Ali ve RisaJ.e-i H~il-i Merdan ü. - tasavvufdergisi.net · İklim-i heftlde seyr ü sefer ve...
Transcript of Ali ve RisaJ.e-i H~il-i Merdan ü. - tasavvufdergisi.net · İklim-i heftlde seyr ü sefer ve...
Şeyh Ali ve RisaJ.e-i H~il-i Merdan
Mehmet AKKUŞ
Prof. Dr., Ankara ü. İlahiyar Fak.
Tasavvufta nefis terbiyesi ve kalb tasfiyesi önemli bir eğitimdir. Bu maksatla
müritler seyr-i sülGkta başlangıçtan itibaren bir takını merhalelerden geçmesi gerelanektedir. Çünkü tsavvufta, "Nefsini bilen, Rabbini bilir." şeklindeki rivayet
bu eğitimin temel hareket noktasını oluşturmaktadır. Kişi aczini, noksanını bilir
se Rabbinin kudretini, yüceliğini daha iyi kavrayacaktır. Bunun için de kişinin manevi bir eğitimden geçmesi gerekir.
Nefisle mücahede ise kolay değildir. Hatta bu hususta yapılacak gayret, büyük cihat kabul edilmektedir. Mutasavvıflar bu büyük elliadı yapmak için müridlerine ilk olarak nefis terbiyesinin önemini ifade ederler. Bu eğitimde nefsin, in
sanın hayatı ve arnelleri üzerindeki etl<:ileri anlatılır. Nefsin mertebelerinin kişi üzerindeki etkileri, bunlardan kurtulup bir sonraki merhaleye geçmek için lazım
olan mücadele haklanda bilgiler öğrenilir.
Ayet-i kerimelerden hareketle mutasavvıflar nefsin mertebelerini yedi olarak
tespit etmişlerdir. Bu yedi mertebe, emmare, levvame, müllıirne, mutmainne, raziye, marziyye ve safiyedir.
Seyr u sülük esnasında bu yedi meıtebeniri nasıl katedileceği, müridin hangi sıkıntılarla karşılaşacağı gibi hususlan anlatan müstakil risaleler yazılarak konunun önemi ve yapılması gerekenler anlatılmıştır. Atvar-ı seb'a adı altında ifade
edilen bu kabil risalelerden bir kısmı, tasavvufi ıstılahlarla dolu, dil ve üslüp ba
lı.'1ıından oldukça ağır bulunduğundan zaten çetin olan bir konunun kavraruna
sını iyici .zorlaştırmaktadır.
Bu sayıda metnini vereceğimiz Risale-i Hal-iMerdan adlı risalenin nefis mer
tebelerini aniatma konusunda çok sade bir anlatımı vardır. Risale'nin müellifi hakkında elimizde geniş bilgi bulunınamaktadır. Sadece risalede manzum kısmın sonundaki bir dörtlükte ismi şöyle ifade edilmektedir:
Şeyh Ali 'yim namım Merdan verdiler
Vüs'atime göre meydan verdiler
40 tasavmtj
Aşkın meydanında sofra serdiler
Sahaveli pfr-i Yezdiin 'dan aldım
Buradaki ifadeye göre risalenin müellifı Şeyh Ali' dir. Risi:Uenin adı ise Ristile-i
Hfil-i Merdtin olarak ifade edilmektedir. Bu isim müellifin kendi verdiği isim de
ğildir. Yine risalenin metninden anlaşıldığına göre müellif, kendisinin seyr-i sü
lGku esnasında geçirmiş olduğu eğitimi hikaye etmektedir. Yine Mülbime mer
tebesinde ifade ettiğine göre kendisi Nakşibendilikte karar kılmıştır.
Eser nefsin mertebeleriııin anlatıldığı mensur kısım ile, on altı kıtadan oluşan
bir koşmadan ibarettir.
Biz burada sadece ilisale'nin metnini vermelde yetineceğiz .. Eserin değerlen
dirilmesi ve müellif hakkında daha geniş bilgi için ayrıca çalışılması gerektiği meydan dadır.
"Risale-i Hal-i .Merdihı"
Giriş
Allahu zü'l-Celat:e hamd ü sena ve rasülüne salat ü selamdan sonra, talib-i di
dar ve salik-i rah-ı hakikat olan ihvan-ı mü'nıinine dualar olunup, tarafımızdan
iş bu Risale hediyye olunmuştur. Zira peder-i manevi olan kimsenin veled-i ına
nevisine nush u pendden ziyade hediyesi olmaz.-
Benim rühuın!
Dil dili var dilden dile.
Dil dile mekün dilden dfle.
Varılmaz heme-i dile.
Zeyd Aınr Bekr ile.
Herkes bulunduğu tarikın evvel ilmini tahsil edip, badehı1 arneline mübaşe
ret etmek gerek. İbtida ilm-i şeriattır ki, cümleye farz-ı ayn olmuştur. Badehı1
ilm-i tatikattır ki elzemdir. Badehı1 ilm-i mar[f'etu'!ltihtır ki lazımdır. Badehü
ilm-i hakikattır ki, nimet-i Hak'tır. Amma ilm-i taril(at balır-ı muhit olmalda, on
dan bir kıta beyan olunmuştur. "Hayru'n-nas men yenfe'u'n-nas" "İnsanların en
bay ır/ısı, insanlara faydası dolmııaııdır. " tahtında dalili olmak ümidiyle elli-i zikrin duaları rica olunur.
