BETONART 32

84
www.betonart.com.tr Beton, Mimarlık ve Tasarım | Concrete, Architecture and Design 32 | 2012 ISSN: 1304-494X 11 TL ISSN 1304-494X 9 7 7 1 3 0 4 4 9 4 0 0 0 0 1

description

Betonart is a 3 monthly magazine published in Turkey, Istanbul.The subtitle of the magazin is “concrete, architecture and design” and is being published continuously since 2004. According to a survey of the year 2011, it is the 3rd best seller architectural magazine.The magazine is A4 size of 84-92 pages and is printed 5.000 copies. The reader profile of the magazine:59% architects 17% students 15% academicians 9% otherSince the end of 2011, the magazine is going through a change. It aims to cover art and design projects as much as architectural projects and expand its readers. Accordingly, each issue will have a guest editor or “curator” from various disciplines, who will interpret the theme of that issue from a different point of view. It also started using digital media effectively as complementary of the hard copy.

Transcript of BETONART 32

32 | K

IŞ W

INT

ER

20

12 | S

PB

R | A

DR

IÁN

VIL

LA

R R

OJA

S | N

SM

H

DE

ĞİŞ

İM C

HA

NG

Ew

ww

.beto

nart.c

om

.tr Beton, Mimarlık ve Tasarım | Concrete, Architecture and Design

32

| 2

012

ISS

N:

130

4-4

94

X11

TL

Betonart210x297_CN.indd 1 3/6/12 3:45 PM

ISS

N 1

304-

494X

97

71

30

44

94

00

0

01

enerji ritmi ilan A4.FH11 2/24/12 2:43 PM Page 1

Composite

C M Y CM MY CY CMY K

abone oluntıklayınpaylaşıniletişiminiz sürekli olsun3 ayda bir değil 7/24www.betonart.com.tr

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Yayını

tem

a

Sahibi (TÇMB Adına) | Mustafa Güçlü

Yayın Koordinatörü | Handan Kırımtay

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Banu Binat

Yayın Kurulu | Burak Altınışık, Nil Aynalı, Banu Binat, Deniz Güner, Pınar Gökbayrak, Saitali Köknar, Zekiye Nazlı, Neslihan Şık

Danışma Kurulu | İhsan Bilgin, Cem İlhan, Önder Kırca, Nevzat Sayın

Editörler | İdil Erkol, Neslihan Şık

Tasarım | Erkan Nazlı, Zekiye Nazlı

Teknik Uygulama | Kenan Öztürk

Redaksiyon | Bahar Siber

Kapak Fotoğrafı | Jotateam, www.jotateam.com

Yayına Hazırlama | Binat İletişim & Danışmanlık

Yayın İdare Merkezi | Süleyman Seba Cad. Maçka Meydan Sok. Arzu Apt. No:28/1 Valideçeşme 34357 Beşiktaş İ[email protected] www.binatdanismanlik.com T: 0 212 259 90 79 F: 0 212 259 16 46

web: www.betonart.com.tre-posta: [email protected]: [email protected]

www.facebook.com/BetonartDergi@BetonartDergi

Reklam & Pazarlama | Rabia Alga, AntexpoFahrettin Kerim Gökay Cad. No:71Ortaklar İş Merkezi D: 38 Hasanpaşa 34722 Kadıköy İstanbulwww.antexpo.net [email protected]: 0 216 541 03 90F: 0 216 541 03 89

Matbaa | Ofset YapımeviŞair Sokak, No:4 Çağlayan Mah. Kağıthane 34410 İstanbul T: 0 212 295 86 01

ISSN: 1304-494XÜç ayda bir yayımlanır.Yurtiçi Ücreti: 11 TL/sayı Abonelik: 4 sayı 37 TL. (kargo ücretsizdir)

Online Satış |www.betonart.com.tr www.rob389.com Robinson Crusoe Kitabevi Web Sitesi

BETONART’ta yayınlanan yazılardan alıntı yapmak, kaynak belirtmek koşuluyla serbesttir. Yazılardaki düşünceler yazarlarına ait olup BETONART Dergisi’ni bağlamaz. Reklamlar reklam verenin sorumluluğundadır. BETONART Dergisi reklamlarda verilen bilgilerden dolayı sorumlu tutulamaz.

değişim | tema | 3

Doğada her şey her an değişiyor. Değişmemek imkânsız, değişime direnmek ise hiç gerçekçi

değil. Son yıllarda peşinden koştuğumuz sürdürülebilirlik kavramı da değişimden geçmiyor mu?

Teknolojideki gelişim, hayatımızı etkileyen hızlı değişimlere, bilim dünyasında yeni kabullere sah-

ne oluyor ve bizler bu hızlı değişime tanıklık ediyoruz. Yeni kabullerden biri sayabileceğimiz

“maksimum enformasyon prensibi” değişimin sebebini çok güzel özetliyor: “Tüm canlılar ve

canlıları oluşturan parçacıklar, değişen koşullara uyum sağlamak amacıyla varlıkların çevrelerini

algılayıp, kendilerini bu koşullara uyumlu hale sokabilmeleri için gerekli bilgiyi oluşturma dürtüsü

taşırlar.”

BETONART işte tam da bu dürtüyle hareket ediyor. Değişen yayıncılık anlayışını yakalıyor, gele-

neksel bir yayın interaktif özelliklere kavuşuyor, dijitali ve sosyal medyayı kucaklıyor... Mimarların,

tasarımcıların değişen beklentisini karşılıyor, binaların, duvarların dışına çıkıyor, yeni disiplinleri

kapsıyor... Doğaya karşı değişen sorumluluk anlayışımızı yakalıyor; doğru tasarımla tükenen kay-

nakları korumanın, bozulan dengeleri tekrar kurmanın mümkün olduğuna inanıyor... Malzemeler

değişip performansları artarken, BETONART malzemenin yaşam döngüsüne bakmayı, malze-

menin sınırlarını anlatmayı, teknoloji ve uygulamaya dair bilgiyi paylaşmayı amaçlıyor...

Yeni yayın anlayışımızı oluşturan yayın kurulumuz Burak Altınışık, Nil Aynalı, Banu Binat, Deniz

Güner, Pınar Gökbayrak, Saitali Köknar, Zekiye Nazlı, Neslihan Şık’tan oluşuyor. BETONART bu

sayıdan itibaren tematik bir dergiye dönüşüyor ve her sayı başka bir konuk editörün küratörlü-

ğünde baştan yorumlanacak. Bu sayıda fikirlerine değer verdiğimiz 13 kişi değişimi kendi pence-

relerinden yorumladı. Değişime biz de yeni tasarımımızla merhaba diyoruz.

Banu Binat

çünkü BETONART değişiyor!

72 | değişim | haberler

Le Corbusier’in Marsilya Bloğu

Büyük Tehlike geçirdi

Genç Mimarların

Taksim’i Kurtarma

Operasyonu

THBB, bu sene üçüncüsünü vereceği

mimarlık ödülleriyle yapılarında be-

ton kullanımının düzeyi, yerindeliği ve

farklı malzemelerle birlikteliğini mima-

ri tasarım kaygısı ile yorumlayan, yaşa-

ma geçiren mimarları ödüllendirmeye

hazırlanıyor. Değerlendirme, yapı, yapı

4 Ocak’ta 2. No. lu Koruma Kurulu

Taksim’de öngörülen plan değişikliğini

onayladı. Bu projeye göre Taksim mey-

danı istinat duvarları, dalış rampaları ve

tünelleri ile dönüşecek. Gezi yok ola-

cak, kışla yeniden inşa edilecek, ağaçlar

kesilecek. Kamuoyunda harika bir ge-

lişme olarak lanse edilen bu projenin ne

kadar yanlış olduğunu gören profesyo-

neller ve uzmanlar halka her fırsatta

seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu kararı

protesto için eylemler yapılıyor.

Taksim’in yayalaştırma çalışmasının ger-

çekte nasıl bir proje olduğunu anlat-

mak için mimarlık öğrencileri ve genç

mimarlardan oluşan Kayıtdışı Grubu

da Taksim’de şaşırtıcı eylemler yapıyor,

amaç toplumda bu konuda farkındalık

yaratmak ve Taksim Projesine yönelik

tepkiyi daha geniş bir kitleye yaymak.

Kentsel aktivist grup aldıkları tepkileri

tepkisizlik olarak tanımlıyor. Yayalaş-

tırma projesinden sonra Taksim’e gi-

rilecek kapılardan birini temsili olarak

kartondan yapan grup herkesin dar ka-

pıdan hiç şaşırmadan ve sorgulamadan

geçip gitmesi karşısında yeni eylem şe-

killeri geliştirip birebir meydandan ge-

çen insanlara projeyi anlatma yolunu

da denemişler. Aynı zamanda sosyal

medyada da sürdürülen kampanyanın

etki alanı giderek büyüyor.

grupları, mühendislik yapıları, iç mekân

uygulamaları ve açık alan düzenleme-

lerini, betonu taşıyıcı rolü ile birlikte ve/

veya bunun dışında farklı kullanım dü-

zeyleri ile yorumlayan yapıları da kap-

sıyor. Ödüle başvurmak için yapıların

1 Ocak 2008 tarihinden sonra tamam-

lanmış olması şartı aranıyor. Son baş-

vuru tarihi 30 Eylül 2012. Seçici kurul

Mehmet Konuralp, Nesrin Yatman, Tü-

lin Hadi, Durmuş Dilekçi, Boran Ekinci,

Özgür Bingöl, Sema Özsaruhan’dan

oluşuyor. Bilgi ve başvuru formları için:

www.thbb.org

Brüt betonun en iyi kullanım örneklerinden diyebileceğimiz Le Cor-busier’in Mar-

silya Bloğu 9 Şubat’ta çıkan büyük bir yangında zarar gördü. 12 saat içinde kont-

rol altına alınabilen yangın 360 birimden oluşan bloğun 2. katında bir dubleks

dairede çıkmış. Isıtma sisteminden kaynaklanan yangında 8 konut birimi, 4 otel

birimi tamamen kullanılamaz hale gelirken 35 kadar birim de dumandan ve yan-

gın söndürme çalışmalarından ciddi zarar görmüş.

Marsilya’da 40’lı yılların sonlarında tasarlanan; içinde çarşı, yemek salonu, çama-

şırhane, kreş, yüzme havuzu, spor salonu gibi kolektif mekânları olan dikey bahçe

kent projesi la Cité Radieuse (Işıldayan Kent) sekiz çift düzeye dağıtılmış 360

birimden (lojmandan) oluşuyor. Bu geniş yapı aynı zamanda, Le Corbusier’nin

1942’den 1948’e kadar açıkladığı orantı hesapları sistemi olan “Modülör”un ilk kul-

lanıldığı yer. Modern mimarlık mirası olarak koruma altındaki binada genellikle

öğretmen ve mimarlar yaşıyor, 19 birim ise otel olarak işletiliyor.

Kayıtdışı etkinliklerini izlemek için: www.vimeo.com/ kayitdisi

Carapicuiba evi SPBR

Mutluluk Fabrikları Sergi

Ubatuba evi SPBR

Fabrika Sergi

Angelo Bucci Röportaj

[Sunum] Nanoteknoloji Merkezi

Yayın Tanıtımı Haberler

(iç(i

ç)ç

)e*

Hakan

n Ş

en

n

Mim

arl

ık n

e s

alt

bir

in

şa, n

e d

e

bir

isk

ân

değ

il, b

elk

i d

e d

ah

a ç

ok

bir

halin

, bir

olu

şun

tün

selli

ği

ve b

u o

luşu

n b

ütü

n im

kân

ları

dır.

Üre

tim

ban

dın

dan

gele

n m

utl

ulu

eb

nem

Şo

her

“Yaşa

dığ

ımız

çağ

arz

ula

rım

ızın

p

rog

ram

lan

ıp y

ön

len

dir

ileb

ildiğ

i, m

em

nu

niy

et

dere

cem

izin

nab

zın

ın

tutu

ldu

ğu

, niy

etl

eri

miz

in r

akam

lara

vu

ruld

u, i

ç d

ünyala

rım

ızın

is

tati

stik

lere

ştü

rüle

rek

ölç

üle

bili

r o

ldu

ğu

na ikn

a

old

um

uz b

ir ç

.”

açla

rın

için

de k

onvan

siyo

nla

rın

dış

ınd

a b

ir e

vS

evg

i T

ürk

kan

Mim

arl

ıkta

da, d

iğer

bir

ço

k

üre

tim

ala

nın

da o

ldu

ğu

gib

i b

azı g

en

elg

eçer

kab

ulle

r, ko

nvan

siyo

nla

r vard

ır. M

imarl

ık

tari

hi is

e o

kab

ulle

ri a

şan

, d

ön

üşt

üre

n y

ap

ılar

üze

rin

den

yazılı

r.

Fa

bri

ka

Nil

Ayn

alı

İpekyo

l Tekst

il F

ab

rikası

’nı k

on

u

ala

n b

ir s

erg

i yap

ma t

eklif

i 20

11

yılı

nın

başl

arı

nd

a M

illi R

easü

ran

s S

an

at

Gale

risi

’nd

en

geld

i. O

nem

de y

ap

ı Ağ

a H

an

M

imarl

ık Ö

lü’n

ü k

azan

mış

o

lması

seb

eb

iyle

old

ukça

nd

em

deyd

i; p

op

üle

r m

ed

yad

a

gen

iş y

an

kı b

ulm

uş,

ad

ınd

an

ço

kça s

öz e

ttir

miş

ti.

An

gelo

Bu

cci ile

yarı

mağ

ara

,yarı

uzay g

em

ileri

üzeri

ne s

oh

bet

SP

BR

’nin

ku

rucu

mim

arı

An

gelo

B

ucci ile

ofi

sin

de b

ulu

şuyo

ruz.

An

gelo

ile

ofi

sin

diğ

er

yed

i m

imarı

3 x

12 m

bo

yu

tları

nd

aki

k m

asa

da b

era

ber

çalış

ıyo

rlar.

Sab

an

cı Ü

niv

ers

itesi

nan

ote

kn

olo

jiara

ştır

ma v

e u

yg

ula

ma m

erk

ezi

Özg

ür

Bezg

in |

Orh

an

Man

zak

rkiy

e, 2

011

yılı

nd

a,

nan

ote

kn

olo

ji iç

ere

n m

alz

em

e

ve ü

rün

leri

n a

raşt

ırılm

ası

, g

eliş

tiri

lmesi

ve u

yg

ula

maya

kon

ulm

ası

için

gere

kli

çalış

mala

rın

yap

ılab

ileceğ

i b

ir

yap

ı kazan

dı.

Beto

n, M

imarl

ık v

e T

asa

rım

ko

nu

ları

nd

a

kit

ap

, derg

i, w

eb

sit

esi

, blo

g v

e a

plik

asy

ola

r

TH

BB

20

12 M

imarl

ık Ö

lleri

Gen

ç m

imarl

arı

n T

aksi

m’i

ku

rtarm

a o

pera

syo

nu

Le C

orb

usi

er’

nin

Mars

ilya B

loğ

u

k t

eh

like g

eçir

di

8

66

14

68

20

70 72

24

72 | değişim | haberler

Le Corbusier’in Marsilya Bloğu

Büyük Tehlike geçirdi

Genç Mimarların

Taksim’i Kurtarma

Operasyonu

THBB, bu sene üçüncüsünü vereceği

mimarlık ödülleriyle yapılarında be-

ton kullanımının düzeyi, yerindeliği ve

farklı malzemelerle birlikteliğini mima-

ri tasarım kaygısı ile yorumlayan, yaşa-

ma geçiren mimarları ödüllendirmeye

hazırlanıyor. Değerlendirme, yapı, yapı

4 Ocak’ta 2. No. lu Koruma Kurulu

Taksim’de öngörülen plan değişikliğini

onayladı. Bu projeye göre Taksim mey-

danı istinat duvarları, dalış rampaları ve

tünelleri ile dönüşecek. Gezi yok ola-

cak, kışla yeniden inşa edilecek, ağaçlar

kesilecek. Kamuoyunda harika bir ge-

lişme olarak lanse edilen bu projenin ne

kadar yanlış olduğunu gören profesyo-

neller ve uzmanlar halka her fırsatta

seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu kararı

protesto için eylemler yapılıyor.

Taksim’in yayalaştırma çalışmasının ger-

çekte nasıl bir proje olduğunu anlat-

mak için mimarlık öğrencileri ve genç

mimarlardan oluşan Kayıtdışı Grubu

da Taksim’de şaşırtıcı eylemler yapıyor,

amaç toplumda bu konuda farkındalık

yaratmak ve Taksim Projesine yönelik

tepkiyi daha geniş bir kitleye yaymak.

Kentsel aktivist grup aldıkları tepkileri

tepkisizlik olarak tanımlıyor. Yayalaş-

tırma projesinden sonra Taksim’e gi-

rilecek kapılardan birini temsili olarak

kartondan yapan grup herkesin dar ka-

pıdan hiç şaşırmadan ve sorgulamadan

geçip gitmesi karşısında yeni eylem şe-

killeri geliştirip birebir meydandan ge-

çen insanlara projeyi anlatma yolunu

da denemişler. Aynı zamanda sosyal

medyada da sürdürülen kampanyanın

etki alanı giderek büyüyor.

grupları, mühendislik yapıları, iç mekân

uygulamaları ve açık alan düzenleme-

lerini, betonu taşıyıcı rolü ile birlikte ve/

veya bunun dışında farklı kullanım dü-

zeyleri ile yorumlayan yapıları da kap-

sıyor. Ödüle başvurmak için yapıların

1 Ocak 2008 tarihinden sonra tamam-

lanmış olması şartı aranıyor. Son baş-

vuru tarihi 30 Eylül 2012. Seçici kurul

Mehmet Konuralp, Nesrin Yatman, Tü-

lin Hadi, Durmuş Dilekçi, Boran Ekinci,

Özgür Bingöl, Sema Özsaruhan’dan

oluşuyor. Bilgi ve başvuru formları için:

www.thbb.org

Brüt betonun en iyi kullanım örneklerinden diyebileceğimiz Le Cor-busier’in Mar-

silya Bloğu 9 Şubat’ta çıkan büyük bir yangında zarar gördü. 12 saat içinde kont-

rol altına alınabilen yangın 360 birimden oluşan bloğun 2. katında bir dubleks

dairede çıkmış. Isıtma sisteminden kaynaklanan yangında 8 konut birimi, 4 otel

birimi tamamen kullanılamaz hale gelirken 35 kadar birim de dumandan ve yan-

gın söndürme çalışmalarından ciddi zarar görmüş.

