İBADET KAVRAMI ve · 2012. 10. 6. · Namaz ve ona hazırlık niteliğindeki abdest, gusül ve...

20
İÇİNDEKİLER İbadetin Tanımı İbadetlerin Teşri Süreci İbadetin Sebep ve Gayesi İbadet Çeşitleri İbadetin Başlıca Özellikleri İbadet Mükellefiyeti İbadetle İlgili Bazı Terimler HEDEFLER • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • İbadet kavramını kavrayabilecek • İbadetin sebep ve gayelerini anlayabilecek • İbadet çeşitlerini öğrenebilecek • İbadet mükellefiyetini kavrayabilecek • Mükellefin fiillerini ve ibadetle ilgili bazı terimleri değerlendirebileceksiniz. ÜNİTE 1 İBADET KAVRAMI ve MÜKELLEFİYET İSLAM İBADET ESASLARI Prof.Dr. Davut YAYLALI

Transcript of İBADET KAVRAMI ve · 2012. 10. 6. · Namaz ve ona hazırlık niteliğindeki abdest, gusül ve...

  • İÇİN

    DEK

    İLER

    • İbadetin Tanımı

    • İbadetlerin Teşri Süreci

    • İbadetin Sebep ve Gayesi

    • İbadet Çeşitleri

    • İbadetin Başlıca Özellikleri

    • İbadet Mükellefiyeti

    • İbadetle İlgili Bazı Terimler

    HED

    EFLE

    R • Bu üniteyi çalıştıktan sonra

    • İbadet kavramını kavrayabilecek

    • İbadetin sebep ve gayelerini anlayabilecek

    • İbadet çeşitlerini öğrenebilecek

    • İbadet mükellefiyetini kavrayabilecek

    • Mükellefin fiillerini ve ibadetle ilgili bazı terimleri değerlendirebileceksiniz.

    ÜNİTE

    1

    İBADET KAVRAMI ve

    MÜKELLEFİYET

    İSLAM İBADET

    ESASLARI

    Prof.Dr. Davut YAYLALI

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

    Genel anlamda ibadet

    Allah’ın emirlerini

    yerine getirmek ve

    yasakladığı bütün

    fiillerden uzak

    kalmaktır.

    İbadetler, dinin özünü

    teşkil eden iman

    esaslarından sonra

    dinde ikinci önemli

    halkayı oluşturur.

    GİRİŞ

    İslam dininin temel hükümleri genel bir gruplamayla inançla ilgili esaslar,

    ibadetlerle ilgili esaslar ve ahlakla ilgili esaslar olmak üzere üç kısımda incelenir.

    İlahiyat Ön Lisans Programında bu kısımların her biri ayrı bir ders konusu olarak

    işlenmektedir. İslam ibadet esasları kapsamında yer alan bazı meseleler güncel

    yönleriyle Günümüz Fıkıh Problemleri dersinde de ele alınmaktadır. Bu dersimizin

    konusu, isminden de anlaşılacağı gibi İslam’ın ibadetlerle ilgili temel esaslarıdır.

    Kitabımızın birinci ünitesini de ibadet ve mükellefiyet kavramlarına ayırmış

    bulunuyoruz. İbadetin tanımı, teşri süreci, sebep ve gayesi, çeşitleri, özellikleri,

    ibadet mükellefiyeti ve mükellefin fiilleri, ünitemizin ana konularını oluşturacaktır.

    Ünitenin sonunda ibadetle ilgili bazı terimlerin de kısa açıklamaları yer alacaktır.

    İBADETİN TANIMI

    İbadet kelimesi Arapça bir kelime olup sözlükte “kulluk yapmak, itaat etmek,

    boyun eğmek” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ibadet yani kulluk etmenin biri

    genel, diğeri özel olmak üzere iki anlamı vardır.

    Genel anlamda ibadet Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve yasakladığı

    bütün fiillerden uzak kalmaktır. Kişinin Allah’ın rızasını kazanmak için yaptığı veya

    terk ettiği her davranış bu anlamda ibadet kapsamında ele alınır. Bu açıdan birey

    ve toplumun yararına gerçekleştirilen her olumlu davranışın dini ve manevi bir

    yönü vardır ve geniş anlamda ibadet olarak nitelenir.

    İbadetin bu genel anlamı yanında bir de namaz, oruç, hac, zekât gibi

    mükellefin yaratıcısına karşı boyun eğmesi ve O’na saygısını simgeleyen özel

    anlamı vardır. Fıkıh kitaplarında ibadet kavramı daha çok bu dar anlamıyla ele alınır

    ve bu bağlamda Allah ve Resulü tarafından yapılması istenen belirli davranış

    biçimleri işlenir. Bunların başında hiç şüphesiz İslam’ın temel şartlarını oluşturan

    namaz, oruç, hac ve zekât ibadetleri gelir. Ayrıca Kur’an okuma, kurban kesme,

    adak ve kefaretler, dualar, çeşitli tür ve isim altında yapılan hayır ve infaklar dar

    anlamda ibadet kapsamı içinde değerlendirilir.

    İbadetler, dinin özünü teşkil eden iman esaslarından sonra dinde ikinci

    önemli halkayı oluşturur. Yani dinin iki asli unsurundan biri Allah’a inanma, ikincisi

    ise O’na itaat ve ibadet etmektir. Bunun üçüncü boyutu ahlaki esaslardır. Ahlaki

    esaslar, inanç ve ibadetlerdeki samimiyeti ifade ettiği gibi bu tutumun kullarla

    ilişkilere yansıtılmasını da içerir. Çünkü insanın Allah’la olan ilişkisini, diğer

    insanlarla olan ilişkisinden tamamen ayrı tutmak mümkün değildir. Nitekim Cibril

    hadisinde dinin bu üç boyutu iman, İslam ve ihsan kelimeleriyle özetlenir.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteÖNCE İMAN, HEMEN ARKASINDAN İKİNCİ OLARAK İBADET

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

    İbadetlerin şekil ve

    ayrıntıları Hz.

    Peygamber’in uygulama

    ve açıklamalarıyla

    netleşmiştir.

    İBADETLERİN TEŞRİ SÜRECİ

    Mekke döneminde öncelikli olarak tevhit inancı yani tek Allah’a, O’nun

    Peygamberine ve ahiret gününe iman vurgulanmış, ahlaki değerlere yer verilmiş,

    tevhit anlayışını pekiştiren ibadetler de peyderpey teşri kılınmaya başlamıştır.

    Namaz ve ona hazırlık niteliğindeki abdest, gusül ve maddi temizlik Mekke

    döneminde emredilmiştir. Beş vakit namaz, hicretten bir yıl kadar önce miraçta

    farz kılınmış, cuma namazı da hicret öncesinde emredilmiştir. Hicretten sonraki

    yıllarda yani Medine döneminde de İslam’ın diğer şartları olan oruç, zekât ve hac

    ibadetleri farz kılınmış kamu düzeni, hukukî ve ticarî hayat başta olmak üzere dinin

    diğer alanlardaki ameli hükümleri tamamlanmıştır.

    İbadetlerin teşriinin ilk dönemlerden itibaren iman esaslarıyla birlikte veya

    onlardan hemen sonra yer alması, bunların dindeki merkezi yeri ve inancın

    korunmasında sahip bulunduğu önemi göstermektedir.

    Kur’an’da başta namaz olmak üzere oruç, hac ve zekât ibadetleri sıkça

    hatırlatılıp emredilir. Ancak daha çok bu ibadetlerin önemi vurgulanarak amaçları

    belirtilir. Bu ibadetlerin şekil ve ayrıntıları Hz. Peygamber’in uygulama ve

    açıklamalarıyla netleşmiştir. Yaklaşık yirmi üç yıllık tebliğ görevinin Medine

    döneminde Hz. Peygamber ibadetlere ve insan ilişkilerine ait açıklamalarda

    bulunmuştur. Bu çerçevede “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öylece kılınız”

    (Buharî, “Ezan”, 18), “Hacla ilgili hükümleri benden öğreniniz” (Nesaî, “Menâsik”,

    220) diyerek ümmetine örnek olmuş, O’ndan ibadet esaslarını öğrenen sahabe de

    sonraki nesillere bu esasları aynen nakletmişlerdir. Bundan dolayı ibadetler

    konusunda fiili ve kavli sünnetle sahabe tatbikatı vazgeçilmez bir kaynak değeri

    taşır.

