenciler anayasa yapım ça- lışmasına ortak oluyor. Medipol öğrencileri yeni anayasadan beklentilerini web sayfası ve kurulan masa üzerinden iletiyor, ken- disi için ne talep ettiğini anlatıyor. “Kendin için ne talep ediyorsun?sloganı ile yürütülen projede; öğrenciler, akademisyenler ve idari personel yeni anayasadan beklentilerini anlatacak. Gelen talep- ler değerlendirilip sistematize edilecek ve üniversitenin yeni ana- yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla- yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı. Genç Fe- nerbahçeliler ve çarşı grubu da onlarla reka- bette. Tümü bir araya geldi ve Medipost ob- jektiflerinin dostluk fo- toğrafına katıldı. 3’de. Medipol’ün trendleri Uzakdoğu’da bir İstanbul beyefendisi: Ertuğrul Takvimler 16 Eylül 1890’i gösterirken, dev dalgalar arasında saman çöpü gibi savrulan ihtiyar gezgin Ertuğrul Fırkateyni, Funagora kayalıklarına bindirdi. Gemi su alınca, suyla temas eden makine dairesindeki kazanlar korkunç bir gürültüyle patladı; emektar Ertuğrul paramparça oldu. 6’da. Medeniyetlerin beşiği: Antakya St. Pierre Kilisesi, Mozaik Müzesi, Habib Neccar Camii ve yöresel evleri ile Antakya sizi çağırıyor. Oruk, Tepsi Kebabı, Antakya’nın başyemeği olarak anılan Aşur, künefe ve Zahter Salatasını tatmadan dönmeyin. 9’da. Öğrenci sofrası Mutfağı ve değişik lezzetler denemeyi seven arkadaşlar için sofralarını zenginleştireceğini düşündüğüm özgün tarifleri paylaşıyorum. Zaman darlığınızı düşünerek oldukça pratik hale getirdiğim yemekleri maksimum 15 dakikada pişmeye hazır hale getirebilirsiniz. 12’de. 90’ların en iyi 30 filmi Eğer hala aralarında izlemedikleriniz varsa hemen koşup izlemelisiniz. 10’da. Taraftar verdi ses Her ne ka- dar boyunuzu aşan kitapla- rınız, kafanızı soru işaretleriy- le donatan ders- leriniz olsa da bir hukuk öğrencisi de film izleyebilir, roman oku- yabilir. Hatta bu sosyal aktiviteyi mesleki anlamda bir referansa dönüştürebilir. Sizin için oku- duk araştırdık. İşte başarılı hu- kukçuların okudukları kitaplar, izledikleri filmler… 7’de. Bir hukukçunun okuması gereken 5 kitap, izlemesi gereken 5 film

Transcript of biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de....

Page 1: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ GAZETESİ OCAK 2012 - 2. SAYI

Anayasa yapım sürecinde

Avrupa ekonomisi çöküyor

Dünya ekonomilerini sarsan küresel ekonomik kriz Yunanistan ve İtalya’nın ardından İspanya, Portekiz ve Belçika’yı da etkisi altına aldı. Ziller bu kez Avrupa için çalıyor. 2’de

iPhone4’den 4S’e neler değişti?

Bilgisayarla konuşma hayali gerçek oldu. Siri sizin için istediğiniz hemen hemen her şeyi internette bulabiliyor, sorularınızı cevaplıyor, sizinle muhabbet dahi edebiliyor. 5’te.

Ayasofya efsaneleri Hz. İsa’nın beşiği, Hz.

Hızır’ın namazı, gizli ayinleri, terleyen direği… Pek çoğunuzun birçok kez gezip gördüğü Ayasofya’ya bir de efsanelerin gözünden bakın. Okudukça şaşıracaksınız. 8’de.

Binamız her gün bine yakın öğrenciye, hoca-larımıza, idari personele ve birinci kattaki Diş Hastanesi’ne gelen hastalara ev sahipliği ya-pıyor. Renkli, canlı lobimiz ve koridorlarımız-da kıyafetleriyle dikkatimizi çeken arkadaş-larımızın izini sürdük, onlara nereden neler aldıklarını sorduk. 14’de.

biz de varız!

Türkiye’de bir üniversitede ilk kez öğrenciler anayasa yapım ça-lışmasına ortak oluyor. Medipol öğrencileri yeni anayasadan

beklentilerini web sayfası ve kurulan masa üzerinden iletiyor, ken-disi için ne talep ettiğini anlatıyor. “Kendin için ne talep ediyorsun?”

sloganı ile yürütülen projede; öğrenciler, akademisyenler ve idari personel yeni anayasadan beklentilerini anlatacak. Gelen talep-ler değerlendirilip sistematize edilecek ve üniversitenin yeni ana-yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de.

ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı. Genç Fe-nerbahçeliler ve çarşı grubu da onlarla reka-bette. Tümü bir araya geldi ve Medipost ob-jektiflerinin dostluk fo-toğrafına katıldı. 3’de.

Medipol’üntrendleri

Uzakdoğu’da bir İstanbul beyefendisi: ErtuğrulTakvimler 16 Eylül 1890’i gösterirken, dev dalgalar arasında saman çöpü gibi savrulan ihtiyar gezgin Ertuğrul Fırkateyni, Funagora kayalıklarına bindirdi. Gemi su alınca, suyla temas eden makine dairesindeki kazanlar korkunç bir gürültüyle patladı; emektar Ertuğrul paramparça oldu. 6’da.

Medeniyetlerin beşiği: AntakyaSt. Pierre Kilisesi, Mozaik Müzesi, Habib Neccar Camii ve yöresel evleri ile Antakya sizi çağırıyor. Oruk, Tepsi Kebabı, Antakya’nın başyemeği olarak anılan Aşur, künefe ve Zahter Salatasını tatmadan dönmeyin. 9’da.

Öğrenci sofrasıMutfağı ve değişik lezzetler denemeyi seven arkadaşlar için sofralarını zenginleştireceğini düşündüğüm özgün tarifleri paylaşıyorum. Zaman darlığınızı düşünerek oldukça pratik hale getirdiğim yemekleri maksimum 15 dakikada pişmeye hazır hale getirebilirsiniz. 12’de.

90’ların en iyi 30 filmi Eğer hala aralarında izlemedikleriniz varsa hemen koşup izlemelisiniz. 10’da.

Taraftar

verdises Her ne ka-dar boyunuzu aşan kitapla-rınız, kafanızı soru işaretleriy-le donatan ders-leriniz olsa da bir hukuk öğrencisi de film izleyebilir, roman oku-yabilir. Hatta bu sosyal aktiviteyi mesleki anlamda bir referansa dönüştürebilir. Sizin için oku-duk araştırdık. İşte başarılı hu-kukçuların okudukları kitaplar, izledikleri filmler… 7’de.

Bir hukukçunun okuması gereken 5 kitap, izlemesi gereken 5 film

Page 2: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Avrupa’daki kriz derinleşmeyi ve içine yeni ülkeleri katmayı sür-dürüyor. Yunan ve İtalyan başba-kanlarının yerine Brüksel geçmişli iki teknokrat olan Papademos ve Monti’nin getirilmesi krize çözüm olmadı. AB’de her lider ve kurum çözüm arıyor ama henüz ortak nokta bulunamadı. Yatırımcıların AB’ye güveni gün geçtikçe düşer-ken, AMB adına konuşan Alman Merkez Bankası (Bundesbank) Baş-kanı Jens Wideman, traderlerin ar-zuladığı çözüm olan para basarak DİBS satın alma fikrini bir kez daha geri çevirdi. Alman Maliye Bakanı Wolfgang Scheuble, kalıcı Kurtarma Fonu ESM’nin kurulmasının 2013 yılına kadar gecikebileceğini açık-ladı. AB Komisyon Başkan Emanuel Barroso ise ortak tahvil planını bu ay yapılacak birlik toplantıların-da masaya getireceğini tekrarladı. Alman Başbakan Merkel’in partisi

Hıristiyan Demokratlar, isteyen üye devletin gönüllü olarak Euro Para Birliğinden ayrılmasını sağlayacak bir teklifi benimsedi. Teklif şimdi di-ğer koalisyon ortaklarının görüşüne açılacak. Ancak tüm bu gelişmeler-de ortaya uzlaşma çıkmıyor. Ama Almanya ve AMB dışında tüm üye ve kurumlar kısa vadede krizin bit-mesi için tek çarenin AMB’nın para basarak ikincil piyasadan bol mik-tarda DİBD alması gerektiği nokta-sına geldi. Almanya ise tek çözü-mün üye devletlerin para yanında bütçe ve sosyal güvenlik politika-larını uyumlaştırması olduğunda ısrarlı. Bu seçeneğin zayıf noktası ise kurucu sözleşmelerde yapılacak en ufak bir değişikliğin bile 17 üye ülkenin parlamento onayına tabii olması. Açıklanan Eylül ayı sanayi üretimi verisi % 2 aylık gerileme gösterirken OECD tahminine göre AB 2012 yılında sadece %0,3 bü-yüyecek. Derinleşen durgunluğun yanında, bankaların da yoğun stres altında olduğu gözleniyor.

Avrupalı patronlar bile AB’nin ekonomisinin iyileşeceğine inanmıyor

Avrupa’nın en büyük 14 şehri-nin oda başkanına Avrupa Birliği ekonomisinin 6 aylık geleceği için yapılan anketin sonuçları İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) açıklandı. “Ekonomideki gidişattan nasıl etki-lendikleri” sorulan Avrupalı patron-ların yüzde 66’sı, önümüzdeki 6

ay içinde bölgelerinde ekonominin daha kötü olacağı kanaatinde. Ka-tılımcıların yüzde 26’sı söz konusu dönemde ekonomik aktivitelerin aynı kalacağını belirtirken ekono-minin iyileşeceğini söyleyenlerin oranı oranı sadece yüzde 6 oldu.

Yunanistan, İtalya ve diğerleri...

Avrupa ekonomisi hızla bir kao-sun içine sürükleniyor. İrlanda, Yu-nanistan ve İtalya derken diğer Av-rupa ülkeleri de bu kaostan payları-na düşeni alıyorlar. Euro büyük bir sınavdan geçiyor. Yunanistan İsta-tistik Ofisi’nin verilerine göre, ülke-nin gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYH) Temmuz - Eylül dönemini kapsayan üçüncü çeyrekte yıllık bazda %5,2 oranında daraldı. Yunanistan Mali-ye Bakanlığı Ocak- Ekim dönemin-de yıllık bütçe açığının %11 artışla 20,10 milyar Euro olduğunu açıkla-dı. Almanya, Yunanistan’da kuru-lan yeni hükümetin, kemer sıkma tedbirlerini uygulamamak isteme-mesi olasılığına karşı Yunanistan’ın Euro Bölgesinden çıkmasına hazır-lık yapıyor. Moody’s İtalya’nın kredi notunu indirdi, gelecek bir yıl için-de 326 milyar Euro’luk borcu çe-virmek zorunda olan ülkede borç-lanma maliyetleri 1997 yılından beri en yüksek düzeye ulaştı. İtalya gibi İspanya ve Portekiz de yüksek borç oranlarıyla baş etmeye çalışı-yor. Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz’de hükümet düşüren kriz,

Belçikalıları hükümetsiz bıraktı. Euro Bölgesi’ndeki endişeler altın fiyatlarını da en yüksek seviyelere çıkardı.

Wall Street’i işgal et!Wall Street, Amerika’nın New

York şehrinde ülkenin önde gelen finans kuruluşlarının toplandığı so-kak. Aslında kapitalizmin, dünya kapitalizminin merkezi Wall Street. ABD son aylarda “Wall Street’i İş-gal Et” eylemleriyle sarsılıyor. Wall Street, ekonomik kriz ve işsizlikten bunalan Amerikalıların hedefinde. Eylemler toplumun % 99’u adına % 1’i hedef alıyor. Ülkenin ekonomik, sosyal, eğitim ve sağlık sisteminde köklü değişiklikler isteyen protes-tocular, Wall Street’i işgal edinceye kadar eylemlerini sürdürecekleri-ni söylüyorlar. Kimilerine göre bu eylemler kapitalizmin çöküşünün başladığı anlamına geliyor. Konu hakkında gazeteci yazar Dr. Cemil Ertem “17 Eylül’de Wall Street’te başlayıp dünyaya yayılan küresel muhalefeti nasıl okumalıyız?” so-rusuna şu cevabı veriyor: “Bu bir sonuç. Daha önce çeşitli dönemler-de Avrupa’da, özellikle kapitalizm

krizinin yoğunlaştığı yani 1800’le-rin sonlarından itibaren başlayan kapitalizme karşı gösterilere, Paris Komünü gibi önemli ayaklanma-lara baktığımızda, onlardan daha değişik ve yaygın olacağını düşü-nüyorum bu gösterilerin. Bu bir sonuç ama kapitalizmin 21. yüz-yıldaki dönüşümünü anlatan so-nuçlardan bir tanesi. Yaklaşık 250 yıllık bir kapitalist sermaye birikim rejimi değişiyor ve bu anlamda hem kapitalizm sorgulanıyor hem de kapitalizme karşı olanlar kapita-lizmin artık sona ermesi gerektiğini belirtiyorlar. Bu esasında yalnızca siyasi bir çıkış değil, aynı zamanda ekonomik, sosyolojik ve giderek bütün insanları kapsayacak kültürel bir değişimin habercisi.”

Türkiye ekonomik istikrarını koruyor

Türk ekonomisi son dönemde dünyanın parlayan yıldızı. Milli gelir 2300 dolardan 10 bin doların üzerine çıktı. Kabaca söylemek ge-rekirse refah payı 4 kat arttı. Harca-malar kontrol altına alınınca, gelirle gider dengelendi, bütçemiz denk-leşti. Tarihte ilk defa eğitim ve sağlık

Deloitte Türkiye, sağlık ve ilaç harcamalarının Türkiye’deki du-rumunu diğer ülkelerle karşılaştır-malı olarak incelediği raporunda, Türkiye’de sağlık harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranının giderek yükseldiğini or-taya koydu. Türkiye’deki sağlık harcamalarının son 10 yılına ba-kıldığında sevindirici gelişmeler yaşandığını belirten Deloitte Tür-kiye Sağlık ve İlaç Endüstrisi Lideri Güler Hülya Yılmaz, “Kişi başına sağlık harcamalarının 2000 ile 2007 yılları arasında 433 dolardan 767 dolara kadar artış gösterdi. Ancak Türkiye OECD ülkeleri için-de kişi başına sağlık harcamaları tutarı açısından hala son sıralarda. Ayrıca sağlık hizmetlerinde ilaç

temininde yaşanan problemler doğrudan toplum sağlığını etki-lerken sosyal güvenlik sisteminin yeterince adil ve şeffaf olmaması da sektörü olumsuz yönde etkili-yor” dedi. Yılmaz, gelişmiş ülkeler dâhil çoğu ülkede sosyal güvenlik kurumlarının bütçe açığı verdiğini belirterek, “Önemli olan, gösterge-nin verilen bütçe açıklarının oranı ve bu durumun sürdürülebilirliği” diye konuştu.

Sağlık harcamalarına ayrılan pay

Rapora göre, kamunun sağ-lık harcamaları içindeki payı Türkiye’de 2007 yılında yüzde 67,8. Bu oran, sosyal güvenlik an-layışının yerleşik ve kuvvetli oldu-ğu Kuzey Avrupa ülkelerinde yüz-de 85’lere kadar ulaşıyor. Sosyal güvenlik kapsamının dar olduğu ülkelerde (ABD gibi) ise bu oran yüzde 45’e kadar düşüyor. Sağlık hizmetinin kalitesine ve bilinç dü-zeyine işaret eden temel gösterge-lerden biri de bebek ölümü oranı. Türkiye, bu oranda OECD ülkeleri içinde kötü bir performans sergile-se de Sağlık Bakanlığı 2008’de bin-

de 17 olan bu seviyeyi, binde10’a düşürme hedefinde olduğunu ifa-de ediyor.

