ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak...

15
ANAYASA BÖLÜM KARAR GÖKHAN VE 2015/1203) Karar Tarihi: 23 /5/2018

Transcript of ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak...

Page 1: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

CEMİLE GÖKHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/1203)

Karar Tarihi: 23/5/2018

Page 2: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

Başkan

Üyeler

Raportör

Başvurucular

Vekili

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

: Burhan ÜSTÜN

: Serruh KALELİ

Hicabi DURSUN

Hasan Tahsin GÖKCAN

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

: Özgür DUMAN

: 1. Cemile GÖKHAN

2. Gülsel A YDOĞAN

3. Mehmet DUYSAK

4. Rüştü PEKÇOLAK

5. Senayi YALÇIN

6. Sercan DUYSAK

7. Sevcan DUYSAK DABANLI

8. Süleyman PEKÇOLAK

9. ÜmmüDUYSAK

10. Zekayi DUYSAK

: Av. Haluk BEDEL

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Maliye Hazinesince ihale yoluyla devredilen taşınmazın satış suretiyle tapuya tescil edilmesine rağmen yargı kararıyla tazminat ödenmeksizin orman vasfıyla Hazine adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

il. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/1 /2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından

yapılmasına karar verilmiştir .

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)

gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

2

Page 3: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

111. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir :

A. Başvurucuların Dayandıkları Tapu Kayıtları

8. Manisa ili Salihli ilçesi zabıt defterinin 23/2/1939 tarihli 65. Cilt, 52. Sayfa ve 99 sıra numaralı kaydına göre Kızılhavlu köyü Arpalık mevkiinde bulunan doğusu: E., batısı: H., kuzeyi: gedik sırt ve güneyi: dere ile çevrili tarla vasfındaki taşınmaz İbrahim oğlu Mustafa Sağçolak adına kayıtlıdır.

9. Manisa ili Salihli ilçesi zabıt defterinin 23/2/1939 tarihli 65. Cilt, 52. Sayfa ve 102 sıra numaralı kaydına göre Kızılhavlu köyü Arpalık mevki inde bulunan doğusu: H., batısı : H., kuzeyi: yol ve güneyi: M.M. ile çevrili 3 hektar 6.772 metrekare (m2) yüzölçümlü tarla vasfındaki taşınmaz İbrahim oğlu Mustafa Sağçolak adına kayıtlıdır.

10. Bu taşınmazlar 28/3/1933 tarihinde Maliye Hazinesi tarafından ihale ile A. oğlu E.ye satılmış, ondan da başvurucuların miras bırakanı Mustafa Sağçolak tarafından 23/2/1939 tarihinde tapuda satın alınmışlardır.

B. Kadastro Çalışmaları Süreci

11. Kızılhavlu köyünde 1954 yılında kadastro çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar sırasında yukarıda belirtilen tapu kayıtlan kapsamındaki yerler 9 ve 1 7 parsel numaralan altında sınırlandırılarak 7/9/1954 tarihinde Maliye Hazinesi adına tespit edilmiştir.

Başvurucuların miras bırakanı bu kadastro tespitlerine itiraz etmiştir.

12. Kızılhavlu köyü 9 parsel sayılı taşınmaz yönünden Salihli Gezici Kadastro Mahkemesinin K.959/347 sayılı karan ile bu taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle orman tahdidi yapılıncaya kadar tespit harici bırakılmasına karar verilmiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin K.1959/6311 sayılı karan ile onanmıştır.

13. Kızılhavlu köyü 17 parsel sayılı taşınmaz yönünden Salihli Gezici Kadastro Mahkemesinin K.959/348 sayılı karan ile bu taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle orman tahdidi yapılıncaya kadar tespit harici bırakılmasına karar verilmiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin K.1959/6312 sayılı karan ile onanmıştır.

C. Tescil Davası Süreci

14. Başvurucular; Kızılhavlu köyü 9 ve 1 7 parsel sayılı taşınmazlar ile ilgili olarak 13/6/2007 tarihinde Maliye Hazinesi, Kızılhavlu köyü ve Orman Genel Müdürlüğü

aleyhlerine Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde tescil davası açmışlardır.

15. Mahkeme; dava konusu taşınmazların başında 8/10/2008 tarihinde kadastro, ziraat ve orman uzmanı teknik bilirkişiler ile birlikte keşif yapmıştır. Ziraat uzmanı teknik bilirkişinin 15/10/2008 tarihli raporunda; 9 parsel sayılı taşınmazın 15 dekarlık kısmının

sürekli işlenmesi ve kullanılması sonucu tarım arazisi vasfını kazandığı ancak bu taşınmazın geriye kalan 52.900 m2 miktarlı kısmı ile 17 parsel sayılı taşınmazın tamamının meşelik ve palamutluk durumda olduğundan tarım arazisi vasfını kazanmadığı bildirilmiştir.