    İbadetler, dinin ameli hükümlerinin en başında yer aldığı için fıkhın ana

    konularından birini teşkil eder. Şahısların kendilerine, Allah’a ve diğer insanlara

    karşı hak ve sorumluluklarını bilmesi şeklinde tanımlanan fıkhın bütün konularının

    ibadet yönü olmakla birlikte özellikle kişinin Yaratan’ına karşı duyduğu saygı, itaat

    ve ta’zimi simgeleyen davranışlar ibadet olarak algılanmaktadır.

    Bu sebeple ibadet konuları genel olarak fıkıh kitaplarının ilk bölümlerinde

    yer alır. Bu kısmın ilk konuları da ibadetlere vesile olan abdest, teyemmüm, gusül

    gibi temizlik bahisleridir. Daha sonra, namaz, oruç, hac, zekât bazen da nikâh veya

    cihad şeklinde konular sıralanır.

    Önemine binaen ibadet konuları zamanla ilmihal ismiyle müstakil kitaplarda

    işlenmeye başlamıştır.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

    O hâlde insanın

    yaratılışına uygun

    davranış Allah’a

    inanmak ve ona ibadet

    etmektir.

    Kur’an’da birçok ayette

    hürmet, tazim ve itaatin

    en yüksek ifadesi olan,

    ibadetin ancak Allah’a

    yapılacağı, O’ndan

    başkasının buna layık

    olmadığı (Fatiha, 1/5;

    Nahl, 16/36; İsra,

    17/23) ifade edilir.

    Kur’an’da birçok ayette hürmet, tazim ve itaatin en yüksek ifadesi olan,

    ibadetin ancak Allah’a yapılacağı, O’ndan başkasının buna layık olmadığı (Fatiha,

    1/5; Nahl, 16/36; İsra, 17/23) ifade edilir. Çünkü dünya ve ahirette bütün nimetleri

    veren ancak O’dur. Allah’ın yüceliği karşısında sadece insanoğlu değil, kâinatta

    bulunan her şey lisan-ı hâl ile O’na ibadet eder. Hayvanlar, dağlar, ağaçlar, yıldızlar,

    gökte uçan kuşlar ve diğer varlıklar Allah’ın istediği şekilde O’na ibadet eder. (İsra,

    17/44; Hac, 22/18; Nûr, 24/41). İnsan ve cinlerin dışındaki varlıkların yaptıkları

    ibadete şuursuz oldukları için “el-ibâde bi’t-teshir” denir. İnsan ve cinlerin yaratılış

    gayelerinin Allah’a ibadet etmek olduğu Kur’an’da ifade edilmektedir. (Zâriyat,

    51/56). İnsanlar ibadeti kendi tercihleriyle yaptığı için onların ibadetlerine de “el-

    ibâde bi’l-ihtiyâr” denilir.

    İBADETİN SEBEP VE GAYESİ

    Yüce Allah insanı diğer varlıklardan ayrı özelliklere sahip olarak yaratmış ve

    onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır. Dünyada mutlu olabilmesi için kendisine

    maddi ve manevi nice nimetler vermiştir. Bir ayette “O’nun verdiği nimetleri

    saymaya kalkışsanız sayamazsınız.” (İbrahim, 34/14) buyurarak bu hususu belirtir.

    İnsanın kendisini yoktan var eden, maddi ve manevi pek çok nimeti ona

    veren Yüce yaratıcıya karşı, saygı, bağlılık ve teşekkürlerini sunması en tabii bir

    görevidir. Bu görev de ancak ibadetlerle yerine getirilir.

    İnsanın iyilik ve yardımını gördüğü başka bir insana teşekkür etmesi nasıl bir

    görevse kendisine sonsuz ve sayısız nimetleri veren Allah’a karşı daha fazla

    şükretmesi de onun en başta gelen görevi olmalıdır. Ancak bu şükür sadece “sana

    şükürler olsun Yarabbi”, “Teşekkür ederim Allah’ım” şeklinde sözle değil, O’nun

    emrettiği çeşitli ibadetlerle yerine getirilmelidir.

    Kur’an’da Allah “Allah’a ibadet edin” (A’râf, 7/59,65,73; Hûd, 11/50,61,84

    gibi), “Rabbinize ibadet edin.” (Mâide, 5/72,117), “Bana ibadet edin” (Yâsîn, 36/61)

    emirleriyle bu gerekliliği ifade etmektedir.

    O hâlde insanın yaratılışına uygun davranış Allah’a inanmak ve O’na ibadet

    etmektir. İnsan bu yüce varlığın sevgisini kazanmak ve O’na sığınmak,

    korkularından kurtulmak, gelecekten umutlanmak için O’na kulluk yani ibadet

    eder. O’nun emir ve yasaklarının gereğini yerine getirmeye çalışır.

    Kısaca insan, Allah’a kulluk borcunu ödemek ve O’nun rızasını kazanmak,

    dünya hayatını kolaylaştırmak ve insanlara faydalı olmak, ahiret hayatına

    hazırlanmak ve sevap kazanmak için ibadet yapar.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

    İbadette Allah’a saygı

    ve ona bağlılık esastır.

    İbadetlerin insana sağladığı birçok dünyevi, maddi faydası da vardır. Ama

    insan ibadeti hiçbir menfaat düşünmeden sırf Allah rızası için ve O’nun nimetlerine

    karşı bir şükür edası olarak yerine getirmelidir.

    Cenab-ı Hakk’ın ibadetlerimizden dolayı bizi mükâfatlandırması, sevap verip

    cennetine koyması, cehennem azabından koruması, O’nun bir lütfu ve ihsanıdır.

    Allah’ı seven ve O’na hakkıyla bağlı olan birçok büyük insan, ibadeti sırf Allah

    için yapar. O’nun rızasını kazanmayı esas alır. Bazı insanlar da Allah emrettiği için

    O’na ibadet ederler. Bir kısım kimseler de cennete girmek ve cehennemden

    kurtulmak için ibadet ederler. Bu yüce duygulardan uzak olan bazı insanlar ise

    dünyada bir çıkar sağlamak için ibadet ederler. Bunların yaptıkları aslında ibadet

    olmaktan öte riyakârlık ve münafıklık olur.

    Bir fiilin ibadet olabilmesi için inanılarak samimiyetle ve dünyevi bir menfaat

    beklenmeden yapılması gerekir. İbadette Allah’a saygı ve O’na bağlılık esastır.

    Temel ilke bu olmakla birlikte ibadetlerin ferdî ve toplumsal birtakım

    faydaları da vardır. Ancak bunlar ibadetin amacı değil, neticesidir. Müslümanların

    Allah rızası için yaptıkları ibadetler neticesinde ortaya çıkan bazı faydalar onların sır

    ve hikmetleridir. Mesela namaz, insanı kötülüklerden alıkoyar, kişiyi Allah’a

    yaklaştırır, sabra alıştırır. Özellikle cemaatle kılınan namaz, topluluk bilincini

    geliştirir, sosyal dayanışmaya katkı sağlar. Zekât, insanın bencillik ve cimrilik gibi

    kötü duygulardan arınmasını sağlar. Oruç, yoksulların hallerini daha iyi anlamayı,

    onlara yardım duygularının gelişmesini, insanın daha sağlıklı olmasını sağlar.

    İbadetle ilgili konuların her biri işlenirken onların sağladığı bu gibi maddi

    faydaları da ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

    İBADET ÇEŞİTLERİ

    İbadetler çeşitli açılardan kısımlara ayrılmıştır.