Sosyal güvenlik harcamalarıTürkiye’de sosyal güvenliğe yö-

nelik olarak merkezi bütçeden ya-pılan transferlerin giderek arttığı ve kayda değer miktarlara ulaştığı gö-rülüyor. Raporda, “Küresel krizin Türkiye’ye etkileri nedeniyle 2009 yılında transferler 52,6 milyar TL olmuş, 2010 yılında 57,7 milyar TL olması planlanmıştır. 2011 bütçesinde ise 62,4 milyar TL ol-ması öngörülmüştür. Burada dik-kat çekici unsur, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun topladığı primlerdeki artışın emekli maaşlarında ve sağ-lık harcamalarında yaşanan artışın

gerisinde kalmasıdır. Emekli maaşı ödemeleri ve sağlık harcamaları 2000-2009 döneminde 10 kattan daha fazla artarken, prim gelirleri ancak 8 kat artmıştır ifadesine yer veriliyor.

Tedavi ve ilaç harcamalarıRapora göre, 2000 yılından

2009 yılına tedavi giderleri 3 kat artarken özel hastanelerden alınan hizmetlerdeki artış dikkat çekiyor. Özel hastane giderleri 2003–2009 döneminde 1,2 milyar TL’den, 3,7 milyar TL’ye artış göstermiştir. 2000–2009 yılları arasında kamu-nun ilaç harcamaları 2 kat artar-ken, bu harcamaların GSYH’ deki payı yüzde 1’den yüzde 1,6’ya çıkmış görünüyor.

02EKONOMI Ocak 2012

Editör: MİNE ORUÇ SAĞLIK YÖNETİMİ 2

Avrupa ekonomisi çöküyorDünya ekonomilerini sarsan küresel ekonomik kriz Yunanis-tan ve İtalya’nın ardından İspanya, Portekiz ve Belçika’yı da etkisi altına aldı. Ziller bu kez Avrupa için çalıyor.

Türkiye’nin Sağlık Ekonomisi Raporu’na göre, Türkiye’de sağlık harcamaları yükseliyor, sosyal güvenliğe yönelik merkezi bütçeden ayrılan pay da giderek artıyor.

Türkiye’de sağlık harcamaları artıyor

MEDİPOSTİstanbul Medipol Üniversitesi Öğrenci Gazetesi

Ocak - 2012, Sayı: 2

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüProf. Dr. Gürkan Öztürk

Yayın KoordinatörüÖmer Çakkal

Grafik - TasarımMurat ÇakırMedicom

Yayına HazırlayanlarAbdülkadir Yıldız, Başak Ülker,

Emine Gül Doğanay, Feride Ağır, Hilal Şahin, Mine Oruç, Münire Yücekaya,

Nurhayat Elif Sifil, Ömer F. Özcelep, Zeynep Çetin, Zeynep Tuğba Yalman

Yönetim Adresi

İstanbul Medipol ÜniversitesiUnkapanı, Atatürk Bulvarı No:27 34083

Fatih-İstanbulTel: 0212 453 48 66

Baskı: Ege Basım Ltd. Şti.Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4 Ege

Plaza Ataşehir/İstanbul Tel: 0216 472 84 01

harcamalarımız askerî harcamala-rın üzerine çıktı. Borç yükümüz % 100’lerden % 40’lara, enflasyon tek haneye indi. İşsizlikte AB orta-laması % 10’un üzerinde bizde % 9.1. Gelişmiş ülkeler küçülürken Türkiye aksine büyüyor.  Merkez Bankası’nın resmi rezerv varlıkla-rı 10 ayda % 7.5 artarak Ekim ayı sonu itibariyle 92 milyar 420 mil-yon dolara ulaştı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin pozitif görünümünün güçlü ekonomiyi yansıttığını kaydet-ti. Moody’s, Türkiye hükümetinin son yıllarda güçlenen bilançosu-nun, ülkenin şoklara karşı dayanma gücünü artırdığını belirtti.

Page 3: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerinde eği-tim gören birinci sınıf öğrencileri, düzenlenen törenle beyaz önlükle-rini giydi. 5. Kat büyük amfide yapı-lan önlük giyme töreninde Medipol yönetimi ve hocaların büyük bir kıs-mı tam kadro hazır bulundu.

Rektör Prof. Dr. Sabahattin Aydın, Rektör Yardımcısı ve Genel Sekreter Prof. Dr. Ömer Ceran, Genel Sekre-ter Yardımcısı Zeki Ağralı ve Fakül-teler Sekreteri İsmail Kaynar’ın yanı sıra Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Naci Karacaoğlan, Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsamet-

tin Oktay ve Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şeref Demira-yak ön sıralarda yerlerini aldılar. Programı bazı öğrenci velileri de izledi. Konuşmalarının ardından öğrenciler tek tek sahneye davet edilerek hocaları tarafından öğren-cilere beyaz önlükleri giydirildi.

Davetliler törenin ardından ve-rilen kokteyle katıldı. Medipol’ün terasında, arkalarına Süleymaniye Camii, Galata Kulesi ve Topka-pı Sarayı’nı alarak hatıra fotoğrafı çektiren öğrencilere zaman zaman Rektör Aydın ve hocalar da eşlik etti.

Medipol öğrencileri yeni anaya-sadan ne beklediğini anlatıyor.

“Kendin için ne talep ediyorsun?” sloganı ile yürütülen projede; öğ-renciler, akademisyenler ve idari personel yeni anayasadan beklenti-lerini anlatacak. Gelen talepler de-ğerlendirilip sistematize edilecek ve üniversitenin yeni anayasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek.

Üniversitemizin görüşünü birlikte oluşturuyoruz!Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yücel Sayman’ın verdiği bilgi-lere göre amaç, öğrencileri anaya-sa yapma sürecinin içine katmak.

Proje kapsamında lobide masa kurulacak. Masaya uğrayan öğren-ciler yeni anayasadan kendisi için beklediklerini belirtecek. Ayrıca [email protected] adresine mail atarak da görüşler bildirilecek. Top-lanan görüşlerin değerlendirmesini, Hukuk Fakültesi Hocaları yapacak ve anayasada yer alması gereken öz belirlenecek. Hazırlanan me-tin öğrencilere sunulacak ve tekrar görüşler alınacak. Ardından İstan-bul Medipol Üniversitesi’nin yeni anayasa hakkında görüşleri YÖK’e bildirilecek. Medipost, öğrencilere mikrofon uzattı, ilk görüşleri topla-dı. İşte o görüşler:

Yemek Medipol ’de yenir!

Medipost’un ilk sayısında yine âcizane gündeme dair birkaç ke-lam ederken yemek meselesine değinmiş ve yönetimin üze-

rinde durmasını istemiştik. Yemek paralarını pahalı bulduğumuzu her seferinde belirtmemize rağmen dikkate alınmamasını görmek üzüntü verici. Bu yılın başında aksine bir de yüzde 15 zam yapıldı. Hayırlı uğurlu olsun. Bu konuda sanal platformlarda öğrenciler tep-kilerini kendilerince ortaya koydular. Kimileri bu tepkilere katıldı, kimileri yoğun gündemi arasında böyle konularla zihnini yormak is-temedi. Ama sonuçta öğrencilerin yemekhane konusunda sıkıntıları olduğu açık. Öğle yemeğinde 7 liralık ücretin bütçesini zorladığını düşünen öğrenciler, dönerciye gidip 3 liraya döner ekmek ya da dürüm yemeyi sürdürüyorlar. Pilavcı ve börekçi de durum aynı. Vel-hasıl kelam okul haricindeki yerlerde daha ucuza karın doyurmak mümkün. Yönetimin, öğrencisine sağlıklı ve ucuz yemek sunabile-cek bir formül geliştirmesi lazım.

Kavacık muamması

Okulun taşınıp taşınmayacağı ya da bu kadar insanın nereye sı-ğacağı konusunda spekülasyonlar sürüyor. Okul yönetimi ise

bu konuda bir bilgilendirmede bulunmaktan kaçınıyor. Sorunun daha önce parayla ilgili olduğunu zannediyordum. Bizim okulun nüfusu başlangıçta 360 kişiydi. Zaten açık olan katlarda da kullanıl-mayan sınıflar vardı. Yeni gelen öğrencilerle beraber bunların hepsi doldu ve hatta 5. kat bile hizmete açıldı. Bu dolulukta merak edil-meye başlanılan, seneye alınan öğrencilerin nereye yerleştirileceği. Aslında bu konular hakkında söylenilenler komplo teorisi olmaktan öteye de geçemedi. Önce okulun diş hekimliği hariç Kavacık’a ta-şınacağı söylendi (hala böyle bir ihtimal var gibi ama zor olduğu açık). Ardından oranın yeni yıla yetişmeyeceği ve Unkapanı’na yakın bir yerde bina tutulacağı söylentisi yayıldı. Tabi bunlar ister istemez biz öğrencilerde merak uyandıran gelişmeler.

Tüm bunlardan daha çok dikkat edilmesi gereken şeyin, bölümler arası farkın hissettirilmemesi olduğu kanısındayım. Zira bir öğrenci olarak bazı bölümler manzaralı katlarda önlük giyme partileri dü-zenlerken benim ayağımın altından sıramın alınması zoruma gitti. Yer bulma veya yer açma bahanesiyle neden bizi küçük sandalye-lere mahkûm ettiklerini yönetime sormak isterim. Sadece ben değil düşünmeleri gereken 300’den fazla insan var. Bazıları önlükleriyle boy boy fotoğraf çektirirken bize emri vaki yaparak önlük giydirme-leri hiç hoş olmadı.

Yetersiz fizyoterapistler yetişmesin!

Yeni döneme, fizyoterapist meslek yasamızın da çıkmasıyla be-raber giriş yaptık. Söylenenlere göre bu yasa, fizyoterapistlerin

üzerine ayrıca bir sorumluluk yüklemiş ve kendini geliştirme adına fizyoterapistlerin daha dikkatli davranmalarını gerekli kılmış. Mes-leğimizle alakalı açılan bölümler de dikkate alındığında artık Fiz-yoterapistlerin sorumluluklarının bilincinde olarak yetiştirilmeleri de okuduğu okullar açısından önem kazanıyor. Medipol Üniversi-tesi, yapılanmasını tamamlama aşamasında olan bir kurum olarak önemli merkezlerden biri. Ancak belki de bu işlere “kervan yolda düzülür” mantığı ile baktığından olsa gerek, yetersiz alan ve dona-nım sorunu geçen yıldan beri sürüyor.

03GUNDEM Ocak 2012

Editör: ÖMER FARUK ÖZCELEP FİZYOTERAPİ 2

ÖĞRENCİNİN GÜNDEMİAnayasa yapım sürecinde

biz de varız!Türkiye’de bir üniversitede ilk kez öğrenciler anayasa yapım çalışmasına ortak oluyor. Medipol öğrencileri yeni anayasadan beklentilerini web sayfası ve kurulan masa üzerinden iletiyor, kendisi için ne talep ettiğini anlatıyor.

Okulumuzun 2. yılında kulüplerin sayısı 20’ye yaklaştı. Taraftar

grupları da takımlarının destekçilerini bir araya topladı. ultrAslan

grubu 100 kişiden fazla üye toplayarak sarı kırmızı rengi öne çı-

kardı. Genç Fenerbahçeliler ve çarşı grubu da onlarla rekabette.

Tümü bir araya geldi ve Medipost objektiflerinin dostluk fotoğ-

rafına katıldı. (Fotoğraf: Berkan Darıcı - Beslenme ve Diyetetik 2)

İstanbul Medipol Üniversite-si’nin ikinci yılında eğitim-öğretim büyük bir heyecanla başladı. Yak-laşık 900 öğrenci, okulun ilk gü-nünde derslikleri doldurdu.

Tıp, Hukuk, Diş Hekimliği, Ec-zacılık ve Sağlık Bilimleri Fakültesi ile Hazırlık Sınıfı öğrencileri 2, 3 ve 5. kattaki dersliklerde yeni se-zonun ilk derslerine katıldılar.

Öğrencilerin heyecanına eşlik edenlerden biri de Rektör Sabahat-

tin Aydın oldu. Hukuk Fakültesi Dekanı M. Akif Aydın ile birlikte hukuk sınıfının amfisinde sıralara

oturan Rektör Aydın’a Hukuk Fakültesi’nin öteki hocaları da eş-lik ettiler.

Türkiye Fizyoterapistler Derneği (TFD) Bilim Eğitim Araştırma Komis-yonu Koordinasyon Kurulu toplantı-sı, İstanbul Medipol Üniversitesi’nde yapıldı.

Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyote-rapi ve Rehabilitasyon Bölüm Baş-kanı Prof. Dr. Candan Algun’un baş-kanlık ettiği toplantıda Türkiye’de uygulanan fizyoterapi eğitiminde yapılacak değişimler ve Bologna sü-reci tartışıldı. Kurul üyeleri, toplantı sonunda Rektör Sabahattin Aydın’ı ziyaret ettiler.

Tıp ve Diş Hekimliği öğrencileri ilk önlüklerini giydi

YÖK’süz bir üniversite istiyorum

Faik Alper Ersöz

Müslüm KirişçioğullarıHiçbir ayrımcılığın olmadığı bir ülke hayal ediyorum

Pelin Biçer

Eğitimin önündeki tüm engeller kalkmalı

İlk gün, ilk ders…

TFD toplantısı Medipol’de yapıldı

Page 4: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Şizofreni kelimesi, Yunanca ayrık veya bölünmüş anlamına gelen

“şizo» ve akıl anlamına gelen “fre-nos” sözcüklerinin birleşiminden gelir.  Anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. “Ger-çek gerçeklik” normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, “ikinci gerçeklik” sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.

Şizofreni kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zekâ geriliği veya tem-bellik değildir. Önemli ruhsal has-talıklarından biridir. Şizofreni hayat boyu süren bir hastalıktır, doğru teda-viyle kontrol altına alınabilir. Yaygın inanışın aksine şizofreni bölünmüş kişilik değildir. Şizofreni, bir kişinin neyin gerçek neyin hayali olduğunu anlayamadığı bir zihinsel hastalık, bir psikozdur. Zaman zaman psikotik ra-hatsızlığı olanlar gerçekle ilişkilerini kaybederler. Dünya, kafa karıştırıcı düşünceler, görüntüler ve sesler kar-maşası gibi görünebilir. Şizofrenlerin davranışları çok garip hatta şok edici olabilir. Hastalar gerçekle ilişkilerini kaybettiklerinde oluşan ani kişilik ve davranış değişikliklerine psikotik epizod adı verilir. Şizofreninin şiddeti kişiden kişiye değişir. Bazıları hayat-larında tek epizod yaşarken, diğerleri birkaç tane epi-zod yaşar, bu epizodlar arasındaysa nispe-ten normal bir y a ş a m

sürerler. Şizofreni belirtileri nükset-me (relaps) ve duraksama (remisyon) olarak bilinen döngüler esnasında kötüleşebilir ve azalabilir.

Şizofreni nedenleri ve belirtileri nelerdir?

Şizofreninin kesin nedeni tam olarak bilinememektedir. Şizofrenide bilinç ve yönelim genellikle yerindedir. Zekâda belirgin bir geri-leme olmasa da soyutlama yetisin-de zayıflamanın ve belirgin yıkımın görüldüğü kimi süreğen hastalarda zekâda eksilme, gerilik izlenimi edi-nilebilir. Hastanın ilgisi kolayca dağı-labilir, soru-lara

yanıtları geç ya da yanlış olabilir. Şizofrenide; iç görü, düşüncelerin içeriği ve oluşturulması, duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilmesi, algılama, davranışlar ve bilişsel işlev-ler gibi birçok alanda belirtiler ortaya çıkabilir. Şizofreni heterojen görü-nümlü bir hastalık olduğu için tipik bir genel görünüme sahip değildir; bazı hastalarda bazı belirtiler ortaya çıkarken, diğerlerinde başka belirtiler olabilir. Başlıca üç tür belirti vardır.