Marsilya’da 40’lı yılların sonlarında tasarlanan; içinde çarşı, yemek salonu, çama-

şırhane, kreş, yüzme havuzu, spor salonu gibi kolektif mekânları olan dikey bahçe

kent projesi la Cité Radieuse (Işıldayan Kent) sekiz çift düzeye dağıtılmış 360

birimden (lojmandan) oluşuyor. Bu geniş yapı aynı zamanda, Le Corbusier’nin

1942’den 1948’e kadar açıkladığı orantı hesapları sistemi olan “Modülör”un ilk kul-

lanıldığı yer. Modern mimarlık mirası olarak koruma altındaki binada genellikle

öğretmen ve mimarlar yaşıyor, 19 birim ise otel olarak işletiliyor.

Kayıtdışı etkinliklerini izlemek için: www.vimeo.com/ kayitdisi

Teknik Sayfalar English Summary

Monolit NSMH

Değişim Serbest Yorumlar

Adrián Villar Rojas Sanat

Prof. Fritz Wotruba Sanat

Nan

ote

kn

olo

ji M

erk

ezi

[Su

nu

m]

üre

tim

reci

Özg

ür

Bezg

in

Ad

rián

Vill

ar

Ro

jas

Seçil

Yayla

lıH

eykelle

rin

üre

tim

nte

mi

Tw

o H

ou

ses

by S

PB

R +

In

terv

iew

w

ith

An

gelo

Bu

cci

Ort

ad

u A

uto

mo

tive

Head

qu

art

ers

Sab

an

cı U

niv

ers

ity

Nan

ote

ch

no

log

y R

ese

arc

h a

nd

A

pp

licati

on

Cen

tre

Fri

tz W

otr

ub

a

Ad

rián

Vill

ar

Ro

jas

Mo

no

litİd

il E

rko

l

Ofi

s yap

ısı,

İsta

nb

ul Ç

evre

Yo

lu’n

a

para

lel ko

nu

mla

nan

dar

ve u

zu

n

bir

pars

el b

oyu

nca u

zan

ıyo

r.

Old

ukça b

üyü

k b

ir k

ütl

eye s

ah

ip

yap

ı, d

ışarı

dan

bakıld

ığın

da

iç m

ekân

da b

arı

nd

ırd

ığı

zen

gin

likle

rle ilg

ili h

içb

ir ip

ucu

verm

iyo

r. S

ess

iz v

e d

ing

in...

Aliş

an

Çır

ako

ğlu

, Cem

İlh

an

, B

üle

nt

Erk

men

, Bu

rak A

ltın

ışık

, M

ert

Eyile

r, D

en

iz G

ün

er,

Sait

Ali

kn

ar, A

kın

Nalç

aY

elt

a K

öm

, Bo

ğaçh

an

nd

ara

lp,

Kere

m P

iker, M

ete

han

Özcan

,E

rkan

Nazlı

Heyb

et

ile g

ele

n y

oko

luş

diğ

er

bir

bakış

açıs

ı ile

rekli

değ

işim

, d

ön

üşü

mS

eçil

Yayla

Geçen

sen

e 5

4. V

en

ed

ik

Bie

nali’

nd

e, A

rsen

ale

’de o

dad

an

o

daya g

eçere

k f

ark

lı ü

lkele

rin

p

avyo

nla

rın

ı iz

liyo

rdu

m.

Bu

od

ala

rdan

bir

ind

e k

arş

ıma

çık

an

beto

n h

eyke

ller

nefe

s ke

siciy

di.

Pro

f. F

ritz

Wo

tru

ba

Sad

elik

zel ve m

utl

ulu

k

veri

ci o

lab

ilir

Şevki P

ekin

Malu

m, i

yi m

imari

yara

tmak

için

mim

ar

olm

aya g

ere

k y

ok.

20

. yü

zyılı

n m

imari

geliş

imin

i şe

kill

en

dir

miş

iki ö

nem

li is

im,

Le C

orb

usi

er

ve M

ies

van

der

Ro

he’n

in a

lışılm

ış m

imarl

ık

itim

leri

ola

mam

ış.

73 79

28 35 56 62

8 | değişim | proje

( i ç ( i ç ) ç ) e *S u y a g i d e n a d a m m e s e l â e ğ r i t u t s a ;güneş, su ve adamın omzundaki eğrilik senindir.

Turgut Uyar

Dünyanın En Güzel Arabistanı, 1959

Hakan Tüzün Şengün | Mimarlık ne salt bir

inşa, ne de bir iskân değil, belki de daha çok

bir halin, bir oluşun bütünselliği ve bu oluşun

bütün imkânlarıdır. Mimari yapı bu imkânların

bir manzumesidir.

Turgut Uyar’ın Çokluk Senindir şiirinden alın-

mış yukarıdaki iki satırda ifade edildiği gibi

Uyar’ın zihnindeki resimde sunulan armağan;

her ne kadar güneşle ve suyla güzelleşir, ışığın

sudaki yansımalarıyla cazibelenirse de, belki

bir o kadar da suya giden adam ve onun om-

zundaki eğrilikle tamamlanır.

Algımız o halin bütünselliğine ve o oluşun

bütün imkânlarına yönelir, ancak böylelikle

mimarlık insanda ve onun yapıp etmelerinin

doğaya eklenme hallerinde karşımıza çıkar ve

güzellik, doğaya atılmış insanın doğaya ka-

tılma biçimlerinde -hemen orada, o aralıkta-

bize görünür.

Heidegger’in ifade ettiği biçimde, inşa ancak

böylelikle iskân0 -barınma, sakinlik, huzur ve

esirgenmiş olma- olur. Eski bauen sözcüğü

insan iskân olduğu kadarıyla vardır der, ne

var ki, bauen aynı zamanda gözetmek, aziz

proje | değişim | 9

10 | değişim | proje

proje | değişim | 11

tutmak, üzerine titremek, bilhassa toprağı

sürmek bağı işlemek de demektir.

Doğaya eklemlenen insan ikâmetini bu bütün-

lük üzerine inşa eder. İnşa etmek kökeninde

aslen iskân etmektir.

Gökyüzü ve güneşin altında gelişen ve bü-

yüyen şeyleri gözeten bir inşa ile yeryüzün-

de yerleşmek, ancak mimari yapı ile mümkün

olur. Mimari yapı doğa ve insan arasında onto-

lojik bir sarılmadır ve bir kesişimdir.

Bu kesişme ve birbirine yönelmişlik ile yapı,

aynı bir sarkacın salınımlarında olduğu gibi

varoluşunu bize bir içiçelik olarak sunar.

Carapicuiba Evi’nin bize verdiği, öncelikle bu

içiçelik durumudur.

) . . (

1907’de Le Corbusier elinde Ruskin’e ait Flo-

ransa Sabahları1 adlı kitabıyla çıktığı mimari

çalışma gezisi ardından, Certosa di Val d’Ema

Manastırı2 eskizleri üzerine aldığı notlarda, mi-

marlığın temel algısının yapının içinden geçile-

rek, yürünmesi (walk-through) ve katedilmesi

(traversed) ile mümkün olduğunu söyler.

Le Corbusier architectural promenade fikrinin

ilk kez filizlendiği bu gezide mimari yapının al-

gısı için mimari bir yürüyüşün gerekliliğini öne

sürer ve mimari yapının çevresiyle kurduğu

ilişkide içte ve dışta katedilmesi gereken sü-

rekliliğin kurulmasının öneminden ve mimari

yapının tüm öğeleriyle bu sürekliliğe hizmet

etmesinin gerekliliğinden bahseder.3

Corbusier’ye göre mimari yapıda dış, için bir

sonucudur. Aynı biçimde için varlığı da dışın

algısına bağlı olarak oluşur.

Mimari yapıda dış ve iç 20. yüzyılın pek çok

modern yapısında -özellikle akan mekân ör-

neklerinde- örneğin hem Kahn, hem Mies’in

pek çok yapısında bir bütünlük olarak düşü-

nülmüştür ve büyük ölçüde zemin kotun farklı

kotlardaki süreklilikleri üzerine kurulmuştur.

Buna karşılık, Villa Savoye’da Corbusier bu

sürekliliği, serbest plan düzeninde yapı için-

de bir yolculuk ve mimari bir yürüyüş olarak

kurmuştur. Rampalar ve açık teraslar ile kur-

gulanmış bir yapı olarak Villa Savoye içte ve

dışta katedilmesi gereken bir yapıdır. Yapı

böylelikle sinematografik bir algı ile harekete

bağlı olarak kavranır.

Villa Savoye’dan farklı olarak, Carapicuiba

Evi’nde akan mekân, yapının bize sunduğu

vistalar ve görüşümüzün katettiği mekânlarda

kendini gösterir.

İki istinâd duvarı arasında gerek kolonlara otur-

tulmuş döşemeler, gerek kirişlere asılı şeffaf

mekânlar, gerekse hafif çelik köprülerde, Cara-

picuiba Evi gözün katettiği çeperlerde sıradışı

bir süreklilik ve bütünsellik duygusu verir.

( . . )

Doğal olan ile inşai olanın içiçeliği, yanyanalık,

girişim ve kesişmelerle inşa ettiğimiz yapının

bize verdiği imkânlara tanıklığımız ve hayatı-

mızın doğal birer parçası haline gelen bu kar-

şılaşmaların önümüze serdiği bu dünya bize

mimariyi verir.

Dışarıdan içeriye katedildiğinde, Carapicuiba

Evi hem en, hem boy kesitte, yapının üretti-

ği konstrüktif algı ile yaşama hallerini harman

eder, onları bize olduğu gibi sunar.

Örneğin, bir terastan diğerine geçişin iki

ucunda heybetli iki beton kolon vardır. Evin

mekânsal bütünlüğü içinde hemen hemen her

kotta varolan bu iki kolon, hiçbir yapısal ele-

mana yanaşmaz ve tutunmaz.

Apaçık bir geçişin iki ucunda öylece dururlar.

Verilen parselin sınırlarını belirleyen iki hey-

betli duvarın arasında ezelden beri orada du-

ran bu inatçı kolonlar temelden çatıya, parçalı

yapıyı ayakta tutan iki ağaç gövdesi gibidir.

Yukarıda dar çalışma mekânının içinde hiç çe-

kinmeden belirirler.

Yapıyı plan ve kesit düzlemlerinde ele aldığı-

nızda kolay ikna olamayacağınız bu iki kolon;

evi kendi tarif ettiği ölçekte kavrayan, onu bir

iç ve dış mekânlar sürekliliği olarak gören ta-

sarımcının gözünden kavradığınızda aslında

tam da olmaları gereken yerdedir. İç ve dış

arasındaki bu nedensiz gibi görünen inşa edil-

miş gerçekliği hayat ölçeği ile buluşturan ve

tanımlayan bu kolonlardır.

Evde hayat adeta onlarla ölçeklenir, bu par-

sel içinde teraslar, köprüler ve merdivenler

12 | değişim | proje

proje | değişim | 13

-yatayda ve düşeyde- bize evin bu parsel için-

deki hayatının bu bütünlükle mümkün oldu-

ğunu söyler.

Yağmur yağdığında ilk gördüğümüz, camda-

ki damlalar ve bahçedeki yeşilin tonudur. Ne

pencere pervazı, ne doğrama kanadı içinde

yaşadığımız mekânın parçaları değildir ve

yaşam kendini aslında parsel sınırlarındaki iki

duvar arasında konumlandırmıştır.

. .

Carapicuiba Evi’nde dolu ve masif kapılar ve

kayıtsız cam duvarlar, olağan bir süreklilik

duygusuyla içiçedir. İnşa, böylelikle kendili-

ğinden iskân ettiğiyle ve kurduğu imkânlar ile

varolur.

Ev, iç ve dışın bütünselliğinde adeta kabuğu-

nu yok eder.

Carapicuiba Evi, bu anlamda, beşeri olan ve

doğal olan arasında bir bütünlüktür ve kendi

kapalılığı içinde bir açılış olarak her fırsatta

bize görünen içi tamamlayan bir dış ve dışı

tamamlayan bir iç sunar. Afili tektonik ifade-

leri aşan, inşanın kusurlu doğası ile anlam ve

karakter kazanan yapı, gündelik hayatın öte

berisini saklamadan gizlemeden kapsayıcı bir

iskânı bütün imkânları ile önümüze serer.

| Y. Mimar

* Chiasme – Göz ve Tin, Maurice Merlau Ponty,

0 Building Dwelling Thinking (Bauen Wohnen

Denken); Martin Heidegger, Harper Colophon

Books, New York, 1971.

1. The Mornings in Florence, John Ruskin, 1876.

2. Floransa’nın birkaç mil batısında Porta Romana

bölgesinde bir Carthusian manastırı.

3. Bir Mimarlığa Doğru (Vers une Architecture)

Le Corbusier, YKY, İstanbul, 1999.

| Carapicuíba Evi

Mimari Tasarım | SPBR Mimarlık

Proje Sorumlusu | Alvaro Puntoni, Angelo Bucci

Proje Ekibi | Ciro Miguel, Fernando Bizarri,

Juliana Braga

Konum | Carapicuíba, Sao Paulo, Brezilya

İnşaat Mühendisi | Ibsen Puleo Uvo, Ruy Bentes

Peyzaj Mimarı | Klara Kaiser

İnşaat Alanı | 415 m2

Tasarım yılı | 2003

İnşaat yılı | 2008

Fotoğraflar | Nelson Kon, Sevgi Türkkan

Evin video görüntüleri için:www.vimeopro.com/ betonart/spbr

14 | değişim | proje

açla

rın

için

de

konvan

siyo

nla

rın

dış

ınd

a

birev

Sevgi Türkkan | Mimarlıkta da, diğer birçok

üretim alanında olduğu gibi bazı genelgeçer

kabuller, konvansiyonlar vardır. Mimarlık tarihi

ise o kabulleri aşan, dönüştüren yapılar üzerin-

den yazılır. Bazı yapılar genel kabulleri aşmak

adına koşulları zorlar, daha fazlasını yapmayı

amaçlar. Bazılarıysa gündelik hayatın içinden,

en pratik, en yalın, en doğrudan haliyle tabula-

rı yıkar, mimarlık bilgisini dönüştürür.

Ubatuba evi, bu anlamda karmaşık, çok kat-

manlı bir uzay gemisi görünümüne rağmen

son derece sadeleştirilmiş bir yaklaşımın ürü-

nü. Bu yalınlık mertebesine ulaşmak, alışıla-

gelmiş birçok yapı elemanına, iç ile dışı ayıran

kabuğa, mekânsal kullanım alışkanlıklarına ve

en temel bileşen olan taşıyıcı sisteme eski ref-

lekslerden arınmış, taze bir bakışla, yeniden

bakmayı gerektiriyor. SPBR ofisinin mimari

üretime genel yaklaşımını bu şekilde tarif et-

mek mümkün.

Ubatuba evi, 70’li yaşlarındaki São Paulo’lu çif-

tin önce yaz aylarında, emekli olduktan son-

ra da yaz-kış yaşamaları için tasarlanmış. Eve

adını veren Ubatuba şehri, 3,5 saat uzaklıktaki

São Paulo`nun yoğun yapılaşmasından sıyrı-

lıp, Brezilya’nın tropik bitki örtüsünü, kumsalı

ve güneşini hatırlamak isteyen birçok kentlinin

öncelikle tercih ettiği sahil kasabalarından biri.

Kısa zamanda dergi ve film çekimlerine mal-

zeme olmuş bu meşhur evi gezmeye SPBR

ofisinden Ciro Miguel ve ofisin kurucu mimarı

Angelo Bucci ile beraber gidiyoruz. Ev sahibi

yok ama evde yaşayan bakıcı aile bize ev sa-

hipliği yapıyor.

55x16 m boyutlarındaki arazinin alt sınırını

Tenório plajı, üst sınırını ise 28 m daha yük-

sekte bulunan ve girişi belirleyen araç yolu

tanımlıyor. Denize doğru % 50 eğimli arazinin

hem keskin topoğrafik yapısı hem de üzerin-

deki tropik ağaçların yasalarla koruma altına

proje | değişim | 15

16 | değişim | proje

proje | değişim | 17

alınmış olması, tasarımın ana fikrini belirlemiş.

SPBR ofisindekilerin aktardığına göre işveren

çift de hayallerindeki evi tarif ederken “ağaç

ev”lerden bahsediyormuş. Bu da onları hem

zemine en az noktadan değecek, hem manza-

raya hâkim olacak, hem de istenen hacimleri

elde edebilecek bir stratejiye yönlendirmiş.

Eve yol ile aynı kotta olan çatısından giriyoruz.

Üzerinde yürüdüğümüz düzlükte bir adet yüz-

me havuzu, dengeleme havuzları, güneşlenme

alanları ve bunları bağlayan köprüler ile kum-

sal-deniz-topoğrafya üçlüsünün oluşturduğu

etkileyici manzara var. Evin geri kalanı ise bu

düzlüğün altında, farklı kotlara asılı olan dö-

şemeler ve bütün bu yükleri zemine aktaran

3 adet kolondan oluşuyor.

Girişteki düzlükten yarım kat aşağı inerek ulaş-

tığımız ilk platformda evin en çok kullanılan,

muhteşem manzaralı verandasına ulaşıyoruz.

