Ayaklanmalardan Terörizmle Mücadeleye Öğrenen Askeri Örgütler · desteklendiğinde ve kariyer...
Transcript of Ayaklanmalardan Terörizmle Mücadeleye Öğrenen Askeri Örgütler · desteklendiğinde ve kariyer...
Savunma Bilimleri Dergisi
The Journal of Defense Sciences
Kasım/November 2016, Cilt/Volume 15, Sayı/Issue 2, 107-136.
ISSN (Basılı) : 1303-6831 ISSN (Online): 2148-1776
Ayaklanmalardan Terörizmle Mücadeleye
Öğrenen Askeri Örgütler
Cenker Korhan DEMİR1
Öz
Günümüz devletlerinin en önemli güvenlik uğraşılarından biri olan
terörizmle mücadele, geçmişin ayaklanmalarla mücadele literatüründen
geniş olarak beslenmektedir. Şiddetin boyutları arttığında ve sorun yurt
dışından kaynaklandığında askeri kuvvetlerin kullanılması ise bir gereklilik
haline gelmektedir. Tehdidin yapısı ve boyutları hızla değişirken askeri
kuvvetlerin yapı, doktrin ve eğitimi bu hızla değişmemektedir. Bu çalışmada,
ayaklanmalarda askeri örgütlerin nasıl öğrenebilecekleri araştırılmıştır. Bu
amaca varmak üzere, Fransa, Birleşik Krallık ve ABD’nin geçmişten
günümüze ayaklanmalarla mücadelede kullandıkları yöntemler ve
karşılaştıkları sorunlar, gösterdikleri ilerlemeler karşılaştırmalı analiz
edilmiştir. Çalışma ile ayaklanmaların kendilerine has doğası oldukları ve
geleneksel savaşlarda elde edilen tecrübelerin çoğunlukla bu çatışma tipine
uyum sağlamadığı görülmüş, değişen tehditlere iyi yetiştirilmiş liderler ve
esnek örgütlerle cevap verilebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ayaklanmalarla mücadele, terörizm, askeri örgütlerde
öğrenme.
Learning Military Organizations from Counterinsurgency to
Counterterrorism
Abstract
One of the most contemporary security problem of today’s governments is
terrorism. However, terrorism or counterterrorism as an academic field has
been sprang from insurgency or counter insurgency that have abound
academic literature. Yet, the use of military forces to suppress them is a
common instrument when the violence spreads and the insurgent
organization based in a failed state. Despite the fast changes in intensity, 1 Dr., Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü,
Ankara, [email protected].
108 | Demir
methods and discourses of insurgent organizations; the organizational
structure, culture, and methods of military do not evolve in a quick manner.
In this study it is studied to find how armies learn and react effectively in
different insurgency or terrorism circumstances. In order to reach the
particular aim, the comparative case method with the cases of France,
United Kingdom, and the USA has been used. It is not possible to implement
the fighting methods used in conventional wars to the unconventional wars,
because of the varied dimensions of insurgencies. Although each of them
has its own idiosyncratic peculiarities, the readiness level of armies to the
fast changing threat environment might be possible by flexible
organizational structure and well-informed leaders.
Keywords: Counterinsurgency, Terrorism, Learning in military
organizations.
Giriş
Günümüzün en önemli güvenlik sorunlarından biri olan terörizm,
sebeplerinden mücadele yöntemlerine en çok tartışılan çalışma alanlarından
birisidir. Bu sorunla etkili mücadele ise birçok akademik çalışmanın ilgisini
çekmiş ve özellikle uluslararası literatürde ayaklanmalarla mücadele
alanından faydalanmıştır. Terörizm gibi siyasal şiddet tiplerinden biri olan
ayaklanmalarla mücadelede elde edilen bilgi ve tecrübenin özellikle
günümüzdeki gibi geniş tabana hitap eden terörist örgütlerle yapılan
mücadeleye belli koşullarda transfer edilebilmesi mümkündür.
Öte yandan, mücadele konusunda benzerliklerin olabileceği ifadesi
ayaklanmalar ya da terörizm kavramının birbirinin yerine kullanılabileceği
anlamına da gelmemelidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sıklıkla görülen
ayaklanmalar, bir hükûmete, işgalci bir kuvvete ya da emperyalist bir güce
karşı halkın desteğini sağlamak amacıyla propaganda ve psikolojik savaş
çabalarını da içine alan geniş katılımlı silahlı direniş olarak tanımlanabilir
(Hoffman, 2006: 35). Terör ise, süregelen tartışmalar bir tarafa bırakılırsa,
çok genel bir ifadeyle “şiddet kullanma ya da şiddet tehdidi içeren normal
dışı yollarla siyasal davranışları etkilemek üzere tasarlanmış sembolik fiil”
olarak tanımlanırken (Thornton, 1964: 73); terörizm, örgütlü, sistemli ve
sürekli terör kullanılmasını ifade etmek anlamında kullanılır.
Bununla beraber terörizm ile ayaklanmalar arasında çok kesin
çizgilerle ayrılabilen sınırların bulunmadığı belirtilmelidir. Örneğin terör
saldırıları ayaklanma hareketlerinde bir araç olarak kullanılabileceği gibi,
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 109
yeterli toplumsal desteği aldığında ayaklanma formuna da dönüşebilir.
Fakat kavramsal tartışmalar bir tarafa bırakılırsa, farklı ölçek ve
yoğunluklarda yaşanan siyasal şiddet örnekleri olan ayaklanmalar ve
terörizm, ortaya çıkmalarına sebep olan faktörlerden mücadelede alınacak
tedbirlere kadar benzerlikler taşırlar. Bunlardan birisi ayaklanmalarla
mücadelede önemli bir yöntem olarak dikkat çeken askeri kuvvetlerin
kullanılmasının tehdidin yoğunluğu ve yerine göre terörizmle mücadelede
de tercih edilmesidir.
Modern ordular günümüz güvenlik ortamında geleneksel
tehditlerden daha çok terörizm ve organize suçlar gibi geleneksel olmayan
tehditlerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Tehdit yapısındaki bu değişimin
geleneksel silahlı çatışmalara karşı örgütlenmiş ve hazırlıklı olan orduların
yerleşik örgütsel yapısı, görevleri, kültürü ve algılarına meydan okuduğu
söylenebilir. İşte bu araştırma, günümüz ordularının operasyonel başarı için
çevrelerindeki fırsat ve tehditleri gözlemleme, analiz etme, buna göre
kendilerini geliştirme, uyum sağlama ve yenileşmeye ihtiyaçları olduğu
kabulünden yola çıkmaktadır. Çalışmanın temel amacı, ayaklanmalarla
etkin mücadelenin temel özelliklerini araştırmak, ayaklanma ve terörizm
gibi geleneksel olmayan tehditlere karşı askeri örgütleri öğrenen askeri
örgütlere dönüştürmenin nasıl olabileceğini tartışmaktır. Çalışmanın
amaçlarına ulaşmak üzere nitel araştırma yöntemlerinden karşılaştırmalı
vaka çalışması tekniği kullanılmıştır. Makale, askeri örgütlerde öğrenmenin
kavramsal ve kuramsal açıdan tartışmalarıyla başlayacak, askeri örgütlerde
öğrenme süreci ve bu süreçte yaşanabilecek sorunlarla devam edecek,
ayaklanmalarla mücadelede askeri örgütlerde öğrenmenin nasıl gerçekleştiği
üç örnek olay üzerinde incelenerek sonuçlandırılacaktır.
Askeri Örgütlerde Öğrenme2
Askeri örgütlerde öğrenmeyi tanımlamak için sıklıkla yenilikçilik ya
da uyum gibi kavramlar kullanılmaktadır. Aralarında büyük farklılık
bulunmamasına rağmen birtakım nüanslara değinmek gerekir. Örneğin,
askeri yenilikçilik Grissom (2006: 907) tarafından “askeri etkililikte önemli
bir artışa yol açan operasyonel uygulamalarda değişiklik” olarak
tanımlanmaktadır. Ayrıca yenilikçilik potansiyel düşman algısına karşı barış
2 Bu konudaki literatür Yönetim Bilimleri, Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler gibi
farklı akademik alanlardan beslenmektedir. Her biri kendine has yöntem, kuram ve
kavramlarla konuya yaklaşsa da, güvenlik sorunu merkeze alındığından bu
çalışmada Uluslararası İlişkiler bakış açısı tercih edilmiştir.
110 | Demir
zamanında yapılacak faaliyetlerken, uyum ise savaşın değişen koşullarına
yine savaş içinde uyum sağlanması faaliyetleri olarak görülmektedir
(Murray, 2011: 2). Bu yaklaşıma göre savaşlar başladığı ya da ilk başta
öngörüldüğü gibi bitmez. Savaşların içinde taktik seviyeden stratejik
seviyeye kadar birçok değişimin yaşanması mümkündür. Dolayısıyla
askerler de bu değişimlere uyum sağlamak zorundadırlar. Fakat, uyum
kavramı, örgütsel inanç veya hedefler tekrar değerlendirilmeden ya da
değiştirilmeden, beliren sorunun mekanik bir değişim yapılarak çözülmesi
şeklinde ortaya çıkmaktadır (Haas, 1991: 72-73). Başka bir deyişle, uyum
sürecinde var olan yapı içinde soruna çözüm aranmakta; değişen durumun
kapsayıcı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi ve yeni uygulama ya da
fikirlerin üretilmesi bu süreç içerisinde düşünülmemektedir.
Askeri örgütler çatışmalarda ortaya çıkan beklenmedik gelişmelere
esnek bir yapı ve değişime açık kültüre sahip olunduğunda ancak etkinlikle
cevap verebilir. Bu durumda taktik düzeyde beliren sorunlara aşağıdan
yukarıya uyum gösterilerek, çözülemeyen sorunlarda ise stratejik yönetim
kademelerinin kontrolünde yenilikçilik yapılarak yukarıdan aşağıya doğru
değişim gerçekleşebilir. Uyum ve yenilikçiliğin kaynaştığı bu süreç ise
“askeri öğrenme” olarak adlandırılır (Ucko, 2009: 292). Bu çalışmada,
kavramların arasındaki farklılıklara girmeden bütün sürecin “öğrenen askeri
örgütler” yaklaşımıyla ele alınması hedeflenmektedir.
Askeri Örgütlerde Öğrenme Üzerine Tartışmalar
Askeri örgütlerde öğrenmenin kaynağı Uluslararası İlişkiler disiplini
açısından farklı yaklaşımlarla ele alınmaktadır. Bunlardan birinde,
öğrenmenin ancak sivil yönetimin baskısıyla gerçekleşebileceği iddia edilir
(Posen, 1984; Van Evera, 1984; Sagan, 1986; Snyder, 1984). Bu kuramın
savunucuları, askeri örgütlerin geniş ve yaygın, alanında uzmanlaşmış,
hiyerarşik bir yapıya sahip oldukları kabulüyle başlar ve yapıları, sistemleri,
normları ve yerleşmiş prosedürleri sebebiyle değişime karşı direnç
gösterdiğini iddia ederler (Davidson, 2010: 11; Murray, 2011: 3-4). Askeri
örgütlerin karakteristik özellikleri olan disiplin ve mutlak itaat, yeni fikirler
üretilmesi ya da örgütün yeni şartlara uyum sağlamasına olumsuz etkide
bulunabilir (Murray, 2011: 3).