Pozitif belirtiler: Gerçekle ilişkini-zi kaybettiğinizde olur. Bu belirtiler, normal düşünce ve hislerinize ek olarak ortaya çıkar.

Negatif belirtiler: Duygulanama-dığınızda ve içinize kapandığınızda olur. Bu belirtiler, normalde görül-mesi beklenen davranışlarda azalma veya bunların kaybıdır.

Bilişsel belirtiler: Belleğiniz ve dü-şünmenizde sorunlar yaşadığınızda olur.

Şizofreni türleri:Paranoid şizofreniHebefrenik ŞizofreniKatatonik ŞizofreniAyrışmamış ŞizofreniKalıntı (Rezidüel) Şizofreni

Tıbbi bir tabir olmamakla birlik-te sürmenaj, yoğun çalışan özellik-le erkeklerde görülen bir çeşit zi-hin yorgunluğuna verilen isimdir. Sınav döneminde çok çalışmak-tan uykusuz kalmaktan dolayı öğ-rencilerde de sıklıkla görülür.

Belirtileri: Sebebi ve meydana geliş mekanizması tam olarak bi-linmemekle birlikte okuduğunu anlamama, çabuk karar vereme-me, dikkatini toplamakta güçlük çekme, basit cümleleri bile anla-makta zorluk yaşanır. Hastalığın olduğu insanlarda konuşmak iste-meme, yorgunluk görülür. Uyku-suzluk ve baş ağrısına neden olur. Mutsuz, neşesiz ve karamsarlık bir ruh hali yaratır.

Ne yapmalıyız?

Sınav döneminde hepimizin yaptığı hata tüm çalışmayı son an-lara sıkıştırmak yerine daha prog-ramlı bir şekilde kendimizi bir anda

yoğun bir tempoya sokmadan ça-lışmamız gerekir. Zihin yorgunluğu olarak geçen bu hastalık sınav dö-neminde ciddi tehlike oluşturabilir bunu önlemek için kendimize iyi bakmalı bu dönemde iyi beslen-

meli bilgisayar başında fazla vakit geçirmekten kaçınmalı sabahlara kadar ders çalışmamalıyız. Beyni-mizin de bir organ olduğunu ve bir kapasitesi olduğunun farkına vara-rak ona iyi bakmalıyız.

Öğrenciler için büyük bir kurtarıcı ayrıca

en büyük düşman olan fast food yiyecekler as-lında büyük tehlikelere yol açmakta. Okulu-muzda ki yemeklerin pahalılığından dolayı çoğumuz yemeği dı-şarda yemeği tercih ediyoruz. Okulumuzun etrafında da seçenekler kısıtlı olduğu için genelde sağlıklı besinler tüketemiyoruz.

Sabah erken okula geldiğimiz için düzgün bir kahvaltı yapa-madığımızdan dolayı günde sa-dece 1 kere akşam yemeklerinde ihtiyacımız olan besinleri yiye-biliyoruz. Bu yüzden çoğumuz da ya sağlıksız bir şekilde fast food yiyecekler yüzünden kilo alışı ya da öğün atlamadan ve az yemekten kaynaklanan kilo problemleri görülüyor. Bunları önlemek için okulda olduğumuz

zorunlu süreler dışında en azın-dan uykumuzdan biraz feragat edip düzgün bir kahvaltı yapmalı akşam yemeklerine de önem göstermeliyiz.

İleride yol açılabilecek pek çok sorunu gençlik döneminde başlatmak ya da bitirmek bizim elimizde. Kilo problemleri, kalp, kolesterol gibi pek çok ciddi ra-hatsızlıkların en önemli neden-leri düzensiz ve sağlıksız besin alımından kaynaklanmaktadır.

04SAĞLIK Ocak 2012

Editör: EMİNE GÜL DOĞANAY HEMŞİRELİK 2

Şizofreni, bir kişinin neyin gerçek neyin hayali olduğunu anlayamadığı bir zihinsel has-talık, bir psikozdur. Dünya, kafa karıştırıcı düşünceler, görüntüler ve sesler karmaşası-gibi görünebilir. Şizofrenlerin davranışları çok garip hatta şok edici olabilir

Şizofreni nedir?

Sürmenaj nedir?Hastalığın olduğu insanlarda konuşmak istememe, yor-gunluk görülür. Uykusuzluk ve baş ağrısına neden olur. Mutsuz, neşesiz ve karamsarlık bir ruh hali yaratır.

Fast foodKa

rikat

ür: M

ünire

Yüc

ekay

a

Page 5: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Az çok teknoloji ile ilgilenen herkes bilir ki bundan birkaç

ay öncesinde bütün Apple fanları büyük bir heyecanla yeni iPhone’un gelmesini beklemekteydi. Apple bir bağlamda fanlarını hayal kırıklığına uğrattı. Bir ara ürün olan iPhone4S’i piyasaya sürdü. iPhone fanları bu duruma forumlarda büyük tepki gösterdiler. Haksız da sayılmazlar aslında. Bazı uyanık forum sahipleri sitelerinin hitlerini artırmak amacıy-la iPhone5’in özelliklerini, piyasaya sızdırıldığını vs. söylemiş, asparagas haberlerle dikkat çekme amacı güt-müşlerdi. Birçoğu başarılı da olmuş-tu. Facebook dünyasında iPhone5 ile ilgili videolar rekor derecesinde do-laşmıştı. Hologram klavye konusunu bazılarınız hatırlayacaktır. Fakat bü-tün bunların aslı astarı yokmuş, tabi biz bunu Apple iPhone4S’i tanıttığın-da anlamış olduk. Ne yalan söyleye-yim zaten hologram klavye bana çok abartılı bir özellik gibi gelmişti. Sanki

bizim teknolojimiz henüz hazır de-ğil gibi buna. Durumu kısaca böyle özetleyebiliriz. Peki, gelelim şimdi realiteye: iPhone4 nerelerdeydi, iP-hone4S nerelerde?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki iki telefonun tasarım açısından hiç bir farkı yok. Kullanıcıları belki de en çok heyecanlandıran olay, tasa-rım yenilikleridir. Bu yüzden 4S pek olumlu karşılanmadı biraz da. İki te-lefon arasındaki tek fark 4S’in 4’ten 3 gram daha ağır olması. Yani asıl fark yalnızca telefonların hardware kısım-ları. Dikkati çeken en büyük yenilik, yepyeni Dual-Core A5 işlemci oluyor. iPhone4’un sahip olduğu A4 işlemci ile kıyaslandığında bu işlemci daha hızlı. Sıradan işlemler yaparken bunu hissetmek kolay değil fakat işlem yükü ağır olan oyunlar oynadığınızda far-kı görebilirsiniz. iPhone4S ile gelen diğer bir yenilik ise kamera iyileştir-meleri. Artık iPhone’ların da 8 meka-piksel bir kamerası var. Aynı zamanda yüz tanıma sistemi de eklenmiş, sa-nırım bu yalnızca yazılımsal bir ye-nilik. 1080p video kaydedebilme ve video stabilizasyonu da diğer kamera iyileştirmeleri arasında. iPhone4 ile 720p’idi bu rakam. Panele geldiğimiz-de ise iki telefon arasında hiçbir fark-lılık olmadığını görüyoruz. iPhone4S piyasaya sürüldüğünde telefon işiyle profesyonel olarak ilgilenenler hemen parçalayıp iPhone4 panelini 4S’de ça-lıştırma girişiminde bulundular. Başa-rılı da oldular. Yani ekranda aldığınız görüntü iki telefonda da aynı. Fakat bunu telefon eline geçtiğinde fotoğraf çekerek test etme girişiminde bulunan bazı kullanıcılar reddettiler. Atladıkları bir nokta vardı, o da kameraların fark-

lı olmasıydı. İki aynı image dosyasını iki telefonda da açtığınızda birbiriyle tamamen aynı olan iki görüntü elde ediyorsunuz. Yani ekranda herhangi bir farklılık yok.

Gelelim kullanıcıları en çok he-yecanlandıran yeniliğe; Siri. Her ne kadar benzer bir teknolojiyi Micro-soft da geliştirmiş olsa da TellMe, Siri kadar başarılı değil. Eski uzay temalı filmlerde görmeye alışık olduğumuz bilgisayarla konuşma hayali gerçek oldu. Siri sizin için istediğiniz hemen hemen her şeyi internette bulabiliyor, sorularınızı cevaplıyor, istediğiniz yere sizi götürebiliyor, sizinle mu-habbet dahi edebiliyor. Unutmamak gereken bir şey var ki Siri için Apple “Henüz tam sürüm değildir, betadır” açıklamasında bulundu. Yani bu de-mek oluyor ki bir sonraki Siri şuanda elimizde olandan kat kat daha iyi olacak.

TellMe ile Siri’ye kısacık baka-cak olursak şunu söyleyebilirim ki neredeyse karşılaştırılamazlar bile. TellMe’nin insanı kanser eder dere-cesinde anlama problemi var. Siri ise

hangi aksanla konuşursanız konuşun hemen hemen söylediğiniz her şeyi anlıyor. TellMe bir şeyi anlamadığını da anlayamıyor, saçma sapan şeyleri internette aratıyor. Kesinlikle başarısız.

Siri için söylenebilecek pek bir şey yok. Denenip görülmesi gerek. Yalnız şuanda Türkçe desteği yok maalesef. Apple’ın Türkiye üzerine pek yatırım yapmamasının cereme-sini çekiyoruz. Şu anda Siri yalnızca İngilizce (Amerika, İngiltere ve Avust-ralya aksanları), Fransızca ve Alman-cayı desteklemekte. 2012 yılında ise bunların arasına Japonca, Çince, Korece, İtalyanca ve İspanyolca da eklenecek.

Peki, bütün bunlar düşünüldü-ğünde iPhone4 varken iPhone4S alınır mı? Eğer Apple kullanmayı seviyorsanız, iPhone3G ya da daha eski bir modele sahipseniz ve yeni bir iPhone almayı düşünüyorsanız 4S alınabilir. Çünkü 4S ile iPhone4 arasındaki fiyat farkı pek fazla değil. Fakat iPhone4 sahibiyseniz sizlere iPhone5’i beklemenizi öneririm. Siri

sizin için çok kullanışsız olacaktır. Çünkü Türkçe dil desteği yok ve aynı zamanda hackerlar Siri sunucularına bağlanabildiklerini açıkladılar. Bu de-mek oluyor ki yakın zamanda iPho-ne4 ile de Siri kullanabiliriz. Yalnızca işlemci ve kamera farkları için telefon değiştirmenin çok da elzem olduğu-nu düşünmüyorum.

iPhone5 ne zaman geliyor?

Bu soruya kesin bir yanıt vermek imkânsız. Fakat daha önce iPho-ne3Gs ile iPhone4’ün piyasaya sürül-mesi sürelerini karşılaştırınca henüz 9 aya yakın bir süre var diyebiliriz.

iPhone5’den beklentilerimiz nedir?

Öncelikle öyle sanıyoruz ki yeni bir tasarım gelecektir. Zira artık bu tasarımdan sıkıldı kullanıcılar. Belki daha büyük bir ekranla karşılaşabi-liriz. A5 işlemcinin bu telefonda ko-runacağı düşünülmekte ve kamera da muhtemelen aynı olacaktır. RAM miktarında biraz artış gözlenebilir belki. Yepyeni bir Siri ile karşılaşma olasılığımız yüksek. Bunların yanında piyasada dolaşan videolarda gördü-ğümüz hologram klavye gibi büyük sıçramaların olacağını sanmıyorum.

05TEKNOLOJİ Ocak 2012

Editör: ABDÜLKADİR YILDIZ TIP 2

iPhone4’den 4S’e neler değişti?Eski uzay temalı filmlerde görmeye alışık olduğumuz bilgisayarla konuşma hayali gerçek oldu. Siri sizin için istediğiniz hemen hemen her şeyi internette bulabiliyor, sorularınızı cevaplıyor, istediğiniz yere sizi götürebiliyor, sizinle muhabbet dahi edebiliyor.

Kapalı cerrahi tekniklerGüncel 2 tip laparoskopiden bahsedebiliriz. Bun-lardan ilki “Da Vinci” sistemi olarak anılan, her bir cerrahi alet için karında bir delik açılması esasına dayanan tekniktir. Diğer bir teknik ise “Bonati sis-temi” adı ile anılan tek bir delikten içeri itilen çok fonksiyonlu bir aparat ile yapılmaktadır.

Teknolojik gelişmeler hiç kuş-kusuz ki hayatımızın birçok

noktasında bizlere büyük kolaylık-lar sunmaktadır. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana her bir ya-ratıcı aklın koyduğu birer tuğla ile örülen bir duvar gibidir teknoloji. Bu güne kadar yapılan katkılar el-bette tıp alanında da birçok yeniliğe ve kolaylığa kapı açmıştır. Birçok tir. Bunlardan son yıllarda en çok ko-nuşulanı ve en çok fayda sağlayanı belki de kapalı cerrahi tekniklerdir. Kapalı cerrahi teknikten kastımız, neşterle hastanın üst dokusu ve de-risi yarılmadan yalnızca birkaç delik açılarak oralardan içeriye uzatılan cerrahi aletlerle yapılan ameliyat teknikleridir. Bunlara genel olarak laroskopi demekteyiz.

Laparoskopinin tarihi sanılanın aksine eskilere dayanmaktadır. Bu tekniği bir isim üzerine yıkmak ol-dukça zordur. 1902’de Georg Kel-ling ilk defa köpekler üzerinde bu teknik ile bir ameliyat gerçekleş-

tirmiştir. Hans Christian Jacobae-us ise insanlar üzerinde bu tekniği kullanan ilk kişi olarak bilinmekte-dir (1910). Ancak elbette bilgisayar çiplerinin ve görüntüleme teknikle-rinin geliştirilmesi bu alanda adeta bir zıplama meydana getirmiştir. Bunlardan evvel laparoskopi olduk-ça sınırlı bir teknik olmuştur. Birkaç tanı ve çok basit bir iki jinekolojik uygulamada kullanılabilmiştir.

Laparoskopi hakkında ilk yayınla-rı 1950’li yıllarda görmekteyiz. Bu tarihten sonra hekimlerin bu konuya ilgisi daha da artmıştır. 1972 yılı-na gelindiğinde ise, Clarke resmen teknik ile ilgili alet geliştirmiş, ya-yınlamış, markete sunmuş ve hatta patentini dahi almıştır. Bu tarihten günümüze dek çeşitli isimler bu tekniğe katkılarda bulunmuşlardır. Şimdi ise laparoskopi tanıdan öte, birçok ameliyat için kullanılabil-mektedir. Birçok avantaj ve de-zantajı bulunmaktadır. Maharetli ellerle, tıpkı açık ameliyatlarda alı-

nan sonuçlar gibi sonuçlar alınması mümkündür.

Laparoskopi en genel manasıyla karın duvarına istenen kadar delik açılması ve bu deliklerden istenilen cerrahi aletlerin karın boşluğuna ulaştırılıp gerekli işlemlerin yapılma-sına dayanır. Laparoskopi için gerekli olan delikler 3-5 ve 10mm’lik delik-lerdir. Bu haliyle açık ameliyata göre iyileşme süresi bakımından hasta için kat kat daha avantajlıdır. Uygula-

ma aşamasında 2 tip laparoskopiden bahsedebiliriz. Bunlardan ilki “Da Vinci” sistemi olarak anılan, her bir cerrahi alet için karında bir delik açıl-ması esasına dayanan tekniktir. Bu teknikte, açılan deliklerden kamera, vakum pompası, sıvı temizleyici ve kesici aletler gibi aletler karın bölge-sine uzatılmakta ve cerrah bunları iki kumanda ile kontrol etmektedir. Di-ğer bir teknik ise “Bonati sistemi” adı ile anılan tek bir delikten içeri itilen

çok fonksiyonlu bir aparat ile yapıl-maktadır. Bu teknikte cerrah görün-tüyü bir ekrandan elde etmektedir ve oldukça geniş bir görüş açısına sahiptir. Bonati sistemi şuanda omur-ga ile ilgili ameliyatlar için kullanıl-maktadır. Ameliyat sonrası acı, ağrı süresinin az olması, hızlı iyileşme süresi, açılan yaralara bağlı fıtıkların az olması, enfeksiyon riskini düşür-mesi vb. nedenlerle laparoskopi gün geçtikçe önem kazanmaktadır.