Manzaraya ve çevresine açık bu verandanın

aşırı güneşli veya fırtınalı durumlara karşı ba-

sit mekanik bir sistemle inip kalkan ahşap bir

kepengi var. Buradan yine açık bir merdivenle

yarım kat inerek sayılı kapalı hacimlerden biri-

ne ulaşıyoruz. Fakat bu ‘kapalı’ yaşam alanında

içerideki hava dışarıdakiyle aynı, çünkü cam

yüzeyler metal taşıyıcılar aracılığıyla beton

döşemeden 4 cm uzakta duruyor. Yani bu ha-

cimler yağmur ve sert rüzgârlara karşı kapalı

ama hava akımı ve gün ışığına açık. Detaylar

yağmurun suyunu dışarıda bırakıp sesini, ko-

kusunu ve getirdiği taze havayı içeri alıyor.

Brezilya genel olarak ılıman bir iklime sahip.

En soğuk havada bile kalın giysilerle idare et-

menin mümkün olduğu evlerde ısıtma sistemi

bulunmuyor. Dolayısıyla içerideki ile dışarıdaki

havayı ayrıştırmanın Avrupa’dan miras edinil-

miş eski bir alışkanlık olmanın ötesinde bir an-

lamı yok.

Mimar Angelo Bucci dışarıdaki havanın evin

içinde serbestçe hareket edebilmesinin dü-

şünülenin tersine büyük bir avantaj olduğunu

söylüyor. Buna rağmen Brezilya’daki çoğu ya-

pının geleneksel doğrama detayları ve geçi-

rimsiz kabuklarla sıkı sıkıya kaplanıyor olması,

konvansiyonların gücünü bir kez daha hatırla-

tıyor.

Evin esas işlevsel hacimlerini barındıran iki

katlı, iki bağımsız kütlenin ortak noktası, yu-

karıdaki aynı paralel kirişlere çelik çubuklarla

18 | değişim | proje

asılıyor olmaları. Bu asılı kütlelerin üst katların-

da yeme-içme ve yaşam alanları, alt katlarında

yatak odaları ve bağlantılı ıslak hacimler bu-

lunuyor. Üst kattaki geçirimli-kapalı bir hacim

olan salon ve mutfak, açık bir köprü ile sadece

üzeri örtülü olan barbekü alanına bağlanıyor.

Bu kotta yukarı bakınca gördüğümüz, para-

lel kirişleri birbirine bağlayan ve yükleri kolo-

na aktaran V şeklindeki ters kiriş, aslında eve

yukarıdan girerken gördüğümüz yüzme ha-

vuzunun ta kendisi. Bütün bu yükleri zemine

aktaran kolon ise, aynı zamanda aşağıya inen

merdivenin taşıyıcısı. Yani gördüğünüz hemen

her yapısal eleman taşıyıcılığın ötesinde en az

bir işleve daha sahip. Hem program, hem mal-

zeme hem de taşıyıcılık anlamında sadeleşti-

rilmiş bu sistemde yeterince işlevli olmayan

elemanlara zaten baştan yer verilmemiş.

Başlangıçta üç beton kolonun üzerine oturan

ve diğer her şeyin asılı olduğu iki dev kirişin

çelik olması düşünülmüş. Böylelikle zemin için

gerekli kalıplar da bu kirişlere asılarak inşaat

yukarıdan aşağıya doğru yapılacakmış. Fakat

o boyuttaki çelik kirişlerin Ubatuba’ya getiril-

mesi ve yerine yerleştirmesinin maliyeti dü-

şünülenin çok üzerinde çıkınca, yine betonda

karar kılınmış. % 50 eğimde, yerden 20-25 m

yükseklikte kalıp kurup beton dökmenin tüm

zorluklarına rağmen, Brezilya’daki beton işçi-

liğindeki gelişmişlik sayesinde, durum ustaca

ve üstelik daha düşük maliyetle kotarılmış.

Angelo’nun aktardığına göre, son durumda

hem inşaat mühendisi hem işçiler hem de iş-

veren sonuçtan memnun kalmış.

Angelo Bucci bu projenin yapılabilmesini sağ-

layan iki şeyin altını çiziyor: biri inşaat mühen-

disi İbsen Puleo Uvo ile projelerdeki alışılmış

ötesi diyaloğu, diğeri ise Riberao Preto’daki

ev. “Yüksekliği çok daha az olmasına rağmen

‘kolonlara asılı zeminler’ fikrini ilk önce Riberao

Preto’da denedik. Oradaki tecrübe olmasaydı

bu ev yapılamazdı” diyor. Bir de işçilerin beton

ile üretime hâkimiyetlerini eklemeyi unutmu-

yor: “Kalıplar sökülürken inşaat işçileri o kadar

gurur duydu ki...”

SPBR evlerinin neredeyse tamamı özel üretim

detaylara sahip. Angelo, Ubatuba evi için ilk

başta rüzgâra dayanıklı, hazır cam doğrama-

lara baktığını ama sonuçta hiçbiri içine sin-

mediği için kendi tasarladığı rüzgâr dayanımı

artırılmış ahşap-cam sistemden bahsediyor.

proje | değişim | 19

| Ubatuba Evi

Mimari Tasarım | SPBR Mimarlık

Proje Sorumlusu | Angelo Bucci

Proje Ekibi | Ciro Miguel, Juliana Braga,

João Paulo Meirelles de Faria, Flávia Parodi Costa,

Tatiana Ozzetti, Lucas Nobre, Nilton Suenaga

Konum | Ubatuba, Brezilya

İşveren | Antônio Carlos Onofre /

Regina Silveira Onofre

İnşaat Mühendisi | Ibsen Puleo Uvo

Peyzaj Mimarı | Raul Pereira

Aydınlatma tasarımı | Ricardo Heder

Uygulama | Bremenkamp Engenharia e

Construção Ltd.

Toplam zemin alan | 340 m2

Tasarım yılı | 2005-2006

İnşaat yılı | 2007-2009

Fotoğraflar | Nelson Kom

Döşemeden 4 cm uzakta duran cam yüzey-

ler düşeyde hem gölge sağlayan hem de açı-

lıp kapanabilen ahşap paneller ile bölünürken,

yatayda da ahşap korkuluk ile desteklenerek

rüzgâra karşı direnen yüzey alanı azaltılıyor.

Tüm bu işlevsellik ve verimlilik arayışları, ince

ince hesaplanmış ve özel üretilmiş detaylar,

mekânı teknik yeterliliklerle boğmanın aksine,

güzellik tanımı üzerine düşündürtecek dere-

cede yalın bir dil türetiyor. Basitlik anlamında

değil, yüksek tasarım zekâsı ve hassasiyetinin

ürettiği bir yalınlıktan bahsediyorum.

Döşemelerin yukarıdaki kirişlere asılı olmaları,

zemine değmemenin ötesinde, döşemelerin

incelebilmesine imkân tanıyan bir özellik. Böy-

lelikle açık ve yarı açık platformlar arasında

aşağı yukarı gezinirken manzaranız kalın dö-

şemeler tarafından kesilmiyor. Hafiflik hissi, ev

içindeki gezinti boyunca sizi bırakmıyor.

Fakat evin gerçek cüssesini kavramak ve için-

de düzlemden düzleme hafifçe gezindiğiniz

yapının aslında dev bir uzay gemisi olduğunu

fark etmek için merdivenle en aşağıya, bahçe

kotuna kadar inmeniz gerekli. Havada boylu

boyunca asılı duran dev beton zeminin altında

dururken inşaat mühendisinin işini doğru yap-

tığına güvenesiniz geliyor.

Kumsala doğru zigzaglar çizerek ilerlerken,

ara ara dönüp geride kalan eve bakıyoruz. Az

önce altında durduğumuz dev kolonlar ağaç

gövdelerinin arasına karışıp kayboluyor.

| İTÜ Mimarlık Fakültesi, Ar. Gör.

Evin video görüntüleri için:www.vimeopro.com/ betonart/spbr

20 | değişim | röportaj

Angelo Bucci

s o h b e ti l e y a r ı m a ğ a r a , y a r ıu z a y g e m i l e r i ü z e r i n e

SPBR’nin kurucu mimarı Angelo Bucci ile ofi-

sinde buluşuyoruz. Angelo ile ofisin diğer yedi

mimarı 3 x 12 m boyutlarındaki büyük masada

beraber çalışıyorlar. Masaya paralel uzanan,

bolca kitap ve maketi barındıran kütüphane-

nin üzerine monte edilmiş kayar kara tahtalara,

bu ortak üretim ortamının tartışmaları tebeşir

aracılığıyla aktarılıyor. Yer kısıtlılığından değil,

her şeyin açık olması istenmiş. Mühendislerle,

müteahhitle, muhasebeciyle ve hatta işverenle

yapılan bütün toplantılar kütüphanenin diğer

yanındaki masada yapılıyor. Biz de söyleşimizi

bu masada yaptık...

Sevgi Türkkan | Ofisinizin adı SPBR, São

Paulo Brezilya’nın kısaltması değil mi? Bu isim

bulunduğunuz yeri tarif etmek dışında bir şey-

lere işaret ediyor mu?

Angelo Bucci | Aslında bu ismin birçok sebebi

var. Birincisi, ofise kendi adımı vermek istemi-

yordum. Çünkü mimarlık ofisleri sadece ken-

di çalışanları için değil, diğer tüm iş ortakları

için de beraber proje geliştirilen bir yer olmalı.

Bu yüzden daha soyut bir ismin bizim çalışma

yöntemimize daha uygun olacağını düşündüm.

SPBR soyut bir isim ama aynı zamanda da ol-

dukça somut bir konuma işaret ediyor; São

Paulo’da ve Brezilya’da olmak. Burada çalışmak,

proje üretmek... Bunların da isim seçiminde yeri

olduğunu düşünmüştüm.

Kesinlikle doğru. Bu da önemli bir sebep el-

bette. Bizim ofiste bir gelenek var; projelere

işverenin değil, yerinin adını veriyoruz. Brezil-

ya genelinde böyle bir gelenek var. Çünkü bu

yaklaşımda esas odak noktası mimarlığın ken-

disi. Bu benim için kişisel olarak da ilginç bir

yaklaşım. Ben São Paulo’da doğmadım ama

buradan çok şey öğrendim.

Belki bu noktada São Paulo üzerine yaptığınız

incelemelerden derlediğiniz kitabınızdan* bah-

sedebilirsiniz. São Paulo’dan edinimlerinizin ta-

sarım yaklaşımınızla nasıl bir ilişkisi var?

Kesin olan bir şey var ki, sonuçta mimarlığı

yine mimarlık üzerinden öğreniyoruz. Ve şe-

hirler, özellikle de SP gibi kentsel zenginlikle-

ri olan şehirler bu anlamda bir mimarlık bilgi

bankası gibi işliyor. Ben doğduğum küçük bir

kasabadan São Paulo’ya 1983 yılında mimarlık

okumaya geldim. Dolayısıyla böyle bir şehre

gelmek elbette hayatımda büyük değişimlere

sebep oldu. En çok da Vilanova Artigas tara-

fından 1969’da tasarlanmış, meşhur FAU USP

(São Paulo Üniversitesi Mimarlık Fakültesi) bi-

nasında okumak inanılmaz etkileyici bir dene-

yimdi. Derslerin yanı sıra binanın kendisinden

çok şey öğreniyordum. Her ne kadar Artigas’ın

kendisiyle hiç tanışmamış olsam da…(1)

Ama o yıllarda Vilanova Artigas Mimarlık

Fakültesi’nde yeniden öğretim görevine dön-

memiş miydi? (Artigas, siyasi duruşu dolayı-

sıyla diktatörlük döneminde okuldan uzaklaş-

tırılmıştı.)

Evet, okuldaydı, ancak benim okula başladığı-

mın ertesi yılı vefat etti. Kendisini tanıma fırsatım

olmadı, ama tasarladığı ve içinde okuduğumuz

binanın mimarisi öğrenme sürecimde o kadar

büyük bir rol oynadı ki, kendisini hocam olmuş

sayıyorum. Bu deneyim bana aynı zamanda şeh-

rin kendisinden de öğrenilecek çok şey olduğunu

röportaj | değişim | 21

gösterdi. Tezimde “Anhangabau” bölgesi üzerine

çalışmaya karar verdim, çünkü şehrin tam göbe-

ğinde yer alıyordu ve kentsel altyapıyla ilgili bü-

tün konuları barındırıyordu. Bu tezin benim için

en önemli getirilerinden biri, mimarlığın kendisi-

ni nasıl düşündüğümüz üzerine düşünmek oldu.

Kentin içinde bir köprü inşa etmek ne demekti?

Kentteki en önemli yapısal eleman neydi? Coğ-

rafya bu yapıların üretilmesinde nasıl bir rol oy-

nuyordu? Niçin en önemli caddelerden birinin

adı “Güzel Manzara”ydı (Boa Vista) ve şu anda

niçin manzarası yoktu? Bu türden basit sorular,

kentleşme tarihinin yapılaşma kültürümüzü nasıl

şekillendirdiği üzerine düşündürtüyor. Bu kitapta

kenti deneyimleme biçimimizin mimarlığı düşün-

me biçimimizi nasıl etkilediği üzerine düşüncele-

rimi, gözlemlerimi derledim.

Bu deneyimlerin izlerini yapılarınızda takip

edebiliyoruz; topografyanın kullanımı, farklı-

laşan kotlar arasında gezintiler, görsel bağlan-

tılar, ilişkiler…

Elbette, her şey birbiriyle ilişkili. Ama bazen

bazı şeyleri tam da farkında olmadan yapabi-

liyorsunuz. Bir örnek vereyim:

SP üzerine düşünüp yazarken tespit ettiğim

mekânsal durumları betimlemek için kullan-

dığım bazı tanımlar vardı: mağara şehir ve

havadaki şehir. Daha sonraları bu durumları

operasyonlar üzerinden tarif etmeye başla-

dım: mağaranın içine sızmak ve havadaki şehri

istila etmek gibi...(2)

Bir seferinde Arjantin’de yaptığım bir sunumdan

sonra iyi bir mimarlık eleştirmeni olan Fernando

Diez yanıma geldi ve şöyle dedi: “En çok etkilen-

diğim şey, tasarladığın evlerin yarı mağara, yarı

uzay gemisi olmaları”.

Ne kadar iyi betimlemiş!

Evet, ne kadar keskin bir gözlem! Ben de kent

üzerine aynı araçlarla düşünüyor ve yazıyor-

dum… Ama tasarım yaparken bunları kullandı-

ğımın farkında değildim. Her ne kadar farkında

olmasanız da bir şekilde etkileniyorsunuz.

Burada 70’lerden itibaren São Paulo ekolü

diye bahsedilen, özellikle beton strüktürlerin

taşıyıcılık ötesinde birden çok anlam ve gö-

rev üstlendiği bir tasarım yaklaşımı var. Siz

de bu anlamda kendinizi bu ekolden sayıyor

musunuz? Sizin için strüktür ve beton ne ifade

ediyor?

Evet, böyle bir ekol var ve ben de hem FAU

binasının kendisinden hem de bu ekoldeki

önemli hocalardan çok şey öğrendim. Dediği-

niz gibi, benim için strüktürün birden çok görev

üstleniyor olması çok önemli. Bence herhan-

gi bir şeyi yapmak için birden çok sebebinin

olması güzel. Bu benim projelerde hep yapma-

ya çalıştığım bir şey, çünkü sonuçta öneriniz

birden çok kriteri birden karşılamalı. Bu sade-

ce strüktür için geçerli değil, ama bir projenin

en şaşmaz öğesi odur. Yine FAU örneğine

22 | değişim | röportaj

dönersek, o bina aslında hiçbir zaman tam

anlamıyla tamamlanmadı. Çünkü aslında bina

strüktürden ibaretti. Yaklaşık kırk yıldır doğru

dürüst bakım görmemiş olmasına rağmen hâlâ

ayakta duruyor oluşuyla gurur duyuyoruz.

Tabii, bu aslında teorik bir yaklaşım. Bütün bu

konuları gündelik hayatla ilişkilendirerek de

değerlendirebiliriz. Örneğin bir mimar bir mü-

hendisle, müteahhitle veya inşaat işçisiyle nasıl

iletişim kurar? Nasıl bir etkileşimleri vardır? Be-

nim için işin kültürel tarafı daha belirleyici. Bu

noktada inşaat mühendisi Ibsen Puleo Uvo ile

tanıştığım için kendimi çok şanslı buluyorum.

Onunla çalışmamış olsaydım, birçok projeyi

bugün yaptığım şekilde yapamazdım.

Bu noktada çalışma yönteminizden bahsede-

bilir misiniz?

Tabii. Başka cesur mühendislerle de çalıştım,

ama Ibsen ile strüktür kavramını mimari tasarım

kavramıyla eşzamanlı düşünebileceğimi fark et-

tim. Genelde bir projeye başlarken, müşteriye

yapacağımız ilk sunumdan önce Ibsen’le birkaç

kez konuşuyorum. Strüktür ile mimari proje bir-

biriyle o kadar bağlantılı ki, bir arada kavranması

gerekiyor. Elbette ben strüktürle ilgili öngörü-

lerde bulunabiliyorum. Bunu başka bir disipli-

nin alanını saygısızca ihlal ettiğim şeklinde de

düşünmek mümkün. Ama bence aksine, ben

strüktürü o kadar önemsiyorum ki ona özel iti-

na gösteriyorum. Tabii böyle işler yapabilmek

için tartışabilen, risk alan, normalden dört-beş

kat fazla çalışmayı göze alan insanlar gerekiyor.

Biz de bu şekilde çalışıyoruz. Sonuçta Ubatuba,

Carapicuiba, Aldeia da Serra gibi birçok proje-

de mimarlık nerede biter, strüktür nerede baş-

lar ayırt etmek zor. Yapabileceklerinin sınırını da

belirlemek kolay değil, ama denedikçe, olasılık-

ları zorladıkça yeni olasılıklar açılıyor. Özellikle

de beton strüktür üzerine konuşmak gerekirse,

burada işçiler üretime son derece hâkim ve çok

becerikliler. Demirci, kalıpçı, düz işçi projeleri

kendi başlarına okuyabiliyorlar. Bu da muhte-

şem bir durum.