    1- Kuvvet derecesine göre farz, vacip, sünnet, sünnet, nafile, müstehap ve

    mendup gibi kısımlara ayrılır. Mesela, Oruç, hac, zekât ve beş vakit namaz, cuma

    namazı farz; vitir namazı, kurban kesme vacip; umre ve farzlar dışında kalan vakit

    namazları sünnet; teheccüt, kuşluk, tahiyyatü’l-mescit namazları da müstehap

    sayılır.

    2- İbadetler yükümlülüğün ferdi veya genel oluşuna göre de aynî ve kifâî

    olarak iki kısma ayrılır. Mükelleflerin her biri tarafından bizzat yerine getirilmesi

    gereken ibadetler aynî ibadetlerdir. Beş vakit namaz, ramazan orucu ve hac ve

    zekât böyledir. Tek tek fertlerden değil de bütün mükelleflerden yapılması istenen

    ibadetler ise kifaî ibadetlerdir. Bu gibi ibadetleri mükelleflerin bir kısmı yaptığı

    takdirde diğerlerinden sorumluluk kalkar. İbadeti yapan sevabını alır. Mesela

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteFARZI AYN VE FARZI KİFAYE

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteALLAH İÇİN YAPANLAR - ALLAH RIZASI İÇİN YAPANLAR - CENNET İÇİN YAPANLAR - CEHENNEM KORKUSU İLE YAPANLAR

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

    Bu gibi fiilleri

    yapabilecek tek kimse

    bulunması hâlinde bu

    ibadet onun için aynî

    ibadete dönüşür.

    cenaze namazı kılmak, kifaî farz, ezan okumak kifaî sünnettir. Bu gibi fiilleri

    yapabilecek tek kimse bulunması hâlinde bu ibadet onun için aynî ibadete

    dönüşür. Toplumda hiç kimse yapmazsa her mükellef sorumlu olur.

    3- İbadetler, ibadetin muayyen veya alternatifli olmasına göre de belirli veya

    seçimlik ibadet kısımlarına ayrılır.

    Din, mükellefin yapacağı ibadeti belirlemiş ve ona seçim yapma hakkı ve

    farklı alternatifler tanımamışsa buna belirli ve muayyen ibadet denir. Beş vakit

    namaz, ramazan orucu, cuma namazı gibi.

    Dinin tek bir belirleme yapmadan mükellefi birkaç seçenekten birini

    yapmakta serbest bıraktığı ibadetlere de seçimli ibadet denir. Mesela yeminini

    bozan kişi on fakiri doyurmak veya on fakiri giydirmek ya da bir köle azad etmek

    şartlarından birini tercih etme hakkına sahiptir. Bunlardan birine gücü yetmezse üç

    gün oruç tutar. Hiçbirini yapmazsa günahkâr olur.

    4- Belirli bir vakti olup olmamasına göre de ibadetler iki kısımda mütalaa

    edilir. Eda edilmesi için belirli bir vakit tayin edilmeyen ibadetlere mutlak vakitli

    ibadetler; vakit tayin edilenlere ise mukayyed vakitli ibadetler denir. Mesela

    kefaretler, kazaya kalan ibadetler mutlak vakitli ibadetlerdir. Bunların yerine

    getirilmesi için herhangi bir vakit tayin edilmediği için istendiği zaman eda

    edilebilirler. Ancak insanın ne zaman öleceği belli olmadığı için imkân

    bulunduğunda ifa edilmeleri daha uygundur.

    Mukayyed vakitli ibadetlerde ise eda vaktinin başlangıç ve bitiş zamanları

    belirlenmiştir. Bunların bir kısmının vakti dar, bir kısmınınki ise geniştir. Bazıları da

    bir yönüyle geniş, bir başka yönüyle dardır. Geniş vakitli ibadetlerde belirlenen

    vakitte hem o ibadet hem de aynı cinsten başka ibadetler eda edilebilir. Mesela

    beş vakit namaz geniş zamanlı ibadetlerdir. Eda vakti içinde aynı cinsten başka bir

    ibadetin ifası mümkün değilse buna da dar vakitli ibadet denir. Mesela ramazan

    orucu buna örnek teşkil eder. Çünkü ramazan ayında başka bir oruç tutma imkânı

    yoktur. Hac ibadeti ise yapılacak fiillerin hac aylarının tamamını kapsaması

    itibariyle geniş vakitli, bir yılda ancak bir hac yapılabileceği yönüyle de dar vakitli

    bir ibadettir.

    Geniş vakitli ibadetin edası için özel niyet şarttır. Dar vakitli ibadetlerde ise

    özel niyet olabileceği gibi mutlak niyet de yeterlidir.

    5- Sorumluluk veya yapılış şekli kişinin bedeni veya malıyla ilgili oluşuna göre

    de ibadetler bedenî ibadetler, mali ibadetler ve hem mali hem de bedenî ibadetler

    olmak üzere üç kısma ayrılır. Ayrıca tefekkür gibi kalbî ibadetlerden de söz edilir.

    Namaz, oruç, itikâf gibi ibadetler bedenî, zekât, kurban ve sadaka-i fıtır gibi

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

    Bedenî ibadetlerde

    başkası adına ifa yani

    niyabet geçerli değilken

    mali ve hem mali hem

    bedenî ibadetlerde bu

    mümkündür.

    İbadetlerin kabulünde

    ihlas esastır.

    ibadetler ise mali ibadetlerdir. Hac ibadeti ise hem bedenî hem de mali yönü olan

    bir ibadettir.

    Bedenî ibadetlerde başkası adına ifa yani niyabet geçerli değilken mali ve

    hem mali hem bedenî ibadetlerde bu mümkündür. Buna göre namaz ve oruç

    ibadetlerini mükellefin bizzat kendisi yerine getirmesi gerekirken, zekât gibi mali

    ibadetler vekâleten de ifa edilebilir. Aynı şekilde bedenî bir engeli bulunan bir kişi

    adına başka birisi bedel hac yapabilir.

    6- İbadetler miktarının belli olup olmamasına göre de iki kısma ayrılır.

    Dinin miktar ve sayısını belirlediği ibadetler miktarı belli ibadetlerdir. Mesela

    beş vakit namazın her birinin vakitleri ve rekât sayıları belirlendiği için bu kısma

    girer. Aynı şekilde hangi maldan, ne kadar zamanda, hangi oranda zekât verileceği

    de belirlenmiş olduğundan yine bu kısma girer. Bu kısım ibadetlere miktarları

    belirlenmiş anlamına “muhadded ibadet” ismi verilir.

    Dinin miktarını belirlemediği ibadetlere de miktarı belirsiz yani “gayri

    muhadded” ibadetler denir. Mesela misafire ikramda bulunma, Allah yolunda mal,

    mülk ve para harcama, yoksulların ihtiyacını karşılama gibi ibadetler bu kısımda

    mütalaa edilir. Bunların miktarı ihtiyaç sahibinin ihtiyacı ve mükellefin gücüne göre

    değişiklik arz eder.

    İBADETİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ

    Samimiyet (İhlas)

    İbadetlerle ilgili bazı şekli unsurlar olmakla birlikte onların özünü ihlas yani

    kişinin riyadan uzak samimi bir niyetle yapması oluşturur. İbadetlerin kabulünde

    ihlas esastır. Kur’an’da dini yalnızca Allah’a has kılarak ibadet etmekle ilgili bir çok

    ayet vardır (A’râf, 7/29; Zümer, 39/2,11,14; Beyyine, 98/5 gibi). Hz. Peygamber de

    ibadetlerin niyetlere göre değer kazanacağını bildirmiş (Buharî, “İmân”,41; Muslim,

    “İmâret”, 155), halis niyet bulunmadan yapılan ibadetlerin içi boş davranışlardan

    ibaret olduğunu açıklamıştır. Yine Kur’an’da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan

    ibadet etmek (Fatiha, 1/4; Âli İmrân, 3/64; Zuhruf, 43/45), yapılan ibadetlerin

    karşılığını yalnızca Allah’tan beklemek (Yunus, 10/72; Şuara, 26/109,127,145)

    hedef olarak gösterilmiştir.