Page 6: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

19. asırda, Osmanlı ahalisi Japon kelimesini dahi henüz işitmemiş-ken, Sultan II. Abdülhamid Han, Seiki isimli Japon askerî eğitim ge-misinin Türk sularına girişine çok-tan izin vermişti. Sultan, zamanın dünya dengeleri içinde kendi ülke-sine de yer bulabilme çabasındaki yenilikçi Japon imparatoru Mikado ile dostane ilişkiler geliştirme ama-cıyla, Japon gemisinin komutanını ve beraberindeki üç subayı Yıl-dız Sarayı’na davet ederek, onlara özel ilgisinin işareti olan Osmanlı Nişanı’nı hediye etti (1). Bu sıcak karşılamanın ardından, Japon he-yetlerinin Dersaadet’e gelişleri sık-laştı ve bu temaslar samimi olduğu kadar taraflara diplomatik menfaat-ler de sağladı. Sultanın amacı biraz da düşmanının (Rusya) düşmanı olan Japonya’yı kazanarak, güçlü bir tavır alabilmekti. Öyle ki, Sul-tan II. Abdülhamid Han, o zama-na kadar hiçbir ecnebi devletten nişan kabul etmediği halde, Japon İmparatorluğu’nun en büyük nişanı olan Chrysanthemum’u (Krizantem) kabul etmişti (2).

Japon gemilerinin ziyaretleri kar-şısında, artık bir iade-i ziyaretin ve Japon saraylarında imparatorun kendisine hediye edilmiş bir Os-manlı nişanının boy göstermesi-nin vakti gelmişti. Fakat bunun dış tehditlerin dikkati çekilmeden ya-

pılması gerekiyordu. Bunun için, Mekteb-i Bahriye (Deniz Harp Okulu) öğrencilerinin pratik eğiti-mi kılıfı altında Japonya’ya bir gezi planlandı. Bu yolla aynı zamanda, Japonya gezisinin sefer hattı üze-rinde bulunan ve halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan Hindis-tan, Singapur ve Güney Doğu Asya Adaları gibi ülkelerin limanlarına uğranılarak halklarının Halife’ye olan bağlılıklarının güçlendirilmesi de sağlanmış olacaktı…

Yapılan tetkikler sonucu, gezi için Ertuğrul Firkateyni uygun bulundu. Sefere hazırlandığı sırada 25 yaşın-da bulunan Ertuğrul, Japonya gezisi için seçilmesinden takriben bir yıl evvel onarım ve havuz görmüştü. Özellikle ahşap kısımları yenilen-miş, fakat makine ve kazanlarına dokunulmamıştı. Hazırlıklar ta-mamlandı ve 1863 yılında Kasım-paşa Tersanesi’nde inşa edilen 2344 tonluk Ertuğrul, 607 kişilik mürette-batıyla Temmuz ayının ikinci pazarı (3), halkın coşkulu tezahüratları ara-sında, Piri Reislerin, Murat Reisle-rin, Süleyman Paşaların hatıralarını Aden sahillerinde ve Hint sularında canlandırmak için İstanbul’dan yel-kenlerini fora etti (4).

Ertuğrul, Hindistan Bombay’da, Singapur’da ve Güneydoğu Asya sahillerinde büyük ölçekte bir sevgi seline boca edildikten sonra nihayet Japonya’nın Yokohama limanına demir attı. Japon imparator Mika-do, Osman Paşa’yı ve mürettebatı-nı sarayında kabul etti ve Sultanın emanetlerini teslim aldı. Verilen ziyafete de Osmanlı nişanını ya-kasına takarak girdi. Mürettebat Japonya’da 3 ay özel misafir olarak ağırlandı. Japon devlet adamlarıyla yoğun temaslarda bulundu. Ziyare-tini tamamlayan Ertuğrul müretteba-tı, Bab-ı Âli’den gelen emir üzerine dönüş hazırlıklarına başladı. Ziyaret amacına ulaştı, zira dünyanın diğer

ucuna Osmanlı şânı bırakılmıştı. Artık hareket vaktiydi. Büyük bir törenle veda edilen leventler, çekik gözlü insanlar diyarına “eyvallah” dedi ve Dersaadet’e doğru demir aldı.

Ertuğrul’un hareketinden az bir zaman sonra çıkan şiddetli bir tayfun, gemiyi çok zor durumda bıraktı. Takvimler 16 Eylül 1890’i gösterirken, dev dalgalar arasında saman çöpü gibi savrulan bu ihtiyar gezgin, Funagora kayalıklarına bin-dirdi. Gemi su alınca, suyla temas eden makine dairesindeki kazan-lar korkunç bir gürültüyle patladı; emektar Ertuğrul paramparça oldu. 69 kişinin sağ kalabildiği bu deh-şetli deniz kazasında, Osman Paşa dahil 526 Osmanlı denizcisi, vatan-larından binlerce kilometre uzakta şehadeti yudumlayarak Rablerine kavuştu (5). İmparatorun emriyle sa-ray hekimleri olay yerine intikal etti, yaralılar alınıp tedavi edildi. Bu san-cılı sürecin sonunda gazi leventler 2 Ocak 1891’de İstanbul’a döndüler. Bütün İstanbul halkı sahillere dökü-lerek bu kutlu gazileri kucakladı.

Bu ziyaretten sonra Osmanlı-Ja-pon ilişkileri siyasi yönden istenilen seviyeye ulaşamasa da kültürel ma-nada bu güne kadar uzanan Türk-Japon ilişkilerinin başlangıcı oldu. Bunun bir işareti olarak, facianın ar-dından şehit aileleri için Japonya ge-nelinde bir yardım kampanyası baş-latılıp toplanan para, gazeteci-yazar Şotara Noda ve iş adamı Torajino Yamada aracılığı ile Osmanlı baş-kentine gönderildi. Bu iki misafir, Sultanın özel isteği üzerine devlet adamlarına Japonca öğretmek için uzunca bir süre İstanbul’da kaldı. Kendileri de Türkçeyi mükemmel bir şekilde öğrenmekle kalmayıp Anadolu’da hâkim Müslüman-Türk kültürünün Japonya’da birer anlatı-cısı oldular. Ayrıca Kushimoto şeh-rinde, şehit olan Türk denizcileri için bir şehitlik inşa edildi…

Tüm bu olaylar, günümüze kadar uzanan Türk-Japon ilişkilerinin te-melini oluşturmuştur. Bu tarihlerden sonra cereyan eden Birinci Dünya Savaşı’nda iki ülke farklı saflarda yer alsa da, birebir çatışmaya giril-memiş, Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da Türkiye Cumhuriyeti ile dostluk ilişkileri devam etmiştir. Son yıllarda hızlı gelişme hamleleri ile birer dünya gücü olmaya aday bu iki ülkenin sıcak temasları daha uzun yıllar devam edeceğe benziyor…

Kaynakça1) Lee, Dr. Hee Soo; İslam ve Türk Kültü-rünün Uzakdoğu’ya Yayılması, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara s.72) Lee, a.g.e., s.2113) Mütercimler, Erol; Öke, Mim Kemal; Ertuğrul Fırkateyni Faciası, Türk Dünyası

Araştırmaları Vakfı, İst. /1991, s.34-364) Refik, İbrahim ; Destansı Hüzün, Al-batros Yay.,İst./2008, s.655) Gerede, R. Hüsrev; Mübarek Ertuğrul Şehitlerimiz ve Muhteşem Anıtları, De-niz Kuvvetleri Komutanlığı, ek.413,İst. 1956, s.4-5

06TARİH Ocak 2012

Editör: NURHAYAT ELİF SİFİL DİŞ HEKİMLİĞİ 1

Takvimler 16 Eylül 1890’i gösterirken, dev dalgalar arasında saman çöpü gibi savrulan ihtiyar gezgin Ertuğrul Fırkateyni, Funagora kayalıklarına bindirdi. Gemi su alınca, suyla temas eden makine daire-sindeki kazanlar korkunç bir gürültüyle patladı; bu, emektar Ertuğrul için sonun başlangıcıydı...

Uzakdoğu’da bir İstanbul beyefendisi: Ertuğrul

Başka neler oldu? Ünlü Türk bilgini Kâtip Çelebi, 1648 yılında yazdığı Cihan-nüma isimli eserinde, uzaklarda denizaşırı bir ülkede yaşayan Çapon veya Yapan diye bilinen bir milletten bahseder. “Yaban” kelimesinin bu vesileyle dilimize girdiği de söylenir

1931’de Prens ve Prenses Takamatsu Türkiye’yi ziyaret ederek Atatürk’e onur kılıcı hediye ettiler. Bu kılıç Anıtkabir müzesin-dedir.

Turgut Özal Japonya’ya ilk ziyaretini 1981›de başbakan yardım-cısı olarak yaptı. Japonya’nın ortak olduğu şirket, Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’nü inşa etti

Fatin Rüştü Zorlu, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Abdullah Gül belirli yıllarda Japonya’yı ziyaret etti. Ortak bildiri yayınlandı, kültür alışverişi antlaşması yapıldı. Abdullah Gül, 2010 yılını Japon yılı ilan etti.

Türkiye makine, elektronik aletler, çelik, kimyasal maddeler, ta-şıt ve yedek parça alırken, Japonya’ya balık, krom, halı, tütün ve domates sattı.

1999 depremlerinde Japonya, Türkiye’ye yardım etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 118 yıl önce Japonya suların-da batan Ertuğrul Firkateyni’nin Kushimoto’da bulunan Şehitlik Anıtı’nda düzenlenen anma törenine katıldı. Gül, konuşmasın-da, yaşanan kazada 600’e yakın denizcinin yaşamını yitirmesi-ne rağmen, Kushimoto halkının büyük bir gayretle 69 denizciyi kurtardığını belirterek, “İki ülke arasındaki dostluğun öncüleri olan deniz şehitlerinin aziz ruhlarını şükranla anıyorum. Ertuğ-rul şehitlerimizin hatırasının Türk-Japon halkları arasında mev-cut karşılıklı sevgi ve dostluğun bekçisi olmasını diliyorum” dedi.

Kardeş şehirler: Kuşimoto-Yakakent, Şimonoseki-İstanbul, Kuşi-moto-Mersin, Ena-Hereke, Sagae-Giresun, Tonami-Yalova.

Page 7: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

İŞTE O FİLMLERBeni Suçlu BulunLucchese suç örgütünün 20 üyesi mahkemeye çı-

kartılır. Davalılardan biri olan Jac-kie, kendi savunmasını üstlenme-ye karar verir. 30 yıllık bir cezaya mahkûm olan Jackie’ye aralarında en yakınlarının da olduğu örgüt üyelerine karşı tanıklık etmesi için karşılığında ceza indirimi teklifi ge-tirilir. Ailesine ihanet etmeyi redde-den Jackie, hem davalı hem avukat olarak mahkemeye çıkar.

Şeytanın Avukatı Al Pacino ve Keanu Ree-ves ile soluksuz izlenecek

bir film. Haklı ya da haksız gözet-meksizin kazandığı davalarla dikkat çeken Kevın Lomax kendisine gelen büyük teklifi reddedemeyince haya-tı bir anda kararmaya başlar. Ancak yine de bunda olağanüstü bir ger-çek olmadığı düşüncesindedir. Avu-katlığını yaptığı şirketin patronu onu her defasında kazanılması imkansız davalar ile sınamakta ve Lomax en iyi olma yolunda şeytanın izinde ıs-rarlı yürüyüşünü sürdürmektedir…

Masum Bir Katil Barodan ihraç edilen bir avukat başından geçenle-

ri kaleme almak üzere çalışmalara başlar. Bu sırada tanıştığı bir kişi de onun gibi bir kitap taslağı yazmıştır ve taslağını onun okumasına izin verir. Çok geçmeden de ölür. Bunu fırsat bilen avukat, taslağı kendi yazdığı kitapmış gibi yayınlar. Kitap büyük bir başarı kazanır ancak bu hayal bile etmediği başarıyı kutla-

maya hazırlanırken karşısına hiç beklemediği bir olay çıkar. Kitapta bahsi geçen seri cinayetlerde öl-dürülen beş avukatın uzun süredir aranmakta olan katil zanlısı olarak tutuklanır. Şimdi sıra, kendini savu-narak suçsuz olduğunu ispatlamaya gelmiştir…

Üç Renk Üçlemesi Fransız bayrağının sim-gelediği üç kavram olan

özgürlük, eşitlik ve kardeşlik üze-rine çekilen “Üç Renk” üçlemesi, sinemanın Polonyalı şairi Krzysztof Kieslowski’nin imzasını taşıyor. Yö-netmenin eski evrensel değerleri ele aldığı Mavi, Beyaz ve Kırmızı, izlen-mesi gereken filmlerden.

DavaHukuksal gerilim öyküsü Dava, hırslı bir avukatın

sonradan kendi kişisel savaşına dö-nüşecek olan bir davayı üstlenme-siyle başlayan olayları konu alıyor. Jan Schlichtmann, ülkenin en büyük iki şirketine karşı sekiz aileyi temsil ediyor. Şirketler Massachusetts’in içme suyunu sağlayan Woburn’ü kirlettikleri ve sekiz çocuğun löse-miden dolaylı olarak ölmesine se-bebiyet verdikleri için suçlanıyorlar. Çok basit görünen bu dava, genç avukatın hayatını değiştirecek olan karmakarışık hukuk savaşlarının içi-ne düşmesine yol açıyor…

VE O KİTAPLARDevletPlaton (Eflatun, İÖ yaklaşık 428/7-İÖ yaklaşık 348/7):

Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu (İÖ 387) ve hocası Sokrates’i konuşturduğu “diyaloglar”la felsefeyi yazıya en iyi aktarmış olan ustalardan biri-dir. Sokrates’in Savunması (Apo-logia) ile birlikte diyaloglarının en tanınmışı olan Devlet (Politeia)’te ise Platon, “iyilik”, “eşitlik”, “güç-lülük” ve “haklılık” gibi “insanlık durumları”nı irdeleyerek düşlediği en iyi devletti anlatmış ve bu temel yapıt, ister yanında ister karşısında olsunlar, 2000 yılı aşkın süredir or-taya konan bütün devlet kuramı ya da toplum düzenlerinin başvuru kaynakları arasında yer almıştır.

Fernando Pessoa’nın Son Üç GünüGeç Olmakta, Hint Gece

Müziği, Ufuk Çizgisi gibi kitaplarıy-la tanıdığımız İtalyan yazar Antonio Tabucchi, avant-garde Portekiz ede-biyatının ustası Fernando Pessoa’nın tutkulu bir okuru ve çevirmenidir aynı zamanda. Fernando Pessoa’nın Son Üç Günü’nde, yaşamı boyunca kullandığı takma adlar ve büründü-ğü gizemli kimlikler Pessoa’yı ölüm döşeğinde ziyaret ederler. Tabucc-hi bu küçük başyapıtında, ustasını uğurlarken 20. yüzyılın büyük ya-zarlarından birinin düşsel yaşam öyküsünü dile getirir.

Suç ve Ceza

Raskolnikov yürürken, “Acaba neredeydi?” diye

düşündü. Nerede okumuştum, hani bir idam mahkûmu, ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: “Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabi-leceği, dar bir çıkıntıda, dört bir ya-nım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir fırtınayla sarılmış va-ziyette yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış top-rakta durmam da gerekse, o şekilde yaşamak, şu anda bir saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir?” Yeter ki yaşasındı, sırf yaşasın! Nasıl olursa olsun, ama yeter ki yaşasın!