Bismillabirrahmanirrah!m Rabbene'ftalı beynena ve beyne kavmina bi'l
hakki ve ente hayru'l-fatihln._Allalıümme'ftah lena hazihi'l-kunüze ve'kşif lena
hazihi'r-rumı1z. Ya ahl e'ızzeke'llahu fi'd-dareyn. Ene ekı1lu bi-iznillahi Teala
isma' _rninrıi bi-avnillahi Teala. Ak bil vela tehaf inneke rnine'l-amirıln, Üd'u ila
~L:d~k ~~s.Ü~-- _,.:~ ~~__,..--..~__, ·l:_) .AÇ-.J_)\{J,:, ~1
. / ~L""-..J ~ .J ~~ ~ i.J .#'.u.-J
~j...0.!J>.I ~~~~oJ.,
~~_,._:_, (.J'"' )~ ~>J_,l_)t..~ . .
~~~~_J ~~0~\
(: .,:,u_,ıo-~-U> ".>~ 0~__, i
~..;j.J )..) u...J..>J}., j..; J.) r ---'·'"' _,,.;.- ' 1 F '1 ' • 1\ 1 \ . \ /
.J~.J ,..J.J -"" lo>.,_) \.lı..)~ ~..) 0 -U...) ıJL.
./ \ı· (' ~_;,~ .L.J-Y. ~~ . ~ .r:
~.,..u., ~.J..\,\~ ~ J.,l " .. . ..
~
Risale-i Hal-iMerdan'ın ilk sayfası
42 tasaı:mıf
Rabbik.e; İliilli ente maksudi es'elüke ndiike madubi bi-hurmeti cemalike ya
Ralllın, irham fetekabbel duaena.
Nefsin Mertebeleri
1. Nefs-i Eın.miire
Benim canım! İklim-i heftlde seyr ü sefer ve salıra-yı fenada seyyah olduğumuz esnada şah-ı bakadan bir elif istikamet ihsan olundukta, cins-i rayeel rüya
ınisüllü beyne'-nevm ve'l-yakaza güya vakıada olan budur ki, salıdi-yı fenanın şehr ü hıralanndan bir şehr-i aziıne uğradım ki, tı11 u arzını göz ihi'ita etmez. Ol
şehrin içinde olan mahlukun kesreti bi-mertebe kim, sokağında rahat gezilmez ve ahalisi cümle cihanda mevcut olan mahluhın her sınıtindan malılut Arap, Acem, Türk, Rum ve cümle keferenin envaı anda mevcut bulunmalda hayrette
hayran, bir acib seyran va ki olup, ol şehrin vasatında bir azlın kale bina olunmuş ki, burc u banısu eflake beraber. Haric-i sı1rda bir zulmet müşahede ettim. İbtida fehm ettim ki, hanc-i sürda vaki olan bu şehrin ezelden, şems-i hakikattan bir
şule düşmemiş ve düşmez. Ve ahalisini gördüm. Pelını ettim ki, bu şehrin ahalisitlin gönülleri dahi dar-ı zulmettir. Zira meşrebleri kilab-asa bir lokma için bir
birleıine hırlaşırlar. Az bahane ile birbirlerini yırtarlar. Şehvet ve gazabiarı galip olmalda, tabiat-ı nariyyeleri galebe ettikte birbirierin kad ederler. Zinaya meyl ü rağbetleri galip olduğundan bir fallişe ardına üçü beşi düşüp, birbirlerini kıskanıp heHik ederler. Sirkat ü bühtan ve iftira ve şurb-ı harnr ve gıybet adederi olup,
bir zerre Hak'tan havf etn1ezler ve günah-ı kebairi işleyenierin ekseri İslam'dan önce olup, bazılan dalli ulemadan olup emr-i bi'lma'rı1f, nehy-i ani'-1-münker
eden ulema, vfuz ve sulebiisı dahi ol şehirde zuhür edip, ol Şehr-i Emmar'da, aha
lisinin su-i halinden naşi bir vecllile ülfet edemeyip, ol şehr-i azlınin vasatında vaki olan kaleye llicret ederler imiş.
Faldr dalli bir miktar bu şellirde misafir oldum. Arzu ettim bir söz anlar Idrnse bulup bu şehrin ismini ve hakimini ve valisini su~il ettim. Ulemasından birin
buldum, su~H ettim. Bu şehrinizin ismi nediı·? Cevapta ismi Emmare'dir, dairesi gaflettir ve cl.-'h-ı zulmettir. Ve padişahlarını sordum. Bizim padişahımıza Akl-ı·
Ma~ derler. Bir alim ve hikmette mahir, müneccim ve tabib-i akıl ve nadir; küri:e-i zeminde alaanı yoktur. Vezirinden sual ettim. "Kuvve-i müdıikedir ve Iliss-i ınüştereke ve kethüdası ve vekil-i harcı hıvve-i valıime ve vesvasdır., cevabına göre idrak ettiın ld: Ne kadar ahlak-ı zemi'me ile mezmılm olan kimseler var ise,
Akl-ı Ma~ nam şiihın emektarı ve mahrem-i esrarı olmuşlardır. Faltir dalli akl-ı m~ın her fenele mahir olduğunu anladım. Kendime sebeb-i
ma!şet için bir zaman-ı muayyende durınak üzere görüştüm. Lakin kendi zir-i hükümetinde olan mahlukun cümlesi maasiyi müıtekip olup, Ald-ı Maaş, Hdlın-i
şeyh ali ve risiile-i biil-i merdiin 43
-viicüda padişah olup, bunlann isyanların ru'yet eder. Men'ine kudreti yoktur.