    Devamlılık

    İbadetlerde devamlılık ve süreklilik esastır. Kur’an’da insanın ölünceye kadar

    Rabbine ibadet etmesi istenir (Hicr, 15/98-99). Hz. Peygamber de Allah katında

    ibadetlerin en hayırlısının az da olsa devamlı yapılanı olduğunu belirtmekle birlikte

    (Buharî, “İman”,32) kişinin nefsinin ve aile fertlerinin de kendi üzerinde hakları

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

    Niyet, ibadetle âdeti

    birbirinden ayırır.

    olduğunu belirterek ibadette aşırılığa gidilmesini hoş görmemiş, kendisinin

    Allah’tan en çok korkan kişi olmasına rağmen yiyip içtiğini, istirahat ettiğini, cinsi

    hayatını sürdürdüğünü, İslam’da ruhban hayatının bulunmadığını bildirmiştir.

    İbadetlerde Niyet ve İrade

    Bir fiilin ibadet sayılabilmesi için Allah’a kulluk bilinciyle yapılması gerekir.

    Bilincin göstergesi olan niyet bir fikrin ibadet olup olmadığını gösteren en önemli

    ölçüdür. Bu sebeple ibadet niyeti olmaksızın yapılan bazı hareketler namaz

    sayılmaz. Aynı şekilde perhiz amaçlı aç kalmalar da oruç sayılmaz. Bu fiillere ibadet

    anlamı kazandıran itaat ve kurbet niyetidir. Zaten niyet, ibadetlerin geçerliliğinin

    genel ve ortak şartıdır. “Niyet, ibadetle âdeti birbirinden ayırır” sözü de bu gerçeği

    ifade eder. İnsanın fiil ve hareketlerini anlamlı kılan şuurlu bir iradenin eseri

    oluşudur. Kişi, iradesini kullanarak ibadet etmeyi tercih edebileceği gibi isyan

    etmeyi de tercih edebilir. İbadetlerde irade, yapılan fiilin ihlâsla, gönül huzuruyla

    yapılmasını sağlar. İnsanın ibadeti bir ihtiyaç olarak hissetmesi ve bilinçli bir şekilde

    yapması gerekir. Zorlama ile yapılan ibadetlerde iradilik ve içtenlik olmaz.

    İbadetin Güç Yetirilebilir Olması

    İbadet yükümlülüğünün temel şartlarından biri de mükellefin ibadetin ifasına

    güç yetirebilmesidir. Bir ayette Yüce Rabbimiz “Allah her şahsı ancak gücünün

    yettiği ölçüde mükellef kılar” (Bakara, 2/286) buyurarak bunu ifade eder. Bu

    sebeple namaz ve oruç gibi bedeni ibadetlerde beden sağlığı, zekât ve kurban gibi

    mali ibadetlerde belli bir miktarda mal sahibi olmak, hac ibadetinde hem beden

    sağlığı hem de mal varlığı şartları aranmaktadır. İbadetlerde meşakkat ve zorluğun

    olması durumunda dini hükümlerde ruhsat denilen kolaylaştırmalar söz konusudur.

    Mesela su bulamayan veya su bulunduğu hâlde kullanılamayan durumlarda

    teyemmüm, ayakta namaz kılamayanların oturarak kılmaları, meşru mazeretleri

    olanların orucu daha sonra kaza etmeleri, yolcuların dört rekâtlı farzları iki rekât

    olarak kılmaları gibi örnekler dinin kolaylık sağlayan hükümleri arasındadır. “İtaat

    istitaatı (güç yetirmeyi) gerektirir” prensibi de bu hususu vurgulamaktadır.

    İbadet Dili

    İbadetlerle ilgili hükümler taabbudî, yani zaman, mekân ve şartların

    değişmesiyle değişmeyen hükümlerdir. Bu çerçevede ibadetlerin belli şekil şartları

    Allah ve Resulü tarafından konulmuştur. Bunlar yorum ve ta’lile açık değildir.

    Namazın şartlarından biri de namazda belli bir miktar Kur’an okunmasıdır. Bu şartı

    Allah “Ondan (Kur’an’dan) kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil, 73/20) ayeti ile

    koymuştur. Hz. Peygamber de hadislerinde Fatihasız, kıratsız namazın geçersiz

    veya eksik olacağını bildirmiştir. Kur’an Arapça olduğuna göre namazda da O’nun

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

    İnsanın sahip olduğu

    üstün özellikleriyle

    yetersizlikleri arasında

    dengeyi kuracak olan

    en temel eylem

    ibadettir.

    Namaz yanında İslam’ın

    şiarından olan ezan ve

    kametin de orijinal şekli

    ile yani Arapça

    okunması gerekli

    görülmüştür.

    orijinal metninden bir bölüm okunması gerekmektedir. Hiçbir tercüme aslının yerini

    tutmaz. Orijinal metnin verdiği anlamı tam olarak veremez. Arapça orijinal metni

    bilemeyen kişilerin geçici bir süre için namazlarını nasıl kılacağı hususunda fıkıh

    kitaplarında açıklamalar vardır. Bunlar namaz ünitesinde verilecektir.

    Namaz yanında İslam’ın şiarından olan ezan ve kametin de orijinal şekli ile

    yani Arapça okunması gerekli görülmüştür. Hz. Peygamber’den zamanımıza kadar

    bazı bölgesel zorlama uygulamalar hariç bu ibadetler her toplumda böyle uygulana

    gelmiştir.

    Bununla birlikte bir ibadet çeşidi olan dua, zikir ve niyette Arapça telaffuz

    şart görülmez. Aynı şekilde cuma ve bayram namazı hutbelerinde cemaatin

    söyleneni anlaması esas olduğundan öğüt ve irşad kısmının Arapça dışında bir dilde

    okunması caizdir.

    İBADET MÜKELLEFİYETİ

    Yeryüzündeki bütün varlıklar yaratıcı olan Yüce Allah’a ibadetle

    yükümlüdürler. Ancak Allah’ın bu varlıklar arasında esas muhatabı ve sorumlu

    tuttuğu insandır. Çünkü Allah ona diğer varlıklardan farklı olarak akıl nimeti

    vermiştir. Evrende bulunan her şey onun istifadesine sunulmuştur. İnsanın sahip

    olduğu üstün özellikleriyle yetersizlikleri arasında dengeyi kuracak olan en temel

    eylem ibadettir. Kur’an, insan ve cinlerin yaratılış gayesinin Allah’ı tanımak ve O’na

    ibadet etmek olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir (Zariyat, 51/56).

    Allah Teala kullarına bazı şeyleri yapmalarını emretmiş, bazılarını da

    yasaklamıştır. Her Müslüman bu emirleri yerine getirmekle mükelleftir. Ancak bu

    yükümlülük sadece belli şartları taşıyanlar için söz konusudur. Bu şartları taşıyan

    kimselere “mükellef” yani yükümlü denir. Yükümlülüğün temel şartı da doğru ile

    yanlışı, iyi ile kötüyü, emirle yasağı ayırt edebilme melekesi olan akıldır. Aklı

    olmayan dini emirlerle muhatap ve sorumlu değildir. Mükellef olmak için ayrıca

    beden bakımından belli bir olgunluğa erişmek de şarttır. Yani kişinin dini bakımdan

    sorumluluk taşımaya elverişli olması, onun akıllı ve ergin olması gerekir. Ancak

    çocukların da belli bir yaştan sonra ibadet etmeye alıştırılması dince tavsiye

    edilmiştir.

    Mükelleflik şartlarını taşıyan kişiler, yaptıkları fiillerden, söz ve davranışlardan

    kendileri sorumlu olurlar. Yaptıkları iyi işlerin sevap ve mükâfatı, kötülüklerin

    günah ve cezası kendilerine ait olur. Henüz ergenlik çağına gelmemiş çocukların

    ibadete alıştırılmasından da anne babaları sorumludur.