Brezilya’da betonun sanki bir inşaat malzeme-

si olmanın ötesinde bir anlamı var gibi...

Evet, ama bugün yirmi yıl öncesine göre du-

rum daha farklı. İnsan gücü çok daha pahalı,

inşaat teknikleri çok daha endüstriyelleşmiş.

Böyle düşünürsek bugün çelik veya diğer yapı

malzemeleri de bir seçenek olarak karşımıza

çıkıyor. Beton kullanmak ilkesel bir karar değil,

ama yapı kültürümüzün yerleşik bir parçası ol-

duğu için çoğu durumda tercih ediliyor.

Binalarınızın neredeyse tamamı açık, detaylar

hava akışına izin veriyor. Bu konuda bir şeyler

söyleyebilir misiniz?

Mimarlık kültüründe çok şeyi miras ediniyoruz.

Brezilya’da özellikle Avrupa’dan çok şey miras

edinmişiz. Benim dedem İtalya’da inşaat şefiy-

di, Brezilya’ya yerleştiğinde de ev yapıyordu.

Bu bilgiyi bir şekilde buraya taşımışız. Gele-

neksel olarak içerisi ile dışarısının net olarak

ayrıştığı, yalıtıldığı bir mimarlıktan bahsedi-1 FAU USP

röportaj | değişim | 23

yoruz. Oysa ki burası farklı. Brezilya’nın çoğu

bölgesinde binanın içi ile dışı arasında serbest

hava akışı dezavantaj değil, aksine avantaj sağ-

lıyor. Yalıtım yapmayı gerektirecek bir sebep

yok. Ben sadece bunun farkına vardım. Aslında

son derece basit bir düşünce ama binanın kul-

lanımında büyük farklılığa yol açıyor. Mimarlık

kültüründe, özellikle de toplumsal önyargıların

çok kuvvetli olduğu Brezilya gibi ülkelerde, her

şeyin ne kadar çok kaplandığını görmek şaşırtı-

cı. Malzemelerin, biçimlerin, her şeyin üzeri ör-

tülüyor, en çok da önyargıyla. Bu yüzden camı

olmayan bir ev yapacağım deyince insanların

kulağına garip geliyor. Müşterilerimin çok özel

insanlar olduklarını düşünüyorum, çünkü bu

konular üzerine rahatlıkla konuşabildik.

Projelerinizde ilkesel olarak önemli gördüğü-

nüz şey nedir?

Bir bina tasarlamak gibi güzel bir problemle

karşı karşıyasınız. Cevabınızın da güzel olması,

önerinizin ne kadar zekice olduğuyla ilgilidir.

Bunun için en ekonomik, strüktürel olarak en

kusursuz, programatik olarak en mükemmel

şekilde çözülmüş öneriyi ararsınız. Fakat en

ekonomik çözüm veya en kusursuz strüktür

diye bir şey yoktur. Binaların kusurları vardır,

tıpkı insanların olduğu gibi. Ve bu kusurlar

aslında karakterin belirgin bir parçasını oluş-

tururlar. Bunu normal karşılamak gerek. Fakat

bir yandan da durumu kontrol altına almak

mimar olarak görevinizdir. Bu durumda soru-

lacak soru: Bir projenin tasarlanması gereken

konularının her birine ne kadar zaman ayırmalı,

ne kadar özen göstermeli? İşte önerinin zekâsı

bu dengededir. Bütün bu meseleler birbiriyle

nasıl bir etkileşim içinde çözülür? Zekâ, yapı-

nın şu ya da bu özelliğiyle ilgili değil, bütünü

oluşturan parçaların ilişkileriyle ilgilidir. Bence

mimarlıkta güzellik budur. Bu bizim her zaman

ulaşmaya çalıştığımız hedef.

(*) São Paulo, Reasons For Architecture:

The Dissolution of Buildings and How To

Pass Through Walls, Angelo Bucci, 2011.

Fotoğraflar | 1. Sevgi Türkkan, 2. Kitaptan taranmış

kesit.

24 | değişim | proje

Sabancı Üniversitesi

araştırma ve uygulama merkezinanoteknoloj i

Özgür Bezgin | Orhan Manzak | Türkiye, 2011

yılında, nanoteknoloji içeren malzeme ve ürün-

lerin araştırılması, geliştirilmesi ve uygulamaya

konulması için gerekli çalışmaların yapılabile-

ceği bir yapı kazandı.

Sabancı Üniversitesi Tuzla yerleşkesinde bulu-

nan yapı, Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji

Araştırma ve Uygulama Merkezi [SUNUM] is-

miyle Temmuz 2011’de açıldı.

SUNUM, yerinde dökme betonarme ile inşa

edilen iki katlı binanın etrafında yer alan at-

rium bölgesini sınırlayan önüretimli betonar-

me dış cepheden oluşan bir yapıdır.

SUNUM, iki katlı ve yaklaşık 2.400 m2 alan

üzerine kurulu bir bina ile bu binanın ön ve

sağ cephesini çevreleyen ve 1.200 m2’si kapalı

alandan oluşan yaklaşık 1.800 m2 toplam alan

üzerine kurulu bir atrium bölgesinden oluş-

maktadır.

Tasarım süreci:

Yaklaşık 1.000 m2 olan 133 m uzunluğunda

önüretimli cephe ile bina arasında yaklaşık

10.000 m3 engelsiz bir hacim yer almaktadır.

Önüretimli cephe, atrium bölgesini kapatan

çatı için taşıyıcı görevi görmekte ve aynı za-

manda atrium için ısı yalıtımı ve doğal ışıklan-

dırma sağlamakta ve binanın tanımlayıcı mi-

mari niteliğini oluşturmaktadır.

Nanoteknoloji ile üretilen malzemelerde kulla-

nılan karbon nanotüp yapısından esinlenerek

tasarlanan cephe, sınırlı mimari hacmi içerisin-

de cephenin mimari özelliklerinin yanında tüm

yapısal ve kullanımsal özelliklerini de barındır-

maktadır. Cephe, belirli bir mimari düzen ile

yerleştirilen düğüm noktaları arasında yüksek 1

proje | değişim | 25

2

26 | değişim | proje

mukavemetli beton ve basınç donatı uygula-

ması içeren çapraz birimlere sahiptir. Bu yapı-

sı ile narin mimari kesitler içeren cephe, tıpkı

karbon atomlarının belirli bir geometrik düzen

içerisinde dizilerek atomlararası bağ kurulumu

ile oluşturduğu nanotüpler gibi narin ancak ge-

ometrik ve malzeme niteliklerinin sonucu mu-

kavemetli bir yapı oluşturmaktadır.

Beş adet odak noktasından tanımlı iki adet yay

ile tanımlanan cephenin yüksekliği 7,3 m olup,

cephe alanının yaklaşık % 50’si camdan oluş-

maktadır. Cepheyi oluşturan betonarme kesit

eni, cephe yüzeyine dik yönde incelerek, atrium

içerisine ışık geçişini artırmakta ve aynı zaman-

da bina içi ışığın da geceleri dışarı aktarılmasını

kolaylaştırarak binanın harici cephe aydınlat-

ması olmadan görünümünü kolaylaştırmakta-

dır. Diğer taraftan, cephe ön-üretiminde beyaz

çimento kullanımı ile cepheye, standart gri çi-

mento ile üretime göre yaklaşık iki kat daha faz-

la yansıtıcılık özelliği kazandırılmıştır.

Yapının yer aldığı ortamın yaz ve kış koşulla-

rının gerektirdiği yalıtım niteliklerini sağlamak

amacıyla, önüretimli cephe birimleri ısı yalıtım

katmanları ile birlikte üretilmiştir. Cephe içeri-

sinde yer alan pencerelerin çift camlı olarak

kullanımı ile birlikte, pencerelerin yer aldığı

betonarme cephenin de yalıtımlı olarak üretil-

mesi sonucu önüretimli taşıyıcı mimari atrium

cephesi, TS 825 şartnamesinde belirtilen böl-

gesel ısı yalıtım değerini sağlamıştır. SUNUM,

sahip olduğu yalıtım özelliklerinin yanı sıra, 34

proje | değişim | 27

inşasında kullanılan yöntemlerin ve malzeme-

lerin, üretime ve inşaata harcanan enerji ve

zaman bakımından verimli olmasından ötürü

LEED Gold ve BREEAM onaylarını kazanmıştır.

SUNUM yapısının kuruluş amacını tek başına

dışa vuran mimari taşıyıcı cephenin tasarımı ve

üretiminde, önüretim yönteminin sunduğu tüm

yararlar yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Uygun

malzemenin tasarımını ve kullanımını sağlayan

fabrika ortamında denetlenen üretim koşulları

altında ve hassas kalıp imalat yöntemleri ile

istenen mimari şeklin gerekli yapısal nitelikleri

ile üretimi mümkün olmuştur.

| Dr.Müh. Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.

| CE, M.Sc

| Sabancı Üniversitesi, Nanoteknoloji Uygulama ve

Araştırma Merkezi

Mimari Tasarım | Cannon Design, Boston, ABD

İşveren | Sabancı Üniversitesi

Cephe yüklenicisi ve önüretici |

Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.

Taşıyıcı mimari cephe yapısal tasarım |

Dr.Müh. Özgün Bezgin

Fotoğraflar | 1,6 Engin Gerçek & Aras Kazmaoğlu,

Studio Majo | 2,3,4,5 Tacettin Ulaş

5 6

Videoyu izlemek için:www.bit.ly/y4LvEO

Uygulama süreci ve detaylar için bkz. s.73.

28 | değişim | proje

Monolit

İdil Erkol | Birkaç ay önce, İstanbul Bilgi Üni-

versitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Prog-

ramı öğrencileri ile birlikte, Üsküdar’daki Or-

tadoğu Otomotiv Genel Müdürlük ve Ofis

Yapısı’nı ziyaret etme fırsatını yakaladım. Ya-

pının mimarı Nevzat Sayın ile birlikte bina-

yı dolaşırken, bir taraftan tasarımın nasıl şe-

killendiğini ilk ağızdan dinledik. “Yola bitişik,

ince uzun parselin içine sığabilecek en büyük

yapıyı yapmaya karar verdiğimizde, doğrudan

olmasa bile dolayımlı olarak brütal bir yapının

kararını da vermiş olmalıyız” diyerek başladı

söze Nevzat Sayın...

Ofis yapısı, İstanbul Çevre Yolu’na paralel

konumlanan dar ve uzun bir parsel boyunca

uzanıyor. Oldukça büyük bir kütleye sahip

yapı, dışarıdan bakıldığında iç mekânda ba-

rındırdığı zenginliklerle ilgili hiçbir ipucu ver-

miyor. Sessiz ve dingin... Hemen yanı başında,

İstanbul’un ana arterlerinden birinin uğultusu

ve telaşı içinde bu dingin yapıyı fark etmek

pek mümkün değil. Oysa yapıya karakterini

veren en önemli bileşen, yola paralel uzanan

batı cephesi... 80 metre uzunluğundaki cep-

he, belirli bir ritimde tekrar eden brüt beton

cephe düzenine sahip. Kütle boyunca aynı

yükseklik ve aynı ritimde devam eden gridal

cephe sistemi yapının “monolit” ifadesini oluş-

turan en temel öğelerden biri. Sözü edilen bu

gridal düzen, Batı’ya bakan uzun cepheyi kes-

kin batı güneşinden koruyan düşey güneş kı-

rıcı rolünü de üstleniyor. Brüt beton malzeme

seçimi, betonun gri rengi ve en önemlisi tekrar

eden cephe düzeni bir ofis yapısından bekle-

nen ağırbaşlılığı yapıya kazandırıyor.

proje | değişim | 29

Temelde, iç avlulu klasik bir mekân kurgusuna

sahip yapı, koridorlara ve galerilere bağlanan

ofis birimlerinden oluşuyor. Avlulu plan şema-

sının değişmeyen üç temel öğesi var: Yapının

katı sınırlarını çizen çeper, sirkülasyonu sağ-

layan şaftlar ve yapının kurgusunu belirleyen

iç avlular…

Tasarım sürecinde, yapının holdingin genel

merkezi olarak kullanılıp kullanılmayacağı be-

lirlenmediği için farklı bölüntülere imkân sağ-

layacak esnek bir plan kurgusu benimsenmiş.

Gelecekte ortaya çıkabilecek olası revizyonla-

ra izin verecek esnek bir plan kurgusu orta-

ya çıkartılmış. Yapının işlevinin zaman içinde

değişmesi, ihtiyaç programına göre plan kur-

gusunun değiştirilmesi mimarlığın sık rast-

lanan, önemli konularından biridir kuşkusuz.

NSMH’nin imzasını taşıyan birçok projede,

yapının başka bir program için kullanılabilme

kapasitesi temel tasarım girdilerinden biri ola-

rak kabul görür ve mimari tasarım sonradan

değişebilme öngörüsü üzerine kuruludur. “Her

yapı bir başka şeye dönüşebilir, ama kimi ya-

pılar daha başlangıçta bu düşünceyle kurul-

duklarında, daha kolay dönüşür ve zedelen-

mez” sözleriyle Sayın, tasarımlarındaki odak

noktalarından birinin “esneklik” olduğunu vur-

guluyor.

Bu kabulden hareketle, avlulu serbest planın

getirdiği olanaklar kullanılarak, başka işlevler

için kullanılma kapasitesine sahip ve imar ka-

nunun getirdiği sınırlamalar içinde üretilebile-

cek en büyük yapı inşa edilmiş. Yapı içinde ya-

tayda ve düşeyde, bölünmeye ve birleşmeye

en uygun mekânsal dağılımların oluşturulması

hedeflenmiş.

Yapıyı oluşturan farklı öğelerin (strüktürel

sistem, kapı, pencere modülleri, vb.) biraraya

gelişleri ve kullanılabilirlik açısından en ideal

birimin altı metrelik modüller olduğu sonucu-

na varılmış. Düzenli ve eşit bölünmüş bir aks

düzeni üzerine oturtulan yapı, barındırdığı

işlevlere bağlı olarak değişen boyutlarda ve

formlarda iç mekânlara, farklı kat yükseklikle-

rine ve farklı kat alanlarına olanak tanıyor. Plan

Kesit.

0.00 Kotu Zemin Kat Planı.Güvenlik

Ofis

Islak Hacim

Toplantı Salonu

Hol + Sirkülasyon

Avlu

Yangın Merdiveni

30 | değişim | proje

proje | değişim | 31

kurgusuna göre, ofis birimleri ve toplantı

odaları yapının üç katına yayılırken, resto-

ran, yemekhane, toplantı, seminer, konferans

ve kütüphaneye ait mekanlar ortak fuayeler

çevresinde toplanmış. Yapı, toprak altında

yer alan büyük hacimleri nedeniyle adeta bir

“buzdağı”nı andırıyor. Ancak yapının kesitle-

rinden anlaşılabilecek olan bu buzdağı, plan

Dış cephelerin mütevazı ve sessiz ifadesi, iç

mekanda hareketlilik kazanıyor. Bu dinamik

mekân kurgusu, akılcı bir plan çözümünün ba-

şarısı olarak değerlendirilebilir. Nevzat Sayın,

sadece bu yapıda olabilecek mekânsal değer-

lerin varlığına ulaşabilme yolunu, hemen her

yapıda olabilecek öğelerin yapıya has biraraya

getirilmesi olarak açıklıyor. Bu tür bir biraraya

kurgusunun başarısının bir parçası. Ofis bi-

rimlerinin kullanımına açık ortak hacimler (ye-

mekhane, konferans, kütüphane, vb.) toprak

seviyesinin altında yer alıyor ve toprak altında

olmalarına rağmen, galeriler ve çatı yarıklarıyla

gün ışığı alan mekânlar haline dönüştürülüyor.

Öyle ki, özellikle yemekhane bölümünde yapı-

nın toprak altında olduğu hissine kapılmak ne-

redeyse imkânsız hale geliyor. İstinat duvarının

önüne yerleştirilen bambular ise, toprak altın-

daki alanı bir bahçe haline getiriyor.

getiriş, yapının kendine özgü olmasını sağlı-

yor. Alışkanlıkların içinden oluşturmak ve fark-

lılık duygusunu abartısız bir biçimde ortaya

koymak önemli...

Tasarımın önemli kararlarından bir diğeri de

yapının brüt beton olması. Anonim sayılabile-

cek bir cephe düzeniyle elde edilen ağırbaşlı-

lık, beton malzemenin kullanımıyla da güçle-

niyor. Dış cephelerde hiçbir mimari bileşenin

kaplanmayacak olması “kaba yapı” olarak

32 | değişim | proje

proje | değişim | 33

tanımlanan strüktürün inşasındaki niteliğin art-

masını sağlıyor. Yapının inşasındaki en önemli

konulardan biri “kaba yapı” ekiplerinin ”ince

yapı” ekipleri gibi titiz çalışmasının gerekliliği.

Dış cephelerdeki beton yüzeyler, iç mekânda

cam yüzeylere veya daha renkli başka malze-

melere dönüşüyor. Böylece girişte elde edilen

monolitik ifade, iç mekânlarda yerini ışığa, ay-

dınlığa ve bazen renge bırakıyor.

NSMH’nin yapının tasarımı sırasında aldığı

tüm kararlar, işveren tarafından da destek-

lenmiş. Yapının işvereni, daha önce başka bir

NSMH yapısının kullanıcısı olmuş, Üsküdar’ın

sırtlarında yer alan araziye de bu yapının ay-

nısını inşa etmesini istemiş. İşverenin memnu-

niyetinin bir ifadesi olan bu istekle, mimarlar

tanıdık olandan yepyeni bir proje oluşturmak

için çalışmışlar. Bu motivasyonla hazırlanan

yeni projede, eski projeden taşınan izler, yeni

yorumlarla harmanlanarak bambaşka bir yapı

meydana getirilmiş.