16. Orman uzmanı teknik bilirkişinin 14/10/2008 tarihli raporunda da dava konusu taşınmazların orman toprağı olduğu belirtilmiştir. Raporda aynca Salihli Gezici Kadastro Mahkemesince de bu taşınmazların orman olduğundan orman tahdidi yapılıncaya kadar tespit harici bırakılmasına karar verildiğine dikkat çekilmiştir. Bu raporda sonuç olarak dava konusu taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğu görüşü bildirilmiştir.

17. Mahkeme 6/11/2008 tarihinde davanın reddine ve dava konusu taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, orman ve ziraat uzmanı teknik bilirkişilerin raporları hükme esas alınmıştır. Mahkemeye göre bu

3

Page 4: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1 203 : 23/5/2018

raporlar, hava fotoğrafları ve dayanak belgelere göre uyuşmazlık konusu taşınmazlar orman vasfındaki yerlerdendir. Mahkeme ayrıca bu taşınmazlara yönelik kesinleşmiş mahkeme kararlarının bulunduğunu vurgulamıştır.

18. Başvurucuların temyiz ettikleri karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 16/3/2009 tarihli ilamıyla onanmıştır. Onama ilamında, dava dilekçesindeki açıklamaya göre davanın tapusuz olan taşınmazların tesciline ilişkin olduğu nitelemesi yapılmıştır. Daire; çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tespit tarihinden önce orman kadastrosu yapılmadığını, genel arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir.

19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından 3/6/2009 tarihinde reddedilmiştir .

D. Tazminat Davası Süreci

20. Başvurucular 7/2/2012 tarihinde Hazine aleyhine Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmışlardır. Dava dilekçesinde, 1939 yılına ait 99 ve 102 numaralı tapu kayıtlarının Kızılhavlu köyü 9 ve 12 parsel sayılı taşınmazları kapsadığı ve Hazine tarafından başvurucuların miras bırakanına ihale yoluyla satıldığı halde orman olarak Hazine adına tescil edildiği belirtilmiştir. Başvurucular, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 55 .000 TL tazminat talebinde bulunmuşlardır.

21. Mahkeme 30/4/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın

gerekçesinde, başvurucular tarafından aynı Mahkemede açılan davanın reddedilerek uyuşmazlık konusu taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verildiği

belirtilmiştir. Mahkeme, bu taşınmazların daha önce Salihli Gezici Kadastro Mahkemesinin 1959 yılında verilmiş kararıyla henüz orman kadastrosu geçmediği için tespit harici bırakılmasına karar verildiğini ifade etmiştir. Mahkeme ayrıca orman vasfındaki arazilerin özel mülkiyete konu olamayacağını ve orman vasıflı arazi üzerinde tasarrufta bulunulmasının mülkiyetin tescilini gerektirmeyeceğini vurgulamıştır.

22. Mahkeme, dava konusu taşınmazların 28/3/1933 tarihinde ihaleye çıkartılarak satın alındığı ve 23/10/1939 tarihli tapu kaydıyla mülk edinildiği iddialarını da incelemiştir. Mahkemeye göre 09/0711945 tarihli ve 4 785 sayılı Kanun gereği orman olan yerlerin tapuları iptal edilmiştir. Mahkeme, gerek 1956 yılında görülen kadastro yargılaması gerekse de 2007 yılında açılan tescil davasında başvurucuların taleplerinin reddedildiğini de belirterek başvurucuların tazminat taleplerinin haksız olduğu sonucuna varmıştır.

23 . Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 28/4/2014 tarihli kararıyla onanmış, başvurucuların karar düzeltme talepleri de aynı Dairenin 25/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

24. Nihai karar, başvurucular vekiline 22/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

25 . Başvurucular 20/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Mevzuat Hükümleri

26. 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 633 . maddesi şöyledir :

"Gayrimenkul mülkiyetini iktisap için tapu siciline kayıt, şarttır. Bununla beraber işgal,

miras, istimlak, cebri icra tarik/eriyle veya mahkeme ilamı ile bir gayrimenkulü iktisabeden kimse tescilden evvel dahi ona malik olur. Fakat tescil merasimi ikmal edilmedikçe temliki tasarrufta bulunamaz. "

4

Page 5: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

27. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesi şöyledir:

"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.

Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."

28. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi şöyledir:

"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. "

29. 3/12/2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 18. maddesi şöyledir :

"Eski hukuka göre kurulmuş olup da, Türk Kanunu Medenisinin yürürlükte bulunduğu zamanda varlıklarını korumuş olan ayni haklar, Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiğı tarihten sonra da varlıklarını sürdürürler. Bu haklardan Türk Medeni Kanunu uyarınca kurulması mümkün olmayanlar, tapu kütüğünün beyanlar sütununa yazılır. "

30. 4722 sayılı Kanun'un 19. maddesi şöyledir:

"Türk Medeni Kanununun eşya hukukuna ilişkin hükümleri, uygun düştüğü ölçüde zabıt defterlerinin tutulduğu yerlerde de uygulanır. "

31. 12/7/1966 tarihli ve 766 sayılı mülga Tapulama Kanunu'nun 2. maddesi şöyledir:

"Tarıma elverişli olmıyan sahipsiz yerler ile aynı nitelikte olan sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar ve Orman Kanunu uyarınca orman sayılan yerler, tapulamaya tabi tutulmaz. Birlik sınırları içinde kalan bu gibi gayrimenkullerin tapulamaya 7 66 tabi olup olmadığı hususunda ilgililer arasında anlaşmazlık çıkarsa, tapulama tutanağı ve krokisi yapılır. Anlaşmazlık sebebi tutanakla belirtilir.

Anlaşmazlık bu kanunda yazılı usul ve ilgili kanunların esasları dairesinde çözülür."

32. 766 sayılı mülga Kanun'un 46. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Orman Kanunu uyarınca, tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel bulunduğu birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır. "

33 . 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz."

34. 17/8/2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Tapu Sicili Tüzüğü'nün geçici 1. maddesi şöyledir:

"Henüz kadastrosu yapılmamış yerlerde kütük yerine zabıt defteri veya kat mülkiyeti zabıt defteri tutulur. Taşınmazın sınırları hudut komşuları yazılarak gösterilir. Taşınmazın varsa resmi haritası veya planı dosyasında saklanır. "

35. 4785 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte varolan gerçek veya tüzel özel kişilere, vakıflara ve köy, belediye, özel idare kamu tüzel kişiliklerine ilişkin bütün ormanlar bu kanun gereğince devletleştirilmiştir. Bu ormanlar hiç bir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın

Devlete geçer. "

5

Page 6: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

36. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesi şöyledir:

"Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyü birlikte orman sayılır. "

3 7. 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz."

2. Yargıtay İçtihadı

3 8. 4 721 sayılı Kanun'un 1007. maddesiyle tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, devletin zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Öncesinde Yargıtay, bu maddenin sadece tapu sicilinde yapılan hataları kapsadığı ancak tapu sicili oluşturulurken yani kadastro çalışmalarından kaynaklanan hataların bu madde kapsamında değerlendirilemeyeceği

yönünde kararlar vermiştir. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen çok sayıda ihlal kararından sonra Yargıtay, içtihat değişikliğine giderek kadastro sırasında yapılan hataların da 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında devletin sorumluluğu altında olduğuna ve tazminat ödenmesi gerektiğine dair kararlar vermiştir.

39. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ilk defa 18/11/2009 tarihli ve E.2009/4-383, K. 2009/517 sayılı ilamıyla içtihat değişikliğine gitmiştir. Bu ilamın ilgili kısımları şöyledir:

"Tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine göre devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. "

40. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/6/2010 tarihli ve E.2010/4-349, K.2010/318 sayılı kararı da benzer yöndedir. Yargıtaya göre kadastrodan kaynaklanan hatalar nedeniyle zarar görenler, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince zararlarının tazmini için 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi dolmadan Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilirler (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18/12/2012 tarihli ve E.2012/7876, K.2012/14598 sayılı kararı).

41. Ayrıca Yargıtay, tapu kaydının iptali nedeniyle hükmedilecek tazminatın tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse o miktarda olması gerektiğini ifade etmiştir. Gerçek zarar ise tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak ise aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Tazminat miktarının belirlenmesinde öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin belirlenmesi olup araştırma yöntemi taşınmazın arsa ya da arazi olmasına göre farklılık arz edecektir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 13/12/2011 tarihli ve E. 2011/8798, K. 2011/14624 sayılı kararı).

B. Uluslararası Hukuk

42. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

6

Page 7: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1 203 : 23/5/2018

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip olduklar, hakka halel getirmez. "

43. AİHM, mülkün gerçek değerine göre makul kabul edilebilecek bir tazminat ödemeden mülkiyetten yoksun bırakmanın Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında aşın bir yük oluşturduğunu ve hiç tazminat ödenmeden mahrum bırakmanın ancak istisnai durumlarla haklı bulunabileceğini belirtmektedir (Nastou/Yunanistan (No. 2), B. No: 16163/02, 15/7/2005, § 33; Jahn ve diğerleri/Almanya [BD], B. No: 46720/99, 72203/01, 72552/01, 30/6/2005, § 116).