    İbadetlerle mükellef olmanın genel şartları akıl ve bülûğ olmakla birlikte

    mükellefin ibadete güç yetirebilecek durumda olması da bu hususta dikkate

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

    Sübutu ve ifade ettiği

    anlamı kesin olan

    delillerle Allah veya

    Resulü’nün emrettiği

    fiillere farz denir.

    alınacak önemli bir husustur. Çünkü Allah hiç kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle

    sorumlu tutmaz (Bakara, 2/286). Yani güç yetirmek ibadetlerin farz oluşunda

    önemli bir kriterdir. Mesela namaz ve oruç için beden sağlığı, zekât için belli

    miktarda mal varlığı, hac için hem beden sağlığı, hem de mal varlığı şarttır.

    Zekât ve kurban gibi mali yönü ağırlıklı olan ibadetlerde bazı fakihler akıllı ve

    ergen olmayı şart koşmazlar. Bu ibadetlerde kamu yararı ve diğer insanların

    haklarının daha baskın olduğunu gerekçe göstererek çocuk ve akıl hastalarının da

    bu ibadetlerle mükellef olduğunu söylerler.

    Oruç, kurban ve cuma namazı gibi bazı ibadetlerde mazeret hâlinde ruhsatlar

    veya alternatif ifa şekilleri devreye girebilir. Ancak önemine binaen beş vakit

    namaz, hastalık ve yolculuk gibi mazeret hâllerinde belli kolaylıklar sağlansa da

    mükellefin yükümlülüğü düşmez.

    Mükellefin Fiilleri

    Allah ve Resulü mükellef denilen sorumlu kişiden bir fiilin yapılmasını veya

    yapılmamasını ister. Bazen de fiilin yapılmasında onu serbest bırakır. Allah ve

    Resulü’nün mükellefi sorumlu tuttuğu bu fiillerin hükümlerine teklifî hükümler

    denir. Bu fiilleri yapacak olan kişiye mükellef onun fiillerine de mükellefin fiilleri

    (ef’al-i mükellefîn) denir. Mesela namaz kılma fiili mükellefin bir fiilidir. Bunun farz

    olduğu da Kur’an’ın “namaz kılınız” emri ve Hz. Peygamber’in kavlî ve fiilî sünneti

    ile sabittir.

    Teklifî hükümler, dayandıkları delillerin durumuna göre farklı kısımlarda

    mütalaa edilirler. Hanefilere göre farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram ve

    mekruh olmak üzere yedi kısma ayrılır. Diğer mezheplere göre ise vacip, mendup,

    haram, mekruh ve mubah olmak üzere beş kısımdır. Biz Hanefilerin tasnifini esas

    alarak gerekli yerlerde diğer mezheplerin farklı görüşlerine işaret edeceğiz.

    Farz

    Sübutu ve ifade ettiği anlamı kesin olan delillerle Allah veya Resulü’nün

    emrettiği fiillere farz denir. Farzlar, başka anlama gelme ihtimali bulunmayan ayet,

    mütevatir veya meşhur hadis ya da icma gibi kesin delillere dayanır. Mesela

    Kur’an’da birçok yerde “namaz kılınız, zekat veriniz” (Bakara, 2/43,83,110)

    buyrulması açık bir şekilde namaz ve zekatın farz olduğunu gösterir.

    Farzın yapılması kesin olarak gereklidir. Terk eden ağır cezayı hak etmiş olur.

    Farz olduğunu inkâr edenin dinden çıktığına hükmedilir. Farzı yerine getiren sevap

    kazanır.

    Farzlar, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olarak iki kısma ayrılır.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteNOT TANIMLAR ÖNEMLİ!!

    SUBUTİ:SABİT, İSPATLI OLAN

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

    Vacip hükmü

    Hanefiler’e göredir.

    Farz-ı ayn: Her mükellef Müslümanın bizzat yerine getirmesi gerekli olan

    farzdır. Beş vakit namaz, ramazan orucu, zekât, abdest, gusül buna örnek teşkil

    eder. Bunları her Müslüman’ın bizzat kendisi yapması gerekir. Başkalarının yapması

    onun yükümlülüğünü kaldırmaz.

    Farz-ı Kifaye: Yapılması farz olmakla birlikte, bazı Müslümanların yapmasıyla

    diğer Müslümanlardan sorumluluğun kalktığı farzlara farz-ı kifaye denir. Bu gibi

    fiilleri toplumda hiç yapan olmazsa bütün toplum sorumlu ve günahkâr olur. Yapan

    sevabını alır. Cenaze namazı kılmak, ilim tahsil etmek, şahitlik yapmak, iyiliği

    emretmek, cihat yapmak, insanların ihtiyaçları olan sanatları öğrenmek gibi.

    Bazı durumlarda kifaî farz aynî farza dönüşebilir. Mesela; bir yerde tek doktor

    varsa onun hastaya müdahalesi farz-ı ayn olur. Yine mesela bir olaya tanıklık

    edecek tek kişi varsa onun şahitliği farz-ı ayn olur.

    Vacip

    Allah ve Resulü’nün mükelleften yapılmasını bağlayıcı bir şekilde istediği, fakat

    dayanağı farz kadar kesin olmayan fiillerdir. Vacibin dayanağı ya sübutu kesin

    olmayan haber-i vahid ya da manaya delaleti zannî olan ayet veya hadis olur.

    Mesela Allah Kur’an’da “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2)

    emriyle namaz kılmayı ve kurban kesmeyi kesin bir şekilde emretmiştir. Bu emir

    Hz. Peygamber için kesin ve farz hükmündedir. Ancak emrin ümmetini de kapsayıp

    kapsamadığında netlik yoktur. Bu sebeple ümmeti için bayram namazı kılmak ve

    kurban kesmek vacip hükmündedir. Aynı şekilde fıtır sadakası ve namazda fatihayı

    okuma da zan ifade eden haberi vahidle sabit olduğu için farz değil vacip olarak

    telakki edilmiştir. Namazda Kur’an okunması “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun”

    (Müzzemmil, 73/20) emriyle farzdır. Dolayısıyla Kur’an okumaksızın kılınan namaz

    geçersiz olur. Fakat namazda Fatiha suresini okumak vaciptir. Çünkü bu hüküm

    haber-i vahid niteliğindeki şu hadisle sabittir:

    “Fatiha suresini okumayanın namazı olmaz” (İbn Mace, İkame, 11; Tirmizi,

    Mevakitu’s-Salat, 69,115).

    Bu hadisin anlamının “Fatihasız kılınan namaz tam ve mükemmel olmaz”

    şeklinde olma ihtimali de vardır.

    Burada şunu da belirtelim ki vacip hükmü Hanefilere göredir. İslam

    hukukçularının çoğunluğuna göre farzın bir alt kategorisi olan vacip hükmü yoktur.

    Onlara göre farzla vacip eş anlamlıdır. Hanefilerin vacip olarak nitelediği

    hükümlerin bir kısmı çoğunluğa göre farz, bir kısmı da sünnet-i müekkededir.

    Mesela namazda Fatiha suresini okumak onlara göre farz, bayram ve vitir namazı

    ile kurban bayramında kurban kesmek sünneti müekkededir.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

    Sünnetin müekked ve

    gayri müekked

    kısımlarına “Sünneti

    hüda” da denir.

    Vacibin yapılması kesin olarak gereklidir. Terk eden farzdan daha az bir cezayı

    hak etmiş olur. Ancak vacip bir hükmü inkâr eden farzı inkâr eden gibi dinden

    çıkmış olmaz. Böyle bir kimse sapıklıkta kalmış olur. Mesela namazın vaciplerinden

    birini terk etmek tahrimen mekruhtur. Yanlışlıkla terk etmek veya geciktirme

    durumunda sehiv secdesi gerekir. Farzın terkinde ise namaz bozulur.