Ruhuma az1m sıklet anz oldu. Sonra bu ayet-i celileyi hutür etti. "Şüpbesiz rızık
veren, gfiç ve lmvvet salıibi olan ancak Allab 'tır." (Zariyat 58)
Bir gün arifana söyledim:
-Şahım! Senin bu şehrin uleması, ilimleriyle amil olıiıazlar ve Hak'tan havfla
n yoktur. Ahatisi dahi re'd!b olmazlar. Gönüllerinde nur-ı iman lemean etmez.
Bu ne hilmıettir?
Cevap etti ki: -Benim ahiilimden değildir. Zaten iblis bu şehrin halkını yoldan çıkarmıştır.
2. Nefs-i Levvfune
Bu Emınare Şehri halkıyla ülfet edip, fesatlannda mahrem olmuştur. Onların
fesatlannın def'ine bir tedbir edemediın.Fakir bir seyyahıın. Bu şehrin vasatında
olan kaleye varayıın. Cevapta ol kaleye levvame dairesi derler. Ol yer de, benim
zir-i destimdedir. Lakin Levvame ahalisi, Emınare şehrinin ahalisine kıyas olmaz.
Bu şehr-i Emınar'da iblis müdilm salcin olduğundan bu şehir ahalisine tövbe mü
yesser olmaz. Lakin Levvame şehrine vesviis tamamıyla tasallut edemez. Onlar
dahi günah-ı kebairi mürtekip olup, şürb-i hamr ve gıybet ve sirkat ve bühtan
ederler. Lakin der-akab tövbe ve istiğfar ve nadim olur.
Akl-ı Maaş padişah sükuta vardı. Hemen der-akab kendimi Levvame nam ka
leye can atıp kapısına vardım Gördüm ki babının üzerinde "et-Taibu mine'z
zenbi k emen la zenbe lehü" C Günalıtan tevbe eden, sanki biç gün ab işlememiş 1
gidir.) yazılmış.
Hemen bu hat manzür olduğu gibi taib ü müstağfir olup, Kale-i Levvame'ye
dahil oldum. Gördüm ki, Şehr-i Levviime ahalisi, Emmare Şehri ahalisi kadar
yoktur. Nısfı kadar anca. Bir zaman hayli müddet durdum. Ahalisinden suaı et
tim. Fuhfıl-ı ulemadan bir müftüleri var imis. Vardmı edibane selam verdim. • >
Ta'z1m bir! e selamımı aldı. Onun buzımında bir vakit işledim.
Orada dururken ahatisiyle sohbet edip, Levvame şehri sakinlerinden, padi
şahlarından sual ettim. Cevapta, "Padişahımız, akl-ı maiiştır." Sübhanallah de
dim. Evet şehrimiz akl-ı maaş hükmündedir. Etbaından sual ettim. Cevabmda:
Kibr ü riya vü taassub ve buhl u hased u nefsaniyyet ve gıybet ü rama' vü ni
fak. Zühd-i tam vekilidir. V e nice fazı! u salih ve abid canlar bu şehirde mevcut
turlar. İnşaallah bu kale Hak tarafına istidadı var; Lakin dokuz ejderha pençesine
rast gelmişler. Bir mi.irşid-i kamil görmemişler. Hulasa çare bulamamışlar. Bun
larla meşrebleşememişler. Çünkü vücut ikliminde 1. Kibr, 2. Riya, 3. Taassub, 4.
Buhl, 5. Hased, 6. Nefsaniyyet, 7. Gıybet, 8. Tan1a', 9. Nifak gizli ejderhadır.
Ulema, suleha ve meşayilı mağnır olup, bunlarla mezheb meşreb gizler. Ma-
44 tasammf
azalHÜıi teala elıl-i Hak ile zıttır. Ed-dıddan la-yecteniian. (İki zıd, bir arada olmaz.)
. Bir defa, salilıler ile ülfet edeyim, dedim. Gördüm ki onlar, cehennem hav~ından afv ve mağfıret ümidiyle ibadat ve taat ederler. Ve cennet arzusuyla leyl ü ne
har bi-rahat olup, cennet safaların ve hı1r u gılmanın her birini vasf edip, tarlk-i cennete terg!b ederler.