44. AİHM'e göre bir taşınmazın orman veya kıyı kenar çizgisi ya da başka bir kamu alanında olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesi, hukuken öngörülebilir olup kamu alanlarının korunmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amaç da içermektedir. Ancak AİHM, mülkiyet tespitine ilişkin hukuki hatalar nedeniyle tapuların iptal edilerek kişilerin mülkiyetlerinden yoksun bırakıldıkları başvurular bakımından istikrarlı olarak hiçbir tazminat ödenmemesini haklı gösterecek herhangi bir istisnai durum da bulunmadığı halde bir tazminat ödenmeksizin bireylerin tapu kayıtlarının iptal edilmesi şeklindeki mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan müdahalenin kamunun yararı ile bireylerin hakları arasında

olması gereken adil dengeyi bozduğu ve bu müdahalelerin başvurucuları aşın bir yük altına soktuğu kanaatine vararak başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (NA. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37451/97, 11/10/2005, §§ 36-43; Rimer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18257/04, 10/3/2009, §§ 34-41).

45. Turgut ve diğerleri/Türkiye (B. No: 1411/03, 8/7/2008) kararına konu olayda, 191 1 yılında tapuya tescil edilen taşınmazın tapu kaydı orman olduğundan dolayı özel mülkiyete konu olamayacağı gerekçesiyle yargı kararıyla iptal edilmiştir. AİHM, başvurucuların miras bırakanının 191 1 yılında bu taşınmazı edindiğine ve başvurucuların tapu kayıtlarının Hazine yararına iptal edildiği tarihe kadar söz konusu taşınmazın iç hukuktaki tüm sonuçlarıyla birlikte meşru olduğuna işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak tazminat ödenmeksizin tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Turgut ve diğerleri/Türkiye, §§ 86-93). Devecioğlu/Türkiye (B. No: 17203/03, 13/11/2008) kararında da AİHM, tapu siciline güven ilkesi çerçevesinde satın alınan bir taşınmazın tapu kaydının tazminat ödenmeksizin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Devecioğlu/Türkiye, § § 31-41 ).

46. AİHM'in ihlal kararlarında, belirtilen "adil denge"nin bozulmasının temelini başvuruculara tazminat ödenmemesi oluşturmaktadır. Yargıtayın yukarıda değinilen içtihat değişikliğinden (bkz. § 38) sonra AİHM, tazminat ödenmeksizin bireylerin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları bakımından Yargıtayın yeni içtihatlarına işaret etmiştir. AİHM; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun AİHM'in bu konudaki ihlal kararlarına dayanarak tapudaki yanlış kayıtlardan kaynaklanan ayni hak ya da menfaatleri kaybolmuş veya kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden dolayı devleti sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, tazminat miktarının söz konusu arazinin kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel getirisi ve emsal değerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğine dikkat çektiğini, bu başvuru yolunun düzenli olarak kullanılmakta olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM'in içtihatlarını ve Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesine dayanarak ilgili mevzuat hükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu belgesinin iptali yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde tazminat talebinde bulunabileceğini belirterek iç hukuk yollarının tüketilmediği

gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Mehmet Altunay/Türkiye

7

Page 8: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

(k.k.), B . No: 42936/07, 17/4/2012; Arıoğlu ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B . No: 11166/05, 6/11/2012; Osman Yaşar Dişlioğlu ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 39149/04, 11/12/2012).

47. Bununla birlikte her somut olayın kendine özgü koşullan mevcut olup bu nedenle her başvurunun başvuru tarihindeki duruma göre karara bağlanması gerektiği de kuşkusuzdur. Nitekim Dürrü Mazhar Çevik ve Asuman Münire Çevik Dağdelen/Türkiye (B. No: 2705/05, 14/4/2015) kararında, söz konusu içtihat değişikliğinin orman ve kıyı

alanlarında kalan taşınmazlar ile ilgili olup her somut olay bakımından kıyaslanabilecek bir durumda bulunan ve söz konusu başvuru yolunun başarıyla kullanıldığı emsal bir içtihadın gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Aynca başvuruya konu nihai karardan sonra söz konusu içtihat değişikliğinin meydana geldiği belirtilerek kabul edilemezlik itirazı