Bu yaklaşımın savunucuları orduların kendilerine has tutucu bir
kültüre sahip olduğunu iddia ederler. Örgütsel kültür, korumacı davranışlara
neden olabilir ve yenilikçi düşüncelerin örgüt içine girmesini
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 111
engelleyebilir.3 Bu nedenle, yenilikçi askeri düşünürlerin görüşlerini ileri
sürebilmesi için kurumsal olarak onları destekleyen örgütsel kültüre sahip
olmaları şarttır. Bu yaklaşıma göre, örgütsel kültürün değişime engel
olmaması ancak genç liderlerin fikirlerini öne sürebilecek şekilde
desteklendiğinde ve kariyer ilerleme fırsatı verildiğinde ancak başarılı
olarak gerçekleşebilir (Luttwak, 1984).
İkinci grup düşünürler askeri kurumların doktrinel yenilikçilikler
yapabileceğine ve dolayısıyla değişimin öncü rolünü oynayabileceğine
inanırlar (Huntington, 1957; Rosen, 1991; Avant, 1991). Bu yaklaşımın en
önemli temsilcilerinden biri olan Huntington (1957), askeri kurumların
kendilerine özgü örgütsel kimlikleri ve uzmanlaşmış silahlı çatışma bilgileri
sayesinde kendilerini ilgilendiren kararları sivillerden daha iyi alabileceğini
düşünmektedir. Askeri kurumlarda profesyonelleşme olarak adlandırılan bu
yaklaşıma göre, ordular kararlarını yerleşmiş ve yapılandırılmış yöntemle
alırlar. Bu görüşe katılan Avant (1991), askeri kurumların tehditlere kendi
algıladıkları biçimde cevap verdikleri görüşüne katılır, fakat askeri yapının
sivil ve askeri kurumlarca beraber oluşturulduğuna dikkat çeker.
Diğer bir yaklaşıma göre ordularda değişimin kaynağı olarak farklı
analiz seviyelerindeki aktörler arasındaki iletişim önem kazanmaktadır. Bu
anlayış, değişimin iç siyasi faktörlerle uluslararası gelişmeler arasındaki
etkileşim sonucu doğduğunu iddia eder. Örneğin, hasım askeri kuvvetlerde
yaşanan değişim ülkelerin kendi silahlı kuvvetlerinde değişimi tetikler
(Zisk, 1993). Ülke dışında yaşanan her türlü farklılık ülkelerin iç politika
yapıcılarının değerlendirmeleri sonucunda cevap verilmesi gereken bir
unsur olarak değerlendirilirse ordularda değişim gerçekleşir.
Günümüz güvenlik ortamında tehdidin çoğu rakip bir devletten
değil, sınır aşan organize suç örgütlerinden ve terörist örgütlerden
gelmektedir. Bu sebeple hiçbir devlet geçmişin anlayışıyla rakip bir devlete
karşı yeteneklerini geliştirerek kendini güvende hissedemez. Bu, ancak
tehdit ortamının doğru tahayyül edilmesi, değerlendirilmesi ve cevap
verilmesiyle mümkün olabilir. Nitekim, Downie (1998: 5) bu üç kurama
eklektik bir yaklaşımla cevap verir ve değişimin ancak dış etkilerle
kurumsal değişkenlerin etkileşmesiyle mümkün olabileceğini iddia eder. Dış
koşullarda yaşanan farklılıklar ile örgütün kurumsal yapıları ve algıları
kendilerine has bir öğrenme süreci oluşturarak değişime cevap verirler. Bu
3 “Örgütsel kültür” örgüt tarafından paylaşılan ve örgüt üyeleri arasında kullanılan
temel varsayımlar ve değerler seti olarak tanımlanabilir (Kier, 1993).
112 | Demir
değişim uluslararası seviye, devlet düzeyi ve kurumsal düzeydeki aktör ve
değişkenlerin etkileşimiyle gerçekleşir (Downie, 1998: 7).
Öte yandan, orduların ayaklanmalarla mücadelede kendine has
öğrenme güçlükleri çektikleri kabul edilen bir husustur. Bunun
sebeplerinden ilki devletlerin sorunu olduğu şekliyle kabul etmeye
yanaşmamaları ve buna salt silahlı unsurlarla mücadele gözüyle
bakmalarıdır. Ayaklanmalarla mücadeleye savaş mantığıyla bakılması bu
düşünce yapısına etki eder. Örgüt kültüründe karşısındaki düşmanı etkisiz
hale getirme mantığı olan ordular için savaşmak dışında her şey ikincil
öneme sahiptir (Kiszely, 2006: 19).
Askeri örgütlerin öğrenme sorunu biraz da işin doğasındaki
paradokstan kaynaklanmaktadır. Askerler mesleklerini barış zamanında
öğrenirler ve öğrendiklerinin geçerliliğini ancak savaş zamanında test
edebilirler. Dolayısıyla çatışma ortamının tüm boyutlarıyla önceden
tahayyül edilmesi ve bu şartlara göre hazırlanma başarılarında önemli role
sahiptir. Fakat bu iki yönden sorunlu bir durum ortaya çıkmasına neden olur
(Murray 2011: 8-9). Birincisi ordular karşılaşacaklarına değil de bir önce
gördükleri çatışma ortamına hazırlıklı olurlar. İkincisi, her çatışma ortamı
kendine has özellikler taşımasına rağmen barış zamanında yapılan eğitimler
ve üretilen doktrinler orduların önceden belirlenen hareket tarzlarını
uygulamasını öngörür. Talimname dışına çıkmama olarak belirlenen bu
refleks ise ayaklanmalar gibi şartların önceden kestirilemediği,
belirsizliklerin oldukça fazla olduğu bir ortamda tepki vermekte çok geç
kalmalarına neden olur (Kiszely, 2006: 19).
Askeri Örgütlerde Öğrenme Süreci
Stratejik seçim yaklaşımına göre örgütler, örgüt içinden ya da
çevresinden gelen bilginin değerlendirilmesi sonrasında fırsatlar ve
problemlerin neler olduğunu belirler, bunların müzakere edilmesinin
neticesinde eylem planı hazırlar ve uygularlar, sonrasında bunun sonuçları
tekrar değerlendirir. Örgütlerde öğrenme süreci, birbiriyle ilişkili hareket
eden iç ve dış döngülerle harekete geçirilebilir. Organizasyon tasarımıyla
ilgili olan iç döngü, örgütün yapısı, iş yapma rutinleri, kullandığı teknoloji
ve ölçeği ile ilgilidir. Dış döngü ise örgütlerin çevresini etkilemek, işbirliği
yapmak ya da çevresindeki değişimleri takip etmek adına çalıştırılır. Her iki
döngü de değişimle sonuçlanabilir. Örgütler bu döngüleri etkili bir şekilde
çalıştırdıkları takdirde ancak değişim yönünde proaktif hareket edebilirler
(Child, 1997).
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 113
Askeri örgütlerde öğrenmenin nasıl gerçekleştiği konusunda alanda
öncü isimlerden olan Downie (1998: 38)‟nin çizdiği çerçeve stratejik seçim
yaklaşımıyla benzerlikler taşımaktadır. Bu süreç, bireysel farkındalık ya da
olaylara dikkatin yöneltilmesi, örgütsel performans sorunlarının
tanımlanması, örgütsel eylem alternatiflerinin araştırılması, alternatif çözüm
konusunda fikir birliğinin oluşması, örgütsel yorumun doktrin ya da
talimname şeklinde yayımlanması ve son olarak örgütsel davranışta değişim
gibi unsurlardan oluşur.
Bu anlamda, örgütler personelin kişisel deneyim ve bilgisinden
faydalanmalı ve bu kişisel birikimi örgütsel hafızaya aktarabilmelidir.
Örgütler ancak öğrenen bireyler vasıtasıyla öğrenirler, fakat bunun tersi
doğru değildir, yani bireysel öğrenme hiçbir zaman örgütsel öğrenmenin
gerçekleşeceğinin garantisini veremez (Senge, 1990: 139). Çünkü,
bireylerin örgütsel performansın gelişimi için edindikleri değerli tecrübe ya
da bilgi kurumsal doktrine dahil edilmediği sürece bireyin örgütü terk
etmesiyle beraber yok olacaktır. Bu sebeple, deneyimlerinden öğrenmeye
çalışan bir örgüt, örgüt üyelerinin edindikleri bireysel tecrübeleri kabul
etmeli, değerlendirmeli ve yorumlayarak örgütsel bilgi birikimine transfer
edebilmelidir (Downie, 1998: 24).
Örgütsel öğrenmenin delilleri, onun kurumsal hafızasında
bulunabilir. Kurumsal hafızanın yansımaları ise örgütün doktrin,4 normlar
ve standart iş yapma prosedürlerinde görülür (Downie, 1998: 23). Özellikle
doktrinlerin yayımlanması sürecinde askeri bürokrasinin çeşitli
kademelerinde gözden geçirilmesi, tekrar düzenlenmesi ve sonucunda
onaylanarak yayımlanması örgütsel öğrenmenin önemli bir belirtisi olarak
sayılabilir. Sahadaki sorunlara cevap verebilen, esnek askeri örgütler
çatışma sırasında kazanılan tecrübelere yönelik sıklıkla “öğrenilen dersler”
notları yayımlar ve alanda görevli birlik personelini yeni teknikler ve
silahlar konusunda eğitime tabi tutar. Bu tip davranışlar, doktrin geliştirme
ve uyum sağlama yönündeki ilk aşamalar olarak kabul edilir ve örgütlerin
esnekliği ve öğrenme arzusu konusunda ipuçları verir (Nagl, 2005: 7).
Doktrinler ve talimnameler savaşlardaki belirsizliği azaltmak ve
askerin görevlerini ve yapacaklarını belirlemek amacı taşısa da bunu
4 Doktrin, askeri örgütlerde nasıl savaşılacağıyla ilgili kurumsallaşmış
prensiplerden oluşur. Bu kapsamda doktrinin temel görevlerinden biri, savaşın
doğasında olan belirsizliği azaltmak maksadıyla öncelikleri belirleme ve çabaların
yöneltilmesidir. Başka bir görevi, askeri liderlerin nasıl savaşacaklarına yönelik
kullanılır bir rehber oluşturmaya çalışır (Posen, 1984: 13-14).
114 | Demir
tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ayrıca, sadece doktrinel
değişim yaşanması örgütsel öğrenmenin gerçekleştiği anlamına da gelmez.