    Sünnet

    Sözlükte Allah Teala’nın kanunu, yol, iyi ahlak, hâl ve gidiş gibi anlamlara gelen

    sünnet kelimesi terim olarak özellikle Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarıyla

    başkasının yaptıklarını onaylaması anlamında kullanılır. Fıkıh usulünde dini

    hükümlerin Kur’an’dan sonra ikinci kaynağı anlamına gelir. Fıkıhta ve ibadet

    alanında ise Hz. Peygamber’in farz ve vacipler dışında ibadet niyetiyle yapmış

    bulundukları, Müslümanlardan da yapmalarını istedikleri fiillere sünnet denir. Hz.

    Peygamber’in dine dâhil olan davranışları, diğer Müslümanları bağlayıcılık

    derecesine göre iki kısma ayrılır.

    Müekked Sünnet: Pekiştirilmiş, güçlü sünnet demektir. Bu çeşit sünnetler, Hz.

    Peygamber’in devamlı olarak yaptığı ve sırf farz olmadığını göstermek için pek az,

    ara sıra terk ettiği fiillerdir. Bunlar bir yerde farzları koruyucu ve tamamlayıcı

    özellik taşıdıkları için farz ve vacipten sonra dini hüküm olarak üçüncü sırada yer

    alırlar. Ezan, kamet, abdest alırken ağza su vermek, sabah, öğle ve akşam

    namazlarının sünnetleri, yatsının son sünneti, cumanın ilk ve son sünneti, teravih

    namazı ve cemaatle namaz kılma gibi fiiller sünnet-i müekkede kapsamında

    ibadetlerdir. Bu çeşit sünnetleri yerine getiren sevap kazanır. Allah ve Resulü’nün

    sevgisine mazhar olur, ahrette de O’nun şefaatini elde eder. Bile bile terk edenler

    ise cezayı hak etmemekle birlikte kınanırlar. Aynı zamanda sevgili

    Peygamber’imizin şefaatinden mahrum kalırlar. Dinî şiar niteliğindeki ezan ve

    kametle namazın toptan terki ise caiz değildir.

    Gayri Müekked Sünnet: Bunlar, Resûl-i Ekrem’in çok defa eda edip bazen terk

    ettikleri sünnetlerdir. İkindi namazının sünneti ve yatsı namazının ilk sünneti gayri

    müekked sünnetlerdendir. Bu kısımdaki sünnetlere müstehap veya mendub adı da

    verilir. Bu sünnetleri yerine getiren sevap kazanır, ancak terk eden kınamayı hak

    etmez.

    Sünnetin müekked ve gayri müekked kısımlarına “Sünneti hüda” da denir. Hz.

    Peygamber’in dini davranışları ve dini vecibeleri tamamlayıcı özellik taşıyan filleri

    bu isimle anılırken O’nun insan olarak yaptığı, dini tebliğ maksadı taşımayan yiyip

    içmeleri, oturup kalkmaları ise “zevâid sünnet” olarak ifade edilir. Mesela O’nun

    beyaz elbiseyi tercih etmesi, saç ve sakalını kına ile boyaması bu niteliktedir. Bu

    fiiller, dini yükümlülük kapsamında değildir. Bu çeşit fiilleri Hz. Peygambere olan

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

    “Helal” ve “caiz”

    kelimeleri de mubahla

    eşanlamlı olarak

    kullanılır.

    sevgi ve bağlılığı sebebiyle yapan Müslümanlar sevap kazanırlar. Yapmayanlar

    günah da kazanmaz, kınanmaz da.

    Hanefiler dışındaki çoğunluğu teşkil eden İslam hukukçuları farz ve vacipler

    dışındaki bu çeşit sünnetlere (sünneti müekkede, sünneti gayri müekkede ve

    sünneti zevaid) “mendub” tabirini kullanmışlardır.

    Müstehap

    Güzel görülen, tercih edilen, sevimli olan amel anlamına gelen müstehap, Hz.

    Peygamber’in arasıra yaptıkları, İslam âlimlerinin de hoş görüp işlediği amellerdir.

    Bazı nafile namaz ve oruçlar, sabah namazının ortalık aydınlanıncaya kadar

    geciktirilip kılınması, devamlı abdestli olmak, çocuğa akîka kurbanı kesmek vb. gibi

    fiiller müstehap fiillerdir. Müstehabın işlenmesinde sevap olmakla birlikte terkinde

    günah ve kınama yoktur. Mendup, müstehab, nafile ve tatavvu terimleri bazen

    aynı anlamda kullanılır.

    Mubah

    Allah veya Resulü’nün mükellefi yapıp yapmamakta serbest bıraktığı fiillere

    mubah denir. “Helal” ve “caiz” kelimeleri de mubahla eşanlamlı olarak kullanılır.

    Yapılıp yapılmamasında sevap veya günah olmayan tamamen bizim isteğimize

    bırakılan fiillerdir. Helal şeyleri yemek, içmek, uyumak, yürümek gibi fiiller mubah

    kapsamındadır.

    Haram

    Allah veya Resulü tarafından yapılması kesin bir şekilde yasaklanan fiillere

    haram denir. Hanefilere göre haram bir hükmün delili ayet, mütevatir veya meşhur

    sünnet olmalıdır. Zannî delil sayılan ve kesin bilgi ifade etmeyen haber-i vahidle

    haram hükmü sabit olmaz. Haberi vahidle kesin ve bağlayıcı tarzda yasaklanan fiile

    “Tahrimen mekruh”, kesin ve bağlayıcı olmayan yasaklamaya “Tenzihen mekruh”

    denir. Hanefiler dışındaki fakihler çoğunluğuna göre ise haram hükmü haber-i

    vahidle de sabit olur.

    Alkollü içki içmek, hırsızlık yapmak, haksız yere adam öldürmek, zina etmek,

    yalan söylemek, rüşvet alıp vermek, domuz eti yemek, ana-babaya karşı gelmek

    gibi fiiller dinen kesin bir şekilde yasaklanan haram fiillerdir. Kesin olarak yapılması

    yasaklanan bir fiili işlemek nasıl haram ise kesin olarak yapılması emredilen bir şeyi

    terk etmek de öyle haramdır. Hırsızlık haram olduğu gibi farz olan namazları

    kılmamak da haramdır.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

    Bazı haramlar zaruret

    yani çaresizlik ve

    şiddetli ihtiyaç

    karşısında mubah olur.

    Haram olan bir şeyi yapan kimse büyük günaha girer ve cezaya çarptırılır.

    Haramı yapmayan ve terk eden de mükâfat ve sevap kazanır. Haramı inkâr eden

    kimse dinden çıkar.

    Haramın Çeşitleri

    İslam dininin yasakladığı fiillerin her birinde pek çok zarar söz konusudur. Bir

    fiil ya kendisi bizzat kötü olduğu için ya da kötülüğü iyiliğinden fazla olduğu için

    yasaklanmıştır. Bu kötülük ya fiilin bizzat kendisindedir veya fiilin beraberindeki

    diğer hususlardadır. İşte bu açıdan haramlar iki kısma ayrılır.

    Haram Liaynihî (Doğrudan Haram): Allah ve Resulü’nün yapısı ve özündeki

    kötülük veya zarardan dolayı haram kıldığı fiillerdir. Bunlara haram liaynihi yani

    bizzat haram, doğrudan haram denir. Doğrudan haramlar genel olarak can, mal,

    akıl, din ve nesilden ibaret olan beş unsuru korumak amacıyla yasaklanan fiillerdir.

    Zina, içki, kumar, nikâhı haram olan biriyle evlenmek gibi fiiller doğrudan haram

    olan fiillerdir.

