Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14...

51

Transcript of Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14...

Page 1: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması
Page 2: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz oaçık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet

geminin sisli şehir caddelerinde,köy mezarlıklarının tarlalarla kesiştiği boşluklarda,

çocuk parklarında ve kurgusu boşalmışluna-parklarda, sandalyeleri ters çevrilmiş

meyhanelerde, okuyucuları çoktan yokolmuşkütüphanelerin ıssız koridorlarında gezindiğinimutlaka birileri fısıldamıştır kulağınıza. Hatta

geceleyin birdenbire havlayan köpeklerin nedenürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir.

Ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasındayaşanan türden bir hayal...

Page 3: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

seyir defteri

Biz ve bizim gibi sıradan mutsuzların maceraları,dört duvar arasında ve metinlerin içinde mi olmak zorunda?

Yine de bu bizim kendi hikâyemiz...

Page 4: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

içindekiler

4uçan hollandalı

MACERA: GÖNÜLLÜ BELAali hakan muştu

7denizkızlarının şarkısı

KABULhalide velioğlu

8gizli hazine

KELİMENİN MANASI GİZİNDE SAKLIpınar türen

10üstü çizilmiş kişiler

MARX'IN DEDİĞİ GİBİ: QUID RIDES DE TE FABULA NARRATURnazlı ökten

12sirenelerin kâbusu

GERÇEK AŞK HİKAYELERİayşe düzkan

14kimsesiz çığlık

BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSAbayram keten

15ay tutulması

ŞEHRİN ASİ SERÜVENCİSİmurat gülsoy

19yalnızlığın oyuncakları

EY YOLCU RUHUNU SERÜVENE ÇIKARyelda karataş

20deligömleği

MAKRO .FELSEFE

-karanlık yansımalar-mustafa toker

23kirli melekler

BİZfulya aslan

Page 5: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

24kutupyıldızı

ARA YERLERhalil ibrahim özcan

26şişedeki mesaj

CHRIScenk sülükçü

27tehlikeli ilişkiler

ÜNİVERSİTE VE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARIumberto eco

33zamanın kapıları

ÜÇ BACAKLILARergun kocabıyık

35sisdüşleri

AQUAFOBImehmet açar

37med-cezir

TANRI'NIN NOT DEFTERİNDENnejat aksoy

39düşdeğirmeni

VÜCUDUMUN DİĞER YARISINI ARIYORUMe. ilhan nıete

40kara göründü!

BİLGELİK VE DELİLİK ARASINDA AKLIN SERÜVENİergun kocabıyık

44başka bir dünya

HİNDİSTAN'A YOLCULUKoliver sacks

46çıkmaz sokak

ÜÇÜNCÜ SEÇENEKahmet ortaçdağ

Page 6: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

uçan hollandalı-

MACERA: GÖNÜLLÜ BELA

ali hakan muştu

George Bush'un İstanbul ziyaretinden bir günönceydi. İstiklal Caddesi'nde bisikletlegeziyordum. Üç-beş günlüğüne birarkadaşımdan almıştım. O günlerde yine birarkadaşımın Galatasaray 'daki evindekalıyordum. Anlatacağım olay da o eve çokyakın bir yerele, Galatasaray meydanında oldu.

12 Eylül, l Mayıs veya bir örgütün kuruluşyıldönümünü öncesindeki akşam ve gecelerdeolduğu gibi sokaklarda bol miktarda polisvardı. Bugünlerden farklı olarak üç beş yıl öncepolise akşam saatlerinde rastlamak belayaçatmak olabilirdi. Çevirip, "bu saatte burada neişin var" sorgu suali geçmezlerse bile, tehditkarbakışlarım esirgemezlerdi. Benim payıma davarlığım üzerinde fiziksel şiddeti keyifleriisterse uygulayabileceklerini düşünmemdenkaynaklanan korku ve huzursuzluk düşerdi. Buarada, topu topu on kere çevrildiğimieklemeliyim. Ama polise her rastlayışımardından en az yarım saat süren şaşkınlığımaengel olamazdım.Bu bir piyangoydu ve ben debiletsiz sayılmazdım. Kastım, evde sol neşriyatve gazetelerin bulunması; ve de öğrenciolmam.

Öğrenciliğin yanında o sıralar bir gazetedemuhabir olarak da çalışıyordum. Düşününceoyunuma kalkışma cesaretinin buradangeldiğini anlıyorum. Ne de olsa, "meşru" birkurumun üyesiydim.

Polislerle yirmi metre mesafeden gözgözegelelik. Bisikletin, yönü Galatasaray Lisesi'ninyanından aşağı inen yolun ağzına doğruydu.Polislerin bulunduğu ivmeli bir motoruokluğunu o olayla anladığım ve arasıra

hatırladığım-Renault 12 ise başka bir yönedoğru ağırdan ilerliyordu.

Denildiği üzere, şeytan tam o sırada dürttü.Gözümü polislerden ayırmadan pedalaabandım. Meydan okuyordum, "şüpheli birşahıs" olarak gözlerinin önünde kaçıpgidecektim. Mümkünse, saklanacağım birköşeden geçip gidişlerini izleyecektim. İnsanböyle bir şeyden ne umar bilmiyorum ama, biranda tehlike ve zafer eluygusu tarafındançekildiğimi hatırlıyorum.İyi bildiğim yokla kontrolü kaybetmeyeceğimson hızda ilerliyordum. İniş aşağıydı.Hızlanmak için avantaj bisikletin dengesi içindezavantaj.

Arkama bakamazdım, çünkü düşerdim. (Oysadönüp bakmayı çok istiyordum: Polistarafından kovalanışımı seyretmek...)Bakamazdım çünkü, kovalandığındanhabersiz masum bir bisikletçi olmasenaryosunu yırtıp atamazdım. Olanlarınheyecanı, arkamdan yapılacak bir dur ikazı veardından bana ateş edilme olası l ığınıdüşününce iyice artıyordu. Küçük bir olasılıktıama, ucunda ölüm olunca ciddi bir olasılıktı.

Beni ve yolu aydınlatan farların ışıklarındanönce, tam arkama gelmiş olan polis arabasınınsesinin duymamıştım. Araba, önüme doğrukıvrılırken ellerinde tabancayla penceredensarkan polisin "dur" diye bağırdığınıhatırlıyorum.

Durduk. Kapılar açıldı. Bacaklarımla dengesinisağladığım bisikletin üzerinde ellerim havada"ateş etmeyin" diye bağırdım.

4

Page 7: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

uçan hollandalı-

Arkama bakamazdım, çünkü düşerdim, (Oysa dönüp bakmayı çok istiyordum:Polis tarafından kovalanışımı seyretmek...) Bakamazdım çünkü,

kovalandığından habersiz masum bir bisikletçi olma senaryosunu yırtıpatamazdım. Olanların heyecanı, arkamdan yapılacak bir dur ikazı ve

ardından bana ateş edilme olasılığını düşününce iyice artıyordu. Küçük birolasılıktı ama, ucunda ölüm olunca ciddi bir olasılıktı.

5

Page 8: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

uçan hollandalı-

Sıkıntı ve nefretimle kurduğum oyunumuneredeyse unutmuştum. Ellerim titriyordu,bacaklarım titriyordu, sesim titriyordu.

Az sonra polisler beni bırakıp gittiler.

İngilizlerin hayat filozofu Sir'lerinden birielemişti: "Adventure is adventitious" gibi birsözdü. Cümleyi tam hatırlamıyorum. "Macera,şans eseri, beklenmedik bir zamanda, kazaraolur" anlamında bir söz.

Yanlış söz. Yukarıdaki hikaye bunun tamtersini iddia ediyor. Bununla birlikte, bu anıyıburaya almamın nedeni daha büyük biriddiadan kaynaklanıyor. (Yıllar önce TomrisUyar, Boğaziçi Üniversitesinde "öykü" ile ilgilibir ders veriyordu. Hemingway'in biröyküsünü okumuştu. Sıradan bir öyküydü.Öyle hissetmiştim. Ardından bunun birprototip olduğunu, öykü türünde olan tümtemel öğeleri içerdiğini söylemişti.)Anlattığım hikaye, maceranın, bir anlatı olarak(yaşandığı düşünülen, tanımlanabilen veyaadına macera diyebileceğimiz) içerdiği tümtemel öğeleri içeriyor: Heyecan, gündelikhayattı tekrarlanmazlık ve tehlike.

Henüz söylediğim sonuncu öğe ise macerayıbeladan ayırıyor. Macera, gönüllü beladır.Sir'üıı dediği gibi macera insanın gelmez. Başagelen, beladır (veya şanstır). Rastlantı sonucuolduğu iddia edilecek macera için ise bildiğimizbasit bir ilke çalışır: Rastlantı ve zorunluluk.Maceraya, kafama göre bir tanım yapıyorgörünmemek için ekliyorum: Macera, maceraarayan veya buna eğilimli bir insanı varsayar."Ben yoldan gönüllü çıktım" diyecek biri.

Maceranın bir sonuncu özelliği daha: Macerakendi başına anlamlı değildir. ("Kıymetikendinden menkul" değil yani) Analoj iyapalım: Macera yol'dur, mekân değildir.Macera, "büyük temalar"a yöneliştir. Maceracı

hep yolda olabilir ama, tıpkı yol gibi anlamınıgelinen ve gidilen yerden alır. Büyük temalar:güçtür, aşktır, bilgeliktir.... Bunlar aynızamanda maceranın rakipleridir.

Macera, büyük temalardan bir ininmacerasıdır. (Macerayı, uzay (mekân) analojisianalojisi kurmadan düşünmek imkansız mı?)Macera, hareketin bir türevidir. Macerayagidilmez. Maceradan geçilip de gidilir.

Maceranın bir diğer koşulu yabancılıktır.Bildik bir şeyleri andıracak kadar yabancı,saçma olmayacak kadar tamdık. Macera,otantikliğin varlığında mümkündür.

Maceranın antolojisi bu ahval üz're sürer gider.Aşk, ne zaman macera olur. Anlaşılmamış,tanınmayan ama anlaşılabilir bir ilişki ortaçlaolduğunda. Anlamayınca ya saçmadır (yani"değmez"), ya da mistiktir (yani "aşar").Anlaşılınca biter. Macera biter. Aşk başlar.Aşka gelinir ve ne kadar bir süreyse kalınır.

Bir şey ya maceradır, ya da obsesyon [aşk,hükmetmek, doğa sevgisi... (bu listeyi bir güntamamlamalı)].

Macera için son hatırlatma: Macera, bir veya birçok obsesyona yönelir, böylece kendi sonunayürür. Lakin, hayatın döndüğü yerdir.Obsesyon sahibine aittir, sahibinde kalır,seyircileri ilgilendiren, duyup görebileceklerimaceradır.

Bir şey ne macera ne de obsesyonsa, hiçtir.

Hiç de ikiye ayrılır: 1. Kader (Kişiningeleceğinin geçmişinden türemesi, geleceğinaçık uçlu olmayışı; arayış-seçim-irade-çıkışyokluğu; kısaca özgürlük olmayan) 2. Sıkıntı(Obsesyon ve macera kavramının yokluğu veelde edilemeyişinin "eksiklik duygusu")

Hiç, çokça vardır.

6

Page 9: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

denizkızlarının şarkısı

KABUL

halide velioğlu

Geceleri korkuyla karşılardı rüyasında çocukların ayak seslerisabahlarıysa unutkan ve tedirgin.

Gözgöze gelmenin sayıldığı bir sessizlikte sır olmaktan çıkmıştıbirşey. Ne bir aşkı kaybetmeye ne de bir yenisini bulmayayetmeyecekti zaten, sadece bir sır.

Tekrarında müşkül görünmeyen hikayeleri değiştik önce. Definearamayı çoktan bırakmış yol üzerindeki iz-cevherleri tüketiyorduk, Birkorsanlara gülüyor bir kendimize ağlıyorduk. Sular çekiliyordu.

İlk görüşte birbirini hatırlamanın büyüsü uzaklaşan tarihimizde biryanıp bir sönen deniz feneriydi artık. Ezberleyerek unutmayabaşladık.

Aşina olmanın gittikçe çeşitlenen anlamları olabilirdi, değişiyorduk. Biryangın halinde kurtarılacak ilk'lere sahip olan telaşındaydık; O'nsuzyapamayacağımız ne ' ler imiz olmalıydı. Başka kimseylepaylaşılamayacak mevzularımız...

Dalgın bir sevdayla alışık bir hüznü durmuş oturmuşluk bildik şimdi.Artık kim gitse eksilmeyecek, kim gelse artmayacak bir kabulüneşiğindeyiz. Dışarda unutulanlar, içerde unutmak istediklerimiz. İştebizbizeyiz.

7

Page 10: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

gizli hazine

KELİMENİN MANASI GİZİNDE SAKLI

pınar türen

Her insanın hayatı nice maceralarla örülür. Herhikaye bir yaşam her yaşam bin hikaye barındırıriçinde. Ama tek bir maceramız vardır ki tümhayatımızı sürükler. Ne olduğunu ne zaman ve nasılyaşandığını hiçbir zaman bilemesek de O macera alırsürükler hayatlarımızı.

Neydi macera kelimesindeki gariplik. Düşündükçe kafakarıştıran, dallanıp budaklanan, basit olmaktan çıkıpinsanı hayatın detaylarında gezintiye çıkarmayabaşlayan bir kelime. Önceleri hafife aldığım'MACERA'ya karşı bu aşağılayıcı önyargımın nedeni"maceranın tadı'vari sloganlarla hafif şeylerleinsanları oyalama taktiklerinde sıkça kullanılmasıydıbelki de. Christoph Colomb'un sürekli batıya giderekHint topraklarına varacağı, yani dünyanın yuvarlakolduğunu ispat edebileceği yolculuğa çıkmasını dünyatarihinin en büyük "macerası" olarak algılamakdüşüncesini de bu yüzden, Christoph Colomb'uninanç ve cesaretine yapılmış bir saldın olarak aldımönce.

İşte böyle maceraya ilk yaklaşımım aşağılayıcı vehafife alan bir tavırda oldu. Bu tutumumudestekleyecek yeterli kanıta da sahip olduğumudüşünüyordum. Ne de olsa günümüz dünyasında birsürü insan yıl boyunca kazandıklarınıharcayabilmenin en güzel yolu olarak maceraturizmini seçiyorlar. Kendilerini ayaklarına bir ipbağlayarak metrelerce yüksekten suya kafa üstüatıverenler de, sahilde görkemli bir tatil sitesindekalırken en azından bir günlerini kiraladıkları jiplerledağlan ve kurumak üzere olan dereleri aşarakgeçirenler de, hatta otostop, bisiklet, taban kuvveti gibiakılalmaz araçlarla dünya turu yapanlar da günlükhayatın ya da yı l l ık hayatın ağırlık verenmonotonluğunu biraz heyecan, biraz değişiklik vesıradışı birşeyler yaparak atmaya çalışırken veyaptıklarım "ne maceraydı ama!" diye anlatırken vekelime manası olarak yalan da söylemezlerkenbunların yaptıklarıyla Christoph Colomb ya daMarco Polo'nun yaşadıklarını aynı kelimeyleanlatmak biraz haksızlık gibi gözükse de fazla daacımasız olmamak gerektiğine inanmaya başladım.Ne de olsa günümüz insanına uzayın derinliklerindeki

yıldızlar hariç keşfedecek birşey kalmadığı gibi, biryerden başka bir yere ulaşırken "ne macera ama"dedirtebilecek ulaşım araçları da artık pek revaçtadeğil. Elbette, isterseniz Türkiye'den Çin'e arabayla,hatta isterseniz atla bile gidebilirsiniz (ne anlamıvarsa). Ama sizin yaşadığınız 20.yüzyılın heyecanasusamış zavallı insanının naçizene bir çırpınışıolabilir ancak. Asla Marco Polo'nun hazzıınaulaşamazsınız.

Onların yaşadığı mı yoksa bizimki mi macera diyedüşünürken çocukken izlediğim o filmler geldi aklıma.Belki de maceraya karşı bu alaycı tavrım artıkseyretmekten pek de zevk almadığım oysaçocukluğumda taparcasına seyrettiğim macerafilmlerinden kaynaklanıyordu.Çocukluk yıllarının en güzel anıları büyük zevkleokunan ilk romanların minik kalplerde oluşturduğukıpırtılar, kafalarda heyecan dolu bir geleceğe doğruaçılan umutlar ve uzun yıllar hayal gücünükörükleyecek hikayeler. İlk okunan kitaplar, Pal Sokağıçocukları, Küçük Prens, Gizli Bahçe ve tabii JulesVerne serileri. Sonra filmler, fazla kafa yormadanhatta düşünme ey lemini neredeyse hiçgerçekleştirmeden sadece kalp atışının ritimlerieşliğinde tüketilen macera filmleri. O zaman sanılır kihayat da hep böyle hareketli, heyecanlı, maceralıkoşuşturmalar ve zevkli bir karmaşa içinde akıpgidecek. Ancak genelde böyle olmaz. Hayat birbirinebenzer halkalardan oluşan bir zincir gibi uzar gider.Kabataslak bakıldığında da oldukça sıkıcı yaşamlarçıkar ortaya.

Vahşi manzaralı dağlar arasında ufak bir uçaklasüzülerek uçmak, denizlerin binbir renkle süslenmişderinliklerinde bir batık keşfetmek vesaire herkesinhoşuna gider. Ruhumuzun heyecan tatmak isteyentarafını beslemek için de en sık başvurduğumuz yerdirsinema salonları. Elime hiç silah almadığım haldetabancada altı kurşun bulunduğunu çok iyi biliyorum.Bu bilgi birçok filmi seyrederken çok işime yaramaklabirlikte hayatımın sonuna kadar belki de hiç ihtiyacımolmayacak aslında.

Kısacası belki de tehlikeli kişiler tarafından hiç takip

8

Page 11: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

gizli hazine

edilmeyeceğim,dağbaşında yalnızkalmayacağını, ayaayak basmayacağım,Madagasgar'daarabakullanmayacağım...Ne yani ben vebenim n i c e l e r i ,bizler hiç macerayaşayamayacakmıyız?Torunlarımıza "birgün ben..." diyebaşlayarakgördüğümüz filmlerimi a n l a t a c a ğ ı z ?O l a b i l i r . A m aüzülmeyelim. Eminolun Harrison Fordda aslında bizdendaha fa rk l ı birdurumda değildir.

Sıradan insanla ımaceralarınırüyalarında yaşarlarMeşhur Çin hikayesianlatır ya rüyasındakelebek olduğunugören Çinli sabahinsan olduğunuanlay ınca acabagerçek olan kelebekmi yoksa insan mıo l m a k d i y edüşünmeye başlar. Hayal gücümüzü sınırsız bir şekildehatta varlığından dahi haberdar olamadığımız üstünbir yetenekle kullandığımız rüyalarımızda yaşamanın,gerçek yaşamdan çok daha albenili olduğu apaçıkortada (kabuslar hariç). Kimi zaman uçarız, kimizaman hiç bilmediğimiz diyarlarda gezeriz, kimizaman amansız bir takipin parçası olur kan ter içindeuyanırız. Büyüklerimiz "hayıra yor", psikolojikyaklaşanlar "üste çıkan bilinçaltınız" derler. Demekbilinçaltının da maceraya hevesi var. Maceratutkusunun temelleri de genetik, bulaşıcı, toplumsal,tepkisel ve dışavurucu olsa gerek.

Artık kafam iyice karıştı. Macera kelimesine ne anlamyükleyeceğimin de pek anlamı kalmadı. Sonuçta lügatkarıştırdığınız zaman da karşınıza çıkan anlamlarbirbirine yakın ama aynı zamanda küçük farklar da

içerenaçıklamalardır.

Yani yeri geldiğindeChristophColomb'un yolculuğuda macera, CamelTrophy'ye katılmakda macera, gece evedönerken karanlık birsokakta h ı r s ı z ı ntekiyle verdiğinizmücadaleyleöğrenciykenkatıldığınızyürüyüşler, eylemlerde macera hatta kırklıyaşlarınızdaevliliğinize rağmenyaşadığınız yasak aşkacaip macera.

Nevar ki tümbunlardan başkamaceranın bir dehikaye anlamı var. Vekelimenin asıl gizemiburada saklı. İsteri n a n ı n i s t e rinanmayınh e p i m i z i n hayathikayesi aslında birm a c e r a . "Hadigülümse" dendiğindealabildiğinehüzünleniyor, başka

diyarlarda kendimi aramak için yollara düşüyor,yasak şarkılar mırıldanıp korkuyorsak hepimizin birmacerası vardır elbette. Öyle bir macera ki tümhayatımızı sürüklüyor tıpkı tarihde, filmlerde verüyalarımızda olduğu gibi. Kimse benim maceramyok diye üzülmesin. Hepimizin macerası hayathikayalerimizin içinde saklı.

9

Page 12: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

üstü çizilmiş kişiler

MARX'IN DEDİĞİ GİBİ:Quid Rides, de te fabula narratur!

nazlı ökten

Ve sanki artık yaşayabileceğimiz en büyük maceranın bir trafik kazası olduğunuöğreneceğiz. Bence Orhan Pamuk hedefi tam onikiden vurmuş. İroninin büyüklüğünüdüşünsenize: Her yıl binlerce insanını düzenli bir biçimde "trafik canavarına kurban

veren" bir ülke, şiirini tam da burada buluyor.