Nietzsche Ağladığında Nietzsche’nin hayatını ve

düşüncesini, psikanalizle harman-layarak anlatan bir romandır. Roma-nın ortamı psikanalizin doğumu ön-cesinde olan 19. yüzyıl Viyana’sıdır. Dönemin ünlü şahısları Josef Bre-

uer, Sigmund Freud, Lou Salome kitabın yan karakterlerini oluşturur. Roman bu gerçek kişilerin bilimsel, felsefi, sosyal görüşlerini Nietzsche ile kurgulanmış olay örgüsü içinde kimi zaman gerçek kimi zaman sa-dece kurgusal bir şekilde iletir. Bü-yük bir başarı yakalayan eser birçok dile çevrilmiştir.

Dünyadaki En Büyük SatıcıOg Mandino, 22 dile çev-

rilmiş ve 36 milyondan fazla satmış 18 kitabın yazarıdır. Esinlendirici kişisel gelişim kitapları alanında dünyanın en çok okunan yazarı olan Og Mandino, aynı zamanda İngilizce konuşan dünyada en sevi-len konuşmacılardan biridir. Önem-li olan bugün ne olduğunuz değil, yarın neye başlayacağız? Deve ço-banı küçük Hafid’in ustası büyük tacir Patros’dan devraldığı, başarı ve mutluluğun sırlarını gizleyen on parşömen... Hafid’i Dünyadaki En Büyük Satıcı yapan yüzyılların bilgeliğini içeren hayat felsefesi... Aslında hepimiz bir “satıcı” değil miyiz? Hayattaki başarı ve mutlu-luğumuz büyük ölçüde kendimizi başkalarına nasıl “sattığımıza” bağ-lı değil mi? Hafid’i başarılı kılan ilkeler size de yardımcı olacak ve coşkuyla hayatınızı dönüştürmeye başlayacaksınız.

07HUKUK Ocak 2012

Editör: HİLAL ŞAHİN HUKUK 1

Bir hukukçunun izlemesi gerekenokuması gerekenHer ne kadar boyunuzu aşan kitaplarınız, kafanızı soru işaretleriyle donatan ders-leriniz olsa da bir hukuk öğrencisi de film izleyebilir, roman okuyabilir. Hatta bu sosyal aktiviteyi mesleki anlamda bir referansa dönüştürebilir. Sizin için okuduk araştırdık. İşte başarılı hukukçuların izledikleri filmler, okudukları kitaplar…

5 FİLM

KİTAP

1

2

2

34

5

3

4

5

1

Karik

atür

: Mün

ire Y

ücek

aya

Page 8: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

BİZANSLILARIN ve Türklerin en büyük mabetlerinden Ayasofya hakkında, inşa yıllarından başlaya-rak birçok efsaneler dile getirilmiştir. Akşemseddin’in ilk tefsir dersini ver-diği pencere, soğuk pencere ismiyle anılmaktadır. Bu pencereden esen serin rüzgârın ilahiyat tahsil edecek talebeye zihin açıklığı verdiği inancı beslenirdi.

Ayasofya’nın güney tarafındaki dehlizlerde bulunan oyuk bir taş, Hz. İsa’nın beşiği olarak gösteril-mekteydi. Kadınlar yeni doğmuş rahatsız çocuklarını bu beşiğe ko-yunca sıhhat bulacaklarına inanı-yorlardı.

Müslümanların inanışlarına göre Hızır, Ayasofya’da top kandilin al-tında namaz kılardı. 40 sabah aynı yerde namaz kılanların Hızır’a rast-lamaları mümkündü. Hızır genel-likle bir derviş kılığında görünürdü. Eğer o anda tanınır ve eline sarılırsa dilenilen şey olurdu.

Orta cümle kapısı üzerinde sarı pirinç tabuta benzer bir uzun san-duka vardır. İçinde Kraliçe Sofya’nın naaşı mumya olarak defnolunmuş-tur. Pek çok kişi bu sandukaya do-kunmaya cür’et ettiklerinde caminin içinde büyük bir deprem ve velvele peyda olduğundan vazgeçmeye mecbur kalmışlardır. Bunun üstün-de “amud-u sagirmlerin (küçük di-reklerin) takı üzere bir mermer kita-be içinde Kud-sü Şerif’in eski kıblesi tasvir olunmuştur. İçi türlü cevher-lerle süslenmiştir. Bu dahi tılsımdır. Kimse dokunmaya cesaret edemez.

Yukarı mahfilin doğu tarafında mermer döşeme üzerinde yazılı

bir taş vardır. Taşın üstünde 1205 Haziran’ın 1’inde ölen Ehlisalib reisi Hanri Dandalo ismi yazılıdır. Dandalo buraya gömülmüştü. La-hid içinde bulunan zırhı ve arması Fatih tarafından ressam Bellini’ye hediye olunmuştur.

Evliya Çelebi unutkanlık hastalı-ğına tutunanların Ayasofya kubbe-si ortasındaki altıntop altında yedi kere sabah namazı kılıp dua etmele-ri ve her vakitte yedişer siyah üzüm yemeleriyle dertlerinin iyileşeceğini yazmaktadır.

Kıble kapısının kanatları Nuh Peygamber’in gemisinin tahtasın-dan yapılmıştır diye efsane vardır. Tacirlerin, kaptanların o kapının önünde namaz kılıp ellerini kapının tahtasına sürmeleri ve Nuh Peygam-ber ruhuna bir Fatiha okuyup sefere çıkmaları uğurlu sayılırdı.

Yürek oynamasına ve nefes darlı-ğına uğrayanların Ayasofya içindeki kuyunun suyundan sabah erkenden aç karnına üç kere içerlerse iyileşe-ceklerine inanılırdı.

Gizli ayinBir başka olay, Kanuni Sultan Sü-

leyman döneminden. Gece bir der-viş grubu camiye ibadet etmek için geliyormuş. Uzaktan Ayasofya’nın bütün ışıklarının yandığını görmüş-ler, içeriden ilahi sesleri geliyormuş. Dervişler korkup içeri girmemiş-ler, olay padişaha iletilmiş. Kanuni adamlarıyla bizzat gelmiş ve dışa-rıdan olayı aynen görmüş. Sonra içeri girilmesini emretmiş ama içeri girenler kimseyi bulamamışlar. Her yer kapkaranlıkmış…

Terleyen direkAyasofya’nın kıble tarafındaki

kapılarından soldan sayılınca so-nuncusunun iç tarafında bir mermer sütun var. Bu sütunun en büyük özelliği kış ve yaz nemli olması. Bu

yüzden bu sütuna “terleyen direk” deniyor. Sütunun zemininden baş-layarak bir buçuk metrelik bir kısmı bakır plakalarla kaplı. İnanca göre sürekli baş ağrısı çekenleri, sindirim sistemi hastalıkları olanları ve sıtma-ya tutulanları bu direk tedavi ediyor. Önce iki rekât namaz kılınıyor, son-ra hasta avuçlarını önce bakır pla-kalara sonra da yüzüne sürüyor. Bu hareket üç kez tekrarlanınca hasta-lıklar iyi oluyor. Ayrıca elleri çok ter-leyen kimselerin, direğin üzerinde bulunan deliğe parmaklarını sok-tukları ve artık ellerinin terlemediği birçok defalar görülmüş…

Terlemenin nedeni…İnanışa göre, Ayasofya’nın büyük

kubbesi bir depremde yıkılınca, 300 rahip Mekke’ye gitmiş ve orada zemzem suyundan almışlar. Bunu Mekke toprağı ile karıştırıp, bu sü-tunun altına harç olarak koymuşlar. Sütunun bu yüzden “terlediğine” inanılıyor. Bir başka inanca göre de Hızır Peygamber, parmağını Aya-sofya’daki deliğe sokmuş ve binayı Mekke’ye yöneltmiş yani Kıbleye çevirmiş. Terleyen direğin ya da di-ğer adıyla ağlayan direğin öyküsü, görüldüğü kadarıyla Osmanlı döne-minde ortaya çıkmış. İslam inançla-rıyla beslenmiş. Sütunun yapısının gözenekli olduğu ve kılcal damarlar yoluyla temeldeki suyu emdiği ve bu yüzden terlediği, en geçerli bi-limsel açıklamalardan biri.

08GEZİEditör: ZEYNEP TUĞBA YALMAN BESLENME VE DİYETETİK 1

Ayasofya efsaneleriHz. İsa’nın beşiği, Hz. Hızır’ın namazı, gizli ayinleri, terleyen direği… Pek çoğunuzun birçok kez gezip gördüğü Ayasofya’ya bir de efsanelerin gözünden bakın.

İ S T A N B U L Ş E H İ R E F S A N E L E R İ

EFSANEYE göre, At Meydanı’nda bulunan Dikilitaş’ın dibinde bakırdan tılsımlı bir el varmış. Hangi tüccar İstanbul’a bir mal getirecek olsa doğruca Dikilitaş’a gider, mala biçtiği değerin tutarını elin içine koyarmış. Bu bakır el, getirilen malın gerçek değerini, avucunu kapatarak bildirirmiş. Günlerden bir gün, Anadolu’dan gelen bir tüccar, satmak üzere yanında getirdiği bir atla birlikte Dikilitaş’a gelmiş ve atın bedelini söylemiş:

“On bin akçe”. Sonrasında da bakır ele parayı say-maya başlamış. Ancak, konulan para kırk akçeyi bul-duğunda el kapanmış. At tüccarı çok öfkelenmiş bu duruma, “Kırk akçe ne demek! Ben bunu on bin akçe-ye bile vermem.” diye sövüp saymış, sonra da hırsını alamayıp bir vuruşta eli kırmış. Çevredeki kollukçular hemen adamı yakalayıp boynunu vurmuşlar. İki gün geçmeden de at ölmüş, derisi de kırk akçeye satılmış.

İSTANBUL’UN fethine ilişkin efsaneleri hem Türk-ler hem de Bizanslı Rumlar da anlatır. II. Sultan Mehmet’in saldırı üzerine saldırı tazelediği, Türk toplarının cehennemi bir ateşle surları dövdüğü ku-şatma günlerinden bir gün, Tanrı bir meleğini Agapi-os adındaki bir keşişe gönderir. Melek, getirdiği tah-ta kılıcı Agapios’a verir ve bunu Bizans İmparatoru Konstantinos Paleologos’a vermesini söyler. Bu kılıç sayesinde Türkler şehri alamayacaklardır. Keşiş Aga-pios, kendisine verilen ilahi görevi yerine getirmek üzere hemen Bizans sarayına gider ve imparatorun huzuruna çıkarak; “Yüce Tanrımız bu kılıcı size gön-

derdi efendimiz. Bu kılıcı alın ve onunla düşmanınız Türkleri yok edin!”Konstantinos Paleologos kılıcı alır, ama tahtadan ya-pılmış olduğunu görünce öfkelenerek keşişe bağırır: “Benim elimde şanlı Davud’un her savuruşta dört mızrak boyu uzayan olağanüstü kılıcı var. Bu tahta kılıç ne işime yarar ki!” Saraydan kovulan ve kalbi kı-rılan keşiş, o üzüntü ve kızgınlıkla doğruca genç Türk padişahının huzuruna çıkar, hikâyesini anlatarak tah-ta kılıcı ona sunar. Genç padişah kutsal armağanı büyük bir sevinçle kabul eder. Kısa bir süre sonra Bi-zans düşer, genç Türk padişahı böylece “Fatih” olur...

SULTAN IV. MURAT, kılık değiştirerek halkın arasın-da dolaşmaktan çok hoşlanırmış. Tebdil-i kıyafet ge-zerken koyduğu yasaklara uyulup uyulmadığını da yerinde denetlermiş. Bir gün yine kılık değiştirerek Üsküdar’dan bir kayığa binmiş. Kayıkta bulunan bir yolcuyla derin bir sohbete dalmış. Padişah, yolcuya kim olduğunu, ne iş yapığını sormuş. “Bana Üsküdarlı Remmal Ahmet Ağa derler. Remil atar, gaipten haber veririm.” demiş. Padişah, meraklanmış ve bir soru daha sormuş: “Madem böyle bir hünerin var, remil atarak padişahın şu an nerde olduğunu söyleyebilir misin?” deyince, Ahmet Ağa, “Elbette söylerim” demiş, remilini atmış. “Benim hesabıma göre padişah şu anda derya üzere olmalı, bir daha bakayım da yerini tam söyleyeyim.” diyen Ağa, attığı remile gözlerini dikmiş ve bir süre şaşkın şaşkın bakınıp, “Tuhaf şey! Padişah bu kayığın içinde görünüyor. Padişah ben olmadığıma göre o sizsiniz!” demiş ve Sultan IV. Murat’ın ayakları-na kapanmış. “Gerçekten hüner sahibiymişsin” diyen Padişah, korkudan beti benzi atan Ahmet Ağa’ya bir

soru daha yöneltmiş. “Daha işin bitmedi. Şimdi bir remil daha at bakalım. Karaya çıkınca benim hangi kapıdan geçerek İstanbul’a gireceğimi söyle. Bunu ya-parsan ödülün büyük olur. Ama yapamadın mı gerisini sen düşün artık!” Ahmet Ağa üçüncü kez remilini at-mış, ama bu kez hiçbir şey söylememiş. Remilde gör-düklerini bir kâğıda yazarak, katladığı kâğıdı padişaha uzatmış. “Hangi kapıdan gireceğiniz bu kâğıtta yazılı hünkârım! Ama sizden dileğim, kapıdan geçip kente girdikten sonra buna bakmanızdır.” Padişah kâğıdı alıp cebine koymuş. Kayık karşı kıyıya varınca kara-ya çıkmış ve yakındaki surlarda nöbet tutmakta olan muhafızlara, surlarda hemen bir kapı açmalarını bu-yurmuş. Muhafızlar, ellerinde kazma kürek hemen işe koyulmuşlar ve kısa sürede surların o bölümünde yeni bir kapı açmışlar. Padişah bu yeni açtırdığı kapıdan İstanbul’a girer girmez cebindeki katlanmış kâğıdı çı-karıp okumuş ve hayretler içinde kalmış. “Yeni kapınız hayırlı uğurlu olsun padişahım!” IV. Murat’ın açtırdığı kapıya, bu nedenle “Yenikapı” adı verilmiş.

Gizemli el

Tahta kılıç efsanesi

Yenikapı’nın adı nereden geliyor?

Page 9: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Antakya, tarihte Roma İmparator-luğu’nun üç büyük kentinden biri ve doğu başkentidir. Hristiyanlığın Kudüs dışında yayıldığı ilk kent An-takya idi. Yakın çağımızın en küçük ve en kısa süreli cumhuriyetidir. Amik Ovası’nın başladığı yerde, Amanos Dağları ile Habib Neccar Dağları’nın ortasındaki vadide ku-rulmuş olan Antakya, inanılmaz bir tarihi zenginliğe sahiptir. Antakya’yı MÖ. 4. yy’da Suriye Kralı 1. Seleu-kos kuruyor ve babası Antiochos’un adını veriyor. MÖ. 64 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanıyor ve bu dönemde gelişerek nüfusu 200 bine ulaşıyor. Antakya’nın bu geliş-mişliği, Akdeniz’le Mezopotamya arasında bir köprü oluşturmasından kaynaklanıyor. Gemiler kıyıdan 29 km. uzaklıktaki bu kente Asi Nehri üzerinden gelebiliyorlardı. Hare-ketli bir ticari hayat ve lüks malların üretimi, şehre büyük bir zenginlik kazandırmıştı. Bu zenginlik döne-mi, şehrin 526 yılındaki deprem-de yerle bir olmasına kadar sürdü. Antakya daha sonra 300 yıl sürey-le Arap-İslam ordularının deneti-

minde kaldı. Ardından da Bizans ve Selçuklu dö-nemi yaşandı. 1516’da Osmanlı şehri oldu. 1918’de Fransız işgali-ne uğradı. 1938’de ba-

ğımsız bir devlet statüsü kazandı. 1939’da da Ha tay Devlet Meclisi ’nin v e r d i ğ i k a r a r l a Türkiye’ye bağlan-dı.