    Haram Ligayrihî (Dolaylı Haram): Aslı itibariyle meşru olduğu hâlde kendisinde

    haram kılınmasını gerekli kılan harici bir durum bulunması sebebiyle haram olan

    fiillere haram ligayrihî, dolaylı haram denir. Mesela bayram gününde oruç tutmak

    dolaylı harama bir örnek teşkil eder. Aslında oruç tutmak meşru bir fiil olduğu

    hâlde bayram günlerinde insanlar Allah’ın misafiri sayıldığı ve bayram sevincini

    yiyip içerek birlikte yapmaları için o gün oruç tutmak haram kılınmıştır. Aynı şekilde

    üzüm yemek aslında helaldir. Ama bir başkasının bağından alınan üzümü yemek

    dolaylı haramdır.

    Bazı haramlar zaruret yani çaresizlik ve şiddetli ihtiyaç karşısında mubah olur.

    Mesela domuz eti yemek kesinlikle haramdır. Ancak açlıktan ölmek üzere olan bir

    kimse domuz etinden başka yiyecek bir şey bulamadığı takdirde ihtiyacı kadar

    ondan yiyebilir. Fıkıh kitaplarında bazen “masiyet” ve “günah” kavramları haramla

    eş anlamlı olarak kullanılır.

    Mekruh

    Dinin, kesin bağlayıcı olmayan bir üslupla yapılmamasını istediği fiillere

    mekruh denir. Haramla mekruh dinin yasakladığı kötü fiil olması bakımından

    aynıdır. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi haram hükmünün delili sübut ve

    manaya delaleti bakımından kesin deliller olması gerekirken mekruh sübutu zannî

    olan haberi vahidle ve manaya delaleti kesin ve bağlayıcı olmayan nasslarla sabit

    olan yasak fiillere denir. İşte bu yönüyle mekruh iki kısma ayrılır.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteHARAMI İŞLEMEYİP TERK ETMEK FAZDIR.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteLİAYNİHİLİGAYRİHİ

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

    İbadet konularında

    bütün müçtehitler batıl

    ile fasidi eşdeğer kabul

    ederler.

    Tahrimen Mekruh: Harama yakın mekruh demektir. Dinin, yapılmamasını kesin

    ve bağlayıcı bir tarzda istediği haber-i vahide dayalı yasak fiillere tahrimen mekruh

    denir.

    Tenzihen Mekruh: Kesin ve bağlayıcı olmayan yasaklamaya ise tenzihen mekruh

    denir.

    İBADETLE İLGİLİ BAZI TERİMLER

    Sahih: Sağlam, kusursuz ve doğru anlamına gelen sahih terimi ibadetlerle ilgili

    olarak “şartlarını, rükünlerini ve vasıflarını tam olarak içeren ibadet” şeklinde tarif

    edilir. Sahih teriminin zıddı fasit veya batıldır.

    Batıl: Yanlış, doğru olmayan anlamlarına gelen batıl kelimesi ibadetlerle ilgili

    olarak “rükünlerini veya şartlarını tamamen veya kısmen bulundurmayan, yani

    hükümsüz olan ibadet” diye tanımlanır. Sahih kavramının tersi olup ibadetlerde

    fasit terimi ile eş anlamlıdır. İbadet konularında bütün müçtehitler batıl ile fasidi eş

    değer kabul ederler. Hanefiler diğer muamelelerde fasit ve batıl terimlerine farklı

    anlam verirler.

    Fasit: Rükün veya şartlarından birisi eksik olan ibadet fasit olur. “Gayri sahih”,

    “Geçerli değil” gibi ifadeler de bu anlamda kullanılır. Mesela abdestsiz kılınan

    namaz fasittir.

    Müfsid: Başlanmış bir ibadeti bozan şeylere müfsid denir. Mesela; oruçlu iken

    bir şey yiyip içmek, namazda konuşmak, abdestli iken uyumak bu fiilleri bozar.

    Rükün: Bir şeyin aslını oluşturan parçalardan her biri, cüz, unsur, direk destek,

    bir şeyin köşesi, sağlam yanı gibi anlamlara gelen rükün, fıkhî bir kavram olarak

    ibadetlerin asli unsurlarını, yani farzlarını ifade eder. Namazı oluşturan kıyam,

    kıraat, rüku ve secde gibi fiiller onun rükünleridir. Hacda Arafat vakfesi ve ziyaret

    tavafı, oruçta imsak bu ibadetlerin rükünleridir. İbadetlerde rükünlerden birinin

    bulunmaması onun batıl olması neticesini doğurur.

    Şart: Yerine getirilmesi gerekli olan şey anlamına gelen şart, fıkıh usulünde

    “varlığı kendi varlığına bağlı olan ancak onun yapılmasından bir parça olmayan şey”

    şeklinde tarif edilir. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması

    hükmün de bulunmasını gerektirmez. Mesela abdest namazın şartlarındandır. Ama

    onun bir parçası değildir. Abdestsiz namaz olmaz, ancak her abdesti olanın namaz

    kılması gerekmez.

    Sebep: Allah Teala’nın hükmün varlığı için bir emare olarak belirttiği yani

    varlığı hükmün varlığına; yokluğu da hükmün yokluğuna emare, alamet olan

    durumdur. Mesela zekâtın farz olmasının sebebi, nisap miktarı mala sahip olmaktır.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

    Kazaya kalan ibadeti ilk

    fırsatta kaza etmek

    gerekir.

    Nisap miktarı mal varsa zekât farz, yoksa değildir. Aynı şekilde vakit namazın,

    ramazan ayı orucun sebebidir.

    Mani: Alıkoymak, önlemek, savmak, korumak anlamlarına gelen mani terim

    olarak sebebe bir hüküm bağlanmasına veya sebebin gerçekleşmesine engel olan

    durum demektir. Mesela zekâtın sebebi nisaptır. Ancak nisap miktarı malı olanın

    borcunun olması zekâta manidir. Aynı şekilde kan hısımlığı evlenmeye manidir.

    Eda: Ödeme, ifa etme, bir borç veya görevi yerine getirme anlamlarına gelen

    eda, fıkıhta dini bir görevin usulüne uygun bir şekilde zamanında yerine

    getirilmesidir. Mesela ramazan orucunu ramazan ayı içinde şartlarına uygun olarak

    yerine getirmek, namazları vakti içinde kılmak eda örnekleridir.

    Kaza: Zamanında yerine getirilmeyen ibadetlerin zamanı çıktıktan sonra tam

    olarak yerine getilmesine kaza denir. İbadetlerin belirlenen vakit içerisinde eda

    edilmesi gerekir. Meşru bir sebep yoksa vaktinden sonraya bırakılması caiz değildir.

    Vakti içinde eda edilmeyen ibadetler de zimmette borç olarak kalır. Bu borcun

    sonradan ödenmesine kaza denir. Kazaya kalan ibadeti ilk fırsatta kaza etmek

    gerekir. Hz. Peygamber Hendek Savaşı’nda, düşmanın taarruzu nedeniyle

    namazlarını kılamamış ve daha sonra hemen cemaat hâlinde kaza etmiştir (Buharî,

    “Mevakît”, 36,38). Kur’an-ı Kerim’de hastalık ve yolculuk sebebiyle orucu

    tutamayanların daha sonra kaza etmeleri emredilmiştir (Bakara, 2/184).

    İade: Namaz gibi bir ibadeti eksik bir şekilde yaptıktan sonra onun yeniden

    tam olarak yerine getirilmesine iade denir. Mesela rükû yapmadan kılınan bir

    namazı vakti içinde yeniden kılmak iadedir.

    Azimet: Bir şeye kesin karar vermek, niyet etmek manasına gelen azimet,

    fıkıhta “mükelleflerin hepsi için bütün durumlarda yani sonradan meydana gelen

    zaruret, meşakkat ve ihtiyaç gibi geçici bir sebebe bağlı olmaksızın bağlayıcı olmak

    üzere ilkten konulan hüküm şeklinde tarif edilir. Yani mükellefin normal

    durumlarda yapacağı farz, vacip, müstehap niteliğindeki fiilleri yapması, haram,

    mekruh gibi fiilleri de yapmaması demektir. Mesela namaz, oruç ve zekat gibi

    farzlar, zina, içki ve kumar gibi yasaklanan fiiller birer azimet hükmüdür.