Birinin, birilerinin başından geçenleri hikaye etmekbugün tanımladığımız anlamıyla sanatın en temelunsurlarından gibi görünüyor. Masallardanefsanelere, efsanelerden tragedyalara, filmlerdenromanlara kadar insanlar hikayeler anlatıyorlarbirbirlerine. Hikaye, bazen Orta Asya'dan çıkıpgelen bir kurdun hikayesi, bazen 19.yüzyılda madenişçilerinin; bazen ormandaki yoldan büyük annesinegiderken yolda kurda rastlayan küçük kızın (yoksa bukurt o kurt mu?); bazen Çinli bir köylünün bazen birçingene çocuğun... Elbette ki tüm bu hikayeler aynıkulvarda yarışmıyorlar. Mesela Oeidipus'unmacerası 20. yüzyılın ruh sağlığı üzerinde çokönemli rol oynarken Pierre Riviere'in hikayesi*akademik çevrelerin dışına taşamıyor. (Gılgamışörneğinden Doğu-Batı karşıtlığını çağrıştırmasınıistemediğimden vazgeçtim)

Yale'de edebiyat profesörü olan Harold Bloom TheWestern Canon adını taşıyan 578 sayfalık yenikitabında Shakespeare'den Beckett'e dünyaedebiyatının devleri saydığı 26 ismin çevresinde birtez örüyor**. O da şu: "Edebiyat Öldü". Katil netelevizyon ne de sinema. Katil üniversite."Toplumsal adalet adına sosyal ve siyasalbilimlerde tüm entellektüel ve estetik modelleriyıkmaktayız". Feministlerden anlambilimcilere,Lacancılar'dan yapıçözümcülere kadar herkesinçözümleme adına didik didik ettiği zavallı edebiyateserleri. Shakespeare'i sınıf mücadelesi ya da cinselayrımcılığın ışığında okumak. Bloom'un ilk bakıştahafiften gericilik kokan tezlerine göre işlenen

* Annemi, Kızkardeşimi ve Erkek Kardeşimi Katleden BenPierre Riviere, M. Foucault, Ara Yayıncılık, 1991.** Kitap hakkındaki bilgi le Nouvel Obserrater dergisinin3-9 Kasım 1994 sayısından alınmıştır.

günahlar bunlar. Yani büyü bozuldu ve artık eldekalan toplumsal azınlıkların yaşanmışlıklarınıyansıttıkları eserler. Edebiyat artık bir imge, biryaratı değil, gerçeğin neredeyse antropolojik birdökümü olarak mümkün. Yani artık Germinal değil,bir maden işçisinin günlüğü yazılabilir ve sadecebir maden işçisi tarafından. Ağır Roman'ı yazmakiçin Romanlar'la yaşamış olmak bile yeterliolmayabilir belki, bizzat Roman olmak gerek!

Orhan Pamuk'un son romanı kitapçılarda peynirekmek gibi satılırken, bu romanın Türk okuyuculariçin ne ifade ettiğini, bu okuyucuların kimlerolduğunu düşünmemek elde değil. Orhan Pamuk birfenomen deyip çıkabiliriz işin içinden ama nedenöyle olduğunu sorgulamadan, medyatik yazar deriz,birşeyler söyleriz işte; onun çok iyi bir yazar olmasıdışında, çünkü hepimiz sadece iyi bir yazarolmanın yetmediğini biliriz çok okunmak için. Bizisorguluyor deriz belki, belki merak ediyoruzyaşantılarımızı nasıl kurguluyor diye. Biziçevreleyen eşyayı nasıl görüyor ve ne diyor bize.Biz nasılız? Biz kimiz? Roman çıktığında farkettik,son romanını heyecanla beklediğimiz bir bu adamkalmış. Çünkü bize ne diyeceğini merak ediyoruz.Bizi nasıl anlatacak? Kara Kitap'taki vitrinmankenleri gibi bizden olan ama dışımızda duranromancı söyleyecek nasıl göründüğümüzü. (Nedenbu meşruiyete hâlâ sahip Pamuk?) Ve sanki artıkyaşayabileceğimiz en büyük maceranın bir trafikkazası olduğunu öğreneceğiz. Bence Orhan Pamukhedefi tam onikiden vurmuş. İroninin büyüklüğünüdüşünsenize: Her yıl binlerce insanını düzenli birbiçimde "trafik canavarına kurban veren" bir ülke,şiirini tam da burada buluyor. O dilin yaşayan enbüyük yazarlarından biri neredeyse bir anlatımmükemmeliyetini onunla yakalıyor. Tüm dünyadave bu coğrafyada kaybolan anlama inat, bir an'ademir atıyor Pamuk: Kaza anına.

10

Page 13: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

üstü çizilmiş kişiler

Bloom'a dönelim. Bloom bugünkü dil ve edebiyatkürsülerinin "kültürel çalışmalar" başlığı altındadeğişeceğini ve Chauser'ın, Shakespeare'nin yeriniRock'ın televizyonun ve Batman çizgi romanınınalacağını söylüyor. Tarih bitti diyenleri haklıçıkarmak istercesine insanın macerasını anlatanedebiyatın bittiğini söylüyor bize. Belki de artıkinsanın yarat t ık lar ın ın macerası baş l ıyor .Nesnelerin, karton insanların dünyasına yatay geçişyapıyoruz.

Belki kültürel olarak çok aşina değil amaPygmalion'u örnek alalım. Bernard Shaw'ınPygmalion'unu mu daha iyi tanıyoruz, JuliaRoberts'in Pretty Woman'ını mı? Bir sokak kızından

bir hanımefendi yaratan centilmenin öyküsünü tabiki aslından tanımıyoruz. Yani artık sahici birşeyleryaşamak mümkün mü? Sulu bir Postmodernizmtanımına sığınıp "Barbara Cartland romanlarındadenebileceği gibi seni seviyorum" mu demekzorundayız? Elden kaçıp giden sahiciliği arayankırık kalpli bayiler yalnız değiller. Amerika'nın birsürü yerinde e l l i l i yıllarda zirveye ulaşan oAmerikan Rüyas ı 'n ı topladıkları nesnelerleyaşatmaya çalışan birileri mevcut.

11

Page 14: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

sirenelerin kâbusu

GERÇEK AŞK HİKAYELERİ

ayşe düzkan

sesin ismimi telaffuz ediyor, yüzünü dön, kalbin artık yalnız bir rakkamparmaklarımın ucunda.

uzun bir sokakta yürüyoruz, gün ağarıyor; pırıl pırıl. Yerlerde geceden kalmacesetler, her biri senin suratını takınmış, oysa yanımda, sabah ayazıylaürperiyorsun. birazdan bir köprüye geleceğiz; altında balıkların boğulduğu birsu. sen bana bakacaksın kararsız; geri mi dönsek, suya mı girsek, ben usulcaboyun eğeceğim, nasılsa bir denizanası gibi alışığım yalnızlığa.

senin evinde küçük kırmızı bir bayrak uçuşur; taze ve neşeli, ondan başka bir sesduyulmaz kalabalıkta bile olsa. sonra birden sen görünürsün, siyah bir cellatpelerinin altında kıpırdayan gövden anlamsız, geçecek bütün bunlar, gözlerimalışacak varlığıma tahammülsüz bu karanlığa.

bana baktın, gözlerindeki ateş içimde pis bir rutubeti kuruttu, nereden bilirdimsadık bir köpeğin salyasıyla ıslatacağını aynı bataklığı yeniden, gölgenden başkatutunacak dal kalmayacak mı bana.

senin yatağında uyuyorum; yalnız, başımın altındaki yastık şehvetin gibi;başkalarının başıyla kirlenmiş, rüyamda bir rüzgar esiyor; bir okul dolusuçocuğun balonlarını sürükleyerek, sanki hepsinin gözyaşları benden sızacak.uyaıısam, böyle çıplak ve çaresiz kalmayıp senin yatağın yerine kendi sarayımdaolsam, demin pencere açıldı; sokakta işlenen bir cinayetin tedbirli sesi geliyor;kimi vurmuşlar acaba, sen zaten burada değil miydin?

bir odada kalmamalıyım, sokakta olmalıyım, başkalarıyla, onların sınırları olmazsaruhum yere düşmüş bir boya kavanozu gibi parçalanıp dağılıyor; rengin çekiciliğive acıtan cam kırıkları, o yüzden uyumadan önce sen lazımsın bana. bir odadayalnız kalmamalıyım, sen benim yastığıma baş koyan sokağımsın. neyin hoşumagideceğini bilmiyorum bari gerekeni yapayım.

seni sevdim inanarak ilk defa. ne kadar zor kalbin tekrar tekrar çırpınması.tereddüt bir ceylanın bakışı gibi davetkar, bu şehir nereye gidiyor sokaklarındasenle ben ayrı ayrı karışırken yanlış adımlara, en kötü şarkılar bile acıtıyorgözlerimi. Aradan yıllar geçecek, belki hatırlayacağım, çok sisli bir kapıyı açtım;buz gibi bir odada bekliyor beni eski dostum yalan bir daha.

( s ü r e c e k )

12

Page 15: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

sirenelerin kâbusu

bir odada kalmamalıyım, sokakta olmalıyım,başkalarıyla, onların sınırları olmazsa ruhum yere

düşmüş bir boya kavanozu gibi parçalanıp dağılıyor;rengin çekiciliği ve acıtan cam kırıkları.

13

Page 16: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-kimsesiz çığlık-

BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA

bayram keten

Kaç yaşındaydı Kolombdüşlerken Amerika'yı

ve düşlerinin rengi neydi?

Hiçbir soru beynimi uyanık tutmuyorduBedenim artık büyümüyordu ve ben bedenimin yavaş yavaş büyümesindenaldığım zevkten mahrumdum. Kimseye anlatacak bir olay yaşayamıyordum.Yolculuklara çıkıp anı biriktirmek istiyordum.

Bir macerayı yolculuktan ve hayattan ayıran ne?Ah yine bu iki kelimeyaşam ve ölüm, doldurdukça şişen iki balon gibi karşımdaBeynime bir patlama sesi özlettim.

Yaşam ölüm korkağı, güvende olmak istiyor. Hareketsiz.Bir bilya dağ başına çıkarsa en çok neden korkar ...Korkunç yuvarlanmak istiyordum. Güven ve kendine güven duygusundan nefretediyordum. Macera diyorlardı ve korkup kaçmamı istiyorlardı bu duygudan. Bubeni ölüme yaklaştırıyordu/ yakıştırıyordu.Özgürlük ve maceranın tadı. Nasıl da aynı anlama iki ayrı kelime bulunuyordu.Ancak herşeyini kaybederek özgür olabilirsin demiştin bana.Sonra da ayrılmıştık.

Bir şehir düşündüm ve sokaklarında kayboldum.Parmaklarımı özlediğini söyledin, onları kesip yolladım.Çünkü macerayı sevmek ölümü de sevmek demiştin bana.

Peki benim maceralarımı Kolombun maceralarından ayıran ne?

Kaç yaşındaydı Kolombdüşlerken Amerika'yı

ve ölürken gidebilecek bir cenneti var mıydı?

14

Page 17: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

ay tutulması

ŞEHRİN ASİ SERÜVENCİSİ

murat gülsoy

Sadece yola çıkmak... Sadece aramak... Maceradan maceraya koşmak, her yeni gün,bugün neler olacak diye heyecanlanarak, durumu kurtarmak için hesap kitap yapmak

yerine yeni bir maceranın içine yuvarlanana kadar güneşe karşı uzanıp aklımınzincirlerini boşaltarak ve terk ettiğim yerlere asla dönmeyerek yaşamak istiyordum...

İşten eve, evden işe giderken bindiğim otobüslerinarka pencerelerinden seyrettiğim şehrin caddeleriyavaş yavaş değişiyor, fakat benim sıradan hayatımasla değişmiyordu. Çeşitli okullarda okuduğumçocukluk yıllarımda da hemen hemen aynı noktalararasında gidip gelirken, otobüslerin arka camlan,taze nefesimin buharına aşinaydı fakat küçük bir farkvardı sanıyorum. O da, içimde, adını koymaya gerekbile duymadığım, tüm çocukların içlerinde varolan,o büyüklerin gıptayla ve üzüntüyle seyrettikleriümitli yüreğin yerini artık kırık bir kalbebırakmasıydı. Hepimiz, şu veya bu şekilde değiştik,diye düşünüyordum Barbaros Bulvar ı 'n ıtırmanırken otobüsümüz, fakat değişmeyen vedeğişmeyecek olan şu sıradan gelgitlerle doluhayatımız. Asla bir hikayenin veya bir romanınkahramanı olamayacak olmanın verdiği sıkıntınında etkisiyle, neden bu gidişe bir dur demediğimisordum kendime.

Eve doğru yürürken, yağmur ve sokak köpekleriyledağılan dikkatim, evin özlenen sıcaklığıyla bulananzihnim beni bu hastalıklı düşüncelerden uzaklaştırdı.Ertesi gün otobüse binene kadar tamamiyleunutmuş olduğum bu düşünceler, bıraktığım yerdebeni bekliyordu.

Başka bir zaman dilimi olsa hiç umursamadankovalayabileceğim kadar zayıf olan bu düşüncenin,acayip heyecanlar ve bilinmezler ima edenkollarına kendimi bırakıverdim. Çünkü artık, O geridönmemecesine bırakıp gitmişti beni.

Hiç olmayacak bir durakta düğmeye basıp, kimsenininme gereği duymadığı saçma sapan bir yerdeindim. Bir müddet, evrak çantam, şemsiyem vesiyah paltomla kaybolmuş bir tahsildar gibi duraktadikildim. Hatta bazı otobüs şoförleri beni işeyetiştirmek için bu zavallı durakta durmak

zahmetine bile katlandılar. Fakat ben kendindenemin adımlarla cadde boyunca yürümeyebaşladım. Artık geri dönmeyecektim. Aynen, alıpbaşını giden adamlar gibi. Yıllar sonra, bambaşkabir şehirde, bambaşka bir hayatı yaşarkengörüldükleri rivayet edilen bulunan adamlar gibi.Eski hayatlarına dair hiç bir şey hatırlamayan buadamlar da mı böyle çıkmışlardı yola? Gerçekten,artık geri dönmeyecek miydim? İş? Bilmiyordum.Hızla planlar yapmaya alışık, o zavallı ve çalışkanaklıma, boşuna durumu kurtarmaya çalışma, bırakinceldiği yerden kopsun mesajları göndermemerağmen, o, her kendini mahvolmanın eşiğinesürükleyen beyefendinin sadık hizmetkarındagörülecek sadakat ve duyarlılıkla birbirinden değişiksenaryolar üretiyor, 'şuradan bir yerden işe telefonedip, makul bir mazeret uydurmamı' veya 'en yakındoktor arkadaşa gidip rapor almaya çalışmamı'falan öneriyordu. Fakat ben bunların hiçbirine kulakasmıyor, inceden dalgamı geçiyordum. Sankigidiyordum...

Dudaklarımın ucuna takılmış olan o eski şarkınınetkisiyle olsa gerek, yıllar önce kapanmış olankafeteryanın önüne gelip durdum. Kirli camındangördüğüm kadarıyla yetinmeyip, içeriyi görmekarzusuna kapıldım. Cama yapıştırılmış olan 'KiralıkMüracaat Bakkal' yazısının verdiği ilhamla benimüşteri rolünün gereklerine göre kurgulayan aklım,işe yaramış olmaktan memnun, bakkalı hızla iknaeden beni keyifle seyrediyordu.

Her yer inanılmaz derecede eskimiş, masalarınçoğu kırılmış, duvar kağıtları sökülmüş, etrafı nemve küf kokusu kaplamış. Bakkalın gönülsüz satıcınumaralarına kanmış görünerek tadilat için nelergerekeceğini tartışıyorum ufak ufak. Ve zavallı aklım,uzun zamandır ruhumun derinliklerine hapsettiğiuzak hat ıra lar ın baskıs ına dayanmayarak,

15

Page 18: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

ay tutulması

zindanlarından kaçmakta olan bu görüntüleri birerbirer gözümün önüne getiriyor. Gece gözleri...Bulanık temaslar... Tutkulu bir rüzgarın ürperttiğiten... Karanlık yılların ürkütücü uğultusu arasındasaçlarımı okşayan bir el. O'nun eli: Lali. Günlükgüneşlik akşamüstleri. Gözlüklerimde kahveninbuharı. Ellerim genç. Ellerimiz....

Birden içimi korkunç bir sıkıntı kapladı. Farkındaolmaksızın denizden çıkıp çok uzaklara gitmiş vebirdenbire acı gerçeğin farkına varmış bir balık gibiboğulma hissiyle kendimi dışarı attım. Bir yandanmendille ağzımı kapamış, midemdeki bulantınınzaferini önlemeye çalışıyor, bir yandan da bendememişmiydim diye söylenen aklımın bilmişsesinden kaçıyordum. Düşlere ve insancaheyecanların gizemli çekiciliğine uzunca birzamandır kendini kapatmış ve kendini hiç birmanevi mahkemede aklayamamış bir adam olarakkoşuyordum. Kimdi bu koşan adam? Sarsak biradam. Aklı karışmış, özgür ve sarsak bir metninsatırlarında nefes almak için yanıp tutuşan, kızarmışgözleriyle kendine acıyan bir adam.

Özgürlük. Uçucu ve perçemleri kanatan... Yalnız,yanlış bir tarafı var çektiğimiz fotoğrafların. Çokuzaklarda bırakılmış, adeta bundan önceki birhayata dair, hatırlanması tanrısal bir şekildeyasaklanmış anılar. Kim kimin elinden tutuyordu... oarabadaki ben miydim... hayır burası yeniköyolamaz, siz o küçük köpekli bayan değilsiniz, ben deo ümitli çocuk değilim... önemli değil... saçları mavibir büyük imkansızlık tutkusu... şaire ait bir kadın,içinde kaybolmanın kader gibi yazıldığı metinleredönüşen bir kadın... peki bu resim neden halaburada, kim getirdi, nasıl... neden? Neden gittinLali!

Okullarını kırmış öğrencilerin doldurmuş olduğukahvede midemdeki ayaklanmayı yatıştırdım. Beni,içine saplanmakta olduğum bataktan kurtarmayaçalışan aklıma, sürekli anlatmaya çalışıyordum:

Kırık, kırık, kınk, kırık, kırık kalpler üzerinde yükselenhayatlar ve onların vazgeçilmez oyuncuları eldeolmaksızın kekeme. Alıp başını giden adamlar var,bunu biliyorsun.

Gitmek... Rezilce korkulu olan bu değildi; belkikalmak, belki gittiğin yerde kalamamak. Kelimeleribulamamak, daha genç, daha yeni , daha bilinmezolmanın özlemini çekmek... Veya bir banka oturupyıllar sonra kalkmak. Aradaki filmi seyretmeden

sinemadan dışarı fırlamak. Ne mavi melek varperdede, ne dracula. Hayal bunlar. Işık. Fotonlar.Tanrının bilinmezliğe avuç avuç savurduğukelebekler, karanlığın göğsüne ektiği tohumlar:Fotonlar. Oysa ben karanlıklar prensesineyaklaşıyorum, diğerleriyle birlikte. Hep beraberbirbirimizin hayatlarının üzerine kapanıp, orayadoğru gidiyoruz. Yollarımızı kapatan bizleriz.Kelimeleri oluşturan harfler bizleriz. Biz, yani alıpbaşını gidemeyen adamlar. Çünkü yollarım kesik.Ellerimde jilet, kulağımda o acılı şarki; Lali...

Benim, ülkem var mı? Okuduklarım gerçek mi düşmü? Karanlıklar Prensesi güleryüzlü hemşirekılığında üzerime eğiliyor. İğne, damarımı sinsi birhayvan gibi buluyor, içine çektikçe karanlık kanımı,rahatlıyor gevşiyor. Daha sonra ödül olarakbedende açılan minicik kan dudakları, alkolleyatıştırılıyor. Alkolle saçlarını tarıyor o kadınlar.Uzaklarda. Alkol dağıtılıyor alıp başını gidenadamların bindikleri otobüslerde.

Siz neredensiniz diye soran yok. Pembeleşmişbutları ve yanaklarıyla turizm uzak durur bu kavrukotobüs terminallerinden. Oracıkta anlayıverirsinaslında gidilecek bir yer olmadığını.

Ey, zavallı ve yorgun aklım, işte bu karşındagördüğün, artık hiç bir yere ait olamayan, ve hiç biryerde duramayan bir adam. Sudan çıkmış bir balıkiçin her yer çöl. Sarı. Kırık kırık kırık kalplerle dolugeçtiğim her yer. Yapay kokusu başını döndürüyorparliament gecelerinin. En güzeli kokudan kaçmak.Escape. Bir marka olarak tabii. Başka bir adamolarak. Bir de alıp başını giden adamlar var. Onlarıbiliyorsun. Hissediyorsun. Seni görenler, uzaktantanıyorlar hemen, ne düşündüğün alnında yazılı,tenin şeffaf, damarlarından akan kanı sayanlar var.Lali 'yi tanıyorlar senin buğulu gözlerinde.Düzeltilmeyen, yalan yanlış ibareler, tarifeler,etkilenmeler. O adamlara dikkat etmeli. O adamlar.

O adamlar... Sonsuza katlanan metne katlanamazinsan. İnsan, yani ben, ben ve zavallı aklım. Elleriayaklan buz gibi, yapayalnız bir yorgunluk olarakgeçen yıllar. Üslup kaygısı güdülmeden yazılmış birşiir gibi yazılıp, sonra yırtılmaya bile tenezzüledilmeden bir kenara atılmış bir hayat. Onlar acıçekiyor. Onlar. Biz?