Tarihi doku, camiler ve Antakya evleri, kentin Antakya merkez ola-rak geçen kısmındadır. Antakya’nın tarihi dokusunu tanımak için Asi Nehri’nin üst yanını dolaşmak ge-rekir. Yeni kent, şehre giriş tarafında ve nehre kadar olan bölümdedir. Antakya, farklı dinlerden insanların yıllardır bir arada yaşadığı, dışarı-dan fazla göç almadığı için de fazla bozulmamış bir yapıdadır.

Eski Antakya evleri, kemerli bir yapıyla bir arabanın zar zor geçebi-leceği taş döşeli ara sokaklara açılır. Sokakların ortası, yağmur sularının akabilmesi için geniş bir oluk gibi düşük seviyelidir. Evlerin hemen hepsine bir avluyla girilir. Avluların bazıları merdivenle çıkılan birinci kattadır ve “yaşam” diye nitelenen bölüme bu avlulardan geçilerek girilir. Evlerin dış görünüşü sadedir ama içerideki taş ve ahşap işçiliğiy-le yağlıboya süslemeler göz alıcıdır. Zeminleri, karo taşlar süslemekte-dir.

Kentte görmeye değer tarihi ya-pıların önemli bölümü Kurtuluş Caddesi üzerindedir. Cadde üze-rinde, Ulu Cami, Habib Neccar Camii ve Türbesi, Süveyka Camii ve Katolik Kilisesi görülebilir. Giriş kapısı üzerindeki freskleriyle dikkat çeken Ortodoks Kilisesi ise Kurtuluş Caddesi’ni meydana bağlayan ara caddelerden biri üzerindedir. Eski kentle yeniyi birbirine bağlayan köprü, eski taş köprünün yerine yapılmıştır. Köprü çevresinde tarihi Antakya evlerini görmek mümkün-dür. Antakya Mozaik Müzesi de bu meydandadır.

Antakya Mozaik MüzesiAntakya’da yaşanan zenginlik

ve ihtişam dönemini simgeleyen en güzel eserler, eşi bulunmaz An-takya mozaikleridir. Yörede 1932 yılında başlayan kazılarda bulu-nan mozaikler, Antakya Mozaik Müzesi’nde sergileniyor. Antakya Mozaik Müzesi, sergilenen moza-iklerin büyüklüğü, sayısı ve kalitesi açısından dünyanın en zengin ikin-ci mozaik müzesi sayılıyor.

Mozaikler Grek, Roma ve Bizans dönemine aittir. Samandağ, Harbi-ye ve Antakya’da bulunan hamam, kilise ve evlerin tabanlarını süsle-miş mozaiklerin çoğunda mitolojik konular işlenmiştir. Bu mozaikler paneller halinde sergileniyor. Mü-zede ayrıca heykeller de var ve bunların en önemlisi 3 metre bo-yundaki Apollon heykelidir.

St. Pierre KilisesiZemininde yer yer bozulmuş

mozaik kalıntıları bulunan St. Pier-re Kilisesi, Habib Neccar Dağı’nın eteklerindeki bir mağarada kurul-muştur. Bu mağara, Hristiyanların ilk toplanma yerlerinden biri olarak bilinir. Rivayetlere göre Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Petrus, MS 29-30 yıllarında Antakya’ya gelmiş ve bu mağarayı Hristiyanlığın yayılma-

sı için verdiği vaazlarda kullanmış. Hz. İsa’nın dinine inananlara, ilk defa burada Hristiyan adı verilmiş. Bu yüzden bu mağara kilisesi, Hris-tiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinir ve önem taşır. Bu nedenle Papa 6. Paul bu kiliseyi Hristiyanlar için hac yeri olarak ilan etmiş. Kentte ayrıca An-takya Kalesi, Kaya Mezarları ve Tro-yan Su Kemerleri de görülebilir.

Antakya’nın güneyi: Harbiye ve çevresi

Antakya’nın 10 km. güneyinde şelaleleriyle tanınan Harbiye, an-tik dönemde Daphne (Defne) ola-rak anılıyordu. Roma döneminde Antakyalı zenginler, çağlayanları ve havuzlarıyla ünlü yazlık sayfiye yeri Defne’ye villalar yaptırmışlar. Mitolojide Daphne, Irmak Tanrısı-nın kızı olan bir su perisinin adıdır. Antik Yunan tanrılarından Apollon, Daphne’ye aşık olur. Ama kız onu reddeder. Apollon onun peşine düşer. Daphne kendini kurtarma-sı için toprağa, “Toprak ana, beni sakla” der. Toprak ana Daphne’yi bugün Harbiya çağlayan-larının olduğu yerde bir ağa-ca dönüştürür. Defne ağacı-nın mitolojik hikâyesi işte böyledir. Çağ-layanların bulun-duğu alanda, defne yağı ve defne sabunundan tutun, defneyaprağıyla yapılmış her çeşit krem ya da şampuan bulunu-yor. Harbiye Şelaleleri, yeşillikler içinden dökülen çok sayıda küçük şelalelerden oluşuyor. Şelale çevre-sinde çok sayıda restoran, kafeterya ve otel hizmet veriyor.

Antakya’nın batısı: Samandağ ve Tutis Tüneli

Samandağ’ın 4 km. kuzeybatı-sında, deniz kıyısında Kapısuyu (Çevlik) Köyü var. Burada, dün-yanın ilk tünelini göreceksiniz.

Roma döneminde dağlardan inen suların sürüklediği tortuların lima-nı doldurmasını önlemek için İm-parator Vespesianus tarafından bu tünelin yapımına başlanmış. Tutis zamanında da tamamlanmış. 7 m yüksekliğinde ve 130 metre uzun-luğundaki tünel, Tutis Tüneli olarak anılıyor ve bir mühendislik harikası olarak kabul ediliyor.

İskenderunİskenderun, Antakya’nın ilçesi

olmakla birlikte Antakya’dan çok daha büyük bir endüstri ve liman kentidir. İskenderun, bölgeye MÖ. 333 yılında gelip Pers ordularını

yenen Büyük İskender ta-rafından kurulmuş. Bu

nedenle şehre Ale-xandria denmiş. Sonra da Küçük İskenderiye diye anılmış. Antik dönemden kalan

kalıntılar, kentin An-takya çıkışında görü-

lebilecek şehir surlarıdır.

Ne yenir?Antakya mutfağı oldukça çeşit-

lidir. Yörede Oruk adı verilen içli köfte oldukça lezzetlidir. Yöreye has bir diğer yemek de Tepsi Keba-bı. Antakya’nın başyemeği olarak anılan Aşur da lokanta ve restoran-ların çoğunda bulunuyor. Ve tabi bir de künefe adlı hepimizin bildiği şerbetli tatlıları var. Ayrıca yörede yetişen zahter adındaki bir kekik çeşidiyle yapılan Zahter Salatası da çok lezzetli, mutlaka tadılması ge-reken yiyeceklerin başında geliyor.

09BİR ŞEHİR Ocak 2012

Editör: ZEYNEP TUĞBA YALMAN BESLENME VE DİYETETİK 1

St. Pierre Kilisesi, Mozaik Müzesi, Habib Neccar Camii ve yöresel evleri ile Antakya sizi çağırıyor. Oruk, Tepsi Kebabı, Antakya’nın başyemeği olarak anılan Aşur, künefe ve Zahter Salatasını tatmadan dönmeyin.

AntakyaMedeniyetlerin beşiği:

Görmeden dönmeyin!

Fotoğraflardan bazıları Hatay Dergisi arşivine aittir.

Page 10: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

1. Pulp Fiction - 19942. The Shawshank Redemption - 19943. Fight Club - 19994. GoodFellas - 19905. Groundhog Day - 19936. Reservoir Dogs - 19927. Schindler’s List - 19938. American Beauty - 19999. Se7en - 199510. L. A. Confidential – 1997

11. Jurassic Park – 199312. The Usual Suspects - 199513. The Silence Of The Lambs - 199114. Heat - 199515. The Big Lebowski - 199816. Trainspotting - 199617. The Matrix - 199918. Glengarry Glen Ross - 199219. Clerks - 199420. Fargo - 1996

21. The Thin Red Line - 199822. Terminator 2: Judgment Day - 199123. Unforgiven - 199224. Toy Story - 199525. Boyz N The Hood - 199126. Magnolia - 199927. True Romance - 199328. American History X - 199829. Point Break - 199130. Braveheart - 1995

10KÜLTÜR SANAT Ocak 2012

Editör: BAŞAK ÜLKER BESLENME VE DİYETETİK 1

90’ların en iyi 30 filmitotalfilm.com adlı internet portalı, 90’lı yılların en iyi filmlerini derlediği listede, daha biz çocukken film sektörünü sallayan ya da değeri yıllar sonra anlaşılabilen filmleri derledi. Eğer hala aralarında izlemedikleriniz varsa hemen koşup izlemelisiniz.

Aslında çok kolay gözü-ken fakat asla tam cevabını veremediğimiz “neden” sorusunun cevabının gize-

miyle başladı Dedemin İnsanları. Babam ve Oğlum’da zırıl zırıl ağ-layan her bünyenin yapacağı gibi filme girmeden önce ben de asla o filmin yerini alamayacağını dü-şünmüştüm, ta ki filmden çıkana kadar... Tam ağlamaya başlayaca-ğını hissettiğin anda birden istem-siz olarak kahkaha attırabilen o nadide filmlerden biriydi. Ve gene Çağan Irmak yapmış ya dedirtti, çıktıktan sonra.

Filmin başlarında dış sesimizin sahibi olan Ozan’la tanışıyoruz. Ozan’ı oynayan Durukan Çelik-kaya, rolünün hakkını o kadar iyi veriyor ki filmin ikinci yarısına ka-dar bu küçük çocuğa hiç iyi duy-gular besleyemiyoruz. Hele Meh-met Bey’in yanına çırak olarak aldığı Tahsin’e yaptıkları… Neyse ki filmin son yarım saat, kırk beş dakikasında falan sevmeye başlı-yoruz küçük Ozan’ı.

Durukan’ın yanı sıra esas önün-de saygıyla eğilmemiz gereken bir isim de Çetin Tekindor oluyor. Böyle bir dedem olsa ben onu hiç kızdırmazdım herhalde diye düşünmemizi sağlayan; o güçlü kişilikteki adamın içinde hissettiği gurbet duygusuyla nasıl bir yola sürüklendiğini görmek bizi bu filmde ağlatan unsurların başında geliyor. Ama tabi şöyle de bir ayrın-tı var: Filmin sonunda böyle güçlü bir kişiliğin intiharı seçmesi filmin gerçekliğine biraz gölge düşürüyor. Beklenmiyor böyle bir son.

Tabi de Hümeyra, Gökçe Ba-hadır, Sacide Taşaner ve Yiğit Özşener’i de unutmayalım. Onlar ne büyük oyuncular ki film bo-yunca sizin kendi ailenizi beyni-nizden siliyor ve onlar yerleşiyor-lar kalplerinize ve beyinlerinize. Sanki Yiğit Özşener babanızmış-casına o ağlayınca siz de ağlıyor-sunuz. Gökçe Bahadır o mükem-mel yaptığı şivesiyle kızdıkça siz korkuyorsunuz.

Ve Hümeyra… Yılların hala es-kitemediği o mükemmel oyuncu. Onun hakkında yorum yapmaya ne bizim ne de çok daha ünlü sinema eleştirmenlerinin hakkı vardır bence. Gelmiş geçmiş en iyi aktrislerdendir.

Şimdi filmi izlemeyenler için bu bölüm belki çok ön bilgi gibi olacak ama filmde beni etkileyen yerleri söylemeden geçemeyece-ğim. Eğer filmi hala izlemediyse-niz bu bölümü okumanızı tavsiye etmiyorum:

Öncelikle Yunanistan’a gidi-yoruz. Mübadele sonunda bütün hayatları darmadağın olan küçük Mehmet’in ailesi ve bütün Türk komşuları bir gemiyle Türkiye’ye getirilecektir. Mehmet’in küçük kar-deşi Mustafa yol sırasında hastala-nır. Ve o küçücük bebek gemideki diğer insanlara hastalık bulaştırma-sın diye Ege’nin buz gibi sularına bırakılır annesi tarafından. O be-beğin askerlerin elinde taşınmasıyla nereye gittiğini anladığımızda gö-zümüzdeki akıtmaya hazır bulunan gözyaşlarımız birden birde dökü-lüveriyor bu sahnede. Mehmet’in annesi ve babasını günümüzde

çok daha fazla yükselişe geçen Ezgi Mola ve Mert Fırat oynuyor.

Ozan’daki değişim ise çok ani-den oldu. Onun gibi yaramaz bir çocuğun bir anda uslu, sessiz bir çocuğa dönüşmesi biraz şaşırt-tı açıkçası. Dedesinin kumaşçı dükkânına gelen o yaşlı teyzenin son parasıyla kefenini diktirmesi bizi ağlatıyor. Ozan’ın Tahsin’e bohçanın içine koyduklarını ne yaptıklarını anlatırken ki hali ise bizi gülümsetiyor.

Ve tabi Ozan’ın babasının ge-cenin bir vakti kapı önünde ağlar-ken, dedesinin gelip ona “Olan-ları değiştiremiyorsan bari seni sevenlere sırtını dönme” demesi de çok ayrı bir detay oldu bizim için. Bu bölüm, anlamak isteyen-lerin kolayca anlayabileceği ince-den bir dokundurmaydı.

Filmin iyi bir hikâyesi var. Hem güldürüp hem ağlatıyor. Güzel va-kit geçirmek istiyorsanız bu filmi izleyin derim.

Fuarı 415 bin kişi ziyaret etti12-20 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 30. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, 20 Kasım Pazar akşamı 415 bin okurun ziyaretiyle sona erdi. 610 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzen-lenen İstanbul Kitap Fuarı’nda yurt dışından 35 ülke yer alırken 30 yabancı yazar konuk oldu. Dokuz gün süresince 200 kültür etkinliği gerçekleştirilen fuar, imza günleri ve etkinliklerde yüzlerce yazarın okurlarıyla bir araya gelmelerini sağladı. Ana teması “Umut: Düş mü? Gerçek mi?” ve Onur Yazarının Ferid Edgü olduğu fuar, ARTİST 2011/ 21. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirildi.

Tüm zamanların en iyi gitaristi seçildiDünyaca ünlü müzik dergisi Rolling Stone, efsanevi müzisyen Jimi Hendrix’i tüm zamanların en iyi gitaristi seçti. Dergi, Hendrix’in, “rock müzik konusundaki algıları yıkan, gitarına, stüdyoya ve sahneye yön veren” bir müzisyen olduğunu yazdı. Rolling Stone’un dünyanın önde gelen müzik uzmanları ve gitaristler tarafından hazırlanan listesinde Hendrix’i ünlü İngiliz gitarist, şarkıcı ve besteci Eric Clapton ile İngiliz rock grubu Led Zeppelin›in kurucularından Jimmy Page izledi.

Asya’nın Oscar’ı Bir Zamanlar Anadolu’yaNuri Bilge Ceylan’ın bol ödüllü filmi Bir Zamanlar Anadolu’da, As-ya-Pasifik Film Ödülleri’nde En İyi Yönetmen, En İyi Sinematografi ve Jüri Büyük Ödülü’nü kazandı. Nuri Bilge Ceylan ve son filmi, dört kategoride yarıştığı Asya-Pasifik Film Ödülleri’nde ödüle boğuldu. 2008 yılında Üç Maymun filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü alan Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu’da ile bir kez daha aynı ödüle layık görüldü. Festivalin en önemli ödülü En İyi Film ise Asghar Farhadi’nin A Seperation filmine verildi.