    Ruhsat: İzin, kolaylık anlamına gelen ruhsat, terim olarak “meşakkat, zaruret

    ve ihtiyaç gibi mazeretler göz önünde bulundurularak konulan geçici hükümlerdir.

    Mesela hasta ve yolcunun ramazanda oruç tutmayıp daha sonra kaza etmesi,

    ayakta namaz kılamayan mükellefin oturarak namaz kılması birer ruhsat

    hükümleridir. Yani asıl ve genel hükme azimet, geçici ve özel hükme ise ruhsat

    denir.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

    Öze

    t •Genel anlamda ibadet, Allah’ın emrettiği her şeyi yapmak, yasakladığı tüm davranışlardan da uzak kalmak demektir. Dar anlamda ise namaz, oruç ve zekat gibi Allah’a saygı ifade eden belli davranışlara ibadet denir.

    •Allah’ın emri olan ibadet, O'nun kulları üzerindeki bir hakkıdır, dini bir görevdir. Allah’ın emrettiği ve Peygamber'imizin öğrettiği şekilde yerine getirilir. İbadetlerde azaltma ve çoğaltma olamayacağı gibi herhangi bir değişiklik de söz konusu olamaz.

    •İnsan, Allah’a kulluk borcunu ödemek ve O'nun rızasını kazanmak, dünya hayatını kolaylaştırmak ve insanlara faydalı olmak, ahret hayatına hazırlanmak ve sevap kazanmak için ibadet yapar.

    •Allah ibadete layık yegâne varlık olduğu için, O'nun emrini yerine getirmek ve rızasını kazanmak maksadıyla ibadet etmek gerekir. Allah katında makbul olan ibadet, herhangi bir çıkar düşüncesi olmadan samimiyetle ve ihlâsla yapılan ibadettir. Bununla birlikte ibadetlerin bireysel ve toplumsal birçok faydaları da vardır. Ancak bunlar ibadetin amacı değil, neticesidir.

    •İbadetlerin şekil ve ayrıntıları Hz. Peygamberin uygulama ve açıklamalarıyla netleşmiştir.

    •İbadetler birçok bakımdan kısımlara ayrılır. Kuvvet bakımından farz, vacip, sünnet, müstehap kısımlarına, sorumluluğun ferdi veya genel oluşu bakımından aynî ve kifâî kısımlarına, belirli bir vakti olup olmamasına göre de mutlak vakitli ve mukayyet vakitli kısımlarına ayrılır. Yapılış şekli açısından ise bedenî, malî, hem bedeni hem de malî olmak üzere üç kısımda değerlendirilir.

    •İbadet yükümlülüğü belli şartları taşıyan kimseler için söz konusudur. Bu kişilere “mükellef” denir. Yükümlülüğün temel şartı doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, emirle yasağı ayırt edebilme melekesi olan akıldır. Genel anlamda mükellef olmak için ayrıca ergen olmak da şarttır.

    •Mükellefin dinen sorumlu olduğu fiillerin hükümlerine teklîfî hükümler denir. Bu hükümler dayandıkları delillere ve bağlayıcılık özelliklerine göre farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram ve mekruh gibi kısımlara ayrılır. Bunların her birinin kendi içinde alt kısımları da vardır. Fıkıh eserlerinde ibadetlerle ilgili olarak kullanılan önemli terimler de vardır. Bunların başlıcaları sahih, batıl, fasit, müfsit, rükün, şart, sebep, mani, eda, kaza, iade, azimet, ruhsat terimleridir.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteTEKLİFİ HUKUMLER

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

    Değerlendirme

    sorularını sistemde ilgili

    ünite başlığı altında yer

    alan “bölüm sonu testi”

    bölümünde etkileşimli

    olarak

    cevaplayabilirsiniz.

    DEĞERLENDİRME SORULARI

    1- Aşağıdakilerden hangisi dar ve özel anlamıyla bir ibadet çeşidi değildir?

    a) Namaz kılmak

    b) Ku’an okumak

    c) Dua etmek

    d) Yalan söylememek

    e) Kurban kesmek

    2-Aşağıdakilerden hangisi İslam İbadet Esasları konularındandır?

    a) Adak

    b) Zina

    c) Adam öldürmek

    d) Gıybet etmek

    e) Selem akdi

    3-Aşağıdakilerden hangisi kuvvet derecesine göre ibadetin kısımlarından biri

    değildir?

    a) Farz

    b) Mutlak vakitli ibadet

    c) Nafile

    d) Sünnet

    e) Vacip

    Öd

    ev

    • Kaynaklardan yararlanarak ibadet çeşitlerini tablo hâlinde gösteriniz.

    • Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “ödev” bölümüne yükleyebilirsiniz.

    file:///C:/Users/merve/Desktop/alistirmavetest/test_cs4.htmlfile:///C:/Users/merve/Desktop/alistirmavetest/test_cs4.htmlMehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

    4- Aşağıdaki metinde boş bırakılan yerlere sırasıyla hangi kelimelerin getirilmesi

    hâlinde ifade doğru olur?

    …. ve ifade ettiği anlamı kesin olan delillerle Allah veya Resulü’nün emrettiği

    fiillere…….denir.

    a) Sübutu-farz

    b) Sübutu-vacip

    c) Delaleti-sünnet-i müekkede

    d) Manası-vacip

    e) Yapılması-farz

    5-Aşağıdaki cümlelerden hangisi yanlıştır?

    a) Hz. Peygamber’in ara sıra yaptıkları ve İslam alimlerinin hoş gördükleri

    fiillere müstehap denir.

    b) Dinin kesin ve bağlayıcı olmayan bir üslupla yasakladığı fiillere mekruh

    denir.

    c) Başlanılmış bir ibadeti bozan şeylere müfsit denir.

    d) Şartlarını, rükünlerini ve vasıflarını tam olarak içeren ibadete sahih denir.

    e) Bir ibadeti eksik bir şekilde yerine getirdikten sonra onun yeniden tam

    olarak yerine getirilmesine kaza denir.

    Cevap Anahtarı:

    1.d 2.a 3.b 4.a 5.e

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliSticky NoteBUNA İADE DENİR. EĞER ZAMANINDAN SONRA AYNEN YAPILIRSA O KAZA OLUR.

    MehmetAliHighlight

    MehmetAliHighlight

  • İbadet Kavramı ve Mükellefiyet

    Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

    YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER

    KAYNAKLAR

    Komisyon.(1999).İlmihal I:İman ve İbadetler.İstanbul:Türkiye Diyanet Vakfı

    Yayınları.

    Bilmen, Ö.N.(1996).Büyük İslam İlmihali.İstanbul.

    Buharî, M. b. İ. (1987). Sahîhu’l-Buharî. Beyrut.

    Döndüren, H.(2005).Delilleriyle İslam İlmihali. İstanbul.

    Ebu D. (1973).es-Sünen.Hımıs.

    İbnü’l-H .(1317). Şerhu Fethi’l-Kadîr.Bulak.

    İbn K. .(1997). el-Muğnî. Kahire.

    İbn M .(1954). es-Sünen.Kahire.

    İbn R .(1975). Bidayetü’l-müctehid. Kahire.

    Kahraman, A.(2002).İslamda İbadetlerin Değişmezliği. Sivas.

    Malik b.E.(1970). el-Muvatta. Kahire.

    Müslim,Ebu’l-Hüseyn Müslim b. El-Haccac (tsz.). es-Sahih. Beyrut.

    Nesaî .(1383). es-Sünen. Kahire.

    Şevkanî. (tsz.). Neylü’l-evtâr. Kahire.

    Komisyon .(1999). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.İstanbul.

    Yıldız, K. (2006). Fıkhın Aydınlığında İbadet ve Hayat. İstanbul.

    Zuhayli, V.(1994).İslam Fıkıh Ansiklopedisi. İstanbul.