Bir şahsa, Emınare Şehri ahalisinden şikayet ettim. Vücut ikliminde Emınare Şehri'nin halkı bir alay kafirler ve müfsidler, katil, tarikü's-sal~t ve şaribü'l-hamr
lardır. Onlar fırka-i dalledir. Bizim şehr-i levvamernize gelmezler. Cemib-ı Per
verdgar hidayet eder ise ondan hicret edip, bu şehre gelip füllerinden nadim
olup, tövbe ve istiğfar ederler. Yoksa onda iken müyesser olmaz.
3. Nefs-i Mülhime Kendi şehrinizdeki levvame şehri içindeki kaleitin halinden sual ettiğirnde,
dedi ki:
Ol kalenirı ismi Mülhime'dir. Orası aynca şaill'tır. Padişahlarının ismirıe Akl-ı Maad derler. Vezirlerinden sui'i.l ettim. Vezirinin ismirıe sultan-ı aşk derler. Fakat
o şehre bizden asla giden yoktur. Hicret edip, gideni bir dahi Levvame şehrirni
ze koymayız. Zira onlar ol Şehr-i Mülhime'nin veziri olan sultan-ı aşka gayetle ta
bi olup, muhabbet edip, can u baş, mal u menal feda edip, bizim padişahımız
· Ald-ı Maaş'ın tedbir ve tasarrufuna itibar etmeyip, teslim olmayıp, namus, vakar
ve zühdü terk edip, tasarruf ve tasavvuf mütalaa edip, kitaplar yazmışlar. Fakat
hiç bir harfi şeriat kitaplanna mutabık değil ve içlerinde mürşid ve delil ve reh
ber addolunur kimseler vardır. Hırka ü tae u aba giyip, surette kisve-i ehlullah ile
olup, kavl u fiilieri şer'a muğayır. Onların emirlerine imtisal ederler imiş.
Onlann cünılesi fırka-i dalleden elıl-i tarik: bulunmuşlardır. Zirıhar Mülhime
kalesirıe uğramayasın: Onlar saz u söz, tanbur, ney, kudı1m ile Allah derler. On
lar bizim Levvame şehrimize ·gelip, erkanlannı icra edemezler. Ulemamızda
amel tarafı ve gayret-i diniyye galip olmakla ittifak edip, alıkam-ı şer'iyye ile
amel üzere hareket ederiz. Şer'in hilafı bir şey gördüğümüz gibi der-akab hücum
edip, men' ederiz. Ve nice adanıların zikr ettiğirıi haber alıp kati ederiz. Ve biz~
de olan ulema vü suleha, abid u zah.id şehr-i Mülhime'de yoktur.
Bir vechile n~fret edip, Levvame'den içeri olan Müllllı:ne-i mübareke şehr.ine
teveccühle, "Ya Rab! Medet ve kerem senden.." deyip, kalesi kapısına vardık.
Üzerirıde, Babu'l-cenne mektup. LaiHihe ilHillah, kelime-i şerifini kıraat edip, hemen der-akab Cenab-ı Allah'a seede-i şükredip, şehr-i Mülhime'ye dahil oldum.
Nakşıbendi dergahında sakin olup, baktım ki ahalisi zevk u şevk ile her-dem
safa edip, beynlerinde niza' ü feza ü fesad u hased ve buğz u adavet olmadığı gi
bi a'la vü edna birbirine i'zaz u ikram ve ilitirarn edip, meclislerinde sohbetleri
dilber u d!dar ve zikrullah. Daima safa-yı ruhani ile ahatisi cefadan ad olup, cen-
şeyb ali ve risiile-i biil-i merdiin 45
net safasında mütelezziz gördüğümden naşi onda ikamet ettim. Hayli meclis-i
şeriflerinde sohbetleriyle müşerref olup, ruhani, cismani onda cümlesi mevcut.
Fakir dahi hayran kaldım. Onda hüsn-i zan olunur. İhtiyar, arif ve agah bir
zattan sual etim: Azizim! Bir seyyah-ı fakirim. Gönül marazlarından, gaflet ve zulmet nam illet
lere mübtelayım. Bu mülhime şehrinde gönül illetlerine deva eder tabib-i hazık
bulunur mu? Lutf edip haber verin. Ve isminiz nedir? dediğimde;
İsmim hidayettir. Ezelden bu ana kadar benden kiz b su dur etmemiştir. Ancak
vuslat tarıkirıı candan sual eden talibe dldar sebilini etrafıyla haber vermektir.
Sen dahi bir aşık-ı sadık fakirsin. Can kulağını açıp, sözümü dinle.
iŞ bu sakin olduğun şehr-i mülhime dört mahalledir. Biri her birerlerini ihata
etmiştir. Mahallenin ismine Mukallid1n derler. Senin aradığın taDıb-i hazık bu Ma
halle-i Mukallid!n'de sakirı olmaz ki, senin senden olan gaflet ve gö:q.ül zulmetl
ne ve şirk-i hafiyye ilac eyleye. Halen tabib-i h."Ulı1b suretinde olup, tae ,u hırka ile
şeyh suretinde olanlar irfan-1 kalide ariller ve mukallid ve müfsid-i müddeiler da
valannı gönülde isbata kadir olamayan müddeiler, ahlak-ı zemlınede, şirk-i hafi
de ve şehr-i şehvette ekl ü şürb ü cima' ve lu'b u lehv u nisyanda olup, mukallid
ariller dillerini gayet mahfi ve müdrik zind ü zeki olur. Felun ü firasetleri, galip
oldukları lisanları daima zikirde olup, esrna-i ilahiyyenin tesiriyle bazan bazan
hayal filan müşahede eyledilderinde biçareler kendilerini tabib zannıyla tefahur
lanurlar. Halbuki tabib-i hazık da bu kadar ahalinin malumudur.