Dünyanın en pahalı fotoğrafıAlman Andreas Gursky’nin Rhein II isimli fotoğrafı, 4,3 milyon dolara alıcı buldu. Christie’s müzayede şirketinin New York’ta düzenlediği açık artırmada satılan fotoğrafın, bugüne dek en pahalıya satılan fotoğraf olduğu belirtildi. Cindy Sherman’ın mayıs ayında 3,8 milyon dolara alıcı bulan Adsız fotoğrafı, en yüksek fiyatlı fotoğraf rekorunu elinde bulunduruyordu. Gursky’nin satılan fotoğrafının dahil olduğu, Ren Nehri’nin panoramik görüntülerinden oluşan serisi 6 fotoğraftan oluşuyor. Serinin 4 fotoğrafı, önemli müzelerde bulunuyor.

Teoman müziksiz yapamadı!Teoman, sevenlerinin karşısına yine bir albümle çıkıyor. Ancak ünlü şarkıcı bu kez Aysel Gürel için şiir okuyacak. Üç yıl önce ölen söz yazarı Aysel Gürel’in unutulmaz şarkıları müzik dünyasına bomba gibi geliyor. Aysel Gürel’in kızları Müjde Ar ve Mehtap Ar’ın öncülü-ğünde hazırlanacak olan Aysel’im adlı albümde Tarkan, Sezen Aksu, Ajda Pekkan ve Şebnem Ferah’ın yanı sıra sürpriz bir isim de katıldı. Bugün Gazetesinin haberine göre müziği bıraktığını açıklayan rock müziğin önemli ismi Teoman, albümde bir şiir okuyacak.

Ankara’nın çıkardığı nadide şa-irlerimizden biridir. İstanbul’daki ilköğreniminden sonra, askeri lise bitirip, yükseköğrenimini de askeri memurlar okulunda yapmıştır. Çeşit-li dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurdu. Ölçülü, uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. Aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu dönem şiirle-rinde garip akımının izleri görülür. Daha sonra yoğun imgelerin ve sim-geci bir söyleyişin etkili olduğu şiir-leriyle “ikinci yeni akımı”nın başlıca şairlerinden biri oldu. 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da vefat etti.

“Valizleri sevmem,ayrılık getirirler...”

HABERLER

Bir şair: Turgut Uyar

Page 11: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Ender Doğan 1970 yılında Malatya’da doğdu. 1996’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sos-yoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1984’te müzik hayatı Eyüp musiki Cemiyeti’nde başladı, İstanbul Üni-versitesi Klasik Türk Musikisi Koro-sunda solist ve Ney sanatçısı olarak sürdü. 1994-1998 arasında TRT İstanbul Radyosunda çalıştı. Çeşitli özel okullarda yedi yıl süreyle fel-sefe hocalığı ve rehberlik psikolojik danışmanlık yaptı. Süheyla Altmış-dört, Bekir Sıtkı Sezgin, Cinuçen Tanrıkorur, Kâni Karaca, Niyâzi Sayın, Aka Gündüz Kutbay ve Sad-rettin Özçimi’den ders aldı. Sûfi Nağmeler, Sana Geldim, Sufi cry out, Nefes, Bir Telden Bir Nefesten, Mim, İrfan Türküleri gibi albümleri var. Ney üretim atölyesindeki ça-lışmalarının yanı sıra bir Tasavvuf Müziği Korosu çalıştırmakta ve Ney dersleri vermektedir. Ender Doğan, Medipost’un sorularını yanıtladı.

Müzik eğitiminizden söz edebilir misiniz?

Eskilerin “alaylı” diye tabir ettik-leri tarzda yetiştim ancak bendeniz aynı zamanda mektepliyim. Kü-çük yaşlarda dini musiki alanında başlayan çalışmalarım daha sonraları Klasik Türk müziği koro çalışmaları, Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda Master ve TRT İstanbul Radyosu’nda Neyzenlik ile devam etti. Ancak müzikteki ge-rek Türk Müziği repertuarı gerekse nazariyat yani Türk Müziği teorisi nota, solfej temelim Eyüp Musiki Vakfı’nda oluşmuştur. Yetişmemde çok büyük emeği olan saygıdeğer Süheyla Altmışdört hocamı bura-da minnetle ve şükranla anmak isterim. Elbette bizim mesleğimizde eğitim dediğiniz zaman yalnızca dersler anlaşılmaz. Hayatın kendisi bizatihi tahsil edilmesi gereken bir mekteptir. Müzikle uğraşan, bu işe

gönül vermiş olan kişiler mutlaka müziğin irtibatlı olduğu kültürel ve sanatsal alanlarla sürekli irtibat ha-linde olmalıdır. Konserler, müzikle ilgili sempozyum, konferans, top-lantı, sohbet vs. her türlü aktivitenin içerisinde bulunmalıdır. İnanınız bu irtibatlar belki eğitimin en mühim yanını oluşturmaktadır. Bendeniz müziğe hayatımın bir parçası ola-rak baktım ve ne öğrendiysem bu faaliyetler içinde öğrendim.

Üniversite eğitiminizi konuşabilir miyiz? Nasıl bir öğrenciydiniz?

1996 İstanbul Üniversitesi Ede-biyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü mezunuyum. Bizim bölüm pek zor değildir. İnsana dair, hayata dair, kültür ve topluma dair birazcık ala-kanız varsa kolaylıkla okuyup biti-rebilirsiniz. Ben severek ve seçerek okudum bu bölümü. Derslerim fena değildi, hocalarımla ilişkilerim iyiydi ve fakülte hayatım boyunca sürekli sosyal ve kültürel faaliyetle-rinin içinde oldum.

Müzik ve eğitim birlikte götürülebilir mi? Eğitimimizden geri kalmadan müzikte ilerleyebilir miyiz?

Kesinlikle mümkün. İşte bunun müşahhas örneği olarak kendimi gösterebilirim. Ama ben belki bi-raz daha ileri götürüyorum. Bana “Mesleğin nedir?” diye sordukları vakit, “Mesleğim müzik, tahsilim sosyoloji” diyorum çünkü benim dünyamda müzik çok yüksek ve

özel bir yerde duruyor. Bunlar bir tarafa, bendeniz gençlerimizin eğer kendilerini kültür, sanat, spor veya başka alanlarda geliştirecek-lerse bunun için en uygun zaman diliminin öğrencilik yılları oldu-ğunu düşünür ve söylerim. Çünkü okul sonrası hayata atılan insanlar başkaca sorumluluklar sebebiyle bunlar için pek vakit ve enerji bulamıyorlar.

Ney ile nasıl tanıştınız? Neden ney?

Çocukluğumda sesine meftun olduğum bir saz idi. İçimde hep bir sevda olarak duran bu sazı, lise birinci sınıfta tanıma fırsatı buldum. Sanki yıllardır birbirini hasretle arayan iki kişinin buluşması gibi ney ile ülfet ve ünsiyetimiz başla-dı. Anlatım biraz teatral oldu ama işin hakikati böyle. Hocam Niyazi Sayın demişti ki, “Neyzen olunmaz neyzen doğulur.” Galiba kaderin tecelli etmesi gibi bu iş. Neden ney? Ruhu ruhuma mutabık oldu-ğu için; bilmem anlatabildim mi? Kendimi onunla ifade edebiliyor ve onda kendimi bulabiliyor olmam-dan. Başka bir enstrüman kesinlikle diğerleri gibi değil. Hepsi ruh taşı-yor şüphesiz ama neydeki ruh çok daha canlı ve belirgin.

Ney’in hayatınızdaki yeri nedir? Hayatınıza neler kattı?

Ney başlı başına bir hayat fel-sefesi, bir varlık bilinci, bir kâinat tasavvuru… Bir bilgenin ifadesiyle “kalbinizi neye verirseniz kişiliğiniz

onun hüviyetine bürünür.” İşte ney, maddesiyle manasıyla bize çok özel ve güzel bir kişiliği öğretiyor ki onda tevazu var, nezaket var, mahviyet var, sadelik ve incelik var, sahibine teslimiyet var. Bütün bu güzellikleri kuşanan kişiye neyzen denir. Bizim maksadımız da bu güzelliklere ula-şabilmek. Bunun için çalışıyoruz, bu yolda yürümek istiyoruz.

Müziğe yeni başlayan arkadaşlarımıza önerileriniz var mı?

Hayat çok çabuk geçiyor. Bir an evvel kendimize ve çevremiz-dekilere faydalı olabileceğimiz işler yapmağa koyulalım derim. Özellikle bir sanat dalı ile meşgul olmak bizi ruhen geliştirir. Fani, geçici, gel-geç heveslerin peşinde vakit kaybetmeyelim. Bunlar ömür hırsızlarıdır. Kalıcı, köklü, geleneği olan, bizi yükseltecek ve gelişti-recek olanın peşine düşelim. Ön-celikle çok iyi talebeler olmalıyız, tembellik etmemeliyiz. Buna vakti-miz olmadığı gibi hakkımız da yok. Sanatsal faaliyetlerden haberdar olalım, öğrenelim, aktif olarak katı-lalım. Hz. Mevlana’nın bir sözü ile noktalamak istiyorum: “Ceset saksı-ya, ruh ise çiçeğe benzer, şimdi biz saksıya mı hizmet edeceğiz yoksa çiçeğe mi?” Vesselam…

11RÖPORTAJCENGİZHAN CEYLAN - MÜNİRE YÜCEKAYA

Ender Doğan: Mesleğim müzik, tahsilim sosyoloji“Hayat çok çabuk geçiyor. Bir an evvel kendimize ve çevremizdekilere faydalı olabileceğimiz işler yapmağa koyulalım derim. Özellikle bir sanat dalı ile meşgul olmak bizi ruhen geliştirir. Fani, geçici, gel-geç heveslerin peşinde vakit kaybetmeyelim. Bunlar ömür hırsızlarıdır.”

Page 12: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Zeytinyağlı biber dolmasıMalzemeler:6-7 adet dolmalık biber (ku-

rutulmuş tercih ederseniz sağlık açısından daha iyi olur.)

1 su bardağı pirinçOrta boy soğanBir yemek kaşığı kuş üzümü1 yemek kaşığı dolmalık fıstıkBir tutam maydanoz1’er çay kaşığı karabiber, kimyon,

kırmızı pul biber ve tuz1 çay bardağı zeytinyağıKullandığınız biber sayısı kadar

kurutulmuş domates dilimleri.Yapılışı: Biberleri kurutulmuş

tercih ederseniz sıcak suda 20 dk. haşlayın. Haşlama suyunu dökmeyin, pişirirken tekrar kulla-nabilirsiniz. Biberler kurutulmuş olmazsa kapaklarını (üst kısım-larını) çıkarıp içindeki tohumları temizleyin. Diğer tarafta soğan ve maydanozları ince ince doğrayın. Büyük bir kap içerisinde yıkadığı-nız pirinci, doğradığınız soğan ve maydanozu, kuş üzümünü, fıstık, zeytinyağı ve tuzu iyice karıştırın. Daha önceden hazırladığınız bi-berlere tatlı kaşığı yardımıyla ha-zırladığınız içi doldurun. Biberle-rin tam dolmamasına dikkat edin. Pirinç piştiğinde şişecektir. Dol-malarınızın yarılmaması için bir parmak kalınlığında üst kısmında boşluk bırakın. Kurutulmuş do-mates dilimlerini üzerine kapayıp pişireceğiniz tencereye yerleştirin.

Biberler tam olarak su içinde ka-lacak şekilde sıcak su ekleyip kı-sık ateşte 30-35 dk. pişirin.(1 adet dolma 100 kalori) Salata, yoğurt ve mevsim meyvesi ile servis ede-bilirsiniz. Afiyet olsun…

Hamsi BuğulamaMalzemeler:Yarım kilo hamsi1 orta boy soğan1 orta boy patates1 orta boy havuç5-6 tane mantarBir tutam maydanoz2-3 diş sarımsakYarım çay bardağı zeytinyağıBirer çay kaşığı tuz, kimyon, ka-

rabiber ve kırmızı pul biberBir orta boy limon.Yapılışı: Soğan, patates, havuç

ve mantarları küp küp doğrayıp bir kabın içinde baharatlarla har-manlayın. Pişireceğiniz geniş bir tavaya malzemeleri alın üzerine ayıklanıp yıkanmış hamsileri ya-yın. En üste de incecik kıyılmış maydanozları serpiştirin. Limonu da ince ince dilimleyip üzerini kaplayacak şekilde döşeyin. Sa-rımsakları bütün olarak koyduktan sonra 1 çay bardağı su ve yarım çay bardağı zeytinyağıyla tuzunu da ekleyip tavanın kapağını ka-patın. Kısık ateşte 45 dk. pişirin.(1 tabak hamsi buğulama 250 kalori) Servis yaparken limon dilimlerini atabilirsiniz. Salata ile servis ya-pın. Afiyet olsun…

Makarna salatasıMalzemeler:Yarım paket makarna1 su bardağı karışık garnitür

(bezelye, havuç, kereviz, patates içeriyor)

5 yemek kaşığı yoğurt5-6 tane kornişon turşu (küçük

salatalık turşu)Bir tutam maydanozBir tutam dereotuArzu edilen çeşit ve miktarda

baharat ve tuz3 yemek kaşığı sıvı yağ (müm-

künse zeytinyağı).Yapılışı: Makarnayı 1 su bardağı

makarnaya 1,5 su bardağı su ölçü-süne göre hazırladığınız kaynamış suya atın. Suyunu çekene dek kısık ateşte pişirin. Diğer tarafta mayda-noz ve dereotunu ince ince doğ-rayın. Kornişon turşuları da küp küp doğrayın. Yoğurdu bir kapta çatalla krema kıvamına gelene dek çırpın. Makarnayı ve hazırla-dığınız tüm malzemeyi büyük bir kap içine alın. Yağ, tuz, garnitür ve baharatını da ilave edip karıştırın. Salatanız servise hazırdır. Afiyet olsun…(1 tabağı 150 kalori)

Kalp dostu süper üçlüFındık, ceviz ve badem gibi sert

kabuklu meyvelerin insan sağlığına son derece olumlu etkileri vardır. Yapılan araştırmalara göre söz ko-nusu yiyecekleri haftada bir kez düzenli tüketenlerde kalp damar hastalığı gelişme riski yaklaşık %10 azalırken, haftada en az 4 kez tüke-tildiği takdirde bu oran % 50’lere kadar çıkabiliyor. Aynı zamanda ye-mekten 1,5-2saat önce aperatif ola-rak ağza atılan birkaç badem ve ce-viz iştahı azaltarak fazla kilo alımını da önlüyor. Sınav zamanlarınız da özellikle sabah kahvaltı yapmaya vaktiniz olmadığında atıştıracağınız bir avuç fındık veya birkaç ceviz algılama kapasitenizi arttırıp daha başarılı sonuçlar almanıza yardımcı olabilir.

Modern yaşamın başlıca so-runlarından biri fazla kilolar. Dengesiz beslenme ve hareket-siz yaşamın neden olduğu bu durum, her geçen gün sayılarına yenileri eklenen popüler diyetleri de beraberinde getiriyor. Bütün bu popüler diyetlerde genellikle tek yönlü beslenme görülmekte. Yani bir kısmında diyetten kar-bonhidratlar tamamen kesilerek yerini yağ almıştır. Bir kısmı da

sadece protein ağırlıklıdır (atkins diyeti). Bir kısmında çok düşük kalori seçeneği vardır ki (keto-jenik diyetler) genellikle bunlar bilim dışı zayıflama metotlarıdır. Bazılarında aynı gruptan olma-yan yiyeceklerin (ayırma diyeti) bir arada alınması öğütlenmek-tedir ki bunun da yanlış olduğu kanıtlanmıştır.