Biz, yani alıp başını giden adamlar... Son bir ümit.son bir çırpınış. Kelime ve cümlelerden medetummak. Ne kadar komik, ne kadar zayıfsın. Oysa

16

Page 19: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

ay tutulması

Şehrin asi serüvencisini aradım, yüzümde pençe pençeacıyla. Bir tek o geri getirebilirdi Lali'yi, bir tek o... Cesur

perçemleriyle hayatın ve caddenin ortasından dimdik yürüyebileno genç adam bulabilirdi Lali'yi. Ne yazık, sınırları yüzümdeki

çizgiler gibi belirginleşmiş olan hayatım kanıyordu ve ben bu kanıdurduramıyordum.

17

Page 20: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

ay tutulması

alıp başını giden adamlar var. Herşeyi geridebırakarak, herşeyi bir anda unutarak... Hiç görmedinmi? Yüzleri yoktur onların. Bütün çizgilerisilmişlerdir özenle. Gözler ve renkler yok olmuşturkendiliğinden. Dupduru bir boşluktur yüzleri. Yüzdenmez artık, belki yeni bir sayfa: beyaz! Tanrınınnot defterinden yeni bir yaprak gibi beyaz. Adam,tanrının elinden kaptığı kalemle kendisi yazıyor busefer kaderini. Milat orada başlıyor. Onda başlıyor.

* * *

Eceli gelen köpek camii duvarına siyermiş ya bende ne kadar koptuğum, geçmişte kalmış, beniterketmiş dostum varsa onların apartmankapılarının önüne gidip uzun uzun bu kapılardangirdiğim yılların hayalini kurdum. Aklımda alıpbaşını giden adamlar için yakılmış ağıtlar, akşamakadar, sefil olana kadar dolandım. Bir yerlerdekaybettiğim ve geri gelmeyceğine emin olduğum oduyguyu arayıp durdum. O ümitli ve gözüpek adamıaradım. Şehrin asi serüvencisini aradım, yüzümdepençe pençe acıyla. Bir tek o geri getirebilirdiLali'yi, bir tek o... Cesur perçemleriyle hayatın vecaddenin ortasından dimdik yürüyebilen o gençadam bulabilirdi Lali 'yi. Ne yazık, sınırlarıyüzümdeki çizgiler gibi belirginleşmiş olan hayatımkanıyordu ve ben bu kanı durduramıyordum.Hikayemi, romanımı beğenmiyor, çıkıp gitmekistiyordum kendi hayatımdan. Geride, ödenmesigereken taksitler, aidatlar bırakarak, geride küçükhırslarımı, aptalca olduğunu bile bile, sırf yaşantımdevam etsin diye beslemeyi sürdürdüğümnefretlerimi ve oyunlarımı bırakarak gitmekistiyordum. Artık O'nu bulamasam da önemlideğildi. Sadece yola çıkmak... Sadece aramak...

Maceradan maceraya koşmak, her yeni gün, bugünneler olacak diye heyecanlanarak, durumukurtarmak için hesap kitap yapmak yerine yeni birmaceranın içine yuvarlanana kadar güneşe karşıuzanıp aklımın zincirlerini boşaltarak ve terkettiğim yerlere asla dönmeyerek yaşamakistiyordum... Sıcacık battaniyenin altına büzülerekçocuk gözlerimle okuduğum resimli romankahramanları gibi neşe içinde yaşanacak tertemizbir hayat özlemiyle yanıp tutuşuyordum. Vedurmaksızın yürüyordum...

* * *

Ertesi gün çok geç kalktım. Epeyce üşütmüşüm. Birhemşire titzliğiyle oradan oraya koşturan aklımherşeyi yoluna koymaya başlamıştı. Zatenyolundan çıkan ne vardı ki? Ne olabilirdi ki...Hayatımın orta yerinde açtığım ve çarçabukkapattığım parantezi bir daha hiç açmayacesaretim olmayacaktı, bunu biliyordum. Alıpbaşını giden adamlar ve şehrin asi serüvencisininardından uzunca bir şiir söyleyip gitmek de vardıfakat; zavallı aklım yorgundu Lali. Sensizliğiniyoksaymak için varını yoğunu harcamış ve sefilolmuş olan aklım ve zavallı bedenim. Kendimdençıkmak istemiyordum Lali. Korkuyordum. Bir dahahiç olmayacak, bunu yine biliyorum.

* * *Sabah, ben otobüsün penceresinden dışarıyıseyrederken, sevimli aklım çalışkan bir muhasebeciolarak kolluklarını takmış, taksitle bir arabaalmanın hesaplarını yapmaya başlamıştı bile.

gelecek sefersır limanında buluşalım...

18

Page 21: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

yalnızlığın oyuncakları

EY YOLCU RUHUNU SERÜVENE ÇIKAR

yelda karataş

Senin ruhun benim en dokunaklı yüreğimÖlümden söz etmek için daha vakit erken

At üzerinde bütün taşınmaz yüklerini.. Sevginin adı varsan unutulsun.

Sen keşfettin mavinin en derinini. Ruhunu bırak. Kendi girdabını bilmeyen bütündeliler gibi zamanı dinlemesin, bilmesin..

Ruhunu serüvene çıkar.

Bir ezginin hiç bilinmeyen notasına sal umutlarını.Yeryüzüne çığlıklar atan hiç bir yüreği incitmeden.Bütün umutların macerasına açık tut gözlerini.

Bırak korkak evren olduğu yerde dönsün.Sen "düz bir tepsidir dünya" diyenlere inan.Ama yolun sonuna ulaşma sakın.

Yol ortasına bırakılmış acemi bir menekşenin olur olmaz sohbetiyle oyalansınyüreğin yıllar boyu.Zaman senin ve ruhun aç. Sevinçtir yolculuğun evi.Gökyüzü kararmış, Yaşam yorgun ayaklarıyla sürüyor gündüzleri..Önemseme... Mavi bir çizgidir yüreğin.Ve şairin sözleri işte " gecikmiş, önemsenmemiş, yıpranmış aşkları hep hatırla".Unutma ruhtur yaşamın belleği.

Ey yolcu!Uçurumun başdöııdürücü zevkini, günlük hayatın vazgeçilmez sanılan tutkularıyladeğiştir.Bırak gökyüzü avuçlarında maviliğini keşfetsin.Her ülkenin yağmuru farklı bir tad taşır. Uzat kirpiklerini.Seni senden soranlara selam olsun yüreğin.

Adresi belirsiz bir ruh taşı.

Tahtanın o başdöndürücü tadına gizle tüm sözlerini.Geceler senin çığlığındır unutma ...Ruhun en büyük serüvenindir. «î-

19

Page 22: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

deligömleği

MAKRO FELSEFE-karanlık yansımalar-

mustafa toker

ŞEYTAN EN GENİŞ BİÇİMDE GÖRÜR TANRIYI, BUYÖNDEN KENDİNİ TANRIDAN EN UZAKTA

TUTAR; BİLGİNİN EN ESKİ DOSTU OLAN ŞEYTANNIETZSCHE

Gözlerini kapatarak dinlerler birbirleriyle alay edenkonuşmaları ve sonra arkalarında toz boşluklarınıbırakırlar, yeni rüzgarlar tüyleri titretir amabedenleri hissetmez, çünkü ölüdürler. Küçük biranısı böyle doğar, İşığın enerjisine köle olmuş et vekemiğin.

Her düşüncenin onu gizemli ve tartışılmaz kılar,duyguları küçük rüyaların cinlerini harekete geçirir,onu sonsuz ve karanlık bilgeliğe götürür, yenidoğmuşun açan gözündeki ürperti, orada gerçeğingölgeleriyle beraber.... Mezar direklerinde saklananyok edici,

Her gece karanlıkta güneş yanar, alevi kalınörtüleriyle mevsimlerden korur bizi. biz dururuzsadece yada kumla oynarız, ruhlarımız habersizceçalınır, ama kimse göremez öğütleri sadece ıslak vezayii" su kurbağaları duyar,

Nefes alış sürekli sahteliğin, ölüme uzanış yoludur,ve orada dil güzel konuşur, yerleri sert ve olumludurtopal yürür, sözleri yıldızlara benzemez, bedeniyönetilir, görünmeyen varlıklar, öz annesi sandığıbir görünüp sonra yok olan! yürümeyi deneme, koşve Ateş gölünün kıyısında dans et, çılgınca titre

Kor yürür, beyni hapseder hayvan çetelerinigöremeden çevresindeki yaratıkları, aslında çok iyibilir gecenin ve gündüzün nasıl katledildiğini, veçürüyen galaksiye ait bir gülümsemeyle yürür,

Et kalabalığı, çok yoğun, yanmış kemikler gibi,topluluk değil aslında, karamsar, çaresiz, görünenilişkiler yığını, değiştirilen algılarla dolu küflenmeyeyüz tutmuş,

Rahatsız et, aynalarda yansıyan ölümünü, duakitabını temiz bırak; O taş ve işlenmiş çukura

Çirkin ter kokusuyla duyulur, uyarılmış bedenindenakar sefilliği, başka bir katil öldürür onu, sonra onuda ve kirli yaşamın döngüsü hep böyle devam eder.

Bebekler beyaz suyu emerler, zehirle karıştırılmış veyılan, kabuslarına şekil verir, onlara korkuyu tattırır.Korku, zamansız çıkar, yok eder bütün imgelemi,algıyı, tahtadan oyuncaklar k ır ı l ı r ve zehirinhakimiyeti görünür.

Tılsımlı, inanç gökyüzü kadar yakın, yok edilenyeryüzü değerleri ve ebedi değerlerin canhıraşferyatları sonsuz bir yargı lamayı gerektiriryaşarken.... İnsan, şeffaf masallarla donatılmış,ruhsuz ölüyü yiyen çürümüş tırtıllar, gibi Gölgeoyuncuya, bir mendil sallar uzaktan, ve sonratopallayarak yürür....

YALNIZ YAŞAMAK İÇİN, YA BİR HAYVAN, YADA BİR TANRI OLMAK GEREK BİRİ VAR Kİ,

BUNLARIN İKİSİ DE OLMAK ZORUNDA: FİLOZOFARİSTOTELES

Yaşlı kadınlar ölüleri için ağlarlar, ve hüzünleverirler toprağa oysa onlar rahattırlar, köklerin,dışarı fırladığı kuyularda, ötedeki ışığın küçük cinleriavutamaz göz yaşının yalanlarını ...

Ellerimiz bağlandığında hissizleşiriz birden, sonsuzfilmin kötü adamları ortaya çıkar ve iyi öldürülür,kıyamet tepelerindeki gülen tanrı, son yaprakyağmur bulanan kadar yaşar, aynalar yansırçevrede, öldürülmüş meleğin kanlan üzerinden akarve iyi hiç kaybolmaz.

Dünya düşleri, ölmek üzere olan bir topraktır. Esenrüzgarlarda itaat etmeyen yansımaların gizi vardır,konuşmalar ve boş kelimeler günah tapınaklarınınyapı malzemeleridir.

Sivri uçlu demir çubukların üstünde yürü, sessizcebir köşede göz yaşlı dök ve fedakarlığını sorguyaçek, çıplak, kar ve buz dolu sarp kayalıklarınkurtlarıyla şarkı söyle.

20

Page 23: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

deligömleği

Rahim bırakır içindeki dünyayı, milyonlarca duyguyığınıyla, yaşatır, öldürür, olmayan ülkenin, soğukkuzey ve sıcak güney meltemleriyle, et kokan, yağgözleri, yürüten ayağı, fırtınada eğilen ağaca benzer,ve ömrü sonbahar'da ağaçlardaki yapraklarkadardır.

Her an, yıkılan taş putlarına yalvarıp, ölümüyaklaştırır ve bütün hisler, ölüm duygusunun altında,ezik, yanmış yağmur tohumlarına dönüşür, hepsininyok oluşu, yada bitmeyen ibadet ölüm duygusuna,köleleri aşağılık, yapay üreyen, kır ınt ı lanmışbeyinleriyle hükmeder varoluşlarına, ve bir kezdaha gözleri kök salan toprağın duvarlarını görür

HER FİLOZOF ÖLÜM'LE BAĞLANTI HALİNDEYAŞAR, ÇÜNKÜ ÖLÜM GÖRÜNTÜNÜN BİR

PARÇASIDIRPROF. J. A. LIVRAGA RIZZI

Ölümün müziği aslında, acı içindeki karanlığıntortularını iyileştirip onlara güç veren sonsuz birmelodidir. Yağmurun ıslattığı topraklardan, göktekitünellere yükselir, kokusu ışığın geldiği yönü köreltir,hakimiyeti prangaları yıkar, ölüyü iyileştirir vemezarını kutsal kılar ...

Kendi çürüyüşlerini bilincine gizler, ve dışarıya hiçbakmaz bulabilmek için kendi yansımasını,titremeden korkarken, çocukluk düşlerindeki krallarve kambur sinsi askerlerin mızraklarının pırıltıları,ıslatır onu sabah güneşi meltemi fısıldarken, ter vedehşetle uyanır. Duvardaki tablodan kan sızar ...

Tanrısal bilgiler, hızı yavaşlatır, gölge oyuncu,figüranlarıyla çiftleşir, sonra kış, ilkbaharla, ak saçlı,kral cinle, ruh özgür bırakır kendini en derinuçurumdan aşağı atar.

Kurak, susuz tarlaların sessizliği, uykudaki kesiksizsıçrama , yürüyen ve çalışan, yorgun, şeytanınbitmeyen kalınlaşan bakışı, tahta boş odalarda şarkısöyleyen meleklerin kanat sesleri, üşüyen kardelençiçeğinin iniltileri

Fırtınalar doğurganlığını artırır, ölünün topraklarınayaklaştığında, sesleri kutsal anlaşmayı bozar veduvara çiviler.

Beyaz, sessiz, ürkek ve masum taneleri terk ettik.Hareketlerimiz, sinir hastası donuk, kontrol edilen,sınırlanmış ve mühürlü tortullara döndü, dengemizçatallı yollarda yolunu bulamadı. Oklanmış ana

atmacaya benzedi ateş doğuran bedeni, kafatasınıniçindeki düşleri sis dumanlarını andırıyor. Bu yüzüyaşamın, delirmiş ruhlara benzer ve kaçırır, yadakovalar ölü kentinin ötesine

SEZGİSEL BOŞLUĞUN DİRİLİŞİGECENİN OĞLU

Yaşayan hiç kimse kalmadı gözyaşlarımızı duyacak,ağlayan ve konuşan bedenler değildi, yanımızdaolacak olan, yoksa tepelere odaklasan ve gerçekçelik mavisini arayan kan vücutları mıydı ...

Tiyatrolarda hep bilinmeyen bir oyuncunun siluetidolaşır, görünmeyen karanlıktır O, en iyisini oynar,konuşur, üzülür ve yılan tanrıya dua eder, gözümhep onu görür gittiğimde oraya, alkış tutarlarperdeler sıralandığında, localardan birisi dahaalkışlar ayakta, gizli oyuncunun tek hayvanı ve hayatbekçisi, bitmeyen aşk, onu tanır ve anlar, yaşadığıevin üstünde bir baykuş bekler ve hep aynı locadagörünmeyen krallar oturur, efsanevi karanlıkkahraman göstericiler için.... O, an herkes, herkesialkışlar görünen sadece yalancı bir sistir .. Vedüşünen, gittikçe yiyip bitiren bir hastalığadönüşür..

Yaratılışın son aşamasında böylesi uygun görüldü,utangaç yüzleri KÖSTEBEK dölleriyle temizlendi.,yapılar, süslü yollar, hiç bitmeyen f i l sürüleriniandırır, ve seher vakti; ölülerin anlamlı bakışlarınıntopraklan yırtmasıdır sadece,

Eskilerin vasiyeti, çoğu zaman anlaşılamaz ya dadinlenemez. Timsah ve su yı lanı aynı bataklıktayüzer, hiç kimse onun kenarında berrak suyunpırıltılarını hissedemez, kara pelerinli yüzünü, beyazve saydam olan görebilir . . .

Düşünce melekelerinin, hırçınlaşıp deldiği,göremedikleri öteki yankıların ve başka bir boyuttabelirmeyen ışığının altında oynayan beyaz karormanlarının cinleri ....

Eterik aynalar sallanıp durur, baktığımda, dehşetlegörürüm aynı sonsuzuncu defa geri dönenyaratılışımı, STYX, gölünde bile, aynı tanrısalihtişamı ve titreyerek anlat ı r ım, doğurganmasallarımı ..

21

Page 24: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

deligömleği

DELİ TANRININ ÖLDÜRÜLÜŞÜASGAARD'TA

O, yaşıyor beni güçlü kılan, diğerleri kaçtılar vekurtardılar öz benliklerini, son ve ilk arasındakihayalet vadilerinde, ölümü korkunç ve ani oldu.Kanlı dudaklarının yalvaran büyüsü, tek bir damlakalmadı kıyamet koparan ve onun ölüsü başkalarıiçin katılaştı.

Kar tanelerinin çaresiz, beyaz perileri düşmüşlerpencerenin önüne, yarılmış göğün keskin kılıcıyla, ...

Ruhsal hissoluşların hakimiyeti başladığında, yineaynı yürüyen merdiven ve tahta adamlar görünür,savaşın ortasında, tahtalar küle döner, küllerinefendisi onu cehenneme götürür, görünmedenkaçar, gizlice..

Yol gözcüsü ışıkları söndürür, uzaktan sevebilirizgecenin sisini, cesaret ve dokunmak yoktur, hersabah ki tek kişilik oyunumuza.. Kervanlarındurmadan yürüdüğü, ....

Yollar sivri direklerin söylediklerini tercüme eder,kahinler çevrelenir etrafına, hiç susmayan yırtıcıkuşlar .... Ve haber getirir, uzaklarda ölen dilencininçocuklarından, yıkılmış yurtlardan, büyümemişağaçlardan, yanmış tohumlardan ölü kentinötesindeki gökkuşağı bulutlarından, ...

Siyah ve ıslak kanatlarıyla, bilinen ve bilinmeyenarasında karanlık duaları, karanlık günahları,karanlık düşleri taşır şeytanın yarasaları.... Ve, göğüniplikçilerinden cehennemin oyuncuları iner.

Sonunda sinsi yılan da güler ve güçlenir, ölümsüzlerdolaşır dipsiz kuyulardaki sığ mevsimlerin arasında,kralların kanı böyle doldurur kararü nehirlerini,gölgeler böyle yazar sönümleşen yaratınındüşlerini, uğursuz buz çölleri suya karışır, erir. Körmerhametin yüce efendisi, yılan, kanımı emer,geriye sadece

HASTALIKLI TANRILAR KALIR.

YALNIZ KÖRLERİN GÖRDÜĞÜ KARANLIKLARABAKMAK

W. SHAKESPEARE.

Ölü yıldız kuşlarının sessizlik masalları, beklenen,yeni doğmuşun gözlerini puslatan ve kara baykuşnehrine nefes veren... Kanı sıcak akar gözleriniaçtığında ve kimse yoktur aslında, onu izleyen,büyücünün suyu ile yıkanır, taş kayalıklardan,tılsımlı işaretler, kaybolan kendisinin, nasılyansımalarına sarılıp, haykırdığını gösterir.

O, Son eşik, şeytani ruhların gelip barındığı, birdenkaybolan, ihanet edercesine, masallarda yaşayanbaşka hikayelerin yazıldığı, altından demirmabetler, yılanın kıvrandığı...

Ölü yıldız kuşlarının sessizlik masalları.Yağmur ağacının anılarını bekler

Gece kraliçesinin göz yaşları, yeşil kuru yapraklarınemlendirdiğinde, gecenin kuşları lanetlidünyalardan haber verirler, uğursuz karameleklerinin üzüntüleri ücra boşluklardan gölgelerhalinde, gece ayının beyaz yüzünü karartır. Gerçekboyutlardan, gölge ve ışık oyunlarının boyutlarıarasında yüzyıllardır süre gelen bir hikayeden başkabirşey değildi bu; rüyalarımızdaki senaryolardan, vekorkularımızdan daha hayalperestti yaşam

22

Page 25: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

kirli melekler

BİZ

fulya aslan

Minik sepetimiz vardı, yeşil fincanlarımız... Pikniğe çıkardık, eve on metreuzaklıktaki zeytin ağacının altına yayılırdık. İyi arkadaştık; biz, biz ve biz.

Bilerek canı kırmadık, tavşanlı şemsiyemizi, kırmızı kalemlerimizi, pelikansilgilerimizi umarsızlıktan kaybetmedik, defterlerimizin sayfalarını hor kullanıpkıvırmadık. Ama neden bize kızarlardı. Anlayamazdık. "Artık dayanamıyoruz"diyerek, kırmızı çantalarımızı kolumuza asar, minik ayakkabılarımızı giyip evdenkaçardık, uzaklara kaçardık ... Köpeğimiz Karabaş, kuzumuz Karagöz, kedimizLinda gelirdi bizimle, yalnız onlar bilirdi yolda söylediğimiz şarkıları. Ölü bulupgömdüğümüz kuşlar, yüzü karalanmış bebekler, üzerimize olmayan giysiler,gözyaşlarıyla saklandığımız dolaplar, yapraklan uçup gitmiş gelincikler ve mavilervardı içimizde, onları da götürürdük, hüznümüzü yalnız onlar anlardı.

Biz izciyiz deyip, bataklıktaki sudan paslı bir tenekeye doldurur, içerdik, hertürlü otun tadını bilirdik. Tepeden gün boyu topladığımız papatyalarıkucağımızda, saklar, bir kaç tanesini rüzgar okşasın diye saçlarımıza takardık,kuşlar çığlık atar, bulutlar gülümserdi.

Yağmurda ıslanmak için kaçardık. Yağmurdan sonraki güneşte gökkuşağınakoşmak için kaçardık. Geri dönemezdik. Hiç bir zaman geri dönmezdik. Mısırtarlası, renkli balıklar, ağacın üstündeki ev bizi bekledi günlerce. Dönmedik.