Mimarının, hem anonim hem de benzersiz ola-

rak tanımladığı yapı, NSMH mimarlık ofisinin

hemen hemen her projesinde hedeflediği “ta-

dınık bir yeni” yaratma çabasının sonucu.

| İstanbul Bilgi Üniversitesi, Ar. Gör.

Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı

| Ortadoğu Otomotiv Genel Müdürlük ve Ofis

Yapısı

Mimari Tasarım | NSMH / Nevzat Sayın

Proje Ekibi | Hakan Deniz Özdemir, Ahmet Korfalı,

Sibel Özdoğan, İbrahim Eyup, Metehan Kahya,

Bahar Lakerta, Ayşe Aydoğan, İlker Kütükoğlu,

Tuğba Okçuoğlu

Konum | İstanbul

İşveren | D Yapı

İnşaat alanı | 12.200 m2

Tasarım yılı | 2006-2007

İnşaat yılı | 2009-2011

Fotoğraflar | Engin Gerçek & Aras Kazmaoğlu,

Studio Majo

www.concretedesigncompetition.comwww.tcma.org.tr

ENERGY has become a powerful topic in the architectural debate on sustainable building.

This competition seeks to investigate the inherent characteristics of one material, concrete, in relation to ENERGY. It asks to evaluate those properties of concrete that make it a relevant and versatile material for ‘energy-aware’ applications. It aims to fully pursue the potential of core properties like mass, volume, surface textures, mixtures and hybrids, in acting on current needs and ambitions.

Students are asked to explore and exploit the potential of concrete’s properties with respect to any notion on ENERGY. These can range from issues of vitality, robustness, dynamic behavior and architectural presence to energy production, storage and consumption. Competition entries need to address technical and functional aspects as well as formal and programmatic ones – ideas need to be tested through design proposals to demonstrate their potential convincingly. They will be reviewed on the combination of inventiveness in addressing the competition’s theme and architectural implications.

This competition does not prescribe a specific location or program; participants can choose a context of their own that supports their fascinations and ambitions and that fits an acute presentation of their ideas and solutions. The design proposals may range from objects, furniture and architectural details to housing, landscape interventions, complex buildings, infrastructure and structural systems. For detailed information visit our website.

The 5 th Concrete Design Competition – ENERGY runs in five European countries during the academic year 2011 - 2012. National laureates will be invited to participate in a week long international workshop facilitated by the industry’s expertise featuring renowned lecturers and critics, further exploring concrete and ENERGY.

TURKISH NATIONAL JURYMurat Arif Suyabatmaz (chairman) Alpaslan AtamanM. Burak AltınışıkHasan ÇalışlarTülin Hadi

serbestyorumlar

değişim

Alişan Çırakoğlu 36

Cem İlhan 37Bülent Erkmen 38

Burak Altınışık 39

Mert Eyiler 40

Deniz Güner 41

Sait Ali Köknar 42Akın Nalça 43

Boğaçhan Dündaralp 45

Yelta Köm 44

Kerem Piker 46Metehan Özcan 47-51

Erkan Nazlı 52

36 | değişim | tematik

tematik | değişim | 37

Değiştiğimiz ve değiştirdiğimiz bir dünyadayız. Bunu da “ilerlerken” yapıyoruz. Betonart’ın bu teması

kafamda 3 soru yarattı:

1. İlerlemek ile değişim arasındaki ilişki nedir?

2. İlerlemek medenileşmek midir?

3. Eğer öyleyse, medeniyetin ölçüsü nedir?

Bunları neden soruyorum? Çünkü değişiyormuş gibi gözükme halini değişim ile karıştırmamak lazım.

İnsana has evrensel haller binlerce yıldır değişmeden aynen duruyor: hırs, rekabet, tevazu, güç istemi,

şevkat, adaletli olmak vb. temel insanlık durumları değişmeden dolaşımda. Değişen şey ise bunların

ölçeği sanırım. Her şeyin ölçeği tahmin edilenin ötesinde kat be kat arttığı gibi bu insanlık hallerinden

bazılarının diğerlerinin önüne geçmesi, özellikle de bizim konumuz olan yapılı çevrenin değişimini

hızlandırması söz konusu olan. İlk akla gelenler tabii ki güç istemi, rekabet ve bunların yarattığı

motivasyonların sonuçları.

Değişimle ilgili olarak çok genel ve üst ölçekten bakıldığında insanın doğa üzerindeki alışageldiğimiz

tahakkümünün dozunu kaçırdığını görüyoruz. Aslında özünde değişmeyen ancak ölçeksel anlamda,

özellikle de 90’lı yıllardan sonra yapılı çevre üretimi üzerinden katlanarak artan bir durum bu.

2. Dünya Savaşından sonraki “kapitalizmin altın çağı” olarak adlandırılan dönemde, yani 1980’lere

kadar hala bir “sosyal devlet” kurma idealinden bahsedilebiliyorduk. Son 30 yılı ise bu dönemdeki

kazanımların adım adım tasfiye dönemi ile tamamlıyoruz. Korkut Boratav 1980’i izleyen dönemin,

sermayenin ve emperyalizmin rövanş yılları olduğunu söylüyor. İşte bu bir değişimdir.

İkinci ve belki de bizler gibi görselliğin çok belirleyici olduğu mimarlık dünyasında üretim yapanlar için

en büyük değişim ise dijital dünya ile tanışmamız kuşkusuz. 2000’li yıllardan sonra senli benli olmanın

çok ötesine giden bir ilişki kurduk sayısal ortamla. Biraz daha açarsam: göz, akıl ve el arasındaki

uyumun, koordinasyonun dijital ortamda bir anlamda kastre olduğu, hatta koptuğu bir değişim.

Ortaya çıkan ürünler giderek aynılaştı. Kişiliğimizi giderek daha zor yansıtır hale geldiler. Bunun en

önemli nedeni bizlerin kendimizi tabiattan ayrı bir özne olarak görmemiz. Tabiat da bir nesneye

indirgeniyor haliyle. O zaman en başta sorduğum soruyu başka türlü sorabilirim sanıyorum:

Medeniyetin ve değişimin ölçüsü bizim doğa ile aramıza koyduğumuz mesafe midir?

38 | değişim | tematik

tematik | değişim | 39

Değiş(e)(me)mek?

Değişim. Neredeyse sürekli gündemde olan bu kelime ne

ifade ediyor? Ne(ye) işaret ediyor?

Şöyle ifadeler arasından gezinmek mümkün: Yaşantının,

yani, deneyim çoklaşmalarının, farklı oluşların koşulu, ivmesi

ve rutini. Deneyim dışına çıkarılamaz bir heplik. Hatta, bir

zorunluluk. Belirli bir zaman-mekân aralığındaki deneyimleri

çerçeveleyen koşulların, olanakların, araçların, öznelerin ve

bunların arasındaki etkileşim ya da ilişkilenmelerin (değer,

anlam v.b.) olageldiğinden başkalaşması, farklılaşması; başka

bir deyişle ola-gelen ilişkilenmelerin birbiriyle çelişmesinin,

çatışmasının ortaya çıkardığı süreksizlik-süreklilik yarığı.

Dolayısıyla, değişim, olağan; sorun(sal) değişimle nasıl

ilişkileneceğinde, sergilenecek tutumlarda.

Olagelenin çatırdamasının psikolojik olarak güvende

hissetme konforunu sarsan etkileri açığa çıkarması da olası.

Yadsınamazlıkla örülü değişim(ler) karşısında ağırlıklı olarak

peşin hükümlerin ve dogmatik tutumların kolayca yeşermesi

anlaşılabilir olmakla birlikte temkini elden bırakmamak

gerekiyor. Bu türden tutumların değişimi kendi olağanlığı

içinde düşünmek yerine kestirmeden giderek bozulma ve

yozlaşma olarak adlandırma eğiliminde olduğunu hatırda

tutmak yerinde olur. Bu türden söylemsel adlandırmalara

eş zamanlı olarak eşlik eden değişimi kontrol altına alma,

bozulanı ve yozlaşmakta olanı düzeltme girişimlerinin

söylemselleşmesidir. Değişim ancak bir program dahilinde

araçsallaştırılabildiği ölçüde arzu edildiği izlenimini verir.

Sıklıkla, ikna edici de olur. Değişim ise, ironik olarak kapıdan

kovulsa da bacadan girecektir.

Değişim tek başına olumlanacak ya da olumsuzlanacak bir

olaylar dizisi değildir. Değişime karşı çıkmanın, direnmenin

zorunlu olarak muhafazakarlık, değişimi desteklemenin zo-

runlu olarak ilericilik olmadığı açık.

Formül, reçete, kılavuz, rehber yok; yapılabilecek şey ise

durumlar içinde(n), koşullar çerçevesinde düşünmek ve

önerilerde bulunmak, o yönde eylemek, eyleme alanlarını

çoklaştırmak.

40 | değişim | tematik

die verwandlung*

2004’ten bu yana el degistirse de; “arkitera gelenegi icerisinde dogan yayin, yine o gelenek icerisinde soz uretmis pab tarafindan gelistirildi - surduruldu. simdiler de yine o gelenegin onemli karakterlerinden sn binat tarafindan yeniden degerlendirilecek. bu sureklilik, basindan beri kurgulanan omurgayi gelistirdi-donusturdu-ileri tasidi.

ogrenciler ile kurulan iliski belki de okuyucu ile kurulan iliskiden cok daha onemli oldu betonart icin. (ogrenciler her zaman potansiyel bir değişim öznesi oldu)

bu sureklilik degisimden daha cok bir evrilmeyi tarifledi bizim icin.

degisim mi? donusum mu? tartismalari tam da burada bizi kafka’nin 'die verwandlung'una tasidi. hep 'değişim' adıyla çevrildi ve öyle bilindi, bir değişimden çok daha köktenci bir olguyu isaret etti ‘die verwandlung’. burada da tartismak istedigimiz sey’de değişim/donusum ikilemi

betonart’in sert kabugunun bir sonraki adimlarini bekliyoruz . …“sırtındaki sert ve esnek kabuğunun içinde samsa'nın duyguları ve de insanlığı saklıydı”

*degisim/donusum bir sabah uyandiginda kendini bocek olarak bulan gregor samsa’nin hikayesidir

die verwandlung*

2004’ten bu yana el degistirse de; “arkitera gelenegi icerisinde dogan yayin, yine o gelenek icerisinde soz uretmis pab tarafindan gelistirildi - surduruldu. simdiler de yine o gelenegin onemli karakterlerinden sn binat tarafindan yeniden degerlendirilecek. bu sureklilik, basindan beri kurgulanan omurgayi gelistirdi-donusturdu-ileri tasidi.

ogrenciler ile kurulan iliski belki de okuyucu ile kurulan iliskiden cok daha onemli oldu betonart icin. (ogrenciler her zaman potansiyel bir değişim öznesi oldu)

bu sureklilik degisimden daha cok bir evrilmeyi tarifledi bizim icin.

degisim mi? donusum mu? tartismalari tam da burada bizi kafka’nin 'die verwandlung'una tasidi. hep 'değişim' adıyla çevrildi ve öyle bilindi, bir değişimden çok daha köktenci bir olguyu isaret etti ‘die verwandlung’. burada da tartismak istedigimiz sey’de değişim/donusum ikilemi

betonart’in sert kabugunun bir sonraki adimlarini bekliyoruz . …“sırtındaki sert ve esnek kabuğunun içinde samsa'nın duyguları ve de insanlığı saklıydı”

*degisim/donusum bir sabah uyandiginda kendini bocek olarak bulan gregor samsa’nin hikayesidir

tematik | değişim | 41

42 | değişim | tematik

Değişim

değişmemeye doğrudur.

O halde değişmeyen nedir?

Göçebeleri düşünün.

İklimin aynı olduğu yere doğru hareket ederler

Yer değişir ama aslında aynı yerdir;

geniş taze otlaklarla örtülü suya yakın bir yer.

Yer değiştiren aslında aynı yerde yaşayan değil midir?

Kuraklık gelir, seller toprağı sürükler, yer aynı kalmaz.

Yerleşik insan yer aynı kalsın, hiç değişmesin diye çevresini değiştirip durur.

Aynılaştırır.

Değişim aynılaşmaya doğrudur .

O halde nasıl oluyor da değişim

farklı görünen şeyler üretiyor?

Dengeye doğru sallanan bir sarkaç düşünün.

Her anında farklıdır.

Değişemeyeceği ana,

denge formuna doğru farklı anlar üretir.

Sonra bir birlerinden etkilenen,

kendi dengesini kurmaya çalışırken ötekinin dengesini bozan

binlerce sarkaç düşünün.

İşte farklılık üretme motoru.

Neden değişirsin?

Aynı kalmak için.

Form değişir evet.

Ama forma sebep olan ilişkiler aynı kalır.

Bir spor ayakkabısı,

spor yapmak için giyilen bir ayakkabı olmayı sürdürmek için değişir.

Formu aynı kaldığında

imgede ve performansta spor ayakkabılıktan uzaklaşabilir.

Komşu aynı kalma çabalarının ürettiği

ama spor ayakkabısının oluşuna yeni

malzemeleri, alışkanlıkları, normları düşünün.

O yüzden değişimi gözlemlemek ilginçtir.

O şey hakkında en önemli bilgileri açığa çıkarır.

O şeyin ne olduğunu, neye doğru olduğunu söyler.

O halde bir dergi değişiyorum diyorsa,

nerede aynı kalmaya çalıştığına bakmak gerek.

O derginin ne olduğunu,

neye doğru olduğunu anlamak istiyorsak.

*bkz. entropi

*bkz. eigenform

Burada dengeye doğru olan harekete oluş diyorum. Dengeye ulaşılabileceğini varsaymıyorum.

Farklılık üretme motorunu hatırlayın.

tematik | değişim | 43tematik | değişim | 43

44 | değişim | tematik

tematik | değişim | 45

46 | değişim | tematik

tematik | değişim | 47

48 | değişim | tematik

tematik | değişim | 49

50 | değişim | tematik

tematik | değişim | 51

52 | değişim | tematik

100.000’in üzerinde sektör profesyoneli aradığı yapı malzemesi ve hizmete

Yapı Kataloğu’nun4 farklı platformundan ulaşıyor...

Yapı sektörünün bilgi platformuYK

YK

iPhone iPad Android

Yapı Kataloğu Mobil Uygulamalar

17.000 kullanıcı

yapikatalogu.comAylık tekil 80.000 kullanıcı

300.000 sayfa/ay görüntülenme

Yapı KataloğuDağıtım adedi: 10.000

Yapı Kataloğu / Harici BellekDağıtım adedi: 3.000

Üyelik hakkında bilgi almak için:

YEM Pazarlama ve Satış0212 266 70 70 | [email protected]

YK_ILAN_A4.indd 1 2/22/12 10:35 AM

56 | değişim | sanat

yokoluş

değişim,dönüşüm

Heybet ile gelen

diğer bir bakış açısı ile

sürekli

Seçil Yaylalı | Geçen sene 54. Venedik

Bienali’nde, Arsenale’de odadan odaya geçe-

rek farklı ülkelerin pavyonlarını izliyordum. Bu

odalardan birinde karşıma çıkan beton hey-

keller nefes kesiciydi. Heykellerin devasa bo-

yutları bir yana, o küçük mekâna yerleştiriliş

biçimleri ve adım adım yürüdükçe fark edilen

figürleri sayesinde kendimi monokrom bir ge-

lecek zaman ‘Alice harikalar diyarı’ sahnesinde

gibi hissetmiştim.

Daha sonradan öğrendiğime göre bunlar Ar-

jantin pavyonunu düzenleyen otuz yaşındaki

Adrián Villar Rojas’ın 11 devasa heykeliydi. Ar-

jantin Rosario Sanat Akademisi’nde eğitimini

tamamlayan sanatçı ilk olarak çizgi romancı

olmak istemiş, daha sonra sanat uygulama-

sını tercih ederek çalışmalarını bu yönde iler-

letmiş. Hâlâ Rosario’da yaşayan sanatçı, bu

kadar genç yaşta Venedik Bienali ulusal pav-

yonunu temsil etme olanağı sağlanan nadir

sanatçılardan. Bienal’de yer bulan ve 11 hey-

kelden oluşan çalışmanın adı; “The Murderer

of Your Heritage/Mirasınızın katili”. Mekâna

özel olarak beş ayda tasarlanıp, iki aylık çalış-

ma sonucu üretilmiş heykeller sergilendikten

sonra yok edilecekti.

Rojas’ın küratörü Rodrigo Alonso çalışma için

“Adrián Villar Rojas’ın çalışmaları farklı bir

kişisellik içeriyor. Formel deneyimleri sanat

üzerine düşünmeyi sağlayacak bir anlatılar

kurgusu ile birleştiriyor: Zamanın ve dünyanın

sonunda sanatın görünümü, duyumlanması

sanat | değişim | 57

değişim,

58 | değişim | sanat

ve anlamını araştırıyor. Son çalışmasıyla hipo-

tetik bir gelecek üzerinden bugünü sorgulu-

yor, fantastik bir politik boyut içeriyor. Dün-

yanın -dünyamızın- sonundan geriye doğru

bakarken, sanatsal üretimi varoluş, tutku ve

duyarlılıktan korunaklı bir alan olarak yeniden

düşünmeyi öneriyor,” (1) diyor.

Küratör Alonso, Villar Rojas’ın işlerinin özünü

anlamak için çok öncelerde çektiği bir fotoğ-

rafa bakmanın yerinde olacağını söylüyor. Bu

fotoğrafta toza bulanmış bir endüstriyel boru

görmekteyiz: Sıradan, kırılgan ve kuvvetli bir

imge. Bu imge ile Rojas’ın mekân ve zaman iliş-

kisini, düzlemsellik ve sonsuzluk yansımalarını

ortaya çıkardığını söylüyor.