Diyette muhakkak karbonhid-rat olmalıdır. Beyin ve sinir sis-

teminin beslenmesi ve vücuda enerji sağlanması için günlük tüketilen besin kaynaklarından gelecek enerjinin % 50-60’ı kar-bonhidratlardan karşılanmalıdır. Karbonhidratlar için en iyi kay-naklar ekmek (tam buğday ek-meği tercih edilmelidir.), bulgur, makarna ve kuskustur. Karbon-hidratsız diyetlerde kan şekerini korumak için protein yıkımı olur ve su açığa çıkar. İdrarla su kaybı neticesinde zayıflama olur. Ancak diyet bırakılınca ödem ve kilo alımı hızla gelişir. Protein yıkımı aynı zamanda kasların erimesine de neden olur. Bu nedenle zayıf-lama uğruna ekmek asla kesil-memelidir (karbonhidrat alımını kısıtlayan diyete örnek olarak Ka-ratay diyetini verebiliriz).

Düşük proteinli diyetlerde ise saç dökülmesi, halsizlik, is-

teksizlik, ödem, kalp ve böbrek problemleri, bağışıklık sistemi bozuklukları görülmektedir. Bazı diyet programlarında ise yağ ve karbonhidratın aynı yemekte alınmasına izin verilmemekte-dir. Bu teoriye göre insanlar yi-yecek alımlarını sınırlamadan, egzersiz yapmadan, diyetin yağ ve kolesterol içeriğinden endişe etmeden kilo verebilir. Diyette krema, çikolata alımı vardır. Bu,

beslenme açısından doğru değil-dir. Yüksek yağ içeren ketozis ve aterosklerozis gibi hastalıklara ne-den olabilecek bir diyettir. Özet olarak fazla kilosu olan bireyler diyetisyen kontrolünde sağlıkla-rını yitirmeden ideal kilolarına kavuşabilirler. Zayıflama uğruna medyatik diyet ve diyetisyenlere itibar edilmemelidir. Aksi taktirde kaybınız kilolarınızdan daha faz-lası olabilir.

12GASTRONOMİ Ocak 2012

Editör: FERİDE AĞIR BESLENME VE DİYETETİK 2

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV), yaşamı boyunca her konuda olduğu gibi sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme konularında da insanlığa öncü olmuştur. Günümüzden yaklaşık 1400 yıl önce yaşayan Peygamberimiz, ancak günümüzde ulaşılabilen tıbbi bilgileri insanlığa aktarmış ve günümüze ulaşan hadislerle bugünün tıp dünyasına ışık tutmuştur. Sevgili Peygamberimiz yaşadığı dönemde, yetersiz beslenmenin zararına dikkat çektiği gibi aşırı beslenmenin zararını da vurgulamıştır. Yaşadığımız yüzyılın en önemli hastalıklarından biri olan obezitenin başlıca nedeni olan aşırı beslenme hususunda şu uyarıyı yapmıştır: “Midenizin sadece üçte birini yiyecekle doldurun. Kalan üçte birini suya, üçte birini havaya ayırın.” Zeytinyağını özellikle tavsiye eden Hz. Muhammed, “Zeytinyağı ile deva edinin. O, mübarek bir ağacın yemişinden hasıl olur.” demiştir. Sağlığına çok dikkat eden Peygamberimiz, yediklerini özenle seçer,

çevresine de faydalı yiyecekleri tavsiye ederdi. Damar sağlığına yararı ancak günümüzde anlaşılmış olan kolesterolü az etleri, baklagilleri, sebze ve meyveleri tüketmekteydi. Yıllarca Peygamberimizin yanında bulunan kişilerden biri vefatından sonra şöyle diyor: “Ben Peygamberimizin has undan yapılmış beyaz ekmek yediğini hiç görmedim. Kepekli unu elemeden yoğurur, hamur yapar ve o şekilde yerdik.” Günümüz beslenme uzmanlarının, “Tam buğday ekmeği tüketin” tavsiyesi ve yeni yeni fırınlarda tam buğday ekmeğine rağbetin artması, 1400 yıl öncesi uygulanan yöntemin ne kadar doğru olduğunu kanıtlar nitelikte. Diş sağlığına da dikkat eden Peygamber Efendimiz, dişlerin günde en az 2-3 defa ve yarım ay şeklinde fırçalanmasını önermiştir. Günümüz diş hekimliğinde de dairesel fırçalama önerilmekte ve diş aralarında besin artıklarının birikmesinin en iyi bu yöntemle önüne geçilebileceği tarif edilmektedir.

Popüler diyetler faydalı mı?Dengesiz beslenme ve hareketsiz yaşamın neden olduğu fazla kilolar, her ge-çen gün sayılarına yenileri eklenen popüler diyetleri de beraberinde getiriyor. Peki, bunlar ne derece faydalı, diyet yaparken nelere dikkat edilmeli?

1400 yıl öncesinden sağlıklı beslenme önerileri

Öğrenci sofrasıMutfağı ve değişik lezzetler denemeyi seven arkadaşlar için

sofralarını zenginleştireceğini düşündüğüm özgün tarifleri pay-

laşıyorum. Zaman darlığınızı düşünerek oldukça pratik hale ge-

tirdiğim yemekleri maksimum 15 dakikada pişmeye hazır hale

getirebilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun…

Page 13: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

Yengeç iyi kalpli, duyarlı, sevimli, hayal gücü, analık ve babalık içgüdüsü güçlü, koruyucu, önlemci, becerikli, zeki, iyi bir yuva kurucu olur.

13ASTROLOJİ Ocak 2012

Editör: ZEYNEP ÇETİN BESLENME VE DİYETETİK 1

Senin bildiğin KOÇ Senin bildiğin BOĞA Senin bildiğin İKİZLER

Senin bildiğin BAŞAKSenin bildiğin ASLANSenin bildiğin YENGEÇ

Senin bildiğin TERAZİ Senin bildiğin AKREP Senin bildiğin YAY

Senin bildiğin BALIKSenin bildiğin KOVASenin bildiğin OĞLAK

Koç serüvenci, atılımcı,

cesur, çok enerjik,

özgürlüğüne düşkün,

yaklaşımlarında dolambaçsız

olur. Ehe.

Boğa pratik, güvenilebilir,

sabırlı, iş yaşamında uyumlu,

dayanma gücü yüksek,

değerbilir, soğukkanlı, sadık

olur. Tabi

Sen ayrı bir panel konususun. Kafayı iş

yapmakla bozmuş sanki. Dünyayı bu kurtaracak!

İnatçı mı inatçı, dik kafalı. Nesin sen ya!

Enteresan bir burç analizi Bu analiz, öyle her analize benzemez. Rezzan Kiraz söylüyor, biz dinliyoruz efendim.

İkizler uyumlu, her işe yatkın, mantıklı, çabuk kavrayan, canlı, konuşkan, eğlenceli, hareketli, gençlik dolu olur. Kesinlikle.

Ay balım benim.

Kendinden çok şey

verip karşındakinden

az şey bekliyorsun yani,

neyse. Ayrıca çoğu şizofrenin

de ikizler burcundan çıktığı

söyleniyor, bilgine.

Şiştim burada cidden.

Duygusallık mahvetti beni

iki dakikada. Bu arada akıl

hastanelerindekilerin %

90’ının yengeç burcu olduğu

söyleniyor. Ağlama, hayır.

Şakaydı.

Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmiş zavallı aslan parçası, sen kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir. Acımasız oldu di mi? Ben çay koymaya gidiyorum.

Aslan yüce gönüllü, eli açık,

yaratıcı, coşkun, heyecanlı,

iyi bir örgütleyici, geniş

düşünceli olur. Olur.

Bir başak titiz, detaycı, analitik, dürüst ve

güvenilir olur.

Sen pek aklı başında otoriter biri olduğun için dağınıklığı pek sevmezsin. Hasta ettin beni burda. Şu kürenin tozunu sileyim. Oh.

Böyle aklı bir

karış havada gezen

adamın iş bulması da pek muhtemel

değil. Ömrünün sonuna kadar

aylak aylak gezersin, sonunda da

her büyük sanatçı gibi, “Kimse beni

anlamadı” diye çıldırırsın,o yarım

aklın da gider. Sinirlendim.

Botoksa!! GİTMELİYİM.

Terazi büyüleyici, uyumlu, geçimli, duyusal, diplomatik, ülkücü, zarif

olur. Eminim.

Bir akrep güçlü, entelektüel, amacına bağlı, sezgi gücü yüksek, ince fikirli, kararlı olur. Cool.

Sen hele sen. Berbatların içinde en berbat olan. Çoğu

Akrep’in eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiğini duymuş muydun? Arto’dan sonra bu kadar

sinirlenmedim hiç. Sakinim.

Bir Yay iyimser, güler yüzlü, sokulgan, açık düşünceli, uyumlu, felsefe ve yargı

yeteneği olan, özgürlük seven, dürüst, güvenilir olur. Zıplar

hep falan.

Sen her şeyin iyi tarafını gören şen şakrak bir tipsin, kendini

buna alıştırmışsın ne de olsa. Yeteneksizliğini ve şanssızlığını

başka türlü örtemezsin değil mi? Çoğu yay burcu zaten alkoliktir.

Üzüldüm bi dakika. Gel bi sarılayım. Zıplama bi.

Oğlak güvenilir, kararlı, tutkulu, özenli, düzenli, sabırlı, disiplinli olur. Yerim.

Canım benim. Eğlenceli

değilsin tamam şimdi

espriyi ben yapıyorum.

Benim Jüpiter basende.

HAHAHUHNJD!?

Sen güya çok atak birisin ya, bir şeyi elde etmek için her türlü

yalanı söylüyorsun, ama yalanı bile beceremiyorsun. Aynı hataları

döne döne yapıyorsun çünkü kafasızsın. Ne sinirleniyorsun?

Dur kız şaka yaptım. AHAHAHANHJS?...

Bir kova insancıl, bağımsız, arkadaş canlısı, iradeli, yaratıcı, devrimci

ruhlu olur.

Senin maşallah hayal gücün pek gelişmiştir. Sürekli FBI’dan

ya da CIA’den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne

sonunda kafayı yiyeceksin. Yeme annem. Gel tipini yerim ben senin.

Balık Alık. Alık balık.

Balık sevimli, duygusal, dünyevi olmayan, duyarlı,

uyumlu, kolay etkilenen, iyi kalpli, merhametli, anlayışlı

olur. Yumuk yumuk

Sana kalsa dünya aptal bi akıllı sensin sevgili koç.

Millete öğütler verir ukalalık taslama, Rezzan Kiraz var

karşında. İndir o elini!

Rezzan Kiraz’ın bildiği KOÇ Rezzan Kiraz’ın bildiği BOĞA

Rezzan Kiraz’ın bildiği İKİZLER

Rezzan Kiraz’ın bildiği BAŞAKRezzan Kiraz’ın bildiği ASLANRezzan Kiraz’ın bildiği YENGEÇ

Rezzan Kiraz’ın bildiği TERAZİRezzan Kiraz’ın bildiği AKREP

Rezzan Kiraz’ın bildiği YAY

Rezzan Kiraz’ın bildiği BALIKRezzan Kiraz’ın bildiği KOVARezzan Kiraz’ın bildiği OĞLAK

Page 14: biz de varız! - Medipol Üniversitesi...yasa hakkında görüşü YÖK’e bildirilecek. 3’de. ultrAslan grubu 100 kişiden fazla üye topla-yarak sarı kırmızı rengi öne çıkardı.

14MODA Ocak 2012

Editör: BAŞAK ÜLKER BESLENME VE DİYETETİK 1

Medipol’ün trendleriÜniversite binamız her gün bine yakın öğrenciye, hocalarımız ve idari perso-nele, bir de birinci kattaki Diş Hastanesi’ne gelen hastalara ev sahipliği yapı-yor. Renkli, canlı lobimiz ve koridorlarımızda kıyafetleriyle dikkatimizi çeken arkadaşlarımızın izini sürdük, onlara nereden neler aldıklarını sorduk.

MEHMET FATİH ÜNSAL

KEVSER URHAN

SENA TURANOĞUZ

ATİYE SELİN UZUN

MUSTAFA GÜNEY

Kendine en son ne aldın?

Blazer ceket Klasik topuklu ayakkabı ve gömlek

Mudo’dan kare desenli bir gömlek

Balon etek Karaca’dan kısa siyah bir kaban

Hangi parfümü kullanıyorsun?

Gucci Leydi Million Dior Miss Cherie 212 Sexy Boss

Ne tarz ayakkabı tercih ediyorsun?

Spor kıyafetlerimi tigerla tamamlarken network giysilerimi Kemal Tanca ve Togo’nun klasik sporlarıyla harmanlıyorum

Klasik ayakkabıları tercih ediyorum

Daha çok klasik ayakkabıları tercih ediyorum. Bazen timberland bot kullandığım da oluyor

Genellikle ince topuklu ayakkabılar. Ama babeti de kullanıyorum

Klasik rugan tercih ediyorum

Kıyafette kendine yakıştırdığın renkler hangileri?

Özellikle mavi olmak üzere, lacivert, yeşil, kırmızı ve kahve

Mavi, kırmızı, gold

Aslında çok renkli giyinmiyorum. En sevdiği renk pembe. Tenime kahverengiyi yakıştırıyorum

Pudra pembesi, turuncu ve yeşil

Siyah, açık mavi ve beyaz

Nereden alışveriş yapıyorsun?

Pier Cardin, Polo ve Ramsey’in mağazaları neredeyse oralara gidiyorum

Daha çok Bakırköy’e gidiyorum. Zara, Mango, Koton, Bershka ve İpekevi sevdiğim mağazalar

Kadıköy Bağdat Caddesi ve Şişli’deki Cevahir’i tercih ediyorum. H&M için Forum’a da gidiyorum. Guess’in çantalarını çok seviyorum

Genellikle Nişantaşı’nda alışveriş yapıyorum. A46 ve Zara uğrak mekânlarım. İstinye Park ve Taksim Mango’ya da sık sık gidiyorum

Bilhassa Viaport’a gidiyorum. Bazen Cevahir’e uğradığım da oluyor. Damat, Karaca, Kemal Tanca ve Ramsey’i tercih ediyorum

Eveeet, okulumuzda da gayet revaçta olan yağmur botlarının modası yaklaşık iki senedir hala geçmedi. Malum herkesin, bildiği “ayı ayağı” botlarının o çirkinliğinin yanı sıra bu rengarenk çizmeler kasvetli havalara bir sıcaklık bir sevimlilik getiriyor. Her bütçeye ve her zevke uygun bir yağmur botu piyasada bulunabiliyor. Eğer siz de bu kış ilk yağmur botunuzu almaya niyetlendiyseniz modadan da geri kalmayın. İşte bunlar bu kışın öne çıkan modelleri:

Madem hava saat 4 olmadan ka-rarıyor, biz aydınlık oluruz! Savaş boyalarımız, kışın renkli montları-mız. Sarı, pembe, turuncu, turku-az... Ne kadar canlı renk varsa ca-nınızın istediği hepsini çekinmeden alabilirsiniz. Tabii bu renkli mont-

ları pastel, koyu renklerle giymeye dikkat etmek lazım. İç renkli, dış renkli giyersek yolunu kaybetmiş sirk palyaçosuna döneriz. 

Kışın bile şıklığımdan, klaslığım-dan ödün vermem diyenleri böyle alalım lütfen. Krem rengi trençkot

ya da krem rengi kaşe bir mont tam sizler için. Dizin üzerinde bitmesi-nin gerektiğini söylemiyorum bile. Bu sene hemen hemen bel kısmın-da biten mont yok gibi bir şey. Bu kış mottonuz “Trençkotsuz çıkmam abi!” olmalı.

2011-2012 kış yağmur botu modelleri

“Değerlere sahip çıkan” modaEtik Moda Afrika Projesi için Vivienne Westwood’dan ikinci koleksiyon geldi. Kenya’da el işçiliğini desteklemek için üretilen bu çanta da koleksiyonda yer alıyor. Çevreyi optimum düzeyde korumak ve değerlere sahip çıkmak için geri dönüşümlü ürünlerden yaratılan çantada kablolar, alüminyum ve eski poşetler tercih edilmiş. Çantanın clutch versiyonu ve iPad kılıfı da bulunuyor. Vivienne Westwood çanta çok yakında online olarak satışta olacak.

Bu sezon renkli montlar, paltolar oldukça moda2011 Kış modası: Montlar