Biz uzaklara kaçardık. Çok uzaklara kaçardık. Zeytin ağacına kadar kaçardık.- Keşke Yeniköy'deolsaydık -

23

Page 26: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

kutupyıldızı

ARA YERLER

halil ibrahim özcan

ömür geçip gidiyor bekletilmiş tenhalıklarlahayretle yaşlanıyor eski sayıklamalarberbat gelecek programlar için gösterilen fragmanlar atlanıyorsıcak dalgınlıklaraşağılara iniyoruzyerler tutuldusaygım o yüzden değil boşalmış lavabodaki kusmuğa

nesi var ki bulutsuz otobüslerde sayıkladığım rüyanınnereden baksam tarihsiz şaşırıyorumsesimden bul benikıyısında durduğun kıyam bukapıyı kendine açokşanmış makulün kalbi dinlensinöperken istediğim yere dokunurum ben

birbirlerine binen bıçaklar hızla uzaklaşıyorsöylediğin gibi hatmettinşuramdaki şamarda saklımahsustan dalıyorumbir düş yürüyor yerleşik kaçışlarlaürküten pas apansız çıkan iniltili sadakatdoğumlar bahçesinin arkasında kalmış anılar da kalmadı

canım çay istemiyor uygundur kolonyabiraz galibakanayan kadınlara iyi akşamlardirseklerim eski umut bolluğu mevsimlerinde yaşıyorkış düştüömür geçiyor bekletilmiş tenhalıklarla

24

Page 27: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

kutupyıldızı

kıyısında durduğun kıyam bukapıyı kendine aç

25

Page 28: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-şişedeki mesaj-

CHRIS

cenk sülükçü

Zaferinin çığlığını duyabiliyorumBu senin zaferindi Chris,O sevgi dolu yüreğinle ve onurunlaTüm dünyevi hazların ötesinde olanı, ruhunu,En büyük ve tek hazineniTanrı huzurunda ve yolundaKralına adadın.Aklında kalanlar sadece düş gibi amaGerçekler her zaman düşlerde saklıdır ve senGeçmişinle savaşıyorsun artık.Ve geçmiş en vahşi hayvanlardan daha ürkütücü,En keskin kılıçların bile biçemeyeceği kadar serttir.Şimdi o zafer günlerinin tadına doyulmaz hayallerikapladıkça yüreğiniHala ümitlerinin varolduğunu veSevginin, onurunun gücünü hissedebiliyorsun.Hatırla Chris, inan hiç zor değil,Uzak ülkelere yaptığın o yolculuklarıO cesur savaşçılarla karşı karşıya döğüşmenin onurunu.Büyük kadırgalarda, uçsuz bucaksız okyanuslarda açlığın,Ve hummalı uykularının, ölümlerin korkusunu ...Sen Chris, en dönülmez yolculuklardan çoktan döndün.Mavi gecelerin sabahlara dualarla kavuşmasıEn az şarap kadehlerinin boşalmadığı müzikli akşamlarVe sevgilinin öpüşleri kadar mutlu etti seni.Şimdi karşındaki düşmanın senin kendi geçmişin ChrisŞimdi seni koruyacak ne bir kalkanın ne de zırhın var.En büyük yara yine kalbinde açılacak,Kanından düşmanların ve iblislerin tadacak.Kinini, pişmanlıklarını bırak bir yanaDön artık yüzünü geçmişinin - ve acılarımn-Kokuşmuş ama bir türlü parçalanmamış suratına.Yine ele sevgi şarkıları söyle ve dua etArtık savunamazsın kendini Chris, kaçamazsın da ...Sen hep kral için doğuştun ve tüm şövalyeler gibiSen de Tanrı'nın yanında yine bir savaşçı olacaksın.Sonsuzluk seni bekler Chris,Ta ki onun bir parçası olana dek ...

26

Page 29: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-tehlikeli ilişkiler-

ÜNİVERSİTE VE KİTLE İLETİŞİMARAÇLARI**

umberto eco

Ve bugün üç bacaklı yeni bir hayvanı tanımlamaya çalışacağız.Bu hayvan düşünüyor, havlıyor, çatallı diliyle ıslık çalıyor, tek eli ve ters ayağınıkullanarak bataklıklarda yüzüyor. Parmaklan perdeli, arkası pullarla kaplıdır.

İşte bu, kitle iletişim araçtan uygarlığındaki üniversitedir.

1. Eğer bu konu soylu bir sadakatle işlenecekse,benim müdahalem ancak birkaç sayfa sürmelidir.Söyleyeceğim, kitlesel araçlar bayağılığın, yapayeğlencelerin taşıyıcısıdır. Yenilik olsun diyeyenilikler arar, herhangi bir ifşaat için yaltaklanır,ve kitleler arasında uzlaşma girişimlerinde bulunur.Oysa üniversite, özgün araştırmanın yeridir, ciddive zorlu bir uğraşın. Gelenekle arasındaki doğruçizgiyi korurken, kolaylık ve tuhaflıklara şüpheyleyaklaşır; bilgiyi eleştirel olarak sürekli yenileyereküretmek ister ve seçkinlerin onayım bekler.

Eğer böyle söyleseydik, yalnızca kolay basmakalıpimgeleri kullanmış olmaz, kitapların da kitle araçlarıya da bunların parçaları olduğunu unutmuş olurduk.Merkezileştirilmiş bir Göndericinin, karmaşıkteknolojik bir kanaldan, çok geniş bir alana saçılmış,toplumsal sınıfları, kültürleri ve hatta genellikledilleri bile çeşitlilik gösteren Adresler topluluğunabir ileti (mesaj) göndermesiyle kitle iletişimigerçekleşir.

Kitle iletişiminin özelliği, yüzyüze bir etkileşimolmamasıdır. Gönderici kime konuşacağını bilemezve konuşmayı, geriye anında yanıt alamayacağı birhayalet adrese göre ayarlamaya karar verir.

Üniversitenin durumu nedir? Eğer kitle araçlarıtürdeş bir kurum değilse (çünkü üniversitebasımevlerinin ürünleri ve son müzik parçalarınınkayıtları da kitle araçlarındandır) üniversite detürdeş değildir. Orası hem yüksek düzeydearaştırmanın yapıldığı, hem de ilk kavramların ve

Umberto Eco'nun Universtâ e Mass Media adlı, 1987Kasımında Bolonya Üniversitesinin Dokuzyüzüncü Yılkutlamalarındaki tarihsel "Universitates e Universitâ"makalesinin İngilizce çevirisinden Adnan KurtTürkçeleştirdi.

temel bilginin yayınlandığı yerdir.

Üniversitenin hala öğretmen ve öğrenci arasındakidiyalog üzerine kurulu yüzyüze iletişimin yapıldığıyer olduğunu söyleyebilir miyiz? Bir profesör enfazla üçyüz kişinin girebileceği derslikte, beşyüzkişiye ders vermek zorunda olduğunda ne olacaktır?Profesörün ancak yükselticilerden duyulabildiği,koridorlarda bekleyen ikiyüz kişilik kalabalıkkendiliğinden, kitle iletişim evrenine mi katılmıştır?Dersler boyunca, daha sonra çözemeyeceği notlartutan öğrencinin yüzyüze bir diyalog içindeolduğunu söyleyebilir miyiz? Ve dersi kaydedip,haftalar sonra dinleyen bir başkası kitle araçlarıkullanıcısı mı olur?

Üniversite ve kitlesel araçlar arasındaki sınırçizgileri düşünüldüğünden daha az belirgindir. Birdolu belirsiz ve zorlu bölgelerin bir haritasınıçıkarmak, les liaisons dangerouses (tehlikeliilişkileri), melez ilişkileri ve çıkar ilişkilerini, yarıkastları tanımlamak gereklidir. Sonuçta bu, yenitürlerin zoolojisiyle uğraşma vakasıdır. Ve bugün üçbacaklı yeni bir hayvanı tanımlamaya çalışacağız.Bu hayvan düşünüyor, havlıyor, çatallı diliyle ıslıkçalıyor, tek eli ve ters ayağını kullanarakbataklıklarda yüzüyor. Parmakları perdeli, arkasıpullarla kaplıdır. İşte bu, kitle iletişim araçlarıuygarlığındaki üniversitedir.

2. Üniversite Kitle Araçlarını AraştırıyorAma hakkını teslim etmeli ki, birçok güçlüklerekarşın, üniversite kuruluşları kitle i letişimiuygarlığının ilk sistematik çalışmalarını yapmayıöğrendiler ve bu görüngüyü araştırmak için okullarve bölümler açtılar. Belki de biz bugün karşı yöndeabartıyoruz. Genellikle bilinebilecek herşeybilindiği halde kitle araçları çözümlemesi yapılıyor.Çamaşır deterjanı reklamlarında önerilen takıntılı

27

Page 30: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-tehlikeli ilişkiler

Bir kimyacı çok iyi bilir ki, eğer oryantalzehirlerin kullanımıyla ilgili bir makaleyazsa, bir katil bu bilgiyi kullanabilir.

Ama o, bunu kendi yazdığından bağımsızolarak varolan bir şeyin tanımı olarak

varsayar.Tam tersine, toplumsal bilimler dünyasında,

bilgin sürekli olarak yalnızca tanımınıyaptığı için

bir görüngüyü alevleyeceği korkusuylatedirgin olur.

beyaz imgesindeki arketipsel dürtülerin varlığınayönelik ciltler dolusu çalışma bazan insanıgülümsetiyor. Oysa, bunu, çoğunlukla iyi birüniversite eğitimi almış ve Jung'u okumuş reklamuzmanlarına sormak yeterli olacaktır. Birinci sınıföğrencilerim ilgilendirecek herşey artık, üniversiteprofesörlerinin de yazı verdiği parlak dergilerdeokunabilir.

Herneyse, kitle araçlarını araştıran üniversiteeleştirel karşı durma davranışının toplum içindeyaygınlaşmasına da katkıda bulunmuştur.

3. Üniversite Kitle Araçları için Çalışıyorİnsan, çalıştığı bir yeri nasıl eleştirebilir? Yatırımsalve endüstriyel holdinglere ya da politik kuruluşlaradanışmanlık yapan üniversite profesörlerininvarlığı bize pek de yabancı değildir (Irnerio'danKissinger'a). Kitle araçları uzmanlarının, kitlearaçları danışmanı olmalarında şaşırtıcı birşeyyoktur.

İnanıyorum ki, kitleleri kandırma mekanizmalarınınbazılarını anlamış olan bir uzman, bunları, karamacıyla kullananlara kendini kaptırmadançözümlemeli ;bu mekanizmaların tanınabilmeleriiçin eğitim vermelidir. Ama acaba bu bağlamda,denetimci ve denetlenen arasındaki açık ayrımınanlamı anlaşılıyor mu? Yoksa yanlış ya da doğru,bazı iletişim şekillerine veya bazı iletilere karşı birdizi ideolojik koruma durumu mudur? Aslında, birkitle iletişimi uzmanının ekolojik eğitim ya daAiDS'ten korunma kampanyasına danışmanlığıyladehşete kapılmayız, aynı şekilde birçok eğitimcininyazı düzenleme grubuyla işbirliği de doğal gelir.

Gerçek şu ki, üniversite ile ekonomik ve politik güç

arasındaki birtakım uzlaşma noktaları, gelenekselonaylar yüzünden, diğerlerinden daha çok kabulgörür. Eğer Rönesansın mümtaz hocalarının ilkünlü matbaacılarla işbirliklerini düşünürsek, 16. ve17. yüzyılda kitaplarının övgü dolu yetkinönsözlerini tekrar okursak, bilgin ve basımendüstrisi arasındaki bu ilişkinin başlangıçtan berivarolduğu anlaşılır. Aynen kralın danışmanı olanbilgin modelinin Aristo zamanlarından beri kuruluolduğu gibi.Herneyse, eğer matbaanın icadından bu yanadenetleyenle denetlenenler arasında içindençıkılamaz bir düğüm varsa, üniversite yaşamınıntam ortasında, kitle araçlarının gelişmesi budüğümü daha da müşkül kılmıştır.

4. Kitle Araçları Üniversite ÇalışmalarınıSömürüyorAncak, hiçbir danışmanlık kabul etmeden, kitlearaçlarının ikna mekanizmalarını çözümleyen birbi lg inin tam anlamıyla onurlu konumunudüşünelim. Ahlaksal amaçlar yönünden, böyle birbilginin varlığı şüphe götürmez. Amaaraştırmasının sonuçlarını bastırdığında, kitlearaçları bunları edinebilir. Bundan dolayı, iknagücünün gizli yordamlarının eleştirel tanımları, bumutlak yordamların uygulanmasına bedava katkılardurumuna gelebilir.

Bu sorun her bilimdalı için geçerlidir. Bir kimyacıçok iyi bilir ki, eğer oryantal zehirlerin kullanımıylailgil i bir makale yazsa, bir katil bu bilgiyikullanabilir. Ama o, bunu kendi yazdığındanbağımsız olarak varolan bir şeyin tanımı olarakvarsayar. Tam tersine, toplumsal bi l imlerdünyasında, bilgin sürekli olarak yalnızca tanımınıyaptığı için bir görüngüyü alevleyeceği korkusuylatedirgin olur.

5. Üniversite Kitle Araçları için İşgücü hazırlıyorDünyanın heryerinde, gazeteler, televizyonşebekeler ağı ve basımevlerinin standartlarınauygun çalışma yöntemlerini öğreten okullar,üniversiteler vardır. İlkesel olarak, bunda gariphiçbirşey yoktur, nasıl ki üniversitede avukat, hekimolmak öğretiliyorsa.

Ama bu son meslekler, eğitimini veren okullarlabirlikte ortaya çıktı. Bu okullar aynı anda oluş venasıl olunacağının, işlemsel uygulama ve ahlakbilgisi (deontoloji), kan alma ve Hipokrat Yemininiaynı anda öğretiyor. Buna karşın gazeteler,reklamcılık, sinema ve televizyon bunların ülküsel

28

Page 31: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-tehlikeli ilişkiler-

Yıldızlar dizgesi hem hergüntelevizyonlarda arsızca gördüklerimizi,hem de emekli olmuş, kenara çekilmiş

olanları haberlere dönüştürmeyi başarır.Yalnızca her yıl yeni kitap yayınlayanlardeğil, ve hatta daha çok hiçbir zaman

birşey yayınlamamış olanlar haberkonusudur. Bazı bilginler vardır kisessizliklerini duyururlar ve eğer

başaramazlarsa, iyi bir muhabir bunugerçekleştirebilir. Hayatları boyunca birteksatır yazmamış olanları bile ünlü kılmakta

ustalaşmış basımevleri vardır. En şanslıolanların da, ölümlerinden sonraya birlek

elyazması bile bırakmayanlar olduğusöylenir.

(ideal) koşullarını belirleyecek okullardan öncedoğdular. Böylece aynı üniversitenin çatısı altındailetişim teknolojileri bölümü, siyaset bilimi ya dafelsefe bölümünün ahlaksal belirsizlik olarakeleştirdiği uygulamanın eğitimini vererek birparadoks oluşturuyor.

Üniversitenin bu çoğulcu bakı şaç ı lar ıy layaşayabileceği düşünülebilir. Gerçi ne yazık kib u n u n olduğu yerde, g ö r ü ş a ç ı l a r ı n ı ntümleştirildiğine ilişkin hiçbir örnek yoktur.İletişim öğrencileri nasıl çağdaş ölçütlere uygungazeteci olunacağını öğrenirken, felsefe öğrencilerigazeteciliğin, gerçeği arama ödevinin saptırılmasışeklinde nasıl eleştirileceğini öğreniyorlar.Akademik kurumlarda her iki bakış açısı soylucavarolabilir, ama iki düşünce çizgisi, birbirleriniyaşamları boyunca gözardı edecek iki farklıvatandaşlar ve us ta l ık l ı bireyler s ı n ı f ı n ıetkileyecektir.

6. Üniversite Kitle Araçlarını KullanabilirBirçok temsilcisi görmezlikten gelmeye ısrar etsede, üniversite, kitle araçlarını gerek iyi, gerekse kötüamaçlar için kullanır.6.1 Üniversite tarafından bir zamanlar çözülmüşbazı öğretici işlevler şimdilerde kitle araçlarıncaçözülüyor. Bir zamanlar öğretmenler yazılı ve basılıeğitim araçlarını sağlarken, bunlar artık mükemmelşekilde ve uygun ekonomik koşullarda kültürendüstrisi tarafından üretilmektedir.

Bazı bilgiler okullarca iletilirken, artık doğrudankitle araçlarınca iletiliyorlar. Örneğin bir zamanlarKamboçya'nın başkentini ya da Maldiv adalarınınyerini okulların öğretmesi beklenirken, bugün bubilgiler doğrudan gazeteler ve televizyonlayayılıyor. Bu hiçbir şekilde demek değildir kiokullar artık güncel bilgiyi öğretme görevinde dahaaz yer alacaklar. Kitle araçları bu bilgileridenetimsiz ve eleştirisiz bir yolla verdiği içinokulların her zaman bunları denetleyip düzeltmesigereklidir. Kurumsal eğitim düzeyinde, bugününiversite temel bilgileri iletmek yerine, bunlarınkitle araçlarınca iletilmesini eleştirme durumundaolmalıdır.

Temel metinlerin ekonomik sürümler in inbulunabilmesinin kolaylığı, öğrenciye çoklu bilgifırsatını ve profesörün düşünce çizgisini eleştiriptartışabilecek birkaç kaynağı el a l t ındabulundurabilmesini sağlamaktadır. Ama bu dapanik yaratacak bir neden olabilir. Artık profesörbilgisizliğini saklayamayacak ve kültür endüstrisininpazarladığı tüm metinlere hazır olmasıbeklenecektir.Birçok şeyin yanısıra, bilinmeli ki gelecek on yılboyunca araştırma konularının saptanması,bas ımcı lar ın seçimleri ve y a y ı m l a d ı k l a r ımetinlerden etkilenecektir.Bu seçimlerin basın danışmanlarıyla bir l ikte,ünivers i te profesörler inin danışmanl ığ ındagerçekleştirildiği bir başka olgudur. Yine de böylebir görüngünün yansıması da hafife alınmamalıdır:bir takım dış etkenlerle, bazı meslektaşlarınınseçimlerini etkileyerek özgün gayretlerdenkaçınmalarını heveslendirmektedirler.

6.2 Üniversite, kitle araçlarını, etki alanınıgenişletmekte yararlanacağı bir yöntem (araç.)olarak kullanmaya karar verebilir. Yaşlı ve çalışanöğrenciler için bir araç olan Açık Üniversite'ninbaşarılı deneyleri, basılı ders notları, teypleri vevideolarının düzenlenmesiyle, bir kitle üniversitesidevresinin nasıl kurulabileceğini göstermektedir.Ama bu durumda bile, olasılıkların aşırılığı ürkütücüsonuçlanabilir. Kitle araçları öncel olarak kültürel(ekinsel) bilgi çemberinin dışında tutulanlaraerişmenin zorunlu yolu olsa da, doğrudan öğreticiilişkilerin, yüzyüze konuşmaların yerine geçemez.Eğer üniversite kalabalıksa ve bir öğretmenidinlemek için bin öğrenci oturacak yerbulamıyorsa, en iyi çözüm video kayıt değil, üçöğretmenle üç sınıf daha bulmaktır.

29

Page 32: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-tehlikeli ilişkiler-

1968 olaylarıyla ilgili olarak, tarihselgereklilik nedeniyle her durumda

gerçekleşecek olsa da, daha küçükölçekteki birtakım 1968 tekrarlamaları

başka şekillerde yorumlanmalıdır. Bunlarınçıkışı genellikle, kitle araçlarının

öğrencilere aktardığı imgelen öğrencigruplarının kopyalama girişimleridir.

Che Guevara yaptığı işe inanan veinançlarının bedelini ödemiş bir adamdı.Buna karşın, daha az inanmış ve hatta

neredeyse anında pişman olmaya eğilimlibirtakım gençlerce karikatür sınırlarındatıpkıbasılan Che imgesi, kitle araçlarının

bir ürünüydü.

6.3 Bilmezlikten geliyor olabiliriz ama, üniversitekurumlan kitle araçlarını okullar ve akımlararasındaki çatışma dönemlerinde baskı aracı olarakkullanmaktadır. Gazetelerde yürütülen bilimseltartışmalar bu yüzyılda pek de garipsenmemektedir.Ama, kesinlikle yeni olan, televizyonlardakitartışmalarla, örneğin nükleer enerjinin kullanımıya da reddine yönelik, önemli bilimsel politikalarınbelirlenmesinde kararları etkilemektir.

7. Kitle Araçları Üniversite Yaşamını EtkiliyorKitle Araçları üniversiteyi de yıldız dizgesine[süperstar lar, megas tar lar , g igas ta r la r . . ]bağladığından beri, bir bilginin ünü gerçektendüşüncelerine mi yoksa televizyon ve parlakdergilerin yarattığı imgelerine mi bağlıdır diyesorar olduk kendimize. Dizge öylesine güçlüdür ki,yalnızca ortalıktaki insanları değil kaçanları da içinekatar.

Yıldızlar dizgesi hem hergün televizyonlardaarsızca gördüklerimizi, hem de emekli olmuş,kenara çekilmiş olanları haberlere dönüştürmeyibaşarır. Yalnızca her yıl yeni kitap yayınlayanlardeğil, ve hatta daha çok hiçbir zaman birşeyyayınlamamış olanlar haber konusudur. Bazıbilginler vardır ki sessizliklerini duyururlar ve eğerbaşaramazlarsa, iyi bir muhabir bunugerçekleştirebilir. Hayatları boyunca birtek satıryazmamış olanları bile ünlü kılmakta ustalaşmışbasımevleri vardır. En şanslı olanların da,ölümlerinden sonraya birtek elyazması bilebırakmayanlar olduğu söylenir.