Buradan yola çıkarsak Villar Rojas’ın eserle-

rinde zamanı sorguladığını görmekteyiz. “The

Murderer of Your Heritage” adındaki öyküsel

çalışmasında Villar Rojas ‘dünyada kalan son

beş insanın sanat hakkındaki konuşmaları nasıl

olurdu?’ diye soruyor. Bu diyalogları yayınlan-

dığı “Now I will be with my son” adlı kitapçı-

ğın da sunulduğu sergide bu sorunun cevabını

kurgusal bir biçimde arıyor. Tabii ki zaman ve

mekân kavramlarını inceleyen bu çalışma, aynı

zamanda fantastik öğeler de içeriyor. Yer yer

Rojas’in manga çizimlerinden ilham aldığına

dair ipuçlarını yakalabiliyoruz.

Farklı katmanları birbirleri içinde eriten bir

algıyı oluşturan çalışma, zaman zaman kur-

gusal, zaman zaman robotsu göndermelerle

dolu. Organik mimari ile olan ilişkisi de tartış-

malı olarak ortada.

54. Venedik Bienali’nde yer alan bu işin bu-

lunduğu ve benim küçük diye nitelendirdiğim

mekânın aslında 250 m2’lik bir oda olduğunu

vurgulamak gerek. Heykeller o kadar büyük-

tü ki, odanın boyutlarını küçültüyordu. Bu tür

bir yerleştirme tabii ki özellikle düşünülerek

kurgulanmıştı. Faye Hirsch, Villar Rojas ile

yaptığı söyleşide bu konuya açıklık getiriyor:

“Aslında oda o kadar da küçük değil, 250 m2.

Benim yapmak istediğim mekânı dramatik

olarak değiştirmekti. Heykellerin seyirci veya

mekânla olan ilişkisini değiştirmek istedim.

Giriş kapısının yüksekliğini düşürdük. Işığı

değiştirdik. Üretim süreci sihirli bir olay gibi

algılansın istedik. Heykellerin her biri 2 ton

ağırlığındaydı. Burada iki ay boyunca haftada

7 gün, günde 16 saat geçirdik. Hiç tatil, hafta

sanat | değişim | 59

sonu olmadan. Bu aşağı yukarı 8.000 çalışma

saati ediyor.” (2)

Kendine özgü üretim biçimleri olan bu obje-

lerin on ikincisi, 2011 yazında Paris’in Tuileries

Bahçeleri’nde sergilendi. Bu çalışmanın adı

“Poem for Earthlings” ve ‘dünyada hiçbir in-

san kalmasa sanat nasıl olurdu’yu sorguluyor.

Bu heykel 100 m boyunda 17 ton ağırlığında

devasa büyüklükte bir obelisk: Bu heybet-

li, esrarengiz ve fallik obje yatay bir şekilde

parkın orta yerine yerleştirilmiş olarak sergi-

lenmiş.

Çamur ve betondan oluşan objenin üze-

rinde düzensiz çatlaklar oluşmuş. Seyirci

çevresinde gezinebiliyor. Louvre’un yakın-

larında duran bu uçsuz bucaksız strüktür,

sanat eserinin güce düşkünlüğünü de sor-

gulatıyor. İlginç olan şu ki, bu heykel de

iki ay süren yapımı takiben iki ay sergilen-

dikten sonra yine çöpe gidiyor.

Venedik Bienali için hazırlanan videosunda her

üretiminin sonunda fiziksel ve finansal açıdan

tükendiğini ifade eden sanatçı, yine de bu serü-

veni sevdiğini itiraf ediyor. Adrián Villar Rojas

60 | değişim | sanat

Ekvator, ilk büyük kütle çalışması, tamamıyla

çamurdan yapılmış devasa bir kütle; bir dina-

zora sarılmış bir kızı tanımlıyor. Zaten iş bittik-

ten beş saat sonra başlayan yağmur sayesin-

de yok oluyor.

Mi familia muerta (2009) - 300 x 2700 x

400 cm. 2009 Ushuaia Bienial için ürettiği

“Benim ölü ailem”, 30 m uzunluğundaki ba-

lina, çok güçlü bir görüntü aynı zamanda o

kadar da kırılgan bir yapı, içine bakıldığında

balinanın bütün strüktürünün ahşaptan yapıl-

dığı görülüyor. Balina ve üzerine yatmış ka-

dın, ilk büyük çaptaki işi. Sanatçı yine mekâna

özgü olarak ormanın içerisinde bir balina yer-

leştiriyor.

Berlin’deki Mi abuelo muerto (2010) - 500 x

2300 x 400 cm - Akademie der Künste bah-

çesine yerleştirmiş olduğu obje de akıldışı bir

balina canavar’dan çıkan fantastik sivri pira-

mitler grubunu gözlemliyoruz.

| Sanatçı, PASAJİst Bağımsız Sanat Alanı Kurucusu

ve Program Yöneticisi

1. “The mundane and the infinite”, Now I Will Be

With My Son, Rodrigo Alonso, 2011.

2. “The Last Sculpture on Earth”, Art in America,

Adrian Villar Rojas ile söyleşi, Faye Hirsch, 2011.

54. Venedik Bienali röportajı için:www.youtube.com/watch?v=4UAGWsEYkUw Ihillo quis ex et eatiur, cum fugia volupt

sanat | değişim | 61

62 | değişim | sanat

P r o f . F r i t z Wo t r u b a

güze l ve m ut lu luk ve r i c i o l ab i l i r

S a d e l i k

Kuzey görünüşü.

sanat | değişim | 63

Şevki Pekin | Malum, iyi mimari yaratmak için

mimar olmaya gerek yok. 20. yüzyılın mima-

ri gelişimini şekillendirmiş iki önemli isim,

Le Corbusier ve Mies van der Rohe’nin alışılmış

mimarlık eğitimleri olamamış. Benzer şekil-

de mimar olmadan önemli mimari işlere imza

atmış kişilere, Avusturyalı heykeltraş Fritz

Wotruba’yı da eklemek doğru olur.

Wotruba 1907 yılında Viyana’da doğdu ve

yine doğum yerinde 1975 yılında vefat etti.

Yirmili yaşlarında ilk heykel çalışmalarını ger-

çekleştiren sanatçı, orta Avrupa’nın yetiştir-

diği ve çağdaşları olan önemli sanat , müzik

ve felsefe insanları ile kurduğu dostluklar ile

o devrin önemli isimleri arasına katılmıştır.

1934 yılında başlayan zoraki göçler ile Zürih,

Paris, Berlin denemeleri sonunda Zürih’te

sürgün hayatına başlamıştır. Burada kurdu-

ğu atölyesi yine o devrin sanat hayatına yön

veren pek çok kişinin uğrak yeri olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonunda 1945 yılında Vi-

yana Güzel Sanatlar Akademisi’nde (Akade-

mie der Bildenden Künste) heykel okulunun

(Meisterschule) başına geçmiş, 1975 yılına

Maket

64 | değişim | sanat

kadar bu okulda profesör olarak görev yap-

mış ve pek çok değerli öğrenci yetiştirmiştir.

Hocalığın yanında yapmış olduğu sanat ça-

lışmaları, öğretileri ve heykelleri, onun ulus-

lararası boyutta tanınmasını sağlamış ve

20. yüzyılın gelişmesine önemli katkıları olmuş

kişilerden biri haline getirmiştir.

1945 sonrası Avrupa’da savaş ile yok olmuş ül-

kelerin tekrar ayağa kaldırılması sırasında kilise

inşaatları mimarlık çalışmaları arasında önemli

rol oynamıştır Viyana’ da yeni kilise inşaatla-

rının yer ve mimar seçiminde söz sahibi olan

başpiskopos Dr. Ungar yapılacak kiliselerden

bir tanesi için pek çok kişiyi şaşırtarak tasarı-

mın heykeltraş Prof. Fritz Wotruba tarafından

yapılmasını önermiştir. Yer seçimi için yapılmış

aramalar sonunda Viyana’nın 23. Bölgesi’nde

“St. Georgenberg’in Mauer” adlı bölge belir-

lenmiş ve 1965 yılında başlamış çalışmalar an-

cak 1971’de kesinlik kazanmıştır. Çalışmaların

başladığı günlerde, Wotruba işi ile ”sadeliğin

güzel ve mutluluk verici olabileceğini göster-

mek istediğini” dile getirmiştir.

Beklenileceği gibi pek çok Avusturyalı mima-

rın “mekân bilgisi olmayan” bir heykeltraşın

yapı yapmasına karşı çıkması neticeyi değiş-

tirmemiş, kaplamasız beton blokların asimet-

rik olarak üst üste yerleştirmesiyle oluşan bu

eşsiz yapının ilk maketinin hazırlanmasından

tamamlanmasına kadar geçen mücadele dolu

süreç sonunda bina bugün Viyana’nın gurur

duyduğu yapılar arasında yerini almıştır.

Wotruba’nın akademide profesör olarak gö-

rev yaptığı otuz yıl boyunca tüm disiplinlerde

öğrenim görenler ile yakınlığı ve yüklendiği

dekan ve rektörlük görevleri ile okulun geliş-

mesi için gösterdiği çabalar sanat gelişimine

katkıları kadar önemlidir.

| Y. Mim. (Mag. Arch) Akademie der

Bildenden Künste Meisterschule für Architektur.

Prof. E. A . PLischke 1969-1973

Wotruba maket üzerinde çalışırken...

Görsellerin alındığı kitap | Fritz Wotruba, Kirche

<Zur Heiligsten Dreifaltigkeit>, Erkel-Verlag, 1976.

sanat | değişim | 65

Detay

İç mekân.

Güney görünüşü.

66 | değişim | sergi

mutlulukÜretim bandından gelen

Şebnem Şoher | Nişantaşı’nın göbeğinde ticari

yapılara ilişkin bir sergi, niyetini şöyle ortaya

koyuyor: “Yaşadığımız çağ arzularımızın prog-

ramlanıp yönlendirilebildiği, memnuniyet de-

recemizin nabzının tutulduğu, niyetlerimizin

rakamlara vurulduğu, iç dünyalarımızın ista-

tistiklere dönüştürülerek ölçülebilir olduğuna

ikna olduğumuz bir çağ.” Üstelik bir başlama

noktası olarak mutluluğun “ölçülebilir, yöne-

tilebilir, el değiştirebilir, planlanabilir, üretilip

dağıtılabilir” olabileceğinden şüphe ediyor. Bu

sergide kişisel mutluluğumuz, gündelik haya-

tımızın değişmesi güç bileşenleri olan üretim

ve tüketim dinamikleri üzerinden değerlendi-

riliyor.

Ticari yapıları konu eden bu serginin asıl derdi

de ticari yapılar ve daha fazlası: bu yapılarda

süren gündelik hayatlar, bu hayatların nasıl bi-

çimlendiği, nasıl ya da neye doğru dönüşmek-

te olduğu... Çoğumuz her sabah kalkıp ofis-

lerimize yapmamız gereken şeyleri yapmaya

gidiyor, iş çıkış trafiğini atlatıp eve reklamlarla

dolu televizyon programlarını izlemeye gi-

diyoruz. Belki bazen kazandığımız paralarla

“eksik”lerimizi gidermek için yolumuzu uzatıp

küçük birer alışveriş turu atıyoruz. Haftasonu

arkadaşlarımızla buluşup birlikte alışveriş yap-

maya, çocuklarımızı eğlendirmeye, sinemaya

yine çeşitli açık ya da kapalı merkezlere gidi-

yoruz.

Ticari teknolojiler geliştikçe, üretim ve tüketim

yöntemleri de dönüşüyor. Binalar büyüdük-

çe, reklamlar da büyüyor. Bilgiyi depolamak

barkod, QR kod gibi küçücük çizgi ve kareler-

le mümkün hale gelirken ürünlere ilişkin rek-

lamlar binalara sığmıyor. Kent büyüyor, evler

kent merkezinden uzaklaşıyor, alışveriş mer-

kezleri de aynı şekilde... İnsanlar merkezden

uzağa gittikçe alışveriş merkezleri onları takip

ediyor. İnternet, çalışmak ve alışveriş yapmak

için tasarlanmış mekânların işlevlerini yitire-

cekleri yönünde spekülasyonlara izin verse de,

İstanbul’da hızla, yeni merkezler inşa ediliyor.

Haftasonları otopark girişlerinde görülen araç

kuyrukları kısalmıyor, sigara “foodcourt” yeri-

ne kapının hemen dışında içilse de, tüketilen

kâğıt bardak miktarı azalmıyor.

Sonsuz bir üretim ve tüketim döngüsü içinde

kendimizi yeniden üretmeye çalışırken vit-

rin mankenlerinin, yapay havalandırmaların,

indirim anonslarının, asansör sıralarının, oto-

park kartlarının dünyası bize kucağını açıyor.

Otoparktaki boş yeri hemen fark edip, sezon

başında çok beğendiğimiz çantayı indirimde

%70 daha az ödeyip alıyoruz. Dışarıda yağmur,

çamur, trafik varken, biz içeride daha elverişli

iklim koşullarıyla mutlu oluyoruz. Bazen kendi-

miz gibi olanlarla bir arada olmaya, bazen bize

hiç benzemeyenlerle karşılaşmaya gidiyoruz.

Belki de alışveriş merkezi bize sokakta olan

her şeyi, üstelik çok daha konforlu şartlarla su-

nuyor. Bu dünyaya adım atmak için kontrolden

geçiyorsak, eh bu da bizim “güvenliğimiz” için

olsa gerek....

Bir bakıma, sergileniş biçimiyle “Mutluluk Fab-

rikaları” da benzer bir örgütlenmeyi tekrar

ediyor. Yoldan geçerken vitrinden görülebilen

çok sayıda kutu, altlarında paletleri, üstlerinde

sergi | değişim | 67

“Kırılabilir” sembolleriyle bir galeri mekânının

içinde ziyaretçileri bekliyorlar. Mekânın gü-

venliğinden geçip onları deneyimlemeye karar

verirseniz, her biri bir başka ekip tarafından

hazırlanan içerikleriyle bütün bir hikâyeyi an-

latıyorlar. A1’den A19’a kadar numaranmış bö-

lümler sırasıyla İstanbul’daki mevcut ticari ya-

pılara ilişkin çeşitli sayısal ve coğrafi verileri, bu

yapıların tarihsel süreçteki dönüşümünü, ko-

nuyla ilgili teknolojinin gelişimini, bazı önem-

li yapıları, ticari kurumların yatırım değerlerini,

bu yapılarla ilgili olarak kamusallık tartışması-

nı, kentteki ulaşıma etkilerini, tüketime yönelik

araçların evrimini, ürünleri ortaya çıkartan kü-

resel ağları, ticari mekânlara özgü deneyimleri,

vitrinler, cepheler gibi mimari öğeleri ve mimari

program konusunu, sanatla ilişkilerini, sergiye

adını da veren mutluluk kavramını ve ticari ya-

pıların fabrikalarla aralarındaki paralellikleri, son

olarak da genç tasarımcıların bu konudaki ön-

görülerini, önerilerini ele alıyorlar.

Buraya kadar “Mutluluk Fabrikaları” sergisin-

den öğrendiklerimiz ya da serginin düşündür-

müş olabilecekleri, ilk bakışta pek de çağdaş

mimarlığa ilişkin konularmış gibi görünmüyor.

Serginin küratörü Saitali Köknar’ın konuyu ele

alış biçimi, galiba mimarlığın, deneyimin mi-

marlıktan öte bir karar mekanizması tarafından

tanımlandığı bir sistemde nasıl varolabileceği,

mimarlığın ticaretin mekânsal deneyimini yön-

lendirebileceği ya da bu yepyeni mekânsal de-

neyimlerden kendine ders çıkartabileceği gibi

sorular üzerinden kuruluyor. Ticari ağlar, kent-

sel dinamikler klasik anlamda “mimarlık”tan

bahsetmeyi olanaksız hale mi getiriyor? Mi-

marlık dediğimiz yalnızca, sistemin işleyişini

sürekli kılan küçük müdahaleleri daha güzel

sunmaktan mı ibaret? Daha çok vitrin göste-

rebilmek için yeterli galeri boşluğu bırakmak,

merdivenlerin yönünü üst kata çıkmak için

tüm bir katı dolaşacak şekilde belirlemek, yüz-

lercesi üretilmiş bir ürünü sergilendiği askıdan

alırken, askıyı aynı anda az sayıda insanın yan

yana durabileceği ve bu şekilde kendinizi yine

de özel hissetmenizi sağlayacak kadar dar tut-

mak...

Her biri bir başka ekip tarafından kendi tema-

larına uygun olarak ele alınan ahşap kutular

alışverişin tasarlanması konusunda farklı bir

bakışı, her bakış başka bir ipucunu görünür

hale getiriyor. Serginin tümüne bakıldığında

ise, akıllarda çok sesli ama ilginç bir şekilde bü-

tüncül bir resim oluşuyor. Elbette işin “mimari”

yönü sözü edilen, kimi zaman ifşa edilen küçük

detaylarla kısıtlı kalmıyor.

Sergi doğrudan mimarlıktan bahsetmeyerek

ya da ondan, alışkın olduğumuz mimarlık ter-

minolojisini kullanmadan bahsederek, ticari

ilişkilere ev sahipliği yapan iş ve/veya alışveriş

merkezlerinin mimari fotoğraflarda görmeye

alıştığımız nezihliğin ötesinde nesneler olduk-

larını düşündürüyor. Bu yapıların kişilerin ya da

ofislerin yaptıkları tasarımların ötesinde, çok

daha büyük bir aklın ürünü olduğunu hatırla-

tırken, onları içerdikleri karmaşık ilişkiler ağı ve

sunduğu deneyimler üzerinden anlamaya çalı-

şıyor. Mimarın görevi de galiba tüm bunları an-

layıp, fabrikayı beklendiği gibi çalıştırabilmek

ancak bunu uygun miktarda incelikle yerine

getirebilmek. Sergiyle eşzamanlı olarak yayın-

lanan “Ticari Yapılar” seçkisine baktığımızda

gördüklerimiz de, bu olasılığı destekliyor.

| İstanbul Teknik Üniversitesi

Mimarlık Fakültesi, Ar. Gör.

| VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar:

Mutluluk Fabrikaları,

Ticari Yapılar Üzerine Bir Sergi

7 Şubat 2012 | 17 Mart 2012

Galeri Işık, Teşvikiye

Sergi Küratörü | Saitali Köknar

Sergi Koordinatörü | Pelin Derviş

Sergi Tasarımı |

Ahmet Önder, Nehir Gümüşlü (asistan) /

MONO Mimari Tasarımlar

Grafik Tasarım |

Didem Ateş Mendi / anonim.istanbul

Fotoğraflar | Engin Gerçek & Aras Kazmaoğlu,

Studio Majo

68 | değişim | sergi

FabrikaNil Aynalı | İpekyol Tekstil Fabrikası’nı konu

alan bir sergi yapma teklifi 2011 yılının başla-

rında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nden geldi.