4. Nefs-i Mutmaiııne
"Bu mahallede senin maraz-ı kalbine merhem-i şfiji verir tabfb yoktur. Bu
mahalleden bicret edip, Kale-i Mutmainne tarafında olan Mahalle-i Müdhe
de ye vanp, onda derdi ne derman eder tabfb bulu~·sım. " dedikte, hidayet he
men can atıp, "Bu illetlerden halfisolmak için hevfidanjfiriğ ol. Alenıde sultan
lık budur." deyip, mahalle-imücahedeye vanp misafir oldum. Çünkü şeyhim
kaddesallahu sırrahG hazretlerinin, "Men lem yücahid lem yi.işahid" (Mücfihede
etmeyen, göremez.) buyurdukları o ikiimin ahalisini gördüm. Zayıf ve edib ve
zakir ve şakir ve mücahid, oruç, ibadat ve rağıbat üzere sakin ve sakit u alim ü
arnil kimselerle görüştüm. Bildim ki bunlann bu misüllü hareketleri rezall-i ah
laktan ve şirk-i hafiden ve zulmet u gafletten halas ve azad olup, mutmainne ka
le,sine dahil ve istitad kesb edip, "irdi" hitabına müstahak olup, bab-ı rızada mu
kim olmak için imiş.
Fakir dahi nice seneler onlar gibi hareket edip, bir an zikr ü filrri terk etme
yip, sabr u tahammül ü kanaat ve gayret edip, müdbededen hali olmadım. La
kin şirk-i hafi ve zulmetten ve gafletten halasa çare bulamadım. Sakirı olduğum
Müdihede Mahallesi tabibierine rica eyledim. ''Benim emrfizıma ki şirk-i ha.fi,
46 tasauvııf
ga:flet ve zulmettir. İn ayet buyurnp bir merhem-i şa.fl buyımm. "declim. Dur bi
raz daha uğraş. Bir vakit o hal üzere iken tekrar, "Aman halasa çare!': declirn. Cevap ettiler. "Bıt mahalle, mücabededir. Bunda senin derdine derman yoktur.
Mutmainne kalesine karfb bir m aballe dahi uardır. Ol maballeye, Mahalle-i Merak:iyye ue Mahalle-i Mün1icaat derler. İlietine ila c eder tabi b onda bulunur. "
Derken, hemen baktım ki, şeyh hazretleri mevcut oldu. Tabib anlar imiş. Hillimi arz ettim. Biraz düşün buyurdular. Anda Mahalle-i Merak:iyye'ye vardım. Gördüm ki çok kimseler, zikr-i kalbide veled-i kalb sahipleri olmuşlar. Yani o mahalle ahalisi iş zeminde huşfı' ve hudfı' ve huzürda melül malızun ve bi-nutuk ve bi-lisan zahirieri harab, batıoları mamür olup, meşrebleri halim selim ve havf-ı Buda'dan birbirleriyle ülfet etmezler. İlm ü hikmetle birbirlerini mudka
beden men' etmezler; asla birbirlerine zerrece bar olmazlar. Fakir dahi Mudikebe Mahallesi'ne vardım. "Nice seneler ikamet edip, çok sa
vaştım; onlar gibi ettim; lii.kin gajletten iizad oldu ın; çok müddet sonra. Anımit
şirk-i bqfiden ve gönül zulmetindeıı iiziid olamadı tn. H iili m nice olacaktır." diye gözüm yaşı zar-ı giryan hayrette hayran bir garib seyriina uğradım ki, gamma gark olup, her anda ölmek arzu edip, yediınde olmadığından me! Gl mahzf:ın murakabede dunırken, yine ımıkaddem nasıh ki, hidayet-i Hak nam zuhGr edip, hal-i perişanıma merhamet edip, buyurdu ki:.
"Ey gurbette esir ve ziir u giryan e! Sen derdi ne bu bal ile derman bulamaz
sm. Bu mahalle-i murakabedeıı ileride, Mutmaimıe Kalesi vardır. Onun babı
nın önünde bir mahalle vardır. Adına Fe1ıa derler. Olursa biiline çare o nıah
lal!ede olur." dedikte, der-akab kendiıni orada buldum.
Ah künh-i hidayet-i Hak olan nasih gelip, "İfnü sümme'fnü sümme'fnü fe'bkG sümme'bkG sümme'bkG" rüzgarı, saua burada aylhı ol11p, emriiz-ı şiı·k-i bafide1J
ve gafletteu ve gölliil zttlmetiııe deva eder. Mabv t{ja1li ve bl-viimd o/au tabfb-i ba
zıklamı i/acı sebebiyle şifa-ya b olursım." dec:li, kayboldu. Der-akab ser-tabib olan
sultanım geldi. Sual ettiler. Ağiaya ağiaya haber verdiın. Aman sultanım, aman dedim. "Allah 'tan başkaberşey yok olacaktır." (Kasas 88) ayet-i celilesin kıraat edip, bahr-ı ummana daldılar.