Bir bu kadar utandırıcı olanı, kitle araçlarınınöğrenciler üzerindeki etkisidir. 1908'deki öğrencidirenişleri, kitle araçlarının katılımıyla hemenhemen eş zamanlı olarak değişik ülkelerde, benzerşekillerde olayları alevlendirdi. Ama 1968olaylarıyla ilgili olarak, tarihsel gereklilik nedeniyleher durumda gerçekleşecek olsa da, daha küçükölçekteki birtakım 1968 tekrarlamaları başkaşekillerde yorumlanmalıdır. Bunların çıkışıgenellikle, kitle araçlarının öğrencilere aktardığıimgeleri öğrenci gruplarının kopyalamagirişimleridir.

Che Guevara yaptığı işe inanan ve inançlarınınbedelini ödemiş bir adamdı. Buna karşın, daha azinanmış ve hatta neredeyse anında pişman olmayaeğilimli birtakım gençlerce karikatür sınırlarındatıpkıbasılan Che imgesi, kitle araçlarının birürünüydü.

Son olarak, kitle araçlarının üniversite yaşamınagöz kulak olma eğilimi vardır. Bir araştırmabildirisi kapılır ve bir buluşun açıklaması, tedbirlibir deney çalışması, her derde deva evrensel birbaşarı olarak sunulur. Söylemeye gerek yok ama,ciddi bir bilgin böylesi etkileyici gösterilerdenkaçınmaya çalışacaktır. Ama her durumda, kaçmayaçalıştıkça, kitle araçları çemberini gözardı ettikçe budizgenin kurbanı olacaktır.

8. Bilimsel Bilginin PatlamasıGerçekten basılmasından, hatta hiçkimseninbasmak istememesinden birkaç yıl önce ön baskıhazırlanmasının, bilgisayar baskılarının, ve kabloiletişimiyle çalışmaların aktarılmasının basımlarınkolaylaşması, hiçkimsenin görmezliktengelemeyeceği bir şekilde bilimsel iletişime birengel olmaya başlamıştır. Erişilebilir bilimselürünlerdeki bu üssel artış, dramatik bir şekildebilginin bölünmesine neden oluyor. Bir bilginhergün kendi araştırmasına ilişkin yüzlerce sayfabelge alırsa, hiç şüphesiz ki başka alanlardaki tümaraştırmalardan bihaber olacaktır.

Ne yazık ki artık bilginin kendi özel alanındakigelişmeleri bile izlemesi olası değildir. Bununardından gelen, özetçelerin üretilmesi vetüketilmesidir. Özetçe, bir başkasının yorumlayıpsüzdüğü bir metindir. Yani bilgin in ilk ödevi/hakkıolan etkinliklerden bir metni okuma, yorumlama veözgürce yargılama, gazeteci ya da özetçedüzenleyicisine aktarılmıştır.

30

Page 33: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-tehlikeli ilişkiler-

Özetçeler diktatörlüğünün yanıbaşına, herhangi birkonuda, bilgi şebekelerinden edinilebilen tümkaynakçalar tehlikesini yerleştiriyorum. Bir kaynakçaadını adım ve acılarla toplanmalıdır. Tüm birkaynakça beş para etmez, çünkü başvuru amacıylakullanılamaz. Bir tuşa basarak seçtiği konudaonbinlerce başlıktan oluşan bir kaynakçayı eldeeden bilgin değil önerilen kitapları, kaynakçayı bileokuyamayacaktır.

Son yıllardaki birçok yayınlarda, araştırmalarısürdüren lokomotif ülkelerde yapılan yayınlardakrizin izleri görünmektedir. Şimdiden, hiçbirkaynakça on yıldan eski başlıkları kapsamıyor. Buölçüt sürekli değişim sürecindeki bazı teknolojileriçin geçerli olsa da, doğası gereği birikimsel olaninsan bilimlerindeki araştırmacılarda kaygıuyandırıyor.

7. Kitle Araçlarının İntiharıKitle araçları ürünleri sağaltılamaz bir hastalıktehdidi altında: fiziksel desteklerinin yokolabilmesi(perishment?). Yalnızca video teyp, manyetikdiskteki kayıt, ya da fotokopi sayfası değil, bilgiy a y m a n ı n ana aracı olan k i tap dayokoluyor .Parşömenden odun kağ ıd ınageçtiğimizden buyana basılan tüm kitaplar, yetmişyıllık bir dönemde toz olmaya mahkumdur. Kitlearaçları, yazarlarını yitirmiş kitapları da yayınlamave dağıtmayı da sağlamıştır. Bu trajik sorunlabaşetmek için önerilen tüm yöntemler (mikrofilm,asitsiz kağıda tekrar basım, eldeki kitaplara kimyasalişlemler), kültürümüzün tanıklarından ancak birkısmını kurtarabilecektir.

Gelecek dönemlerde, üniversitenin tarihselsorumluluklarından birisi, belki de hangi kitaplarınbu ayr ıca l ık l ı işlemlerden ve bakımdanyararlanacağını belirlemek olacaktır. Dilerim ki,hayatım boyunca bu tür kararlar vermek zorundaolan bir komiteye üye olmam istenmez.

10. SonuçlarÜniversite ve kitle araçları arasındaki ilişkilerinahlaksallıklarını tüketmiş değilim. Herşeyin yalnızcayalan olduğunu söyleyen b i r i n i n , iy itanımlanmamış ve ızdırap dolu durumunuimgelediğimin farkındayım, ve herkesin kendikararsız dengelerinin sorumluluğunu yüklenmesigerektiğinin.

Araştırmaların fildişi kulelerinde kitle araçlarınınvarlığını büyütmenin bir anlamı yok. Bunların

koşullama etkilerini de dikkate alıp, olanaklarınıkullanmalıdır. Gerektiğinde, öğretici açıdanbakıldığında, güzel bir televizyon programınınsıkıcı, bol tekrarlı ve uyuşturucu bir akademikdersten daha yararlı olduğunu kabullenecekhoşgörüyü göstermeliyiz.

Son olarak, Tanrı'ya şükür, üniversitenin az ya daçok, kitle araçlarının kısır etkilerine, onlarınzayıflıklarını kullanarak direnecek gücü olduğuanımsanmalıdır.

Bir çelişki gibi görünse de, (eğer olası olmayan,bilgi içeriyorsa) kitle araçları olguların yorumu vekavramlar açısından olmasa da, olgular açısındanbilgi içerebilirler. Kitle araçlan bize şunun bununöldüğünü, bir uçağın düştüğünü, doların değeryitirdiğini, ya da politik bir krizin başladığınısöylediği durumlarda bile bu bilgilerin gerçektenbeklenmedik şeyler olduklarından şüpheduyuyorum. Bir örnek vermek gerekirse, kitlearaçları toplumbil imci ler in kırk yı l öncesöyledikleri ve artık geçerli olmayan bir imgeleruygarlığına geçtiğimizi şimdi keşfedenlerdir.Bilgisayarın yeni uygarlığı alfabetik olandır veGutenberg'in Gökadası'na geri dönmekteyiz. Kitlearaçlarıysa bunu söyleyemez, çünkü hiçkimseinanmayacaktır. İnsanlar, bir imgeler çağındayaşadığımıza alışabilmek için çok zorluklarlayüzleşti ve böylesi güç koşullarda edinilmiş birklişeyi kolaylıkla bırakabilmeleri beklenemez.

Kitle araçlan belli bir laboratuvarda, özgül birparçacık üzerinde çalışıldığını bilse de olayınuygun bir yorumunu veremeyecektir. Olgularalanında, kitle araçları şu anda neler olduğunusöylese de, yorumlar alanında söyledikleri yirmi yılönceki beklentiler olacaktır.

İşte bu yirmi yıl l ık aralığı, üniversitenin ürettiğikültür dolduruyor. İnanıyorum ki, öğrenciler henüzkitle araçlarının ulaşamadığı birtakım tartışmalarbulacaklar ı için ders l ik ler imize gelmeyisürdüreceklerdir. Bunlara eriştiklerinde artıküniversitede başka şeyler tartışılıyor ya datartışılmak zorunda olacak.

Eğer bu aralığı korumayı başarırsak bir rolümüz,değerli bir rolümüz olmaya devam edecek.

31

Page 34: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-tehlikeli ilişkiler

Çevirenin/Üzülenin Son Sözü

Silahlar gördümnamlusu akla çevrilmiş sahra topları

mürekkebin utandığını gördüm basılı kağıtlardaPROPAGANDA, İsmet Özel

Eco'nun tanımını yapıp ilişkilerini sınıflandırdığıbu dizge insanı derde sürükleyecek cinsten. Neolacak bu üniversitenin hali diye hayıflanırkenbirden kendinize geliyorsunuz: Hangi üniversite?Ülkemizde sorun mu kalmadı da elaleminüniversitesi ile kitle araçlarının ilişkisine yanalım?

Üniversite Türkiye'de toplumsal bir organa karşılıkgelmiyor. Tüm zorlamalar, yapay tanımlamalarüniversiteyi 'o yere' oturtamıyor. Üniversite bizimiçin 'olayların çıktığı yer'dir. 'İyi hastane'dir,Liseden sonra gidilmesi gereken 'okul'dur. Vebunlar hemen herkes için böyledir. Kitle iletişimaraçlarımız daha 'batılı', daha çok yakalayabiliyorgüncel olanı. Üstelik dünyaya bile örnek olabiliyor.Ansiklopedi savaşları, milyarlık lotaryalar, gizliihaleler, iletişim tekelleşmesi, talk showlar, realityshowlar, Brezilya dizileri, ve hatta toplumsaluzlaşma platformları, politika yönlendirenyazarları/sunucu konuşmacıları ve mükemmel çokkişilikli yazarları: ihale takipçisi, halk dostu, yalaka,savaşçı, barışçı, işkenceci, insan hakları savunucusu...Bu özellikleriyle kitle iletişim araçlarımız toplumsalşizofreniye hem destek veriyor hem hızla gelişiyor(her yönde) hem de toplumun ciddi bir organıolma yolunda ilerliyor (Hani burnumuzu hiçbeğenmeyi;, nezle oluruz, tipi bozuktur, yağlı vesivilcelidir ama yine de güzel ve pis kokuları alırızya öyle bir organ).

Kitle iletişim araçlarının itici gücü neredenbakılırsa bakılsın insan, insan beyni. Gerekgeliştirilen İletişim teknolojileri, gerekse üretilensunulan bilgi açısından. Ve kitle iletişim araçlarımızyokluğu açıkça hissedilmese de bir eksiklik, birilişkisizlik bunalımında. Her durumda bilgininüretiminde ve sunulmasında bir kaynağa vekarşıtlığa gereksinimi var ki evrilebilsin, olgunlaşsın,tamamlanabilsin. İşte o eksik, düşünen insandır.Toplumun desteği ile, sevgisiyle, düşmanlığıylayaşayan bilgi ve özgün tasarımlar üreten insan.Yani bat ı l ı anlamda akademisyenler veüniversitedir, kitle iletişim araçlarının yoksunolduğu. Bu boşluk uzun bir zamandır 'FransızProfesör'ün soğan, sarımsak, zakkum ve havakirli l iğinin sağlımıza etkilerini açıklamasıyla;

Amerika'da genellikle NASA'da çalışan Türkmühedisin atom bombası, roket, uçan dairetasarımlarıyla, Harvard'da Türkoloji profesörününErmeni soykır ımı iddialar ına karşı çıkançalışmalarıyla doldurulmaya çalışıldı*. Hâlâ daöyle. İlk Türk uydusu uzayda diye bayram yapmayaçalışan kitle iletişim araçlarımız bunun anlamıylailgili Fransız, İngiliz, Alman bilimcilerinin fikirleriniaktarıyor ve öyle görünüyor ki Türkler'in bu Türkuydusuna en büyük katkısı bir daha düşmesin diyeikincis inde kurban adamayı öncesindenkurgulamak. Hiç bir Türk akademisyeninedanışılmıyor 'neden nasıl oluyor' diye. Sorulsa daalınacak yanıt çok ilginç olmasa gerek. En fazlagazeteciye ayıp olmasın diye bir yabancı haberdergisinden yarım yamalak aktarılan özet olacaktır.

Kendi adıma, Umberto Eco'nun tanımladığı busorunları tatmak güzel olurdu diye düşünüyorum.Bu bir dünya seçiminin -batı dünyası- dileği.Demek istediğim bu sorunların varlığı değil güzelolan. Ama eğer üniversitemiz olsaydı, özgünaraştırmalar yapabilseydik, akademisyenlerimizbilemediniz 70 yılda solacak dergilerdeki uydurukmakaleler yerine yüzy ı l l a rca sönmeyecekdüşüncelerin tasarımların peşinde koşsaydı,düşünce kalıtımına inanıp bunu soylaştırsalar,gençleri çocukları heveslendirebilselerdi bizim debenzer sorunlarımız olurdu. Ve baz ı la r ımız ,üniversitenin yanında hüzünlenmek yerine aşklasavaşırlardı.

adnan kurt, 9 kasım 94

*Egedeki ilk ticaret gemisi batığını George Bassçıkarıyor, Türk dili grameri Almanca aslındançevriliyor, Türk hemşirelerinin anası FlorenceNightingale, Türkiye şehir planlamalarını hâlâyabancı mimarlara ihale ediyor.

32

Page 35: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

zamanın kapıları

ÜÇ BACAKLILAR

ergun kocabıyık

I. Üç Bacaklı Kadın:

İçerisi daha çok eski bir İstanbul evini andırıyordu.Salon yeterince aydınlık olmadığından eşyalarıseçemiyordum. Ancak sol tarafımdaki kapıaralığından gelen ışıklı belli belirsiz boş bir koltukve yanında bir komidin hatırlıyorum. Komidininüzerinde özenle yerleştirilmiş bazı eşyalar vardı. Engöze batanı da siyah elbiseli, uzun siyah saçlıoyuncak bir bebekti. Sırtı duvara gelecek şekildeoturtulmuş, elleri yukarı doğru uzanmış öyleceduruyordu. Salonda benden başka kimse yoktu.Sadece aydınlık koridordan gelen bazı seslerduuyordum. Bir işin yapılması için gerekli olanseslerdi bunlar.

Orada ne aradığımı pek anımsamıyorum; belkikoridorda yapılmakta olan işin çalışanlarındanbiriydim. İlkin dışardan gelen seslerin arasındaişittim sesini: "Yakında uzun bir bakım isteyeceğimbizimkilerden". Konuşabildiğini fark edince onadoğru yürümeye başladım. Beni ne şaşırtmış ne dekorkutmuştu. Bu dostane sese doğru iyice yaklaşüm.Kendimden ummadığ ım bir cesaretlek o l t u k a l t l a r ı n d a n k a v r a y ı p k a l d ı r d ı m .Göründüğünden çok daha ağırdı ve eteğininaltından sarkan üç bacağı vardı. Üç kısa beyaz çorapve üç siyah rugan ayakkabı.

Bakışlarından mutsuz olduğu anlaşılıyordu.Saklanılan bir gizi ortaya çıkarıp bütün planlarıbozduğum duygusuyla onu teselli edip kendimiaffettirmeye çalışıyordum: "Sen aslında ikibacaklısın. Gerçekten, hiç üç bacaklı gibi değilsin...".Sanki bu sözlerimle biraz daha büyümüş vekollarımı dolduran küçük bir kadın olmuştu. Onuöptüm. Soğuk plastik bedenine karşın ne kadar dasıcak ve ıslak bir öpüştü. Siyah saçlarını savurmuş,hiç de üç bacaklı bir kadından beklenmeyen kararlıgülümseyişiyle, "Seni bir daha böyle sakallıgörmeyeyim tamam mı?" demişti. Nedeninibilmeden söz vermiştin ona; sakallarımı en kısazamanda kestirecektim. Fakat ona sözümü tuttuğumugösteremedim. Ne gittiğim o evde ne de başka biryerde bir daha hiç üç bacaklı kadını görmedim.

II. Üç Bacaklı Dağ Gorili:

Burası açık bir hayvanat bahçesiydi. Hayvanlar birkafeste değil de her tür için ayrılmış özelbölgelerde yaşıyorlardı. Biz kurumuş dikenlerleçevrili bir patikada ilerliyorduk. Hayvanlarınyaşadığı bölgeler birbirlerinden birkaç kilometreuzaklıkta bulunuyordu. Sessiz olmaya özengöstermemiz istenmişti. Kendi hışırtılarımızdanürkerek yürüyorduk.

Gittiğimiz her bölgede hayvanlar üzerine biristeksizlik ve bezginlik göze çarpıyordu.Fotoğraflarını çekerken bile varl ığımızdanhabersizlermiş gibi davranıyorlardı.

Fakat hayvanların bu hantal ve zararsızgörünümlerine aldanmamak gerekiyor. Çünkü çoğukez bir anda, size saldırmalarına neyin yol açtığımanlamadan kendinizi yaralanmış buluyorsunuz.Bezlere dağıtılan broşürde dikkatsizlikleri yüzündenciddi biçimlerde yaralanmış kişilerden sözediliyor.Sanırım ziyaretçilerin bu konudaki aldırmazlıklarıyüzünden broşüre ürkütücü fotoğraflar da eklenmiş.Bunlardan birisi bacakları bir aslan tarafındankoparılmış yaşlı bir adamın ürpertici bir fotoğrafı.Bazen karşımıza çıkan bu fotoğraf benzeri şeyleryüzünden korkuya kapılıp geri dönmek isteyenleroluyor ama bana sorarsanız bu tür örnekleri fazlaabartmamak gerek, çünkü çoğunlukla herşeyyolunda gidiyor.

Uzun bir yürüyüşten sonra çok merak ettiğimgorillerin yaşadığı bölgeye ulaştık. Sol tarafımdayükselen bir kayanın tepesinde oturan gorilebaktım. Görevliler bunun nesli tükenmekte olan birdağ gori l i olduğunu söylediler. ayrıcafotoğraf lar ının çekilmesinden hoşlanmayangorilleri kızdırmamak için kameralarımızı dakullanmamalıydık. Bakıcısı olduğu anlaşılanüniformalı bir adam elindeki çim makasına benzerbüyük bir makasla gorilin kıçındaki kı l larıbuduyordu. Bu işlem önce gruptaki herkesi rahatsızetti ama bakıcıdan bunun gorilin olağan temizlikişlerinden birisi olduğunu öğrendik. Fakat işin daha

33

Page 36: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

zamanın kapıları

ilginç olan yanı gorilin sağ kalçasına yapışık üçüncü bir bacağının daha olmasıydı. Bu bacakbizim yirmi yaş dişlerimiz gibi işlevini yitirmiş, diğer iki bacağa göre küçük, neredeyse tüysüzbir organdı. Gorilin çıkardığı homurtular ve kendi kendine söylenmeleri hep bu küçük veistemli olarak hareket ettiremediği bacağı hakkındaydı. Öyle ki arada izleyicilere dönerek,"Altıncı parmaktan da berbat birşey bu! Allah kahretsin! diye bağırarak öfkesini dilegetiriyordu. Görevli işini tamamladığında goril biraz sakinleşmişti. Traş edilmiş kıçınıincelemeye çalıştı. Önce başını kıçına doğru eğdi ama yeterince esnek bir vücudu olmadığı içinolup biteni eliyle anlamaya çalıştı. Kıçında gezdirdiği elini birkaç kez ağzına götürüp parmakuçlarını ürkekçe yaladı. Yüzünde anlayamadığı, yabancısı olduğu bir tadı duyumsamanınşaşkınlığı görülüyordu.

34

Page 37: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

sisdüşleri

AQUAFOBİ

mehmet açar

O rutubetli şehirde bir rüya tarikatı olduğunu yıllarönce yaptığım bir otobüs yolculuğundasöylemişlerdi bana. Otobüs sabaha karşı şehrin anacaddesinden geçip gidiyordu ve ben daha önce hiçgörmediğim şehir üzerine tuhaf düşüncelere dalıpgitmiştim.Yanımda oturan orta yaşlı adamın kendikendine şöyle mırıldandığını duydum. "Bu şehirdebir rüya tarikatı olduğunu söylemişlerdi". Sonrauykulu kısık gözleriyle bu tarikata girip bir dahaevine geri dönmeyen bir adamın hikayesinianlatmıştı. Issız bozkırda günün ilk ışıklarına doğruhızla ilerleyen otobüsün içinde dinlediklerimi aslaunutamayacağımı tahmin edemezdim.

Yıllar sonra o rutubetli şehire geri döndüğümde,yıllar önceki o hayalperest on sekizlik delikanlıylaaramda ışık yılları kadar mesafe vardı. Hayallerimiertelemekten yorgun düşmüştüm ve can çekişen birevliliğin son demlerini yaşıyordum. Rutubetli şehirebu kez kırk derecelik bir sıcaklığın ortalığı kasıpkavurduğu bir yaz öğlesinde varmıştık. Dört kişiydik,bayiler toplantısında gösterilmek üzere bir fabrikatanıtım filmi çekecektik. Sıkıcı bir işti, bir an önceçekip bitirmek istiyorduk. Fakat geldiğimizin ikincigünü kameramız ciddi bir arıza yapmış vekameraman ile asistanı geriye dönmek zorundakalmıştı.