Bunun kurumsal öğrenme olarak değerlendirilebilmesi için yaşanan
değişimin örgütün iç değerlendirme sürecinden geçmiş olması, halihazırdaki
soruna çözüm sunması ve örgütsel performansta artışla sonuçlanması
gerekir (Downie, 1998: 27). Bilginin örgütsel olarak kabul edilebilmesinde
strateji ve hedeflerin kurumsal olarak yeniden tanımlanması, rol ve
sorumlulukların belirlenmesi, kuvvet kompozisyonu ve organizasyon
yapısında değişim, ayaklanmalarla mücadelenin sosyal, siyasi ve ekonomik
boyutlarının da içine alındığı fakat kendi içinde birleşik ve uyumlu bir
yapıya sahip olunması gibi şartlar sayılabilir (Downie, 1998: 21-22).
Orduların öğrenme delilleri, askeri eğitim programlarında da
bulunabilir (Ucko, 2009: 28-29). Çünkü, sahada yaşanan sorunlar ve
bulunan çözümler askeri okulların müfredatına ve eğitim kurumlarının
programlarına yansıtılmalıdır. Askeri eğitim programları, güncel
operasyonel gerekliliklerine yönelik liderlere yenilikçi yöntemlerle cevap
verme bilgi ve yeteneği kazandırmalıdır.
Sonuç olarak ayaklanmalar gibi halk tabanının etkin olduğu silahlı
çatışmaları kazanmak sadece askeri anlamda ve alt seviyede yenilikçiliğe
açık olmakla mümkün olmaz, politik, stratejik, operasyonel ve taktik
seviyede değişime açık olmayı gerektirir (Murray, 2011: 7). Bu boyutların
uyumla yürütülmediği durumlar başarısızlık getirir. Birçok noktada
benzerlik arz eden terörizmle mücadelenin karmaşık doğasına etkili uyum
sağlamak için askeri örgütler deneyimlerden dersler çıkarabilmeli ve süratle
kendini değiştirebilmeli ve yenilikçi uygulamaları bünyesine transfer
edebilmelidir (Downie, 1998: 9).
Ayaklanmalarla Mücadelede Ülke Tecrübeleri
Çalışmanın bu bölümünde ayaklanmalar ve terörizmle mücadele
eden üç batılı ülke örneği ele alınacaktır. Bunlardan Fransa ve İngiltere
geçmişin sömürgeci ülkeleri olması sebebiyle, Amerika Birleşik Devletleri
(ABD) ise günümüzde bu tip harekatları en fazla icra eden ülke olduğundan
çalışmanın kapsamına dahil edilmiştir.
Fransız Örneği
Fransa‟nın ayaklanmalarla mücadele geçmişini Fransız İhtilali‟ne
kadar götürmek mümkündür. Burada ortaya çıkan kalkışmalar direnek
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 115
noktaları oluşturulması ve bunların hızlı reaksiyon gösterebilecek birliklerle
takviye edilmesi suretiyle bastırılmıştır. Ülke dışı ilk tecrübelerden biri ise
Napolyon Ordularının devrimden sonraki ilk hedeflerinden biri olan
İspanya‟nın işgali sonrasında gerçekleşmiştir. Dönemin İspanyol kimliğinin
en önemli iki belirleyicisi olan Katolik kilisesi ve Kral‟a bağlılık
duygularını dikkate almayan Fransa, yalnızca iki ay sonra, Madrid‟de
başlayan halk ayaklanması ile karşı karşıya kalmıştır. Bu girişime oldukça
sert tepki verilmiş, işkenceye varan eylemlerde bulunulmuş ve hatta
kiliselere dahi saldırılmıştır. Halkın artan tepkisi kiliselerin Fransızlarla
savaşmanın meşru ve gerekli olduğunu belirten açıklamalarıyla birleşince
ülkenin her yerinde ayaklanma görülmeye başlanmıştır (Polk, 2008: 24).
Ayaklanmacı grupların Fransızları geleneksel savaşla yenmesi
mümkün olmadığından, günümüzde çok iyi bilinen fakat o zaman için yeni
bir silahlı çatışma yöntemini, gerilla5 savaşını uygulamaya başlamışlardır
(Polk, 2008: 27). Bu durumda Fransızlar, birliklerin gerilerine ve
lojistik/ikmal hatlarına yapılan saldırılarla karşı karşıya kalmıştır. Bunlara
yine büyük birliklerle yapılan operasyonlarla cevap vermeye çalışan
askerler ayaklanmacılarla karşılaşamamışlar, fakat büyük zayiatlar
vermişlerdir. Oldukça etkisiz kalan bu strateji zaman geçtikçe birliklerin
tükenmesine neden olmuştur (Harmon, 1992: 30).
Bundan bir süre sonra Cezayir‟de ayaklanmalarla mücadele eden
Fransa ilk başta aynı hataları tekrar etmiş, ancak operasyonu 1840‟da
komuta etmeye başlayan General Bugeaud ile ayaklanmanın ivmesi
azalmıştır. Bu dönemde, birliklere hareketlilik kazandırmak esas alınmış,
enerjik liderler iş başına getirilmiş, operasyon teçhizatı hafifletilmiş ve hafif
silahlar tercih edilmiştir. Bütün bu uygulamalar neticesinde Cezayir‟deki
ayaklanma askeri açıdan, en azından bir süreyle, bastırılmıştır (Harmon,
1992: 30).
Üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen, Birinci Hindiçini Savaşı
ya da Vietnam Savaşı (1946-1954)‟nda da benzer sorunlar yaşandığı
söylenebilir. Bunun temel sebeplerinden biri, İkinci Dünya Savaşı‟nda önem
kazanan geleneksel savaş tarzının ayaklanmalarla mücadelede elde edilen
esneklik ve hayal gücü yeteneklerini ikinci plana itmesidir. Vietnam‟la ilgili
5 Gerilla sözcüğü İspanyolca kökenli guerilla kelimesinden gelmektedir. Daha
önce Fransızcada la petite guerre ifadesi bulunuyor ve bu ifade düzenli ordulara
yardım eden ve çoğunlukla yabancı askerlerden oluşan gruplar için kullanılıyordu.
Fakat guerilla normalde günlük işleriyle meşgul olan yerli halk anlamına
gelmekteydi (Polk, 2008: 27).
116 | Demir
başka bir neden ise ayaklanmanın doğasında yaşanan değişimdir. İdeolojik
olarak Çin‟den etkilenen ve silah teçhizat olarak da destek alan ayaklanmacı
unsurlar Mao‟nun stratejisindeki değişimi benimsemiş ve silahlı grupları
birbirine bağlayan, bütünleştiren bir politik yapı oluşturulmuş ve uzun süreli
savaş stratejisini uygulamaya başlamışlardır (Harmon, 1992: 30-33).
Fransa ise bu stratejiye cevap veremediği gibi önceki tecrübelerini
de unutmuş, geleneksel büyük birliklerle arazi arama operasyonlarına
yönelmiş, gündüz vakitlerinde birlik hareketleri icra edilmiş, ateş gücünün
kullanılmasına yoğunluk vermiş, önceden tahmin edilebilir rutin hareketler
yapmışlardır (Harmon, 1992). Fransa‟nın bu hatalarına direnişçilerin
Çin‟den aldığı desteğin kesilmemesinin eklenmesi ayaklanmaların
bastırılamamasına neden olmuştur (Boot, 2014: 325). Sonunda Dien Bien
Phu muharebesiyle yenilen Fransızlar bunun hemen ardından bölgeyi terk
etmiştir.
Fakat Fransa‟yı bir başka sorunlu bölge olan Cezayir beklemektedir.
Bağımsızlık hareketine öncülük eden FLN (Front de Libération Nationale),
ise ayaklanmanın sembol örgütü haline gelmiştir. Soğuk Savaş koşullarının
ve daha önceki tecrübelerin de etkisiyle Cezayir‟deki çatışmalar uzun süre
komünist ayaklanma olarak görülmüştür. Bu sebeple sorunun üstesinden
gelmek için bu bağlantının ortadan kaldırılması gerektiği düşünülmüştür. Bu
yaklaşıma Fransız subaylarının, savaşın savaş alanında kazanılacağına
yönelik inançlarının eklenmesi mücadelenin askeri boyutunun ön plana
taşınmasına neden olmuştur (Scheipers, 2014: 891-892).
Öte yandan, Vietnam‟da öğrenilenlerden bazılarının FLN ile
mücadeleye aktarıldığı da ifade edilmelidir. Bunlardan biri olan, halktan
gönüllülerin FLN ile savaşmasının sağlanması Fransızların yürüttüğü
mücadeleye katkıda bulunmuştur.6 Askeri açıdan birliklere destek olan yerli
halk güç çarpanı etkisi yaratmış; istihbarat toplama ve psikolojik operasyon
faaliyetlerinde faydalanılan bu unsurlar halk ile silahlı grubun ayrılmasına
imkan vermiş; siyasi açıdan ise halkın FLN‟ye karşı olduğu gösterilmiştir
(Harmon, 1992: 32; Porch, 2008: 107). Ayrıca helikopterlerin ve özel
kuvvetlerin müşterek kullanımı hareketliliği artırmış, etkin istihbarat
çabaları operasyon sahasında inisiyatifin askerlere geçmesine neden
olmuştur (Harmon, 1992: 33).
6 FLN ile mücadeleye katılan ve Harkis adı verilen bu yerli grupların sayısının
1961‟de yaklaşık 200.000‟e ulaştığı iddia edilmektedir (Merom, 2003: 87).
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 117
Bunun yanında, Cezayir‟de yürütülen operasyonlarda psikolojik
harekat faaliyetlerine önem verildiği de ifade edilmelidir. Bu kapsamda
5‟inci büro adıyla kurulan birimle bu faaliyetler koordine edilmiştir (Ouellet
ve Pahlavi, 2011). Ayrıca, örgütün pasifize edilmesi amacıyla oluşturulan
timler ile insan istihbaratı görevi yürütülmüş ve sağlık hizmetleri, eğitim,
yerel idare, yeniden yapılanma gibi hizmetlerde bulunulmuştur (Ouellet ve
Pahlavi, 2011: 813).
Uygulanan bu strateji Fransa‟ya askeri alanda başarı getirmesine
rağmen, FLN istediği hemen her şeyi elde etmiştir. Bunda yürütülen
harekatın siyasi boyutlarının ve medyanın rolünün ihmal edilmiş olması
önemli rol oynamıştır. Fransız askerlerinin ayaklanmaları bastırma harekatı
sırasında işkence yaptıkları, vahşete varan eylemlerde bulundukları medya
vasıtaları ve siyasi çevrelerde delilleriyle gündeme getirilmiştir. Konunun
BM Genel Kurulu‟nun gündem maddeleri arasına girmesi Cezayir‟in kendi
kaderini tayin etme ve bağımsızlık hakkı olduğunun ilan edilmesiyle
sonuçlanmıştır (Resolutions Adopted on the…, 1960).