reddedilmiştir (Dürrü Mazhar Çevik ve Asuman Münire Çevik Dağdelen/Türkiye, §§ 21-30). AİHM; esas yönünden yaptığı incelemede ise başvurucuların taşınmazlarının önemli bir kısmının yargı kararıyla ve bu taşınmazların özel mülkiyet konusu olamayacakları

gerekçesiyle tazminat ödenmeksizin Hazine adına tescil edildiğini belirtmiştir. AİHM, başvurucuların taşınmazlarının bir kısmının Hazine adına tescil edilmesinin ardından

herhangi bir tazminat elde edemedikleri tespitine yer vermiştir. Ancak AİHM'e göre başvuruculara hiçbir tazminatın ödenmemesini haklı gösterecek nitelikte istisnai herhangi bir durum bulunmamaktadır. AİHM sonuç olarak bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (Dürrü Mazhar Çevik ve Asuman Münire Çevik Dağdelen/Türkiye,§§ 31-38).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

48. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

49. Başvurucular; uyuşmazlık konusu taşınmazların tapu kayıtlarının bulunmasına rağmen önce Kadastro Mahkemesince tescil harici bırakıldığından, daha sonra açtıkları tescil davasında ise yapılan yargılama sonucunda bu taşınmazların Hazine adına tescil edildiğinden yakınmışlardır. Başvurucular, halbuki söz konusu taşınmazların miras bırakanları tarafından satın alınmadan önce Hazine tarafından yapılan ihale yoluyla edinildiğine dikkat çekmişlerdir. Başvurucular, tazminat taleplerinin de reddedildiğini belirterek mülkiyet haklarının ve Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

50. Anayasa'nın "Mülkiyet hakla" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. "

51 . Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, aynı iddialarla mülkiyet hakkı yanında aynca Sözleşme'nin 1 O. maddesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de ifade özgürlüğünü düzenleyen anılan maddenin başvuru konusu olay ile bir ilgisi görülmemiştir. Dolayısıyla başvurucuların belirtilen iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

52. Anayasa ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca

8

Page 9: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Anayasa Mahkemesi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler karşısında anılan

tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisiyle ilgili bu düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bireysel başvurunun tüm aşamalarında resen dikkate alınması gerekir (Ahmet Melih Acar, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15; G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

53. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru olarak belirleyebilmek için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra gerçekleştiği iddia edilen müdahalenin zamanını da doğru tespit etmek gerekir. Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia olunan hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Zeycan Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 31).

54. Anayasa Mahkemesi ayrıca mülkiyetten yoksun bırakma şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin kural olarak anlık eylemler olup sürekli bir müdahale oluşturmadığını belirtmiştir (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, B. No: 2014/4715, 15/6/2016, § 114). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, zaman bakımından yetki içinde sonuçlanmış olmak kaydıyla kamu makamlarınca müdahalenin incelenerek esası hakkında bir karar verilmesi veya müdahaleyle ilgili tanınan tazminat ve benzeri bir yolun mevcut olması durumlarını da dikkate alarak değerlendirme yapacaktır (Varvara Arnavut, B. No: 2014/7538, 13/9/2017, § 48; Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri,§§ 111-120).

55. Somut olayda ise ilk olarak başvurucuların tapu kaydının hiçbir zaman iptal edilmemiş olduğu dikkate alınmalıdır. Nitekim Salihli Gezici Kadastro Mahkemesinin K.959/348 sayılı kararında da orman tahdidi yapılıncaya kadar taşınmazın tespit harici bırakılmasına karar verilmiş olup bu kararın tapunun iptaline ilişkin bir hüküm içermediği görülmektedir. Bununla birlikte başvurucuların açtığı tescil davasında Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 6/11/2008 tarihinde davanın reddine ve dava konusu taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline karar vermiştir. Bu karar, Yargıtayca onanmış ve karar düzeltme talebinin reddedildiği 3/6/2009 tarihinde kesinleşmiştir.

56. Başvurucular, bu davadan sonra Anayasa Mahkemesi ve AİHM tarafından etkili bir hukuk yolu olarak görülen 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine göre tazminat davası açmışlardır. Bu dava ise Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 30/4/2013 tarihinde reddedilmiş, temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince onanmış ve başvurucuların karar düzeltme talepleri de aynı Dairenin 25/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Sonuç olarak başvurucuların etkili olabilecek bütün başvuru yollarını usulüne uygun olarak tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu, ayrıca ihlale yol açıldığı belirtilen nihai kararın da Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dahilinde kesinleştiği

anlaşılmıştır.

57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

58. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis

9

Page 10: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dahildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

59. Anayasa'nın 35 . maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26). Somut olayda başvurucular, Manisa ili Salihli ilçesi zabıt

defterinin 23/2/1939 tarihli ve 99 ile 102 sıra numaralı kayıtlarına dayanmışlardır. Bu kayıtlara göre söz konusu taşınmazlar 28/3/1933 tarihinde Maliye Hazinesi tarafından ihale ile A. oğlu E.ye satılmış, ondan da başvurucuların miras bırakanı Mustafa Sağçolak

tarafından 23/2/1939 tarihinde tapuda satın alınmıştır (bkz. §§ 8-10).

60. Tapu Sicili Tüzüğü'nün geçici 1. maddesine göre henüz kadastrosu yapılmamış yerlerde tapu kütüğü yerine zabıt defteri tutulmaktadır. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28/6/1944 tarihli ve 5742 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 15/3/1944 tarihli ve E.1944/13 , K.1944/18 sayılı kararında, zabıt defterlerinin de tapu sicili kapsamında olduğu ve bu defterlerdeki kayıtlardan da devletin 4721 sayılı

Kanun'un 1007. maddesi kapsamında sorumlu olduğu kabul edilmiştir.

61. Başvuru konusu olayda anılan taşınmazların kadastro görmemiş yerlerde tapu sicilinin bir unsuru olarak kabul edilen zabıt defterlerinde başvurucuların miras bırakanı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların miras bırakanının taşınmazları satın

aldığı tarihte bu taşınmazların orman olduğunu bilebileceğine dair tapuda herhangi bir şerh veya açıklayıcı bir ibare ise bulunmamaktadır. Esasen zaten derece mahkemeleri bu taşınmazların 1945 yılında çıkarılan 4 785 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle orman olarak devletleştirildiğini kabul etmiştir. Bu durumda söz konusu taşınmazların Hazine tarafından ihale yoluyla satıldığı, satılan kişiden başvurucuların miras bırakanının bu taşınmazları tapu siciline güvenerek devraldığı ve tapu siciline iç hukukta bağlanan sonuçlar dikkate alındığında başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet haklarının mevcut olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

62. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu

sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

63 . Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını

kontrol etmesine ve düzenlemesine imkan sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkan tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir.

10

Page 11: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,§§ 55-58).

64. Öncelikle belirtmek gerekir ki 3402 sayılı Kanun'un 12. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybeder. Aynı madde uyarınca bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz. Başvuruya konu ihtilaflı taşınmazların bulunduğu

köyde 1954 yılında kadastro çalışmaları yapılmış ve bu taşınmazlar önce Hazine adına tespit edilmiş, açılan dava üzerine de Gezici Kadastro Mahkemesince orman tahdidi yapılıncaya kadar taşınmazların tespit harici bırakılmasına karar verilmiştir (bkz. §§ 11-13). Başvurucuların tespit harici bırakılan bu yerlerin tescili için açtıkları dava ise Mahkemece taşınmazların orman olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (bkz. §§ 14-19).

65. Bu itibarla somut olayda uyuşmazlık konusu taşınmazlar tapuda başvurucuların miras bırakanı adına kayıtlı olduğu halde önce orman tahdidi yapılıncaya kadar tespit harici bırakılmış, daha sonra da yargı kararıyla orman vasfıyla Hazine adına tapuya tescil edilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların kadastro sonucu tescil edilmeyen taşınmazlarının nihayet Hazine adına tescil edilmesi sebebiyle başvurunun mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

66. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. "

67. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği

öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,§ 62).

i. Kanunilik

68. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

69. Başvurucuların açtıkları tescil davasında derece mahkemeleri uyuşmazlık

konusu taşınmazların orman olduğunu tespit etmiş ancak hükme dayanak herhangi bir kanun hükmü göstermemiştir. Buna karşın tazminat davasında ilk derece mahkemesi, tapulu taşınmazların 4 785 sayılı Kanun'un 1. maddesine göre devletleştirildiğini ve ormanların özel mülkiyete konu olamayacağını belirtmiştir.

70. Temel bir değer olarak çevrenin korunması ve herkesin çevreden eşit şekilde yararlanma hakkının bir uzantısı olarak Anayasa'nın 169. maddesinde, ormanların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilerek bu alanlarda özel mülkiyet yasaklanmıştır. Bu

11

Page 12: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

nedenle belli bir sürenin geçmesiyle söz konusu alanlarda özel mülkiyet edinilmesi olanaklı değildir (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011). Bu bağlamda 6831 sayılı Kanun'un 1. maddesinde de tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık topluluklarının yerleriyle birlikte orman sayılacağı hüküm altına alınmış, aynı Kanun'un 2. maddesinin üçüncü fıkrasında bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamayacağı düzenlenmiştir (§§ 36-37). Anılan Kanun hükümlerinin ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğunda kuşku bulunmadığından başvuruya konu müdahalenin kanuna dayalı olduğu

sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

71. Anayasa'nın 13 . ve 35 . maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı , mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkanı vermekle, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).

72. Anayasa'nın 169. maddesinde, ormanların ülke yönünden taşıdığı büyük önem gözetilerek korunması ve geliştirilmesi konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu özel ve ayrıntılı düzenlemenin ülkemizde orman örtüsünün sürekli yok edilmesi gerçeğinden kaynaklandığı kuşkusuzdur. Anayasa'nın 169. maddesinin birinci fıkrası gereğince devlet, doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi olan ormanların korunması ve sahalarının

genişletilmesi için gereken tedbirleri alıp kanun koymak ve bütün ormanların gözetimi ödevini yerine getirmek durumundadır (AYM, E.2013/96, K.2014/118, 3/7/2014).

73 . Dolayısıyla ormanların korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amacın bulunduğu tartışmasızdır (Bkz. A YM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011).

iii. Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

74. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan

müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

75. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik" öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı

gerçekleştirmeye elverişli olmasını, "gereklilik" ulaşılmak istenen amaç bakımından

müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (A YM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

76. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması

gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken

Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

12

Page 13: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

77. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan malların korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesi meşru olmakla birlikte bu kamusal külfetin tamamının mülk sahiplerine yüklenemeyeceği ve kanun koyucunun buna uygun çözüm yolları bulması

gerekeceği açıktır (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011). Kamuya ait orman ve diğer

malların korunmasındaki kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında makul denge, başvurucuya tazminat ödenmesi veya başvurucunun zararının başka yollarla telafi edilmesi şartıyla sağlanabilir (Hüseyin Akbulut ve Yusuf Akbulut, B. No: 2014/7643, 6/4/2017, § 32).

78. Diğer taraftan 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğunu, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu edebileceğini hüküm altına almıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, daha önceki kararlarında Yargıtay içtihadına dayanarak 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde öngörülen tazminat yolunun kadastro tespiti aşamalarındaki işlemlerden doğan zararların telafisi yönünden de etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 25;Ahmet Hilmi Serter, B. No: 2014/10954, 17/11/2016, §§ 41, 42; Hatice Avcı ve diğerleri, B. No: 2014/9788, 22/9/2016, §§ 74-76).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

79. Somut olayda uyuşmazlık konusu taşınmazlar bizzat Hazine tarafından

28/3/1933 tarihinde üçüncü kişilere ihale edilip satılarak tapuya tescil edilmiştir.

Başvurucuların miras bırakanı ise tapuya güvenerek 23/2/1939 tarihinde taşınmazları satın almıştır. Buna rağmen yapılan genel kadastro çalışmalarıyla bu taşınmazlar yeni oluşturulan tapu kütüğüne tescil edilmediği gibi bu taşınmazların tespit harici bırakılması üzerine yeni oluşturulan tapu siciline tescili amacıyla başvurucuların açtıkları tescil davasını reddeden Mahkeme 6/11/2008 tarihinde bu taşınmazların orman olarak tapuya tesciline karar vermiş, Yargıtayca onanan anılan hüküm karar düzeltme talebinin reddedildiği 3/6/2009 tarihinde kesinleşmiştir.

80. Başvurucuların taşınmazlarının orman olduğu gerekçesiyle yeni oluşturulan

tapu siciline tescili taleplerinin reddedilerek bu taşınmazların Hazine adına tescil edildiği

dikkate alındığında, amacı bakımından müdahalenin elverişli ve gerekli olmadığı ifade edilemez.

81. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.

82. Tescil davasında yapılan yargılama sonucunda uyuşmazlık konusu taşınmazların orman vasfında olduğu tespit edilmiştir. Gerçekten de derece mahkemelerinin de işaret ettiği üzere ormanların korunması ve geliştirilmesine ilişkin Anayasa'nın 169. maddesi uyarınca mülkiyetinin devredilmesi yasaklanan devlet ormanlarının zamanaşımı ile mülk edinilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ancak söz konusu taşınmazların kamu makamları tarafından oluşturulan tapu kayıtlarına göre yine kamu makamlarından ihale yoluyla satılmak suretiyle özel mülke konu edildiği ortadadır. Nitekim başvurucuların miras bırakanı da tapu siciline güvenerek bu taşınmazları satın almıştır. Buna karşın başvurucuların miras bırakanının satın aldığı tarihte bu taşınmazların orman olduğuna dair tapu kaydında herhangi bir şerhin veya belirtinin bulunduğu kamu makamlarınca gösterilemediği gibi dosya kapsamından başvurucuların miras bırakanının bu taşınmazların orman olduğunu bilebilecek durumda olduklarını gösterir başkaca herhangi bir olgunun da mevcut olmadığı

anlaşılmaktadır.

13

Page 14: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

83. Dolayısıyla tapu kayıtlarının oluşturulması ve tutulması kamu makamlarının gözetiminde olduğuna göre orman olmasına rağmen hatalı olarak bu kayıtların oluşturulması halinde de yine devletin sorumlu olması tabiidir. Üstelik somut olayda Hazine adına oluşturulan tapu kaydı her nasılsa ihale yoluyla satılarak özel mülke konu edilmiştir. Buna göre olayda idarenin hatalı kayıt oluşturmasına ve yine hatalı olarak söz konusu taşınmazları özel mülke konu olacak şekilde satmış olmasına rağmen bu defa taşınmazlar kamu malı olduğu gerekçesiyle yargı kararıyla yine idare adına tapuya tescil edilmiş ancak başvuruculara herhangi bir tazminat ise ödenmemiştir.

84. Halbuki orman olan taşınmazların korunması bağlamında müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacı bulunmakta ise de devletin verdiği tapuya dayanarak mülkiyet hakkı sahibi olan başvurucuların da menfaatlerinin gözetilmesi ve bu çerçevede idarenin hatalı işleminin bütün sonuçlarının başvurucuya yüklenmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda tapuların iptal edilmesi karşılığında tazminat ödenmesinin başvuruculara yüklenen külfeti hafifletecek ve kamu yararı ile bireysel menfaatlerin dengelenmesini sağlayacak

önemli bir araç olduğu söylenebilir. Öte yandan somut olayda başvuruculara tazminat ödenmemesini makul gösterebilecek istisnai bir durumun varlığı da söz konusu değildir.

85. Yukarıda da değinildiği üzere Türk hukukunda tapu sicilinin hatalı

tutulmasından kaynaklanan zararların devlet tarafından tazmin edilmesini öngören düzenleme, 4 721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde yer almıştır. Anılan maddede; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu edebileceği hüküm altına alınmıştır (Nazmiye Akman, § 22; Ahmet Hilmi Serter, § 39; Hatice Avcı ve diğerleri, § 72). Ayrıca Yargıtay, kadastro hataları dahil olmak üzere tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki hatalardan da 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca devletin sorumlu olduğunu içtihat etmiştir(§§ 38-41). Dolayısıyla başvurucuların 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine istinaden Hazine aleyhine açtıkları tazminat davasını orman olan taşınmazların devletleştirildiğinden dolayı tazminat verilemeyeceği gerekçesiyle reddeden derece mahkemelerinin yaklaşımlarının

benzer nitelikteki Yargıtay içtihadı ile de çeliştiği anlaşılmaktadır.

86. Bu durumda Hazine tarafından ihale yoluyla satılarak özel mülke konu edildikten sonra başvurucuların murisi tarafından satın alınarak tapuya tescil edilen taşınmazların yargı kararıyla bu defa yine Hazine adına tescil edilmesi ormanların korunması bağlamında kamu yararına dayalı meşru bir amacı içerse de mülkten yoksun bırakılan

başvuruculara herhangi bir tazminat ödenmemesi idarenin hatasından doğan zarara bütünüyle başvurucuların katlanması sonucunu doğurmuştur. Sonuç olarak müdahaleyle başvuruculara aşırı bir külfet yüklenmiş olup başvurucuların mülkiyet hakları ile kamu yararı arasındaki adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu anlaşıldığından mülkiyet hakkına yapılan

müdahalenin ölçüsüz olduğu kanaatine varılmıştır.

87. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan

mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

88. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir .. .

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine

14

Page 15: ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM...arazi kadastrosunun ise 1954 yılında yapılarak kesinleştiğini belirtmiştir. 19. Başvurucuların karar düzeltme talepleri Daire tarafından

Başvuru Numarası

Karar Tarihi : 2015/1203 : 23/5/2018

tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

89. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

90. Başvuruda, mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

91. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması ıçın yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama

yapılmak üzere Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1 .980 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/848, K.2013/350) GÖNDERİLMESİNE,

D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan

Burhan ÜSTÜN

Üye

Üye Serruh KALELİ

Üye Hicabi DURSUN

Üye Hasan Tahsin GÖKCAN Yusuf Şevki HAKYEMEZ

15