Beklemekle geçen üçüncü günün akşamı, yemektensonra tenha sokaklarda dolaşmaya çıkmış amahavanın beni boğduğunu hissedip hemen geridönmüştüm. Tek bir yaprak dahi kımıldamıyor,şehrin bütün caddelerinden, sokaklarından,duvarlarından dalga dalga sıcak yayılıyordu. Rutubethavanın her damlasına nüfuz etmişti. Ortalık buramburam göl kokuyordu. Oteldeki garson anlatmıştı, buşehirde yaşayanlar geceleri ya göl kenarına gidipgeç vakitlere kadar oturuyorlar ya da taş evlerininserinliğine bırakıyorlardı kendilerini. Benimseaklıma bir tek şey geliyordu. Oteldeki odamakapanıp uykum gelene kadar içmek.

Otele geri döndüğümde asistanımı lobideki birkoltuğa tarifsiz bir huzurla yayı lmış dergi

karıştırırken buldum. Yirmi yaşlarında bir sinemaöğrencisiydi ve onu pek iyi tanımıyordum, ilk kezbir l ikte çalış ıyorduk. Ona, benimle içipiçemeyeceğini sordum. Dalıp gittiği dünyadançıkmak için kendini hiç zorlamadan ve bakışlarınıderginin sayfalarından hiç kaldırmadan, "Benerkenden yatıp uyumayı düşünüyorum" dedi. Sonragözlerimin içine bakarak sakin sakin, sanki çoksıradan bir şey anlatırmış gibi bana hikayesinianlattı. Yaklaşık elli yıl önce dedesi bu şehirdeöğretmenlik yaparken bir rüya tarikatı olduğunuduyar ama bir türlü bu tarikatten kimseylekarşılaşamazmış. Yüzyıllardır gizli kalabilmeyibecermiş tarikatı şehirde yaşayan herkes bilir amakimse nerede olduğunu, nasıl ulaşılacağınıb i lmezmiş . Zaten tar ikat ın varolduğunukanıtlamanın hiçbir yolu yokmuş. Asistanımındedesi, tarikatın asla varolmadığına ve sadecemahalli bir efsane, boş bir inanç olduğuna kararverdikten birkaç yıl sonra, tatilini geçirmek üzereşehre gelen ve yurtdışında felsefe okumuş genç birakademisyen ona, "Bu şehirde uykuya dalan ve rüyagören herkes tarikatın doğal mensubudur artık"demiş ve şöyle devam etmiş. "Tarikat varlığınıinsanların rüyasında sürdürür. Onu cismanidünyada aramanın hiçbir işe yaramayacağınıherkes bilse de kimse varlığını inkar edemez, ünküsonuç olarak gerçekten de bir tarikat vardır ortada."Bu sözler üzerine dedesi, bu şehirde yaşamayabaşladığından beri rüyalarında tarikatla hiçkarşılaşmadığını söylemiş. Felsefeci gülümseyerekşöyle cevaplamış onu. "Tarikatla karşılaşılmaz, onlarherkesle hak ettiği ilişkiyi kurarlar. Bu şehirdeuyuduğun andan itibaren ruhun tarikata aittir.Başkalarına hangi rüyayı anlatacağına, hangi rüyayıebediyete kadar şuur dışında saklayacaklarına onlarkarar verirler. Zaten uykuyu hak etmeyecek kadarcismani aleme bağlı olanlara rüya alemini aslabahşetmezler."

Felsefecinin anlattıklarından hiç etkilenmeyenasistanımın dedesi önüne gelen herkese RüyaTarikatı'nın bir boş inanç olduğunu, kendisinin buşehre geldi geleli tek bir rüya dahi göremediğinianlatmaya devam etmiş. Temsil ettiği devletin

35

Page 38: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

sisdüşleri

menfaat ler i uğruna böyle davrandığınısöyleyecekmiş yaşlılığında. Gerçi rüyalara gömülübu tarikatın temsil ettiği devlete hiçbir zararıolmadığını çok iyi biliyormuş ama dönem ülkedeaklın hakimiyetini kurma dönemiymiş, O da biröğretmen olduğundan Tarikat'a karşı mücadeleetmeyi bir görev bilmiş. Başkentten ilim adamlarıgetirtip rüyalar üzerine konferanslar düzenlemiş,devletin imkanlarıyla kitapçıklar bastırtmış ve hergece şehrin kahvelerinde dolaşıp insanlaraTarikat'ın asla varolmadığını anlatmaya çalışmış.Fakat şehir meydanında bir toplantı düzenlemekisteyince, başkentteki yetkililer genç öğretmeninruhi bunalım geçirdiğine kanaat getirip onu başkabir kente tayin etmeye karar vermişler. Bu kararüzerine gururu kınlan genç öğretmen günlerceutancından dışarı çıkamamış ve bürokratik tayinişlemleri bitene kadar yapayalnız bir hayat sürmüş,işte tam da o günlerde eskisine oranla daha fazlauyumaya ve rüya görmeye başlamış. Yıllar sonratorununa anlattığı bu hikayeyi şu cümlelerlebitirmiş. "Tarikat tam da ona ihtiyacım olduğu birvakitte ortaya çıkıp beni bir ana şefkatiyle sarıpsarmalamıştı. Masumluğumu anlayıp bana bir cezabile vermemiş, tam aksine tümüyle bağışlamış,uykunun ve rüya aleminin değerini anladıkça beniyeniden hayata ikram etmişti. O şehirde bir RüyaTarikatı olduğunu, şehri terk ettikten yıllar sonra,orada ömrümün en güzel rüyalarını görmüşolduğumu anlayınca kabullenebildim."

Asistanım, dedesinin hikayesini bitirdikten sonra,"iki gecedir tek bir rüya dahi göremedim. Ya siz!"dedi. "Ben de görmedim" diye kısaca cevapladım.Ona, yıllar önce henüz onun yaşında bir sinemaöğrencisiyken, uykunun ve rüyaların bende ciddi birsaplantı haline geldiğini, aylarca rüya aleminikeşfetmek için kendi üzerimde yıpratıcı deneyleryaptığımı, sonunda aklımı kaybetme noktasınageldiğimi ve o sürecin nihayetinde rüyaların hiçbirönemi olmadığına inandığımı anlatmadım.*Sadece sustum.

Herşeyi anlamışcasına susan ve yeniden elindekidergiye gömülen asistanıma tek bir şey dahisöylemeden resepsiyondan anahtarımı aldığımı,odama çıktığımı, telefonumun fişini çektiğimi,çırılçıplak soyunduğumu ve bembeyaz, sakız kokuluçarşaflara kendimi bıraktığımı hatırlıyorum...

Gece mavisinin sarı bir grinin hakimiyeti altındatitreyip buğulandığı ılık bir akşamüstüydü... Göledoğru inen patikada durmuş, karşı yakada kaynağıbelirsiz bir ışıkla kızıla kesmiş ağaçlarıseyrediyordum. Sonra hızla, düşmemeye çalışarakgöle indim. Suyun usulca, beni tanımak istercesineayaklarıma doğru yaklaştığını gördüm. Eğilip elimiuzattım, su incecik bir tabaka halindeparmaklarımdan başlayarak bütün bedenimüzerinde akmaya başladı, önce mavi, sonra yeşildisu. Kendi içinden gelen bir ışıkla parlıyordu. Sonraherşey karardı, su beni içine almıştı. O ılık hoşkokulu karanlıkta yüzüyordum... Göl beni yenidentoprak patikaya bıraktığında gökyüzünde sıcacık birturuncu, deniz mavisinin içinde eriyordu... önce tekbir damla bütün ağırlığıyla omzumdan aşağısüzülüyor, sonra ılık bir yağmur olanca şiddetiylebaşlıyordu. Gölün ve yağmurun kokusunu soluyarakçırılçıplak, ait olduğumu sandığım yere doğrukoşuyordum...

Rüya zihin büyüklüğünde bir resimdir. Anarahminde soluduğun kokunun, duyduğun seslerin dedahil olduğu bir büyük resim... Hafızanın herhücresinde saklı duran o edebi şimdiki zamanıniçinde eriyip gittiğin imgeler, hatıralar, korkular,tutkular ve sırlar... Bir iç ev...

Rüya herşeydir, her anlama gelir, ama asla yazıdeğildir. Yazılamaz, anlatılamaz... Filmini çekemez,resmini yapamazsın. Başkalarıyla paylaşmayaçalıştığın rüyan değildir artık. Sen anlattıkça kararano resim, hayalgücünle yeniden bir şekle ve ruhakavuşacak, unutmaya çalıştığın düşüncelerin,seslerin, görüntü ler in h a t ı r a l a r ı n ı s i l iptemizleyecektir. Su varoluşun tüm acılarını her gecesen izin verdiğin müddetçe silecektir hafızandan..

Uyandım. Simsiyah bir geceydi... Su gibiterlemiştim... Altımdaki ve üstümdeki çarşaflaryağmur kokuyordu... Kalktım, mini bardançıkardığım soğuk suyu kana kana içtim. Pencereyiaçtım, şehir buram buram göl kokuyordu.

Ertesi sabah, asistanım kahvaltıda gece rüya görüpgörmediğimi sordu. "Hayır" dedim, "Ya sen!"..."Ben de görmedim" dedi gülümseyerek...Restoranın penceresinden güneşin altında kavrulanşehire baktık... Rutubet şehrin üstüne ağır ağırçökmüştü. "Bence deden yanılıyor" dedim, "BuradaRüya Tarikatı yok, sadece rutubet var".

* Hayalet Gemi'nin 12. Seferkideki Aklın Kısa Süreli Kaybıadlı macera.

36

Page 39: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

med-cezir

TANRININ NOT DEFTERİNDEN

nejat aksoy

Bu hikayeyi 1975 yılında yazmaya başladım ve kısa bir süre sonra böylebir hikayenin bilim kurgu türünde bile fazla uçuk olduğunu düşünerekyazmayı bıraktım. Ancak geçen ondokuz yıl ne yazıktır ki hikayeninözünü oluşturan aracın veya benzerinin ve diğer teknik gelişimlerin çok

kısa bir süre içerisinde yapılabileceğini gösterdi. Daha da kötüsü bu yıllariçerisinde artan bilgim ve ilerleyen yaşım tüm canlı ve cansızları ile

dünyanın kötü bir sona doğru gittiği konusundaki görüşümükuvvetlendirdi. Ben de sizleri olabilecek kötü şeyler konusunda uyararak

biraz olsun vicdanımı rahatlatmak için hikayeyi dizi olarak tekrardüzenledim ve kendimi de bir yerlere gizledim.

1. BÖLÜM

Herşey planladığı gibi gelişiyordu. Geçen sayısızyıllar içinde yalnızca üç kez olağan dışı şeylerlekarşılaşmıştı. İlk olay ile birlikte büyük bir çabagöstererek istemediği şeylerin olmasını engellemeyiöğrenmiş ve etkin bir kontrol sistemi kurulması içinçalışmalara başlamıştı. Diğer olayların da katkısı ilesistem mükemmel bir duruma gelmişti. Bumükemmellik önceleri ona büyük bir zevk vermişti.Herşeyin kontrolünde olması ise ayrı bir zevkti.Artık zamanının tümünü görevi için harcamıyor,büyük bir kısmını kendisi için kullanıyordu. Yenioyunlar, eğlenceler buldu. Kısa bir süredebunlardan sıkı ldı . Zaten yaşamının hiçbirdöneminde oyunlardan hoşlanmamıştı. Eğlenceise onun için bir süre sonra işkence halinegeliyordu.

En çok zevk aldığı şeyleri yapması ise sakıncalıydı.Kurduğu kontrol sistemi bu sayede ayaktaduruyordu. Başkalarına yasakladığı şeylerikendisinin yapması pek doğru gelmiyordu. Tümzamanını tekrar görevi için harcamaya karar verdi.Ama görevi için yapabileceği herşeyi yapmıştı.Sıkıntısı gitgide artıyordu. Büyük bir boşlukiçindeydi. Yasaklarını çiğnemeye karar verdi.Aslında bu bir yasak çiğneme değildi, görevi içinşimdi olmasa da ileri yıllarda gerekebilecekbirşeyler bulabilirim diye düşünüyordu. Kişiselanılarının ardından eski uygarlıklar ile ilgili arşivleriinceleyecek, tarih, felsefe üzerinde araştırmalar

yapacaktı. Anıları için fazla zorlanmadı. Annesininyüzü, babasının kahkahaları, kardeşlen, karısı,çocukları,dağlar, ağaçlar, yemekler ve sırasıylaherşeyi anımsıyor ve acıları, sıkıntıları, sevinçleriile herşeyi sanki tekrar yaşıyordu. Beynindeki enufak anı kırıntısına kadar herşeyi anımsadı ve tekraryaşadı. Artık canı sıkılmıyordu, ama büyük birrahatsızlık içindeydi. Eski yaşamını özlüyor, sevdiğiinsanları tekrar görmek istiyordu. Bu isteğininolanakları dışında olması onu kahrediyordu. Artıkhiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissediyordu.Görevi dışındaki tüm zamanını kendinden üstünolan şeyleri anlama ve yaşamın ne olduğukonusunda çalışmalar yaparak geçiriyordu. Kimliği,yaşamak ile yaşamamak arasındaki farkları, ölümü,sonsuzluğu çalışmak anıları ile başlayan acılarıbiraz olsun dindiriyordu.

Gençlik yıllarında da bu tür çalışmalar yapardı vebundan büyük bir zevk duyardı. Günlük yaşamınkıskacından bu sayede biraz kurtulur ve kendinceyaşamını daha anlamlı bir hale getirirdi. Üniversiteyıllarında bu çalışmaların sonunda bir çözümeulaşacağını sanırdı. Ona göre vahşetin, ilkelliğin,doğa yitiminin nedeni insanların düşünmemesi vekendisi gibi olmamasındaydı. Üniversiteyibitirmesiyle birlikte sevmediği, eleştirdiği insanlarile birlikte çalışmak zorunda kalmıştı . Aptal,yeteneksiz olmalarına rağmen bir sürü insanınkendisinden daha ivi durumda o lmas ın ı

37

Page 40: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

med-cezir

çekememeye başladı. Zaten artık kendinceolgunlaşmıştı. Eski düşünceleri gençlik yüzündendi.Kendisi hiç bir sonuç alamadığı gibi bu sonucabiraz olsun yaklaşanı bile görmemişti. Artıkdeğişmeli, adam olmalıydı. Çok kısa bir süre içindeoldukça iyi bir duruma gelmişti. Artık normal, zeki,yetenekli bir insandı.

Asırlar sonra şimdi çok farklı bir konumdaydı.Eskiden felsefe üzerine yalnızca birkaç kitap okumuş,birkaç ders almış ve yalnızca birkaç kişi iletartışmıştı. Günlük olayları ise dersleri, işleriyüzünden sınırlı olarak izliyordu. Şimdi ise anındaulaşabileceği dokuz asırlık bir sürenin canlısayılabilecek bir arşivine sahipti. Bir sonucaulaşacağını ve görevi için bunun gerektiğinikendisini iyice inandırmıştı . Bunca y ı ld ı ranılarından ve kendinden uzak yaşamayı nasılbecerdiğini anlayamıyordu.

Bu çalışmayı yalnız başına yapmak istemiyordu. Birinsanın nasıl yaratıcı olabileceğini anıları vearşivler sayesinde tekrar anlamıştı. Böyle birisi ilesürekli tartışmalı, beraber çalışmalıydı. Bu çalışmaiçin en uygun kişiyi bulmakta zorlanmadı. Genetikyapısı mükemmel olan, çalışkan, yetenekli bir gençolan Cem ile çalışmalıydı. Cem'in genetik yapısı

yirmi kuşaktır başarı ile tekrarlanıyordu. Yani Cemyirmi kuşaktır aslında aynı insandı. Tabii ki o bunubilmiyordu. Cem'in kontrol sistemine büyükkatkıları olmuştu. Hemen hemen her kuşakta sistemeetkin bir katkı sağlamıştı. Zaten Cem bir haftaönceki buluşu ile bir ödülü haketmişti. Ona ödülolarak arşivlerine sınırsız giriş hakkı vermeye kararverdi. Bu alışılmışın dışında birşeydi ama Cem'inbu armağanın değerini anlayabileceğini sanıyordu.Bu çalışmaları görevini kesinlikle aksatmamalı veCem ile arzuladığı çalışmasını Cem'e bilehissettirmemeliydi. Şimdiye kadar hiç bir kimseyegerçek kimliği ile görünmemiş yalnızca varlığınıhissettirmişti. Değişik kimlikler ile insanlarınarasında yaşadığı zamanlar olmuştu. Hatta birkeresinde aynı anda ondokuz değişik kimlikteyaşamak zorunda kalmıştı. İnsanlar ile uğraşmak çokzordu. Kontrol sistemi başarılı bir duruma gelenekadar insanlarla direk ilişkisini sürdürmüştü. Uzunsüredir buna gerek kalmamıştı ama şimdi Cem iledaha yakın olabilmek için ete, kemiğe tekrarbürünecekti. Tehlikeli bir maceraya girdiğininfarkındaydı ama iş işten geçmişti.

38

Page 41: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

düşdeğirmeni

VÜCUDUMUN DİĞER YARISINIARIYORUM

e. ilhan mete

Ah uyku, ah güzel rüyalar, düşler, kurgular. Karanlık, netarafa baksan karanlık. Birşey görmediğin içinhiçbirşeye de çarpmazsın. Elini uzattığında sadeceistediğin şeyi tutarsın.

Nasıl ki kıvrandım seni isteyerek bütün gece, ama sabaholdu gene çıktım güne. Ruh ne isterse isteyebilir, aslasınır koyamam, ama etim, canım emreder hemenyaparım. Diyorum ki, bütün gündüzler sizin ve bütüngeceler bedenimin.

İkisinin birleştiği an, belki de başımın döndüğü an.Ruhum nasıl da sarıp sarmalıyor beni. Ayaklarımınaltına kadar ulaşıyor. Beni sarması hızıyla nasıl dakendimden geçiyorum. Ama tekrar hemen yeredeğiyorum.

Dön kadın, dön. Durmadan kendi etrafında dön, başındönsün. Bedenin yüzünden kaybetmedin mi aşkını,daha hızlı dön, sen de kaybet bedenini.

Nasıl ki hiçbirşey geri gelmiyor sen de gelmezsinbaşladığın yere. Belki hortum olursun, uçarsın. Herşeyedönüşebilirsin, şimdi gece. Ama sakın madde olma,beden olma. Bedenin kaderi ölmek. Bir kere tutuldunmu ona arayışın yalnız beden için olur. Dönüpdurursun gündüze ulaşmak için, ama gündüz bedendedeğil.

Işık kaçtı gözüne aniden uyandı. Kalkıp yatağından, etigüzel koksun diye, sıcak, güzel kokulu sular dokundu.Kendini süsledi. En güzel giysilerini giyindi, artıkgündüz evine dönerdi.II.Camdan bakıp denizi görmek istedi. Bu kalabalık nekadar çirkindi. İçerdeki sıcaktan mı yoksa yağmurdanmı anlayamadı, camda birsürü küçük su damlalarıvardı. Burnunu, alnını dayadı. Karanlıktı. Uzaktanbenek benek ışıklar görünüyordu. Geminin yaptığıköpüklerle havanın soğukluğu öyle güzel bir temizlikduygusu veriyordu ki....

Karanlıkta denize açılan teknelerin dönüş yerlerinibulamayıp, hep dolaşıp duracakları korkusundankurtulamazdı hiç.

Günlük zevklerini yaşayarak bitirdi geceyi, sabaha daŞimdi yine rüzgarlı havada bindiği küçük teknedeydi. kaldı biraz ondan. Şevkat, dostluk, sıcaklık yüzüne

39 gözüne bulaşmış, duşunu almadan ayrıldı evden.

Onu deniz tutmazdı, aksine bu sallanmayı çok severdi.Teknenin sahibinin onu kullanmayı bilmemesisallanmanın tükenmez görünmesine neden oldu. Havakarardı, kendinden başka güvenecek birşeyi kalmayanbütün yaratıklar gibi vücudu kaskatı kesildi, gözleriniaçabildiği kadar açtı, istemeye başladı.III.Kadın öylesine açtı ki. Ne yapıp ne yaşayabileceğinihesaplayacak kadar bile zamanı yok gibi gelirdi ona.Sevip sevilecek ne çok insan vardı.

O dans eder gibi yaşamak istiyordu. Tutkuyu uyandıranher müziği dinlemek için aniden durur, ayağa kalkar vemüzik bitip, ritmini unutana, aklından tamamen çıkanakadar dans etmeye devam ederdi. İncecik vücuduyladöner dururdu.

Bütün ağaçlar çırılçıplakken, sokak belki çamurluyken,belki de yağmur yağıyorken, o, kırmızı yumuşacıkayakkabılarını, çiçekli renkli pantolonlarını giyer,pespembe kazağı, işte daha ne, en bahar görüntüsüylecamdan bakıp, yanındakilere; "hava bugün ne güzel"der, pardesüsünü uçuştura uçuştura sokaklara çıkardı.

Geceleri bir en ışıklı yerlere gider, sonra birden enkaranlık yola girerdi. O en tatlıyı hep en tuzluyla birlikteyerdi. Asla kıvamı yoktu. 'Kusana kadar' derdi, sonrakusardı, gene sokaklara çıkardı. Birilerinin yataklarınagirer, birilerini evine götürür yatağına alırdı. Yenibirini tanımak, tanırken önce utangaç sonra tutkuylaöpüşmek çok hoşuna giderdi.Vücudumun diğer yarısını arıyorum.IV.İyi olmak istiyordu. İyi yürekli, duygulu, şefkatli, sıcaksımsıcak. Kendini bir sobaya benzetti düşünürken.Şefkatse ağzına ne az yakışıyor. Bu ne oyunu, şimdi neoynuyoruz? Hep ip üstünde vuruyormuş gibi.