Ayaklanmalarla mücadele tecrübeleri Fransa‟nın askeri
organizasyon ve talimnamelerde değişikliklere sebep olmuştur. Bu
bağlamda, geleneksel savaş için teşkil ettiği birliklerle bu operasyonlarda
kullanılacak birlikleri birbirinden ayırdığı ve ayrı eğitim ve kuruluş
uyguladığı ifade edilmelidir.7 Öte yandan, yakın bir tarihe kadar
ayaklanmalarla mücadele konusuna özel bir talimname yazılmamış, ancak
2009‟da “Doctrine de contre-rebellion” (FT-13)‟in yayımlanmasıyla
Fransız ordusu bu hususa özel bir doktrine kavuşmuştur (Durand, 2010: 23).
Bu talimnamede özellikle büyük birliklerle yapılan arama/tarama
faaliyetlerinin gereksizliği belirtilmiş ve politik boyutun her zaman
operasyonel endişelerden önce geldiği vurgulanmıştır. Ayrıca talimnamede,
istihbarat, sosyal yapının tanınması, insan haklarına saygı, silahlı çatışma
kuralları ve medyanın önemi gibi hususların altı çizilmiştir (Durand, 2010:
24-25).
Subay adaylarına 1954-55‟den itibaren ayaklanmalarla mücadele
konusunda eğitimler verildiği bilinmektedir. Fakat bu eğitim programları,
ayaklanmalara komünist ideolojinin ürünü olarak yaklaşmaları ve
Fransa‟nın haklılığını vurgulamaları sebebiyle ideolojik ve pragmatist
olmakla eleştirilmektedir (Ouellet ve Pahlavi, 2011: 810-811).
7 Eski adlarıyla “Foreign Legion”, “Regiments Coloniaux” olan birlikler
“infanterie” ya da “artillerie de marine” adlarıyla yeniden teşkil edilmiş;
sonrasında “Force d’Action Rapide” birlikleri kurulmuştur (Durand, 2010: 23).
118 | Demir
Fransız ayaklanmaları bastırma ekolünün bu literatüre kazandırdığı
en önemli kavram “yağ damlası” yöntemidir. Bu fikrin öncüleri Galliéni ve
Lyautey isimli iki Fransız askeridir. Bu yönteme göre ayaklanmaları
bastırırken arazi kazanma ancak geri/önceki bölgede örgütlenme ve
yönetilme sorunlarının aşılmasıyla mümkün olabilir. Dolayısıyla ilerleme
ancak ele geçirilen bölgenin teşkilatlanması sonrasında yapılmalıdır. Halk
merkezli olan bu modelle toplumun güvenliğini sağlama, halkın sosyal ve
ekonomik olarak örgütlenmesi, isyancıların marjinalize edilmesi
mücadelenin birbirini tamamlayan parçaları olarak önerilmektedir. Bu
anlayışa göre askeri seviyede başarı elde etmek için öncelikle yerel seviyede
yapılacak toplumsal ve idari çalışmalarla siyasal destek sağlanmalıdır.
Birleşik Krallık Örneği
Birleşik Krallık, ayaklanmaları en fazla tecrübe eden ülkelerdendir.
Bunlardan biri olan Malaya‟da ayaklanma ilk ortaya çıktığında İngiliz
kuvvetleri hazırlıksız yakalanmışlar, bir çok konuda yetersizlik
göstermişlerdir. Bunların başında stratejik yönlendirme yoksunluğu ve
istihbarat zafiyetleri gelmektedir. Bu nedenle ilk başlarda jenerik
operasyonlar yapılmış ve sert tedbirler uygulanmıştır. Büyük birliklerle
süpürme harekatları, delil olmadan uzun süreli gözaltına alma; bütün
yetişkinler için kimlik kartı taşıma zorunluluğu, ateşli silahların sıkı
kontrolü ve bunlara uymayanların şiddetle cezalandırılması mücadelede
uygulanan tedbirler arasında bulunmaktadır (Hack, 2009; Nagl, 2005: 68).
Hatta bu sert tedbirler zamanın operasyon direktörü tarafından daha
ileriye taşınmış ve sonrasında “Briggs Planı” olarak adlandırılan
uygulamalarla özellikle ormana yakın bölgelerdeki köyler boşaltılmış ve
içinde yaşayan çoğunlukla Çinli nüfus yeniden iskana tabi tutulmuştur.
Yeniden inşa edilen bu köylerde sağlık ve eğitim hizmetleri iyileştirilmiş,
güvenlik genellikle yerli halk tarafından sağlanmış, ayaklanmacı gruplarla
köylüler arasında irtibat koparılarak sızmaların önüne geçilmiş, eleman
kazanma ve lojistik desteğin kesilmesi amaçlanmıştır. Bunun yanında
devriye görevi yapan birliklerin eleman sayısı düşürülmüş, istihbaratla ilgili
birimler kurulmuş ve teröristlerin bulunduğu bölgelerde operasyon yapacak
hareketli birlikler oluşturulmuş (Hack, 2009: 388), gıda kontrolü
uygulanmıştır (Harmon, 1992: 36; Stubbs, 2008: 116).
Göreve Şubat 1952‟de tek yetkili olarak başlayan Templer, “işin ateş
etme kısmı meselenin sadece %25‟ini oluşturuyor, geri kalan %75‟i bu
ülkenin halkını kendi safımıza çekmekte yatıyor.” ifadesiyle mücadelenin
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 119
farklı boyutlarını işaret etmiştir (Boot, 2014: 343). Bu anlamda sosyal,
politik, ekonomik, polis ve askeri tüm alanlarda işbirliği gerçekleştirmenin
önemine vurgu yapılmıştır. Örneğin, güvenlik kuvvetlerine yardımcı olarak
ayaklanmacıların etkisiz hale getirildiği bölgelerde “beyaz alanlar”
oluşturulmuş ve buralarda güvenlik tedbirleri en az düzeyde uygulanırken
olağanüstü tedbirler de kaldırılmıştır (Stubbs, 2008: 123). Bunun yanında
devletin ve örgütün yaptıklarını anlatmak ve halkı etkilemek adına farklı
propaganda teknikleri kullanılmış, el broşürleri dağıtılmış, radyo
programları ve görüntülü medya vasıtalarından istifade edilmiştir. Bu
uygulamalarla devlete yardım edenlerin güvenli ve rahat bir hayata sahip
olacakları düşüncesi halkta oluşturulmuş, teslim olanların sayısı ve
dolayısıyla nitelikli istihbarat artmıştır (Stubbs, 2008: 124; Harmon, 1992:
36-37). Fakat ayaklanmacılarla beraber olanlar ise sert uygulamalara maruz
kalmaya devam etmişlerdir.
Ayaklanmalarda mücadelede stratejik yönetim zafiyeti 1952‟den
sonra giderilmiştir. Bu yıla kadar idari ve operasyon direktörlükleri ayrıyken
sonrasında bu iki görev birleştirilerek bir kişi tarafından yürütülmeye
başlanmıştır (Harmon, 1992: 36-37; Nagl, 2005: 77). Ayrıca mücadelede
görevli tüm birimlerin faaliyetlerinin koordine edilmesini amaçlayan
“Federal Savaş Konseyi”nin kurulmasıyla çabaların birleştirilmesi ve
etkinliğin sağlanması çalışılmıştır. İstihbarat konusuna önem verilmiş,
“Federal Müşterek İstihbarat Danışma Komitesi” kurulmuş ve sivil, asker ya
da polis hangi kaynaktan gelirse gelsin istihbarı bilginin elde edilmesi,
analizi ve dağıtımı görevlerinin koordine edilmesi ve birleştirilmesi
hedeflenmiştir (Boot, 2014: 341; Nagl, 2005: 71-72).
Bunun dışında, askeri anlamda başlatılan yeniliklerden biri
helikopterlerin operasyonlarda tıbbi sebepler dışında etkili olarak
kullanılmaya başlanmasıdır (Nagl, 2005: 99). Ayrıca sahadan bilgi
alabilmek amacıyla “Operasyon Araştırma Timleri” oluşturulmuş, bunlarla
birliklerin raporlarında8 bulunan ham veriler bilimsel yöntemlerle analiz
ederek istatistik verileri oluşturma, olayların muhtemel paternlerini ortaya
çıkarma ve gelecek operasyonlar için alınacak dersleri önermek
hedeflenmiştir. Uygulamaların doğruluğu ve harekatın gidişatı kurulan
birimler vasıtasıyla haber vermeksizin denetlenmiş ve tekrar düzenlenmiştir.
8 Form ZZ adı verilen bu raporlar harekat alanındaki birliklerin karşılaştıkları
durumla ilgili kim, ne, nerede, nasıl gibi sorulara cevap vermektedir (Nagl, 2005:
95-96).
120 | Demir
Ayrıca, uygulama alanında öğrenilenleri güvenlik birimlerine
yaygınlaştırmak adına yapılan bazı faaliyetlerden de bahsedilmelidir.
Bunlardan birisi “Malaya‟daki Anti-Terörist Operasyonların İcrası” başlıklı
dokümanın oluşturularak bütün güvenlik görevlilerine dağıtılmasıdır. Sık
aralıklarla güncellenen bu kitapta harekat alanıyla ilgili son bilgiler yer
almaktadır (Nagl, 2005: 95-97). Bunun yanında, çeşitli eğitim merkezlerinin
açıldığı görülmektedir. “Uzak Doğu Kara Kuvvetleri Eğitim Merkezi (Far
East Land Forces Training Centre/FTC)” ya da askerler arasındaki ismiyle
“Ormanlık Alanda Çatışmalar Okulu (Jungle Warfare School)”, “İstihbarat
(Özel Branş) Okulu”, “Malaya‟da Antiterörist Operasyonların Uygulanması
(The Conduct of Anti-Terrorist Operations in Malaya/ATOM)” bunlar
arasında sayılabilir. Bu eğitim merkezlerinde bölgeye ilk gelenler eğitimden
geçirilmiş, öğrenilen tecrübeler paylaşılmış ve tehlikelere karşı uyarılarak
dikkat edilecek hususlar belirtilmiştir (Stubbs, 2008: 125-126). Sadece
İngiliz birlikleri değil, örneğin İstihbarat Okulu‟nda “Özel Branş” timlerine,
ordudan, polisten ve halktan seçilenlere eğitim verilmiştir (Hack, 2009:
396).
Ayaklanmalarla mücadele literatüründe Birleşik Krallık ordusunun,
özellikle Malaya‟daki tecrübelerinin, öğrenen örgüt özelliklerini taşıdığı
iddia edilmektedir (Nagl, 2005). Bunun temel özellikleri şu faktörlere
dayandırılmaktadır: Gereken en az kuvvet kullanılması, “gönüller ve
zihinler” (hearts and minds) stratejisi, ayaklanmalarla mücadele
operasyonlarının tek elden yönetilmesi, sivil asker işbirliği, siyasi ve askeri
istihbarata önem verilmesi, taktik esnekliktir (Harmon, 1992: 35-36). Siyasi
açıdan, halka daha iyi ve dokunulabilir bir alternatif olan bağımsızlık
vaadinin verilmesinin etkili olduğu (Boot, 2014: 343); askeri anlamda ise
bölge şartlarına göre eğitilmiş askerler, az mevcutlu devriyeler, etkin
istihbarat ağı, hedefin halktan ayrılabilmesi, gıda kontrolü, grupların
iletişiminin engellenmesi, ateş gücünün gerektiğinde kullanılması gibi
faktörlerin sonuca olumlu etki ettiği ifade edilebilir. Ayrıca mücadelede
yerel halktan faydalanıldığı, devriye görevi yapan birliklere rehberler,
tercümanlar ve Malaya‟lı polis ve askerlerin eşlik ettiği eklenmelidir
(Harmon, 1992: 36).
Tam bu noktada, Strachan (2007: 8)‟ın da vurguladığı gibi,
“gönülleri ve zihinleri kazanma” stratejisinin, halka sadece iyi davranmak
anlamına gelmediği belirtilmelidir. Bu stratejide otoriteye vurgu yapılır ve
gerektiğinde devletin gücünün gösterilmesi önerilir. Siyasal ve sosyal
reformlar ise bu stratejiyle beraber uygulanır. Halkın gönlünün kazanılması,
ayaklanmaların bastırılmasında gösterilecek başarıyla halkın çıkarları
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 121
arasında ilişki olduğunun gösterilmesiyle; zihninin kazanılması ise, devletin
gücünün onları koruyabileceği ve buna direnmenin mantıksız olduğu
yönünde ikna edilmeleriyle gerçekleşir (Dixon, 2009: 365). Dolayısıyla
halkın rızasını, saygısı, hoşgörüsünü ya da korkusunu kazanmak için ödün
vermekten çok, otorite ve şiddetin kullanıldığı, Birleşik Krallık‟ın
başarısının altında yatanın bu olduğu iddia edilmektedir. Malaya ve Kenya
tecrübelerinin, ayaklanmalarla mücadele operasyonlarının sadece hukuk
kuralları içinde kalarak başarılmasının mümkün olamayacağını gösterdiği,
bu operasyonlardaki başarının altında yatan temel faktörlerin güç kullanma
ve “böl ve yönet” stratejisi olduğu iddia edilmektedir (Dixon, 2009: 371;
Strachan, 2007: 10-11).
Birleşik Krallık‟ın Malaya‟daki operasyonlarda başarılı olduğu kabul
edilse de bunu hepsine genellemek mümkün değildir. Çünkü her olay
kendine has koşullara sahiptir. Örneğin, Kuzey İrlanda tecrübesi ilk başlarda
hatalarla doludur. Bunlardan birkaçı operasyonun başlarında oldukça taraflı
olan yerel polis kuvvetlerine güvenilmesi, yargısız göz altına alma ve infaz,
yetersiz istihbarat, büyük askeri birliklerle arama tarama faaliyetleri olarak
sayılabilir (Kiszely, 2006: 18; Thornton, 2007). Ancak silahlı çatışmaların
azalmaya başlamasıyla beraber ordunun yanlışlarını düzelttiği, asker ve
polisin etkili olarak koordinasyona başladığı görülmektedir. Bu noktadan
sonra müşterek operasyonlar planlanmış, rutin faaliyetlerden vazgeçilmiş,
taktiksel değişim ve gelişim sağlanmış, özellikle keşif ve keşfe karşı koyma,
patlayıcılara karşı müdahale ve kamu düzeninin sağlanmasına yönelik
operasyonlar daha profesyonel şekilde yapılmaya başlanmıştır (Alderson,
2010: 38).
Irak‟da yapılan mücadeleyi de başarılı olarak görmek çok güçtür.
Üstelik Birleşik Krallık sorumluluk alanına bırakılan Irak‟ın güneyinin,
ülkenin diğer bölgelerine göre daha sakin bir görüntü vermesine rağmen
ordu operasyonlarda başarıya ulaşamamıştır. Bunun en önemli
sebeplerinden birisi olarak, Irak‟ın başarısız devlet yapısına sahip olması
nedeniyle kurumların hiçbirinin etkili çalışmaması gösterilmektedir.
Dolayısıyla ordu hemen her alanda yeniden yapılandırma faaliyetlerine
girişmiş, fakat yetersiz kalmıştır. Irak‟a gelen birliklerin bölge halkını ve
kültürünü hiç tanımaması ise bu nedene etkide bulunmuş ve sonuçlarını
ağırlaştırmıştır. Başka bir sebep ise ayaklanmaların değişen yapısına
ordunun ayak uyduramaması olarak gösterilmektedir. Irak‟da Britanya
ordusu hazırlıklı olmadığı şehir savaşlarına itilmiş, ideolojik olarak ise sol
ideolojinin yerine etnisite ve dini motivasyonlu gruplarla mücadele etmeye
başlamıştır (Chin, 2008: 121-122). Güvenlik sorunlarının büyüklüğüne
122 | Demir
rağmen yeterli kuvvet bulunmaması ise suç oranlarının artmasına ve
silahların toplanamamasına neden olmuş, Irak ordusunun dağıtılması ve
polisin yetersizliğinin birleşmesi bu sorunların artmasına katkıda bulunmuş,
halk kendi güvenliğini sağlamaya çalışmıştır. Dolayısıyla güvenlik alanı
azamanla Birleşik Krallık‟ın kontrolünden çıkmıştır (Chin, 2008: 128-131).
Birleşik Krallık ordusunun en önemli askeri deneyimi düzensiz savaş
üzerine olmasına rağmen 1961‟e kadar Harp Okulu müfredatında geleneksel
olmayan savaşla ilgili bir husus olmadığı iddia edilmektedir (Harmon, 1992:
35). Ayrıca bu tecrübesini ayaklanmaların bastırılması doktrini şeklinde geç
formüle ettiği dikkat çekmektedir. Ancak 1990‟larda yazılı metinlere
yansımaya başlayan bu doktrinin, nokta operasyonları şeklinde minimum
kuvvet kullanılması, sivil-asker işbirliği, istihbarat ve taktik esneklik gibi
dört karakteristiğe sahip olduğu ifade edilmelidir (Alderson, 2010: 28).
İngiliz ayaklanmalarla mücadele talimnamesi kuvvet kullanmanın
gerekliliğine vurgu yapmasına rağmen, bunun ancak amacın erişilmesine
kadar kullanılmasına izin verir, daha fazlasını gereksiz bulur. Yeterince
kuvvet kullanılmaması ile fazla kuvvet kullanılması eşit derecede yanlış
görülür (British Army Field Manual, 2009: 3-13). Kuvvet, ancak bozulan
düzeni yerine getirecek kadar gereklidir. Burada vurgulanması gerek
konulardan biri İngilizlerin olaya sadece kuvvet kullanılması gözüyle
bakmadıkları, yürütülen mücadelenin her yönünde kararlılık gösterilmesine
inanmalarıdır.
Genel olarak Birleşik Krallık‟ın ayaklanmalarla mücadele
anlayışının iki İngiliz generalinin düşüncelerinden etkilendiği söylenmelidir.
Bunlardan biri olan Robert Thompson (1987: 50-58) beş ilke öne sürmüştür.
Birincisi, bağımsızlık ve özgürlük gibi açık bir politik hedefin olmasıdır.
İkincisi, hükûmet ne kadar baskı altında kalsa da yasaların dışına
çıkmamalıdır. Diğer ilke, ayaklanmalarla mücadelede politik, ekonomik,
idari ve güvenlik hususlarının koordine edildiği kapsamlı bir planın
olmasıdır. Dördüncüsü, ayaklanmalarda öncelik silahlı unsurlar ile
savaşmak değil, hareketin dayandığı politik altyapının etkisiz hale
getirilmesidir. Son ilke ise, güvenli üs bölgeleri tesis edilmesidir. Bunun
üzerine eğitimi ekleyen Frank Kitson (1991: 165-167) ise askerlerin
ayaklanmalarla mücadelede başarılı olması için çok farklı bilgi ve
yeteneklere sahip olması gerektiğini belirtmiş ve bunu gerçekleştirmek için
de öğrenmenin önemine vurgu yapmıştır.
Bu hususların Birleşik Krallık‟ın ayaklanmalarla mücadeleyle ilgili
son talimnamesinde etkileri açıkça görülmektedir. Bunlara ek olarak, insan
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 123
doğasının ve sosyal yapının anlaşılmasına, istihbarata ve özellikle harekat
sırasında öğrenme ve uyum sağlamanın gerekliliğini işaret edilmiştir
(British Army Field Manual, 2009: 3-18-20).
ABD Örneği
Günümüzde ayaklanmalarla mücadele harekatlarında askerleri en
fazla görev alan ABD‟nin ilk öğrenme tecrübelerinden birini Filipinler‟de
yaşadığı söylenebilir. Özellikle genç siyasiler ve alandaki askerlerin
görüşünün alınarak mücadele stratejisinin belirlendiği Filipinler başlangıç
için iyi bir örnek görüntüsü vermektedir. ABD‟nin, burada öğrendikleri
istihbarat, psikolojik savaş ve küçük birlik operasyonlarının önemi olarak
özetlenmektedir (Harmon, 1992: 41).
ABD‟nin bundan daha uzun süren ve sonucu başarısızlıkla biten
diğer tecrübesi Vietnam‟da yaşanmıştır. Vietnam‟daki ayaklanmaya bir an
önce bastırılması gereken askeri bir sorun olarak yaklaşan ABD, “araştır ve
yok et” mantığıyla hareket etmiştir. Sivil asker işbirliğinin yeterince
sağlanamaması ayaklanmanın politik, ekonomik ve psikolojik yönlerinin
ihmal edilmesine neden olmuştur. Başka bir sorun ise operasyonlarda
görevli alt birimlerin alanda yaşadıklarını üst makamlara iletmelerinde
yaşanan problemden kaynaklanmış, harekât sahasını tam kavrayamamış üst
komutanlığın operasyonel gerçeklerle örtüşmeyen emirler verdiği
görülmüştür. Diğer bir sorun ise Amerikan ordusunun gündüz operasyonlara
çıkması ve geceleri korunaklı üs bölgeleri/kışlalarına çekilmesidir. Bu
taktik, iki açıdan olumsuz sonuçlanmıştır. Birincisi, ordunun halkla arasına
duvarlar örmesi ayaklanmalarda en önemli faktörlerden biri olan toplum
desteğinin kaybolmasına neden olmuştur. Diğeri ise geceleri inisiyatif
ayaklanmacılara geçmiştir. Böylelikle, ayaklanmacılar halk üzerinde etkili
olabilmişler ve kışlalarına çekilen askerlere gerek üs bölgelerinde gerekse
kışlalarından çıktıktan sonra sürpriz saldırılar yapabilmişlerdir (Dunn,
2011).
Malaya‟da başarılı olan ve Amerika‟nın Vietnam‟da uyguladığı
yeniden iskan politikası (strategic hamlets) ise beklenenin aksine olumsuz
sonuçlar doğurmuştur. Bunun temel sebepleri arasında Vietnam halkının
toplumcu yaşamı benimsemiş olmaları nedeniyle akrabalık ilişkilerine önem
vermeleri, hatta köylerin ekonomik ve güvenlikle ilgili meselelerde
ortaklaşa karar almaları gibi geleneklerinin bulunması yer almaktadır (Polk,
2008: 151). Yıllardır içinde yaşadıkları fiziki ve kültürel ortamın bozulması
onların saldırganlığını artırmış, ideolojik düşüncelerin de yardımıyla gruplar
124 | Demir
ayrılmaya ve radikalleşmeye başlamıştır. Ayrıca Malaya‟nın aksine
Vietnam‟da bu strateji daha hızlı yürütülmeye çalışıldığından yeniden iskan
bölgelerinin güvenliği sağlanamadan ilerlenmiş ve bu durum halkın
ayaklanmacıların kucağına düşmelerine neden olmuştur (Harmon, 1992:
39).
Bunun yanında, Vietnam‟da taktik anlamda bazı yeniliklerin
getirildiği de ifade edilmelidir. Bunlardan birisi helikopterlerin bu tip
operasyonlarda kullanımının yaygınlaşmasıdır. Ayrıca, piyade taburlarının
yapılarında değişiklik yapılarak dört bölüklü hale getirilmiş, bunlardan birisi
üs bölgesinin emniyetini alırken diğer üçü operasyonel faaliyetlerle meşgul
olmuştur (Nagl, 2005: 199).
Öte yandan, ABD‟nin bu tecrübelerini günümüz problemli alanları
olan Afganistan ve Irak‟a tam olarak transfer ettiği söylenemez. Hatta
Afganistan‟ın işgalinden 2006‟lara kadar sorunun doğasının dahi tam
anlaşılamadığı, sadece güvenlik sorunu olarak görüldüğü, politik, sosyal ve
ekonomik problemlerin farkına varılmadığı iddia edilmektedir (Marston,
2008). Afganistan‟da ayaklanmalarla mücadele harekatı çok uluslu olarak
ve NATO‟nun komutasında yürütülmektedir. Buraya birlik ya da personel
gönderen ülkelerin görevlileri arasındaki koordinasyon eksikliği çabaların
birleştirilmesini engellemiş; Afgan ulusal politikasındaki belirsizlikler,
yönetim kademelerindeki yolsuzluklar ve istikrarsız devlet yapısı
çözümsüzlüğe katkıda bulunmuştur (Farrell ve Gordon, 2009: 683).
Afganistan gibi hasmın kesin yenilgisiyle sonuçlanan bir savaşla
başlayan Irak müdahalesinde yaşananlar farklı değildir. Bölge halkının
tanınmaması ve bunlar içinde var olan mezhepsel farklılıklarının
bilinmemesi ve bunlara dikkat edilmemesinin harekat başlarken en önemli
sorunlar olduğu rahatlıkla söylenebilir (Malkasian, 2008: 241). Amerikan
askerlerinin savaş sonrasında ortaya çıkan ayaklanma hareketlerini büyük
birlikler halinde ve ateş gücünü yoğun olarak kullanarak bastırmaya
çalışması yeni mağduriyetler ortaya çıkararak faal silahlı örgütlerin
tabanının genişlemesine katkıda bulunmuştur (Malkasian, 2008: 243).
Askerlerin beklenmeyen durumlara karşı iyi eğitilmediği iddia edilmekte ve
buna rağmen personel rotasyonunun çok sık yapıldığı, deneyimsiz
personelin sahada aynı sorunlarla karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir.9
ABD, ayaklanmaların şiddeti artarken yerel idari ve güvenlik birimlerini
inşa edip eğiterek süratle Irak‟dan çıkmayı hedeflemiştir. Fakat bu durum
9 Bir iddiaya göre subayların meslek hayatının ancak % 30‟u alanda, kalan bölümü
ise okullarda ya da karargahlarda geçmektedir (Boot, 2005: 109).
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 125
otorite boşluğu doğurmuş, yerel silahlı unsurlar kendi egemenlik alanlarını
yaratmışlar, yerli halk da hayatta kalabilmek için ayaklanmacılara ve
teröristlere destek vermiştir (Burton ve Nagl, 2008: 322-323).
Ancak 30 Kasım 2005‟de açıklanan “Irak‟da Zafer İçin Ulusal
Strateji” ile değişimin başladığı görülmektedir. ABD, bundan sonra, temizle
(clear), tut (hold) ve inşa et (build) olarak formüle edilebilecek stratejisini
alanda uygulamaya başlamıştır (The White House, 2005). Bu statejinin
gereği, öncelikle saldırgan hareket edilerek ayaklanmacılar etkisiz hale
getirilir ve ellerindeki bölgeler kurtarılır. Sonrasında temizlenen bölgelerde
Irak‟ın yerel güvenlik birimlerinin kontrolü sağlanır. Son olarak bu
bölgelerdeki kurumlar yeniden yapılandırılır ve sivil toplum inşa edilir
(Burton ve Nagl, 2008: 308). Fransızların “yağ damlası” metodundan
esinlenen bu strateji sahaya temel önermesinden uzaklaşarak yüksek ateş
gücüyle askeri operasyonların artırılması şeklinde yansımış ve
operasyonların başarısızlığına katkıda bulunmuştur.
Asıl değişimin, 2007‟den sonra Orgeneral David Petraeus‟un görevi
devralmasıyla yaşandığı ifade edilmelidir. Bu noktadan sonra stratejinin
temeli Irak halkının korunması yönünde değiştirilmiştir (Ricks, 2009: 133).
Amerikan askerleri halktan izole edildikleri büyük üslerden çıkarılarak
halkın yoğun yaşadığı merkezlerdeki daha küçük güvenlik istasyonlarına
yerleştirilmiştir. Devriyeler de geçmişte yapılan araçla devriyelerden yaya
devriyeye dönüştürülmüş ve görev yapılan yerlerde halka beraber askerlerin
konuşlanması sağlanmış, mahalleler ve yaşayanları ile iletişim günlük
hayatın gereği haline getirilmiştir (Ricks, 2009: 141). Önceleri yaya
birliklere yönelik saldırıların ve can kayıplarının arttığı görülse de zamanla
bu eğilim tersine dönmüş, örgütler ve muhtemel eylemleri hakkında daha
doğru bilgi alınmaya başlanmıştır (Boot, 2014: 481-482).
Ayrıca operasyonların etkililiğini artırmak ve sivillerle askerler
arasında komuta birliğinin sağlanması amacıyla faaliyetler merkezden
koordine ve senkronize edilmiştir (Burton ve Nagl, 2008; Ricks, 2009: 201).
Mezhep çatışmaların önüne geçmek için ise şehirlerde beton bariyerlerle
güvenli bölgeler inşa edilmiş, girişlerde kontrol noktaları oluşturulmuş ve
bu bölgeler içinde yaya devriyelerin sayısı artırılmıştır. Bu uygulama halkın
birbirinden ayrıldığı ve devlet eliyle ayrımcılık yapıldığı iddialarına yol
açmasına rağmen, güvenliğin alınmasına katkı sağlamıştır (Ricks, 2009:
173).
Bilginin paylaşılması kapsamında, Irak‟ta görevlendirilen Tugay,
Alay ve Tabur komutanları bölge şartları, güncel tehdit durumu ve istihbarat
126 | Demir
ile ilgili bilgilendirmek amacıyla Bağdat‟ın kuzeyinde Taji‟de kurulan
eğitim merkezinde (Phoenix Academy), bunun kapanmasından sonra ise
farklı isim ve merkezlerde Irak ve ABD‟de eğitime tabi tutulmuşlardır
(Malkasian, 2008: 252). Operasyonları yapan ya da halkla hemen her gün
karşılaşanın en alt seviyedeki askerler olduğu düşüncesinden hareketle bu
seviyedeki askerlerin eğitimine önem verilmiş (Petraeus, 2006: 2-12), halkın
güvenliğini sağlamanın öncelikli olduğu ve hiçbir şekilde kötü
davranılmayacağı bu dokümanlarda vurgulanmıştır (Malkasian, 2008: 252).
Irak‟da yürütülen mücadelede önemli dersler alınmıştır. Bunlardan
en önemlisi askeri önlemlerin hiçbir zaman sorunu çözebilecek tek yöntem
olarak düşünülmemesi; ayaklanmalarla mücadelenin politik, ekonomik,
eğitim ve diplomasi yönlerinin ihmal edilmemesi gerekliliğidir. İşgalci
kuvvetler ne amaçla orada bulunursa bulunsunlar dışarıdan gelmişlerdir, bu
toplumların kültürlerine yabancıdırlar ve hatta düşman olarak
görülmektedirler. Bu sebeple işgal uzun sürmemeli, bölge halkı kendi
sorunlarını kendilerinin tanımlamalarını ve güvenliklerini kendilerinin
alması konusunda eğitilmelidir. Operasyonların istihbarat ve hedef temelli
yapılması ve sonrasında etkilenen halka ne yapıldığını ve neden yapıldığı
anlatılmalıdır (Petraeus, 2006). Ayaklanmalarla mücadelenin ağırlıkla bilgi
savaşı olduğunu ifade eden Petraeus medyanın etkili olarak kullanılmasına
gayret etmiş, ast komutanlarını da bu konuda teşvik etmiştir (Ricks, 2009:
133).
Aslında Irak‟da yaşanan sorunların öncülleri Vietnam‟da
görülmesine ve kabul edilmesine rağmen rağmen siyasi ve askeri karar
vericilerin bunları ortadan kaldırmak için önemli bir konsept değişimine
gitmemesi dikkat çekicidir (Downie, 1998: 72). Her ne kadar çeşitli resmi
dokümanlarda ve özellikle ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2001‟de
yayımlanan stratejik hedefler ve potansiyel askeri tehditlerin tanımlandığı
raporlarda, kuvvet dönüşümünün ordunun yeni stratejik yaklaşımının
kalbinde olduğu iddia edilse de (Quadrennial Defense Review, 2001;
Sullivan ve Harper, 1997: 28-31), ordular sahada yaşadıkları değişime hızlı
tepki verememişlerdir.
Öğrenmeyi tetikleyecek değişim, öncelikle karşılaşılan problemin
tanımlanmasıyla başlar, süreç içerisinde tıkanıklık olmaması durumunda
kuram ve doktrin çalışmalarıyla çalışmalarla devam eder ve operasyonel
faaliyetlere yansır. Bu anlamda Irak örneğinde ancak 2004‟lerde bu uyanışın
başladığı görülmektedir. Askeri dergilere dikkat edildiğinde bunun delilleri
görülecektir. Military Review dergisinde ayaklanmalarla mücadeleyle ilgili
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 127
2004‟de dokuz makale yayınlanırken, 2005‟de bu sayı 29‟a çıkmış;
Parameters ise aynı konuyla ilgili 2004‟de üç, 2005‟de 11 makale
yayımlanmıştır (Ucko, 2008). Bunlar Irak‟taki sorunun ayaklanma formuna
dönüştüğünün geç idrak edilmesine örnek oluşturur.
ABD‟de geleneksel savaş dışında çatışmalarla ilgili hazırlanan ilk
talimname Deniz Piyadeleri tarafından kaleme alınan 1940 tarihli Small
Wars Manual olmuş, bunu 1962‟de yayımlanan Operations Against
Guerilla Forces takip etmiş, aynı yıl yayımlanan bir başka talimnamede
(Field Service Regulations: Operations) ise “düzensiz savaş” ile ilgili iki
bölüme yer verilmiştir. Bundan beş yıl sonra “Karşı-gerilla Operasyonları”
(Counterguerilla Operations) adlı bir talimname yayınlanmıştır. Sonrasında
düşük yoğunluklu çatışma Amerikan ordusunun ilgi alanına girmiş ve
yaklaşık 20 yıl sonra “Düşük Yoğunluklu Çatışma” (Low Intensity Conflict)
adıyla bir talimname yayımlanmış, 1986‟da ise “Düşük Yoğunluklu
Çatışma Merkezi” kurulmuştur (Ucko, 2009: 32). Amerikan ordusunun,
“Ayaklanmalarla Mücadele” adlı talimnamesi ise ancak 2006‟da
yayımlayabilmiştir. Eski Fransız subaylarından David Galula‟nın eserlerinin
etkisinin hissedildiği bu talimname Orgeneral Petraeus ve ekibi tarafından
keleme alınmıştır. Talimnamede, ayaklanmalarla mücadelede halkın
kazanılmasının esas olduğu defalarca vurgulanmış ve askeri örgütlerde
öğrenmenin gerekliliği işaret edilmiştir (Counterinsurgency, 2006). Nitekim
bundan sonra Irak‟a görevlendirilen Petraeus bu talimnamenin ana fikrini
önceki satırlarda belirtildiği şekilde sahada uygulamıştır.
Amerikan askeri okullarında 1960‟larda ayaklanma ile ilgili dersler
olsa da bunların derinliğinin olmadığı, 1976‟larda dahi bu konudaki en
önemli isimlerin dahi anılmadığı dikkat çekmektedir (Harmon, 1992: 40).
Harp Akademisi‟nde verilen derslerin 2006‟da sadece % 6,2‟si, toplam ders
saatinin ise % 4,8‟i doğrudan ayaklanmalarla mücadeleyle ilgili olması ilgi
çekicidir (Ucko, 2008: 301). Harp Okulu‟ndaki durum ise çok farklı
değildir. Okulun dört yıllık müfredatında ancak dört seçmeli derste
doğrudan ayaklanmalarla ilgili konulara değinildiği görülmüştür (United
States Military Academy, 2016).
Amerikan ordusunun ayaklanmalarla mücadele yaşadığı
başarısızlıklara rağmen uzun süre değişime direnmesinin altında geleneksel
savaşlarda elde ettiği başarılar ile silah, teçhizat ve teknoloji olarak rekabet
edilemez bir güç olmasının etkisi vardır. Ayrıca ordunun karşı karşıya
kaldığı her hasmı güç kullanarak etkisiz hale getirme kültürüne sahip olması
bu faktörleri güçlendirici yönde etkide bulunmuştur.
128 | Demir
Sonuç
Güncel güvenlik ortamının farklı ve daha önce bu sıklıkla
rastlanmayan tehdit aktörleriyle işgal edilmiş olması askeri örgütlerin
yeteneklerinin geliştirilmesini gerektirmekte ve bu tehditlerin değişim hızı
orduların hazırlık süresini kısaltmaktadır. Bunlardan en sık rastlananlardan
biri haline gelen terör örgütleri devletlerin silahlı kuvvetlerine göre daha
küçük yapılara sahip olduklarından çevrelerinde yaşanan değişikliklere hızla
cevap verebilmekte, yapılarında, eylem ve söylemlerinde değişime giderek
hayatta kalmaya çalışmaktadırlar (Demir, 2008). Bu gibi değişimler askeri
örgütlerin de süratle çevrelerine uyum sağlamalarına ve yeteneklerini
artırmalarına ihtiyaç doğurmaktadır.
Ayaklanmacıların hızlıca taktik ve tekniklerini değiştirdiği bir
ortamda askeri örgütlerin buna uyum sağlaması ve başarılı olmak için öne
geçmesi şarttır. Bu nedenle, öncelikle askerlerin ayaklanmanın doğasını ve
temel özelliklerini tarihten alınan örneklerle anlamaları sağlanmalıdır.
Sonrasında sahada karşılaşılan sorun ve edinilen tecrübelerle ilgili
bilgilendirme/yetenek kazandırma üzerinde durulmalıdır. Fakat bu bilgi ve
yetenekler bile sahada karşılaşılan değişime cevap vermede yeterli
olamayabilecektir. Özellikle halkla iç içe olan ve çatışmalarla doğrudan
karşılaşan birlikler gelişen duruma göre inisiyatif alıp anında cevap
verebilmeli, uyum sağlamalıdır.
İşte tam bu noktada öğrenmenin önemi ortaya çıkar. Öğrenmek bir
noktada unutmak ile eş anlamlıdır. Yapılan işleri daha iyi yapmak başarıyı
getirmez. Aksine örgütlerin etkisizleşmesine neden olabilir. Ancak bu
faaliyetler gelecekteki tehdit ortamını hedeflediği takdirde askeri örgütler
ayakta kalabilirler (Sullivan ve Harper, 1997: 47). Dolayısıyla eski
geleneklere ve taktiklere bağlı kalınırsa ve bunların geçmişte başarı getirdiği
sürekli tekrarlanıp durulursa o zaman yenilikçilik yapmak zorlaşır.
Geleneksel olmayan savaşlarla ilgili taktik ve strateji geliştirilmesi
geleneksel savaşlara değil tarihteki benzer çatışmalarda elde edilen
tecrübelere dayanmalıdır. Bu çalışmada incelenen örneklerde görülebileceği
gibi askeri örgütlerdeki değişim çoğunlukla kendi içlerinden başlamaktadır.
Dolayısıyla günümüzdeki askeri liderlerin öngörülenlere değil, önceden
tahmin edilemeyen görevlere hazır olması gerekir. Bu da onların yönetim,
tarih, siyaset, psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve ekonomi gibi alanlarda
bilgi sahibi olmalarını gerektirir. Fransız Generali Lyautey “sadece asker
olan kişi kötü bir askerdir”, iyi bir asker “her şeye karşı açık fikirli olan bir
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 129
insandır” ifadeleriyle kendini yetiştiren askerlerin özellikle bu mücadeledeki
önemini çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır (Boot, 2014: 162).
Kaynakça
Alderson, A. (2010). Britain, (iç.) T. Rid ve & T. Keaney (ed.),
Understanding Counterinsurgency: Doctrine, Operations, and
Challenges (ss. 28-45), London: Routledge.
Avant, D.D. (1991). The Institutional Sources of Military Doctrine: The
United States in Vietnam and Britain in the Boer War and Malaya,
(yayımlanmamış doktora tezi) San Diego: Kaliforniya Üniversitesi.
Boot, M. (2005). The Struggle to Transform the Military, Foreign Affairs,
84(2), 103-118.
Boot, M. (2014). Görünmeyen Ordular: Gerilla Tarihi, (çev. Fethi Aytuna),
İstanbul: İnkılap Kitabevi.
British Army Field Manual Volume 1 Part 10: Countering Insurgency.
(2009).
Burton, B. ve Nagl, J. (2008). Learning as we go: the US army adapts to
counterinsurgency in Iraq, July 2004–December 2006, Small Wars &
Insurgencies, 19(3), 303-327.
Chin, W. (2008). Why Did It All Go Wrong? Reassessing British
Counterinsurgency in Iraq, Strategic Studies Quarterly, 119-135.
Damanpour, F. (1991). Organizational Innovation: A Meta-Analysis of
Effects of Determinants and Moderators, Academy of Management,
34(3), 555-590.
Davidson, J. (2010). Lifting the Fog of Peace: How Americans Learned to
Fight Modern War, Michigan: The University of Michigan Press.
Demir, C.K. (2008). “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında
PKK”, Uluslararası İlişkiler, 5(19), 57-88.
Dixon, P. (2009). „Hearts and Minds‟? British Counter-Insurgency from
Malaya to Iraq, The Journal of Strategic Studies, 32(3), 353-381.
Downie, R.D. (1998). Learning From Conflict: The U.S. Military in
Vietnam, El Salvador, and the Drug War, London: Westport
Connecticut.
Dunn, P. M.(2011). The American Army: the Vietnam War, 1965-1973, I.
W. Beckett ve J. Pimlott (ed.), Counter-Insurgency: Lessons from
History, Barnsley: Pen & Sword Books.
Farrell, T. (2008). The Dynamics of British Military Transformation,
International Affairs, 84(4), 777-807.
130 | Demir
Farrell, T. (2010). Improving in War: Military Adaptation and the British in
Helmand, 2006-2009”, The Journal of Strategic Studies, 33(4), 567-
594.
Farrell, T. ve Gordon, S. (2009). COIN Machine: The British Military in
Afghanistan, Orbis, 665-683.
Grissom, A. (2006). The Future of Military Innovation Studies, Journal of
Strategic Studies, 29(5), 905-934.
Haas, E. (1991). Collective Learning: Some Theoretical Speculations, (iç.)
George Breslauer ve Philip Tetlock (ed.), Learning in U.S. and Soviet
Foreign Policy (ss. 62-99), Columbia: Westwiev Press.
Hack, K. (2009). The Malayan Emergency as Counter-Insurgency
Paradigm, The Journal of Strategic Studies, 32(3), 383-414.
Hage, J.T. (1999). Organizational Innovation and Organizational Change,
Annual Review of Sociology, 25, 597-622.
Harmon, C. (1992). Illustrations of “Learning” in Counterinsurgency,
Comparative Strategy, 11(1), 29-48.
Hoffman, B. (2006). Inside Terrorism, New York: Columbia University
Press.
Huntington, S.P. (1957). The Soldier and the State, Cambridge: Harvard
University Press.
Kier, Elizabeth. (1993). Culture and Military Doctrine: France between the
Wars, International Security, 19(4).
Kiszely, J. (2006). Learning About Counter-Insurgency, RUSI Journal, 16-
21.
Kitson, F. (1991). Low Intensity Operations: Subversion, Insurgency,
Peace-keeping, Londra: Faber and Faber.
Luttwak, E. (1984). The Pentagon and the Art of War: The Question of
Military Reform, New York: Simon and Schuster.
Malkasian, C. (2008). Counteinsurgency in Iraq: May 2003-January 2007,
(iç.) D. Marston ve C. Malkasian (ed.), Counterinsurgency in Modern
Warfare (ss. 241-259), New York: Osprey.
Marston, D. (2008). Lessons in the 21st Century Counterinsurgency:
Afghanistan 2001-2007, D.Marston ve C.Malkasian (ed.),
Counterinsurgency in Modern Warfare (ss. 220-240), New York:
Osprey.
Merom, G. (2003). How Democracies Lose Small Wars, New York:
Cambridge University Press.
Murray, W. (2011). Military Adaptation in War, New York: Cambridge
University Press.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 131
Nagl, J. (2005). Learning to Eat Soup with a Knife: Counterinsurgency
Lessons from Malaya and Vietnam, Chicago: University of Chicago
Press.
Ouellet, E. ve Pahlavi P.C. (2011). Institutional Analysis and Irregular
Warfare: A Case Study of the French Army in Algeria, Journal of
Strategic Studies, 34(6), 799-824.
Petraeus, D. (2006). Learning Counterinsurgency: Observations from
Soldiering in Iraq, Military Review, 2-12.
Polk, W.R. (2008). Violent Politics, New York: Harper Perennial.
Porch, D. (2008). French Imperial Warfare 1945-62, (iç.) D. Marston ve C.
Malkasian (ed.), Counterinsurgency in Modern Warfare (ss. 91-112),
New York: Osprey, 91-112.
Posen, B.R. (1984). The Sources of Military Doctrine: France, Britain, and
Germany between the World Wars, Ithaca: Cornell University Press.
Quadrennial Defense Review Report. (2001). http://archieve.defense.gov
/pubs/ qdr2001.pdf.
Resolutions Adopted on the Reports of the First Committee. (19 Aralık
1960).
http://www.un.org/french/documents/view_doc.asp?symbol=A/RES/1
573(XV)&TYPE=&referer=/french/&Lang=E.
Ricks, T.E. (2009). The Gamble, New York: The Penguin Press.
Rosen, S.P. (1991). Winning the Next War: Innovation and the Modern
Military, Ithaca: Cornell University Press.
Sagan, S.D. (1986). 1914 Revisited, International Security, 11(2), 151-175.
Scheipers, S. (2014). Counterinsurgency or irregular warfare?
Historiography and the study of „small wars‟, Small Wars &
Insurgencies, 25(5-6), 879-899.
Senge, P.M. (1990). The Fifth Discipline: The Art and Practice of the
Learning Organization, New York: Currency Doubleday.
Snyder, J.L. (1984) Ideology of the Offensive: Military Decision-Making
and the Disasters of 1914, Ithaca: Cornell University Press.
Strachan, H. (2007). British Counter-Insurgency from Malaya to Iraq”,
Royal United Services Institute Journal, 152(6), 8-11.
Sullivan G.R. ve Harper M.V. (1997). Umut Bir Yöntem Olamaz, (çev. A.B.
Dicleli), İstanbul: Boyner Holding Yayınları.
The White House, President Outlines Strategy for Victory in Iraq, 30 Kasım
2005, https://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/
2005 /11/20051130-2.html.
132 | Demir
Thornton, T.P. (1964). Terror as a Weapon of Political Agitation, (iç.)
Herry Eckstein (ed.), Internal War: Problems and Approaches, New
York: The Free Press.
Thornton, R. (2007). Getting it Wrong: The Crucial Mistakes Made in the
Early Months of the British Army‟s Deployment to Northern Ireland-
August 1969 to March 1972, The Journal of Strategic Studies, 31(1),
73-107.
Thompson, R. (1987). Defeating Communist Insurgency, Hampshire:
Macmillan Press.
Ucko, D. (2008). Innovation or Inertia: The U.S. Military and the Learning
of Counterinsurgency, Orbis, 52(2), 290-310.
Ucko, D. (2009). The New Counterinsurgency Era: Transforming the U.S.
Military for Modern Wars, Washington: Georgetown University
Press.
United States Military Academy West Point Course Catalog. (2016).
http://www.westpoint.edu/curriculum/SiteAssets/SitePages/Course%2
0Catalog/RedBook_GY2017_20150501.pdf.
Van Evera, S. (1984). The Cult of the Offensive and the Origins of th First
World War, International Security, 9(1). 58-107.
Zisk, K.M. (1993). Engaging the Enemy: Organization Theory and Soviet
Military Innovation, 1955-1991, Princeton: Princeton University
Press.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 133
Extended Summary
Learning Military Organizations from Counterinsurgency to
Counterterrorism
According to Carl von Clausewitz, the father of modern military
thought, military learning and military change were a simple matter: “If, in
warfare, a certain means turns out to be highly effective, it will be used
again; it will be copied by others and become fashionable; and so, backed
by experience, it passes into general use and is included in theory.” In other
words, if something works, militaries will change their doctrine and their
practice accordingly (Davidson, 2010: 9). So, it can be assumed that
military transformation is a matter that continues incremental and
continuously.
The existential purpose of military is to defend its citizens against
apparent and possible threats, and to neutralize adversaries. In order to attain
this, the armies have to be capable in terms of quantity and quality not only
for today‟s threat environment but also for the future. However, modern
armies mostly encounter unconventional security threats such as terrorism,
and transnational organized crime rather than conventional ones in
contemporary security environment. Particularly, the failed or collapsed
states, which are not exceptional after the end of Cold War, endanger
international security environment as well. Multinational peace operations
with involvement of armies have been mounted as a result of these threats.
Since armies have been established and prepared for conventional armed
conflicts, the changing security environment engenders serious challenges
for their organizational structure, mission, and threat perception as well. For
this reason, the military must monitor and analyze opportunities and risks
emanating from its environment, and develop, adapt, and innovate itself for
operational success.
The main purpose of this study is to scrutinize the features of
learning military organizations and how it can be possible to transform the
military organization to a learning one in order to respond unexpected needs
and unconventional threats. The literature on military‟s learning is multi-
disciplined such as organization and management, international relations,
and sociology. Although each of them approaches the problem with its own
methodology and concepts, the international relations perspective has been
selected in order to reach the study‟s aims.
134 | Demir
Learning in Military Organizations
Downie (1998: 29) states that the sources of change and innovation
in military doctrine can be gathered in three categories in the international
relations theory. The first group of theorists argues that doctrinal change
occurs when a civilian leadership exerts external pressure on the military
They believe that the military doesn‟t innovate or change doctrine on its
own because militaries are large, specialized, hierarchical organizations in
which each armed service pursues its organizational interests and seeks to
maximize its budget, institutional prestige, and autonomy from external
control; this situation forces political leaderships to pressure military
organizations to innovate in military issues (Posen, 1984; Van Evera, 1984;
Sagan, 1986; Snyder, 1984).
The second group holds that military institutions can produce
doctrinal innovation, and view military institutions as the source of doctrinal
change (Huntington, 1957; Rosen, 1991; Avant, 1991). Huntington (1957),
the best representative of this group, argues that the military, with its
specialized knowledge of warfare and corporate identity, had the expertise
necessary to make better military decisions than civilians. He approaches
the question with the perspective of professionalization, and contends that
military institutions make their decisions through structured and settled
ways.
The third group focuses on the interaction between variables at
different levels of analysis as the source of doctrinal change. This
perspective holds that doctrinal change without external pressure is possible
only under certain circumstances, and results from the interaction of
international influences and domestic political factors. Kimberly Martin
Zisk (1993) argues that military forces will react to changes in the doctrines
of opposing militaries. She asserts that military organizations are likely to
develop innovative doctrines in the absence of civilian intervention when
they interpret that foreign doctrinal shifts threaten the success of current war
plans.
However, the definition of enemy has tended to change in current
threat environment. The spectrum of threat alters from state to
organizational level such as transnational organized crime groups and
terrorist organizations. Since no country could completely protect itself
from this emerging risks, they should oversee to take precautions timely
against these illegal formations. Indeed, Downie (1998: 5-9) presents an
eclectic approach by stating that doctrinal changes occurs from the
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2016, 15 (2), 107-136. | 135
interaction between external and institutional influences. He focuses on
doctrinal change and continuity as the result of a dynamic relationship
involving external conditions that make doctrinal change necessary and the
timing and development of the military‟s cyclical institutional learning
process in responding to those conditions. Doctrinal change reflects the
interaction between international systemic threats, state-level influences and
institutional factors. Doctrinal change is not necessary until external
influences or conditions change, leaving the military unable to successfully
perform its missions with existing doctrine. The military may respond to
these systemic influences through a process of doctrinal or organizational
change. If the military‟s institutional learning cycle is sufficiently advanced
and aligns appropriately, doctrinal change will occur. To adapt effectively to
the complex demands of LIC (Low Intensity Conflict), militaries must be
able to capture lessons from experience and rapidly innovate or change
doctrine to reflect that learning.
The Experiences of States in Counterinsurgency
France, United Kingdom, and the USA have been selected to
examine the learning organizations in counterinsurgencies. France and
United Kingdom, as ex-imperial powers, have experienced insurgency in
many different locations, while the USA has been involved in contemporary
threat environments.
The most important concept of French counterinsurgency approach
is the “oil spot” method. Galliéni ve Lyautey, as the pioneers of the method,
believes that in order to gain the territory, armies should organize and
administer in the rear. According to the model, securing the population,
organizing it socially and economically, and marginalizing the “rebels”
must go hand in hand (Durand, 2010: 13). However, French army neglects
the method in some counterinsurgencies. For example, in Vietnam the
military had failed to understand the local conditions and to build civil
relations with the population. On the other hand, the insurgency in Algiers
have been suppressed successfully in military manner, but the psychological
and media aspects, and public relations of it neglected. And the
counterinsurgency as a whole failed. So, it shows that the dimensions of
counterinsurgency have varied and need to be taken care of them at the
same time.
The British approach‟s main argument is to use force as necessary,
and it is formulated as “winning hearts and minds” of people. The
136 | Demir
experiences of United Kingdom point out that the authority of the state
should been shown in every corner of the location, and the operations have
to be carried out by timely and effective intelligence. The integration and
coordination of the counterinsurgency efforts are essential to use all the
methods effectively.
The USA has approached insurgencies as solely fighting with rebels
or terrorists, and it tended to disregard all of its other dimensions. So, the
doctrine or field manual of army for counterinsurgency has been published
relatively late. The manual, which is impressed mainly from French soldier
Gallula, implies the importance of population centric methods, foot patrols,
intelligence, and the relation with the public. The organizational culture of
the American military seems to be changing to the learning one.
Conclusion
Contemporary security environment shortens the time of military
organizations to be ready for any threat. Since the terrorist or insurgent
groups have small organizations comparing to military institutions, they can
learn from their environment (Demir, 2008), and even armies, and transfer
them easily to the operational tactics. The learning occurs in reciprocal
ways. In order to respond these emerging threats effectively, armies should
give operational initiative and incentive to junior leaders, who face
“enemy/insurgent/terrorist” in the operational area, that they could change
and adapt the tactics of countering them. The tactical
transformation/adaptation/innovation that experienced in the field should be
carried through the organizational line of command, and supported by
organizational culture. Since many armies may tend to resist to changes,
organizational culture and supportive management have decisive
importance. This process is very essential because many armies may resist
to accept. The organizational culture of organization is important to handle
the problem. So it is not just the building of organization but it also needs
supportive management.