O anda tıfıl çocuk, babasının kucağına yatar gibi ser-i perişanımı tabibin di
zine koydum. '~man sultaııım/", deyince, hakiri hemen bir deryaya daldırdılar, çıkardılar. Daldırdılar kaç defa! Fakat bizim ile yüzbin kimse dalıp, çıkıyor. Ta
riften aciziın. Batınma geldi ki, benim bir yar-ı gar-ı gam-küsarım var idi. Tahir Efendi nereye gitti? Baktım yanımda. Elhamdü lillah. Derken, sultan-ı evliya bıraktı gitti. "Burası neresidir.?" dedim. Mahalle, fenadır; ahalisini gördüm cümlesi helak (olmuş) gibi sakit, meyyit gibi nutka takatlan yok. Adeta sıhhatlarından
kat'-ı ümid etmişler. Hemen melekü'l-mevte muntazır olup, durmuşlar. Malıalle
rine gelip, gidenlerden haber alıp, mahallesi ahalisi evkat-ı hamseyi edadan bir
şeyh ali ııe risii/e-i biil-i merdiin 47
fi'le Ididir olmayıp, dünya-ukba, Zeyd-Amr bilmezler. Hatta ha vf u reddan geçntişler ve lezzet-i cismani ve lezzet-i ruhani ile müfid olup, mütelezziz olmazlar gördüm. Onlann o hallerine bakıp, fakir dahi bir nice seneler onlar gibi ettim.
Zalıiriıni onlara taklicl ile mutabık, ama, biitın halleri bir vechile ma'lfımum olmayıp, fena ve hal-i fenayı tarif mümkün olmayıp, o halde mahall-i fenada dahi bir gam ve aliima uğradım ki, halimi tabibe arz etıneye bende benim olarak mülküm
üzere bir vücud bul am ki nazar ettim. M eldindan münezzeh ve müberra olduğu hazır nazır, vücud beniın demek hata ve yalandır.
Fakir ise, bu kadar emriiziardan halas olmak için ne kadar zalımetlere ve me
şakkatlara düçar oldum. Bu halde dahi acz u hayretiın ziyade olup, ciirnle muradımdan vazgeçip, gözüm yaşı bilii-ihtiyar akar. Tamam ben varım ve amarum var. Talibiın, matlübum dahi var. Hal kaç defa zahir olur bilmem! "Ya Rab! Ne
fare kı/am, dilde olaıı ızdımbıma? Ey vakıf olmı Alimii's-swrı ve'l-hafiyyat! Hali
me 1·ahmet et." diye feryatta il<en, talib-i dielar terbiyesine memur olan mürşid-i kamil tablb, bu garib u bi-kes ve bi-vücudun haline rahm edip, Hak ile ilham-ı
Rabbiini kitabından okudum. Buyurdu ki, '1btidafena-yı efa! elzemdir. "dedikte ve per gibi hemen yediıni uzatmak murad ettim. Gördüm ki bu elim, cemaci gibi anasır-ı erbaadan mürekkep bir ma'nadır. Yed benim değil. Bu hal üzere tefekkür ederken hakire birden hutür etti ki, "Rabbin istediğini hakkıyla yapandır." (Hfıd 107) birdir. Bunu bilmezdim; anladım ki, memur olan, zat tarafından
dır. Panide hiç bir fi'le k-udret yoktur. Kadir birdir, abdim; kudre~m yok. Ve'lllasıl her ne tl'l benden saclır olacak ise, ol Fa"ale ve onun kuvvet u kudretine ha
vale edip, cümle hakirden süret-i beşerde vaki olan efaiden fariğ olup, tamamıy
la fena-yı efiile ne demektir?.
Himmet-i ehlullah ile ve ilham-ı melek! vasıtasıyla sınımdan sırrına vakıf olup, hamd ü senada oldum. Bu halde iken, der-akab şeyhu's-samadani hazretleri lrudüm-ı müşrifleriyle teşrif edip, vaki hali arz ettik. Hey işte böyle. "Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak" (Rahman 26) ma'na-yı deryaya daldırdı,
çıkardı. Eğer ki o zevki tarif etmek lazım geliı·se na-kabildir ve hem de "Men I em yezuk lem ya'rif'' (Tatmayan bilmez.) meşhurdur.
"Kıl/et-i taam, kılfet-i menanı ve kılfet-i kelc1m ile murakabeye dikkatlice de
vam ediniz. Avn-i Hakkı la, fena-yı sı.fat zubur eder.", buyunınca, hemen o dem dizlerine kapandım. "Aman sultanımf Kapım azad kabul etmez, ha!Jfrine
bi mmet." deyince mubarek yed-i şerifleriyle zalınmı mess ettiler de "Evlzvaullah ve yüsellimıl teslfına'dan almışlardır. Müridiıı şeybine tesliminin mürid kendi iradesin şeybin iradesinde fena kı/malıdır." dedi.