Bildiklerini tekrarlamaktan vazgeçip, bilmediği nevarsa aramak için yola çıktı. Tembel ya, fazla uzağagitmedi. Hemen alt sokağa bir arkadaşının evine girdi.Az konuşup, cümlelerini yarım kesti. Pek ileri şeylersöylüyor da anlaşılamıyor sandı yanındakiler ve aynıdüzeyde olduğuna inandıkları düşüncelerini açtılar.Ama o anladı, 'ne tatlı şeyler' dedi, 'ne sıcaklar'.

Page 42: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-kara göründü!-

BİLGELİK VE DELİLİK ARASINDA AKLINSERÜVENİ

ergun kocabıyık

Vecd geçici bir delilik hali olarak algılanıyordu ama bu delilik Tanrıya zihnen ulaşmakiçin içine girilmesi kaçınılmaz olan meczupluk uçurumuydu. O, bir köye geldiği zaman

kim olduğu ve nereden geldiği bilinmeyen bir yabancıdır.O, vecd içinde söylediği uzak sözleriyle, bilinmeyenin bilgisinin içinde saklı olduğu

bilinmeyen bir alemden, "dünyanın tersinden"gelir.

Kökeni Hz. Ali vasıtasıyla Muhammed'e kadardayanan sufiliğin Anadolu'da yayılması vetekkelerin siyasi iktidarlar tarafından da resmentanınmasıyla eski kamların (şaman) yerini alan ataveya Baba denilen dervişler halk üzerinde önemlibir nüfuz kazandılar. Bu dervişler, Ahmet Yesevi'ninAnadolu'da sağlayacağı başarının zemininihazırlamışlardır(l). Sözkonusu dervişler arasındaŞaman atalarına daha yakın olan Barak Baba gerekkişiliği gerekse kıyafetiyle aykırı bir örnek olarakkarşımıza çıkmaktadır. Kaynaklardan anlaşıldığınagöre kendisinin ve dervişlerinin saç, sakal vekaşlarının kazınmış olması ama buna rağmen aşağısarkan gür bıyıkları; el ve ayak bileklerindetaşıdıkları demir halkalar onların haydariKalenden olduğunu göstermektedir(1A). AyrıcaKalenderîlerin, 15. yy'ın ikinci yansından itibarenAnadolu'da yoğun bir faaliyet gösteren ve kısazamanda Rumeliye sıçrayan Hurufilik ile temasageçtiğini de biliyoruz.

Barak Baba(2), boynuzlu bir başlık giyiyordu.Giydiği post, zil ve aşık kemikleri ile donatılmıştı.Baraklılar, sema sırasında çocuklara korku salan birgürültüyle davul çalıyorlar ve naralar atıyorlardı.Barak Baba, dinin yiyip içmeyle ilgili yasaklarınariayet etmiyordu. Haşhaş kullanıyor ve esrimehalindeyken doğaçlama şiirler söylüyordu. Onun veberaberindeki Baraklılar denilen müridlerinin bukıyafetleri ve davranışları kendilerinin, gittikleriyerlerde zındıklıkla, "şeytanın arkadaşı" olmaklasuçlanmalarına sebep oluyordu. Hatta bazan fiilenkıyafetlerine müdahale edildiği de oluyordu,boynuzlu külahları çıkartılıyor ve bıyıkları "sünnetüzre" kısaltılıyordu(3). Bu negatiflikleri onları"deliliğin sahasına" yaklaştırıyordu, ama bu delilikonlar için bilgece bir zenginlikti. "Delilik herzaman hatanın kökenini meydana getiren

bölgelerde yer alıyor olsa da, akla nazaran hep geriçekilme halinde olsa da, gene onun üzerindeaçılabilir ve ona sırlarının tamamını verebilir"(4)."Zırvalamalar" aslında hakikatin yol göstericisidir.Tasavvufta rüya ve uyku konularında olduğu gibi"delilik" de ters yüz edilmiştir. Düş, aklın kurguladığıbir şey değil, hakikatin ta kendisidir. Bu dünya isebir düşten ibarettir. Ölüm bu düşten bir uyanış,hakikatler alemine yeniden doğuştur. "Delirme" deuyanıklığa ulaşmanın, "uykudakiler"e göre birgörünüşüdür. Bugün elimizde Barak Baba'dan yazılıolarak kalan tek metin, onun vecd halinde söylediğituhaf sözlerin, müridleri tarafından kaydedilerekbiraraya getirilmiş olan 'Kelimat-ı Barak baba'isimli küçük bir risaledir. Burada

Her ki bu sabaknı anğladı, unğladıHer ki anğlamadı, tanğladı.Çün tanğladı, kavul savul oldı.Her ki kavul savul oldı, avurt davul oldı.Her ki avurt davul oldı, nişter gerek oldı.

veyaBismillahi dem her dernBu dem dem dem dem bu dem

Karşu karşu çardaklarKarsa karsa oyunlar

Tokuz öküz bir sokum

gibi çılgınlık, sabuklama sayılabilecek kısımlarvardır. Barak Babanın bu "hikmetli" sözlerininmüridlerince çeşitli şerhleri yazılmıştır (5).

Barak Baba hakkındaki yarı tarihsel yarı efsanevibilgilere göre, ahirete inanmayan, hulul itikadındaolan Barak Baba güzellere Tanrı diye secdeedermiş. "Farzların aslı Ali sevgisidir" dermiş.

40

Page 43: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-kara göründü! -

705'de Şam'a gitmiş, orada ' ibadiyyemezhebindendir" diye, hadd-i Şer'iye vurulmuş.Yediği sopalardan 1306'da Şam'da Hakk'a yürümüş(6). Bazı kaynaklarda ise kırk yaşındayken Geylan'dakazıklanarak veya dövülerek öldürüldüğü ya dakılıçla parça parça edildiği şeklinde kayıtlar vardır.Fakat Barak baba'nın Gazan Han katında büyükdeğeri olduğu da bilinmektedir. Gazan Han'asaldıran bir kaplanın karşısına dikilerek onukaçırması ya da at gibi sırtına binmesi ve Han'ınverdiği parayı da almaması halk arasında ünününartmasına sebep olmuştur. Şam'dayken birdevekuşuna binerek havalandığına dair bir hikayede anlatılmaktadır (7).

Bu portre eski Türk kamlarından çok farklı değildir.Barak Baba örneği, sufizmin şamanizmle olan ilgisikonusunda çok büyük bir değer taşır. Başta adınınBarak oluşu, vahşi hayvanlarla başa çıkabilmesi,kıyafetindeki hayvani unsurlar tipik şamaniközelliklerdir. Şamanizmin yontmataş dönemineuzanan kökenleri onu kaçınılmaz bir şekildeavcılığın hayvan dünyasına bağlar. Şaman,insanlara yiyecek, giysi ve hatta barınak sağlayanvahşi hayvanlarla kendini metafizik bir şekilde birtutmuştur. Hayvan suretine bürünerek dans vemüzikle transa geçme ve garip sözler söyleme,erken şamanizmden beri görülen merkezi önemdekiözelliklerdir. Tasavvuf terminolojisinde isekendinden geçme (vecd, istiğrak, cezbe) esnasındasöylenen "abuk sabuk" sözlere şatahat veya şathiyatdenmekteydi. Bunlar, Tanrıyla birleşme anındasöylenmiş sırlı sözler olarak kutsanmıştır.

Vecd geçici bir delilik hali olarak algılanıyorduama bu delilik Tanrıya zihnen ulaşmak için içinegirilmesi kaçınılmaz olan meczupluk uçurumuydu.O, bir köye geldiği zaman kim olduğu ve neredengeldiği bilinmeyen bir yabancıdır. O, vecd içindesöylediği uzak sözleriyle, bilinmeyenin bilgisininiçinde saklı olduğu bilinmeyen bir alemden,"dünyanın tersinden"(8) gelir. Bu noktadagörmezlikten gelinemez bir şekilde delilik vekutsallık ilişkisi önümüzde belirir. Zaten cinçarpması, ecinnilere karışma, ay çarpması gibideli l ik biçimleri doğrudan ilahi alanlarlabağlantılıdır. Onun 'bilge-deliliği'yle bütünleşenimgesi, insanın gizli doğasıdır. Ondaki olanaksız,îantastik, insanlık dışı unsurlar meczup birmevcudiyetin işaretleridir. Adem tarafından,Tanrının ona öğrettiği gibi sonsuza kadarderişmeyecek bir şekilde adlandırılmış olanhayvanlar, insanlığın değerlerini simgeler. Onun

hayvan görüntüsü gizli bilgidir, çünkü bütün busaçma figürler gerçekte zor, içe dönük bir bilgininunsurlarıdır. Bu garip biçimler büyük sırrınmekanında yer almaktadırlar(9). Büyük sırrınmekanı, hayattan çok ölüme yakındır. Çünkü ölüm,öze dönüştür; ölümle ruh, kaynağına geri gider.İnsan ölürken, adeta yaşamının ve ruhunun tümevrelerini tersine yaşar. Önce insani yaşamıgözünün önünden geçer, sonra hızlı hızlı soluma,kusma, dehşet içinde bakma, kontrolünü yitirmegibi hafif delişme belirtileriyle hayvan oluşa geridönülür. Daha alt aşamada beynin ölümüyle yaşambitkiselleşir, sonunda organik yaşam durur;bedende soğuma ve ölüm katılaşması başlar,taşlaşmıştır. Delilik bu geriye doğru dönüşte birevre olarak ölüme ve onun aydınlığına biryaklaşmadır.

Tasavvufta akl ın üç mertebesi olduğudüşünülmektedir. İlk basamakta akl-ı maaş (akl-ı cüz)yer alır ve ancak görülür alemi kavrayabilir. Eksik vetek yönlü bilgi sağlar ve Akl-ı Küll'ün idaresialtındaki maddeye dönük bir zekadır. İkincibasamak, akl-ı maad, irfanla terbiye edilmiş akıldırki görünen alemin ötesini görebilir. Üçüncübasamak, akl-ı küll ise, peygamberlerin ve velilerinaklıdır. Bu kişiler görünen (şahadet) misalleralemini, ruhlar alemini, ayan-ı sabiteyi(10) aşmış,vahdet'e ulaşmışlardır.

Allah bütün eşyadan önce akl-ı Küll'ü yaratmıştır.Akl-ı Küll'den nefs-i küll meydana gelmiş ve buikisinden de dokuz kat gök (felek) doğmuştur. Budokuz gök ile akl-ı Küll'ün toplamından on akıl,ukul-u aşare meydana gelmiştir. O'nun ilk tecellisi(akl-ı evvel) aynı zamanda Hz. Muhammed'in nuruve ruhudur. Melek mahiyetinde kabul edilen onaklın birincisidir. O, nebilere, velilere ve bütünalimlere verilen bilgilerin kaynağıdır. İşte vecd ileakl-ı küll'e temas ediliyordu. Burası bir anlamdaaklın öteki yakası olarak "delilik"ti.

Büyük sufilerden İbn-i Arabi'ye göre, şeylerçürüdükten sonra, Allah çürüme içinde 'beyazyılanlar' ve yuvarlak canlılar' biçiminde bazı 'havayaratıkları ' (uçan hayvanlar) meydana getirir.Yuvarlak olanları bizzat Arabi görmüştür.Anlattığına göre, gördüğü dairevi hayvanlarEndülüs'de Şelemender adını almaktadır ve bunlargenellikle Ekim ve Kasım aylarında yağmurlabirlikte yere inmektedirler. Bunları anlatırkenArabi, gözle görülemeyen bir alemi farketmekteinsanın sınırlılığını ifade eder. Bu noktada akli

41

Page 44: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-kara göründü! -

deliller aradan çekilmektedir.

Mutlak hakikat olan Allah'a varmak için akıl ve aşkiki ayrı yoldur. Birincisi medresenin (ulemanın),ikincisi Tarikatın (mutasavvıfların) yoludur. Aşık akilolamayacağı gibi, akil de aşık olamaz. Aşkın güneşikalbe doğunca, akıl bir gölge gibi kaybolur... Akildünyanın kazancıyla uğraşır: Aşık "gizli suların"meftunudur(ll) Mutasavvıflara göre insan aklı, ruhgözünün perdesidir. İnsan aklı, güneş ışığıyla can vegönül arasında siyah bir bulut oluşturur(12). Akılengeli kalkmadıkça mutlak hakikat ortaya çıkmaz. Birşiirinde Şems-i Tebrizi. "Akıl, kişilerin bağıdır, aşkbu bağları çözer.

Akıl der ki, taşkınlık etme: Aşkda teklifsiz davrander" şeklinde bu durumu dile getirir. Ona göreHakikat "gönül işidir, kafa işi değil" (13).

Daha çocuk yaşlarda Aşk deryasına dalan Tebrizi,30-40 gün yemeden içmeden kesilir. Kimse onun buhalini anlayamamıştır. Babası ona der ki "sendivane değilsin, bilmem ki bu gidişin sebebi ne?Bunun sonu nereye varacak? Bu davranışlar senifelakete götürecek". Şems babasına şöyle cevapverir, "Baba, seninle benim ilişkimiz neye benzerbilir misin? Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıylakarışık bir de kaz yumurtası koymuşlar. Vakti gelipde civcivler çıktığı zaman bunlar hep birlikteanalarının arkasına düşer giderler, bir göl kenarınagelirler. Kaz yumurtasından çıkan civciv hemenkendisini suya atar, bunu gören ana tavuk, eyvahyavrum boğulacak der. Çırpınmaya başlar. İşteseninle ben böyleyiz, ey babacığım! Ben kendimiyüzdürecek bir deniz görüyorum, benim yurdum odenizdir; halim de, deniz kuşlarının hali gibidir.Eğer sen benden isen gel! Yahut ben bu deryaiçinde senden değilsem git, kümes kuşlarınınarasına karış"(l4).

Gazali, insan için nihai hedef kabul ettiği Akl-ımeâd (ölüm ötesine dönük akıl) için şöyledemektedir: "Doğuştan mevcut olan akıl öyle birnoktaya varır ki, bütün hadise ve varlıklarınneticesini sezer, aşağı zevklere götüren arzularahakim olur. İşte bu gücü elde eden kimseye gerçekmanada 'akıllı1 denir"(15).

Hz.Peygamber, olmuş ve olacak her şeyibilmekteydi. "Bana kıyamete kadar olmuş ve olacakher şeyi bildirdi. Dilediğinizi sorun yanıt vereyim"demiştir. İşte bu bilgisi onu 'delilerin mekanına'itmektedir. İnanmayanlar Muhammed'e şöyle

haykırmışlardır: "Hey! Kendisine o vahiy indirilen.Sen gerçekten tam bir delisin!" (Kur'an, 15:6). Buyüzden sık sık kendisini savunmak zorundakalacaktır: "Düşünmediler mi ki, o arkadaşlarındacinnetten eser yok. Apaçık bir uyarıcıdan başkasıdeğildir o" (Kur'an, 7:184). Bilgelik, deliliklegölgelenmiştir. Nuh da aynı şekilde bu gölgeyeitilir: "Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildiro. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu"(Kur'an, 23:25). Ya Musa, "Firavun dedi: Şu sizegönderilmiş bulunan resulümüz gerçekten bir deli"(Kur'an, 26:27). Ama Muhammed'de "cinnetten eseryok"tur; "O, şiddetli bir azap öncesinde" bizi"uyaran bir kişiden başkası değil"dir (Kur'an, 34:46).Resulün elindeki delil, onu inanmayanlar karşısında"deli" yapar. Ondan yüz çevirirler ve şöyle derler,"Eğitilmiş bir mecnun:" (Kur'an, 44:14) veya "yabüyücüdür ya deli" (Kur'an, 51/52). Ama Allah herseferinde onu olumlar ve şöyle seslenir: "Ki sen,cin tasallutuna uğramış değilsin" (Kur'an, 68:2),"arkadaşınız bir cin çarpmış değildir" (81:22) ve "o,kovulmuş şeytanın sözü değildir" (81/25). Sonundaiftiralar karşısında öfkelenir: "Yakında göreceksin.onlar da görecekler, hangimizmiş fitneye tutulan,deliren!" (68:5-6).

Ortaçağ Avrupasında, 'Deliler Gemisi'nin meczupyolcularından birisi de kutsal yazıyı yanlışyorumlayanlardı. Bu yüzden sözleri, Şeytan'ınsözleri olarak tanımlanmıştı. Onların Anadolu'dakikarşıl ıkları herhalde tanrının öfkesinin dışavurumları olan Hurufiler, Kalenderiler gibi uçtarikatlardı. Bu yüzden de bir sapkın olarak onlardeli sayılmış ve yok edilmiş ya da yer altına,geldikleri yer olan Kaos'a itilmişlerdir.

İnsan zihni, s ınır l ı l ığı içinde, 'büyük ışığın' birkıvılcımı olmaktan çok, karanlığın bir parçasıdır.Görünüşün kısmi ve görünüp kaybolan gerçeğionun sınırlı zekasına açık değildir. İnsan Tanrıyakadar yükselerek yalnızca kendini asmamalı, aynızamanda kendini, esas yapısı olan zayıflığındantamamen kurtarmalı, dünyevi şeyler ile bunlarıntanrısal özleri arasındaki çelişkiye bir soluktaegemen olmalıdır; çünkü gerçeğin görünüş içindeortaya çıkan kısmı onun yansıması değil de,acımasız bir çelişkisidir. Fakat yine de yüce aklınkarşısında insanların deliliği hiçbir şeydir; başkabir i fadeyle akl ın susmasını gerektiren birbaşdönmesinden başka birşey olmadığı ortayaçıkmaktadır. Bu durumda, delilik bizzat aklınbiçimlerinden biri haline gelmektedir; onunlabütünleşmekte, böylece onun gizli güçlerinden

42

Page 45: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-kara göründü! -

birini meydana getirmektedir. Delilik her halükardabizzat aklın alanı içinde anlam ve değere sahipolabilmektedir(l6).

Hiç kuşkusuz akıl biçimleriyle delilik biçimleriarasındaki benzerlikler büyüktür. Çok bilgece bireylemin bir akıllı mı yoksa bir deli tarafından mıgerçekleştirildiğini nasıl ayırabiliriz? Bilgelik,doruğunda karşıtına dönmektedir. Yüksek bilgelik vedelilik birbirine karışacak kadar yakındır. Aydınlıkkör eder, ulaşılan üst akıl, akılsız, yoğun ruhsalfaaliyet ruhsuz bırakır. Delilik bulaşmamış hiçbirgüçlü akıl yoktur. Her şeyin iki çehresi vardır, çünküTanrı dünyayla çelişmeye, görünüşü ona bırakarakşeylerin özünü ve gerçeğini kendine almaya kararvermiştir, işte bu nedenden ötürü her şey dünyadagözüktüğünün zıddıdır. Güzellik çirkinliği, zenginlikyoksulluğu, alçaklık şanı, bilgi cehaleti örter. Ve buinsani düzen, özlerin ve Tanrı'nın gerçeğiylekıyaslandığında delilikten başka bir şey değildir. Vebu düzenden kurtularak Tanrı'ya ulaşmak içingirişilen her hareket de deliliktir. Delilik dünyadanel etek çekmedir, delilik kendini Tanrının meçhuliradesine teslim etmektir, delilik sonu bilinmeyeniaramadır; bütün bunlar mistiklerin sevgili eskitemalarıdır(17). İnsan duyumsalı terkettiğinde ruhudeli gibi olur. Tanrıya doğru ilerleyen insan deliliğeher zamankinden daha fazla maruz kalır ve tanrısallütfün onu sonunda ittiği hakikat limanı, aslındaonun için bir meczupluk uçurumundan başka birşey değildir. Iş ı l t ı lar ını algı lamak mümkünolduğunda, tanrının bilgeliği uzun zaman örtülükalmış bir akıl değil de, dibi olmayan bir derinliktir."Sır burada bütün sır boyutlarını korumakta, çelişkiburada hep kendinin tersini söylemektedir, bunu dabilgeliğin merkezinin bütün deliliklerin başdönmesiolmasını isteyen esas çelişkiye uygun olarakyapmaktadır(18). Tanrının bilgeliği büyük biruçurumdur. Cusanuslu Nikolaus şöyle demişti:"hiçbir söz bunu ifade edemez, hiçbir anlatmaeylemi bunu anlatamaz, hiçbir ölçü bunu ölçemez,hiçbir tamamlanış onu bitiremez, hiçbir son onusona erdiremez, hiçbir oran onu oranlayamaz,hiçbir kıyas onu karşılaştıramaz, hiçbir görüntü onugörüntüleyemez, hiçbir biçim onu biçimesokamaz.... Hiçbir sözle ifade edilemeyen bu cinstencümleler, sonsuzda kavranabilirler, çünkü hiçbirkavrayış, her şeyin onunla, onda ve ondan itibarenhareket ettiği bu bilgeliği kavrayamaz" (19) .

Kaynaklar:

FOUCAULT Michel, Deliliğin Tarihi, cilt 1,11,İmge, 1992GÖLPINARLI Abdülbaki, Yunus Emre veTasavvuf, İnkılap, 1992KÖPRÜLÜ Fuat, Türk Edebiyatında ilkMutasavvuflar, Diyanet, 1976.MERİÇ Cemil, Işık Doğudan Gelir, Pınar, 1984.NOYAN Bedri, Bektaşilik Alevilik Nedir?, 2984.OCAK Ahmet Yaşar, Kalenderilik, TİK, 1992.Şems-i Tebrüzi, Konuşmalar, Hürriyet, 1974.