O dönemde yapı Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü

kazanmış olması sebebiyle oldukça gündem-

deydi; popüler medyada geniş yankı bulmuş,

adından çokça söz ettirmişti. Türkiye’de mi-

marlık ile ilgili bir konunun -herhangi bir politik

uzantısı yoksa şayet- ‘prime-time’da konuşulu-

yor olması pek rastlanır bir durum değil. O yüz-

den televizyon programlarında ve gazetelerde

yapıdan övgüyle söz edilirken benimsenen

yüzeyselliğe hayıflanmak yerine, bunu Türki-

ye’deki mimarlık kültürünün toplumsallaşma-

sı adına bir adım olarak görmeyi yeğlemiş ve

sevinmiştik. Mimarlık basını, ise o dönem ilginç

bir şekilde ne bu ödül ne de ödülü alan yapı

hakkında fazla talepkâr olmadı. Onu derinle-

mesine ele almak ve anlamak adına çok istekli

görünmedi. Bunun sebebini merak da etmiştik

o zamanlar... Yapı ve ödül hakkındaki bir tara-

fıyla aşırı ajite, diğer tarafıyla hayli suskun bu

dönem geçtikten sonra bugün, yapı hakkın-

da aslında gerçekten ne bilindiği konusu hâlâ

tartışılırlığını koruyor. İpekyol Tekstil Fabrikası

gibi dışarıdan bakıldığında neredeyse anonim,

biçimsel anlamda bir yenilik içermeyen, müte-

vazı bir yapının dünyanın en önemli mimarlık

ödüllerinden birini neden kazanmış olduğu so-

rusunun yanıtı, mimarlık camiası tarafından bile

kolayca verilebilir görünmüyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde mimarlık ala-

nında bir tür “aşırı üretim” ile karşı karşıyayız.

Bu durum pek yeni de sayılmaz. Kapitalizmin ilk

krizlerinden bu yana inşaat sektörü spekülas-

yonun bol olduğu, diğer sektörlerdeki üretimi

harekete geçiren, bereketli bir sektör olarak rağ-

bet gördü. Bugün de dünyanın dört bir yanında

sayısız gayrimenkul geliştirme projesi, ‘tabula

rasa’ alanlar üzerine üretilen kentler ve göz alıcı

yapılar ile mimarlık, ulusaşırı şirketler kadar ikti-

darların da kente damga vurmak üzere el üstün-

de tuttukları bir faaliyet alanı... Bu inşaat patla-

ması içinde sadece bilgisayar ekranı üzerinden

bile günde onlarca yeni yapı ile karşı karşıya

geliyoruz. Bu yapılar sadece belli işlevsel gerek-

liliklerin değil, önceden tasarlanmış imgelerin de

taşıyıcısı olarak bize sunuluyor. Hatta bazı yapı-

lar daha en başından fotojenik imajlar vermek

üzere tasarlanıyor ve enformasyon akışının için-

de bu özellikleriyle yer buluyorlar. Bu imge/imaj

kalabalığı içinde gitgide önümüze çıkanın ne

olduğundan, nerede olduğundan, hangi amaçla

ve hangi bağlam içinde yapıldığından çok; nasıl

olduğuna, biçimine, stiline kısacası yüzeyine ba-

kıyoruz. Kendini yeterince ‘gösterebilen’ mimar-

lıklar alıp başını giderken, bir kısım mimarlıklar

ise imaj akışının içinde kolayca kayboluyor. Bu

akıntıyı durdurup bir yapıyı ‘anlamaya’ çalışmak

ise, neredeyse bir lüks haline gelmiş durumda...

Bir serginin herhangi bir yapıyı bütünüyle anla-

mak için yeterli bir temsil ortamı sunabileceğini

söylemek ya da başka bir deyişle herhangi bir

nesne hakkında bütünsel bir temsilin imkânını

savunmak hayli iddialı ve naif olurdu. Zira bir

nesnenin ‘ne’ olduğu, ona ‘nereden baktığınız’

ile kaim... Bir yapının planları, kesitleri, malzeme

bilgisi, fotoğrafları ya da maketi onun varoluş

durumu hakkında hatırı sayılır olmakla birlikte

kısıtlı ve ancak başka bağlamsal bilgilerle hem-

hal edilerek yorumlandığında anlamlı olabile-

cek bir bilgi sunuyor.

Bu bağlamda “Fabrika” sergisi, İpekyol Tekstil

Fabrikası’nı bir nesne-yapıdan öte, öncelikle

bir olgu olarak anlamayı deniyor. Fabrikanın ne

sergi | değişim | 69

olduğu sorusunun yanıtını; onun nasıl bir ilişki-

ler ağının parçası olduğu, nasıl bir dünya içinde

varolduğu, nelere değdiği, ne ürettiği, neyi içer-

diği, neyi dışarıda bıraktığı ve nasıl bir yaşam

sunduğu sorularıyla birlikte arıyor. Bu yöntem;

mimarlık ürününün çeşitli coğrafi, ekonomik,

sosyal, politik dinamikler içerisinde yer alan;

yer, bağlam, işveren, program, kullanıcı ve mi-

mar gibi olgu/aktörlerin de içinde bulunduğu,

‘durum’ olarak tanımlanabilecek bir ilişkiler ağı

içerisinden üretildiği ve bir yapıyı anlamak için

onun kendi spesifik ‘durum’u içerisinde nasıl

var olduğunu, ona nasıl yanıt verdiğini anlama-

nın kritik olduğu görüşünde temelleniyor. Bir

anlamda yapıyı nesneleştirmekten kaçınarak

mimarlığın konvansiyonel ‘biçim tartışmala-

rı’ ekseninden koparıyor ve onu, etrafını saran

ilişkiler ağının içinde konumlandırmayı deniyor.

Sergi 18 adet ekran, çeşitli nesneler, bir film-

den oluşuyor. Ekranlarda izlenen videolardan

her biri fabrika ile ilişkili bir olgu, kavram, kişi

ya da durumu ele alıyor. Bu sayede 1938’den

kalma bir belgesel, İpekyol’un sahibi Yalçın

Ayaydın ve kreatif direktörü Hilal Tunç ile yapı-

lan röportaj çekimleri, Guy Debord’un “Gösteri

Toplumu” filmi, Emre Arolat’ın kent ve kültür

konulu konferansı, güncel konut projesi rek-

lamları, Edirne kentine ilişkin bir kısa film, İpek-

yol fabrikasının SketchUp modeli ve Ağa Han

Ödül Kurulu’nun Edirne ziyareti filmi ile Bursa

Merinos Fabrikası’nda üretilen giysiler, ‘Ajda

Pekkan for Twist’ koleksiyonunun tasarım sü-

recine ait paftalar, Türkiye’deki tekstil ve kon-

feksiyon atölyelerine dair fotoğraflar, dünya-

daki mimarlık ödüllerinin tümünü gösteren bir

grafik ve İpekyol fabrikasının maketi gibi farklı

bağlamlara ait fragmanlar aynı mekânın için-

de yer buluyor. Sinem Serap Duran ve Özden

Demir’den oluşan Video Tezgahı ekibinin yapı-

mını üstlendiği videoların her biri spekülatif bir

isme sahip. Bu isimler peyzajı, söz konusu frag-

manları bir bilmecenin parçaları haline getiri-

yor. Can Tanyeli’nin sergi mekânından özerkle-

şen bir odada izlenen Fabrika filmi ise, serginin

‘epilog’unu oluşturuyor.

Sergiye paralel olarak yayımlanan “Fabrika” ki-

tabı, temelde sergi ile aynı motivasyondan bes-

leniyor. Kitabın içinde sergideki bazı videoların

kısaltılmamış metinleri, Emre Arolat’ın mimari

yaklaşımını anlattığı bir konferans metni, Uğur

Tanyeli’nin yer kavramı üzerine bir konferansı-

nın deşifresi ve Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün

İpekyol Fabrikası’na ait “Yerinde İnceleme Ra-

poru” yer alıyor. Kitapta bu metinlere paralel

olarak adı geçen bazı kavramlara ilişkin, bazen

bu kavramları açan ve tanıtan, bazen de kav-

ramlar üzerine spekülasyon üreten bir sözlük-

çe yer alıyor. Sözlükçe, metinlerin arka fonda

konuşan ve yorumunu sakınmayan bir ses eş-

liğinde okunmasını sağlıyor. Thomas Mayer, Ali

Bekman ve Cemal Emden’in fotoğrafları sizi bir

taraftan mekânın içine çekerken, sözlükçe ve

metinler arasında oluşan çekişmeler sizi aklı-

nızda yer edecek bazı sorular ya da yorumlar

ile baş başa bırakmayı amaçlıyor. Sergide ve

kitapta yer alan bu ara boşluklar, izleyicilerin

kendi özgün okumalarını üretmelerini bekliyor.

| Y. Mimar

Milli Reasürans Sanat Galerisi

7 Şubat 2012 | 17 Mart 2012

Fotoğraflar | Arcan

70 | değişim | tanıtım

EAA-Emre Arolat Architects tarafından hazırlanan ve 7 Şubat-17 Mart

2012 tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde düzenlenen

FABRİKA sergisinin aynı isimli kitabı, İpekyol Tekstil Fabrikası’nın hika-

yesini yapı ile ilişkide olan aktörlerin dünyalarının içerisinden anlatıyor.

Kitabın içinde İpekyol’un sahibi Yalçın Ayaydın ve markanın kreatif di-

rektörü Hilal Tunç ile yapılan röportaj metinleri, Emre Arolat’ın kent ve

kültür hakkındaki görüşleri ile birlikte mimari yaklaşımını anlattığı bir

konferansının deşifresi, Uğur Tanyeli’nin yer kavramı üzerine bir konfe-

rans metni ve Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün yapıya ilişkin yerinde incele-

me raporu yer alıyor. Kitapta bu metinlere paralel olarak, metinlerde ge-

çen bazı kavramlara ilişkin, bazen bu kavramları açan, tanıtan bazen de

kavramlar üzerine spekülasyon üreten bir sözlükçe yer alıyor. Sözlükçe

bu metinlerin ve dolayısıyla kitabın bütününün, hep arka fonda konuşan

bir ses eşliğinde okunmasını sağlıyor ve sizi kitabın sonlarına doğru ya-

pının fotoğrafları ile mekanın içine çekerken aklınızda bazı sorular ya da

yorumlarla baş başa bırakmayı amaçlıyor.

Fabrika

| Editörler: Nil Aynalı, Ali Paşaoğlu

| İstanbul, 2012 | Türkçe

| 141 sayfa | Karton Kapak | 23x32 cm.

Beklenmedik Karşılaşmalar

| Editör: Fatoş Üstek

| İstanbul, 2012 | Türkçe

| 224 sayfa | Sert Kapak | 24x36 cm.

Beton üzerine, betonun gündelik hayat içinde kullanıldı-

ğı farklı alanlardan örnekler seçen bir blog. The concrete

blog, betonun şaşırttığı, malzemenin ne kadar esnek ve

ince olabileceğini izleyeceğiniz oldukça geniş bir arşive

sahip. Brüt betonla üretilen obje, aksesuar, mobilya ve me-

kan tasarımları malzeme olarak betonun sınırsızlığını gös-

teriyor.

2000’li yıllarda gerçekleştirilen mimarlıkla ilişki

bağlamında öne çıkan çağdaş sanat yapıtların-

dan seçkiler sunan, Bülent Erkmen’in konsept

ve tasarım çalışmasıyla “Beklenmedik Karşı-

laşmalar”, mimarlık ve çağdaş sanat birlikteliği

üzerine düzenlenmiş bir çalışma. Uluslararası

sanatçıların mimarlık ile ilişkilenen üretimlerinin

yer aldığı kitap, günümüzde birbiriyle sıkı ilişki-

ler kuran bu iki alanın ortaklıklarını gün ışığına

çıkarıyor.

The concrete blog

| http://theconcreteblog.tumblr.com/

tanıtım | değişim | 71

Pelin Derviş | İçinde bulunduğumuz hızlı çağa koşut, neredeyse içinde

yaşanılan ‘an’ın nabzını ve onun ürünlerinin kaydını tutmak daha da

önem kazanmaya başladı. Bu çerçeveden bakınca, son yıllarda özel-

likle kent üzerine (kitaplar, periyodikler, internet ortamı, konferans-

lar, çalıştaylar gibi farklı kanallarla) yapılan yayınların sayısındaki

artışın nedenini anlamak zor değil. Kentleri, onu var eden, değiştiren,

dönüştüren dinamikleri daha iyi ve daha hızlı anlamaya çalışmak için

araçlara ihtiyacımız var. Mimarlık seçkileri/yıllıkları bu analizi yapa-

bilmek için değerli kaynaklar. Türkiye’de uzunca bir süredir bu anlamda

bir yayın yapılmıyordu. 2012’yle birlikte yeni bir mimarlık seçkisine sa-

hibiz artık: VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi 1: Ticari Yapılar. Kitap, 2000

yılı sonrasına ait elli seçkiye yer veriyor; her seçki, ele aldığı yapıyı ve

onun yer aldığı bağlamla ilişkisini 4-6 sayfa içinde görseller ve metin-

ler aracılığıyla ortaya koyuyor. Bunlar yayının ilk bakışta öne çıkan

özellikleri. Ticari Yapılar VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi isimli projenin

ilk temasının kitap ayağını oluşturuyor. Kitaba ek olarak bu proje, ser-

gi (Mutluluk Fabrikaları isimli ilk sergi Betonart’ın bu sayısında yayınlanıyor) ve farklı şehirlerde gerçekleştirilecek pa-

nel dizisi gibi ayaklardan oluşuyor. Önümüzdeki yıllarda dizi ulaşım, sağlık, eğitim ve konut temalarıyla devam edecek.

Yani tek seferlik bir girişim değil, mimarlık kültürüne en azından beş yılı garantileyen kapsamlı bir katkı söz konusu.

Seçilen temalar kentsel yaşamın gündelik ve aciliyet içindeki meselelerini mercek altına almak, belgelemek ve açımlamak

bakımından çok isabetli görünüyor. Diziyi başlatan temanın ‘Ticari Yapılar’ olarak seçilmesi de tesadüf olmasa gerek.

Kitap, ticari yapıları dört grup içinde ele alıyor: AVM, Karma Yapı, Ofis ve Yönetim Merkezi, Ticari Sergileme. Seçkide yer

alan her bina yalın ve çok okunaklı bir ‘şablon’ içinde okura sunuluyor: Bir mini künye, nitelikli fotoğraflar, sadeleştirilmiş

çizimler, müellifinin kısa yorumu ve yapıyı bağlamı içinde kavramaya yardımcı olan bir metin. Sözü geçen bu metin(ler),

araştırmacı kimliğiyle dikkat çeken bir genç akademisyen mimar, Deniz Güner tarafından kaleme alındı (Yayın dahil tüm

ayakların gençlere teslim edilmiş olması projenin bir başka umut verici yanı). Bir seçki yapmak zorlu bir süreç, belli kriter-

lerin oluşturulmasını, bu kriterlere uymayan projelerin elenmesini ve uyanlar içinden kitaba girecek olanların belirlenmesi

için de değerlendirme mekanizmalarının tekrar tekrar işletilmesini gerektiriyor ve nihayetinde kimi projeler zorunlu olarak

seçki dışında bırakılıyor. İşin bir diğer güzel tarafı, kitaba giren 50 proje dışındaki projelerin de web sitesinden izlenme

olanağının sağlanmış olması. Son on yılın Türkiye’deki mimari ve kentsel dizininden bir kesit sunan bu yayınlar (kitap

ve web sitesi) hem her binayı onu var eden ve onun var ettiği bağlamı içinde hem de birbirleri arasında okumaya ola-

nak tanıyan bir zemin oluşturuyor. (VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi, VitrA ve Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin ortaklaşa

geliştirdiği bir projedir. www.vitracagdasmimarlikdizisi.com)

Zaha Hadid Architects’in hazırladığı resmi uygulama

görsel olarak iyi bir tasarıma sahip. Uygulamada çok

nitelikli fotoğraflar kullanılmış, bunları özellikle Ipad üze-

rinden izlemek tam görsel bir şölen. ZHA hakkında tüm

haberlere ulaşmak, ofis, ofisin işleyişi, çalışanlar ve Ha-

did hakkında pek çok videoyu izlemek de mümkün. ZHA

World başlığında dünya haritası üzerinden tüm projeler

ve detaylarına kadar incelenebiliyor. ZHA binalarını ge-

zerken rehberlik etmek üzere interaktif bir rehber bö-

lümü hazırlanıyor, merakla yayına açılmasını bekliyoruz.

VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi 1: Ticari Yapılar

| Editörler: Banu Binat, Neslihan Şık

| Eczacıbaşı Holding | İstanbul, Ocak 2012 | Türkçe-İngilizce

| 304 sayfa | Karton Kapak | 23x30 cm.

ZHA

| Zaha Hadid Architects Ipad ve Iphone Uygulaması

72 | değişim | haberler

Le Corbusier’nin Marsilya Bloğu

Büyük Tehlike geçirdi

Genç Mimarların

Taksim’i Kurtarma

Operasyonu

THBB, bu sene üçüncüsünü vereceği

mimarlık ödülleriyle yapılarında be-

ton kullanımının düzeyi, yerindeliği ve

farklı malzemelerle birlikteliğini mima-

ri tasarım kaygısı ile yorumlayan, yaşa-

ma geçiren mimarları ödüllendirmeye

hazırlanıyor. Değerlendirme, yapı, yapı

4 Ocak’ta 2. No. lu Koruma Kurulu

Taksim’de öngörülen plan değişikliğini

onayladı. Bu projeye göre Taksim mey-

danı istinat duvarları, dalış rampaları ve

tünelleri ile dönüşecek. Gezi yok ola-

cak, kışla yeniden inşa edilecek, ağaçlar

kesilecek. Kamuoyunda harika bir ge-

lişme olarak lanse edilen bu projenin ne

kadar yanlış olduğunu gören profesyo-

neller ve uzmanlar halka her fırsatta

seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu kararı

protesto için eylemler yapılıyor.

Taksim’in yayalaştırma çalışmasının ger-

çekte nasıl bir proje olduğunu anlat-

mak için mimarlık öğrencileri ve genç

mimarlardan oluşan Kayıtdışı Grubu

da Taksim’de şaşırtıcı eylemler yapıyor,

amaç toplumda bu konuda farkındalık

yaratmak ve Taksim Projesine yönelik

tepkiyi daha geniş bir kitleye yaymak.

Kentsel aktivist grup aldıkları tepkileri

tepkisizlik olarak tanımlıyor. Yayalaş-

tırma projesinden sonra Taksim’e gi-

rilecek kapılardan birini temsili olarak

kartondan yapan grup herkesin dar ka-

pıdan hiç şaşırmadan ve sorgulamadan

geçip gitmesi karşısında yeni eylem şe-

killeri geliştirip birebir meydandan ge-

çen insanlara projeyi anlatma yolunu

da denemişler. Aynı zamanda sosyal

medyada da sürdürülen kampanyanın

etki alanı giderek büyüyor.

grupları, mühendislik yapıları, iç mekân

uygulamaları ve açık alan düzenleme-

lerini, betonu taşıyıcı rolü ile birlikte ve/

veya bunun dışında farklı kullanım dü-

zeyleri ile yorumlayan yapıları da kap-

sıyor. Ödüle başvurmak için yapıların

1 Ocak 2008 tarihinden sonra tamam-

lanmış olması şartı aranıyor. Son baş-

vuru tarihi 30 Eylül 2012. Seçici kurul

Mehmet Konuralp, Nesrin Yatman, Tü-

lin Hadi, Durmuş Dilekçi, Boran Ekinci,

Özgür Bingöl, Sema Özsaruhan’dan

oluşuyor. Bilgi ve başvuru formları için:

www.thbb.org

Brüt betonun en iyi kullanım örneklerinden diyebileceğimiz Le Corbusier’in Mar-

silya Bloğu 9 Şubat’ta çıkan büyük bir yangında zarar gördü. 12 saat içinde kont-

rol altına alınabilen yangın 360 birimden oluşan bloğun 2. katında bir dubleks

dairede çıkmış. Isıtma sisteminden kaynaklanan yangında 8 konut birimi, 4 otel

birimi tamamen kullanılamaz hale gelirken 35 kadar birim de dumandan ve yan-

gın söndürme çalışmalarından ciddi zarar görmüş.

Marsilya’da 40’lı yılların sonlarında tasarlanan; içinde çarşı, yemek salonu, çama-

şırhane, kreş, yüzme havuzu, spor salonu gibi kolektif mekânları olan dikey bahçe

kent projesi la Cité Radieuse (Işıldayan Kent) sekiz çift düzeye dağıtılmış 360

birimden (lojmandan) oluşuyor. Bu geniş yapı aynı zamanda, Le Corbusier’nin

1942’den 1948’e kadar açıkladığı orantı hesapları sistemi olan “Modülör”un ilk kul-

lanıldığı yer. Modern mimarlık mirası olarak koruma altındaki binada genellikle

öğretmen ve mimarlar yaşıyor, 19 birim ise otel olarak işletiliyor.

Kayıtdışı etkinliklerini izlemek için: www.vimeo.com/kayitdisi

teknik | değişim | 73

[Sunum]

Özgür Bezgin | Orhan Manzak | SUNUM atri-

um cephesinin yapının birçok özelliğini bün-

yesinde taşıyan bir niteliğe sahip olması, cep-

heyi oluşturan parçaların üretiminde dikkate

alınan en önemli unsur olmuştur. Önüretimli

yapısal cephe panellerinin üretiminde kullanı-

lan beton hammaddeleri, üretimin gerçekleş-

tiği Paşaköy’e en fazla 30 km uzaklıkta mesa-

felerden getirilerek kullanılmıştır. Sıradan bir

inşaatta gerçekleşen birçok inşa adımı, SU-

NUM atrium cephesi için tek bir önüretim adı-

mı içerisinde sağlanmıştır. Cepheyi oluşturan

birimlerin sıra dışı mimari kesitlerinin üretimi

için yoğun bir kalıp tasarım sürecinin ardından

yapılan deneme üretimleri sonucunda kalıp

tasarımı sonuçlandırılmıştır. Cam elyafı takvi-

yeli sertleştirilmiş plastik malzeme ile üreti-

len parçalı kalıp teşkili ile cepheyi oluşturan

üç tür cephe birimi üretilmiştir.

Toplamda 53 parçadan oluşan cephe, 30

adet 3 m eninde, 20 adet 1,5 m eninde ve

3 adet 4,5 m eninde önüretimli yapısal cephe

birimlerinden oluşmaktadır.

Cephe birimleri içerisinde kullanılan donatıla-

rın sürekliliği, donatı bindirmelerini gereksiz

kılarak demir sarfiyatını ve muhtemel beto-

narme kesit ebatlarının artmasını engelleye-

rek malzeme sarfiyatını azaltmıştır.

Cephe birimlerinin birleşim bölgeleri arasında

kalan çapraz parçalarının kesiti ile tanımlayıcı

resmi yanda görülmektedir.

Yaklaşık 1,5 ayda gerçekleşen üretimlerde,

parçalı olarak üretilen kalıbın kurulumunu

takiben birinci kademe donatı yerleşimin ar-

dından gerçekleşen birinci kademe beton dö-

kümü sonunda yalıtım katmanı ve arayüz kes-

me birimlerinin yerleşimi ve sonrasında ikinci

Sabancı Üniversitesinanoteknolojiaraştırma ve uygulama merkezi

üretim süreci

74 | değişim | teknik

teknik | değişim | 75

kademe donatı ve kalıp yerleşimi ve beton

dökümü sonucunda üretim gerçekleşmiştir.

Cephe birimlerinin üretiminde kullanılan be-

tonun beyaz çimento ile üretilmesi sonucu,

önüretimli yapısal cephe herhangi bir ek mü-

dahaleye gerek kalmadan mimari rengine

ve yansıtıcılık özelliğine kavuşmuştur. Diğer

yandan üretim esnasında ısıl yalıtımın sağlan-

ması, cephe birimlerinin yerlerine yerleşimle-

ri sonrasında yalıtım katmanı uygulamasını

gereksiz kılarak inşaat sürecine önemli bir

katkıda bulunmakla birlikte, yapının hizmet

ömrü boyunca kullanıcılarına yaz ve kış ay-

larında iklimsel rahatlığı ekonomik sınırlar

içerisinde kazandırmıştır. Cephe birimlerinin

betonarme olarak üretimi, üretimde seçenek

oluşturabilecek çelik gibi diğer yapı malze-

melerinin gerektireceği işleme ve birleştirme

işçiliklerini gereksiz kılmasının yanı sıra, yapıyı

oluşabilecek pas ve korozyon gibi olumsuz

etkilerden de muaf tutmuştur. Diğer taraftan

beton, çeliğe göre sahip olduğu daha yüksek

ısıl yalıtım ve ısıl kütle ile çeliğe göre daha

fazla yalıtım değeri sağlamasının yanında,

çeliğe göre daha yüksek olan ses yalıtımı ve

elektriksel yalıtım özelliklerinin etkileriyle de

SUNUM yapısına daha rahat ve güvenli bir or-

tam sağlamıştır.

Yerleşim süreci:

Fabrika ortamında önüretilen cephe birimleri,

sahaya nakledilmelerinin ardından, hazırlan-

mış yuvalı temellere yerleştirilmiştir.

Cephe birimlerinin temellere yerleştirilmesi-

nin ardından, komşu birimler birbirlerine te-

mas noktalarından bulonlar ile bağlanmıştır.

Cephe birimlerinin, cepheyi tanımlayan yay-

ları hassas bir şekilde takip edebilmeleri için

üretimlerinde kalıp kenarlarında açı birimleri

kullanılarak birimlerin ilgili yay boyunca sıra-

lanmaları sağlanmıştır. Bu sayede önüretimli

yapısal birimler, ilgili yaylar boyunca yerleşti-

rilebilmiştir.

Önüretimli taşıyıcı ve mimari cephe birimle-

rinin tasarımında, cephe içerisine yerleşecek

olan aluminyum doğrama ve cam teşkilinin

varlığı hassasiyet ile dikkate alınmıştır. Tasa-

rımın başında, cam ve çerçevelerin inşaatın

hangi evresinde yerleştirileceği bilinmedi-

ğinden, cephe birimleri farklı inşa evreleri ile

bağlantılı yük koşulları altında irdelenmiş ve

oluşabilecek sehimler tespit edilmiştir. Belir-

76 | değişim | teknik

lenen sehim değerlerine göre cam ve çerçeve

birimleri ile betonarme yuvalar arasında bir

mesafe tayin edilmiş ve çerçevelerin bu pay-

haddi içerisinde hareket edebilmeleri sağlan-

mıştır. Bu sayede, cam ve çerçeve birimleri,

cephe birimlerinin yerleşiminin hemen ardın-

dan yerleştirilebilmiş ve çatı yerleşimi esna-

sında oluşan çatı yüklerinin yarattığı sehim-

lerden etkilenmemiştir.

Cepheyi oluşturan tüm birimlerin, bu şekilde

sırayla yerleşimleri ile SUNUM atrium bölgesi-

ni sınırlayan önüretimli taşıyıcı mimari cephe

yaklaşık bir ay içerisinde tamamlanmıştır.

Cephe birimlerinin yerleşimlerinin ardından,

çatı kirişleri yerleştirilmiş ve ardından çatı tab-

liyesi dökülmüş ve son olarak da çatı konsol

bölgelerine birleşik malzemeden [kompozit]

saçakların yerleştirilmesi ile atrium bölgesinin

cephe ve çatısı tamamlanmıştır.

Gündeme geldiği günden tamamlandığı güne

kadar geçen sürede betonarme ve önüretim

kavramlarının mimari bir bakış açısı içerisinde

karşılıklı etkileşim içerisinde kullanımıyla ortaya

çıkan SUNUM, içerdiği sadelik ve hassasiyet ile

güzel bir yapıdır. Tasarımında, üretiminde ve

yerleşiminde sarfiyatın en aza indirgenmeye

çalışıldığı SUNUM taşıyıcı mimari dış cephesi,

yüzünü oluşturduğu yapının mimari temsilcisi

olarak Türk beton önüretim eserleri arasında

mütevazı yerini almış bulunmaktadır.

| Dr.Müh.

Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.

| CE, M.Sc

teknik | değişim | 77

Seçil Yaylalı | Rojas’ın karmaşık üretim yön-

temi tamamıyla bir takım çalışması sayesinde

mümkün oluyor. Bu süreçte sanatçı kendini

bir film yönetmeni gibi görüyor. Marangoz,

mühendis, statikçi ve diğer uzmanlarla çalışan

sanatçı, takımının sanatçı olmasa da sanata

yatkın kişilerden oluştuğunu söylüyor.

Malzemeyi nasıl kullandığını açıklamayan ama

kendine özgü bir üretim biçimi geliştirdiğini

söyleyen sanatçı, yüzeylere verdiği farklı do-

kularla da dikkat çekiyor. bu dokusal farklılık-

lar objenin kendi kimliğini oluşturuyor. Kendine

has tekniğinde ahşap, çamur, çimento ve bez

parçacıkları kullanabiliyor. Bu malzemelerin

birleşimi sonucunda yakaladığı etkiler ise ba-

zen öngörülemeyen çatlaklar, yer yer yumu-

şaklık hissi veren beton görünümü, zaman za-

man ise son derece rijit bir yapıya sahip.

Adrián Villar Rojas

78 | değişim | teknik

Dışarıdan bakıldığında hiç fark edilmese de sa-

natçının kendi ifadesiyle bu devasa heykeller

“çok kırılganlar” ve “süper dengesizler”. Sa-

natçı malzemeleri geleneksel kullanım biçimi

dışında işlerken sınırlarını da zorluyor.

İsimleri de bir o kadar şiirsel olan heykeller üre-

ten sanatçı, edebiyat ile yakınlığını 54. Venedik

Bienali için hazırladığı kitapçıkta ele veriyor. Ta-

sarımdan sonra üretim sürecinin grup çalışması

olduğunu ancak adını koyarken heykelin yeni-

den kendine dönmesini sağladığını söylüyor.

| Sanatçı, PASAJİst Bağımsız Sanat Alanı Kurucusu

ve Program Yöneticisi

summary | değişim | 79

Two Houses by SPBR + Interview with

Angelo Bucci

Two projects of the São Paulo-based studio SPBR

Arquitetos are explored in this issue. House in Ca-

rapicuiba is interpreted by Hakan Tüzün Şengün

while House in Ubatuba is explored by Sevgi Türk-

kan who also held an interview with the founding

architect of SPBR, Angelo Bucci.

In the interview Angelo Bucci tells: “There’s one

thing that is certain: We learn architecture through

architecture. Cities, especially those like São Paulo,

operate as architectural databases in a way. I came

to São Paulo from my small home town in 1983 to

study architecture. Thus, moving to a big city was

alone a big change in my life. Studying in FAU USP

building (University of São Paulo, School of Archi-

tecture), designed in 1969 by Villa Artigas, was an

incredible experience. I learnt from the building as

much as I did at the lectures.”

(…)

“I consider myself lucky to have met an engineer

like Ibsen Puleo Uvo. I have worked with other cou-

rageous engineers as well but with Ibsen I realized

that structural and architectural design can be add-

ressed simultaneously.”

(…)

“For me, beauty is about the cleverness of the pro-

posal. You are facing a beautiful problem like desig-

ning a building. Your design response is expected

to be economic, structurally flawless and program-

matically perfect, etc. but there’s no such thing as

the most economic solution or the most flawless

structure. Buildings are imperfect, just like people.

And it is these imperfections that give significant

characteristics to a building. That is normal. But

again, you have to keep the process under cont-

rol. What should be the priorities while designing

a building? The cleverness of a proposal lies in the

choice of priorities and the balance between them.

How to solve all these issues and keep their relation

to each other? The cleverness is not about this or

that characteristic of the building but the relation-

ship of the pieces that make it up. I think that is

what we can call beauty in architecture and that is

what we try to achieve.”

English Summary

House in Carapicuiba

House in Ubatuba

80 | değişim | summary

Ortadoğu Automotive Headquarters

This new office building by Nevzat Sayın / NSMH

is interpreted by İdil Erkol, who visited the building

with the architect: “…re-using the existing structu-

res and re-organizing the spaces for new users is

quite a common practice in architecture. What’s in-

teresting is that this building was designed from the

beginning assuming possible future changes, thus

creating a ‘space of possibilities’. In the architect’s

own words, Ortadoğu Automotive Headquarters

is ‘anonymous yet unique; it strives to give a new

twist to the familiar’” (pages 28-33).

Sabancı University Nanotechnology

Research and Application Centre

The construction of this nanotechnology research

centre was a challenge to structural designers: The

structural façade had to meet all the functional re-

quirements while enclosing an unobstructed atri-

um space around the two-storey building, within

a single step of prefabricated production. Dr. Eng.

Özgür Bezgin and Orhan Manzak present the de-

sign and production processes of this prefabrica-

ted façade that has become an architectural cen-

terpiece (page 24-27).

Fritz Wotruba

“It is known that one does not have to be an ar-

chitect to create good architectural designs. Le

Corbusier and Mies van der Rohe, who both have

extensively affected the 20th century architecture,

did not have formal architectural education. The

Austrian sculptor Fritz Wotruba can also be consi-

dered in the same line” says Şevki Pekin and goes

on to speak about his work (pages 62-65).

Adrián Villar Rojas

According to the curator Rodrigo Alonso “Adrián

Villar Rojas’ work possesses a distinctly personal

tone. It combines formal experimentation with the

construction of a narrative which allows him to ref-

lect upon art; its form of appearance; its sense and

its meaning during the end of times and the end of

the world. His last piece derive from a story which

reflects upon the present from a hypothetical fu-

ture, unfolding a certain political dimension of fan-

tasy. Viewing from the end of the world - ours -, he

suggests that we rethink about the artistic creation

as a shelter from existence, passion, sensibility.” Se-

çil Yaylalı visited this young artist’s work at the 54th

Venice Biennial and shares her experience with us

on pages 56-61.

enerji ritmi ilan A4.FH11 2/24/12 2:43 PM Page 1

Composite

C M Y CM MY CY CMY K

abone oluntıklayınpaylaşıniletişiminiz sürekli olsun3 ayda bir değil 7/24www.betonart.com.tr

32 | K

IŞ W

INT

ER

20

12 | S

PB

R | A

DR

IÁN

VIL

LA

R R

OJA

S | N

SM

H

DE

ĞİŞ

İM C

HA

NG

Ew

ww

.beto

nart.c

om

.tr Beton, Mimarlık ve Tasarım | Concrete, Architecture and Design

32

| 2

012

ISS

N:

130

4-4

94

X11

TL

Betonart210x297_CN.indd 1 3/6/12 3:45 PM

ISS

N 1

304-

494X

97

71

30

44

94

00

0

01