Efendim! Abd-i ınemlükun irade nedir? Kendim bilmeyerek iradesiz çıknuş. Aldını başıma geldi. "Aman sultanımf Hata-pt1şum efendimden daima afi' be!Jlerim. "Si.ikut buyurdular, ah ah! İşaret olundu. Bir müddet bu hal üzere mürGr-ı
48 tasauımf
zaman geçti ve ne alemdeyim, haberim yoktur. Kastamonu'ya gelirim zindana
~eriın. Seydişehir'e vannm, cennet misali. Bir gün teveccüh olunup, o halde
durur iken baktım. Nazar benim değil, söylediğim kelamda alakam yok. Lisan, benin1 değil. Nefs-i natıka bilmem. Naçar, zahir ve batında olan sıfatımdan kat'-ı
alaka edip, cümle ruhumla ve cismirnle ve havass u kuvalarla ben beni zat farz
ettim. Gördüm ki farz etiğim dahi isniyet (isniyeteyn=ikilik) yine şirk-i hafidir. İs
tiğfar edip el kernliğinde ne alakam var diyerek naçar kaldım. Zatın1ımahv u fam kaldım. Fakat yine talebten fariğ olamadım. Aman sultanım, dedim. Çünh.i.i
yok, ne ister.
Hazret-i Şeyh h.'Uddise buyurdular: "Yavruını Ve't-talebu aynu'l-bu'd" buyur
dular. Ben bu benliğimle ne belaya uğradım ve ne derde giriftarıın. Aman Ya
Rab! deyip dururken, yani tefelliir edip mahvda iken "O Allah, Evvel'di1~ Abir
'db~ Ziihir'dil~ Biitın 'dır. O her şeyi bilendir." (Hadid 3) ve "Bilesiniz ki O, b er
şeyi kuşatınıştır. "(Fussilet 54. ayetin bir kısmı.) sırrımda zahir olup, "Mutü kable
en temuru" (Ölmeden evvel ölünilz.) sırrına mazhar olmayı arzu ettim.
5. Nefs-i Riiziye
Hazret-i Şeyh kuddise sırruhı1; bak, diye teveccüh buyurdular. Kendimi yok
ladım. Yine şirk-i hafi ki, bir ben biT de arzum var. Ağladım güya, bu dahi yalan.
Ne derde düştüm ki, o sırada münacaat etme, teveccüh etme, taleb etme. Bir ga
rib hal ki balli müşkil. Naçar cümlesin sahibine teslim edip, Bab-ı Rıza'da muK'ım olup, halet-i nez'de sahib-i firaş olan hasta gibi tarifi mümh.i.in olmayan bir ma
kamda daima muntazır olup, akl-ı bi-şuur, aynı meyyit gibi bir zaman bu hal üze
re vakit mürur etti.Sonra Hazreti Şeyh, "İstefti kalbeke" (Kalbine danış.) hadis-i
şerifini kıraat buyurdular.
Baktım ki sırrımda bi-harf u bi-savt irci'1 gibi bir hal zuhur etmekle ol anda
tarifi mümh.i.in olmayan bir lezzet-i manevi vaki' olup, mest u medhüş olduğum
halde kaldım. Bir vakit sonra bidar oldum. Hazret-i Pir' e söyledim.
"Oğlum! Mürid davasında bulunal}lar akl-ı maaş ile bu esrara vakıf olmazlar; davadan fa.nğ olup, ğassal yedinde meyyit gibi şeyhe teslim olmayınca."
Efendim öyle kimselere kanaat gelmez.
"Yavrum! Zahir.uleması dahi münkirdir. "el-halu la yu'rafbi'l-ldli" (Hal, söz
le bilinmez.) "Hepsi Allah katıııdandır." (Nisa 78'in bir kısmı) ayet-i kerimesinde ayandır." buyurdular.
Bu batin ilminin hadd-i nihayeti yoktur, buyururiar idi. Haltir dahi ruhaniyet
lerinden işaretle ala kader-i ukülihin1 birnebze nyazette olan insan kamil olması
nın tarild beyan olundu. İhvfuıa yadigar olur. Belki bir munsıf nazar eder de, ken
di h~alini bilir. Can u dilden dikkatle ınutalaa eden saldn, salilc halini fıkr ettikte,
kendisi makam cil1etinden hangi şehirde saldn ve hangi mahallede ülfet edip du-
şeyh ali ve risiile-i bal-i merdan 49
rur. İnsaf ederse ona göre hareket eder. Bab-ı nzayı bulup ve bilip rahmet okur.
Cenab-i Babib-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurmuşlardır ki:
"Tahkikaıı beden-i insanda bir !abm vardır ki, kaçan ol sa/ah olsa, cemi'-i
beden ıslah olur; ve kaçan ol fasid olsa cemi'-i beden fdsid olur. gah olunuz ki
o, kalb7i insandır." Pes o kalbin ıslahı cümleden ehem ve elzemdir. Zira gönül
bir nafızü'l-hükm-i sultandır ki, cemi-i a'za-yı beden onun huddam ve reayasıdır.
Ve kalbin ıslahı odur ki, onu evsaf-ı zemlıneden tahliye (ternizleyesin) ve evsaf-i
haınlde ile tahliye edesin (süsleyesin). Yani ol hazretin al\Val ve efa! ve ahlfikı
na tebeiyyetle izince gidilmek elzemdir. Zira ki Cenab-ı Peygamber sallallahu te
ala aleyhi ve sellem efendinıiz hazretleri, "Mekaı:im-i ahHikı tekmil için ba's olun
muştum." buyurmuştur. İnsan ahlak-ı haınldesiyle iki cihan saadetine nail oldu
ğun duyurmuştur.
Hemen Cenab-ı Hak ve tekaddes hazretleri cümle ilwan kardeşlerimizi İsti
kametten ayırmayıp, rezail-i ahlaktan halas edip, ahlak-ı hamide ile ınuttasıf olan
kullardan eyleye. Sevgili Habib hurmetine amin, ya Mulrı.
Bi-hurmeti Seyyidi'l-Mürsellrı ve'l-Hamdu Iiliahi Rabbi'l-alemlrı.
Elest bezmiııde ben ikrar verdim
Verdiğim ikrarı imandan aldım
Baka seyraıi gördüm özüm de
Muhabbet pazm1 seyraııdan aldım
Hi:ilıkıı:n balk etti turabdan beni
Bana mekan etti ana rabmini
Anda ihsan etti bu din u teni
Vakit tamam oldu dünyaya geldim
Okuttulaı- beni kalmadım cahil
Bir zaman yıirüdıiııı ilmile amil
Terb~ve eyledi bana biı· kilmil
Dersimi mekteb-i iıfandan aldım
Bildiğim ımuttum eyledi m fery,ad
Derdime dil dönınez isterim iındiid
Her bir kefilınında vaı-dzr bin iı-şad
Hil'atim sohbeti sultandan aldım
Can gözü gajletten açzla düştü
İkilik perdesi seçile düştü
Kudret hazinesi saçıla düştü
Bu kitap babr-i uınınfmdan aldım
50 tasaıtmıf
Geçtim dünyadan erkandır işim Zira bidayettir benim yoldaşım Çeşm-i pür-bunwn akıttı yaşını Yeşil bayrak pfri sultandan aldım
Alem baştan başa bir seyriin-gabtır Gir gönıil şehri ne gör ne dergabtır
Bu bir gizli esrar-ı kudretu'l/iibtır Defterimi alf divandan aldım
Hakikattır işim bile katmazam Her leiş(ye sırnın beyan etmezem Kadrini bilmeze cevber satmazam Bu pendi bir kamil insandan aldım
İbvan çalışır sen var kirasına Derman mı saktanır dert arasına Merhem mi san/ır aşk yarasma Hikınet-i bakfki Lokman'dan aldım
Gerçi hata i/e ısyanım çoktur Kalmadı gönlümde benliğim yoktur Dört kitabı ikrar ejJ/edim baktır İmanı Hazret-i Kuran'dan aldım
Şen'af sancağı geldi dikildi
Marifet yalımda dürler döküldü Pfrden bimmet oldu gül-bend çekildi
Tarikat kemendin erkandan aldım
Haki/zat yalımda nice yıl savaş
Gözümden akıttım al kan ile yaş Bir vakit az verdi ekmek ile aş .İcazeti alf makamdan aldım
Muhabbet gön'inmez bilmem nerdedir Cümle ayan !Cikin bize perdedir
Esrar-ı bakikat gizli yerdedir Hakikatı Şah-ı Merdan 'dan aldım
Gel düşünme akla sığmaz bu ilim Bir iilf dergiiba uğradı ya/um Kanlı yaş akıttım bilmem ne kalem Mecra-yı çeşmimi giryandan aldım
~..Jıu.Jıj~J~ jJ~ı
'(...).) ~ .)_j.): -/.;./'~ i
~.J o j--1 "../:' ~ 0 ~ 4.\.7.'
-...ı,j#J -' ~ • C""'.;. 4 ~ .. ..., ,_, -.;;\.ır~" Q ......, •
ı.Jı ___:..ı --ı:, 'v "\i...~~ ~~~~_,~j( ~f#-J~~.U~-.r.
;;Q.i~ r~tftv~~ ~.Jt.:.)~~-vS' eı.5~
-{- J)J '~ ~ '-.r~:;;e (~('-J'~rX»~~
{-~(5~-.)_; ~~~~~
ı..Jı _j..ı:ıv j..;~-.r.~
J:~--> 6 ~f't~ı:J.. c .~.J-.tJ0\~ ~~-'
1.ı . . . 1 .• t ~ .:. -'"'.:t"'V'- 6 ..\,;.,.ı :J...., ~ .. .
Risale-i Hal-i Merdan'ın son sayfası
52 tasaıtımf
Himmet-i pfr ile hekim olayım Yaralılar gelsin merhem sorayım Kalbi kurcalayan kurdu kırayım İlac-ı bilzıkı irfandan aldım
Şeyh Ali 'yim namım Merdaıı verdiler Vüs'atime göre meydan verdiler Aşkın meydanında sofra serdiler Sahaveti pfr-i Yezdtin 'dan aldım
Kad temmet h:lzihi'r-risale bi-avnillahi'l-Meliki'l-Vehhab
Fi Saferl'l-hayr 1324/Nisan 1906