Notlar :

(1) Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlkMutasavvıflar, sf.11-20(1A) Ahmet Yaşar Ocak, Kalenderilik, sf.69.(2) Barak: Bir tür tüylü köpek.(3) Ahmet Yaşar Ocak, Kalenderilik, sf.72.(4) Michel Foucault, Deliliğin Tarihi, cilt2,sf.l27.(5) Yorumlar için bkz. A. Gölpınarlı, YunusEmre ve Tasavvuf, sf.255-279.(6) Aktaran, Bedri Noyan, Bektaşilik AlevilikNedir?(7) B.Noyan, a.g.e, sf.466-467.(8) M. Foucault, a.g.e, cilt l, sf.30.(9) A.g.e. sf.40(10) Nesnelerin Tanrı bilgisindeki değişmezbilgileri(11) Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir, sf. 197(12) A.g.y.(13) Şems-i Tebrizi, Konuşmalar, sf. 41-42.(14) A.g.e, sf. 11 ve 43(15) C109) Cemil Meriç, a.g.e, sf.185(16) M. Foucault, Deliliğin tarihi, cilt I, sf.58.(17) a.g.e, sf.56(18) A.g.e, sf.57.(19) A.g.y.

43

Page 46: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

başka bir dünya

HİNDİSTAN'A YOLCULUK*

oliver sacks**

Günden güne rüyalar ve görüntüler sıklaşarak derinleşti. Anık tüm gününükaplıyorlardı. Onu -sanki trans h alindeymiş gibi-yaşadığı o ana, yoğun bir

şekilde kendini kaptırmış olarak görüyorduk.

1978 yılında hastanemize beyninde habis bir tümörbulunan ondokuz yaşında P. Bhagawhandi isimliHintli bir kız kabul edilmişti. Tümör -astrocytoma- ilkdefa kız yedi yaşındayken kendim göstermiş, neredeolduğu iyice belirlenerek ameliyatla tamamenalınmıştı. Böylelikle, Bhagawhandi eski sağlığınakavuşarak günlük hayatına geri dönmüştü.

Bu durum on sene sürmüştü. Bu süre içinde hayatı doludolu, tüm bilinciyle doyasıya yaşamıştı. Çünkükafasında bir 'zaman bombası' olduğunu (çok parlakbir kızdı) biliyordu.

Onsekizinci yılında, tümör tekrar ortaya çıktı. Artık çokdaha derin ve habisti. Ameliyatla alınması damümkün değildi. Tümörün daha da genişlemesineizin veren dekompresyon uygulanmıştı. Bhagawhandihastanemize kabul edildiğinde, vücudun sol tarafındahissizlik ve zayıflıkla birlikte arasıra ortaya çıkannöbetleri ve buna bağlı diğer sorunları vardı.

İlk başlarda gözle görülür şekilde neşeliydi. Kaderine-piyangodan ne çıktıysa- razı gelmişti. Buna rağmenhâlâ insanlarla birlikte olmaya, bir şeyler yapmaya vezamanı el verdiği sürede, hayattan zevk alıp yaşamayahevesli görünüyordu. Tümör, beyninin temporallobuna ilerlerken dekompresyon çözüldü (beynindekiödemi durdurmak için steroid tedavisi uyguluyorduk)

* The man who mistook his wife for a hat and otherclinical tales (1990-Harper Perennial Edition) adlı kitaptanÇiğdem Çalkılıç Türkçeleştirdi. (Yapı Kredi Yayınları'ndabasıma hazırlanıyor)**Oliver Sacks, Albert Einstein Tıp Koleji'nde kliniknöroloji profesörü olarak çalışmaktadır. Geçtiğimizyıllarda sinemaya uyarlanmış olan "Uyanışlar"(Awakenings) adlı kitabın da yazarıdır. Klinik hikayelerini

birarada topladığı "Karısını şapkasıyla karıştıran adam".(The man who mistook his wife for a hat) (1990) adlıkitabı Amerika'da 'bestseller' olmuştur.

ve nöbetleri sıklaşarak garip bir hal aldı.

Asıl nöbetleri grand makonvulsiyonlardı ve bunöbetleri ara ara geçirmeye devam etti. Ortaya çıkanyeni nöbetlerinin tamamiyle farklı bir özelliği vardı.Bu nöbetler sırasında bilincini kaybetmiyor amauykulu görünüyor -öyle de- hissediyordu. Artık sık sıktemporal lob nöbetleri geçirdiğini anlamak (EEG ilede ispatlamak) kolaydı. Hughlings Jackson'm öğrettiğiüzere bu nöbetlerin en sıklıkla karşılaşılan özellikleriuykulu durumlar yaratması ve geçmiş yaşantılarınistem dışı hatırlanmasıydı.

Kısa bir süre içinde bu belirsiz uykulu durum dahasomut, daha tarif edilebilir ve görsel bir karakterkazanmıştı. Bu görsel malzemeler, Bhagawhandi'ninçocukluğunda sevdiği ve bildiği, dolayısıyla kolaycatanıdığı, Hindistan'daki evlerin, bahçelerin uçsuzbucaksız ufukların görüntüleri haline dönüştü.

"Bu seni rahatsız ediyorsa ilaçlarını değiştirebiliriz"dediğimizde huzur dolu bir gülümsemeyle, "Hayır, burüyaları seviyorum, beni evime geri götürüyorlar"dedi.

Bazen bu görüntülerin içinde insanlar da oluyordu.Bunlar, genellikle ya ailesinden biriydi ya daköyündeki komşularıydı. Zaman zaman bugörüntülere konuşma veya şarkı söyleme ve dans etmede ekleniyordu. Bir keresinde kilisede, bir başka seferde mezarlıktaydı. Fakat büyük çoğunlukla bugörüntüler kendi köyüne yakın pirinç tarlalarına veufka doğru uzanan alçak ve sevimli tepeciklere aitti.

Bütün bunlar temporal lob nöbetleri miydi? İlkbakışta öyle görünüyordu fakat artık o kadar emindeğildik. Temporal lob nöbetlerinin (HughlingsJackson'm derinlemesine çalışmalarını ve WilderPenfield'ın beyni dışarıdan uyararak nöbeti başlattığıçalışmaları dikkate aldığımızda) daha belirli birşekilde ortaya çıkma eğilimi vardır; tek bir görüntü

44

Page 47: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

başka bir dünya

veya şark ı hiçdeğişmeden tekrar-l a n a r a k kor teksüzerinde eşit derecedeodaklanır. Halbuki,Bhagawhandi'nin rü-y a l a r ı n ı n b ö y l ebelirgin bir biçimiyoktu. Bhagawhandi-'ninkiler onun gözünesürekl i değişenmanzaralar ve bir-birinin içinde çözülengörüntüler olarak gö-züküyordu. Acaba yo-ğun miktarda aldığıstereoidlerden mi ze-hirlenmişti ve halü-sinasyon görüyordu?Böyle bir olasılık davardı. Fakat stereoidiazaltırsak bir kaç güniçinde komaya girerekölürdü.

'Stereoid psikozu'olarak adlandır ı landurumda kişi genellikledaha uyumsuz ve aşınh e y e c a n l ı o l u r .Bhagawhandi herzaman olabildiğincenet, huzurlu ve serinkanlıydı. Bunlar Freud'un yaklaşımıyla fantazi verüyalar olabilir miydi? Ya da bazen şizofrenide ortayaçıkan rüya deliliği (oneirophrenia) miydi? Yine, budurumda da kesin emin olamıyorduk; çok yoğunfantazi yaşantısı olmasına rağmen, bu fantazilerinhepsi Bhagawhandi'in kendi anılarıydı. Bu rüyalar,normal bir bilinç ve farkındalık düzeyi ile birlikte(Hughlings Jackson'da gördüğümüz üzere 'çiftebilinç'ten bahsediyordu) oluşuyordu. Bunlar ateşli biriçgüdü doyumuna yönelik bir boşalım veya aşırıenerji yatırımı (over cathected) değildiler.

Bunlar, mutlu ve sevgiyle dolu olarak geçirilmiş birçocukluk dönemine, bazen hüzün bazen de mutluluklagerçekleştirilen ziyaretlerin, anma ve yenidenyaşayarak tekrar etme deneyimlerinin oluşturduğu birkompozisyondu. Bu kompozisyon da daha çok bazıresimleri veya bazı şiirlerin ezgilerini andırıyordu.

Günden güne rüyalar ve görüntüler sıklaşarak

derinleşti. Artık tümgününü kaplıyorlardı.Onu -sanki transhal indeymiş gibi-yaşadığı o ana, yoğunbir şekilde kendinik a p t ı r m ı ş o larakgörüyorduk. Gözlenbazen açık bazenkapalıydı fakat etrafınıgörmüyordu ve herzaman yüzünde o gizlimütebessim i fadevardı. Biri yanınayaklaştığında veya sorusorduğunda-hemşireler bunus ı k l ı k l a y a p m a kdurumundaydı-hemen net bir şekildeve istekle cevap verirdifakat ayağa en yereb a s a n ç a l ı ş m aarkadaşlarımızın bileiçlerinden hissettikleri,onun başka birdünyada olduğu ve onurahatsız etmememizg e r e k t i ğ i y d i . Buduyguyu ben depaylaşıyordum. Vem e r a k l ı o lmamarağmen sormakta,

nedenini anlamak için girişimde bulunmakta yavaşdavranıyordum. Bir kere, sadece bir kere"Bhagawhandi neler oluyor?" diye sordum."Ölüyorum" diye cevap verdi. "Evime gidiyorum.Geldiğim yere geri dönüyorum. Bunu dönüşyolculuğum olarak da isimlendirebilirsiniz".

Bir hafta geçti ve Bhagawhandi artık hiç bir dışuyarıya cevap vermiyordu. Tamamiyle kendidünyasına sarılıp sarmalanmış olarak görünüyordu.Yüzünde gözleri kapalı olsa da hâlâ o mutluluk dolugülümseme vardı. Çalışanlar onun dönüşyolculuğunda olduğunu söylediler. Bir gün sonraöldü. Ya da kendisinin de söyleyebileceği gibiHindistan'a doğru kurduğu geçiti tamamlayarak orayavardı.

45

Page 48: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-çıkmaz sokak-

ÜÇÜNCÜ SEÇENEK

ahmet ortaçdağ

Gittin, Ağlayamadım bile ardından. Alışmam zoroldu. Çok aradım. Defalarca baktım aynı yerlere.Dolapların içine. Giysilerini kokladım. Çekmeceleribile yokladım. Yatak buz gibiydi. Merak etme, sıcaksu torbanı koydum.

Mutluluk.

Kocaman iki kişilik sert bir yatak. İri, sayısız yastık,ipek çarşaflar, üzerinde bulutcul kuştüyü bir yorgan.Bütün oda. Hatta, merdivenler dahi. Korkma,yuvarlan. İşte böyle, küçük. Hâlâ özleyip duruyorumseni. Ne kadar saçma, neyi? Paylaşılan kısır döngübir sevgi. Defalarca okşanımlar, sarılmalar, sıkmalar,artık sıkardı seni de. Bu tensel paylaşım. Çocuğaduyulan ilkel sevgi. Farkında bile değildim neistediğimin. Elime verilen listede vardın sen de.

Neden dünyaya getirdin beni? Cevabı basit oldu:Herkes getiriyordu. Neydi bu çocuk edinme tutkusu.Nesli devam ettirme kaygısı. Ölümsüzlüğün doğayaemanet edilmiş yalın ifadesi. Yaratıcılığın en basityoldan varış noktası.

Gerçekte bir kaçış. Ölümden. Bir çeşit özgeççilik.Yaşanamamışların, yaşatılma arzusu. Hiç bir duyguvar mı bencilliğin girdabında boğulmayan. Bu daöyle. Severken karşı l ıksız verip, bencilliğebekletilenler. Ya hiç verilmeyenler.

Her şeyi verdim, sanıyorum. Özgürlüğü. Yaşamı,seçimlerini kısıtlamaya yönelik her tehlikeden seniuzak tutarak, gelecek kaygısıyla her anı yaşanmazkılacak problemlerden seni soyutlayarak. İşte birçocuğa verilebilecek en büyük özgürlük.

Adaletle gelgit yapan özgürlük. Oysa özgürlüksınırsızca özgürlüktür. Adalet sistemiyle güvenceyealınmış genel özgürlüklerin altında ezilmiş kişiselözgürlükler. Nasıl kurulabilir denge. Toplum için,toplum adına yetiştirilenler. Tersi imkansız.Toplumdan nasıl soyutlanılır: Kişisel haklarlatoplum düşmanı edilerek.

kısıtlamasının doğurduğu tepkinin doğal sonucu.Düşünüyordum sen çünkü. Bedenin itaat edecektitopluma ama beynin asla. Dengeleri aklınla senkuracaktın. Böylece toplumda olup sende olmayanher şey, toplumda olmayıp bir tek sende olan aklayenik düşecek. Her zaman.

Tamam. Hak veriyorum. Kararlarında her zamanbencil olmamaya çalıştın. Bu kendini yoketmedürtüsü nedir peki.

Bencilliğin kendini böylesine yüceltmesi veyoketmesi.

Başka çaresi yoktu.

Tepenin ardından deniz göründü. Havadaki sarıkıvamını almak üzereydi. Otobüs, inişli çıkışlı yoldailerledikçe, virajları döndükçe, güneş kaybolabiliyor,sonra tekrar ortaya çıkarak aynı oyunu oynuyordu.Ağaçların koyulan yeşili onu çekiyordu. Her tonuölümsüzleştirmek isterdi şimdi. Ama bu yolculuktafotoğraf makinasının yeri yoktu. Maddeden kopuşuilk nasıl olmuştu?

Hatırlamaya çalıştı. Belkide insanlardan kopuşuylaaynı zamanlara rastlıyordu. Hayır. Hiç bir eşya onabir dostun, bir sevgi l in in ihanet acıs ınıçektirmemişti, çektiremezdi. Anımsadı: Peru'danaldığı atkının çalınmasıyla başlamıştı bu kopuş.Satın almadan önce kaç kere önünden geçmiş, heralışveriş öncesi tereddütünü sonuna kadar yaşayıp,onu haketmişti. Kumaşın kendine has örgüsü,turuncu, beyaz, bordo renklerin ebrusu büyülemiştionu. İnsanın anlamı rustik bir atkı parçasınayükleyebilmesi ve ona takıntıyla bağlanabilmesi.Onu boynunda her taşıyışında duyduğu anlamsızgurur, "insanı kendi yapan yapmış olduğutercihlerdir" saplantısından geliyordu. Bu gururuancak bir süre taşıyabildi, taa ki atkı boynundansonsuza dek kayana kadar. Otobüsten indiğinde,koyu lacivert de denize iniyordu. Eli kolu boş biriolarak terkediyordu yolculuğu.

Toplum düşmanı diyebilirim sana. Hakların Yolüstündeki bir çayhaneye girdi. Dışarıdaki

46

Page 49: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

-çıkmaz sokak-

masalardan birine oturdu. Bekledi. Gelen gidenolmadı. Servis bekliyordu. İçerden kısık televizyonve haykırışan erkek sesleri geliyordu. Dönüp bakmaihtiyacını bile ezen kulak tırmalıyışları. Bir süre dahabekledi. İçerden bir çocuk çıktı. Yanandın geçip,karşısındaki masaya oturdu. Çocuğun yüzüne baktı.Mongoldu. Bozulmamış çanaklar gözlerdeki şişliğibastırıyordu. Burnundan belli belirsiz bir sıvıdudağına iniş yapma küzereydi. Öylece onabakıyordu.

Ona acıma haksızlığını yaşamak istemedi. Kayıtsızkaldı. Bu çocuğun annesi, ailesi, çevresininkayıtsızlığı kendi sırtına binmişti şimdi. Bu çocukiçin bir şeyler yapmak, ona insanca yaşama hakkısunmak, onu, -kendini- yaşama döndürecek böylebir çaba gerekli miydi? Cevap çok açıktı. Kalktı. Eliboş olarak terketti orayı da.

Hava kararmıştı. Evin ne kadar uzak olduğunu değil,bayağı uzakta olduğunu biliyordu sadece.Yürüyordu. Attığı her adım kafasındaki düşüncedezamanı eritiyor, hedefi biraz daha yaklaştırıyorduona. Karanlıkta yolu ancak sezinleyebildi. Yine desanki görüyormuşçasına kesiksiz yürüyordu. Yolağaçlık bir bölgeye girdiğinde, belkide hayatında ilkkez zifiri karanlığı bu kadar yoğun yaşadı. Derin birsessizlik. Hayretle farketti ki kalbinde en ufak birkorku kıpırtısı yoktu. Duyduğu tek şey ayağınınaltındaki sert topraktı.

Bu evi her zaman özlemini duyduğunu sandığıdoğayı avuçlayabilmenin tek yolu olarak kabuletmişti. Diyetini ödemiş, sistem tarafındantüketilerek posası doğaya terkedilmiş diğerleri gibi.Ne kadar hoştu. Dört tarafı açık, her pencerede ayrıbir resim.

O güne dek içinde barındırdığı gerçek bir özlem.Sabah güneşi ile doğan, etrafında yarım tur attıktansonra, yine onunla batan bir ev.

Uyandı. Telaşla cama baktı. Güneş dahadoğmamıştı neyse ki. İnsan beyninin gücü. Bilinçdışı insana yaptırabildiklerinin en bariz örneğiydi,kurulmuş bir saat gibi vakti geldiğinde devreyegirmesi. Kaç kere, tam zamanında uyanıp çalar saatinasıl kapadığını hatırladı.

Gizemi çözülemeyen, sadece yüzde ikisikullanılabilen beynin labirentlerinde kaybolupgitmek. Keşke mümkün olsaydı.

Yıllar önce alınmış bir karar için son gün; çokrahat bir beş yıl önce, ya da sonra olabilecek.Geçmiş veya geçecek zaman, beynin kullanılmaktanyıpranmış hücrelerinde kitlenmiş kalmış. Altıncıhis, metafizik, hepsi denenmiş, ruhlarla kurulmakistenen dostluklar, diğerlerinden farksız çıkmış.Felsefeye bulanmış. Onca biten kitap boyuncakendi düşüncelerini okudukça şaşırmış. Peki akıpduran düşünceler nereye varmış. Ak sakallı yaşlıbilge vermiş cevabi: Ya kendini bir dine ver, yahayatı çekinmeden, doyasıya yaşa, ya da... İntiharet.

Hint felsefesiyle tanıştığında çok heyecanlanmış,tekrar doğuşa bir yılan gibi sarılmıştı. Yeryüzüneolgunlaşabilmek için tekrar tekrar gelen ruh. Neydibu olgunluk. Ruhun, karşısına çıkan bilinmeyenleriaşmaya çalışması, her defasında biraz dahasertleşmesi, yoğunluğu arttıkça korkuyu yenmesi,sınırsız boşluğa, meydan okuması, belki dolması.Maddeden kesin ve sonsuz kopuş. İnsandan kopuş.Hatırladıkları, her defasında ilk defa yaşanacaklığıuğruna dalınan, oysa özde birbirlerinden farklarıolmayan yaşanmışlıklar.

Ama belki de bilinmezliklerin sunulması açısındankaçınılmazdı bu yaşanmışlıklar. Evet kesin, bumerdivende birer basamaktı her biri, sonralarıikişer, üçer çıktığı, şimdiyse artık daha fazla sabrıkalmadığı, ihtiyaç duymadığı basamaklar. Çimlereuzanıyor. Güneş çekilmek üzere. Koyu sarıyısolumaya çalışıyor. Esen rüzgar bedeninde soğuğadönüşüyor, derisinde sızlıyor.

Kulağında Bach'ın bir Kantat'ından dizeler:"Komm in mein Herzenshaus,Herr Jesus, mein Verlangen"Böylece yeri terkeden sese, esir alan ezgiyebırakarak bedeni, siyaha akan neftiye karışaraközlenen sonbuluş geliyor, kara delikte.

Üçüncü seçeneği yaşamaya hazırdır artık.

"Gir yüreğimin evine,Kutsal Ruh, benim tek arzum."

47

Page 50: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

HAYALET GEMİİki Aylık Dergi

Sayı 21 Kasım/Aralık 199440000 TL KDV Dahil

Sahibi

TEKNOFİLTeknoloji Tasarım Limited Şirketi adına

Adnan KURT

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Sedef ERKMAN

Yazı Kurulu

Sedef ERKMANMurat GÜLSOY

Nazlı ÖKTENPınar TÜREN

Halide VELİOĞLU

Katkıda Bulunanlar

Nejat AKSOYFulya ASLANCoşan BORA

Çiğdem ÇALKILIÇAyşe DÜZKAN

Yelda KARATAŞBayram KETEN

Ergun KOCABIYIKE.İlhan METE

Ali Hakan MUŞTUAhmet ORTAÇDAĞ

Halil İbrahim Ö Z CANCenk SÜLÜKÇÜMustafa TOKER

Kapak Tasarımı

Yalçın KARACA

Baskı

NET Matbaacılık

Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...

Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.

Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,geçmişi ve geleceği

veen önemlisi bugünü

düşünüp sorular sorun.Sonra

yaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi

düşleyin.

Ya dabize yazın.

48

Page 51: Başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o · GERÇEK AŞK HİKAYELERİ ayşe düzkan 14 kimsesiz çığlık BİR BİLYA DAĞ BAŞINA ÇIKARSA bayram keten 15 ay tutulması

hayalet gemi'nin sürekli yolcusuolmak istiyorsanız...

Türkiye İş Bankası, 1136 BEYLERBEYİ ŞUBESİSedef ERKMAN 1136 300 166348 hesabına 200 000 TL yatırıp makbuzu,

adınız/adresiniz/telefon numaranız ile birlikte aşağıdaki adresegöndermeniz yeterli olacaktır: