Ayak Ter Öğretmen · 2018-05-25 · FALAKA L Ayak tabaniarına uygulanan dayak cezası için...

2
FALAKA L Ayak uygulanan dayak için alet. 1 m. boyunda, itibaren iki elle tutulacak kadar bi rer kabza sonra 50-60 cm. bir ur- gan tesbit bir so- padan ibarettir. üstü ayak bileklerine geçirilip iki ta- tutularak kendi ekseni da urgan ayaklara ve hareket edemez hale getirir: üçüncü de (bazan iki birden) ge- nellikle nekle ayak vurur. Bu ceza- ya "falaka veya "falaka", da "falakaya fa lakaya denilir. Arapça sözlükler falaka kelimesini faik (yarmak, bölmek, boydan boya ikiye mak) kökünden getirmekte ve tahta) kelimesiyle l ar (mesela bk. Lisanü'l· 'Arab, md ., Tacü'l- 'aras md .). Bedros Kereste- ciyan kelimeyi, ve aletin ha- reketle Latince'deki phalangae /palan- gae (iki omuza or- bulunan zincir veya halat la yük so- pa, palanga) ve bu kelimenin olan Grekçe'deki fal agges ile (sapa) modern Yunanca'daki "falaka" an- gelen ise Türkler'den (yani Arapça'ya geçen falagge- sin Türkler Yunanca'ya geri dön- ileri ( Quelques ma - teriaux pour un dictionnaire etymologi- que de la langue turque, s. 243). Bu gö- Yunan ansiklopedisi Megali Elle- niki Enkyklopaideia ile (Atina 1933) Hü- seyin Kadri'nin Türk aynen gibi bu sonuncusu- nu kaynak kabul eden Türkçe sözlük ve ansiklopediler da benimsen- G. Lecomte ise kelimenin Arap- ça sonra Grek- çe ' den etimolojinin ve rk hakimiyetiyle birlikte Yunan giren Grekçe falanxa ya (falagges) halk falaggas yani halk etimo- lojisiyle falaggasa belirtmektedir (EJ2 II, 763 -764) . 140 Klasik Arapça sözlükler, falakaya bu verilmesinin sebebini vu - rulan ayak larsa da bu yorumun dil bilimi benimsenmesi mümkün dir ve her önce nek darbesine maruz kalan tabanlar ya - ezilip Fa- ve Ter- cümesi'nde gibi benzer bir bir birbirine iki uzun tahta lindedir. Bu ilkel falaka "boydan boya yarmak, ikiye böl- mek" Ar apça felak kelimesi birlikte ele kavram bir uygunluk görül- mekte ve bu aletin kendi Bu- na göre ilk boydan boya ya - fakat gibi tamamen iki par- çaya bir gövde- sinden veya düzgün, bir da- ibaret ileri sürülebilir. kökü çok es- kilere giden bir sa- da gerek belgelerde gerekse tasvir! sanat eserlerinde günü- müze kadar bunu herhan- gi bir bilgiye Mukaddes'te terbiye belirtilmekte (Sü- Meselleri, 23 / 13-14). Kur'an'da ise zina eden erkek ve 100'er, namuslu zina bu- lunanlara seksener "celde" vb. darbesil emredilmektedir (en- Nur 24 / 2, 4). Ancak her iki kitapta da nerelerine belirtil- için bu falaka ile ilgile- rini tesbit etmek mümkün Ay- . saadet'teki uygulama- lar da konuya çün- kü, mesela Hz. Peygamber içen- Ierin dövülmesini sahabi- lerin suçluya hurma veya elleriyle rastgele (Buhari, 4; Ebu Davud, 36) Falaka türü bir dayak uy- Kur'an'da ve Hz. Peygam- ber'in metodunda rastlanmama- ilk da böy- le bir uygulamaya tesadüf edilmemesi, onun bir sonradan ortaya göstermekte- dir hükmü için bk. TA- ve TERBiYE). falaka en eski bilgiye Kabisi'nin (ö. 403 / 1012) bir risalesinde Bu- r ada müellif okulda kaç da, hangi ve ne mi ktar- da ve yüz gibi gereken yerleri belirttikten sonra darbeye daha ve bedenin nazar an risk ihtimalinin daha ol- göz önüne alarak ayak tabania- en emin yol ifa- de etmektedir (islamda ve renci Meseleleri, s. 55). Falaka en çok ve fethettikleri ülkelerde de söylemek müm- kündür. Mesela her yönüyle Türk sisteminin etkisi olan Yu- nan 1829'da ya- kadar en önemli te'dib va- falaka idi; Kuzey Af- rika ülkelerinde de yahudi Talmud okul- dahil bütün mahalle mekteplerinde falaka bugün dahi uygulanmak- mahalle mek- teplerinin medreselerde ve özel- likle daha bir disiplin gerektiren as- keri okullarda da Cum- huriyet döneminin ilk kadar de- vam eden uygulamalarda falaka suçlunun kadar onu için daima ibret etmesi alenen yerine hatta askeri okullarda bir tören halini fa laka ·da vermek hemen görülebilecek bir yere Son uygula- ma önlenmesi için Maarif Nizamnamesi'ne falakayla ilgili maddeler ve hangi niteliklerde Ancak bu kurallara her zaman uyduk- söylemek mümkün Eser- lerinde son dönem mektep ha- kesitler veren Ahmed Rasim Bir suçluya fa la ka gösteren minyatür (Codex Vindobonensis, Österreich!sche Natlonalbibllothek, nr. 8626)

Transcript of Ayak Ter Öğretmen · 2018-05-25 · FALAKA L Ayak tabaniarına uygulanan dayak cezası için...

FALAKA

L

Ayak tabaniarına uygulanan dayak cezası için

geliştirilmiş alet .

Yaklaşık 1 m. boyunda, uçları arasına,

başlarından itibaren iki elle tutulacak kadar birer kabza kısmı bıraktidıktan

sonra 50-60 cm. uzunluğunda bir ur­gan parçası tesbit edilmiş kalın bir so­padan ibarettir. Sırt üstü yatırılan şah­sın ayak bileklerine geçirilip iki kişi ta­rafından tutularak kendi ekseni etrafın­da çevrildiğinde urgan ayaklara sarılır

ve onları hareket edemez hale getirir: üçüncü kişi de (bazan iki kişi birden) ge­nellikle kızılcık dalından yapılmış değ­

nekle ayak tabaniarına vurur. Bu ceza­ya "falaka cezası" veya kısaca "falaka", uygulanmasına da "falakaya yatırmak,

falakaya yıkmak" denilir.

Arapça sözlükler falaka kelimesini faik (yarmak, bölmek, boydan boya ikiye ayır­mak) kökünden getirmekte ve "haşebe" (köşeli tahta) kelimesiyle karşı lamaktadır­

lar (mesela bk. Lisanü'l· 'Arab, "~" md., Tacü'l- 'aras "fl~" md.). Bedros Kereste­ciyan kelimeyi, şekil benzerliğinden ve adlandırdığı aletin tanımlamasından ha­reketle Latince'deki phalangae /palan­gae (iki kişi tarafından omuza alınarak or­tasında bulunan zincir veya halat yardımıy­la ağır yük taşımakta kullanılan kalın so­pa, palanga) ve bu kelimenin aslı olan Grekçe'deki falagges ile (sapa) karşılaş­tı rmış, modern Yunanca'daki "falaka" an­lamına gelen falaggasın ise Türkler'den alındığını (yani Arapça'ya geçen falagge­sin Türkler aracılığıyla Yunanca'ya geri dön­düğünü) ileri sürmüştür ( Quelques ma­teriaux pour un dictionnaire etymologi­que de la langue turque, s. 243). Bu gö­rüş, Yunan ansiklopedisi Megali Elle­niki Enkyklopaideia ile (Atina 1933) Hü­seyin Kazım Kadri'nin Türk Lugatı'nda aynen tekrarlandığı gibi bu sonuncusu­nu kaynak kabul eden Türkçe sözlük ve ansiklopediler tarafından da benimsen­miştir. G. Lecomte ise kelimenin Arap­ça olduğunu vurguladıktan sonra Grek­çe'den yapılan etimolojinin tutarsızlığı­nı açıklamakta ve Türk hakimiyetiyle birlikte Yunan hayatına giren falakanın

Grekçe falanxaya (falagges) yaptığı çağ­rışımdan dolayı halk tarafından falaggas şeklinde adlandırıldığını , yani halk etimo­lojisiyle falakanın falaggasa çevrildiğini

belirtmektedir (EJ2 [İng.J. II, 763-764).

140

Klasik Arapça sözlükler, falakaya bu adın verilmesinin sebebini değnekle vu­rulan ayak tabanlarının yarılmasına bağ­

larsa da bu yorumun dil bilimi mantığı açısından benimsenmesi mümkün değil­

dir ve her şeyden önce aşırı sayıda değ­nek darbesine maruz kalan tabanlar ya­rılmamakta, ezilip parçalanmaktadır. Fa­lakanın urgansız ve Burhan -ı Katı' Ter­cümesi'nde kaydedildiği gibi tomruğa benzer bir çeşidi, bir tarafındaki uçları

birbirine raptedilmiş iki uzun tahta şek­

lindedir. Bu ilkel falaka çeşidiyle, "boydan boya yarmak, uzunlamasına ikiye böl­mek" anlamındaki Arapça felak kelimesi birlikte ele alındığında aralarında kavram açısından bir uygunluk bulunduğu görül­mekte ve bu aletin adını kendi şeklinden (yarılmış ağaç) aldığı anlaşılmaktadır. Bu­na göre ilk falakanın, boydan boya ya­rılmış fakat maşa gibi tamamen iki par­çaya ayrı lmamış bir ağaç fidanı gövde­sinden veya düzgün, kalın bir ağaç da­lından ibaret olduğu ileri sürülebilir.

Falakanın Ortadoğu'da kökü çok es­kilere giden bir geçmişinin olduğu sa­nılmaktaysa da gerek yazılı belgelerde gerekse tasvir! sanat eserlerinde günü­müze kadar bunu aydınlatacak herhan­gi bir bilgiye rastlanmamıştır. Kitab - ı

Mukaddes'te terbiye amacıyla çocuğa değnekle vurulabileceği belirtilmekte (Sü­leyman'ın Meselleri, 23 / 13-14). Kur'an'da ise zina eden erkek ve kadınlara 100'er, namuslu kadınlara zina iftirasında bu­lunanlara seksener "celde" (değnek vb. darbesil vurulması emredilmektedir (en­Nur 24 / 2, 4). Ancak her iki kitapta da kişilerin nerelerine vurulacağı belirtil­mediği için bu cezaların falaka ile ilgile­rini tesbit etmek mümkün değildir. Ay- . nı şekilde Asr- ı saadet'teki uygulama­lar da konuya ışık tutmamaktadır: çün­kü, mesela Hz. Peygamber şarap içen­Ierin dövülmesini emrettiğinde sahabi­lerin suçluya hurma dalı, ayakkabı veya elleriyle rastgele vurdukları anlaşılmak­tadır (Buhari, "I;Iudıld", 4; Ebu Davud, "I;Iudıld" , 36) Falaka türü bir dayak uy­gulamasına Kur'an'da ve Hz. Peygam­ber 'in eğitim metodunda rastlanmama­sı yanında İs lam'ın ilk asırlarında da böy­le bir uygulamaya tesadüf edilmemesi, onun İslami eğitimin bir gereği olmayıp sonradan ortaya çıktığını göstermekte­dir (eğitimde dayağın hükmü için bk. TA­LİM ve TERBiYE). Eğitimde falaka cezası hakkındaki en eski bilgiye Kabisi'nin (ö. 403 / 1012) bir risalesinde rastlanır. Bu­rada müellif okulda çocuğun kaç yaşın-

da, hangi şartlar altında ve ne miktar­da dövülebileceğini açıklarken baş ve yüz gibi vurulmaması gereken yerleri belirttikten sonra darbeye karşı daha dayanıklı ve bedenin diğer kısımlarına nazaran risk ihtimalinin daha zayıf ol­masını göz önüne alarak ayak tabania­rına vurmanın en emin yol olduğunu ifa­de etmektedir (islamda Öğretmen ve Öğ­renci Meseleleri, s. 55).

Falaka cezasını en çok Osmanlılar'ın kullandıklarını ve fethettikleri ülkelerde de yaygınlaştırdıklarını söylemek müm­kündür. Mesela her yönüyle Türk eğitim sisteminin etkisi altında kalmış olan Yu­nan ilköğretim okullarında 1829'da ya­saklanıncaya kadar en önemli te'dib va­sıtası falaka idi; aynı şekilde Kuzey Af­rika ülkelerinde de yahudi Talmud okul­ları dahil bütün mahalle mekteplerinde falaka cezası bugün dahi uygulanmak­tadır. Osmanlılar falakayı mahalle mek­teplerinin dışında medreselerde ve özel­likle daha sıkı bir disiplin gerektiren as­keri okullarda da kullanmışlardır. Cum­huriyet döneminin ilk yıllarına kadar de­vam eden uygulamalarda falaka cezası suçlunun canını yaktığı kadar onu aşa­ğıladığı için daima ibret teşkil etmesi amacıyla alenen yerine getirilmiş, hatta uygulanması askeri okullarda bir tören halini almış, ayrıca falaka ·da gözdağı vermek amacıyla hemen görülebilecek bir yere asılmıştır. Son yıllarda uygula­ma sırasında aşırılıkların önlenmesi için Maarif Nizamnamesi'ne falakayla ilgili maddeler konmuş ve değneğin hangi niteliklerde olacağı belirtilmiştir. Ancak hocaların bu kurallara her zaman uyduk­larını söylemek mümkün değildir. Eser­lerinde son dönem Osmanlı mektep ha­yatından kesitler veren Ahmed Rasim

Bir suçluya fa la ka cezasının uygulanışını gösteren minyatür (Codex Vindobonensis, Österreich!sche Natlonalbibllothek, nr. 8626)

Falaka adlı kitabında bu ceza usulünü ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Onun an­lattığına göre vurulacak değnek sayısı kabahatin çeşidiyle büyüklüğüne ve ho­canın o günkü halet-i rühiyesine göre değişir ve ceza genellikle kalfaların yar­dımıyla hoca tarafından uygulanırdı. Değ­neğin kalınlığı ve darbelerin potin, mest, çorap üzerinden veya doğrudan yalın

ayak üzerine vurulup vurulmayacağı yine çocuğun kabahatine ve vücudunun da­yanma gücüne göre değişirdi.

Başta Ahmed Rasim'in ~seri olmak üzere bu konudaki çeşitli hatıralardan

derlenen bilgilerden hareketle, Osman­lı döneminde çocuklara önce Kur'an ve dini bilgilerin öğretildiği eski mahalle mekteplerinin (sıbyan mektebi) kötülen­mesi ve Cumhuriyet'ten sonra açılan ilko­kulların bunlardan üstün olduğunun vur­gulanmasında falakanın propaganda amacıyla kullanıldığı görülmektedir. Okul kitaplarına bile giren bu telkinlerde fa­laka eski eğitim hayatının bütün başa­rılı yönlerini örtecek şekilde bu devre­nin tek ve vazgeçilmez eğitim aracı di­ye tanıtılmış ve bu propagandanın en önemli malzemesi haline getirilmiştir.

Falaka Osmanlılar'da kadıların verdiği cezalar kapsamında yargıda veya yargı­ya dayanmadan suçun tesbit edildiği an­da infaz edilmek üzere belediye hizmet­leriyle asayiş sisteminde de kullanılmış­tır. Özellikle narha uymayan. eksik veya bozuk mal satan esnafla sokaklarda aşı­rı taşkınlık yapan, kadınlara sarkıntılık eden, sarhoş gezen ve düzeni bozacak di­ğer davranışlarda bulunanlar gündüzleri

_,­;

Fal akacı !Gastallan Histari Tahtureksi ve başfa lakacı ağa

{Arif Mehmed Paşa , MecmQa-i Tes§ı;ir-i Osmaniyye, İstanbul 1279,

lv. XV)

subaşıların. geceleri asesbaşıların maiye­tinde gezen ve omuzlarında falaka taşı­yan görevliler tarafından suçu işledikleri yerde falakaya yatırılırlardı. Falaka cezası ayrıca zaman zaman şehri bizzat tefti­şe çıkan padişah ve sadrazam ile yeniçeri ağası, ihtisap ağası. sekbanbaşı gibi üst düzey yöneticileri tarafından da verilir ve uygulafılırdı. Ancak suçlu askerse so­kakta falakaya yık.ılmaz. cezalandırılmak üzere kışiasma gönderilirdi. Falaka ce­zasını uygulayanlara "falakacı". amirle­rine de "falakacıbaşı" denir ve falakacılar acemi oğlanları arasından seçilirdi. Bazı kaynaklarda 1192 ( 1778) yılında sadr-ı ali falakacılarının altı kişi olduğu, 1204'te ise ( 1789 -90) sayılarının yediye çıktığı

kaydedilmektedir (Uzunçarşılı, Kapuku· lu Ocak/arı, I, 60) . Falakacıbaşılar k.ıyafet olarak başlarına, üstüne beyaz sarık sa­rılmış kalafat (bir nevi kavuk) takar, ar­kalarına entari ve bunun üstüne yeşil çu­hadan kolları hortumlu dolama, hacak­larına al çakşır. ayaklarına ise mest pa­buç veya sarı çizme giyerlerdi.

BİBLİYOGRAFYA: Usanü'l· 'Arab, "flk" md.; Burhan· ı Katı ' Ter·

cümesi, "fik" md.; Tacü'l·'aras, "tl~" md.; B. E. Kerestedjian, Quelques materiaux pour un dictionnaire etymologique de la langue tur· que, Landres 1912, s. 243; Buhari, "Hudıld", 4; Ebü Davüd, "I:Iudıld", 36; Kabisi. İslamda Öğretmen ve Öğrenci Meselelerine Dair Geniş Risale (tre. Süleyman Ateş - Hı fzırrahman R. Öymen), Ankara 1966, s. 55; Ahmed Rasim, Falaka [İstanbul 19271 (haz. Sedit Yüksel), An· kara 1969, s. 76, 90·91; Uzunçarşılı , Kapukulu Ocak/an, 1, 60, 177, 187·188; a.mlf., Merkez· Bahriye, s. 143; Reşad Ekrem Koçu, Yeniçeri· ler, İstanbul 1964, s. 112; Ahmed Çelebi, İslam­da Eğitim - Öğretim Tarihi (tre. Ali Yardım), İs· tanbul 1976, s. 273 vd.; İbrahim Ca nan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 290·291 ; "Falaka", TA, XVI, 91; "Falaka", lst.A, X, 5501 vd.; Pakalın, 1, 586·588; Cl. Huart. "Falaka", İA, IV, 450; G. Lecomte, "Fal~a", E/2

(İng . ). ll , 763· 764; Uğur Göktaş, "Falaka", Dün· den Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1993, lll , 256-257. G;ı

M HALİS AYHAN

L

FALNAME ( ...,\:)\!)

Türk ve Fars kültürlerinde falla ilgili eserlerin genel adı.

_j

Fal bakma veya baktırma bütün top­lumlarda olduğu gibi İslam toplumların­da da yaygın bir gelenektir. Falın top­lumun hemen her kesiminde, özellikle önemli kararlar alınacağı zaman adeta bir danışma ve iyiye yorma vasıtası ola­rak kabul görmesi ve yaygınlaşmasın­da, "Tıyarenin aslı yoktur, onun en iyisi

FALNAME

faldır" (Buhari, "Tıb", 42) mealindeki ha­disten çıkarılan müsamahakar yorumun rol oynadığı söylenebilir. Falın yaygınlaş­masının sonucu olarak nasıl fal bakılaca­ğını öğreten. bu iş için kullanılacak me­tinlerin de yer aldığı fal kitaplarımn ha­zırlanmasına ihtiyaç duyulmuş, fal bak­manın usul ve adabı ile çeŞitli fal türle­rini konu alan Arapça, Farsça, Türkçe manzum ve mensur birçok eser kaleme alınmıştır. "Fal bakmaya yarayan, mis­tik folklorun gereği olarak anlaşılması kolay bir dille yazılmış resimli ve resim­siz, tıbbi folklora ait telkine dayalı kitap­lar" şeklinde tanımlanan bu eserler. za­manla klasik Türk ve Fars edebiyatların­da "falname" adı verilen bir tür meyda­na getirmiştir. Bu eserlerin padişah ve devlet adamlarıyla ileri gelen kişilere tak­dim edilen nüshaları tanınmış hattat ve müzehhiplerin elinden çıktığı gibi bazı­larına minyatür ve şekiller de ilave edil­miştir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüpha­nesi'nde bulunan (Hazine, nr. ı 703) ve Ka­lender Paşa adlı bir sanatkar tarafın­dan hazırlanarak I. Ahmed'e (1603- ı 617) takdim edilen Türkçe ve Farsça falna­me bu özelliklere sahip en güzel örnek­lerdendir. Aynı kütüphanedeki Farsça Fiil-i Kur, iin nüshasında da (Hazine, nr. ı 702) sayfa büyüklüğünde altmış min­yatür bulunmaktadır.

Falnarnelerin başında, "Gaybı ancak Allah bilir" hükmü kaydedildiği gibi fal bakmak suretiyle yapılacak işin olayları hayra yarmadan (tefe'ül) ibaret olduğu özellikle vurgulanmıştır. Falnamelerde, tefe'ülde bulunmadan önce abdest al­makla başlayan bir dizi dini davranış tav­siye edilmiş, böylece falın caiz olmadığı konusundaki tereddütlerin giderilmesi­ne çalışılmıştır. Mesela halk arasında ge­niş kabul gören Tefe 'ülniime-i Muhyid­din Arabf adlı eserin mukaddimesinde, bir işe başlayıp başlamama konusunda tereddüt eden bir kimsenin abdestli ola­rak k.ıbleye doğru oturup eüzü besme­le, Ayetü'l-kürsi, En'am süresinin 59. ayetiyle üç İhlas. bir Fatiha ve on sala­vat-ı şerife okuyup sevabını Hz. Peygam­ber'e bağışladıktan sonra tefe'ülde bu­lunması gerektiği ifade edilmektedir. Yi­ne bu falnameden tefe'ülün bir nevi is­tihare mahiyeti taşıdığı anlaşılmaktadır.

Bazı falnamelerde fal bakmadan önce okunması gereken Arapça dualar da kay­dedilmiştir.

Falnameler kıyafet (kıyafetname), tiraset (firasetname). ırafet (ırafetname) ve ta'ri­fat (ta'rifatname) gibi bilinenleri yorum-

141