AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak...

380
AKTARMA SÖZLÜĞÜ Açıklamalı Türk dillerinden Anadolu Türkçesi’ne Deniz KARAKURT E-Kitap 26.000 KELİME 650 Açıklama

Transcript of AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak...

Page 1: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

2

AKTARMA SÖZLÜĞÜ

Açıklamalı

Türk dillerinden Anadolu Türkçesi’ne

Deniz KARAKURT

E-Kitap

26.000 KELİME 650 Açıklama

Page 2: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

1

12+

ONİKİ YAŞ VE ÜZERİ OKUYUCULAR İÇİNDİR.

Kaynak göstermek kaydıyla her tür alıntı yapılabilir. (İlgili alıntılar için yasal gerekçedir.)

İÇİNDEKİLER:

GİRİŞ: Sayfa – 3

SÖZLÜK: Sayfa – 6

TABLOLAR: Sayfa – 284

ETİMOLOJİK AÇIKLAMALAR: Sayfa – 304

Açıklamalar

Dijital Sürüm için:

1. Bu kitap kesinlikle ücretsizdir. Herhangi bir bedel talep edilemez.

2. Kaynak belirtmeden alıntı yapılamaz, kullanılamaz.

3. Yazarın izni olmadan basılamaz.

4. Yazarın izni olmadan kısmen de olsa değiştirilemez.

5. Serbestçe dağıtılabilir ve paylaşılabilir.

AKTARMA SÖZLÜĞÜ

Deniz Karakurt

Sözlük

Etimoloji

Türkçe Türk Lehçe ve Şiveleri,

Moğolca Lehçe ve Şiveleri

BİRİNCİ BASKI Ağustos, 2017 / TÜRKİYE

380 Sayfa

GGKEY: C9T6PFHKJPD-E

© DENİZ KARAKURT, 2017

Tüm Hakları Saklıdır.

F-KLAVYE

Page 3: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

2

GİRİŞ

Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her

ne kadar Türkçe çatısı altında yer alsalar da farklı isimlerle anılmıştır, çünkü bağımsız birer dil olma niteliği

kazanmışlardır. Bu yayılma süreci içerisinde yabancı diller ile etkileşime giren Türk dilleri pek çok yabancı

kelimeyi dil varlığının içerisine katmıştır. Bu kaçınılmaz bir durumdur ve yeryüzündeki tüm diller için

geçerlidir. Dolayısıyla yabancı kelimelerin belirli bir oranda varlığı bir dil için endişelenilecek bir durum

değildir. Fakat öteki taraftan dilin kendi olanakları ile karşılanabilen bir kavram için yabancı bir sözcüğü

kullanmanın ne kadar gerekli ve mantıklı olduğu da tartışmalı bir konudur.

Bu sözlükte şu anda günümüzde var olan tüm Türk kökenli diller taranarak, Türkiye Türkçesi’ne

(Anadolu Türkçesi’ne) söyleyiş açısından uygun olan Türkçe kelimeler aktarılmaya çalışılmıştır. Böylece pek

çok yabancı kaynaklı kelimeye de karşılık bulunmuş olmaktadır. Yapılan çalışmada kesinlikle her sözcük

aktarılacak diye ısrarcı olunmamış, mümkün olduğunca Anadolu Türkçesi açısından söyleyiş kolaylığı ve

kulağa uygunluk dikkate alınmaya çalışılmıştır. Elbetteki yine de bazı yerlerde zorlanmalar da bulunduğu

görülecektir, çünkü söyleyiş kolaylığının nesnel kriterlerinin olmadığı da bir başka gerçektir. Bu sözlükte

bulunan sözcüklerin hiçbirisi yazarın kendisi tarafından türetilmiş değildir. Neredeyse tamamı binlerce yıllık

kültür birikiminin bir sonucu olarak halk ağızlarında kendiliğinden ortaya çıkmış kelimelerdir. Çok az bir

bölümü ise devlet kurumları tarafından türetilmiş ama toplumsal kabul görmüş sözcüklerdir. Aktarma

yapılırken kelimelerin neredeyse yüzde seksen kadarı, aynen olduğu gibi hiçbir değişiklik yapılmadan

aktarılmıştır. Geriye kalan az bir kısmında Anadolu Türkçesi’ne uyarlama amacıyla çok küçük ses

değişiklikleri yapılmış olup bu değişiklikler de kelime başına bir veya iki harfi geçmemiştir. Çok nadiren ise

asıl anlamdan tümüyle kopmamak kaydıyla bazı anlam kaydırmaları yapılmış olup, bu durumda ise asıl

anlam yine verilmiştir.

Bu sözlüğün hazırlanabilmesi için uzun yıllar boyunca çok geniş kapsamlı bir tarama yapılmıştır. En

büyük güçlük ise yabancı kökenli kelimeleri ayıklamak olmuştur. Türkçe gibi görünen ama yabancı dillerden

gelen sözcükler en büyük yanıltıcılardır. Bu sözcükler o derece Türkçeleşmiş ve kulağa o kadar uyumludur ki

yabancı kökenli olduklarını kaynak taraması yapmadan anlamak mümkün değildir. Bunlar da her ne kadar

artık Türkçe’nin ayrılmaz bir parçası olsalar da yine de sözlüğün kapsamı dışında bırakılmışlardır elden

geldiğince. Yine de anlaşılamayan ve gözden kaçanlar elbetteki olmuştur. Bazen de alternatifi bulunmayan

yabancı kelimeler köken belirterek verilmiştir.

Türkçe’nin söz varlığında zaten bulunan kelimelerin neredeyse tamamı yine sözlüğe katılmamıştır.

Yalnızca yeni sözcüklerin eklenmesi amaçlanmıştır. Fakat tesadüfi olarak Anadolu Türkçesi’nde yer alan pek

çok sözcüğün de yer almış olması kaçınılmazdır. Ayrıca devlet kurumları tarafından masa başında türetildiği

zannedilen pek çok örneğin de aslında halk dilinden alınarak kullanıma sokulmuş olduğunu gösteren pek çok

örnek de sözlükte yer almıştır.

Her ne kadar yazarın emeği ve harcadığı zaman bu sözlüğü kendisine ait kılsa da bu sözlükteki her

bir kelime geçmişiyle ve geleceğiyle, yayıldığı tüm coğrafya itibariyle Türk Milleti’ne ve Türki kökenli uluslara

aittir. Bu nedenle hiçbir çekince duyulmaksızın kaynak göstermek kaydıyla istenildiği kadar alıntı yapılabilir,

kopyalanabilir, kullanılabilir. Müsterih olunması gereken diğer bir husus ise bu sözlükteki hiçbir sözcüğün

uydurma olmayışıdır. Kaynak kontrolü ile bu durum rahatlıkla teyit edilebilir.

Page 4: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

3

Sözlüğün amacı yabancı dillerden arındırılmış mutlak Öz-Türkçe bir dil oluşturmak kesinlikle değildir.

Böyle bir şeyin olması da zaten mümkün değildir. Ancak yine de pek çok yabancı kelimeye bizzat halk

kültürünün karşılık üretebildiği de rahatlıkla görülecektir. Bu sözlüğün içerisinden herkes birkaç kelimeyi

günlük hayatın içerisinde kullanabilirse Türkçe’nin zenginliği ve söyleyiş gücü artacaktır. Özellikle kitap veya

dergi, gazete yazarlarının ve bilimsel eserler üretenlerin fazla değil üç veya dört kavramı bile kullanmaları

önemli bir katkı sağlayacaktır.

Ancak sözlüğün hazırlanması aşamasında net olarak tespit edilmiş olan husus, Dünya’da hemen her

alanda Latince’yi esas alan bir bilim dilinin gelişmiş ve gelişmeye de devam etmekte olduğudur. Maalesef

tüm Dünya’da herhangi başka bir dil içerisinde bu duruma ikinci bir alternatif oluşturulabilmiş değildir.

Elektronik araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte İngilizce de teknolojik kavramları da adlandırmada kullanılan

tek dil haline gelmiş durumdadır. Tam da bu noktada Türkçe için söylenebilecek en önemli şey, bir an önce

bilim ve teknoloji kavramlarının karşılıklarının oluşturulması gerekliliğidir. Bu çalışmada buna öncülük

edebilecek örneklere de yeterli olmasa da yer verilmeye çalışılmıştır. Fakat kavramlar yine halk ağzından

alınmış olduğundan kapsam sınırlı kalmıştır. Çünkü bilim dili üretebilmek için halk ağzı bir yere kadar etkili

olmakta, belirli bir aşamadan sonra yetersiz kalmaktadır. Fakat hiç olmazsa toplum tarafından da kullanılan

bazı temel kavramlara karşılık üretilebilmiş olduğu görülecektir.

Ayrıca bu sözlüğün etimoloji çalışması yapanlar için de önemli bir boşluğu doldurarak katkı

sağlaması amaçlanmıştır. Fakat uzun çözümlemeler yerine birkaç kelimelik açıklamalar yeterli görülmüştür.

Yalnızca kitabın sonunda bazı sözcüklerle ilgili görüşlere yer verilmiştir. Buradaki amaç pratik kullanım

olduğu için hangi sözcüğün nereden kaynaklandığı veya anlamının ne olduğu çok gerekmedikçe uzun uzun

anlatılmamıştır.

Bu çalışma aynı zamanda en yaygın gündelik kullanım alanlarının ve bilim dallarının içerdiği

terimlerin kısmen de olsa Türkçe karşılıklarını anlaşılır ve uygulanabilir bir biçimde derlemeyi

amaçlamaktadır. Yıllar süren kişisel derleme çalışmalarından ve tamamen geleneksel kaynaklardan

yararlanılarak ortaya çıkan bu eser için Orta Asya kökenli kelimeler, diğer Türk lehçe ve şiveleri, Asya Türk

Devletlerinin resmi dilleri ve Anadolu halk ağzı titizlikle incelenmiş ve sözcükler kullanım kolaylığı ile

terimsel nitelik taşıma ölçütlerine göre toplanarak değerlendirilmiştir.

Yeri gelmişken değinilmesi gereken diğer bir husus da sözcüklerin ister başka akraba dillerden, ister

tarihsel kaynaklardan alınma yoluyla ya da türetme ile dile yerleştirilmesinin doğal bir yöntem olmadığı, dile

müdahele hatta zorlama anlamına geldiği görüşüdür. Bunun üzerinde ciddi olarak durmak (bu anlayışı

ciddiye almak) ve haklılık payını da göz önünde bulundurmak gerekir. Her şeyden önce toplumun ortak

hafızasına yerleşecek sözcüklerin bir deneme ile bile olsa üretilirken veya alınırken titizlikle seçilmesi

gerekir. Ancak bu bağlamda endişe edilmesine gerek olmayın husus şudur, toplumun kulağına uygun

gelmeyen sözcükler ne kadar zorlanırsa zorlansın zaten kabul görmeyip kenara itilmektedir. Bunun için farklı

bir dilden, Almanca’dan örnek vermek konuyu yeterince izah edecektir. Almanca’da aynı yöntemle Latince

kavramların yerine onları karşılayacak anlamlarla üretilen “Fernseher” (Televizyon, anlamı: Uzak-görür) ile

Fernhörer (Telefon, anlamı: Uzak-duyar) sözcüklerinden birincisi Alman kültüründe bütünüyle yerleşmiş

Latince “Televizyon” sözcüğü neredeyse hiç kullanılmaz hale gelmiştir. Buna karşın “Fernhörer” tutmamış ve

“Telefon” kullanılmaya devam etmiştir. Özetle hangi kelimenin ortak kullanım açısından kabul göreceğine

karar verecek olan da yine ortak algıdır. Hem Türkçe’de hem de başka pek çok dilde bunun onbinlerce

örneği vardir. Yeni sözcükler ise söyleyiş kolaylığı esas alınarak ve halk düşünüşü temelinde mantıksal olarak

ortaya çıkartıldığında yapay olarak üretilmiş bile olsa rahatlıkla yaygınlaşabilmektedir. Sonradan türetilen

pek çok kelime bugün yerleşmiştir ve kullanımı kabul görmüştür. Tek bir örnek vermek gerekirse “uzay”

Page 5: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

4

sözcüğünde olduğu gibi... Yapay olarak üretilen bu sözcük günümüzde karşılığı olarak önerildiği “feza”

sözcüğünden çok daha fazla yaygın biçimde kullanılmaktadır.

Genel olarak tüm özleştirme denemeleri ve özel olarak ise bu çalışma için öne sürülebilecek karşıt

görüşlere ve kısaca savunmalarına değinmek bazı soruları yanıtlamak açısından yararlı olacaktır. Sözcüklerin

aktarılmasına veya yeni terimlerin kullanılmasına ilişkin temel sorunları şu başlıklar altında toplayabiliriz.

1. Aktarılan kelimelerin veya yerleştirilmeye çalışılan terimlerin zorlama veya yapay olması (bazen

de yapay algılanması).

Herşeyden önce tüm sözcüklerin zorlama veya yapay olduğu iddiası geçerli değildir. Ancak kulak

kabul etmediğinde yapay olarak algılandığı ise kesin bir gerçektir. Derleme çalışmaları, halk kültüründe

zaten var olan sözcükleri, taşıdığı anlam bakımından olduğu gibi korumayı veya bazen anlam kaydırmalarıyla

kullanımlarını yaygınlaştırmayı ve çoğu zaman da sonuç olarak terim niteliğinde kullanmayı amaçlar.

Gerçekten de bu çalışmada yeni sözcük üretilmesi yoluna gidilmemiştir. Aksine Türk dilinin yayılım alanında

kullanılan öğeler bir araya getirilmeye çalışılmıştır.

2. Üretilen veya derlenen sözcüklerin gülünç olması veya öyle algılanması.

Kimi zaman bazı sözcüklerin gülünç bulunması iki nedene dayalıdır. İlk olarak, tamamen yeni olan

veya ilk defa duyulan bir sözcüğün kulağa yabancı gelmesi nedeniyle önyargılı yaklaşılması en temel

sorundur. Ancak bu önyargı zamanla yok olabilmektedir, önemli olan sözcüğün kolay kullanılabilir olmasıdır.

Örneğin “olanak, olasılık” gibi kelimeler ilk üretildiklerinde alay konusu yapılmışlardır, ancak günümüzde

bilimsel tabirler olarak yerleşen bu terimleri hemen herkes kullanmaktadır. İkinci neden ise üretilen

kelimenin, halk ağzının yerleşik kullanım ahengine veya kolaylığına aykırı olması önemli bir gerekçedir.

Gerçekten de bu sözcükler ne yapılırsa yapılsın yerleşik olarak kullanılamazlar ve sözlüklerin içinde yitip

giderler. Ancak yine de bilinmesi gereken diğer husus şudur ki, bazı sözcüklerin geldiği dillerdeki anlamları

hiç de daha az gülünç ve daha az uydurma değildir. Örneğin “Televizyon” sözcüğü, Latin kökenli dillerden

birebir çeviri ile ifade edersek, “Tele+Vision = Uzak+Görüntü” demektir. Üstelik yerleşik olduğu için

savunulan pek çok sözcük bizim kültürümüzden tamamen uzaktır ve hiçbir geleneksel dayanağı yoktur.

Örneğin “Mart” kelimesi Latin Savaş Tanrısı “Mars”ın adından gelir. Aynı durum pek çok Farsça ve Arapça

kökenli kelime için de geçerlidir. Bunlara benzer binlerce örnek verilebilir. Üstelik kimi abartılı örneklerin

sürekli olarak vurgulanması veya geçmişte bazı mizah dergilerindeki yahut da gazete eleşitirilerindeki alay

etme amaçlı parodi denilebilecek türetmelerin gerçek zannedilmesiyle ortaya çıkan yanılgıların da bir

efsaneye dönüşerek özleştirme karşıtı yaklaşımlara malzeme yapılması ise ayrı bir gerçektir.

Üstelik özleştirmeye şiddetli tepkiler verilirken öte yandan kulağa, dile, söyleyişe uymayan hele bir

de anlaşılmaz tuhaflıklarla telafuz edilen yabancı kelimelerin umarsızca ve pervasızca dilin kullanım alanı

içine sokulmasına bu tepkinin neredeyse hiç gösterilmiyor oluşu ise içler acısı, trajikomik bir durumdur. Bu

nedenle şöyle bir yaklaşımın işe yarayıp yaramayacağı ciddiyetle tartışılmalıdır. Özleştirme yapmaya gerek

yoktur, hem de hiç. Onun yerine nasıl ki son 50 yılda Türkçe’ye on binlerce İngilizce, binlerce Fransızca ve

hatta öyle olduklarını zannederek Latince kelime sokulup hiçbir tepki görmüyor ise özleştirme veya dilde

arındırma yapmaya çalışmak yerine yeni yabancı kelimeler almaya devam etmek daha mantıklıdır; tek şartla

ki bu yabancı kelimelerin ille de İngilizce olması gerekmeden. Örneğin beş binin üzerinde Azerice, birkaç bin

tane Tatarca, bir o kadar Kırgızca ve Kazakça, beşyüz kadar Türkmence ve Özbekçe, yüzer tane Başkurtça,

Hakasça ve Balkarca hatta beşer onar tane de Yakutça, Çuvaşça, Tuvaca “yabancı kelimeyi” Türkçe’ye

yerleştirmekte hiçbir mahzur olmayacaktır.

Page 6: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

5

3. Unsurların farklı kültürel bağlamlara ait olması ve bu nedenle gereksinimi karşılayamayacağı.

Bu iddianın ilk kısmı doğru olmakla birlikte sonuçta gereksinimi asla karşılayamayacağı iddiası her

zaman geçerli değildir. Üstelik bu günümüzde hemen her kültür için karşılaşılabilecek bir durumdur. Mesela

“Jüpiter” Roma mitolojisinin Baş-Tanrısıdır. İngilizcedeki gün adlarının her biri Cermen kökenli bir tanrının

adından gelir. Mesela “Thursday” sözcüğü “Thor’s Day = Yıldırım Tanrısı’nın Günü” demektir. Üstelik

gezegen adlarının ve haftanın günlerinin tamamı için bu esas geçerlidir. Ancak bunlar Pagan veya Putperest

bir yaklaşımı benimsemek anlamına gelmez. Mitoloji kahramanlarının sembolik yansıması ve geleneklerin

yaşatılması olarak ele almak daha doğru olacaktır. Avrupa kültüründe bugün Paganizm bütünüyle yok olmuş

olmakla birlikte dildeki, edebiyat ve sanattaki yansımaları hala devam etmektedir. Üstelik Türk mitolojisine,

eski bir dönemin gereksiz kalıntıları gözüyle bakanlar hiç çekinmeden gidip sinemada Herkül filmlerini,

Thor’un savaşlarını izleyebilmektedirler.

Değinilmesi gereken diğer önemli bir husus ise, halk kültürünün doğayla bütünleşik ve doğaya

saygılı yaşam biçiminin bu derlemedeki yansımasının görülmesidir. Öz kültürümüz, doğaya ve içindeki

varlıklara düşman olan, onları yok eden bir anlayışa sahip değildir. Aksine doğal çevreyi ve içinde

barındırdığı bitkileri ve hayvanları koruyan bir yaklaşım ve düşünce yapısı daima kendisini hissettirir.

Maalesef günümüzde yok olan bu özelliğimizi yeniden diriltmemiz gerekmektedir.

Bu çalışma bir örnek niteliğinde olup geliştirilmeye açıktır, yeter ki benimsenebilir terimler

türetilebilsin.

Deniz Karakurt

2017

Yazar artık vazgeçilmez bir kaynak konumuna gelmiş olan “Türk Söylence Sözlüğü”nden

sonra ikinci sözlük çalışması olan “Aktarma Sözlüğü” ile Türkçe’nin gizli gücünü bir kez daha ortaya

çıkarmaktadır.

ÖNEMLİ AÇIKLAMA: Kelimelerde Türkçe olmayan karakterlere yer verilmemiştir. Bu nedenle aşağıdaki

sesler ve onları temsil eden harfler Türk Alfabesindeki harflere dönüştürülmüştür. Sözlüğün sonunda

“Harfler ve Ses Değerleri” ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Fakat sözlüğü kullanırken Türkçeye

aktarılan kelimelerle ilgili basit açıklamalar mutlaka dikkate alınmalıdır:

Q:_Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K/G” sesidir [Arapça “Kaf” harfi]. K’ya dönüştürüldü.

X:_Gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesidir [Arapça “Hı” harfi, İngilizce “Kh” sesi]. H’ya dönüştürüldü.

W:_Açık (“U” gibi) bir “V” sesidir. Dudaklar dişlere değmez [Arapça “Vav” harfi]. V’ye dönüştürüldü.

Ň:_Art damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. [Osmanlıca “Kaf-ı Nûni” harfi]. N’ye dönüştürüldü

Ä:_Kısa, kapalı, boğazdan gelen (A/E arası) sert bir “E” sesidir (Alternatif: Azerice Ə). E’ye dönüştürüldü.

Page 7: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

6

- A -

ABA: Abla (büyük kız kardeş)

ABAÇI: 1. Kötü ruh (dişi) 2. Öcü

ABADAN: Cömert

ABAHAN: 1. Kral 2. Büyükbaba

ABAK: Namuslu

ABAKAN: Ayı Kral (mitoloji)

ABAKAY: 1. Kraliçe 2. Büyükanne

ABAKI: Bostan / tarla korkuluğu [1]

ABALAÇ: Üvey abla

ABALAMAK: Gizlemek

ABALANMAK: Ablalık etmek

ABAMAK: Gizlenmek

ABANMAK: Gizlemek

ABAR: Kürek (sandal) [2]

ABARA: Su değirmeni dolabı

ABARÇI: Kürekçi (sandal)

ABARGAÇ: Kürek (sandal)

ABARGAL: Dümen küreği

ABARGAN: Kürek mahkumu

ABARMAK: Kürek çekmek [3]

ABARMAN: Su değirmeni

ABARTMAK: Mübalağa etmek

ABASI: 1. Şeytan 2. İblis

ABAŞ: Kadın yürüyüşü

ABAŞMAK: Salınarak yürümek

ABAY: 1. Dikkat 2. Hayret

ABAYLAMAK: Dikkatli davranmak

ABAYLI: Dikkatli

ABAYMA: Dikkat

ABAYMAK: Dikkat etmek

ABAYSIZ: Dikkatsiz

ABAZAN: Kadınsız kalmış erkek [4]

ÂBİ: Ağabey (Anadolu Türkçesi)

ABRA: Dümen palası (gemi)

ABRAÇ: Dümen

ABRAĞAN: 1. Su ejderi 2. Girdap

ABRAK: Çıpa (gemi)

ABRALGA: Yeke (sandal)

ABRAMAK: Dümen kullanmak [5]

ABRAMAN: Kaptan

ABRAN: Çıpa makarası

ABRANAK: Dümen sistemi

ABRAR: Dümenci (gemi)

ABRAŞ: 1. Alaca 2. Benekli

ABRAŞMAK: Birlikte gemi sürmek

ABRAVUZ: Uskur (gemi pervanesi)

ABUÇKA: Yaşlı kadın

ABULÇA: Soy atası

ABURGA: Boynuz

ABURGU: Boynuz borazan / düdük

ABUŞKA: Büyükanne (nine)

ABZAR: 1. Ahır (ve/veya) 2. Avlu [6]

ACAR: 1. Dikkat 2. Gözüpek

ACARMAK: Dikkat etmek

ACATAY: Küçükhanım

ACAY: “Muhterem” (kadına) [7]

ACAYLAMAK: “Acay” demek [8]

ACAYLI: Hürmetli

ACAYMA: İsimsiz hitap (kadına)

ACAYMAK: İhtiram göstermek

ACAYSIZ: Hürmetsiz

ACIĞ: 1. Keder 2. Elem

ACIĞAN: 1. Kederli 2. Elemli

ACIK: 1. Keder 2. Elem

ACIKSA: İştah

ACIKSAMAK: İştahlanmak

ACIKSAR: İştahlı

ACIKSATMAK: İştahlandırmak

ACILDAĞAN: Sitem

ACILDAK: Sitem

ACILDAMAK: Sitem etmek

ACILDAR: Sitemkar

ACIM: Pişmanlık

ACINMAK: Pişman olmak

ACIRA: Hüzün

ACIRAMAK: Hüzünlenmek

ACIRATMAK: Hüzünlendirmek

ACIRGA: Yabani turp

ACIRGAMAK: Acı tat vermek

ACIRGAN: Ağızda acı tat bırakan

ACIRGANMAK: Ağzı acımak

ACIRMAK: Pişman olmak

ACIRTMAK: Pişman etmek

ACITAŞ: Şap (alümen)

ACUMUK: Gilaboru (ağaç, meyve)

AÇA: Teyze (annenin kız kardeşi)

AÇAĞ: Yüzgörümlük hediyesi [9]

AÇAĞAN: Nisan ayı

AÇAK: Anahtar yuvası

AÇAL: Saponin (sabun özütü) [10]

AÇALA: 1. Umuma açık 2. Aleni [11]

AÇALAMAK: İfşa etmek [12]

AÇALANMAK: İfşa edilmek

AÇALAŞMAK: İfşa olmak

AÇALATMAK: İfşa ettirmek

AÇALGA: Deterjan

AÇALGAMAK: Deterjanlamak

AÇALGANMAK: Deterjanlanmak

Page 8: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

7

AÇALMAK: Temizlenmek (kir) [13]

AÇALTMAK: Temizlemek (kirden)

AÇAMAG: Tereyağlı mısır unu aşı

AÇAMAK: Duvak / peçe açmak

AÇAN: 1. Ferah 2. Nisan ayı

AÇANAK: Cevap anahtarı

AÇAR: 1. Anahtar 2. Nisan ayı

AÇARA: 1. Kanatlı kapı 2. Zaviye [14]

AÇARAK: Kalemtraş

AÇARAMAK: İkiye ayırmak

AÇARATMAK: İkiye ayırtmak

AÇARGA: 1. Parola 2. Giriş kodu

AÇARGAMAK: Parola / kod girmek

AÇARMAK: Anahtarla açmak

AÇARMAN: 1. Çilingir 2. Anahtarcı

AÇARYA: Müderris (Sanskritçe)

AÇATAY: Bident (iki uçlu çatal)

AÇAVUT: Fatih

AÇAY: Hasret

AÇAYMAK: Hasret çekmek

AÇI: Zaviye (matematik)

AÇIĞAN: Mayalanmış hamur

AÇIĞAZ: Yabani sarımsak

AÇILAĞAN: Kapı / pencere kanadı

AÇILAMAK: İkiye ayırmak

AÇILANMAK: İkiye ayrılmak

AÇILATMAK: İkiye ayırtmak

AÇILDAMA: Tefsir

AÇILDAMAK: Tefsir etmek

AÇILDAR: Tefsirci

AÇILDIR: Parola

AÇILDIRMAK: Parola söylemek

AÇILGA: İnkişaf

AÇILGAMAK: İnkişaf etmek

AÇILGAN: İnkişaf eden

AÇILGANMAK: Reform yapmak

AÇILGATMAK: İnkişaf ettirmek

AÇINDIRMAK: İtiraf ettirmek

AÇINIM: İtiraf

AÇINMAK: İtiraf etmek

AÇIR: 1. Diyet 2. Perhiz 3. Oruç

AÇIRA: 1. Gıpta 2. Zaviye (köşe)

AÇIRAMAK: Gıpta etmek

AÇIRAY: 1. Açgözlü 2. Şeytan

AÇIRGA: Tamah

AÇIRGAN: Tamahkar

AÇIRGAMAK: Tamah etmek

AÇIRGAŞMAK: Talan etmek

AÇIRMAK: Diyet / perhiz yapmak

AÇIRTMAK: Diyet yaptırmak

AÇIRTMAN: Diyetisyen

AÇIT: Pencere

AÇITAY: “V” işareti (parmakla)

AÇITKA: Turşu suyu

AÇITKAN: Sirke

AÇITMA: Sirke fermantasyonu [15]

AÇITMAK: Mayalamak

AÇITMAN: Maya

AÇKA: Zımpara

AÇKALAMAK: Zımparalamak

AÇKARAK: Açgözlü

AÇKARMAK: Açgözlülük etmek

AÇKURSAK: Gözü doymaz

AÇMAN: Maymuncuk (anahtar)

AÇNA: Fermentasyon

AÇNAMAK: Fermente olmak

AÇNAŞMAK: Fermente olmak

AÇNATMAK: Fermente etmek

AÇNAVUR: Sucuk [16]

AÇSAMAK: Aralamak (kapı vs.)

AÇSATMAK: Aralatmak (kapı vs.)

AÇSIK: İştah

AÇSINMAK: İştahlanmak

AÇSIZ: 1. İştahsız 2. Tok

AÇTAY: Açgözlü

AÇUVTAŞ: Şap

AD: İsim [“d” harfi ile yazılır]

ADAĞAN: Dağ tanrısı (mitoloji)

ADAK: Nezir

ADAKA: Horoz

ADAKAN: 1. Kral 2. Büyükbaba

ADAKLAMA: Nezretme [17]

ADAKLAMAK: Nezretmek

ADAKLANMA: Nezredilme

ADAKLANMAK: Nezredilmek

ADAL: 1. İdeal (ülkü) 2. Sadakat

ADALDAŞ: 1. Yemin 2. Helallik

ADALDAŞMA: Yeminleşme

ADALDAŞMAK: Yeminleşmek [18]

ADALGA: Şöhret

ADALGAMAK: Meşhur olmak

ADALGAN: Meşhur

ADALMA: İsim alma

ADALMAK: İsim almak

ADALMIŞ: İsim almış

ADALYOL: Dava (ideoloji) [19]

ADAM: 1. Nezir 2. Yürüyüş

ADAMAK: Nezretmek

ADAN: 1. Gayrı 2. Liyakat

Page 9: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

8

ADANCA: Fedakarlık

ADANCAN: Fedakar

ADANÇ: Misyon (özgörev)

ADANGA: Dava (ideoloji)

ADANGAN: Dava adamı (idealist)

ADANIR: 1. İdealist 2. Layık

ADANMAK: Nezredilmek

ADANMAN: Misyoner

ADAR: Nezirci

ADARA: Teferruat

ADARAMAK: Teferruatlandırmak

ADARGA: 1. Rol 2. Tezgah

ADARGAL: Gıpta

ADARGAMAK: Rol yapmak

ADARGAN: Taklitçi

ADARGANMAK: Taklit etmek

ADARMAK: Adını değiştirmek

ADAŞ: Aynı adı taşıyan

ADAŞMAK: Aynı adı taşımak

ADAV: İthaf

ADAVLAMAK: İthaf etmek

ADAVLANMAK: İthaf edilmek

ADAY: Namzet

ADAYLAMAK: Aday göstermek

ADIK: Meşhur

ADIKMAK: Meşhur olmak

ADIKMAN: Meşhur

ADIN: 1. Meşhur 2. Mahlas

ADINÇ: Şöhret

ADINÇAK: Mümtaz

ADINÇAMAK: Mümtazlaşmak

ADINÇSIZ: Şöhretsiz

ADINMAK: Mahlas almak

ADKOŞMA: Lakap takma

ADKOŞMAK: Lakap takmak

ADLAŞKAN: Bahisçi (iddiacı)

ADLAŞMAK: Bahse girmek (iddia)

ADLIK: Şöhret

ADMIŞ: Şöhretli

ADRAMAN: Dev (mitoloji)

ADSAK: Şöhret heveslisi

ADSAMAK: Şöhret istemek

ADSAY: Muhterem

ADSAYMA: Hürmet

ADSAYMAK: Hürmet etmek

ADUĞ: Evcil at

ADUĞÇUN: Seyis (at bakıcısı)

ADUT: Avuç içi

AFŞAR: Cuma günü

AĞA: Toprak soylusu

AĞAK: Çiçek hastalığı

AĞAL: Saygı sözü (“Hazreti” gibi)

AĞALAK: Beyaz koyun / keçi

AĞALAY: Pembe renk

AĞALBAY: Muhterem

AĞALCAN: Örümcek adam [20]

AĞALÇI: Medyum (ruh çağırıcı) [21]

AĞALÇILAMAK: Ruhla konuşmak

AĞALÇAK: Ruh çağırma merasimi

AĞALÇAMAK: Ruh çağırmak

AĞALÇANMAK: İçine ruh girmek

AĞALÇAR: İçine ruh giren kişi

AĞALMA: Ruh çağırma

AĞALMAK: Ruh çağırmak

AĞAN: 1. Dua 2. Totem ruhu [22]

AĞANLAR: 1. Ced 2. Totem soyu

AĞAR: 1. Bal arısı 2. Hava

AĞARÇAK: Havadar

AĞARÇAMAK: Lorlaşmak

AĞARÇAN: Lor peyniri

AĞARÇI: Tütsü

AĞARI: 1. Temiz 2. Saf [23]

AĞARIK: Saf (temiz)

AĞARIL: Steril

AĞARILÇA: Sterilizasyon

AĞARILÇAMAK: Sterilize olmak

AĞARILÇATMAK: Sterilize etmek

AĞARILGA: Rafinasyon

AĞARILGAMAK: Rafine olmak

AĞARILGAN: Rafine

AĞARILGANMAK: Rafine olmak

AĞARILGATMAK: Rafine etmek

AĞARILMAK: Temizleşmek

AĞARINÇ: 1. Namus 2. İffet

AĞARINMAK: Temizlenmek

AĞARIŞMAK: Temizleşmek

AĞARITKAN: Deterjan

AĞARITMAK: Temizlemek

AĞARLAK: 1. Kerim 2. Şerefli

AĞARLAN: İffetli

AĞARMAG: Karabuğday unu

AĞARMAK: Beyazlaşmak

AĞARSAK: Aheste

AĞARSAMAK: Aheste davranmak

AĞARSI: Namus

AĞARSIK: Bakire

AĞARSIN: Namuslu

AĞARSINMAK: İffetli davranmak

AĞARTAÇ: Çamaşır suyu, klorak

Page 10: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

9

AĞARTKA: Bira

AĞARTMAK: Beyazlaştırmak

AĞAS: Kakım (hayvan) [24]

AĞAT: Beyaz ev ördeği (uçamaz)

AĞATAY: Küçükbey

AĞAV: 1. Şeref 2. İtibar

AĞAZAK: 1. Fidan 2. Bonzai ağacı

AĞBASAN: Hayalet

AĞBASAR: Hayaletli mekan

AĞBASMAK: Hayalet görmek

AĞBASTI: Hayaletle karşılaşma

AĞBUGA: Tıp tanrısı (mitoloji)

AĞCAKUTAN: Akbalıkçıl kuşu

AĞCAMUK: Beyaz frenk üzümü

AĞCAR: Gelin ağıdı

AĞDALMAK: Tertemiz olmak

AĞDAMAK: Temizlemek

AĞDANMAK: Temizlenmek

AĞDIK: 1. Temiz 2. Arşa çıkan

AĞDIKMAK: Arşa çıkmak

AĞDINMAK: Göğe yükselmek

AĞDIRMAK: Göğe yükseltmek

AĞGARIN: Penguen [25]

AĞI: 1. Gözyaşı 2. Şeref [26]

AĞIÇ: Servet

AĞIÇI: Paralı ağlayıcı

AĞIL: 1. Koyun ahırı 2. Hale

AĞILAMAK: Ağlamak

AĞILGAT: Meteorit

AĞILIK: Şeref

AĞIM: 1. İrtifa 2. Yükseliş

AĞIN: Niyet

AĞINCAK: Yürüyen merdiven

AĞINÇ: Elektrik

AĞINÇLI: Elektrikli

AĞINÇSIZ: Elektriksiz

AĞINLAMAK: Niyet etmek

AĞINMAK: Elektrik çarpılmak

AĞIRLAK: 1. Hürmet 2. İkram

AĞIRSAMAK: Ağırına gelmek

AĞIRÇAK: Safra (ağırlık)

AĞIRÇAMAK: Ağırlıka aşağı inmek

AĞIRSAK: Aheste

AĞIRŞAK: Ağırlaştırıcı nesne [27]

AĞIŞ: Göğe çıkma (Hz. İsa) [28]

AĞIŞMA: Göğe yükselişme

AĞIŞMAK: Göğe yükselişmek

AĞIŞTIRMAK: Göğe salmak

AĞIT: Mersiye

AĞITMAK: Göğe fırlatmak [29]

AĞIZDAN: Şifahen (sözel)

AĞIZDAMAK: İrticalen söylemek

AĞIZDANMAK: Şifahen okumak

AĞIZDIRIK: Gem

AĞLAÇ: Sulugöz (herşeye ağlayan)

AĞLAK: Sulugöz (herşeye ağlayan)

AĞLAMSIMAK: Ağlar gibi olmak

AĞLATI: Trajedi

AĞLAZ: Mızıkçı (oyunbozan)

AĞLAZLAMA: Mızıklama

AĞLAZLAMAK: Mızıklamak

AĞLAZLAŞMAK: Mızıkçılaşmak

AĞLAZLIK: Mızıkçılık

AĞMA: 1. Meteor 2. Şahap

AĞMACA: Yoz atmaca (kuş)

AĞMAÇ: Terazideki bozukluk

AĞMAK: Göğe yükselmek

AĞMAN: Terazinin ağır tarafı

AĞMANMAK: Dengesi bozulmak

AĞMAŞ: Aurora ışığı

AĞMAŞMAK: Göğe yükselişmek

AĞMATMAK: Dengesini bozmak

AĞMAYA: Ak şişman çocuk (kız)

AĞMAZAK: Meteorit

AĞNAK: Debelenme yeri (eşek vs.)

AĞNAMAK: Yerde debelenmek

AĞNAŞMAK: Debelenişmek

AĞNATMAK: Debelendirmek

AĞRAK: Vakur

AĞRAM: Vakar (ciddiyet)

AĞRAMLAMAK: Vakar etmek

AĞRAS: Mütevazı (alçakgönüllü)

AĞRASLANMAK: Tevazu etmek

AĞRASLIK: Tevazu

AĞRIK: 1. Külfet 2. Angarya

AĞRIKAY: Hasta

AĞRIKMAK: Külfetlenmek

AĞRINMAK: Zoruna gitmek

AĞRIŞ: Izdırap

AĞRIŞMAK: Izdırap duymak

AĞSIMAK: Berat / temyiz istemek

AĞSINMAK: Berat / temyiz etmek

AĞŞAMAK: Yıldırım düşmek

AĞŞAN: Yıldırım

AĞTAYA: Ak şişman çocuk (erkek)

AĞTUTMA: Albümin eksikliği

AĞTUTMAK: Albümin eksilmek

AĞU: Zehir

AĞULACI: Zehirli hayvan

Page 11: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

10

AĞULAÇ: Zehirli madde

AĞULAMAK: Zehirlemek

AĞULANMAK: Zehirlenmek

AĞULATMAK: Zehirletmek

AĞURÇA: Hıyar (bitki), salatalık

AĞYA: Tepeli doğan kuşu

AĞZAÇAN: İftar eden kişi

AĞZAÇAR: 1. İftar 2. İftariyelik

AĞZAÇMAK: İftar etmek

AĞZAÇTI: İftar

AĞZALAK: Polemik

AĞZALAMAK: Polemiğe girmek

AĞZALANMAK: Polemiğe girmek

AĞZALAŞMAK: Polemiğe girişmek

AĞZALMAK: Mihnet etmek

AĞZAMA: Vaat

AĞZAMAK: Vaat etmek

AĞZAR: Yular

AĞZAŞMAK: Vaatleşmek

AĞZINÇ: Özür (tarziye)

AĞZINDI: Özür (tarziye)

AĞZINMA: Özür dileme

AĞZINMAK: Özür dilemek

AĞZINIŞMAK: Özür dileşmek

AHAR: Çay (akarsu)

AHIN: Aşık (halk şairi)

AHINAY: Kadın aşık (halk şairi)

AHINÇ: İlham

AHINMAK: İlham gelmek

AHLAV: Beddua

AHSIMAK: İç çekmek

AHSINMAK: Pişman olmak

AHTAR: Nadas

AHTARAÇ: Pulluk (büyük saban)

AHTARMA: Nadasa bırakma

AHTARMAK: Nadasa bırakmak

AJAR: Dikkat

AJARMAK: Dikkat etmek

AJIK: 1. Elem 2. Keder

AJIKMAK: Elemlenmek, kederlenmek

AJILMAK: Döllenmek

AJIRGAN: Erkek (Mançuca)

AJITKAN: Döl

AJITMAK: Döllemek

AKA: 1. Amca 2. Gol (spor)

AKAÇ: Dren

AKAÇLAMA: Drenaj

AKAÇLAMAK: Drenaj yapmak

AKAĞAN: Likit

AKAK: 1. Mecra 2. İnci

AKALAMAK: Gol atmak

AKALANMAK: Gol yemek

AKALAŞMAK: Berabere kalmak

AKALAY: Alüminyum [30]

AKANAK: 1. Çeşme 2. Pınar

AKAR: 1. Mai 2. Likit

AKARAK: Musluk

AKAŞ: Helal yemek

AKATOY: Yaz bayramı (21 Haziran)

AKAY: 1. Adam 2. Erkek

AKAYAZ: Kainat [31]

AKAZAN: Erkeksiz kalmış kadın [32]

AKBUĞA: Beyaz ejder (tıp simgesi)

AKBUR: Beyaz tebeşir

AKÇA: Para

AKÇALAR: Beyaz tenli

AKÇALAY: 1. Nakdi 2. Parasal

AKÇALI: Paralı

AKÇALMAK: Beyazlaşmak

AKÇALMAZ: Esmer tenli

AKÇAMUK: Pamuk kozası

AKÇASIZ: Parasız

AKÇIN: Dürüst

AKÇINMAK: Dürüst davranmak

AKÇURA: Zararsız cin

AKIL: Bitki özü

AKILGAĞAN: Kenger (bitki)

AKILGAMAK: Özü akmak (bitki)

AKILGAN: Çam sakızı

AKILGATMAK: Öz akıtmak (bitki)

AKINÇ: Cereyan

AKINÇLI: Cereyanlı

AKINÇSIZ: Cereyansız

AKINDIRIK: Reçine

AKINMAK: Cereyan etmek

AKIRGAN: Yağmurda akan dere

AKIRT: Unlu süt sosu

AKIRTMAÇ: Kıvamlı yiyecek

AKIRTMAŞ: Deve sütlü un yemeği

AKIRTMAK: Kıvam vermek

AKIŞ: Seyelan

AKIŞKAN: 1. Seyyal 2. Likit

AKIŞMAK: Seyelan etmek

AKIT: 1. Sıvı pekmez 2. Koyu sıvı

AKIZ: Karizma

AKIZMAK: Tesir etmek (psikolojik)

ÂKİ: Abla (Çuvaşça)

AKKAN: Lenf, lenfa

AKKOR: 1. Narıbeyza 2. Florasan

Page 12: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

11

AKLAR: Sosyalizm karşıtları (tarih)

AKLAV: 1. Berat 2. Temyiz

AKMAN: 1. Nezih 2. Duru su

AKMANDIR: Sakız otu

AKMAY: Sade yağ (rafine tereyağ)

AKPAN: Ocak ayı

AKRA: Beyaz renk

AKRAÇ: Aktarma kabı

AKRAMAK: Aktarmak (sıvı)

AKRAR: Bereket töreni [33]

AKRAŞIN: Albino

AKRAŞMAK: Birbirine su dökmek

AKRATMAK: Aktarmak (sıvı)

AKSIL: 1. Beyazımsı 2. Sedef (deri)

AKSILMAK: Beyazlaşmak

AKSIM: Protein (bilimsel)

AKSIMAK: İtiraz etmek

AKSIMAL: İtiraz

AKSIMAN: İtirazcı

AKSINMAK: İtirazı haklı bulunmak

AKSOY: Asalet

AKSOYLU: Asil

AKSURGAK: Ak sarmaşık

AKŞA: Para birimi (“Lira” gibi)

AKŞALAMAK: Bahşiş vermek

AKŞALANMAK: Bahşiş almak

AKŞALAŞ: Pazarlık

AKŞALAŞMAK: Pazarlık etmek

AKŞALAY: Parasal

AKŞALI: Paralı

AKŞASIZ: Parasız

AKŞAR: Badana

AKŞARLAMAK: Badanalamak

AKTA: Hadım (iğdiş)

AKTALAMAK: Hadım etmek

AKTALANMAK: Hadım olmak

AKTAMAK: Berat ettirmek

AKTAN: Seher

AKTANMAK: Berat etmek

AKTARAÇ: Fırıncı küreği

AKTARGA: Faks cihazı

AKTOMUR: Lenf düğümü

AKULA: Beyaz köpekbalığı (Rusça)

AKUNA: Beyaz dalgıç kuşu [34]

AK-UY: Beyaz Saray (“Ak Ev”) [35]

AKYOL: Hidayet

AKYUMUR: Beyaz turp

AKYUVAR: Lökosit (kan hücresi)

ALA: 1. Karışık renk 2. Hile

ALABUĞA: Balina [36]

ALAÇI: Ölümcül kötü ruh

ALAÇIK: 1. Kulübe 2. Baraka [37]

ALAÇIN: Kızıl şahin

ALAF: Ateş tanrıçası (mitoloji)

ALAĞ: Ganimet

ALAĞAN: Akseptör

ALAĞÇIN: Ganimet alan savaşçı

ALAĞIZ: Fitneci

ALAĞLAMAK: Ganimet almak

ALAH: Bataklık

ALAHÇIN: Yaşam tanrıçası (mit)

ALAK: Zararlı ot

ALAKAN: Ağırlık ölçüsü (2 kg)

ALAKAY: 1. Aptal 2. Ahmak

ALAKÇI: Zararlı ot ayıklayıcısı

ALAKIRIŞMAK: Polemiğe girmek

ALAKIRMAK: Polemik yapmak

ALAKLAMAK: Yabani ot ayıklamak

ALAKMAK: Bitki sökmek

ALAKURŞAK: Gökkuşağı

ALAMA: Kızıl Giysi [38]

ALAMAK: Fethetmek

ALAMAN: 1. Fatih 2. Tımarlı sipahi

ALAMANCIK: Kanarya

ALAMUK: Frenk üzümü

ALAN: 1. Saha 2. Meydan 3. Ziya

ALANÇA: Ağaçlar arası açıklık

ALANDAMAK: Şüphelenmek

ALANDAR: Şüpheci

ALANDAV: Şüphe

ALANGIMAK: Zayıflamak

ALANGIRMAK: Zaafiyet geçirmek

ALANGITMAK: Zayıflatmak

ALANIR: Microtus arvalis (fare)

ALANIŞ: Çan çiçeği

ALANMAK: Huylanmak

ALANZI: İşkil

ALANZIMAK: İşkillenmek

ALAPAY: Aşık kemiği

ALAR: İmsak vakti

ALARGA: Radyo alıcısı

ALARMAK: Kırmızılaşmak

ALARMAN: Tesellüm eden

ALARTMAK: Kırmızılaştırmak

ALAS !: Cin kovma sözü

ALASAR: Varis

ALASARMAK: Miras almak

ALASARMAL: Kromozom

ALASI: Heves

Page 13: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

12

ALASIYA: Alivre (önce ödenmiş)

ALASLAMA: “Alas!” diye bağırma

ALASLAMAK: Bağırıp cin kovmak

ALAŞ: 1. Savaş narası 2. Millet [39]

ALAŞA: Renkli kilim

ALAŞAR: Hadım (iğdiş)

ALAŞIK: 1. Melez 2. Yarım yamalak

ALAŞIM: Halita (metal karışımı)

ALAŞIR: Alaşıma uygun metal

ALAŞKAN: Alaşıma katılan metal

ALAŞLAR: Kazak, Kırgız ve Tatarlar

ALAŞLAMAK: Alaş! diye bağırmak

ALAŞMAK: Hibritleşmek

ALAŞMAN: 1. Hibrit 2. Melez

ALAŞTAMAK: Savaş narası atmak

ALAŞUR: Kasvetli hava [40]

ALAT: Yedibaharat karışımı

ALATAŞ: Çok renkli taş

ALAV: Alev [doğru söyleniş]

ALAVAN: Timsah

ALAVGAN: Kazanova (çapkın) [41]

ALAVKU: Orman güvercini

ALAY: 1. Askeri birlik 2. Kasım ayı

ALAYAK: Sahtekar

ALAYDA: Amma da

ALAYMAK: Gözleri kızarmak

ALAYTMAK: Gözlerini kızartmak

ALAZ: 1. Alev 2. Kutsama sözü

ALAZA: Kendgigelen bitki

ALAZDAÇI: Ateşle tedavi eden kişi

ALAZDAMAK: Ateşle tedavi etmek

ALAZDAV: Ateş tedavisi (tütsüyle)

ALAZLAÇ: Tütsü ateşi

ALAZLAMA: Ateş dolaştırma [42]

ALAZLAMAK: Ateş dolaştırmak

ALAZMAK: Hava ısınmak

ALBA: Kamu hizmeti

ALBAĞAN: Ganimet

ALBAN: Harç (vergi)

ALBAN: Arnavut, Şkip

- Albanca: Arnavutça, Şkipçe

- Albanya: Arnavutluk, Şkipiye

ALBASAR: Humma salgını

ALBASMAK: Humma olmak

ALBASTI: Humma

ALBAT: Kamu görevlisi

ALBAY: Miralay (askeri rütbe)

ALBIS: 1. Cadı 2. Alkarısı

ALCAMAK: Hayret etmek

ALCARMAK: Sürpriz yapmak

ALCAŞMAK: Hayret edişmek

ALCI: Albastı kovucusu

ALCIMA: Hafıza kaybı

ALCIMAK: Hafızasını kaybetmek

ALCIR: Alzheimer hastalığı

ALCIRAMAK: Alzheimer olmak

ALÇA: 1. Kızarmış (meyve) 2. Vişne

ALÇAMAK: Kızarmak (meyve)

ALÇAŞMAK: Kızarmak (meyveler)

ALÇAYAK: Fincan

ALÇAZMAK: Kızarır gibi olmak

ALÇIN: Kızıl çalı kuşu

ALÇURA: Hileci Cin

ALDA: 1. Hile 2. Desise [43]

ALDAÇ: Blöf

ALDAÇI: Ölüm meleği (mitoloji)

ALDAK: İlüzyon (hokkabazlık)

ALDAKÇI: İlüzyonist (hokkabaz)

ALDAL: Günah

ALDALAMAK: Günah işlemek

ALDALMAK: Günah işlemek [44]

ALDAMAK: Hile / desise yapmak

ALDAMAN: Şarlatan

ALDAMIŞ: Hilebaz

ALDANÇ: Desise

ALDANGAÇ: Kumpas (entrika)

ALDAR: Entrikacı

ALDARGA: Entrika

ALDAŞ: Birbirini kandırma

ALDAŞMAK: Birbirini kandırmak

ALDAŞMAN: İkili oynayan (casus)

ALDAV: İğfal

ALDAVÇI: İğfal eden

ALDI: 1. Okçu 2. Fatih

ALDIR: Ok atışı

ALDIRIM: 1. Sipariş 2. İhtiyat

ALGA: 1. İleri 2. İleriye doğru

ALGAÇ: Anten

ALGAMAK: Teşekkür etmek

ALGAN: Müteşekkir

ALGANA: Levrek balığı

ALGANMAK: Şükran duymak

ALGAR: Sümer çalgısı (Sümerce)

ALGASAMAK: Telaş etmek

ALGASAR: Telaşlı

ALGASAV: Telaş

ALGAŞ: Teşekkür

ALGAŞMAK: Teşekkür edişmek

ALGAY: 1. Şehla (göz) 2. Tencere

Page 14: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

13

ALGAZIN: Yabani hayvan

ALGIMAK: İdrak etmek

ALGINÇ: Ecel

ALGINDIRMAK: Zaman yitirtmek

ALGINMAK: Eceli tükenmek

ALGIR: Fehim (algılayan)

ALGITMAK: Vade tüketmek

ALIĞ: Kör

ALIĞAN: Körlerin koruyucu meleği

ALHUR: Erik (Ancelika türü)

ALIM: Borç

ALIMÇA: Bahşiş

ALIMÇACI: Bahşiş toplayıcı

ALIMÇAR: Bahşiş toplayıcı

ALIMGA: Tesellüm

ALIMGAMAK: Tesellüm etmek

ALIMGAR: Tesellüm eden

ALIMLAMAK: Borçlanmak

ALIMSA: Rüşvet

ALIMSAMAK: Rüşvet almak

ALINÇ: 1. Kapasite 2. Tahsilat

ALINÇAK: Cazip

ALINIR: Nazlı

ALIR: Meczup

ALIRMAK: Meczuplaşmak

ALIRSATAR: 1. Tüccar 2. Tacir

ALIŞAN: 1. Stajer 2. Meteor

ALIŞKA: 1. Staj 2. Oryantasyon

ALIŞMAN: Stajer

ALIŞMAZ: 1. Uyumsuz 2. Asosyal

ALIŞPAZ: Nikah yasağı [45]

ALIŞTIRMAN: Staj öğretmeni

ALIZ: Enfeksiyon

ALIZAMAK: Enfekte olmak

ALIZLAMAK: Enfeksiyon kapmak

ALIZLIK: Enfeksiyonlu hastalık

ALK: 1. Nihayet 2. Ecel (ölüm)

ALKA: Yabani güvercin [46]

ALKALAMAK: Teşekkür etmek

ALKALAR !: Teşekkürler!

ALKAMAK: Hamd etmek

ALKAMIŞ: Hamd eden

ALKANMAK: Hamd edilmek

ALKANSAK: Hamda layık

ALKAR: 1. Hamd eden 2. Fesheden

ALKAŞ: 1. Hamd 2. Fesih

ALKAT: Sitayiş

ALKATMAK: Sitayiş etmek

ALKAV: Hamd

ALKIM: 1. Gökkuşağı 2. Tahsin

ALKIMAK: Takdir etmek (övmek)

ALKINÇ: Takdir (övme)

ALKINMAK: Takdir edilmek (övgü)

ALKIŞTAK: Takdir eden (öven)

ALKMAK: Kaybolmak

ALKUN: Mucizevi doğum günü [47]

ALLAR: Sosyalizm yanlıları (tarih)

ALMA: Elma [doğru söyleniş]

ALMAÇ: 1. Reseptör 2. Ahize

ALMAĞAN: Kızıl sincap

ALMAKAY: Elma yanaklı

ALMALIK: Elma bahçesi

ALMANA: Savaş tanrıçası (mit) [48]

ALMANÇI: Soyguncu

ALMAR: 1. Depo 2. Ambar

ALMARGA: Antrepo

ALMAŞ: Münavebe

ALMAŞIK: Mütenavip

ALMAŞKA: Metagenez (biyoloji)

ALMAŞMA: Mübadele

ALMAŞMAK: Mübadele etmek

ALMATA: Savaş tanrısı (mit) [49]

ALMAZ: 1. Nazlı 2. Cadaloz

ALMIŞ: Fatih

ALMILA: Yabani elma

ALNAÇ: 1. Cephe (önyüz) 2. Profil

ALNAK: Ufka bakma (elini alnında)

ALNAKLAMAK: Ufka bakmak (elle)

ALNAMAK: Eli alna götürmek [50]

ALNATMAK: Eli alna sürmek

ALNAY: Dikkatsizlik

ALNAYLAMAK: Dikkatsizlik etmek

ALNIK: Dikkatsiz

ALNIKLIK: Dikkatsizlik

ALP: Cengaver

ALPAGU: Cesur

ALPAGUT: Kahraman

ALPAN: Kadın cengaver

ALPAR: Cesur

ALPARGAMAK: Cesur davranmak

ALPARGANMAK: Cesaretlenmek

ALPAVUT: Gazi (unvan)

ALPIMAK: Yiğitlik göstermek

ALPMAN: Yiğit

ALSAK: Talepkar (iktisat)

ALSAMAK: Talep etmek (iktisat)

ALSANÇ: Talep (iktisat)

ALSAR: Talepçi (iktisat)

ALSIKMA: Dolandırılma (hile)

Page 15: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

14

ALSIKMAK: Dolandırılmak (hile)

ALTAÇ: Altın işlemecisi

ALTALAMAK: Alt sıraya koymak

ALTAM: Alta alma (güreş)

ALTAMAK: Alta almak (güreş)

ALTAMAN: Güreş şampiyonu

ALTAN: Şafak

ALTANHADAK: Kutup Yıldızı

ALTATAR: Revolver tabanca

ALTIK: Alt sırada olan

ALTIKLAMA: Tedahül

ALTIKLAMAK: Alt sıraya koymak

ALTIŞ: Nar

ALTON: Altmış (sayı)

ALTUNSABAK: Altın asa

ALUV: 1. Negatif 2. Eksi

ALVAR: Ticaret [51]

ALVARÇI: Tacir

ALVARMAK: Ticaret yapmak

ALVASAR: Cadılı mekan

ALVASTI: Cadı çarpması

ALVAZMAK: Cadı çarpmak

ALYALAZ: Kızıl şafak ışığı

ALYUMUR: Kırmızı turp

ALYUVAR: Eritrosit (kan hücresi)

ALZAK: Fırın / ateş eldiveni

AMA: Hala (babanın kız kardeşi)

AMADA: Gaye

AMADAMAK: Gaye edinmek

AMAGAL: Eyer

AMAGAY: Yular

AMAK: Maraz

AMAL: 1. Çare 2. Derman

AMALÇAK: Halk hekimi (gelenek)

AMALDAMAK: Çare bulmak

AMALSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız

AMAN: Fena [52]

AMANÇAR: Fenalık eden

AMANLAMAK: Fenalık etmek

AMANLIK: Fenalık

AMAR: Teselli

AMARLAMAK: Teselli etmek

AMARLANMAK: Teselli olmak

AMARLAŞMAK: Teselli edişmek

AMRA: Aşk (sevgili)

AMRAK: Aşık (seven)

AMRAMAK: Aşık olmak (sevmek)

AMRAN: Maşuk (sevilen)

AMRANÇ: Aşk (sevgi)

AMRANMAK: Aşık olunmak

AMRAŞ: Aşk

AMRAŞMAK: Aşık oluşmak

AMRULMAK: Teskin olmak

AMRUTMAK: Teskin etmek

AMUL: Huzur (içsel)

AMULDAY: Maske

AMUR: Huzur (içsel)

AMURGA: 1. Boynuz 2. Canavar

AMURLAMAK: Huzur bulmak

AMURLANMAK: Huzur bulmak

AMURMAK: Sakinleşmek

AMURTMAK: Sakinleştirmek

AMZAK: Haz

AMZAMAK: Haz duymak

AN: Zihin

ANA: Valide [53]

ANAGAY: Ana soylu

ANAĞAŞ: Zürafa (Moğolca)

ANAK: 1. Mescid 2. Anma yeri

ANAKAY: Büyükanne

ANALAÇ: Üvey anne

ANALANMAK: Annelik etmek

ANAMAK: Hazırlamak

ANANMAK: Hazırlanmak

ANAŞA: Esrar (afyon)

ANAŞACI: Esrarkeş

ANAT: Mezkur (bahsi geçen)

ANAVUR: Metropol

ANAYURT: Anavatan

ANAZ: 1. Evla 2. Eftal

ANÇADA: Böylece

ANÇAK: 1. Atom 2. Zerre

ANÇAMA: Bir daha

ANÇAMAK: Bir daha yapmak

ANÇAMAN: Cemaat

ANÇI: 1. Liyakat 2. Hürmet

ANÇILAMAK: Layık olmak

ANÇILANMAK: Liyakat göstermek

ANÇILAYIN: Layıkıyle

ANÇMA: O denli

ANÇMAK: Toplanmak

AND: Yemin [“d” harfi ile yazılır]

ANDA: Kan kardeşi

ANDAÇ: Ajanda

ANDAGAY: 1. Ahit 2. Kutsal kitap

ANDAK: Kan kardeşliği süt kabı

ANDAKAN: Kan kardeşliği yemini

ANDAKAR: Kan kardeşi

ANDALAMAK: Kan kardeşi olmak

Page 16: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

15

ANDALAŞMAK: Kan kardeşi olmak

ANDALAY: Dünür

ANDAMAK: Yemin etmek [54]

ANDAMAN: Yeminli

ANDARMAK: Ahit yapmak

ANDARMAN: Ahde vefalı

ANDAŞMAK: Ahitleşmek

ANDAT: 1. Not 2. Muhtıra

ANDAV: Ahit

ANDAZ: Hayvanlı araç [55]

ANDAZIN: Pulluk (büyük saban)

ANDIÇ: Hatıra (eşya, hediye)

ANDIK: Yer sırtlanı (Proteles türü)

ANDIKMAK: Vaat etmek

ANDIL: Avare

ANDILMAK: Avarelik etmek

ANDIR: Hatıra

ANDIRAK: Yadigar (hatıra eşya)

ANDIZ: Fahişe (hayat kadını)

ANG: Yabani hayvan [“g” ile yazılır]

ANGA: Sınıf (kategori)

ANGALAMAK: Sınıflandırmak

ANGALANMAK: Sınıflandırılmak

ANGAMA: Hayvan yakalama

ANGAMAK: Hayvan yakalamak

ANGAR: Vadi

ANGARAK: Mars (Sanskritçe)

ANGARMAK: Hayvan tuzaklamak

ANGAY: 1. Zihin 2. Nostaljik

ANGI: Zikir

ANGILAMA: Zikretme

ANGILAMAK: Zikretmek

ANGIN: Mezkur (bahsi geçen)

ANGIŞ: Zikir ayini

ANGITMA: Saygı duruşu

ANGITMAK: Saygı duruşu yapmak

ANI: Hatıra

ANIÇAR: Hatırlanmaya değer

ANIK: 1. Hazır 2. Mevcut 3. Arif

ANIKLAMAK: Hazırlamak

ANIKLANMAK: Hazırlanmak

ANIKLIK: Hazırlık

ANIKTAMAK: İzah etmek

ANIKTANMAK: İzah edilmek

ANIKTAV: İzahat

ANIMSAMAK: Hatırlamak

ANIMSATMAK: Hatırlatmak

ANINMAK: Hatırlanmak

ANIŞ: Zikir

ANIŞMAK: Birbirini hatırlamak

ANIŞTAY: Anma töreni

ANIŞTIRI: İma

ANIŞTIRMAK: İma etmek

ANIŞTOY: Anma günü / haftası

ANIT: Abide

ANITKAN: Hatırlatan

ANITKURGAN: Anıtkabir

ANITMAK: Hatırlatmak

ANIZ: Efsane

ANIZTAN: Mitoloji

ÂNİ: Valide (Yöresel söyleyiş)

ANKAR: Sersem

ANKAMAK: Sersemlemek

ANKAV: Sersemlik

ANLAK: 1. İrfan 2. İdrak

ANLAKSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz

ANLAR: 1. İrfanlı 2. İdrakli

ANLATI: Tahkiye

ANLAV: 1. İrfan 2. İdrak

ANLAVSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz

ANLI: Zeki

ANNE: Valide (Türkçe, Çuvaşça)

ANRA: Akılsız

ANRAMAK: Aklını yitirmek

ANRAV: Akılsızlık

ANSAR: Mantıksız

ANSAMAK: Mantıksızlık etmek

ANSAV: Mantıksızlık

ANSIZ: Zihinsiz

ANTAMAK: Gizlice takip etmek

ANTAMAN: 1. Hafiye 2. Dedektif

ANTARIŞ: İhtilal

ANTARMAK: İhtilal yapmak

ANTAY: Gizli takip

ANTAYCI: Gizli hayran

ANTBOZAN: Yemini tutmayan

ANTBOZMAK: Yeminini tutmamak

ANTIK: Mangal

ANTIRA: Sandık

ANTIZ: 1. Nankör 2. Çifte (tekme)

ANTIZLAMAK: Çifte vurmak

ANTIZLANMAK: Nankörlük etmek

ANTLIK: Ant hediyesi

ANZAK: Yabani

ANZINMAK: Yabanileşmek

AP: Mor renk

APA: Teyze (annenin kız kardeşi)

APALMAK: Morarmak

APALTMAK: Morartmak

Page 17: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

16

APARMAK: Alıp götürmek

APARMAN: Şoför

APARTMAK: Alıp getirtmek

APAZ: Yelken rüzgarı

APAZLAMAK: Rüzgarla dolmak

APÇAMAK: Titremek

APÇANMAK: Korkudan titremek

APLAN: Lağım faresi

APMAK: Hayret etmek

APSAK: Titrek kavak ağacı

APSAMAK: Rüzgarda salınmak

APTIRMAK: Hayret ettirmek

APZAK: Titrek

APZAMAK: Titremek

AR: Kahverengi

ARABOZAN: 1. Münafık 2. Fitneci

ARABOZAR: 1. Nifak 2. Fitne

ARABOZMAK: Nifak / fitne etmek

ARABULAN: Hakem (tahkim)

ARABULMAK: Tahkim etmek

ARAÇA: İki kol uzunluğu

ARAÇALAMAK: Kavga ayırmak

ARAĞ: Vajina

ARAĞAK: Yengeç burcu (astroloji)

ARAĞAT: Yeraltı balığı (mitoloji)

ARAĞATAN: Canavar

ARAK: Rakı [56]

ARAKA: Damıtılmamış rakı

ARAKÇI: Rakıcı

ARAKUN: Çarşamba günü

ARAKZAK: Rakı müptelası

ARAL: Takımada

ARALAŞ: Araya alınmış

ARALAŞMAK: Araya alınmak

ARALMAK: Arada bulunmak

ARAMAN: Hipopotam (su aygırı)

ARAN: 1. İnsan 2. Avlu (ön bahçe)

ARANA: Karavana (büyük kazan)

ARANGA: Avlu

ARAR: 1. Hakem 2. Meşe ağacı

ARARGA: Hakemlik

ARAS: 1. At kılı 2. Talih 3. Baht

ARASA: 1. Pazar 2. Çarşı

ARASAMAK: Pazar gezmek

ARAŞ: 1. Cemaat 2. Kalabalık

ARAŞTIRMAN: Araştırma görevlisi

ARAT: 1. Halk 2. Nüfus

ARATAÇ: Arama motoru (internet)

ARATÇI: 1. Halkçı 2. Demokrat

ARATÇIL: Demokratik

ARATÇILAMAK: Halkçılık yapmak

ARATÇILAŞMAK: Demokratikleşmek

ARATLAMA: Nüfus sayımı

ARATLAMAK: Nüfus saymak

ARATSAL: Demokratik

ARAVAN: Karasaban

ARAVURAN: Provokatör

ARAVURMAK: Provoke etmek

ARAVUT: Yeraltı canavarı (mit) [57]

ARAY: 1. Loş 2. Kuşluk vakti

ARAYLANMAK: Loşlaşmak

ARAZ: 1. Süt likörü 2. Süt konyağı

ARAZA: Damıtılmamış süt şarabı

ARBA: Teker

ARBAMAK: Efsun yapmak

ARBAMAN: Efsuncu

ARBANMAK: Efsunlanmak

ARBAŞ: Efsun (karşılıklı)

ARBAŞÇI: Efsuncu

ARBAŞMAK: Efsunlaşmak

ARBAV: Efsun

ARBAVÇI: Efsuncu

ARBAVTAY: Efsun merasimi

ARBAY: Efsuncu

ARBUZ: Eşek hıyarı (bitki)

ARCA: Sandık

ARCAK: Tahta kutu

ARCAN: Sodalı su (Sanskritçe) [58]

ARÇA: Ardıç

ARÇAĞAN: Münakaşacı

ARÇAK: Münakaşa

ARÇAMAK: Münakaşa etmek

ARÇAN: Münakaşacı

ARÇANMAK: Sataşmak

ARÇAR: Münakaşacı

ARÇI: Tütsü

ARÇIMAK: Tütsü yapmak [59]

ARÇILAK: Tütsü için ağaç dalı

ARÇILAMAK: Tütsü ile temizlemek

ARÇINMAK: Tütsüyle temizlenmek

ARÇITA: İkramiye

ARÇITMAK: Tütsü ile temizlemek

ARÇMAG: Heybe [Arçmak]

ARÇMAK: Heybeye doldurmak

ARÇUL: 1. Mendil 2. Heybe bezi

ARÇURA: Yarım cin (belaltı yok)

ARDA: 1. Rütbe 2. Çelik kalem

ARDAK: 1. Rütbeli 2. Nazik

ARDAKTAMAK: Kibar davranmak

Page 18: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

17

ARDALAMAK: Arkaya almak

ARDALANMAK: Arkaya alınmak

ARDALI: Rütbeli

ARDAMAK: Rütbe almak

ARDATMAK: Rütbe vermek

ARDAVAN: Maya

ARDILAMAK: Arkaya geçmek

ARDILANMAK: Arkaya koyulmak

ARDILATMAK: Arkaya koymak

ARDILGAN: Vagon

ARDILMAK: Takip etmek (ardında)

ARDINMAK: Sırtına asmak

ARDIRMAK: Sırtına astırmak

ARDIŞ: 1. Silsile 2. Konvoy

ARDIŞIK: Müteselsil

ARDIŞIM: Silsile

ARDIŞKA: Kuyruk (sıra)

ARDIŞKAN: Kuyruğa (sıraya) giren

ARDIŞMA: Teselsül

ARDIŞMAK: Silsile oluşturmak

ARDIZ: Arkasından giden

ARDIZMAK: Arkasından gitmek

ARGA: 1. Naz 2. Metod

ARGAÇ: 1. Ağıl 2. Dokuma atkısı

ARGALAÇ: Yükçü semeri

ARGALAMAK: Sırtına yüklemek

ARGALANMAK: Sırtına yüklenmek

ARGALIK: 1. Sıradağ 2. Dağ tüneli

ARGAMAK: Nazlanmak

ARGAN: Nazlı

ARGANMAK: Nazlandırılmak

ARGARMAK: Naz yapmak

ARGAŞ: 1. Cilve 2. İşve

ARGAŞMAK: Cilve / işve yapmak

ARGAT: Yaban koyunu

ARGATAY: Fettan (kadın)

ARGATMAK: Nazlandırmak

ARGAVUL: Komşu köy

ARGIÇ: Gurur

ARGIL: Mamut

ARGIMAK: Bitap düşmek

ARGIN: 1. Bitap 2. Mecalsiz

ARGINLIK: 1.Bitaplık 2. Mecalsizlik

ARGINÇAK: Salıncak

ARGINŞAK: Salıncak

ARGIŞ: Kervan

ARGIŞMAK: Kervan oluşturmak

ARGIT: Geçit

ARGITAK: Mimar

ARGITMAK: Bitap etmek

ARGUMAK: Safkan at

ARGUN: Yaban atı

ARGUTAL: Hamam otu

ARI: 1. Saf 2. Temiz [60]

ARIÇ: 1. Mutlak 2. Kati 3. Sulh

ARIĞ: Saf (temiz)

ARIĞAN: Cadı süpürgesi (bitki)

ARIĞLAMAK: Temizlemek

ARIĞLANMAK: Temizlenmek

ARIĞSIZ: 1. Murdar 2. Kirli

ARIK: Zayıf

ARIKLAMAK: Zayıflamak

ARIKLATMAK: Zayıflatmak

ARIKMAK: Zayıflamak

ARIKSAMA: Hafif zayıflama

ARIKSAMAK: Hafiften zayıflamak

ARIKSIZ: Yorulmak bilmez

ARIKUN: Pazar günü

ARIL: Steril

ARILÇA: Sterilizasyon

ARILÇAMAK: Sterilize olmak

ARILÇATMAK: Sterilize etmek

ARILGA: Rafinasyon

ARILGAÇ: Rafineri

ARILGAMAK: Rafine olmak

ARILGAN: Rafine

ARILGANMAK: Rafine olmak

ARILGATMAK: Rafine etmek

ARILMAK: Temizleşmek

ARIN: 1. Sayfa, sahife 2. Saf

ARINAK: Gusülhane (hamamda)

ARINÇ: 1. Namus 2. İffet

ARINÇAK: Gusülhane (hamamda)

ARINGAÇ: Sterilizasyon odası

ARINKAY: Rafine

ARINIK: Rafine

ARINMAK: Temizlenmek

ARIŞ: 1. Çavdar 2. Dokuma ipi

ARIŞMAK: Tedirgin olmak

ARIŞTAMAK: Tedirgin etmek

ARIŞTANMAK: Tedirgin olmak

ARITAÇ: Arıtma cihazı

ARITGAÇ: Rafineri

ARITKAN: Deterjan

ARITLAMAK: Deterjanlamak

ARITMAK: Temizlemek

ARKAÇ: Pelerin

ARKAÇAK: Damlalık

ARKAK: Sebebi bilinmeyen

Page 19: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

18

ARKALAMAK: Birini kollamak

ARKALANMAK: Birince kollanmak

ARKALAŞMAK: Birbirini kollamak

ARKAMAK: Desteklemek

ARKAN: 1. Kement 2. Halat

ARKANLAMAK: Kement atmak

ARKANMAK: Desteklenmek

ARKAR: Dağ koyunu

ARKAŞ: 1. Dayanışma 2. Kuytu yer

ARKAŞMAK: Dayanışmak

ARKAV: 1. Hezen 2. Mertek

ARKAY: Naz [61]

ARKAYIN: Nazlı

ARKAZ: Tembel

ARKAZMAK: Tembellik etmek

ARKIN: 1. Aheste 2. Gelecek yıl

ARKIT: 1. Sırt çuvalı 2. Rod çubuğu

ARKIRA: Çarpraz

ARKIRI: Çarprazlama

ARKIRMAK: Öte yana geçmek [62]

ARKIŞ: Halef (arkadan gelen)

ARKUZ: Edepli

ARLAĞAN: İffetli

ARLAK: İffet

ARLAMAK: Temizlemek [63]

ARLAN: İffetli

ARLANMAK: İffetli davranmak

ARLAT: İlk çocuk veya tek çocuk

ARLATMAK: Temizletmek

ARMAG: Halat [Armak]

ARMAK: 1. Zayıflamak 2. İstemek

ARMAN: 1. Arzu 2. Kutsal rüya

ARMANÇ: İdeal (ülkü)

ARNAMA: İthaf

ARNAMAK: İthaf etmek

ARNAV: İthaf

ARPAD: Tılsım

ARPAĞAN: Efsunlu

ARPAKAŞ: Zakkum

ARS: Gelincik (hayvan)

ARSAĞAN: Sırıtkan

ARSAGAR: 1. Vampir 2. Dişlek

ARSAK: 1. Esmer 2. Makara

ARSAL: Dişlek

ARSAMAK: Diş göstermek [64]

ARSAMAN: Vampir

ARSAN: Sırıtkan

ARSANMAK: Sırıtmak [65]

ARSAR: Tereddüt

ARSARMAK: Tereddüt etmek

ARSIK: Bakire

ARSIL: Yabani

ARSILDAMAK: Kükremek

ARSIMAK: Yabanileşmek

ARSU: Namus

ARSUN: Namuslu

ARSUNMAK: Namuslu davranmak

ARTAĞAN: Bereketli

ARTAK: Bereketli

ARTALAK: Bereketli

ARTAM: Bereket

ARTAMAK: Bereketlenmek

ARTARIK: Nisan ayı

ARTIK: Mart ayı

ARTIKÇA: Fazladan

ARTINÇ: 1. Tasarruf 2. Bereket

ARTINÇAK: 1. Pozitif 2. Proton

ARTINMAK: Tasarruf etmek

ARTIRMAÇ: Müzayede

ARTIŞMAK: Bereketlenmek

ARTKAN: 1. Bereketli 2. Bakiye

ARTKIN: Bakiye

ARTLAMAK: Tekrarlamak

ARTMAÇ: Heybe

ARTMAŞ: Artmış yemek

ARTUÇ: Mızrak ucu

ARTUK: Zenginlik

ARTUN: 1. Vakar 2. Kimyon

ARTUR: Fettan

ARTUT: 1. Armağan 2. Hediye

ARVAĞAN: Yabani arpa

ARVAMAK: Tılsım yapmak

ARVANA: Tek hörgüçlü deve

ARVAŞ: Tılsım

ARVAŞMAK: Tılsımlanmak

ARVUZ: Ölüm meleği

ARYAP: Soda (Sanskritçe, “Arjap”)

ARZIK: Bağnaz

AS: 1. Aşağı 2. Taban

ASAĞAÇ: Askı çengeli

ASALAK: 1. Parazit 2. Tufeyli

ASALMAK: Sarılmak

ASALTAŞ: Cevher (maden)

ASAMAK: Fayda sağlamak

ASAN: 1. Fayda 2. Sağlam

ASANA: Sedir (Sanskritçe)

ASANAK: Vestiyer

ASANMAK: Faydalanmak

ASAR: Çadır [66]

Page 20: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

19

ASARAK: 1. Şefkat 2. Bakım

ASARAKÇI: 1. Bakıcı 2. Yaşlı bakıcı

ASARAN: 1. Müşfik 2. Çocuk bakıcı

ASARGAN: Şefkatli

ASARMAK: Şefkat göstermek

ASARMAN: Hastabakıcı

ASAV: 1. Fayda 2. Util (iktisat)

ASAVAÇ: Vestiyer

ASAY: 1. Esas 2. Asıl

ASBAR: Faydalı

ASIĞ: Menfaat

ASIĞLANMAK: Menfaatlenmek

ASIĞLI: Faydalı

ASILGA: Afiş

ASILGAMAK: Afiş asmak

ASILGATMAK: Afiş astırmak

ASINAK: Tasallut

ASINGAN: Musallat

ASINMAK: Musallat olmak

ASINTI: Musallat

ASIRMAK: Emzirmek

ASIRGAMAK: Terbiye etmek

ASIRGAN: Süt annesi

ASIRGANMAK: Terbiye olmak

ASKAY: İstihza (alay)

ASKAYLAMAK: İstihza etmek

ASKIK: Afiş

ASKINMAK: Tebelleş olmak

ASKIT: Peynir kurutma eleği

ASMAN: Askı çengeli

ASNAMA: Tenezzül

ASNAMAK: Tenezzül etmek

ASNAR: Tenzil eden (ceza)

ASNARMA: Tenzil (ceza)

ASNARMAK: Tenzil olmak

ASNATMAK: Tenzil etmek

ASNIK: Kısır (çocuğu olmayan)

ASRA: 1. Aşağı 2. Aşağıya doğru

ASRAK: Himaye

ASRANDI: Evlatlık çocuk

ASRAMA: Evlat edinme

ASRAMAK: Evlat edinmek

ASRANMAK: Evlat edinilmek

ASSI: Kar (kazanç)

ASSILAMAK: Kar (kazanç) etmek

ASTAM: Menfaat

ASTAMAK: Menfaat sağlamak

ASTANA: 1. Başkent 2. Eşik

ASULA: Pastoral şiir

ASUV: Yüz asma

ASUVLAMAK: Yüz asmak

ASUVLANMAK: Yüzü asılmak

AŞA: Fazla

AŞAK: Kira

AŞAKLAMAK: Kiralamak

AŞALMAK: Yemek almak

AŞAM: 1. İştah 2. Şehvet

AŞAMA: Kademe

AŞAMAK: Cinsel birleşmek (erkek)

AŞAMLI: 1. İştahlı 2. Şehvetli

AŞAMLIK: İştah açıcı

AŞAMSIZ: 1. İştahsız 2. Şehvetsiz

AŞAN: Taciz

AŞANMAK: Cinsel birleşmek (dişi)

AŞARIK: Yemeklik malzeme

AŞARGAN: Aşeren (hamile)

AŞARMAK: Aşermek (hamile)

AŞATKAN: Yemek veren

AŞATMAK: Yemek vermek

AŞAV: Çiftleşme (cinsel ilişki)

AŞAY: 1. Kadın 2. Dişi

AŞGAR: 1. Alkali 2. Küllü su

AŞGARLAMAK: Alkalize etmek

AŞIĞAN: Lor peyniri

AŞIK: Küsürat

AŞIKMAK: Küsüratlanmak

AŞIL: Cinsel birleşme

AŞILAÇ: Aşıya uygun ağaç

AŞILGAN: Kısır olmayan

AŞILMAK: Döllenmek

AŞINA: Dişi kurt (mitoloji)

AŞINÇ: 1. Taciz 2. Tecavüz

AŞIRGA: Yankesicilik

AŞIRGANMAK: Yankesicilik etmek

AŞIRGAN: Yankesici

AŞIRIM: Dağ geçidi

AŞIRT: Dönüm noktası

AŞIT: Viyadük

AŞITKAN: Sperm

AŞITMA: Dölleme

AŞITMAK: Döllemek

AŞITYOL: Viyadük

AŞKABAK: Bal kabağı

AŞKAR: Savaş atı

AŞKARAK: Tamahkar

AŞKARMAK: Tamah etmek

AŞKINÇI: Haddi aşan

AŞKINÇILAMAK: Haddi aşmak

AŞLAK: Yemeklik malzeme

Page 21: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

20

AŞLAMAK: Yemek vermek

AŞLANMAK: Yemek almak

AŞLAŞMAK: Yemek kıvam almak

AŞLAŞTIRMAK: Yemeği ayarlamak

AŞLIK: Mutfak

AŞMAG: Hurç [Aşmak]

AŞMAK: Taciz etmek

AŞMAN: Mütecaviz

AŞNA: Şaka

AŞNAĞAN: Sürekli şaka yapan

AŞNALMAK: Şakaya uğramak

AŞNAMAK: Şaka yapmak

AŞNAR: Şakacı

AŞNI: 1. Antika 2. Arkaik

AŞNILMAK: Antikalaşmak

AŞNITMAK: Eskitme yapmak

AŞODA: 1. Yemek odası 2. Mutfak

AŞOLA !: Afiyet olsun!

AŞOLSUN !: Afiyet olsun!

AŞTAMAK: İştahlanmak

AŞTAV: İştah

AŞTAY: İştahlı

AŞTAYLANMAK: İştahlanmak

AŞUL: Sebat

AŞULA: Sebatkar

AŞUYU: Aşevi

ATA: Baba [67]

ATABAY: Lala

ATAÇ: Babasını seven çocuk

ATADAN: Miras

ATAGAY: Baba soylu

ATAĞAN: Muhalefet

ATAĞANDAŞ: Muhalif

ATAĞANDAŞMAK: Muhalif olmak

ATAHAN: Büyükbaba

ATAK: Cüretkar

ATALA: Şöhret

ATALAÇ: Üvey baba

ATALAN: Meşhur

ATALANMAK: Babalık etmek

ATALGA: Atıf

ATALGAMAK: Atıf yapmak

ATALGI: 1. Nabız 2. Saat sesi

ATALMA: Referans

ATALMAK: Referans gösterilmek

ATAMAN: 1. Reis 2. Elebaşı

ATAN: Hadım (iğdiş)

ATANAK: 1. Haç 2. Istavroz

ATAR: 1. Cüret 2. Cesaret

ATARAÇ: Sapan

ATARAK: Kalp çarpıntısı

ATARCA: Pulsar (ataryıldız)

ATARGA: 1. Mancınık 2. Katapult

ATARLAMAK: Cesaret etmek

ATARLANMAK: Cüret etmek

ATARMAK: At binmek

ATARMAN: Süvari

ATAV: 1. Atıf 2. Referans

ATAVUL: 1. Süvari 2. Atlı polis

ATAVUZ: Kerpeten

ATAY: 1. Kasıt 2. Ceza tanrısı (mit)

ATAYTMAZ: Dokunulmaz varlık

ATAYURT: Anavatan

ATBAKAR: Seyis

ATBAKIL: Zar oyunu

ATBAKMAK: Seyislik yapmak

ATÇAPAR: Jokey (binici)

ATÇAPMAK: At koşturmak

ATILCAMAK: Sürünmek (bebek)

ATILCAN: Sürünen (bebek)

ATILCAR: Sürünen (bebek)

ATINÇ: Nabız (damarda)

ATINMAK: Nabız atmak

ATIRÇAK: Ağustos ayı

ATIRMAK: Müzik aleti çalmak

ATIZ: Lağım

ATIZLAMAK: Lağım kazmak

ÂTİ: Baba (Çuvaşça)

ATKA: Kelepçe

ATKALMA: Atış (silah)

ATKALMAK: Atış yapmak (silah)

ATKAMAK: Kelepçelemek

ATKANMAK: Kelepçelenmek

ATKARIŞ: Siyasi faaliyet

ATKARMA: Siyaset

ATKARMAK: Siyaset yapmak [68]

ATKARMAN: Siyasetçi

ATKIÇ: Sapan

ATLAĞAN: Kiraz kurdu

ATLAMBAÇ: Seksek oyunu

ATLANCAK: Trambolin

ATLANGAÇ: Tramplen

ATLAK: Basılarak atlanan şey (taş)

ATLAVUÇ: Paraşüt

ATMA: Serpme ağ

ATMAÇ: Küçük sulu köfte yemeği

ATMAN: Hallaç

ATMARGA: Serpme ağ

ATSAMAK: At binmek istemek

Page 22: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

21

ATYOLU: At şeridi (trafikte) [69]

ATTE: Baba (Çuvaşça, Yakutça)

AVA: Abi (büyük erkek kardeş)

AVAÇI: 1. Kötü ruh (erkek) 2. Öcü

AVALAÇ: Üvey abi

AVALAMAK: Ahdetmek

AVALANMAK: Abilik etmek

AVALAŞMAK: Ahitleşmek

AVAMAK: Yakalamak

AVAN: 1. Avcı 2. Av kuşu

AVANMAK: Yakalanmak

AVAR: Hortum (rüzgar) [70]

AVARA: Yel değirmeni yelkeni

AVARÇAK: Rüzgarlı yer

AVARGA: Rus ruleti

AVARÇAK: Tetik (silah)

AVARÇAMAK: Tetik çekmek

AVARGAMAK: Silahı döndürmek

AVARGAL: Toplu (silah)

AVARGAN: Değirmen taşı

AVARLAMAK: Hortum esmek

AVARMAK: Değirmen dönmek

AVARMAN: Yel değirmeni

AVAŞ: Ahit

AVAŞMAK: Ahitleşmek

AVAY: “Muhterem” (erkeğe) [71]

AVAYLAMAK: “Avay” demek [72]

AVAYLI: İhtimamlı

AVAYMA: İsimsiz hitap (erkeğe)

AVAYMAK: İhtimam göstermek

AVAYSIZ: İhtimamsız

AVAZ: Balon

AVAZLAMAK: Havayla doldurmak

AVAZLANMAK: Havayla dolmak

AVCAR: 1. Barut 2. Gelin ağıdı

AVCARLAMAK: Barut koymak

AVÇAR: 1. İtaatkar 2. Ehil

AVDAN: 1. Nahiye 2. Horoz

AVDAR: Sandık

AVDARLAMAK: Sandığa koymak

AVDARMAK: Oy atmak (sandığa)

AVDIR: Penis (erkek cinsel organı)

AVDIRMAK: Çiftleşmek (erkek)

AVGALDAY: Şaman maskesi

AVGAN: Tuzak hayvanı (av)

AVGAR: 1. Olta 2. Kuş oltası

AVGIN: Vajina (kadınlık organı)

AVGINMAK: Çiftleşmek (kadın)

AVINIK: 1. Döllenmiş 2. Hamile

AVINMAK: Döllenmek

AVIŞMAK: Seks yapmak

AVITMAK: Döllemek

AVKA: Hırpalama

AVKALAMAK: Hırpalamak

AVKALANMAK: Hırpalanmak

AVKAMAK: Hırpalamak

AVKAR: Bozkır bıldırcını

AVLAK: 1. Issız yer 2. Av alanı

AVLU: Ön bahçe [73]

AVMA: Pusu

AVMAG: Sıhhat [Avmak]

AVMAK: Sıhhatli olmak

AVMALAMAK: Pusu kurmak

AVMALANMAK: Pusuya düşmek

AVNAMAK: Devrilmek

AVNATMAK: Devirmek

AVRA: 1. Halas (kurtuluş) 2. Dara

AVRAÇI: Cankurtaran

AVRAĞAN: 1. Uçurtma 2. Tayfun

AVRAĞUZ: Ambulans

AVRAK: Can simidi

AVRAL: Halas (kurtuluş)

AVRALTAY: Zafer Karşılaması

AVRALTOY: Zafer Bayramı

AVRAMA: Tekerlekli sandalye [74]

AVRAMAK: Kurtarmak

AVRAMAN: Halaskar (kurtarıcı)

AVRAN: 1. Pide fırını 2. Ejder [75]

AVRANA: Obur

AVRANMAK: Kurtarılmak

AVRAŞMAK: Birlikte kurtulmak

AVRATMAK: Kurtarmak

AVRU: Hastalık [76]

AVRUĞAN: Hasta

AVRUK: Romatizma

AVRUKAY: Romatizma

AVRUKMAK: Romatizma olmak

AVRUMAK: Hastalanmak

AVSALAMAK: Tabuta koymak

AVSAN: Tabut

AVSAR: Av yeteneği olan kişi

AVSATI: Av tanrısı (mitoloji)

AVSATMA: 1. Av adağı 2. Av duası

AVSATMAK: Av adağı nezretmek

AVSUL: İskorpit hastalığı

AVSUT: Kağnı tekerleği

AVŞAR: Süt koyunu

AVTAK: İlüzyon

AVTAMAK: İlüzyon yapmak

Page 23: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

22

AVTAMAN: İlüzyonist

AVTAR: İlüzyonist

AVTAY: İlüzyonist

AVYA: Edep

AVUÇBAK: El falı

AVUÇBAKMAK: El falı bakmak

AVUÇKA: Yaşlı erkek

AVUŞKA: Büyükbaba (dede)

AVUK: Zaman

AVUKTURMA: Sahte teselli

AVUKTURMAK: Yalanla avutmak

AVUL: Köy

AVULÇA: Köyler arası ittifak

AVULÇAMAK: Köy ittifakı yapmak

AVULÇU: Köylü

AVULDAMAK: Köyde yaşamak

AVULDAŞ: Aynı köyden olan

AVULDAŞMAK: Aynı köylü olmak

AVUN: 1. Memnun 2. Hoşnut

AVUNAK: Teselli edici durum

AVUNÇ: Teselli

AVUNDUK: Teskin olmuş

AVUNGU: Teselli

AVUNMAK: Teselli olmak

AVUNULMAK: İyi hissetmek

AVUR: 1. Müşkül 2. Devridaim

AVURDA: Tavaf

AVURDAÇI: Tavaf eden

AVURDAMAK: Tavaf etmek

AVURMAK: Dönmek

AVURTMAÇ: Ters yüz edilen şey

AVURTMAŞ: Omlet

AVURTMAK: Alt üst etmek

AVUŞ: 1. Dönüşüm 2. Tünel

AVUŞKA: Samimi

AVUŞMAK: Dönüşüm geçirmek

AVUT: Feryat

AVUTMAK: Teselli etmek

AVUZ: Hayvanların ilk sütü

AVZAMAK: Yönelmek

AVZAR: Yular

AVZARMAK: Yönlendirmek [77]

AYA: 1. Ruhani iyilik 2. Avuç içi

AYAÇA: Kefe (terazi)

AYAÇI: 1. İyi ruh 2. Melek

AYAĞ: 1. Şeref 2. Haysiyet

AYAĞAN: Kadeh

AYAĞLI: 1. Şerefli 2. Haysiyetli

AYAĞSIZ: 1. Şerefsiz 2. Haysiyetsiz

AYAKA: İtibar

AYAKÇAK: Ayak desteği

AYAKDAŞ: Yolda konuşulan kişi

AYAKDAŞMAK: Birlikte yürümek

AYALAMAK: Seyahat etmek

AYALANMAK: Yola çıkmak

AYALAK: Seyyah

AYALAR: Melekler [78]

AYALDAK: İstasyon (seyahat)

AYALDAMA: Mola verme

AYALDAMAK: Mola vermek

AYALDAV: Mola (seyahatte)

AYALGA: Beste

AYALGALAMAK: Bestelemek

AYALGAMAK: Beste yapmak

AYALGAN: Bestelenmiş

AYALGANMAK: Bestelenmek

AYALI: 1. Perili 2. Huzurlu

AYALMAK: Merhamet edilmek

AYAM: 1. Merhamet 2. Vakit

AYAMA: 1. Lakap 2. Rumuz

AYAMAK: Merhamet etmek [79]

AYAN: 1. Seyahat 2. Mum 3. İri

AYANÇ: İhtiram

AYANÇAK: Muhterem

AYANÇI: Seyyah

AYANGA: Gökgürültüsü

AYANMAK: İhtiram görmek

AYANTA: Avare

AYAR: 1. Fark (ayrım) 2. Dikkat

AYARMAK: Fark / dikkat etmek

AYARTMAN: İğfal eden

AYAS: 1. Kış tanrısı 2. Noel baba

AYASIZ: Merhametsiz

AYAT: Avlu [80]

AYATILMAK: Hürmet görmek

AYATMAK: İhtiram göstermek

AYAV: Merhamet

AYAVÇAN: Merhametli

AYAVGA: Doğumun ilk haftası

AYAVGAN: Doğa şenliği haftası [81]

AYAZ: Zemheri

AYAZMA: Zemherili gece [82]

AYAZMAK: Zemheri olmak

AYBA: Nerede? (Mançuca)

AYBAR: Dolunay

AYBASAR: Aybaşı (regl)

AYBASMAK: Aybaşı hali olmak

AYÇA: Hilal

AYÇAMAK: Ay saymak

Page 24: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

23

AYÇIL: Ay ışığı

AYÇILAK: Yakamoz

AYÇILAMAK: Ayda parlamak

AYDA: Ayı pençesi bitkisi

AYDAMAK: Araba sürmek

AYDAMAN: Şoför

AYDAN: Yarım ay

AYDAR: 1. Davet 2. İbik (kuş)

AYDARLAMAK: Davet etmek

AYDARLANMAK: Davet edilmek

AYDARLATMAK: Davet ettirmek

AYDARMAK: Davet etmek

AYDAT: 1. İmdat 2. Ayda bir

AYDATMA: Medet dileme

AYDATMAK: Medet dilemek

AYDAV: Seyir (araç)

AYDAVÇI: Şoför

AYDINMAK: İzah etmek

AYDIRMAK: Anlamasını sağlamak

AYGAK: Delil

AYGAKÇI: Delil toplayıcı

AYGAKTAMAK: Delil toplamak

AYGAKTAR: Dedektif (polis)

AYGAMAK: İspatlamak

AYGAN: Samimi

AYGANÇ: Temyiz

AYGANMAK: Temyiz olmak

AYGAŞMAK: Açığa çıkmak (ispat)

AYGAY: 1. İspat 2. Feryat

AYGI: 1. Paten pisti 2. Hokey pisti

AYGIN: Uçsuz bucaksız

AYGIR: Erkek at

AYGIRAK: Yavru erkek at

AYGIRSAK: Aygır isteyen kısrak

AYGIRSAMAK: Aygır istemek

AYGIT: 1. Alet 2. Cihaz

AYGU: Müşavere

AYGUÇU: Müşavir

AYGULAK: Solungaç

AYIĞ: Fena

AYIĞLAMAK: Fenalık etmek

AYIK: 1. Sabah 2. Uyanık

AYIKŞA: Derviş

AYIL: 1. Mezra (küçük köy) 2. Toka

AYILÇA: Mezralar arası ittifak

AYILÇAMAK: Mezra birliği kurmak

AYILÇI: Mezrada yaşayan

AYILDAMAK: Mezrada yaşamak

AYILDAŞ: Aynı köyden olan

AYILDAŞMAK: Aynı köyden olmak

AYILGA: Tabiat

AYILGAMAK: Sıçrayarak uyanmak

AYILGANÇ: Dehşet

AYILGATAN: Çalar saat

AYILGATMAK: Uykudan sıçratmak

AYILTI: Mahmurluk

AYIM: 1. Sempati 2. Cazibe

AYIMAK: Dehşet duymak [83]

AYINÇ: 1. Dehşet 2. Panik

AYINÇLI: Dehşetli

AYINÇSIZ: Korkusuz

AYINGA: Hicri ay takvimi

AYINGAMAK: Ayı takip etmek

AYINMAK: Paniklemek

AYINTAP: Mehtap

AYIR: Bahis (konu)

AYIRÇA: Çatal

AYIRGA: Husumet

AYIRGAMAK: Husumet etmek

AYIRGANMAK: Husumet duymak

AYIRMAN: Ayrık otu

AYIRŞA: Zımba teli sökücü

AYIRT: Fark

AYIRTAÇ: Alamet-i Farika

AYIRTI: 1. Fark 2. Nüans

AYIRTLAMAK: Fark etmek

AYIRTLI: Farklı

AYIRTMAÇ: Peynir altı suyu

AYIRTMAŞ: Peynir sulu yiyecek

AYIRTSAMAK: Arasını biraz açmak

AYIRTSIZ: Farksız

AYIŞIK: 1. Muhabbet 2. Mehtap

AYIŞMAK: Muhabbet etmek

AYIT: Vaaz

AYITKAL: Brifing

AYITMAK: Bahsetmek

AYITMAN: Öğretim görevlisi

AYIZ: Sarp

ÂYİ: Valide (Uygurca)

AYKAÇ: Geveze

AYKIN: 1. Sarih 2. Net

AYKINLIK: 1. Sarihlik 2. Netlik

AYKIRMA: 1. İtiraz 2. İsyan

AYKIRMAK: İtiraz / isyan etmek

AYKIRTMAK: Delalete düşürmek

AYLA: 1. Hale 2. Devir

AYLAM: Tavaf

AYLAMAK: Tavaf etmek

AYLAN: Yarış pisti

Page 25: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

24

AYLANA: Ring (otobüs hattı)

AYLANCAK: Lunapark treni

AYLANÇ: Viraj

AYLANÇAK: Turnike (alet)

AYLANDIRMAK: Tur attırmak

AYLANGA: Sema (dönüş)

AYLANGAÇ: Pervane böceği

AYLANGAMAK: Sema dönmek

AYLANGAN: Semazen

AYLANMAK: Tur atmak

AYLANU: Can değiştirme [84]

AYLATKAL: Rapor

AYLATKAMAK: Rapor vermek

AYLATMAK: Haber vermek

AYLATMAN: Muhabir

AYLAV: Devir (tur)

AYMA: Lakap

AYMAÇ: Bulamaç

AYMAŞ: Yağda kızartılmış ekmek

AYMAG: Kabile [Aymak]

AYMAGLAMAK: Sınıflandırmak

AYMAGLANMAK: Sınıflanmak

AYMAK: 1. Şuurlanmak 2. Demek

AYMAN: 1. Hicap 2. Münevver

AYMANÇ: Mahcubiyet

AYMANMAK: Mahçup olmak

AYMAZ: Gafil

AYMAZLIK: Gaflet

AYMAZMAK: Gaflet etmek

AYNA: 1. Etraf 2. Şeytan yuvası [85]

AYNAK: İbis leyleği

AYNAL: 1. Devir (tur) 2. Civar

AYNALMAK: Devredilmek

AYNAMAK: Dönmek

AYNATMAK: Devretmek

AYNIK: Ayık (sarhoş olmayan)

AYNIMAK: Ayılmak

AYOZ: Aziz, evliya (Moldavca) [86]

AYPARA: Dolunay

AYRAÇ: Parantez

AYRAK: Alkol [87]

AYRAKLAMAK: Alkol karıştırmak

AYRAL: İstisna

AYRALMAK: Farklılaşmak

AYRAMAK: Alkol damıtmak

AYRAN: Yoğurt içeceği

AYRANMAK: Suyu süzülmek

AYRAT: 1. Yoğurt suyu 2. Fark

AYRATA: Bilhassa

AYRATMAK: Suyunu süzmek

AYRICALIK: İmtiyaz

AYRIÇ: Yol ayrımı

AYRIKÇA: Müstesna

AYRIKÇI: Ayrılıkçı

AYRIKMAN: İstisnai

AYRIKSA: 1. Tuhaf 2. Eylül ayı

AYRIKSAMAK: Tuhaflaşmak

AYRIKSI: 1. İstisnai 2. Sıradışı

AYRILIŞMAK: Nişan (söz) atmak

AYRIMSA: Fark

AYRIMSAK: Farklı

AYRIMSAMAK: Fark etmek

AYRIMSAR: Fark eden

AYRINÇ: 1. Fark 2. Ton (renk)

AYRIT: Kenar (geometri)

AYSAĞAN: Kurt adam

AYSAK: Aydan etkilenen kişi

AYSAMAK: Aydan etkilenmek

AYSANCI: Hayız (aybaşı hali)

AYSANCIMAK: Hayız olmak

AYSANCIR: Hayız gören kadın

AYSAR: Aydan etkilenen karakter

AYSARMAK: Aydan etkilenmek

AYSILAMAK: Yardım etmek

AYSILAR: Yardım (Mançuca)

AYSIN: Venüs (Mançuca)

AYSINMAK: Ayışığında dönüşmek

AYTAÇ: 1. Hatip 2. Edip

AYTAK: Konuşmacı

AYTAM: Hitabet

AYTAMAN: Spiker (TV, radyo)

AYTAR: 1. Ültimatom [88] 2. Spiker

AYTARGA: Röportaj

AYTARGAMAK: Röportaj yapmak

AYTARLAMAK: Ültimatom vermek

AYTARLANMAK: Sinirli konuşmak

AYTARMAK: Sohbet etmek

AYTAŞMAK: Muhatap olmak

AYTAZ: 1. Yiğit 2. Kahraman

AYTIK: Hitap

AYTILGA: Bahis (konu)

AYTILGAN: Bahsi geçen

AYTILMAK: Bahsedilmek

AYTIM: 1. İbare 2. Paragraf

AYTINMAK: İtiraf etmek

AYTIRMAK: İtiraf ettirmek

AYTIŞ: Laf atma (sataşma)

AYTIŞKAN: Laf atan (sataşkan)

AYTIŞMA: Atışma (edebiyat)

Page 26: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

25

AYTIŞMAK: Atışmak (edebiyat)

AYTOLU: Dolunay

AYTUV: Stand-up

AYTUVÇU: Stand-up’çu

AYULDUZ: Ay-Yıldız (Türk simgesi)

AYZIT: Güzellik tanrıçası (mit) [89]

AZA: 1. Ruhani kötülük 2. Maraz

AZAÇI: 1. Kötü ruh 2. İfrit

AZAĞ: 1. Sapkın 2. Manyak

AZAK: Uzunluk birimi (75 cm) [90]

AZAKLAMAK: Ayakla ölçmek

AZALAMAK: Cin musallat etmek

AZALANMAK: Cine tutulmak

AZALAR: Şeytanlar [91]

AZALI: 1. Cinli 2. Korkutucu

AZAMAK: Korkutmak (ruhsal)

AZANMAK: Korkmak (ruhsal )

AZAR: Azeri, Azerbaycanlı [92]

AZAR-KAZAR-PAZAR: Üç kötü ruh

AZARGA: Gıpta

AZARGAN: Gıpta eden

AZARGAMAK: Gıpta etmek

AZARMA: Yankesicilik

AZARMAK: Yankesicilik yapmak

AZARMAN: Yankesici

AZASIZ: Marazsız

AZAŞMAK: Yolunu kaybetmek

AZATAY: Şeytan tutmuş

AZAV: Vahşet

AZAY: 1. Şikayet 2. Plesenta

AZAYMAK: Şikayet etmek

AZAYTMAK: Şikayet ettirmek

AZAZ: Vahşi

AZBULUK: Mürekkep balığı

AZDA: Hiç de

AZDAĞAN: Ejderha (Farsça) [93]

AZGA: Şehvet

AZGAMAK: Şehvetlenmek

AZGAN: 1. Şehvetli 2. Kuşburnu

AZGANMAK: Şehvet duymak

AZGARMA: İğfal (cinsellik)

AZGARMAK: İğfal etmek (cinsellik)

AZGAŞMAK: Şehvet duyuşmak

AZGIMAK: Hakaret etmek

AZGIR: Şehvetli

AZGIRAK: Dağ tekesi

AZGIRMA: Karikatür

AZGIRMAK: Karikatür çizmek

AZGIRMAN: Karikatürcü

AZGIŞ: Hakaret

AZGIŞMAK: Hakaret edişmek

AZIK: 1. Erzak 2. Şubat ayı

AZIMAK: Kaybetmek

AZINMAK: Kaybolmak

AZINSAMAK: Azına gelmek

AZINTI: Arta kalan (tahıl vs.)

AZIRAMAK: Yoldan çıkmak

AZIRANTI: Üvey evlat

AZIRATMAK: Yoldan çıkarmak

AZIRAY: Şeytan

AZIRGAMAK: Az bulmak

AZIRGAN: Az bulunan

AZIRGANMAK: Az bulunmak

AZIRMAK: Terketmek

AZIRMAN: Yulaf

AZITKI: Şaşırtıcı yol veya bölge

AZITMAK: Bırakıp kaçmak

AZLAK: Nadir

AZLANMAK: Azımsamak

AZMAN: Canavar

AZMIÇ: Yol cini (mitoloji) [94]

AZMUK: İt üzümü

AZMURT: Dejenere

AZNA: Şeytan

AZNAÇI: Satanist

AZNALAMAK: Şeytanlık etmek

AZNALANMAK: Şeytana uymak

AZNALAŞMAK: Şeytanlaşmak

AZNAMAK: Küfretmek [95]

AZNAŞMAK: Küfür edişmek

AZRA: Kıt (zor bulunan)

AZRAK: Ender

AZRAMAN: Dev (mitoloji)

AZRI: 1. Minimum 2. Asgari

AZSIZ: Kafi

- B –

BACAMAK: İtimat edilmek

BACANMAK: İtimat etmek

BACARAN: Mahir

BACARGAN: Maharetli

BACARIK: Maharet

BACARMAK: Maharet göstermek

BACARMAN: Mahir

BACARMAZ: Maharetsiz

BACI: 1. Abla 2. Rahibe

BAÇ: Hile

BAÇAĞ: Oruç

BAÇAĞAN: Oruç tutan

BAÇAĞLAMAK: Oruç tutmak

Page 27: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

26

BAÇAĞTAY: İftar ziyafeti

BAÇAĞTOY: Oruç bayramı

BAÇAK: Diz zırhı

BAÇAMA: Oruç ibadeti

BAÇAMAK: Oruç tutmak

BAÇIR: İbadet

BAÇIRGA: Ayin

BAÇIRGAN: Çok ibadet eden

BAÇIRMAK: İbadet etmek

BAÇIRMAN: ibadet eden

BAÇIRUYU: İbadethane

BAÇMAK: Hile yapmak

BAÇMAN: Miğfer

BADA: Yenge

BADALAK: 1. Kasnak 2. Çelme

BADANMAK: Bitiştirilmek

BADAMAK: Bitiştirmek

BADARAN: Terakki

BADARMAK: Terakki etmek

BADAŞIK: Bitişik

BADAŞMAK: Bitişmek

BADIÇ: Üzüm asması

BADIMCAN: Yuvarlak patlıcan

BADIR: Sıvı ölçü birimi (yarım litre)

BADIRAK: Kavrulmuş arpa

BADIRAN: Hıyar (bitki), salatalık

BADRACAN: Domates

BADRAMAK: Kızarmak (sebze)

BADRAŞMAK: Kızarmak (sebzeler)

BADYAN: Japon anasonu

BAĞA: Kaplumbağa kabuğu

BAĞAÇ: Harç (inşaat)

BAĞAK: Davetiye

BAĞAL: Harç (inşaat)

BAĞALÇAK: Duvarcı malası

BAĞALMAK: Duvar örülmek

BAĞAMAK: Duvar örmek

BAĞAN: 1. Post 2. Kürk

BAĞANA: Sütun

BAĞANMAK: Kaplanmak

BAĞAT: Kerpiç

BAĞATMAK: Kerpiç dizmek

BAĞATUR: Kahraman [96]

BAĞAZ: Değirmen taşı tane deliği

BAĞBAGAY: Yarasa adam [97]

BAĞÇA: Paket

BAĞÇALAMAK: Paketlemek

BAĞÇAMAK: Paketi iple bağlamak

BAĞDA: Bacak sarma

BAĞDAMAK: Bacağını sarmak

BAĞI: Sihir (engelleme amaçlı)

BAĞIÇI: 1. Sihirbaz 2. İlüzyonist

BAĞILAMAK: Sihir yapmak

BAĞILANMAK: Sihre uğramak

BAĞILÇAK: Emniyet kemeri [98]

BAĞILDAK: Beşik ipi

BAĞIMÇAK: Sihirle tedavi

BAĞINÇ: Rabıta

BAĞINDIZ: Formül

BAĞINIŞ: İrtibat

BAĞINIŞMAK: İrtibatlanmak

BAĞINLAŞMAK: İrtibatlanmak

BAĞINMAK: İrtibat kurmak

BAĞINTI: 1. Rabıta 2. Formül

BAĞIRÇAK: Önlük

BAĞIRDAK: Sütyen

BAĞIRDAMAK: Göğsünü örtmek

BAĞIRDAŞ: 1. Dost 2. Sırdaş

BAĞIRDAŞMAK: Sırdaşlık etmek

BAĞIRSAMAK: Hasretle inlemek

BAĞIŞMA: Nikah

BAĞIŞMAK: Nikahlanmak

BAĞIT: Akit

BAĞITMAK: Akdetmek

BAĞITMAN: Akitçi

BAĞLACAN: Asma kabağı

BAĞLAĞI: Baraj

BAĞLAK: 1. Bent 2. Set

BAĞLAM: 1. Buket 2. Deste

BAĞLAMA: Türk milli çalgısı

BAĞLANÇ: Sadakat

BAĞLANÇLI: Sadakatli

BAĞLANÇSIZ: Sadakatsiz

BAĞLANGA: İrtibat

BAĞLANGAMAK: İrtibat kurmak

BAĞLANGAN: İrtibatlı

BAĞLAŞMA: İttifak

BAĞLAŞMAK: İttifak kurmak

BAĞLAŞMAN: Müttefik

BAĞLAV: Rabıta

BAĞLIK: Paket

BAĞMAK: Duvar örmek

BAĞMAN: 1. Duvar 2. Duvarcı

BAĞNAMAK: Taassup etmek

BAĞNAŞMAK: Fanatikleşmek

BAĞNATMAK: Fanatikleştirmek

BAĞNAZ: Mutaassıp

BAĞRAÇ: Megafon

BAĞRAK: Göçer obası

Page 28: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

27

BAĞRI: Kararlılık

BAĞRILI: Kararlı

BAĞRIN: Ciğer

BAĞTAY: Maskeli balo

BAHÇA: Bahçe [doğru söyleniş] [99]

BAHŞI: Şaman [100]

BAJA: Bacanak

BAKA: Değirmen çarkı

BAKAÇ: Vizör

BAKALAK: 1. Nezaretçi 2. Rasıt

BAKALAMAK: Emeklemek [101]

BAKANA: Kule

BAKANAK: Rasathane

BAKANTAY: Bakanlar Kurulu

BAKAR: Kuruş

BAKARAK: Dürbün

BAKARMA: Nezaret (polis)

BAKARMAK: Nezarete atmak

BAKARMAN: Nezaret polisi

BAKAV: Fal

BAKAVÇI: Falcı

BAKAVUZ: Gizli polis

BAKAY: 1. Afacan 2. Haşarı

BAKÇAMAK: Tahayyül etmek

BAKÇAN: 1. Tahayyül 2. İmaj

BAKÇANMAK: İmaj oluşturmak

BAKI: Müşahede

BAKICI: 1. Müşahedeci 2. Dadı

BAKILAMAK: Müşahade etmek

BAKILANMAK: Müşahade edilmek

BAKILAV: Müşahade

BAKILDAK: Sinyal lambası

BAKIMÇAK: Hasta bakımı

BAKINCAK: Nişangah (silah)

BAKINÇ: Nezaret

BAKINÇAR: Hasta bakıcı

BAKINDAK: Astroloji (yıldız falı)

BAKINDAMAK: Yıldız falı bakmak

BAKINDIZ: Astrolog (müneccim)

BAKIRLAK: Bakırdan yapılmış

BAKIŞKAN: Çapkın

BAKIT: Muayene

BAKITÇI: Muayeneci

BAKITMAK: Muayene olmak

BAKITMAN: Muayene memuru

BAKLAN: Karabatak kuşu

BAKMAN: Vasi

BAKMANLIK: Vesayet

BAKRAÇ: Su kabı

BAKSAMAK: Bakmak istemek

BAKSI: Falcı

BAKTAL: Rekabet

BAKTALAŞ: Rakip

BAKTALAŞMAK: Rekabet etmek

BAKTI: Lütuf tanrısı (mitoloji)

BAKYAZ: Düğün yemeği

BALA: 1. Evlat 2. Yavru

BALAĞAN: Kasım ayı

BALAK: Manda yavrusu

BALALAMAK: Yavrulamak

BALALAYKA: Rus çalgısı (Rusça)

BALAMAN: Cüsseli

BALAN: Kartopu ağacı (Vibirnum)

BALAR: Kara yosunu

BALARDIZ: Liken

BALARMAK: Yosunlanmak

BALARUS: Beyaz Rus [Belarus]

- Balarusça: Beyaz Rusça

- Balarusya: Beyaz Rusya

BALAT: Merasim

BALAVAN: 1. Kulübe 2. Baraka

BALAVUR: Ejderha

BALAVUZ: Balmumu

BALDAK: Duvar

BALDIRCAN: Yamula patlıcanı

BALGAMAK: İrinlenmek

BALGASUN: 1. Şehir 2. Kent

BALGAŞ: Çamur

BALGAŞMAK: Çamurlaşmak

BALGAT: 1. Kasaba 2. İlçe

BALGAZ: Kasaba

BALIĞ: Sitadel (surla çevrili şehir)

BALIT: 1. Duvar 2. Sur (kale)

BALKA: 1. Harç (inşaat) 2. Balyoz

BALKAN: Ormanlık arazi

BALKAY: Meşhur

BALKI: Parıltı

BALKIMAK: Parıldamak

BALKIR: 1. Yağmur güneşi 2. Flaşör

BALKIRGAN: Siren lambası

BALKIRMAK: Yanıp sönmek

BALKIŞ: Yakamoz

BALKIŞMAK: Parıldaşmak

BALKIZ: Şimşek

BALKIZMAK: Şimşek çakmak

BALLAMBAÇ: Ballı kaymak

BALMAG: Duvar [Balmak]

BALMAK: Duvar örmek [102]

BALTAK: Çamurlu

Page 29: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

28

BALTIR: Rüşvet

BALTIRMAK: Rüşvet almak

BALTOY: Bal şenliği

BAMBU: Asya kamışı (Tamilce)

BAN: Levha

BANAK: Ekmek parçası

BANAR: Tutam

BANDURA: Domates

BANIT: Yemek suyu

BANLAK: İlan panosu

BANLAMAK: İlan etmek [103]

BAR: 1. Rab (tanrı) 2. Evet [104]

BARA: 1. Ağırlık birimi 2. Manivela

BARADAN: Nara (ses)

BARAĞAN: 1. Materyal 2. Emtia

BARAK: Tüylü köpek

BARAKMAN: Köpek başlı insan

BARAM: Servet

BARAMLIK: Zenginlik

BARATAY: Holding

BARÇA: 1. Tamam 2. Hep

BARÇAK: Kabza

BARÇASI: 1. Tamamı 2. Hepsi

BARÇIK: Tahta ve keçe heykelcik

BARÇIN: İpek kumaş

BARDAM: Zenginlikle övünme

BARDAMAK: Zenginlikle övünmek

BARDAMÇI: Zenginlikle övünen

BARDIRMAK: Devam ettirmek

BARGAN: Mersin ağacı

BARGI: 1. Nimet 2. Kadife

BARGINMAK: Nimetlenmek

BARGIŞ: Ganimet

BARGIT: Kadife kumaş

BARIK: 1. Seyir (yolculuk) 2. Esas

BARIKSAMAK: Seyrüsefer etmek

BARILMAK: Nazil olmak

BARIM: Mal

BARIMAK: Mal edinmek

BARIMLIK: Mal varlığı

BARIN: Sine (göğüs)

BARINÇAK: Kulübe

BARINDIK: Sığınak

BARINGAÇ: Pansiyon

BARINMAK: İkamet etmek

BARITMAK: İkamet ettirmek

BARK: 1. Aile 2. Saray

BARKA: Kamçı

BARKALAMAK: Kamçılamak

BARKALANMAK: Kamçılanmak

BARKAN: Taştan ev

BARKAT: Büst

BARKILDAK: Islıkçı ördek

BARKILDAMAK: Vaklamak

BARKIN: 1. Malik 2. Aile reisi

BARLA: Göz alıcı

BARLAK: Razı

BARLAMA: Rıza

BARLAMAK: Evet demek

BARLAS: 1. Cazip 2. Servet

BARLIK: Mülk

BARMAK: Peyda olmak

BARMAN: Mevcut

BARON: Avrupa soylusu (Latince)

BARSAK: Gıpta

BARSAMAK: Gıpta etmek

BARSLAN: Leopar

BARTIK: 1. Heykel 2. Yufka baklava

BARTLAK: Sütyen

BARTMAK: Kaplamak

BARTUK: Palto

BASA: 1. Sonra 2. Fazlasıyla

BASAÇ: Deklanşör

BASAĞAÇ: Barut çubuğu (tüfek)

BASAK: Gözükara

BASALAK: Tulum peyniri

BASALAMAK: Tıkıştırmak

BASALGA: Çuval

BASAMAN: Deniz tanrısı (mitoloji)

BASAN: Cenaze yemeği

BASANAK: Merdiven

BASANCAK: Paspas

BASANGAÇ: Manivela

BASAR: 1. Baskı makinası 2. Tazyik

BASARAK: Pedal

BASARGA: Baskı makinası

BASARMAK: Tazyik uygulamak

BASAT: 1. Dominant 2. Mühür

BASAVA: Kapı eşiği (2-3 basamak)

BASAVAÇ: Pres

BASIÇ: Tazyik

BASIK: Kasvetli

BASIKMAK: Kasvetlenmek

BASILGA: Kasvet

BASILGAN: Kasvetli

BASIMUYU: Matbaa

BASINDIRMAK: Tab ettirmek

BASINGA: Tab (baskı)

BASINGAN: Matbu

Page 30: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

29

BASINMAK: Tab edilmek

BASIR: Trahoma hastalığı

BASIRGA: Kabus

BASIRGAMAK: Kabus görmek

BASIRGANMAK: Kabus çökmek

BASIRMA: 1. Kuluçka 2. Gürk

BASIRMAK: Kuluçkaya yatmak

BASIT: 1. Muhafaza 2. Tokmak

BASITÇI: 1. Muhafız 2. Tokmakçı

BASITMA: 1. Kuluçka 2. Gürk

BASITMAK: Kuluçkaya yatırmak

BASKA: Korse

BASKAK: Cebri icra memuru

BASKAMA: Cebri icra

BASKAMAK: Cebri icra etmek

BASKAN: Hücumcu

BASKANCAK: İskele

BASKIŞ: Rütbe

BASMAÇ: Yazı – tura oyunu

BASMAŞ: Izgara köfte

BASMAN: Matbaa

BASMANCI: Matbaacı

BASMIK: Tost

BASMIKÇI: Tostçu

BASMIL: Yağmacı

BASRA: Püseron (yaprak biti)

BASTA: İşporta

BASTAMAK: İşporta yapmak

BASTAV: Şef

BASTI: Külbastı yemeği

BASTIK: Pestil

BASTIRGAÇ: Pres aleti

BASU: 1. Balyoz 2. Tarla

BASUNA: Tarla

BASUT: İmdat

BAŞA: Riyaset

BAŞACI: Reis

BAŞAĞAR: Vakur

BAŞAĞARTMAK: Onore etmek

BAŞAĞMAK: Vakur davranmak

BAŞALA: İşaret parmağı

BAŞALMAK: Önde gitmek

BAŞALMIŞ: Önde giden

BAŞAMA: Şef

BAŞAMAK: Üstün gelmek

BAŞAMAN: Egemen

BAŞANA: Huzur hakkı (para)

BAŞAR: Muvaffak

BAŞARA: Karanfil çiçeği

BAŞARAN: Muvaffak

BAŞARCAN: Başarılı

BAŞARGAN: Muvaffak

BAŞAT: 1. Lider 2. Egemen

BAŞATMAN: Egemen

BAŞATMANLIK: Egemenlik

BAŞAVUL: Nahiye

BAŞAVUT: 1. Eşraf 2. Ekabir

BAŞBAĞ: 1. Sevgili 2. Bahşiş

BAŞBAV: Başörtüsü

BAŞBOZAN: 1. Fesatçı 2. Fitneci

BAŞBOZAR: 1. Fesat 2. Fitne

BAŞBOZMAK: Fesat / fitne etmek

BAŞBUĞ: Genelkurmay başkanı

BAŞÇANAK: Kafatası

BAŞÇI: Lider

BAŞÇIL: 1. Lider 2. Halay başı

BAŞDAM: 1. Madde başı 2. Siftah

BAŞDAŞ: 1. Akran 2. Eşit boyda

BAŞIK: Şarkı

BAŞIKMAK: Şarkı söylemek

BAŞIL: Şef

BAŞKAK: Hükümran

BAŞKAL: Ferman

BAŞKAMAK: Hükümet etmek

BAŞKAR: Hükümran

BAŞKARMA: Hükümranlık

BAŞKARMAK: Hükmetmek

BAŞKARMAN: Hükümdar

BAŞKARMANLIK: Hükümdarlık

BAŞKILT: Sabit yön (Kıble gibi)

BAŞKIR: Muvaffak

BAŞKOŞAR: Önayak olan

BAŞKOŞMAK: Önayak olmak

BAŞKU: Alnı akıtmalı at

BAŞKUSKAN: Haziran ayı

BAŞLAK: Start noktası

BAŞLAM: 1. Start 2. Siftah

BAŞLAMÇI: 1. Startör 2. Siftahçı

BAŞLAP: İtibaren

BAŞLATA: Hareket emri

BAŞLATACI: Hareket amiri

BAŞMAN: 1. Ekabir 2. Muhtar

BAŞNAK: Başı açık

BAŞNAMAK: Elini başına sürmek

BAŞNARMA: Asker selamı

BAŞNARMAK: Asker selamı vermek

BAŞORDA: 1. Başkent 2. Başşehir

BAŞRAK: Resen

BAŞSAĞMA: Taziye

Page 31: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

30

BAŞSAĞMAK: Taziye vermek

BAŞTAĞ: Rehberlik

BAŞTAĞAN: Rehber

BAŞTAĞÇI: Rehber

BAŞTAK: Danışma bürosu

BAŞTAKÇI: Danışma görevlisi

BAŞTAMAK: Rehberlik etmek

BAŞTAR: İmam

BAŞTARMAK: İmamlık etmek

BAŞTAŞI: Mezar taşı

BAŞTAV: Kayıt / kabul

BAŞTAVCI: Kayıt / kabul memuru

BAŞTIK: Çanta

BAŞTIN: Selef

BAŞYARZAM: İlk yardım

BAŞYARZAMCI: İlk yardım uzmanı

BAŞYASA: Anayasa (Kanun-i Esasi)

BAT: 1. Kuvvet 2. Derhal

BATA: Taziye

BATAÇI: Taziyeci [105]

BATAĞAN: Arpacık çıbanı

BATALAMAK: Taziye vermek

BATALAŞMAK: Taziyeleşmek

BATALGA: Bataklaşmış arazi

BATAR: Zatülcenp hastalığı

BATAVUL: Dibi batak olan (göl vs.)

BATÇA: Testi

BATIKAN: Kiler

BATILIK: 1. Tuvalet 2. Hela

BATILMAK: Tuvalete gitmek

BATIM: 1. Derinlik 2. Saplanma

BATINÇ: İflas

BATINMAK: İflas etmek

BATIR: Delici silah

BATIRIK: Çiğ köfte

BATUŞAD: Batı kanadı komutanı

BATLAMAK: Kuvvet uygulamak

BATLANMAK: Kuvvetlenmek

BATMAN: Ağırlık ölçüsü (7,5 kg)

BATMAZ: Silah işlemez

BATNAR: Somya

BATRAK: Mızrak

BATSIK: 1. İflas 2. Gün batısı

BATU: Kuvvetli

BATUK: Karabatak kuşu

BATULAĞAN: Takviye edici

BATULAMAK: Takviye etmek

BATUMAK: Kuvvetlenmek

BATUR: Kahraman

BATURAMAK: Kuvvetlenmek

BATURGAN: Kahramanvari

BATURGANMAK: Yiğitlik etmek

BATURLANMAK: Yiğitlenmek

BATUT: Maskeli kahraman

BAV: Eğitim hayvanı (cansız) [106]

BAVAR: Kuş / hayvan terbiyecisi

BAVCI: Eğitilen kuş / hayvan

BAVLAMAK: Ava alıştırmak (kuş)

BAVLANMAK: Ava alışmak (kuş)

BAVRAK: 1. Çiriş otu 2. Atletik

BAVŞIN: Varis (mirasçı)

BAVUL: Mumyalanmış hayvan

BAVULCU: Hayvan mumyalayıcı

BAVUR: Karaciğer

BAVURCU: Ciğerci (satıcı)

BAVURGAN: Şefkatli

BAVURMAK: Göğüs şişirmek

BAVURSAK: Karaciğer büyümesi

BAVURSAMAK: Göğsü kabartmak

BAVURTLAN: Çil keklik (kuş)

BAY: Beyefendi

BAYA: 1. Evvelce 2. Medya [107]

BAYAÇUT: Burjuva

BAYAK: 1. Demin 2. Zengin

BAYALA: Banka

BAYALACI: Bankacı

BAYAM: Zenginlik

BAYAMAK: Zengin olmak

BAYAN: Hanımefendi [108]

BAYANAY: Geçim tanrıçası (mit)

BAYANMAK: Zengin olmak

BAYANIŞ: Rabıta

BAYANIŞMAK: Rabıta kurmak

BAYAR: 1. Şükran 2. İzzet

BAYARDAMAK: Teşekkür etmek

BAYARDAV: Şükür

BAYARGA: Teşekkür

BAYARGAMAK: Teşekkür etmek

BAYARLAMAK: İkram etmek

BAYARLANMAK: İkram edilmek

BAYARMAK: İzzetlenmek

BAYARMAN: Aristokrat

BAYARTAY !: Teşekkürler! [109]

BAYARTOY: Şükran bayramı

BAYAŞ: Bereket

BAYAŞMAK: Bereketlenmek

BAYAŞTIRMAK: Bereketlendirmek

BAYAT: Mani (edebiyat)

BAYATMAK: Zenginleştirmek

Page 32: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

31

BAYAVUT: 1. Zengin 2. Gani

BAYAZ: Memnuniyet

BAYAZLI: Memnun

BAYAZMAK: Memnun olmak

BAYÇA: Gece cini (halk inancı)

BAYÇAĞAN: Baykuş

BAYÇAMA: Tetkik

BAYÇAMAK: Tetkik etmek

BAYÇAR: Kurban

BAYÇARMAK: Kurban kesmek

BAYÇURA: Ev cini [110]

BAYDA: Tencere

BAYDAK: 1. Şubat ayı 2. Hür

BAYDAM: 1. Refah 2. Huzur

BAYDAMAK: Kurban dağıtmak

BAYDAN: 1. Evvelden 2. Cömert

BAYDANMAK: Cömertlik etmek

BAYDAR: Kurban derisi

BAYDARA: Kurban derisi sırığı

BAYDARKA: Sporcu kayığı

BAYDARMAK: Kurban yüzmek

BAYDIR: Kuvvetli

BAYDIRMAK: Kuvvet uygulamak

BAYGA: At yarışı

BAYGAMAK: At yarışı yapmak

BAYGAR: Yarış atı

BAYGAŞ: Garip

BAYGAŞMAK: Garip davranmak

BAYGATAY: Hipodrom

BAYIK: 1. Hak 2. Doğru söz

BAYIKLAMAK: Hak etmek

BAYILDAN: İmam bayıldı yemeği

BAYILGA: Koma

BAYILGAMAK: Komaya girmek

BAYILGATMAK: Komaya sokmak

BAYIMAK: Zengin olmak

BAYIN: 1. Cazip 2. Sempatik

BAYINCAN: Hıyar (bitki), salatalık

BAYINDIR: Mamur

BAYINDIRMA: İmar etme

BAYINDIRMAK: İmar etmek

BAYINMAK: Tahammül etmek

BAYIŞMAK: Müreffehleşmek

BAYITMAK: Zengin etmek

BAYKAN: Perde

BAYKAM: Muayene

BAYKAMAK: Muayene etmek

BAYKAV: Muayene

BAYLA: Müreffeh

BAYLAK: Nazlı

BAYLAM: 1. Naz 2. Flört

BAYLAMAK: Nazlandırmak

BAYLAN: Nazlı

BAYLANIŞ: 1. Naz 1. Cinsel ilişki

BAYLANMAK: Nazlanmak

BAYLAŞ: Cilve

BAYLAŞMAK: Cilveleşmek

BAYLAV: Naz

BAYLIK: 1. Ganimet 2. Efendilik

BAYMAK: Müreffehleşmek

BAYMAL: Müreffeh

BAYMAN: Aziz (“Saint”, kutlu kişi)

BAYMAŞIK: Uyuşuk

BAYMAŞMAK: Uyuşmak

BAYMAZ: Mal mülk sevmez

BAYNA: Saadet

BAYNAMAK: Saadet duymak

BAYRA: Balyoz

BAYRAÇ: 1. Zengin 2. Çekiç

BAYRAMAK: Zaman geçmek

BAYRAMDAMAK: Bayram yapmak

BAYRI: Kadim

BAYSA: Madalya

BAYSAL: Memnuniyet

BAYSAMAK: Memnun olmak

BAYSAN: Centilmen

BAYSANMAK: Centilmenlik etmek

BAYSINMAK: Zenginlikle övünmek

BAYTAK: 1. Birçok 2. Epey

BAYTAL: Kısrak

BAYTALAMAK: Uygulamak

BAYTALAR: Aplikasyon

BAYTAMAK: Çoğalmak, artmak

BAYTAR: Bereketli

BAYTARAN: Kabe süpürgesi (ot)

BAYTARMAK: Bereketlenmek

BAYZIN: Saray

BAZ: Kalın açılmış yufka hamuru

BAZAK: Domuz yavrusu

BAZALAK: Küçük doğan (kuş türü)

BAZAMA: 1. İltica 2. Sığınak

BAZAMAK: İltica etmek

BAZANÇ: Teminat

BAZANMAK: İtimat etmek

BAZAR: Sınır

BAZARMAK: Sınırlanmak

BAZDA: 1. Hoş 2. Latif

BAZGAN: 1. Mersin ağacı 2. Balyoz

BAZILGAÇ: Kompresör

Page 33: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

32

BAZILGAN: Kompresör tankı

BAZILMAK: Hava / su ile dolmak

BAZINÇ: Hava / su basıncı

BAZINMAK: Tazyik etmek

BAZINAR: Pnömatik çekiç

BAZIR: Tazyik

BAZIŞKAN: Yüksek basınçlı

BAZIŞKIN: Tansiyon

BAZIŞMA: Yüksek tansiyon

BAZIŞMAK: Tansiyonu yükselmek

BAZITKAN: Pompa (hava / su)

BAZITMAK: Hava / su basmak

BAZLAMA: Kalın gözleme (ekmek)

BAZLAMAÇ: Tatlı gözleme

BAZLAMAK: Hamuru kalın açmak

BAZLAMBAÇ: Kalın yufka ekmeği

BAZMA: Tezek

BAZMAK: Terazi / kantarla ölçmek

BAZMAN: 1. Terazi 2. Kantar

BAZULAK: Uzun hava (musiki) [111]

BAZULAMAK: Uzun hava okumak

BECERGEN: Maharetli

BECERİK: Marifet

BECET: 1. Tezyinat 2. Makyaj

BEÇEK: Eneme (kulak)

BEÇEL: Sünnet (tıp)

BEÇELMEK: Sünnet olmak (tıp)

BEÇEMEK: Sünnet etmek (tıp)

BEÇEMEN: Sünnetçi (tıp)

BEÇET: Mühür

BEÇKEK: Sünnet derisi (tıp)

BEÇMEK: Enemek (kulak)

BEÇİNE: Bisküvi

BEÇİRİK: Deri işareti (kesikle)

BEÇKEN: Sancak

BEDER: Ziynet

BEDİK: Neşeli cin (mitoloji)

BEDİZ: Heykel

BEDİZCİ: Heykeltraş

BEDİZEMEK: Heykel yontmak

BEDİZENMEK: Heykel gibi durmak

BEDİZETMEK: Heykel dikmek

BEDİZMEK: Taş yontmak

BEDİZMEN: Heykeltraş

BEDÜK: 1. Azametli 2. Azim

BEDÜKLEMEK: Yüceltmek

BEDÜKLENMEK: Yücelmek

BEDÜMEK: Azametlenmek

BEDÜNMEK: Tazim olmak

BEDÜRMEK: Tazim etmek

BEDÜTMEK: Azametlendirmek

BEGENE: Arpa unu ve peynir aşı

BEGEY: 1. Muktedir 2. Otoriter

BEGÜM: Hükümdariçe [112]

BEĞÇE: Küçükbey

BEĞÇEK: 1. Şehzade 2. Veliaht

BEĞDE: Aziz

BEĞDEŞ: Veliaht

BEĞEÇ: 1. Veliaht 2. Küçükbey

BEĞELE: Ahududu

BEĞEN: 1. Hoşluk 2. Şehzade

BEĞENCE: Takriz (övgü yazısı)

BEĞENÇ: Zevk

BEĞENDİ: Hünkarbeğendi yemeği

BEĞENDİK: Sempatik

BEĞENSEK: Estetik

BEĞENSEMEK: Hoşuna gitmek

BEĞENSER: Estetisyen

BEĞER: Asalet

BEĞESİN: Hayrat (iyilik yapma)

BEĞLEM: Deste (10 adet)

BEĞLEMEK: Destelemek

BEĞLEN: 1. Destek 2. Dayanışma

BEĞLENMEK: Destelenmek

BEĞLEŞMEK: Dayanışmak

BEK: 1. Koruma 2. Korunan bölge

BEKE: Mürekkep (sıvı)

BEKEN: 1. Nöbet 2. Fileto

BEKENÇİ: Nöbetçi

BEKERGE: Tahkimat (inşaat)

BEKERGEMEK: Tahkim etmek

BEKET: 1. Otel 2. Metanet

BEKİ: 1. Koca (eş) 2. Sevap

BEKİK: Sağlam

BEKİM: Kararlılık

BEKİMEK: Sağlamlaşmak

BEKİNÇ: Metanet

BEKİNÇEK: Saklambaç oyunu

BEKİNİ: Bira

BEKİNMEK: İnat etmek

BEKİRE: Metanet

BEKİREMEK: Metanet göstermek

BEKİRMEK: Tahkim etmek

BEKİTMEK: Sağlamlaştırmak

BEKLEMEN: Nöbetçi

BEKLENÇ: İddet

BEKLEV: Nöbet

BEKLEVÇİ: Nöbetçi

BEKREK: 1. Ordugah 2. Müfreze

Page 34: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

33

BEKREMEK: Kilitlemek

BEKRENMEK: Kilitlenmek

BEKSİZ: 1. Zayıf 2. Dayanıksız

BEKTEMEK: Nöbet tutmak

BEKTELMEK: Nöbet tutulmak

BEKTENMEK: Nöbetle korunmak

BEKTEŞ: Nöbet arkadaşı

BEKTEŞMEK: Nöbet tutuşmak

BELÇE: Sembol

BELÇEK: Şüphe

BELÇEMEK: Şüphelenmek

BELÇENMEK: İşkillenmek

BELÇER: At derisi çizme

BELÇERMEK: Beline kadar çekmek

BELÇETMEK: Şüphelendirmek

BELÇEV: Çeyiz

BELÇİM: Kura (çekiliş)

BELÇİMEK: Piyango çekmek

BELÇİN: Sicil numarası

BELÇİNMEK: Tescil olmak

BELÇİR: Piyango

BELÇİRMEK: Piyangoya katılmak

BELÇİRTEY: Ulusal piyango

BELÇİTMEK: Piyango çektirmek

BELDEK: 1. İşaret 2. Alamet

BELDEM: Kemer

BELDEMEK: Kemer bağlamak

BELDENMEK: Beline kadar açmak

BELDEV: Çadırın orta kuşağı

BELDİK: Kemer (kuşak)

BELDİR: Resim

BELE: Kuzen (erkek)

BELEÇE: Kuzin (kız)

BELEĞEN: Hayalet

BELEK: 1. Hediye paketi 2. Kundak

BELEKE: Hediye (Mançuca)

BELEKEY: Su kurbağası

BELEKLEMEK: Hediye paketlemek

BELEKTEY: Hediyeleşme günü

BELEMEK: Kundaklamak (sarmak)

BELEMEN: Görünmez kişi [113]

BELEN: Havale hastalığı

BELENÇEK: Kundak (bebek)

BELENMEK: Kundaklanmak (bez)

BELERGEN: Peydah olan

BELERMEK: Peydah olmak

BELEŞME: Rehber (telefon, adres)

BELEŞMEK: Rehberden bulmak

BELET: Rehber (yol gösterici)

BELETMEK: Rehberlik etmek

BELEZ: Romatizma

BELEZLENMEK: Romatizma olmak

BELEZMEK: Romatizma olmak

BELGEÇ: Vesika

BELGET: Senet

BELGİ: Sembol

BELGİLEÇ: İşaret

BELGİLEMEK: İşaretlemek

BELGİLENMEK: İşaretlenmek

BELGİN: 1. Sembolik 2. Sarih

BELGİR: Zahiri

BELGİRME: Tezahür

BELGİRMEK: Tezahür etmek

BELGİT: Alamet

BELİN: Panik

BELİNÇ: Panik

BELİNLEMEK: Paniklemek

BELİNLETMEK: Panikletmek

BELİNTEK: Dehşetli

BELİRGE: 1. Semptom 2. Sendrom

BELİRGEN: Semptomatik

BELİRGENMEK: Sendrom çıkmak

BELİRTKE: İşaret

BELİZ: Tescil

BELİZLEMEK: Tescil etmek

BELİZLENMEK: Tescil olmak

BELİZLETMEK: Tescil ettirmek

BELKENÇEK: Korse

BELLEK: Hafıza

BELLEM: Hıfz

BELLEMEK: Hıfz etmek

BELLEMEN: Hafız

BELMİŞ: Peynir helvası

BELSEK: 1. Oryantal (dans) 2. Raks

BELSEMEK: Belini kıvırmak

BELSENMEK: Raks etmek

BELSER: 1. Dansöz 2. Rakkase

BELTİR: 1. Kavşak direği 2. Mansap

BENDEK: Narsist

BENDEMEK: Kenidini beğenmek

BENDEŞ: Aynı

BENDEŞMEK: Aynılaşmak

BENDİŞMEK: Olgunlaşmak

BENGEMEK: Uzaklaşmak

BENGÜ: Ebedi

BENGÜLEMEK: Ebedileşmek

BENİNÇ: Kabul

BENİNMEK: Kabullenmek

BENK: Muhkem

Page 35: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

34

BENLEK: 1. Narsist 2. Ukala

BENLEMEK: Ukalalık etmek

BENZEÇ: Model (örnek)

BENZEĞEN: Taklitçi

BENZENÇ: Taklit

BENZEREK: Taklit

BERÇ: Nasır (deri sertleşmesi)

BERÇİ: Dilenci

BERÇİLİK: Dilencilik

BERÇİTKİ: Baykuş

BERDİ: İlham

BEREĞEN: Dönor

BEREN: 1. Kuzu 2. İkram eden

BEREŞEN: Cömert

BEREŞMEK: Cömertlik etmek

BERGE: 1. Darp 2. Kayısı

BERGELEMEK: Darp etmek

BERGELENMEK: Darp edilmek

BERGEMEK: Darp etmek

BERGEN: Veren (Tanrı’nın sıfatı)

BERGENMEK: Darp edilmek

BERGİ: Zekat

BERGİL: Borç

BERGİN: Alacaklı

BERGÜ: Allah vergisi yetenek

BERİK: Cömert

BERİL: Fedakar

BERİLEMEK: Ayrı tutmak

BERİLGEMEK: Taassup etmek

BERİLGEN: 1. Mutaassıp 2. Fanatik

BERİLTE: Yayım (TV, radyo)

BERİLTEMEK: Yayımlamak (TV vs.)

BERİM: 1. Sadaka 2. Eylül ayı

BERİMÇİ: Sadakacı

BERİNCEK: Fedakar

BERİNMEK: Fedakarlık etmek

BERİŞ: Zekat

BERİŞMEK: Zekat vermek

BERKE: Falaka

BERKELEY: Şahane

BERKELEMEK: Falakalamak

BERKELENMEK: Falakalanmak

BERKEM: Müstahkem

BERKEMEK: Sağlamlaşmak

BERKENMEK: Sağlamlaşmak

BERKETMEK: Sağlamlaştırmak

BERKİN: Müstahkem

BERKİNMEK: İstihkam edilmek

BERKİRMEK: Sağlamlaşmak

BERKİT: Muhkem (sağlam)

BERKİTİM: Sağlamlaştırma

BERKSİZ: Sağlam olmayan

BERLEMEK: Sıraya koymak

BERLENMEK: Sıraya girmek

BERME: Sadaka

BERMEK: Sadaka vermek

BERNE: Sonradan katma [114]

BERNEK: Misafir öğrenci

BERNELMEK: Sonradan katılmak

BERNEMEK: Sonradan katmak

BERNEŞMEK: Takas etmek

BERNETMEK: Sonradan katmak

BERŞE: Odun kömürü

BERTEKEY: Mükellef

BERTELMEK: Tahrip olmak

BERTEN: Bu sabah

BERTİK: Yaralı

BERTİNMEK: Yaralanmak

BERTİŞMEK: Birbirini yaralamak

BERTMEK: Yaralamak

BERÜK !: Lütfen!

BERÜKLEMEK: “Lütfen” demek

BESEN: Kırağı

BESEREK: Dövüş devesi

BESERMEK: Gürbüzleşmek

BESERTMEK: Gürbüzleştirmek

BESEY: Karnabahar

BESKE: Kantar

BESKİ: İkinci çift at (arabada)

BESLEK: Evde kalan hizmetçi

BESMEÇ: Karışık unlu sac ekmeği

BEŞDÖNEL: Pentagon

BEŞE: 1. Erkek kardeş 2. Hamsin

BEŞEK: Haremlik

BEŞEN: Elli (sayı) [Bejen]

BEŞERLEMEK: Dört nala koşmak

BEŞİM: Öğle vakti

BEŞİR: Mahir

BEŞKE: Mantar (bitki)

BEŞME: Beş renkli kumaş

BEŞMEG: Çıkrık tezgahı [Beşmek]

BEŞMEK: Beş parmak açmak

BEŞMÜYÜZ: 1. Beşgen 2. Beşköşeli

BET: 1. Çehre 2. Sima 3. Sayfa

BETE: Hindistan cevizi, kokonut

BETEGE: 1. Ayrık otu 2. Yulaf

BETİ: Vasıf

BETİK: Mevsuf (vasıflı)

BETİKLEMEK: Vasıflandırmak

Page 36: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

35

BETİM: 1. Tasvir 2. Tavsif

BETİMCE: Kompozisyon

BETİMEK: Tasvir etmek

BETİMLEMEK: Tasvir etmek

BETİMLENMEK: Tasvir edilmek

BETİNÇ: Tasavvur

BETİNMEK: İmajını düzeltmek

BETİRE: Göz hastalığı

BETİRGE: Fotoğraf makinası

BETİRGEMEK: Fotoğraf çekmek

BETİRGENMEK: Fotoğraf çekilmek

BETİŞ: Mektup

BETİŞKE: Mektup / e-mail adresi

BETİŞMEK: Yazışmak

BETİZ: 1. Poz 2. Suret

BETİZMEK: Poz vermek [115]

BETLEMEK: Fiil çekmek (gramer)

BETLEŞMEK: Yüzleşmek

BETSİNMEK: Mahçup olmak

BETSİR: Mahcup

BETSİZ: 1. Yüzsüz 2. Arsız

BEY: 1. Lord 2. Vali

*BEYDE: Prens (1. derece) [116]

*BEYGE: Prens (2. derece)

*BEYLE: Prens (3. derece) [117]

*BEYZE: Prens (dördüncü derece)

BEYÇE: 1. Leydi 2. Vali karısı

BEYDEŞ: Eşit dereceli prens

BEYER: 1. Prens 2. Şehzade

BEYETMEK: Taht’a çıkarmak

BEYGÜ: Evcil şahin

BEYİ: Ayva (ağaç, meyve)

BEYİMSEMEK: Bey gibi davranmak

BEYİMSENMEK: Beylik taslamak

BEYİRMEK: Melemek (koyun vs.)

BEYLEK: Hüküm

BEYLEM: Hükümranlık

BEYLEMEK: Hükmetmek

BEYLEN: Hükümdar soyu

BEYLENGEN: Hükümran

BEYLEV: Hakimiyet

BEYREK: 1. Şehzade 2. Veliaht

BEYREM: Meryem (özel ad) [118]

BEYREMEK: Geçmek

BEYRÜ: Ezeli

BEYTEREK: Yaşam ağacı (mit) [119]

BEZEK: Nakış

BEZELGEN: Dekoratif

BEZEMEK: Nakış işlemek

BEZEMEN: Nakkaş

BEZEN: 1. Sepet 2. Makyaj

BEZENÇ: Desen

BEZENMEK: Nakışla süslenmek

BEZENTİ: Dekorasyon

BEZERGEN: Dekoratif

BEZERMEK: Dekore etmek

BEZDİRGEN: Bıktırıcı

BEZDİRMEK: Bıktırmak

BEZGEK: 1. Sıtma 2. Malarya

BEZGEMEK: Titremek

BEZGİ: 1. Menteşe 2. Bıkkınlık

BEZİK: 1. Canı sıkkın 2. Solgun

BEZİKMEK: Canı sıkılmak

BEZİKTİRMEK: Canını sıkmak

BEZME: Yufka ekmeği

BEZMEK: Bıkmak

BIÇA: Kesik

BIÇAĞAN: Kurumuş ağaç

BIÇALGA: Testere

BIÇALMAK: Testere ile kesilmek

BIÇAMAK: Testere ile kesmek

BIÇANAK: İki kulplu testere

BIÇAR: Hızar

BIÇARGA: Elektrikle testere

BIÇARLAMAK: Hızarla kesmek

BIÇGAN: Hadım (iğdiş)

BIÇIK: Kesilmiş

BIÇILMAK: Derin kesilmek

BIÇIRGAN: Kesikli yara

BIÇIŞMAK: Birbirini kesmek

BIÇKA: Talaş

BIÇKAK: Ağaç kabuğu

BIÇKAS: Bağlılık yemini

BIÇMAK: Derin kesmek

BIÇMAL: Topraktaki ağaç kütüğü

BIÇMAN: Hızarcı

BIÇTA: Giyotin

BIÇTACI: Cellat

BIJILDAMAK: Fokurdamak

BIJILTI: Fokurtu

BIJLAK: Ekşimiş süt

BIJMAK: Ekşimek (besin)

BIKANAK: Ayak bileği

BIKLAÇ: Kıymalı yumurta

BIKLAŞ: Yoğurtlu yumurta

BILAY: Beraber

BILAYDA: Berabere

BILAYDAMAK: Berabere kalmak

BINIKMAK: Tedavi olmak

Page 37: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

36

BINITMAK: Tedavi etmek

BIRAKAT: Tereke

BIRGA: İmza

BIRGALACI: İmza sahibi

BIRGALAÇ: İmza mührü

BIRGALAMAK: İmzalamak

BIRGALATMAK: İmzalatmak

BIRGALAŞMAK: İmzalaşmak

BIŞILDAMAK: Ekşimek (süt vs.)

BIŞILDAV: Ekşime (süt vs.)

BIŞIRGAN: Fokurdayan çamur

BIŞIRMAK: Kestirmek (süt vs.)

BIŞKALAK: Peynir suyu

BIŞKAMAK: Kesilmek (süt vs.)

BIŞKAN: Kesilmiş (süt vs.)

BIŞLAK: Peynir

BIŞLAMAK: Peynir yapmak

BIŞMAK: Kesilmek (süt)

BIŞRANMAK: Olgunlaşmak

BIŞRATMAK: Olgunlaştırmak

BIZAĞAN: Keman

BIZAĞANÇA: Tuva sazı (telli)

BIZAMAK: Tiz ses çıkarmak

BIZIRMAÇ: Kuyrukyağı yemeği

BİBEK: Kız kuşu

BİÇE: Parça (kumaş)

BİÇEÇİ: Terzi

BİÇEK: Makas

BİÇEKLİK: Kesilecek kumaş

BİÇELE: Az bir zaman

BİÇELEK: Kesilecek kumaş

BİÇELEMEK: Kumaş kesmek

BİÇEMEK: Kumaş kesmek

BİÇEN: Patron (kumaş kalıbı)

BİÇENEK: Kumaş kalıbı

BİÇER: Biçme makinesi

BİÇEREK: Terzi makası

BİÇERGE: Kumaş kesme makinesi

BİÇİ: Figür

BİÇİG: Kutsal Kitap [120] [“g” ile]

BİÇİGEN: 1. El yazısı 2. Minik

BİÇİK: Yazı

BİÇİKÇİ: Katip

BİÇİLGEN: Biçilmiş ot

BİÇİMEK: Yazı yazmak

BİÇİMEL: El yazması

BİÇİN: 1. Maymun 2. Kalıp 3. Form

BİÇİNDİZ: Terzi

BİÇİNMEK: Yazı yazmak

BİÇİT: 1. Font (yazı) 2. Hasat

BİÇİTGEN: Daktilo

BİÇİTMEK: Yazdırmak

BİÇKE: Patron (dikiş kalıbı)

BİÇMEN: Terzi

BİDER: 1. Lüzümsuz 2. Tohum

BİDEREK: Beyhude

BİK: Kilit

BİKE: 1. Hanımefendi 2. Leydi

BİKEM: Bakire

BİKEN: Popüler

BİKET: Asalet

BİKİT: Kilit

BİKLEMEK: Kilitlemek

BİL: 1. İrfan 2. İşaret

BİLÇE: Puan (not)

BİLÇEMEK: Puan / not vermek

BİLDE: 1. Tarif 2. Puan (not)

BİLDEHİZ: Esrarengiz

BİLDELEME: Tarif etme

BİLDELEMEK: Tarif etmek

BİLDELİ: 1. Tarif edilmiş 2. Meşhur

BİLDESİZ: 1. Tarifsiz 2. Meçhul

BİLDİRGE: 1. Manifesto 2. Tebligat

BİLDİRGEÇ: Tebligatname

BİLDİRGENMEK: Tebliğ almak

BİLDİRGETMEK: Tebliğ etmek

BİLDİRİŞİM: Komünikasyon

BİLDİRİŞMEK: Haberleşmek

BİLDİZ: İlan

BİLDİZMEK: İlan etmek

BİLEDE: Balta

BİLEKÇEK: Kelepçe

BİLELEŞ: Beraberlik

BİLELEŞMEK: Beraber olmak

BİLEŞKEN: Terkibe katılan madde

BİLEM: Uzunluk birimi (30 cm)

BİLENÇ: Hırs

BİLERÇİN: Altınbaş kavunu

BİLERMEN: Bilirkişi

BİLET: Haber (“Bilmek” fiilinden)

BİLETÇİ: Haberci

BİLETMEK: Haber vermek

BİLEV: Plak (müzik aygıtı)

BİLEY: Şeker

BİLGE: 1. Alim 2. Pir 3. Üstat

BİLGEMEN: Profesör

BİLGEN: 1. Alim 2. Haberdar

BİLGENMEK: Haberdar olmak

BİLGER: Müderris

Page 38: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

37

BİLGETMEK: Haberdar etmek

BİLGİÇİ: Öğrenmeyi seven

BİLGİLEME: Tarife

BİLGİN: Bilim insanı (kadın/erkek)

BİLGİR: Bilirkişi

BİLGİRMEK: Tedebbür etmek

BİLİDE: Ocak ayı

BİLİG: Doktrin [“g” harfi ile yazılır]

BİLİGSİZ: Cahil

BİLİGTEY: Ansiklopedi

BİLİLMEK: Tanınmak

BİLİN: Fanatik

BİLİNÇ: Şuur

BİLİNÇEK: Sabıka

BİLİNÇEMEK: Sabıkaya bakmak

BİLİNGEÇ: Tescil

BİLİNSEK: Öğrenme heveslisi

BİLİNSEMEK: Öğrenmek istemek

BİLİŞİM: Enformatik

BİLİŞME: Enformasyon alma

BİLİŞMEK: Enformasyon almak

BİLİT: İdrak

BİLİTMEK: İdrak etmek

BİLİZ: Cüce

BİLSEME: Tecessüs

BİLSEMEK: Tecessüs etmek

BİLSİZ: Cahil

BİNDİRGEÇ: Tahtırevan

BİNDİZ: Süvari

BİNERGE: Havaalanı merdiveni

BİNET: 1. Taşıt bileti 2. Binek

BİNGE: Kolon (inşaat)

BİNGEMEK: Üst üste koyulmak

BİNGİT: Taksi

BİNİÇKE: Araba

BİNİŞKE: Vasıta (araç, araba)

BİRBEN: Narsist

BİRBENCİ: Narsist

BİRBENCİLEK: Narsizm

BİRÇE: Yegane

BİRÇEK: Yegane

BİRÇELEMEK: Aynen tekrarlamak

BİRÇELENMEK: Tekrarlanmak

BİRÇELEY: Aynen

BİRDE: 1. Kraliçe 2. Prenses

BİRDEM: Ahenk

BİRDEMLİ: Ahenkli

BİRDEMSİZ: Ahenksiz

BİRE: Kilometre (yaklaşık)

BİREBİN: Yegane

BİREĞİ: Rağmen

BİREĞİLEŞMEK: İnatlaşmak

BİRELEŞ: 1. Beraber 2. Kolektif

BİRELEŞMEK: Bir araya gelmek

BİREME: Dakika

BİREN: Pisboğaz

BİRENMEK: Pisboğazlık etmek

BİREŞKEN: Sentetik

BİREŞMEK: Sentez olmak

BİREŞTİRMEK: Sentezletmek

BİREV: Ferdiyet

BİREVCİK: Mısır koçanı

BİREY: 1. Şahıs 2. İnsan 3. Ferd

BİREZ: Bir miktar

BİREZDİRMEK: Az az biriktirmek

BİREZMEK: Azar azar birikmek

BİRGE: Müşterek

BİRGELEP: Müştereken

BİRGELEŞ: İştirak

BİRGELEŞMEK: İştirak etmek

BİRGEN: 1. İçe kapanık 2. Münzevi

BİRGENMEK: İçe kapanmak

BİRGERME: Entegrasyon

BİRGERMEK: Entegre olmak

BİRİÇKE: Yaylı at arabası

BİRİKİNÇ: Tasarruf

BİRİL: Pes (vazgeçiş)

BİRİLME: Pes etme (vazgeçme)

BİRİLMEK: Pes etmek (vazgeçmek)

BİRİM: Ünite

BİRİN: Tek

BİRİNDİ: Sabah ile öğle arası vakit

BİRİSTEN: İskele

BİRİŞME: Mukavemet

BİRİŞMEK: Mukavemet etmek

BİRİZ: Ahad

BİRKE: Eşit

BİRKEÇ: 1. Sarnıç 2. Rezervuar

BİRKELEMEK: Eşitlemek

BİRKELENMEK: Eşitlenmek

BİRKİT: Federal

BİRLE: Beraber

BİRLEN: Berabere

BİRLENMEK: Beraber olmak

BİRLENÇ: Tevhid

BİRLEŞKE: 1. İttifak 2. Kooperatif

BİRLEŞKEN: Müttefik

BİRLİKTEŞ: Kooperatif

BİRLİKTEŞİK: Kolektif

Page 39: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

38

BİRLİKTEŞMEK: Bir araya gelmek

BİRMEK: “Gibi” olmak

BİRMENZER: Model

BİRMENZEMEK: Modellemek

BİRMENZEŞ: Mütecanis (tek tip)

BİRMENZEŞMEK: Tek tipleşmek

BİRTMEK: Taş işlemek

BİRZE: 1. Kral 2. Prens

BİRZEM: 1. Tektip 2. Üniforma

BİRZEMEK: Tektipleşmek

BİSEY: Kedi yavrusu

BİŞE: Ekmek kızartması

BİŞKEN: Olgun

BİŞMEK: Olgunlaşmak

BİTÇE: Akne

BİTE: Kitap (Mançuca)

BİTEGÜN: Ayın son günü

BİTELGE: Verimli arazi

BİTERGE: 1. Hacet 2. İhtiyaç

BİTEV: 1. Asil 2. Bakir

BİTEVİYE: Bitene kadar

BİTEY: Flora (bitki örtüsü)

BİTİÇ: Mektup

BİTİÇMEK: Mektuplaşmak

BİTİG: Kitap [121] [“g” ile yazılır]

BİTİGÇE: Broşür

BİTİGÇİ: Kitapçı

BİTİGE: Vesika

BİTİGECİ: Sekreter

BİTİGEN: Kitabe

BİTİGTEY: Kütüphane

BİTİK: 1. Yazı 2. Kitap 3. Yazılı eser

BİTİKÜYÜ: Kütüphane

BİTİLMEK: Yazılmak

BİTİM: 1. Gaye 2. Hedef

BİTİMEK: Kitap yazmak

BİTİMEL: El yazması kitap

BİTİMEN: Müellif (yazar)

BİTİNMEK: El yazısı ile yazmak

BİTİR: İftar [122]

BİTİRÇİ: İftar eden

BİTİREV: Mezuniyet

BİTİREVCİ: Mezun

BİTİRGE: Diploma

BİTİRGEME: Mezuniyet

BİTİRGEMEK: Mezun olmak

BİTİRGETMEK: Mezun etmek

BİTİRMEN: Mezun

BİTİŞMEK: Mektuplaşmak

BİTİTMEK: Yazdırmak

BİY: Dans

BİYÇE: Hanımefendi

BİYE: Kısrak

BİYELEY: Eldiven (başparmak ayrı)

BİYEME: Dans gösterisi

BİYEMEK: Dans etmek

BİYEN: Cömert

BİYİGEN: Azametli

BİYİV: Dans gösterisi

BİYİVÇİ: Dansöz / dansör

BİYMEK: Dans etmek

BİZEÇ: Üç yaşındaki koyun

BİZGİÇ: 1. İbre 2. Terazi çubuğu

BİZİK: Feryat

BİZİKMEK: Feryat etmek

BİZMEK: Kantarla tartmak

BİZMEN: El kantarı

BODUÇU: Muhasebeci

BODUMAK: Muhasebe etmek

BODUMAN: Muhasip

BODULGA: Muhasebe

BODULTAY: Muhasebe kurulu

BODUR: Kısa

BOĞ: 1. Hediye 2. Armağan

BOĞAÇAR: Erkek dana

BOĞAK: Anjin hastalığı

BOĞALDAK: Totem direği

BOĞAN: Köşeli koltuk

BOĞANAK: Kasvetli hava

BOĞAR: Kasvet

BOĞARAN: Boa yılanı

BOĞARCIK: Kasvetli yer

BOĞARMAK: Nefesi kesilmek

BOĞARTMAK: Nefesini kesmek

BOĞAZDAK: Guatr hastalığı

BOĞAZDAMAK: Boğazını sıkmak

BOĞAZDANMAK: Boğazı şişmek

BOĞDA: 1. Aziz (evliya) 2. Çıkın

BOĞDAL: Paket

BOĞDALAMAK: Çıkın yapmak

BOĞDAMAK: Çıkın yapmak

BOĞLAMAK: Bohça düğümlemek

BOĞLANMAK: Bohçalanmak

BOĞMACA: Boğucu öksürük

BOĞMAN: Cellat ipi

BOĞNA: Tomruk parçası

BOĞNAK: Tomruk

BOĞNAMAK: Tomruk kesmek

BOĞRUP: Bodrum

Page 40: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

39

BOĞSAK: Vadinin daraldığı yer

BOĞSAMAK: Zor nefes almak

BOĞSANMAK: Nefesi tıkanmak

BOĞSATMAK: Nefesini tıkamak

BOĞSUK: Boyun prangası

BOĞSUMAK: Boğazını sıkmak

BOĞTA: Kadın şapkası [123]

BOĞTAK: Kadın şapkası

BOĞTALAMAK: Şapka giydirmek

BOĞTAMAK: Nişanlamak (söz)

BOĞTANMAK: Nişanlamak (söz)

BOĞUÇA: Çıkın

BOĞUÇAN: Kasvetli

BOĞUL: Vale (iskambil)

BOĞULDAY: Kurt adam

BOĞULGA: Nefes tıkanması

BOĞULGAMAK: Nefesi tıkanmak

BOĞULTA: Boyunluk (medikal)

BOĞULZAK: Süslü direk

BOĞUN: 1. Hece 2. Makas (ray)

BOĞUNDU: Mesane

BOĞUNMAK: Boğarak idam olmak

BOĞUNDURMAK: İdam etmek

BOĞURDAK: Trake (nefes borusu)

BOĞURSAMAK: Boğazı tıkanmak

BOĞUZ: Kurban

BOĞUZLAĞA: Kurban töreni

BOĞUZLAK: Kurbanlık hayvan

BOĞUZLAMAK: Kurban etmek

BOĞUZTAY: Kurban töreni

BOĞUZTOY: Kurban bayramı

BOHÇA: Basit bez torba

BOJAK: Günah çıkarma

BOJAKMAK: Günah çıkarmak

BOJGUR: Müderris

BOJGUT: Ders

BOJUK: Vahiy

BOJUKÇU: Vahiy meleği (mitoloji)

BOJUKMAK: Vahiy almak

BOJUNMAK: Tövbe etmek

BOLAÇAK: Bereket duası

BOLAGAY: 1. Şaklaban 2. Soytarı

BOLAĞAN: Bereketli

BOLAN: Ren geyiği

BOLAT: Erkek arı

BOLCAL: Mühlet

BOLCAMAK: Mühlet vermek

BOLCANMAK: Mühlet almak

BOLÇAK: 1. Tahmin 2. Küre

BOLÇAMAK: Tahmin etmek

BOLÇAV: Tahmin

BOLDAN: Fazla

BOLDUÇAK: Müsait zaman

BOLDUK: Bereket

BOLDURMAK: Teksir etmek

BOLGA: Bereket

BOLGAMAK: Bereketlendirmek

BOLGAN: 1. Asil 2. Çok 3. Mevcut

BOLGANMAK: Bereketlenmek

BOLGAR: Hayvan derisi

BOLGU: Orijinal

BOLKA: 1. Hırka 2. Balyoz

BOLMAK: Bereketlenmek

BOLRAK: Bol bulunan

BOLULÇA: İmkan

BOLULÇAMAK: Mümkün olmak

BOLUNMAK: Nasihat etmek

BOLUR: Kristal

BOLUŞ: 1. Nasihat 2. Damat evi

BOLUŞÇU: Nasihat eden

BOLUŞMAK: Nasihatleşmek

BOLUTMAK: Nasihat etmek

BOR: 1. Şarap 2. Kuvvetli 3. Bor

BORA: Sert rüzgar

BORAGA: Çuval

BORAĞAN: Yağmurlu fırtına

BORALGAK: Hortum (rüzgar)

BORAN: Fırtına

BORANAK: Tayfun

BORARMAK: Morarmak [124]

BORARTI: Morluk

BORARTMAK: Morartmak

BORAY: Boz buğday

BORBAY: Dizden yukarı kısım

BORÇU: Şarapçı

BORDAK: Obez

BORDU: Üzüm asması

BORGALAMAK: Kıvırmak

BORGALANMAK: Kıvranmak

BORGAY: Zehirsiz yılan

BORGU: Borazan

BORKA: Üzüm bağı

BORLA: Üzüm salkımı

BORLUK: Şaraplık üzüm

BORŞAK: Nohut [125]

BORUGA: Islık çalan ok başı

BOS: Endam

BOSUK: Endamlı

BOSUM: Beden

Page 41: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

40

BOSUT: İzan

BOŞAĞ: Azat

BOŞAK: Günah çıkarma

BOŞAKMAK: Günah çıkarmak

BOŞAN: Dul (boşanmış)

BOŞANLIK: Dulluk (boşanmışlık)

BOŞALGA: Deşarj

BOŞALGAMAK: Deşarj olmak

BOŞALGATMAK: Deşarj etmek

BOŞALTAÇ: Sifon

BOŞARMAK: İhmal etmek

BOŞGUR: 1. Müderris 2. Pratik

BOŞGURMAK: Pratik yapmak

BOŞGUT: Stajer

BOŞKUN: Avare

BOŞKUNMAK: Avarelik etmek

BOŞKUR: Avare

BOŞKURMAK: İşsiz kalmak

BOŞLAÇ: Debriyaj (araba)

BOŞLAK: İhmalkar

BOŞLAMAK: İhmal etmek

BOŞLAY: Bedava

BOŞLAYAK: Debriyaj (araba)

BOŞMAK: Günahları bağışlamak

BOŞORUN: Münhal (boş kadro)

BOŞTAN: Serbest

BOŞTAMAK: Serbest bırakmak

BOŞTANDIK: Serbesti

BOŞTANMAK: Serbest kalmak

BOŞUK: 1. Sıfır 2. Vahiy

BOŞUKMAK: Sıfırlamak

BOŞULMAK: Tasfiye olmak

BOŞUNMAK: Tövbe etmek

BOŞUTMAK: Tasfiye etmek

BOTA: Deve yavrusu

BOTAHAN: Deve yavrusuna iltifat

BOTALAK: Deve yavrusu

BOTKA: Kısrak sütü ve yulaf aşı

BOTUK: Deve yavrusu

BOVMA: Ev rakısı

BOVMAG: Gerdanlık

BOYAÇ: Boya fırçası

BOYAK: 1. Renk 2. Renklendirici

BOYAMAN: Ressam

BOYANAK: 1. Tuval 2. Makyaj

BOYAR: Asilzade (Rusça)

BOYAV: Makyaj

BOYAVCI: Makyöz (makyajcı)

BOYDA: 1. Dede 2. Lala

BOYDAK: 1. Bekar 2. Mücerret

BOYDAŞ: Ayni kabileden/klandan

BOYDAŞMAK: Aynı klandan olmak

BOYGUN: İbret

BOYGUNMAK: İbret almak

BOYGUR: Müderris

BOYGURMAK: Ders almak

BOYGUT: 1. Şakirt 2. Talebe

BOYGUTMAK: Ders vermek

BOYHAN: Satürn (Mançuca)

BOYLA: 1. Rütbe 2. Ünvan

BOYLAM: Meridyen (longitude)

BOYLAMA: Manzume

BOYLAMAK: Manzume okumak

BOYLAN: 1. Rütbeli 2. Ünvanlı

BOYLAV: Şiir

BOYLUK: Asalet

BOYMA: 1. Tefsir 2. Kırmızı duvak

BOYMAK: Tefsir etmek

BOYMAL: Farazi

BOYMAN: Müfessir

BOYNA: 1. Nine 2. Dadı [126]

BOYNAK: 1. Kibirli 2. Kolye

BOYNAMAK: Kibirlenmek

BOYNAR: Kibirli

BOYNAT: Kasırga cini (mitoloji)

BOYRA: Hasır

BOYSAMAK: Heybet göstermek

BOYSAN: Heybetli

BOYSANÇ: Kibir

BOYSANMAK: Kabadayılık etmek

BOYSAR: Kabadayı

BOYSUNMA: Riayet

BOYSUNMAK: Riayet etmek

BOYSUNMAZ: Riayet etmez

BOYSUTMAK: Riayet ettirmek

BOYUK: Vahiy

BOYUKMAK: Vahiy almak

BOYULGA: Kıyas

BOYULGAMAK: Kıyaslamak

BOYUNÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye

BOYUNDURUK: Boyun prangası

BOYUNSAK: Kaşkol

BOYUNSALA: Burç (astronomi)

BOYUNSURUK: Döven sırığı

BOYUNTU: Ense

BOYUR: Cüce

BOYURMAK: Yarı çömelmek

BOZA: Ekşitilmiş darı içeceği

BOZAÇ: Yarma çorbası

Page 42: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

41

BOZAK: Manda (camız)

BOZAKAY !: Yemin olsun ki!

BOZALAK: Egzama hastalığı

BOZAMAK: Nadasa bırakmak

BOZAMUK: Sedef hastalığı

BOZAN: Nadas

BOZANAK: 1. Nadas 2. Topaç

BOZANMAK: Nadasa bırakılmak

BOZANDIRMAK: Nadasa bırakmak

BOZATMAK: Nadasa bırakmak

BOZAR: 1. Ayıp 2. Kusur

BOZARAN: Ağustos ayı

BOZARTMA: Rosto yemeği

BOZARTMAK: Grileştirmek

BOZAŞ: Tarhana çorbası

BOZATMA: Göz lekesi

BOZATMAK: Gözde leke oluşmak

BOZAY: Nadas edilecek tarla

BOZÇAK: Cesaretli

BOZÇUN: Dürüst

BOZDAMAK: Uzun hava okumak

BOZGA: Fesat

BOZGAN: Fasit

BOZGAP: Boz sincap

BOZGUÇ: Sinyal bozucu

BOZGULDAK: Grimsi

BOZLAK: Uzun hava (musiki)

BOZLAMAK: Uzun hava okumak

BOZLAN: 1. Kireçli toprak 2. Nadas

BOZLANMAK: Nadasa kalmak

BOZLATMAK: Nadasa bırakmak

BOZLAV: Uzun hava (musiki)

BOZMAN: 1. Tahripkar 2. Münafık

BOZU: Fasülye

BOZUÇAR: Grimsi

BOZUĞA: Hastalık döküntüsü

BOZULGA: Arıza

BOZULGAMAK: Arızalanmak

BOZULGAN: Sürekli arızalanan

BOZULGAR: Külüstür

BOZULTA: İsyan

BOZULTU: Arıza

BOZUNÇ: Hezimet

BOZUNMAK: Hezimete uğramak

BOZUT: Hezimet

BOZUTMAK: Hezimete uğratmak

BOZ-UY: Hükümdar çadırı (Boz Ev)

BÖCELEK: Haşere

BÖÇKE: 1. Fıçı 2. Kurt (solucan)

BÖDENE: Bıldırcın kuşu

BÖDRE: 1. Perma 2. Kıvırcık marul

BÖDRELEMEK: Perma yapmak

BÖDREMEK: Kıvrılmak

BÖDREŞMEK: Kıvrışmak

BÖDÜK: Havuç

BÖGE: Şaman

BÖGELEMEK: Şamanlık yapmak

BÖGEMEN: Şaman

BÖGENÇER: Şaman yardımcısı

BÖGEY: İtaat

BÖGEYMEK: İtaat etmek [127]

BÖGEYTMEK: İtaat ettirmek

BÖGÜ: Sihir

BÖGÜÇÜ: Sihirbaz

BÖĞDÜN: Bürokrat

BÖĞELME: Viraj

BÖĞELMEK: Bükülmek

BÖĞEMEK: Bükmek

BÖĞENEK: 1. Bent 2. Set

BÖĞET: Bent

BÖĞETMEK: Büktürmek

BÖĞLEK: Tıpa

BÖĞLEMEK: Tıpalamak

BÖĞNEMEK: Önünü kapatmak

BÖĞREK: Ordugah

BÖĞREMEK: Elini böğrüne koymak

BÖĞÜRÇEK: Böbrek ağrısı

BÖĞÜRDEK: Kamışçın kuşu

BÖĞÜŞ: Zeka

BÖK: 1. Zindan 2. Kısmet 3. Nasip

BÖKE: Şampiyon

BÖKEĞEN: Dereceye giren (yarış)

BÖKEMEK: Şampiyon olmak

BÖKEN: 1. Ahu 2. Ceylan

BÖKENEK: Antilop

BÖKENTEY: Şampiyona

BÖKEVÜL: Aşçı

BÖKEY: 1. Öcü 2. Yay burcu (gök)

BÖKLÜ: Kısmeti bol

BÖKLÜCE: Kısmetli

BÖKMEK: Tebabet yapmak

BÖKSE: Gerdan

BÖKSEMEK: Boyun bükmek

BÖKSENMEK: Gerdan kıvırmak

BÖKSÜLMEK: Yarılmak

BÖKSÜTMEK: Yarmak

BÖKTE: İnayet

BÖKTELMEK: İnayet edilmek

BÖKTEMEK: İnayet etmek

Page 43: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

42

BÖKÜ: Hekim [128]

BÖKÜLEMEK: Teşhis koymak (tıp)

BÖKÜLENMEK: Teşhis koyulmak

BÖKÜLÜK: Tebabet

BÖKÜR: Cenah

BÖKÜŞ: Teşhis

BÖLÇEK: Kısım

BÖLÇEMEK: Kısımlara ayırmak

BÖLÇÜRGEN: Kızılcık (ağaç)

BÖLÇÜRMEK: Paylaşmak

BÖLÇÜTMEK: Paylaştırmak

BÖLE: 1. Nasip 2. Kısmet

BÖLEK: Fasikül (ansiklopedi)

BÖLGEÇ: Kesir (matematik)

BÖLGÜ: 1. Hisse 2. Pay

BÖLMEÇ: 1. Dolap 2. Kiler

BÖLŞEK: Cüz

BÖLŞEMEK: Cüzlere ayırmak

BÖLÜKDEŞ: Aynı hizipten olan

BÖLÜN: Şef

BÖLÜNÇ: Taksit

BÖLÜNÇLEMEK: Taksite bölmek

BÖLÜT: Sınıf

BÖLÜTLEME: Kategori

BÖLÜTLEMEK: Sınıflandırmak

BÖLÜTLENMEK: Sınıflanmak

BÖLÜTME: Kategori

BÖLÜTMEK: Sınıflamak

BÖN: Ahmak

BÖNEMEK: Ahmaklaşmak

BÖNENMEK: Ahmakça davranmak

BÖNGE: Tekme

BÖNGELEMEK: Tekmelemek

BÖNGELENMEK: Tekmelenmek

BÖNGELEŞMEK: Tekmeleşmek

BÖNGER: Tekmeci

BÖRÇE: Tahtakurusu böceği

BÖRÇEK: 1. Zülüf 2. Kakül

BÖRE: Gonca

BÖREK: Açma hamur yemeği [129]

BÖRELEMEK: Boğumlamak

BÖRELENMEK: Boğumlanmak

BÖREMEK: Gonca açmak

BÖREMİT: Fırında elma / armut

BÖRENMEK: Goncalanmak

BÖRENE: 1. Kütük 2. Kalas

BÖRK: 1. Şapka 2. Serpuş

BÖRKE: 1. Bornoz 2. Havuz

BÖRKEMEK: Sarınmak

BÖRKENÇEK: Pelerin

BÖRKENEK: Yağmurluk

BÖRKENMEK: Sarınmak

BÖRTE: 1. Gri 2. Bozkurt

BÖRTEĞEN: Deve dikeni

BÖRTEK: Tane (tahıl)

BÖRTEMEK: Tanelenmek

BÖRTLEK: Zerdali

BÖRTME: Aşure yemeği

BÖRTMEK: Hafifçe yakmak

BÖRTÜLMEK: Hafifçe yanmak

BÖRTÜNMEK: Bunalmak

BÖRÜ: Tundra kurdu (tür)

BÖRÜZEK: Kurt yavrusu

BÖSEK: Bomba

BÖSMEK: Patlamak

BÖTEGE: Mide

BÖTENEK: Nane

BÖTERGE: 1. Bukle 2. Lüle

BÖTERME: İptal

BÖTERMEK: İptal etmek

BÖTKE: Zaman

BÖTÜK: Horoz

BÖY: Zehirli örümcek

BÖYÜNÇEK: Tarantula örümceği

BÖZ: Pamuk kumaşı

BÖZCÜ: Pamuk kumaşçısı

BUCAK: Nahiye

BUÇ: Köşe

BUÇALAK: Turp

BUÇAMAK: Köşe oluşturmak

BUÇANAK: Köşe

BUÇANMAK: Köşe oluşmak

BUÇUGA: Avcı

BUÇUN: Asıl yerine geçen belge

BUÇUNMAK: Belge onaylamak

BUDAN: Kılcal ördek

BUDANÇAR: Ördek avcısı

BUDRAÇ: Gözüpek

BUDUK: Resim

BUDUKÇU: Ressam

BUDULGAN: 1. Boyalı 2. Cesur [130]

BUDULMAK: Boyanmak

BUDUMAK: Resim yapmak

BUDUMAN: Ressam

BUDUN: 1. Kavim 2. Kabile

BUDANÇAR: Kavmiyetçi

BUDURGANA: Dut kurusu

BUGA: 1. Erkek geyik [131] 2. Ejder

BUĞ: Buhar

Page 44: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

43

BUĞA: Ejderha

BUĞAÇ: Buhar kabı

BUĞAN: Bezelye

BUĞANMAK: Buharlanmak

BUĞANSAMA: Zaruret

BUĞANSAMAK: Zaruret duymak

BUĞAVUZ: Ejderha

BUĞAZ: Hamile

BUĞDAYIK: Trakus (buğday kuşu)

BUĞLAMAK: Buharlaşmak

BUĞLAŞMAK: Buharlaşmak

BUĞLATMAK: Buharlaştırmak

BUĞLAYAN: Buhar makinesi

BUĞMA: Bandrol

BUĞMAG: Düğüm [Buğmak]

BUĞMAK: Düğümlemek

BUĞRA: Erkek deve

BUĞU: 1. Buhar 2. Geyik

BUĞUCA: Buğulama börek

BUĞUÇAR: Su geyiği (tür)

BUĞUK: 1. Su kemeri 2. Baraj

BUĞULGA: Kement

BUĞULGAMAK: Kement atmak

BUĞULGANMAK: Kementlenmek

BUĞUMAK: Düğümlemek

BUĞUN: 1. Kuşak 2. Eklem

BUĞUNMAK: Kuşak sarmak

BUĞUR: 1. Diyafram 2. Buhur

BUĞURÇAK: Davul derisi

BUĞURGAN: Davul

BUĞURMAK: Deri germek (davul)

BUĞURSAK: Merhametli

BUĞURSAMAK: Merhamet etmek

BUĞURSUK: Kokereç

BUĞURZAK: Hamur kızartması

BUĞURZAMAK: Hamur kızartmak

BUK: Ladin ağacı

BUKA: 1. Ren geyiği 2. Boğa burcu

BUKAÇ: Tencere

BUKAĞ: Pranga

BUKALGA: 1. Siper 2. Gizli sığınak

BUKAMAK: Bağlamak (el, ayak)

BUKALMAK: Bağlanmak (el, ayak)

BUKAN: 1. Alamet 2. Yenilmez

BUKAVUL: Gizli lider

BUKAY: Afacan

BUKMAK: 1. Gizlenmek 2. Eğmek

BUKTAN: Tümülüs

BUKUK: Tomurcuk

BUKULMAK: Eğrilmek

BUKUN: 1. Halk 2. Ahali

BUKURMAK: Aşağı indirmek

BUKRAĞAN: Sıçrayan

BUKRAK: Efsanevi ejder (mit) [132]

BUKRAMAK: Sıçramak

BUKRANMAK: Sinirle sıçramak

BULA: Su kaynağı

BULAÇ: 1. Keşşaf 2. Ayran yayığı

BULAGAY: Mikser

BULAĞAN: Kaşif

BULAK: 1. Pınar 2. Çeşme

BULAMAŞ: Keçi sütü reçeli

BULAMUK: Muhallebi

BULAN: Muz

BULANÇAK: Bulanık akan su

BULAR: Mucit

BULARGA: Dedektör

BULARMAK: Su bulmak

BULAŞ: 1. Cacık 2. Enfeksiyon

BULAŞKIRMA: Dezenfeksiyon

BULAŞKIRMAK: Dezenfekte etmek

BULCAMAK: Adres sormak

BULCAR: İkametgah

BULCARMAK: Adres bulmak

BULCAŞ: Vaat

BULCAŞMAK: Vaat etmek

BULCATMAK: Adres vermek

BULCUMAK: Meşgul olmak

BULCUTMAK: Meşgul etmek

BULÇA: Buluntu eşya

BULÇAMA: Randevu

BULÇAMAK: Randevu istemek

BULÇAR: Randevu yeri

BULÇARMAK: Randevuya gitmek

BULÇAŞMAK: Randevulaşmak

BULÇATMAK: Randevu vermek

BULÇUK: Filiz

BULÇUM: Keşif

BULÇUMAK: Keşfetmek

BULÇUN: Adale

BULÇUNMAK: Keşif yapmak

BULDAK: 1. Kaos 2. Sahil

BULDAM: İcat

BULDAMAK: İcat yapmak

BULDAN: Refah

BULDANMAK: Refaha ermek

BULDAV: 1. İcat 2. Mezat

BULDUK: Buluntu çocuk / hayvan

BULDUNU: Höşmerim tatlısı

Page 45: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

44

BULDUR: Gözyaşı damlası

BULDURSUN: Ceza kırbacı [133]

BULDURUK: Step çili kuşu

BULGAÇ: Mikser

BULGAK: Kaotik

BULGAMAK: Kaos çıkartmak

BULGAN: 1. Kaşif 2. Samur

BULGANÇ: Kaos

BULGANMAK: Kaos çıkmak

BULGAR: 1. Melez 2. Fitneci

BULGAŞ: Kaos

BULGAŞMAK: Kaotikleşmek

BULGATMAK: Fitne çıkarmak

BULKA: Francala (beyaz ekmek)

BULKUMAK: Sarsmak

BULKUNMAK: Sarsılmak

BULKUNTU: Sarsıntı

BULLA: Piliç

BULLUMBAÇ: Adasoğanı

BULMAĞAN: Meçhul

BULMAN: Kaşif

BULMAZ: 1. Ham 2. Tembel

BULMUŞ: Kamil

BULNA: Esir

BULNAMAK: Esir etmek

BULSAMAK: Bulmak istemek

BULSURAMAK: İsraf etmek

BULSURANMAK: İsraf edilmek

BULTAR: Düzensiz iş

BULTARMAK: Düzensiz iş yapmak

BULTUR: Fıtık

BULU: 1. İzan 2. İdrak

BULUÇ: İrfan

BULUK: Keşif bölgesi

BULULAMAK: Karıştırmak

BULULANMAK: Karışmak

BULUM: İrfan

BULUN: 1. Körfez 2. Esir 3. Taraf

BULUNAK: Adres

BULUNÇ: Vicdan

BULUNÇLU: Vicdanlı

BULUNÇSUZ: Vicdansız

BULURGAMAK: Girdap oluşmak

BULURGAN: Girdap

BULURGANMAK: Girdaba girmek

BULUŞAK: Randevu yeri

BULUŞKAN: Mucit

BULUŞTAK: Miting

BULUŞTAY: Yıllık buluşma

BULUTMAK: Ortaya çıkarmak

BUMAN: Puhu kuşu

BUN: Hafıza kaybı

BUNAMAK: Hafızasını yitirmek

BUNANÇ: Cinnet

BUNANMAK: Cinnet geçirmek

BUNARMAK: Kafası karışmak

BUNARTI: Kafa karışıklığı

BUNAY: Milyon (Mançuca)

BUNÇAK: Koruyucu tanrı (mitoloji)

BUNDAN: Kupa (iskambil)

BUNDUZ: Alzheimer hastalığı

BUNLUK: Teessür

BUNSUZ: Elemsiz

BUR: Tebeşir

BURA: 1. Kulübe 2. Baraka

BURAÇ: Testi

BURAĞAN: Kasvetli hava

BURALMA: Helezon

BURALMAK: Helezonlaşmak

BURAMA: Vida

BURAMAÇ: Dönemeç

BURAMAK: Vidalamak

BURAN: Sancı

BURANA: 1. Kule 2. Radyo kulesi

BURANAK: Minare merdiveni

BURANÇ: Kasvet

BURATMAK: Koklatmak

BURAV: Tirbüşon

BURAZ: Halat

BURCA: Parfüm

BURCUĞAN: Güzel kokan

BURCUMAK: Güzel kokmak

BURCUNMAK: Koklamak

BURCUYAK: Hoş kokulu yer

BURÇAK: Bezelye

BURÇUK: Kokulu çiçek

BURÇUN: Misk geyiği

BURDUM: Kar fırtınası

BURGA: Tornavida

BURGAÇ: 1. Girdap 2. Anafor

BURGALAMAK: Bükmek (vida)

BURGALANMAK: Bükülmek (vida)

BURGAMAK: Bükmek

BURGAN: Mengene sapı

BURGANAK: Kar kasırgası

BURGANMAK: Bükülmek

BURGAY: Perma

BURGAZ: Kale

BURGU: Matkap

Page 46: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

45

BURGUÇ: Tirbüşon

BURGULAMAK: Matkapla delmek

BURGUN: Dizanteri

BURGUR: Zemberek

BURGURMAK: İçine bükülmek

BURGUSUN: Sivrisinek

BURHAN: Buda (Siddhartha) [134]

BURHANCILIK: Budizm

BURKA: Peçe

BURKAÇ: Burma bilezik

BURKAN: Totem

BURKAMAK: Manivela çevirmek

BURKANAK: Manivela

BURKAT: 1. Put 2. Fetiş

BURKATÇILIK: Putperestlik

BURKAZ: Taşkın seti

BURKAZAN: Dalavereci

BURKAZMAK: Dalavere yapmak

BURKU: Trompet

BURKULDAMAK: Feveran etmek

BURLA: Üzüm salkımı

BURLAMAK: Etrafını çevirmek

BURLANMAK: Etrafını dolaşmak

BURMACA: Bel ağrısı

BURMAÇ: Ucu çengelli demir

BURMAŞ: Burma börek

BURMAK: Kıvırmak

BURNAÇ: 1. İbrik 2. Enfiye

BURNAMAK: Öne geçmek (at)

BURNATMAK: Öne geçirmek (at)

BURŞUN: Efsanevi ikiz atlar [135]

BURTA: Varak (süslü kağıt)

BURTAK: Çakıllı toprak

BURTALAMAK: Varaklamak

BURU: Kabahat

BURUÇ: Ökseotu

BURUL: 1. Kestane rengi 2. İçten

BURULAMAK: Kabahat atmak

BURULGAN: Hortum (rüzgar)

BURULGANMAK: Hortum esmek

BURUM: 1. Lüle 2. Lüle kebabı

BURUMAK: Koklamak

BURUNCUK: Burun ucu

BURUNÇAK: Hızma

BURUNDAK: Burun halkası

BURUNDUK: Burun halkası

BURUNDURUK: Burun gemi

BURUNGU: 1. Mazi 2. Burun süsü

BURUNMAK: Koklamak

BURUNTU: İshal

BURUŞ: İnat

BURUŞÇU: İnatçı

BURUŞLANMAK: İnat etmek

BURUT: Kırgız soyundan gelen

BURUTKAN: Burun kıvıran

BURUTMAK: Burun kıvırmak

BURUZ: Kin

BURUZCU: Kindar

BURUZLANMAK: Kin duymak

BURYANT: Torna

BUSAK: Narin kavak ağacı

BUSANAK: Gölgelik

BUSANMAK: Serap görmek

BUSARAK: Kamuflaj

BUSARIK: Serap

BUSARMAK: Hayal gibi görünmek

BUSARMAN: Hayalet

BUSAT: Takım elbise

BUSMAK: Gizlenmek

BUSURMAK: Kabarmak

BUSURUK: Deri kabarcığı

BUŞAK: Hüzün

BUŞAKMAK: Hüzünlenmek

BUŞALMAK: Ağlamak

BUŞALGAR: 1. Demlik 2. Çaydanlık

BUŞAMAK: Gözyaşı dökmek

BUŞANMAK: Hüzünlenmek

BUŞATILGAN: Muaf

BUŞATIŞ: Muafiyet

BUŞATMAK: Muaf tutmak

BUŞKU: 1. Heyecan 2. Telaş

BUŞLAÇ: Haşlama yemek

BUŞLAMAK: Haşlamak

BUŞLANMAK: Haşlanmak

BUŞLAY: Bedava

BUŞMA: Sinüzit hastalığı

BUŞMAK: Kaynamak

BUŞTUK: Şişe mantarı

BUŞU: Sadaka

BUŞUCU: Sadakacı

BUŞUK: Endişe

BUŞUKMAK: Endişelenmek [136]

BUŞULUK: Sadakaya muhtaç

BUŞUR: Can sıkıntısı

BUŞURGA: Can sıkıntısı

BUŞURGAN: Can sıkıcı durum

BUŞURGANMAK: Canı sıkılmak

BUŞURMAK: Canı sıkılmak

BUŞUTMAK: Endişe vermek

Page 47: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

46

BUTA: İlham (Sanskritçe) [137]

BUTAK: Branş

BUTAMAK: Kesmek

BUTAR: 1. Parça 2. Hasır

BUTARLAMAK: Parçalamak

BUTARLANMAK: Parçalanmak

BUTUK: Kategori

BUTUKMAK: Yerine yerleştirmek

BUTULMAK: Yerini bulmak

BUTURGAK: Fıstık

BUVADAK: Mengene

BUVALA: Difteri hastalığı

BUVALDIR: Eflatun

BUVAMAK: Sıkıştırmak

BUVAR: Gavia kuşu (Macarca)

BUVAZ: Hamile

BUVDAN: 1. Melez 2. Hibrit

BUY: Zemheri

BUYAÇ: Buzdolabı

BUYAM: Mülk

BUYAN: Sevap [138]

BUYANÇI: Hayırsever

BUYANDI: Bahtı açık

BUYANLAMAK: Sevap işlemek

BUYANLANMAK: Sevap kazanmak

BUYANLIK: Hayırlı amel

BUYANMAK: Sevap işlemek

BUYANSIZ: Hayırsız

BUYANTAY: Kutsal gün [139]

BUYANTOY: Dinsel bayram

BUYARGA: Dipfriz

BUYAV: Makyaj

BUYLAMAK: Dönmek

BUYLANÇ: Viraj

BUYLANÇAK: Dönemeç

BUYLANGAÇ: Atlıkarınca

BUYLANMAK: Dönmek

BUYLATMAK: Döndürmek

BUYMAK: Donmak

BUYRA: 1. Maiyet 2. Kıvırcık

BUYRAÇ: 1. Amir 2. Talimatname

BUYRAK: Memur

BUYRALAMAK: Kıvırmak

BUYRALANMAK: Kıvrılmak

BUYRAT: Badal (yol engeli)

BUYRULGA: Kararname

BUYRULGAN: Emredici

BUYRULTU: Ferman

BUYRUŞ: Komut

BUYRUŞKAN: Komutan

BUYRUŞMAK: Birbirine emretmek

BUYRUŞUK: Hiyerarşik

BUYRUŞUM: Hiyerarşi

BUYRUŞUMSAL: Hiyerarşik

BUYRUT: Direktif

BUYRUTMAK: Direktif vermek

BUYSANÇ: Kibir

BUYSANMAK: Kibirlenmek [140]

BUYTAMAK: Gözden kaybolmak

BUYUK: Donuk

BUYUKMAK: Donacak gibi olmak

BUYUKTURMAK: Dondurmak

BUYUM: 1. Mamül 2. Donma

BUYURGA: Otorite

BUYURGAN: Otoriter

BUYURGAMAK: Hükmetmek

BUYURGANMAK: Otoriterleşmek

BUYURMAN: Amir

BUYURTMA: Emri ilettirme

BUYURTMAK: Emri ilettirmek

BUZAÇ: Buzhane

BUZAMAK: Buzlanmak

BUZAN: Bitki bozumu soğuğu

BUZANCAR: Kabile kurucusu [141]

BUZDAĞ: Buzla kaplı dağ

BUZDAK: Dondurma

BUZKAYMAK: Salepli dondurma

BUZLAÇ: Dipfriz (dondurucu)

BUZLAĞA: Aysfeld (buz ovası)

BUZLATKAÇ: Buzluk (buzdolabı)

BUZLAVUK: Buz pisti

BUZMAK: Kırmak (cam, buz)

BUZOVA: Aysfeld

BUZUKMAK: Buz tutar gibi olmak

BUZULDAĞ: Aysberg

BUZULMAK: Kırılmak (cam, buz)

BUZULTAŞ: Moren

BUZUR: Liken hastalığı

BÜCEK: Tekke (dinsel)

BÜCEMEK: Etrafını çevirmek

BÜÇE: Dans

BÜÇEĞEN: Dans etmeyi seven

BÜÇEMEK: Dans etmek

BÜÇEMEN: Dansçı

BÜÇEŞMEK: Karşılıklı dans etmek

BÜÇİG: Dans [“g” harfi ile yazılır]

BÜÇİGÇİ: Dansöz / dansör

BÜÇİKÇE: Figür (dans)

BÜÇİMEK: Dans etmek

Page 48: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

47

BÜDRE: Tökez

BÜDREMEK: Tökezlemek

BÜDÜRGE: Kaya balığı

BÜDÜRGEN: Yaratıcı

BÜDÜRKEY: Göğüs kemiği

BÜDÜRMEK: Yaratmak

BÜGESÜN: Bit

BÜGÜ: 1. Armağan 2. Hediye

BÜĞDE: Hançer

BÜĞDÜZ: Hizmetçi

BÜĞEÇ: Set

BÜĞELME: Viraj

BÜĞELMEK: Bükülmek

BÜĞEMEK: Set / bent çekmek

BÜĞENEK: Set

BÜĞENMEK: Set / bent çekilmek

BÜĞET: 1. Set 2. Bent

BÜĞETMEK: Set / bent çektirmek

BÜĞLEN: Baraj gölü

BÜĞLEMEK: Biriktirmek (su)

BÜĞLENMEK: Birikmek (su)

BÜĞMEK: Bağlamak

BÜĞÜM: Küre

BÜK: 1. Tomurcuk 2. Sahil

BÜKÇE: Rüku

BÜKÇEMEK: Rükuya varmak

BÜKÇEY: Kambur

BÜKE: 1. Ejderha 2. Müftü

BÜKEÇ: 1. Tornavida 2. Kuvvetli

BÜKELEMEK: Tornavida bükmek

BÜKELENMEK: Yılan gibi kıvrılmak

BÜKEN: Uzun kavun türü

BÜKEVÜT: Cengaver

BÜKEY: Bileği kuvvetli

BÜKLEMEK: Kıvırmak

BÜKLEMBEÇ: Viraj

BÜKLENMEK: Kıvrılmak

BÜKMEÇ: Yufka böreği

BÜKRE: Çıkrık iği kemiği

BÜKRÜ: Kambur

BÜKRÜLMEK: Kamburlaşmak

BÜKSEK: Degaje

BÜKSEMEK: Göğsünü oynatmak

BÜKSÜK: Meme

BÜKSÜL: Tomurcuk

BÜKSÜLMEK: Tomurcuklanmak

BÜKSÜMEK: Memesi çıkmak

BÜKTE: 1. Bukle 2. Lüle 3. Hançer

BÜKTELÇEK: Bukleli / lüleli

BÜKTELMEK: Bukle / lüle olmak

BÜKTEMEK: Bukle / lüle yapmak

BÜKÜ: Raks

BÜKÜLGEMEK: Yaylanmak

BÜKÜLGEN: Elastik

BÜKÜLGENMEK: Yaylanmak

BÜKÜN: 1. Figür (raks) 2. Gençkız

BÜKÜNCÜ: Rakkas / rakkase

BÜKÜNÇ: Raks

BÜKÜNMEK: Raks etmek

BÜKÜRMEK: Reverans yapmak

BÜKÜT: Eğilerek selam

BÜKÜTMEK: Eğilerek selamlamak

BÜLÇEK: Kurt yavrusu

BÜLE: Aile

BÜLEK: Prim

BÜLEKLEMEK: Prim vermek

BÜLTE: Deste

BÜN: Çorba (köken net değil)

BÜNEMEK: Çorba yapmak

BÜNGÜ: Tos vurma

BÜNGÜLEMEK: Tos vurmak

BÜNGÜLENMEK: Toslanmak

BÜR: Tomurcuk

BÜRÇE: Ağız peçesi

BÜRÇEK: 1. Peçe 2. Fular

BÜREĞEN: 1. Borozan 2. Trompet

BÜREMEÇ: Bir tür börek

BÜREMEK: Tamamlamak

BÜREN: 1. Tam 2. Tamamen

BÜRENMEK: Tamamlanmak

BÜRGE: 1. Baraka 2. Kulübe

BÜRKE: Peçe

BÜRKENÇEK: Çarşaf (giysi)

BÜRKENMEK: Çarşafa sarınmak

BÜRKEV: Vesayet

BÜRKMEK: Çarşafa sarmak

BÜRKÜ: 1. Çarşaf (giysi) 2. Pelerin

BÜRKÜMEK: Kaplamak

BÜRKÜNMEK: Kaplanmak

BÜRKÜT: Kel kartal kuşu

BÜRKÜTMEK: Kaplatmak

BÜRME: File

BÜRMELEMEK: Fileye doldurmak

BÜRMEK: File örmek

BÜRTMEK: Hissetmek

BÜRTÜK: 1. Tohum 2. Tahıl tanesi

BÜRTÜŞ: Telepati

BÜRTÜŞMEK: Telepati yapmak

BÜRÜM: 1. Katlama 2. Sarma

Page 49: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

48

BÜRÜMGE: Palto

BÜRÜNÇ: Kostüm

BÜRÜNÇEK: Çarşaf (giysi)

BÜRÜNDÜZ: Modacı

BÜRÜNEK: Pelerin

BÜRÜNKEY: Alacakaranlık

BÜRÜŞTE: Mısır gevreği

BÜRÜTKEL: Anket

BÜRÜTKEMEK: Anket yapmak

BÜSKEÇ: Bisküvi

BÜŞEMEK: Olgunlaşmak

BÜŞERMEK: Kemale ermek

BÜŞETMEK: Olgunlaştırmak

BÜŞÜK: Nesil

BÜTE: Fidan

BÜTEL: Muvaffakiyet

BÜTEMEK: Muvaffak olmak

BÜTEN: 1. Yüzbin (sayı) 2. Gayrı

BÜTİK: Dans

BÜTİKÇİ: Dansöz / dansör

BÜTİMEK: Dans etmek

BÜTKÜ: Tamamlayıcı

BÜTKÜRMEK: Tamamlamak

BÜTMEK: Tamamlamak

BÜTÜGE: Patlıcan

BÜTÜLMEK: Tamamlanmak

BÜTÜNLEÇ: Tamamlayıcı

BÜTÜRMEK: İkmal etmek

BÜTÜRÜ: Total

BÜTÜT: İkmal

BÜTÜTMEK: İkmal etmek

BÜVE: 1. At sineği 2. İri sinek

BÜVEK: İlüzyon

BÜVELEK: Isırıcı sinek

BÜVEMEK: İlüzyon yapmak

BÜVEMEN: İlüzyonist

BÜVET: 1. Set 2. Paravan

BÜVEZ: İlüzyonist

BÜYEN: Kalın bağırsak

BÜYRE: Boynuz

BÜYREĞEN: Boynuzlu

BÜYREMEK: Boynuzu çıkmak

BÜYÜ: Sihir

BÜYÜCÜ: Sihirbaz

BÜYÜGEN: 1. Muazzam 2. Devasa

BÜYÜNÇ: Karizma

BÜYÜNDÜ: Azim (Tanrı’nın sıfatı)

BÜYÜZ: Sihirbaz değneği

BÜZÜNÇ: Melankoli

BÜZÜNGE: Plazmoliz

BÜYÜRGEK: Kibirli

BÜYÜRGEMEK: Kibirlenmek

BÜYÜRGENMEK: Kibirlenmek

BÜZDEK: 1. Miskin 2. Çekingen

BÜZGÜN: Büzülmüş

- C -

CABALAK: Yün yapağısı

CABAMAK: Rapt etmek

CABANAK: Raptiye

CABANMAK: Rapt olmak

CABAŞKAN: Zamk

CABAŞMAK: Yapışmak

CABAY: Barbar

CABAYLANMAK: Barbarlık etmek

CADA: Yağmur büyüsü

CADAĞAN: İğrenç

CADAMAK: İğrenmek

CAĞ: Banyo / duş yapma

CAĞACAY: Duşakabin

CAĞADAL: Samanyolu (astronomi)

CAĞAK: Duş

CAĞAN: 1. Hisar 2. Kale 3. Heybet

CAĞDAK: 1. Banyo 2. Duş

CAĞIN: Gayret

CAĞINMAK: Gayret etmek

CAĞINLAMAK: Gayret göstermek

CAĞIM: Sempati

CAĞIMDAMAK: Sempati duymak

CAĞIMLI: Sempatik

CAĞIMSIZ: Antipatik

CAĞLIK: 1. Duş 2. Banyo köşesi [142]

CAĞMAK: Meyletmek

CAK: Taraf

CAKA: Fiyaka

CAKALAŞMAK: Fiyakalılaşmak

CAKAR: Direktif

CAKARMAK: Direktif vermek

CAKŞI: 1. Selam 2. “Merhaba”

CAKŞILAMAK: Selam vermek

CAKŞILANMAK: Selamlanmak

CAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak

CAL: 1. Ücret 2. Yele

CALAK: Aşı (ziraat)

CALAKLAMAK: Aşılamak (ziraat)

CALAMAK: Aşılamak (ziraat)

CALANMAK: Aşılanmak (ziraat)

CALAV: Kira

CALAYIK: Kundak (bebek)

CALÇI: Amele (günlük işçi)

Page 50: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

49

CALDAĞAN: Kiralık

CALDAMAK: Kiralamak

CALDANMAK: Kiralanmak

CALDI: Kiralık

CALGA: İlave

CALGAMAK: İlave etmek

CALGAN: Sahte

CALGANMAK: Sahtekarlık etmek

CALGIZ: 1. Yegane 2. Yalnız

CALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı

CALINÇAK: Dalkavuk

CALINMAK: Dalkavukluk etmek

CALKIN: Yıldırım

CALKINAR: Paratoner

CALKINMAK: Yıldırım düşmek

CALMAĞIŞ: Köpekbalığı [143]

CALMAN: 1. Yaygın 2. Geniş

CAMAN: Sıradışı

CAMANBAY: Şaman [144]

CAMANLIK: Sıradışılık

CAMANLAMAK: Sıradışı iş yapmak

CAMUK: Deniz yosunu

CANALBAY: Kanarya

CANARTIK: Çadır kileri

CANAŞ: Paralel

CANAŞMAK: Paralelleşmek

CANDIRGAÇ: Lamba

CANDIRMAK: Lamba yakmak

CANGAMAK: Tehdit / ikrah etmek

CANGAR: Tehditçi / İkrahçı

CANGAY: 1. Tehdit 2. İkrah

CANGI: 1. Apse 2. İltihap

CANGIZ: Münzevi

CANGIZDAMAK: İnzivaya çekilmek

CANIK: Rastlantı

CANIKMAK: Rastlamak

CANILMAK: Taksirle yapmak

CANILTMAK: Hata yaptırmak

CANILAMAK: Tekrarlamak

CANILATMAK: Tekrarlatmak

CANILGA: Taksir (hukuk)

CANKOZ: Kardelen çiçeği [145]

CANMAK: Lamba yanmak

CAPALAK: Pteropus türü yarasa

CAR: İlan (tellal bağırması)

CARA: Bozkır geyiği

CARAK: 1. Silah 2. Kibar

CARAKLAMAK: Kibarlık etmek

CARAKLANMAK: Silahlanmak

CARAMAK: İltifat etmek

CARAMAN: Centilmen

CARANMAK: Kibar davranmak

CARAPAZAN: Ramazan davulcusu

CARAŞ: Kur (iltifat, kompliman)

CARAŞA: Ucuz

CARAŞKAN: Kur yapan

CARAŞMA: Kur yapma

CARAŞMAK: Kur yapmak

CARATMAK: Gönül almak

CARAV: Menfaat

CARAVLANMAK: Menfaatlenmek

CARAY: Hoş

CARÇAĞAL: Lehçe (lisan)

CARÇI: Tellal

CARDAK: İmdat

CARDAM: Medet

CARDAMAK: İmdat istemek

CARGA: Mahkeme çağrısı (sesli)

CARGAÇI: Mahkeme mübaşiri

CARGAĞAN: Mahkeme mübaşiri

CARGAK: Kızlık zarı, hymen

CARGAMAK: Bağırmak

CARGAR: Hoparlör

CARGI: Hüküm okuma (mahkeme)

CARGIÇI: Mübaşir (mahkeme)

CARGIL: Haberci

CARGILAMAK: Hüküm açıklamak

CARGIMAK: Bağırarak konuşmak

CARGIR: Mübaşir

CARIK: Nur

CARIKLIK: “Rahmetli” [146]

CARILGA: Zarar

CARILMAK: Zarar etmek

CARIN: İlan

CARINMAK: İlan etmek

CARIP: Dost

CARIŞMAK: Tezahürat etmek

CARIŞTAY: Turnuva

CARITKAN: Kandil (lamba)

CARITMAK: Kandil yanmak

CARIYA: İlan

CARIZ: Heyecan

CARKANAT: Yarasa (Uçan Tilki)

CARKUDAY: Toprak tanrısı [147]

CARLAĞAN: Tellal

CARLAMAK: İlan etmek

CARLIK: Ferman [148]

CARLIKÇI: Ferman okuyucu

CARMA: 1. Parça 2. Bakliyat

Page 51: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

50

CARMAK: Aydınlatmak

CARMALAMAK: Parçalamak

CARMALANMAK: Parçalanmak

CARNA: 1. Pay 2. Hisse

CARNAÇI: 1. Paycı 2. Hissedar

CARNAMA: Kamu duyurusu

CARNAMAK: Kamuya duyurmak

CAS: Metal

CASAĞAN: Halik (yaratıcı)

CASAK: Harç (vergi)

CASAKÇI: Vergi tahsildarı

CASAL: Metalik

CASALGAN: Metalden yapılmış

CASALMA: Sahte

CASALMAK: Sahtesi yapılmak

CASAMAK: İmal etmek

CASAMAL: Mamül

CASANMAK: İmal edilmek

CASATMAK: Sahtesini yapmak

CASAV: 1. İmal 2. İmalat

CASMAK: Yaratmak

CASTIK: Minder

CAŞIL: Sebze

CATAĞAN: Yazlık ve kışlık

CATAK: Yaz-kış kalınan bölge

CATAKLAMAK: Yataklık hasta olmak

CATAKAN: Yataklık hastalık

CATAKAY: Yaz-kış giyilen elbise

CATIK: Halim (yumuşak huylu)

CAV: 1. Kel 2. Afi 3. Fiyaka

CAVANKUL: Sağ cenah (ordu)

CAVILDAK: Fiyakalı

CAVILDAMAK: Fiyakalanmak

CAVLAK: 1. Kel 2. Ağaçsız bölge

CAVLAMAK: Kelleşmek (baş, arazi)

CAVLI: Afili

CAVSIZ: Fiyakasız

CAY: İlkbahar

CAYA: 1. Yayıcı güç 2. Yay

CAYAÇI: Melek

CAYAĞAN: Yaratan (Tanrı)

CAYALAY: Baharda kalınan ev

CAYALMAK: Yaratılmak

CAYAMAK: Yaratıp yaymak

CAYAMAN: Yaratıcı (Tanrı)

CAYAN: Lahit

CAYANMAK: Yeniden dirilmek

CAYARMAK: İlkbahar gelmek

CAYDAK: Baharı geçirme

CAYDAMAK: Baharı geçirmek

CAYDIRMAK: Vazgeçirmek

CAYGARMAK: Nizam vermek

CAYGARMAN: Nizamiye görevlisi

CAYGI: Feragat

CAYGILAMAK: Feragat etmek

CAYGIN: Feragat eden

CAYIK: Tufan

CAYIKMAK: Su kabarmak

CAYLAK: Baharda kalınan yer

CAYLAMAK: Baharda kalmak

CAYLAN: Ceylan [doğru söyleniş]

CAYLAŞKAN: Meskun

CAYLAŞMA: İskan

CAYLAŞMAK: İskan olmak

CAYLAŞTIRMA: İskan etme

CAYLAŞTIRMAK: İskan etmek

CAYMAK: Vazgeçmek

CAYNA: İptal

CAYNACI: İptal eden

CAYNAK: Pençe

CAYNAMAK: İptal etmek

CAZGIR: Tellal

CAZGIRMAK: İfşa etmek

CAZIK: Günah

CAZIKÇI: Günahkar

CAZIKMAK: Günah işlemek

CEBE: Silah

CEBEN: Gayretli

CEBSEK: Silahlı

CEBSENMEK: Silahlanmak

CEBSETMEK: Silahlandırmak

CEDİNGEN: Hoşnut

CEDİNMEK: Hoşnut olmak

CEĞEKEN: Porsuk

CEĞER: Antilop

CEĞEREN: Moğol ceylanı

CEKEN: Bataklık sazı bitkisi

CEKEY: 1. Adi (basit) 2. Sıradan

CELBEĞEN: Ejderha

CELBEĞNEMEK: Kıvrılmak (yılansı)

CELBEV: Rüzgar bağı (çadır)

CELBEZEK: Solungaç

CELDİK: Havalandırma deliği

CELDEN: Hafif esinti

CELDEV: Cereyan (hava akımı)

CELEK: Kök hücre (biyoloji)

CELGİR: Rüzgara karşı giden

CELGİRMEK: Rüzgara karşı gitmek

CELME: Fiyaka

Page 52: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

51

CELMEK: Yapışmak

CEMEK: Spatula

CENİL: Hafif

CENİLDEMEK: Hafiflemek

CENGEL: Hafif

CENGETEY: Pezevenk

CER: 1. Toprak 2. Parsel 3. Ülke

CERDEŞ: Hemşehri

CERDEŞMEK: Hemşeri olmak

CEREK: 1. Değnek 2. Sırık

CEREŞ: Mütareke

CEREŞMEK: Mütareke yapmak

CERGE: Sıra (dizi)

CERGELEMEK: Sıralamak

CERGELENMEK: Sıralanmak

CERGEMEK: Safta durmak

CERGEŞMEK: Saf oluşturmak

CERGETMEK: Saf oluşturtmak

CERKİN: Komşu

CERLEMEK: Toprakla örtmek

CERLENMEK: Defnolmak

CERLEŞMEK: Toprağa karışmak

CERLETMEK: Defnetmek

CERME: Biber

CERMEK: Sırık dikmek

CERSEMEK: Sıla hasreti çekmek

CETEGEY: Küçükayı takımyıldızı

CETEK: Filiz

CETEKLENMEK: Filizlenmek

CETEKLEŞMEK: Filizleşmek

CETEVLEN: Yedi kutsal kişi

CETİK: Kamil

CETİZ: Kemal

CEY: Yay (mekanik)

CEYE: Parantez

CEYEMEK: Paranteze almak

CEYLEMEK: Otlatmak

CEYLENMEK: Otlamak

CEYME: Çarşaf (yatak)

CEYMEK: Çarşaf sermek

CEYREN: Ceylan

CEZ: Pirinç (metal)

CEZİK: Şerbet

CIDA: Cirit

CIĞIRA: Anason

CIĞIŞ: Yağlı güreş

CIĞIŞMAK: Yağlı güreşmek

CIĞIŞMAN: Yağlı güreş pehlivanı

CIĞIŞTAY: Yağlı güreş turnuvası

CILGA: 1. Paten 2. Safkan at

CILGAMAK: Paten kaymak

CILGAYAK: Paten pisti

CILIZ: Zayıf

CILMAK: Yerde sürünmek

CINKAY: İskete kuşu

CIR: Nağme

CIRÇAĞAN: Cırcır böceği

CIRGA: Nağme

CIRGAMAK: Nağme okumak

CIRLAMAK: Böcek ötmek

CIRLAV: Böcek ötüşü

CIRLAVUK: Ötücü böcek

CIRLAYIK: Ağustos böceği

CIRMAK: Pençelemek

CIRMIK: Pençe izi

CIRGALA: Parti (eğlence)

CIRGALAMAK: Parti vermek

CIRGALANMAK: Eğlenmek

CIRNA: Hedik (haşlanmış tahıl)

CIRNAMAK: Hedik haşlamak

CIVAMAK: Yeniden doğmak

CIVANMAK: Reankarne olmak

CIVIK: Yarı sulu

CIVIMAK: Yarı sulu hale gelmek

CIVITMAK: Yarı sulu hale getirmek

CIYGI: İstif

CIYGIÇI: İstifçi

CIYGILAMAK: İstiflemek

CIYGILANMAK: İstiflenmek

CIYILMAK: Bir araya gelmek

CIYIN: Parti (eğlence)

CIYINÇI: Parti veren kişi (eğlence)

CIYINMAK: Parti vermek (eğlence)

CIYMA: Kitap

CIYMAK: Bir araya getirmek

CIYNAK: Pençe

CIYNAMAK: Bir yerde toplanmak

CIYNATMAK: Bir yerde toplamak

CIYIRMAK: Kısmak

CIZDAK: Kuyrukyağı kavurması

CIZDAMAK: Yağda kavurmak

CIZDANMAK: Yağda kavrulmak

CIZGAN: Isırgan otu

CIZIK: Kavurma (et)

CIZLAŞ: Yağlı sac ekmeği

CIZLAŞMAK: Yağ kızmak

CİDE: Kavak ağacı

CİLEM: Tutkal balığı

CİNGİL: Cam süs eşyası

Page 53: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

52

CİRE: Kimyon

CİREK: Sonbahar ekimi

CİREMEK: Tohum ekmek

CİRGİMEK: Cırlamak

CİRGİRE: Ağustos böceği

CİVEK: Korint üzümü

CİVİL: İyi ruh

CİYDE: Yabani İğde ağacı

CİYELEK: Kiraz

COĞAR: İrtifa

COĞARMAK: İrtifa kazanmak

COL: 1. Talih 2. Baht

COLAY: 1. Talihli 2. Bahtlı

COLAYAK: 1. Tuvalet 2. Hela

COLBAŞ: Rehber (kılavuz)

COLDANMAK: Terhis olmak

COLDAMA: Terhis kağıdı

COLDAMAK: Terhis etmek

COLKUN: Dalga

COLKUNMAK: Dalgalanmak

COLTAY: 1. Talihli 2. Bahtlı

COMAK: Masal

COMAKÇI: Masal anlatıcısı

COMAKLAMAK: Masal anlatmak

CONGALA: Kabus

CONGALAZ: Cadı

CONGALMAK: Kabus görmek

COR: 1. Rende kırıntısı 2. Istavroz

CORA: Tahmin

CORAMAK: Tahmin etmek

CORAMAL: Hipotez

CORMAK: Farz etmek (varsaymak)

CORTAN: Lor peyniri

CORTAY: 1. Kasten 2. Acilen

CORTMAK: Acele etmek

CORUK: Farazi (varsayımsal)

COSU: Pas

COSUDAMAK: Pas tutmak

COSUMAK: Paslanmak

COŞA: Vecd

COŞMAK: Vecde gelmek

COYGUN: Ladin ağacı

COYMAK: Lağvetmek

COYTUK: Kayıp

COYTULMAK: Kaybolmak

COYUK: Lağvolmuş

COYULMAK: Lağvolmak

COYUM: Lağvetme

CÖGEMEK: Nakletmek

CÖGEY: Yabanarısı

CÖKE: Ihlamur

CÖNEMEK: Naklolmak

CÖNELMEK: Nakledilmek

CÖNETMEK: Nakletmek

CÖNEV: Nakil

CÖRGEM: Mumbar dolması

CÖRGEMEK: Etrafını çevirmek

CÖRGEMİŞ: Karadul (örümcek)

CÖRGENMEK: Etrafı çevrilmek

CÖRME: Kokoreçli işkembe sarma

CÖRMEK: 1. Sarmak 2. Örmek

CÖY: Dikiş

CUBURAN: Tarla faresi

CUĞGUÇ: Çamaşır makinasi

CUĞMAK: Çamaşır yıkamak

CUĞUNMAK: Çamaşır yıkanmak

CUĞUR: Mısır (bitki ve tane)

CUĞURDAMAK: Guruldamak

CULA: Su kaynağı

CULAMAK: Su çıkmak

CULATMAK: Su çıkartmak

CULBAMAK: Derisini yüzmek

CULBANMAK: Deri değiştirmek

CULBUĞA: Yılanın değiştirdiği deri

CULCAĞAN: Piliç

CULDUZ: Kuyruklu yıldız

CULGU: Tüy kabartma

CULUK: Hindi

CULUMAK: Kuyruğu uzamak

CULUN: Omurilik

CULUNMAK: Tüylerini kabartmak

CUMAK: Cinas

CUMARIK: Dağ kekliği

CUMUK: Gözkapakları şiş olan

CUMUKUL: Yabani mersin (ağaç)

CUMULGA: Hücum

CUMULGAN: Hücum eden

CUMULMAK: Hücum etmek

CUR: 1. Kabiliyet 2. Dağ keçisi

CURAK: Hamur

CURAMAK: Hamur yoğurmak

CURANMAK: Hamurlaşmak

CURKA: Yer elması

CURMA: Dilim

CURMAK: Dilmek

CURMALAMAK: Dilimlemek

CURMALANMAK: Dilimlenmek

CURUN: Parça

CURUNLAMAK: Parçalamak

Page 54: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

53

CUVAŞ: Halim (yumuşak huylu)

CUVAŞMAK: Halimleşmek

CUVULMAK: Sulanmak

CUVMAK: Sulamak

CUVUNMAK: Duş almak

CUVURT: Cacık

CUVURTMAK: Cacık yapmak

CUVUTMAK: Sulandırmak

CUZAK: Keçi yavrusu

CÜDEK: Zayıf

CÜDEMEK: Zayıflamak

CÜMEK: 1. Musluk 2. Çeşme

CÜREK: Cesaret

CÜREKLİ: Cesaretli

CÜREMEK: Cesaret etmek

CÜRET: Cesaret

CÜRLEMEK: Düdük çalmak

CÜRLEVÜK: Düdük

CÜYLEMEK: Yığmak

CÜYLENMEK: Yığılmak

CÜZ: Yüz (cilt, kaplama)

CÜZÖLÇE: Hektar

CÜZÜN: Dış görünüm

- Ç -

ÇABAK: Tatlısu balığı (genel)

ÇABAKÇI: Balıkçı

ÇABAKÇILIK: Tatlısu balıkçılığı

ÇABAKLAR: Balık burcu (astroloji)

ÇABAL: Şer (kötülük)

ÇAÇA: Savaş baltası

ÇAÇAMUK: Küçük parmak

ÇAÇAR: Otağ (büyük çadır)

ÇAÇIK: Kaymak kurutması

ÇAÇILGA: Saçılarak verilen yem

ÇAÇILMAK: Yem / tohum saçılmak

ÇAÇMAK: Yem / tohum saçmak

ÇADAĞAN: Kanun (müzik aleti)

ÇADAMAK: Sabretmek

ÇADAN: Akrep (saat)

ÇADIK: Budha’nın doğumu

ÇAGU: İftira

ÇAGUCU: İftiracı

ÇAGUMAK: İftira atmak

ÇAGULMAK: İftiraya uğramak

ÇAGUYUL: İftira

ÇAĞA: 1. Bebek 2. Ren geyiği

ÇAĞAK: Arı iğnesi

ÇAĞAKAN: Kronos (mitoloji)

ÇAĞAKAR: Kum saati

ÇAĞAKAY: Kronoloji

ÇAĞAKMAK: Zaman geçmek

ÇAĞAL: 1. Tef 2. Yassı taş

ÇAĞALA: Yeni yıl

ÇAĞALAMAK: Yeniyıl kutlamak

ÇAĞALAY: Yeniyıl kutlaması

ÇAĞALMAK: Işıklanmak

ÇAĞAN: 1. Bayram 2. Ocak ayı

ÇAĞANAK: 1. Dirsek 2. Isırgan otu

ÇAĞANDIR: Çingene çadırı

ÇAĞANMAK: Işımak

ÇAĞAR: Maraba (toprak kölesi)

ÇAĞAŞ: Kır kırlangıcı

ÇAĞAT: “Saat” (benzeşimle)

ÇAĞATAN: Geyik süvarisi

ÇAĞATMAK: Zaman geçirmek

ÇAĞAVUN: Yaban arısı

ÇAĞAVUZ: Yaban arısı

ÇAĞAY: Işıklı

ÇAĞAZ: 1. Kağıt [149] 2. Ağaç dalı

ÇAĞAZLAMAK: Kağıt kaplamak

ÇAĞBAN: Oruç [150]

ÇAĞBANMAK: Oruç tutmak

ÇAĞDAĞAN: Kolluk kuvveti

ÇAĞDAK: 1. Asayiş 2. Takvim

ÇAĞDAKÇI: Bekçi

ÇAĞDAMAK: Asayişi sağlamak

ÇAĞDAMAN: Polis

ÇAĞDANMAK: Polise başvurmak

ÇAĞDAVUL: Polis

ÇAĞIL: Su sesi

ÇAĞILDAK: Şırıltılı akarsu bölümü

ÇAĞILGA: Abonelik

ÇAĞILGACI: Abone

ÇAĞILGAMAK: Abone olmak

ÇAĞILGAN: Abone

ÇAĞIM: 1. Serap 2. İspiyon

ÇAĞIMGAÇ: Gazete

ÇAĞIN: Gürz

ÇAĞINDIZ: Kronoloji

ÇAĞINMAK: Tarih belirlemek

ÇAĞIR: Şarap

ÇAĞIRÇI: Şarapçı

ÇAĞIRGA: 1. Davetiye 2. Celp

ÇAĞIRGAN: Davetkar

ÇAĞIRGANMAK: Davet edilmek

ÇAĞIRGAMAK: Davet etmek

ÇAĞIRLAMAK: Şarap sunmak

ÇAĞIRLANMAK: Sarap sunulmak

ÇAĞIRMAN: 1. Davetçi 2. Müezzin

Page 55: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

54

ÇAĞIRTMAÇ: Tellal

ÇAĞIŞTIRMA: Nisap

ÇAĞIŞTIRMAK: Nisbet etmek

ÇAĞLA: Ham meyve

ÇAĞLAK: Dürüst

ÇAĞLAMAK: Zamanı ölçmek

ÇAĞLAR: Şelale

ÇAĞLAV: Dürüstlük

ÇAĞLAY: Dürüst

ÇAĞLAYIK: Akıntı şelalesi

ÇAĞMAK: Işık vurmak

ÇAĞNAK: Yuvarlanma alanı

ÇAĞNAMAK: Yerde yuvarlanmak

ÇAĞNAŞMAK: Yuvarlanışmak

ÇAĞRA: Ezan

ÇAĞRAÇ: Parlak

ÇAĞRAK: Parlak

ÇAĞRAMAK: Parlamak

ÇAĞRAMAN: Müezzin

ÇAĞRANMAK: Parıldamak

ÇAĞRAŞMAK: Ezan okumak

ÇAĞRATMAK: Parlatmak

ÇAĞRIK: Davet

ÇAĞRIKÇI: Davetçi

ÇAĞRILGAN: Davetli

ÇAĞRINMAK: Ezan okumak

ÇAĞRIŞIM: 1. Metafor 2. Tedai

ÇAĞŞAK: Kuru meyve

ÇAĞŞAMAK: Güneşte kurumak

ÇAĞUNGAR: Martı kuşu (Larus)

ÇAK: Zaman

ÇAKA: Mürekkep (sıvı)

ÇAKAĞA: Gonglu saat

ÇAKAĞAN: Elektron

ÇAKAĞÇAK: Vakit durması [151]

ÇAKAĞÇAMAK: Saat durmak

ÇAKALAY: Migren hastalığı

ÇAKALAZ: Siren lambası

ÇAKAY: 1. Şimşek 2. Şimşek tanrısı

ÇAKILGA: Şimşek

ÇAKILGAMAK: Şimşek çakmak

ÇAKILGAN: 1. Flaş 2. Flaşör

ÇAKILGAĞAN: Elektrik [152]

ÇAKIN: Şerare (elektrik atlaması)

ÇAKINÇIK: Saksağan

ÇAKIR: Mavi renk

ÇAKIRDAK: Sesli rüzgar çarkı

ÇAKIRDAMAK: Uğultuyla dönmek

ÇAKIRGA: Mazı (bitki)

ÇAKIRIM: Kilometre (yaklaşık)

ÇAKIŞ: Şimşek

ÇAKIZ: Flaş

ÇAKIZA: Migren hastalığı

ÇAKIZAMAK: Başı ağrımak

ÇAKIZMAK: Flaş patlamak [153]

ÇAKLA: Göz bozukluğu

ÇAKLAMA: Hipotez

ÇAKLAMAK: Hipotez kurmak

ÇAKMA: Horoz (silah)

ÇAKMAN: 1. Tetik (silah) 2. Şerare

ÇAKMAZ: Tutukluk yapan silah

ÇAKMUR: Şalgam

ÇAKNIŞMA: Vuruşma

ÇAKNIŞMAK: Vuruşmak

ÇAKRAK: 1. Kel 2. Dazlak

ÇAKRAMAK: Kelleşmek

ÇAKRATMAK: Saçını kazıtmak

ÇAKŞIR: Şalvar

ÇAKTI: Heybetli

ÇAL: 1. Felç 2. Deve sütü içkisi

ÇALA: 1. İftira 2. İbik (kuşlarda)

ÇALAGAY: Derme çatma

ÇALAĞAN: 1. Akbaba kuşu 2. Gri

ÇALAĞAT: Yarım yamalak

ÇALAK: 1. Maya 2. Silahşör

ÇALAMA: Mayalama [154]

ÇALAMAK: Mayalamak [155]

ÇALAMAN: Geveze

ÇALAN: 1. Maya 2. Geveze

ÇALANGA: Koşum takımı (atçılık)

ÇALANMAK: Mayalanmak [156]

ÇALAP: 1. Tanrı 2. Rab [157]

ÇALAR: Kamçı

ÇALARGA: Çalar saat

ÇALARMAK: Rengi değişmek

ÇALARTMAK: Kamçılamak

ÇALASUN: Cengaver

ÇALAŞ: Muharebe

ÇALAŞMAK: Muharebe etmek

ÇALAT: Pala (enli kılıç)

ÇALATMAK: Palayla vurmak

ÇALAV: 1. Müzik 2. Musiki

ÇALAY: Ağaca bağlanan çaput

ÇALAYAK: Yalın ayak

ÇALAYIR: Tecrübeli

ÇALAYMA: Çaput bağlama (ağaca)

ÇALAYMAK: Çaput bağlamak

ÇALAZ: İftira

ÇALAZAK: İftiracı

Page 56: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

55

ÇALAZMAK: İftira atmak

ÇALBUR: Deri pantolon

ÇALÇAĞAN: 1. Müzisyen 2. Geveze

ÇALÇAK: 1. Tezene 2. Mızrap

ÇALÇI: Ücretli müzisyen

ÇALDAĞAN: Sokak müziği (paralı)

ÇALDAK: Müzik aleti

ÇALDAM: Müzik

ÇALDAMAK: Bahşişli müzik çalmak

ÇALDANMAK: Müziğe para almak

ÇALDAR: 1. Sokak çalgıcısı 2. Gri at

ÇALDAŞ: Kare

ÇALDAŞMAK: Kare oluşturmak

ÇALDIBAR: Enkaz

ÇALDIRAK: Marş

ÇALDIRMAK: Bozuk konuşmak [158]

ÇALGA: İhmal

ÇALGAMAK: İhmal etmek

ÇALGAR: İhmalkar

ÇALGARMAK: İhmalkarlık etmek

ÇALGAY: İhmalkar

ÇALGAYDAMAK: İhmal etmek

ÇALGIÇ: 1. Mızrap 2. Tezene

ÇALGIÇAY: El değirmeni

ÇALGIN: 1. Felçli 2. Isırgan otu

ÇALGIR: Sazende

ÇALGITAY: Bando

ÇALGITMAK: Enstrüman çalmak

ÇALIK: Felçli

ÇALIKMAK: Felç olmak

ÇALIN: 1. Müzik 2. Jale

ÇALINÇ: Musiki

ÇALINDIZ: Müzisyen

ÇALINGA: Müzik eseri

ÇALINMAK: Müzik yapmak

ÇALIR: Şaşı

ÇALIRMAK: Şaşı bakmak

ÇALIŞ: Azim (sebat)

ÇALIŞMAN: Personel

ÇALIŞTAY: 1. Şura 2. Panel

ÇALIŞTIRMAN: Antrenör

ÇALIT: Hasat

ÇALITMAK: Hasat etmek

ÇALKAMA: Sallayarak karıştırma

ÇALKAMAK: Sallayıp karıştırmak

ÇALKAN: Uyuz otu

ÇALKANÇAK: Isırgan otu

ÇALKAR: Yayık makinesi

ÇALKARA: Doğan türü bir kuş

ÇALKI: Ot süpürge

ÇALKILAMAK: Süpürmek

ÇALKIN: Hamle

ÇALKINMAK: Hamle yapmak

ÇALMA: 1. Kement 2. Metal nakışı

ÇALMAN: Hırsız

ÇALMAR: 1. Kulübe 2. Baraka

ÇALPAN: Harç (inşaat)

ÇALPAMAK: Harç karmak

ÇALPAŞMAK: Harç haline gelmek

ÇALSIKMAK: Felç olmak

ÇALSITMAK: Felç etmek

ÇALTAN: Taşaltı balığı

ÇALTI: Maki

ÇALUK: Sülük (tıbbi olmayan tür)

ÇALUYKU: Mahmurluk

ÇALVA: Küfür

ÇALVAMAK: Küfretmek

ÇALVANMAK: Küfredilmek

ÇALVAŞMAK: Küfredişmek

ÇAMA: Niza (çekişme)

ÇAMAK: Kılçıksız buğday

ÇAMALAMAK: Niza etmek

ÇAMALAŞMAK: Niza edişmek

ÇAMAR: Cüce

ÇAMÇAĞAZ: Çam dalı

ÇAMDI: Tavan

ÇAMLA: Dava (hukuk)

ÇAMLAĞAN: Çamlık tepe

ÇAMLAMAK: Dava etmek

ÇAMLANMAK: Dava edilmek

ÇANA: Kar kızağı

ÇANAÇ: Tulum

ÇANAKBAZ: Enginar

ÇANAMAK: Kaymak (kızak vs.)

ÇANAŞMAK: Kızak yarışı yapmak

ÇANAYAZ: 1. Zemheri 2. Berrak

ÇANDI: Tahta ev

ÇANDIR: 1. Melez 2. Hibrit

ÇANGA: Pençe

ÇANGAL: Sık orman (Hintçe) [159]

ÇANGI: Kayak sporu

ÇANGILAMAK: Kayak yapmak

ÇANKA: 1. Kibar 2. Beyzade

ÇANKALIK: Kibarlık

ÇANMAK: Vazgeçmek

ÇANTIRMA: Vazgeçirme

ÇANTIRMAK: Vazgeçirmek

ÇANZA: Tuva telli çalgısı

ÇAPACAK: Nacak (küçük balta)

Page 57: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

56

ÇAPAĞAN: 1. Yarış atı 2. Hızlı at

ÇAPAN: Jokey (binici)

ÇAPAR: Atlı haberci

ÇAPARAK: Dört nala (at)

ÇAPARKAK: Japon

- Çaparkakça: Japonca

- Çaparkakya: Japonya

ÇAPARMAN: Atlı kurye

ÇAPAVUL: Süvari (atlı asker)

ÇAPAVUZ: Atlı saldırı

ÇAPÇAK: Varil

ÇAPIN: 1. Hücum 2. Savlet

ÇAPINMAK: Hücum etmek

ÇAPIŞMA: At yarışı

ÇAPIŞMAK: At yarışı yapmak

ÇAPIŞTAY: Büyük at yarışı [160]

ÇAPITKAN: Taarruz eden

ÇAPITMAK: Taarruz etmek

ÇAPKA: Atlı hücum

ÇAPKAN: Süvari

ÇAPKAR: Atlı hücumcu

ÇAPKI: Tırpan

ÇAPKIÇ: Satır (kasap bıçağı)

ÇAPKILAMAK: Tırpanla biçmek

ÇAPKIR: 1. Tırpancı 2. Tufan

ÇAPMAK: At sürmek

ÇAPMAN: Süvari

ÇAPLA: Çelik kalem (keski)

ÇAPLAN: 1. Yarış atı 2. Ganyan

ÇAPRAK: 1. Sayfa 2. Püskül

ÇAPSAN: Hayret

ÇAPSANMAK: Hayret etmek

ÇAPSAR: Teneffüs (mola)

ÇAPSARMAK: Teneffüs yapmak

ÇAPTAL: 1. Söğüt 2. Söğüt dalı

ÇAPTI: 1. Atak 2. Taarruz

ÇAPTIRMAK: At sürmek

ÇAPUL: 1. Baskın 2. Hücum

ÇAPULGAY: Aladoğan kuşu

ÇAPUN: Kırbaç

ÇAR: Rus hükümdarı (Rusça)

ÇARA: Kase

ÇARAK: 1. Mertek 2. Hezen

ÇARAM: 1. Nikah 2. Plato (yayla)

ÇARAMAK: Nikah kıymak

ÇARAMAN: Nikah memuru

ÇARAŞ: Nikah töreni

ÇARAŞAN: Samur (hayvan)

ÇARAŞMAK: Nikahlanmak

ÇARAV: Nikah

ÇARBAĞA: Yavru kurbağa, iribaş

ÇARBAK: Çizgili sincap

ÇARÇA: Çariçe (Rusça)

ÇARÇAGAY: Peygamberdevesi

ÇARDAK: 1. Kameriye 2. Kamelya

ÇARGA: Atlı kızak

ÇARGAMAK: Kızak kaymak

ÇARIK: Deri ayakkabı

ÇARILGA: Emir

ÇARILGAMAK: Emir vermek

ÇARILGAN: Emir eri (asker)

ÇARIM: İtiraz

ÇARINMA: İtiraz

ÇARINMAK: İtiraz etmek

ÇARIŞ: Müsabaka

ÇARIŞMAK: Müsabaka yapmak

ÇARIŞTAY: Olimpiyat [161]

ÇARIT: Emir

ÇARITMAK: Emretmek

ÇARLAĞAN: İtirazcı

ÇARLAK: Martı

ÇARLAMAK: İtiraz etmek [162]

ÇARLAN: İtirazcı

ÇARLANMAK: İtiraz edilmek

ÇARLATMAK: İtiraz ettirmek

ÇARLAV: İtiraz

ÇARMAĞAN: Bürokrat

ÇARMAK: İtiraz etmek

ÇARPAĞAN: Trakunya balığı

ÇARPAK: Şok aleti

ÇARPANAK: 1. Mermi 2. Fişek

ÇARPAZAN: Gülle

ÇARPINÇ: 1. Hezeyan 2. Heyecan

ÇARS: At yarışı

ÇARSANAK: Hipodrom

ÇARSÇI: Jokey (binici)

ÇARSMAK: At yarışı yapmak

ÇARŞAK: 1. Çatal 2. Heyelan

ÇARŞAMAK: Heyelan kaymak

ÇARTAN: Uçurum dibi

ÇARUN: Çınar ağacı

ÇASAK: Yasak bölge

ÇASAKÇI: Muhafız alayı askeri

ÇASAKÇILAR: Muhafız alayı

ÇASANAY: Şapel (Rusça)

ÇASI: İftira

ÇASIRMAK: İftira atmak

ÇASKI: Minder

ÇASTANMAK: Mindere oturmak

Page 58: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

57

ÇAŞ: Yaş (ömür süresi)

ÇAŞARAT: Şirret

ÇAŞAT: 1. Casus 2. Ajan

ÇAŞAVUL: Gizli polis

ÇAŞILBAR: İskete kuşu

ÇAŞINMAK: Gizlenmek

ÇAŞIR: Pancar

ÇAŞIRAN: Pancar yaprağı

ÇAŞITMAK: Gizlemek

ÇAŞKA: 1. Kuşluk vakti 2. Sabi

ÇAŞKAN: Fare [163]

ÇAŞMAK: Gizlenmek [164]

ÇAT: Köşe

ÇATAĞAN: Arp (müzik aleti)

ÇATAK: 1. Kavşak 2. Dörtyol

ÇATAKOVA: Delta

ÇATAŞMAK: İç içe geçmek

ÇATAYAZ: Zemheri

ÇATIK: Renkli ceviz ağacı

ÇATIN: Portatif merdiven

ÇATINMAK: Kurulmak (portatif)

ÇATKAL: Yüksek dağlık bölge

ÇATKI: Sehpa

ÇATMACA: İskelet

ÇATMAR: İskelet

ÇATMARGA: İskelet (inşaat)

ÇATMARLAMAK: İskelet kurmak

ÇATMIK: İskelet (inşaat)

ÇATRA: Crinoline (çemberli etek)

ÇAV: Erkeklik organı (bilimsel)

ÇAVA: Haber

ÇAVAN: Dişilik organı (bilimsel)

ÇAVAR: Çıra

ÇAVAŞ: Sakin

ÇAVAŞMAK: Sakinleşmek

ÇAVAŞTIRMAK: Sakinleştirmek

ÇAVDUR: Meşhur

ÇAVGA: 1. Haber 2. Boz karga

ÇAVGAN: Haberci

ÇAVGAR: Posta güvercini

ÇAVIKMAK: İfşa olmak

ÇAVITMAK: İfşa etmek

ÇAVLAK: Patates

ÇAVLAN: Küçük şelale

ÇAVLAMAK: Haber vermek

ÇAVLANMAK: Haber yayılmak

ÇAVLAR: Haberci

ÇAVMAK: Haber götürmek

ÇAVULDAK: Süsen çiçeği

ÇAVUN: Hayvan penisi

ÇAVUNT: Şöhret

ÇAVUT: Sütun

ÇAVZA: 1. Köşe 2. Dirsek

ÇAY: Akarsu

ÇAYAMAK: Su çıkmak

ÇAYALMAK: Akarsu oluşmak

ÇAYAN: Akrep

ÇAYATMAK: Su çıkarmak

ÇAYDAN: Mabet

ÇAYGI: Su kaynağı

ÇAYIK: Sel

ÇAYIKMAK: Su kabarmak

ÇAYILGA: Badana

ÇAYILGAMAK: Badana yapmak

ÇAYILGANMAK: Badanalanmak

ÇAYILMA: Sel

ÇAYILMAK: Sel gelmek

ÇAYINMAK: Su kabarmak [165]

ÇAYITMAK: Bent yapmak (su) [166]

ÇAYKA: Gargara

ÇAYKAĞAN: Çalkalama kabı

ÇAYKANMAK: Çalkalanmak

ÇAYKAMAK: Çalkalamak

ÇAYKAR: Çalkalama makinesi

ÇAYKARA: Su kaynağı

ÇAYLAN: 1. Su akıntısı 2. Su kenarı

ÇAYLANMAK: Su akıntısı oluşmak

ÇAYMAK: Çalkalanmak

ÇAYNALGAN: Çiğnenmiş (ayakla)

ÇAYNAMAK: Çiğnemek (ayakla)

ÇAYNATMAK: Çiğnetmek (ayakla)

ÇAYRAK: Bitap

ÇAYRAMAK: Bitap düşmek

ÇAYRATMAK: Bitap etmek

ÇAYTI: Manastır

ÇAZAK: 1. Donanım 2. Ferman

ÇAZAL: Donanımlı

ÇAZALMAK: Donanmak

ÇAZAMAK: Donatmak [167]

ÇAZAN: 1. Moda 2. Dökme demir

ÇAZANMAK: Modaya uymak [168]

ÇEBEK: Alkış (el çırpma)

ÇEBEKEY: Alkış tutma (el çırpma)

ÇEBER: 1. Tasarruf 2. Mahir

ÇEBERLEMEK: Tasarruf etmek

ÇEBİŞ: Keçi yavrusu

ÇEÇE: Hala (babanın kız kardeşi)

ÇEÇEGEY: İris (göz)

ÇEÇEREL: Rezonans

Page 59: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

58

ÇEÇEREMEK: Rezonans yapmak

ÇEÇKE: Satır (kasap bıçağı)

ÇEÇKELEMEK: Satır ile kesmek

ÇEÇMEK: Kabuğunu soymak

ÇEDENE: Keten / kenevir tohumu

ÇEDİK: Mes (iç ayakkabı)

ÇEDİKER: Büyükayı takımyıldızı [169]

ÇEDİR: Amonyak

ÇEDİRGEMEK: İğrenmek

ÇEDİRGETMEK: İğrendirmek

ÇEĞEK: Pıhtı

ÇEĞEKMEK: Pıhtılaşmak

ÇEĞEN: Kısrak sütü

ÇEĞENEK: Embriyo

ÇEĞENDER: Yaban pancarı [170]

ÇEĞENMEK: Embriyo oluşturmak

ÇEĞER: 1. İshal 2. Diyare

ÇEĞERMEK: İshal / diyare olmak

ÇEĞET: Çuvaş peyniri [171]

ÇEĞİRTKE: Kara çekirge

ÇEĞMEK: 1. Bükmek 2. Eğmek

ÇEĞMEL: Yay biçimli

ÇEK: 1. Sınır 2. Hudut 3. Kenar

ÇEKÇEKEY: Keten kuşu

ÇEKÇİ: Gümrük memuru

ÇEKEBİR: Aralık ayı

ÇEKEÇ: Vidanjör

ÇEKEL: 1. Pınar 2. Spatula

ÇEKELEK: Terlik

ÇEKELEZ: Sincap

ÇEKELTEY: Pınarı çok olan bölge

ÇEKEM: Su kanalı bekçisi

ÇEKEN: 1. Ekşi süt içeceği 2. Koçan

ÇEKENE: Perakende

ÇEKENEK: 1. Sigara ağızlığı 2. Tırmık

ÇEKER: 1. Traktör 2. Sigara

ÇEKERE: 1. Sınır 2. Hudut

ÇEKEREK: Oyuncak bebek

ÇEKERLEMEK: Sınırlamak [172]

ÇEKERMEN: Sigara tiryakisi

ÇEKERTEY: Karantina

ÇEKİMSER: Kararsız

ÇEKİ: Ağırlık ölçüsü (250 kg)

ÇEKİLDEK: Süsen (iris) çiçeği

ÇEKİLGEN: 1. Resesif 2. Telgraf

ÇEKİN: Ağırlık ölçüsü (gram)

ÇEKİNÇ: Cazibe

ÇEKİNDİ: Münzevi

ÇEKİNGE: 1. Tereddüt 2. İhtiyat

ÇEKİR: 1. Ela (karışık renkli) 2. Vinç

ÇEKİŞKE: Niza

ÇEKİT: Nokta

ÇEKİTLEMEK: Noktalamak

ÇEKLEMEK: Sınırlamak

ÇEKLENDİRMEK: Sınırlandırmak

ÇEKLENGEN: 1. Sınırlı 2. Münhasır

ÇEKLENMEK: Sınırlanmak

ÇEKLEŞ: Kura

ÇEKLEŞME: Kura çekme

ÇEKLEŞMEK: Kura çekmek

ÇEKLEV: Limit

ÇEKLEVÜK: Fındık

ÇEKME: Çizme

ÇEKMEN: Yağmurluk

ÇEKMERGEN: Nişancı

ÇEKNE: Römork

ÇEKRE: Karantina

ÇEKREK: Külot

ÇEKRELEMEK: Karantinaya almak

ÇEKREMEK: Karantinaya almak

ÇEKRETEY: Karantina bölgesi

ÇEKSİZ: Mastar (gramer)

ÇEKSİZLİK: Mastar hali (gramer)

ÇEKTELGEN: Kısıtlı

ÇEKTELMEK: Kısıtlanmak

ÇEKTEMEK: Kısıtlamak

ÇEKTİRİ: Büyük kayık

ÇEKÜL: Eğimölçer (Farsça “Şakül”)

ÇEL: 1. Kör 2. Romatizmalı

ÇELEBİ: Centilmen [173]

ÇELDEK: Romatizma

ÇELDENMEK: Kemirilmek

ÇELDEMEK: Kemirmek

ÇELEĞEŞ: Gökkuşağı

ÇELEK: 1. Kova 2. Bülbül

ÇELEM: 1. Huni (alet) 2. Pipo

ÇELEMEK: Boşaltmak (sıvı)

ÇELEN: 1. Fettan 2. Dam saçağı

ÇELER: Terslik

ÇELERMEK: Terslenmek

ÇELEŞ: Yamuk

ÇELEŞMEK: Yamulmak

ÇELGE: 1. Yaban atı 2. Çorap

ÇELGİ: 1. Tırpan 2. İşaret kazığı

ÇELGİLEMEK: Tırpan kullanmak

ÇELGİR: Bandana (alın bağı)

ÇELİN: Çinli

- Çelince: Çince

- Çelinye: Çin ülkesi

Page 60: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

59

ÇELİNMEK: Rica etmek

ÇELİŞ: Güreş

ÇELİŞÇİ: Güreşçi

ÇELİŞMEK: Güreşmek

ÇELİŞMEN: Pehlivan (güreşçi)

ÇELKEŞ: Karmaşık

ÇELKEŞMEK: Karmaşıklaşmak

ÇELPEK: Yelpaze

ÇELPEMEK: Yelpazelemek

ÇELPENMEK: Yelpazelenmek

ÇELTEK: 1. Yarı kör 2. Yamak

ÇEMEDEN: 1. Takribi 2. Vasati

ÇEMER: Usta

ÇEMERMEK: Ustalaşmak

ÇEMEŞ: Arı kuşu

ÇEMKİRMEK: Terslenmek

ÇEMREK: Kısa (etek, pantol)

ÇEMREMEK: Paçalarını sıvamak

ÇEMRELMEK: Paçaları sıvanmak

ÇEMREN: Mini etek

ÇEMRENMEK: Eteği çekmek

ÇEMREŞMEK: Eteğini toplamak

ÇEMRETMEK: Kolunu sıvamak

ÇENEÇ: Akrep kuyruğu

ÇENEÇKE: Böcek iğnesi

ÇENEK: Şarj

ÇENEKLEMEK: Şarj etmek

ÇENEME: Hava tahmini

ÇENEMEK: Hava tahmini yapmak

ÇENER: Fiş (elektrik)

ÇENERMEK: Üst üste kapanmak

ÇENEŞ: Hava tahmini

ÇENEŞME: Meteoroloji

ÇENEŞMEK: Hava durumu ölçmek

ÇENGİN: Dikkat çekiçi

ÇENGŞİ: Mucize

ÇENKİR: Turkuvaz (renk)

ÇENMEK: Dikkat çekmek

ÇENTİLMEK: Hacamat edilmek

ÇENTİRMEK: Hacamat yapmak

ÇENTME: Virgül

ÇENTMEK: Çentik atmak

ÇEP: Sol taraf

ÇEPEN: Cübbe

ÇER: 1. Konum 2. Vakit 3. Maraz

ÇERÇİ: Köyleri dolaşan satıcı

ÇERDEK: Maske

ÇERDEMEK: Maskelemek

ÇERDELMEK: Maskelenmek

ÇERDENMEK: Maske takmak

ÇERDEY: Maske

ÇEREK: Çay (akarsu)

ÇEREKE: Genç kız

ÇEREKLEMEK: Dere oluşmak

ÇEREKLENMEK: Dere oluşmak

ÇERENMEK: Nişanlanmak (söz)

ÇEREPNE: Ekmek pişirme çömleği

ÇEREŞ: Nişan (söz)

ÇEREŞMEK: Nişanlanmak (söz)

ÇERET: Kireç

ÇERETLEMEK: Kireçlemek

ÇERGE: 1. Çadır 2. Kazık

ÇERGELEMEK: Kazık çakmak

ÇERGEMEK: Çadır kurmak

ÇERGEŞMEK: Kamp kurmak

ÇERGİ: Tezgah

ÇERGİCİ: Tezgah satıcısı

ÇERİ: Asker

ÇERİÇİ: 1. Askeri 2. Militarist

ÇERİGTEY: Askeriye

ÇERİK: Ağırlık ölçüsü (5 kg)

ÇERİLEMEK: Asker gibi yürümek

ÇERİLENMEK: Askerce davranmak

ÇERİMEN: Lejyoner (paralı asker)

ÇERKEV: Şapel (Rusça)

ÇERKEY: Terlik

ÇERLENMEK: Konumlanmak [174]

ÇERLEŞMEK: Konuşlanmak

ÇERLETMEK: Konumlandırmak

ÇERLİK: Ordugah

ÇERMEK: Biriktirmek

ÇERMENMEK: Birikmek

ÇERMİK: Kaplıca (termal su) [175]

ÇERPİNMEK: Su sıçramak

ÇERPİNTİ: Sıçrayan su damlacağı

ÇERPMEK: Su çarpmak

ÇERSEMEK: Bir yeri özlemek

ÇERT: Yemin

ÇERTEN: Alabalık

ÇERTENMEK: Yemin etmek [176]

ÇERTEŞMEK: Yeminleşmek

ÇERTİK: Mızrap vuruşu

ÇERTİLMEK: Mızrapla çalınmak

ÇERTKİÇ: 1. Mızrap 2. Tezene

ÇERTMEK: Mızrapla çalmak

ÇEŞİN: Anadan üryan

ÇEŞİNİV: Striptiz

ÇEŞİNİVCİ: Striptizci

ÇEŞİNMEK: Soyunmak

Page 61: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

60

ÇEŞİRMEK: Kabuk soymak

ÇEŞİT: Soyulmuş

ÇEŞİTMEK: Soyundurmak

ÇEŞMEK: Soymak

ÇETELDİK: Ecnebi

ÇETELEK: Güç okunan yazı

ÇETELMEK: Yabancılaşmak

ÇETEN: 1. Küfe 2. Saman çiti

ÇETENEK: Sepet

ÇETİR: 1. Tente 2. Çadır [177]

ÇETİŞTE: Salamura zeytin

ÇETKEN: Dizgin

ÇETKİ: 1. File 2. Ağkepçe

ÇETLEK: Mastik ağacı meyvesi

ÇETLEVÜK: Kuruyemiş

ÇETME: Kafes

ÇETMEK: Ağ / kafes örmek

ÇEVEK: 1. Mezar 2. Kabir

ÇEVEN: Muhit

ÇEVENDİZ: Süvari (askeri)

ÇEVGEN: Polo oyunu [178]

ÇEVİNÇ: Dinamizm

ÇEVİNDİK: Kinetik

ÇEVİNGEN: Süratli

ÇEVİNMEK: Süratlenmek

ÇEVİRGE: Dial (arama)

ÇEVİRGEÇ: Turnike

ÇEVİRGEL: Tespih duası

ÇEVİRGELE: Tespih

ÇEVİRGEMEK: Başa döndürmek

ÇEVİRGENMEK: Başa dönmek

ÇEVİRMEN: Tercüman

ÇEVİŞ: Düzenbazlık

ÇEVİŞMEK: Düzenbazlık etmek

ÇEVKEĞEN: Spekülatif

ÇEVKEMEK: Spekülasyon yapmak

ÇEVKEMEN: Spekülasyoncu

ÇEVKER: Spekülasyoncu

ÇEVKEV: Spekülasyon

ÇEVMEK: Sürat yapmak

ÇEVREN: 1. Banliyö 2. Varoş

ÇEVRENTİ: Çerçeve

ÇEVRİLGE: Tahvil

ÇEVRİLGEMEK: Tahvil etmek

ÇEVRİLGEN: Konvertible

ÇEVRİLGENMEK: Tahvil olmak

ÇEVŞEK: Sulu toprak

ÇEVŞEMEK: Ağlamak

ÇEVŞEN: Sulugöz (çok ağlayan)

ÇEYEN: Akrep burcu (astroloji)

ÇEYİN: 1. Kadar 2. Değin

ÇEYİR: 1. Katran 2. Zift

ÇEYKEL: 1. Yalpalayan 2. Spatula

ÇEYKELMEK: Yalpalamak

ÇEYKEM: Krater

ÇEYKEMEK: Fokurdamak

ÇEYME: Sütlaç

ÇEYMEK: Kaynamak

ÇEYNE: Şakayık çiçeği

ÇEYNEK: Pençe

ÇEYNEMEK: Jimnastik yapmak

ÇEYNEMEN: Jimnastikçi

ÇEYNİK: Jimnastik

ÇEYNİKÇİ: Jimnastikçi

ÇEYNİKMEN: Jimnastikçi

ÇEYZE: Patlıcan (Çince)

ÇEZ: Bakır

ÇIBIR: Mart ayı

ÇIDAL: Metanet (psikolojik)

ÇIDALTAY: Metanetli (psikolojik)

ÇIDAM: Sabır

ÇIDAMAK: Sabretmek

ÇIDAMAN: Sabırlı

ÇIDANÇ: Sabır

ÇIDANMAK: Sabırlı davranmak

ÇIĞA: Çarşaf (örtü)

ÇIĞAL: Geniş omuzlu

ÇIĞANAK: 1. Pınar 2. Menba

ÇIĞARAK: Baca

ÇIĞARMA: İstisna

ÇIĞARMAK: İstisna etmek

ÇIĞDAÇ: 1. Sarfiyat 2. Harcama

ÇIĞI: 1. Koruyucu ruh 2. Totem

ÇIĞILDAM: Lale

ÇIĞIM: Masraf

ÇIĞIN: 1. Zarar 2. Ziyan 3. Omuz

ÇIĞINÇAK: Apolet

ÇIĞINDIRIK: Omuz taşıyacağı

ÇIĞIR: Patika

ÇIĞIRDIK: Kara gürgen ağacı

ÇIĞIRGAN: Çok bağıran

ÇIĞIRIK: Makara

ÇIĞIRMAK: İlan etmek (sesle)

ÇIĞIRTKAN: Tellal

ÇIĞIRTMAÇ: Tellal

ÇIĞIRTMAK: İlan ettirmek (sesle)

ÇIĞIŞ: 1. Menşe 2. Orijin 3. Tebliğ

ÇIĞIT: 1. Masraf 2. Tuzsuz peynir

ÇIĞLA: 1. Saf 2. Halis

Page 62: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

61

ÇIĞLAMA: Çiğ sütten peynir

ÇIĞLAMAK: Çiğ peynir yapmak

ÇIĞLAN: 1. Saflık 2. Halislik

ÇIĞMA: Divan (koltuk)

ÇIĞNIK: Ocak arkası

ÇIĞRAY: Şakrak kuşu

ÇIĞRI: 1. Çark 2. Felek (gök çarkı)

ÇIĞRIKMAK: Çark dönmek

ÇIĞRITMAK: Çark döndürmek

ÇIĞSAK: Çığlık bölge

ÇIĞŞAK: 1. Rutubet 2. Nem

ÇIĞŞAMAK: Rutubetlenmek

ÇIKAK: 1. Menşe 2. Orijin

ÇIKAN: Kuzen

ÇIKANAK: Bibliyografya

ÇIKARGA: 1. Tahmin 2. Asansör

ÇIKARGAN: Tahmin eden

ÇIKARGAMAK: Tahmin etmek

ÇIKARTMAÇ: İskele

ÇIKAY: Fakir

ÇIKIM: Uzunluk ölçüsü (2 metre)

ÇIKIRT: Çıt çıt düğme

ÇIKLA: Filiz

ÇIKLAMAK: Filizlenmek

ÇIKMA: Balkon

ÇIKMAG: Kaynak (su) [Çıkmak]

ÇIKMAK: Kaynaklanmak (su)

ÇIKNA: İstifa

ÇIKNAMAK: İstifa etmek

ÇIKNARMAK: İstifa etmek

ÇIKNATMAK: İstifa ettirmek

ÇIKRAMAK: Makara sarılmak

ÇIKRATMAK: Makara sarmak

ÇILAGAY: Soyunuk

ÇILAMAK: 1. Soymak 2. Terlemek

ÇILANDAK: Ekin / tarla yılanı [179]

ÇILANGAŞ: Çıplak

ÇILANMAK: Soyunmak [180]

ÇILARIK: Makara

ÇILAŞ: Terli

ÇILAŞMAK: Terlemek

ÇILATMAK: Soyundurmak

ÇILAZAK: Yalınayak

ÇILAZMAK: Çıplaklaşmak

ÇILBIRAŞ: Yoğurtlu yumurta aşı

ÇILÇAĞAN: 1. Sürüngen 2. Dinozor

ÇILDAĞAN: Dağlama demiri

ÇILDAK: Ateşle dağlama

ÇILDAMAK: Ateşle dağlamak [181]

ÇILDIK: Yıldönümü

ÇILGA: 1. Test 2. Kayış tokası

ÇILGAN: 1. Taç 2. Gelin tacı

ÇILGAMA: İmtihan

ÇILGAMAK: Test etmek

ÇILGANMAK: Test olmak

ÇILGAR: İki çift

ÇILGAYAK: Uzun imtihan [182]

ÇILGI: Zihin

ÇILGISIZ: Zihinsiz

ÇILIK: Mutedil

ÇILIMGA: Mektup

ÇILIMGAR: Mektupçu

ÇILINMAK: İtidalli olmak

ÇILITMAK: İtidali sağlamak

ÇILIŞMAK: Mutedilleşmek

ÇILPALAMAK: Çalkalamak

ÇILPALANMAK: Çalkalanmak

ÇILPAMAK: Yayıkta çalkalamak

ÇILPANAK: Çalkalama kabı

ÇILPANMAK: Yayıkta çalkalanmak

ÇILPI: Fasülye sırığı

ÇILTAĞAN: Kaprisli

ÇILTAK: Kapris

ÇILTAKÇI: Kapris yapan

ÇILTAMAK: Kapris yapmak

ÇILTAV: Kapris

ÇIMAG: Yara [Çımak]

ÇIMAK: Yaralanmak

ÇIN: Hakikat (Çince)

ÇINA: 1. Dirsek 2. Porselen

ÇINAK: 1. Sevap 2. Sadakat

ÇINAKAY: Serçe parmağı

ÇINAMAK: Atlamak

ÇINAŞMAK: Atlama yarışı yapmak

ÇINATAY: Serçe parmağı

ÇINAYAK: Porselen

ÇINDAN: Sandal ağacı (Sanskritçe)

ÇINDAY: Çorap

ÇINGARMAK: Tetkik etmek

ÇINGARTMAK: Tetkik ettirmek

ÇINGAY: Emin (güvenilir)

ÇINGIL: Su karanfili

ÇINGIR: Kopuza benzer bir saz

ÇINIK: Hakiki

ÇINIKMAK: Tahakkuk etmek

ÇINKI: 1. Zerre 2. Atom

ÇINMAK: Hakikati bulmak

ÇINSAMAK: Hakikati söylemek

ÇINSATMAK: Hakikati söyletmek

Page 63: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

62

ÇINTAY: Asil

ÇIPLAMAK: Soymak (kabuk)

ÇIPLATMAK: Soymak (giysi)

ÇIRAY: 1. Sima 2. Çehre

ÇIRAYLIK: Güzel yüzlü

ÇIRGAMAK: Festival yapmak

ÇIRGAL: 1. Festival 2. Karnaval

ÇIRGALAMAK: Festival yapmak

ÇIRGALMAK: Eğlenmek

ÇIRGANMAK: Haz duymak

ÇIRGANIŞ: Haz

ÇIRGATMAK: Eğlendirmek

ÇIRLAK: Ağustos böceği

ÇIRMALGAN: Dolanan

ÇIRMALMAK: Dolanmak

ÇIRMAŞIK: Sarmaşık

ÇIRMAŞMAK: Dolaşmak

ÇIRMATMAK: Dolamak

ÇIRMAVUK: Sarılıcı (bitki)

ÇIRPAÇ: Mikser

ÇIRPMAÇ: Soğanlı yumurta aşı

ÇIRTMA: Düdük

ÇIRTMAK: Düdük çalmak

ÇIRTMAN: Ağaç dalından kamçı

ÇIŞ: Kesif

ÇIŞLIK: Kesafet

ÇITANAK: Küçük çıta

ÇITLAK: Tuzlanmış yeşil zeytin

ÇITLAMA: Hamsi kızartması

ÇITMA: Pencere kafesi

ÇITMAK: Kafes örmek

ÇIVANAK: 1. Füze 2. Roket

ÇIVGA: Ökse çubuğu

ÇIVGACI: Değnekçi

ÇIVGAR: Yedek hayvan (araba)

ÇIVGIN: Mermi

ÇIVMAK: 1. Sekmek 2. Fırlamak

ÇIYKAMAK: Çıban çıkmak

ÇIYKAN: Akne

ÇIYRAK: Ala sığırcık kuşu

ÇIYRAMAK: Cıvıldamak

ÇIZGA: Mimari plan

ÇIZGIÇ: Cetvel

ÇIZIK: 1. Doğru (geometri) 2. Şerit

ÇIZIKÇA: 1. Hat 2. Doğru parçası

ÇIZIKMAK: Hat oluşmak

ÇIZMAK: Geometrik şekil çizmek

ÇİBEĞEN: Sperm

ÇİBEK: 1. Nakış 2. Atmaca (kuş)

ÇİBEMEK: İçine işlemek

ÇİBER: Peri

ÇİBERKEY: Peri gibi güzel

ÇİBİN: Sivrisinek

ÇİBİRGEN: Bataklık soğanı

ÇİDER: 1. Köstek 2. Zincir

ÇİGEN: Gayretli

ÇİGENDİK: Gayret

ÇİGER: Azim (sebat)

ÇİGİN: 1. Prens 2. Şehzade

ÇİGİNEY: Prenses

ÇİĞELEK: Yumak

ÇİĞELEMEK: Yumaklaştırmak

ÇİĞELENMEK: Yumaklanmak

ÇİĞENEK: Midye

ÇİĞENMEK: Doku oluşmak

ÇİĞİL: Düğüm

ÇİĞİLMEK: Düğümlenmek

ÇİĞİN: Kist

ÇİĞİNİK: Nodül

ÇİĞİNMEK: Kistleşmek [183]

ÇİĞİRDEK: Çekirdek (kabuğun içi)

ÇİĞİŞ: Kalamar

ÇİĞİT: Çekirdek (yenebilir)

ÇİĞİTMEK: Düğümlenmek

ÇİĞİZ: İnci

ÇİĞİZMEK: İnci oluşmak

ÇİĞKİ: Ham (olgunlaşmamış)

ÇİĞLEME: Çiğ sütten alınan yağ

ÇİĞLEMEK: Çiğ besin kullanmak

ÇİĞNE: Mala

ÇİĞRE: Gına

ÇİĞREMEK: Gına gelmek

ÇİĞRETMEK: Gına getirmek

ÇİĞSİMEK: Tiksinmek

ÇİĞSİNMEK: Tiksinti duymak

ÇİĞSİMER: Tiksindirici

ÇİK: Mafsal (eklem)

ÇİKE: 1. Şakak 2. Alın

ÇİKETEY: Atkuyruğu bitkisi

ÇİKLENMEK: Şüphelenmek

ÇİKSİNMEK: Nefret etmek

ÇİKSİTMEK: Nefret ettirmek

ÇİLEĞEN: Duş (armatür)

ÇİLEKEY: Salya

ÇİLEMEK: Yağmur çiselemek

ÇİLEN: 1. Leylek 2. Jale

ÇİLENMEK: Nemlenmek

ÇİLENTİ: Nem

ÇİLİM: Sigara

Page 64: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

63

ÇİLİMEK: Sigara / pipo içmek

ÇİLİNEK: 1. Pipo 2. Sigara ağızlığı

ÇİLİRGE: Nargile

ÇİLİTMEK: Sigara / pipo tüttürmek

ÇİLİŞMEK: Sigara içişmek

ÇİLTEK: Hürmet

ÇİLTEMEK: Hürmet etmek

ÇİLTENMEK: Hürmet görmek

ÇİLTER: 1. File 2. Izgara 3. Kafes

ÇİMDEMEK: Çimdik atmak

ÇİMEK: Havuz

ÇİMELTEK: Serçe parmak

ÇİMKİMEK: Çimdiklemek

ÇİNE: 1. Kuvvet 2. Bozkır kurdu

ÇİNEMEK: Kuvvet uygulamak

ÇİNGEÇEY: Elti

ÇİNİT: Perçin

ÇİNİTMEK: Perçinlemek

ÇİRÇE: Fincan

ÇİRENGEÇ: Cüretkar

ÇİRENGEN: Müteşebbis

ÇİRENMEK: Teşebbüs etmek

ÇİRİK: Ağustos ayı

ÇİRİMEK: Kötü kokmak

ÇİRİTMEK: Kötü kokutmak

ÇİRKEMEK: Göze kötü görünmek

ÇİRKENÇ: Çirkin

ÇİRKENMEK: Çirkin görünmek

ÇİRKEY: Sirke sineği

ÇİRTİK: Fiske

ÇİRTİLMEK: Fiske vurulmak

ÇİRTİNMEK: Kesikler atmak

ÇİRTMEK: Fiske vurmak

ÇİSEMEK: İnce yağmur yağmak

ÇİSENGİ: İnce yağmur

ÇİSENMEK: İnce yağmur yağmak

ÇİŞEMEK: Çiş yapmak

ÇİŞETMEK: Çiş yaptırmak (çocuğa)

ÇİTE: Çöp şiş

ÇİTEN: Kafes

ÇİTENEK: Kafes örgüsü

ÇİTER: Tel örgü

ÇİTİK: Çitle çevrilmiş alan

ÇİTİL: Fide

ÇİTİR: Kendi büyüyen fidan

ÇİTİRİK: Mürekkep balığı

ÇİTLEĞEN: Kuru yemiş

ÇİTMEK: Çit / kafes örmek

ÇİVGİN: Mermi

ÇİVMEK: Uçmak (ok, mermi)

ÇİY: Jale

ÇİYDE: Hünnap

ÇİYE: 1. Düğüm 2. Vişne

ÇİYELENGEN: Kördüğüm olmuş

ÇİYELENMEK: Düğüm olmak

ÇİYELETMEK: Düğümlemek

ÇİYİK: Nemli

ÇİYİKMEK: Nemlenmek

ÇİYİKTİRMEK: Nemlendirmek

ÇİYİRGENÇ: İğrenç

ÇİYİRKGENMEK: İğrenmek

ÇİZE: Uzunluk birimi (30 cm)

ÇİZELGE: Tablo

ÇİZENEK: 1. Diyagram 2. Şema

ÇİZENDİZ: Mimar

ÇİZEREK: Kroki

ÇİZERGE: Şema

ÇİZGEN: 1. Saban izi 2. Teker izi

ÇİZGİNMEK: Etrafı kapanmak

ÇİZGİTMEK: Etrafını kapatmak

ÇİZİN: Kroki

ÇİZİNÇ: Plan (mimari)

ÇİZİNDEV: Mimari

ÇİZİT: Dizayn

ÇİZİTLEMEK: Dizayn etmek

ÇİZMEN: Desinatör

ÇOBAR: Değnekli

ÇOĞ: Kor

ÇOĞA: Vahşi hayvan

ÇOĞALAŞMAK: Toplanmak

ÇOĞAÇ: Vahşi hayvan yavrusu

ÇOĞAK: Korlaşmış

ÇOĞAN: Kerkenez kuşu

ÇOĞANMAK: Toplanmak

ÇOĞANTI: Basit çoğunluk

ÇOĞAM: İçtima

ÇOĞAMSAL: İçtimai

ÇOĞANMAK: Ateşi görüp gelmek

ÇOĞARMAK: Toplamak (ateşbaşı)

ÇOĞARTMA: Ateşle verilen işaret

ÇOĞARTMAK: Ateş yakmak

ÇOĞAŞ: Ateşbaşı toplantısı

ÇOĞAŞMAK: Toplaşmak (ateşbaşı)

ÇOĞAY: Kesif

ÇOĞAYLIK: Kesafet

ÇOĞÇA: 1. Yığın 2. Küme

ÇOĞÇALAMAK: Kümelemek

ÇOĞÇALANMAK: Kümelenmek

ÇOĞÇALAŞMAK: Kümeleşmek

Page 65: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

64

ÇOĞLAMAK: Közlemek

ÇOĞLANMAK: Közlenmek

ÇOĞLAŞ: Meclis

ÇOĞLAŞI: Celse

ÇOĞLAŞMAK: Biraraya gelmek

ÇOĞLUK: 1. Köz mangalı 2. Nurlu

ÇOĞMAK: 1. Yanmak 2. Birikmek

ÇOĞRAK: Ziyade (çok bulunan)

ÇOĞRAMAK: Kaynaklanmak

ÇOĞRAŞMAK: Kaynaşmak (metal)

ÇOĞRATMAK: Kaynak yapmak

ÇOĞRULMAK: Toplanmak

ÇOĞŞURMAK: Yığılmak

ÇOĞTAĞAN: Müşterek

ÇOĞUK: 1. Panel 2. Konferans

ÇOĞUKTAMAK: Panel yapmak

ÇOĞUKTAŞ: Panel katılımcısı

ÇOĞUKTAŞMAK: Tartışmak

ÇOĞULAŞ: 1. Toplantı 2. Meclis

ÇOĞULDAŞ: Demokrat

ÇOĞULDAŞIM: Demokrasi

ÇOĞULDAŞMAK: Kararlaştırmak

ÇOĞULGA: Yeter sayı

ÇOĞULGAMAK: Yeter sayı bulmak

ÇOĞULGAN: Yeter sayıda

ÇOĞULMAK: Bir araya gelmek

ÇOĞULTU: Kalabalık

ÇOĞULUŞ: Meclis

ÇOĞUNMAK: Bir araya gelmek

ÇOĞUNSAMAK: Çok bulmak

ÇOĞUNSANMAK: Çok bulunmak

ÇOĞUNTU: Celse

ÇOĞUR: 1. Kiler 2. Diken 3. Düdük

ÇOĞURCUK: Çekirge kuşu

ÇOĞURMAK: Saklanmak

ÇOĞURTKA: Peygamberdevesi

ÇOĞUŞMA: Ortak karar

ÇOĞUŞMAK: Birlikte karar almak

ÇOĞUŞTURMAK: Toplamak

ÇOĞUŞUM: Oybirliği

ÇOKA: 1. Ceket 2. Tay yığını

ÇOKAK: Asma kütüğü

ÇOKALAK: Mısır sapı

ÇOKALAŞMAK: Birikmek

ÇOKAM: Cemiyet

ÇOKAMAÇ: Nişan toplantısı

ÇOKAMAK: Nişanlanmak [184]

ÇOKAN: 1. Nişanlı 2. Gürz

ÇOKANMAK: Nişanlanmak

ÇOKAR: Çobanpüskülü bitkisi

ÇOKARMAK: Merasim yapmak

ÇOKARTMAK: İnsan toplamak

ÇOKAŞMAK: Toplanmak

ÇOKAŞTIRMAK: Yan yana getirmek

ÇOKATMAK: Nişanlamak

ÇOKAY: 1. At kakülü 2. Kubbe

ÇOKMAK: Bir araya gelmek

ÇOKMAR: Gürz

ÇOKNA: Birlikte oturan

ÇOKNAŞMAK: Birlikte oturmak

ÇOKRAK: Kaynak

ÇOKRAMAK: Kaynamak

ÇOKRANMAK: Galeyana gelmek

ÇOKRAŞKAN: Kaynayıcı

ÇOKRAŞMAK: Kaynaşmak

ÇOKRATMA: Pişmiş tahıl

ÇOKRATMAK: Kaynatmak

ÇOKRU: 1. Maksimum 2. Azami

ÇOKRUK: Midye kabuğu

ÇOKSUN: Çok defa

ÇOKSUNMAK: Çok bulmak

ÇOKTAMAK: Akıntıya dik yüzmek

ÇOKU: Kafatası

ÇOKUK: Istavroz çıkaran kişi [185]

ÇOKUM: Ağaç dalından tac

ÇOKUMAK: Istavroz çıkarmak

ÇOKUN: Istavroz

ÇOKUNGA: Kilise

ÇOKUNGAR: Rahip

ÇOKUNMAK: Istavroz çıkarmak

ÇOKUNDUR: Takdis

ÇOKUNDURMA: Takdis etme

ÇOKUNDURMAK: Takdis etmek

ÇOKUNTU: Ayin

ÇOKUR: Alaca (karışık renkli)

ÇOKURAK: Deniz kabuğu

ÇOKURDAMAK: Kaynamak

ÇOKUŞ: Kalabalık

ÇOKUŞMAK: Kalabalıklaşmak

ÇOL: 1. Sakatlık 2. Usül (metod)

ÇOLA: Tenha

ÇOLAK: Sakat (organı eksik)

ÇOLAKA: Ebegümeci (bitki)

ÇOLAMAK: Sakatlanmak

ÇOLAN: Paça (sığır bacağı)

ÇOLANAŞ: Paça çorbası

ÇOLANKUL: Sol cenah (ordu)

ÇOLANMAK: Sakatlanmak

ÇOLAPA: 1. Beceriksiz 2. Sersem

Page 66: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

65

ÇOLAŞIK: 1. Kolu eğri 2. Karmaşık

ÇOLAŞMAK: Eli ayağına dolaşmak

ÇOLATMAK: Sakatlamak

ÇOLBAĞA: Kara kurbağası

ÇOLBAZ: Dikkatsiz

ÇOLÇAR: Eğri bacaklı

ÇOLDU: 1. Bahşiş 2. Mükafat

ÇOLDURUM: Ampute

ÇOLGA: Bandaj (sargı bezi)

ÇOLGALAY: Serçe parmak

ÇOLGAMAK: Sarmak [186]

ÇOLGANMAK: Bandajlanmak

ÇOLGAV: 1. Muhasar 2. Abluka

ÇOLGU: Balık ağı

ÇOLGUN: Rüzgarlı yağmur

ÇOLKAMAK: Şafak sökmek

ÇOLKAN: Şafak

ÇOLKANMAK: Şafak sökmek

ÇOLKUŞ: Arsız

ÇOLKUŞMAK: Arsızlık etmek

ÇOLMA: Ampute organ

ÇOLMAK: Ampute olmak

ÇOLPAK: Beceriksiz

ÇOLPAMAK: Seyahat etmek

ÇOLPAN: Venüs gezegeni [187]

ÇOLPANAK: Gayrı meşru

ÇOLPAR: Seyyah

ÇOLPU: Kepçe

ÇOLTAK: Ucu körelmiş

ÇOLTUK: 1. Küt 2. Ampute

ÇOLUK: Sakat

ÇOLUM: Baldır

ÇOLUN: Ağ kepçe

ÇOLUNMAK: Tek elini kullanmak

ÇOLUŞMAK: Topallamak

ÇOLUTMAK: Kol bükmek (başkası)

ÇOM: Nazarlık (nazar boncuğu)

ÇOMA: Yetim (babasız)

ÇOMAÇ: Altı katlanmış dürüm

ÇOMAG: Değnek [Çomak]

ÇOMAK: Değnekle vurmak

ÇOMALAMAK: Ucunu kapatmak

ÇOMAN: Tembel

ÇOMANMAK: Tembellik etmek

ÇOMAR: Av köpeği

ÇOMARAK: Çoban yamağı

ÇOMARMAK: Tortop olmak

ÇOMARTMAK: Tortop etmek

ÇOMAŞ: Kıymalı yufka dürümü

ÇOMAŞMAK: Toplaşmak

ÇOMATA: Şenlik (“Şamata”)

ÇOMBAĞ: Davul tokmağı

ÇOMMAK: Suya batmak [188]

ÇOMRA: Bodur ağaç

ÇOMRUK: Ucu budanmış ağaç

ÇOMU: 1. Kadeh 2. Kepçe

ÇOMUK: Abdestli kişi [189]

ÇOMUKMAK: Abdest almak

ÇOMUL: Kısa kulaklı

ÇOMULMAK: Kulağı inmek (hayvan)

ÇOMULTMAK: Kulağını indirmek

ÇOMUNMAK: Suya dalmak

ÇOMUR: Şalgam

ÇOMURDUK: 1. Gonca 2. Kepçe

ÇOMURMAK: Kepçe ile almak

ÇOMURMUŞ: Kepçe

ÇOMURTKA: Kuyruksokumu

ÇOMURTMAK: Kepçe daldırmak

ÇOMUTMAK: Suya daldırmak

ÇOMUYAK: Odun kutusu (ocak)

ÇON: 1. Kesik dal (ağaçta) 2. Halk

ÇONA: Eli tutmayan

ÇONATA: Kötürüm

ÇONAY: Çoban yamağı

ÇONDUK: Telleri dökük süpürge

ÇONDUL: Kolu / bacağı kısa

ÇONDUR: Ebter (soyu kesik)

ÇONGA: Künt (kesik)

ÇONGALAK: Kısa kütük

ÇONGALMAK: Küntleşmek

ÇONGALTMAK: Küntleştirmek

ÇONGAR: 1. Şamata 2. Şaşaa

ÇONGAZ: Budaklı odun

ÇONGU: Dar geçit

ÇONGUL: Aksak (topal)

ÇONKUR: Derin

ÇONMAK: Sakatlanmak

ÇONT: Felç

ÇONTAR: 1. Ampute kişi 2. Hurda

ÇONTMAK: Ampute etmek

ÇONTUK: Ampute organ

ÇONTUR: Bacakları eğri kişi

ÇONUR: Zehirli diken

ÇONUŞMAK: Cemaat olmak

ÇOPAR: Yaramaz

ÇOPMAK: Sarhoş gibi yürümek

ÇOPUR: Çiçek hastalığı

ÇOR: Cin [190]

ÇORA: 1. Cin çarpması 2. Tuz

Page 67: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

66

ÇORABAŞ: İfrit

ÇORAĞLAN: Tuzlu toprak

ÇORAL: Yabani zeytin

ÇORALAMAK: Sökmek

ÇORALANMAK: Sökülmek

ÇORAMAK: Cin çarpmak [191]

ÇORAMAN: Cin çıkaran, ekzorsist

ÇORAMIK: Göz iltihabı

ÇORAN: Cin tutmuş

ÇORANMAK: Cine tutulmak

ÇORAZ: Harç (sıva)

ÇORBUĞUR: İri dudaklı

ÇORGA: Örtü

ÇORGAN: Battaniye [192]

ÇORGU: Musluk

ÇORGULAMAK: Musluk açmak

ÇORGULANMAK: Sürünmek

ÇORHALA: Pazı (bitki)

ÇORK: Kuluçka

ÇORKUZ: Bıçak

ÇORLAK: Çorak toprak

ÇORLAMA: Tüy yakma

ÇORLAMAK: Tüy yakmak

ÇORLAN: Kirli su birikintisi

ÇORLAN !: Cin çarpsın! (Beddua)

ÇORLANMAK: Cin musallat olmak

ÇORLATMAK: Cin musallat etmek

ÇORMA: Lanet

ÇORMAK: Cin çarpmak

ÇORMUK: Ağaç kurdu

ÇORNALDI: Çorap

ÇORNALMAK: Çorap giymek

ÇORNAMAK: Sarılmak

ÇORNAŞMAK: Dolaşmak (ip, tel)

ÇORNATMAK: Dolaştırmak (ip, tel)

ÇORNAVUK: Zehirli sarmaşık

ÇORT: Şeytan

ÇORTAN: Turna balığı

ÇORTLAMAK: Şeytanlık etmek

ÇORTLANMAK: Nefret etmek

ÇORTLATMAK: Nefret ettirmek

ÇORTMA: 1. Spor 2. İdman

ÇORTMAK: Spor / idman yapmak

ÇORUK: 1. Spor 2. İdman 3. İnat

ÇORUŞMAK: Bozulmak, çürümek

ÇORUYMAK: Şahlanmak (at)

ÇORUZ: Hastalıklı

ÇOT: Sakat (eli veya ayağı kesik)

ÇOTAK: Kabza

ÇOTMAK: Ampute etmek

ÇOTUK: Ağacın topraktaki kütüğü

ÇOTULGAMA: Salyangoz

ÇOTULMAK: Ampute olmak

ÇOTUR: Ampute

ÇOTURUZ: Küt dal

ÇOY: Yalan

ÇOYGAN: Ladin ağacı

ÇOYLAK: Kurnazlık

ÇOYLAMAK: Kurnazlık yapmak

ÇOYLAN: Kurnaz

ÇOYLANMAK: Kurnazlık etmek

ÇOYMAK: Eritmek (maden)

ÇOYUN: 1. Eriyik metal 2. Tencere

ÇOYUNMAK: Erimek (maden)

ÇOZAK: Disiplin

ÇOZANMAK: Disiplinize olmak

ÇOZAMAK: Disiplinize etmek

ÇOZMAK: Baskın yapmak

ÇOZUNÇAK: 1. Havlu 2. Peşkir

ÇOZUNMAK: Baskına uğramak

ÇOZUŞ: Baskın

ÇÖÇEK: 1. Masal 2. Çocuk öyküsü

ÇÖÇÜGE: Çocuk piyesi

ÇÖÇÜGEÇİ: Çocuk piyesi oyuncusu

ÇÖĞÇE: Kepçe

ÇÖĞE: Ihlamur çayı

ÇÖĞEMEK: Çöktürmek

ÇÖĞELMEK: Çökmek

ÇÖĞEN: Çevgen oyunu

ÇÖĞMEK: Aniden fırlamak

ÇÖĞMEN: Dal çekme sırığı

ÇÖĞÜN: İbrik

ÇÖĞÜNÇEK: Tahterevalli

ÇÖĞÜNDÜRÜK: Tahterevalli

ÇÖĞÜNMEK: İnip kalkmak

ÇÖĞÜR: Telli çalgı (bağlama türü)

ÇÖĞÜRSÜN: Servi ağacı

ÇÖĞÜTMEK: Aşağı indirmek

ÇÖK: Kurban Bayramı

ÇÖKE: Diz çökme

ÇÖKEL: Tortu

ÇÖKERMEK: Depresyona girmek

ÇÖKEY: 1. Krema 2. Kaymak

ÇÖKLEMEK: Diz çökmek

ÇÖKLEŞMEK: Kurban kesmek

ÇÖKLETMEK: Diz çöktürmek

ÇÖKMEG: Çorba [Çökmek]

ÇÖKMEK: Aşağıya inmek

ÇÖKMEN: Kilim

Page 68: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

67

ÇÖKTE: Kulak arkası kemiği

ÇÖKÜGE: Depresyon

ÇÖKÜL: 1. Tortu 2. Tas kebabı

ÇÖKÜMSEMEK: Melankolikleşmek

ÇÖKÜMSER: Melankolik

ÇÖKÜNÇ: 1. Buhran 2. Kollaps

ÇÖKÜNMEK: Diz çökmek

ÇÖKÜR: Tarla artığı

ÇÖKÜREL: Depresyon

ÇÖKÜREMEK: Depresyona girmek

ÇÖKÜRMEK: Buhrana girmek

ÇÖKÜT: 1. Çökmüş yer 2. Çukur

ÇÖKÜTMEK: Diz çöktürmek [193]

ÇÖLEK: Sürgün (ceza)

ÇÖLEMEK: Sürgüne gitmek

ÇÖLETME: Sürgün (ceza)

ÇÖLETMEK: Sürgün etmek

ÇÖLEŞMEK: Topluca sürülmek

ÇÖLKEM: Eğreltiotu

ÇÖLME: Terkedilmiş diyar

ÇÖLÜRGE: Hayalet kasaba

ÇÖLÜRMEK: Terkedilmek

ÇÖLÜTMEK: Terketmek

ÇÖM: Tam

ÇÖMÇE: Kepçe

ÇÖME: 1. Tohum 2. Sperm

ÇÖMELİ: Dölleyici

ÇÖMEN: Koni biçimli kulübe

ÇÖMMEK: Çömelmek

ÇÖMREK: Vana

ÇÖMÜRGE: Harabe

ÇÖMÜRMEK: Harap olmak

ÇÖMÜRTMEK: Harap etmek

ÇÖNE: Peygamber [194]

ÇÖNEK: Kepçe

ÇÖNEMEK: Peygamberlik yapmak

ÇÖNEŞMEK: Asistanlık etmek

ÇÖNEZ: Asistan

ÇÖNKÜR: Pik / dökme metal

ÇÖNÜMEK: Dermansızlaşmak

ÇÖNÜK: Dermansız

ÇÖNÜKMEK: Dermansızlaşmak

ÇÖNÜKLEMEK: Dermansızlaşmak

ÇÖNÜKLETMEK: Bitap etmek

ÇÖNÜTMEK: Bitap etmek

ÇÖPÜK: Yiyecek artığı

ÇÖRÇEK: Afacan

ÇÖRDÜK: Yabani armut

ÇÖRGE: Merdiven parmaklığı

ÇÖRGEM: 1. Rulo 2. Kodeks

ÇÖRGEMEK: Rulo yapmak

ÇÖRGEMİŞ: Fasülye

ÇÖRGENMEK: Rulo olmak

ÇÖRGETMEK: Rulo yapmak

ÇÖRKÜ: 1. Abaküs 2. Mihsap

ÇÖRTEN: Çatı oluğu

ÇÖRTLEVÜK: Fındık

ÇÖRÜŞ: Sefer

ÇÖRÜŞMEK: Sefere çıkmak

ÇÖTKER: Şeytan

ÇÖTKERMEK: Şeytan kovmak [195]

ÇÖVEK: Telve (kahve çöküntüsü)

ÇÖVEMEK: Şişmek

ÇÖVENÇ: Helva

ÇÖVMEK: Kabarmak

ÇÖY: 1. Mıh 2. Çivi

ÇÖYLEMEK: Mıhlamak

ÇÖYNEMEK: Uyuşuklaşmak

ÇÖYNEŞMEK: Uyuşmak (el, ayak)

ÇÖYNETMEK: Uyuşukluk vermek

ÇÖZ: Bumbar / Mumbar

ÇÖZDE: Tahlil

ÇÖZDELEMEK: Tahlil etmek

ÇÖZDELENMEK: Tahlil edilmek

ÇÖZELTİ: Solüsyon

ÇÖZERGE: Analiz raporu

ÇÖZGE: Tahlil

ÇÖZLEMEK: Kokoreç kavurmak

ÇÖZLENMEK: Kokoreç yağı erimek

ÇÖZMEN: Ayakkabı bağı

ÇÖZÜNÇ: Halletme

ÇÖZÜNÇLEMEK: Halletmek

ÇÖZÜNÇLENMEK: Hallolmak

ÇUBA: Korse

ÇUBAĞAN: Kederli

ÇUBAKAN: Hünnap (bitki)

ÇUBAL: Keder

ÇUBALAN: Kederli

ÇUBALMAK: Kederlenmek

ÇUBAMAK: Keder vermek

ÇUBANÇ: 1. Keder 2. Teselsül

ÇUBANMAK: Teselsül etmek

ÇUBARMAK: Soyulmak

ÇUBARTMAK: Soygun yapmak

ÇUBAŞMAK: Silsile oluşturmak

ÇUBATMAK: Kederlendirmek

ÇUBAYAN: Kederli

ÇUÇKA: Domuz

ÇUGAL: Edebiyat

Page 69: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

68

ÇUGALÇI: Edebiyatçı

ÇUĞ: Yağmur duası

ÇUĞAK: Yağmur duası havası

ÇUĞAN: Sabun

ÇUĞAR: Ela (karışık renkli)

ÇUĞAY: Narin

ÇUĞLAMAK: Yağmur duası etmek

ÇUĞMAK: Dua için toplanmak

ÇUĞRULMAK: Dua için toplanmak

ÇUĞTAĞAN: Ortak yağmur duası

ÇUĞUK: Girift

ÇUĞUL: 1. Hakaret 2. Şakül

ÇUĞULDAMAK: Hakaret etmek

ÇUĞULDAŞMAK: Hakaret edişmek

ÇUĞUN: Pik / dökme demir

ÇUĞUNÇ: İdam (asarak)

ÇUĞUNDUR: Pancar

ÇUĞUNDURMAK: Asmak (idam)

ÇUĞUNMAK: Asılarak idam olmak

ÇUĞUR: Düdük

ÇUĞURÇU: Düdük çalgıcısı

ÇUĞURGA: 1. Kilit 2. Larva

ÇUĞURGAÇI: Çilingir

ÇUĞURGAN: Asma kilit

ÇUĞURMAK: Hayret etmek

ÇUĞUTUR: Kafkas dağ keçisi

ÇUĞUZ: Madeni para

ÇUĞUZLAMAK: Para bozmak

ÇUKAL: Zırh

ÇUKALAMAK: Çukur eşmek

ÇUKANAK: Burun (coğrafya)

ÇUKMAN: Palto

ÇULA: 1. Meşale 2. Fitil

ÇULAĞAN: Hararetli

ÇULAĞÇAMAK: Hararetlenmek

ÇULAMAK: Meşale yakmak

ÇULAN: 1. Avlu 2. Ahır

ÇULANMAK: Meşale yanmak

ÇULATMAK: Meşale yakmak

ÇULGAMAK: Sarmak

ÇULGANMAK: Sarınmak

ÇULGUŞ: Hırsız

ÇULMAK: Hırsızlık yapmak

ÇULMUZ: Şeytan

ÇULMAN: Hırsız

ÇULUK: 1. Heyecanlı 2. Telaşlı

ÇUM: Kızılcık (ağaç, meyve)

ÇUMA: Veba hastalığı

ÇUMMAK: Suya dalmak

ÇUMAŞ: Dağ sıçanı

ÇUMGUK: Leş kargası

ÇUNGU: Paten

ÇUNGUR: Penguen

ÇUNMA: Dağ keçisi

ÇUNMAK: Temizlenmek

ÇURA: Hayalet

ÇURAN: İçine hayalet girmiş

ÇURAMAK: Hızlanmak

ÇURANA: Armonika (çalgı)

ÇURANMAK: Müzik yapmak

ÇURKAY: Turna balığı

ÇURKU: Fıtık

ÇURNU: Müshil

ÇURUK: Tablo (resim)

ÇURUKÇU: Ressam

ÇURULGAMAK: Resmetmek

ÇURULGANMAK: Resmedilmek

ÇURUM: Resim

ÇURUMAK: Resim yapmak

ÇURUMÇU: Ressam

ÇUŞKA: Acı biber

ÇUTRA: Kova

ÇUVAK: Dedikoducu cin (mitoloji)

ÇUVALMAK: Dolaşmak (ip, tel)

ÇUVAMAK: Dolaştırmak (ip, tel)

ÇUVAŞ: Bir Türk soyu

- Çuvaşça: Çuvaş dili

- Çuvaşya: Çuvaşistan

ÇUVGA: Rehber

ÇUVGAMAK: Rehberlik etmek

ÇUVRAN: Fare

ÇUVŞAK: Ekşi (süt)

ÇUVŞAMAK: Ekşimek (süt)

ÇUVŞATMAK: Ekşitmek (süt)

ÇUVURGAN: Battaniye

ÇUVURMAK: Sarmak

ÇUVUT: İbrani (İsrailli)

- Çuvutça: İbranice (İsrail dili)

- Çuvutya: İbraniye (İsrail)

ÇUY: Günah

ÇUYGUR: Hile

ÇUYGURLAMAK: Hile yapmak

ÇUYLU: Günahkar

ÇUYUK: Günahkar

ÇUYUKMAK: Günah işlemek

ÇUYULMAK: Günahkar olmak

ÇUYUNMAK: Günaha girmek

ÇUYUR: 1. Merhamet 2. Af

ÇUYURGAMAK: Merhamet etmek

Page 70: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

69

ÇUZAK: Kukumav kuşu

ÇUZUR: Kurnaz

ÇUZURLANMAK: Kurnazlık etmek

ÇÜBEK: Penis

ÇÜBELMEK: Çiftleşmek (kadın)

ÇÜBEMEK: Çiftleşmek (erkek)

ÇÜBEŞMEK: Çiftleşmek (cinsellik)

ÇÜÇÜRGEN: Çekirge türü

ÇÜDÜLGE: Din

ÇÜDÜR: Pranga

ÇÜDÜRLEMEK: Prangalamak

ÇÜĞEMEK: Dizginlemek

ÇÜĞEN: Gem

ÇÜĞENEK: Dizgin

ÇÜĞENMEK: Dizginlenmek

ÇÜĞÜR: 1. Koşu 2. Kısa pantolon

ÇÜĞÜRÇÜ: Koşucu

ÇÜĞÜRMEK: Koşmak

ÇÜĞÜRMEN: Koşucu

ÇÜLEMEK: Taklit etmek

ÇÜLENMEK: Taklit yapmak

ÇÜLGÜ: 1. Törpü 2. Tırnak makası

ÇÜLGÜLEMEK: Törpülemek

ÇÜLGÜLENMEK: Törpülenmek

ÇÜLÜK: Perişan

ÇÜLÜKMEK: Perişan olmak

ÇÜLÜN: İlik

ÇÜMEK: Araya girmek

ÇÜNÜK: Çınar ağacı

ÇÜREK: Kupa (iskambil)

ÇÜREKEY: Bağırtlak kuşu

ÇÜRLEMEK: Menfaat sağlamak

ÇÜRLEV: Menfaat

ÇÜRÜKÇÜL: Saprofil

ÇÜSEN: Sağanak (yağmur)

ÇÜSENMEK: Sağanak yağmak

ÇÜŞEK: Minder

ÇÜŞEMEK: Minder yaymak

ÇÜYEK: 1. Çiklet 2. Sakız

ÇÜYEMEK: Çiğnemek (ağızda)

ÇÜVŞEN: Baykuş

ÇÜYKE: 1. Masura 2. Makara

ÇÜYMEK: 1. Sündürmek 2. Sarmak

ÇÜYRE: Ters

ÇÜYREMEK: Terslemek

ÇÜYRENMEK: Terslenmek

ÇÜYŞE: Cam

ÇÜYÜLMEK: Sünmek

ÇÜYÜRMEK: Tersine çevirmek

ÇÜYÜRTMEK: Tersine çevirtmek

ÇÜZ: Renk

ÇÜZÜM: Dut (ağaç, meyve)

ÇÜZÜN: Renk

ÇÜZÜNMEK: Renklenmek

- D –

DABAZ: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker

DADAK: Müptela

DADAKMAK: Müptela olmak

DADAL: Hazcı

DADALMAK: Haz duymak

DADANAK: İptila

DADANMAK: Müptela olmak

DADIŞMAK: Yumurta tokuşturmak

DAĞAÇA: Devasa

DAĞAN: 1. Üçayak 2. Sacayağı

DAĞAR: 1. Torba 2. Poşet

DAĞIKMAK: Dağa çıkmak

DAĞITMAN: Distrübütör

DAĞITMANLIK: Distrübütörlük

DAKAK: Ucu ateşli ok

DALA: Step (bozkır)

DALAÇ: Dalış takımı

DALAĞAN: Saldırgan (köpek)

DALAMA: Kurban bağlama ipi

DALAMAZ: Ballıbaba bitkisi

DALAMUK: Dikenli çalı meyvesi

DALAN: 1. Hol 2. Antre 3. Set

DALANGA: Baraj (Mançuca)

DALANMAK: Tebelleş olmak

DALAŞ: Sataşma

DALAŞMAN: Sataşkan

DALARGA: Denizaltı (gemi)

DALAY: Okyanus tanrısı (mitoloji)

DALAYAN: Kostik maddesi (kimya)

DALAZ: 1. Girdap 2. Anafor

DALBA: Kenar (Mançuca)

DALBASMAK: Çok meyvesi olmak

DALBASTI: Çok meyveli ağaç

DALBAY: Çuha şapka

DALDIZ: Ağaçtan arı kovanı

DALGIÇ: Balıkadam

DALGIR: 1. Hare 2. Meneviş

DALINÇ: İstiğrak

DALIZ: 1. Antre 2. İç kulak

DALSAMAK: Ekstaz olmak

DALMAN: Dalgıç giysisi

DAMAKSAMAK: Tadına bakmak

DAMAKSAV: Gurme

DAMAZ: Maya

Page 71: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

70

DAMAZMAK: Mayalamak

DAMÇIRMAK: Damlamak

DAMIRMAK: İçinden akmak

DAMIŞMAK: Emmek (sünger)

DAMITAÇ: İmbik

DAMITMAK: Distile etmek

DAMIZ: Ahır [196]

DAMIZGAÇ: Dölleme istasyonu

DAMIZGAN: Damızlık hayvan

DAMIZMAK: Döllemek

DAMLAÇ: Damlalık

DAMYAN: Mandıra

DANARAK: Yemin

DANARMAK: Yemin etmek

DANGALAMAK: Aklını almak

DANGALAR: Fevkalade

DANGARA: Dümbelek (çalgı)

DANGAZ: Muhteşem

DANIK: 1. Nam 2. Şöhret

DANIKLI: Meşhur (tanınan)

DANIKSIZ: Meçhul (tanınmayan)

DANIŞ: 1. Sohbet 2. Kanaat (fikir)

DANIŞIK: Mütala

DANIŞKAN: Mütala eden

DANIŞMAK: Mütala etmek

DANLAMAK: Hayret etmek

DANLATMAK: Hayret ettirmek

DANMAK: 1. Akıl almak 2. Şaşmak

DARAÇ: Hücre (hapishane)

DARALGA: İç sıkıntısı

DARALGANMAK: İçi sıkılmak

DARAYMAK: Küçülmek (giysi)

DARAZ: Kasvet

DARAZDIRMAK: Kasvet vermek

DARAZMAK: Kasvetlenmek

DARBALAK: Pantolon

DARBAZ: Sihirbaz

DARBAZLAMAK: Sihir yapmak

DARBAZLANMAK: Sihre uğramak

DARCAN: Kanarya

DARDAĞAN: Palmiye ağacı

DARGA: Sıkışıklık

DARGAK: Kızak köpeği

DARGAN: Sıkışık

DARGANÇ: Sıkıntı

DARGANMAK: Sıkışmak

DARIKMAK: Nefesi daralmak

DARILGAMAK: Küskünlük duymak

DARILGAN: Küskün

DARILGANMAK: Rencide olmak

DARILMAK: Küsmek

DARINÇAK: Rencide olmuş

DARINDIRMAK: Rencide etmek

DARINGAN: Rencide olmuş

DARINMAK: Rencide olmak

DARKAN: 1. Demirci 2. Eşraf

DARLAL: Eziyet

DARLAMAK: Eziyet etmek

DARLAN: Balmumu rengi

DARLANMAK: Eziyet görmek

DARMATURA: 1. Harabe 2. Virane

DARS: Kasvet

DARSAMAK: İçi sıkılmak

DARSIK: Kasvetli

DARSIKMAK: Kasvetlenmek

DARSINÇ: Kasvet

DARSINTI: Kasavet

DARUGA: Beldiye başkanı

DAŞKA: El arabası (Rusça) [197]

DAVAĞAN: Dağ geçidi

DAVLAĞAN: Devasa

DAY: Payanda

DAYANÇ: Metanet

DAYANÇLI: Metanetli

DAYANÇSIZ: Metanetsiz

DAYANÇAK: Koltuk arkalığı

DAYANGA: 1. Metanet 2. Trabzan

DAYANGAN: Metanetli, metin

DAYANGI: Köşe minderi

DAYAR: Hazır

DAYARMA: Hazırlık

DAYARLAMAK: Hazırlamak

DAYARLANMAK: Hazırlanmak

DAYARMAK: Hazırlamak

DAYARTMAK: Hazırlatmak

DAYAŞKAN: Sırt sırta

DAYAŞMAK: Birbirine yaslanmak

DAYAZ: Sığ (su)

DAYAZLAŞMAK: Sığlaşmak

DAYÇA: Teyze

DAYDAŞ: Dayı çocukları

DAYIK: Ayakta duran bebek

DAYIKIN: Bebek tanrıçası [198]

DAYIKMAK: Ayakta durmak

DAYIKTIRMAK: Ayakta durdurmak

DAYIN: Savaş tanrısı (mitoloji)

DAYLAK: Genç deve

DAYLAMAK: Kuvvet toplamak

DAYLANMAK: Kuvvetlenmek

Page 72: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

71

DAYMAK: Ayağa kalkmak

DAYMAZ: Yürümeyen çocuk

DAZ: Kel

DAZLAK: Kel

DAZLAMAK: Saçı dökülmek

DAZLANMAK: Saçı açılmak

DAZLAŞMAK: Kelleşmek

DAZLATMAK: Usturalatmak

DEBE: Fıtık

DEĞDENE: Yavru bıldırcın

DEĞE: 1. Çengel 2. Kanca

DEĞEÇ: Kutsal sunu (ilk lokma) [199]

DEĞEÇLEMEK: Sungu sunmak

DEĞEK: Çaylak kuşu

DEĞEKEN: Kutup porsuğu

DEĞELEY: Beyaz balıkçıl kuşu

DEĞİNÇ: 1. Temas 2. Liyakat

DEĞİNMEK: Temas etmek

DEĞİNTİ: Temas

DEĞİŞTİRGEÇ: Komütatör

DEĞİRMEK: Döndürmek

DEĞİRMİ: 1. Yuvarlak 2. Çember

DEĞİŞ: Liyakat

DEĞİŞLİ: Liyakatli

DEĞİŞMEN: Mübadil

DEĞİŞSİZ: Liyakatsiz

DEĞİT: Temas

DEĞRİNMEK: Devri daim etmek

DEĞRİŞMEK: Başa dönmek

DEĞRİTMEK: Devri daim ettirmek

DEĞSİNÇ: Kinaye

DEĞSİNME: Kinaye

DEĞSİNMEK: Kinaye yapmak

DEĞŞİNMEK: Tahavvül etmek

DEĞZİRMEK: Temas etmek

DELEMEN: Topaç (oyuncak)

DELEYEN: Kara ağaçkakan kuşu

DELGEÇ: Kağıt deleceği

DELME: 1. Mazgal 2. Menfez

DEMEÇ: Beyanat

DEMEV: Edat (dilbilgisi)

DEMİRGEN: Ham demir

DENELGE: Test

DENELGEN: Kobay

DENER: Dikkat

DENEŞ: Kıyas

DENEŞMEK: Birbirini denemek

DENEŞMEN: Birbirini deneyen

DENEŞTİRME: Mukayese

DENEŞTİRMEK: Kıyaslamak

DENET: 1. Teftiş 2. Kontrol

DENETÇİ: 1. Teftişçi 2. Kontrolör

DENETMEN: Müfettiş

DENEY: Tecrübe (eksperiment)

DENGELEÇ: Denge noktası (fizik)

DENGELEŞMEK: Muvazeneleşmek

DENGEY: 1. Stabil 2. Hiza

DENİZEK: İç deniz

DENKTEŞ: Muadil (eşdeğer)

DEPRENÇ: Zelzele

DEPRENGEÇ: Sismograf

DEPRENİŞ: Yer sarsılması

DEPRENMEK: Yer sarsılmak

DEREK: Un helvası

DEREMET: Adam / asker toplama

DEREN: Kulüp

DERGEÇ: Klasör

DERGEMEK: Koleksiyon yapmak

DERGEMEN: Koleksiyoner

DERGENÇ: Koleksiyon

DERGENMEK: Birikmek

DERGİN: 1. Tedvin 2. Kodifiye

DERİM: Ağustos ayı

DERİŞİK: Konsantre (mütekasif)

DERİŞİM: Konsantre sıvı

DERİŞMEK: Konsantre olmak

DERLEMEN: Derlemeci

DERMEG: Canlılık [Dermek]

DERMEK: Biriktirmek

DERNE: Kahya (çiftlik sorumlusu)

DERNEMEK: Koordine etmek

DERNELMEK: Koordine olmak

DERNEŞİK: Organize

DERNEŞME: Organizasyon

DERNEŞMEK: Organize olmak

DERNEŞTİRMEK: Organize etmek

DERNEŞTİRMEN: Organizatör

DERNETMEK: Kahyalık etmek

DERNEV: 1. Analiz 2. Organizasyon

DERNEVÇİ: 1. Analizci 2. Kahya

DEVER: 1. Demlik 2. Çaydanlık

DEVİLDEMEK: Gayret etmek

DEVİLMEK: Tökezlemek

DEVİN: Hareket

DEVİNÇ: Mobilite

DEVİNÇLİ: Mobil

DEVİNGE: Dinamizm

DEVİNGEÇ: Dinamo

DEVİNGEN: Dinamik (hareketli)

Page 73: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

72

DEVİNİM: Hareket

DEVİNMEK: Hareket etmek

DEVİR: 1. Hareketli 2. Devrik

DEVİTKEN: Muharrik

DEVİTMEK: Harekete geçirmek

DEVLÜGEÇ: Delice kuşu

DEVRE: 1. İsyan 2. İnfial 3. Zıt [200]

DEVREMEK: İsyan / infial etmek

DEVRETMEK: Azmettirmek 201

DEVRİM: 1. İhtilal 2. Revolüsyon

DEVŞİNMEK: Gayret etmek

DEYİK: Nişan (söz)

DEYİKLEMEK: Nişanlamak

DEYİKLENMEK: Nişanlanmak

DEYİKDEŞ: Nişanlı

DEYİKLEŞMEK: Nişanlanmak

DEYİN: Vasiyet

DEYİNÇ: Üslup (konuşma tarzı)

DEYİNLEMEK: Vasiyet bırakmak

DEYİŞET: Rivayet

DEYİŞETÇİ: Ravi (rivayet eden)

DEYİŞETMEK: Rivayet etmek

DIĞIRDAK: Boncuk çan

DIĞIRDAMAK: Şıngırdamak

DILAK: Klitoris

DILKAÇAR: Baştankara kuşu

DINGIRAK: Trampet (çalgı)

DIRAZ: Davet

DIRAZCI: Davetçi

DIŞAL: Harici

DIŞALMAK: Dışarıya açılmak

DIŞSAMA: Hariç tutma

DIŞSAMAK: Hariç tutmak

DIŞTAMAK: İşten çıkarmak

DIZIK: Diz çökme

DIZIKMA: Şövalyelik seromonisi

DIZIKMAK: Diz çökmek

DIZIKMAN: Şövalye

DIZMAN: 1. Şövalye 2. Kabadayı

DİBEK: Havan

DİDEK: Gaga

DİĞ: Verem / tüberküloz

DİĞİR: Merdane (sıkıştırıcı)

DİĞİRÇEK: 1. Bobin 2. Rulman

DİĞİRLENMEK: Merdane dönmek

DİKEÇ: Ağaç dikme çubuğu [202]

DİKEL: Sivri kürek

DİKELEÇ: İnatçı

DİKELEMEK: Dik duruma getirmek

DİKELENMEK: İnat etmek

DİKELEŞMEK: İnatlaşmak

DİKER: Fidan dikme aracı

DİKEY: 1. Vertikal 2. Şakuli

DİKGEN: Dikdörtgen

DİKİNCİ: Terzi

DİKİNÇ: Terzilik

DİKİNDİZ: Terzi

DİKİNTİ: 1. Sütun 2. Kolon (inşaat)

DİKİŞKER: Dikiş makinası

DİKİT: Stalagmit

DİKİTMEK: Sütun / direk dikmek

DİKME: Fidan

DİKMEN: 1. Zirve 2. İnatçı

DİKSE: Konak ağaç (ökse paraziti)

DİLBEZEK: Demogog

DİLBEZMEK: Demogoji yapmak

DİLÇEK: Küçük dil

DİLDEMEK: Hakaret etmek

DİLDEŞMEK: Hakaret edişmek

DİLDEV: Hakaret

DİLEĞEN: Geveze

DİLEMEZ: Konuşamayan

DİLENCİR: Sadaka toplayıcı

DİLENCİREMEK: Dilencilik yapmak

DİLENÇ: İstirham

DİLENGİR: Güzel konuşan

DİLENGİRMEK: Güzel konuşmak

DİLER: Talepkar

DİLEŞ: Sohbet

DİLEŞME: Muhabbet

DİLEŞMEK: Muhabbet etmek

DİLEV: Emel

DİLEVÜK: Dilenci

DİLMEÇ: Mütercim

DİLMER: Lisan

DİLMERMEK: Ecnebice konuşmak

DİLMEŞMEK: Tercümeli konuşmak

DİNÇ: 1. Zinde 2. Enerjik

DİNÇELMEK: Zindeleşmek

DİNGEÇ: Maskara

DİNGİL: Aks (mekanik)

DİNGİN: Sakin

DİNK: Havan (dibek)

DİNLEÇ: Radyo

DİNLER: Munis

DİNLERGE: Radyo

DİNLETKE: Konser salonu

DİNLETKEN: Kendini dinleten

DİNSEK: Rahat

Page 74: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

73

DİNSEMEK: Rahatlamak

DİNSETMEK: Rahatlatmak

DİNŞİRGEÇ: İşitme cihazı

DİNŞİRMEK: İşitmek

DİPÇE: Dipnot

DİPÇEMEK: Kökenine inmek

DİPÇİN: Kökü derinde

DİPÇİNMEK: Kök salmak

DİR: Can

DİRECEN: 1. İnatçı 2. Sebatkar

DİRÇELME: Reenkarnasyon

DİRÇELMEK: Reenkarne olmak [203]

DİRÇELMEN: Reenkarne olan

DİRÇELTMEK: Reenkarne etmek

DİREJ: Uzun boylu

DİREN: 1. Şeytani insan 2. İblis [204]

DİRENEK: Payanda

DİRENGE: Temerrüt

DİRENGEÇ: İnatçı

DİRENGEMEK: Temerrüt etmek

DİRENGEN: Mütemerrid

DİREŞ: Sebat

DİREŞMEK: Sebat etmek

DİREŞMEN: Sebatkar

DİRETİM: Temerrüd

DİRETKEN: Muanid (inatçı)

DİRETMEK: İnat etmek

DİRETMEN: Muanid (inatçı)

DİREV: 1. Mesnet 2. Direme sırığı

DİREY: Fauna (hayvan habitatı)

DİRGEÇ: İlaç

DİRGEK: Erzak

DİRGEN: Harman çatalı

DİRGER: Tabip

DİRGİ: Sofra

DİRGİTMEK: Sofra kurmak

DİRGİZ: 1. Hayat 2. Can

DİRGİZEK: Çizgi film

DİRGİZGEN: Muhyi (can veren)

DİRGİZME: Animasyon

DİRGİZMEK: Hayatta kalmak

DİRİGER: Tabip

DİRİK: Canlı

DİRİL: 1. Tik (refleks) 2. Biyolojik

DİRİLİŞMEK: Canlanmak (birlikte)

DİRİM: Can

DİRİNÇ: Libido (yaşam enerjisi)

DİRİNDİZ: Biyolog

DİRİNGE: Pop müzik

DİRİŞKEN: Yaşama bağlı

DİRİŞMEK: Yaşama bağlanmak

DİRİZ: 1. Biyo– 2. Canlı varlık

DİRİZGEN: Biyonik

DİRİZMEK: Canlılaşmak

DİRKEÇ: 1. Sütun 2. Kiriş (inşaat)

DİRKEMEK: Sütun / kiriş dikmek

DİRLEÇ: Vitamin

DİRSE: 1. İnatçı 2. Ters konuşan

DİRSİZ: Cansız

DİRZEK: Köşe

DİŞÇEKER: Davya (dişçi kerpeteni)

DİŞEĞİ: Kürdan

DİŞEK: Diş çıkaran çocuk

DİŞEMEK: Diş çıkarmak

DİŞENEK: Takma diş

DİŞENDİRİK: Diş çekme ipi

DİŞENDİRMEK: Diş çekmek

DİŞENGİ: Diş (mekanik)

DİŞENGİR: Diş açma aygıtı

DİŞENMEK: Diş göstermek

DİŞERMEK: Dişeti kabarmak

DİŞERTİ: Dişeti kabarması

DİŞETMEK: Diş açmak

DİŞİNDİRİK: Diş çekme ipi

DİŞKİRT: Dişli dokuma tarağı

DİŞLEN: Dişleri çıkık

DİŞLENTİ: Diş izi

DİŞMİR: Afacan

DİŞNEMEK: Dişleriyle tutmak

DİVİK: Termit (akkarınca)

DİVLEK: Kalın kabuklu kavun türü

DİZBEK: 1. Katar 2. Konvoy

DİZBEV: Diz bağı

DİZDEV: Dizlik

DİZELGE: 1. Liste 2. Sıra (dizi)

DİZEME: Çit

DİZEMEÇ: Kortej

DİZENEK: Sistem

DİZERGE: 1. Kayıt defteri 2. Klasör

DİZGİ: Tertip

DİZİK: 1. Diz selamı 2. Kolye

DİZİKME: Diz selamı verme

DİZİKMEK: Diz selamı vermek

DİZİLDİRİK: Diz koruyacağı

DİZİN: İndeks

DİZİNÇ: 1. Endeks 2. Sıralama

DİZİNÇLEMEK: Sıralamak

DİZLEME: Dize kadar çorap

DİZLEMEK: Dize kadar çekmek

Page 75: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

74

DİZMEN: Mürettip

DOĞ: İlkbahar

DOĞAN: Falko türü yırtıcı kuş

DOĞANAK: Doğumhane

DOĞDA: Doğum eğlencesi

DOĞDAŞ: Aynı günde doğan

DOĞDAŞMAK: Aynı gün doğmak

DOĞDU: Doğum günü

DOĞDUK: Öz evlat

DOĞLAM: Piyes

DOĞLAMAK: Piyes oynamak

DOĞRAMAÇ: Ekmek parçası

DOĞRAMAŞ: Papara yemeği

DOĞRUL: Dürüst

DOĞUÇ: Gün doğumu

DOĞUNÇ: İrtical (doğaçlama)

DOĞUNÇLAMAK: İlham gelmek

DOĞULUŞ: Tevellüt

DOĞURGU: Doğurma

DOĞURGULUK: Doğum vakti

DOĞURTMAN: Ebe (doğumcu)

DOĞUŞAD: Doğu kanadı komutanı

DOĞUŞKAN: İlham verici

DOĞUŞKAR: İlham perisi

DOĞUT: Doğum tarihi

DOKUNÇ: Hüzün

DOKUR: Tekstil dokuma aleti

DOKURGA: Dokuma tezgahı

DOKURCUN: Dokumacı kuşu

DOKUTMAN: Tekstil makinesi

DOL: Volga ırmağı (coğrafi ad)

DOLAĞAN: Akdiken

DOLAK: Sargı kuşağı

DOLAMA: Viraj

DOLAMBAÇ: Labirent

DOLAMIK: Tırıvırı (misina ağ)

DOLANDI: Seyyah derviş

DOLANGAÇ: Karmaşık yol

DOLANTI: 1. Kır gezisi 2. Deveran

DOLAŞ: Ev kargası

DOLAY: 1. Civar 2. Mücavir alan

DOLAYAN: Mücavir

DOLAYLAMAK: Mecaz yapmak

DOLÇA: 1. Maşrapa 2. Sürahi

DOLGAN: Ful (tam dolu)

DOLGUNAY: Bedir, dolunay

DOLKUMA: Hezeyan

DOLKUMAK: Hezeyana gelmek

DOLKUNMAK: Hezeyan etmek

DOLMAÇ: Minder

DOLMAN: Ceket

DOLMATAS: Biber dolması

DOLMUŞ: Minibüs

DOLUĞAN: Simgesel sayılar (7, 9)

DOLUN: Litre

DOLUNÇ: Şarj

DOLUNDURMAK: Şarj etmek

DOLUNMAK: Şarj olmak

DOLUT: Hacim

DOLUTMAK: Şarj etmek

DOM: Ihlamur ağacı

DOMALAK: Yer mantarı

DOMURMAK: Tomurcuk açmak

DOMURTMAK: Gonca koparmak

DONAÇ: Dondurucu hava

DONANGA: Teçhizat

DONANGAN: Teçhizatlı

DONAŞKA: Üniforma

DONAŞMAK: Üniforma giymek

DONAT: Tuhafiye

DONATIR: Tuhafiyeci

DONCUKMAK: Pıhtılaşmak

DONDURAÇ: Buzluk (buzdolabı)

DONDURGAÇ: Dipfriz

DONGAR: Kambur

DONGU: Rijidite

DONGUN: Rijit

DONKULDAK: Bas (ses)

DONKULDAMAK: Bas ses çıkmak

DONRA: Saç kepeği

DONUŞKAN: Jöle

DONUŞMAK: Jöle gibi donmak

DONUT: Soğuk hava

DORA: Şahika

DORAK: Yoğurtlu kaymak peyniri

DORALMAK: Solgunlaşmak

DORAN: Sivri

DORATMAK: Soldurmak

DOVGA: Yayla çorbası

DOYARKA: Amele (gündelik işçi)

DOYDU: Papağan [205]

DOYGA: Rızk

DOYGAMAK: Rızıklanmak

DOYMAÇ: Papara yemeği

DOYMAŞ: Papara yemeği

DOYUMUYU: Aş evi

DOYUNÇ: Tatmin

DOYUNMAK: Tatmin olmak

DOYUNTU: Fast food

Page 76: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

75

DOYUTMAK: Tatmin etmek

DÖĞDÜ: Balta / keser küt tarafı

DÖĞEÇ: 1. Havan 2. Dibek

DÖĞMEÇ: Pestil kuruyemiş ezmesi

DÖĞÜLCEK: Bulgur unu

DÖKEÇ: Damper

DÖKENEK: Tezgah

DÖKER: Damperli kamyon

DÖKERGE: Damper

DÖKMEN: Tezgah satıcısı

DÖKÜMGE: Katalog

DÖKÜN: 1. Gübre 2. Ahbun

DÖKÜNÇ: Hastalık döküntüsü

DÖLEÇ: Üreme gücü yüksek

DÖLEK: Asil

DÖLEMEK: Hamile bırakmak

DÖLEN: 1. Asil 2. Şefkatli

DÖLENMEK: Hamile kalmak

DÖLERGE: Sperm

DÖLERGEN: Döllenmiş

DÖLERME: Döllenme

DÖLERMEK: Döllenmek

DÖLEŞ: Plasenta

DÖLEŞMEK: Rahime yerleşmek

DÖLGEN: Cenin

DÖNÇÜK: 1. Tümsek 2. Yükselti

DÖNDÜREK: Topaç

DÖNEÇ: Rotor (döner aksam)

DÖNELGE: Hortum (rüzgar)

DÖNELGEMEK: Hortum esmek

DÖNEMEÇ: Viraj

DÖNENBEY: Dönerek uçan kuş [206]

DÖNENGE: Burç (astronomi)

DÖNERGE: Pervane (gemi, uçak)

DÖNEY: Devir

DÖNGE: 1. Atıf 2. Çıkmaz sokak

DÖNGEL: Muşmula

DÖNGELEK: Çark

DÖNGEMEK: Atıf yapmak

DÖNGEN: Mürted (dinden dönen)

DÖNGÜ: Rotasyon

DÖNGÜN: Rotatif

DÖNÜM: Yüzey ölçü birimi (dekar)

DÖNÜŞTÜREÇ: Transformatör

DÖRDEÇ: 4 parmak işareti

DÖRDEN: Kırk (sayı)

DÖRMEK: 1. Eşmek 2. Kazmak

DÖRDÜLDEŞ: Kare

DÖRDÜLDEŞMEK: Karelenmek

DÖRTKÜL: Dörtgen

DÖRTLENGEÇ: 4 haftalık çalışma

DÖRTMÜYÜZ: Dört köşeli

DÖRVEL: Kare

DÖŞENÇ: Mefruşat

DÖŞENEK: Mobilya

DÖVEK: Falaka

DÖVELEK: Kelek (karpuz, kavun)

DÖVEN: Kesici harman aracı [207]

DÖVENSELİK: Döven oku

DÖVER: Harman makinesi

DÖVERGE: Patos (harman aracı)

DÖVÇEK: Havan

DÖVGÜÇ: Havan

DÖVME: Tatu (vücut boyama)

DUDUK: Kekeme

DUDUKLANMA: Kekeleme

DUDUKLANMAK: Kekelemek

DUDUKLUK: Kekemelik

DUĞAR: Numara (sayı)

DUĞARLAMAK: Numaralandırmak

DUĞARLANMAK: Numaralanmak

DUĞLAMAK: Set çekmek

DUĞLANMAK: Set çekilmek

DUĞULDAMAK: Vınlamak

DULAK: 1. Genç dul 2. Tecrübeli

DULAMA: Kaftan

DULDA: 1. Himaye 2. Gölge

DULDAÇ: Şemsiye

DULMAK: Batmak

DULUNGAÇ: Su altı dalış tüpü

DULUNMAK: Suya dalmak

DULUTMAK: Suya daldırmak

DUM: Sis

DUMA: Rus Parlamentosu (Rusça)

DUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip

DUMAK: Örtmek

DUMLU: Sisli

DUMRU: Tef (çalgı)

DUNMAK: Loşlaşmak

DUNAMAK: Hava kararmak

DURA: 1. Beka 2. Arzu

DURAÇ: 1. Fren 2. Kaide (altlık)

DURAÇLAMAK: Frenlemek

DURAÇLANMAK: Frenlenmek

DURAĞ: Nokta

DURAL: 1. Sabit 2. Arzulu

DURALAMAK: Arzulamak

DURALGA: İstasyon

DURAMAK: Baki kalmak

Page 77: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

76

DURAMIŞ: Baki

DURAN: Bakir arazi (Mançuca)

DURATAY: Baki

DURÇULGA: Tecrübe

DURÇULGAMAK: Tecrübelenmek

DURGAÇ: Park yeri / alanı

DURGU: Sekte

DURGUMAK: Sekteye uğramak

DURGUTMAK: Sekteye uğratmak

DURGUZMA: Ereksiyon

DURGUZMAK: Ereksiyon olmak

DURLAK: İkametgah

DURLAN: Berrak

DURLANMAK: Berraklaşmak

DURMAÇ: Sicim

DURMAZ: “Değmez”

DURSAMAK: Durmak istemek

DURUK: Statik

DURUKSAMAK: Durur gibi olmak

DURUKSANMAK: Tereddüt etmek

DURUL: 1. Berrak 2. Masum

DURULAÇ: Durulama suyu

DURULCA: Masumiyet

DURULMAK: Berraklaşmak

DURUNÇ: Mola

DURUNMAK: Mola vermek

DURUŞKAN: Dayanıklı

DURUŞMAK: Ayakta bekleşmek

DURUTMAK: Kaim kılmak

DURUZ: Park (araç)

DURUZGA: Park yeri (araç)

DURUZMAK: Park etmek

DUŞAK: Köstek

DUŞAMAK: Köstek vurmak

DUŞANMAK: Kösteklenmek

DUVA: 1. Perde 2. Paravan

DUVADAK: Toy kuşu

DUVALMAK: Örtülmek

DUVAMAK: Peçe örtmek

DUVMAK: Perde / örtü örtmek

DUVULDAĞAN: Mayıs böceği

DUVULDAMAK: Vınlamak

DUYAÇ: Radar

DUYANAK: Sensör

DUYARAK: Sansasyon

DUYARGA: 1. Anten 2. Sensör

DUYARGAMAK: Algılamak

DUYARI: Hissiyatlı

DUYDAŞ: Sempatizan

DUYDAŞLIK: Sempati

DUYDAŞMAK: Sempati duymak

DUYDURMAK: İhbar etmek

DUYDURUŞ: İhbar

DUYGUN: Hissiyatlı

DUYSAL: Hissi

DUYSAMAK: Duymak istemek

DUYSANMAK: Duyar gibi olmak

DUYSU: His

DUYUK: Haber

DUYUKMAK: Haber almak

DUYUNÇ: 1. Hissiyat 2. Feraset

DUYUNÇAK: Gazete

DUYUNÇAMAK: Haber almak

DUYURMAN: Muhabir

DUYUSAN: Hassas

DUYUŞAN: Telepatik

DUYUŞMAK: Telepati yapmak

DUYUZ: İlan

DUYUZMAK: İlan etmek

DÜĞELEMEK: İlaçlamak

DÜĞELENMEK: İlaçlanmak

DÜĞLEK: Kavun

DÜĞÜ: İnce bulgur

DÜĞÜR: Tahıl tanesi

DÜĞÜRÇEK: Granül

DÜLEK: Saksı

DÜLEMEK: Polenleşmek

DÜLENMEK: Bitki oluşmak

DÜNEGÜN: Evvelki gün

DÜNEN: Üç yaşındaki at

DÜNENMEK: Gün bitmek

DÜNETMEK: Günü bitirmek

DÜNÜK: Nazik

DÜNÜKMEK: Nezaket göstermek

DÜNÜŞKE: Şeker pancarı

DÜREK: 1. Top (kumaş vs.) 2. Rulo

DÜREMEÇ: Sandviç

DÜRGE: Paket

DÜRGEÇ: Paketleme aleti

DÜRGEK: 1. Rulo 2. Bohça

DÜRGEKLEMEK: Bohçalamak

DÜRGELEMEK: Paketlemek

DÜRGÜ: 1. Kefen 2. Sargı

DÜRGÜÇ: 1. Dürüm 2. Makara

DÜRME: Rulo

DÜRMELEMEK: Rulo yapmak

DÜRMENE: Sandviç

DÜRTKEMEK: İtelemek

DÜRTKENMEK: İtelenmek

Page 78: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

77

DÜRTKÜN: Dişi domuz

DÜRÜNÇ: Çeyiz

DÜRÜNTÜ: Rulo gibi kıvrılmış şey

DÜŞELGE: 1. Pay 2. Hisse

DÜŞELGEMEK: Pay düşmek

DÜŞELGENMEK: Pay almak

DÜŞEMEK: Rüya görmek

DÜŞERGE: 1. Pay 2. Miras payı

DÜŞERGEMEK: Pay almak

DÜŞEY: 1. Vertikal 2. Şakuli

DÜŞGEL: Rastlantı

DÜŞGELE !: Rastgele!

DÜŞGELMEK: Rast gelmek

DÜŞGÜR: Hayalet

DÜŞGÜRMEK: Hayal etmek

DÜŞLEĞEN: Hayali

DÜŞLEK: Hayalperest

DÜŞLENCE: Fantazi

DÜŞLENCESEL: Fantastik

DÜŞLENTİ: Muhayyile

DÜŞÖYKÜ: Masal

DÜŞSEME: Hayal

DÜŞSEMEK: Hayal kurmak

DÜŞÜLGE: Hayal

DÜŞÜLGEMEK: Hayal etmek

DÜŞÜLKE: Ütopya

DÜŞÜMDEŞ: Mutabık

DÜŞÜMDEŞLİK: Tetabuk

DÜŞÜMDEŞMEK: Tetabuk etmek

DÜŞÜNÇ: 1. Mülahaza 2. Tefekkür

DÜŞÜNDEME: Felsefe

DÜŞÜNDEMEK: Felsefe yapmak

DÜŞÜNDEŞ: Hemfikir

DÜŞÜNDEŞME: Tevarüt

DÜŞÜNDEŞMEK: Hemfikir olmak

DÜŞÜNDEV: Felsefe

DÜŞÜNDÜZ: Filozof

DÜŞÜNGE: Efkar

DÜŞÜNGEN: Efkarlı

DÜŞÜNGÜ: Tefekkür

DÜŞÜNMEN: Mütefekkir

DÜŞÜNSEME: Mülahaza

DÜŞÜNSEMEK: Mülahaza etmek

DÜŞÜNÜK: 1. Not 2. Havsala

DÜŞÜNÜKLEMEK: Not düşmek

DÜŞÜRGE: İskonto

DÜŞÜRGEMEK: İskonto yapmak

DÜŞÜT: Türbe

DÜYENEK: Nasır (deri sertleşmesi)

DÜYNE: Hacc

DÜYNEMEK: Haccetmek

DÜYÜ: 1. Pirinç (bitki ve tane)

DÜYÜÇÜ: Çeltik ekicisi

DÜZE: Ayar

DÜZEÇ: Tesviye aleti

DÜZEÇLEME: Tesviye

DÜZEÇLEMEK: Tesviye etmek

DÜZELEMEK: Ayarlamak

DÜZELENMEK: Ayarlanmak

DÜZELİ: Ayarlı

DÜZELTMEN: Musahhih

DÜZEM: Doz

DÜZEME: Dozaj

DÜZEMEK: Regüle etmek

DÜZENEK: Mekanizma

DÜZENGEÇ: Regülatör

DÜZENMEK: Nizama girmek

DÜZENLEŞMEK: Nizamileşmek

DÜZER: Dozer

DÜZESİZ: Ayarsız

DÜZET: Islah

DÜZETMEK: Islah etmek

DÜZEY: Seviye

DÜZGE: Makyaj

DÜZGEÇ: Makyaj malzemesi

DÜZGEN: Nizami

DÜZGENLİK: Nizamiye

DÜZGÜ: 1. Tertip 2. Çeyiz 3. Norm

DÜZGÜLÜ: Tertipli

DÜZGÜSÜZ: Tertipsiz

DÜZLEÇ: Greyder

DÜZLEM: Satıh

DÜZLEN !: “Hazırol!”

DÜZLENÇ: Tesviye

DÜZLEV: Ova

- E-

EBE: Doğum hemşiresi

EBERMEK: Elinde getirmek

EBEŞMEK: Sırtında taşımak

EBZE: Svan (Dağ Gürcüsü)

EBZEÇE: Svanca (Dağ Gürcücesi)

ECE: Abla

ECEGEY: Kraliçe

ECENE: Cüce

ECETEN: 1. Hükümran 2. Egemen

ECETENGE: Hükümranlık, egemenlik

ECETEY: Küçük kız kardeş

ECİNMEK: Rahmet etmek

ECİMEK: Merhamet etmek

Page 79: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

78

ECİMEN: Merhametli

ECİNER: 1. Elem 2. Keder

EÇEGE: Abi (büyük erkek kardeş)

EÇEGEY: Lor yemeği

EÇEK: Taban (ayağın altı)

EÇİK: Hece

EÇİKLEMEK: Hecelemek

EÇİMEK: Fermente olmak

EÇİNE: 1. Doğru sözlü 2. Emin

EÇİNMEK: Mayalanmak

EÇİTKEN: Maya

EÇİTME: Mayalama

EÇİTMEK: Mayalamak

EÇKİ: Oğlak burcu (astroloji)

ED: Madde [“d” harfi ile yazılır]

EDE: Dede (büyükbaba)

EDEGEY: Kral

EDEKE: Lala (erkek dadı)

EDER: 1. Fiyat 2. Misk faresi

EDERGE: 1. Fiyat 2. Paha

EDERGEN: Pahalı

EDERLEK: Tarife

EDERLEMEK: Fiyat belirlemek

EDERLENMEK: Pahalanmak

EDERMEK: Pahalanmak

EDEŞ: 1. Büyükbaba 2. Dede

EDGÜ: Kıymet

EDGÜLÜ: Kıymetli

EDGÜLÜK: Kıymet

EDİGE: Muallim

EDİK: 1. Ayakkabı 2. Papuç

EDİKÇİ: Ayakkabıcı / Papuççu

EDİKMEK: Muvaffak olmak

EDİL: 1. Melodi 2. Hayır (iyilik)

EDİLEMEK: Müzik yapmak

EDİLGE: İfa konusu olan şey

EDİLGEMEK: İfa etmek

EDİLGEN: Pasif

EDİLGENMEK: İfa olmak

EDİLMEK: Gerçekleştirilmek

EDİM: İfa (yerine getirme)

EDİNÇ: Müktesebat

EDİR: Gün (24 saat)

EDİRGE: 1. Harman 2. Hasat

EDİRGEN: Harman / hasat yeri

EDİRMEK: Harman / hasat etmek

EDİZ: 1. Sarp 2. Pahalı

EDSİZ: Maddi olmayan

EFE: Zeybek (Yunanca)

EFECEN: Yaramaz çocuk

EGE: 1. Efendi 2. Sahip 3. Özne

EGEÇE: Hanımağa

EGELEMEK: Başlamak (oyun)

EGELETMEK: Başlatmak (oyun)

EGEMEN: Hükümran [208]

EGEMENLİK: Hakimiyet

EGEV: Törpü

EGEVLEMEK: Törpülemek

EGEVLENMEK: Törpülenmek

EĞBER: Yamuk (geometri)

EĞBERMEK: Yamulmak

EĞÇİM: Rampa

EĞÇİMEK: Meyillenmek

EĞÇİTMEK: Meyil vermek

EĞDİ: Çapa

EĞEGÖZ: Kiklop (tepegöz)

EĞEK: Çene

EĞELDEK: Narin

EĞELDEMEK: Narinleşmek

EĞENİK: Mahçubiyet

EĞENMEK: Mahçup olmak

EĞERÇEK: Semer / palan cebi

EĞERKEY: 1. Semer 2. Palan

EĞERME: Süzme yoğurt

EĞERMEK: Torba bükmek

EĞEŞ: 1. Melodi 2. Nağme

EĞEŞİK: 1. Sataşma 2. Müzik

EĞEŞKEN: Sataşkan

EĞEŞMEK: Müzik yapmak [209]

EĞET: 1. Sağdıç 2. Uşak (hizmetçi)

EĞEZ: Müzik

EĞEZCİ: Müzisyen

EĞEZMEK: Musiki icra etmek

EĞİLÇEK: Elastik

EĞİLÇEMEK: Elastikleşmek

EĞİN: 1. Sırt 2. Vücut

EĞİNÇ: Rüku

EĞİNDEMEK: Sırt dayamak

EĞİNDEŞ: Dost

EĞİNDEŞMEK: Sırt sırta dayaşmak

EĞİNMEK: Rükuya varmak

EĞİNSEME: Temayül

EĞİNSEMEK: Temayül etmek

EĞİR: 1. İlaç 2. Kür

EĞİRÇEK: Kirmen, iğ

EĞİRGEÇ: Kirmen, iğ

EĞİRMEN: Kirmen, iğ

EĞİRSEK: İlaca ihtiyacı olan

EĞİRSEMEK: İlaca ihtiyaç duymak

Page 80: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

79

EĞİT: Sürme (göz boyası)

EĞİZ: Şive

EĞİZMEK: Şiveli konuşmak

EĞLEÇ: Park yeri (araç)

EĞLEK: Park alanı

EĞLEMEK: Park etmek

EĞLENEÇ: Parti (eğlence)

EĞLENEK: Park (eğlence alanı)

EĞME: 1. Torba 2. Poşet

EĞMEÇ: Kavis

EĞNEZ: Narin

EĞNEZMEK: Narinleşmek

EĞNİK: İçyağı yemeği

EĞREK: Motel

EĞREM: Viraj

EĞREMEK: Viraj dönmek

EĞREN: Kızılcık (ağaç, meyve)

EĞRİÇ: Çarpık

EĞRİLÇE: Raşitizm (kemik eğriliği)

EĞRİLÇEK: Kavisli

EĞRİLÇEMEK: Kavislenmek

EĞRİM: 1. Pınar 2. Göze

EĞRİNDİ: Reverans

EĞRİNMEK: Reverans yapmak

EĞSİMEK: Temayül etmek

EĞSİNMEK: Temayül göstermek

EĞSİTMEK: Temayül etmek

EKE: Abi (büyük erkek kardeş)

EKELE: Palamut ağacı

EKELMEK: Yanında getirmek

EKEME: Müzik aleti

EKEMEK: Müzik aleti çalmak

EKENEK: Tarla (ekilebilir alan)

EKER: Mibzer (ekim makinesi)

EKEREK: Ev önündeki bahçe

EKERGE: Mibzer (ekim makinesi)

EKETEY: Küçük birader

EKEV: Çift (iki) öküz

EKİLEM: Tereddüt

EKİLEMEK: Kararsızlık göstermek

EKİLENMEK: Tereddüt etmek

EKİLEV: Kararsızlık

EKİNÇ: 1. Kültür 2. Hars

EKİNMEK: Kendiliğinden yetişmek

EKİNTİ: Kendigelen bitki

EKİR: Bitki kökü

EKİRMEK: Köklü bitki ekmek

EKİRTMEK: Köklü bitki ekmek

EKİT: İnsaf

EKİTMEK: İnsaf etmek

EKİZ: 1. Kusur 2. Çift

EKİZMEK: Kusur işlemek

EKLENÇ: Aksesuar

EKLEŞ: Rotasizm (“R” sesi sorunu)

EKLEŞMEK: “R” sesi çıkaramamak

EKMEG: Nan [Ekmek]

EKMEK: Ziraat yapmak

EKMEN: 1. Ziraatçi 2. Çiftçi

EKSEN: 1. Mihver 2. Ekvator

EKSER: 1. Rod çubuğu 2. Kağnı oku

EKSİMEK: Kusuru olmak

EKSİNÇ: Maluliyet

EKSİNÇEK: 1. Negatif 2. Elektron

EKSİNMEK: Kusur etmek

EKSİTMEK: Noksanlaştırmak

EKŞİMEN: Kuzukulağı bitkisi

EKŞİĞEN: Limon

EKŞİMİK: Frenk üzümü

EKŞİNÇ: Asiditasyon

EKŞİRGE: Turşu

EKŞİRGEMEK: Turşu mayalanmak

EKŞİRGETMEK: Turşu mayalamak

EKŞİT: 1. Asit 2. Hamız

EKTİ: 1. Parazit 2. Mezbahane

EKÜ: Mafsal

EKÜN: Çift (ikili)

ELBEĞEN: 1. Bol 2. Bereketli

ELBEK: 1. Kafi 2. Ziyade

ELBEKLEMEK: Arz etmek (iktisat)

ELBER: Bilmece

ELBERMEK: Bilmece sormak

ELBİR: 1. Arabulucu 2. Müşterek

ELBİRLİĞİ: 1. İttifak 2. İştirak

ELBİRMEK: İttifak / iştirak etmek

ELBİZ: Şeytan [210]

ELCEMEK: Mukavemet etmek

ELCİME: Gurbet

ELCİMEK: Gurbete gitmek

ELCİR: 1. Hasretli 2. Bunak

ELCİREMEK: Sıla hasreti çekmek

ELCİRME: Bunama

ELCİRMEK: Bunamak

ELÇEĞEN: Merkep (eşek)

ELÇEK: 1. Orak 2. Munis

ELÇEKME: Feragat

ELÇEKMEK: Feragat etmek

ELÇİK: Eşek arısı

ELÇİLEME: Görücü usülü

ELÇİLEMEK: Görücü gitmek

Page 81: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

80

ELÇİM: 1. Avuç dolusu 2. Tutam

ELÇİN: 1. Demet 2. Bağ

ELDEK: 1. Basiretli 2. Eldiven

ELDEM: 1. Basiret 2. Canayakınlık

ELDEMEK: Elde etmek

ELDENMEK: Elinden tutmak

ELDER: Refakatçi

ELDERMEK: Refakat etmek

ELDESE: Foton (Mançuca)

ELDEŞ: Muvaza

ELDEŞMEK: Muvaza etmek

ELDEŞMEN: Muvazacı

ELDEV: 1. Çeşit 2. Nevi

ELDİZ: Vatansever

ELEGE: Akraba

ELEKEY: Neredeyse

ELEKLEMEK: İstihza etmek

ELEKTEMEK: İstihza etmek

ELEMEN: Kalbur

ELEMGE: İplik çıkrığı

ELEN: Hobi

ELENEK: Delegasyon

ELENGE: Kalbur üstü (kalan)

ELENGEÇ: Eleme makinası

ELENGEMEK: Kalbur üstü kalmak

ELENLEMEK: Hobi ile uğraşmak

ELENTİ: Kalbur üstü kalanlar

ELERGE: Eleme makinesi

ELERİM: Vesile

ELERMEK: Vesile olmak

ELEŞ: El ele tutuşma

ELEŞMEK: El ele tutuşmak

ELEŞMEN: El ele tutuşan

ELEŞTİRİ: Tenkit

ELEŞTİRMEN: Münekkit

ELEV: Delegasyon

ELEVÜR: Kalbur

ELEY: 1. Vatan 2. Memleket

ELEZ: 1. Hayalet 2. Silüet

ELEZER: İşkenceci

ELEZMEK: Eziyet etmek

ELGE: 1. Model 2. Kalıp

ELGEMEK: Ekin ekmek

ELGENÇEK: Falaka

ELGEŞMEK: Birlikte ekin ekmek

ELGEY: Vatansever

ELGEZEK: 1. İşgüzar 2. Kalbur

ELGEZMEK: İşgüzarlık etmek

ELGİ: Gariplik

ELGİN: Garip

ELGÜÇ: Kanca

ELGÜÇEKE: Parmak oyunu (iple)

ELGÜMEK: Kancaya takmak

ELİ: Uzunluk ölçüsü (15 cm) [211]

ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi

ELİGEÇE: Hala (henüz)

ELİK: 1. Gazel (hayvan) 2. Taklit

ELİKLEMEK: Taklit etmek

ELİKTEMEK: Özenmek

ELİKTEV: Özenti (taklit)

ELİKTEVCİ: Özentici (taklitçi)

ELİNCEK: Salıncak

ELİNDİRME: Manüplasyon

ELİNDİRMEK: Manüple etmek

ELİNMEK: Manüplasyon yapmak

ELİR: 1. Uykusuz 2. Katır

ELİRME: Uykusuzluk hastalığı

ELİRMEK: Uykusuzluğa tutulmak

ELİŞ: 1. Usta 2. Mahir

ELİŞMEK: Maharet göstermek

ELİTMEK: Hizmet vermek

ELİYE: Yıldırım tanrısı [212]

ELİZ: Bekaret tanrıçası (mitoloji)

ELKİMEK: Yıldırım düşmek

ELKİN: Yıldırım

ELKİNMEK: Yıldırım çarpılmak

ELKİŞ: Elleri bağlı

ELKİŞEN: Kelepçe

ELLEZ: İlyas (özel ad) [213]

ELLİK: Kamu (devlet ve toplum)

ELLİKLEŞTİRME: Kamulaştırma

ELLİKLEŞTİRMEK: Kamulaştırmak

ELME: Ihlamur ağacı

ELMEK: Hizmet etmek

ELMEŞ: Takas

ELMEŞİK: Takas edilmiş

ELMEŞMEK: Takas etmek

ELÖVER: Takdire şayan

ELÖVMEK: Tahsin etmek

ELSEK: Kibar

ELSEMEK: Kibarlık etmek

ELSENÇ: Kibarlık

ELSENMEK: Kibar davranmak

ELSEL: Sosyal

ELSELLEŞME: Sosyalleşme

ELSELLEŞMEK: Sosyalleşmek

ELSELLEŞTİRMEK: Sosyalleştirmek

ELTER: Refakatçi

ELTİR: Kuzu derisi

Page 82: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

81

ELTME: Refakat

ELTMEK: Refakat etmek

ELVEREN: Destekçi

ELVERMEK: Destek olmak

EM: 1. İlaç [214] 2. Ağız

EMBEL: Nodul

EMÇEK: Meme

EMÇEKTEŞ: Süt kardeş

EMÇELGE: İlaç tedavisi

EMÇELMEK: Tedavi olmak

EMÇELTMEK: Tedavi etmek

EMÇELTMEN: 1. Hekim 2. Tabip

EMÇEMEN: Halk hekimi

EMÇİ: Eczacı

EMDEMEK: İlaç vermek

EMDEN: Bakire

EMDENMEK: İlaç almak

EMDEV: İlaç tedavisi

EME: Hala (babanın kız kardeşi)

EMECEN: Emici yılan

EMEÇ: Vantuz

EMEGE: 1. Kadın 2. Dişi

EMEGEL: Çocuk emzirme

EMEGELÇİ: Süt annesi [215]

EMEGEN: Dev anası (mitoloji) [216]

EMEGET: 1. Put 2. Fetiş

EMEGEY: Nine (büyükanne) [217]

EMEGÇİN: 1. Dişi 2. Kadın

EMEGTEY: 1. Dişi 2. Kadın

EMEHSİT: Nine (büyükanne)

EMEKTEŞ: İş arkadaşı

EMEL: 1. İlaç tedavisi 2. Kür

EMELCİ: Eczacı

EMELDEŞ: Refika (karı, eş)

EMELEZMEK: Kadın bulmak

EMELZEK: Halk hekimi (kocakarı)

EMELZEMEK: İlaçla tedavi etmek

EMEN: 1.Meşe ağacı 2. Can

EMENDİRMEK: Zahmet vermek

EMENMEK: Zahmet çekmek

EMER: Rahat

EMEREK: Mobilya

EMERMEK: Rahatlamak

EMERTMEK: Rahatlatmak [218]

EMET: 1. Sınır 2. Hudut

EMEZ: “Değil”

EMEZİ: Kadınsı

EMEZİLEMEK: Kadınsı davranmak

EMGEÇ: 1. Zahmetli 2. Vantuz

EMGEK: Zahmet

EMGEKLİ: Zahmetli

EMGEKSİZ: Zahmetsiz

EMGEMEK: Zahmet çekmek

EMGENMEK: Izdırap çekmek

EMGETMEK: Zahmet vermek

EMİK: Meme

EMİKDEŞ: Süt kardeş

EMİL: Feminal

EMİTMEK: İlaçla tedavi etmek

EMİZMEK: İlaçla tedavi olmak

EMKE: Lezzetli

EMKEK: 1. Dişi 2. Kadın

EMKEMEK: Tadına bakmak

EMKESEMEK: Kadın istemek

EMLEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga

EMLEK: 1.Şifalı bölge 2. Müşfik [219]

EMLEMEK: İlaç vermek

EMLENMEK: Bir kadınla evlenmek

EMLEŞ: Aşı (tıbbi)

EMLEŞMEK: Aşılanmak

EMLETMEK: İlaçlatmak

EMLÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)

EMNEK: Tedavi

EMNEKÇİ: Hekim

EMNELGE: Eczacılık

EMNELGER: Eczacı

EMNELMEK: İlaçla tedavi olmak

EMNEMEK: İlaçla tedavi etmek

EMNER: Aşı (tıbbi)

EMNERMEK: Aşılanmak (tıbbi)

EMNETMEK: İlaçla edavi ettirmek

EMRE: Aşık (halk şairi)

EMREMEK: Aşık (halk şairi) olmak

EMRENMEK: Aşıklık almak (rüya)

EMSEK: Kadın avcısı

EMSEL: Karısını seven erkek

EMSELEK: Zenne (kadınsı erkek)

EMSELİK: Travesti, transeksüel

EMSEMEK: Kadın istemek

EMSENEK: Jigolo

EMSİNMEK: Kadınsı davranmak

EMSİZ: İlaçsız

EMTER: Merkez

EMTERMEK: Temerküz etmek

EMTÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)

EMZE: Dul kadın

EMZEK: Biberon

EMZEMEK: Tadına bakmak

EMZİK: Oyuncak meme

Page 83: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

82

EMZİNÇEK: Pipet

EMZİNMEK: Pipetle çekmek

EN: 1. Kesik işareti 2. Damga

ENÇ: Rahat

ENÇEK: Yavru (köpek, kedi)

ENÇİ: Miras

ENÇİLEMEK: Miras bölüşmek

ENÇİLENMEK: Mirasa konmak

ENÇMEK: Rahatlamak

ENDEK: 1. Yemin 2. Mühür

ENDEMEK: Yemin etmek

ENDER: Boca

ENDERMEK: Boca etmek

ENDEŞ: Aynı damgaya sahip olan

ENDEŞMEK: Aynı damgayı taşımak

ENDİK: 1. Eda 2. Tavır

ENDİKMEK: Eda / tavır takınmak

ENDÜŞMEK: Minimize olmak

ENYÜKMEK: Maksimize olmak

ENE: Nine (büyükanne)

ENECEK: Alt basamak (merdiven)

ENEÇ: 1. Meyil 2. Ekstrem

ENEGEY: Nine (büyükanne)

ENEHSİT: Nine (büyükanne)

ENEK: 1. Hadım (iğdiş) 2. Testis

ENEKE: 1. Mürebbiye 2. İri bilye

ENEKLEŞ: Münakaşa

ENEKLEŞMEK: Münakaşa etmek

ENEMEK: Keserek işaretlemek

ENENMEK: Kesilerek işaretlenmek

ENETMEK: Hadım (iğdiş) etmek

ENER: Akord (çalgı)

ENERMEK: Akord etmek [220]

ENEŞ: 1. Büyükanne 2. Nine

ENETKEK: Hintli

- Enetkekçe: Hintçe

- Enetkekye: Hindistan

ENEZ: 1. Hadım 2. Ağzı kesik testi

ENGEK: Çene kemiği

ENGEME: Badal (tümsek)

ENGER: 1. Maraz 2. Dert

ENGEZ: Cihaz

ENGEZER: Dev

ENGİLMEK: Temayül etmek

ENGİM: 1. Parça 2. Kısım

ENGİME: Hikaye

ENGİMEK: Kısımlanmak

ENGİRMEK: Takip etmek

ENGİTMEK: Kısımlamak

ENGİZ: Tescil

ENGİZLEMEK: Tescil etmek

ENİR: Pelikan kuşu

ENİŞ: 1. Marjinal 2. Rahatlık

ENİT: Sürpriz

ENİTMEK: Sürpriz yapmak

ENKİŞ: Tecrübeli

ENLEM: Paralel (latitude)

ENMEK: 1. Şaşırmak 2. Solmak

ENNE: Hala (babanın kız kardeşi)

ENÖNE: Enberi noktası (gökbilim)

ENÖNELEMEK: En öne almak

ENÖTE: En uzak nokta (gökbilim)

ENÖTELEMEK: En arkaya almak

ENREK: Kükreyen

ENREMEK: Kükremek

ENSER: Mıh (büyük çivi)

ENZE: Kambur

EPENEK: Pul (rondela)

EPEYLENME: Hava atma

EPEYLENMEK: Hava atmak

EPİNÇ: 1. Kültür 2. Hars

EPİT: Sanat

EPİTKEN: Sanatçı

EPİTMEK: Sanat eseri yapmak

EPİTMEN: Sanatçı

EPKİN: Sanat yeteneği olan

EPLEMEK: Sebep olmak

EPLENMEK: Sebebiyet vermek

EPMEK: Ekmek (tahıl saçmak)

ERBEĞEN: Pervane böceği

ERBEKEY: Kelebek

ERBÖRÜ: Kurtadam

ERBÜKE: Yılan adam

ERÇE: Mertçe

ERÇİM: Enerji

ERÇİN: İdari bölge (köy, şehir vs.)

ERÇİNMEK: İdare etmek

ERDE: Kemal

ERDEÇİ: Kamil

ERDEM: Fazilet

ERDEMEK: Mert davranmak

ERDEN: Bakir

ERDENE: Cevher

ERDENMEK: Namusunu korumak

ERDEŞ: Kuma (aynı erkekle evli)

ERDEŞMEK: Kuma olmak

ERDİBEY: Olgun erkek

ERDİBİKE: Olgun kadın

ERECE: 1. Prensip 2. Mevzuat

Page 84: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

83

EREGEN: Dede (büyükbaba)

EREHSİT: Dede (büyükbaba)

EREK: 1. Gaye 2. İki hörgüçlü deve

EREKÇİN: Erkek

EREKE: 1. Etil alkol 2. Genç erkek

EREKEY: Başparmak

EREKMEN: Dulavrat otu

EREKTEY: Erkek

EREL: 1. Hasret 2. Vefa

ERELEMEK: Hasret / vefa duymak

ERELENMEK: Hasret çekmek

ERELEZMEK: Koca bulmak

EREM: 1. Müjde 2. Pelin otu

EREMÇEK: Lor peyniri

EREMİK: Kısır (çocuğu olmayan)

EREMLEMEK: Rıza göstermek

EREN: 1. Evliya 2. Derviş

ERENBEY: İhtiyar erkek

ERENBİKE: İhtiyar kadın

ERENDİZ: Jüpiter gezegeni

ERENER: Vaat

ERENERMEK: Vaat etmek

EREŞMEK: Keramet etmek

EREŞMEN: Zehirsiz örümcek

ERETME: Sünnet (tıbbi)

ERETMEK: Sünnet etmek (tıbbi)

EREVİL: Grev

EREY: Piyon

EREZ: 1. Mert 2. Delice otu

EREZİ: Erkeksi

EREZİLEMEK: Erkeksi davranmak

ERGE: Maden yatağı

ERGEMEK: Birikmek

ERGENE: Maden ocağı

ERGENEK: Sandık

ERGENEKEN: Maden ocağı tüneli

ERGİL: 1. Nimetli 2. Kamil

ERGİLEMEK: Nimet vermek

ERGİLENMEK: Rekor kırmak

ERGİRMEK: Erimeye başlamak

ERGİT: Eritme / carper peynir

ERGİZMEK: Erimek (maden)

ERGÜ: 1. Rica 2. Nimet

ERGÜÇE: 1. Dilekçe 2. Armağan

ERGÜMEK: Rica etmek

ERGÜN: Ricacı

ERGÜL: Rica

ERGÜVEN: Devir (çağ)

ERİKEN: Kamil

ERİKMEK: 1. Bıkmak 2. Usanmak

ERİLMEK: Biçim değiştirmek

ERİN: 1. Dudak 2. Reşit 3. Nehir

ERİNÇ: Huzur (içsel)

ERİNÇEK: Üşengeç

ERİŞ: 1. Gayret 2. Muvaffakiyet

ERİŞEK: 1. İdeal (ülkü) 2. Gaye

ERİŞMEN: Muvaffak

ERİYİK: Mahlul

ERK: İktidar

ERKE: Otorite

ERKECEY: Parmak kız (masal) [221]

ERKEÇ: Genç teke

ERKELEMEK: Destek olmak

ERKELENMEK: Destek bulmak

ERKELİ: Otoriter

ERKEM: Naz

ERKENEK: Parmak çocuk [222]

ERKESEMEK: Erkek istemek

ERKETEY: Otokrasi

ERKEY: Naz

ERKEYİN: Nazlı

ERKİ: 1. Turfanda 2. Olgun

ERKİL: Cumartesi günü

ERKİLEMEK: Serbest davranmak

ERKİLENMEK: Serbest bırakılmak

ERKİN: 1. Hür 2. Serbest

ERKİNDİK: 1. Hürriyet 2. Serbesti

ERKLİ: 1. Muktedir 2. Otoriter

ERKLİK: 1. İktidar 2. Otorite

ERKMEN: Diktatör

ERKSİNME: Hakimiyet

ERKSİNMEK: Hakimiyet sağlamak

ERKSİZ: Kudretsiz

ERKTİ: Muhtar (özerk)

ERLEG: Yeraltı tanrısı (mitoloji) [223]

ERLEN: Hamster

ERLENMEK: Kocaya varmak

ERLÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi)

ERMEN: 1. Pelin otu 2. Kutsal [224]

ERMİŞ: 1. Evliya 2. Derviş

ERNEK: Başparmak

ERPELMEK: Törpülenmek

ERSE: Yarı olgun

ERSEK: Nemfoman

ERSEL: Kocasını seven kadın

ERSELEK: Erkeksi kadın

ERSELEN: 5 renkli aslan (mit) [225]

ERSELİK: Hermafrodit

ERSEMEK: Erkek istemek (cinsel)

Page 85: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

84

ERSENEK: Fahişe

ERSİN: Amin (dilek sözcüğü)

ERSİNMEK: Erkek gibi davranmak

ERŞEK: Kafası pars biçimli ayı (mit)

ERŞİ: Çirkin

ERŞİLENMEK: Çirkinleşmek

ERTE: Sabah

ERTEGEN: Sabahleyin

ERTEĞİ: Masal

ERTEKİ: Yarın

ERTELE: Şimdiye dek (Mançuca)

ERTELİK: Kahvaltı (sabah yemeği)

ERTELMEK: Sabah olmak

ERTEN: İmsak

ERTENÇEK: Sabahleyin

ERTENE: 1. Sahur 2. Cevher

ERTİK: 1. Geçen 2. Meslek

ERTİKLİ: Fani

ERTİM: Kamil

ERTİR: Sabah

ERTİRLİK: Kahvaltı

ERTMEK: Zaman geçmek

ERTÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi)

ERZE: Dul erkek

ERZEMEK: Amaç edinmek

ERZENE: Zirve

ERZİ: 1. Vasi 2. Evliya

ERZİN: 1. İstiklal 2. Ateş küreği

ES: 1. Dimağ 2. Zihin 3. Not

ESE: 1. İsa (özel ad) 2. Saadet

ESEGE: Baba

ESEĞEN: Rüzgarlı yer

ESELEK: 1. Ahmak 2. Budala

ESELİK: 1. Saadet 2. Selamet

ESEM: Hatıra

ESEME: 1. Nüfus cüzdanı 2. Künye

ESEMEK: Hatırlamak

ESEN: 1. Selam 2. Selamet

ESENDEME: Selamet

ESENDEMEK: Selamete ermek

ESENDEŞMEK: Selametleşmek

ESENDİK: Selim

ESENGÜ: 1. Sıhhat 2. Selamet

ESENGÜLEMEK: Sıhhat dilemek

ESENGÜLENMEK: Sıhhat bulmak

ESENGÜLEŞMEK: Sıhhat dileşmek

ESENLEME: Selamlama

ESENLEMEK: Selamlamak

ESENLEŞMEK: Selamlaşmak

ESENMEN: Salim

ESER: 1. His 2. Saadetli 3. Rüzgar

ESERGE: Manik nöbet (hastalık)

ESERGEN: Manik

ESERMEK: Hissetmek

ESETMEK: Hatırlatmak

ESEY: Esinti

ESGİN: Rüzgarlı yer

ESİÇ: Tencere

ESİK: 1. Kapı 2. Başkent

ESİN: İlham

ESİNÇ: Cereyan (hava akımı)

ESİNLEMEK: İlham vermek

ESİNLENMEK: İlham almak

ESİNMEK: Cereyan etmek

ESİRGEMEK: Himaye etmek

ESİRGEN: Hami (himayeci)

ESİRGENÇ: Himaye

ESİRGENMEK: Himaye edilmek

ESİRGEŞ: Vesayet

ESİRGEŞMEK: Vesayet etmek

ESİRGİN: Ani kar fırtınası

ESİRİK: Ani duygusal tepki

ESİRMEK: Ani tepki vermek

ESİRMEN: Ani tepki veren kişi

ESİRTMEK: Ani tepki vermek

ESİTEÇ: Telefon

ESİTMEK: Telefon etmek

ESİZ: 1. Eyvah 2. Fena

ESİZGEMEK: Hayıflanmak

ESİZMEK: Vah etmek

ESKERME: Hatıra

ESKERMEK: Hatırlamak

ESKERT: Not (hatırlatma kağıdı)

ESKERTME: İhtar

ESKERTMEK: İhtar etmek

ESKİN: Kalbur makinası

ESKİRGEMEK: Külüstürleşmek

ESKİRGEN: Külüstür

ESKİRMEK: Yıpranmak

ESLEK: 1. Farkında 2. Halim

ESLEMEK: Farketmek

ESLENMEK: Farkedilmek

ESLETMEK: Farkettirmek

ESLEV: Farketme

ESME: Esinti

ESNEĞEN: Elastiki

ESNEK: Elastik

ESPEK: Esinti

ESPEREK: Muhabbet çiçeği

Page 86: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

85

ESRE: “I-İ” sesi veren işaret [226]

ESREÇ: Alkollü içki

ESRENMEK: Aklı başından gitmek

ESRETMEK: Aklını başından almak

ESRİK: Sarhoş

ESRİMEK: Sarhoş olmak

ESRİTKEN: Sarhoşluk verici

ESRİTMEK: Sarhoş etmek

ESTE: Mantık

ESTEMEK: Mantık yürütmek

ESTELİK: 1. Rasyonel 2. Yadigar

ESTENMEK: Sesi duyulmak

ESTELMEK: Mantıklı olmak

ESTİ: Rüzgar

EŞBİÇMEK: Aynı şekli vermek

EŞBİLMEK: Aynı kabul etmek

EŞBÖRÜ: Kurt kadın

EŞBÜKE: Şahmaran

EŞÇEKİM: Eşleşme (kura)

EŞÇEKMEK: Eşleşmek (kura)

EŞDEĞER: Muadil

EŞDEN: Bakire

EŞDEYİŞ: Ezber

EŞDEYİŞLE: Ezberden

EŞELEK: Maden ocağı

EŞEY: Cinsiyet

EŞEYSEL: Cinsel

EŞGÜTMEK: Koordine etmek

EŞİL: Feminal

EŞİM: 1. Saç örgüsü 2. Hamarat

EŞİNGEN: Müsavi

EŞİR: 1. İri ağızlı 2. Timsah

EŞİTGEN: Müsavi

EŞİV: 1. Tempo 2. Ritim

EŞİVÇİ: 1. Tempo tutan 2. Ritimci

EŞKEN: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker

EŞKESEMEK: Kadın istemek

EŞKİN: 1. Atik 2. Rüzgarlı

EŞLENÇ: Eşleşme

EŞME: 1. Su kuyusu 2. Saç örgüsü

EŞMEG: Kadın ceketi [Eşmek]

EŞMEK: Ceket / yelek giymek

EŞNE: Çayırlık alan

EŞTEL: Rahat

EŞTELMEK: Rahatlamak

EŞTEMEK: Rahatlatmak

EŞTEN: 1. Alışkın 2. Rahat

EŞTENMEK: Alışmak

EŞTİ: 1. Lahana 2. Maça (iskambil)

EŞTİK: 1. Rahat 2. Konforlu

EŞTÜ: Evli

ETÇEKER: Kıyma makinası

ETEN: Meyvelerin yenilen kısmı

ETENE: Plasenta

ETENMEK: Embriyo oluşmak

ETEŞ: Horoz

ETEŞMEK: Şişmanlamak

ETİK: 1. Vücut 2. Tezyinat

ETİKMEK: Etlenmek

ETİLMEK: Nihayete ermek

ETİN: Gök gürültüsü

ETİNEMEK: Kükremek

ETİNGİ: Fevkalade

ETİNMEK: Gök gürlemek

ETİRMEK: Nihayete erdirmek

ETİŞ: Faaliyet

ETİŞMEK: Faaliyette bulunmak

ETİZ: 1. Vücut 2. Tarla

ETİZMEK: Vücut bulmak

ETKENÇEK: Salıncak

ETKESMEK: Hayvan kesmek

ETKİMEK: Tesir etmek

ETKİN: 1. Aktif 2. Faal

ETKİR: Tesirli

ETTE: Amca

ETÜGEN: Yer tanrıçası [227]

ETYEMEZ: Vejeteryan

EVCİM: Hamaratlık

EVCİMEK: Muktesit

EVÇEL: Genelev

EVÇELME: Fuhuş

EVÇELMEK: Fahişelik etmek

EVÇEMEK: Geneleve gitmek

EVÇENEK: Garsoniyer

EVÇENMEK: Metres tutmak

EVDE: Ev kazası

EVDEMEK: Ev kazası yapmak

EVDEL: Ev kazası

EVDER: Karı koca kavgası

EVDERMEK: Kavga etmek (eşler)

EVDEŞ: Ev arkadaşı

EVDEŞMEK: Aynı evde kalmak

EVDİRMEK: Acele ettirmek

EVELEK: Labada

EVER: 1. Boynuz 2. Parsel

EVERE: Torunun çocuğu

EVERLEK: Tekboynuz (mitoloji)

EVERGE: Nikah / evlilik cüzdanı

EVERİM: Evlendirme

Page 87: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

86

EVERME: Evlendirme

EVERMEK: Evlendirmek

EVERNE: Örümcek ağı

EVERTME: Nikah

EVERTMEK: Nikah kıymak

EVERTMEN: Nikah memuru

EVETİLGEN: Fatura

EVETİLMEK: Fatura kesilmek

EVETMEK: Fatura kesmek

EVEYİK: Sarı buğday

EVEZ: 1. Balmumu 2. Akçakavak

EVGER: Tekerlek

EVGEZER: Ev cini

EVGİ: 1. Aciliyet 2. Telaş

EVGİL: Aile

EVGİN: 1. Aceleci 2. Telaşlı

EVİN: Tane (tahıl)

EVİNÇ: 1. Aciliyet 2. Huzur

EVİNLİK: Tahıl ambarı

EVİNMEK: Tanelenmek (tahıl)

EVİR: 1. Çember 2. Halka

EVİRGE: Çember / halka (el ele)

EVİRGEMEK: Çember oluşturmak

EVİRGEN: 1. Tedbirli 2. Mahir

EVİRGENMEK: Çember oluşmak

EVİRİ: 1. Devir 2. Taklip

EVİRMEK: Taklip etmek

EVKENMEK: Yuvarlanmak

EVKER: Yuvarlak

EVKERMEK: Yuvarlaklaşmak

EVLEK: 1. Uyumlu 2. Parsel

EVLEMEK: Uyumlaşmak

EVLENSEK: Evlenmek isteyen

EVLEŞ: Evin çok olduğu alan

EVLEŞMEK: Binalaşmak

EVLİK: 1. Kiler 2. Depo

EVMEK: Acele etmek

EVNEK: Pencere

EVRE: Safha

EVREÇ: Çevirme tahtası (sac)

EVREĞEN: Ejderha [228]

EVREK: 1. Bukle 2. Cyan renk

EVREMEK: Bükülmek

EVREN: 1. Kainat 2. Kozmoz

EVRENSEL: Universal

EVREŞMEK: İhtilafa düşmek

EVRET: İhtilaf

EVRETMEK: İhtilaf etmek

EVRİK: 1. Maklup 2. Sebatkar

EVRİLİM: Metamorfoz

EVRİLMEK: Dönüşmek

EVRİM: 1. Tekamül 2. Evolüsyon

EVRİNMEK: Dönüşüm geçirmek

EVRİŞ: 1. Civar 2. Dönüşüm

EVRİŞİM: Müşakele (dönüşme)

EVRİŞME: Müşakele (dönüşme)

EVRİŞMEK: Müşakele etmek

EVRİTMEK: Dönüştürmek

EVSEK: Evini özleyen

EVSEMEK: Evini özlemek

EVSİN: Siper

EVSİNMEK: Sipere yatmak

EVŞEN: Per yavşanı otu

EVZEK: Sulh yanlısı

EVZELMEK: Terhis olmak (asker)

EVZEME: 1. Sulh 2. Ateşkes

EVZEMEK: Sulh /ateşkes yapmak

EVZETMEK: Terhis etmek (asker)

EVZİN: Siper

EVZİNMEK: Sipere çekilmek

EVÜR: Sine (göğüs)

EVÜRLEMEK: Göğsüne bastırmak

EYDER: 1. Lider 2. Sözcü [229]

EYDİ: Hitap

EYDİCİ: Hatip

EYDİŞ: Muhabbet

EYDİŞMEK: Muhabbet etmek

EYDİVEREN: İtirafçı

EYDİVERME: İtiraf

EYDİVERMEK: İtiraf etmek

EYE: 1. Bileği taşı 2. Bileği aleti

EYEĞEZ: 1. Nazik 2. Narin

EYELEMEK: Bileylemek

EYELENMEK: Bileylenmek

EYEMEK: Kıskanmak

EYENMEK: Kıskanmak

EYER: At oturacağı

EYERE: Kuyrukluyıldız (Mançuca)

EYEV: Boyun heybesi

EYİRDEK: Simit (gevrek)

EYGE: 1. İane 2. Dünya

EYGEN: Koca (eş)

EYGİR: Fuşya rengi

EYGİŞ: Hayırlı insan

EYGÜ: Hayır (iyilik)

EYGÜLÜ: Hayırlı

EYİN: 1. Böylece 2. Libas

EYİNÇ: 1. Saadet 2. Hayır (iyilik)

EYİŞ: Köz tavası

Page 88: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

87

EYİŞMEK: Sataşmak (sözle)

EYİTÇİ: 1. Hatip 2. Edip

EYİTMEN: Öğretim görevlisi

EYLEÇ: Park yeri (araç)

EYLEK: Park alanı

EYLEM: Fiil

EYLENÇ: Amel (fiil)

EYLENE: Daire

EYLENEK: Fiiliyat

EYLENÜ: Dönüştürme

EYLETİR: Hayırlı, hayırşinas

EYLETMEK: Hayır (iyilik) yapmak

EYLETMEZ: Aman vermez

EYLEV: Fiil (dilbilgisi)

EYLİK: İane

EYMEN: Hayırlı, hayırşinas

EYMENÇ: İmtina

EYMENÇEK: İmtina eden

EYMENMEK: İmtina etmek

EYMÜR: Hayırlı, hayırşinas

EYNEL: İrtifak

EYNELMEK: İrtifak hakkı kurmak

EYNEZ: Nazik

EYNEZMEK: Nazikleşmek

EYREK: 1. Otel 2. Pansiyon

EYTELME: Slogan

EYTELMEK: Slogan atmak

EYTEM: Deyim

EYTER: Randevu

EYTERMEK: Randevu almak

EYTİLİŞ: Telafuz

EYTİLMEK: Telafuz edilmek

EYTİŞ: Sohbet

EYTİŞME: Münazara

EYTİŞMEK: Münazara yapmak

EZDİ: Zalim

EZE: 1. Dayı 2. Sahip

EZEGEY: Hükümdar

EZEK: Eziyet

EZEKLEMEK: Eziyet etmek

EZELEMEK: Eziyet etmek

EZEM: Ezber

EZEMEK: Ezberlemek

EZEN: 1. Sahip 2. Malik

EZENGİREK: Nakavt (spor)

EZENTEY: 1. Kraliyet 2. Monarşi

EZERTERE: Anason

EZEŞİK: Müzik

EZEŞMEK: Müzik çalmak [230]

EZETMEK: Beste yapmak

EZEV: Zulüm

EZGİ: 1. Nağme 2. Melodi

EZGİN: 1. Mazlum 2. Melodik

EZİLGEN: Mazlum

EZİM: Eziyet

EZİNÇ: Eziyet

EZİNMEK: Zulüm görmek

EZİR: Kaya kartalı

EZİTMEK: Zulüm yapmak

EZLEÇ: Zalim

EZLEK: 1. Despot 2. Tiran

EZLEMEK: Sahip olmak

EZMEN: Zalim

- F -

FALAN: Salon (Mançuca)

FARS: Pers (İranlı)

- Farsça: Persçe (İran dili)

- Farsya: Persiye (İran)

FELEMENK: Duç (Hollandalı)

- Felemenkçe: Duçça (Hollandaca)

- Felemenkiye: Duçya (Hollanda)

FIRLAĞAÇ: Fırıldak (oyuncak)

FIRLANGAÇ: Topaç

FIRLANMAK: Dönmek

FIŞKIRTAÇ: Fıskiye

FİN: Suomi (Finlandiyalı)

- Fince: Suomice (Finlandiya dili)

- Finiye: Suomiya (Finlandiya)

FRENK: Fransız

- Frenkçe: Fransızca

- Frenkiye: Fransya

- G -

GABAMAK: Muhasara etmek

GABAN: Muhasara

GABAR: Nasır (deri sertleşmesi)

GABARMAK: Nasırlaşmak

GACA: Kasis

GACAMAK: Kasis yapmak

GACIMAK: Kuruyup büzülmek

GAÇAĞAN: Ateşböceği

GADAMAK: Birini sıkıştırmak

GADALMAK: Taciz edilmek

GADARMAK: Taciz etmek

GADAŞMAK: Birbirini sıkıştırmak

GADURA: Kevgir

GAKAY: Yunus balığı (Moğolca) [231]

GAL: Ateş

GALAGUN: Yaban kazı

GALAĞAN: Devedikeni

Page 89: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

88

GALAK: Tezek yığını

GALAMA: Ateş yakma

GALAMAK: Ateş yakmak

GALANMAK: Ateş yanmak

GALATMAK: Ateş yaktırmak

GALAV: Şehvet

GALCIMAK: Ateş basmak

GALCIN: 1. Ateşli 2. Şehvetli

GALCINMAK: Şehvetlenmek

GALCIR: Çiftleşmek isteyen [232]

GALCIRMAK: Çiftleşmek istemek

GALÇA: Etsuyu çorbası

GALÇAMAK: Haşlamak

GALÇANMAK: Haşlanmak

GALÇAŞ: Haşlama et yemeği

GALÇI: İtfaiyeci

GALIN: Başlık parası

GALTAR: Demirci (ateş ustası)

GALTAŞ: Sataşma

GALTAŞMAK: Sataşmak [233]

GALYANGIÇ: Salıncak

GALYANMAK: Salınmak

GALU: Kaz ve ördek türü hayvan

GALUÇ: 1. Gaz ocağı 2. Tüplü ocak

GANAMAK: Hendek kazmak

GANAV: Hendek

GANŞAK: Sarhoş

GANŞAMAK: Sarhoş olmak

GAPÇAMAK: Mengenelemek

GAPÇANMAK: Mengenelenmek

GAPÇAVAÇ: Mengene

GARDAŞ: Kardeş

GARGIN: Kafir

GARGIMAK: Küfür etmek

GARGINMAK: Kafir olmak

GARGIŞ: Küfür

GARGIŞMAK: Küfür edişmek

GARILDAK: Karından öten kuş

GARILDANMAK: Karırdan ötmek

GARILDAMAK: Vaklamak

GARILDAR: Vantrolog

GARŞAK: Tencere

GARŞAMAK: Karışmak (yemeklik)

GARŞATMAK: Karıştırmak (yemek)

GATALAK: Kabız (dışkı katılaşması)

GATALGAN: Koyun dışkısı

GATALMAK: Kabız olmak (dışkı)

GATAMAK: Katılaşmak

GATNAŞKAN: Harç (beton)

GATNAŞMAK: Katılaşmak (beton)

GATNAŞIK: Beton

GAVRAK: Alerji

GAVRAMAK: Alerji olmak

GAVRATMAK: Alerji yapmak

GAYAVUZ: Balina

GEBE: Hamile

GEBELMEK: Karnı şişmek (hamile)

GEBEMEK: Şişmek

GEBENMEK: Hamile kalmak

GEBERMEK: Karnı şişmek (ceset)

GEBETMEK: Hamile bırakmak

GECEGEZER: Uyur gezer

GECEGEZMEK: Uyurgezerlik etmek

GECEK: Keman (çalgı)

GECERE: Çultar (eyer örtüsü)

GECİKSEMEK: Biraz gecikmek

GECGERE: Dört kulplu taşıyacak

GEÇEĞEN: 1. Muvakkat 2. Rayiç

GEÇEK: 1. Köprü 2. Geçit

GEÇELET: Tünel

GEÇELGE: Kur (döviz)

GEÇENEK: Yaya geçidi

GEÇER: 1. Cari 2. Caiz

GEÇEREK: İcazet

GEÇERGE: Pasaport

GEÇERGEN: 1. Cari 2. Rayiç

GEÇİK: 1. Bayat 2. Eski

GEÇİKLİK: 1. Bayatlık 2. Eskilik

GEÇİNGE: Bütçe

GEÇİŞKEN: Tedahül eden

GEÇKE: Akşam

GEÇKEL: Makbul

GEÇKELMEK: Kabil olmak

GEÇKEMEK: Akşam olmak

GEÇKİ: Vize

GEDEK: 1. Elbise eteği 2. Tünel

GEDEL: Kulak memesi

GEDELEÇ: Sadak (ok çantası)

GEDEMEÇ: Antre

GEDER: Eşek

GEDEY: Perçin

GEDEYLEMEK: Perçinlemek

GEDEYLENMEK: Perçinlenmek

GEDİZ: Gölet

GEĞİN: Şiddetli

GEĞİNMEK: Şiddet uygulamak

GEKEZ: Uyumlu

GELDEÇ: İstikbal

GELDEK: İplik çilesi

Page 90: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

89

GELDİ: Ati (gelecek)

GELE: Görücü usulü

GELEÇİ: Görücü

GELEK: Halef

GELEME: Flörtle evlenme

GELEMEK: Flörtle evlenmek

GELEMEN: Flörtle evlenen kız

GELENCE: Enişte

GELENEK: Örf

GELENGİZ: Sel

GELENİ: Yer sincabı

GELESER: Mahsuldar

GELEŞ: Flört

GELEŞMEK: Flört etmek

GELETE: Küçük çuval

GELEYMEK: Gelin gelmek

GELEZ: 1. Birikinti 2. Sersem

GELEZİN: Peynir altı suyu

GELGİN: Suyu kabarmış ırmak

GELİÇ: Zehirli ayrık otu

GELİÇLENMEK: Zehirlenmek

GELİK: 1. Patik 2. Gelmiş olan

GELİMSEK: Muhacir

GELİMSEMEK: Sonradan gelmek

GELİNÇEK: Tekrar evlenen kadın

GELİNDEŞ: Elti

GELİNMEK: Gelip yerleşmek

GELİT: Kurabiye

GELİZ: Hicret

GELİZGEN: Muhacir

GELİZMEK: Hicret etmek

GELİZMEN: Muhacir

GELMEÇ: Bağ sarmaşığı

GELNE: Misafirlik

GELNECİ: Misafir öğrenci

GELNEMEK: Misafir olmak

GELSEMEK: Gelmek istemek

GELŞİK: Sempati

GELŞİKLİ: 1. Sempatik 2. Şirin

GELTE: Halef olma

GELTECİ: Halef

GEMEÇ: Bahriyeli (deniz askeri)

GEMGE: 1. Köy odası 2. Ortak oda

GENCE: Taze

GENCER: Kutlu gün (Kandil gibi)

GENDEK: Enlem

GENELGE: 1. Tamim 2. Sirküler

GENELGEMEK: Tamim etmek

GENELMEK: Umumileşmek

GENERK: Demokrasi

GENERKÇİ: Demokrat

GENEŞ: Konferans

GENEŞİK: Mütala

GENEŞMEK: Mütala etmek

GENEŞMEN: Müşavir

GENEŞTEY: Kongre

GENEZ: 1. Amme (kamu) 2. Kolay

GENGİZ: Deniz börülcesi

GENGÜN: Tatil günü

GENİTMEK: Umumileştirmek

GENRİK: 1. Mukoza 2. Mukus

GENZEK: Genizden konuşan kişi

GENZEMEK: Genizden konuşmak

GENZEV: Genizden konuşma

GEPİRGEN: Geveze

GEPİRMEK: Gevezelik etmek

GER: 1. Çadır 2. Ahit 3. İttifak

GERÇİ: Çadır direği

GERÇİLEMEK: Gıcırdamak (direk)

GERDEK: Zifaf [234]

GERDEME: Tere (bitki)

GERDEMEK: Süslenmek

GERE: Parlaklık

GEREKE: Şafak

GEREKSEK: Muhtaç

GEREKSEMEK: İhtiyaç duymak

GEREKSER: İhtiyacı olan

GEREKSİNİM: İhtiyaç

GEREL: Volt (elektrik)

GERELME: Voltaj (elektrik)

GERELTEÇ: Gölge oyunu perdesi

GERELTİ: Sinema perdesi

GEREN: 1. Killi toprak 2. Cemaat

GEREŞ: Yay kirişi

GEREY: Tensör

GEREZ: Odalık (cariye)

GERGEÇ: Gergef kasnağı

GERGEZ: Zabıta

GERİK: Patlıcan

GERİM: Hicap

GERİNÇ: Stres

GERİŞ: Dağ sırtı

GERİZ: 1. Lağım 2. Kanalizasyon

GERLENME: Evlenme (nikah)

GERLENMEK: Çadır sahibi olmak

GERMEN: Kasnak

GERNE: Davul derisi

GERNEK: Kasnak

GERNELMEK: Kasnağa gerilmek

Page 91: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

90

GERNEMEK: Kasnağa germek

GERNETMEK: Kasnağa germek

GERS: Ergen kız

GERTME: Yaban armudu

GERZE: Han çadırı, otağ

GESEK: Saç düğümü

GESER: Cesur

GEŞME: Vapur

GEVER: Ark (su yolu)

GEVEŞ: Raşitizm (kemik eğriliği)

GEYGİ: Olta

GEZEGEN: Seyyare, planet

GEZEK: Devriye

GEZEKÇİ: Devriyeci (polis, bekçi)

GEZEKLEMEK: Devriye atmak

GEZEKLEŞMEK: Devriye atışmak

GEZELENÇ: Rastgele gezinti

GEZELGE: Vize (geçiş belgesi)

GEZEM: İki yaşındaki keçi

GEZEMEK: Seyahat etmek

GEZENE: Minör planet, asteroid

GEZENEK: Avlu

GEZENTE: Avare

GEZEREV: Karavan

GEZEYEN: Konsomatris

GEZGE: Devriye polisi

GEZGİN: 1. Seyyah 2. Turist

GEZİNEK: Fuaye

GEZİNÇ: 1. Seyahat 2. Turizm

GEZİYYE: Macera (Arapça)

GEZLEMEK: Nişan almak

GEZLER: Nişancı

GEZMEN: Turist

GICAĞAN: 1. Tahriş 2. İrritasyon

GICANMAK: Tahriş / irrite olmak

GICAMAK: Tahriş / irrite etmek

GILDIRAK: Tekerlek çemberi

GIRILDAMAK: Horuldamak

GIRNATA: Klarnet (müzik aleti)

GIYGAĞAN: Keman (müzik aleti)

GIYGAMAK: Keman sesi çıkarmak

GIZGALA: Mamaliga yemeği

GIZIL: Kırmızı altın

GİC: 1. Ahmak 2. Sersem

GİCEĞEN: Alerjen

GİCEK: Kabak kemane

GİCELME: Baş dönmesi

GİCELMEK: Başı dönmek

GİCELTME: Delibaş hastalığı

GİCELTMEK: Başını döndürmek

GİCENEK: Alerji

GİCİŞ: Kaşıntı

GİCİŞMEK: Kaşınmak

GİCİTKEN: Ballıbaba otu

GİDERGE: Tazminat

GİDERGEMEK: Tazmin etmek

GİDERGENMEK: Tazmin olmak

GİDERİM: Telafi

GİDİ: Vefasız

GİDİK: 1. Sınır 2. Limit

GİDİMSEMEK: Yola çıkmak

GİDİMSER: Gitmek üzere olan

GİDİZ: Hicret

GİDİZGEN: Muhacir

GİDİZMEK: Hicret etmek

GİDİK: Oğlak

GİL: 1. Maça (iskambil) 2. Aile

GİLDİ: 1. Lonca 2. Ahi teşkilatı

GİNELİK: Hamam

GİRÇE: Tecavüz

GİRÇEK: Tecavüzkar

GİRÇELMEK: Tecavüz edilmek

GİRÇEMEK: Tecavüz etmek

GİRDE: 1. Bahçe 2. Küre

GİRDEŞ: Bahçe komşusu

GİRE: Ciro (hasılat)

GİREÇE: Kar (kazanç)

GİREĞMEN: Hipermarket

GİRELGE: 1. Hol 2. Giriş koridoru

GİRENEK: Avlu

GİRENTE: Sosyal insan

GİREV: Depozito

GİRİ: Uzunluk ölçüsü (5 cm)

GİRİK: 1. Antre 2. Lahit

GİRİKSEMEK: Girmek istemek

GİRİLÇEK: Antre

GİRİN: Cemaat (Mançuca)

GİRİNÇ: Girizgah

GİRİŞMEN: Müteşebbis

GİRİT: Antre

GİRİZ: Gişe

GİRKİ: Sancı

GİRKİLENMEK: Sancılanmak

GİRME: Çalılık

GİŞİ: 1. Erkek 2. Koca

GİTGİN: Suyu çekilmiş ırmak

GİTSEMEK: Gitmek istemek

GİYE: Efsanevi kuş (mitoloji)

GİYERGE: Giyinme kabini

Page 92: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

91

GİYEV: Moda (giyim)

GİYİNÇ: Moda (giyim)

GİYİNGEMEK: Denemek (elbise)

GİYİNGEN: Şık (güzel giyinen)

GİYİV: Kız isteme (talip olma)

GİZDEŞ: Sırdaş

GİZDEŞMEK: Sır saklaşmak

GİZEK: Kemençe

GİZEMEK: Gözden kaçırmak

GİZENÇ: Mistisisizm

GİZENÇLİ: Mistik

GİZENMEK: Esrarengiz davranmak

GİZER: Ketum (sır vermez)

GİZERGE: Şifre

GİZERGEÇ: Şifre makinesi

GİZERLEMEK: Şifrelemek

GİZERMEK: Sır saklamak

GİZETMEK: Esrarengizlik yapmak

GİZETMEN: Esrarengiz

GİZEV: Esrar (gizem)

GİZEVLİ: 1. Esrarengiz 2. Mistik

GİZEY: Harem

GİZİK: Gizli bölme

GİZİKMEK: Hareme çekilmek

GİZLENBEÇ: Saklambaç oyunu

GİZLENCEK: Gizli yer

GİZLENÇ: Mahremiyet

GİZMEK: Saklamak

GİZMEN: 1. Ajan 2. Casus

GOCUK: Mont (Bulgarca)

GOCUNMAK: Rahatsızlık duymak

GOCUR: İstihza (alay)

GOÇURGAK: Müstehzi (alaycı)

GOCURGAMAK: İstihza etmek

GOCURGANMAK: İstihza edilmek

GOCURMAK: İstihza etmek

GOCUŞMAK: İstihza edişmek

GOL: Nehir (Moğolca)

GOLMUN: Uzun (Mançuca)

GOMUSKA: Büyük karınca türü

GONA: 1. Olgun (meyve) 2. Eylül

GONAMAK: Olgunlaşmak (meyve)

GONAMIŞ: Olgun (meyve)

GONDARGAN: Kurgulanmış

GONDARMA: Bilim kurgu

GONDARMAK: Kurgulamak

GONGÇAN: Komünist (Çince)

GONKA: Atlı tramvay (Rusça)

GOR: Maya [235]

GORA: 1. Ham 2. Temmuz ayı

GORAMAK: Mayalamak

GORAMAZ: Maya tutmaz

GORAMIŞ: Mayalanmış

GORANMAK: Mayalanmak

GORSAMAK: Mayalamak

GORSANMAK: Mayalanmak

GORULDAY: İskete kuşu

GOŞA: Mani (edebiyat)

GOŞAK: Beyit (şiir)

GOŞAKLAMAK: Beyit yazmak

GOŞAKLANMAK: Beyit yazılmak

GOŞAMAK: Mani yazmak

GOŞANMAK: Mani okumak

GOŞANT: Nakarat (şiir)

GOŞAR: Kelepçe

GOŞARLAMAK: Kelepçelemek

GOŞARLANMAK: Kelepçelenmek

GOŞLAMAK: Şiir okumak

GOŞLANMAK: Şiir okunmak

GOŞLAŞMAK: Şiir okuşmak

GOŞMAG: Nakarat [Goşmak]

GOŞMAK: Şiir yazmak

GOŞUK: Halk şiiri

GOŞUKÇU: Halk şairi

GOŞULGA: Vezin (şiir)

GOŞULGAN: Vezinli (şiir)

GOŞULMAK: Şiir yazılmak

GOŞUM: Kafiye

GOŞUMÇA: Kafiye hecesi

GOŞUN: Güfte

GOŞUNÇA: Güfte

GOŞUNÇU: Güfteci

GOŞUNMAK: Güfte yazmak

GOŞUR: İlave

GOVŞAK: Harap

GOVŞAMAK: Harap olmak

GOYALAN: Pıhtı

GOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp)

GOYALGAN: Pıhtılaşmış

GOYALMAK: Pıhtılaşmak

GOYALTMAK: Pıhtılaştırmak

GOYDUK: Bodur

GOYMA: Ambar

GOZAL: Halbur

GOZAMAK: Elemek

GOZANMAK: Elenmek

GOZAR: Kalbur

GÖBEĞEN: Marul

GÖBELEK: Mantar

Page 93: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

92

GÖCEK: Tavşan yavrusu

GÖCEN: Tavşan yavrusu

GÖÇEBE: 1. Bedevi 2. Nomad

GÖÇEK: Göçmen kuş

GÖÇELGE: Göç alanı

GÖÇENMEK: Tehcir olmak

GÖÇER: 1. Bedevi 2. Nomad

GÖÇERGE: Bedevi obası

GÖÇERGEN: Yarı bedevi

GÖÇERMEN: Muhacir

GÖÇKÜ: Heyelan (toprak kayması)

GÖÇMEL: Muhacir

GÖÇMEN: Muhacir

GÖÇPENDİ: Bedevi

GÖÇÜN: Geçici konaklama

GÖÇÜNCÜ: Misafir

GÖÇÜNMEK: Geçici konaklamak

GÖÇÜRE: Canlı yayın (TV, radyo)

GÖÇÜRÜM: Tehcir

GÖDEK: 1. Manda yavrusu 2. Kısa

GÖDEMEK: Kısalmak

GÖDEN: Çocuk maması

GÖDENMEK: Kısa kalmak

GÖDEŞ: Kısa ve şişman kişi

GÖDEŞMEK: Sırt sırta vermek

GÖĞCE: Ökse otu

GÖĞEN: Mavi

GÖĞENMEK: Mavileşmek

GÖĞER: Sebze

GÖĞERCİ: Manav

GÖĞEZ: Lacivert

GÖĞNÜK: Mavimsi

GÖĞÜLDÜR: Firuze (değerli taş)

GÖKÇEL: 1. Mavimsi 2. Semavi

GÖKÇİN: Mavimsi

GÖKEŞLEK: Gök koordinatı

GÖKEŞLEMEK: Yön belirlemek

GÖKGÖMBEZ: Gökkubbe

GÖKLEN: Semavi

GÖKLENMEK: Semaya yükselmek

GÖKMEN: 1. Atmosfer 2. Semavi

GÖLDEVEK: Yapay göl

GÖLEĞEZ: 1. Göl çiçeği 2. Nilüfer

GÖLEK: Küçük göl

GÖLENDİR: Maydanoz

GÖLERMEK: Gölleşmek

GÖLGEÇ: Perde

GÖLGEĞEN: Taş levreği balığı

GÖLMEÇ: Küçük göl

GÖM: Mezar

GÖMBE: Maden (yeraltı)

GÖMBEZ: Kubbe

GÖMBÜL: 1. Şişman 2. Tıknaz

GÖMEÇ: Tandır ekmeği

GÖMEK: Mezar

GÖMELEK: Ebegömeci

GÖMENEK: Mezarlık

GÖMEZ: Köz ekmeği

GÖMGEN: Mezar

GÖMREN: Ada soğanı

GÖMÜ: Define

GÖMÜÇ: Define

GÖMÜLGEN: Bataklık

GÖMZEK: Saksı

GÖMZEMEK: Bitki dikmek

GÖN: 1. Meşin 2. Deri (işlenmiş)

GÖNÇ: 1. Müreffeh 2. Zengin

GÖNCÜK: Cüzdan

GÖNDEK: İtaatkar

GÖNDEM: İtaatkarlık

GÖNDÜRMEK: İkna etmek

GÖNE: İftihar

GÖNEN: Memnuniyet

GÖNENÇ: Rahatlık

GÖNENGEN: Memnun

GÖNENMEK: Memnun olmak

GÖNERMEK: Huzur vermek

GÖNÜLGÜ: Moral

GÖRÇEK: Ufuk

GÖRÇEMEK: Görmeye çalışmak

GÖRÇÜM: Fani

GÖRDE: İftira

GÖRDEÇİ: İftiracı

GÖRDEK: Acıbalık (Rhodeus türü)

GÖRDEM: İftira

GÖRDEMÇİ: İftiracı

GÖRDEMEK: İftira etmek

GÖRDENMEK: İftiraya uğramak

GÖREÇ: 1. Vizör 2. Büyüteç

GÖREĞÇİ: Bekçi

GÖREĞEN: Basiretli

GÖREK: 1. Manzara 2. Peyzaj

GÖRELGE: Vazife

GÖRENEK: Adet (alışkanlık)

GÖRENMEK: Gıyaben yapmak

GÖRET: Ziyaret

GÖREV: Vazife

GÖREVDEŞMEK: Aynı işi yapmak

GÖREY: Ziyaret

Page 94: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

93

GÖREZ: 1. Kehanet 2. Meltem

GÖREZE: Kehanet

GÖREZECİ: Kahin

GÖREZGE: Film (sinema)

GÖREZMEK: Kehanet etmek

GÖRGEN: 1. Edep 2. Adap

GÖRGEZME: 1. Pazar 2. Fuar

GÖRGEZMEK: Pazar / fuar gezmek

GÖRGÜÇ: Dürbün

GÖRGÜN: Terbiyeli

GÖRGÜR: Kamera

GÖRGÜZ: 1. Dürbün 2. Liste

GÖRGÜZLEMEK: Listelemek

GÖRGÜZLENMEK: Listelenmek

GÖRK: Haşmet

GÖRKEM: İhtişam

GÖRKEMEK: Haşmetlenmek

GÖRKEN: Muhterem

GÖRKENMEK: Hürmet görmek

GÖRKETMEK: Haşmetlendirmek

GÖRKEZ: Muayene

GÖRKEZME: Muayene

GÖRKEZMEK: Muayene etmek

GÖRKLEMEK: Haşmet etmek

GÖRKLENMEK: İhtişam kazanmak

GÖRKLÜ: Muhteşem

GÖRKÜTMEK: Yer göstermek

GÖRNEK: Gelin evi

GÖRNEMEK: Gelin görmek

GÖRNÜK: 1. İhtişam 2. Plaka (araç)

GÖRNÜKLÜ: İhtişamlı

GÖRSEMEK: Görmek istemek

GÖRSENMEK: Görür gibi olmak

GÖRSET: Teşhir

GÖRSETMEK: Teşhir etmek

GÖRÜĞEN: Hologram

GÖRÜK: 1. Hayal 2. Güzel

GÖRÜKMEK: Hayal görünmek

GÖRÜKSEME: Görmek isteme

GÖRÜKSEMEK: Görmek istemek

GÖRÜLDE: Şov

GÖRÜLDEMEK: Şov izlemek

GÖRÜLEĞEN: Sıradan

GÖRÜLMEĞEN: Sıradışı

GÖRÜMCEK: Görmeye değer

GÖRÜMLÜ: Güzel

GÖRÜMSÜZ: Çirkin

GÖRÜN: 1. Sarih 2. Net

GÖRÜNÇ: 1. Seyir 2. Vizyon

GÖRÜNÇLEMEK: Seyretmek

GÖRÜNÇLÜK: Teşhir alanı

GÖRÜNDEMEK: Aynaya bakmak

GÖRÜNDEŞ: Ayna

GÖRÜNDEŞMEK: Yansımak

GÖRÜNDÜK: 1. Sarihlik 2. Netlik

GÖRÜNGE: Perspektif

GÖRÜNGEMEK: Uzaktan belirmek

GÖRÜNTEÇ: 1. Ekran 2. Monitör

GÖRÜŞMEL: Diplomasi

GÖRÜŞMEN: Diplomat

GÖRÜT: Müşahade

GÖSTERGE: Emare

GÖSTERGEÇ: İbre

GÖŞ: Yemeklik et

GÖTÜRGE: El arabası

GÖV: Ham (meyve, sebze)

GÖVDE: 1. Beden 2. Vücut

GÖVEK: Cevizin yeşil kabuğu

GÖVERÇEK: Güherçile

GÖVERGE: Morluk

GÖVERGEN: Mor

GÖVEZ: Mağrur

GÖVLEK: Ergen

GÖVRE: 1. Hacim 2. Ceset

GÖVRELİK: Morg

GÖVREMEK: Hacimlenmek

GÖVŞEK: Geviş (çiğneme)

GÖVŞEMEK: Geviş getirmek

GÖVŞEN: Küçük karpuz türü

GÖVTER: Pekmez, yağ, un yemeği

GÖY: Taze

GÖYDÜRGE: Şarbon hastalığı

GÖYDÜRMEK: Tahriş etmek

GÖYMEK: Yanmak

GÖYMEN: Yanık

GÖYNEMEK: Kaşınmak

GÖYNETMEK: Kaşındırmak

GÖYNÜK: Kederli

GÖYNÜMEK: Kederlenmek

GÖYÜK: Humma hastalığı

GÖYÜNÇ: Çile (dert)

GÖZBE: Sihirli ayna

GÖZBEĞEN: Televizyon [236]

GÖZBEV: İlüzyon

GÖZBEVÇİ: İlüzyonist

GÖZDEĞİŞ: Nazar

GÖZDEĞMEK: Nazar değmek

GÖZDEK: Nişan (hedef)

GÖZDEMEK: Nişan almak (hedefe)

Page 95: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

94

GÖZEBE: 1. Beklenti 2. Takibat

GÖZEGE: Perde

GÖZEGER: Cazibeli

GÖZEĞÇİ: Direk gözcüsü (gemi)

GÖZEĞEN: 1. Ayna 2. Ufuk

GÖZEĞİR: Cazip

GÖZEĞLEMEK: Aynaya bakmak

GÖZEK: 1. Soroga balığı 2. Dürbün

GÖZEKLEMEK: El gözde bakmak

GÖZEKLENMEK: Dürbünle bakmak

GÖZEMEK: Kopya çekmek

GÖZEN: 1. Kertenkele 2. Hoş

GÖZENMEK: Nazar değmek

GÖZER: 1. Kalbur 2. Sempatik

GÖZERGE: Fiyaka

GÖZERGEMEK: Fiyakalanmak

GÖZERGEN: Fiyakalı

GÖZERGENMEK: Fiyakalılaşmak

GÖZERMEK: Fırsat kollamak

GÖZET: 1. Bekleme 2. Nöbet

GÖZETÇİ: 1. Bekçi 2. Nöbetçi

GÖZETMEN: Müşahit

GÖZEV: Menba

GÖZGE: Vizör

GÖZGEÇ: Ayna

GÖZGENEŞ: Gözenek

GÖZGÖRGEN: Ufuk

GÖZGÜ: Ayna

GÖZKÜŞ: Bakışma

GÖZKÜŞMEK: Bakışmak

GÖZLEÇ: Kapı dürbünü

GÖZLEK: Fırlak gözlü

GÖZLENÇ: Rasat

GÖZLENEK: Rasathane

GÖZLERGE: Rasathane

GÖZLEV: Müşahade

GÖZLEVÜK: Mazgal

GÖZNEK: Akis (yansıma)

GÖZNÜ: Ayna

GÖZNÜK: Pencere

GÖZSENMEK: Nazar değmek

GÖZTEMEK: Nişan almak

GÖZTEZ: Nişan (hedef)

GÖZÜRGEMEK: Sanrı görmek

GÖZÜRGENMEK: Sanrı görünmek

GÖZÜGEŞ: Hayalet

GÖZÜNÇ: Vizyon

GÖZÜNDÜ: Göz kırpma

GÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü

GÖZÜNGÜ: Ayna

GÖZÜNMEK: Aynaya bakmak

GÖZÜNÜR: Göz önündeki

GÖZÜR: Kumar

GÖZÜRGE: Rulet aleti

GÖZÜRGEMEK: Rulet oynamak

GÖZÜRMEK: Kumar oynamak

GÖZÜŞMEK: Gözle işaretleşmek

GÖZÜTMEK: Gözle işaret etmek

GUÇAMAK: Kucağına almak

GUÇMAK: Hoşlanmak

GUÇUK: Köpek yavrusu

GUDUL: Kanal (suyolu)

GUJMAK: Kucaklamak

GULAŞ: Macar çorbası [237]

GULGULA: Hengame

GULU: Hindi (culuk)

GUR: 1. Mezar 2. Şiddet

GURA: Hiyerarşi

GURAMA: Teşkilat

GURAMAK: Teşkilatlandırmak

GURANMAK: Teşkilatlanmak

GURÇUK: Tırtıl (kurtçuk)

GURGUN: Mezar

GURSAÇMAK: Şiddet uygulamak

GURSAÇTI: Şedid (şiddetli)

GURŞAK: Muhasara

GURŞAMAK: Muhasara etmek

GURŞANMAK: Çembere alınmak

GURŞATMAK: Çembere almak

GURUŞ: Karıncalanma (TV)

GURUŞMA: Karıncalanma (TV)

GURUŞMAK: Karıncalanmak (TV)

GURVAĞA: Zemberek

GURVAMAK: Kurmak (mekanik)

GURVANMAK: Kurulmak (alet)

GUTARAN: Tebrik eden

GUTARMA: Tebrik

GUTARMAK: Tebrik etmek

GUYULDAMAK: Ahenkli olmak

GUYULDAR: Ahenkli

GUYULDAŞMAK: Ahenklenmek

GUZ: Yakışıklı

GUZAR: Süvari (Macarca)

GÜBELEK: Kelebek

GÜBÜR: Çöp (süprüntü)

GÜCEM: Cebir (zorlama)

GÜCEME: Mecburi

GÜCEMEK: Kuvvet uygulamak

GÜCENİR: Mahcup

Page 96: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

95

GÜCÜK: Şubat ayı

GÜCÜNMEK: Zoruna gitmek

GÜCÜNSEMEK: Zoruna gelmek

GÜÇEK: Kuvvetli

GÜÇEL: Zorluk

GÜÇELMEK: Zorlanmak

GÜÇEM: Cebir (zorlama)

GÜÇEMÇİ: Zorba

GÜÇEMEK: Zorbalık etmek

GÜÇEMEN: Zorba

GÜÇENMEK: Güç toplamak

GÜÇETKİÇ: Jeneratör

GÜÇETMEK: Güç vermek

GÜÇEV: Kuvvet

GÜÇEY: Kuvvetli

GÜÇEYMEK: Güç toplamak

GÜÇKEY: Zorlu

GÜÇLEMEK: Takviye etmek

GÜÇLEV: Takviye

GÜÇSÜNMEK: Zor bulmak

GÜÇSÜRMEK: Kuvvetten düşmek

GÜÇTEMEK: Kuvvetlendirmek

GÜÇTENMEK: Kuvvetlenmek

GÜÇÜN: 1. An (zaman) 2. Lahza

GÜÇÜNMEK: Mülahaza etmek

GÜÇÜRGEMEK: Kuvvet kullanmak

GÜÇÜRGEN: Kuvvet kullanan

GÜDE: Özet

GÜDEK: 1. Motivasyon 2. Murat

GÜDELEMEK: Özetlemek

GÜDER: 1. Çoban 2. Murat eden

GÜDERGE: 1. Taktik 2. Strateji

GÜDERGEÇ: Uzaktan kumanda

GÜDERGEMEK: Taktik uygulamak

GÜDERMEN: Çoban

GÜDEY: Çoban

GÜDÜL: Sacda mısır ekmeği

GÜDÜLENÇ: Motivasyon

GÜDÜM: Kumanda etme

GÜDÜNÇ: 1. Siyaset 2. Politika

GÜDÜR: Kurgu (hayal)

GÜDÜRMEK: Kurgulamak

GÜĞEREK: Küf

GÜĞERMEK: Küflenmek

GÜLÇÜRMEK: Gülümsemek

GÜLDÜRÇÜ: Komedyen

GÜLDÜRGEN: 1. Komik 2. Mizahi

GÜLDÜRGÜ: Fıkra

GÜLDÜRMEN: Komedyen

GÜLEGEŞ: 1. Şaklaban 2. Soytarı

GÜLEĞEN: Mütebessim

GÜLEK: Mütebessim

GÜLER: Güleryüzlü

GÜLERMEK: Tebessüm etmek

GÜLERMEN: Gülümseyen

GÜLESİN: İyi niyet temennisi

GÜLEYEN: Gürlü kuşu

GÜLGÜ: 1. Komedi 2. Mizah

GÜLGÜLÜK: 1. Komik 2. Mizahi

GÜLGÜN: Mütebessim

GÜLSÜN: İyi niyet temennisi

GÜLSÜRGEN: Gülümseyen

GÜLSÜRMEK: Gülümsemek

GÜLÜÇEN: Matrak (gülünç)

GÜLÜK: Komik

GÜLÜMÇEK: Müstehzi (alaycı)

GÜLÜNMEK: İstihza etmek

GÜLÜNTÜ: 1. Komedi 2. Mizah

GÜLÜT: 1. Komedi 2. Mizah

GÜMEÇ: Ebegömeci

GÜMELEK: Ebegömeci

GÜMÜL: Buket

GÜNBİLİM: Kronoloji

GÜNBİLİMSEL: Kronolojik

GÜNBİLMEK: Takvim tutmak

GÜNCÜK: Kısa gün (kış günü)

GÜNÇE: 1. Şemsiye 2. Takvim

GÜNÇEK: Şemsiye

GÜNÇEMEK: Gün saymak

GÜNDEM: Aktüalite

GÜNDEMEK: Gün geçmek

GÜNDEN: Aktüel

GÜNDENKLİĞİ: Solstis

GÜNDEŞ: Aynı günde olan / doğan

GÜNDEŞMEK: Aynı günde olmak

GÜNDİZME: Takvim

GÜNDİZMEK: Takvim tutmak

GÜNDÜK: Pencere

GÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek

GÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek

GÜNDÜN: Güneş ışığı

GÜNDÜR: Güneşlik yer

GÜNE: Sabah vakti

GÜNEÇ: 1. Nafaka 2. İstihkak

GÜNEK: Mühlet

GÜNEL: Vade

GÜNELMEK: Vade geçmek

GÜNELTMEK: Vade koymak

GÜNEMEK: Mühlet vermek

Page 97: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

96

GÜNENMEK: Hava aydınlanmak

GÜNGEME: Takvim

GÜNGEMEK: Gün saymak

GÜNGEN: Güneş saati

GÜNGÖRE: Pencere

GÜNKEŞ: İçtima

GÜNKEŞMEK: İçtima yapmak

GÜNLE: Gece vakti

GÜNÖNE: Perihel (günberi)

GÜNÖTE: Afel

GÜNSÜR: Güneş çarpmış

GÜNSÜMEK: Güneş çarpmak

GÜNÜ: Haset

GÜNÜCÜ: Hasetçi

GÜNÜKLEN: Mutat (her gün olan)

GÜNÜKLENMEK: Mutat yapmak

GÜNÜLEMEK: Haset etmek

GÜNÜLENMEK: Hasede uğramak

GÜNÜZ: Gübre

GÜNYELİ: Sabah rüzgarı

GÜRE: Kuvvet

GÜRELEŞ: Bereket

GÜRELEŞMEK: Bereketlenmek

GÜRELMEK: Feyz bulmak

GÜREMEK: Kuvvetlenmek

GÜREMEN: Kuvvetli

GÜREN: Ahır

GÜRENE: Devlet

GÜRENMEK: Kuvvet toplamak

GÜREŞENGİ: Pehlivan duası

GÜREŞMEN: Pehlivan

GÜRKE: 1. Gök gürlemesi 2. Salı

GÜRKEMEK: Gök gürlemek

GÜRKÜM: Safran bitkisi

GÜRLEVÜK: Gök gürültüsü

GÜRNEK: Birbirine yaslanma

GÜRNEL: Saf (sıra)

GÜRNELMEK: Saf oluşturmak

GÜRNEMEK: Birbirine yaslanmak

GÜRNEŞ: Birbirine sokulma

GÜRNEŞMEK: Birbirine sokulmak

GÜRNETMEK: Biraraya getirmek

GÜRSEMEK: Mayalamak [238]

GÜRSENMEK: Mayalanmak

GÜRÜÇ: Esmer pirinç (bitki)

GÜRÜK: Sıpa

GÜRÜLGEN: Şelale

GÜRÜZ: Kambur

GÜRÜZMEN: Kambur

GÜRZE: Bol (ağaç, bitki, saç)

GÜRZELEK: Bol bulunan

GÜVENÇ: 1. Teminat 2. Garanti

GÜVELEK: Küçük kelebek

GÜVENEK: Kefalet (hukuk)

GÜVENİR: Emin olan kişi

GÜVERİLMEK: Serbest bırakılmak

GÜVERMEK: Serbest bırakmak

GÜVEY: Damat

GÜVEYÇEK: Tekrar evlenen erkek

GÜVEYDEŞ: Bacanak

GÜVEYMEK: Başka eve taşınmak

GÜVEYTMEK: Salmak, göndermek

GÜVEZ: Mor renk

GÜVÜLDEK: Uğultulu

GÜVÜLDEMEK: Uğuldamak

GÜVÜLTÜ: Uğultu

GÜYEGÜ: Baharat

GÜYMEN: Şovmen

GÜYMENÇE: Şov

GÜYMENMEK: Şov yapmak

GÜZDEK: Güzü geçirme

GÜZDEMEK: Güzü geçirmek

GÜZELEY: Güzün kalınan ev

GÜZEM: Sonbahar

GÜZEN: Hoş

GÜZER: Sempatik

GÜZERMEK: Sonbahar gelmek

GÜZEY: 1. Kuzey 2. Gölgelik

GÜZLEK: Güzün kalınan yer

GÜZLEMEK: Güzün kalmak

GÜZMEK: Hoş görünmek

- H -

HAÇA: 1. Hırs 2. İnat

HAÇAGAY: 1. Hırslı 2. İnatçı

HAÇAMAK: Hırs / inat etmek

HAÇAN: Ne zaman?

HAÇANMAK: Hırslanmak

HAÇIRGAMA: Çiftleşme (cinsel)

HAÇIRGAMAK: Çiftleşmek (cinsel)

HADAK: Karakol

HADAKÇI: Karakol nöbetçisi

HADAMAK: Sabitlemek

HADAR: Sabit

HADAS: 1. Nöbet 2. Kazık

HADAŞ: Dost

HADAŞMAK: Dost olmak

HADAV: Karakol nöbeti

HAĞIZ: Bal

HAĞIZAK: Bal arısı

Page 98: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

97

HAK: Muhafaza [239]

HAKAN: İmparator

HAKÇI: Muhafız

HAKLAMAK: Muhafaza etmek [240]

HAKLANGAN: Mahfuz

HAKLANMAK: Muhafaza edilmek

HALAÇ: Simit (gevrek)

HALAGAY: Rus şapkası

HALAL: Helal (Arapça)

HALAMAK: Dönüşmek

HALAP: Sel

HALASAMAK: Zennelik etmek

HALAY: Halk dansı [241]

HALAYLAMAK: Halay çekmek

HALAYMA: Sürü

HALAYMAK: Sürü oluşmak

HALAZA: Kendigelen ekin

HALAZMAK: Kendisi çıkmak (bitki)

HALÇA: 1. Kilim 2. Küçük halı

HALDAK: Penis

HALDAMAK: Zıpkınlamak

HALDANMAK: Zıpkınlanmak

HALDAV: Zıpkın

HALHA: Moğol [242]

- Halhaca: Moğolca

- Halhaya: Moğolya

HALIK: Hava [243]

HALIM: Balina (Moğolca)

HALINMAK: Havalanmak

HALITMAK: Havalandırmak

HALKAMAK: Hayırdua etmek

HALKAŞ: Hayırdua

HALKAŞMAK: Hayırdua edişmek

HALKIMAK: Fırtına esmek

HALKIN: Rüzgar tanrısı (mit)

HALLAĞAN: Samanyolu galaksisi

HALMA: Erişte

HALMAK: Erişte kesmek

HALMAN: Sabun (Mançuca)

HALPAMA: Ekmek (un karışımı ile)

HALPAMAK: Ekmek yapmak

HAM: 1. Tam 2. Hep

HAMAK: Tamamen

HAMAN: Çuval

HAMANÇA: Azık torbası

HAMI: 1. Tamamı 2. Hepsi

HAMIŞ: Perşembe günü

HAMRUN: Enfiye

HAN: Kral [244]

HANA: Nereye?

HANAR: Balık yüzgeci

HANAY: 1. Kızak 2. Köşk 3. Villa

HANÇA: Kraliçe

HANDALA: Tahtakurusu

HANDIRMAK: Memnun etmek

HANDU: Çeltik (Çince, Mançuca)

HANDUCUN: Pirinç töreni / şarkısı

HANDUGAÇ: Tepeli bülbül kuşu

HANMAK: Memnun olmak

HANTURGAY: Kanarya kuşu

HAR: Kara kartal

HARA: Nere?

HARADA: Nerede?

HARADAMAK: Yoklama yapmak

HARAGAY: Karaçam ağacı

HARAK: Mercek

HARAKÇIK: Göz merceği

HARAKSAK: Hipermetrop

HARAKSAMAK: Gözünü açmak

HARALGAN: Miyop

HARALMAK: Lanetlenmek

HARAMA: Teşhir

HARAMAK: Lanetlemek [245]

HARAN: 1. Teşhirci 2. Hasis

HARANDA: Düğün çadırı

HARANMAK: Teşhir olmak

HARATMAK: Teşhir etmek

HARAV: 1. Teşhir (cinsel) 2. Lanet

HARAVÇI: Teşhirci (cinsellik)

HARAY: 1. Nara 2. İmdat

HARAYÇI: İmdat isteyen kimse

HARAYGA: Alarm

HARAYLAMAK: İmdat istemek

HARAYLANMAK: Nara atmak

HARAYAK: Buzağı

HARAZ: Değirmen

HARAZAN: Kamçı

HARAZMAN: Değirmenci

HARBASMAK: Kabus görmek

HARÇAK: Kumbara

HARGA: Halbur

HARGAMAK: Elemek

HARGANMAK: Elenmek

HARGASAN: Anayasa Mahkemesi

HARGAŞ: Halbur

HARGAY: Kuru

HARGAYMAK: Kurumak

HARKIT: Torbalı cin (baca cini)

HARLAS: Aralık ayı

Page 99: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

98

HARMAK: 1. Durmak 2. Kaldırmak

HARSA: Kuduz (hastalık)

HARSAL: Kudurmuş

HARSAMAK: Kudurmak

HARUGAR: 1. Beddua 2. Lanet

HASAK: Paten

HAŞLAÇ: Tencere

HAŞLAĞAN: Tencere

HAŞLAK: Kaynar

HATA: 1. Defa 2. Kere [246]

HATALAMAK: Tekrarlamak

HATALANMAK: Tekrarlanmak

HATAN: İmparatoriçe

HAVAR: Bahar

HAVLU: Peşkir (Kürtçe)

HAVURGA: Hilal

HAY: 1. Ne? 2. Esef 3. Destan

HAYAK: Seyahat

HAYAMAK: Seyahat etmek

HAYAN: 1. Ne taraf? 2. Hovarda

HAYATMAK: Seyahat ettirmek

HAYÇAN: Mühlet

HAYÇI: Destan anlatıcısı

HAYÇIN: Teessüf eden

HAYÇINMAK: Teessüf etmek

HAYDAÇ: Yular

HAYDAK: Dehleme (at vb.)

HAYDAKÇI: At arabası sürücüsü

HAYDAMA: Atlı eşkiya (Macarca)

HAYDAMAK: Dehlemek (at vb.)

HAYDAMAN: Sürücü (at arabası)

HAYDATMA: İş gördürme

HAYDATMAK: İş gördürmek

HAYDAV: At sürme

HAYDAVÇI: At arabası sürücüsü

HAYDUT: Harami (Macarca)

HAYGAMAK: Feryat etmek

HAYGAŞ: Figan

HAYGAŞMAK: Figan edişmek

HAYGAY: Feryat

HAYIŞ: İstirham

HAYIŞKAN: Saksağan kuşu

HAYIŞMAK: İstirham etmek

HAYIŞMAN: İstirham eden

HAYKIRGAÇ: Megafon

HAYKIRGAN: Çok bağıran

HAYKIRMAK: Bağırmak

HAYKIRTLAK: Sesi yüksek

HAYLAK: Hazar martısı (kuş)

HAYLAM: Seçim propagandası

HAYLAMÇI: Propagandacı

HAYLAMAK: Propaganda yapmak

HAYLANGA: Miting

HAYLANGAN: Miting katılımcısı

HAYLANMAK: Motive olmak

HAYLAP: Destan

HAYLAV: 1. Propaganda 2. Tercih

HAYLAVÇI: Propogandacı

HAYLIK: Teessüf

HAYMAN: Cüzdan

HAYRA: 1. Rica 2. İstirham [247]

HAYRALMAK: Rica edilmek

HAYRAMAK: Rica /istirham etmek

HAYRAN: Ricacı

HAYZAMAK: Uykuda konuşmak

HAYZAN: Hezeyan

HAYZANMAK: Hezeyan etmek

HAYZAR: Uykuda konuşan

HAZANAK: Tencere

HAZARAN: En uzun gündüz

HAZARMAK: Beyazlaşmak

HEÇİR: Katır (köken net değil)

HEDEN: Ne kadar?

HELMEFİN: Sinema (Mançuca)

HELMEN: Gölge (Mançuca)

HEMDEŞ: Hemfikir

HEMDEŞMEK: Hemfikir olmak

HEPÇEK: 1. Ataç 2. Kıskaç

HEPTEĞEN: Totalite

HEPTEĞENCİ: Totaliter

HEPTEMEK: Totalite yapmak

HEPTELMEK: Totalite yapılmak

HERE: Müşahade

HEREÇİ: 1. Müşahit 2. Şahit

HEREK: Vaka

HEREL: Şua (ışın)

HEREMEK: Müşahade etmek

HEREN: Göbek bağı

HERENDEŞ: Akraba

HERGEN: Alfabe (Mançuca)

HERLEĞEN: Frenk üzümü

HEVEK: Kepek (saç)

HEY: 1. Enerji 2. Seslenme sözü

HEYLEŞMEK: Ayaküstü konuşmak

HIBIZGI: Düdük

HIĞIR: Düşman

HIĞIRLAMAK: Düşmanlık etmek

HIĞIRLAŞMAK: Husumet etmek

HIN: 1. Kısas 2. Ceza

Page 100: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

99

HINÇ: 1. Kin 2. Nefret

HINILIŞ: 1. Kısas cezası 2. Buhran

HINILMAK: Kısas edilmek (ceza)

HINMAG: Kısas (ceza) [Hınmak]

HINMAK: Kısas etmek (ceza) [248]

HIRÇIN: Huysuz

HIRDA: Bozuk para

HIRDALAMAK: Para bozdurmak

HIRDALANMAK: Para bozulmak

HIRDAN: Adem elması kemiği

HIRLAŞMAK: Arası bozulmak

HIRŞI: Bileği taşı

HIRŞILAMAK: Bilemek

HIRŞILANMAK: Bilenmek

HISKILIK: Flamingo kuşu

HIŞKIL: Turşu

HIŞKILAMAK: Turşu kurmak

HIŞKILANMAK: Turşulaşmak

HIV: Nem

HIVLANMAK: Nemlenmek

HIYINMA: İltica [249]

HIYINMAK: İltica etmek

HIYRALMAK: Seks yapmak (kadın)

HIYRAMAK: Seks yapmak (erkek)

HIYRAŞ: Seks (cinsel birleşme)

HIYRAŞMAK: Seks yapmak

HIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Satır (yazı)

HIZINMAK: Tahammül etmek

HIZMAK: Şerit çekmek [250]

HİM: İşaret direği [251]

HİMİZ: 1. Trafik tabelası 2. Marka

HİMLEÇ: Trafik lambası

HİMLEMEK: Direk kertmek

HİMLENMEK: Trafik ışığı yanmak

HİMLEŞ: Siren ışığı

HİMLEŞMEK: Siren yanıp sönmek

HİN: Mağara

HİYZİK: İdrar

HİZGİ: Feraset

HİZGİR: Feraset sahibi

HİZGİRLİK: Feraset

HİZMEK: Feraset etmek

HOBANAK: Kelebek tırtılı

HOCA: Tecrübeli kişi [252]

HOCAMAK: Tecrübe edinmek

HOD: 1. Çakmaktaşı 2. Yıldız

HODUGAN: Hayret eden

HODUKMA: Hayret

HODUKMAK: Hayret etmek

HODUKMAN: Hayret eden

HODUTAY: Takımyıldız

HOKUNÇ: Pişmanlık

HOKUNMA: Pişmanlık

HOKUNMAK: Pişman olmak

HOKUZ: Manda (camız) [253]

HOLA: Delta (çatalova)

HOLAVAR: Pastoral şiir

HOLMAK: Arzulamak

HOMUDAMAK: Şikayet etmek

HOMUDANMAK: Şikayetlenmek

HOMUDAL: Şikayet

HOMURGA: Abluka

HOMURGAMAK: Ablukaya almak

HOMURGANMAK: Kuşatılmak

HOMUZ: Flüt

HONAK: 1. Kervansaray 2. Otel

HONAKLAMAK: Otelde kalmak

HONMAK: Bir yerde gecelemek

HOR: 1. Hakir 2. Elverişsiz

HORA: 1. Halay 2. Cins at

HORABAŞ: Halaybaşı

HORAKAY: Halk (toplum)

HORAMA: Karaağaç

HORAMAK: Hor görmek

HORALMAK: Hor görülmek

HORANMAK: Dilencilik yapmak

HORAV: Cemaat

HORAYDA: Çok sesli müzik

HORAYDAMAK: Koroyla söylemek

HORGA: Burç (kale)

HORGUÇ: Hacamat aleti

HORHAR: Nargile

HORHARMAK: Nargile içmek

HORKUNÇ: Manyetizma

HORKUNÇAK: Mıknatıs

HORKUNÇAMAK: Mıknatıslanmak

HORLAV: Tahkir (hakir görme)

HORMAK: Göğüs kafesi

HORMAKÇAK: Göğüs zırhı

HORTDAMAK: Mezardan çıkmak

HORTDAN: Zombi (yaşayan ölü)

HOŞAL: Memnun

HOŞALMAK: Memnun olmak

HOŞNA: Hoppa

HOŞNAMAK: Hoppalık etmek

HOŞNAŞMAK: Cilveleşmek

HOTAN: Pelikan kuşu

HOTAY: Akrep burcu (gök) [254]

HOYLAMAK: Telafuz etmek

Page 101: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

100

HOYLAŞ: Aksan

HOYLAŞMAK: Aksanlı konuşmak

HOYLAV: Telafuz

HOYNUK: Küre (içi boş)

HOYUNÇA: Striptiz

HOYUNÇU: Striptizci

HOYUNÇAMAK: Striptiz yapmak

HOYUNMAK: Koynunu açmak

HOYRA: Nara

HOYRAMAK: Nara atmak

HOYRAŞMAK: Nara atışmak

HOYRAT: Uzun hava

HOZAK: Bekar

HOZAMAK: Yalnız kalmak

HÖBELEN: Kuzu göbeği mantarı

HÖL: 1. Nem 2. Rutubet

HÖLEK: Nemli toprak

HÖLEM: Başlık parası

HÖLEMEK: Nemlendirmek

HÖLEN: Yeşil arazi

HÖLENGE: Vaha

HÖLENMEK: Nemlenmek

HÖLEŞMEK: Nemlenmek

HÖLETMEK: Nemlendirmek

HÖLLE: Tahıl çorbası

HÖMEY: Gırtlak

HÖREMEK: Nara atmak

HÖREN: Nara

HÖRENMEK: Nara atmak

HÖVENK: Pamuk

HÖYEK: 1. Fildişi 2. Kemik

HÖYKÜRMEK: Ötmek (horoz)

HÖYLEM: Cümle (dilbilgisi) [255]

HÖYLEMEK: Cümle kurmak

HÖYLEŞ: Hasbıhal [256]

HÖYLEŞME: Hasbıhal

HÖYLEŞMEK: Hasbıhal

HÖYÜK: Tümülüs

HÖZ: Hece [257]

HÖZDE: Güya

HÖZDEME: Kekeme

HÖZDEMEK: Kekelemek

HÖZLEMEK: Hecelemek

HÖZLENMEK: Hecelenmek

HUBAR: Soluk (renk)

HUBARMAK: Rengi solmak

HUBULGAN: Kurtadam

HUBULMAK: Kurda dönüşmek

HUĞANGA: Kuşkonmaz (bitki)

HUĞUL: Havale (hastalık)

HUĞULMAK: Havale geçirmek

HUĞUR: Keman (çalgı)

HUĞURÇU: Kemancı

HUĞURDAMAK: Keman çalınmak

HUĞURDATMAK: Keman çalmak

HUĞURGAN: Kemankeş

HULA: Esmer

HULDAMAK: 1. Yaymak 2. Örtmek

HULDASUN: Muşamba

HULGAMAK: Çalmak (hırsızlık)

HULGANA: Bozkır faresi (Mus)

HULGANMAK: Çalınmak (hırsızlık)

HULGAV: Hırsızlık

HULGAVÇI: Hırsız

HULGAY: Hırsız

HULGAYLAMAK: Hırsızlık yapmak

HULMAKUN: Tavşan

HUMA: Susam (Mançuca)

HUNAR: Elbise

HUNDA: 1. Hırsızlık 2. Çuval

HUNDAÇI: Hırsız

HUNDAĞAN: Kadeh

HUNDAMAK: Kadeh doldurmak

HUNGAR: Macar

- Hungarca: Macarca

- Hungarya: Macarya

HUNMAK: Çalmak (hırsızlamak)

HUR: Karatavuk

HURA: Hiyerarşi

HURAĞAN: Kuzu

HURAK: Koleksiyon

HURAKÇI: Koleksiyoncu

HURAL: Konsey

HURALDAMAK: Konsey toplamak

HURALDAŞ: Senatör

HURALDAŞMAK: Senato toplamak

HURALGA: Kongre

HURALGAMAK: Kongre toplamak

HURALTAY: Senato

HURAMA: Teşkilat

HURAMAK: Bir araya gelmek

HURANMAK: Teşkilatlanmak

HURBAY: Sıkma börek

HURÇAK: Kemer

HURÇAMAK: Kemer takmak

HURÇANMAK: Kemer takınmak

HURGUÇ: Kerpeten

HURKU: Kükürt (Mançuca)

HURLAK: Kundak

Page 102: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

101

HURLAMAK: Kundak sarmak

HURLANDIRMAK: Sarmak

HURLANMAK: Kundak sarılmak

HURMAK: Ulumak (kurt, köpek)

HURT: Kurtçuk (solucan)

HURTMA: Köpekbalığı

HURTMAK: Isırmak

HUSMA: Suçiçeği hastalığı

HUSMAK: Döküntü olmak (vücut)

HUSUMAK: Traş etmek

HUSUN: Traş

HUSUNMAK: Traş olmak

HUSUR: Kısır (çocuğu olmayan)

HUŞTAK: Düdük

HUŞTAMAK: Düdük çalmak

HUTAG: Kudsiyet [“g” ile yazılır]

HUTAGTAY: Zikir ayini

HUTUK: Asalet

HUTUKLU: Asil

HUVA: 1. Kestane rengi 2. Bahçe

HUVALAMAK: Ezmek

HUVASAN: Rahip (Çince)

HUYAK: Ürküntü

HUYAN: Ürkek

HUYANMAK: Ürkmek

HUYMA: Kulübe

HUYMAK: Ürkmek

HUYUK: Canavar

HUYZU: Çinli Müslüman (Çince)

HÜDER: Misk geyiği

HÜN: Joker (iskambil)

HÜNÜRDEMEK: Mırıldanmak

HÜREN: Kahverengi

HÜRNE: Kokarca (hayvan)

HÜVESEN: Rahibe (Çince)

HÜZGEÇ: Filtre

HÜZGEMEK: Filtrelemek

HÜZGENMEK: Filtrelenmek

HÜZMEK: Filtrelemek

HÜZÜLMEK: Filtrelenmek

- I -

IÇANMAK: Dikkat etmek

IÇKI: Vicdan

IÇKIN: Vicdanlı

IÇKINMAK: Vicdanına uymak

IÇLAK: Astar

IDA: Muhafaza

IDAÇI: Muhafız

IDALAMAK: Kışkılamak (köpek) [258]

IDALANMAK: Kışkılanmak (köpek)

IDIGA: Azad kurbanı

IDIĞ: Fevkalade

IDIĞAN: Azad edilmiş hayvan [259]

IDIK: Azad kurbanı (Bahire, Saibe)

IDILMAK: Azad edilmek

IDIM: Zaruret

IDIMAK: Azad etmek

IDINMAK: Azad olmak

IDITMAK: Tehdit etmek

IĞAÇ: 1. Kereste 2. Fersah (ölçü)

IĞAÇÇI: Keresteci

IĞAR: Kıymetli

IĞARLIK: Kıymet

IĞDIR: Hoş

IĞIK: Keman (çalgı)

IĞILÇAK: Salıncak

IĞILDAMAK: Yavaşça akmak

IĞILMAK: Sallanmak

IĞIR: Fecir

IĞIRDAK: Viyolensel

IĞIRDAMAK: Gıcırdamak

IĞIRMAK: Salınmak

IĞIŞAK: Web (internet)

IĞIŞMAK: Gezinmek

IĞLAMAK: Figan etmek

IĞLAŞMAK: Figan edişmek

IĞLINGAÇ: Küçük salıncak

IĞLINMAK: Salınmak

IĞMAK: Hızlı hareket etmek

IĞRAM: Salınım

IĞRAMAK: 1. Sarsmak 2. Sallamak

IĞRANMAK: Salınmak

IĞRIK: Sarkaçlı saat

IHMAK: Çökmek (deve)

IHRA: Yabani sarmaşık

IHTIRMAK: Çöktürmek (deve)

IJILDAMAK: Islık çalmak

IJILDANMAK: Islık çalmak (hafif)

IJILDAŞMAK: Islık çalışmak

IJILDAV: Islık

IJKIR: Islık

IJKIRIK: Islık

IJKIRMAK: Islık çalmak

IKILIK: Hıçkırık

IKIRMAK: Soluğu tıkanmak

IKIŞMAK: Bunalmak (kalabalık)

IKITMAK: Ikındırmak

IKLIĞ: 1. Rebap 2. Lir (telli çalgı)

IKMAK: Süt sağmak

Page 103: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

102

ILAÇIN: Şahin kuşu

ILAMAK: Haber götürmek

ILANMAK: Haber almak

ILAŞ: İcabet

ILAŞMAK: İcabet etmek

ILAY: Harç (vergi)

ILCIR: iltihap

ILCIRANMAK: İltihaplanmak

ILCIRATMAK: İltihap kaptırmak

ILÇAMAK: Hoppalık yapmak

ILÇIN: 1. Hoppa 2. Hafifmeşrep

ILÇINMAK: Hafifmeşreplik etmek

ILDAM: 1. Sürat 2. Hız

ILDAMAK: Sürat / hız yapmak

ILDANMAK: Sürat / hız artırmak

ILDIR: 1. Hiddetli 2. Dehşetli

ILDIRIŞ: Parıltı

ILDIRIŞMAK: Parlamak (alev)

ILDIRMAK: Hiddetlenmek

ILGA: Hücum

ILGAL: 1. Nem 2. Fark

ILGAMAK: Hızlı hareket etmek

ILGANMAK: Hızlanmak

ILGANUS: Yunus balığı

ILGAR: 1. Hücum 2. Atlı saldırı

ILGAT: Müphem

ILGAV: 1. At koşusu 2. Ganyan

ILGAVUL: Süvari

ILGINÇAR: Kuşkirazı

ILGIT: Halim

ILGITMAK: Halimleştirmek

ILIMDAMA: İtidal

ILIMDAMAK: İtidal etmek

ILIMDAŞ: Mutedil (itidalli)

ILIMDAŞLIK: İtidal

ILIMDAŞMAK: İtidal edişmek

ILINÇ: İtidal

ILIŞIK: Yayın balığı

ILIZ: Zayıf

ILIZMAK: Zayıflamak

ILKIM: Serap

ILKIMAK: Serap görmek

ILMA: Vahiy

ILMAK: Vahiy gelmek

IMAK: Göndermek

IMÇI: Biberon

IMÇILAMAK: Biberonla beslemek

IMÇILANMAK: Biberon emmek

IMIZMAK: Hafiften hareketlenmek

IMIZGANMAK: Yarı uyanık olmak

IMLAÇ: Trafik işareti

IMLAMAK: İşaret kazığı çakmak

IMLANMAK: İşaret kazığı çakılmak

IMLIK: Ünlem işareti (imla)

IMRAK: Hasret duyan

IMRAMAK: Hasret duymak

IMRANMAK: Hasret çekmek

IMRAZ: Hasta

INAÇ: Emin (güvenilir)

INAK: 1. Eminlik 2. Dost 3. Yaver

INAKSIZ: Emin olmayan

INAL: 1. Mümin 2. Kont 3. Baron

INAM: İman

INAMA: Şehadet (dine girme)

INAMAK: Şehadet etmek (dinsel)

INAN: İman

INANÇ: İtikat

INANGAN: 1. Mümin 2. Mutemet

INANGI: İtimat

INANMAK: İman etmek

INAVAT: Şehadet (dine girme)

INCALIZ: Yaban soğanı

INCALMAK: Narinleşmek

INCALTMAK: Narinleştirmek

INCAMAK: Rencide olmak

INCATMAK: Rencide etmek

INÇAK: Gamlı

INÇAKLAMAK: Hıçkırarak ağlamak

INÇAMAK: Gamlanmak

INÇATMAK: Gamlandırmak

INDIR: Harman

INDIRMAK: Harman etmek

INGAMAK: Tasdik etmek

INGAY: 1. Tasdik 2. Kip

INGAYLI: 1. Tasdikli 2. Müsait

INGIR: Hayvan sırtı

INGIRÇAK: 1. Semer 2. Palan

INGIRÇAMAK: Hayvan binmek

INIRDAMAK: Uğuldamak

INIRDANMAK: İnlemek

INIRDAŞMAK: Uğuldaşmak

INIRGA: Üzüm arısı

INKILDAMAK: İnlemek

INRAMAK: Böğürmek

INRATMAK: Böğürtmek

IPRAMAK: Korezyona uğramak

IPRATMAK: Korezyona uğratmak

IR: 1. İspiyon 2. Şarkı

IRABAKAÇ: Teleskop

Page 104: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

103

IRABAKAN: Rasathane

IRABAKMAK: Uzağa bakmak

IRAGAY: Uzak

IRAGAYMAK: Uzaklaşmak

IRAKSAK: Miyop

IRAKSAMAK: Gözünü kısmak

IRAKTALMAK: Kement atmak

IRAKTAMAK: Uzağa bakmak

IRAKTANMAK: Gözleri dalmak

IRALGAN: Hipermetrop

IRALMAK: Uzaklaşmak

IRAM: 1. Uzaklık 2. Kehanet

IRAMAK: Uzaklaşmak

IRAMÇI: Kahin

IRAMÇILAMAK: Kehanet etmek

IRAN: Sabah

IRANMAK: Sabah olmak

IRAŞMAK: Mesafe açılmak

IRATMAK: Uzaklaştırmak

IRAY: Cennet

IRAZ: 1. Baht 2. Talih

IRÇAK: Manivela

IRÇAMAK: Ağırlık uygulamak

IRÇAN: 1. Terazi ağırlığı 2. Sırıtkan

IRÇANMAK: Ağır çekmek

IRÇMAK: Sırıtmak

IRDAM: Şarkı

IRDAMAK: Şarkı söylemek

IRGA: 1. Talih 2. Baht 3. Şans

IRGAK: 1. Kanca 2. Mandal

IRGALAMAK: Sarsmak

IRGALANMAK: Sarsılmak

IRGALMAK: Sallanmak

IRGAMAK: 1. Sallamak 2. Sıkmak

IRGAN: Çamaşır ipi

IRGANMAK: Sallanmak

IRGAŞMAK: Boğuşmak

IRGATMAK: Sarsmak

IRGAY: Yayın balığı

IRGAYMAK: Bükülmek

IRGAYTMAK: Bükmek

IRGIN: Hasta

IRGINMAK: Hastalanmak

IRGITMAK: Hücum etmek

IRIK: Kehanet

IRIKLAMAK: Kehanette bulunmak

IRILDAMAK: Laf atmak

IRILDAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak

IRILMAK: Bitap olmak

IRILTMAK: Bitap etmek

IRIM: 1. Kehanet 2. Büyülü söz

IRIMÇI: Kahin

IRINMAK: Kehanet etmek

IRITMAK: Bitap etmek

IRIZ: Meşum kehanet

IRIZÇI: Şom ağızlı

IRIZLAMAK: Kötüye yormak

IRIZLANMAK: Kötüye yorulmak

IRK: 1. Alamet 2. Fal

IRKALMAK: İşaret olmak

IRKANMAK: İşaret etmek

IRKIL: 1. Falcı 2. Efsanevi Kam [260]

IRKILMAK: Fal bakılmak

IRKIMAK: Şaman dansı yapmak

IRKINMAK: Büyülü söz söylemek

IRKIT: Fal malzemesi

IRKITMAK: Fal baktırmak

IRKMAK: Fal bakmak

IRLAM: İspiyon

IRLAMAK: İspiyonlamak

IRLANMAK: İspiyonlanmak

IRLAŞ: Ağız dalaşı

IRLAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak

IRLAY: Şırıltılı akarsu

IRMAG: Nehir [Irmak]

IRMAK: İspiyonlamak

IRMAN: İspiyoncu

IRSAMAK: Uzun hava okumak

IRSAN: Uzun hava okuyucusu

IRZAMAK: Sırıtmak

IRZAN: Sırıtkan

ISAÇ: Kalorifer

ISAR: Menkul

ISIDAN: Hardal

ISIĞÇAK: 1. Hamam 2. Kaplıca

ISIK: 1. Kalori 2. Hararet

ISINAK: Soba

ISIRGI: Trahoma

ISITAÇ: Radyatör

ISITMAÇ: Kettle (su ısıtıcı)

ISIYAH: Nevruz bayramı [261]

ISKA: Hedefi kaçırma

ISKALAMAK: Hedefi kaçırmak

ISKANAK: Lağım faresi

ISKINMAK: Hırıltılı solumak

ISKIR: Düdük

ISKIRIK: Düdük sesi

ISKIRMAK: Düdük çalmak

ISKIRMAN: Flüt

Page 105: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

104

ISKIRTMAK: Flüt çalmak

ISKITÇAK: Verem hastalığı

ISKITMAK: Derinden öksürmek

ISLAÇ: Hortum / duş başlığı

ISLATKI: Hidrojen

ISMAK: Sevk etmek

ISMAN: İrsaliye

ISMAR: 1. Sevk 2. Sipariş

ISMARGA: Sipariş

ISMARIÇ: Sipariş

ISMARLAMAK: Sipariş vermek

ISMARLANMAK: Sipariş verilmek

ISMAZ: 1. Gayrı menkul 2. Felçli

ISMAZLIK: 1. Sabitlik 2. Felç

ISOT: Biber

ISSIK: Hararet

ISTAMAK: Duman çıkarmak

ISTANMAK: Duman tütmek

ISTAT: Sigara

ISTATMAK: Sigara içmek

ISTIK: Hararet

ISTIKLANMAK: Hararetlenmek

ISTIM: Bebek bekleme (gece)

ISTIMLAMAK: Bebek beklemek

ISTISU: Termal su

IŞAN: 1. Hedef 2. Şafak

IŞANÇ: İtimat

IŞANDIRAN: Kefil

IŞANDIRI: Kefalet

IŞANDIRMAK: Kefil olmak

IŞANGA: Garanti Belgesi

IŞANGAN: Garantili

IŞANIK: Teminat

IŞANIKLI: Teminatlı

IŞANIKSIZ: Teminatsız

IŞANIŞ: İtimat

IŞANMAK: İtimat etmek

IŞANMAZ: İtimat etmez

IŞARGAN: Mütebessim

IŞARMAK: Tebessüm etmek

IŞIL: Parıltı

IŞILAÇ: Projektör

IŞIM: Deri bacak örtüsü / altlığı

IŞIN: 1. Şua 2. Lazer

IŞINAR: Fosfor

IŞINIM: Şualanma

IŞINLAMA: Teleportasyon

IŞINLAMAK: Teleporte etmek

IŞINLANMAK: Teleporte olmak

IŞIRGA: Projektör

IŞIRGAMAK: Parlamak

IŞITAÇ: Lamba

IŞITMAN: Lamba

IŞKIMAK: İptila etmek

IŞKINMAK: Müptela olmak

IŞKIR: Islık

IŞKIRIK: Islık

IŞKIRMAK: Islık çalmak

IŞKIVAZ: Müptela

IŞNAMAK: Işık yaymak

IŞNAR: Fosfor

IŞTAMAK: İçine giymek

IŞTAN: Külot

IŞTANMAK: Külot giymek

IŞTIR: Yabanpazısı

ITALAMAK: Tevzi etmek

ITALANMAK: Tevzi olmak

ITANMAK: Uzaklaşmak

ITARMAK: Uzaklaştırmak

ITIĞ: Koku

ITIR: Güzel koku

ITMAK: Kokmak

IVALAMAK: Cilalamak

IVALANMAK: Cilalanmak

IVILDIRIK: Havyar

IY: 1. Feryat 2. Ay (takvim)

IYAK: Kararname

IYAM: Ağustos ayı

IYAMAK: Hesaplamak

IYAMAN: Mühendis

IYÇI: Ağlayıcı (cenazelerde)

IYDAMAK: Takvim tutmak

IYDAR: Takvim

IYDARMAK: Takvim tutmak

IYGAR: Maaş

IYGARMAK: Maaş almak

IYIĞ: 1. Doğa ruhu 2. Mukaddes

IYIK: 1. Hafta 2. Omuz

IYIKDAT: Haftalık

IYIN: Artarak

IYINÇ: Tazyik

IYINMAK: Eziyet görmek

IYIŞ: 1. Armağan 2. Hediye

IYIŞAK: 1. Armağan 2. Hediye

IYIŞMAK: Hediyeleşmek

IYKILAMAK: Sevk etmek

IYLAMAK: Feryad etmek

IYLIK: Edep

IYLIKMAK: Edepli davranmak

Page 106: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

105

IYLIKSANMAK: Ar etmek

IYMAK: Tazyik uygulamak

IYNAK: 1. Mani 2. İktisat

IYNAMAK: Mani okumak

IYNAR: Mani (edebiyat)

IZALAMAK: Alay etmek

IZALANMAK: Alay edilmek

IZANMAK: Kefil olmak

IZATMAK: Kefil etmek

IZAY: Tebessüm

IZAYMAK: Tebessüm etmek

IZGAR: Ayaz

IZGARMAK: Ayaz çıkmak

IZGIL: Kabile

IZGIŞ: 1. Polemik 2. Nifak

IZGIŞÇI: Nifakçı

IZGIŞMAK: Polemiğe girmek

IZGIT: Kız kuşu

IZIH: Hayvan tanrısı (mitoloji)

IZIK: Sürgün (ceza)

IZILDAMAK: Vızıldamak

IZILDANMAK: Vızıldanmak

IZIRAK: Sinekkapan bitkisi

IZIRGA: Küpe

IZIRGALIK: Kulak memesi

IZIRGAĞAN: Küpe deliği

IZIRGAN: Küpe çengeli

IZIRMAK: Küpe deliği açmak

IZIRTMAK: Küpe takmak

IZKINMAK: Serbest kalmak

IZKINDIRMAK: Serbest bırakmak

IZLAMAK: Takibat yapmak

IZLANMAK: Takibata uğramak

IZLAV: Takibat

IZMAK: Sürgüne göndermek

- İ -

İÇDENET: Dahili teftiş

İÇDENETİM: Dahili teftiş

İÇDÜZEN: Disiplin

İÇEĞEN: 1. Meyhane 2. Mağara

İÇEK: 1. Hortum 2. Sucuk

İÇELMEK: İçe kapanmak

İÇELTMEK: İçe kapatmak

İÇENDİRMEK: İçeriye kapatmak

İÇENEK: Meyhane

İÇENMEK: İçine kapanmak

İÇEREK: Pipet

İÇERGE: 1. Meyhane 2. Samimi

İÇEV: Bahçeli ev

İÇGEÇİT: Tünel

İÇGER: Enderun

İÇGERMEK: İçinde bulunmak

İÇİGEN: Samimi

İÇİK: 1. İçine kapanık 2. Dahili

İÇİKMEK: Dahil olmak

İÇİNGİR: Hassas (duygulu)

İÇİNMEK: İçine çekmek

İÇİRGİ: 1. Keçe 2. Sünger

İÇİTEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga

İÇİTKEN: Serum iğnesi

İÇİTMEK: Enjekte/ şırınga etmek

İÇİTMEN: 1. Enjektör 2. Şırınga

İÇKE: Dahil

İÇKEK: Vampir

İÇKELİK: Dahili

İÇKER: Teba

İÇKERMEK: Tabi olmak

İÇKEZİK: Tifo hastalığı

İÇKEZMEK: Tifo olmak

İÇKİN: 1. Samimi 2. Mündemiç

İÇKİR: Riya

İÇKİRLİ: 1. Riyakar 2. Mürayi

İÇKÖYNEK: Fanila

İÇLEK: Hassas (duygulu)

İÇLEMEK: Tazammun etmek

İÇMEN: Ayyaş

İÇMEZ: İçki içmeyen kişi

İÇMEZLİK: Alkol içmeme durumu

İÇÖLÇER: Manometre

İÇRE: İçinde

İÇREMEK: İhtiva etmek

İÇSEMEK: Darılmak

İÇTELİK: Muhteva

İD: 1. Rakam 2. Sembol [“d” ile]

İDE: 1. Sihir 2. Nüfuz 3. İşaret

İDEGER: Nüfuzlu

İDEGET: Sihirbaz

İDEĞ: İşaret (hayvan)

İDEĞLİ: İşaretli (hayvan)

İDEĞSİZ: İşaretsiz (hayvan) [262]

İDEK: 1. Ümit 2. Malumat

İDEKLİ: Ümitvar

İDELEK: Sendika

İDELİ: Sihirli

İDELMEK: Haber almak

İDENMEK: Tetkik etmek

İDEME: İşaret

İDEMEK: İşaret etmek

İDER: Nüfuzlu

Page 107: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

106

İDERE: Karahindiba otu

İDERGE: Süt sağımı

İDERGEN: Süt sağım yeri

İDERMEK: Süt sağmak

İDEŞ: Haberleşme

İDEŞME: Telgraf [263]

İDEŞMEK: Haberleşmek (telgraf)

İDETEY: Sihirbazlar toplantısı

İDETMEK: Haber vermek

İDERZEK: Güğüm (süt kabı)

İDEY: Büyükbaba (dede)

İDİ: İlah

İDİK: 1. Mübarek 2. İnatçı

İDİLMEK: Donanmak

İDİMEK: Donatmak

İDİŞ: Kap kacak

İDİZ: 1. İlahi 2. Yüce

İGE: Ruh

İGEL: Meşe palamudu ağacı

İGEV: Tırnak törpüsü

İGEVLEMEK: Tırnak törpülemek

İGEZE: Nekahat

İGİL: İki telli çalgı

İĞ: 1. Maraz 2. Patoloji 3. Dert

İĞDİ: Hilekar

İĞDEMEK: Hile yapmak

İĞDİLE: Zehir

İĞDİLEMEK: Zehirlemek

İĞDİLENMEK: Zehirlenmek

İĞDİŞ: Hadım

İĞDİZ: Verem hastalığı

İĞEK: 1. Çene 2. Çene kemiği

İĞEMEK: İtiraz etmek

İĞENÇ: İnat

İĞENMEK: İnat etmek

İĞER: Zağar (av köpeği)

İĞEŞKEN: İnat

İĞEŞMEK: İnatlaşmak (karşılıklı)

İĞEZ: 1. Hastalık 2. Maraz

İĞİL: Küçük telli saz

İĞİLMEK: Beli bükülmek

İĞİNMEK: Zaafiyet geçirmek

İĞİNSEME: Zaaf

İĞİNSEMEK: Zaaf göstermek

İĞİR: 1. Çark 2. Kerahat vakti

İĞİRÇEK: Topaç

İĞİRMEK: Dönmek

İĞİRTMEK: Döndürmek

İĞİT: Hilekar

İĞİTMEK: Hile yapmak

İĞLEK: Marazlı

İĞLEMEK: Dert sahibi olmak

İĞLENMEK: Marazlanmak

İĞLEZ: Maraz

İĞLİ: 1. Marazlı 2. Dertli

İĞMEK: 1. Bükmek 2. Çevirmek

İĞNEÇ: 1. Arı iğnesi 2. Enjektör

İĞNİK: Dizanteri

İĞNİKMEK: Dizanteri olmak

İĞREK: Bilinmeyen kötü güç

İĞREMEK: Negatif enerji almak

İĞRENMEK: Midesi bulanmak

İĞREŞMEK: İhtilafa düşmek

İĞRETMEK: Negatif enerji vermek

İĞSEK: Yoldan çıkan kişi (mecaz)

İĞSEMEK: Yoldan çıkmak (mecaz)

İĞSEN: 1. Kalleş 2. İlgisiz

İĞSENMEK: Yön değiştirmek

İĞSİZ: 1. Marazsız 2. Dertsiz

İJENÇ: İtimat

İJENMEK: İtimat etmek

İKEN: Yirmi (sayı)

İKENGE: 1. Orijin 2. Element

İKEV: Çift (ikili)

İKEVLEN: 1. Çift kişi 2. Karı-koca

İKİLEV: Kararsızlık

İKİLEVÇİ: Kararsız

İKİN: Sani

İKİNDİ: Öğle ve akşam arası

İKİNTİ: 1. Emsal 2. Kopya

İKİNTİSİZ: Emsalsiz

İKİT: Hayvan terbiyesi

İKİTÇİ: Hayvan terbiyecisi

İKİTMEK: Hayvan terbiye etmek

İKİTMEN: Hayvan terbiyecisi

İKİZEK: İkizlerin her biri

İKİZER: İkizlerin her biri

İKŞİT: Tımarlı sipahi

İLBEN: Vatansever

İLBEY: Vali

İLBİLGE: Müsteşar

İLBİLİK: Devlet arşivi

İLBİLMEK: Kamu idare etmek

İLBİZ: Sümüklü böcek

İLCER: Memleket (doğulan yer)

İLCERMEK: Memlekete dönmek

İLÇEBEY: Kaymakam

İLÇİ: Bürokrat

İLÇİK: 1. Kasaba 2. Yaban arısı

Page 108: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

107

İLÇİMEK: Vücut ısısı artmak

İLÇİN: Vücut ısısı

İLÇİNMEK: Ateşten sayıklamak

İLÇİR: Zincir

İLÇİRBE: Zincir

İLÇİRME: Zincirleme

İLÇİRMEK: İç içe geçirmek

İLDEM: 1. Acele 2. Pişmanlık

İLDEMEK: Acele etmek

İLDEN: Aşikar

İLDENMEK: Aşikar olmak

İLDERME: Belediye

İLDERMEK: Belediyecilik yapmak

İLDEŞ: Hemşehri

İLDEŞMEK: Aynı şehirde yaşamak

İLDİ: Fayda

İLDİK: Çelme

İLDİR: Sicim

İLDİRME: 1. İdam ipi 2. İdam

İLDİRMEK: Asarak öldürmek

İLDİŞMEK: Kavga etmek

İLDİZ: 1. Menşe 2. Orijin

İLEĞMEK: Rencide olmak [264]

İLEK: 1. Yazı tarafı (para) 2. Kopça

İLEKÇE: Kopça

İLEKLEMEK: Kopçalamak

İLEKLENMEK: Kopçalanmak

İLEKTİRMEK: İliklemek

İLELEŞ: Beraberlik (birliktelik)

İLELEŞMEK: Beraber olmak

İLEM: 1. Hoş 2. Ferah

İLEMEK: 1. Takmak 2. İlmik atmak

İLEMEN: Bir şehrih kurucusu

İLENÇ: Lanet

İLENEK: Lanet

İLENGEŞ: Mavi yengeç

İLENMEK: Lanet etmek [265]

İLER: Vaka

İLERGEN: Önde olan

İLERK: Eyalet

İLERLEK: Terakki eden

İLERMEK: Öne çıkmak

İLERTMEK: Öne çıkartmak

İLEŞ: Flört

İLEŞKEN: Çapkın

İLEŞMEK: Flört etmek

İLEŞMEN: Flört eden

İLEŞTİRMEK: Çöpçatanlık yapmak

İLEŞTİRMEN: Çöpçatan

İLETİŞİM: Haberleşme

İLETİŞMEK: Haberleşmek

İLETKEÇ: Kablo

İLETKEL: Rapor

İLETKELCİ: Raportör

İLETKEMEK: Rapor vermek

İLETKER: Raportör

İLETMEN: Mesajcı

İLEV: 1. Cinsel ilişki 2. Seks

İLEY: Cinsel organ (her iki cins için)

İLEZ: Halüsinasyon

İLEZMEK: Halüsinasyon görmek

İLEZİK: Filiz

İLEZLENMEK: Halüsine olmak

İLEZMEK: Filizlenmek

İLGE: Kalıp

İLGEÇ: Edat

İLGEK: Çengel

İLGEMEK: Nakletmek [266]

İLGEN: 1. Delil 2. İspat 3. Dişi deve

İLGENÇEK: Ceza kırbacı

İLGENMEK: Sevk edilmek

İLGER: Raf

İLGEŞ: Fermuar

İLGEŞMEK: İç içe geçmek

İLGEŞTİRMEK: İç içe geçirmek

İLGETMEK: Sevk etmek

İLGEVÜR: Vestiyer

İLGEZDİ: Çok yer görmüş kişi

İLGEZEK: 1. Seyahat 2. Zeki

İLGEZER: Seyyah

İLGEZMEK: Seyahat etmek

İLGİK: Sulh

İLGİMEK: 1. Ait olmak 2. Barışmak

İLGİN: Ait

İLGİNÇ: Enteresan

İLGİNMEK: Tesir etmek

İLGİR: Sulh sever

İLGİRMEK: Sulh yapmak

İLGİZ: Merak

İLGİZEK: Meraklı

İLİKMEN: Kandil (lamba)

İLİMEK: Rastlamak

İLİMTE: Rabıta

İLİMTEMEK: Rabıta kurmak

İLİN: Hafif

İLİNÇİ: Eğlence

İLİNÇİLEMEK: Eğlenmek

İLİNÇİLETMEK: Eğlendirmek

İLİNDİRMEK: Bağlantı kurmak

Page 109: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

108

İLİNEK: Link (internet)

İLİNGİ: 1. Bürokrasi 2. Rabıta

İLİNMEK: Linke gitmek (internet)

İLİŞ: Fiş (elektrik)

İLİŞTİRİ: Post-it not

İLİTMEK: Sevk etmek

İLKE: Prensip

İLKİNMEK: Yerinden sıçramak

İLKİT: Dil tutukluğu

İLKİTMEK: Dili tutulmak

İLKMEK: Birikmek

İLMEK: Hücum etmek

İLMEN: Kamusal

İLMEŞEK: Bağırsak ağrısı

İLMÜN: Cehennnem (Mançuca)

İLSELLEŞMEK: İstimlak olmak

İLSELLEŞTİRME: İstimlak

İLSELLEŞTİRMEK: İstimlak etmek

İLSEK: Vatan hasreti

İLSEMEK: Vatanını özlemek

İLSER: Vatan hasreti çeken

İLSEVER: Vatansever, patriot

İLSEVMEK: Vatan sevmek

İLSİRET: Yurt bozan

İLSİRETMEK: Yurdundan etmek

İLSÜYER: Vatansever, patriot

İLSÜYMEK: Vatan sevmek

İLTE: Sevkiyat

İLTEBER: Vali (şehir yöneticisi)

İLTECİ: Sevkiyatçı

İLTER: Vali (şehir yöneticisi)

İLTERİM: Şehir yönetimi

İLTERİŞ: Devlet kurucusu kişi

İLTERME: Devlet / şehir yönetimi

İLTERMEK: Devlet / il yönetmek

İLTİNDİRMEK: Sevk etmek

İLTİNMEK: Sevk edilmek

İLTMEK: Sevk etmek

İM: İşaret

İMCEMEK: Pandomim yapmak

İMCEMEN: Pandomimci

İMCENMEK: Jest yapmak

İMÇİZER: Stenograf

İMÇİZİM: Stenografi

İMÇİZMEK: Steno yazmak

İMDEĞEN: Marka

İMDEMEK: Markalamak

İMDİ: Öyleyse

İME: Dağ keçisi

İMECE: Dayanışma

İMECİ: Dayanışmacı

İMEÇ: Kooperatif

İMEG: 1. Haz 2. Aş (yemek) [İmek]

İMEGEN: Çengelboynuz dağ keçisi

İMEK: Yardım etmek

İMEN: Panik

İMENMEK: Paniklemek

İMER: 1. Hayırsever 2. Abluka

İMERMEK: Ablukaya almak

İMGE: 1. Sembol 2. İmaj

İMGELEM: Sembolizasyon

İMGELEMEK: Sembolize etmek

İMİR: 1. Sis 2. Sis tanrısı [267]

İMİRÇEMEK: Sis çıkmak

İMİRÇENMEK: Sislenmek

İMİŞ: Meyva

İMLEÇ: Kursör

İMLEMEK: İşaretlemek

İMLENMEK: İşaretlenmek

İMLEŞMEK: İşaretleşmek

İMNEMEK: İşmar etmek

İMREK: Gıpta eden

İMREMEK: Gıpta etmek

İMREN: Gıpta edilen şey

İMRENCE: Heves

İMRENCEK: Hevesli

İMRENÇ: Gıpta

İMRENMEK: Gıpta etmek

İMREŞ: İhtiras

İMREŞMEK: İhtiras etmek

İMSİK: Kokuya hassas burun

İMSİKLEMEK: Koku almak (köpek)

İMSİLEMEK: Koklayarak aramak

İMSİLENMEK: Koklanıp bulunmak

İMSİMEK: Koklamak

İMSİNMEK: Koklanmak

İMSİR: Arama köpeği

İMTİNMEK: Şevke gelmek

İNCENEK: Nezaket

İNCEREK: Nazik

İNCESEN: Meltem

İNÇ: Huzur

İNÇEK: Bataklık samuru

İNÇKİ: Sükunet

İNÇLİ: Huzurlu

İNÇSİZ: Huzursuz

İNDEK: 1. Zarar 2. Ziyan

İNDEMEK: Zarar etmek

İNDEŞ: İflas

Page 110: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

109

İNDEŞMEK: İflas etmek

İNDETMEK: Zarar ettirmek

İNDİ: 1. Öyleyse 2. Halen

İNDİR: Kürsü

İNEÇ: 1. Kurbanlık 2. Mahzen

İNEHSİT: Doğum tanrıçası [268]

İNELMEK: Kurban edilmek

İNELGE: İskele

İNELGEMEK: İskeleye inmek

İNELİK: Kız böceği

İNEMEK: Kurban etmek [269]

İNENÇ: Kurban

İNENGİ: Sabah

İNENİZ: Slalom

İNENMEK: Kurban töreni yapmak

İNER: 1. Merhametli 2. Mütevazi

İNERGE: Yokuşun iniş yönü

İNERMEK: Merhamet etmek

İNEŞ: 1. Dere 2. Çay (akarsu)

İNEŞMEK: Dere / çay akmak

İNEV: Dağlama (yakma)

İNEVLEMEK: Dağlamak (yakmak)

İNEVLENMEK: Dağlanmak

İNEY: Büyükanne (nine)

İNEZ: Zayıf

İNEZMEK: Zayıflamak

İNGEN: Dişi deve

İNGİN: 1. Nezle 2. Nevazil

İNGİR: Alacakaranlık

İNGİZ: Derin

İNJEMEK: Gülmek (Mançuca)

İNİ: Prens

İNİÇE: Prenses

İNİLGE: Istırap

İNELGEMEK: Istırap çekmek

İNİLGETMEK: Istırap vermek

İNİR: Akşam

İNİRÇEK: Süzme yoğurt

İNİRÇEMEK: Yavaşça çökelmek

İNİRDEMEK: Mırıldanmak

İNİRME: Alacakaranlık

İNİRMEK: Akşam olmak

İNİŞKE: Rampa

İNKİŞ: Eşek arısı

İNMEN: Vatka (omuzluk)

İNREME: Figan

İNREMEK: Figan etmek

İNSEMEK: İnme eğiliminde olmak

İNSER: İnme eğiliminde olan

İNZER: Yıkma vinci (inşaat)

İNZERMEK: Yıkmak

İPELEK: İpek böceği kelebeği

İPİLDEMEK: Işık titreşmek

İPKİN: Menekşe rengi

İPSEK: Devedikeni

İPSEMEK: İp gibi uzamak

İPSİL: 1. Elyaf 2. Lif (tel)

İPSİMEK: İp gibi uzamak

İR: 1. İyi niyet 2. Makam

İRBEN: Kekik

İRBİÇ: Porsuk

İRBİZ: Leopar

İRÇİ: Makam sahibi

İRDE: 1. Tetkik 2. Tahlil

İRDEBİL: Dava (hukuk)

İRDEBİLMEN: Avukat

İRDELEMEK: Tetkik etmek

İRDELENMEK: Tetkik edilmek

İRDELMEK: Tetkik / tahlil edilmek

İRDEM: 1. Sperm 2. Hüner

İRDEME: Laboratuvar sonucu

İRDEMEK: Tetkik / tahlil etmek

İRDEMEN: Tetkik / tahlil eden

İRDENMEK: Kendini incelemek

İRDEŞ: 1. Tetkik 2. Tahlil

İRDEŞMEK: Birbirini incelemek

İRDİK: Kıymet

İRDİŞ: Hüner

İREK: 1. İrade 2. Daha (da)

İRELDEMEK: İçine yerleştirmek

İRELDEY: Barut çubuğu

İREMÇEK: Labne peynir

İREMEK: İrade etmek

İREN: 1. Erkek 2. Geyik 3. Vasıta

İRENÇ: İrade

İRENÇİ: İradeli

İRENMEK: İrade göstermek

İRET: Şarap

İRETMEK: Şarap üretmek

İREY: Büyükbaba (dede)

İRGE: 1. Esas 2. Asıl

İRGECENGE: Demokratik (Mançuca)

İRGEN: Sivil (Mançuca)

İRGERMEK: Muvaffak olmak

İRGESEMEK: Şuh bakmak (kadın)

İRGEYEK: Cüce

İRGİ: 1. Muşmula 2. Turfanda

İRGİN: Profesyonel

İRİGEN: Peynir eritmesi yemeği

Page 111: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

110

İRİK: Muazzam

İRİLTEÇ: 1. Mikroskop 2. Büyüteç

İRİM: Müjde

İRİMÇEK: Peynir

İRİMEK: Ekşimek (süt)

İRİNÇ: Bedbahtlık

İRİNÇLİ: Bedbaht

İRİNÇLEMEK: Bedbaht olmak

İRİNÇLETMEK: Bedbaht etmek

İRİNDİRMEK: Cerahatlendirmek

İRİNGEN: Kanlı cerahat

İRİNMEK: Cerahatlenmek

İRİS: 1. Hürriyet 2. Koruyucu ruh

İRİŞKEN: Meşgul

İRİŞKİN: Sucuk

İRİŞMEK: Meşgul olmak

İRİTME: Lor peyniri

İRİTMEK: Lor haline getirmek

İRİZ: Dev

İRİZDİRMEK: Bıktırmak

İRİZMEK: Bıkmak

İRK: 1. Koyun 2. Naz

İRKE: Naz

İRKECEY: Nazlı [270]

İRKELEMEK: Nazlandırmak

İRKELENMEK: Nazlanmak

İRKELİ: Nazlı

İRKEŞ: Yaramazlık

İRKEŞMEK: Yaramazlık edişmek

İRKETEY: Çocuk çetesi

İRKEY: Naz

İRKEYİN: Nazlı

İRKİ: Taharrüş

İRKİL: 1. Heybetli 2. Ürkünç

İRKİLCİN: Medusa (deniz anası)

İRKİLDEK: Ahtopot

İRKİLENME: Taharrüş etme

İRKİLENMEK: Taharrüş etmek

İRKİLMEK: Taharrüş etmek

İRKİLTMEK: Taharrüş ettirmek

İRKİN: 1. Afacan 2. Hikmetli

İRKİNÇ: Taharrüş

İRKİNMEK: Taharrüş etmek

İRKİŞİ: Erkek

İRKİT: 1. Lor peyniri 2. Ürkütücü

İRKİTMEK: Lor peyniri yapmak

İRKLEMEK: Zorlamak

İRKLENMEK: Zorlanmak

İRKLETMEK: Zorlatmak

İRKLİ: Nazlı

İRKMEK: Taharrüş etmek

İRLEMEK: Peynir mayalamak

İRLENMEK: Peynir mayalanmak

İRMEG: 1. Haz 2. Zevk [İrmek]

İRMEK: Haz /zevk duymak

İRMEKLENMEK: Eğlenmek

İRPEK: Makas

İRPEKLEMEK: Makaslamak

İRPEKLENMEK: Makaslanmak

İRSEK: Orospu (argo)

İRSEMEK: Orospuluk etmek (argo)

İRŞİ: Peri (Sanskritçe, şüpheli)

İRT: Vergi

İRTSİZ: Vergisiz

İRZİ: Evliya [271]

İRTÇEK: Saat

İRTMEK: Zaman geçmek

İRYİĞİT: Mert

İSEGEY: Keçe

İSEKMEK: Kokmak

İSEMCEMEK: Koleksiyon yapmak

İSEMCEN: Koleksiyon (Mançuca)

İSEN: 1. Koku 2. Sahih

İSENMEK: Koklamak

İSER: Sersem

İSERLENMEK: Sersemlemek

İSİLMEK: Terden kaşınmak

İSİMEK: Sıcaktan terlemek

İSİNMEK: Hararet yapmak

İSİRMEK: Gözü kararmak

İSİRGEMEK: Sıcak basmak

İSİRGENMEK: Sıcaktan fenalaşmak

İSİTMEK: Hararetlendirmek

İSİZ: 1. Fena 2. Şerli

İSİZLİK: 1. Fenalık 2. Şer

İSKE: Maya

İSKEK: 1. Cımbız 2. İstihza

İSKEKÇİ: Cımbızla tüy alan kişi [272]

İSKEMEK: Mayalamak

İSKENMEK: Mayalanmak

İSKER: Mil (çamurlu kum)

İSKERME: Telkin

İSKERMEK: Telkin olmak

İSKERT: Dipnot

İSKERTME: Tembih

İSKERTMEK: Tembihlemek

İSKİMEK: Koklamak

İSKİNMEK: Burun çekmek

İSKİRMEK: Koku yaymak

Page 112: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

111

İSKİTMEK: Koklatmak

İSLEMEK: İs yapmak

İSPAN: İspanyol

- İspanca: İspanyolca

- İspanya: İspanyol ülkesi

İSRE: Uzak

İSREMEK: Uzaklaşmak

İSRİK: 1. Buhur 2. Tütsü

İSRİMEK: Buhur / tütsü yayılmak

İSRİNMEK: Buhur / tütsü kokmak

İSRİTMEK: Buhur / tütsü yapmak

İSSİ: Hararet

İSSİMEK: Hararet basmak

İSSİLEMEK: Sıcak basmak

İSSİLENMEK: Sıcaktan bunalmak

İSTELGE: Rica

İSTEMEY: Kafkas halk oyunu

İSTENÇ: İrade

İSTİ: 1. Kalori 2. Hararet

İSTİLEMEK: Hararetlenmek

İSTİNMEK: Hararet yapmak

İŞBİLİR: Ehil

İŞBİLMEK: Ehil olmak

İŞÇEN: 1. Hamarat 2. Faal

İŞÇİMEL: İşçi kurumu

İŞÇİMEN: Hamarat

İŞDİŞİ: Dilber

İŞEN: 1. Kadın 2. Güvenilir insan

İŞENDİRMEK: Güvendirmek

İŞENMEK: İtimat etmek

İŞEVİR: Müteşebbis

İŞEVİRMEK: İş kurmak

İŞEY: Büyükanne (nine)

İŞGEÇ: 1. Alet 2. Makina

İŞGEK: Kayık küreği

İŞGÖREV: Hizmet

İŞGÖREVCİ: Hizmetçi

İŞGÜDER: Müşavir

İŞGÜDÜM: Maslahat

İŞGÜN: Yayla çiçeği

İŞGÜTMEK: Maslahat etmek

İŞİ: Prenses

İŞİÇ: Tencere

İŞİL: Feminal

İŞİM: Samimiyet

İŞİN: Saç örgüsü

İŞİTEÇ: İşitme cihazı

İŞİTKEN: İşitme yeteneği olan

İŞKE: Narin

İŞKEK: Kadın

İŞKELEK: İşkolik

İŞKELEME: Angarya

İŞKELEMEK: Angarya çalışmak

İŞKELETMEK: Angarya çalıştırmak

İŞKER: Aktif

İŞKERMEK: Aktifleşmek

İŞKİRTİ: İpek kumaş

İŞLEĞEN: 1. Aktif 2. Faal

İŞLEMEZİK: Günah

İŞLENCE: Faaliyet

İŞLENÇ: 1. Endüstri 2. Sanayi

İŞLENDİZ: Fabrika

İŞLENEK: Fabrika

İŞLENGE: 1. İcraat 2. Faaliyet

İŞLENGEN: 1. Cari 2. Faal

İŞLENİR: Mesai

İŞLENTİ: Faaliyet

İŞLER: 1. Aktif 2. Faal

İŞLERGE: Sanayi

İŞLERGEN: Sınai

İŞLEŞMEK: Birlikte çalışmak

İŞLEV: Fonksiyon

İŞMEK: 1. Örmek 2. Çalışmak

İŞMEN: Memur

İŞMER: Çalışkan

İŞLİK: Atölye

İŞÖYÜ: Atölye

İŞTELMEK: Hazırlanmak

İŞTEMEK: Hazırlamak

İŞTENKEY: Faal

İŞTENMEK: Faaliyete geçmek

İŞTERMEK: Faaliyete geçirmek

İŞTEŞ: Mesai arkadaşı

İŞTEŞMEK: Aynı işte çalışmak

İŞTİR: Şayet

İŞTİRMEK: Hikaye anlatmak

İTEÇ: El arabası

İTEK: Çizme

İTELGÜ: Yayla şahini kuşu

İTENEK: Piston

İTER: Yırtıcı kuş

İTERCİ: Kuşbaz

İTEREK: El arabası

İTERGE: Jet motoru

İTERMEK: 1. İtelemek 2. İzlemek

İTEYİK: 1. Faraza 2. Eğer ki

İTİ: 1. Güdü 2. Keskin

İTİK: 1. Alet 2. İhtisas

İTİKLİ: 1. Aletli 2. Mütehassıs

Page 113: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

112

İTİKMEK: Alet kullanmak

İTİKSİZ: Aletsiz

İTİMGE: İtiş gücü (motor)

İTİMGEN: İtiş gücü yüksek

İTİMGER: Jet motoru

İTİNMEK: Teçhizatlanmak

İTİZ: Enstrüman

İTİZMEK: Enstrüman çalmak

İTKİ: İtiş gücü

İTKİLİ: İtiş gücü olan

İTME: İdman

İTMEÇ: 1. Alet 2. Edevat

İTMELEME: İdman yapma

İTMELEMEK: İdman yapmak

İTMELEŞMEK: Maç yapmak

İTMİŞ: Mütehassıs

İTNİ: Pazartesi günü

İTTİRGEÇ: Scooter (ayak bisikleti)

İVÇEL: Seks (cinsel ilişki)

İVÇELMEK: Seks yapmak (kadın)

İVÇEMEK: Seks yapmak (erkek)

İVDE: Tahribat

İVDEÇİ: Tahripkar

İVDEMEK: Tahrip etmek

İVDEL: Harap

İVDELMEK: Harap olmak

İVDER: Tahribat

İVDERMEK: Tahrip etmek

İVDEŞ: 1. Refik/Refika 2. Partner

İVDEŞMEK: Refakat etmek

İVDİRMEK: Acele ettirmek

İVE: İlk yardım hemşiresi

İVEDİ: Acele

İVEĞEN: Aceleci

İVEL: İlk-Yardım

İVEMEK: İlk-Yardım yapmak

İVENMEK: İlk-Yardım almak

İVGİ: Telaş

İVGİN: Telaşlı

İVİK: Su geyiği

İVİN: Sıra

İVİNÇ: Aciliyet

İVİNKİ: Sıradaki

İVİNMEK: Sıraya girmek

İVLEMEK: Acele etmek

İVLEŞMEK: Tacil olmak

İVLETMEK: Tacil etmek

İVME: Tacil (hız artırımı)

İVMEK: Acele etmek

İYDE: Kuvvet

İYDEMEK: Kuvvet uygulamak

İYDENMEK: Kuvvetlenmek

İYDİLEK: Hayırdua

İYDİLEMEK: Hayırdua etmek

İYDİLENÇ: Hüsnüniyet

İYDİRMEK: Nakletmek

İYE: 1. Sahip 2. Koruyucu ruh [273]

İYEGE: Eğe kemiği

İYEK: Çene kemiği

İYELEMEK: Sahip olmak

İYELENGEN: Sahiplenilmiş

İYELENMEK: Sahiplenmek

İYELEŞMEK: Sahibine alışmak

İYELİK: Sahiplik

İYEM: 1. Sempati 2. Cazibe

İYEMEK: Gıpta etmek

İYEMEN: 1. Malik 2. Melik

İYENMEK: Gıpta etmek

İYER: Semer

İYERÇEN: Uydu (doğal)

İYERLEMEK: Semer vurmak

İYERLENMEK: Semer vurulmak

İYGELEMEK: Şüphe vermek

İYGELENMEK: Şüphelenmek

İYGİ: Nimet

İYİK: 1. Omuz 2. Heves 2. Uğur

İYİLMEK: Nakledilmek

İYİM: Hüsnü niyet

İYİMSEMEK: Optimize etmek

İYİMSENMEK: Optimistlik etmek

İYİMSER: Optimist

İYİN: 1. Dolayısıyla 2. Kavis

İYİNÇ: İstibdat

İYİNMEK: İstibdat etmek

İYİR: Nilüfer (bitki, çiçek)

İYİRMEK: Koklamak

İYİŞMEK: Kokmak

İYİTE: Tazı (av köpeği) [274]

İYİTMEK: Koklatmak

İYİZ: 1. Güzel koku 2. Kaşıkçı kuşu

İYİZGEMEK: Güzel kokmak

İYİZGENMEK: Güzel koku saçmak

İYLEMEK: Deri işlemek

İYLENMEK: Deri İşlenmek

İYMEG: Küpe [İymek]

İYMEK: 1. Nakletmek 2. Postalamak

İYMELMEK: Naklolmak

İYMENMEK: İmtina etmek

İYMİŞ: Meyva

Page 114: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

113

İYNEM: Yaren

İZBİZ: Kireç

İZDEM: Tema

İZDEMEK: Tema oluşturmak

İZDEŞ: Aynı yoldan giden

İZDEŞMEK: Aynı yoldan gitmek

İZDÜŞMEK: İrtisam etmek

İZEMEK: İz oluşturmak

İZELMEK: İz oluşmak

İZEN: 1. Din 2. Sahih

İZENÇ: 1. İtikat 2. Sahihlik

İZENÇLİ: İtikatlı

İZENGEN: Mütedeyyin

İZENLEMEK: İyi intiba bırakmak

İZENLEŞMEK: İyi etkileşim almak

İZENMEK: İman etmek

İZENLEMEK: Selamet bulmak

İZENLEŞMEK: Selametleşmek

İZER: Dedektif

İZERLEMEK: Dedektiflik yapmak

İZERMEK: İz takip etmek

İZERTMEK: Arkada iz bırakmak [275]

İZEV: 1. Selamet 2. İnayet

İZGE: Mukaddes [276]

İZGEN: Mübarek

İZGİ: Sevap

İZGİLEMEK: Sevap işlemek

İZGİLENMEK: Sevap kazanmak

İZGİN: Hayırlı

İZGÜDER: 1. Hafiye 2. Dedektif

İZGÜTMEK: Takip etmek

İZGÜVER: 1. Hafiye 2. Dedektif

İZİ: Rab [277]

İZİK: Sıcak kompres

İZİKLEMEK: Kompres yapmak

İZİKLENMEK: Kompres yapılmak

İZİLDEÇİ: İz sürücü

İZİLDEMEK: İz sürmek

İZİM: Alamet

İZİNÇ: Takibat

İZİNMEK: Takibat yapmak

İZİRMEK: Bayılmak

İZİRTMEK: Bayıltmak

İZİRTKİ: Narkoz

İZİT: Film (fotoğraf)

İZİTMEK: İz bırakmak

İZLEÇ: Sinyal

İZLEK: 1. Program 2. Politika

İZLEM: Politika

İZLEN: Müşahede

İZLENÇ: Müşahede

İZLENEK: Şov

İZLENTEY: Konsültasyon (tıp)

İZLETİ: 1. Video 2. Şov

İZLEV: Program (televizyon vs.)

İZME: 1. Hamur 2. Fermuar

İZMEK: İz sürmek

İZMEN: 1. Dedektif 2. Hafiye

İZMENT: Zayıf

İZNEK: Nişan (işaret)

İZVET: Zayıf

- J -

JAGUĞAR: Panter (Guaranice)

JAGULAMAK: Şırıldamak

JAKSAKA: Elma yanak (Mançuca)

JALAK: Aşı (ziraat)

JALDAMAK: Soymak

JALDANMAK: Soyunmak

JALGIN: Ateş tanrısı (mitoloji)

JALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı

JALINTAY: Ateş merasimi

JALINTOY: Ateş merasimi

JALKIMAK: Alevlenmek

JALKINMAK: Yıldırım düşmek

JALMUS: Dev

JARGIL: Haberci meleği (mitoloji)

JARIK: Nur

JARLAMAK: Sesli konuşmak

JARLANMAK: Gevezelik etmek

JASALGAN: Sahte

JASALMAK: Sahtesi yapılmak

JASAMAK: Sahtesini yapmak

JASATMAK: Sahtesini yaptırmak

JASIĞAN: Mektup (Mançuca)

JASMAK: Mektup yazmak (Mançuca)

JAYIK: Irmak tanrısı (mit)

JILGA: Paten

JILGAMAK: 1. Kaymak 2. Akmak

JILGAN: Kaygan

JIR: 1. Cırıltı sesi 2. Melodi

JIRGA: Melodi

JIRGAMAK: Melodi mırıldamak

JIRGANMAK: Melodi mırıldanmak

JIRLAMA: Böcek ötüşü

JIRLAMAK: Böcek ötmek

JULUN: Biyografi (Mançuca)

JUNFA: Savaş lordu (Çince)

JURA: Tabir

JURAMAK: Ayrılmak (Mançuca)

Page 115: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

114

JURLAMAK: Tabir etmek (rüya)

JURLANMAK: Tabir edilmek (rüya)

- K –

KABAL: Tahkimat (madencilik)

KABALLAMAK: Tahkim etmek

KABAN: Yaban domuzu

KABAR: 1. Kalça 2. Kabadayı

KABARÇA: Kalça (her biri)

KABARGA: Sibirya geyiği

KABAY: Beşik

KABAYLAMAK: Beşik sallamak

KABAYLANMAK: Beşik sallanmak

KABIRZIK: Pul (balık, yılan vs.)

KABIZ: Ateşleme

KABIZGAÇ: Buji

KABIZGAMAK: Şerare yapmak

KABIZMAK: Ateşlemek

KABLAVUÇ: Tabansız terlik

KABULBAZ: Zarf

KABULÇAK: Kostüm

KABULGAMAK: Şekil değiştirmek

KABULGAN: Şekil değiştirme

KABULGANMAK: Şekle girmek

KABULMAK: Şekil değiştirmek [278]

KABULTA: Metamorfoz

KABUR: Sandık

KABURÇAK: 1. Tabut 2. Sert kabuk

KABURŞAK: Pul (balık, yılan vs.)

KAÇAGAY: Dağ keçisi

KAÇAĞAN: 1. Eşek 2. Antisosyal

KAÇALGA: Tekerlekli sandalye

KAÇALGANMAK: Araçla itilmek

KAÇALGATMAK: Araçla itmek

KAÇAMAG: Mamaliga yemeği

KAÇAMAK: Gizlice yapmak

KAÇAN: 1. Vakit 2. Vade

KAÇAR: Katır

KAÇAV: Muhalefet

KAÇAVCI: Muhalif

KAÇAVLAMAK: Muhalefet etmek

KAÇAYGA: Sallanan sandalye

KAÇAYLAMAK: Sallamak

KAÇAYLANMAK: Sallanmak

KAÇIKMA: Yön değiştirme

KAÇIKMAK: Yönünü değiştirmek

KAÇIL: Sinek (iskambil)

KAÇIMSAK: İmtina eden

KAÇIMSAMAK: İmtina etmek

KAÇIR: Panikletici

KAÇIRA: Panik

KAÇIRGAMA: Kız kaçırma

KAÇIRGAMAK: Kız kaçırmak

KAÇIT: 1. Firar 2. Mızrak

KAÇKAR: Hızlı koşan

KAÇMAG: Haremlik [Kaçmak]

KAÇMAK: Erkekten sakınmak

KAÇMAN: Firari

KAÇMAZ: Korkusuz

KAÇSAMAK: Kaçmak istemek

KAÇUN: Kaçarak gelen gelin

KADAÇ: 1. Çekiç 2. Rozet

KADAĞAN: 1. Çakılmış 2. Emir [279]

KADAK: 1. Mıh 2. Ağırlık (200 gr)

KADAKA: Kutup yıldızı (Mançuca)

KADALGAK: Çakal eriği

KADALGAN: Kahraman

KADALMAK: Çakılmak

KADAMA: 1. Muhkem 2. Kavi

KADAMAK: Çakmak (fiil)

KADANMAK: Hapsolmak

KADAR: 1. Hayvan sürüsü 2. Kilit

KADARÇI: Çoban

KADARGAZ: Üvez ağacı

KADARMAK: Muhafaza etmek

KADAŞ: Yaren

KADAŞMAK: Yarenlik etmek

KADATMAK: Hapsettirmek

KADAV: 1. Hapishane 2. Kilit

KADAVIÇ: Firkete

KADAVLAMAK: Hapsetmek

KADAVLANMAK: Hapsedilmek

KADAZ: Mıh (büyük çivi)

KADAZLAMAK: Mıhlamak

KADI: Mıh (büyük çivi)

KADIK: 1. Temel (bina) 2. Kazık

KADINMAK: Pişman olmak

KADIR: 1. Hiddetli 2. Kuvvetli

KADIRGA: Ağaç kabuğu

KADIRGAK: Nasır (deri sertliği)

KADIRMAK: Kabuk bağlamak

KADIZ: Tarçın

KAĞA: Amca

KAĞADAŞ: Amca çocukları

KAĞAL: Tembel

KAĞAN: İmparator

KAĞANAK: Mukoza

KAĞANÇA: İmparatoriçe

KAĞAR: Hastalık getiren ruh

KAĞAY: Martı

Page 116: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

115

KAĞAZ: Caka

KAĞAZLANMAK: Caka satmak

KAĞBAL: Eşek arısı

KAĞIL: Kırbaç

KAĞILDAMAK: Vaklamak (ötmek)

KAĞILDANMAK: Vaklamak (ötüş)

KAĞILMAK: Çakılmak

KAĞILTI: Vaklama sesi

KAĞIMAK: Çakmak

KAĞINGA: Zatürre

KAĞINMAK: Zatürre olmak

KAĞIRMAK: Balgam sökmek

KAĞIŞMAK: Tokuşmak

KAĞITMAK: Çakmak

KAĞIZ: Balmumu

KAĞMAK: Silkeleyerek düşürmek

KAĞSIRIK: Balgam

KAĞŞAK: Harap

KAĞŞAMAK: Harap olmak

KAĞŞATMAK: Harap etmek

KAHACIMAK: Kurumak (meyve)

KAHAÇ: Kuru meyve

KAHAVA: Kahve (Arapça)

KAJAY: Kolye

KAK: Meyve kurusu

KAKIMAK: Hırpalamak

KAKINÇ: Hiddet

KAKINMAK: Kendini hırpalamak

KAKIZ: 1. Hiddetli 2. Gözüpek

KAKLAMAK: Kurutmak

KAKLANMAK: Kurumak

KAKPAR: Sıtma

KAKPARMAK: Sıtma tutmak

KAKRAŞ: Kurumuş

KAKRAŞMAK: Suyu çekilmek

KAL: Hava

KALABAY: Hiçbir zaman

KALABUK: Yusufçuk kuşu

KALAÇ: 1. Kürek 2. Simit (gevrek)

KALAGAY: Isırgan otu

KALAĞAN: 1. Baki 2. Otel

KALAK: 1. Mala 2. Atmosfer

KALAKÇA: Ayakkabı çekeceği

KALAKLI: 1. Havadar 2. Yüksekte

KALAMAK: Kutulamak

KALAN: 1. Gökyüzü 2. Arazi vergisi

KALANAK: Pansiyon

KALANCI: Arazi vergisi tahsildarı

KALANÇA: Bakiye

KALANÇAK: Taş duvar

KALANDIR: Stok

KALANDIRMAK: Stoklamak

KALANGIRMAK: Havaya sıçramak

KALANLIK: Vergi alınacak arazi

KALANMAK: Yığılmak

KALAP: Vahşi

KALAŞ: Ekmek (ortası basık)

KALAŞÇI: Ekmekçi (“Kalaş” satıcısı)

KALATMAK: Stoklamak

KALAV: Stok

KALAYMAN: İsyancıbaşı

KALBA: 1. Yabani soğan 2. Kepçe

KALCAMAK: El dağıtmak (iskambil)

KALCANMAK: Zar atmak (oyun)

KALCAŞ: Et suyu çorbası

KALCIMAK: Vahşileşmek

KALCIN: Vahşi

KALCINMAK: Vahşilik etmek

KALCITMAK: Vahşileştirmek

KALCIR: Vahşi

KALCIRMAK: Vahşileşmek

KALÇA: 1. Kel 2. El (iskambil)

KALÇAMAK: Nükte / espri yapmak

KALÇAN: 1. El (iskambil) 2. Dazlak

KALÇANMAK: Sözünden dönmek

KALÇARMAK: Saçları dökülmek

KALÇAV: 1. Nükte 2. Espiri [280]

KALÇAY: Kel

KALÇAYMAK: Kelleşmek

KALDIRAÇ: Manivela

KALDA: Zootoca türü kertenkele

KALDAY: Veliaht prens (1. derece)

KALDAYMAK: Öne çıkmak

KALDAZ: Ateş cini

KALDIK: İzmarit balığı

KALDIRAK: Zırh

KALDIRÇAK: Levye

KALDIRGAÇ: 1. Kriko 2. Vinç

KALDIRKAN: Atlas kelebeği

KALDUN: Beka (kalıcılık)

KALGA: Güveç kabı

KALGAMAK: Sıçrayıp kalkmak

KALGANAŞ: Yıldönümü aşı (ölü)

KALGANÇI: Kıyamet günü [281]

KALGANMAK: Kıyam etmek

KALGATMAK: Yerinden sıçratmak

KALGAY: Veliaht prens (2. derece)

KALGAYMAK: Arkada kalmak

KALGIN: Bakiye

Page 117: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

116

KALI: 1. Hava (atmosfer) 2. Artık

KALIĞ: Hava (atmosfer)

KALIĞLANMAK: Havalanmak (kuş)

KALIĞLATMAK: Havalandırmak

KALIK: 1. Zamk 2. Tavan arası

KALILANMAK: Havalanmak

KALILANDIRMAK: Havalandırmak

KALINÇ: Beka (kalıcılık)

KALINÇSIZ: Fani

KALINDI: Başlık parası

KALINGI: Bakiye

KALIR: Uğultu

KALIRAMAK: Uğuldamak

KALISIZ: Bakiyesiz

KALITAN: Muris

KALITIM: Genetik (ırs)

KALITMAK: Genleri aktarılmak

KALITMAN: Muris

KALITSAMAK: Tevarüs etmek

KALITSAL: Genetik (ırsi)

KALIV: Tarafsızlık

KALIVÇI: Bitaraf (tarafsız)

KALKA: 1. Gard (spor) 2. Siper

KALKAK: Kriko

KALKAMAK: Havada durmak [282]

KALKANMAK: Havaya kalkmak

KALKARMAK: Havalanmak

KALKATMAK: Havaya kaldırmak

KALKAVUÇ: Şamandıra

KALKAY: Siper

KALKAYMAK: Sipere yatmak

KALKIMA: 1. Şamandıra 2. Duba

KALKINÇ: Kıyam

KALKINMAK: Kıyam etmek

KALKIRA: Turna kuşu (Grus türü)

KALKSAMAK: Kalkmak istemek

KALKSI: İmsak vakti

KALKUDAY: Gökyüzü tanrısı [283]

KALMA: Kuş kirazı

KALMAN: Baki

KALPAK: Türk ulusal şapkası

KALPAKLILAR: Türk milliyetçileri

KALSAMAK: Kalmak istemek

KALSIZ: Havasız

KALTAK: 1. Eyer 2. Orospu (argo)

KALTAMAK: Üzerine binmek

KALTAMAN: Yankesici

KALTAN: Aceleci

KALTANDAMAK: Acele etmek

KALTANDAŞMAK: Acele edişmek

KALTANMAK: Üzerine yerleşmek

KALTAR: 1. Mavi tilki 2. Madenci

KALTARMAK: Kayarak düşmek

KALTAY: Mütevazı (alçakgönüllü)

KALTAYMAK: Tevazu göstermek

KALTI: Nasıl ki

KALTIRAK: Sıtma hastalığı

KALTIRAV: Titreme

KALTIRAVUK: Titrek çiçek

KALTIRMAK: Titremek

KALVA: Eğitim oku

KALYAN: Nargile (Farsça)

KAM: Şaman

KAMA: 1. Sur (duvar) 2. Tereyağı

KAMAÇAV: 1. Bariyer 2. Barikat

KAMAG: Hapishane [Kamak]

KAMAĞ: Topyekün

KAMAĞAN: Totaliter

KAMAK: Etrafını çevirmek

KAMAKUYU: Hapishane

KAMAL: 1. Sur (duvar) 2. Kale

KAMALAK: Sedir ağacı

KAMALAMAK: Sur ile çevirmek

KAMALANMAK: Sur ile çevrilmek

KAMALGAN: Mahpus

KAMALMAK: Hapsedilmek

KAMAMAK: Hapsetmek

KAMAN: 1. Cesur 2. Amansız [284]

KAMANMAK: Kamlık bahşolmak

KAMAR: Zindan

KAMARLAMAK: Zindana atmak

KAMAŞIK: 1. Parlak 2. Melez

KAMATMAK: Şaman ayini yapmak

KAMAV: 1. Muhasara 2. Abluka

KAMAZ: 1. Rüzgar 2. İlham

KAMBAR: Şaman yardımcısı [285]

KAMÇAT: Kunduz

KAMDAMAK: Kam dansı yapmak

KAMDAŞ: Hemfikir

KAMDAŞMAK: Hemfikir olmak

KAMDI: Su samuru

KAMGA: Ağaç kabuğu

KAMGAK: Sarımsak

KAMGALAK: Sigorta (hukuk)

KAMGALAKÇI: Sigortacı (hukuk)

KAMGALAMAK: Sigortalamak

KAMGALANMAK: Sigortalanmak

KAMJAK: Haşere

KAMIÇ: Kepçe

Page 118: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

117

KAMIK: Kara yılan

KAMILMAK: Fırlatılmak

KAMINMAK: Dövünmek

KAMITMAK: Fırlatmak

KAMIYAK: Şaman kehaneti

KAMKALAK: Nöbet

KAMKALAKÇI: Nöbetçi

KAMKALAMAK: Nöbet beklemek

KAMKI: Kumaş ölçüsü

KAMMAK: 1. Dövmek 2. Fırlatmak

KAMLAMAK: Şamanlık yapmak

KAMORTAN: Şamanı koruyan ruh

KAMOS: Kabus [286]

KAMRAMAK: Şamil olmak

KAMRANMAK: Şümul etmek

KAMRAV: Şümul (kapsam)

KAMŞAK: Istakoz

KAMŞAMAK: Tereddüt etmek

KAMŞAT: Tereddüt verici

KAMŞATMAK: Tereddüt ettirmek

KAMTUMAK: İhtiva etmek

KAMTURMAK: Havi olmak [287]

KAMU: Devlet ve toplum [288]

KAMUGA: Mülk (idari)

KAMUK: Amme

KAMUSAL: Umumi

KAMUTAY: Cumhuriyet [289]

KAMZAL: İşlemeli yelek

KANAĞAN: Tatminkar

KANAK: Hacamat

KANAKMAK: Hacamat olmak

KANALMAK: Hacamat etmek

KANAR: Çuval

KANARMA: Mercimek çorbası

KANARMAK: Kan vermek

KANAŞ: Kan kardeşliği

KANAŞMAK: Kan kardeşi olmak

KANAV: 1. Zenne 2. Şarampol

KANAVLANMAK: Zennelik yapmak

KANBASAR: Yapay kalp

KANBASINÇ: Tansiyon

KANÇA: 1. Ne kadar? 2. Kaç?

KANÇAMAK: Fahişelik yapmak [290]

KANÇAK: Fahişe

KANÇAR: Kan davalısı

KANÇAŞMAK: Pazarlık etmek

KANÇAY: Fahişe (hayat kadını)

KANÇIR: Kan donması (soğuktan)

KANÇIRA: Kangren

KANÇIRMAK: Kanı donmak

KANÇURA: Kan emici cin [291]

KANDA: 1. Nerede 2. Lehim

KANDAĞAY: Pantolon

KANDAK: 1. Düğüm 2. Budak

KANDAL: Pranga

KANDALA: Kene

KANDALAMAK: Prangaya vurmak

KANDALANMAK: Prangalanmak

KANDAMAK: Lehimlemek

KANDANMAK: Lehimlenmek

KANDAŞ: Soydaş

KANDAY: Nasıl?

KANDAZ: 1. Usare 2. Serum

KANDI: Kanaatkar

KANDIK: Nisan ayı

KANDIZ: Hacamat iğnesi

KANDIZLAMAK: Hacamat etmek

KANDIZLANMAK: Hacamat olmak

KANGA: 1. Şeytan kovma 2. Keklik

KANGAL: Onopordum (bitki)

KANGAMAK: Şeytan kovmak

KANGANMAK: Şeytan çıkarmak

KANGI: Pelin otu

KANIK: Tatminkar

KANIKIŞ: Tatmin

KANIKMAK: Tatmin olmak

KANIKTIRMAK: Tatmin etmek

KANIM: Güven tanrısı (mitoloji)

KANINÇ: Tatmin

KANIRÇAK: Levye

KANIRSAMAK: Cinsel birleşmek

KANIRSANMAK: Çiftleşmek (dişil)

KANIRSATMAK: Çiftleşmek (eril)

KANIRTKAÇ: Levye

KANIŞ: Tatmin

KANIŞMAK: Tatmin olmak

KANIŞTIRILMAK: Tatmin edilmek

KANIŞTIRMAK: Tatmin etmek

KANIT: 1. Delil 2. İspat

KANITKA: İkna

KANITKAMAK: İkna etmek

KANITKAN: Mukni (ikna eden)

KANKAZ: Kuğu kuşu

KANKIRAN: Kangren (benzeşimle)

KANKIRMAK: Dejenere etmek

KANRAK: Çan

KANRAMAK: Çan çalınmak

KANRATMAK: Çan çalmak

KANSAMAK: Kansız kalmak [292]

Page 119: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

118

KANSAK: Anemi hastası

KANSAR: Anemi hastalığı

KANSARMAK: Anemi olmak

KANSIK: Ana veya baba bir kardeş

KANSIMAK: Tevarüs etmek

KANSINMAK: Kanı kaynamak

KANSIRA: Kan kaybı

KANSIRAMAK: Kan kaybetmek

KANSORAN: Kan davalısı

KANSORGUÇ: Kan alma aleti

KANSORGUŞ: Vampir

KANSORMA: Kan davası

KANSORMAK: Kan davası gütmek

KANSU: Plazma

KANŞAV: Lale

KANTALAMAK: Kangren olmak

KANTALAV: Kangren

KANTAR: 1. Kapris 2. Ocak ayı

KANTARGA: Dizgin [293]

KANTARMA: Dizginleme

KANTARMAK: Dizgin çekmek

KANTIK: 1. Hilekar 2. Muvazacı

KANTO: Bir dans türü (İtalyanca)

KANYA: Bir yıldız adı (Sanskritçe)

KANZA: Pipo (Çince) [Tanza]

KANZAMAK: Pipo içmek (Çince)

KANZAR: Rahatsız

KANZARLANMAK: Rahatsız olmak

KANZIK: Kan tutması

KANZIKMAK: Kan tutmak

KANZIR: 1. Kindar 2. Rahatsız

KAPAÇ: Sübap

KAPAĞAN: Kapıp kaçıran (hayvan)

KAPAL: 1. Zindan 2. Mahpus

KAPALANGAN: Melankolik

KAPALANMAK: Melankolikleşmek

KAPAMAÇ: Soğanlı kuzu eti aşı

KAPAMIŞ: Mahfuz

KAPANÇA: Kaftan

KAPANTI: Melankoli

KAPAR: 1. Ruh 2. Can 2. Zırh

KAPAŞMAK: Birbirine sarılmak

KAPAZ: Hücre (hapsihane)

KAPÇAGAY: Kapıcı kuş

KAPÇAK: Hücum

KAPÇAMAK: Hücum etmek

KAPÇAR: Fermuar

KAPÇARMA: Fermuar

KAPÇARMAK: Kıstırmak

KAPÇIRMA: Fermuar

KAPÇIRMAK: Kapılıp gitmek

KAPILGA: Kara sevda

KAPILGAN: Kara sevdalı

KAPINÇ: Enfeksiyon

KAPINMAK: Mikrop kapmak

KAPKAN: 1. Fare kapanı 2. Zırh

KAPKAR: Fatih

KAPKIR: Şüpheci

KAPLAK: Ambalaj

KAPLAM: Pelerin

KAPLAV: 1. Satıh 2. Parke

KAPMAÇ: Caps (görüntü tutma)

KAPSA: Vajina

KAPSAM: Şümul

KAPSANÇ: Kapsama alanı

KAPSIK: Cüzdan

KAPSIRMA: Fermuar

KAPSIRTMA: Fermuar

KAPSIRTMAK: Fermuar çekmek

KAPŞAGAY: Septik (kuşkucu)

KAPTAÇ: 1. Valiz 2. Bavul

KAPTAGAY: 1. Kainat 2. Alem

KAPTAĞAN: Kütle

KAPTAMA: Valiz

KAPTAMAK: Valize doldurmak

KAPTAV: Takma diş

KAPTIRA: Palaska

KAPTIRGA: Zincir toplama demiri

KAPUZ: Vadi

KARABAĞA: Kara kurbağası

KARABASMAK: Kabus görmek

KARABAY: Siyah leylek

KARABURÇ: Karabiber

KARAÇ: Betonyer

KARAÇALMAK: İftira etmek

KARAÇIL: Esmer

KARAÇMAN: Esmer

KARAÇURA: Zararlı cin

KARADAMAK: Şüphelenmek

KARAGA: Zenci

KARAGAY: Köknar ağacı

KARAĞ: 1. Matem 2. Gözbebeği

KARAĞAN: 1. Göre 2. Taraftar

KARAĞANDA: Görünüşte

KARAĞÇIK: Gözbebeği

KARAĞI: Köz demiri

KARAĞLI: Matemli

KARAK: 1. Pencere 2. Gözbebeği

KARAKÇI: Röntgenci (dikizci)

Page 120: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

119

KARAKLAMAK: Dikizlemek

KARAKLANMAK: Dikizlenmek

KARAKUŞ: 1. Kartal 2. Mizan yıldızı

KARAL: 1. Mühlet 2. Vade

KARALGAN: Namussuz

KARALMAK: Namussuzluk etmek

KARALMAZ: Namuslu

KARALTMAK: Fuhuş yaptırmak

KARAM: Hendek

KARAMA: Alüvyon

KARAMAK: Kem bakmak [294]

KARAMAN: Esmer tenli

KARAMASTAN: Rağmen

KARAMAT: Karabasan [295]

KARAMAY: Petrol

KARAMIŞ: 1. Kem gözlü 2. Yaslı

KARAMSAMAK: Pesimistlik etmek

KARAMSAR: Pesimist

KARAMUK: Çalı üzümü

KARAN: Nazarcı (kem gözlü) [296]

KARANA: Kardan kadın (Kar-Ana)

KARANAT: Siyah frenk üzümü

KARANÇ: Nazar (kem göz)

KARANÇA: Bostan korkuluğu

KARANÇAMAK: Görüp korkmak

KARANÇI: Nazarcı (kem gözlü)

KARANDAMAK: Nazar etmek

KARANDAŞ: Kara kalem

KARANDIZ: Karadelik (astronomi)

KARANGAT: Siyah frenk üzümü

KARANGI: 1. Zifir 2. Zifiri karanlık

KARANLAMAK: Nazar etmek

KARANLANMAK: Nazar değmek

KARANMAK: Nazar değmek

KARANTA: Silüet

KARANYATMA: Karantina

KARANYATMAK: Karantina yatmak

KARAR: 1. Rasat 2. Muayene

KARARTMA: Röntgen (bilimsel)

KARASAMAK: İftira atmak

KARASANMAK: İftiraya uğramak

KARASATMAK: İftira atmak

KARASAV: İftira

KARASAVCI: İftiracı

KARASAVLAMAK: İftira atmak

KARASI: Karakalem resim

KARAŞ: Ters bakış

KARAŞA: Aralık ayı

KARAŞAN: En uzun gece

KARAŞIN: Esmer

KARAŞMAK: Ters bakışmak

KARAŞMAN: Ters bakan

KARATA: Kardan adam (Kar-Ata)

KARATMAK: Gözle taciz etmek

KARAV: 1. Nazar 2. Kabus [297]

KARAVAŞ: Cariye

KARAVÇI: Nazarcı (kem gözlü) [298]

KARAVUL: Jandarma

KARAVUZ: Esmer

KARAY: Şaha kalkma (at)

KARAYAĞ: Petrol

KARAYIŞ: Ters bakış

KARAYLAMAK: Şaha kalkmak (at)

KARAZ: Zenci

KARAZMAN: Zenci

KARBA: Mesir macunu

KARBAK: Olta

KARBAKLAMAK: Oltayla tutmak

KARCAMAK: Çatışmak

KARCIGAY: Kır şahini

KARÇAK: Pençe

KARÇAMAK: Kar küremek [299]

KARÇANA: Kar kızağı [300]

KARÇANMAK: Karda gitmek

KARÇAR: Kar küreyici [301]

KARÇUK: Gözbebeği

KARDAK: Küvet

KARDIĞAÇ: Kaya kırlangıcı

KARGAĞUL: 1. Faraş 2. Köz tavası

KARGAMAK: Lanetlemek

KARGAMIŞ: Lanetlenmiş

KARGANMAK: Lanetlenmek

KARGANA: Salkım söğüt

KARGANAŞ: Soyağacı

KARGAŞMAK: Mülaene etmek

KARGI: Mızrak

KARGIMAK: Beddua etmek

KARGIN: Lanetli

KARGINMAK: Beddua almak

KARGIRA: Bas ses

KARGIRAMAK: Bas ses çıkarmak

KARGIŞ: Beddua

KARGIŞLAMAK: Beddua okumak

KARGIŞLANMAK: Beddua almak

KARGITMAK: Beddua ettirmek

KARGIZ: 1. Gaddar 2. Zorba

KARGIZMAK: Gaddarlık etmek

KARGU: Kule

KARGUY: Atmaca

Page 121: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

120

KARIÇ: 1. Ölçek 2. Mikser

KARIK: 1. İhtiyar 2. Melez

KARIKMAK: Gözü fersizleşmek

KARIKSIZ: Halis

KARILMAK: Takatten kesilmek [302]

KARIMAK: İhtiyarlamak

KARIMIŞ: İhtiyar

KARIN: Rüşvet

KARINAYAK: Karından bacaklı

KARINÇ: Hakaret

KARINÇLIK: Hakir

KARINDAMAK: Rüşvet almak

KARINDAŞ: Kardeş

KARINMAK: Rüşvet almak

KARINSAMAK: Karnı çıkmak

KARIŞ: Uzunluk birimi (20 cm)

KARIŞBAY: Tefeci

KARIŞKA: Karınca yuvası

KARIŞKAN: Kaotik

KARITMAK: İhtiyarlatmak [303]

KARK: Burç

KARKANDUZ: Kusma hastalığı

KARKANMAK: Midesi bulanmak

KARKIN: Tempo

KARKIT: 1. Torba 2. Kapı direği

KARLANBAÇ: Karlı pekmez

KARLIĞAÇ: Kar delen çiçeği

KARLIĞAN: Kar eriyince açan çiçek

KARMAÇ: 1. Lapa 2. Püre

KARMAG: Çengel [Karmak]

KARMAK: 1. Karıştırmak 2. Asmak

KARMAKLAMAK: Çengele asmak

KARMALAMA: Fikstür

KARMALAMAK: Karıştırmak [304]

KARMALANMAK: Karıştırılmak

KARMAN: Cep

KARMANMAK: Yardım almak

KARMAŞ: Tabldot yemek

KARMAZ: Halis

KARNAK: 1. Şişman 2. Göbekli

KARNAMAK: Karnı şişmek

KARNAŞ: Kardeş

KARNAŞMAK: Kardeş olmak

KARNAZ: Haset eden

KARS: Post

KARSAK: 1. Bozkır tilkisi 2. Pens

KARSAL: Boyun çıngırağı

KARSALAMAK: Sıçramak

KARSALANMAK: Birden sıçramak

KARSAMAK: Kar biriktirmek

KARSAMBAÇ: Kar tatlısı

KARSAN: Arefe günü

KARSANMAK: Kar birikmek

KARSIK: Acuze (kocakarı)

KARSMAK: İçine doldurmak

KARSMAN: Mide

KARŞAK: İki elin karşılıklı olması

KARŞAMAK: İki eli bitiştirmek

KARŞIDAŞ: Rakip

KARŞIDAŞMAK: Rekabet etmek

KARŞIĞAN: Hasım

KARŞIĞANLIK: Husumet

KARŞINMAK: Karşı gelmek

KARŞIT: 1. Zıt 2. Muhalefet

KARŞITLAMA: İhtilaf

KARŞITMAN: Muhalif

KARŞIYAK: Muhalefet

KARŞIYAKÇI: Muhalif

KARTAGAY: Bozkır kartalı

KARTAMAK: Tırmalamak [305]

KARTALAŞ: Mayasız hamur pidesi

KARTALMAK: Tırmalanmak

KARTANMAK: Tedavi olmak

KARTARMAK: Tedavi etmek

KARTAY: İhtiyar

KARTAYGAN: İhtiyarlamış

KARTAYMAK: İhtiyarlamak

KARTAZ: Anka kuşu

KARTIZA: Hardal

KARTMAG: Kabuk (yara) [Kartmak]

KARTMAK: Kabuk bağlamak (yara)

KARTOY: Kar şenliği

KARYOLU: Samanyolu galaksisi

KARZALAMAK: Ütülemek

KARZALANMAK: Ütülenmek

KARZAN: Saçı beyazlamış

KARZANMAK: Saçı beyazlamak

KASAĞAN: Entrika

KASALMAK: Mağrurlanmak

KASANAK: Kas teli

KASAR: Yabani köpek

KASARLAR: Yabani köpek sürüsü

KASARTKA: Büyük kertenkele

KASAY: Kervan tüccarı

KASILGA: Kramp

KASILGAMAK: Kramp girmek

KASIM: Sistol

KASINÇ: Stres

KASINÇAK: Stresli

Page 122: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

121

KASINIK: Stresli

KASINMAK: Strese girmek

KASIRGA: Fırtına

KASIRGANMAK: Fırtına çıkmak

KASKALTA: Ev Çekirgesi

KASKAR: Kurt köpeği

KASKIR: Kurt

KASMAG: Taş kömürü [Kasmak]

KASMAK: 1. Sıkmak 2. Germek

KASMIŞ: 1. Gururlu 2. Kibirli

KASNALMAK: Gerilmek

KASNAMAK: Germek

KASNATMAK: Gerdirmek

KASNAŞMAK: Gerilmek

KASNI: Baldıran zamkı

KASPAK: Müzeyyen (süslü)

KASTAMAK: Talep etmek

KASTAN: Kestane (Yunanca)

KASTANMAK: Talep edilmek

KASTIRIK: Pul (balık, yılan)

KAŞAĞAN: Ahır

KAŞAK: 1. Kaşıma çubuğu 2. Kör

KAŞAMAK: Kör olmak

KAŞALAN: Cımbız

KAŞALMAK: Cımbızla kaş almak

KAŞAN: İdrar

KAŞANAK: Pisuvar

KAŞANAY: Saç örgüsü (kadın)

KAŞANMAK: İdrar yapmak

KAŞANIK: İdrar

KAŞAR: Ekşitme peynir

KAŞARMAK: Kesmez olmak

KAŞAY: Kolye

KAŞAYMAK: Körelmek

KAŞBASMAK: Kaş çatmak

KAŞIRGAMAK: Alerji olmak

KAŞIRGAN: Alerjik

KAŞIRGANMAK: Alerji olmak

KAŞIRGATMAK: Alerji etmek

KAŞIRMAK: Alerji olmak

KAŞIRTKAN: Alerjen

KAŞIRTMA: Alerji

KAŞIRTMAK: Alerji yapmak

KAŞKA: 1. Cesaret 2. Yarı kellik

KAŞKALAK: Orman ördeği

KAŞKAMAK: Kaşları dökülmek

KAŞKAN: Damat evi / odası

KAŞKAR: 1. Cesur 2. Gür kaşlı

KAŞKARMAK: Alnı açılmak

KAŞLAĞIÇ: Tımar (kaşağı)

KAŞLAK: 1. Sahil 2. Plaj

KAŞMAK: Dilimlemek

KAŞTAK: 1. Sahil 2. Plaj

KAŞTAMAK: Sahilde gezmek

KAŞTANMAK: Sahilde gezinmek

KAŞTARMAK: Himaye etmek

KATA: 1. Defa 2. Kere

KATAĞ: Enerji

KATAĞAN: Marul

KATAĞLAMAK: Enerji sağlamak

KATAĞLANMAK: Enerji almak

KATAK: 1. Katkı maddesi 2. Enerji

KATALA: At sineği

KATALAK: Kıvam artırıcı

KATALGA: 1. Tescil 2. Vapur

KATALGAN: Müseccel

KATALGAMAK: Tescil etmek

KATALGANMAK: Tescil olmak

KATALMAK: Kıvamı artmak

KATALTMAK: Kıvamını artırmak

KATAMA: Peksimet

KATAMAK: Sertleşmek

KATAN: 1. Sert 2. Bisküvi 3. Haşin

KATANAK: Sertleştirici madde

KATANÇ: Sertleştirici madde

KATANDIRMAK: Sertleştirmek

KATANMAK: Sertleşmek

KATAR: 1. Avcı kuşu 2. Posta kuşu

KATARGA: Bumerang

KATARGAN: Gidip dönen şey

KATARGANMAK: Gidip gelmek

KATARMAK: Rücu etmek [306]

KATAŞ: Akrep

KATAVUZ: İngiliz anahtarı

KATAY: 1. Sert 2. Birlikte

KATAYMAK: Sertleşmek

KATI: Pazar günü

KATILGA: 1. Kayıt 2. Kayıt belgesi

KATILGAN: Kayıtlı

KATILGAMAK: Kayıt yaptırmak

KATILGAN: Kayıtlı

KATILGANMAK: Kayıt olmak

KATILGI: İştirak

KATIM: Aralık ayı

KATIMAY: Margarin

KATINÇ: 1. Hisse 2. Pay

KATINDIRMAK: Pay vermek

KATINMAK: Pay almak

KATIRAK: Haşin

Page 123: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

122

KATIRGAN: Akasya (ağaç)

KATIRMA: Yufka ekmeği

KATIRMAK: Pişman olmak

KATIS: Mersin balığı

KATIŞIK: 1. Harç 2. Mürekkep

KATIZ: Ağaç kabuğu

KATKAMAK: Bayatlamak

KATKAN: Bayat

KATKANMAK: Bayatlamak

KATKIÇ: Kepçe

KATKOMUZ: Akordeon (çalgı)

KATLAÇ: Katlama börek

KATLAM: Kat (kağıt vs.)

KATLAMA: Börek

KATLANÇ: Tahammül

KATLANMAK: Tahammül etmek

KATLAV: 1. Pile 2. Zırh

KATLAŞ: Tepside mısır çöreği

KATLICAK: Baklava

KATLIK: Sert

KATMAÇ: Sıfat (dilbilgisi)

KATMAR: Katmer [doğru söyleniş]

KATMIŞ: 1. Katlı 2. Sert

KATNA: Sonradan katılan

KATNAMAK: Sonra katılmak

KATNARMAK: Sefere çıkmak

KATNAŞIK: Müşterek

KATNAŞMAK: İştirak etmek

KATPAR: Tabaka

KATPAŞ: Pile

KATRA: Baca

KATRAMAK: Çarpmak (çoğaltmak)

KATSAMAK: Etkisi artmak

KATURMAK: Mumyalamak

KATURULGAN: Mumya

KATURULMAK: Mumyalanmak

KAV: 1. Ağaç mantarı 2. Çıra

KAVA: Yüzük

KAVAN: Mantar hastalığı

KAVANMAK: Mantarla kaplanmak

KAVAR: Nasır (deri sertleşmesi)

KAVARGAN: Nasırlaşmış

KAVARIK: Nasırlaşmış

KAVARMAK: Nasırlaşmak

KAVAŞ: 1. Harp 2. Muharebe

KAVAŞKAN: Muharip

KAVAŞMAK: Harp etmek

KAVÇIMAK: Hücum etmek

KAVÇIN: Kısa süreli ziyaret

KAVÇINMAK: Ziyaret etmek

KAVÇIR: Hücum

KAVÇIRMAK: Hücum etmek

KAVDUN: Şefkat

KAVDUNMAK: Şefkat göstermek

KAVGAR: Asker

KAVIZ: 1. İçi boş 2. Kof

KAVIZGAÇ: 1. Şalter 2. Buji

KAVIZGAMAK: Şaltere basmak

KAVLA: Sebze

KAVLAĞAN: Çınar ağacı

KAVLAMAK: Soyulmak

KAVLATMAK: Soymak

KAVLIÇ: Fıtık

KAVRA: Alabalık

KAVRAÇ: Polip kepçe (mekanik)

KAVRAK: 1. Kumaş 2. Çıra 3. Alerji

KAVRAM: 1. Mefhum 2. Nosyon

KAVRANÇ: Konsept

KAVRULGAN: Leblebi

KAVRUŞMAK: Kavrulmak

KAVSAK: Pörümüş

KAVSAMAK: Pörsümek

KAVSATMAK: Pörsütmek

KAVŞAĞAN: Yönünü şaşırmış

KAVŞAK: Dörtyol

KAVŞAL: 1. Kol 2. Branş

KAVŞALMAK: Dallara ayrılmak

KAVŞAMAK: Birleşmek (dere, yol)

KAVŞAT: İttifak

KAVŞATMAK: Birleştirmek

KAVŞATILMAK: Birleştirilmek

KAVŞURMAK: Bağlanmak

KAVŞUT: Irmak ve deniz kavşağı

KAVŞUTMAK: Bağlamak

KAVUK: Fes (başlık)

KAVUMAK: Etrafını kaplamak

KAVUNMAK: Etrafı kaplanmak

KAVUR: Bronz (Güneşte yanmış)

KAVURAN: Güneş çarpması

KAVURDAK: Pirzola

KAVURGA: Buğday kavurması

KAVURMAÇ: Kavurma et yemeği

KAVURT: Haşmet

KAVUŞ: Menzil

KAVUŞKAN: Klips

KAVUŞTAK: Kavuşma yeri

KAVUT: Kavurma buğday unu

KAVUTMAK: Ezmek

KAVUZ: Tahıl kabuğu

Page 124: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

123

KAVZA: Havuç

KAVZAMAK: Muhafaza etmek

KAVZAMAN: Muhafız

KAVZATILMAK: Muhafaza olmak

KAVZATMAK: Muhafaza ettirmek

KAY: 1. Destan 2. Epik şiir [307]

KAYAKÇAK: Buz pateni ayakkabısı

KAYALAK: Heyelan

KAYAN: Sel

KAYAR: 1. Nal 2. Onur

KAYARÇI: Nalbant

KAYARGA: Kızaklı kar motoru

KAYARLAMAK: Nallamak

KAYARLANMAK: Nallanmak

KAYAŞ: Hısım (evlilik akrabası)

KAYAŞMAK: Hısım olmak

KAYAZ: Bıyıklıbalık

KAYÇAK: Bazen

KAYÇAN: Mühlet

KAYÇANMAK: Zaman geçirmek

KAYÇAR: Makas

KAYÇARMAK: Makasla kesmek

KAYÇI: Destan okuyucu

KAYÇIN: Makas

KAYÇINMAK: Makasla kesilmek

KAYÇITMAK: Makasla kesmek

KAYDA: Nerede?

KAYDAMAK: Gaip olmak

KAYDATMAK: Sürgün etmek

KAYDI: Sel suyu

KAYGA: Paten (spor türü)

KAYGAÇ: Paten (araç)

KAYGAK: Paten (araç)

KAYGAL: 1. Harika 2. Şahane

KAYGALAK: Buz pateni pisti

KAYGALAMAK: Paten kaymak

KAYGAMAK: Hayret etmek

KAYGANA: Krep

KAYGANMAK: Taaccüb etmek

KAYGAŞ: Keramet (mucize)

KAYGIMAK: Endişe etmek

KAYGIN: Endişeli

KAYGINMAK: Endişelenmek

KAYGIR: Hayıflanan

KAYGIRMAK: Hayıflanmak

KAYI: Sel

KAYIKTAMAK: Kayık kullanmak

KAYIKUYU: Kayıkhane

KAYILGAMAK: Krem sürmek

KAYILGAN: Krem

KAYILGANMAK: Krem sürünmek

KAYILMAK: Eriyip yayılmak

KAYILTMAK: Eritip yaymak

KAYIN: 1. Kutlu ağaç 2. Hısım [308]

KAYINAÇA: 1. Görümce 2. Baldız

KAYINANA: Kayınvalide

KAYINAKA: Kayınbirader

KAYINAPA: 1. Görümce 2. Baldız

KAYINATA: Kayınpeder

KAYNATAÇ: Kettle (su ısıtıcı)

KAYINDAMAK: Nişanlamak (söz)

KAYINDANMAK: Nişanlanmak

KAYINDIRMAK: Nişanlamak

KAYINGA: Patinaj

KAYINGAMAK: Patinaj yapmak

KAYINGATMAK: Patinaj yaptırmak

KAYINLIK: Evlilik hısımlığı [309]

KAYIR: 1. Kum 2. Lütuf 3. Himaye

KAYIRCI: 1. Lütufkar 2. Hami

KAYIRÇAK: 1. Kumsal 2. Sandık

KAYIRGA: Himaye

KAYIRGAMAK: Himaye etmek

KAYIRGAŞ: 1. Demet 2. Himaye

KAYIRLAMAK: Kuma saplanmak

KAYIRLANMAK: Kumlanmak [310]

KAYIRMAN: Hami

KAYIŞMA: Kayma yarışması

KAYIŞMAK: Kayma yarışı yapmak

KAYIT: Patinaj

KAYITIM: Rücu

KAYITKA: Terhis

KAYITKAMAK: Terhis olmak

KAYITKAN: Terhis olan asker

KAYITMAK: Rücu etmek

KAYITMAZ: Rücu etmez

KAYIZ: Ağaç kabuğu

KAYKAL: Sürpriz

KAYKAMAK: Sürpriz yapmak

KAYKANMAK: Sürprize uğramak

KAYKILMAK: Geriye yaslanmak

KAYKITMAK: Geriye yaslamak

KAYLA: Kazma (kazıcı araç)

KAYLAMAK: Destan okumak

KAYLAN: Ağaç (Mançuca)

KAYLANMAK: Destan okunmak

KAYLAP: Destan

KAYLAŞMAK: Destan okuşmak

KAYMAG: Süt kreması [Kaymak]

KAYMAK: Krema oluşmak

Page 125: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

124

KAYMANA: Mecaz

KAYMANMAK: Mecaz yapmak

KAYNAÇ: Gayzer

KAYNARAK: Menba

KAYNARGA: Gayzer

KAYNARTAŞ: Zeolit

KAYNATMA: 1. Hoşaf 2. Marmelat

KAYNATPA: Reçel

KAYNAVUK: Semaver

KAYPA: Patinaj

KAYPALAMAK: Patinaj yapmak

KAYPALANMAK: Patinaj yapmak

KAYPALATMAK: Patinaj yaptırmak

KAYPAMAK: Patinaj yapmak

KAYRA: 1. Lütuf 2. İhsan [311]

KAYRAK: Bileği taşı

KAYRAKAN: Baştanrı (mitoloji) [312]

KAYRAKLAMAK: Bileylemek

KAYRAKLANMAK: Bileylenmek

KAYRAL: Lütufkar

KAYRALDIK: Lütuf gören

KAYRALMAK: Lütuf görmek

KAYRAM: Hak (hukuki)

KAYRAMAK: Lütfetmek

KAYRAMAN: Lütufkar

KAYRAN: Orman içi boş alan

KAYRANMAK: Lütuflanmak

KAYRATMAK: Lütuf göstermek

KAYRAV: Keskinlik

KAYRAVAÇ: Bileyleme makinesi

KAYRI: İltimas

KAYRIM: 1. İnayet 2. Himmet

KAYRUN: Nefsi müdafa

KAYSALA: Müphem

KAYSALAMAK: Müphemleşmek

KAYSALANMAK: Tereddüt etmek

KAYSAMAK: Kararsızlık göstermek

KAYSAR: 1. Kararsız 2. Sebatsız

KAYSAYAK: Mütereddit

KAYŞAK: Heyelan

KAYTA: Tekrar

KAYTADAN: Tekrardan

KAYTAK: 1. Mükerrer 2. Kalleş

KAYTALAMAK: Tekrarlamak

KAYTALAN: 1. Tekerrür 2. Sabıka

KAYTAN: İnayet eden

KAYTAR: Posta güvercini [313]

KAYTARIM: İade

KAYTARGA: Grev

KAYTARGAÇ: Reflektör

KAYTARGAMAK: Grev yapmak

KAYTARMA: İşten kaçma

KAYTARMAK: İşten kaçmak

KAYTAŞ: Soğanlı baharatlı börek

KAYTAŞMAK: Alt üst olmak

KAYTAV: Feragat

KAYTAVLAMAK: Feragat etmek

KAYTAVUL: Zorunlu asker [314]

KAYTAZ: Kalleş

KAYTAZMAK: Kalleşlik etmek

KAYTIŞ: Fesih

KAYTIŞMAK: Karşılıklı fesh etmek

KAYURUN: Meşru müdafa

KAYZAMAK: Kabuk soymak

KAYZANMAK: Kabuğu soyulmak

KAZAÇ: 1. Greyder 2. Skrayper

KAZAK: Başıboş

KAZALAK: 1. Hendek 2. Kazı alanı

KAZALAMAK: Kazı yapmak

KAZALANMAK: Kazı yapılmak

KAZAMUK: Kazandibi tatlısı

KAZANAK: 1. Mezar 2. Gecekondu

KAZANÇA: Tencere

KAZAR: Kötü ruh

KAZARAK: Ekskavatör

KAZARGA: Ekskavatör

KAZARMA: Kamp alanı

KAZARMAK: Kamp kurmak

KAZGAN: Kazıcı

KAZGIÇ: Kazıcı sivri demir

KAZGIRMAK: Kazımak

KAZGIRT: Spatula

KAZGIRTMAK: Kazımak

KAZIKMAK: Kabuğunu soymak

KAZIL: Kıldan bükülmüş ip

KAZILGAMAK: Kök salmak

KAZILGAN: Frenk üzümü

KAZILGAR: Sağlam köklü bitki

KAZILIK: Kazılacak alan

KAZIMAL: Maden (çıkarılmış)

KAZINÇ: Maden ocağı

KAZINGA: Define

KAZIR: Zalim

KAZIRAMAK: Zulmetmek

KAZIRANMAK: Zulüm görmek

KAZIRATMAK: Zulmetmek

KAZIRGAN: Cehennem

KAZIRGANMAK: Eziyet çekmek

KAZIRTMAÇ: Kaz çobanı

Page 126: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

125

KAZIRTMAŞ: Kaz kızartması

KAZMAÇ: Kazıcı kepçe ağzı

KAZMAG: Define [Kazmak]

KAZMAK: Define çıkarmak

KAZNA: Define

KAZNAMAK: Kazıp çıkarmak

KEBE: Sandal (kayık)

KEBELÇEK: Chordeilinae türü kuş

KEBEZ: Halı

KEBİLGEN: Meyhane

KEÇEGEY: Saç örgüsü

KEÇEL: 1. Kel 2. Dazlak

KEÇEMEN: Zehirli kertenkele

KEÇERTKE: Kıkırdak

KEÇİK: Neşeli

KEÇİKLİK: Neşe

KEÇİL: 1. Rahip 2. Keşiş

KEÇİLÇE: 1. Rahibe 2. Kadın keşiş

KEÇİR: Af

KEÇİRGEN: Affedici

KEÇİRİM: Özür dileme

KEÇİRMEK: Özür dilemek

KEDEGE: Arka koltuklar (araba)

KEDEĞEN: At sineği

KEDEK: 1. Terki (at) 2. Pusu

KEDERGE: Düğüm

KEDERGEMEK: Düğümlemek

KEDERGENMEK: Düğümlenmek

KEDEY: 1. Fakir 2. Çekingen

KEDİM: Zırh

KEDİMLİK: Zırh malzemesi

KEDİR: Yüzülmüş deri (hayvan)

KEDİRGE: Deri yağmurluk

KEDİRMEK: Deri yüzmek (hayvan)

KEDİŞ: Rıza

KEDİŞMEK: Razı olmak (karşılıklı)

KEĞERÇEN: Su yoncası

KEĞERMEK: Rezil olmak

KEJEGEY: Saç örgüsü

KEKEÇ: 1. Kekeme 2. Peltek

KEKEN: Veba

KEKENMEK: Tehdit edilmek

KEKETMEK: Tehdit etmek

KEKETREN: Ağrı kesici ilaç

KEKİRDEK: Gırtlak

KEKİRDEMEK: Kıkırtılı gülmek

KEKŞİRMEK: Hiddetlenmek

KEKÜL: Kakül (Farsça, şüpheli)

KELDİ: Migren hastalığı

KELE: 1. İbadet 2. Dua 3. Boğa

KELEGEY: Kekeme

KELEK: Hile

KELEM: 1. Lahana 2. Meşe ağacı

KELEMEK: Dua etmek

KELEN: Gergedan (Çince)

KELENMEK: Müzik aleti çalmak

KELEP: 1. Deste 2. Çile (ip, yün)

KELEPEN: Cüzzam hastalığı

KELER: Ev kertenkelesi

KELESİ: 1. Ertesi 2. Sonraki

KELESKEN: Duvar kertenkelesi

KELEŞ: Civan

KELEŞME: Orkestra

KELEŞMEK: Orkestra çalmak

KELETKE: 1. Put 2. Fetiş

KELETMEK: Puta tapmak

KELEV: Mecusi kurban bayramı

KELEY: Lehim

KELEYLEMEK: Lehimlemek

KELEYLENMEK: Lehimlenmek

KELEZ: Nişanlı (kız)

KELEZLENMEK: Nişanlanmak

KELGİNDİ: 1. Ecnebi 2. “Alien” [315]

KELGİNMEK: Uzaktan gelmek

KELİ: Ağırlık ölçüsü birimi (1 kg)

KELİK: Hayalet

KELİKME: Tezahür

KELİKMEK: Tezahür etmek

KELİMSEK: Yabancı dil konuşan

KELİMSEMEK: Ecnebice konuşmak

KELİRMEK: Doğurmak

KELKÜN: Med-cezir

KELKÜNMEK: Med-cezir etmek

KELTE: 1. Tüfek 2. Bukalemun

KELTECİ: Tüfekli asker

KELTEGEY: Şaman ruhu

KELTEĞEN: Alabalık

KELTEK: Cop (değnek)

KEM: Noksan

KEME: 1. Filika 2. Lağım faresi

KEMEÇ: 1. Mayasız hamur 2. Asker

KEMEGE: 1. Tandır 2. Soba

KEMELEK: Gökkuşağı

KEMİLMEK: Noksanlaşmak

KEMİRÇEK: Pirzola

KEMİRDEK: Kıkırdak

KEMİŞMEK: Birbirini kemirmek

KEMİTMEK: Noksanlaştırmak

KEMNE: Kusur

Page 127: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

126

KEMNEMEK: Kusur aramak

KEMPİR: 1. Acuze 2. Cadı

KEMRE: Ahbun

KEMSİL: Hakaret

KEMSİLMEK: Tahkir olmak

KEMSİMEK: Hakir görmek

KEMSİNMEK: Pişman olmak [316]

KEMSİR: Hakir

KEMSİTMEK: Tahkir etmek

KEMŞEGEY: Peltek

KEMŞEMEK: Peltek konuşmak

KEN: 1. Maden ocağı 2. Açıkça

KENCE: En küçük evlat

KENCELEMEK: Geride kalmak

KENCELETMEK: Geride bırakmak

KENÇE: Maden çukuru

KENÇEK: Maden işçisi

KENDEK: 1. Küp 2. Göbek

KENDİL: Saf dil

KENDİZ: Nefs

KENELMEK: İstişare edilmek

KENEMEK: Görüş bildirmek

KENEN: Konsültasyon

KENENMEK: İkna olmak

KENERMEK: Şura toplamak

KENEŞ: Şura / Konsey

KENEŞLİ: İstişareli

KENEŞME: İstişare

KENEŞMEK: İstişare etmek

KENEŞMEN: Müsteşar

KENEŞTEY: 1. Komite 2. Komisyon

KENET: Tesadüfen

KENETMEK: Tesadüf etmek

KENEZ: Basit

KENEZMEK: Basitleşmek

KENGEL: Komedi

KENGELÇİ: Komedyen

KENGEŞ: Sovyet (Şura)

KENGEŞTEY: Sovyetler Birliği

KENİ: Adil

KENKE: Tetanos hastalığı

KENLİK: En

KENSE: 1. Büro 2. Devlet dairesi

KEPEN: Hoşnut

KEPENÇ: Hoşnutluk

KEPENEK: Gece kelebeği

KEPEZ: 1. Pamuk 2. İbik 3. Tac

KEPİR: 1. Bayat 2. Otbitmez

KEPİRMEK: Bayatlamak

KEPİT: Meyhane

KEPİTMEK: Kurutmak

KEPKE: Numune

KEPMEK: 1. Kurumak 2. Çökmek

KEPSE: Bitki sapı

KEPŞENGE: Tesbih böceği

KERÇENGE: Uyuz hastalığı

KERÇİ: Mermi

KERÇİM: Parça

KERÇİMEK: Parçalamak

KERÇİNMEK: Parçalanmak

KEREGE: Çadır

KEREGTEN: Farizi (zorunlu)

KEREK: 1. Farz (görev) 2. Daire

KEREKLEMEK: Farz kılmak

KEREKLENMEK: Farz kılınmak

KEREKLİ: Farz olan

KEREKMEK: Farz olmak

KEREKŞİN: Dişi geyik

KEREKTİ: Lüzumlu

KERELMEK: Şahitlik etmek

KERELTİ: Şehadet

KEREN: 1. Kebir (büyük) 2. Sağır

KERENDEK: Pencere

KERENMEK: Sağır olmak

KEREP: Vapur

KEREŞ: 1. Muhtaçlık 2. Cilve

KEREŞME: 1. İhtiyaç 2. Cilveleşme

KEREŞMEK: Muhtaç olmak

KEREŞKE: Yabani fiğ bitkisi

KEREY: Ustura

KEREYET: 1. Sahil 2. Plaj

KEREZ: Petek

KERGEMEK: Noksan olmak

KERGEN: Sedir kuşu

KERGENMEK: Kusur etmek

KERGETMEK: Sınırlandırmak

KERGİÇ: Tezgah

KERİK: 1. Gergedan 2. Cimri

KERİKMEK: Derisi gerilmek

KERİNÇ: 1. Emsal 2. Yaygınlık

KERİNÇLİ: Yaygın

KERİNÇSİZ: Emsalsiz

KERİNMEK: İhtiyarlamak

KERİNTİ: Tırpan

KERİŞ: 1. Rende 2. Niza (çekişme)

KERİŞKE: Marangoz rendesi

KERİŞMEK: Rendelenmek

KERKİ: Nacak (alet)

KERKİT: Nacak (alet)

Page 128: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

127

KERKÜYEK: Eylül ayı

KERMEK: Deri germek

KERMEN: 1. Şehir 2. Kent [317]

KERTE: 1. Derece 2. Çit

KERTEK: Nişan (söz)

KERTELEME: Tedric (dereceleme)

KERTELEMEK: Derecelendirmek

KERTELENMEK: Derecelenmek

KERTELİ: Tedrici

KERTEMEK: Nişanlamak (söz)

KERTENMEK: Nişanlanmak (söz)

KERTİK: Çentik

KERTME: Aşılı ağaç

KERTPE: Armut

KERZE: Hısımlık derecesi

KERZEMEK: Hısım olmak

KERZEŞ: Akraba

KERZEŞMEK: Akraba olmak

KES: 1. Biçilmiş ot 2. Kuru ot

KESEĞEN: Çöl faresi

KESEK: Grup

KESEKE: Makas

KESEKLEMEK: Gruplandırmak

KESEKLENMEK: Gruplanmak

KESEKLEŞMEK: Gruplaşmak

KESEL: 1. Hastalık 2. Maraz

KESELEK: Kars kertenkelesi

KESELMEK: Kemirilmek

KESELMEN: Bukalemun

KESEMEK: Kemirmek

KESEN: Kiriş (geometri)

KESENE: Abonelik ücreti

KESENMEK: Kemirilmek

KESENGİ: Helva

KESEREK: Mezbahane

KESERGE: Testere

KESERMEK: Ereksiyon olmak

KESERTMEK: Erekte etmek

KESEY: Başörtüsü

KESEYEN: Çöl faresi

KESİ: 1. Ameliyat kesiği 2. Zerafet

KESİK: Kedi (Mançuca)

KESİL: Terazi burcu (astroloji)

KESİNÇ: 1. Stopaj 2. Sansür

KESİNİV: Otopsi

KESİNMEK: Otopsi yapmak

KESİRMEK: Kemirmek

KESİRTKE: Semender

KESİTMEK: Ortadan ikiye kesmek

KESKİR: Keskin

KESKİŞ: Çelik kalem

KESKÜK: Tasma

KESLEN: Yeşil kertenkele (Lacerta)

KESME: 1. Mağara 2. Makarna

KESMEN: Kasap

KESMİK: Pıhtı

KESMİKLENMEK: Pıhtı kaplamak

KESMİKLEŞMEK: Pıhtılaşmak

KESNİ: Hindiba otu

KESPE: Makarna

KESTER: Saksı

KESÜRGE: Dağarcık

KEŞ: 1. Tuzsuz peynir 2. Ok kılıfı

KEŞEGEY: Saç örgüsü

KEŞEĞEN: Yusufçuk kuşu

KEŞENE: Lahit

KEŞİK: 1. Nöbet 2. Hediye

KEŞİKLEMEK: Nöbet tutmak

KEŞİKLEŞMEK: Münavebe etmek

KEŞİLMEK: Affedilmek

KEŞİR: 1. Havuç 2. Helal

KEŞKER: İplik makarası

KEŞMEK: Affetmek

KEŞTE: Nakış

KEŞTEMEK: Nakış yapmak

KEŞTENMEK: Nakışlanmak

KET: 1. Zor 2. Darbe

KETEK: Kümes

KETEMEK: Kesmek (süt, yoğurt)

KETEMEZ: Muhallebi

KETENMEK: Kesilmek (süt, yoğurt)

KETERMEK: Traş olmak

KETERTMEK: Traş etmek

KETEŞ: Kümes

KETEZ: Jant çemberi (bisiklet)

KETİK: Yoğurt

KETİLMEK: Ayrılmak (kimyasal)

KETİRMEK: Kesilmek (süt, yoğurt)

KETİŞMEK: Ayrışmak (kimyasal)

KETKİRMEK: Şaha kalkmak (at)

KETKİZMEK: 4 ayak düşmek [318]

KETMEK: Ayırmak (kimyasal) [319]

KETMEL: Kırmızı yaban mersini

KETMEN: Çapa

KEV: 1. Kabuk 2. Örtücü yaprak

KEVE: Melodi

KEVEK: Sinüs (burun)

KEVELE: Çavuş kuşu

KEVEMEK: Melodi çıkarmak

Page 129: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

128

KEVENMEK: Melodi mırıldanmak

KEVER: Pırasa

KEVİK: Saman

KEVİLMEK: Zayıflamak

KEVRİK: Gürgen ağacı

KEVŞİR: Lehim

KEVŞİRLEMEK: Lehimlemek

KEVŞİRLENMEK: Lehimlenmek

KEVÜRKEN: Yaban soğanı

KEYEK: Yaban ördeği

KEY: 1. Ahir (sonra) 2. Hissiz

KEYİK: 1. Baht 2. Talih

KEYİN: Bilahere (sonradan)

KEYİNGE: Tehir

KEYİNGEMEK: Tehir olmak

KEYİNGETMEK: Tehir etmek

KEYİNMEK: Uyumak (anestezi)

KEYİRGEN: İsyan

KEYİRMEK: İsyan etmek

KEYİT: 1. Narkoz 2. Uyuşturucu

KEYİTİCİ: Anestezik madde

KEYİTKEN: Narkoz

KEYİTME: Anestezi

KEYİTMEK: Anestezi yapmak [320]

KEYİTMEN: Anestezi uzmanı

KEYLEMEK: Uyumak (anestezi)

KEYLENÇEK: Narkozla sayıklayan

KEYLENMEK: Narkozla sayıklamak

KEYLEŞMEK: Hissizleşmek

KEYLEŞTİRMEK: Hissizleştirmek

KEYLETMEK: Uyutmak (anestezi)

KEYMEG: Bluz [Keymek]

KEYMEK: Komaya girmek

KEYNE: Ev / yuva değiştirme

KEYNECİ: Ev / yuva değiştiren

KEYNELMEK: Ev / yuva değişmek

KEYNEMEK: Ev / yuva taşımak

KEYNETMEK: Ev / yuva taşıtmak

KEYŞEK: Gelin

KEYZE: Vücut

KEZ: Uzunluk ölçüsü (80 cm)

*KEZDE: Uzunluk birimi (40 cm)

*KEZNE: Uzunluk birimi (20 cm)

KEZBE: Seyyar satıcı

KEZBEME: Seyyar satıcılık

KEZBEMEK: Seyyar satıcılık etmek

KEZDEME: Arşınlama

KEZDEMEK: Arşınla ölçmek [321]

KEZDEŞME: Maç

KEZDEŞMEK: Maç yapmak

KEZE: Sırasıyla

KEZEK: Vardiya

KEZEKLEMEK: Vardiya yapmak

KEZEN: Milat

KEZENCE: Milenyum

KEZENÇ: Tekerrür

KEZENDİ: Miladi

KEZENDİRMEK: Tekrar ettirmek

KEZENGE: Devri daim

KEZENGEMEK: Devri daim etmek

KEZENMEK: Tekerrür etmek

KEZER: 1. Cerrah 2. Cesur

KEZERÇİ: Cerrah

KEZERME: Ameliyat (cerrahi)

KEZERMEK: Ameliyat etmek

KEZERMEN: Cerrah

KEZET: Tembih (tekrar uyarma)

KEZETME: Tembihleme

KEZETMEK: Tembihlemek [322]

KEZGEN: Hovarda

KEZİK: 1. Devriye 2. Tifo

KEZİKÇE: Sırasıyla

KEZİKÇİ: Devriyeci

KEZİKLEMEK: Devriye gezmek

KEZİKLİK: Nöbetleşe

KEZİM: Cüret

KEZİN: Bir yaşındaki keçi

KEZİR: Cüretkar

KEZİŞ: Ameliyat (cerrahi)

KEZİŞKİN: Ameliyat (cerrahi)

KEZİŞMEK: Ameliyat olmak

KEZİŞTİRMEK: Ameliyat etmek

KEZİV: Zaman

KEZLEMEK: Tekrarlamak

KEZLENMEK: Tekrarlanmak

KEZMEK: Tekrarlamak

KICIR: İntikam

KICIRGAN: İntikamcı

KIÇAMAK: Tehlike teşkil etmek

KIÇAN: Tehlike

KIÇANMAK: Tehlike hissetmek

KIÇIRMAK: Ayıplamak

KIÇMIK: 1. Zerre 2. Atom

KIDAT: Çinli

- Kıdatça: Çince

- Kıdatya: Çin (ülke)

KIDATMAK: Islah etmek

KIDIK: 1. Sınır 2. Hudut

KIDIKSIZ: Sınırsız

Page 130: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

129

KIĞ: Gübre

KIĞDIK: Gübrelik

KIĞDIRAK: Çınlama

KIĞDIRMAK: Çınlamak

KIĞLAMAK: Gübrelemek

KIĞLANMAK: Gübrelenmek

KIJGIRMAK: Şehvetlenmek

KIJGIRTMAK: Şehvetlendirmek

KIKIRIŞMAK: Hırıldaşmak

KIKIRMAK: Hırıldamak

KILAĞ: Katarakt

KILAĞI: Zağ (bileyi taşı)

KILANIŞ: 1. Eda 2. Tavır

KILANMAK: Eda / tavır sergilemek

KILANSAMAK: Cilve yapmak

KILANSIK: 1. Edalı 2. Cilveli

KILAV: 1. Ahlak 2. Teşvik

KILAVLI: Ahlaklı

KILAVSIZ: Ahlaksız

KILAVUN: 1. Hediye 2. Armağan

KILAVUZ: Rehber

KILBARK: Fino köpeği

KILÇAMAK: Bakım yapmak

KILÇANMAK: Bakım yapılmak

KILDAMAK: Nefsetmek

KILDANMAK: Nefsi çekmek

KILDAT: Nefis

KILDAV: Nefs

KILDAY: Enfes

KILDI: Faal

KILGA: 1. Lif 2. Elyaf

KILGAN: Çayır yumağı bitkisi

KILGI: Faaliyet

KILIMSAK: Rol yapan

KILIMSAMAK: Yapıyor gibi olmak

KILIMSANMAK: Rol yapmak

KILIN: 1. Rol 2. Huy 3. İşve

KILINÇ: 1. Amel (fiil) 2. Karakter

KILINDIRMAK: Rol yaptırmak

KILINMAK: Rol yapmak

KILINSAK: 1. Cilveli 2. Şuh

KILINSAMAK: Cilve yapmak

KILINSAR: Cilveli

KILINSATMAK: Cilve yaptırmak

KILIR: Kürdan otu

KILIŞ: Birlikte yapma

KILIŞMAK: Birlikte yapmak

KILIYAŞ: Kereviz

KILMAG: İcraat [Kılmak]

KILMAK: İcraat yapmak

KILSAMAK: Rol yapmak

KILSANMAK: Taklit etmek

KILSATMAK: Rol yaptırmak

KILT: Aniden

KILTAK: Ani

KILTAMA: Kanser

KILTAMAK: Aniden olmak

KILTAYMAK: Ani tepki vermek

KIMILDAVUK: Yerinde duramayan

KIMIRTI: 1. Kıpırdama 2. Jest

KIMIZ: At sütü içeceği

KIMSIR: Hasis

KIMSIRMAK: Hasislik etmek

KIN: 1. Ceza 2. Kılıç kılıfı

KINA: Hicviye

KINAK: Ayıp

KINANÇ: Ayıplanma

KINANÇLANMAK: Ayıplanmak

KINANTI: 1. Ayıp 2. Hiciv

KINAP: Kılıf

KINAPLAMAK: Kılıfa koymak

KINAŞMA: Ayıplaşma

KINAŞMAK: Birbirini ayıplamak

KINAV: Protesto

KINAVCI: Protestocu

KINAY: Protestocu

KINCAL: Narin

KINÇ: Ceza

KINÇAK: Bıçak kılıfı

KINÇI: Ceza kesen

KINÇIR: Fırlak göz

KINDAK: Silah kılıfı

KINDAMAK: Kemere asmak

KINDAP: Sicim

KINDAPLAMAK: Sicimle bağlamak

KINDAŞ: Yamuk

KINDAŞMAK: Yamuklaşmak

KINDI: Zincir

KINDILAMAK: Zincire vurmak

KINDILANMAK: Zincire vurulmak

KINDIRAK: Merdane

KINDIRMA: Izdırap

KINDIRMAK: Muzdarip etmek

KINGIR: 1. Eğri 2. Metin

KINGIRA: Bükülmüş metal

KINGIRAK: Metal üçgen (çalgı)

KINIK: 1. Kavi 2. Şehvetli 3. Şerefli

KINIKMAK: Şehvetlenmek

KINIR: 1. Gaddar 2. Huysuz

Page 131: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

130

KINIRLANMAK: Gaddarlık etmek

KINIŞ: Cilve

KINIŞMAK: Cilveleşmek

KINIZ: Huysuz

KINIZMAK: Huysuzlanmak

KINLARGA: Hapis cezası

KINLIK: Hapishane

KINMAK: Muzdarip olmak

KINRAK: Satır (kasap bıçağı)

KINTAMAK: Beslenmek

KINZIMAK: Çığlık atmak

KIP: Sayfa, sahife

KIPÇINMAK: Kuyruk sıkıştırmak

KIPMAK: Makasla kesmek

KIPTI: Makas

KIPTI: Mısırlı

- Kıptıca: Mısır Arapçası

- Kıptıya: Mısır (ülke)

KIRA: Arazi

KIRAGAY: Yabani

KIRAGAYLANMAK: Vahşilik etmek

KIRAGAYLAŞMAK: Vahşileşmek

KIRAĞAL: Akasya ağacı

KIRAK: 1. Kenar 2. Köşe

KIRAL: Hükümdar (Slavca)

KIRALAMAK: Araziyi sürmek

KIRALANMAK: Arazi sürülmek

KIRALÇA: Hükümdar karısı (Slavca)

KIRALMAK: Parçalanmak

KIRAM: Taş kırığı

KIRAMA: Parçalı

KIRAMAK: Parçalamak

KIRANÇ: Tahribat

KIRANMAK: Şikayetlenmek

KIRARIK: Tahribat

KIRATMAK: Tahrip etmek

KIRAV: İskonto

KIRAVLAMAK: İskonto etmek

KIRAVLANMAK: İskonto edilmek

KIRAY: 1. Gaddar 2. Sahil 3. Plaj

KIRÇAM: Grip

KIRÇAMAK: Grileşmek

KIRÇALMAK: Grileşmek

KIRÇAN: Nisan ayı

KIRDAK: Çeyiz

KIRGA: Rende

KIRGALAMAK: Rendelemek

KIRGALANMAK: Rendelenmek

KIRGAK: Bozkır

KIRGAMAK: Rende sürtmek

KIRGANMAK: Rendelenmek

KIRGAVUR: Sülün

KIRGAY: Atmaca kuşu

KIRGI: İskonto

KIRGIL: Hüzün

KIRGIN: Afet

KIRGUÇ: Avcı uçağı

KIRIM: 1. Aralık ayı 2. Peçete

KIRIMSA: İnce bulgur

KIRIMSAK: Narin

KIRIMSAMAK: Narinleşmek

KIRIN: Raks

KIRINÇ: İskonto

KIRINÇI: Rakkas / rakkase

KIRINDAV: Raks gösterisi

KIRINGAÇ: Raks elbisesi

KIRINLAK: Kıvrak

KIRINMAK: Raks etmek

KIRINSAK: Kırıtarak yürüyen

KIRINSAMAK: Kırıtarak yürümek

KIRIŞ: 1. Hayvan güreşi 2. Cenk

KIRIŞMAK: Cenk etmek

KIRIŞTAK: Yosma

KIRIZ: 1. Mağrur 2. Ustura edilmiş

KIRIZMAK: Mağrurlanmak

KIRKAÇ: Kırkma makası

KIRKAR: Mayıs ayı

KIRKAT: Muşmula

KIRKAVLAN: Kırk eren

KIRKAVUZ: Eylül ayı

KIRKDALAMAK: Kırkta birini almak

KIRKDALANMAK: 40’ta biri alınmak

KIRKI: Gırtlak

KIRKIM: Haziran ayı

KIRKIN: 1. Traş 2. Cariye 3. Bahşiş

KIRKINÇAK: Traş makinesi

KIRKINMAK: Traş olmak

KIRKIR: Turna sesi

KIRKIRMAK: Turna ötmek

KIRKIT: Çorap şişi

KIRKITMAK: Traş etmek

KIRKLAMAK: Boğazı ovuşturmak

KIRLAÇ: Ocak ayı

KIRLAĞAN: Adaçayı

KIRLAMAK: Ot kurumak [323]

KIRLAN: 1. Step (bozkır) 2. Sıradağ

KIRLANMAK: Ağaçsız kalmak

KIRLAS: 1. Sırt 2. Sıradağ

KIRLATMAÇ: Kapuska

Page 132: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

131

KIRMA: Tabanca

KIRMAÇ: Köfter (pekmez lokumu)

KIRMAÇAK: Dağıtılan buğday [324]

KIRMAG: Olta [Kırmak]

KIRMAK: Parçalara ayırmak

KIRMALAŞMAK: Parçalanmak

KIRMAN: 1. Kırbaç 2. Melez

KIRMANLAMAK: Kırbaçlamak

KIRMANLANMAK: Kırbaçlanmak

KIRMAŞ: Yağlı mısır ekmeği aşı

KIRMAVUK: Yapışkan otu

KIRNA: Yabanzambağı

KIRNAK: 1. Cariye 2. Esire

KIRNAMAK: Şuh davranmak

KIRNAŞIK: Cilveli

KIRNAŞKAN: Şuh

KIRNAŞMAK: Cilve yapmak

KIRNAV: Şehvet

KIRSINTAŞ: Çakıl

KIRŞALGAN: Tırtıl

KIRŞALMAK: Kıvrılmak

KIRŞAK: At kenesi

KIRŞAMAK: Derisi beyazlamak

KIRŞAN: Pudra

KIRŞAV: Tekerlek jantı

KIRTAÇ: Salyangoz

KIRTIŞ: Nefret

KIRTIŞTANMAK: Nefret etmek

KIRTIZ: Temizleme çubu (silah)

KIRTIZLAMAK: Çubukla silmek

KIRTMA: Yerinden çıkmış şey

KIRTMAK: Yerinden çıkmak

KIRTNAK: Merdane

KIRZA: Firavun sıçanı

KISAÇ: Pense

KISALA: Tatlısu yengeci

KISAR: Müşkül

KISARLAMAK: Müşkül etmek

KISARLANMAK: Müşkül olmak

KISAT: Sıkıştırılmış

KISATLAMAK: Sıkıştırmak

KISIL: Vadi

KISILGAMAK: İçi daralmak

KISILGAN: Zindan

KISILGANMAK: Zindana tıkılmak

KISILGATMAK: Zindana tıkmak

KISIM: 1. Azaltma 2. Tasarruf

KISINÇ: İktisat (tasarruf)

KISINMAK: İktisat etmek

KISITMAK: Tahammül etmek

KISKA: 1. Not 2. Mengene

KISKAÇ: 1. Maşa 2. Ataç

KISKAÇA: Kestirme (yol)

KISGAK: Hasis

KISKALAMAK: Not almak

KISKALATMAK: Not aldırmak

KISKAMA: Mengene

KISKAMAK: Sıkıştırmak

KISKAR: 1. Sınır 2. Dokuma tezgahı

KISKARMA: Sınırlanma

KISKARMAK: Sınırlanmak

KISKARTMA: Sınırlandırma

KISKARTMAK: Sınırlandırmak

KISKI: Mengene

KISKIÇ: Mengene

KISKIRMAK: Haykırmak

KISKIRTMAK: Haykırtmak

KISLAMAK: Nadasa bırakmak

KISLANKA: Nadas

KISLANMAK: Nadasa kalmak

KISMA: Menenjit hastalığı

KISMAN: Pantolon

KISNIK: 1. Cimri 2. Pinti

KISRIK: Mahçup

KISRIN: Bakla

KISTAK: Berzah

KISTALAN: Tehlikeli

KISTAMAK: Preslemek

KISTANMAK: Preslenmek

KISTARGA: Pres

KISTAVUL: Telaşlı

KISTIRGAÇ: Mengene

KISTIRMAÇ: Sandöviç

KIŞA: Hardal

KIŞAK: Kızak

KIŞALAY: Kışlık (kış evi)

KIŞARMAK: Kış gelmek

KIŞDAK: Kışı geçirme

KIŞDAMAK: Kışı geçirmek

KIŞIK: Kış armudu

KIŞIL: Kışa ait

KIŞIRMAK: İrrite olmak

KIŞIRTKAN: İrrite edici

KIŞIRTMA: İrritasyon

KIŞIRTMAK: İrrite etmek

KIŞIYAK: Ispanak

KIŞKANA: Karadut

KIŞKIL: 1. Ekşi 2. Turşu

KIŞKILDAK: Karabatak kuşu

Page 133: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

132

KIŞKILDAMAK: Turşu oluşmak

KIŞKILDATMAK: Turşu yapmak

KIŞKILDAV: Turşu

KIŞKILMAK: Ekşimek

KIŞKILTI: Provakasyon

KIŞKILTMAK: Ekşitmek

KIŞKIR: Kepek

KIŞKIRGA: Provokasyon

KIŞKIRGAMAK: Provoke olmak

KIŞKIRGATMAK: Provoke etmek

KIŞKIRTI: Provakasyon

KIŞKIRTMAN: Provokatör

KIŞLAK: Kışın kalınan yer

KIŞLAMAK: Kışın kalmak

KIŞLAR: Kışın doğan

KIŞLAVUK: Kışlık ev

KIŞMAK: Kaymak (fiil)

KIŞMUT: Kış şenliği

KIŞTOY: Kış festivali

KITALMAK: Zor bulunurlaşmak

KITARKAY: Eflatun

KITIK: Leblebi

KITIRGAN: Peksimet

KIV: 1. Saadet 2. İkbal

KIVAK: Çalı

KIVANDIK: Gururlu

KIVANMAK: Gurur duymak

KIVATMAK: Gurur vermek

KIVIÇ: Çam iğnesi (yaprak)

KIVIK: Fasıla

KIVIL: Elektrik

KIVILCA: Şerare (ateş)

KIVILCIK: Şerare (elektrik)

KIVILDAŞMAK: Kaynaşmak

KIVIRGAK: Hasis

KIVIRGANMAK: Hasislik etmek

KIVIRŞAK: Pazı (pancar)

KIVLAMAK: Motive etmek

KIVLANMAK: Motive olmak

KIVLIK: Saadet

KIVRANGAN: Sürüngen

KIVRAŞIL: Kertenkele

KIVRAŞMAK: Yılan gibi bükülmek

KIVRIMÇAK: Devetabanı (bitki)

KIVŞIL: Volta

KIVŞILMAK: Volta atmak

KIY: 1. Mahalle 2. Sınır 3. Hudut

KIYA: Cinayet

KIYAL: 1. Kriminal 2. Felaket

KIYALMAK: Cinayetle öldürülmek

KIYAM: Reçel

KIYAMAK: Cinayet işlemek

KIYAMAN: Cani

KIYAN: Gaddar

KIYANAK: Cinayet

KIYANT: Gergedan [325]

KIYAR: 1. Tehlike 2. Noksan

KIYAT: Fettan

KIYAV: 1. Cinayet 2. Tehlike

KIYAVUT: 1. Felaket 2. Soykırım

KIYÇA: Kenara yakın

KIYÇIK: Çam fıstığı

KIYGA: 1. Pintilik 2. Cimrilik

KIYGAÇ: 1. Çapraz 2. Kalemtraş

KIYGAN: 1. Pinti 2. Cimri

KIYGALAMAK: Saklayıp vermemek

KIYGALANMAK: Cimrilik etmek

KIYGAŞ: Kıymalı yumurta yemeği

KIYGI: Gaddarlık

KIYGILAK: Kız kuşu

KIYGIMAK: İç geçirmek

KIYGIR: Tavus kuşu

KIYGIRMAK: Haykırmak

KIYIK: Çarpık

KIYIN: 1. Zulüm 2. Müşkül 3. Akit

KIYINÇ: Zulmet

KIYINÇI: Zalim

KIYINDAMAK: Eziyet etmek

KIYINDANMAK: Eziyet görmek

KIYINDIK: 1. Eziyet 2. Müşkülat

KIYINLIK: İşkencehane

KIYIR: 1. Kenar 2. Sınır 3. Hudut

KIYIŞKAN: Gaddar

KIYKAR: Huysuz

KIYKARMAK: Huysuzlanmak

KIYKAŞ: Huysuzluk

KIYKAŞMAK: Huysuzlaşmak

KIYMAÇ: Gamze

KIYMAN: Çemen

KIYMAŞ: Kıyma kavurması

KIYMIL: Fiil

KIYNA: İşkence

KIYNACI: İşkenceci

KIYNAK: 1. Pençe 2. İşkence

KIYNAMAK: İşkence yapmak

KIYNALMAK: İşkence görmek

KIYNAR: Çeyrek

KIYNATMAK: İşkence yaptırmak

KIYNAV: 1. İşkence 2. Zahmet

Page 134: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

133

KIYNAZ: Boynuz

KIYNIZ: 1. Zıpkın 2. Kargı

KIYRAĞAN: 1. Harap 2. Katledici

KIYRALMAK: Katledilmek

KIYRAMAK: Katletmek

KIYRANMAK: Harap olmak

KIYRATMA: 1. Katliam 2. Tahribat

KIYRATMAK: Harap etmek

KIYRAV: Katliam

KIYSAMAK: Çaprazlamak

KIYSAN: Çapraz

KIYSANMAK: Çaprazlaşmak

KIYSATMAK: Çaprazlaştırmak

KIYŞAK: Gümeç otu

KIYŞAMAK: Eli / ayağı üste atmak

KIYŞAN: Eli / ayağı dolaşan

KIYŞANMAK: Eli / ayağı dolaşmak

KIYŞANDAMAK: Elini dolamak

KIYŞANDAR: Oynaşkan

KIYŞANDAŞMAK: Sarılışmak

KIYŞANDAV: Oynaşma

KIZAÇ: Sac kavurma

KIZAĞAN: 1. Öfkeli 2. Savaş tanrısı

KIZAĞANDIZ: 1. Mars 2. Merih

KIZALAK: Çöl lalesi

KIZAMAG: Domates [Kızamak]

KIZAMAK: Bekaretini bozmak

KIZAMBAK: Acer Rubrum (ağaç)

KIZAN: Çiftleşme isteği

KIZANMAK: Bekareti bozulmak

KIZANSAMAK: Çiftleşmek istemek

KIZARAK: Domates

KIZAŞ: Düğün yemeği

KIZAŞI: Düğün yemeği

KIZDIRMA: Hararet

KIZGAÇ: Sauna

KIZGAK: Aşırı sıcak

KIZGALDAK: Kırmızı gül

KIZGALMAK: Kızarmak (çiçek)

KIZGAN: 1. Öfkeli 2. Asabi

KIZGAT: Eziyet

KIZGIL: Hararet

KIZGILT: Turuncu renk

KIZGIR: Kızgın demir

KIZGIRMAK: Isınmak (metal)

KIZGIRTMAK: Kızgın demir basmak

KIZGIT: Eziyet

KIZI: Asabiyet

KIZIK: 1. Merak 2. Asabiyet

KIZIKLANMA: Meraklanma

KIZIKLANMAK: Meraklanmak

KIZIKMAK: Merak etmek

KIZIKMAN: 1. Aşırı sıcak 2. Meraklı

KIZIKSAMAK: Enteresan bulmak

KIZIKSANMA: Merak duyma

KIZIKSANMAK: Merak duymak

KIZIKSAR: Enteresan

KIZIKTIRMAK: Merak ettirmek

KIZILBURÇ: Kırmızı biber

KIZILKUŞ: Doğan kuşu

KIZILDIRAK: Kırmızımsı renk

KIZILDAV: Kor kırmızısı

KIZILGI: Mürdi oymağı mürşidi

KIZILHAN: Öfke tanrısı (mitoloji)

KIZILŞIN: Kızıl saçlı

KIZIMTAY: Arena

KIZINÇ: Hararet

KIZINDI: Kalori

KIZINDIRMAK: Şehvetlendirmek

KIZINMA: 1. Şehvet 2. Hararet

KIZINMAK: Şehvetlenmek [326]

KIZIR: Orgazm

KIZIRAK: Şehvetli

KIZIRGA: Şehvet

KIZIRGAMAK: Şehvet duymak

KIZIRGANMAK: Şehvetlenmek

KIZIRMAK: Orgazm olmak

KIZIV: Kalori

KIZKAYIT: Matmazel

KIZKIL: Kırmızı

KIZLAÇ: Salça sosu

KIZLAK: Alıç (ağaç, meyve)

KIZLAN: Kızıl toprak

KIZLANAT: Kırmızı frenk üzümü

KIZLANGAT: Kırmızı frenk üzümü

KIZLANMAK: Şevke gelmek

KIZLATMAK: Şevke getirmek

KIZLAŞ: Salça soslu erişte

KIZLAŞMAK: Şevklenmek (birlikte)

KIZMA: 1. Şömine 2. Şehvet

KIZMAG: Hazine [Kızmak]

KIZMAK: Şehvetlenmek

KIZMAN: Anahtar

KIZMAR: Şehvetli

KIZNAÇ: Şafak

KIZNAMAK: Şafak sökmek

KİBERMEK: Patlamak

KİBERTMEK: Patlatmak

KİÇEGEY: Saç örgüsü (erkek)

Page 135: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

134

KİÇEME: Zahmet

KİÇEMEK: Zahmet etmek

KİÇENİŞ: Gayret

KİÇENME: Gayret etme

KİÇENMEK: Gayret etmek

KİÇENMEN: Gayretli

KİÇİK: Minyon

KİÇİN: Zincir

KİÇİR: Af

KİÇİRİLMEK: Affedilmek

KİÇİRİŞMEK: Birbirini affetmek

KİÇİRME: Af (ceza)

KİÇİRMEK: Affetmek

KİÇİRTEY: Genel af

KİDEY: Cimri

KİDEYLENMEK: Cimrilik etmek

KİDİZ: Keçe

KİDİZGEK: Keçeleşmiş

KİĞENEK: Helleborus bitkisi

KİKET: Yekün

KİKİNÇ: İzahat

KİKİNMEK: İzah etmek

KİLEGEY: Kekeme

KİLEMEK: Dilemek

KİLEN: Gazap

KİLENÇİ: Dilenci

KİLENMEK: Dilenmek

KİLEŞKE: Podarcis türü kertenkele

KİLİN: Unikorn (tekboynuz)

KİLİNDEŞ: Elti

KİLİŞ: Sulh

KİLİŞMEK: Sulh yapmak

KİN: Misk kokusu

KİNÇEK: Misk göbeği

KİNDİK: 1. Göbek bağı 2. Merkez

KİNDİKTEŞ: İkiz kardeş

KİNEK: 1. Ceza 2. Kısas cezası

KİNELMEK: Ceza almak

KİNEMEK: Cezalandırmak [327]

KİNENMEK: Cezalandırılmak

KİNEŞME: Ceza mahkemesi

KİNEŞMEK: Ceza için yargılamak

KİNEZ: Rus prensi (Rusça)

KİNEZNE: Rus prensesi (Rusça)

KİNGEŞMEK: Arabuluculuk etmek

KİNİGE: Kitap (Sakaca)

KİNİT: Teşhir (suçlu)

KİNİTMEK: Teşhir etmek (suçluyu)

KİNLEMEK: Parçalamak

KİNLENMEK: Parçalanmak

KİNREK: Tef

KİNREMEK: Gümbürdemek

KİNRETMEK: Gümbürdetmek

KİP: 1. Kalıp 2. Model

KİPE: Vezin (şiir)

KİPEK: Yumurta kabuğu

KİPELEMEK: Vezinlemek (şiir)

KİPELENMEK: Vezinlenmek (şiir)

KİPLEMEK: Kalıba koymak

KİPLENMEK: Kalıba koyulmak

KİPTEMEK: Model almak

KİPTENMEK: Model alınmak

KİRDE: Mayasız hamur pidesi

KİRE: Testere

KİRELEMEK: Testere ile kesmek

KİRELENMEK: Testere ile kesilmek

KİREMET: Tabu alanı [328]

KİREN: 1. Nisan ayı 2. Kızılcık

KİRES: Vaftiz (Slav dillerinden)

KİRESTEMEK: Vaftiz etmek

KİRESTENMEK: Vaftiz edilmek

KİREVKE: Zırh

KİREZ: Mayıs ayı

KİRGEYEK: İlaç bitkisi

KİRİ: Ters

KİRİK: Sıpa

KİRİNMEK: Evlatlık gelmek

KİRİNDİ: Evlatlık

KİRİNDİRMEK: Evlatlık almak

KİRİNDİRTMEK: Evlat edinmek

KİRİŞİL: Bilakis

KİRİT: Taç (Sanskritçe)

KİRİZME: Saban

KİRİZMEK: Saban sürmek

KİRME: Burun (coğrafya)

KİRMEK: Batmak (Güneş, Ay)

KİRMEN: 1. Kale 2. Hisar

KİRMİÇ: Krampon (ayakkabı)

KİRŞE: Taciz

KİRŞELEMEK: Taciz etmek

KİRŞELENMEK: Taciz edilmek

KİRŞEMEK: Haddi aşmak

KİRŞEN: 1. Pudra 2. Krem

KİRŞENMEK: Sınırı zorlamak

KİRŞİ: Sepeleme

KİRŞİLEMEK: Sepelemek

KİRTE: 1. Set (engel) 2. Duvar

KİRTELEMEK: Set çekmek

KİRTELENMEK: Set çekilmek

Page 136: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

135

KİRTELMEK: Düğümlenmek

KİRTİ: 1. Hakiki 2. Yemin

KİRTİGÜN: Kıyamet günü

KİRTİLEMEK: Tasdiklemek

KİRTİLENMEK: Tasdiklenmek

KİRTİLMEK: Tasdik edilmek

KİRTİMEK: Tasdik etmek

KİRTİNÇ: 1. Yemin 2. Tasdik

KİRTİNÇEK: Kolay inanan

KİRTİNE: İman

KİRTİNMEK: İman etmek [329]

KİRTLEK: Yangın yeri mantarı [330]

KİRTMEK: Düğüm atmak

KİRTMEN: Düğüm sihirbazı

KİSEK: 1. Parça 2. Nasip

KİSELMEK: Parçalanmak

KİSEMEK: Parçalamak

KİSENMEK: Nasiplenmek

KİSETMEK: Nasiplendirmek

KİSEY: Tülbent

KİSMEK: 1. Yayık (alet) 2. Bölmek

KİSRE: Sonra

KİSREKİ: Sonraki

KİŞEMEK: Zincirlemek

KİŞEN: Zincir

KİŞENMEK: Zincire vurulmak

KİŞENLEMEK: Zincirlemek

KİŞENLENMEK: Zincirlenmek

KİŞİLEN: 1. Humanoid 2. İnsansı

KİŞİLENMEK: İnsansı davranmak

KİŞKE: Su samuru

KİŞKEN: Kuru

KİŞMEK: Kurumak

KİŞMİŞ: Kuru üzüm

KİŞTİK: Kedi

KİT: Nihayet (son)

KİTERMEK: Tahkir etmek

KİTİN: Ahir (sonrası)

KİTMEK: Zail olmak

KİTMEN: Bel (sivri kürek)

KİTRE: Ahır

KİYE: 1. Evliya 2. Ve (bağlaç) 3. Kut

KİYELİ: Kutlu

KİYİK: Yabani hayvan (boynuzlular)

KİYİZ: Keçe (kumaş)

KİYNEŞME: Flört

KİYNEŞMEK: Flört etmek

KİZ: 1. Sır 2. Esrar 3. Şifre 4. Kap

KİZÇİ: 1. Ajan 2. Casus

KİZEK: Kedi yavrusu

KİZELMEK: Kesilmek (süt)

KİZEME: Kazandibi tatlısı

KİZEMEK: Kesilmek (süt)

KİZENMEK: Dibi tutmak (süt)

KİZERMEK: Dibine tutmak (süt)

KİZETMEK: Cinlere hükmetmek

KİZETMEN: Cinlere hükmeden

KİZEV: Haram

KİZEY: Harem

KİZİK: Peçe

KİZİKMEK: Yüzünü örtmek (kadın)

KİZİLÇE: Şeker pancarı

KİZİM: Epidemi (salgın)

KİZİR: 1. Kahya 2. Atılgan

KİZLEMEK: Şifrelemek

KİZLENMEK: Şifrelenmek

KİZMEK: Haram kılmak

KİZMEN: Anahtar

KİZTELEN: Esrar (afyon)

KOBAN: Ada tavşanı

KOBARMAK: Karnı şişmek

KOBRAMAK: Toplamak

KOBRANMAK: Toplanmak

KOBRATMAK: Toplatmak

KOBUK: Kehrüba taşı

KOBURGA: Baykuş

KOBZAMAK: Kopuz çalmak

KOBZAŞMAK: Kopuz çalışmak

KOCA: İhtiyar

KOCAMAK: İhtiyarlamak

KOCALMAK: İhtiyarlamak

KOCASAK: Evlenmek isteyen kız

KOCASAMAK: Evlilik istemek (kız)

KOÇA: 1. Maske 2. Bereket tanrısı

KOÇAÇ: Armut

KOÇAGAN: Bahar Bayramı [331]

KOÇAK: 1. Kafa değdirme 2. Kibar

KOÇAKLAMAK: Kafa değdirmek

KOÇAKLAŞMAK: Selamlaşmak

KOÇAM: Deste

KOÇAN: Centilmen

KOÇAR: 1. Asilzade 2. Sıra (dizi)

KOÇAŞ: Rehberlik

KOÇKAR: 1. Dövüş koçu 2. Şubat

KOÇKUL: Koyu kırmızı renk

KOÇMAG: Boynuz süsü [Koçmak]

KOÇMAK: Toslamak

KOÇMAR: Damızlık koç

KOÇSAK: Koç isteyen koyun

Page 137: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

136

KOÇSAMAK: Koç istemek (koyun)

KOÇU: Centilmen

KOÇUGAR: 1. Mert 2. Dürüst

KOÇUM: Centilmenlik

KOÇUN: Fair-play

KOÇUNGAR: Koç olacak kuzu

KOÇUR: Centilmen

KOÇURGAK: 1. Maske 2. Riya

KOÇURGAN: 1. Maskeli 2. Riyakar

KOÇURGAMAK: Maske takmak

KOÇURMAK: Tos vurmak

KOÇUŞMAK: Toslaşmak

KODAK: Saban

KODAMAK: Ekabirleşmek

KODAMAN: 1. Ekabir 2. Burjuva

KODAN: Ahır

KODANA: Kalın bağırsak

KODAŞ: Eşek yavrusu

KODAZ: Mağrur

KODU: 1. İlan 2. Adi (sıradan)

KODUÇU: Tellal

KODUK: Sıpa (eşek yavrusu)

KODUKARMAK: Adilik yapmak

KODUŞMAK: Birbirine güvenmek

KOF: İçi boş

KOFALMAK: İçi boşalmak

KOFALTMAK: İçini boşaltmak

KOFUL: Vakuol (biyoloji)

KOĞ: 1. Dedikodu 2. Zerre

KOĞALAY: Menekşe

KOĞAMAY: Hanım böceği

KOĞAY: Turna balığı

KOĞCU: Dedikoducu

KOĞCULUK: Dedikoduculuk

KOĞÇAMAK: Rivayet etmek

KOĞÇAN: Rivayet

KOĞÇANDAMAK: Rivayet etmek

KOĞÇANMAK: Rivayet edilmek

KOĞÇUNMAK: Dedikodu yapmak

KOĞDAMAK: Savunmak (avukat)

KOĞDAŞ: Müdafa (avukat)

KOĞDAŞMAK: Birbirini savunmak

KOĞLAMAK: Dedikodu yapmak

KOĞLANMAK: Dedikodu yapılmak

KOĞLAŞ: Spekülasyon

KOĞLAŞIK: Spekülatif

KOĞLAŞMA: Spekülasyon

KOĞLAŞMAK: Speküle etmek

KOĞRAK: Nötron

KOĞŞAK: Gevşek

KOĞŞAMAK: Gevşemek

KOĞULGA: Parlaklık

KOĞULGAMAK: Parlamak

KOĞULGATMAK: Parlatmak

KOĞUR: Tabut

KOĞURÇAK: Vantrolog bebeği

KOĞURÇAMAK: Genizsi konuşmak

KOĞURMAK: Boğazdan ötmek

KOĞURSAK: Gırtlak

KOĞUŞ: 1. Yatakhane 2. Kürk

KOĞUŞTAK: Hücre

KOĞUŞMAK: Birbirine sokulmak

KOĞUZ: Valiz

KOĞZAK: Laçka

KOĞZAMAK: Laçkalaşmak

KOĞZATMAK: Laçkalaştırmak

KOJA: Çift (ikili)

KOJAK: Çift (ikili)

KOJAKLAMAK: Çiftlemek

KOJAKLANMAK: Çiftlenmek

KOJALAMAK: Çift yapmak

KOJALANMAK: Çift olmak

KOJAN: Deri ceket (Rusça)

KOJUK: Şiir

KOJUN: 1. Güfte 2. Şiir

KOJUNMAK: Güfte / şiir okumak

KOJUR: İlave

KOJURMAK: İlave etmek

KOK: Dışkı

KOKLUK: Parfüm

KOKRAĞAN: Davul derisi

KOKRAK: Davul

KOKRAMAK: Gümbürdemek

KOKRAR: Davul tokmağı

KOKRATMAK: Davul çalmak

KOKUM: Koku yayılması

KOKURDAK: Nargile

KOKURDAMAK: Fokurdamak

KOKURDATMAK: Fokurdatmak

KOKURUZ: Fesleğen

KOKUŞ: Akçaağaç

KOLAÇ: 1. Kulaç 2. Kol hizası

KOLAÇAN: Devriye gezme

KOLAÇIK: Cömert

KOLAÇMA: Şınav

KOLAÇMAK: Şınav çekmek

KOLADA: Noel (Slav dillerinden)

KOLAK: Dambıl (kol halteri)

KOLAMAK: Kamp kurmak

Page 138: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

137

KOLAN: 1. Komşu 2. Bahşiş

KOLANMAK: Bahşiş almak

KOLARBA: El arabası [332]

KOLAŞ: Hamur kızartması

KOLAŞMAK: Kol kola girmek

KOLAT: Dağ arslanı

KOLATMAK: Kulaç atmak

KOLAVAN: Araba oku

KOLBAĞ: Pazubent

KOLBALA: Evlatlık

KOLBASA: 1. Salam 2. Sosis [333]

KOLBASMAK: Kol gücü kullanmak

KOLBAŞ: Komiser

KOLBAY: Kolordu komutanı

KOLBUÇ: Koltuk altı

KOLBUĞUŞ: Mikser

KOLBUKAV: Kelepçe

KOLBURGA: Matkap

KOLÇAK: Pazubent

KOLÇAM: Elde taşınabilen eşya

KOLÇAMAK: Elle itmek

KOLÇANA: Küçük kızak

KOLÇANMAK: Elle itilmek

KOLÇAPAN: Alkış

KOLÇAPAR: Alkışçı

KOLÇAPMAK: Alkışlamak

KOLDAK: Rütbe

KOLDAM: 1. Asayiş 2. Pratik

KOLDAMAK: Asayişi sağlamak

KOLDAMAN: Polis

KOLDANMAK: Himaye etmek

KOLDAŞ: Silah arkadaşı [334]

KOLDAŞMAK: Birbirini kollamak

KOLDAV: 1. Asayiş 2. Himaye

KOLDAVÇI: Bekçi

KOLDAVUÇ: Himaye

KOLDAY: Hami

KOLDAYAK: Koltuk değneği

KOLDU: Şamdan

KOLDURMA: Tezahürat

KOLDURMAK: Tezahürat yapmak

KOLGA: 1. Sırık 2. Şahdamarı

KOLGAÇ: 1. Yarasa 2. Vampir

KOLGAK: Tevkif (tutuklama)

KOLGAMA: Tevkif etme

KOLGAMAK: Tevkif etmek [335]

KOLGANÇ: Tevkif (tutuklama)

KOLGANMAK: Tevkif edilmek

KOLGAP: Kol apoleti

KOLGAR: Kelepçe

KOLGARMAK: Kelepçelemek

KOLGAY: Kol saati

KOLGUR: Künde

KOLGURMA: Kündeye getirme

KOLGURMAK: Kündeye getirmek

KOLKA: Bronş

KOLLAŞ: İltimas

KOLLAŞMAK: Birbirini kollamak

KOLMAG: Şerbetçiotu [Kolmak]

KOLMAK: Yakalamak

KOLMAN: Polis

KOLPUNAY: Frambuaz

KOLSALA: İmza

KOLSALGA: İmza

KOLSALMA: 1. İmza 2. İmzalama

KOLSALMAK: İmzalamak

KOLSAMAK: Taraftarlık etmek

KOLŞAM: Fener [336]

KOLTAK: Himaye

KOLTAMGA: İmza mührü

KOLTUR: Rica

KOLTURMA: Çapraz

KOLTURMAÇ: Çocuk koltuğu

KOLTURMAK: Rica etmek

KOLTURTMAK: Rica ettirmek

KOLU: 1. Zaman 2. Lahza

KOLUÇ: Dipçik

KOLUK: Dosya

KOLUKA: Evcil güvercin

KOLULAMAK: Mülahaza etmek

KOLUN: Rica

KOLUNAY: Basit

KOLUNÇUK: Niyaz

KOLUNGA: Filiz

KOLUNLUK: Rica yoluyla

KOLUNMA: Manüplasyon

KOLUNMAK: Manüple olmak

KOLUNSAL: Manüplatif

KOLUSUZ: Vakitsiz

KOLUTMAK: Manüple etmek

KOLYAZMA: El yazması

KOLYAZMAK: Elle yazmak [337]

KOLYUĞUÇ: Lavabo

KOM: 1. Vaftiz 2. Hörgüç yağı [338]

KOMA: Vaftiz babası

KOMAÇ: Ekmek arası yiyecek

KOMAÇA: Vaftiz anası

KOMAÇAV: Mani (engel)

KOMAÇAVLAMAK: Mani olmak

Page 139: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

138

KOMAGAY: 1. Cimri 2. Haris

KOMAG: Lağım faresi [Komak]

KOMAĞAN: İbrik

KOMAK: Yerleştirmek

KOMALMAK: Namaza durmak

KOMALTMAK: Namaz kılmak

KOMAN: 1. Muris 2. Kısrak

KOMAR: Miras

KOMARMAK: Miras bırakmak

KOMARTI: Vasiyet

KOMARTMAK: Vasiyet bırakmak

KOMAŞ: Şekerli ekmek

KOMATAY: Vaftiz töreni

KOMAZ: Miras bırakmamış kişi

KOMDA: Tabut

KOMDALAMAK: Tabuta koymak

KOMDALANMAK: Tabutlanmak

KOMGAN: İbrik

KOMKA: Vaftiz töreni

KOMKALAMAK: Vaftiz etmek

KOMKALANMAK: Vaftiz olmak

KOMLAK: Cami

KOMLAMAK: Bir araya toplamak

KOMLANAK: İbadethane

KOMLANMAK: Cemaate katılmak

KOMLAŞ: Cemaat

KOMLAŞMAK: Bir araya gelmek

KOMNAMAK: Hüzünlenmek

KOMSUNMAK: Teveccüh etmek

KOMUDAL: Şikayet

KOMUDALÇI: Şikayetçi

KOMUDAMAK: Şikayet etmek

KOMUDANMAK: Şikayetlenmek

KOMUK: Ağaç kabuğu

KOMUN: Müzik (Mançuca)

KOMUNA: Komün (Rusça)

KOMUNATÇI: Komünist (Rusça)

KOMURGAMAK: Kaval çalmak

KOMURGANMAK: Kaval çalınmak

KOMUR: 1. Sert kabuklu 2. Gaddar

KOMURGAY: Kaval

KOMUSKA: Büyük karınca türü

KOMUT: 1. Emir 2. Tahrik

KOMUTAÇ: Uzaktan kumanda

KOMUTAN: Kumandan

KOMUTMAK: Emretmek

KOMUZ: Müzisyen (Mançuca)

KOMZAMAK: Merak duymak

KOMZANMAK: Merak etmek

KON: 1. Geçit 2. Kıç (gemi) 3. Yer

KONA: Hamur tahtası

KONAÇ: 1. Uçak pisti 2. Kuş yuvası

KONAK: 1. Köşk 2. Mısır (bitki)

KONAKA: Ziyafet

KONAKAY: Yulaf

KONAKBAY: Ev sahibi

KONAKTAMAK: Ziyaret etmek

KONAKTANMAK: Ziyaret edilmek

KONALGA: Kamp alanı

KONALGAMAK: Pistte beklemek

KONANMAK: Uçak inmek

KONANDIRMAK: Uçak indirmek

KONAR: Kahve

KONARAK: İniş pisti

KONARGA: Hava alanı

KONAŞ: Yurtlak (oba alanı)

KONAŞMAK: Oba kurmak

KONAT: 1. Uçak pisti 3. Kamp

KONATMAK: İndirmek (uçak)

KONAZ: Melez köpek

KONCALA: Kıl torba

KONCALAZ: Tüylü yaratık

KONCUK: Kış günü

KONÇ: Tayt (dar pantolon)

KONÇA: Bahşiş

KONÇAK: Yuva (kuş)

KONÇAL: Kıllı insan

KONÇALA: Kıl çorap

KONÇALAK: Kıl çuval

KONÇAMAK: Nazardan korkmak

KONÇUK: 1. Aşina 2. Mahalle

KONÇUMAK: Tartıda hile yapmak

KONÇUY: Prenses

KONDAK: 1. Kümes 2. Dipçik (silah)

KONDAMAK: Kümeste beklemek

KONDAR: Rota

KONDARMAK: Rota belirlemek

KONDATMAK: Yuvada bekletmek

KONDU: Meskun (yerleşik)

KONDUR: Misafirperver

KONDURGA: Fabrika

KONGA: Zil (kapı vs.)

KONGALAK: İri ceviz

KONGAR: Koyu kızıl renk

KONGRA: Zil

KONGRAMAK: Ötmek

KONGRATMAK: Öttürmek

KONGU: Kamp yeri

KONGUL: Mağara

Page 140: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

139

KONGULUR: El çanı

KONGUR: Zil

KONGURA: Şaman halkası (uğurlu)

KONGURAK: Zil (çalgı)

KONGURAMAK: Zil çalınmak

KONGURATMAK: Zil çalmak

KONGUZ: Hamamböceği

KONGUZAK: Çıngıraklı yılan

KONRA: Su çulluğu

KONRAMAK: Ötmek

KONRATMAK: Öttürmek

KONRUL: Anka kuşu

KONUKÇAY: Misafirperver

KONUKLAMAK: Misafir etmek

KONUKLANMAK: Misafir olmak

KONUKLAYAN: Misafirperver

KONUKUYU: Otel

KONUL: Baza (kanepe)

KONULGA: Baş köşe (divan, sedir)

KONUR: Kestane rengi

KONURMAK: Sökmek

KONURŞIN: Esmer

KONURTMAK: Söktürmek

KONUŞ: Karargah

KONUŞDAŞ: Muhatap

KONUŞDAŞMAK: Muhatap olmak

KONUŞKA: Sohbet

KONUŞKAMAK: Sohbet etmek

KONUŞMAN: Spiker

KONUŞTAY: Kolokyum

KONUŞUK: Venüs gezegeni

KONUT: İkametgah

KONUTMAK: İkamet etmek

KONYAK: Cenub (güney)

KOP: 1. Tüm 2. Hep

KOPAĞ: Kümes

KOPAK: Çamaşır sepeti

KOPAN: 1. Tamam 2. Muzaffer

KOPAR: Dere otu

KOPRA: Ağaç çileği

KOPTA: Bluz

KOPTAMAK: At koşturmak

KOPTARMAK: At koşmak

KOPTURMAK: Huzurda durmak

KOPTURU: Saygı duruşu

KOPU: 1. Deste 2. Hayli

KOPUN: Bereket

KOPUNMAK: Bereketlenmek

KOPUR: Demet

KOPURCUK: Küçük demet

KOR: Köz

KORA: 1. Tencere 2. Alabalık

KORACAY: Çiftlik

KORAÇAN: Izgara

KORAK: Ekin kargası

KORAL: 1. Silah 2. Kısmet 3. Nasip

KORALANMAK: Silahlanmak

KORALATMAK: Silahlandırmak

KORALAY: Kara antilop

KORALMAK: Közleşmek

KORAM: Köz parçası

KORAMA: Patchwork (kırk yama)

KORAMAK: Közde pişirmek

KORAMAL: Kara yılan

KORAMAZ: Sütlü ayran [339]

KORAN: Karaca (hayvan)

KORANMAK: Közde pişmek

KORAP: 1. Dağ evi 2. Sandık

KORASAN: Çiçek hastalığı

KORAŞ: Fırın (örme duvarlı)

KORAŞMAK: Kor gibi ısınmak

KORATMAK: Közleştirmek

KORAV: 1. Muhafaza 2. Avlu

KORAVA: Marmelat

KORAVÇI: Muhafız

KORAZ: Rezistanslı ızgara

KORAZMAK: Kor gibi olmak

KORBA: Filiz

KORBAL: Zehir

KORBALAMAK: Filiz çıkmak

KORBALANMAK: Filizlenmek

KORBALÇAK: Zehirli diş (yılan)

KORBALÇAN: Zehirli örümcek

KORBAŞ: Zabıta

KORBAY: Korgeneral

KORBOLKO: Ateş kuşu [340]

KORÇAK: Kukla [341]

KORÇAMAK: Kamburlaşmak

KORÇAN: Kambur

KORÇANMAK: Beli bükülmek

KORÇMA: Siper

KORDAMAK: Arzu duymak

KORDANMAK: Arzulamak

KORDAY: Balıkçıl kuşu

KORDUK: Skandal

KORGA: 1. Himaye 2. Maşrapa

KORGAMAK: Himaye etmek

KORGAN: 1. Himaye 2. Kale (spor)

KORGANMAK: Himaye edilmek

Page 141: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

140

KORGAV: 1. Himaye 2. Avlu

KORGAVUŞ: Hami

KORGUÇ: Mısır patlatma tavası

KORGUŞ: Tava

KORGUT: Hami (himaye eden)

KORKAR: Nargile

KORKARMAK: Nargile içmek

KORKAV: Fobi

KORKOY: Çöl yılanı / canavarı [342]

KORKULDAK: Hırıldayan

KORKULDAMAK: Hırlamak

KORKULDAŞMAK: Hırıldaşmak

KORKULDATMAK: Hırıldatmak

KORKUMAK: Paniklemek

KORKUNÇAK: Bostan korkuluğu

KORKUR: Horultu

KORKURATMA: Nargile

KORKURATMAK: Nargile içmek

KORKURMAK: Horuldamak

KORKUT: 1. Hami 2. Heybetli

KORKUTAÇ: Öcü

KORLAMAK: İsraf etmek

KORLANMAK: İsraf edilmek

KORLAV: İsraf

KORMA: Yaban pırasası

KORMAÇ: Popkorn (patlak mısır)

KORMAK: Isıyla şekil vermek

KORMAN: Koruluk (küçük orman)

KOROÇUN: Süt votkası

KORSAL: Fırın çevirme tahtası

KORSUK: Sivri diş

KORSULDAK: Kudüm (çalgı)

KORSULDAMAK: Gümbürdemek

KORSULDATMAK: Gümbürdetmek

KORŞAK: 1. Muhasara 2. Heykel

KORŞAMAK: Muhasara etmek

KORŞANMAK: Muhasara edilmek

KORŞATMAK: Muhasara etmek

KORŞAV: 1. Muhasara 2. Duvar

KORT: Kesmez

KORTALMAK: Kesmez olmak

KORTAY: Kör (kesmez)

KORTKU: Gelincik (lota) balığı

KORTMAÇ: Kek

KORTMAK: Körelmek

KORTMAŞ: Pasta

KORTUŞKAN: Acem köstebeği

KORUÇ: Çelik

KORUGAN: Kale

KORUK: 1. Tabu 2. Nisan ayı

KORUKÇU: Tabu alanı bekçisi

KORUKMAK: Paniklemek

KORUL: Römork

KORULGAN: Beyaz leblebi

KORULMAK: Közlenmek

KORULTAZ: Anka kuşu

KORUM: Tabu

KORUMAN: Bodyguard

KORUMBAŞ: Rastık

KORUN: Zehir

KORUNÇ: Muhafaza

KORUNÇAK: Siper

KORUNDU: Prezervatif (kondom)

KORUNGA: Tirfil (yabani yonca)

KORUT: Kaşar peyniri

KORUTMAK: Közlemek

KORUŞ: Astiğmat (göz bozukluğu)

KORUŞMAK: Astiğmat olmak

KOS: 1. Tarım aleti 2. Payanda

KOSA: 1. Tırpan 2. Nevruz bahşişi

KOSAK: Mide

KOSALAK: Mağrur

KOSALMAK: Mağrurlanmak

KOSAMAK: Kesmek

KOSAR: Tırpan

KOSAT: 1. Güdük 2. Küt

KOSATMAK: Ağacı kısa kesmek

KOSAYAK: Kanguru [343]

KOSMA: Aşure yemeği

KOSMAÇ: Türlü yemeği

KOSMAG: 40 kg [Kosmak]

KOSMAK: 1. Karıştırmak 2. Katmak

KOSPA: Aşure malzemesi

KOSPAK: 1. Melez 2. Hibrit

KOSPAŞ: Aşure yemeği

KOSU: Kuluçka

KOSUK: Fındık

KOSULMAK: Katılmak

KOSUR: Mağrur

KOSURMAK: Gururlanmak

KOSURTMAK: Mağrurlanmak

KOŞ: 1. Düal 2. Çift 3. Seri (dizi)

KOŞA: Çift (ikili)

KOŞAĞAN: Çok koşan (yavru kuzu)

KOŞAK: 1. Çift (ikili) eşi 2. Neşide

KOŞAKLAMAK: Çiftlemek

KOŞAKLANMAK: Çiftlenmek

KOŞALAMAK: Çift yapmak

KOŞALANMAK: Çift olmak

Page 142: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

141

KOŞAM: İki avuç dolusu

KOŞAMA: Uzunluk ölçüsü (4 m)

KOŞAMAK: Yedeğe almak

KOŞAMAT: Lakap

KOŞANMAK: Yedeğe alınmak

KOŞANT: Stepne (Yedek lastik)

KOŞAR: 1. Yedek 2. Atlet (koşucu)

KOŞARBA: Bisiklet [344]

KOŞARGAÇ: Koşu bandı

KOŞARLAMAK: Yedeklemek

KOŞARLANMAK: Yedeklenmek

KOŞARMAK: Yan yana getirmek

KOŞAT: 1. Çift at 2. Şart

KOŞAV: Naz

KOŞBAŞ: Çiftbaşlı

KOŞÇAK: Bisiklet [345]

KOŞÇAMAK: Koşar adım gitmek

KOŞKAMAK: İlave etmek

KOŞKANMAK: İlave edilmek

KOŞMAG: Muadil [Koşmak]

KOŞMAK: Eşleştirmek

KOŞMAR: Çift yıldız

KOŞKAR: Kutup yıldızı

KOŞKUÇ: Fiş (elektrik)

KOŞKUL: Servet

KOŞLAMAK: İkili hale gelmek

KOŞLANMAK: Eş bulmak

KOŞLAŞMAK: Eşleşmek (oyun) [346]

KOŞLATMAK: İkili hale getirmek

KOŞMAN: Atlet (koşucu)

KOŞNA: 1. Komşu 2. Yaren

KOŞNAK: Yarenlik

KOŞNAMAK: Yarenlik etmek

KOŞNAŞMAK: Komşuluk etmek

KOŞNU: Sepet

KOŞTAK: Partner

KOŞTAKSAMAK: İçine cin girmek

KOŞTAKSAR: İçine cin girmiş

KOŞTAMAK: Çiftleşmek (eril) [347]

KOŞTAN: Orospu (argo)

KOŞTANMAK: Çiftleşmek (dişil)

KOŞTAŞ: Çift

KOŞTAŞMAK: Çiftleşmek

KOŞUK: 1. Halk şiiri 2. Römork

KOŞUKÇU: Halk şairi

KOŞUKMAK: Şiir okumak

KOŞUKMAN: Halk şairi

KOŞULGA: Teçhizat

KOŞULGAMAK: Teçhiz etmek

KOŞULGAN: Teçhizatlı [348]

KOŞULGANMAK: Teçhiz olmak

KOŞULMAK: Teçhiz edilmek

KOŞUM: Teçhizat

KOŞUMÇA: Teçhizat parçası

KOŞUMÇAR: Teçhiz edilmiş

KOŞUN: 1. Saf (dizi) 2. Güfte [349]

KOŞUNÇ: 1. Şiir 2. Güfte

KOŞUNÇA: Saf (sıra)

KOŞUNÇAMAK: Saf oluşturmak

KOŞUNÇAR: Saf tutan (asker)

KOŞUNÇU: Saf tutan (asker)

KOŞUNDAŞ: Asker arkadaşı

KOŞUNDAŞMAK: Saf tutmak

KOŞUNDATMAK: Safa sokmak

KOŞUNMAK: Saf (sıra) tutmak

KOŞUR: İlave

KOŞURMAK: İlave etmek

KOŞUTAY: Maraton

KOŞUV: 1. Pozitif 2. Artı

KOŞUZ: Çift (ikili)

KOTAÇ: Av köpeği

KOTAJ: Teknoloji (Mançuca)

KOTAK: Kepçe

KOTALA: Helva tavası

KOTAN: 1. Çiftlik 2. Saban

KOTARA: Ahır

KOTARGA: Su pompası

KOTARMAK: Tahliye etmek

KOTAY: Mübarek

KOTAYMAK: Mübarekleşmek

KOTAZ: Nazar boncuğu

KOTKU: 1. Tahliye 2. Mütevazi

KOTLAN: Fırın

KOTMAK: Tahliye etmek

KOTULMAK: Tahliye olmak

KOTUR: Uyuz hastalığı

KOTURMAK: Uyuz hastası olmak

KOTURTMAK: Uyuz bulaştırmak

KOTUZ: Yaban sığırı

KOV: 1. Yanık 2. Sıfır

KOVAK: 1. Lacivert 2. Gök

KOVAKTAŞ: Meteor

KOVALKAN: Tesir altında kalan

KOVALMAK: Tesir altında kalmak

KOVALTMAK: Tesir etmek

KOVAMAK: Takip etmek

KOVAN: Arı yuvası

KOVANMAK: Takip edilmek

KOVÇUN: Ayaküstü konuşma

Page 143: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

142

KOVÇUNMAK: Speküle etmek

KOVGA: Muhtar (köy, mahalle)

KOVMAN: Av tüfeği

KOVRAMAK: Elle ot / ekin yolmak

KOVŞAK: Perdah

KOVŞAMAK: Perdahlamak

KOVŞANMAK: Perdahlanmak

KOVU: Def (kovma)

KOVUÇ: Def etme

KOVULGA: Sürgün (ceza)

KOVULGAN: Sürgün edilmiş

KOVULGANMAK: Sürgün edilmek

KOVULGATMAK: Sürgün etmek

KOVUMSAK: Antipatik

KOVUMSAMA: İstiskal

KOVUMSAMAK: İstiskal etmek

KOVUMSAR: İstiskal eden kişi

KOVUN !: Defol!

KOVUNÇ: İşten çıkarma

KOVUNMAK: Def olmak

KOVUNSAK: Antipatik

KOVUNSAMAK: Antipati duymak

KOVUNSATMAK: Antipati vermek

KOVUŞ: 1. Def etme 2. Kadeh

KOVUŞTURMA: Takibat (hukuk)

KOVUŞTURMAK: Takibat yapmak

KOVUŞTURMAN: Takibat görevlisi

KOVUTMAK: Def etmek

KOVUZ: Cin çıkarma

KOVZAK: Laçka

KOVZAMAK: Laçkalaşmak

KOVZATMAK: Laçkalaştırmak

KOYAK: Körfez

KOYALAN: Pıhtı

KOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp)

KOYALGAN: Pıhtılaşmış

KOYALMAK: Pıhtılaşmak

KOYALTMAK: Pıhtılaştırmak

KOYAN: Eklem romatizması

KOYAR: Akarsu kavşağı

KOYASA: Mayalı ekmek

KOYAŞ: Güneş tanrısı (mitoloji)

KOYÇAĞIR: Tüfek

KOYÇUMAN: Koyun çobanı

KOYÇUNMAK: Koyun gütmek

KOYÇUTMAK: Koyunları sürmek

KOYGA: Kürk

KOYGUÇ: Huni

KOYGUN: Çinçilya tavşanı

KOYLAN: Girdap

KOYLANMAK: Girdap oluşmak

KOYMA: 1. Duvar 2. Mahzen

KOYMAG: Bütçe [Koymak]

KOYMAK: Bütçe belirlemek

KOYNAK: Aşık kemiği

KOYNUT: Dere otu

KOYRAMAK: Eğmek

KOYRALMAK: Eğrilmek

KOYRALTMAK: Eğriltmek

KOYRATMAK: Eğmek

KOYRUĞAN: Engerek yılanı

KOYRUMAK: Kıvırmak

KOYRULMAK: Kıvrılmak

KOYRULTMAK: Kıvrıltmak

KOYRUNG: Yılan [“g” ile yazılır]

KOYRUTMAK: Kıvırmak

KOYSALAK: Dolap

KOYSALAMAK: Depolamak

KOYSALANMAK: Depolanmak

KOYSALATMAK: Depolatmak

KOYTURGA: 1. İhsan 2. Lütuf

KOYTUYAK: Külçe

KOYUK: 1. Hüzün 2. Pıhtı

KOYUKLAMAK: Pıhtı tutmak

KOYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak

KOYUKMAK: Hüzünlenmek

KOYULDAMAK: Merhamet etmek

KOYULDAR: Merhametli

KOYULGA: 1. Pıhtı 2. Tabut

KOYULGAMAK: Pıhtılaşmak

KOYULMAK: Kıvamı artmak

KOYULTAÇ: Kıvam artırıcı

KOYULTMAÇ: Lor

KOYULTMAK: Kıvamını artırmak

KOYULTMAŞ: Lor peyniri yemeği

KOYUM: Mevduat (banka hesabı)

KOYUNMAK: Dökünmek

KOYUR: İlave

KOYURGA: Azat

KOYURGAMAK: Azat etmek

KOYURTMA: Serbesti

KOYURTMAK: Serbest bırakmak

KOYUT: Önbilgi

KOZ: Ceviz ağacı

KOZAK: Ceviz meyvesi

KOZALAMAK: Koza oluşturmak

KOZALANMAK: Koza oluşmak

KOZAMAK: Süslemek

KOZAN: Gümüş (dev) tavşan

Page 144: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

143

KOZANMAK: Süslenmek

KOZAR: Cam

KOZAŞMAK: Süsleşmek

KOZÇUĞUN: Ceviz helvası

KOZDURÇU: Tahrik eden

KOZDURMA: Tahrik

KOZDURMAK: Tahrik etmek

KOZGALAN: Galeyan

KOZGALMAK: Galeyana gelmek

KOZGAMAK: Galeyan etmek [350]

KOZGAMAN: Amigo (spor)

KOZGANMAK: Tahrik olmak

KOZGATMAK: Galeyana getirmek

KOZGAV: Galeyan

KOZGUÇ: Ceviz değneği

KOZLAMAK: Hücre bölümek

KOZLANMAK: Yeni hücre oluşmak

KOZLAV: Hücre bölünmesi

KOZMAK: Tahrik etmek

KOZUK: Ceviz içi

KOZULMAK: Tahrik olmak

KOZUM: 1. Motivasyon 2. Katkı

KOZUMAK: Motive etmek

KOZUNMAK: Motive olmak

KOZUŞMAK: Motive edişmek

KOZUR: Canavar

KÖBEMEK: Karnı şişmek

KÖBENMEK: Hamile kalmak

KÖBETMEK: Karnını şişirmek

KÖBEZ: Keman (çalgı)

KÖBÜRGEN: Tarla soğanı

KÖCEK: Tavşan yavrusu

KÖCEN: Tavşan yavrusu

KÖÇE: Arpa

KÖÇENMEK: Tatile gitmek

KÖÇER: 1. Mihver 2. Sürgün (filiz)

KÖÇERGET: Frambuaz

KÖÇERMEK: Filiz vermek

KÖÇET: Göçürme fidan

KÖÇETMEK: Fidan göçürmek

KÖÇEYMEK: Uzaklaşmak

KÖÇEYTİ: Teyit

KÖÇEYTMEK: Teyit etmek

KÖÇÜGEN: Kerkes kuşu

KÖÇÜRGEÇ: Ağaç sökme aracı

KÖÇÜRMEK: Ağaç taşımak

KÖÇÜRÜM: Ağaç taşıma

KÖFÜK: Fino (tüylü köpek)

KÖDEÇ: Bardak

KÖDEK: Patates

KÖDEMEK: Müjde vermek

KÖDEN: Galeopsis bitkisi

KÖDENMEK: Müjde almak

KÖDERGEÇ: Telefon

KÖDERGEMEK: Telefon etmek

KÖDERMEK: Telefon açmak

KÖDEŞME: Randevu

KÖDEŞMEK: Randevulaşmak

KÖDEZMEK: Randevuda beklemek

KÖDÜK: Ticaret

KÖDÜN: Tohum posası

KÖDÜRGE: Kurban

KÖDÜRMEK: Kurban kesmek

KÖDÜRTEY: Kurban töreni

KÖDÜRTMEK: Kurban kestirmek

KÖGERGE: Pompa

KÖĞBE: Tereotu

KÖĞEL: Bot (kayık)

KÖĞEN: Yaban ördeği

KÖĞENEK: 1. Kürk 2. Libas

KÖĞENMEK: Kürke bürünmek

KÖĞER: Şömine demiri

KÖĞEREK: Küf

KÖĞERGE: Küf

KÖĞERGEN: Küflenmiş

KÖĞERMEK: Küflenmek

KÖĞERT: Küf

KÖĞERTMEK: Küflendirmek

KÖĞET: Meyve

KÖĞETMEK: Methetmek

KÖĞLEMEK: Aranje etmek (müzik)

KÖĞLENMEK: Aranje olmak

KÖĞMEK: Taklit etmek

KÖĞMEN: Taklitçi

KÖĞŞÜM: Müzik

KÖĞŞÜMCÜ: Müzisyen

KÖĞŞÜMEK: Müzik çalınmak

KÖĞŞÜTMEK: Müzik çalmak

KÖĞTEMEK: Akord etmek

KÖĞTENMEK: Akord olmak

KÖĞTEY: Akordlu (çalgı)

KÖĞÜR: Ötüş

KÖĞÜRÇÜN: Ötücü güvercin

KÖĞÜRGE: 1. Akciğer 2. Davul

KÖĞÜRMEK: Derin soluk almak

KÖĞÜSPEK: Bluz (kolsuz gömlek)

KÖĞÜZ: Diyafram (anatomi)

KÖĞÜZEK: İskete kuşu

KÖJEGE: Perde

Page 145: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

144

KÖJEMEK: Perdelemek

KÖJENMEK: Perdelenmek

KÖK: İlkbahar

KÖKDEŞ: 1. Emsal 2. Aynı kökten

KÖKDEŞMEK: Aynı kökten gelmek

KÖKE: 1. Mavi 2. Kurabiye

KÖKEÇE: Çivit

KÖKEGÜN: Gök sinek

KÖKEK: 1. Nisan ayı 2. Leylek

KÖKEL: Kakül (saç perçemi)

KÖKELEK: Tıknaz

KÖKELEN: Obez

KÖKELMEK: Obezleşmek

KÖKEM: 1. İlkbahar 2. Şeftali

KÖKEMEK: Kök salmak [351]

KÖKEMEREN: Yabani kekik

KÖKENÇ: Etimoloji

KÖKENDİZ: Etimolog

KÖKENEK: Kerkenez kuşu

KÖKENİZ: Sebze

KÖKENMEK: Kök salmak

KÖKER: 1. Ağ kepçe 2. Dekar

KÖKERE: Ev bahçesi

KÖKERMEK: İlkbahar gelmek

KÖKETMEK: Akord etmek (çalgı)

KÖKEY: 1. Guguk kuşu 2. Tencere

KÖKEZ: Zayıf

KÖKEZLEMEK: Zayıflamak

KÖKEZLEŞMEK: Zayıflaşmak

KÖKEZLETMEK: Zayıflatmak

KÖKEZMEK: Zayıflamak

KÖKLEK: Akordlu (çalgı)

KÖKLEM: Akord (çalgı)

KÖKLEMEK: Akord etmek (çalgı)

KÖKLEŞİK: Kronik

KÖKLEŞMEK: Kronikleşmek

KÖKME: Sökülmüş ağaç kökü

KÖKMEK: Kökünden sökmek

KÖKNEÇ: Peştamal

KÖKREK: Sine (göğüs)

KÖKREKÇEK: Sütyen

KÖKREMEK: Hızlı nefes almak

KÖKREŞMEK: Nefes alıp vermek

KÖKSE: Meme (göğüs)

KÖKSEĞİZ: Sakız ağacı

KÖKSEK: Memesi yeni çıkan

KÖKSEMEK: Memesi çıkmak

KÖKSERKE: Kanarya kavunu

KÖKSÜMEL: Sebze

KÖKSÜMEN: Manav

KÖKŞİN: Mavi renk

KÖKTEK: Baharda kalınan yer

KÖKTEM: İlkbahar

KÖKTEMEK: Baharı geçirmek

KÖKTEŞ: Aynı soydan gelen

KÖKTEŞMEK: Aynı söydan gelmek

KÖKTET: Sebze

KÖKTETÇİ: Manav

KÖKTÜRKÇE: Orijin Türk Dili

KÖKTÜRMEK: İnat etmek [352]

KÖKTÜY: Kertenkele (yeşil / mavi)

KÖKÜM: Orijin

KÖKÜMEK: Meme emmek

KÖKÜN: Meme başı

KÖKÜNDEŞ: Süt kardeşi

KÖKÜNMEK: Süt sağmak

KÖKÜNTÜYEN: Sütyen

KÖKÜR: Kevgir

KÖKÜRMEK: Kevgirden geçirmek

KÖKÜŞ: 1. Hindi 2. Culuk

KÖKÜŞMEK: Emişmek (yavrular)

KÖKÜTMEK: Meme vermek

KÖKÜZ: Göğüs arası

KÖKÜZMEK: Göğsünü kabartmak

KÖL: Azamet

KÖLBEN: Havuz

KÖLBÜRGE: Phoenico kertenkelesi

KÖLÇE: 1. Pide 2. Suböreği

KÖLÇEK: Nilüfer (bitki, çiçek)

KÖLÇÜGE: Düdüklü tencere

KÖLÇÜMEK: Haşlanmak

KÖLÇÜTMEK: Haşlamak

KÖLEÇ: Zincir halkası

KÖLEÇKE: Zincir

KÖLEK: 1. Silüet 2. Mart ayı

KÖLEM: Ebat

KÖLEMEK: Gölge düşmek

KÖLEMEN: Parayla hürleşen köle

KÖLEMEZ: Kaymaklı süt

KÖLENGE: Karasevda

KÖLENGEN: Karasevdalı

KÖLENKE: Gölge oyunu

KÖLENMEK: Ardısıra gitmek [353]

KÖLERMEK: Gizlenmek

KÖLETMEK: Gölge düşürmek

KÖLEŞMEK: Gölge oynamak

KÖLGEN: Satranç tahtası

KÖLMÜK: Halk

KÖLTE: Demet

Page 146: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

145

KÖLTELEMEK: Demet yapmak

KÖLTÜRGEÇ: 1. Vinç 2. Lifter

KÖLTÜRMEK: Kaldırmak

KÖLÜÇEMEK: Gölge oynatmak

KÖLÜÇEN: Karagöz-Hacivat oyunu

KÖLÜK: Yük hayvanı

KÖLÜMEK: Yük taşımak

KÖLÜNGE: Vasıta

KÖLÜNMEK: Araca binmek

KÖLÜTMEK: Yük taşıtmak

KÖM: 1. Öbek 2. Yığın

KÖMBE: Kül çöreği

KÖMÇEK: Ot kökü

KÖME: 1. Yığın 2. Servet

KÖMEÇ: Çörek

KÖMEG: İnayet [Kömek]

KÖMEK: 1. Yığın 2. Yığın yapmak

KÖMEKÇİ: Yardımcı

KÖMEKEY: Define

KÖMEL: Yaban soğanı

KÖMELEK: İstiridye mantarı

KÖMELMEK: Öbeklenmek

KÖMEN: 1. Hamile 2. Hayal 3. Irk

KÖMENMEK: Hamile kalmak

KÖMER: Servet biriktiren

KÖMERGE: Mezar

KÖMERLEMEK: Servet yığmak

KÖMERLENMEK: Servet yığılmak

KÖMEŞ: Mahzen

KÖMEŞKE: Ev şarabı

KÖMEVÜL: Bataklık

KÖMEY: Gırtlak şarkısı

KÖMEYLEMEK: Yardım etmek

KÖMEYLENMEK: Yardım almak

KÖMEZ: Köz ekmeği

KÖMGEN: 1. Türbe 2. Kabir

KÖMSEK: Saksı

KÖMSEMEK: Bitki dikmek

KÖMSÜMEK: Yemek yanmak

KÖMSÜTMEK: Yemek yakmak

KÖMÜ: Maden (yeraltında)

KÖMÜÇ: Define

KÖMÜGEY: Teras

KÖMÜK: Küçükayı takımyıldızı

KÖMÜLDÜRÜK: At göğüslüğü

KÖMÜLGEN: Mahzen

KÖMÜLMEK: Mahzene koyulmak

KÖMÜN: Stok

KÖMÜNMEK: Mahzende durmak

KÖMÜRGE: Kömür deposu

KÖMÜRMEK: Alt üst etmek

KÖMÜRSEĞEN: Altı yanmış (aş)

KÖMÜRSEMEK: Altı yanmak (aş)

KÖMÜRSETMEK: Altına yakmak

KÖMÜRTLEK: Siyah üzüm

KÖMÜŞ: Manda (camız)

KÖMÜTMEK: Mahzene koymak

KÖMZEK: Toprağa gömülü küp

KÖMZEMEK: Küpe doldurmak

KÖN: Cariye

KÖNÇEK: Pantolon

KÖNDE: Sepet

KÖNDELEN: Çapraz

KÖNDELENMEK: Çaprazlaşmak

KÖNDEMEK: Yaka kesmek [354]

KÖNDEŞ: 1. Rakip 2. Kuma

KÖNDEŞMEK: Rekabet etmek

KÖNE: 1. Fiyonk 2. Civa

KÖNEK: 1. Kova 2. Kova burcu

KÖNELMEK: Razı olmak

KÖNEMEK: Fiyonk yapmak

KÖNER: Çamfıstığı (ağaç, meyve)

KÖNERMEK: Hidayet etmek

KÖNEZ: Beceriksiz

KÖNEZLEMEK: Beceriksizlik etmek

KÖNGEN: Sahibine alışkın

KÖNKEŞ: Meşveret

KÖNKÜREŞ: Yaşam tarzı

KÖNMEK: Sahibine alışmak [355]

KÖNTÜLMEK: Dürüst davranmak

KÖNÜ: 1. Dürüst 2. Adil

KÖNÜK: 1. Şemsiye 2. Platin

KÖNÜKME: Antrenman

KÖNÜKMEK: Antrenman yapmak

KÖNÜKSÜĞ: Civa

KÖNÜKÜŞ: Antrenman

KÖNÜLÜK: Dürüstlük

KÖNÜRMEK: Dürüst davranmak

KÖNÜZEK: Aktüalite

KÖP: 1. Çok 2. Şişkin

KÖPÇEK: 1. Kepçe 2. Teker mili

KÖPÇÜMEK: Mayalanmak

KÖPÇÜNMEK: Kabarmak (maya)

KÖPÇÜTMEK: Mayalanmak

KÖPEMEK: Tamamını bitirmek

KÖPELMEK: Kopyalanmak

KÖPELTMEK: Kopyalamak

KÖPERMEK: Bölünmek (hücre)

KÖPET: Halı

Page 147: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

146

KÖPEYMEK: Teksir olmak

KÖPEYTİŞ: Teksir

KÖPEYTMEK: Teksir etmek

KÖPLEMEK: Tasarruf etmek

KÖPLENÇ: Tasarruf

KÖPLENMEK: Tasarruf edilmek

KÖPLÜK: Şişlik

KÖPMEK: Şişmek

KÖPREK: Bir hayli

KÖPREMEK: Kabarmak

KÖPRETMEK: Kabartmak

KÖPSEMEK: Karnı şişmek (ceset)

KÖPSETMEK: Karnını itmek

KÖPŞE: 1. Namlu 2. Yabani turp

KÖPTEĞEN: Toptancılık

KÖPTEĞENCİ: Toptancı

KÖPTEMEK: Toptan almak

KÖPTELMEK: Toptan alınmak

KÖPTÜK: Bereket

KÖPÜLMEK: Birleşmek

KÖPÜNÇ: Enflasyon

KÖPÜRÇEK: Mürekkep balığı

KÖPÜRGE: Traş fırçası

KÖPÜRGEN: Deterjan

KÖPÜRGENMEK: Deterjanlanmak

KÖPÜRGETMEK: Deterjanlamak

KÖPÜTGEN: Teleferik [356]

KÖPÜTMEK: Birleştirmek

KÖPÜRCÜK: Kabarcık

KÖPÜRTEÇ: Traş fırçası

KÖPÜŞKEN: Pekmezli bulgur unu

KÖPÜŞMEK: Köpüklenmek

KÖRBEĞEN: Kör fare (Spalaks)

KÖRCENGE: Adi Korunga bitkisi

KÖRÇEK: Kör nokta

KÖRÇEMEK: Karanlıkta bakmak

KÖRDEMEK: Zifiri karanlık olmak

KÖRDEY: Zifiri karanlık

KÖREĞEN: Ufuk

KÖREĞLEMEK: Ufka bakmak

KÖREK: Gıda

KÖREKE: Maya

KÖREM: 1. Taze 2. Edepli

KÖREMEK: Görüşü zayıflamak

KÖREMEZ: Süt yoğurt karışımı

KÖREN: 1. Zifiri karanlık 2. Mor

KÖRENMEK: Karanlıkta görmemek

KÖREŞ: Gece harbi [357]

KÖREŞMEK: Gece harbi yapmak

KÖRETMEK: Körleştirmek

KÖRGEN: Nezaketli

KÖRGÜZ: Centilmen

KÖRK: 1. Zerafet 2. Endam

KÖRKDEŞ: Aynı zariflikte

KÖRKDEŞMEK: Zerafette yarışmak

KÖRKE: Tahta tabak

KÖRKETMEK: Talimat vermek

KÖRKEZMEK: İnat etmek

KÖRKLE: Zarif

KÖRKLEMEK: Zerafet göstermek

KÖRKLENMEK: Zarif davranmak

KÖRMEK: Göz kırpmak

KÖRMEN: Dağ lalesi

KÖRMEZ: Hayalet

KÖRNEK: Levha

KÖRPEYMEK: Tazelenmek

KÖRŞEK: 1. Çömlek 2. Güveç

KÖRŞEMEK: Körelmek

KÖRŞELMEK: Kesmez olmak

KÖRŞETMEK: Kesmez etmek

KÖRTÜK: 1. Aşık (sevgili) 2. Çöl

KÖRÜ: Casusluk

KÖRÜK: Mart ayı

KÖRÜLDE: Sinema

KÖRÜLDEMEK: Sinema izlemek

KÖRÜLDEŞMEK: Film izlemek

KÖRÜLMEK: Serap görünmek

KÖRÜM: Fal

KÖRÜMÇÜ: Falcı

KÖRÜMDEMEK: Kehanet etmek

KÖRÜMDÜK: Kehanet

KÖRÜMEK: Pompalamak

KÖRÜNÇ: 1. Piyes 2. Film

KÖRÜNÇEK: Televizyon

KÖRÜNÇEMEK: TV izlemek

KÖRÜNÇLEMEK: Teşhir etmek

KÖRÜNÇLENMEK: Teşhir olmak

KÖRÜNÇLÜK: Sinema perdesi

KÖRÜNDEMEK: Fotoğraf çekmek

KÖRÜNDEŞ: Fotoğraf

KÖRÜNDEŞMEK: Foto çekinmek

KÖRÜNGE: Kapital (sermaye)

KÖRÜNGETEN: Kapitalist

KÖRÜNMEK: Karanlıkta görmek

KÖRÜR: Kader

KÖRÜSTE: Keten

KÖRÜT: Erkek keçi

KÖRÜTMEK: Pompalatmak

KÖSEK: 1. İştah 2. Soroga balığı

Page 148: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

147

KÖSEL: 1. Arzu 2. Şehvet

KÖSEM: Lider

KÖSEMEK: Arzulamak

KÖSEMEN: Önde giden hayvan

KÖSENÇ: İştah

KÖSENÇEK: İştah verici

KÖSENMEK: İştahlanmak [358]

KÖSER: Zemin

KÖSEYE: Taş heykel

KÖSLEMEK: Cebir kullanmak

KÖSLENMEK: Cebire uğramak

KÖSLEV: Cebir (zorlama)

KÖSMEK: Ayağını bağlamak

KÖSNE: Şehvet

KÖSNEMEK: Şehvetlenmek

KÖSNEŞMEK: Birbirini arzulamak

KÖSPEĞEN: Televizyon

KÖSPEK: Ceket

KÖSTEGE: Çoban

KÖSTEMEK: Zincire vurmak

KÖSTENMEK: Zincire vurulmak

KÖSTÜ: Kör köstebek

KÖSÜNMEK: Ayağı bağlanmak

KÖSÜRGE: Kafkas köstebeği

KÖSÜRGEN: Pranga

KÖSÜRMEK: Ayaklarını bağlamak

KÖSÜRÜK: Pranga

KÖSÜŞ: Arzu

KÖSÜŞLÜK: Arzulanan

KÖŞEGE: Perde

KÖŞEK: Deve yavrusu

KÖŞEMEK: Perdelemek

KÖŞENE: Kulübe

KÖŞENMEK: Perdelenmek

KÖŞER: İnat

KÖŞERMEK: İnat etmek

KÖŞGEK: Nazar boncuğu

KÖŞPENDİ: Bedevi

KÖŞÜK: 1. Perde 2. Temenni

KÖŞÜMEK: Perde çekmek

KÖŞÜNMEK: Perdelenmek

KÖŞÜR: Merdane

KÖŞÜRLEMEK: Merdanelemek

KÖŞÜTMEK: Perdelemek

KÖTE: Hizmet

KÖTEÇİ: Hizmetçi

KÖTEK: 1. Sopa 2. Dayak

KÖTEL: Mertek

KÖTELEMEK: Fırlatmak, atmak

KÖTELENMEK: Fırlatılmak, atılmak

KÖTEMEK: Hizmet etmek

KÖTEN: Saban

KÖTENMEK: Hizmet görmek

KÖTERE: Toptan

KÖTERGE: 1. Set 2. Barikat

KÖTERGEÇ: Asansör

KÖTERİLMEK: Yukarı çıkmak

KÖTERME: 1. Rıhtım 2. Set

KÖTERMEK: Yukarı kaldırmak

KÖTKÜ: Dağlık alan

KÖTÜK: Lahana

KÖTÜLÇE: Rehberlik

KÖTÜLGE: Harita

KÖTÜLGEMEK: Rehberlik etmek

KÖTÜLMEK: Yukarı kalkmak

KÖTÜMSEMEK: Pesimistlik etmek

KÖTÜMSER: Pesimist

KÖTÜNMEK: Kibirlenmek

KÖTÜRGE: 1. Sedye 2. Mancınık

KÖTÜRMEK: Yukarı kaldırmak

KÖTÜRÜM: Felçli

KÖTÜZ: Değersiz

KÖV: Lağım çukuru

KÖVEK: Lağım

KÖVEN: Tuvalet (hela)

KÖVENÇ: Kibir

KÖVENÇEK: Kibirli

KÖVEZ: 1. Define 2. Şımarık 3. Afili

KÖVKE: Mağara

KÖVLEMEK: Kazıp çıkarmak

KÖVLENMEK: Kazıp çıkarılmak

KÖVMEK: Altını oymak

KÖVRÜK: Davul

KÖVŞEK: Zarif

KÖVÜK: Tünel

KÖVÜLMEK: Altı oyulmak

KÖVÜNMEK: Maden çıkarmak

KÖVZEK: Kabuğu soyulmuş

KÖVZEMEK: Kabuğunu soymak

KÖVZENMEK: Kabuğu soyulmak

KÖY: 1. Ateş 2. Güneş yanığı

KÖYDÜRGEN: Pipo

KÖYDÜRMEK: Yakmak

KÖYE: 1. İs 2. Kurum (duman tozu)

KÖYEK: 1. Keder 2. Hasret

KÖYELEMEK: Keder vermek

KÖYELENMEK: Kederlenmek

KÖYENMEK: Hasret duymak

KÖYENTE: Omuz taşıncağı (su) [359]

Page 149: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

148

KÖYEZ: Şuh

KÖYEZLENMEK: Şuhluk yapmak

KÖYGEK: Kuraklık

KÖYGELEK: Kiraz kuşu

KÖYGEN: Bronzlaşmış

KÖYKENEK: Bozdoğan kuşu

KÖYLEMEK: Tempo artırmak [360]

KÖYLENMEK: Tempo artmak

KÖYLEK: 1. Bluz (kadın) 2. Cadı

KÖYLEP: 1. Tempo 2. Aranjman

KÖYLETMEK: Tempo artırmak

KÖYLEV: 1. Ritim 2. Beste

KÖYME: Sandal (kayık)

KÖYMECİ: Sandalcı

KÖYMEK: Güneşte yakmak [361]

KÖYMEN: 1. Yanık 2. Hayalperest

KÖYMEZ: Yanmaz

KÖYNEK: Gömlek (erkek)

KÖYNÜK: Bronzlaşmış

KÖYNÜMEK: Bronzlaşmak

KÖYNÜTMEK: Bronzlaştırmak

KÖYREMEK: Harlanmak (ateş)

KÖYREN: Ateş gösterisi / oyunu

KÖYRENMEK: Ateşle ısınmak

KÖYRETMEK: Ateşi harlamak

KÖYSEK: Hasret çeken

KÖYSEME: Hasret

KÖYSEMEK: Hasret çekmek

KÖYÜK: 1. Bronzlaşmış 2. Yanık

KÖYÜKMEK: Bronzlaşmak

KÖYÜNÇ: 1. Kahır 2. Gam (keder)

KÖYÜNGE: Şehvet

KÖYÜNGEMEK: Şehvetlenmek

KÖYÜNMEK: Kahırlanmak

KÖYÜNÜŞ: Kahırlanma

KÖYÜRMEK: Kahretmek

KÖZE: Hücre

KÖZEGE: Soba / şömine kapağı

KÖZEĞİ: Ateş karıştırma demiri

KÖZEK: Köz tavası

KÖZEKLENMEK: Şüphelenmek

KÖZEKLETMEK: Şüphelendirmek

KÖZEMEK: Ateşi közleştirmek

KÖZEN: 1. Kiler 2. Yara kabuğu

KÖZENE: Tel başlık (arıcılık)

KÖZENEK: 1. Tel kafes 2. Yama

KÖZENMEK: Yamayarak örmek

KÖZER: İskambil

KÖZERGE: Gurur

KÖZERGEMEK: Gururlanmak

KÖZERGEN: Mağrur

KÖZERGENMEK: Mağrurlanmak

KÖZERLEŞMEK: İskambil oynamak

KÖZERME: Közleşme (ateş)

KÖZERMEK: Közleşmek (ateş)

KÖZERTME: Ampül

KÖZERTMEK: Közleştirmek

KÖZET: Ateş kulesi

KÖZETÇİ: Kule nöbetçisi

KÖZETMEK: Ateşle haberleşmek

KÖZEVİ: Ucu yanmış odun

KÖZLÜK: At kuyruğu kumaş

KÖZMEG: Pencere [Közmek]

KÖZMEK: Pencereden bakmak

KÖZMEN: Mangal

KÖZNEK: Görüntü dalgalanması

KÖZNÜ: Ayna

KÖZNÜK: Pencere

KÖZPE: Sihirli ayna

KÖZPEĞEN: Sihirli küre

KÖZPEK: Kehanet (küre ile)

KÖZPEKÇİ: Kahin

KÖZÜÇ: Güveç

KÖZÜÇER: Gece görür

KÖZÜGEŞ: 1. Ateş ışığı 2. Hayalet

KÖZÜN: 1. Fer 2. Köz ateşi

KÖZÜNÇ: Yakıcılık

KÖZÜNDÜR: Fotoğrafçı örtüsü

KÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü

KÖZÜNDÜRMEK: Fotoğraf çekmek

KÖZÜNGÜ: Fotoğraf

KÖZÜNMEK: Fotoğraf çekinmek

KÖZÜNÜR: 1. Modern 2. Medeni

KÖZÜR: 1. Avantaj 2. Epilepsi

KÖZÜRGE: Rulet

KÖZÜRLEMEK: Avantaj sağlamak

KÖZÜŞ: Şehvet

KÖZÜŞMEK: Şehvetlenmek

KÖZÜV: Sıra (düzen)

KÖZÜVLEMEK: Sıraya koymak

KÖZÜVLENMEK: Sıraya koyulmak

KUBA: Alaca (karışık renkli)

KUBAĞAN: Alaca kelebek

KUBAL: Gürz

KUBAN: Koza

KUBANAK: Kozalak

KUBANIŞ: Hoşlanma

KUBANMAK: Hoşlanmak

KUBARMAK: Kabarmak

Page 150: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

149

KUBAŞ: Çoban köpeği

KUBAŞMAK: Hoşlaşmak

KUBAT: 1. Hoşluk 2. Sempati

KUBAY: 1. Hoş 2. Sempatik

KUBULÇAK: Maske

KUBULMAK: Maske takmak

KUBULTAY: Maskeli balo

KUBURGA: Baykuş

KUBURGAMAK: Tüyleri kabarmak

KUÇAN: 1. Sarılan 2. Kucaklayan

KUÇAR: 1. Sarılan 2. Kucaklayan

KUÇMAK: Kucaklamak

KUÇULMAK: Kucaklanmak

KUÇUNMAK: Bağrına basmak

KUÇUŞMAK: Kucaklaşmak

KUÇUTMAK: Kucaklatmak

KUÇUYAK: Arıkuşu

KUDA: 1. Dünür 2. Hısım (erkek)

KUDAÇA: 1. Dünür 2. Hısım (dişi)

KUDAGAY: Dünürcü (görücü)

KUDAK: Sihir

KUDAKÇI: Sihirbaz

KUDALAMAK: Dünür gitmek

KUDALAŞMAK: Dünür olmak

KUDAŞ: Dost

KUDAŞMAK: Dost olmak

KUDAY: 1. Hüda 2. Tanrı [362]

KUDAYÇIL: Tanrıya tapan

KUDAYZAK: İlahi (tanrısal)

KUDUL: Kanal (suyolu)

KUDULÇAK: Kanalet (suyolu)

KUDURÇAK: Kuyruk kemiği

KUĞAK: Funda

KUĞAN: Cam

KUĞANÇ: Memnuniyet

KUĞANDIRMAK: Memnun etmek

KUĞANMAK: Memnun olmak

KUĞANIŞ: Memnuniyet

KUĞANLI: Memnun

KUĞANSIZ: Memnuniyetsiz

KUĞAR: Hoşnut

KUĞARLANMAK: Hoşnut olmak

KUĞARLATMAK: Hoşnut etmek

KUĞU: Güzellik simgesi kuş [363]

KUĞUK: Mesane

KUĞUL: Pirinç (metal)

KUĞULDAMAK: Uğuldamak

KUĞUMAK: Takip etmek

KUĞUN: Harem

KUĞUNMAK: Takip edilmek

KUĞURÇAK: Oyuncak bebek

KUĞURMAÇ: Tahıl kavurması

KUĞURMAK: Kavurmak

KUĞURMAŞ: Un kavurması aşı

KUĞURTMAK: Kavurtmak

KUĞUŞMAK: Peş peşe gitmek

KUKSUN: Leylak rengi

KUKURUZ: Mısır (bitki ve tane)

KULA: 1. Kestane rengi 2. Bordo

KULAÇ: Uzunluk birimi (1,8 metre)

KULAGAY: Rüşvetçi

KULAĞAKAN: Kulağa kaçan böcek

KULALMAK: Gizlice yardımlaşmak

KULALMAŞ: Gizli yardımlaşma

KULAMAK: Kulağına söylemek

KULAN: 1. Yaban eşeği 2. Musiki

KULANMAK: Söyleneni yapmak

KULANŞAR: Müzisyen

KULANŞI: Müzisyen

KULAŞIN: Esmer

KULAŞMAK: Fısıltılı konuşmak

KULATMAK: Emretmek

KULAV: 1. Emir 2. Keçe başlık

KULAY: Rahat [364]

KULAYSIZ: Rahatsız

KULBAK: Merhamet

KULBUĞA: Su samuru

KULCA: 1. Nakış 2. Dağ koçu

KULÇA: Kelle soğan

KULÇUR: 1. Efendi 2. Sahip

KULDAĞ: Nakit

KULDAM: 1. İtaat 2. Sadakat

KULDAMAK: İtaat etmek

KULDAMLI: 1. İtaatkar 2. Sadık

KULDAMSIZ: İtaatsiz

KULDAŞ: İtaatkar

KULDAŞMAK: İtaatkar olmak

KULDATMAK: İtaat ettirmek

KULDAV: İtaat

KULDUN: Mağara (Mançuca)

KULDUR: 1. Eşkıya 2. Haydut

KULDURBAŞI: Elebaşı

KULGA: 1. Dilenme 2. Güvercin

KULGAÇI: 1. Dilenci 2. Talepkar

KULGAMA: Yalvarma

KULGAMAK: Yalvarmak

KULGANMAK: Rica etmek

KULGARMAK: Rica etmek

KULGAV: Sahtekarlık

Page 151: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

150

KULGAVÇI: Sahtekar

KULGAY: Sahtekar

KULGAYLAMAK: Sahtecilik etmek

KULGU: Paten (spor)

KULGUMAK: Paten kaymak

KULGURMAK: Paten kaymak

KULGUR: Paten (araç)

KULLAMA: At eti çorbası

KULLAMAK: Servis yapmak

KULLANILGAN: Müstamel

KULLATMAK: Servis yaptırmak

KULMAÇ: Ricacı

KULMAK: Rica etmek

KULMAN: Kapıkulu

KULMAŞ: Kalleş

KULMAŞMAK: Kalleşlik etmek

KULNAK: Yavrusu olan (at)

KULNAMAK: Yavrulamak (at)

KULPU: Kilit

KULPUNAY: Frambuaz

KULSA: Gidon (direksiyon)

KULSAMAK: Gidon kullanmak

KULSUK: Dalkavuk

KULUÇKA: Yavru çıkarma (Slavca)

KULUGA: Sumru kuşu

KULUĞAN: Holigan

KULUK: Hayvan

KULUN: Tay (süt emen)

KULUNMAK: İtaat etmek

KULUR: 1. Un 2. Hamur

KULUT: Köle

KULUTMAK: İtaat ettirmek

KULUZUN: Bambu çalgısı

KUMA: İkinci eş (çokeşlilik)

KUMAÇ: Kül çöreği

KUMAĞAN: Kum havuzu

KUMAG: İnce kum [Kumak]

KUMAK: 1. Parçalamak 2. Bölmek

KUMALAK: Öğütülmüş taş

KUMAN: Dirayetli

KUMANAK: Şerbetçi otu

KUMANMAK: Dirayet etmek

KUMAR: 1. Hisse 2. Pay 3. Parça

KUMARGA: Muhasara

KUMARMAK: Hisse almak

KUMARTI: Paylaşım

KUMARTMAK: Hisse vermek

KUMAŞ: Sigara böreği

KUMAY: Büyük karga türü

KUMAYIK: Kum kuşu

KUMAZ: Kavrulmuş tahıl

KUMÇAK: Larva

KUMDAK: 1. Sahil 2. Plaj

KUMLAK: 1. Sahil 2. Plaj

KUMMAK: Dalgalanmak

KUMPUR: Patates (Bulgarca)

KUMSAR: Haset

KUMSARMAK: Haset etmek

KUMULGAK: Kum fırtınası

KUMULGAMAK: Kum yeli esmek

KUMURSKA: Termit

KUMUŞ: 1. Madeni para 2. Kuruş

KUMUŞLU: 1. Paralı 2. Ücretli

KUMUŞSUZ: 1. Parasız 2. Bedava

KUMZAK: Şerbetçiotu

KUNA: 1. İrtikap 2. Ayıp 3. Dana

KUNAK: İtalyan darısı

KUNAMAK: İrtikap etmek

KUNAN: Tay (iki yaşında)

KUNANMAK: Zimmetlemek (suç)

KUNAR: 1. Baht 2. Bereket

KUNAŞ: 1. Şans 2. Piyango

KUNAŞMAK: Piyango kazanmak

KUNAZ: Leylek

KUNAZMAK: Talihi yaver gitmek

KUNÇAY: Prenses

KUNGAL: Müfettiş

KUNDA: Hırsızlık

KUNDAÇI: Hırsız

KUNGA: Vadi (Mançuca)

KUNKAV: Arp (Çince)

KUNKAVÇI: Arp çalgıcısı (Çince)

KUNMAK: Zimmetlemek (suç)

KUNT: 1. Sade 2. Basit 3. Adi

KUNUÇAK: Kutup porsuğu

KUNUK: Mahzun

KUNUR: İftihar

KUNURMAK: İftihar etmek

KUPTAN: Niyaz

KUPTANMAK: Niyaz etmek

KUR: 1. Karaca (hayvan) 2. Dizi

KURA: 1. Samanlık 2. Ahır

KURAÇ: Zemberek

KURAĞ: Tesisat

KURAĞA: Meyve kurusu

KURAJ: Montaj

KURAKAN: Damat

KURAKSAK: Hafif kurak alan

KURAKSAMAK: Hafif kurak olmak

Page 152: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

151

KURALAY: 1. Mayıs ayı 2. Ahu

KURALÇAK: Kamp

KURALGA: Montaj

KURALGAMAK: Monte etmek

KURALGAN: Müteşekkil

KURALGANMAK: Monte edilmek

KURALMA: Tesisat

KURALMAK: Tesis edilmek

KURAM: 1. Teori 2. Nazariye

KURAMA: Tesisat

KURAMAK: Tesis etmek

KURAMSAL: 1. Teorik 2. Nazari

KURANGA: Kurmalı saat

KURANGAZ: Fesat

KURANMAK: Kurulmak (saat)

KURANTI: Saat kulesi

KURAR: Organizatör

KURAŞ: 1. Savunma sporu 2. Seyir

KURAŞMAN: Pehlivan

KURAŞTIRMA: Güreş müsabakası

KURAŞTIRMAK: Güreştirmek

KURATMAK: Tesis etmek

KURAV: Mekanizma

KURAY: 1. Kaval 2. Saz (bitki)

KURCUMAK: Kımıldamak

KURCUNMAK: Kımıldamak

KURCUTMAK: Kımıldatmak

KURÇ: Sert çelik

KURÇA: 1. Zemberek 2. Halka

KURÇAK: Kurmalı oyuncak

KURÇAMAK: Kurmak (yay)

KURÇANMAK: Kurulmak (yay)

KURÇUK: Maya tozu

KURDAK: 1. Mekanik 2. Tahmin

KURDAM: Mekanizma

KURDAMAK: Tahmin etmek

KURDAN: Şaman kemeri

KURDANMAK: Tahmin edilmek

KURDAŞ: Akran (yaşıt)

KURDAŞMAK: Sıralanmak

KURDUN: Hicret (Mançuca)

KURGA: Montaj

KURGAK: 1. Kara (yer) 2. Makara

KURGALDAY: Bülbül

KURGAMAK: Monte etmek

KURGAN: Türbe

KURGANMAK: Monte edilmek

KURGAŞ: Lehim alaşımı

KURGAŞMAK: Lehimlenmek

KURGAŞTIRMAK: Lehimlemek

KURGU: Gerçek olmayan

KURGUN: Köprücük kemiği

KURGUT: Kurumuş

KURKAK: Çöl

KURKAN: Damat

KURLA: Sıra (dizi)

KURLAMAK: Mayalamak

KURLANMAK: Mayalanmak

KURLAZ: 1. Ahenk 2. Fiktif

KURMACA: 1. Hayali 2. Fiktif

KURMAÇ: Katlama hamur

KURMAN: 1. Ahenkli 2. Yay kabı

KURMAŞ: Peynirli börek

KURMAY: Yaver

KURMUŞ: Plan

KURSAL: Kurşunlu balık ağı

KURSALIK: Kakule

KURSAMAK: Kuruyup sertleşmek

KURSANMAK: Sertleşmek

KURSATMAK: Sertleştirmek

KURŞA: Sargı

KURŞAK: Kemer

KURŞALAMAK: Sargı yapmak

KURŞAMAK: Sarmak

KURŞANMAK: Kemer bağlanmak

KURŞATILMAK: Kemer bağlanmak

KURŞATMAK: Kemer bağlatmak

KURTAR: Halas

KURTARMAN: Cankurtaran

KURTKA: İhtiyar

KURTMAK: Isırmak

KURTUL: Cizye

KURTULGA: Fidye

KURTULGAMAK: Fidye vermek

KURTULGU: Kefaret

KURUDAN: Verem hastalığı

KURUĞÇUN: Talyum (element)

KURUK: 1. Kof 2. Kurumuş

KURUKAN: 1. Çadır 2. Koruluk

KURUL: Heyet

KURULÇAK: 1. Mağrur 2. Demonte

KURULÇAMAK: Mağrurlanmak

KURULGA: Teşekkül

KURULGAN: Müteşekkil

KURULŞAK: Demonte

KURULTAY: Kongre

KURUM: Müessese

KURUMLAK: Entrikacı

KURUMSAK: Ateş kurbanı [365]

Page 153: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

152

KURUMSAMAK: İsi tütmek

KURUMSATMAK: İs tüttürmek

KURUN: 1. Hurafe 2. Şarap 3. Devlet

KURUNÇ: Fiksiyon

KURUNDUZ: Mekaniker

KURUNMAK: Vesvese yapmak

KURUNTU: Vesvese

KURUT: Kurutulmuş peynir

KURUTKA: Peksimet

KURUTMAŞ: Kurutma biber aşı

KURUY: Kurban sunusu (yağ, süt)

KURZAK: Oyuncak bebek

KUSALAMAK: Midesi kalkmak

KUSALANMAK: Yol / araç tutmak

KUSAMUK: Arıların acı salgısı

KUSKUN: Kuyruk kayışı (atçılık)

KUŞAMAK: Sargı sarmak

KUŞARGA: Bandaj

KUŞARGAMAK: Bandaj yapmak

KUŞARGANMAK: Bandaj yapılmak

KUŞÇAK: Kuş tersbiyecisi

KUŞKAMIŞ: Muşmula

KUŞKUN: Şüpheci

KUŞLAK: Kuşun bol olduğu alan

KUŞLAMAK: Kuş avlamak

KUŞTU: Costus (bitki)

KUŞULGAN: Tertip edilmiş

KUŞULMA: Tertip

KUŞULMAK: Tertip edilmek

KUŞULTMAK: Tertip etmek

KUŞUYU: Kuş evi

KUTADGU: Mukaddes

KUTAK: Kutsal enerji

KUTALAN: Mübarek

KUTALMAK: Mübarekleşmek

KUTAMAK: Takdis etmek

KUTAMIŞ: Mukaddes

KUTAN: Balıkçıl kuşu

KUTANMAK: Mübarek kılınmak

KUTAR: Tebrik eden

KUTARAN: Mezun

KUTARGA: Mezuniyet

KUTARGAN: Mezun

KUTARMA: Mezuniyet

KUTARMAK: Mezun olmak

KUTAŞ: Tebrikleşme

KUTAŞMAK: Tebrikleşmek

KUTATMAK: Mübarek kılmak

KUTAY: Ateş Tanrısı (mitoloji)

KUTAZ: 1. Kutsal nesne 2. Nazarlık

KUTKA: Sandık

KUTKAR: 1. Bereketli 2. Ferman

KUTKARMAK: Bereketlenmek

KUTKU: 1. Mübarek 2. Vakur

KUTKURMAK: Tebrik etmek

KUTLAK: Mübarek

KUTLAV: Tebrik

KUTLUCA: Mukaddes

KUTLUK: Mübareklik

KUTMAK: Takdis etmek

KUTMAN: 1. Aziz 2. Evliya

KUTSAL: 1. Kudsi 2. Mübarek

KUTSAMAK: Takdis etmek

KUTSANDI: Mukaddes

KUTSANMAK: Takdis edilmek

KUTULMA: İflah

KUTULMAK: İflah olmak

KUTULUŞ: İflah

KUTUN: Bahtiyarlık

KUTUNMAK: Bahtiyar olmak

KUTUNMUŞ: Bahtiyar

KUTUR: Bahtiyar

KUTUTMAK: Bahtiyar etmek

KUTYAK: Avrupa

KUV: Saadet

KUVA: 1. Hoş 2. Sempatik 3. Geyik

KUVAK: Mecburi hizmet

KUVARIK: Kurumuş

KUVARMAK: Kurumak (ağaç)

KUVART: Kuru

KUVGUN: 1. Acil durum 2. Alarm

KUVGUNLAMAK: Alarm vermek

KUVLAMAK: Neşe vermek

KUVLANMAK: Neşelenmek

KUVRAĞAN: Cemaat

KUVRAK: Cemiyet

KUVRAMAK: Cem etmek

KUVRATMAK: Cem ettirmek

KUVUK: Mesane

KUVULDAMAK: Uğuldamak

KUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak

KUVUR: Hortum (araç)

KUVURMAK: Hortum bükmek

KUVUŞKAN: 1. Semer 2. Palan

KUY: Mağara

KUYAK: 1. Zırh 2. Lavabo

KUYAKLANMAK: Zırh giymek

KUYAN: Yabani tavşan

KUYANIK: Yabani tavşan

Page 154: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

153

KUYAŞ: Güneş ışığı

KUYGA: Mercan

KUYGUÇ: Huni

KUYKA: 1. Kafa derisi 2. Küpe

KUYKALAMAK: Kafa damgalamak

KUYKALGA: Kafa derisi damgası

KUYLANMAK: Müteessir olmak

KUYLATMAK: Müteessir etmek

KUYMA: Külçe

KUYMAÇ: Eritilmiş peynir

KUYMAG: Un omleti [Kuymak]

KUYMAK: Kalıba dökmek (metal)

KUYMAŞ: Eritilmiş peynir yemeği

KUYMU: Neşe

KUYRUĞAN: Kuyruklu yıldız

KUYRULMAK: Kuyruk oluşmak

KUYRUNMAK: Peşine takılmak

KUYTAK: Siper

KUYTUN: Kanyon

KUYUK: 1. Pıhtı 2. Canavar

KUYUKMAK: Pıhtılaşmak [366]

KUYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak

KUYULGAK: Su girdabı

KUYULGAMAK: Dibe çekilmek

KUYULMAK: Kuyu açılmak [367]

KUYUM: Mücevher

KUYUMAK: Kalıp oymak

KUYUN: Hortum (rüzgar)

KUYUNMAK: Hortum esmek [368]

KUYUNTAZ: Tayfun

KUYUŞKAN: Kuyruk kayışı (atçılık)

KUYUŞMAK: Kuyruk sallamak

KUYUTMAK: Kuyu açmak

KUZ: Güneş görmez

KUZAK: Fasülye

KUZAY: Şimal

KUZGA: Fayton

KUZGALAK: Kuzu kulağı (bitki)

KUZGAMAK: Fayton sürmek

KUZGANMAK: Faytona binmek

KUZGUTMAK: Ayaz etmek

KUZLA: Faytonda sürücü bölmesi

KUZLAK: Yeni doğmuş kuzu

KUZMAK: Ayaz yakmak

KUZULMAK: Ayazda yanmak

KUZUK: Çam fıstığı

KUZUN: Ferah

KUZUNMAK: Ferahlamak

KUZUTMAK: Ferahlatmak

KÜBEGÜN: Evlat

KÜBEĞEN: Tümsek

KÜBEL: Spor (mantar tohumu)

KÜBELEK: Kükürt mantarı

KÜBELMEK: Çoğalmak

KÜBEY: Doğum tanrıçası (mitoloji)

KÜBEYMEK: Teksir olmak

KÜBEYTMEK: Teksir etmek

KÜBEZ: Gurur

KÜBÜLMEK: Dikiş dikilmek

KÜBÜMEK: Dikiş dikmek

KÜCÜ: Öd ağacı

KÜÇ: Dirayet

KÜÇE: 1. Sokak 2. Çaydanlık

KÜÇEĞEN: Akbaba kuşu

KÜÇEK: Kayıkçı küreği

KÜÇEM: 1. Zorblık 2. Yağmacılık

KÜÇEMEK: Yağma etmek

KÜÇEN: 1. Zorba 2. Yağmacı

KÜÇENMEK: Yağmalanmak

KÜÇER: Aks (dingil)

KÜÇERGEÇ: Fotokopi makinesi

KÜÇERME: Kopya

KÜÇERMEK: Kopyalamak

KÜÇERTMEK: Kopya çekmek

KÜÇETMEK: Yağma ettirmek

KÜÇEV: Zorbalık

KÜÇEY: Zorba

KÜÇKEREK: Kasım ayı

KÜÇÜL: 1. Su faresi 2. Kardelen

KÜÇÜN: 1. Gayret 2. An (zaman)

KÜÇÜNMEK: Gayret etmek

KÜÇÜR: Sahtekarlık

KÜÇÜRGEMEK: Gururlanmak

KÜÇÜRGEN: 1. Gururlu 2. Ekim ayı

KÜÇÜRLEMEK: Sahtecilik yapmak

KÜÇÜRMEK: Hırsızlık yapmak

KÜDE: 1. Bukle 2. Demet

KÜDEĞEN: İçgüdü [369]

KÜDEK: Ziyafet

KÜDEMEK: Ziyafet vermek

KÜDEN: Düğün yemeği

KÜDENMEK: Ziyafete gitmek

KÜDER: Maden ocağı

KÜDEY: 1. Sakin 2. Halim

KÜDEZ: Nişanlı (erkek)

KÜDÜK: Evham

KÜDÜKLENMEK: Evhamlanmak

KÜF: Bakteri yığışımı

KÜFSÜMEK: Küflenir gibi olmak

Page 155: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

154

KÜĞ: Şiir

KÜĞÇÜ: Şair

KÜĞDÜ: Pantolon

KÜĞEL: Yaban ördeği

KÜĞEM: Şiir kitabı

KÜĞEN: Menteşe

KÜĞEREK: Küf

KÜĞERMEK: Küflenmek

KÜĞLEGEÇ: 1. Nağme 2. Melodi

KÜĞLEGEN: 1. Bestekar 2. Şarkıcı

KÜĞLEMEK: Şiir okumak

KÜĞLEŞMEK: Düet şiir okumak

KÜĞLEV: Vezin (şiir ölçüsü)

KÜĞMEK: Şiir okumak / yazmak

KÜĞMEN: Şair

KÜĞSENDİK: Enstrüman (müzik)

KÜĞŞÜM: Müzik

KÜĞŞÜMEK: Müzik çalmak

KÜĞŞÜMCÜ: Müzisyen

KÜĞŞÜNMEK: Müzik yapmak

KÜĞÜK: 1. Mısra 2. Guguk kuşu

KÜĞÜL: İlahi (musiki)

KÜĞÜLDEMEK: Uğuldamak

KÜĞÜLDEŞMEK: Uğuldaşmak

KÜĞÜLMEK: İlahi okumak

KÜĞÜNDÜZ: Şair

KÜĞÜNGEMEK: Acıklı şiir okumak

KÜĞÜNMEK: Merhamet etmek

KÜĞÜNZEK: Merhametli

KÜĞÜRGE: Enfiye

KÜĞÜZ: Manzume

KÜKE: 1. Guguk kuşu 2. Cyan renk

KÜKEL: Yabani erik

KÜKESÜN: İhtiyar

KÜKEVÜN: At sineği

KÜKEY: Yumurta (küçük)

KÜKEYLEK: Yumurtalık (araç)

KÜKLEMEK: Yıldız falı bakmak

KÜKLER: Müneccim

KÜKREK: 1. Çok kükreyen 2. Göğüs

KÜKREKÇEK: Sütyen

KÜKSE: 1. Küf 2. Meme (göğüs)

KÜKSEMEK: Küflenmek

KÜKSETMEK: Küflendirmek

KÜKŞE: Kestane kargası

KÜKÜN: Yaban arısı

KÜL: Kenar (“–gen” takısı) [370]

KÜLBESE: Külbastı yemeği

KÜLÇÜGE: Mangal

KÜLÇÜMEK: Közü küllemek

KÜLÇÜNMEK: Köz külle örtülmek

KÜLÇÜTMEK: Mangalda pişirmek

KÜLÇER: Gerdanlık

KÜLDEN: Küllük [“–den” eki Farsça]

KÜLE: 1. Demet 2. Deste 3. Esinti

KÜLEÇİN: 1. İblis 2. Şeytan

KÜLEGEÇ: Litre ölçüm kabı

KÜLEGEN: Havuz

KÜLEK: 1. Tahta kap 2. Rüzgar

KÜLEM: 1. Hacim 2. Metreküp

KÜLEMEK: İçini doldurmak [371]

KÜLENÇEK: Çocuk havuzu [372]

KÜLEN: Katır

KÜLENMEK: İçi dolmak

KÜLER: 1. Hacimli 2. İçi dolu

KÜLEŞ: Saman

KÜLGEYEK: Bazlama (köz pidesi)

KÜLGÜN: 1. Mor 2. Eflatun

KÜLTEM: Deste

KÜLÜK: 1. Kuluçka 2. Meşhur

KÜLÜMEK: Kazmak

KÜLÜN: Çapa

KÜLÜNGÜR: Mat (soluk)

KÜLÜNK: Kazma

KÜLÜNMEK: Kuluçkaya yatmak

KÜLÜRGEN: Temmuz ayı

KÜLÜŞE: 1. Yufka ekmeği 2. Çörek

KÜLÜTMEK: Kuluçkaya yatırmak

KÜM: Yığın

KÜMBEZ: 1. Kubbe 2. Türbe [373]

KÜMEÇ: Yığıntı

KÜMEG: Kolektif [Kümek]

KÜMEK: Muhafaza etmek

KÜMEKLEMEK: Bir araya getirmek

KÜMEKLEV: Kooperatif

KÜMGEK: Eflatun

KÜMÜNGE: Kalabalık ortam

KÜNBET: Güneşe bakan cephe [374]

KÜNCERE: Küspe

KÜNÇEK: Şemsiye

KÜNÇÜ: Susam

KÜNÇÜK: Susam

KÜNÇÜR: Tahin

KÜNÇÜT: Susam yağı

KÜNDE: Saban

KÜNDEM: Ayçiçeği

KÜNDEMEK: Işığa dönmek

KÜNDEŞ: 1. Barut ağacı 2. Rakip

KÜNDEŞMEK: Rekabet etmek

Page 156: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

155

KÜNDEYEK: Düdüklü tencere

KÜNDEZ: 1. Rakip 2. Hasım

KÜNDÜ: Hürmet

KÜNDÜK: Pencere

KÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek

KÜNDÜLEN: Hürmetkar

KÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek

KÜNDÜLERMEK: Misafir ağırlamak

KÜNDÜN: Güneş ışığı

KÜNDÜR: Güneşlik yer

KÜNDÜŞ: Zehirli bitki

KÜNDÜZ: Ruh Tanrısı (mitoloji)

KÜNE: Civa

KÜNEK: Vapur

KÜNEL: Müsamaha

KÜNELMEK: Müsamaha görmek

KÜNELTMEK: Müsamaha etmek

KÜNESÜN: 1. Tayın (yemek) 2. Azık

KÜNEN: Gelincik çiçeği

KÜNEYEK: Hindiba otu

KÜNGER: Temenni

KÜNGÜR: Bateri (davul)

KÜNGÜRDEMEK: Gümbürdemek

KÜNK: Büz (su borusu)

KÜNKÜLDEMEK: Kem küm etmek

KÜNSÜL: Güneş hayvancığı

KÜNTEK: 1. Harem 2. Harem odası

KÜNTEMEK: Haremde kalmak

KÜNÜ: İtaat

KÜNÜÇEN: İtaatkar

KÜNÜĞEN: İtaatkar

KÜNÜK: Cariye

KÜNÜKME: Spor

KÜNÜKMEK: Spor yapmak

KÜNÜKLENMEK: Cariyelik etmek

KÜNÜKSENMEK: Cariye olmak

KÜNÜKSETMEK: Cariye yapmak

KÜNÜMEK: İtaat etmek

KÜNÜR: Davul

KÜNÜREK: Bateri (davul takımı)

KÜNÜREMEK: Gümbürdemek

KÜNÜRETMEK: Gümbürdetmek

KÜNÜZ: Gübre

KÜPÇEMEK: Küpte beklemek

KÜPÇETMEK: Küpte bekletmek

KÜPELEK: Küpe çiçeği

KÜPEMEK: Küp’e doldurmak

KÜPENMEK: Küp’e dolmak

KÜPETMEK: Küp’e doldurmak

KÜPKEK: Karın

KÜPKEMEK: Tıka basa yemek

KÜR: 1. Kuvvetli 2. Zorba

KÜRÇE: 1. Esas 2. Kuvvet

KÜRÇEK: Çengel

KÜRDEK: Kambur

KÜRDELEMEK: Zorlaştırmak

KÜRDELENMEK: Zorlaşmak

KÜRDEMEK: Eğrilmek

KÜRE: 1. Gıpta eden 2. Merasim

KÜREÇ: Kar küreyeceği

KÜREGE: Kaysı

KÜREĞEN: Gıpta eden

KÜREKÇE: Faraş (toz küreği)

KÜREKEN: 1. Enişte 2. Damat

KÜREL: Bronz (metal)

KÜRELCEĞEN: Ağustos böceği

KÜRELMEK: Bronzlaşmak

KÜREM: 1. Fal 2. Hayız (aybaşı)

KÜREMÇİ: Falcı

KÜREMÇEK: Hokey oyunu

KÜREMEK: Aldanmak

KÜREN: 1. Lanet 2. Kahve

KÜRENDİRMEK: Lanet ettirmek

KÜRENMEK: Lanet etmek

KÜREPE: 1. Şeftali 2. Zerdali

KÜRETMEK: Aldatmak

KÜREVİK: Yaban çileği

KÜREZE: Fal

KÜREZECİ: Falcı

KÜRGEN: 1. Ocak ayı 2. İç güveysi

KÜRİYE: Budist tapınağı (Tibetçe)

KÜRK: Post

KÜRKE: 1. Hindi 2. Hücre 3. Koza

KÜRKEM: Letafet

KÜRKEMEK: Letafet etmek

KÜRLEMEK: Kuvvet uygulamak

KÜRLENMEK: Zorbalık etmek

KÜRKÜM: Safran

KÜRKÜRE: Şelale

KÜRKÜRMEK: Gürüldemek

KÜRLÜK: Zorbalık

KÜRMEG: Bağ [Kürmek]

KÜRMEK: Bağlamak

KÜRMELMEK: Dili tutulmak

KÜRMEN: Asil

KÜRMEZ: 1. Hayalet 2. Hürmüz

KÜRMÜK: Kuş darısı

KÜRNEÇ: Birbirine sokulma

KÜRNEMEK: Birbirine sokulmak

Page 157: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

156

KÜRSEMEK: Kuvvetlenmek

KÜRSETMEK: Kuvvetlendirmek

KÜRSÜZ: Kuvvetsiz

KÜRŞEK: Darı yemeği

KÜRTEK: Tomurcuk

KÜRTÜK: Yaban horozu

KÜRÜ: 1. Havyar 2. Litre

KÜRÜÇ: Uzun pirinç (Indica türü)

KÜRÜK: Mandal (kapı, pencere)

KÜRÜKEN: Sperm

KÜRÜLEMEK: Yumurta dökmek

KÜRÜLGEN: 1. Şelale 2. Obruk

KÜRÜLGEMEK: Su dökülmek

KÜRÜLMEK: Kuvvet kazanmak

KÜRÜLÜK: Sıvı ölçü kabı

KÜRÜM: Basiret

KÜRÜN: 1. Sulama yalağı 2. Küvet

KÜRÜNÇ: Gıpta

KÜRÜŞKE: 1. Maşrapa 2. Sürahi

KÜRÜŞME: Embriyon

KÜRÜŞMEK: Döllenmek

KÜRÜT: 1. Mars 2. Merih

KÜRZEK: Proton (fizik)

KÜSE: Ev faresi

KÜSEĞEN: Küstüm çiçeği

KÜSEK: Cop (değnek)

KÜSEL: 1. Cazip 2. Şuh

KÜSEMEK: Dikte etmek [375]

KÜSENMEK: Dikte edilmek

KÜSERME: Nüsha

KÜSERMEK: Nüsha çıkarmak

KÜSERTMEK: Nüsha çıkartmak

KÜSETME: Dikte

KÜSETMEK: Dikte ettirmek

KÜSKE: 1. Fare 2. Maus (bilişim)

KÜSÜN: Cebir

KÜSÜNLÜ: Cabbar

KÜSÜNMEK: Cebretmek

KÜSÜNSÜZ: Zorlamasız

KÜSÜR: 1. Suret 2. Nüsha

KÜŞEK: Deve yavrusu

KÜŞEMEK: Tekrarlamak

KÜŞENMEK: Tekrarlanmak

KÜŞETMEK: Tekrarlatmak

KÜŞKÜRE: Taciz

KÜŞKÜREMEK: Taciz etmek

KÜŞNE: Yabani bezelye

KÜŞTEMEK: Zorlamak

KÜŞTENMEK: Zorlanmak

KÜŞTEV: Zorlama

KÜŞTÜ: İlaç bitkisi

KÜŞÜK: Sıkıştırma tahtası (tekstil)

KÜŞÜKLEMEK: Sıkıştırmak (tekstil)

KÜŞÜKLENMEK: Sıkıştırılmak

KÜŞÜL: Kör fare

KÜŞÜM: Şüphe

KÜTEK: 1. Küt (kesmez) 2. Kesik

KÜTELMEK: Kesmez olmak

KÜTERMEK: Sivriliğini yitirmek

KÜTEY: Cop (polis değneği) [376]

KÜTME: İcra

KÜTMEK: İcra etmek

KÜVE: Küp (büyük çömlek)

KÜVEÇE: Testi

KÜVEGÜN: Kraliçe arı

KÜVELEK: 1. Güğüm 2. Güve

KÜVEN: Hörgüç

KÜVENÇ: Gurur

KÜVENMEK: Gurur duymak

KÜVEZ: Fıçı içkisi (Rusça)

KÜVEYKE: Manto

KÜVKER: Antilop

KÜVRE: Ceset

KÜVRÜK: Trampet (küçük davul)

KÜVÜK: Saman

KÜVÜLDÜR: Çamurcun kuşu

KÜY: 1. Şehvet 2. Haset

KÜYDÜRMEK: Kızdırmak

KÜYE: Şehvet

KÜYEÇ: Köz tavası

KÜYEK: Çiftleşme mevsimi

KÜYEMEK: Şehvetlenmek

KÜYENMEK: Şehvet duymak

KÜYERMEN: Amatör

KÜYEV: Damat

KÜYEZ: Boyun tutulması

KÜYEZLENMEK: Boynu tutulmak

KÜYGELEK: Orospu (argo)

KÜYGÜ: Hararet

KÜYKER: Yamuk

KÜYKERMEK: Yamulmak

KÜYLEMEK: Şehvetlenmek

KÜYLEŞMEK: Şehvetleşmek

KÜYLEV: 1. Şehvet 2. Pop müzik

KÜYMEK: Kızmak (çiftleşme)

KÜYRE: 1. İflas 2. Hezimet

KÜYREĞEN: Hezimete uğramış

KÜYREMEK: Hezimete uğramak

KÜYREMİŞ: Müflis

Page 158: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

157

KÜYRENMEK: İflas etmek

KÜYRETMEK: Hezimete uğratmak

KÜYREV: 1. Hezimet 2. İflas

KÜYRÜÇ: Dişbudak ağacı

KÜYSEME: Şuhluk

KÜYSEMEK: Şuh davranmak

KÜYSENDİK: Şuh davranış

KÜYÜK: 1. Şehvetli 2. Hasetçi

KÜYÜL: Sürü (balık, arı)

KÜYÜLDEMEK: Vızıldamak

KÜYÜLDEŞMEK: Vızıldaşmak

KÜYÜLMEK: Sürü haline gelmek

KÜYÜLTÜ: 1. Uğultu 2. Vızıltı

KÜYÜLTMEK: Sürüyü toplamak

KÜYÜNÇ: 1. Şehvet 2. Haset

KÜYÜNÇEK: Erotik

KÜYÜNMEK: Arzu duymak

KÜYÜNZEMEK: Haset etmek

KÜYÜRMEK: Şehvet duymak

KÜYÜZ: 1. Şehvet 2. Halı

KÜYZE: Testi

KÜZ: Loş

KÜZEÇ: Testi

KÜZEĞEN: Ayna

KÜZEK: 1. Manivela 2. Kriko

KÜZEMEK: Aynaya bakmak

KÜZEN: Firavun sıçanı

KÜZER: Karınca yuvası

KÜZET: Nöbet

KÜZETÇİ: Nöbetçi

KÜZETMEK: Nöbet beklemek

KÜZEV: Menba

KÜZGEL: Kerpiç kalıbı

KÜZGENEŞ: Gözenek

KÜZKÜNEK: Uludoğan kuşu

KÜZMEK: Gölge etmek

KÜZNEK: 1. Gölge 2. Işık kırılması

KÜZÜK: Dokuma tezgahı

KÜZÜR: Granit

KÜZÜRÜM: Karınca

KÜZÖY: Feza

- L -

LAÇIK: Kulübe [377]

LAÇIN: Şahin kuşu [378]

LAĞ: Çamur [379]

LAĞAR: Çamurlu yer

LAĞÇI: Çamur karıc

LAĞKA: Balçık

LAĞKAMAK: Bulanmak

LAĞKATMAK: Bulandırmak

LAĞZIN: Domuz

LAK: Keçi yavrusu [380]

LAK-RAK-ZAK: Efsanevi üç ülke

LAKILDAK: Boşboğaz

LAKIRDAĞAN: Geveze

LAKLAĞAN: Leylek

LAKŞA: Şehriye

LALAMAK: Parçalamak

LAMA: Peru devesi (Keçuaca)

LAMUN: Mavi renk (Mançuca)

LAPSA: Kar gibi çok (Mançuca)

LAPSAMAK: Kar yağmak

LAPSAN: Kar (Mançuca)

LAŞMAK: Kürek değişmek [381]

LAŞMAN: Sal kürekçisi

LATIŞ: Leton

- Latışça: Letonca

- Latışya: Letonya

LATU: Şehriye çorbası

LAV: 1. Mum 2. Mühür mumu [382]

LAVLAMAK: Mum eritmek

LAVLANMAK: Mum erimek

LAY: İstihza [383]

LAYAMAK: Kurumak (bataklık vs.)

LAYÇI: Müstehzi

LAYDA: 1. Habis 2. İftiracı (Mançuca)

LAYDAMAK: İftira atmak

LAYDAN: İftira (Mançuca)

LAYKA: Kar köpeği (Eskimo dilleri)

LAYKAMAK: İstihza etmek

LAYKATMAK: İstihza ettirmek

LAYLAY: Ninni

LEÇEK: Meyve / ağaç çiçeği

LEH: Polon

- Lehçe: Polonca

- Lehiye: Polonya

LELEK: Kuş tüyü

LENÇÜR: Basketbol (Çince)

LIĞ: Alüvyon [384]

LIĞA: Mahlut (katışık)

LIĞIRTMAÇ: Alüvyon

LIĞIRZIK: Geveze

LIĞOVA: Delta (alüvyon ovası)

LIRTMAÇ: Kıyı çamuru

LOKSUMAK: Öğürmek

LONGON: Gong (Mançuca)

LOŞ: Yarı karanlık (Köken belirsiz)

LOVURDAMAK: Işıldamak

LUĞUK: Soğan

Page 159: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

158

LUKUR: Temmuz ayı

LUR: Yaratıcı ördek (Nivihçe) [385]

- M –

MABU: İşlemeli havlu (Çince)

MAÇA: Günah

MAÇAK: 1. Zulüm 2. Diz zırhı

MAÇAKLAMAK: Zulmetmek

MAÇAKLANMAK: Zulme uğramak

MADAĞAN: Satır (kasap bıçağı)

MADAKTAMAK: Methetmek

MADAKTANMAK: Methedilmek

MAFYA: Suç örgütü (İtalyanca)

MAĞ: Astrolog (Yunanca)

MAĞALKAMAK: Şöhret kazanmak

MAĞANMAK: İlgi görmek

MAĞATMAK: İlgi göstermek

MAĞAR: Küf

MAĞARLANMAK: Küflenmek

MAĞAZ: At sineği

MAĞDA: Hamd

MAĞDAMAK: Hamdetmek

MAĞLAK: 1. Maşala 2. Evlek

MAĞLAMAK: Maşala yapmak

MAĞTAL: Hamd

MAĞTANÇ: 1. Gurur 2. İtibar

MAĞTANMAK: Gururlanmak

MAĞTANIŞ: Gurur

MAĞTAV: Hamd

MAĞUŞ: Mecusi (Persçe)

MAJKAN: Tente

MAKA: Kurbağa [386]

MAKSI: Dansçı (Mançuca)

MAKSIMAK: Dans etmek (Mançuca)

MAKTAR: Mastar (gramer)

MAL: Büyükbaş hayvan [387]

MALAHAY: 1. Kasket 2. Şapka

MALAK: Sığır yavrusu

MALANGU: Susam (Mançuca)

MALAY: Oğlan (erkek çocuk)

MALAY: Malez

- Malayca: Malezce

- Malayya: Malezya

MALAYZAR: Evlat

MALGAŞ: Madagaskarlı

- Malgaşça: Madagaskar dili

- Malgaşya: Madagaskar

MALTAMAK: Aletle kesmek

MALTANMAK: Aletle kesilmek

MALZAK: Mal mülk seven

MALZAMAK: Mal biriktirmek

MAMAK: Sakin

MAMUT: Dev fil (Tunguz dilleri)

MAN: 1. Ehemmiyet 2. Heybet

MANAÇ: Heybetli

MANAĞAN: Ehemmiyetli

MANAK: 1. Ehemmiyet 2. Nöbet

MANAMAK: Önem vermek [388]

MANAN: Duman

MANANMAK: Dikkatle incelemek

MANAS: 1. Heybet 2. Mizaç

MANAT: Mükemmel

MANAT: Para birimi (Rusça)

MANAV: Sebze satıcısı

MANAVUL: Gece bekçisi

MANAY: 1. Etraf 2. Civar

MANAZ: Ehemmiyet

MANCAK: Şaman kostümü

MANÇU: 1. Ebedi 2. Engin

MANÇUK: Heybe

MANDAMAK: Sarmak

MANDAŞ: Bağdaş (oturma)

MANDAY: Alın

MANGA: 1. Adım 2. Sıkıntı

MANGADAY: Ejderha (çok başlı)

MANGALAMAK: Adım atmak

MANGALAY: Süvari

MANGASAR: Kararsız

MANGASARMAK: Emin olamamak

MANGAY: 1. Etraf 2. Muhit

MANGAZ: Muhteşem

MANGUR: 1. Sersem 2. Tasma

MANGURAMAK: Sersemlemek

MANGURATMAK: Sersemletmek

MANGUS: Dev

MANGUT: Ölümsüz

MANIK: Ayı yavrusu

MANHU: Ahmak

MANKA: Basketbol

MANKUŞ: Uyuyakalmış

MANKURT: Zihni yıkanmış kişi

MANIZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet

MANRAMAK: Melemek (koyun)

MANRAŞMAK: Meleşmek (koyun)

MANSIZ: Ehemmiyetsiz

MANTI: Hamur katlaması yemeği

MANU: Step kedisi

MARAL: 1. Geyik 2. Orion (gök)

MARAMAK: Melemek (koyun)

MARAŞMAK: Meleşmek (koyun)

Page 160: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

159

MARGA: Yeni doğmuş kuzu

MARGU: 1. Dua 2. Niyaz

MARGUMAK: Münakaşa etmek

MARGULÇA: Niza

MARGULÇAMAK: Niza etmek

MARKIŞ: Bahis (iddia)

MARKIŞMAK: Bahse girmek

MARKUT: Kartal tanrı [389]

MASAK: Kedi

MASTIK: Çerkez

MASTIKÇA: Çerkezce

MAŞ: Fasülye

MATAR: Timsah

MATUR: 1. Yakışıklı 2. Harp tanrısı

MATURAYMAK: Yakışıklanmak

MAY: 1. Ateş 2. Yağ 3. Petrol

MAYA: Tek hörgüçlü deve

MAYAK: 1. Deniz feneri 2. Gübre

MAYAN: Şans (Mançuca)

MAYAT: Tavus kuşu

MAYDA: 1. Şenlik ateşi 2. Narin

MAYDALAMA: Kuşbaşı et [390]

MAYDALAMAK: Ateş yakmak [391]

MAYDALANMAK: Ateşte yanmak

MAYGU: Sağır (Mançuca)

MAYIK: 1. Aheste 2. Yavaş

MAYIL: Çürük

MAYILGAN: Çürümeye müsait

MAYILMAK: Çürümek

MAYIŞMAK: Baygınlaşmak

MAYKAN: Çadır

MAYLAÇ: Yağlı ekmek yemeği

MAYLAMAK: Yağlamak

MAYLANMAK: Yağlanmak

MAYMAG: Paytak [Maymak]

MAYMAĞAN: Maymun

MAYMAK: Paytak yürümek [392]

MAYMAL: Yamuk

MAYMALMAK: Yamulmak

MAYMAN: Karo (iskambil)

MAYMANMAK: Yamuklaşmak

MAYRAMÇAK: Hüdhüd kuşu

MAYRIK: 1. Eğri 2. Paytak

MAYRIKMAK: Eğrilmek

MAZALAMAK: Edep etmek

MAZALANMAK: Edepli davranmak

MAZASIZ: Edepsiz

MAZMAN: Çuval ustası

MEÇERGEN: Tepeli baykuş kuşu

MEÇET: Taç

MEÇİK: Zombi [393]

MEÇİN: Maymun 394

MEÇİRTKE: Baykuş

MEÇİT: Süreyya takımyıldızı

MEÇKEY: Vampir

MEDE: Haber

MEDEÇİ: Haberci

MEDEGE: Mesaj

MEDEĞEN: Haberleşme

MEDEK: 1. Zarf 2. Koçan

MEDELÇE: Haber

MEDEMEK: Haber vermek

MEDENMEK: Haber almak

MEDEŞMEK: Haberleşmek

MEDETEY: Haberdar

MEDRESE: Şark Üniversitesi (Arapça)

MEJGELDEK: Angut (kuş)

MEĞEN: Gelincik çiçeği

MEKE: Hile

MEKEÇİ: Hilebaz

MEKELE: Beyhude

MEKELEMEK: Hile yapmak

MEKELENMEK: Hileye gelmek

MEKEMEK: Hile yapmak

MEKER: Aldatıcı varlık (mit) [395]

MEKETEY: Hilebaz

MEKEY: Kibar hırsız [396]

MEKLEMEK: Sürünmek

MEKTEMEK: Kumar oynamak

MEKTEN: Kumar (Mançuca)

MEKTEŞ: Kumar

MEKTEŞMEK: Kumar oynamak

MELCEMEK: Yarışmak

MELER: Sulugözlü

MELDEŞ: Müsabaka

MELDEŞMEK: Müsabaka yapmak

MELGE: Hayalet

MELİK: Arap kralı (Arapça)

MELİKE: Arap kraliçesi (Arapça)

MELİRGE: Yasemin çiçeği

MEN: Ben (benek)

MENÇE: 1. Hediye 2. Armağan

MENÇEK: Mülkiyet

MENÇEMEK: Sahiplenmek

MENÇİK: Mülkiyet

MENDEŞ: 1. Eşsesli 2. Aynı

MENDEŞMEK: Aynılaşmak

MENDİ: Sıhhat

MENEK: Cilt lekesi

Page 161: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

160

MENER: 1. Vecde gelmiş 2. Ahmak

MENEREL: Vecd

MENEREK: Ahmaklık

MENERİK: Şaman vecdi [397]

MENERME: Vecd

MENERMEK: Vecde gelmek [398]

MENG: Ben (benek) [“g” ile yazılır]

MENGE: Binek hayvan

MENGEMEK: Hayvan binmek

MENGİZ: Portre

MENGÜ: 1. Neşe 2. Abıhayat

MENGÜÇ: 1. Derviş küpesi 2. Pir

MENGÜLEMEK: Neşe vermek

MENGÜLENMEK: Neşelenmek

MENGÜLETMEK: Neşelendirmek

MENGÜLÜK: Hoşnutluk

MENGÜN: Gümüş

MENİK: Puan

MENİKLEMEK: Puanlamak

MENİKLENMEK: Puanlanmak

MENİZ: Vesikalık fotoğraf

MENLENMEK: Beneklenmek

MENŞİK: Şahsi

MENZEŞ: 1. Eşanlamlı 2. Mecaz

MENZEŞMEK: Mecaz edilmek

MENZEŞTİRMEK: Mecaz etmek

MENZETİ: Mecaz

MENZETMEK: Mecaz yapmak

MENZİ: Alın

MERDEK: Ayı yavrusu

MERE: Karabuğday (Mançuca)

MERGEL: Fal

MERGELÇİ: Falcı

MERGELEMEK: Fal bakmak [399]

MERGELENMEK: Fal bakılmak

MERGEMEK: Nişan almak

MERGEN: Nişancı (hedef alan)

MERGENMEK: Nişan alınmak

MERGENZE: 1. Bilge 2. Pir

MERGİ: Kolera hastalığı

MERGÜ: Dua

MERGÜMEK: Dua etmek

MERGÜNMEK: Dua okumak

MERKEMEK: Tefekkür etmek

MERKÜT: Kaya kartalı kuşu

MEŞİK: Tabut

MEŞKE: Gelincik mantarı

MET: Köpük pekmez

METE: 1. Çember 2. Muhterem

METELEMEK: Çember oluşturmak

METELENMEK: Çember oluşmak

MEYDE: Bozuk para

MEYDELEMEK: Para bozmak

MEYDELETMEK: Para bozdurmak

MEYDELEŞMEK: Para değişmek

MIĞIR: Homurtu

MIĞIRDAMAK: Mırıldamak

MIĞIRDANMAK: Mırıldanmak

MIĞIRZAMAK: Homurdamak

MIĞIRZANMAK: Homurdanmak

MILKAV: Dilsiz

MINÇAK: Tespih

MIRÇAK: Bezelye

MIRIŞ: Çinko

MIRZI: Akağaç

MIŞAR: Testere

MIZGAN: Mızıka [400]

MIZIKMAK: Oyunbozanlık etmek

MIZILDAMAK: Tiz ses çıkmak

MIZILDANMAK: Tiz ses çıkarmak

MIZMAK: Oyunbozmak

MİÇEGE: Tedarik

MİÇEMEK: Tedarik etmek

MİGİY: Kedi

MİNÇİN: Kunduz

MİNDEMEK: Oturmak

MİNDER: Oturma yastığı [401]

MİNDEŞMEK: Tüy yolmak

MİNDEVİÇ: Törpü

MİNEZ: 1. Huy 2. Mizaç 3. Vasıf

MİNEZDEME: Vasıflandırma

MİNEZDEMEK: Vasıflandırmak

MİNGİ: Rahat

MİNGİLİK: Rahatlık

MİNGİR: Rahat (kişi)

MİTE: Bit cini (mitoloji) [402]

MİTİK: İnançsız

MİTMEK: İnançsız olmak

MİY: Kedi

MOÇUN: Cımbız

MODUN: 1. Odun 2. Jüpiter

MODUTAY: Orman

MOGAY: Piton yılanı [403]

MOĞ: 1. Orman 2. Jüpiter (Mançuca)

MOĞAÇ: Sihirbaz

MOĞAK: Eziyet

MOĞAMAK: Eziyet etmek

MOĞANMAK: Eziyet çekmek

MOĞAT: Zulüm

Page 162: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

161

MOĞATÇI: Zalim

MOĞBUYAN: Orman (Mançuca)

MOHAN: Zalim

MOHAYAK: Kurt adam

MOL: Gür

MOLATAY: El değirmeni

MOLÇA: Taahhüt

MOLÇAK: Taahhüt

MOLÇAMAK: Taahhüt etmek

MOLÇANMAK: Taahhüt edilmek

MOLUN: Yabani kedi

MOLDAV: Moldov

- Moldavça: Moldovca

- Moldavya: Moldovya

MOLDURUK: Atlas kemiği

MOLTURGAN: Tavşancıl otu

MOLUR: Topaz (sarı yakut)

MON: Nağme

MONAH: Rahip (Latince)

MONAHÇA: Rahibe (Latince)

MONAY: Petrol

MONÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye

MONÇAR: Tasma

MONÇUMAK: Küreselleşmek

MONÇURGA: Küre

MONÇUTMAK: Küreselleştirmek

MONGUÇ: 1. Atletik 2. Çevik

MONGUN: Boyun (Mançuca)

MORA: Baca

MOROCAK: Şömine [404]

MOYAMAL: Mürekkep balığı

MOYNA: 1. Kürk 2. Post

MOYNAK: İnatçı

MOYNAMAK: İnat etmek

MOYNAR: İnatçı

MOYUNBAV: Kravat

MOYUNDAMAK: İtiraf etmek

MOYUNDAŞMAK: İtiraf edişmek

MOYUNDATMAK: İtiraf ettirmek

MOYUNDAV: İtiraf

MOZAY: Buzağı

MOZULAMAK: Böğürmek (deve)

MOZULATMAK: Böğürtmek (deve)

MÖÇE: Çeyrek

MÖÇEK: Haşarat

MÖGEY: Bal mantarı

MÖGÜZ: Boynuz

MÖGÜZLENMEK: Boynuz çıkmak

MÖĞÜŞ: Sedir ağacı

MÖLÇER: 1. Doz 2. Miktar

MÖLÇMEK: Dozunu ayarlamak

MÖKER: Jant

MÖKEY: Baş selamı

MÖKEYMEK: Baş ile selam vermek

MÖNEK: Kederli

MÖNEMEK: Kederlenmek

MÖNETMEK: Kederlendirmek

MÖNDÜR: Tolu (yağış)

MÖNGÜN: Krom

MÖNGÜRMEK: Böğürmek

MÖNGÜRTMEK: Böğürtmek

MÖRGÜMEK: Toslamak

MÖRGÜŞMEK: Toslaşmak

MÖŞÜK: Yaban kedisi

MÖY: Örümcek

MUDUR: Ejderha (Mançuca)

MUGAL: Hindistan Moğolu [405]

- Mugalca: Hint Moğolcası

- Mugalya: Babür ülkesi (tarih)

MUĞANMAK: Istırap çekmek

MUĞATMAK: Istırap vermek

MUĞUZAK: At sineği

MUĞUR: Hüzün

MUĞURLANMAK: Hüzünlenmek

MUĞUZ: Moğol mantısı

MUKAL: Küt (kesmez)

MUKALMAK: Kesmez olmak

MUKALTMAK: Kesmez etmek

MULAN: Gaita (dışkı)

MUN: Teessür

MUNAĞAN: Müteesir

MUNAMAK: Teessür etmek [406]

MUNANMAK: Müteessir olmak

MUNAR: 1. Halüsinasyon 2. Serap

MUNARMAK: Sanrı görmek

MUNATMAK: Müteessir etmek

MUNÇA: Hamam

MUNÇAK: Nazar boncuğu

MUNÇALA: Hamam lifi

MUNÇALAMAK: Liflemek

MUNÇUK: Değersiz mücevher

MUNDU: Ahmak

MUNDUZ: Ahmaklık

MUNGAMAK: Küsmek

MUNGAN: 1. Küskün 2. Mahzun

MUNGAR: Mahzun

MUNGARMAK: Mahzun olmak

MUNGATMAK: Küstürmek

MUNGUL: Elemli

Page 163: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

162

MUNGUZBAĞA: Boynuzlu tosbağa

MUNLU: 1. Müteessir 2. Mahzun

MUNMAK: Mahzun olmak

MUNSUZ: 1. Tasasız 2. Kedersiz

MUNUK: İhtiyar

MUNUKMAK: İhtiyarlamak

MUR: Büyük ırmak

MURAN: Okyanus

MURÇ: 1. Toz biber 2. Pul biber

MURGU: İbadet

MURGUZ: Ayrık otu

MURGUMAK: İbadet etmek

MURUYMAK: Yamulmak

MUS: Kavis

MUSAN: Hayalet

MUSLUK: Çeşme [407]

MUSMAK: Toplanmak

MUSTUK: Huni (araç)

MUSULMAN: Müslüman (Arapça)

MUŞ: 1. Erkek kedi 2. Ağız

MUŞGURMAK: Ağzı sulanmak

MUŞGURT: Yiyecek artığı

MUŞGURTMAK: Ağzı sulandırmak

MUŞTAMAK: Miyavlamak

MUŞTUK: Sigara ağızlığı

MUT: Saadet [408]

MUYAN: Hayrat

MUYANMAK: Hayır yapmak

MUYGA: İnatçı

MUYGAK: Sibirya dağ keçisi

MUYMAL: Hayret

MUYMALMAK: Hayret etmek

MUYUNÇAK: Tasma

MUZDAK: Dondurma

MUZDAMAK: Dondurmak

MUZDANMAK: Donmak

MÜÇE: 1. Unsur 2. Uzuv

MÜÇEK: Buse

MÜÇEL: 12 Hayvanlı Takvim [409]

MÜGE: İnci çiçeği

MÜGEMEK: Açı oluşmak

MÜGETMEK: Açı oluşturmak

MÜGEZ: Açı

MÜĞÜNMEK: Gözünü kapatmak

MÜĞÜTMEK: Gözünü kapatmak

MÜĞÜZ: Köşe

MÜKE: Merkür (Mançuca)

MÜKÜM: Kadın ayakkabısı

MÜLDÜR: Şeffaf

MÜLDÜZ: Berrak

MÜN: Günah

MÜNÇEMEK: At binmek

MÜNÇEN: Süvari

MÜNÇÜR: Çorba

MÜNÇÜREMEK: Çorba içmek

MÜNÇÜRETMEK: Çorba içirmek

MÜNEMEK: Tekdir etmek

MÜNGE: Namütenahi

MÜNGÜ: Gümüş

MÜNGÜLEMEK: Gümüş kaplamak

MÜNGÜLENMEK: Gümüşlenmek

MÜNGÜZ: Tarak (boynuzdan)

MÜNGÜZLEMEK: Taramak

MÜNGÜZLENMEK: Taranmak

MÜNMEK: Günah işlemek

MÜNSÜZ: Günahsız

MÜNÜKME: Zamanaşımı

MÜNÜKMEK: Zaman aşmak

MÜREK: Ab-ı hayat

MÜREN: Moray balığı

MÜRGÜ: Uyuklama

MÜRGÜMEK: Uyuklamak

MÜRGÜTMEK: Uyuklatmak

MÜYÜZ: 1. Gergedan 2. Köşe [410]

- N -

NA: Dünya (Mançuca)

NAÇILAMAK: Islah etmek

NAÇILANMAK: Islah olmak

NAÇIN: Paçalı şahin kuşu

NAGA: Ejderha (Sanskritçe)

NAGAY: Dağ faresi

NAGUR: Yüzme havuzu

NAGURLAMAK: Su birikmek

NAGURLATMAK: Su biriktirmek

NAĞAÇ: Dayı

NAĞAL: 1. Sahte 2. Süslü 3. Yaygın

NAĞALGAN: 1. Sahte 2. Hamur

NAĞALIŞ: Sahtekarlık

NAĞALMAK: Hileye uğramak [411]

NAĞALTMAK: Dolandırmak (hile)

NAĞALAMAK: Sahtesini yapmak

NAĞALANMAK: Sahtesi yapılmak

NAĞAN: Saçı sunusu (içecek)

NAĞANÇI: Saçı sunan

NAĞANMAK: Saçı sunmak (içecek)

NAĞAR: Masal

NAĞARMAK: Masal anlatmak

NAĞIL: Yankı [412]

NAĞILANMAK: Yankılanmak

Page 164: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

163

NAĞILATMAK: Yankılandırmak

NAHAN: Kanepe (Mançuca)

NAHLAMAK: Homurtu yapmak

NAHLANMAK: Homurdanmak

NAKLAK: Gevezelik

NAKLAKÇI: Geveze

NAKLAMAK: Gevezelik etmek

NAKLANMAK: Kendisi konuşmak

NAKLAŞMAK: Gevezelik edişmek

NAMA: 1. Keşiş 2. Dağ keçisi [413]

NAMAĞ: Okyanus (Mançuca)

NAMAK: Bataklık

NAMAR: Sonbahar

NAMÇI: Falaka

NAMÇILAMAK: Falakaya yatırmak

NAMÇILANMAK: Falaka yemek

NAMÇILGA: Falaka cezası

NAMDAL: Sükunet

NAMDAMAK: Sakinleşmek

NAMDAR: Sakin

NAMTAR: Zebani (Sümerce)

NAMU: Okyanus (Mançuca)

NAMZAMAK: Homurtu yapmak

NAMZANMAK: Homurdanmak

NAN: 1. Siyasi görüş 2. İdeoloji [414]

NANÇI: 1. Partizan 2. Taraftar

NANÇILAMAK: Taraf tutmak

NANÇILAŞMAK: Taraftar olmak

NANÇILGA: İdeoloji

NANDIRMAK: İkna etmek

NANMAK: İkna olmak [415]

NARACAN: Aşık (Mançuca)

NARAMAK: Aşık olmak (Mançuca)

NARAT: Porsuk ağacı

NARDOĞAN: 1. Yeniyıl 2. Noel [416]

NARGIL: Hindistan cevizi (Hintçe)

NART: Kahraman (Kafkas dilleri)

NARTLAR: Efsanevi halk [417]

NASUN: Devir (çağ)

NAY: İtham

NAYAR: Bayram

NAYARLAMAK: Bayram yapmak

NAYARTAY: Bayram ziyafeti

NAYDA: Umut

NAYDAL: Umutlanma

NAYDAMAK: Umutlanmak

NAYGUMAK: Salınmak

NAYGULGA: Salıncak

NAYGUTMAK: Sallamak

NAYHU: Küçükayı (Mançuca)

NAYLAMAK: İtham etmek

NAYLANMAK: Şüphelenmek

NAYLAŞMAK: İtham edişmek

NAYLAV: İtham

NAYMAÇ: Esnaf

NAYMAL: Yaygın

NAYMALZA: Ahtopot (Moğolca) [418]

NAYMAN: Ced

NAYNA: Büyükanne (Mançuca)

NAYRAL: Ahenkli

NAYRAM: Ahenk

NAYRAMAK: Ahenklenmek [419]

NAYRATMAK: Ahenk vermek

NAYRAŞMAK: Ahenkli sağlamak

NAYZAKAY: Yıldırım

NAYZAMAK: Yıldırım düşmek

NEÇE: 1. Ne kadar? 2. Kaç?

NEÇETE: Derhal

NEÇİK: Nasıl?

NEÇİKLEDİ: Hangi sebeple?

NEÇKE: Zerafet

NEÇKEMEK: Zarif davranmak

NEÇKER: Zarif

NEÇKERMEK: Zarifleşmek

NEG: Sıfır [“g” harfi ile yazılır]

NEGİZ: Asıl

NEGÜ: 1. Neden? 2. Niçin?

NEGÜME: Herhangi

NEĞDİRMEK: Teslim almak (savaş)

NEĞEGEN: Teslim alma (savaş)

NEĞİLMEK: Teslim alınmak (savaş)

NEĞİNMEK: Teslim olmak (savaş)

NEĞİŞ: 1. Zafer 2. Galibiyet

NEĞİŞMEK: Zafer kazanmak

NEĞİZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet

NEĞİZDE: 1. Esasında 2. Zaten

NEĞMEK: Galip gelmek

NEK: 1. Timsah 2. Sığır [420]

NEKE: 1. Kurdela ipi 2. Örgü

NEKELEMEK: Nişanlamak (söz)

NEKELENMEK: Nişanlanmak (söz)

NEKELEŞMEK: Nişanlanmak (söz)

NEKELİ: Nişanlı (sözlü) [421]

NEKELTE: Tazminat

NEKELMEK: Tazmin edilmek

NEKEMEK: Tazmin etmek [422]

NEKEY: 1. Post 2. Kürk gocuk [423]

NEKTİ: Su yılanı [424]

NELEK: 1. Niçin? 2. Neden?

Page 165: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

164

NELİK: 1. Orijin 2. Menşe

NEMÇE: Avusturya’lı

- Nemçece: Avusturya Almancası

- Nemçeye: Avusturya

NEME: 1. Hayalet 2. Gizli

NEMEK: Gizlenmek

NEMELGE: İlave

NEMELMEK: İlave edilmek

NEMEMEK: İlave etmek

NEMEN: Ne suretle?

NEMER: Bahşiş

NEMERE: Torun

NEMERMEK: Bahşiş almak

NEMESE: 1. Veya 2. Yahut

NEMİŞ: Meyve [425]

NEN: 1. Şey 2. Eşya 3. Nesne

NENÇE: Eşya

NENÇEK: Kontrol

NENÇEMEK: Kontrol etmek

NENÇETMEK: Kontrol ettirmek

NENSE: Algı

NENSEMEK: Algılamak

NENSETMEK: Algılatmak

NER: 1. Nam 2. Şan (Moğolca)

NERE: Gübre böceği

NEREK: Nasıl?

NERELGE: Distilasyon [426]

NEREMEK: Distile etmek

NEREMEL: Alkol

NERENMEK: Distile edilmek

NERSE: Cisim

NERSÜN: Mersin bitkisi

NETEK: Ne kadar?

NETEKE: Haberler

NEYÇEMEK: Oylama yapmak

NEYÇETEY: Genel seçim

NEYÇETMEK: Oy vermek

NEYDEM: Fiyat (tutar)

NEYDEMEK: Fiyat sormak

NEYGEM: Kamu (umum)

NEYGEMÇİ: Kamu görevlisi

NEYGEMÇİLEMEK: Kamulaştırmak

NEYLEK: Ala (çok iyi)

NEYLEMEK: Bir araya getirmek

NEYLENMEK: Biraya gelmek

NEYMENG: Çin Moğolu

- Neymengçe: İç Moğolistan şivesi

- Neymengye: İç Moğolistan

NEYZE: Mızrak

NIĞ: Muhkem (sağlam)

NIĞINMAK: Muhkemleşmek

NIĞITMA: İstihkam

NIĞITMAK: İstihkam kurmak

NIKIŞ: 1. Sebat 2. Israr

NIKIŞMAK: Sebat etmek

NIKTAMAK: İstiflemek

NIKTANMAK: İstiflenmek

NIZIRAMAK: Dızdız yapmak

NIZIRANMAK: Dızdızlanmak

NİCEM: Miktar

NİCELEP: Kaçar tane?

NİÇİK: Nasıl?

NİÇKE: Nazik

NİÇKELEMEK: Nazik davranmak

NİÇKELENMEK: Nezaket etmek

NİGEZ: Temel (yapı)

NİKAN: Çinli

- Nikanca: Çince

- Nikanya: Çin (ülke)

NİMÇE: Yelek

NİMGEMEK: Narinleşmek

NİMGEN: Narin

NİNNİ: Bebek şarkısı

NİR: Yaban mersini (ağaç, meyve)

NİRSİK: Küflü

NİRSİMEK: Küflenmek

NİRSİN: Küf

NİRGE: Yıldırım

NİRGEMEK: Yıldırım düşmek

NİRGENMEK: Yıldırım çarpmak

NİSEMEK: Uçak kullanmak

NİSER: Pilot

NİTE: Sıfat

NODUL: Sivri demir

NOGAĞAN: Cyan (renk)

NOĞANA: Pirzola

NOĞUÇ: Merdane

NOĞUL: Bonbon şeker

NOKAY: Kurt köpeği (Moğolca) [427]

NOKTA: Yular

NOM: Kural (Sanskritçe)

NOMÇA: Kurala göre (Sanskritçe)

NOMLAMAK: Kural koymak

NOMLANMAK: Kural koyulmak

NOMLU: Kurala uygun (Sanskritçe)

NOMSUZ: Kuralsız (Sanskritçe)

NOMUL: İlahi (dinsel musiki)

NOMULAMAK: İlahi okumak

NOMUN: Kutsal kitap (Sanskritçe)

Page 166: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

165

NOMURTKA: Yumurta sarısı

NORUM: 1. Yığın 2. Küme

NOYALAMAK: Hüküm vermek [428]

NOYALANMAK: Hükmetmek

NOYAN: Hükümder

NOYGAN: Halsiz

NOYGANMAK: Halsizleşmek

NÖĞEÇE: Tasarruf

NÖĞEMEK: Tasarruf etmek

NÖKEMEK: Yarenlik etmek

NÖKER: 1. Yaren 2. Yaver

NUGAZ: Kaşıkgagalı ördek kuşu

NUĞMAK: Gözlerini kapatmak

NUĞMAN: Gözleri kısık

NUĞUN: Oğul

NURA: Beyaz şarap (Mançuca)

NUTAMAK: Tasdik etmek

NUTANMAK: Tasdik edilmek

NUVAK: Halk hikayesi

NUVURTKA: Yumurta (biyoloji)

NÜGEL: Günah

NÜYLEMEK: Keskinleştirmek

- O -

OBAK: 1. Taş yığını 2. Yığma mezar

OBAKLAMAK: Taş yığmak

OBAKLANMAK: Taş yığılmak

OBALAMAK: Oba kurmak

OBALANMAK: Oba kurulmak

OBAR: Kulübe

OBARMAK: Gururlanmak

OBARTMAK: Gururlandırmak

OBRAM: 1. Girdap 2. Anafor

OBRAMAK: Çevrinmek

OBRANMAK: İçine çekmek

OBRUK: 1. Su çukuru 2. Girdap

OBRULMAK: Girdap olmak

OBRUNMAK: Çökmek (toprak)

OBRUTMAK: İçine çekmek

OBUĞAN: 1. Yığın 2. Yapay tepe

OBUR: 1. Doymaz 2. İştahlı

OBURMAK: 1. Isırmak 2. Koparmak

OBUZ: Su çukuru

OBZUN: İlüzyon

OBZUNMAK: İlüzyon yapmak

OCAMAK: Ateş yakmak

OCANMAK: Ateş yanmak

OCAR: Kaba

OCARMAK: Kabalık etmek

OCUMAK: İkrah olmak

OCUNAK: Tabu

OCUNMA: Fobi

OCUNMAK: Fobi duymak

OCUTMAK: İkrah etmek

OÇ: Şerare (ateş sıçraması)

OÇAN: Şaman asası / değneği [429]

OÇAM: Tarçın

OÇAMAK: Kıvılcımlanmak

OÇAR: 1. Pazar alanı 2. Piyasa

OÇARAMAK: Rastlamak

OÇARAŞMAK: Rastlaşmak

OÇARMA: Piyasa

OÇARMAK: Ticaret yapmak

OÇKIRIK: Hıçkırık

OÇKIRMAK: Hıçkırmak

OÇRAK: Rastlantı

OÇRAMAK: Vuku bulmak [430]

OÇRAŞ: Maç

OÇRAŞMA: Müsabaka

OÇRAŞMAK: Müsabaka yapmak

OÇRATMAK: Rast getirmek

OÇUK: Ateş

OÇULDUR: Şifre

OÇULDURMAK: Şifre çözmek

OÇULGA: Şifre

OÇULGATMAK: Şifre çözmek

OÇUR: 1. Şömine 2. Duvar ocağı

OÇURGAÇ: Baca

OÇURMAK: Duman çıkarmak

OD: Ateş [“d” harfi ile yazılır]

ODAGAY: Nezaketsiz

ODAK: 1. Mihrak 2. Lig (spor)

ODAKAN: Aşık (halk şairi)

ODAKAY: Kadın aşık (halk şairi)

ODALIŞKAN: Çıra

ODALIŞMAK: Tutuşmak (ateş)

ODALMAK: Alev almak

ODAMAK: Tutuşturmak (ateş)

ODANA: Ateş tanrıçası (mitoloji)

ODANMAK: Kederlenmek

ODAR: Işıkla balık avlama

ODARAÇ: Tren

ODARBA: Tren [431]

ODARMAK: Ateşle işaret vermek

ODAŞ: 1. Oda arkadaşı 2. Sıcak aş

ODAŞIK: Koğuş

ODAŞMAK: Aynı odada kalmak

ODATA: Ateş tanrısı (mitoloji)

ODBAŞ: Ocak başı

ODÇAMAK: Alevlenmek

Page 167: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

166

ODÇAR: Pürmüz

ODÇU: Ateşçi

ODGALAMAK: Ateş vermek

ODGALANMAK: Ateş almak

ODKAN: Ateşin koruyucu ruhu

ODKURMAK: Ocak yakmak

ODMAN: En küçük oğul

ODSAÇAN: Alev makinesi silahı

ODSAÇMAK: Alev saçmak

ODUK: Kibrit

ODUKMAK: Ateş gibi yanmak

ODULANMAK: Kamp kurmak

ODULAŞMAK: Ateşe toplanmak

ODUNMAK: Ateş almak

ODURHA: Lades oyunu

ODUTAY: Ateş şenliği

ODUZ: Mareşal

OĞ: 1. Lahza (an) 2. Baba

OĞAMAK: Yaratmak

OĞAN: Rab (tanrı)

OĞANMAK: Yaratılmak

OĞAR: Buhar

OĞARLANMAK: Buharlanmak

OĞARLAŞMAK: Buharlaşmak

OĞARMAK: Yeniden yapmak

OĞARTMAK: Yeniden yaptırmak

OĞAŞ: Tuhaf

OĞAŞMAK: Tuhaflık etmek

OĞATMAK: Uyandırmak

OĞAY: 1. Red 2. Hayır (değil)

OĞAYLAMAK: Reddetmek

OĞAYLANMAK: Reddedilmek

OĞAYLATMAK: Reddettirmek

OĞAZ: Bıldırcın kuşu

OĞÇUM: Uçurum

OĞDAK: Rahim (dölyatağı)

OĞLAMAK: Yavrulamak

OĞLAMAN: Yavrusu / çocuğu olan

OĞLUNMAK: Çoğalmak

OĞLUTMAK: Çoğaltmak

OĞNA: 1. Bozkır keçisi 2. Eylül ayı

OĞRAK: 1. Dakika 2. Niyet

OĞRAMAK: Niyet etmek

OĞRAMIŞ: Niyetli

OĞRANMAK: Niyetlenmek [432]

OĞRAŞ: Azim (sebat)

OĞRAŞMAK: Azmetmek

OĞRU: Gizli hastalık

OĞRUK: 1. Gizlenmiş 2. Eklem [433]

OĞRULAMAK: Gizli iş çevirmek

OĞRULANMAK: Gizli iş çevrilmek

OĞRUN: 1. Gizlice 2. Esrarengiz

OĞRUMAK: Sebepsiz hastalanmak

OĞRUŞMAK: Rahatsızlanmak [434]

OĞSAMAK: Benzemek

OĞSAT: Benzetme

OĞSATMAK: Benzetmek

OĞŞAMAK: Benzemek

OĞŞANMAK: Rol yapmak

OĞŞATMAK: Taklit etmek

OĞUÇ: Babacık

OĞUK: 1. Köle 2. Sara hastalığı

OĞUKMAK: Sara nöbeti tutmak

OĞULÇA: En küçük oğul

OĞULDURUK: Rahim (dölyatağı)

OĞULGAN: Oğlu olmayan

OĞULGANMAK: Oğul istemek

OĞULGANMIŞ: Oğul isteyen

OĞUNAK: Merhem

OĞUNMAK: Kriz geçirmek

OĞUR: 1. Vakit 2. Fırsat 3. Kabile

OĞURCAK: Terkedilmiş

OĞURÇAK: Kurmalı saat [435]

OĞURÇUN: Salatalık

OĞURDAK: Saniye

OĞURKA: Saat ibresi

OĞURLAMAK: Zaman geçmek

OĞURLANMAK: Zaman geçirmek

OĞURLU: 1. Vakitli 2. Fırsatlı

OĞURMAK: Terk etmek

OĞURSAK: Hasret çeken [436]

OĞURSAMAK: Hasret çekmek

OĞURTA: Vaktiyle

OĞURZAK: Salise

OĞUŞ: 1. Yumurta sarısı 2. Aile

OĞUŞMAK: Merkeze toplanmak

OĞUT: 1. Esrar (gizem) 2. Gübre

OĞUTMAK: Gizlemek [437]

OĞUTUR: Esrarengiz

OĞUZ: 1. Mübarek 2. Mucizevi

OJUM: Lades

OHSUNMAK: Pişman olmak

OKA: 1. Kefalet 2. Altın nakış

OKAÇ: 1. İbre 2. Kursör (bilgisayar)

OKAĞAN: Okumayı seven

OKALGA: Kefalet

OKALMAK: Kefil olmak

OKAN: Fehim

OKARMAK: Kefalet ödemek

Page 168: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

167

OKATAN: Okçu

OKATAR: Arbalet (kurmalı yay)

OKATMAK: Oku yaya sürmek

OKÇAK: İbre

OKDAR: Yay burcu (astroloji)

OKMAN: Kemankeş

OKRAMAK: Tehlike bildirmek [438]

OKRANMAK: Tehlikeyi hissetmek

OKRAŞMAK: Tehlikede kişnemek

OKRUK: 1. Özerk Devlet 2. Kement

OKSAN: 1. Adım 2. Ok boyu

OKSAMAK: Adımlamak

OKSUM: Kırmızı soğan

OKŞAĞAN: Pırasa

OKŞAK: 1. Sevecen 2. Aşina

OKTA: 1. Zeki 2. Eczacılık (Mançuca)

OKTACI: Eczacı (Mançuca)

OKTALMAK: Araca binmek

OKTAMAK: Oku yaya sürmek

OKTAR: 1. Sadak 2. Davetkar

OKTARGAY: 1. Kainat 2. Kozmoz

OKTAŞMAK: Ok yarışı yapmak

OKTURMAK: Kinaye yapmak

OKUN: Zargana balığı

OKUNAK: 1. İmla 2. Tecvid

OKUNCAK: Broşür

OKUNÇ: Düğün daveti

OKUNTU: Davetiye

OKURGA: Kütüphane

OKURMAK: İlan etmek (tellal)

OKURUYU: Kütüphane

OKUŞ: 1. Mukabele 2. Zeka

OKUŞLUK: Zekilik

OKUŞMA: Mukabele (kıraat)

OKUŞMAK: Mukabele etmek

OKUT: Ders (eğitim)

OKUTAN: Müderris

OKUTÇU: Muallim

OKUTMAN: Öğretim görevlisi

OKUV: 1. Kurs 2. Tahsil (öğrenim)

OKUVÇU: 1. Kursiyer 2. Talebe

OKUYGA: 1. Fakt (olgu) 2. Hadise

OKUZ: Amu Derya ırmağı (coğrafi)

OKYILAN: Atılgan yılan

OLAÇAMAK: Tasvip etmek

OLAÇANMAK: Tasvip edilmek

OLAGAY: İhtiyar (yaşlı)

OLAGAYMAK: İhtiyarlamak

OLAĞAN: 1. Sıradan 2. Normal

OLAĞAZ: Patates

OLAN: Temmuz ayı

OLANAK: İmkan

OLANAY: 1. Basit 2. Tekdüze

OLAMIŞ: Rivayet

OLASAY: Büyükanne (nine)

OLASILIK: İhtimal

OLATAY: Büyükbaba (dede)

OLAV: Atlı araba

OLCAL: Mühlet

OLCALAMAK: Mühlet vermek

OLCALANMAK: Mühlet almak

OLCALAŞMAK: Mühlet verişmek

OLCAMA: Tahmin

OLCAMAK: Tahmin etmek

OLCAY: İkbal

OLÇA: Ganimet

OLÇALAMAK: Ganimet almak

OLÇALATMAK: Ganimet dağıtmak

OLÇALAŞMAK: Ganimet bölüşmek

OLÇAM: Nimet

OLÇAR: 1. Havadis 2. Nimettar

OLÇATAY: Nimetli

OLÇAV: Vade

OLÇUM: 1. Halk hekimi 2. Hünerli

OLDA: 1. Fırsat 2. İmkan

OLDACI: Oportünist

OLDACILIK: Oportünizm

OLDAÇ: Münhal

OLDAM: Hal (vaziyet)

OLDAMAK: Huy edinmek

OLDAN: 1. Adet (alışkanlık) 2. Huy

OLDANMAK: Adet edinmek

OLDURUM: Felçli

OLGAÇ: Kamil

OLGAMAK: Tekamül etmek

OLGANAK: Gözbebeği

OLGANMAK: Kemale ermek

OLGU: 1. Vaka 2. Mefhum

OLGUMAK: Vuku bulmak

OLGURMAK: Vuku etmek

OLGUTMAK: Vuku buldurmak

OLMA: Büyük elma (tas elma)

OLMAZIN: İmkansız

OLSAMA: Simülasyon

OLSAMAK: Simülasyon yapmak

OLSANMAK: Simüle olmak

OLSATMAK: Simüle etmek

OLTURGAÇ: Sallanan sandalye

OLTURMAK: Yerine yerleşmek

Page 169: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

168

OLTURUŞ: Celse

OLUKAY: 1. Bağırsak 2. Mumbar

OLUNÇ: Vaka

OLUNGU: Destan [439]

OLULAMAK: Hamd etmek

OLULANMAK: Hamd edilmek

OLULATMAK: Hamd ettirmek

OLULAV: 1. Hamd 2. Tekbir

OLUMLAMAK: Razı olmak

OLUMLANMAK: Rızalık alınmak

OLUMLAŞMAK: Rızalık alışmak

OLUN: 1. Vakar 2. Asalet

OLUNMAK: Vakur davranmak

OLURMAK: Vuku bulmak

OLURSUK: Vukuat

OMA: Fal kemiği

OMAÇ: Ekmek doğranmış omlet

OMAG: Cesaret [Omak]

OMAK: 1. Yaratmak 2. Aile

OMAKA: Amut (ters duruş)

OMAKLAMAK: Kibar konuşmak

OMAKLANMAK: Kibarlık etmek

OMAKTAMAK: Cüret etmek

OMAKTANMAK: Cüretlenmek

OMAR: 1. Edep 2. Ar 3. Istakoz

OMARTA: Arı çiftliği

OMARTACILIK: Arıcılık

OMAŞ: Çırpılmış yumurta

OMAY: 1. Halk hekimi 2. Güzide

OMAZ: Keskin olmayan

OMAZDIRMAK: Kesmez etmek

OMAZLANMAK: Kesmez olmak

OMAZLAŞMAK: Kesmez olmak

OMRAK: Ailesine bağlı

OMUK: Kibir

OMUKLAMAK: Kibir etmek

OMUKLANMAK: Kibirlenmek

OMUKLATMAK: Kibirlendirmek

OMUL: Somon balığı

OMURAMAK: Gururlanmak

OMURATMAK: Gururlandırmak

OMURAV: Gururlu

OMURÇAK: Kolan (eyer kayışı)

OMURGAK: Dik duruşlu

OMURGAMAK: Dik durmak

OMURMAK: İkiye bölmek [440]

OMURTAG: Küçük kartal türü

OMUŞMAK: Yardımlaşmak

OMUZÇAK: Apolet

OMUZDAK: Vatka

OMZALACI: Hamal

OMZALAMAK: Omuza almak

OMZALANMAK: Omuza alınmak

OMZALMAK: Omuza alınmak

OMZAMAK: Omuzda taşımak [441]

OMZANMAK: Omuzda taşınmak

OMZATMAK: Omuza almak

OMZAR: Hamal

ONAÇ: Salih

ONAĞ: Helal

ONAĞÇI: Helal yiyen

ONAK: 1. Kabul gören 2. Mutabık

ONAMAK: Tasdik etmek

ONAMAN: Noter

ONAL: Felah

ONALMAK: Felah bulmak

ONAN: Felah bulmuş

ONANMAK: Tasdik edilmek

ONAR: Noter

ONARAK: Tamirhane

ONARGA: Tadilat

ONARGAMAK: Tadil etmek

ONARMAN: Tamirci

ONARSA: Özür (tarziye)

ONARSAMAK: Özür dilemek

ONARSANMAK: Özür dilenmek

ONARUYU: Tamirhane

ONAŞ: Rıza

ONAŞMAK: Razı olmak (karşılıklı)

ONAT: 1. Rıza 2. Ahlak 3. Terbiye

ONATÇA: 1. Makbul 2. Makul

ONATMAK: Razı etmek

ONAV: 1. Rıza 2. İstişare

ONAVÇI: 1. Razı olan 2. Müsteşar

ONAVLAMAK: Rıza göstermek

ONAVLAŞMAK: Razı oluşmak

ONÇA: Müstesna

ONÇALAMAK: Müstesna kılmak

ONÇALANMAK: Müstesnalaşmak

ONÇAY: Güzide

ONDALAMAK: Onda birini almak

ONDAY: Kibar

ONDAYLAMAK: Kibar davranmak

ONDAYLANMAK: Kibarlık etmek

ONDURUK: Kösele

ONG: Hükümdar (Çince) [“g” ile]

ONGÇA: Hükümdariçe (Çince)

ONGA: Felah

ONGALMAK: Islah olmak

Page 170: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

169

ONGALTMAK: Islah etmek

ONGAMAK: Felah bulmak

ONGAN: Arma

ONGAR: Bereket

ONGARMAK: Bereketlenmek

ONGAV: 1. İflah 2. Felah

ONGAY: 1. Kolay 2. Jüpiter

ONGU: 1. Flama 2. Kar (kazanç) [442]

ONGUÇ: Karlı (kazançlı)

ONGUL: Kar (kazanç)

ONGULMAK: Islah olmak

ONGULTMAK: Islah etmek

ONGUMAK: Unutmak

ONGUN: Totem

ONGUR: Salah

ONGURAK: Proton

ONGUSU: Kötü (unutulası) hatıra

ONGUT: Muhafız

ONGUTAY: Muhafız alayı

ONMAĞAN: Bedbaht

ONMAK: İflah olmak

ONMAN: İflah olmuş

ONMAZ: İflah olmaz

ONSUK: Mükemmel

ONSUMAK: Mükemmelleşmek

ONSUNMAK: Hoşlanmak

ONUĞMAK: Doğru düşünmek

ONUK: 1. Dürüst 2. Muhterem

ONUKMAK: Dürüstlük yapmak

ONUL: 1. İdeal (ülkü) 2. Teori

ONULÇU: İdealist

ONULGA: Teori

ONULMAK: Felah bulmak

ONUM: Felah

ONUR: 1. Selamet 2. İflah

ONURÇAK: Madalya

ONURGA: Prensip

ONURMAK: Selamete ermek

ONUŞ: Selamet

ONUŞMAK: Selametleşmek

ONZA: Marka

OP: 1. Hile 2. Hüner

OPAK: Doğaüstü varlık

OPAN: 1. Perili / cinli mekan 2. İn

OPANMAK: Peri / cin tutmak

OPARGAÇ: Elektrikli süpürge

OPARMAK: İçine çekmek

OPARTMAK: İçine çektirmek

OPKUN: 1. Girdap 2. Anafor

OPMAK: 1. İçmek 2. Emmek

OPRAK: Yıpranmış

OPRAMAK: Yıpranmak

OPSAMAK: Hayret etmek

OPSANMAK: Hayret etmek

OPTANMAK: Kurnazlık etmek

OR: 1. Biçilmiş ot 2. Hendek 3. İz

ORALMA: Menzil

ORALMAZ: Çıkmaz sokak

ORALMAK: Hedefe varmak

ORALTI: 1. Menzil 2. Trafik

ORAM: 1. Sokak 2. Siper

ORAMA: Ambalaj

ORAMAK: 1. Sarmak 2. Kesmek

ORAMAL: Türban

ORAMAN: 1. Rençber 2. Tırpancı

ORAN: Nispet

ORANA: Göbek bağı

ORANMAK: Bürünmek

ORASAN: 1. Fazla 2. Ziyade

ORAŞ: 1. Ambalaj 2. İhata

ORAŞMAK: İhata edilmek

ORAT: Zirai sulama

ORATLAMAK: Zirai sulamak

ORAY: 1. Civar 2. Beşik 3. Hamle

ORAYDA: Koro

ORAYMAN: Devriye polisi

ORAYLAMAK: Etrafı dolaşmak

ORAYLANMAK: Devriye gezmek

ORAYLATMAK: Tur attırmak

ORAZ: 1. Mevki 2. Makam

ORBA: Davul tokmağı

ORBAY: Orgeneral

ORÇAKANAT: Helikopter

ORÇAMAK: Araya girmek

ORÇALAMAK: Kavgayı ayırmak

ORÇANMAK: Arada kalmak

ORÇATMAK: Arada bırakmak

ORÇILAN: Yaşam döngüsü, Samsara

ORÇULAMAK: Temerküz etmek

ORÇULAN: Alem (kainat)

ORÇULANMAK: Etrafına yığılmak

ORÇUM: 1. Civar 2. Etraf

ORÇUMAK: Ekseninde dönmek

ORÇUN: Modern

ORÇUTMAK: Eksende döndürmek

ORDA: Devlet [443]

ORDABAŞI: Devlet başkanı

ORDABAY: Devlet başkanı

ORDALAŞMAK: Devletleşmek

Page 171: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

170

ORDUYOLU: Samanyolu (gök)

ORGA: Flama (birlik bayrağı)

ORGAK: Ağustos ayı

ORGAN: Göbek bağı

ORGAR: Karargah

ORGUMAK: Firar etmek

ORGUL: Firari

ORGULÇAMAK: Firar etmek

ORGULMAK: Elinden kurtulmak

ORGULTA: Firar

ORGUN: Ketum

ORGUR: Keskin

ORGUŞMAK: Birlikte kaçmak

ORGUTMAK: Elinden kaçırmak

ORGUY: Şaman miğferi

ORHUDA: Ginseng (Mançuca)

ORKUN: Burç (kale)

ORLAK: Hoparlör

ORLAMAK: Bağırmak

ORLAŞMAK: Bağrışmak

ORLATMAK: Bağırtmak

ORMAK: 1. Biçmek 2. Kazmak

ORMUK: Yumak

ORNAK: 1. Mahal 2. Tahtırevan

ORNALGAN: Meskun (yerleşik)

ORNALMAK: İskan olmak

ORNAMAK: İkamet etmek [444]

ORNANMAK: İskan olmak

ORNARMAK: Kök salmak

ORNAŞ: Mübadele (yer değişimi)

ORNAŞMA: Mübadele

ORNAŞMAK: Mübadele olmak

ORNAŞMAN: Dublör

ORNAŞTIRMA: İkame

ORNAŞTIRMAK: İkame etmek

ORNATI: İskan

ORNATMAK: İskan etmek

ORNATMAN: Mukim

ORPAK: 1. Menşe 2. Orijin

ORTAÇA: Vasat

ORTALAŞMAK: Merkezileşmek

ORTAMAK: Merkeze koymak

ORTANMAK: Merkeze koyulmak

ORTAR: 1. Şirket 2. Firma

ORTARMAK: Şirket / firma kurmak

ORTAŞMAK: Ortaklık etmek

ORTAY: Orta nokta

ORTUK: İsabet

ORTUKÇUN: Sihirli yay ve ok

ORU: 1. Vekalet 2. Kamp yeri

ORUÇU: Vekil

ORUGALAN: Kurtadam

ORUĞAN: 1. Resmi 2. Kamusal

ORUK: 1. Kesik (elektrik) 2. Çaresiz

ORUKLAMAK: Kesilmek (enerji)

ORUKLATMAK: Kesmek (enerji)

ORULMAK: Biçilmek

ORULAMAK: Vekalet almak

ORULANMAK: Vekalet etmek

ORULATMAK: Vekalet vermek

ORULÇAMAK: Dahil olmak

ORULÇATMAK: Dahil etmek

ORULMAK: Biçilmek

ORUM: 1. Hasat 2. İşaret 3. Mera

ORUMAK: Hasat etmek

ORUMLAMAK: Harman etmek

ORUMLANMAK: Harman edilmek

ORUN: 1. Mevki 2. Makam

ORUNÇ: Emanet

ORUNÇAK: Emanet eşya

ORUNDAMAK: Makam edinmek

ORUNDAŞ: Mevkidaş

ORUNDAŞMAK: Mevkidaş olmak

ORUNDUK: Tabure

ORUNGA: Pankart

ORUNGU: Flama

ORUNLAMAK: Mevkisi yükselmek

ORUNLANMAK: Mevki edinmek

ORUNLATMAK: Mevki vermek

ORUNLUK: Statü

ORUNTAG: Mevki sahibi

ORUY: Akşam

ORUYLAMAK: Geç kalmak

ORUYLANMAK: Gecikmek

ORUYLATMAK: Geciktirmek

OS: Tulum peyniri

OSAK: Mangal

OSAL: Kaza

OSALAMAK: Kaza yapmak

OSALANMAK: Kazaya uğramak

OSALAŞMAK: Fenalaşmak

OSALTA: İhmal

OSALTAMAK: İhmal etmek

OSAMAY: Kuyruk yağı

OSANÇ: Kıyas

OSBAR: Narsist

OSKAY: 1. Mersin balığı 2. İşgüzar

OSMA: 1. Kıyas 2. Tümör

OSMAG: Mukayese [Osmak]

Page 172: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

171

OSMAK: Kıyaslamak

OSMAKLAMAK: Ağzını aramak

OSMAKLANMAK: Laf aramak

OSRAŞ: Maç

OSRAŞMA: Müsabaka

OSRAŞMAK: Maç yapmak

OSUK: Usül

OSULMAK: Kıyaslanmak

OSUŞMAK: Kıyaslaşmak

OSUYAT: İrşat (öğüt)

OŞAK: 1. İftira 2. İspiyon

OŞAKÇI: 1. İftiracı 2. İspiyoncu

OŞAKLAMAK: İftira atmak

OŞAKLANMAK: İftiraya uğramak

OŞAMAK: Teşbih etmek

OŞANMAK: Taklit etmek

OŞARGA: Tiyatro

OŞARMAK: Rol yapmak

OŞATMAK: Taklit etmek

OŞAV: 1. Teşbih 2. Taklit

OŞUK: Aşık oyunu

OŞUKMAK: Aşık oynamak

OŞUL: İş bu

OŞUNMAK: Üzerinden atlamak

OŞUTMAK: Üzerinden atlatmak

OTA: 1. İlaç 2. Bitkisel ilaç

OTAÇI: 1. Eczacı 2. Halk hekimi

OTAÇMAK: Zararlı ot kesmek

OTAĞ: Büyük çadır

OTAĞAN: Erkek şaman

OTALAMAK: İlaç vermek

OTALANMAK: İlaç almak

OTALMA: Bitki toplama

OTALMAK: Bitki toplamak

OTAMA: İlaç tedavisi

OTAMAK: İlaçla tedavi etmek

OTAMAN: Eczacı

OTAMIŞ: Tedavi olmuş

OTANÇAK: Merhem

OTANMAK: İlaç kullanmak

OTAR: 1. Koloni 2. Müstemleke

OTARÇI: 1. Kolonici 2. Müstevli

OTARGA: İstimlak

OTARGAMAK: İstimlak etmek

OTARMAK: Otlatmak (hayvan) [445]

OTARMAN: Müstemlekeci

OTAŞ: Ateş

OTAŞMAK: Zararlı ot yakmak [446]

OTAV: Zifaf odası

OTKAZAR: Bitki sökme makinesi

OTKAZMAK: Bitki sökmek

OTKUN: Kabadayı

OTKUR: Ezberci

OTKURMA: Ezber

OTKURMAK: Ezberlemek

OTLAK: Mera

OTLAVUK: Mera

OTMAR: Ateş saçan

OTRAÇ: Parsel

OTRAÇLAMAK: Parsellemek

OTRAÇLANMAK: Parsellenmek

OTRU: Cephe

OTRUNMAK: Cephe oluşturmak

OTRUŞMAK: Cepheleşmek

OTUĞ: Zifaf odası

OTUKMAK: Ot yemek (hayvan)

OTUN: Küstah

OTUNMAK: Küstahlık etmek

OTUR: Noktalı virgül

OTURAĞAN: Felçli

OTURDAŞ: Okul arkadaşı

OTURDAŞMAK: Birlikte oturmak

OTURGA: Bank (sıra)

OTURGAÇ: Tabure

OTURGAMAK: İskan olmak

OTURGAN: Meskun (yerleşik)

OTURGATMAK: İskan etmek

OTURMAG: Ziyaret [Oturmak]

OTURMAK: Ziyaret etmek

OTURMAN: Sakin (ikamet eden)

OTURTMAŞ: Dilimli sebze yemeği

OTUŞ: Fayda

OTUŞMAK: Faydalanmak

OTYAM: Baharat

OTYAŞ: Sebze

OVANAK: Merhem

OVAT: Muntazam

OVÇAMAK: Ateş etmek (silah)

OVÇANMAK: Ateş edilmek (silah)

OVÇAR: Av tüfeği

OVÇARKA: Av köpeği

OVGAM: Çakıl taşı

OVKA: Masaj

OVKALAMAK: Masaj yapmak

OVKALANMAK: Masaj yapılmak

OVKAMAK: Masaj yapmak

OVKAMAN: Masöz / Masör

OVMACA: Hafif sancı

OVMAÇ: 1. Masaj 2. İçli köfte

Page 173: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

172

OVMAÇLAMAK: Masaj yapmak

OVMAŞ: İçli köfte yemeği

OVMAŞLAMAK: Avuçta ovmak

OVNA: Zımpara

OVNAMAK: Zımparalamak

OVNATMAK: Zımparalatmak

OVNUK: Zımpara kağıdı

OVŞAR: Masaj aleti

OVŞARLAMAK: Masaj yapmak

OVUZ: Mum

OYAĞAN: Küp peyniri

OYAK: Ahlak

OYAL: 1. Edep 2. Hicap

OYALÇAN: 1. Edepli 2. Mahcup

OYALMAK: Edep / hicap etmek

OYAMAK: Ahlaklı davranmak

OYAN: 1. Vites 2. Efkar

OYANMAK: Vites değiştirmek [447]

OYART: Yazı yüzü (para)

OYAT: İrade

OYATLI: İradeli

OYATMAK: İrade kullanmak [448]

OYATSIZ: İradesiz

OYAZ: Vadi

OYBAK: Çukur

OYBAT: Çukur

OY-BOY: Eyvah

OYÇUL: Seçim propagandası

OYDAL: 1. Kalıp 2. Patron (kumaş)

OYDALÇI: 1. Kalıpçı 2. Terzi

OYDAN: Sütleğen otu

OYDAŞ: Aynı görüşten olan

OYDAŞIM: Konsensüs

OYDAŞMA: Konsensüs

OYDAŞMAK: Hemfikir olmak

OYGA: Hak (oyma nakış)

OYGACI: Hakkak (nakışçı)

OYGALAMAK: Hakketmek (nakış)

OYGALANMAK: Nakışlanmak

OYGAR: Delege

OYGARMA: Delegasyon

OYGARMAK: Delegasyon yapmak

OYGUN: Kanaatkar

OYGUNMAK: Kanaat etmek

OYGUR: Dere yatağı

OYGURMAK: Tasavvur etmek

OYLAK: Seçim salonu

OYLANMAK: Fikir bildirmek

OYLAŞMAK: Mütala etmek

OYLAŞTIRMAK: Mütala ettirmek

OYLAV: 1. Kanaat 2. Muhakeme

OYLUM: 1. Su çukuru 2. Su kuyusu

OYMAÇA: Romatizma

OYMAG: 1. Aşiret 2. Yüzük [Oymak]

OYMAK: Etrafını çevirmek

OYMAN: Hakkak (oymacı)

OYMAT: Mevzi

OYMUR: Dere yatağı

OYNAM: 1. Rol 2. Dört

OYNAV: Piyes

OYNAZ: Şuh

OYNAZLANMAK: Şuhluk etmek

OYNAZLAŞMAK: Şuhlaşmak

OYPAN: Vadi

OYRA: Civar

OYRAĞAN: Hiperbol

OYRAK: 1. Vadi 2. Mücavir

OYRAM: 1. Çekim alanı 2. Girdap

OYRAMAK: Civarında bulunmak

OYRAN: 1. Tekabül 2. Katliam

OYRANMAK: Tekabül etmek

OYRAT: 1. Girdap 2. Anafor

OYRATMAK: Yakına getirmek

OYSAMAK: İçini oymak

OYSANMAK: İçi oyulmak

OYSAR: 1. Oy sandığı 2. Sandık

OYTAY: Koruluk (küçük orman)

OYTUN: Mukaddes

OYU: Hak (oyma nakış)

OYUÇU: Hakkak (oymacı)

OYULAMAK: Nakış yapmak

OYULANMAK: Nakışlanmak

OYULGA: Nakış

OYULGAMAK: Nakış işlemek

OYUM: Kanaat (görüş)

OYUMLAMAK: Kanaat bildirmek

OYUNÇ: Maden kazısı

OYUNHUY: Olimpiyat [449]

OYUNTAY: Turnuva

OYUNUYU: Kumarhane

OYURGA: Tefekkür

OYURGANMAK: Tefekkür etmek

OYUR: 1. Düden 2. Endam

OYURMAK: Düden oluşturmak

OYUŞMAK: Çukurlaşmak

OYUT: Mağara

OYUTKAN: Tünel açma makinası

OYUTMA: Tünel

OYUTMAK: Tünel açmak [450]

Page 174: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

173

OZ: Önde olan

OZA: 1. Kadim 2. Ezeli

OZAK: Vajina

OZAKAY: Halay

OZALAMAK: Öne geçmek

OZALANMAK: Arkadan yetişmek

OZAMAK: Öne geçmek [451]

OZAMIŞ: Yarışta önde olan

OZANMAK: Arkadan yetişmek

OZAR: 1. Ced 2. Ata ruhu

OZARGAN: Planör

OZARMAK: Rüzgarda süzülmek

OZAT: Refakat

OZATÇI: Refakatçi

OZATÇILAR: Maiyet

OZATÇILIK: Refakatçilik

OZATMAK: Refakat etmek [452]

OZAV: Fütürizm (geleceği tahmin)

OZAVÇI: Fütürist (tahminci)

OZAY: Devam

OZDUK: Gem

OZDURMAK: Öne geçirmek

OZGA: Şampiyonluk

OZGAN: Şampiyon

OZGAR: Misafir uğurlama

OZGARMAK: Misafir uğurlamak

OZGU: Kurtuluş

OZGULUK: Fidye

OZGUN: Avangard

OZGUR: Kurtarıcı

OZGURMAK: Kurtarmak

OZKUÇ: Kasap çırağı

OZMAK: Önde gitmek [453]

OZMAN: Avangard

OZMUŞ: Yarışı kazanan

OZUK: Rızk

OZUKLANMAK: Rızıklanmak

OZUKLATMAK: Rızıklandırmak

OZUKMAK: Rızıklanmak

OZUL: 1. Esas 2. Kaide (kural)

OZULMAK: Geride kalmak

OZUT: İkametgah

OZUTKAN: İlerici

OZUTMAK: Öncülük etmek

- Ö –

ÖBELENMEK: Topaklanmak

ÖBEN: Deve yavrusu

ÖCEK: Burç

ÖCEKMEK: Harlanmak (ateş)

ÖCEKTİRMEK: Harlamak (ateş)

ÖCEL: İntikamcı

ÖCELMEK: İntikam almak

ÖCEMEK: Ateşi karıştırmak [454]

ÖCENMEK: Sönmeye başlamak

ÖCER: Bahisçi (iddiacı)

ÖCERMEK: Bahsi kızıştırmak

ÖCEŞ: Bahis oyunu

ÖCEŞÇİ: Bahis oyuncusu

ÖCEŞKEN: Bahis müptelası

ÖCEŞMEK: Bahse girmek

ÖCEŞMEN: Bahisçi (iddiacı)

ÖCETMEK: Bahis oynatmak

ÖCÜNMEK: İntikam istemek

ÖÇEK: İnat

ÖÇEMEK: İnat etmek

ÖÇEN: İnatçı

ÖÇENMEK: Kini sönmek

ÖÇERGEK: Kindar

ÖÇERGEMEK: Kin duymak

ÖÇERİK: Hikaye

ÖÇEŞ: Baca

ÖÇEY: Kin

ÖÇKE: Tiftik keçisi

ÖÇLÜK: Kin

ÖÇMEK: İntikam almak

ÖÇMEN: Kindar

ÖÇTEMEK: Garez etmek

ÖÇTEY: Kindar

ÖÇÜGEN: Kindar

ÖÇÜĞ: Beddua [455]

ÖÇÜĞLEMEK: Beddua etmek

ÖÇÜĞMEK: Beddua etmek

ÖÇÜKMEK: Kin beslemek

ÖÇÜMEK: Beddua etmek

ÖÇÜLMEK: Lanetlenmek

ÖÇÜN: Günah

ÖÇÜNMEK: Günah işlemek

ÖÇÜR: Fesih

ÖÇÜRGEÇ: Silgi

ÖÇÜRMEK: Silmek

ÖÇÜRTMEK: Feshetmek

ÖÇÜT: İntikam

ÖD: Safra sıvısı [“d” ile yazılır]

ÖDEK: 1. Borç 2. Yemek borusu

ÖDEM: İfa

ÖDEN: 1. Tazminat 2. Rica

ÖDENCE: Küçük para borcu

ÖDENÇ: 1. Kredi 2. Borç

ÖDENEK: Tahsisat

Page 175: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

174

ÖDERGE: Kredi kartı

ÖDERGEÇ: Bankamatik (ATM)

ÖDERLİK: Gişe

ÖDEŞ: 1. Mahsup 2. Diyet

ÖDEŞKE: 1. Takas 2. Trampa

ÖDGÜR: 1. Vaktinde 2. Zamanında

ÖDKEN: Öd sıvısı, safra suyu

ÖDLEMEK: Mühlet vermek

ÖDMEK: Zaman geçmek

ÖDREK: 1. Vakit 2. Mühlet

ÖDÜGET: 1. Irmak 2. Irmak tanrısı

ÖDÜK: Rica

ÖDÜKMEK: Rica etmek

ÖDÜNÇ: Karz (borç)

ÖDÜR: 1. Zulüm 2. Fobi

ÖDÜRLENMEK: Aniden korkmak

ÖDÜRLETMEK: Aniden korkutmak

ÖDÜRLÜ: Takıntılı fobisi olan kişi

ÖDÜRMEK: Zulüm etmek

ÖDÜRTMEK: Tehdit etmek

ÖDÜŞ: 1. Safra sıvısı 2. Vakit

ÖG: 1. Zeka 2. Akıl [“g” ile yazılır]

ÖGLÜ: 1. Zeki 2. Akıllı

ÖGSÜZ: 1. Zekasız 2. Akılsız

ÖĞDEK: Rahim (dölyatağı)

ÖĞDÜ: Alkış

ÖĞDÜLÜK: Alkışlanmaya layık

ÖĞDÜR: Kıymet

ÖĞDÜRMEK: Üstün tutmak

ÖĞDÜRSÜZ: Kıymetsiz

ÖĞDÜSÜZ: Alkışa değmez

ÖĞDÜŞ: Ağaç kaması

ÖĞE: 1. Unsur 2. Element

ÖĞEÇ: Genç koyun

ÖĞEK: Methedilmeye layık

ÖĞEL: 1. Methedici 2. Burç

ÖĞELÇE: İstinat duvarı / tel örgüsü

ÖĞELEMEK: Sınıflandırmak

ÖĞELENMEK: Sınıflanmak

ÖĞELEY: Hamid

ÖĞEMEK: Hamd etmek

ÖĞEN: 1. Avlu 2. Reis 3. Sihir

ÖĞENMEK: Gururlanmak

ÖĞEPE: Ruh

ÖĞER: 1. Gayrı (diğer) 2. Yukarı

ÖĞERGE: Element (kimya)

ÖĞEŞMEK: Zeka yarışması yapmak

ÖĞET: Zeka

ÖĞLEMEK: Akıl vermek

ÖĞLENDİRMEK: Akkıllandırmak

ÖĞLENMEK: Akıllanmak

ÖĞLEŞ: Fikir birliği

ÖĞLEŞMEK: Fikir birliğine varmak

ÖĞMEN: Meddah

ÖĞMÜŞ: Metheden

ÖĞRE: 1. Ders 2. Manita

ÖĞREK: 1. İbret 2. Sınıf (mekan)

ÖĞRELEMEK: Yukarı çıkarmak

ÖĞRELENMEK: Yukarı çıkmak

ÖĞREMEK: Ders vermek

ÖĞRENCE: 1. Tecrübe 2. Temrin

ÖĞRENÇ: 1. İbret 2. İdrak

ÖĞRENÇEK: Şakirt

ÖĞRENEK: Ders

ÖĞREŞMEK: Birbirine öğretmek

ÖĞRET: 1. İbret 2. Hikmet

ÖĞRETİ: Doktrin

ÖĞRETİK: Kurs

ÖĞREYİK: Adabı muaşeret

ÖĞRÜ: Refik

ÖĞRÜNÇ: Memnuniyet

ÖĞRÜNÇÜ: Memnun

ÖĞRÜNÇLEMEK: Memnun etmek

ÖĞSEMEK: Akıl yürütmek

ÖĞSEYİN: Zaten

ÖĞÜL: Kız evlat

ÖĞÜNTÜ: Kepek (tahıl)

ÖĞÜR: 1. Parti (siyasi) 2. Akran

ÖĞÜRLEK: Alışkın (ortama)

ÖĞÜRLEMEK: Alışmak (ortama)

ÖĞÜRLENMEK: Üye olmak

ÖĞÜRLEŞMEK: Gruplaşmak

ÖĞÜRLETMEK: Üye etmek

ÖĞÜRSEK: Arkadaş canlısı [456]

ÖĞÜRSEMEK: Eş istemek [457]

ÖĞÜT: Nasihat

ÖĞÜZ: 1. Nehir 2. Göğüs kafesi

ÖĞÜZEK: Bal arısı

ÖK: Anne

ÖKÇÜR: 1. Zeki 2. Kurnaz

ÖKE: Deha (üstün zeka)

ÖKEK: 1. Grup 2. Sınıf (kategori)

ÖKEKLEMEK: Gruplandırmak

ÖKEKLENMEK: Gruplanmak

ÖKEKLEŞMEK: Gruplaşmak

ÖKELEMEK: Zekice konuşmak

ÖKEL: Zeki

ÖKELENMEK: Zekice davranmak

ÖKEMEK: Kıvırmak

Page 176: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

175

ÖKEMEN: Dahi (üstün zeka)

ÖKEN: Akarsu

ÖKER: 1. Hoş 2. Dahi (üstün zekalı)

ÖKEREK: Sempatik

ÖKERMEN: Dahi (üstün zekalı)

ÖKERSEMEK: Sempati duymak

ÖKERSENMEK: Hoşlanmak

ÖKEŞMEK: Buruşmak

ÖKLEĞE: Zekat

ÖKLEMEK: Aklını kullanmak

ÖKLENMEK: Akıllanmak [458]

ÖKLEŞ: 1. Fikir teatisi 2. Zekat

ÖKLEŞMEK: Fikir teatisi yapmak

ÖKLETMEK: Akıllandırmak

ÖKLÜ: Annesi olan

ÖKME: Balya

ÖKMEG: Küpe [Ökmek]

ÖKMEK: 1. İdrak etmek 2. Takmak

ÖKMEN: Dahi (üstün zeka)

ÖKREM: Hendek

ÖKSEM: Yabani sarımsak

ÖKSEMEK: Yükselmek [459]

ÖKSETMEK: Yükseltmek

ÖKSÖKE: Çiftbaşlı kartal (mitoloji)

ÖKSÜ: Keman yayı

ÖKSÜM: 1. Murat 2. Arzu

ÖKSÜMEK: Yalnız hissetmek

ÖKSÜNMEK: Mahzun olmak

ÖKSÜTMEK: Mahzun etmek

ÖKSÜZLER: Küçükayı takımyıldızı

ÖKTE: Emir

ÖKTEM: 1. Amir 2. Hükümran

ÖKTEN: Zeki

ÖKTEV: 1. Amirlik 2. Hükümranlık

ÖKÜÇ: 1. Şuur 2. Annecik

ÖKÜK: Sempatik

ÖKÜL: Müşavir

ÖKÜLDEMEK: Akıl vermek

ÖKÜLDENMEK: İnkişaf etmek

ÖKÜLDÜK: Salahiyet

ÖKÜLGEN: Kümülatif

ÖKÜLMEK: Balyalanmak

ÖKÜM: Balya

ÖKÜN: Reset (aslına döndürme)

ÖKÜNÇ: Taklit

ÖKÜNÇSÜZ: Taklitsiz

ÖKÜNGÜ: 1. Model 2. Nedamet

ÖKÜNMEK: Taklit etmek

ÖKÜŞ: 1. Vuruş 2. Bereket 3. Akıl

ÖKÜŞMEK: Vuruşmak

ÖKÜT: Pişmanlık

ÖKÜTMEK: Pişman olmak

ÖL: 1. Rutubet 2. Nem

ÖLCERMEK: Ateşi canlandırmak

ÖLCEY: 1. Takdis 2. Talih 3. Şans

ÖLÇE: Paradigma

ÖLÇELEMEK: Mukayese etmek

ÖLÇELENMEK: Mukayese edilmek

ÖLÇEM: Ebat

ÖLÇER: 1. Ölçü aleti 2. Mühendis

ÖLÇERGE: Mizan

ÖLÇERMEK: Şekil vermek

ÖLÇERMEN: Mühendis

ÖLÇETMEK: Tarttırmak

ÖLÇEV: Standart

ÖLÇEVİÇ: Ölçü sistemi

ÖLÇMEN: Haritacı

ÖLÇÜN: Standart

ÖLÇÜNDÜZ: Mühendis

ÖLÇÜNMEK: Teemmül etmek

ÖLÇÜT: 1. Kriter 2. Kıstas

ÖLÇÜTMEK: Kıyaslamak

ÖLDÜRGEN: Katil

ÖLDÜRMEN: Cellat

ÖLDÜRÜŞME: Mukatele

ÖLDÜRÜŞMEK: Mukatele etmek

ÖLEĞİZ: Colocasia (bitki)

ÖLEK: Amansız hastalık

ÖLEMEN: 1. Cimri 2. Ceset

ÖLEN: Sulak arazi

ÖLENGE: Hani balığı

ÖLENK: Şiir

ÖLENKMEN: Manzume

ÖLENLİK: Sulak arazi

ÖLESEY: Büyükanne (nine)

ÖLEŞ: Leş (hayvan ölüsü)

ÖLET: Kıran (ölümcül salgın)

ÖLEVİ: 1. Morg 2. Meyithane

ÖLEZ: Bitap

ÖLEZDİRMEK: Bitap etmek

ÖLEZMEK: Bitap düşmek

ÖLEZİK: Alevsiz ateş

ÖLEZMEK: Alevi sönmek

ÖLGÜ: Can çekişme

ÖLGÜLÜK: Can çekişen

ÖLGÜN: Cansız

ÖLSEK: Can çekişen

ÖLSEMEK: Can çekişmek

ÖLSETMEK: Can çekiştirmek

Page 177: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

176

ÖLTÜR: Katliam

ÖLTÜRCÜ: Katil

ÖLÜK: 1. Cansız 2. Ceset

ÖLÜKEZ: Koma

ÖLÜKEZMEK: Komaya girmek

ÖLÜKÖYDÜRME: Ölü yakma [460]

ÖLÜKÖYDÜRMEK: Ölü yakmak

ÖLÜKÜYÜ: 1. Morg 2. Meyithane

ÖLÜMSEMEK: Can çekişmek

ÖLÜMSER: Can çekişen

ÖLÜNÇ: Mevt

ÖLÜRGÜ: İdam

ÖLÜRGÜCÜ: Cellat

ÖLÜRMEK: İdam olmak

ÖLÜŞKEN: 1. Cansız 2. Fersiz

ÖLÜT: Koma

ÖLÜTÇÜ: Komadaki hasta

ÖLÜTLÜK: Koma odası

ÖLÜTMEK: Komaya girmek

ÖM: Külot

ÖMÇE: Miras

ÖMÇELEMEK: Miras paylaştırmak

ÖMÇELENMEK: Miras payı almak

ÖMÇELEŞMEK: Miras bölüşmek

ÖMÇÜK: Örümcek

ÖME: Kooperatif

ÖMEG: Siyasi parti [Ömek]

ÖMEK: İrfan etmek

ÖMEKEY: Mürver ağacı

ÖMEKLEMEK: Eğilmek

ÖMELEMEK: Elbirliği yapmak

ÖMELEŞMEK: Bir araya gelmek

ÖMEN: Tümör

ÖNBİLEN: Tahmin eden

ÖNBİLMEK: Tahmin etmek

ÖNCEK: Önde olan

ÖNÇEK: Çıkıntı

ÖNÇEKLEMEK: Çıkıntı yapmak

ÖNDE: Pusu

ÖNDEGÜN: Arefe günü

ÖNDEĞEN: Yumurta

ÖNDEK: Avans

ÖNDELEMEK: Pusu kurmak

ÖNDELENMEK: Pusuya düşmek

ÖNDEME: Slogan

ÖNDEMEK: Slogan atmak

ÖNDER: Lider

ÖNDEŞ: 1. Eşbaşkan 2. Rehber

ÖNDEV: 1. Aracılık 2. Şiar

ÖNDEVÇİ: Komisyoncu (aracı)

ÖNDÜÇ: Mihmandar

ÖNDÜL: İmtiyaz

ÖNDÜN: Peşinat

ÖNDÜR: Tahsilat

ÖNDÜRÇÜ: Müstahsil

ÖNDÜRMEK: Tahsil etmek [461]

ÖNDÜRTMEK: Tahsil ettirmek

ÖNE: İleri

ÖNEÇ: 1. Mümessil 2. Özofagus

ÖNEK: Payanda

ÖNEKE: İbret

ÖNEL: 1. Avans 2. Mühlet

ÖNELEME: Delegasyon

ÖNELEMEK: Delege seçmek [462]

ÖNELEV: Delegasyon

ÖNEMEK: Öne geçmek

ÖNEN: 1. İmam 2. Sadık

ÖNENMEK: İmamlık etmek [463]

ÖNER: 1. Yağ 2. Rehber

ÖNERGE: Teklif

ÖNERGEMEK: Teklif etmek

ÖNERMEN: Teklifçi

ÖNEŞ: 1. Rehber 2. Avangard

ÖNEZ: 1. Pusu 2. Küf

ÖNEZMEK: Pusuya yatmak

ÖNET: Kasıt

ÖNETLİ: Kasıtlı

ÖNETMEK: Kast etmek

ÖNETMEN: Kasıt

ÖNETSİZ: Kasıtsız

ÖNEY: Profil

ÖNEZ: Küf

ÖNGEÇ: Maske

ÖNGEL: 1. Vakar 2. Öncülük

ÖNGEMEK: Öne çıkmak

ÖNGEN: 1. Çehre 2. Sima

ÖNGER: Hiddetli

ÖNGETMEK: Tedavi etmek

ÖNGEY: Öne çıkan

ÖNGÖRMEK: Tahmin etmek

ÖNGÜ: 1. Evvelki 2. Ön taraf

ÖNGÜÇ: 1. Avans 2. İspat

ÖNGÜK: Yastık ucu işlemesi

ÖNGÜL: 1. Vakur 2. Öncü

ÖNGÜRE: Öne doğru

ÖNGÜZ: Merhamet

ÖNGÜZREMEK: Merhamet etmek

ÖNİZLEMEK: Kontrol etmek

ÖNK: 1. Renk 2. Zengin

Page 178: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

177

ÖNKLÜ: Renkli

ÖNKSÜZ: Renksiz

ÖNMEK: Yönlendirmek

ÖNMEN: Köprücük kemiği

ÖNREK: Biraz önce

ÖNREMEK: İkaz etmek

ÖNRETMEK: İkaz ettirmek

ÖNSEÇMEK: Elemek

ÖNSEZİ: Hissiyat

ÖNSEZMEK: Önceden hissetmek

ÖNÜÇ: Profil

ÖNÜK: Peruk

ÖNÜKLENMEK: Peruk takmak

ÖNÜM: 1. Mahsul 2. Hasılat

ÖNÜNÇE: Hele

ÖNÜR: 1. Aile 2. Siftah 3. Mıntıka

ÖNÜRDEMEK: Aile kurmak

ÖNÜRDENMEK: Ailecek konuşmak

ÖNÜRT: Aile reisi

ÖNÜRTEY: Aile toplantısı

ÖNÜŞ: Öne geçme

ÖNÜŞLÜK: Protokol

ÖNÜT: Öncelik

ÖNÜZ: Boz ayı

ÖPEKSEMEK: Öpmek istemek

ÖPELMEK: Alev almak

ÖPELTMEK: Alevlendirmek

ÖPEY: Bebek

ÖPKE: 1. Karaciğer 2. Hırs

ÖPÜNMEK: Öper gibi yapmak

ÖPÜTMEK: El öptürmek

ÖR: 1. Köz 2. Tohum 3. Yokuş

ÖRBE: 1. File 2. Nakış 3. Leylek

ÖRBEK: 1. File 2. Çuha

ÖRBEKEY: Leylek

ÖRBELEMEK: Nakış işlemek

ÖRBELENMEK: Nakış işlenmek

ÖRCE: Tekstil

ÖRCEK: 1. Şiş 2. Tığ

ÖRÇ: Bahis (iddia)

ÖRÇEMEK: Bahse girmek

ÖRÇETMEK: Bahsi kızıştırmak

ÖRÇMEK: İnat etmek

ÖRÇÜK: Saç örgüsü

ÖRÇÜL: Optimist

ÖRÇÜM: Kromozom

ÖRÇÜMEK: Sarılarak büyümek [464]

ÖRÇÜN: İp merdiven

ÖRÇÜNMEK: Saç / ip örülmek

ÖRÇÜTMEK: Saç / ip örmek

ÖRDE: 1. Stok 2. Rüşvet

ÖRDEM: Stok

ÖRDEMEK: Yığmak

ÖRDEN: Dip temizlieme (ağaç)

ÖRDEŞ: Tahıl yığını

ÖRE: 1. Borç 2. Kolon (inşaat)

ÖREÇE: Saç örgüsü

ÖREK: 1. Hayalet 2. Başıboş [465]

ÖREKE: 1. Avlu 2. Şiş (örgü)

ÖREKMEN: Hayalet

ÖRELGE: Duvar

ÖRELEMEK: Borç vermek

ÖRELENMEK: Borç almak

ÖREME: Krema

ÖREN: 1. Harabe 2. Virane [466]

ÖRENEK: Tuğla

ÖRENLEŞMEK: Viraneleşmek

ÖRENMEK: Harap / viran olmak

ÖREY: Ruh

ÖRGE: 1. Saray 2. Kazık 3. Motif

ÖRGEMEK: Kazık çakmak

ÖRGEN: Tekstil (dokuma)

ÖRGENMEK: Tekstil dokumak

ÖRGÜÇ: Dokuma aleti

ÖRGÜĞEN: Çadır

ÖRGÜL: 1. Dua 2. Sunu (Tanrı’ya)

ÖRGÜLYE: Daima yapılan (ibadet)

ÖRGÜT: Teşkilat

ÖRK: Halat

ÖRKE: Baca

ÖRKEÇ: Süt tozu

ÖRKEMEK: Mikrop bulaşmak

ÖRKEN: 1. Filiz 2. Verem hastalığı

ÖRKENDEMEK: İnkişaf etmek

ÖRKENDEV: İnkişaf

ÖRKENLEMEK: Filiz vermek

ÖRKEŞ: Kambur

ÖRKEŞMEK: Kambur durmak

ÖRKLEMEK: Bağlamak

ÖRKLENMEK: Bağlanmak

ÖRKÜN: Mikrop

ÖRLEMEK: Belirmek [467]

ÖRLENMEK: Ortaya çıkmak

ÖRLETMEK: Ortaya çıkarmak

ÖRLEV: İnkişaf

ÖRLÜK: 1. Şövalye 2. Yiğit

ÖRMEG: Kazak (giysi) [Örmek]

ÖRMEK: İç içe geçirmek

ÖRMEN: 1. Duvar ustası 2. Egzema

Page 179: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

178

ÖRNEK: 1. Örgü kalıbı 2. Numune

ÖRNEMEK: Çoğalmak

ÖRNEŞMEK: Üremek

ÖRNETMEK: Çoğaltmak

ÖRPEK: Başörtüsü

ÖRPEN: 1. Çarşaf (giysi) 2. Alev

ÖRPENÇEK: Peçe

ÖRPENEK: Pelerin

ÖRSENEK: Lezyon

ÖRT: Vücut ateşi

ÖRTE: Ambalaj

ÖRTEMEK: Ateşi çıkmak (vücut)

ÖRTEN: Ateş

ÖRTENMEK: Ateşlenmek [468]

ÖRTKEN: Havyar

ÖRTKÜN: Gömülüp saklanan tahıl

ÖRTLEK: Yakılmış alan

ÖRTMEN: Pelerin

ÖRTÜM: Müshil

ÖRTÜN: Pelerin

ÖRTÜNCEK: Türban

ÖRTÜNÇ: Teşbih

ÖRTÜNDEK: Ateş ilacı

ÖRTÜRMEK: Tohum ekmek

ÖRTÜŞMEK: Tetabuk etmek

ÖRÜ: 1. Duvar 2. Tekstil

ÖRÜÇ: Tığ (örgü aracı)

ÖRÜÇE: Diyafram zarı

ÖRÜK: 1. Kayısı 2. Ebedi

ÖRÜM: 1. Çelenk 2. Çit

ÖRÜN: 1. Bahşiş 2. Çadır bacası

ÖRÜNÇ: Belik (saç örgüsü)

ÖRÜNDÜ: 1. Saf 2. Pakize

ÖRÜNDÜL: Saflık

ÖRÜNDÜRMEK: Bahşiş vermek

ÖRÜNMEK: Kaymak tutmak

ÖRÜSMEK: Ayakta durmak

ÖRÜŞ: 1. Kavga 2. Rampa

ÖRÜŞMEK: Kavga etmek

ÖRÜT: Duvar

ÖRÜTMEK: Duvar örmek

ÖRÜZ: 1. Nehir 2. Akarsu (genel)

ÖRÜZMEK: Ürkütmek

ÖRZÜRGEÇ: Pompa

ÖRZÜRMEK: Pompalamak

ÖS: Can

ÖSEK: İftira

ÖSEKLEMEK: İftira atmak

ÖSEKLENMEK: İftiraya uğramak

ÖSEN: Ruh tanrısı (mitoloji)

ÖSME: Rastık

ÖSMEK: 1. Çoğalmak 2. Şişmek

ÖSTE: Toprak damlı ev

ÖSTEME: Zam

ÖSTEMEK: Zam yapmak

ÖSTERİŞ: Fantezi

ÖSTERMEK: Fantezi kurmak

ÖSÜKMEK: Canı çekmek

ÖSÜNÇ: Enflasyon

ÖSÜRGE: Enflasyon

ÖSÜRMEK: Şişirmek

ÖŞ: Şafak vakti

ÖŞE: İşte

ÖŞEK: Vaşak

ÖŞEMEK: Kulak dikmek

ÖŞENÇE: Yani

ÖŞENMEK: Kulak kabartmak

ÖŞERGEN: İştahlı

ÖŞERMEK: İştahlanmak

ÖŞETMEK: Kulağını dikmek

ÖŞKER: Üfürükçülük

ÖŞKERMEK: Üfürükçülük yapmak

ÖŞMEK: Kazmak

ÖŞPENDİ: 1. Düşman 2. Kindar

ÖŞÜKME: İçerleme (üzüntü)

ÖŞÜKMEK: İçerlemek (üzülmek)

ÖŞÜN: Şarj

ÖŞÜNÇ: Şarj

ÖŞÜNMEK: Şarj olmak

ÖŞÜNLEMEK: Şarj olmak

ÖŞÜNLETMEK: Şarj etmek

ÖT: 1. Zaman 2. Vakit

ÖTÇEK: 1. Saat 2. Guguklu saat

ÖTEÇ: Çok öten kuş / horoz

ÖTEGE: Boz ayı

ÖTEĞEÇ: Horoz

ÖTEĞEN: Ötücü

ÖTEK: Mühlet

ÖTEL: Proses

ÖTELMEK: Zaman geçirmek

ÖTEM: Mazi (geçmiş)

ÖTEMEK: Zaman geçmek

ÖTENMEK: Mesai yapmak

ÖTER: 1. Kurban 2. Virgül 3. Mazi

ÖTERİ: Muvakkat (geçici)

ÖTERMEK: Kurban etmek

ÖTERMEN: Duacı

ÖTGEN: Mazi

ÖTKEMEK: Tehir / tecil etmek

Page 180: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

179

ÖTKEN: Çok öten

ÖTKENMEK: Tehir / tecil olmak

ÖTKER: 1. Tehir 2. Kaza (namaz)

ÖTKERGEÇ: İletken

ÖTKERME: 1. Tehir 2. Tecil

ÖTKERMEK: Kazaya bırakmak

ÖTKÜN: Pişman

ÖTKÜNÇ: Pişmanlık

ÖTKÜNÇEK: Pişman

ÖTKÜNMEK: Pişman olmak

ÖTKÜR: 1. Nükteli 2. Espirili

ÖTKÜRMEK: Nükte / espri yapmak

ÖTLEĞEN: Çalı bülbülü

ÖTLEMEK: Nasihat etmek

ÖTNÜ: 1. Rica 2. İstirham

ÖTPEK: Çavdar ekmeği

ÖTRE: “U-Ü” sesi veren işaret [469]

ÖTSÜZ: 1. Vakitsiz 2. Zamansız

ÖTÜĞ: Dua

ÖTÜĞÇÜ: Duacı

ÖTÜK: Rica

ÖTÜKEN: Efsanevi başkent [470]

ÖTÜMLÜ: Geçişli fiil (dilbilgisi)

ÖTÜMSÜZ: Geçişsiz fiil (dilbilgisi)

ÖTÜN: Niyaz

ÖTÜNÇ: 1. Dua 2. İstirham

ÖTÜNER: Ricacı

ÖTÜNMEK: Dua etmek

ÖTÜNÜŞ: Rica

ÖTÜR: 1. Tarih 2. Virgül

ÖTÜRGEMEK: Ukalalık yapmak

ÖTÜRGEN: Ukala

ÖTÜRMEK: Zaman geçirmek [471]

ÖVEÇ: Erkek keçi

ÖVEN: Avlu (ön bahçe)

ÖVENEK: Methiye

ÖVET: Methiye

ÖVEZ: Tazminat

ÖVGÜ: Methiye

ÖVGÜLEMEK: Meth etmek

ÖVGÜLENMEK: Meth edilmek

ÖVGÜMEN: Metheden

ÖVGÜN: Methedilen

ÖVKEN: Nefes darlığı

ÖVMEN: Methiyeci

ÖVREMEK: Bir yere alışmak [472]

ÖVRENİŞEN: Sahibine alışkın

ÖVRENİŞMEK: Sahibine alışmak

ÖVRÜLGEN: Manyak

ÖVRÜLMEK: Manyaklaşmak

ÖVSÜN: Niyet

ÖVSÜNMEK: Niyet etmek

ÖVÜÇ: İftihar

ÖVÜK: İbik

ÖVÜL: İftihara layık

ÖVÜNCEK: Kendisini öven

ÖVÜŞ: Metih (karşılıklı)

ÖVÜŞLÜ: Çok methedilen

ÖVÜŞMEK: Birbirini methetmek

ÖY: Saat (zaman ölçüsü)

ÖYDÜM: İlmek

ÖYDÜRMEK: Yolcu etmek

ÖYEGİREN: İç güveysi

ÖYEGİRMEK: İç güveysi olmak

ÖYEK: Mide

ÖYEMEK: Hamur açmak

ÖYENKİ: Söğüt ağacı

ÖYENMEK: Hamur açılmak

ÖYERME: Kar fırtınası

ÖYERMEK: Tipi yapmak

ÖYKE: 1. Nefret 2. Kin 3. Hışım

ÖYKELEK: 1. Nefret eden 2. Kindar

ÖYKEMEK: Kinlenmek

ÖYKEN: Akciğer

ÖYKENMEK: Göğsü kabarmak

ÖYKEM: Grup

ÖYKENMEK: Kin gütmek

ÖYKÜNÇ: Taklit yeteneği

ÖYKÜNTÜ: Taklitçi

ÖYKÜTMEK: Taklit ettirmek

ÖYLEK: Zaman

ÖYLEMEK: Nikah kıymak

ÖYLENGE: Nikah töreni

ÖYLENME: Nikah

ÖYLENMEK: Nikahlanmak

ÖYLEŞMEK: Nikah kıyılmak

ÖYLÜK: Kiler

ÖYME: Tülbent

ÖYMEK: Üzerini örtmek

ÖYNE: 1. Nöbet 2. Vakit (öğün)

ÖYNEMEK: Vakti gelmek

ÖYREK: Macar ördeği (Netta türü)

ÖYÜK: Tezahürat

ÖYÜKMEK: Tezahürat etmek

ÖYÜLMEK: Hamd edilmek

ÖYÜNMEK: “Öğünmek”

ÖYÜR: 1. Alışılmış 2. Darı

ÖYÜRKEN: Bitkisel ilaç

ÖYÜRME: Hortum (rüzgar)

Page 181: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

180

ÖYÜRMEK: Hortum esmek

ÖYÜTMEK: Hamd etmek

ÖZBİLİRMEN: Kendini bilir

ÖZBİLMEK: Kendini bilmek

ÖZBİR: Asil

ÖZBİRLİK: Asalet

ÖZDEK: Cevher

ÖZDEL: Asil

ÖZDEMEK: Rafine olmak

ÖZDEN: 1. Asil 2. Timüs bezi (tıp)

ÖZDENET: Oto kontrol

ÖZDENETİM: Oto kontrol

ÖZDENLİK: Asalet

ÖZDENMEK: Asil davranmak

ÖZDEŞ: Muadil

ÖZDEŞMEK: Muadili olmak

ÖZDEVİNGEN: Otomatik

ÖZDEVİNMEK: Otomatik çalışmak

ÖZDEYİŞ: Vecize

ÖZDÜK: 1. Nefs (can) 2. Hüviyet

ÖZE: 1. Rica 2. Kaplıca (termal su)

ÖZEÇ: Tiner (inceltici)

ÖZEK: Merkez

ÖZEKİ: Şifahi (ağızdan)

ÖZEKLEMEK: Konsantre etmek

ÖZEKLENMEK: Temerküz etmek

ÖZELEMEK: Rica etmek

ÖZELENMEK: Yalvarmak

ÖZELETMEK: Yalvartmak

ÖZELEŞTİRİ: Otokritik

ÖZELEŞTİRMEK: Otokritik yapmak

ÖZELİK: Cevher

ÖZELİKSİZ: 1. Adi (basit) 2. Sıradan

ÖZEMEK: İnceltmek (sulandırmak)

ÖZEN: 1. Vadi 2. Nehir 3. İtina

ÖZENÇ: Heves

ÖZENGE: 1. Gıpta 2. Vadi

ÖZERE: Mütekabil

ÖZERELİK: Mütekabiliyet

ÖZERK: Muhtar

ÖZETMEK: Saflaştırmak

ÖZETMEN: Hormon

ÖZGE: Gayrı (diğer)

ÖZGEL: Samimiyet

ÖZGEN: Enzim

ÖZGER: Samimi

ÖZGERİŞ: Tebdil

ÖZGERMEK: Tebdil olmak [473]

ÖZGERTİŞ: Tebdil etme

ÖZGERTMEK: Tebdil etmek [474]

ÖZGÖREV: Misyon

ÖZGÖRMEK: Misyon edinmek

ÖZGÜÇ: Düğme (elektrik)

ÖZGÜDÜM: Otomasyon

ÖZGÜDÜMLÜ: Otomatik

ÖZGÜTMEK: Otomatikleşmek

ÖZGÜLEMEK: Tahsis etmek

ÖZGÜLENMEK: Tahsis olmak

ÖZGÜN: Münhasır

ÖZGÜR: Hür

ÖZGÜVEN: İtimad-ı nefs

ÖZLEK: 1. Felek (talih) 2. Hasretli

ÖZLEN: Dürüst

ÖZLENÇ: Hasret

ÖZLEŞ: Hasret

ÖZLEYİN: 1. Esasen 2. Aslında

ÖZMEN: 1. Samimi 2. Dürüst

ÖZMÜR: Ergen

ÖZRE: Aslında

ÖZRÜK: Dürüst

ÖZRÜM: Dürüstlük

ÖZTÜRKÇE: Arındırılmış Türk dili

ÖZÜÇ: 1. Şahsiyet 2. Nefs

ÖZÜÇE: Resen (kendiliğinden)

ÖZÜÇEMEK: Resen yapmak

ÖZÜÇENMEK: Resen yapılmak

ÖZÜK: 1. İffet 2. Namus

ÖZÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun

ÖZÜKMEK: Namuslu davranmak

ÖZÜL: Esas (asıl)

ÖZÜM: Ego

ÖZÜMÇÜL: Egoist

ÖZÜMÇÜLEMEK: Egoistlik etmek

ÖZÜN: 1. Has 2. Rafine 2. Zamk

ÖZÜNÇ: Konsantrasyon

ÖZÜNÇE: Temyiz (aklanma)

ÖZÜNÇEMEK: Rafine olmak

ÖZÜNÇETMEK: Rafine etmek

ÖZÜNSE: Husus

ÖZÜNSELİK: Hususiyet

ÖZÜNSEMEK: Haslaşmak

ÖZÜNSER: Hassas

ÖZÜNSETMEK: Hassaslaştırmak

ÖZÜNDEMEK: Aslına dönmek

ÖZÜNDETMEK: Aslına döndürmek

ÖZÜNDÜK: Orijinal

ÖZÜNMEK: Konsantre olmak

ÖZÜR: 1. Konsantrasyon 2. Rica

ÖZÜRGENMEK: Rica etmek

Page 182: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

181

ÖZÜŞTÜRGEN: Metabolizma

ÖZÜŞTÜRMEK: Metabolize etmek

ÖZÜŞTÜRMEL: Metabolik

ÖZÜT: Konsantre

ÖZÜTMEK: Konsantre etmek

ÖZVERİ: Fedakarlık

ÖZVERMEK: Feda olmak

ÖZVERMEN: Fedai

ÖZYETİ: Hak

- P -

PAÇAK: Kabuk (karpuz, kavun)

PADAN: Ağız maskesi (Persçe)

PAĞALÇAK: Ayak kemiği

PAK: Hayran

PAKANAK: Hayvan tırnağı

PAKIRDAMAK: Kahkaha atmak

PAKIRDAŞMAK: Kahkaha atışmak

PAKİ: Pakistanlı, Urdu

- Pakice: Pakistan dili, Urduca

- Pakiye: Pakistan, Urduya

PAKTAGAN: Güz bayramı [475]

PAKTAMAK: Hayran olmak

PAKTANMAK: Hayranlık duymak

PALAĞUR: Hatıl

PALAK: Kayık küreği

PALAN: Gilaboru ağacı

PALAR: Kum tepesi

PALAZ: Domuz yavrusu

PALÇAN: Seramik şişe

PALGAŞ: Seramik çamuru

PALIT: 1. Saray 2. Sur

PALMA: Palmiye ağacı (Latince)

PALMAK: Seramik yapmak

PALTA: Elmas (Mançuca)

PANDA: Bambu ayısı (Nepalce)

PAPAK: Kürk şapka

PAR: Lümen (aydınlık birimi)

PARAG: Köpek başlı insan (mit)

PARÇIK: Sığırcık kuşu

PARDON: Afedersiniz (Fransızca)

PARGA: Kuvvet

PARGALAMAK: Kuvvet uygulamak

PARGALANMAK: Kuvvetlenmek

PARLA: Göz alıcı

PARLAÇ: Flaş

PARMAK: Parmakla basmak

PARMAKÇAK: Tuş (klavye)

PARSAK: Merhamet

PARTLAÇ: Bomba

PARTLAMAK: Patlamak

PARUM: Bizans (Doğu Roma)

PASAR: Sarımsak

PASMAR: Tecavüz

PASMARLAMAK: Tecavüz etmek

PASMARLANMAK: Tecavüz olmak

PASTIRGAÇ: Cendere

PASTIRMA: Baharatlı et kurutması

PASTIRMAK: Preslemek

PAŞAVUL: General

PAŞIK: Milli marş

PAŞKARMAK: Komuta etmek [476]

PAŞKARMAN: Başkomutan

PAŞKARMANLIK: Başkomutanlık

PAŞMAG: Ayakkabı [Paşmak]

PAŞMAK: Başarılı olmak

PAŞTAMA: Bayramın ilk günü

PAŞTAMAK: Siftah etmek [477]

PAŞTU: Afgan

- Paştuca: Afganca

- Paştuya: Afganya

PAŞTUK: Muhtar (köy başkanı)

PATA: Süslü çizme

PATAÇI: Çizme üreticisi

PATAN: Penis

PATANAK: Ispanak

PATAT: Patates (Aravak-Taino’ca)

PATKA: Nikotin

PATLAÇ: Bomba

PATLANÇ: İnfilak

PATMAN: Kovan

PATRAK: Popkorn (mısır patlağı)

PATRAMAK: Saçılmak

PAVURGAN: Uçar sincap [478]

PAY: Mübarek

PAYA: Sırık

PAYAK: Demin (az önce)

PAYALA: Demin (az önce)

PAYALAMAK: Sırık dikmek

PAYALANMAK: Sırık dikilmek

PAYAN: Armonika (Rusça)

PAYANA: Kurban töreni

PAYAR: Bereket

PAYARTAY: 1. Festival 2. Karnaval

PAYBA: Çuval

PAYÇAR: Kurban eti

PAYDAR: Flama

PAYDARA: Gönder (bayrak direği)

PAYDIRMAK: Zaman geçirmek

PAYGA: 1. At yarışı 2. At koşusu

Page 183: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

182

PAYLAK: Zengin

PAYLAMAK: Zengin olmak

PAYLANMAK: Zengin olmak

PAYLAŞ: Zenginlik

PAYLAŞMAK: Zenginleşmek

PAYMAK: Zaman geçmek

PAYNAGAN: Kış bayramı [479]

PAYTAL: Kurbanlık hayvan

PAYZAN: Kavanoz

PAZÇAK: Mektup zarfı

PAZÇAN: Pul

PAZMAK: Damgalamak

PAZIK: Kasvetli

PAZIKMAK: İçi daralmak

PAZINMAK: Zulüm görmek

PAZIR: Mühür

PAZIRGA: Kabus

PAZIRGANMAK: Kabus görmek

PAZIRMAK: Dava açmak [480]

PAZIŞKAN: Pul (mektup)

PAZIŞMAK: Mektuplaşmak

PAZITMAK: Zulmetmek

PEÇEK: Duvar sarmaşığı

PEÇELGEN: Hadım (iğdiş)

PEÇELMEK: Hadım (iğdiş) edilmek

PEÇEN: Mera

PEÇENE: Bisküvi

PEÇEMEK: Hadım (iğdiş) etmek

PEGEM: Çalı horozu

PEGENE: Kukla

PEĞERLEK: Kambur

PEĞERLENMEK: Sırtı bükülmek

PEKİMEK: Katılaşmak

PEKİNÇEK: Katılaşmış

PEKİNMEK: Katılaşmak

PEKİŞ: Katılık

PEKİTMEK: Katılaştırmak

PEKMEG: Karpuz balı [Pekmek]

PEKMEK: Katılaşmak

PEKNE: Boza (darı ekşitmesi)

PEKREŞMEK: Katılaşmak

PEKTEMEK: Tahkim etmek

PEKTELMEK: Tahkim edilmek

PEKTENMEK: Tahkim olmak

PEL: Somon balığı

PELÇEV: Çeyiz

PELEN: Gazel (hayvan) [481]

PELENE: Üvez ağacı

PELNEMEK: Tedarik olmak

PELNETMEK: Tedarik etmek

PEPEME: Kekeme

PEPEMEK: Kekeme konuşmak

PERÇEĞEN: Moltacilla kuşu

PERGEMEK: Başını örtmek

PERGENÇEK: Türban (başörtüsü)

PERGENMEK: Başını örtünmek

PEREMEÇ: Tatar mantısı

PERİNMEK: Huysuzlanmak

PERİNÇEK: 1. Huysuz 2. Sadık

PERİTMEK: Huysuzlandırmak

PERLEĞEN: Karadut

PERSİK: Şeftali (Rusça)

PERTLEMEK: Patlamak

PERTLEN: Patlak

PERTLETMEK: Patlatmak

PEŞEKMEK: Güneşte olgunlaşmak

PEŞEMEK: Eşelemek

PEŞENMEK: Eşelenmek

PEŞETMEK: Güneşte kurutmak

PEŞMEK: Güneşte kurumak

PETENEK: Mide

PIÇAĞAN: Kangren

PIÇALGA: Neşter

PIÇALMAK: Neşterle kesilmek

PIÇAMAK: Ampute etmek

PIÇANAK: Ampute (kesik organ)

PIÇANMAK: Ampute olmak

PIÇAR: Amputasyon bıçağı

PIÇGAN: Hadım (iğdiş)

PIÇKA: Kibrit

PIÇKAK: Hayvanların ayak derisi

PIÇMAK: Hadım (iğdiş) etmek

PIÇMAL: Hadım (iğdiş)

PIÇRAĞAN: Pis

PIÇRAK: Pis

PIÇRAMAK: Kirlenmek

PIÇRATMAK: Kirletmek

PIĞRAĞAN: Helikopter

PIĞRAMAK: Yükselmek

PIĞRATMAK: Yükseltmek

PIRGI: Düdük

PIRLAMAK: Dönerek uçmak

PIRLANMAK: Dönmek [482]

PIRLATMAK: Döndürmek

PIRLAVAÇ: Fırıldak (oyuncak)

PIŞARMAK: Emülsifiye etmek

PIŞILDAMAK: Fokurdamak

PIŞIRDAMAK: Fokurdamak

PIŞKALAK: Peynir yağı

Page 184: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

183

PIŞKAN: Emülsifiye

PIŞLAK: Eritme peynir

PIŞLAMAK: Peynir erimek

PIŞLATMAK: Peynir eritmek

PIŞMAK: Emülsifiye olmak

PIŞRINMAK: Hezeyan etmek

PITANAK: Yapışkan diken

PIZINMAK: Fırınlanmak

PIZIR: Fırın

PIZIRMAK: Fırınlamak

PIZRAK: Dağ kedisi

PİDİÇİN: Tatlısu levreği

PİÇE: Kes (kuru ot)

PİÇEÇİ: Tırpancı

PİÇEK: Tırpan

PİÇELEK: Kurumuş tarla

PİÇELEMEK: Tırpan sallamak

PİÇELENMEK: Tırpanla biçilmek

PİÇEMEK: Tırpanlamak

PİÇEN: 1. Saman 2. Temmuz ayı

PİÇENEK: Biçilmeye hazır tarla

PİÇER: Ekin biçme makinesi

PİÇEREK: Orak

PİÇERGE: Çim biçme makinesi

PİÇERMEK: Orakla biçmek

PİÇGEN: Saman

PİÇİLGEN: Biçilmiş ot / tarla

PİÇİN: Hasat

PİÇİNMEK: Hasat edilmek

PİÇMEK: Ot / tarla biçmek

PİŞİRGEÇ: Tüpgaz ocağı

PİLİK: Fitil

PİNDEK: 1. Cüce 2. Bücür

PİNTİ: Cimri

PİRPİREK: Fırıldak (oyuncak)

PİRTELEK: Set (engel)

PİSİK: 1. Kedi 2. Ev kedisi

PİŞÇE: Yeme

PİŞGEL: Çabuk pişen

PİŞİNÇ: Pişme seviyesi

PİŞİREÇ: Fırın

PİŞKEN: Pişmiş

PİŞPEĞEN: Ham (çiğ)

PİT: Yazı fırçası

PİTEÇ: Kalem

PİTELMEK: Yazılmak

PİTEMEK: Fırça ile yazmak

PİTİÇ: Mektup

PİTİG: Fırça yazısı

PİTİM: 1. Senet 2. Mukavele

PİTİMEK: Senet imzalamak

PİTİŞMEK: Sözleşme imzalamak

PİYE: Kundak (bebek giysisi)

PİYELEMEK: Kundaklamak (bebek)

PİYELENMEK: Kundağa sarılmak

PİZEN: Delilik otu

POĞDARGA: Gurur

POĞDARGAMAK: Gururlanmak

POĞDARGANMAK: Gururlanmak

POĞDARHA: Ejderha [483]

POĞANAK: 1. Sis 2. Ejderha

POĞUNMAK: Zulme uğramak

POĞURMAK: Zulmetmek

POL(ON): Leh (Polonyalı)

- Pol(on)ca: Lehçe (Polonya dili)

- Pol(on)ya: Lehistan

POLAT: Çelik

POR: 1. Küstah 2. Mantar kavı

PORAZ: Alacakaranlık

PORDAK: 1. Testis 2. Husye

PORHAN: Şaman [484]

PORLAMAK: Küstah davranmak

PORLAN: Küstah

PORLANMAK: Küstahlık etmek

PORSUK: Kokar sansar

POSTAN: Bekar

POSTANMAK: Bekar kalmak

POTUK: Deve yavrusu

POZAMAK: Silmek

POZAN: Silgi

POZANMAK: Silinmek

POZKUÇ: Kayabalığı

POZMAK: Feshetmek

POZUK: Mart ayı

POZUNMAK: Fesholmak

POZUTMAK: Fesh etmek

PÖGE: Hesap

PÖGELEMEK: Hesaplamak

PÖGELENMEK: Hesaplanmak

PÖGELEŞMEK: Hesaplaşmak

PÖGERMEK: Problem çözmek

PÖLEK: Düğün yemeği

PÖREŞ: Porsuk

PÖZE: Çeşme

PÖZEK: Şubat ayı

PUÇ: Iskarta [485]

PUÇUR: Tomurcuk

PUDAK: Branş

PUĞA: Seylan Kajusu (bitki)

Page 185: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

184

PUĞBAY: Beşik

PUĞLAMAK: Azarlamak

PUĞLANMAK: Öfkelenmek

PUĞUR: Safra kesesi

PUĞURMAK: Kokmak

PUĞURTMAK: Kokutmak

PULAN: Alkes geyiği

PULAY: Haram

PULAYSI: Haramdan hasta olma

PULAYSIMAK: Haram çarpmak [486]

PULGAMAK: Lekelemek

PULGANMAK: Lekelenmek

PULGAR: Leke yapıcı

PULGAŞ: Leke

PULGATMAK: Lekeletmek

PUMA: Dağ aslanı (Keçuaca)

PUR: Koku

PURA: 1. Aygır 2. At tanrısı (mit)

PURAÇ: Testi

PURAĞAN: Kar fırtınası

PURAMAK: İlave etmek [487]

PURANMAK: İlave edilmek

PURBAŞ: İspinoz kuşu

PURÇ: Biber

PURGAMAK: Pervane dönmek

PURGANMAK: Pervane dönmek

PURGATMAK: Pervane çevirmek

PURGUÇ: Tornavida

PURLAMAK: Koklamak

PURMAK: Kokmak

PURNAMAK: Koku almak

PURNATMAK: Koku yaymak

PUSALGA: Siper

PUSAMAK: Pusu kurmak

PUSANAK: Siper

PUSANÇ: Sipere yatma

PUSANGA: Mevzi

PUSANMAK: Sipere yatmak

PUSARAK: Kamuflaj

PUSARMAK: Kamufle olmak

PUSAT: Silah

PUSATMAK: Silah kullanmak

PUSATMAN: Silahşör

PUSKU: Siper

PUSMAK: Sipere yatmak

PUSUK: Siper

PUSUN: 1. İltica 2. Sinme

PUSUNCU: Mülteci

PUSUNÇ: İltica

PUSUNMAK: İltica etmek

PUSUŞMAK: Pusuya yatışmak

PUŞAK: Dert

PUŞANMAK: Hiddetlenmek

PUŞAY: Hayıflanma

PUŞAYMAK: Hayıflanmak

PUŞMAK: Dertlenmek

PUŞRULMAK: Hiddetlendirilmek

PUŞURGAMAK: Gücenmek

PUŞURGANMAK: Darılmak

PUŞURMAK: Hiddetlenmek

PUYGAN: Akçam ağacı

PUZUĞAN: Pankreas

PUZUN: Sodyum sülfat

PÜDRE: Sibirya tilkisi

PÜDÜRÇÜ: İnşaatçı (müteahhit)

PÜDÜRGE: İnşaat

PÜDÜRMEK: İnşa etmek

PÜDÜRMEN: İnşaat mühendisi

PÜĞREK: Devekuşu

PÜKSÜN: Lades kemiği

PÜKÜNÇ: Red

PÜKÜNMEK: Reddetmek

PÜKÜRMEK: Veto etmek

PÜR: 1. Yaprak 2. Sayfa, sahife

PÜRÇEK: 1. Kakül 2. Tomurcuk

PÜREMEÇ: Hamburger

PÜREMEK: Dürüm yapmak

PÜREN: Funda

PÜRGE: Sepet

PÜRGEMEK: Kaplamak

PÜRGENMEK: Kaplanmak

PÜRKÜÇ: Fıskiye

PÜRKÜMEK: Püskürmek

PÜRLENMEK: Yaprak açmak

PÜRLEŞMEK: Yaprak açışmak

PÜSE: Kemer

PÜSEMEK: Kemer bağlamak

PÜSENMEK: Kemer bağlanmak

PÜSKÜL: Saçak

PÜSMEK: Saklanmak

PÜŞKEÇ: Gofret

PÜŞKEL: Peksimet

PÜTKÜ: Gaita (dışkı)

PÜSKÜRÜK: Erüptiv

PÜTMEK: Gaitalamak (dışkılamak)

- R –

RAK: Efsanevi ülke

RAMAZAN: Oruç ayı (Arapça)

RAŞTOĞAN: Yeni yıl bayramı

Page 186: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

185

RAYON: İlçe (Rusça)

ROBOT: İnsansı makine (Çekçe)

RUTEN: Ukraynalı

- Rutence: Ukrayna dili

- Ruteniye: Ukrayna

- S –

SABA: 1. Hitap 2. Haber

SABACI: 2. Hatip 2. Haberci

SABAĞ: Kımız tulumu

SABAK: 1. Koçan 2. Değnek [488]

SABAKLAMAK: Değneklemek

SABAKLANMAK: Değneklenmek

SABAMAK: Dövmek

SABAN: Tarla sürme aracı

SABANMAK: Dövülmek

SABANTOY: Saban bayramı

SABAR: 1. Haberci 2. Kavgacı

SABARMAK: Kavga çıkarmak

SABAŞMAK: Vuruşmak

SABUKLAMA: Hezeyan

SABUKLAMAK: Hezeyan etmek

SABUKLANMAK: Hezeyan edilmek

SAÇAĞAN: Hamam böceği

SAÇAL: Saçma püskülü (süt vs.)

SAÇAN: 1. Müsrif 2. Cömert

SAÇANAK: Saç teli

SAÇARGA: Tohum saçma aleti

SAÇAV: Sofra

SAÇAYIRAN: Toka

SAÇAYIRMAK: Tokalamak

SAÇBAV: Baş örtüsü

SAÇI: Saçarak sunulama (tahıl vs.)

SAÇILGA: Saçı kurbanı (gıda) [489]

SAÇILAMAK: Serpmek

SAÇILANMAK: Serpilmek

SAÇILIK: Sunu nesnesi

SAÇIM: Mayıs ayı

SAÇKIRMAK: Saç dökmek

SAÇMAG: Serpme ağ [Saçmak]

SAÇMAK: Ağ atmak

SADAK: Ok kılıfı

SADAN: Dost

SADANMAK: Teselli olmak

SADATMAK: Teselli etmek

SADILAMAK: Yoklama yapmak

SADILANMAK: Yoklanmak

SAGAĞAN: Beyaz

SAGALAK: Bıyıklı balık

SAGALAMAK: Merhamet etmek

SAGALANMAK: Rahmet edilmek

SAGAY: Tereyağı

SAGU: Mersiye

SAGUN: 1. Hekim 2. Doktor

SAGUNÇAK: Cenaze alayı

SAGUNUYU: Muayenehane

SAĞAÇ: Sağımhane

SAĞAK: 1. Havan 2. Çene altı

SAĞAKAY: Sağ elini kullanan

SAĞAL: Süt güğümü

SAĞALAMAK: Kontrol etmek

SAĞALANMAK: Kontrol edilmek

SAĞALDA: Basamak

SAĞALDAMAK: Sağmak (süt)

SAĞALDANMAK: Sağılmak (süt)

SAĞALDIRIK: Çene altı bağlı şapka

SAĞALMAK: Tedavi olmak

SAĞALTMAK: Tedavi etmek

SAĞALTMA: Tedavi

SAĞALTMAN: 1. Hekim 2. Doktor

SAĞAM: Saç boncuğu

SAĞAN: Bayağı doğan (kuş)

SAĞANA: Sanduka

SAĞANÇIK: Ruh (kuş şeklinde)

SAĞANMAK: Yağmak

SAĞARGA: Süt sağma makinesi

SAĞARTKA: Koyun kenesi

SAĞAŞ: Körebe oyunu

SAĞAT: 1. Dinç 2. Durak 3. Mümin

SAĞAY: Zinde

SAĞAYMAK: Tedavi olmak [490]

SAĞAYTMAK: Tedavi etmek

SAĞAZ: Sağ aşık kemiği

SAĞAMUK: Sağ elini kullanan

SAĞBAKIŞ: Basiret

SAĞBAKMAK: Basiret etmek

SAĞBAMAK: Alarm vermek

SAĞBAN: Alarm

SAĞBANMAK: Alarm verilmek

SAĞBAY: Hak

SAĞDAŞ: Kirve

SAĞDAŞMAK: Hısım olmak

SAĞDIÇ: Hesap

SAĞDUN: Hısım (evlilik akrabası)

SAĞDUYU: 1. Aklıselim 2. Basiret

SAĞDUYMAK: Aklıselim etmek

SAĞIK: 1. Sahih 2. Fiktif

SAĞIKMAK: Şifa bulmak

SAĞIKTIRMAK: Şifa vermek

SAĞILGA: Süt sağımı

Page 187: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

186

SAĞILGAMAK: Süt sağmak

SAĞILGAN: Sağmal (süt veren)

SAĞILGANMAK: Süt sağılmak

SAĞILGAR: Süt güğümü

SAĞIMÇI: Süt sağan kişi

SAĞIMKAY: Sağmal (süt veren)

SAĞIN: 1. Sahih 2. Tefekkür

SAĞINÇ: 1. Merak 2. Fiksiyon [491]

SAĞINÇAK: Tefekkür

SAĞINDIK: 1. Merak 2. Hasret

SAĞINDIZ: 1. Hekim 2. Tabip

SAĞINGAMAK: Basiret göstermek

SAĞINGAR: Basiretli

SAĞINIR: Meraklı

SAĞINIŞ: 1. Merak 2. Hasret

SAĞINMAK: Merak etmek

SAĞINMIŞ: 1. Meraklı 2. Hasretli

SAĞIRMAK: Sakinleşmek

SAĞIRTLAK: Kulağakaçan böceği

SAĞIRTMAK: Sakinleştirmek

SAĞIŞ: 1. Zeka 2. Kıyas

SAĞIŞLAMAK: Kıyaslamak

SAĞIŞLANMAK: Kıyaslanmak

SAĞIŞLATMAK: Kıyaslatmak

SAĞIŞTIRMA: Nispet (oran)

SAĞIŞTIRMAK: Nispet etmek

SAĞITMAK: Ses kesmek

SAĞIZAK: Kraliçe arı

SAĞIZGAN: Bir yıldız adı

SAĞKAL: Hoşçakal

SAĞLAK: Bıyıklı balık

SAĞLANDIRMAK: İmkan vermek

SAĞMAN: 1. Mandıracı 2. Sıhhatli

SAĞMAY: Tereyağı

SAĞNAÇ: Güğüm

SAĞRAK: 1. Güğüm 2. Mandıra

SAĞYAĞ: Tereyağ

SAĞZIN: Muska

SAĞZINMAK: Hayatı korunmak

SAĞZITMAK: Hayatını korumak

SAH: 1. Amin 2. Aynen

SAHALYAN: Heilongjiang nehri

SAHÇI: Evi koruyan ruh

SAHIL: Bozkır tilkisi (İskitçe)

SAHLAMAK: Amin demek

SAHLAŞMAK: Amin deyişmek

SAHMAN: Fırsat

SAJA: Kask (Mançuca)

SAK !: Dikkat!

SAKA: 1. Arif 2. Aşık kemiği

SAKAĞI: Ruam hastalığı

SAKALAMAK: Çatal batırmak

SAKANMAK: Teyakkuza geçmek

SAKAR: Sabun

SAKAV: 1. Teyakkuz 2. Peltek

SAKAVUR: Amonyum zingiber

SAKAY: Müteyakkız

SAKÇAN: Yaban arısı

SAKÇI: Bekçi

SAKI: Himaye

SAKIÇI: Evi koruyan ruh

SAKIĞ: Serap

SAKIK: Venüs gezegeni

SAKIL: Hint sincabı

SAKILDAK: İris

SAKILGA: Müdafa

SAKILGAMAK: Müdafa etmek

SAKILDAN: Müdafi

SAKILGANMAK: Müdafa edilmek

SAKIM: 1. Tefekkür 2. Murat

SAKIMAK: Serap / hayal görmek

SAKINÇ: 1. Dikkat 2. İhtiyat

SAKINÇLIK: İhtiyat akçesi

SAKINDIRIK: Gerdanlık

SAKINDIRMA: 1. İhtar 2. İkaz

SAKINDIRMAK: İkaz / ihtar etmek

SAKINIR: İhtiyatlı

SAKIR: Hayalet

SAKIRAMAK: Hayalet görmek

SAKIRANMAK: Hayalet çarpmak

SAKIRGA: Kene

SAKIŞ: 1. Muhafaza 2. İhtiyat

SAKIŞMAK: Muhafaza etmek

SAKIT: Temkinli

SAKITMAK: Temkinli davranmak

SAKIZAK: Başıboş cin (mitoloji) 492

SAKLAĞAÇ: Mahfaza

SAKLAM: Emanet

SAKLANÇ: Emanet

SAKLANGAN: Mahfuz

SAKLARGA: Kasa

SAKLAV: Emanetçilik

SAKLAVAÇ: Kasa

SAKLAVUL: Kasa bekçisi

SAKLICA: 1. Hazine 2. Kasa

SAKLICAK: Esrarengiz

SAKLIK: 1. Temkin 2. İhtiyat

SAKMAN: 1. Muhafız 2. Dikkatli

SAKRAK: 1. Sürahi 2. Kadeh

Page 188: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

187

SAKRAMAK: Su doldurmak

SAKRANMAK: Su dolmak

SAKSAĞUL: Haloksilon ağacı

SAKTALGAN: İhtiyatlı

SAKTAMAK: İhtiyat etmek

SAKTAN: Zinhar

SAKTANMAK: İhtiyatlı davranmak

SAKYAN: Muska

SALA: Balkon

SALACAK: Teneşir taşı

SALAHAY: Püskül

SALAMA: Tahsisat

SALAMAK: Tahsis etmek

SALAMAN: Azad olmuş köle

SALAMÇAK: At eyeri kayışı

SALAMIŞ: Azade

SALAN: Taarruz

SALANCI: Taarruz eden

SALANMAK: Tahsis olmak

SALAR: Sevkiyatçı

SALAV: Davetiye

SALAY: İşaret

SALBAN: Karabuğday

SALÇIK: Başına buyruk

SALÇIN: Hırçın

SALÇUK: Silahşör

SALDA: Şaman ruhu

SALDAM: Sıra (oturak)

SALDAMAK: Kemirmek

SALDANMAK: Kemirilmek

SALDI: Pulluk (saban)

SALDIRMAN: Mütecaviz

SALGA: 1. Kement 2. At kızağı

SALGAN: Egemenlik

SALGALAMAK: Çalkalamak

SALGALANMAK: Dalgalanmak

SALGAMAK: Kement atmak

SALGANMAK: Kementlenmek

SALGAR: 1. Usül 2. Kaide (kural)

SALGARA: Başına buyruk

SALGAT: Kibar

SALGIÇ: Vazo

SALGIR: Atik

SALGIT: 1. Fidye 2. Mebus

SALIĞ: 1. Emanet 2. Salı günü

SALIĞÇI: Emanetçi

SALIK: 1. Haber 2. Put 3. Sincap

SALIKÇI: Haberci

SALIKMAK: Haber almak

SALIM: Ferman

SALIN: 1. Eda 2. Jest

SALINDI: 1. Edalı 2. Saç örgüsü

SALINGA: Ferman

SALINGI: Elbise eteği

SALIR: Azade

SALIŞTIRMA: 1. İzafet 2. Kıyas

SALIŞTIRMAK: İzafe / kıyas etmek

SALIT: 1. Haber 2. Davet

SALITMAK: Haber salmak

SALKAMA: Ayran

SALKAMAK: Ayran yapmak

SALKAR: Köhne

SALKARMAK: Köhnemek

SALKIN: Rüzgar

SALKINMAK: Rüzgar esmek

SALLAK: Kasap

SALLAMA: Avize

SALMA: Makarna

SALMAÇ: Asılarak kuruyan hamur

SALMAG: Ciddiyet [Salmak]

SALMAK: Ciddiye almak

SALMAN: Garson

SALMAŞ: Makarna

SALPAMAK: Zayi olmak

SALPANMAK: Boşa uğraşmak

SALPATMAK: Zayi etmek

SALT: 1. Sırf 2. Mutlak

SALTAN: 1. Bekar 2. Monark [493]

SALTAR: 1. Kral 2. Galaksi

SALTIK: 1. Mutlak 2. Bekar

SALTIN: Yalnız

SALTMAK: Çözmek

SALTUK: Azat

SALU: Sakal (Mançuca)

SALVAR: Akbaba kuşu

SALYAN: Hemen

SAMAK: Hesap etmek

SAMAR: Nazar (kem göz)

SAMRAMAK: Sayıklamak

SAMRANMAK: Hezeyan etmek

SAMSA: Baklava

SAMURAY: Kılıç silahşörü (Japonca)

SAN: 1. Ünvan 2. Rakam 3. Miktar

SANAÇ: Fikir

SANAÇLAMAK: Fikir üretmek

SANAÇLANMAK: Aklına takmak

SANAĞ: Hesap

SANAĞÇI: Muhasebeci

SANAĞAN: Niyetli

Page 189: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

188

SANAĞAT: Muhasebe [494]

SANAĞLIK: Hesap defteri

SANAK: 1. Beklenti 2. Meftun

SANAKDAMAK: Beklenti duymak

SANAL: Zahiri

SANALGA: Simülasyon

SANALGAÇ: Simülatör

SANALGI: 1. Hayal 2. Zan

SANALMAK: Zannetmek

SANAM: 1. Hesap 2. Rakam

SANAMAK: Hesaplamak [495]

SANANMAK: Muhakeme etmek

SANAR: 1. Müshil 2. Pürgatif

SANARAK: Halüsinasyon

SANARGAMAK: Vesvese yapmak

SANARGANMAK: Vesvese yapmak

SANARMAK: Sanrı görmek

SANASAN: Sanki

SANAŞ: Fikir çatışması

SANAŞMAK: Fikirleri çatışmak

SANAT: 1. Hesap 2. Muhasebe [496]

SANATMAK: Muhasebe etmek

SANAV: Zan

SANAY: Muhasebe

SANÇ: Deri çanta

SANÇAK: Mızrak

SANÇAN: Çuvaldız

SANÇAR: 1. Hançer 2. Satürn

SANÇIK: Kanca

SANÇILMAK: Saplanmak

SANÇIR: Kargı

SANÇIRA: 1. Şecere 2. Soyağacı

SANÇIŞ: 1. Saplama 2. Batırma

SANÇIŞMAK: Karşılıklı saplamak

SANÇITMAK: Batırmak

SANÇKAN: Musa (Lycium) ağacı

SANÇKI: Çatal

SANÇMAK: Batırmak

SANDALAMA: Rahatta duruş (asker)

SANDALAMAK: Bacak açık durmak

SANDAY: Niyet

SANDAYLAMAK: Niyet etmek

SANDAYLANMAK: Niyetlenmek

SANDIRAK: Hezeyan

SANDIRAMAK: Hezeyan etmek

SANDIRGA: Boğaz kayışı (atçılık)

SANDUĞAÇ: Bülbül

SANG: Mükafat (Mançuca)

SANGA: Cemaat (Çince)

SANGAMAK: Mükafatlandırmak

SANGAN: Başarı (Mançuca)

SANGAR: İhmalkar

SANGARMAK: İhmal etmek

SANGATAY: Başarılı (Mançuca)

SANGAY: Av tanrısı (mitoloji)

SANGI: İlüzyon

SANGIÇ: Muhterem

SANGIZ: Ağda

SANGRAM: Manastır (Sanskritçe)

SANI: Zan

SANIK: Zanlı

SANILDAK: Felçli

SANILGA: Not (hatırlatma)

SANIR: Hayalperest

SANIRMAK: Hayal kurmak

SANISKAN: Saksağan

SANITMAK: Hayale inandırmak

SANIZ: Reçine

SANIZDAMAK: Reçine akmak

SANIZDATMAK: Reçine akıtmak

SANK: Sac ayağı, üç ayak

SANKILÇAK: Kırkbayır (organ)

SANKUR: Hayret

SANLAK: Hürmet

SANLAMAK: Hürmet etmek

SANLAŞMAK: Hürmet edişmek

SANLAV: 1. Hürmet 2. Muhterem

SANLAY: Muhterem

SANLI: Namlı

SANLIK: İhtiram

SANRAMAK: Hezeyan etmek

SANRI: Halüsinasyon

SANRIMAK: Sanrı görmek

SANRITMAK: Sanrı gördürmek

SANSAK: İntiba

SANSAMAK: İntiba edinmek

SANSATMAK: İntiba edindirmek

SANSINMAK: Kaale almak

SANSITMAK: Kaale aldırmak

SANSIZ: Namsız

SANSIZLAMAK: Kaale almamak

SANTALANMAK: Aklını yitirmek

SANTUR: Yunan çalgısı (Yunanca)

SANZA: Kadayıf

SAPAĞ: Sıra (dizi)

SAPAL: Kiremit

SAPALAK: 1. Tevzi 2. Ziraat vergisi

SAPALAMAK: Tevzi etmek

SAPALANMAK: Tevzi olmak

Page 190: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

189

SAPANÇA: Küçük sapan

SAPAR: 1. Aykırı 2. Kabza

SAPAY: Kupa (iskambil)

SAPÇA: 1. Kulp 2. Kabza

SAPÇAK: Varil

SAPINÇ: Dalalet (sapkınlık)

SAPINMAK: Manyaklaşmak

SAPKA: Cop (polis değneği)

SAPLAK: 1. Kabza 2. Maşrapa

SAPLICAN: Akciğer zarı iltihabı

SAPMAG: Morg [Sapmak]

SAPMAK: Kuytuda kalmak

SAPMAN: Manyak

SAPTALMA: Kote (borsa)

SAPTALMAK: Kote edilmek

SAPTAMAK: Tespit etmek

SAPTANMAK: Tespit edilmek

SARA: Ay (takvim ölçüsü)

SARAÇ: Çift hörgüçlü deve

SARAGAY: Sarı çam ağacı

SARAĞAÇ: Başörtüsü

SARAĞAN: Mercanköşk bitkisi

SARAK: Ambalaj

SARALA: Sarı kaz

SARAMAK: Fethetmek

SARAMAY: Tereyağı

SARAMCIN: Maymun

SARAN: 1. Cimri 2. Tamahkar

SARANA: Zambak

SARANÇA: Yusufçuk böceği [497]

SARANLAMAK: Tamah etmek

SARANLANMAK: Tamah etmek

SARANMAK: Cimrilik etmek

SARAPAN: Bluz (kolsuz atlet)

SARAS: Kolonok (bir tür hayvan)

SARASAMAK: Tatil yapmak

SARAŞ: Sahur

SARATAN: Peygamberdevesi

SARBAĞA: Kısrak (1 yaşında)

SARBAKŞIN: Maymun

SARBALMAK: Elle kavranmak

SARBAMAK: Parmak ayırmak

SARBANMAK: Elle kavramak

SARBAYKAN: Hallaç (yün çırpıcı)

SARBAYMAK: Yün çırpmak

SARBAZ: Yün çırpma çubuğu

SARBAZAN: Top (silah)

SARBAZLAMAK: Çırpmak

SARBAZLANMAK: Çırpılmak

SARÇAK: Ayçiçek yağı

SARGA: 1. Başörtüsü 2. Kalbur

SARGALDAK: Sarı gül

SARGAMAK: Baş örtmek [498]

SARGAN: Avuz sütü yiyeceği

SARGANMAK: Baş örtülmek

SARGAŞ: 1. Türban 2. Kalbur

SARGAŞMAK: Türbana girmek

SARGAT: İğde (ağaç, meyve)

SARGAY: 1. Yaban gülü 2. Zambak

SARGAYAH: Maslenitse [499]

SARGAYMAK: Sarılık olmak

SARGIÇ: Masura

SARGIN: 1. Kibar 2. Sarılmış

SARGINMAK: Kibarlık etmek

SARGUT: Güneş ışığı

SARHAN: Ejderha Kral

SARIKUŞ: Şahin kuşu

SARIN: Beste

SARINÇ: Bobinaj

SARINÇAK: 1. Şal 2. Çarşaf (giysi)

SARINCI: Besteci

SARINDAMAK: Bestelemek

SARINDANMAK: Bestelenmek

SARINGA: 1. Sigara 2. Puro

SARIŞMAN: Sarışın

SARIT: 1. Ambalaj 2. Stransiyum

SARK: Safra

SARKA: Uzun yelek

SARKAÇ: Pandül

SARKAN: Ejderha

SARKANAK: Avize

SARKAYIK: İşkembe

SARKIM: Yoğurt suyu

SARKIN: Kuru buz

SARKINÇAK: Kırkbayır (organ)

SARKINMAK: Taciz etmek

SARKIT: Stalaktit

SARKUÇ: Kalbur

SARLAK: Kokarca (hayvan)

SARLAMAK: Ziyafet vermek

SARLANMAK: Sarılmak

SARLAŞMAK: Sarılmak

SARLUK: Yak (Tibet sığırı)

SARMAL: 1. Spiral 2. Helezoni

SARMALMAK: Spiralleşmek

SARMAN: Cana yakın

SARMANA: Rahip (Sanskritçe)

SARMANMAK: Kucaklaşmak

SARMATMAK: Sardırmak

Page 191: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

190

SARMAY: Deri ceket

SARMUK: Şalgam

SARNA: Beste

SARNAÇI: Besteci

SARNAMAK: Bestelemek

SARNALMAK: Bestelenmek

SARNATMAK: Bestelemek

SARNAV: Kaside

SARNAY: Yay (okçuluk)

SARPAN: Masa örtüsü

SARPIN: Silo

SARS: Romatizma

SARSAK: Sersem

SARSAKLANMAK: Sersemlenmek

SARSAKLAŞMAK: Sersemleşmek

SARSALANMAK: Titremek

SARSAMAK: Titremek

SARSATMAK: Titretmek

SARSIK: Sünepe

SARSINMAK: Zelzele olmak

SARSITMAK: Zelzele yapmak

SART: Tüccar (Sanskritçe)

SARTAHUN: Tehlike (Mançuca)

SARTAK: 1. Tabut 2. Darağacı

SARTAVUL: Harap kent

SARTIK: Farklı

SAS: 1. Lağım 2. Foseptik çukuru

SASI: Kötü kokulu

SASIK: Kötü koku

SASIMAK: Kötü kokmak

SASINMAK: Kötü kokmak

SASITMAK: Kötü kokutmak

SASKI: At sineği

SAŞMAK: Durmak

SAŞIRMAK: Durdurmak

SATA: Mercan

SATAK: 1. Pazar (çarşı) 2. Piyasa

SATAKLAMAK: Pazarlamak

SATAKLANMAK: Pazarlanmak

SATAKLAŞMAK: Çok satılmak

SATAKSIZ: Piyasası olmayan

SATALAMAK: Piyasaya sunmak

SATALANMAK: Piyasaya çıkmak

SATALAŞMAK: Pazarlık etmek

SATALAV: 1. Müzayede 2. Mezat

SATALGA: Pazar yeri

SATAN: Şeytan (İbranice)

SATAN: 1. Bacak boyu 2. Hain [500]

SATANAK: 1. Dükkan 2. Market

SATARAK: Reklam

SATARAN: 1. Tâcir 2. Hakem tanrı

SATARMAN: Tüccar

SATAV: 1. İhanet 2. Hıyanet

SATIÇ: Ticaret

SATIĞ: Ticaret

SATIĞÇI: Tüccar

SATIĞLAMAK: Ticaret yapmak

SATIĞLAŞMAK: Alışveriş yapmak

SATIK: 1. Ticaret 2. Satılmış

SATIKÇI: Tacir

SATIKLAMAK: Satışa çıkarmak

SATIKLANMAK: Satışa çıkmak

SATIKLAŞMAK: Takas etmek

SATIKUYU: Market

SATILAMA: Pazarlama

SATILAMAK: Pazarlamak

SATILAŞMAK: Pazarlık etmek

SATILAV: İhanet

SATILAY: Fesat tanrıçası (mitoloji)

SATIN: 1. Ticaret 2. Alışveriş

SATINÇ: Pazarlama

SATINMAK: Pazarlamak

SATIR: Para

SATIŞKAN: Tüccar

SATIŞMAK: Birlikte satmak

SATKA: İhanet

SATKAÇ: İşporta

SATKAMAK: İhanet etmek

SATKANMAK: İhanete uğramak

SATKAN: Hain

SATLAK: Ceviz

SATLICAN: Zatülcenp hastalığı

SATMAG: Dükkan [Satmak]

SATMAK: Ticaret yapmak

SATMAN: Pazarlamacı

SATRAMAK: Böğürmek

SATSAMAK: Pazarlamak

SATSANMAK: Pazarlanmak

SATUV: Pazarlama

SATUVLAMAK: Reklam yapmak

SATUVLAŞMAK: Pazarlık etmek

SAV: 1. İddia 2. Tez 3. Kainat

SAVA: 1. Müjde 2. Haber

SAVACAK: Kanal kapağı

SAVACI: 1. Nebi 2. Peygamber

SAVAK: 1. Ders 2. İbret

SAVAKDAŞ: Sınıf arkadaşı

SAVALAK: 1. Kıssa 2. Katakulle

SAVALAMAK: Müjde vermek

Page 192: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

191

SAVALANMAK: Müjde almak

SAVAMAK: Haber / ders vermek

SAVAN: Elçi

SAVANMAK: Haber almak

SAVAR: Savunma cihazı

SAVARMAK: Hamleyi atlatmak

SAVAT: 1. Hediye 2. Armağan

SAVBAY: Müşir (rütbe)

SAVDAK: Hipotez

SAVDAMA: İddianame

SAVDAMAK: İddia etmek

SAVDUK: Veda

SAVGA: 1. Hibe 2. Müdafa

SAVGALAMAK: Hibe etmek

SAVGALANMAK: Hibe almak

SAVGAMAK: Teberru vermek

SAVGANMAK: Teberru almak

SAVGAT: Teberru

SAVGU: 1. Şifa 2. Derman

SAVGUMAN: Doktor (unvan)

SAVIK: Haber

SAVIKLAMAK: Haber vermek

SAVIKLANMAK: Haber almak

SAVIKLAŞMAK: Haberleşmek

SAVKAL: Elveda

SAVKALAMAK: Veda etmek

SAVKALAŞMAK: Vedalaşmak

SAVKALDI: Veda

SAVLAMAK: İddia etmek

SAVLANMAK: İddia edilmek

SAVLAŞMAK: İddialaşmak

SAVLIK: İddia konusu şey

SAVMALDIK: Ispanak

SAVRAMAK: İddiada bulunmak

SAVRANMAK: İddia edilmek

SAVRUN: Ahd (azim)

SAVRUNMAK: Ahd (azim) etmek

SAVSAMAK: İhmal etmek

SAVSANÇ: İhmal

SAVSANMAK: İhmal edilmek

SAVSAMAN: İhmalkar

SAVSATMA: İhmal

SAVSATMAK: İhmal ettirmek

SAVU: Hamleden kurtulma

SAVUK: 1. İhmal edilmiş 2. Issız

SAVUKAN: İhmalkar

SAVUKMAK: Terk etmek

SAVULÇAK: Tenya

SAVULMAK: Geri çekilmek

SAVUN: Celp

SAVUNÇ: Müdafa (hukuk)

SAVUNCA: Defi (hukuk)

SAVUNDUK: Defi (hukuk)

SAVUNGA: Müdafaname

SAVUNGAN: Müdafi

SAVUNMAN: Avukat

SAVUR: Hovarda

SAVURAK: Yaba

SAVURGAÇ: Müsrif

SAVURGAN: Müsrif

SAVURMAN: Müsrif

SAVUT: 1. Zırh 2. Silah

SAVUTLAMAK: Silahla saldırmak

SAVUTLANMAK: Silahlanmak

SAVUTMAK: Hamleyi geçiştirmek

SAVUTMAN: Silahşör

SAY: 1. Sinir krizi 2. Yassı taş [501]

SAYA: 1. Mani (edebiyat) 2. Ağıl

SAYAÇI: Mani okuyucu

SAYAGAN: Yaz bayramı [502]

SAYAĞLAMAK: Sinir krizi geçirmek

SAYAĞLANMAK: Siniri bozulmak

SAYAK: 1. Hesap 2. İnziva

SAYAKÇI: 1. Hesapçı 2. Münzevi

SAYAKMAK: İnzivaya çekilmek

SAYAL: Azad

SAYALAMAK: Mani okumak

SAYALANMAK: Hediye toplamak

SAYALATMAK: Mani okutmak

SAYALAY: Yazlık (yaz evi)

SAYALGAN: Azad olmuş (köle) [503]

SAYALMAK: Azad olmak [504]

SAYALTMAK: Azad etmek

SAYAMA: Muhasebe

SAYAMAK: Muhasebe yapmak

SAYAN: 1. Milyon 2. Halk

SAYANMAK: Muhasebe edilmek

SAYARGA: Abaküs

SAYAŞ: Hesap

SAYAŞMAK: Hesaplamak

SAYAV: Muhasebe

SAYAVCI: Muhasebeci

SAYAVLAMAK: Muhasebe etmek

SAYÇI: Sayım memuru

SAYDAM: Şeffaf

SAYDI: Majeste (Mançuca “Saytu”)

SAYGA: Bozkır antilobu

SAYGAÇ: Ölçer (ölçme aleti)

SAYGAH: Şamanın yardımcı ruhu

Page 193: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

192

SAYGAK: Mezar taşı [505]

SAYGAMAK: Moralini bozmak

SAYGANMAK: Morali bozulmak

SAYGAR: Psikanalist

SAYGARMA: Psikanaliz [506]

SAYGARMAK: Psikanaliz yapmak

SAYGIN: Muhterem

SAYGIRMAK: Ayırt etmek

SAYHAN: Muhterem [507]

SAYIK: Hezeyan

SAYIKMAK: Hezeyana kapılmak

SAYIKLAMAK: Uykuda konuşmak

SAYIL: İtibar

SAYILANMAK: Numaralanmak

SAYILGAN: Muteber

SAYINÇ: 1. Hesap 2. Envanter

SAYINDI: Muteber

SAYINDIZ: Hesap uzmanı

SAYINMAK: Hesaba katmak

SAYIR: İçinden su çıkan mağara

SAYIRGAK: 1. Gururlu 2. Kibirli

SAYIRGAMAK: Kibirlenmek

SAYIRGANMAK: Gururlanmak

SAYIŞ: Hesap

SAYIŞLAMAK: Hesaplamak

SAYIŞLANMAK: Hesaplanmak

SAYIŞMAK: Hesap vermek

SAYIŞMAN: Muhasip

SAYIŞTAY: Hesap Mahkemesi

SAYIŞTIRMAK: Hesaba çekmek

SAYIT: 1. Centilmen 2. Muteber

SAYITBAY: Beyefendi

SAYITBAYAN: Hanımefendi

SAYIZ: Matematik

SAYKAL: Hafifmeşrep kadın

SAYKALMAK: Salınmak

SAYKAMA: Gargara

SAYKAMAK: Çalkalamak

SAYKAN: 1. Güzel 2. Şuh

SAYKANMAK: Çalkalanmak

SAYLAK: Muteber

SAYLAM: Tercih

SAYLAMÇI: 1. Tercihçi 2. Müvekkil

SAYLAMAK: Tercih etmek [508]

SAYLAMAN: Milletvekili

SAYLANÇI: Talepkar

SAYLANGAN: Güzide

SAYLANMAK: Tercih edilmek [509]

SAYLANTI: Tercih

SAYLAR: Vekil

SAYLARMAK: Vekalet etmek

SAYLAŞMAK: Vekillik etmek

SAYLATAY: Seçim kurulu

SAYLATMAK: Vekalet vermek

SAYLAV: 1. Seçim 2. Senatör

SAYLAVÇI: Seçmen

SAYLIK: Çobanaldatan kuşu

SAYMAÇ: Sayışma (tekerleme)

SAYMA: 1. İtibari 2. Nominal

SAYMAN: Muhasip

SAYMAZ: Saygısız

SAYPAK: Müsrif

SAYPAMAK: İsraf etmek

SAYPALMAK: İsraf edilmek

SAYRA: Nadide

SAYRAĞIÇ: Bülbül

SAYRALMAK: Nadideleşmek [510]

SAYRAM: Şuh

SAYRAMAK: Şuhluk yapmak [511]

SAYRAN: 1. Açık saçık 2. Sığ (su)

SAYRANAK: Sığlık alan

SAYRANMAK: Açık saçık giymek

SAYRATMAK: Giysilerini açmak

SAYRI: Hasta

SAYRIK: Hasta

SAYRILMAK: Hastalanmak

SAYRILUYU: Hastane

SAYRIMAK: Hastalanmak

SAYRIMSAMAK: Temaruz etmek

SAYRIMSAR: Hastalık hastası

SAYRINMAK: Rahatsızlanmak

SAYRINTI: Rahatsızlık

SAYRITAY: Senatoryum

SAYRITMAK: Hasta etmek

SAYSA: “Sayın” (Mançuca)

SAYSAMAK: Kompliman yapmak

SAYVA: Kırmızı üzüm

SAYZAMAK: Uykuda konuşmak

SAYZAN: Sayıklama

SAYZANAK: Domino (oyun)

SAYZANMAK: Domino oynamak

SAYZAR: Uykuda konuşan

SAYZIRAL: İnkişaf

SAYZIRAMAK: İnkışaf etmek

SAZAĞAN: 1. Girdap 2. Anafor

SAZAK: 1. Kuru soğuk 2. Poyraz

SAZAKAN: Su ejderi [512]

SAZAN: İri tatlısu balığı

SAZANAK: Akıntılı su

Page 194: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

193

SEBEK: Hasır sepet

SEÇEM: Kızılderili şefi (Algonkince)

SEÇEN: Titiz

SEÇENEK: Şık (tercih)

SEÇERGE: Selektör

SEÇİL: Güzide

SEÇİLEMEK: İç çekmek

SEÇKER: 1. Milletvekili 2. Senatör

SEÇMEN: Seçme hakkı bulunan

SEĞELKE: Ekme makinesi (mibzer)

SEĞELMEK: Ekilmek (tohum)

SEĞELTMEK: Ekmek (tohum)

SEĞENME: Rüku

SEĞENMEK: Rükuya varmak

SEĞİRTKE: Pire

SEĞİRTKEN: Afacan

SEĞMEK: Eğmek

SEĞMEN: Üsteğmen

SEJEN: Araba (Mançuca)

SEK: 1. Sıra (oturak) 2. Bank

SEKE: Sansar (Mançuca)

SEKENDİZ: Satürn (Zühal) gezegeni

SEKİ: 1. Bakkal 2. Sedir (koltuk)

SEKİL: Bacaktaki beyazlık (hayvan)

SEKİRME: Dans

SEKİRMEK: Dans etmek

SEKLEM: Kıl çuval

SEKMEN: 1. Atlet (giysi) 2. Divan

SEKREMEK: Sıçramak

SEKRETMEK: Sıçratmak

SEKŞEVİL: Kaktüs

SELÇEMEK: Kıt bulunmak

SELÇEN: 1. Nadir 2. Ender

SELÇERMEK: Farketmek

SELDE: Soda (maden suyu)

SELDEREY: Kereviz

SELDİRMEK: Seyrek koymak

SELDİRTMEK: Seyrek koydurmak

SELEK: 1. Cömert 2. Şapka

SELEKE: İstihza (alay etme)

SELEKMEN: Fötr şapka

SELEME: Hançer

SELEMEK: Dikiş dikmek

SELEN: 1. Esinti 2. Ferah 3. Bakire

SELENGE: 1. Kıvrak 2. Metal

SELENGEN: Kıvrak

SELENGEŞ: Salıncak

SELENMEK: Sallanmak

SELESKE: Cüce kertenkele (Timon)

SELGEŞ: Çamurlu kar

SELİK: 1. İffetli 2. Harç (vergi)

SELİKÇEK: Bakire

SELİN: İffet

SELİNMEK: İffetli davranmak

SELİŞMEK: Kıyaslanmak

SELİŞTİRMEK: Mukayese etmek

SELKİNCEK: Tahterevalli

SELKİNMEK: Dengelenmek

SELKİTMEK: Dengelemek

SELMEK: Yayılmak

SEM: Hazır yiyecek

SEMEK: Cenaze

SEMEKLEMEK: Cenaze kaldırmak

SEMİR: İştah

SEMİRGEN: İştahlı

SEMLEMEK: Yiyecek vermek

SEMLENMEK: Beslenmek

SEMLİK: Türkçe bilmeyen

SEMLİMEK: Türkçe bilmemek

SEMREMEK: Şişmanlamak

SEMRETMEK: Şişmanlatmak

SEMRÜK: 1. Keklik 2. Besili kuş [513]

SENCE: Mantar (Mançuca)

SENCER: 1. Tabya 2. İstihkam

SENDERE: Hamak (asma yatak)

SENDİRMEK: İkna etmek

SENE: 1. İğne (böcek, arı) 2. Raf

SENEÇ: Tahta testi

SENEK: 1. Testi 2. Teras 3. Yaba

SENEMEK: Zayıflamak

SENETMEK: Zayıflatmak

SENGE: Servet (Çince)

SENGEÇ: Alıç (ağaç, meyve)

SENGER: 1. Canavar 2. Burç (kale)

SENGİ: Empati

SENGİLEMEK: Empati yapmak

SENGİMEK: Dinmek

SENGİR: Dağ yamacı

SENGİTMEK: Dindirmek

SENGÜN: General (Çince)

SENİL: 1. Sivilce 2. Çıban

SENİLEMEK: Aşık olmak

SENİM: Kredi

SENİR: Dağ yolu

SENİRÇKE: Ev çekirgesi

SENKİLDEK: Beşik

SENKİLDEMEK: Sallanmak

SENKİLDETMEK: Sallamak

SENLEK: Nezaketsiz konuşan

Page 195: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

194

SENLİMEK: “Sen” diye konuşmak

SENMEK: İkna olmak

SENREK: Burun kemiği

SEP: Çeyiz

SEPÇİMEK: Sıçramak

SEPÇİTMEK: Sıçratmak

SEPEK: Araba oku

SEPİL: Yaygın

SEPİN: 1. Tohum ekme 2. Çeyiz

SEPİNCİ: Tohum ekici

SEPİNÇ: Sirayet

SEPİŞTİRMEK: Sirayet ettirmek

SEPKEÇ: Tohum serpme makinesi

SEPKİ: 1. Serpme 2. Taksimat

SEPKİL: Çil (benek)

SEPLEMEK: Çeyiz dizmek

SEPME: 1. Bulaşıcı hastalık 2. Tifüs

SEPTEMEK: Süslemek

SEPTENMEK: Süslenmek

SEPTİ: Çeyiz

SEPTİMEK: Çeyiz vermek

SEPTİRMEK: Çeyiz hazırlamak

SERE: 1. Gri 2. Dört parmak ölçüsü

SEREBE: Kuş tuzağı

SEREĞEN: 1. Zıpkın 2. Balık ağı

SERELEMEK: Karışla ölçmek

SERELENMEK: Karışla ölçülmek

SEREM: Çayır

SEREMEK: Hissetmek (Mançuca)

SERENKE: Kibrit

SERETEY: Aksesuar

SERGE: 1. Bayrak direği 2. Avlu

SERGEN: Vitrin

SERGEMEK: Sererek kurutmak

SERGENMEK: Serilerek kurumak

SERGETMEK: Sererek kurutmak

SERGİLEYİM: Teşhir

SERGÜN: Kurutulmuş yiyecek

SERGÜVEN: Ferah

SERİ: 1. Halı 2. Kurutulan yiyecek

SERİĞ: Hafızası zayıf

SERİĞLENMEK: Hafızası zayıflamak

SERİK: 1. Yaygın 2. Alzheimer

SERİKMEK: Yaygınlaşmak

SERİKTEMEK: Alzheimer olmak

SERİKTİRMEK: Yaygınlaştırmak

SERİM: 1. Teşhir 2. Yayma

SERİMEK: Ferahlamak

SERİNÇ: Teşhir

SERİNGEÇ: Maydonoz

SERİNGEN: Ferah

SERİNMEK: 1. Yatmak 2. Sabretmek

SERİTMEK: Ferahlatmak

SERKE: Erkek keçi

SERKEK: 1. Uyanık 2. Hassas

SERKEMEK: Uykusuz kalmak

SERKENMEK: Uykudan sıçramak

SERKER: Haydut

SERKİN: Mesaj (Mançuca)

SERKİÇEN: Opera gösterisi

SERKİNMEK: Opera söylemek

SERKİRMEK: Mani olmak

SERKİŞ: Opera

SERKİŞMEK: Opera oynamak

SERKMEK: Uyumamak

SERLEMEK: Teşhir etmek

SERLENMEK: Teşhir edilmek

SERLEVÜK: Fındık

SERMEN: Fuar

SERMENMEK: Gezerek bakmak

SERMEŞMEK: Kavga etmek

SERNEK: Kibrit

SERPENEK: Dam saçağı

SERÜVEN: Macera

SERVENDEMEK: Seyahat etmek

SERVENDİK: Eğlence gezisi

SESBEĞEN: Radyo

SESBİLİR: Müzikten anlayan kişi

SESBİLMEK: Müzikten anlamak

SESEK: Sinek (iskambil)

SESEN: Hatip

SESENLİK: Hitabet

SESEV: Hitabe

SESGEÇ: Mikrofon

SESİL: Fonetik

SESİNÇ: Hitabet

SESİNME: Sesli düşünme

SESİNMEK: Sesli düşünmek

SESİRGE: Gaipten duyulan ses

SESİRGEMEK: Gaipten ses duymak

SESİTMEK: Sesini kaybetmek

SESKE: Balık ağı

SESKEMEK: Bağırmak

SESKENMEK: Bağırmak

SESLEÇ: Diafon

SESLEK: Megafon

SESMEK: Konuşmak

SESMEZ: Dilsiz

SESTEŞMEK: Aynı anda konuşmak

Page 196: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

195

SESTİRMEK: Duyurmak

SETEKEY: Serçe parmak

SETİK: Esnaf alışverişi

SETİKÇİ: Esnaf

SETKİM: İdrak

SETKİMEK: İdrak etmek

SEVEREL: Bayatlamış

SEVERELMEK: Tazeliğini yitirmek

SEVCE: Şefkat

SEVCEMEK: Şefkat göstermek

SEVCENMEK: Şefkat görmek

SEVDEM: Aşk

SEVERGE: İhtiras

SEVERGEN: Muhteris

SEVGE: Aşk

SEVGEN: Aşık

SEVGENMEK: Aşık olmak

SEVGETMEK: Aşık etmek

SEVİGEN: Müşfik

SEVİK: Aşk

SEVİL: Hoş

SEVİLGEN: Maşuk

SEVİM: Hoşluk

SEVİNÇEK: 1. Saadet 2. Neşe

SEVİNDİK: Saadet

SEVİNTİ: 1. Saadet 2. Neşe

SEVİR: Nisan ayı

SEVİRMEK: Aşık olmak

SEVİŞKEN: 1. Şuh 2. Cilveli

SEVİT: 1. Venüs 2. Zühre

SEVİTMEK: Aşık etmek

SEVLET: Mimari (köken belirsiz)

SEVLETÇİ: Mimar (köken belirsiz)

SEY: Ziyafet

SEYBE: Üvez ağacı

SEYLEMEK: Ziyafet vermek

SEYLENMEK: Ziyafete gitmek

SEYLET: Ziyafet

SEYLETMEK: Ziyafet vermek

SEYRE: 1. Nadir 2. Ender

SEYREM: Sığlık

SEYREMEK: Sığlaşmak

SEYREN: Sığ (deniz, su)

SEYRENMEK: Karaya oturmak

SEYRETMEK: Karaya oturtmak

SEZEK: 1. Hassasiyet 2. Hissiyat

SEZEN: 1. Hassas 2. Hisli

SEZER: 1. Hassas 2. Hisli

SEZGEÇ: Fotosel

SEZGEK: İlham

SEZGEMEK: İlham gelmek

SEZGEN: İlham alan kişi

SEZGENMEK: İlham almak

SEZGİÇ: Hassas

SEZGİN: Hassas kişi

SEZGİNME: Hassasiyet

SEZGİNMEK: Hassasiyet etmek

SEZGİR: Ferasetli

SEZGİRLİK: Feraset

SEZİÇEN: Ferasetli

SEZİK: Hamilelik hassasiyeti

SEZİKLİ: Hassasiyeti olan hamile

SEZİKMEK: Hassaslaşmak

SEZİM: Hissediş

SEZİNÇ: 1. Hissiyat 2. İlham

SEZİNÇLİ: 1. Hissiyatlı 2. İlhamlı

SEZİNMEK: Hissiyat edinmek

SEZMİŞ: İdrak eden

SEZÜVÇEN: Hassas

SIBIR: Fısıltı

SIBIRAK: Sihirli söz

SIBIRAKÇI: 1. Sihirbaz 2. Efsuncu

SIBIRAMAK: Sihirli söz söylemek

SIBIRAŞMAK: Fısıldaşmak

SIBIRLAMAK: Fısıldamak

SIBIRLAŞMAK: Fısıldaşmak

SIBIZGI: Flüt

SIDIRGA: Kar küreği

SIDIRGAN: Kar küreyici makine

SIDIRMAK: Kar küremek

SIĞA: Yağ

SIĞAK: Zeytin

SIĞAL: Cila

SIĞALAK: Yağlı

SIĞALAMAK: Cilalamak

SIĞALANMAK: Cilalanmak

SIĞALMAK: İçine yerleşmek

SIĞAMAK: Meshetmek

SIĞANMAK: Mesh olmak

SIĞARMAK: Kapasitesi olmak

SIĞATLAMAK: Meshetmek (yağla)

SIĞATMAK: İçine sığdırmak

SIĞAZ: Mesh (yağ ile)

SIĞAZMAN: Mesheden

SIĞDAM: 1. Yas 2. Matem

SIĞDAMAK: Yas tutmak

SIĞDANMAK: Matemlenmek

SIĞDAŞ: Matem

SIĞDAŞMAK: Feryat edişmek

Page 197: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

196

SIĞILAMAK: Teyellemek (dikiş)

SIĞILANMAK: Teyellenmek (dikiş)

SIĞIM: Hacim

SIĞIN: 1. Yaban sığırı 2. Eylül ayı

SIĞINÇ: Kapasite

SIĞINÇAK: Sığınma yeri

SIĞINDAY: Sığınma evi

SIĞINDIK: Sadakat

SIĞIRGAMAK: Sığır kurban etmek

SIĞIRGAN: Sığır kesme töreni

SIĞIRMAK: Islık çalmak

SIĞIRT: Islık

SIĞIRTMAÇ: İnek çobanı

SIĞIRTMAK: Islıkla hayvan gütmek

SIĞIT: 1. Yas 2. Feryat

SIĞITKA: Niyaz

SIĞITKANMAK: Niyaz etmek

SIĞITLAMAK: Yas tutmak

SIĞITLANMAK: Matemlenmek

SIĞITMAK: Yas tutmak

SIĞLAM: 1. Feryat 2. Gevşetme

SIĞLAMAK: Feryat etmek

SIĞLANMAK: Feryat edilmek

SIĞRA: Vadi

SIĞRAK: Testi

SIĞZAMAK: Vakumlamak

SIĞZANMAK: Vakumlanmak

SIĞZATMAK: Vakumlatmak

SIK: 1. Sınır 2. Hudut 2. Limit

SIKAÇ: Mandal

SIKAK: Hiciv

SIKAMAK: Sıklaşmak

SIKANAK: 1. Dirsek 2. Köşe

SIKANMAK: Dirsek bükmek

SIKARGA: Meyve suyu sıkacağı

SIKARGAMAK: Posasını çıkarmak

SIKARGANMAK: Posası çıkmak

SIKILCAN: Canı çabuk sıkılan

SIKILCIM: Hafakan

SIKIN: 1. Darlık 2. Elem

SIKINÇ: Kasvet

SIKINMAK: Kasvetlenmek

SIKIRGAN: Körük

SIKIRMAK: Basınç uygulamak

SIKIRMAN: Akerdeon

SIKIT: Kerpiç

SIKLAM: Pres

SIKLAMAK: Preslemek

SIKMAÇ: İçli köfte

SIKMAN: 1. Pres aleti 2. Tayt

SIKMAŞ: İçli köfte yemeği

SIKNA: Cimri

SIKNAMAK: Cimrilik etmek

SIKNAŞMAK: Cimrilik etmek

SIKTA: 1. Disiplin 2. Sıkı yönetim

SILA: Full (tam dolu)

SILAMAK: Fullemek [514]

SILANMAK: Fullenmek

SILATMAK: Fulletmek

SILAV: Masaj

SILAVÇI: Masör

SILAVŞAN: Su solucanı

SILDIR: Sarp

SILDIRIM: Uçurum

SILGAN: Atkuyruğu bitkisi

SILMA: Kaysı

SILMAK: Temizlemek

SILTAMAK: Bahane etmek

SILTANMAK: İsnat etmek

SILTAŞMAK: Bahaneleşmek

SILTAV: Bahane

SILTAY: Bu sayede

SIMAK: Kırmak

SIMAYKA: Ev Cini

SIMDAK: Derbeder

SIN: 1. Eleştiri 2. Sıradağ 3. Deney

SINA: Tecrübe

SINACI: Tecrübe eden

SINAK: 1. Test 2. Kuiz

SINAKA: Atasözü

SINAKÇAK: Kuiz

SINALGI: Televizyon

SINALMAK: Test edilmek

SINAM: 1. Test 2. Tecrübe

SINAMAN: İmtihan eden

SINAMLI: Test edilmiş

SINAMSIZ: Test edilmemiş

SINAN: Tecrübe

SINAR: 1. İntikam 2. Tek

SINARLAMAK: İntikam almak

SINARLANMAK: İntikam alınmak

SINARLAÇ: Münferit

SINARLAŞ: İntikam

SINAŞ: Birbirini deneme

SINAŞMA: Birbirini deneme

SINAŞMAK: Birbirini denemek

SINAT: Mülükat

SINAV: İmtihan

SINAY: Test

Page 198: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

197

SINÇI: Eleştirici

SINDA: Çil kuşu

SINDAMAK: Kesmek

SINDARMAK: Kestirmek

SINDI: Makas

SINDIRAÇ: Kesme makinesi

SINDIRMAK: Kırdırmak

SINGA: 1. İflas 2. İskörbit hastalığı

SINGAMAK: İflas etmek

SINGAN: Müflis

SINGAR: 1. Cihet 2. Yarım

SINGIN: Müflis

SINIK: Kırık

SINIKÇI: Kırıkçı (kırık sarıcı)

SINIKMA: İflas

SINIKMAK: İflas etmek

SINILGA: Kırılma noktası

SINILIŞ: 1. Kriz 2. Buhran 3. Kırılma

SINILMAK: 1. Kırılmak 2. Dağılmak

SINIR: 1. Kriz 2. Buhran

SINIRMAK: Fazla pişmek

SINIRTMAK: Fazla pişirmek

SINITMAK: Krize / buhrana girmek

SINLAMAK: Ağlamak

SINLATMAK: Ağlatmak

SINLAŞMAK: Ağlaşmak

SINLIK: Sıradağ

SINMA: Dağ tavuğu

SINMAK: Kırmak

SIR: Cam

SIRA: Kar fırtınası

SIRAÇ: Lake

SIRALCAN: Çulluk kuşu

SIRALMAK: Lake kaplanmak

SIRAMAK: Lake kaplamak

SIRANMAK: Lake kaplanmak

SIRATMAK: Lake kaplatmak

SIRÇA: Camdan

SIRÇAĞ: 1. Cam gibi 2. Kaygan

SIRÇAK: Vitray

SIRÇAMAK: Vitray boyamak

SIRDAĞ: Karnıyarık yemeği

SIRDAK: Vernik

SIRDAMAK: Verniklemek

SIRDANMAK: Verniklenmek

SIRGA: Küpe

SIRGALIK: Kulak memesi

SIRGAMAK: Kaplamak

SIRGAN: 1. Battaniye 2. Mızrak

SIRGANAK: Kayak pisti

SIRGANMAK: Kaplanmak

SIRGATMAK: Kaplatmak

SIRGAY: 1. Cerek 2. Değnek

SIRGIMAK: Kaymak (fiil)

SIRGIN: Kar fırtınası

SIRGINMAK: Kayak yapmak

SIRIÇ: Hoşaf

SIRIĞAN: Mızrak

SIRILMAK: 1. Dikilmek 2. Savrulmak

SIRIMAK: Yorgan kaplamak

SIRIMSIZ: Ayşekadın fasülyesi

SIRIN: 1. Aba 2. Meltem rüzgarı

SIRINAŞ: Kuşbaşı İskender yemeği

SIRINMAK: Yorgan kaplanmak

SIRKAMAK: Hasta olmak

SIRKANMAK: Hastalanmak

SIRKAV: Hasta

SIRKAVLAMAK: Hasta olmak

SIRKAVLANMAK: Hastalanmak

SIRKAVUYU: Hastane

SIRLAMAK: Cam üflemek

SIRLANMAK: Cam üflenmek

SIRMAK: 1. Dikmek 2. Savurmak

SIRTALMAK: Küstahlık yapmak

SIRTAMAK: Küstahlık etmek

SIRTANMAK: Küstahlaşmak

SIRTARMAK: Ukalalık etmek

SIRTAŞMAK: Küstahlaşmak

SIRTIK: Küstah

SIRTILMAK: Sırta alınmak

SIRTIN: Palto

SIRTINMAK: Sırtına almak

SIRTLAK: Sırtta taşınan küfe

SIRTMA: Kement

SIRTMAK: Kement

SISKALMAK: Zayıflamak

SISKARMAK: Erimek

SISKATMAK: Zayıflatmak

SISMAK: Erimek

SITKA: Dua

SITKAMAK: Dua etmek

SITKANMAK: Tövbe etmek

SITMAK: 1. Kırmak 2. Ağlamak

SIVANAK: Sıvanacak yüzey

SIVAT: Mesh (elini sürme)

SIVATÇAR: Merhem

SIVATLAMAK: Mesh etmek

SIVATLANMAK: Mesh edilmek

SIVAZ: Mesh (elini sürme)

Page 199: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

198

SIVAZLAMAK: Mesh etmek

SIVAZLANMAK: Mesh edilmek

SIVAZLATMAK: Mesh ettirmek

SIY: 1. Hediye 2. Şeref

SIYAMAL: Kalamar

SIYANMAK: Rüşvet yemek

SIYATMAK: Rüşvet vermek

SIYGA: Şişkinlik

SIYGAMAK: Şişmek

SIYGARMAK: Kabarmak

SIYGATMAK: Şişirmek

SIYIK: 1. Fahişe 2. Enkaz

SIYIKMAK: Fahişelik etmek

SIYILMAK: Cilve yapmak

SIYIN: Vajina

SIYINMAK: Seks yapmak (kadın)

SIYIRGA: 1. Spatula 2. Dikiş ipliği

SIYIRGAÇ: Kar küreği

SIYIRGAMAK: Spatula ile kazımak

SIYIRGAN: Spatula

SIYITMAK: Seks yapmak (erkek)

SIYLAK: 1. İkram 2. Hediye

SIYLAMAK: İkram / hediye vermek

SIYLANMAK: İkram / hediye almak

SIYLAŞ: İkram

SIYLAŞMAK: Hediyeleşmek

SIYLAV: İkram

SIYMAK: İbadeti bozmak

SIYLIK: Mükafat

SIYPAMAK: Mesh etmek

SIYPANMAK: Mesh edilmek

SIYRAMAK: Okşamak

SIYRANMAK: Okşanmak

SIYRAŞMAK: Birbirini okşamak

SIYSIZ: 1. Şerefsiz 2. Adi

SIZ: 1. Nem 2. Rutubet

SIZAÇ: Su sızan kaya

SIZAĞAN: Su sızan yer

SIZANAK: 1. Su sızıntısı 2. Sivilce

SIZANGA: Sızma yağ

SIZAŞ: Kavurma et yemeği

SIZGA: 1. Hat 2. Hat sanatı

SIZGIÇ: Resim fırçası

SIZGIRIK: Islık

SIZGIRMAK: Islık çalmak

SIZGIT: Kavurma et

SIZIĞAN: Kronik ağrı

SIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Kavurma et

SIZIKÇA: Tire işareti

SIZIKMAK: İz oluşturmak [515]

SIZILMAK: Sızmak

SIZIM: Sızıntı

SIZIN: Sızarak çıkan su kaynağı

SIZINMAK: Sızarak çıkmak

SIZIR: Eriyik

SIZIRMAK: Eritmek

SIZIRLANMAK: Erimek

SIZIRLATMAK: Eritmek

SIZLAK: Sızlayan (diş, kemik)

SIZMAÇ: Yağlı peynir eritmesi

SIZMAŞ: Yağlı peynir yemeği

SİBEK: Değirmentaşı demiri

SİBEL: 1. Çisenti 2. Yağmur tanesi

SİBELEMEK: Çiselemek

SİBELENMEK: Çiselenmek

SİBELETMEK: Çiseletmek

SİBER: Sempatik

SİBİR: Orman

SİCİM: Halat

SİDEMEK: İdrar yapmak

SİDETMEK: İdrar yaptırmak

SİDMEK: İdrar yapmak

SİKE: 1. İdrar 2. Üre (Mançuca)

SİLEGEY: Şap hastalığı

SİLERGE: Araba sileceği

SİL: 1. İffet 2. Namus

SİLE: 1. Ağırlık birimi (0,5 kg) 2. Full

SİLEKEY: Salya

SİLEMEK: Tertemiz etmek

SİLENMEK: Tertemiz olmak

SİLETMEK: Tertemiz etmek

SİLEV: Yumak

SİLEVSEN: Halkalı solucan

SİLEY: Çalı horozu

SİLGEÇ: Araba camı sileceği

SİLİ: 1. İffet 2. Namus

SİLİMEK: Temizlemek

SİLİN: Elit

SİLİNDEK: Mümtaz

SİLİŞMEK: İffetli davranmak

SİLİTMEK: İffetini korumak

SİLKER: Mayıs ayı

SİLKME: Omlet

SİLKMEÇ: Türlü yemeği

SİLMEN: Gölge (Mançuca)

SİLMENGE: Şemsiye (Mançuca)

SİLTEMEK: Çalkalamak

SİLTENMEK: Çalkalanmak

SİLTİ: 1. Alkali 2. Külsuyu

Page 200: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

199

SİME: Meyan kökü

SİMEK: Orman

SİMİŞ: Kuruyemiş

SİN: 1. Hile 2. Pusu

SİNCELEMEK: Gizlice incelemek

SİNCELENMEK: Gizlice incelenmek

SİNÇE: 1. Tuzak 2. Çehre

SİNDİRGEMEK: Asimile etmek

SİNDİRGEN: Lizozom

SİNEL: 1. Prova 2. Ölçü alma

SİNEMEK: Prova yapmak (ölçü)

SİNETMEK: Prova yaptırmak

SİNGEMEK: Derine inmek

SİNGER: Gök yönleri

SİNGİL: Hemşire

SİNGİN: Geri planda olan

SİNİRKE: Sinir bölümleri

SİNİRMEK: Kasılmak

SİNİRSEK: Fevri davranan

SİNİRSEMEK: Fevri davranmak

SİNİRTKE: Ağustos böceği

SİNSİNE: Ateş dansı

SİR: 1. Şeciye 2. Orijin

SİREK: 1. Zeki 2. Kızılıağaç

SİREKEY: Sivrisinek

SİRELMEK: Ayakta durmak

SİREMEK: Ikınmak

SİREN: 1. Leylak çiçeği 2. Kordon

SİRENMEK: Dayanmak

SİRİMEK: Kötü kokuşmak

SİRİTMEK: Kötü kokutmak

SİRGE: 1. İpek 2. Kuşak

SİRKEN: Yabani ıspanak

SİRKENÇİL: Ispanak

SİRKENMEK: İğrenmek

SİRKETMEK: İğrendirmek

SİRLEMEK: Titremek

SİRLENMEK: Titreme tutmak

SİTEMEK: İdrar yapmak (Mançuca)

SİVMEK: Ayağa dikmek

SİVİLMEK: Ayağa dikilmek

SİVİLTMEK: Ayağa dikmek

SİVRİÇ: Sivri ağaç

SİVRİK: Fide

SİVRİKMEK: Topraktan çıkmak

SİVRİNMEK: Göze batmak (mecaz)

SİVSİNMEK: Terkedilmek

SİVSİTMEK: Terketmek

SİYEMEK: İdrar yapmak

SİYELMEK: Dolaşmak (ip, tel)

SİYENEK: Ringa balığı

SİYETMEK: İdrar yaptırmak

SİYİRME: Kapı sürgüsü

SİYİRMEK: Sürgülemek

SİYMEK: İdrar yapmak

SİZİK: Şüphe

SİZİKLİ: Şüpheli

SİZİKSİZ: Şüphesiz

SİZİKMEK: Şüphelenmek

SİZİNMEK: Endişelenmek

SOBAY: Bekar

SOĞALMAK: Suyu çekilmek

SOĞALTMAK: Suyunu çektirmek

SOĞANBAŞ: Kelle soğan

SOĞARMA: İthalat

SOĞARMAK: İthal etmek

SOĞLAMAK: İstihza etmek

SOĞLANMAK: İstihza edilmek

SOĞLUMAK: Eli koyna sokmak

SOĞMAK: Elde etmek

SOĞNA: Frijit

SOĞNAMAK: Frijit olmak

SOĞRALMAK: Kötü hissetmek

SOĞRAMAK: Şikayet etmek

SOĞRANMAK: Şikayetlenmek

SOĞRUŞMAK: Emilmek

SOĞRUTMAK: Emdirmek

SOĞTA: Sarhoş

SOĞTAMAK: Sarhoş olmak

SOĞUM: Ekim ayı

SOĞUMBASI: Kış eğlencesi

SOĞUNMAK: Üşümek

SOĞUR: Adatavşanı

SOĞURGA: Merak

SOĞURGAK: Meraklı

SOĞURGAMAK: Merak etmek

SOĞURGATMAK: Merak ettirmek

SOĞURSAMAK: Meraklanmak

SOĞURSATMAK: Meraklandırmak

SOĞUŞKAN: Titremeli hastalık

SOĞUŞMAK: Titreme tutmak

SOĞUT: Mumbar dolması

SOĞUTAÇ: 1. Frijider 2. Frigorifik

SOĞUTKAÇ: Buzdolabı

SOK: 1. Kör 2. Hasetçi

SOKA: Saban

SOKAÇ: İğne (arı, akrep)

SOKAN: Akrep

SOKARIÇ: Terbiye malzemesi (aş)

Page 201: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

200

SOKARMA: İstihdam

SOKARMAK: İstihdam etmek

SOKLAMAK: Haset etmek

SOKLANMAK: Haset etmek

SOKLUNMAK: Körelmek

SOKLUTMAK: Kör etmek

SOKMAN: Postal (asker çizmesi)

SOKTA: Karaciğer sucuğu

SOKTAMAK: Sarhoş olmak

SOKU: 1. Havan 2. Dibek

SOKUÇAK: Sinekkuşu

SOKUDAŞ: Havan eli

SOKULAK: Kuytu yer

SOKUN: 1. Hançer 2. Ok

SOKUNMAK: Delerek girmek

SOKUR: Kör

SOKURGAĞAN: Apandisit

SOKURGAMAK: Tek yanı ağrımak

SOKURGANMAK: Yanlı davranmak

SOKURMAK: Körelmek

SOKUT: Sucuk

SOLAKAY: Sol elini kullanan

SOLAMAK: Hapsetmek

SOLAMUK: Sol elini kullanan

SOLANGI: Gelincik (çiçek)

SOLANMAK: Hapsedilmek

SOLAŞIK: 1. Menfaat 2. İçe kapalı

SOLAŞMAK: İçine kapanmak

SOLATMAK: Hapsetmek

SOLAZ: Sol aşık kemiği

SOLBAY: Vekil

SOLBAYLIK: Vekalet

SOLBUN: Gök cismi

SOLÇA: Çingene palamudu

SOLUĞAN: Nefes darlığı

SOLMAĞAN: Çok mevsimlik bitki

SOLTU: Mat (soluk)

SOLUK: Üflemeli enstrüman deliği

SOLUN: Meraklı

SOLUNÇAK: Solunum maskesi

SOLUNGA: Gökkuşağı

SOLUNGAÇ: Balık solunum organı

SOLUR: Göktaşı

SOLURGA: Nefes darlığı

SOLURGANMAK: Zor nefes almak

SOLUŞMAK: Birlikte solumak

SOLUTAÇ: Solunum maskesi

SOLUTGAÇ: Solunum cihazı

SOM: 1. Katışıksız 2. Külçe

SOMAG: Külçe [Somak]

SOMAK: Dikmek (Mançuca)

SOMALAK: Elyaf

SOMALMAK: Ereksiyon olmak

SOMALTMAK: Erekte etmek

SOMUN: Uzun ekmek

SOMURMAK: Absorbe etmek

SOMUT: Maddi

SONAÇAK: Topuklu ayakkabı

SONALAMAK: Tehir etmek

SONALANMAK: Tehir olmak

SONALATMAK: Tehir etmek

SONAR: Piknik alanı

SONARAMAK: Bahane bulmak

SONARLAMAK: Pikniğe gitmek

SONARLANMAK: Piknik yapmak

SONÇUK: Tekme

SONÇUKLAMAK: Tekme atmak

SONÇUKLANMAK: Tekmelenmek

SONDAMAK: Nihayete ermek

SONGU: Seçim

SONGUÇU: Seçmen

SONGUMAK: Seçim yapmak

SONGUMAL: Delege

SONGUR: Geride kalan kısım

SONLAMAK: Nihayete erdirmek

SONLANMAK: Nihayete ermek

SONLATMAK: Hatmetmek

SONLUK: Son ek (dilbilgisi)

SONRAMAK: Tecil etmek

SONRATMAK: Tecil ettirmek

SONŞA: Kadar

SONUK: 1. Final 2. Finiş

SONURGA: Mezuniyet

SONURGAN: Mezun

SONURGAMAK: Mezun olmak

SONURGATMAK: Mezun etmek

SONUŞMAK: Birlikte sonlanmak

SOPAK: Falaka (ceza)

SOPAKLAMA: Falakaya yatırma

SOPAKLAMAK: Falakalamak

SOPAKLANMAK: Falakalanmak

SOPMAG: Yaya geçidi [Sopmak]

SOPMAK: Geçmek

SONA: Deniz kızı

SORAK: 1. Sual 2. Haber

SORAKÇI: 1. Sual eden 2. Muhabir

SORALGA: Soru dilekçesi

SORALTI: Anket

SORANAK: Anket

Page 202: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

201

SORANMAK: Rica etmek

SORAŞMAK: Anket yapmak

SORAV: Rica

SORGA: Musluk

SORGAK: Emerek tedavi (zehir)

SORGAMAK: Emerek çekmek

SORGAYAK: Körebe oyunu

SORGUÇ: Pompa

SORGUL: Kamış / Pipet

SORGUN: Pipo

SORGUNÇAK: Sigara ağızlığı

SORKUN: Sepetçisöğüdü

SORMACA: Soru oyunu

SORMAÇ: Soru oyunu

SORO: Çin hurması (Çince)

SORSUMAK: Sesli nefes almak

SORSUNMAK: Zor nefes almak

SORUÇ: Kuiz (kısa sınav)

SORUK: 1. Dilek 2. Rica

SORULAMAK: İstifham etmek

SORULGA: Soru önergesi

SORULGAMAK: Soru bulmak

SORUNÇAK: Problem (soru)

SORUNÇAMAK: Problem sormak

SORUNSAK: Problemli durum

SORUNSALIK: Problematik

SORUNSAMAK: Problem etmek

SORUNSAR: Problemli kişi

ŞORUŞTURMAN: Muhakkik

SOTKAR: Külhanbeyi

SOVAK: Ayaz

SOYAK: Cins

SOYAMAK: Kabuk soymak

SOYARITIM: Öjeni

SOYARITMAK: Öjeni yapmak

SOYAVARIM: Irsiyet

SOYAVARMAK: Tevarüs etmek

SOYDAM: 1. Saltanat 2. Hanedan

SOYDAMAK: Soyu sürmek

SOYDAN: Hanedan üyesi

SOYDAŞMAK: Hemcins olmak

SOYGA: Küçük karga türü

SOYKIRMA: Genosit

SOYKIRMAK: Genosit yapmak

SOYKU: Fuhuş

SOYKUCU: Fahişe

SOYKULAMAK: Fuhuş yapmak

SOYLAMA: Şiir

SOYLAMAK: Şiir okumak

SOYSAL: 1. Irsi 2. Genetik

SOYSALMAK: Soyu sürmek

SOYSAMAK: Soya çekmek

SOYUGA: Fil dişi

SOYUGAÇI: Fil dişi avcısı

SOYUK: Fahişe

SOYUKMAK: Fahişelik yapmak

SOYUNDAV: Striptiz

SOYUNDUZ: Striptizci

SOYURGA: Tahttan indirme

SOYURGAL: 1. Tevazu 2. İnayet

SOYURGAMAK: Tevazu etmek

SOYURGANMAK: Tahttan inmek

SOYURGAT: Bahşiş

SOYURGATMAK: Tahttan almak

SOYUT: 1. Mücerret 2. Manevi

SOYUZ: Kabile (Rusça benzeşimle)

SOZAK: Köy

SOZMAK: İhmal etmek [516]

SOZUK: Uzun harf (şapkalı harf)

SOZULMAK: İhmal edilmek

SÖBE: 1. Beyzi 2. Oval

SÖBELEK: Mantar (sivri)

SÖBELMEK: Ovalleşmek

SÖBELTMEK: Ovalleştirmek

SÖDÜRGE: Kemer

SÖDÜRMEK: Kemer takmak

SÖĞE: Temel kazığı

SÖĞEK: 1. Mezar 2. Kabir [517]

SÖĞEKLEMEK: Defnetmek

SÖĞEKTEMEK: Ruh çağırmak

SÖĞEKTER: Kabristan (mezarlık)

SÖĞEL: Nasır (deri sertleşmesi)

SÖĞELMEK: Sertleşmek

SÖĞEN: Çit kazığı

SÖĞESKEN: Çayır melikesi (bitki)

SÖĞKEMEK: Muallakta bırakmak

SÖĞKENMEK: Muallakta kalmak

SÖĞLÜN: Kızartma yemeği

SÖĞLÜNCÜ: Kızartmacı

SÖĞLÜNMEK: Kızartılmak

SÖĞLÜTMEK: Kızartmak

SÖĞRÜK: Kebap

SÖĞRÜMEK: Kebap olmak

SÖĞRÜTMEK: Kebap yapmak

SÖĞÜK: Göğüs kemiği

SÖĞÜNCEN: Küfürbaz

SÖĞÜNÇ: Küfür

SÖĞÜNMEK: Küfretmek

SÖĞÜR: Kebap

Page 203: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

202

SÖĞÜRME: Kebap

SÖĞÜRMEK: Kebap yapmak

SÖĞÜRMEN: Kebapçı

SÖĞÜRTME: Patlıcan ezmesi

SÖĞÜRTMEK: Közlemek

SÖĞÜTMEK: Diz çökmek

SÖK: 1. Sakat 2. Kemik

SÖKE: Fal çubukları (41 tane)

SÖKEL: 1. Malül 2. Humma

SÖKELMEK: Sakatlanmak

SÖKELTMEK: Sakat etmek

SÖKLEMEK: Sakatlamak

SÖKLEN: Kebap

SÖKLENMEK: Sakatlanmak

SÖKLENÇİ: Kebapçı

SÖKLÜNMEK: Çözülmek

SÖKLÜTMEK: Çözmek

SÖKMEN: Milis (yarı asker)

SÖKTÜ: Kepek

SÖKÜ: 1. Vakit 2. Zaman

SÖKÜLDÜR: 1. Pancar 2. Pezik

SÖKÜNÇ: Sökme işi

SÖKÜR: 1. Zorlu 2. Zorba

SÖKÜRMEK: Zorlamak

SÖKÜRMÜŞ: Zorba

SÖKÜŞMEK: Birlikte sökmek

SÖKÜTMEK: Sökerek çıkarmak

SÖL: 1. Usare 2. Et suyu 3. İlik özü

SÖLDE: İskelet

SÖLEK: Tülbent

SÖLENGE: 1. Pelerin 2. Dağ eteği

SÖLENMEK: Aşağı sarkmak

SÖLETMEK: Aşağı sarkıtmak

SÖLGÜ: Havlu

SÖLGÜK: İlik

SÖLKEM: Yüz kilometre

SÖLMEK: Büyü bozmak

SÖMEK: 1. Çözmek 2. Açmak

SÖMEN: Kumaş sarma tahtası

SÖMENMEK: Zemberek boşalmak

SÖMÜLMEK: Sömürülmek

SÖMÜRGE: Müstemleke

SÖMÜRGEN: Müstemlekeci

SÖMÜRTKEN: Kan emici

SÖN: Zaman

SÖNDÜR: İtfaiye

SÖNDÜRÇÜ: İtfaiyeci

SÖNDÜREÇ: Yangın söndürücü

SÖNDÜREN: İtfaiye

SÖNDÜRGEÇ: Yangın söndürücü

SÖNDÜRGEN: İtfaiye

SÖNDÜRMEN: İtfaiyeci

SÖNEK: Şarap

SÖNEKÇİ: Şarapçı

SÖNGE: Fırın / baca temizlik sırığı

SÖNGEÇ: Baca temizlik fırçası

SÖNGÜZEK: Belsoğukluğu, gonore

SÖNÜRGEÇ: Sünger (canlı)

SÖNÜRMEK: Su emmek

SÖNÜRTMEK: Su çektirmek

SÖRE: 1. Alyans 2. Ranza

SÖREKE: Balık ağı

SÖRGE: Muhalefet

SÖRGEMEK: Muhalefet etmek

SÖRGENMEK: Muhalif davranmak

SÖRÜL: İnat

SÖRÜLMEK: İnat etmek

SÖVECEN: Küfürbaz

SÖVEN: 1. Kafir 2. Küfürcü

SÖVEŞ: Savaş narası

SÖVEŞMEK: Savaş narası atışmak

SÖVMEN: Kafir

SÖVÜNÇ: Küfür

SÖY: Çivi

SÖYEK: 1. Balina 2. Zar (oyun)

SÖYEL: Gergedan boynuzu

SÖYELMEK: Sivrilmek

SÖYELTMEK: Sivriltmek

SÖYEMEK: Dayamak

SÖYENMEK: Dayanmak

SÖYERKE: Metres

SÖYERMEK: Birine dayanmak

SÖYKE: İstinat

SÖYKEK: Payanda

SÖYKEM: İstinat

SÖYKEMEK: Payandalamak

SÖYKENMEK: Sırtını dayamak

SÖYKÜM: Nezaket

SÖYKÜMLÜ: Nezaketli

SÖYKÜMSÜZ: Nezaketsiz

SÖYLEÇ: Şive

SÖYLEK: 1. Geveze 2. Lafazan

SÖYLENCE: Efsane

SÖYLENÇ: 1. Mit 2. Mitos

SÖYLENDİZ: Efsane anlatıcısı

SÖYLEŞ: Sohbet

SÖYLEŞMEK: Sohbet etmek

SÖYLEŞTİRMEK: Sohbet ettirmek

SÖYLETMEN: Sorgu polisi

Page 204: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

203

SÖYLEV: Nutuk

SÖYMEK: İp uzatmak

SÖYMEN: Cirit

SÖYRELÇEK: Kompliman yapan

SÖYRELMEK: Kompliman yapmak

SÖYREMEK: Kompliman yapmak

SÖZBEK: Atasözü

SÖZBİLİNÇ: Belagat

SÖZBİLİR: İyi konuşan kişi

SÖZBİLMEK: Belagat etmek

SÖZBÖLMEK: Söz kesmek

SÖZBİR: Sözüne sadık

SÖZÇEK: Ağızdan alınan laf

SÖZÇEKMEK: Ağzından laf almak

SÖZÇEMEK: Lafazanlık etmek

SÖZÇEN: Geveze

SÖZÇENMEK: Gevezelik etmek

SÖZDEM: 1. Güfte 2. Dublaj

SÖZDEMEK: Söz söylemek

SÖZDEN: Dublajcı

SÖZDENMEK: Dublaj yapmak

SÖZDER: Edat (dilbilgisi)

SÖZDİZME: Nahiv

SÖZDİZMEK: Nahiv yapmak

SÖZDÜK: 1. Lügat 2. Kamus

SÖZEÇEN: Laf ebesi

SÖZELEMEK: Tenkit etmek

SÖZELENMEK: Tenkit edilmek

SÖZELEŞMEK: Tenkit edişmek

SÖZEM: Diksiyon

SÖZEMEK: Düzgün konuşmak

SÖZEN: Hatip

SÖZENMEK: Hitap etmek

SÖZER: Sözüne güvenilir kişi

SÖZGEN: Laf ebesi

SÖZGENLİK: Laf ebeliği

SÖZLEK: Çalçene

SÖZLEM: Cümle (dilbilgisi)

SÖZLEMÇEN: Lafazan

SÖZLEMEK: Söz vermek

SÖZLEMEZİK: Ağza alınmaz laf

SÖZMEN: Hatip

SÖZMER: Hoşsohbet

SÖZÜK: Sesli harf

SÖZÜRBE: Balık ağı

SÖZVER: Vaat

SÖZVERİ: Vaat

SÖZVERMEK: Vaat etmek

SUBARAK: Kunduz

SUBARHAN: Pagoda (Mançuca)

SUBASAR: Hidrofor

SUBASMAK: Su içinde kalmak

SUBASMAN: Su seviyesindeki yer

SUBAT: Su seviyesi

SUBATMAK: Suya batmak

SUBUĞA: Su ejderi

SUBURGAN: Cenaze merasimi

SUBUSUN: İnci

SUBUT: Midye

SUBUYAR: Kırmız bitkisi

SUÇILAN: Su yılanı

SUÇMAK: Geri çekmek

SUÇUKMAK: Suçluluk duymak

SUÇULMAK: Geri çekilmek

SUÇURMAK: Su dökülmek

SUÇURTMAK: Su dökmek

SUÇURUM: Şelale

SUDAK: Levrek balığı

SUDALA: Fırkateyn (gemi)

SUDALAMAK: Suda ilerlemek

SUDAR: Matara

SUDARMAK: Su içirmek

SUDUK: Salya

SUDUR: Sutra (Sanskritçe) [518]

SUDURÇU: Kahin (Sanskritçe)

SUDURLAMAK: Kehanet etmek

SUDURLANMAK: Kehanet edilmek

SUDURAN: Yemlik bitkisi

SUDURMAK: Salya akıtmak

SUFAN: Fil (Mançuca)

SUFŞA: Sufle (replik fısıldama)

SUFŞAMAK: Sufle vermek

SUFŞAMAN: Suflör

SUGAY: Yarımay

SUĞANGA: Pırasa

SUĞMAK: İçine kapanmak

SUĞONA: Su tanrıçası (mit) [519]

SUĞORUN: Yay burcu (astroloji)

SUĞOTA: Su tanrısı (mit) [520]

SUĞRUK: Büyükbaş hayvan

SUĞSA: Ayyaş

SUĞSALIK: Ayyaşlık

SUĞSALMAK: Ayyaşlık etmek

SUĞULMAK: Suyunu çekmek

SUĞUNAK: Duman sütünü

SUĞUNÇAK: Hortum (rüzgar)

SUĞUNDU: Peruk

SUĞUNMAK: Peruk takmak [521]

SUĞUNOTU: Hekimotu [522]

Page 205: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

204

SUĞUR: Dağ sıçanı

SUĞURGAN: Günah çıkarma yeri

SUĞURGANMAK: Tövbe etmek

SUĞURGATMAK: Günah çıkarmak

SUĞURGATMIŞ: Günahsız

SUĞURMAK: Tövbe etmek [523]

SUĞURTMAK: Günah çıkarttırmak

SUĞUŞ: Cenk

SUĞUŞKAK: Cengaver

SUĞUŞMAK: Cenk etmek

SUĞUŞTURMAK: Savaştırmak

SUĞUT: Ekşi süt peyniri

SUĞUTMAK: Suyunu ayırmak

SUĞUZAR: Ağaç sansarı

SUK: 1. İşaret parmağı 2. Gıpta

SUKAÇ: Çeşme

SUKAK: Ak geyik

SUKAK: Fars (İranlı)

- Sukakça: Farsça

- Sukakya: Farsya (İran)

SUKAR: Sucul bitki

SUKARAN: Deniz kırlangıcı

SUKARMAK: Suya dalıp çıkmak

SUKAT: Bahşiş

SUKATMAK: Bahşiş vermek

SUKLANÇ: Gıpta

SUKLANMAK: Gıpta etmek

SUKNA: Kabuk

SUKNAMAK: Kabuk bağlamak

SUKOZ: 1. Su kestanesi 2. Su cevizi

SUKRANMAK: Dilencilik etmek

SUKRATMAK: Dilendirmek

SUKSA: Tohum

SUKSALAMAK: Tohum saçmak

SUKSAN: Yeni ekilmiş tarla

SUKSUN: Gazoz

SUKSUNMAK: Kabarcıklanmak

SUKSURAMAK: Kabarmak

SUKSUZ: Tokgözlü

SUKUK: Parmak teması

SUKUN: Deri (Mançuca)

SUKUNGA: Deriden yapılmış

SULA: 1. Pınar 2. Kaynak

SULAÇ: Su kanalı

SULAKAN: Teskin olmuş

SULAMAN: Su kanalı görevlisi

SULAN: Sulak alan bitkisi

SULAŞ: Sulu yiyecek

SULAŞMAK: Birlikte su içmek

SULCAR: Salya

SULCARMAK: Salya akıtmak

SULGUÇ: 1. Ayakkabı 2. Papuç

SULUS: Gök cismi

SULUSTAR: Burç (astronomi)

SUM: 1. Mermi 2. Para birimi

SUMAĞAN: Dikdörtgen

SUMAK: İtaat etmek

SUMALTU: Kanguru (Mançuca)

SUMAN: Sis (Mançuca)

SUMANMAK: İtaat etmek

SUMATMAK: İtaat ettirmek

SUMKA: Dağarcık

SUMKAY: Herif (adam)

SUMLU: Yabancı dil

SUMLUMAK: Ecnebice konuşmak

SUMMAK: Gözden yitmek

SUN: 1. Nezaket 2. Majeste 3. Süt

SUNAMAK: Davet etmek

SUNANMAK: Eline almak

SUNAR: 1. Arz eden 2. İzci

SUNARMAK: Gecikmek

SUNATMAK: Davet etmek

SUNAYAN: Davetkar

SUNÇA: 1. Hediye 2. Armağan

SUNÇAK: Kurban

SUNÇAMAK: Armağan etmek

SUNDAĞAN: Tepsi

SUNDULAÇ: Çayır kuşu

SUNGA: Moratoryum [524]

SUNGAMAK: Moratoryum etmek

SUNGAN: Morataryum ilan eden

SUNGAR: Arzcı (arz eden)

SUNGU: Arz (sunma)

SUNGUN: 1. Arz olmuş 2. Meleke

SUNGUR: Şahin kuşu

SUNGURÇAK: Şahin yavrusu

SUNKAR: Kızıl şahin

SUNMAN: Takdimci

SUNU: Siyah kimyon

SUNULTAY: Sempozyum

SUNUT: İthafiye

SUNUTMAK: İthaf etmek

SUR: Müthiş

SURACAN: Sakin

SURAÇ: Kavrulmuş tahıl

SURAJ: 1. Piç (argo) 2. Gayrımeşru

SURAK: 1. Haber 2. Rivayet 3. Rica

SURAKLAR: Haberler

SURAMAK: Rica etmek [525]

Page 206: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

205

SURAN: 1. Pire 2. Kene (Mançuca)

SURANIŞ: İstirham

SURANMAK: İstirham etmek

SURALTA: 1. Rica 2. İstirham

SURAŞ: Tahıl kavurması aşı

SURAŞMA: Haberleşme

SURAŞMAK: Haberleşmek

SURAYMA: İstihbarat

SURAYMAK: İstihbarat almak

SURGA: 1. Ders [526] 2. Toz

SURGAÇI: Öğretmen

SURGAL: Dilekçe

SURGUNÇAK: Mıknatıs

SURGUNÇAMAK: Mıknatıslanmak

SURKAÇ: Zamk [527]

SURKAÇLAMAK: Zamklamak

SURKAÇLANMAK: Zamklanmak

SURMA: Şarap

SURMAG: Yüzülmüş deri [Surmak]

SURMAK: 1. Deri yüzmek 2. Sormak

SURT: Hane (ev) [528]

SURTAL: Doktrin

SURTKUÇ: Merhem

SURTMAK: Merhem sürmek

SURU: Mercan (Mançuca)

SURUCU: Mercan dalgıcı (Mançuca)

SURUK: Mektup

SURUKLAMAK: Mektup yazmak

SURULÇA: Hal hatır sorma

SURULÇAMAK: Hal hatır sormak

SURULGA: 1. Dilekçe 2. Tenkit

SURULGAMAK: Dilekçe yazmak

SURUŞ: 1. Tahıl kavurması 2. Mektup

SURUŞLAMAK: Tahıl kavurmak

SURUŞMAK: Mektuplaşmak [529]

SUS: 1. Yaşam enerjisi 2. Nur [530]

SUSAÇMAK: Su serpmek

SUSAK: Kepçe

SUSALMAK: Kanala su bağlamak

SUSAR: Sansar

SUSAŞ: Su serpeceği

SUSAY: Talebe (Mançuca)

SUSGUÇ: Faraş

SUSKA: Domuz

SUSKACAK: Domuz yavrusu

SUSKAÇ: Susturucu (mekanik)

SUSKU: Sükut

SUSKUÇ: Ekskavatör ağzı

SUSTAN: Su sıçanı

SUSU: 1. Sıhhat 2. Şifa 3. Harabe

SUSUK: Suskun

SUSULTUNGA: Bilge (Mançuca)

SUSULU: Deniz kızı

SUSUN: 1. Şerbet 2. Susama

SUSUNDUK: Meşrubat

SUSUNGA: Mor renk

SUSUNGAMAK: Fısıldamak

SUSUNMAK: Sessiz kalmak

SUSUR: Manda (camız)

SUSURGAN: Erguvan

SUSUTMAK: Sükut etmek

SUTAĞ: Hidrojen

SUTARA: Bilezik

SUTUÇKAN: Kanalizasyon spirali

SUTMAK: Salya akıtmak

SUTUĞAN: Akvaryum

SUTUŞKAN: Su sıçanı [531]

SUVAK: Kanal (suyolu)

SUVAKLAMAK: Kanal açmak

SUVAKLANMAK: Kanal açılmak

SUVANDA: Sarımsak (Mançuca)

SUVAR: 1. Su dağıtıcısı 2. Bol su

SUVARMAK: Su vermek

SUVAT: 1. Kürün 2. Sahil 3. Kanal

SUVAYAN: Soya (Mançuca)

SUVKUDAY: Su tanrısı [532]

SUVŞAYAN: Karides

SUVUK: Hamur

SUVULGAN: Su semenderi

SUY: Kabahat (Çince)

SUYACAK: Gölet

SUYAK: Sülale

SUYAMAK: Su tutmak (baraj vs.)

SUYAVUL: Bahriyeli (deniz askeri)

SUYKUMAK: Alkolik olmak

SUYKUN: Küpe (Mançuca)

SUYLAMAK: Kabahat atmak

SUYLAMAN: Su tanrısı (mitoloji)

SUYLAN: Yaban arısı (Mançuca)

SUYLUK: Kabahatli davranış

SUYMAG: Kabahat [Suymak]

SUYMAK: Kabahat işlemek

SUYMAN: Su yılanı

SUYMU: Masaj

SUYMUÇU: Masör / Masöz

SUYRAN: Minare

SUYUK: 1. Sıvı 2. Kabahatli

SUYUKMAK: Kabahat işlemek

SUYULMAK: Sudan deri kabarmak

Page 207: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

206

SUYUN: 1. Cazibe 2. Niyet

SUYUNMAK: Suya girmek

SUYUR: Yaban horozu

SUYURAN: 1. Muzaffer 2. Abdestli

SUYURGAL: Madalya

SUYURGAMAK: Ödül vermek

SUYURGAN: Teneşir taşı

SUYURGANMAK: Tövbe etmek

SUYURGATMAK: Madalya takmak

SUYURGATMIŞ: Madalya sahibi

SUYURMAK: Abdest almak

SUYUTMA: Boğulma

SUYUTMAK: Boğulmak

SUYUVAR: Hidrosfer

SUZ: Erkek ördek

SUZAK: Ördek

SUZAN: Dişi ördek

SUZMAÇ: Mercimek çorbası

SUZMAK: Kuyudan su çekmek

SUZUK: Temiz

SUZUKMAK: Temizlenmek

SÜÇREMEK: Diz üstü düşmek

SÜÇRETMEK: Diz çöktürmek

SÜÇÜK: Meyve şarabı

SÜÇÜMEK: Şarap tatmak

SÜÇÜNMEK: Şarap mayalanmak

SÜÇÜRMEK: Şarap tatmak

SÜÇÜTMEK: Şarap mayalamak

SÜDERGE: Süt sağımı

SÜDERGEN: Süt sağım alanı

SÜDERMEK: Süt sağmak

SÜDÜN: Asil

SÜDÜNMEK: Soya çekmek

SÜDÜRMEK: Soya çekmek

SÜĞ: 1. Asker 2. Leşker

SÜĞER: Nefer

SÜĞDÜRMEK: Çekmek

SÜĞDÜRTMEK: Çektirmek

SÜĞDÜZ: Kuyruklu yıldız

SÜĞLEMEK: Askere gitmek

SÜĞLENMEK: Askere alınmak

SÜĞLÜÇ: Parmak açısı ölçüsü [533]

SÜĞLÜM: 1. Beyzi 2. Oval

SÜĞME: Kuyrukluyıldız

SÜĞMEK: 1. Sünmek 2. Uzamak

SÜĞMEN: Kabuk kırıcı

SÜĞRÜK: Vajina

SÜĞÜLGEN: Meteorit

SÜĞÜLMEK: Yıldız kaymak

SÜKE: Balta

SÜKEMEK: Çökmek

SÜKETMEK: Çöktürmek

SÜKEYMEK: Çökmek

SÜKEYTMEK: Çöktürmek

SÜKRÜK: Vajina

SÜL: Serum

SÜLDE: Ulusal bilinç [534]

SÜLE: Yulaf

SÜLEK: Başıboş

SÜLEKEY: Salya

SÜLEMEK: Nefes almak

SÜLEMEN: Salyangoz

SÜLEMİŞ: Hücumcu

SÜLEN: Çorba

SÜLENÇ: Hücum

SÜLENMEK: Başıboş dolaşmak

SÜLERMEK: İçi boşalmak

SÜLESÜN: Vaşak

SÜLEYKE: Kristal

SÜLGÜ: 1. Esneme 2. Sünme

SÜLMEK: 1. Esnemek 2. Sünmek

SÜLPEN: Mıymıntı

SÜLTEK: Cadı

SÜLÜĞEN: Zirkonyum

SÜME: 1. Keşif 2. Manastır

SÜMEÇİ: Mucit

SÜMEG: Keşif [Sümek]

SÜMEK: İcat etmek

SÜMELEMEK: Keşfetmek

SÜMELEN: Bükülmüş yün yumağı

SÜMELENMEK: Keşfedilmek

SÜMELEŞMEK: Meydana çıkmak

SÜMELMEK: Eğirilmek (yün)

SÜMER: Sivri dağ

SÜMKÜREĞEN: Salyangoz

SÜMLEMEK: İhtiyarlamak

SÜMSÜMEK: Yılışıklık yapmak

SÜMÜR: Şaman elbisesi

SÜMÜRCEMEK: Gabin yapmak

SÜMÜRCENMEK: Şehvetlenmek

SÜMÜRCETMEK: Şehvetlendirmek

SÜN: Ruh (hareketli) [535]

SÜNBÜKE: At tırnağının sivri ucu

SÜNDÜK: Civa

SÜNDÜRMEÇ: Peynirli şeker

SÜNE: Can

SÜNEK: Elastik

SÜNEMEK: Nadasa kalmak

SÜNETMEK: Nadasa bırakmak

Page 208: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

207

SÜNEZİN: Ruh (hareketli)

SÜNGELEMEK: Çalkalamak

SÜNGÜK: Kemik

SÜNGÜLÜK: Ihlamur

SÜNGÜMEK: Arasına girmek

SÜNGÜTMEK: Araya koymak

SÜNGÜŞ: Süngü muharebesi

SÜNGÜŞMEK: Harp etmek

SÜNÜK: 1. Sünmüş 2. Kıkırdak

SÜNÜT: Lastik

SÜPÜRGEÇ: Faraş

SÜPÜRMEN: Elektrikli süpürge

SÜR: Ruh (hareketsiz) [536]

SÜRBE: Sürü (hayvan)

SÜRÇEK: 1. Matine 2. Hikaye

SÜRÇÜ: Çoban

SÜRÇÜTMEK: Sürtündürmek

SÜRDEĞEN: Sefer (askeri)

SÜRDEMEK: Sefere çıkmak

SÜRDENMEK: Sefer etmek

SÜREÇ: Proses

SÜREGEÇ: Sünger

SÜREĞEN: 1. Müzmin 2. Kronik

SÜREKE: Saat (zaman ölçüsü)

SÜRELMEK: Zaman geçmek

SÜRELTMEK: Zaman geçirmek

SÜREMEK: Bağırmak

SÜREN: 1. Sevkiyat 2. Tünel 3. İn

SÜRENEK: Rutin

SÜRENGE: Takvim

SÜRENKE: Taş oyunu (9 taşla) [537]

SÜRENMEK: Ertelenmek

SÜRER: Sevkiyatçı

SÜRETKE: Direksiyon

SÜRETMEK: Ertelemek

SÜREV: Seyir (araç)

SÜREVÇİ: Şoför

SÜREY: Vakit

SÜREZİN: Ruh (sabit)

SÜRGE: 1. İshal 2. Diyare

SÜRGEÇ: Lif (banyo)

SÜRGEK: Ocak ayı

SÜRGEL: 1. Daima 2. Hala (henüz)

SÜRGELMEK: Devam etmek

SÜRGEMEK: İshal olmak

SÜRGENDİRMEK: İshal etmek

SÜRGENMEK: İshal olmak

SÜRGER: 1. Müshil 2. Pürgatif

SÜRGETMEK: ishal etmek

SÜRGİT: Payidar

SÜRGİTMEK: Payidar olmak

SÜRGÜÇ: Bulaşık bezi

SÜRKE: Fırça

SÜRKELEMEK: Fırçalamak

SÜRKELENMEK: Fırçalanmak

SÜRKELETMEK: Fırçalatmak

SÜRLEMEK: Tütsülemek

SÜRLENMEK: Tütsülenmek

SÜRLEV: Patika

SÜRLEZEN: Tırtıl

SÜRMEÇ: Çekmece

SÜRMEN: Şoför

SÜRSÜZ: Ebter (soyu kesik)

SÜRTEK: Rende

SÜRTEMEK: Rendelemek

SÜRTKE: Kurutulmuş hayvan derisi

SÜRÜK: Sürü (hayvan)

SÜRÜKÇÜ: Çoban

SÜRÜM: Mart ayı

SÜRÜN: Yağlı - yoğurtlu ekmek aşı

SÜRÜNÇ: Makyaj

SÜRÜNGEÇ: Kaygan yer

SÜRÜNGEL: Kayak teleferiği

SÜRÜT: Değirmen

SÜRÜTME: Pantif terlik

SÜRÜTMEK: Oyalamak

SÜRÜZE: Takipçi

SÜRÜZEMEK: Takip etmek

SÜRVE: Adaçayı

SÜSÇEN: Vuruşkan (koç, boğa)

SÜSEK: 1. Tahıl ambarı 2. Boynuz

SÜSER: Ocak çekirgesi

SÜSETKE: 1. Masal cini 2. Ev cini

SÜSKÜN: Arka taraf

SÜSLEK: 1. Ziynet 2. Dekor

SÜSLEMEN: Dekoratör

SÜSLER: Dekor

SÜSMEK: Toslamak (kafa vurmak)

SÜSMEN: Koçbaşı (savaş aleti)

SÜSÜK: İman

SÜSÜKTEY: İmanlı

SÜSÜN: İşve

SÜSÜNMEK: İşve yapmak

SÜTEMER: Süt çocuğu (memede)

SÜTER: Kayıp

SÜTERMEK: Sütü gelmek

SÜTLEĞEN: Euforbia (sütlüce otu)

SÜTLEK: Süt veren

SÜTLEMEK: Süt koymak

Page 209: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

208

SÜTLEŞ: Sütlaç

SÜTYÜZ: Kaymak (yüzeyden)

SÜVE: Çerçeve

SÜVEMEK: Sivriltmek

SÜVELMEK: Sivrilmek

SÜVEREK: Hamam böceği

SÜVEY: Göğüs kemiği

SÜVEYGEN: Göğüs kafesi

SÜVEYKE: Göğüs kemiği

SÜVGEL: 1. Silindir 2. Loğtaşı

SÜVMEÇ: Bükülmüş yünden ip

SÜVMEK: 1. Bükmek 2. Sivrilmek

SÜVÜNÇ: Şubat ayı

SÜY: 1. Vaat 2. Söz (nişanlanma)

SÜYE: 1. Metanet 2. İstinat

SÜYEĞEN: 1. Metanetli 2. Hasretli

SÜYEK: 1. Kemik 2. Zar (oyun)

SÜYEKTEMEK: Kemikle serpmek

SÜYELMEK: Dikilmek, kalkmak

SÜYEM: İşaret parmağı (15 cm)

SÜYEMEK: İstinat etmek

SÜYEMLEMEK: Karışla ölçmek

SÜYEN: Tatlısu levreği

SÜYENÇ: Metanet

SÜYENGEN: Müstenit

SÜYENMEK: Metanet göstermek

SÜYERCE: Sempati

SÜYERCEN: Sempatik

SÜYEVÜŞ: Sempatik

SÜYEZİN: Ruh

SÜYGEMEK: Nişanlamak (söz)

SÜYGEN: 1. Nişanlı 2. Sevgili

SÜYGENMEK: Nişanlanmak (söz)

SÜYGETMEK: Nişanlamak (söz)

SÜYGÜÇ: Şıpsevdi

SÜYKEM: Sempati

SÜYKEMEK: Sempati duymak

SÜYKEN: Defne

SÜYKÜ: Küpe

SÜYKÜM: 1. Cazibe 2. Sempati

SÜYKÜMLÜ: 1. Cazip 2. Sempatik

SÜYKÜMSÜZ: Antipatik

SÜYME: Müjde

SÜYMEK: Müjdelemek

SÜYMEL: Müjdeli

SÜYMEN: Müjdeci

SÜYNÜK: Ihlamur

SÜYREMEK: Cezbeye gelmek

SÜYRENMEK: Cezbolmak

SÜYRETMEK: Cezbetmek

SÜYTEY: Nişan töreni

SÜYÜ: 1. Aşk 2. Buse

SÜYÜÇEN: Aşık

SÜYÜK: 1. Cazip 2. Sempatik

SÜYÜKMEK: Cazip gelmek

SÜYÜLMEK: Yıldız kaymak

SÜYÜM: 1. Sempati 2. Lif (tel)

SÜYÜN: Sempati

SÜYÜNÇ: Müjde

SÜYÜNÇE: Müjdeli haber

SÜYÜNÇÜ: Müjdeci

SÜYÜNÇÜK: Müjdeli haber

SÜYÜNDÜK: Müjdeli haber

SÜYÜNMEK: Müjde almak

SÜYÜR: Şans

SÜYÜRCE: Baht

SÜYÜRCEK: Bahtiyarlık

SÜYÜRCEN: Bahtiyar

SÜYÜRGE: 1. Tatlısu balığı 2. Şölen

SÜYÜRME: İhtiras (aşk)

SÜYÜRMEK: İhtiras etmek (aşk)

SÜYÜŞ: Seks (cinsel birleşme)

SÜYÜŞMEK: Sevişmek

SÜYÜTMEK: Müjde vermek

SÜZEK: Filtre

SÜZENEK: Filtre düzeneği

SÜZER: Yağmur kuşu

SÜZGE: Filtre tülü

SÜZGÜ: Filtre

SÜZLEMEK: Filtrelemek

SÜZLENMEK: Filtrelenmek

SÜZMEÇ: Arpacık soğanı yemeği

SÜZÜK: Filtre edilmiş

- Ş -

ŞADMAN: Memnun

ŞAGA: Vali

ŞAGAY: Aşık oyunu

ŞAGUMAK: Dalamak

ŞAGUNMAK: Dalanmak

ŞAĞALA: Martı

ŞAĞANAK: Sibirya ardıcı

ŞAĞIL: 1. Moloz 2. Hafriyat

ŞAĞIR: Kırmızı şarap

ŞAĞIRÇI: Şarapçı

ŞAĞLAMAK: Küfretmek

ŞAĞLANMAK: Küfredilmek

ŞAĞLAŞMAK: Küfredişmek

ŞAĞLAVIK: Şelale

ŞAH: İran kralı (Farsça)

Page 210: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

209

ŞAHÇA: Şah karısı (Farsça)

ŞAHTA: Maden ocağı (Rusça)

ŞAHTA: 1. Ayaz 2. Noel baba

ŞAHTAMAK: Dilek tutmak

ŞAKAĞ: Kronometre

ŞAKAĞA: Nevruz (yılbaşı)

ŞAKAĞAN: Tarantula örümceği

ŞAKAĞLAMAK: Nevruz kutlamak

ŞAKAR: Çakmak (araç)

ŞAKINÇ: Ötüş

ŞAKIR: Şarkıcı

ŞAKIRMAK: Şarkı söylemek

ŞAKITMAK: Şarkı söyletmek

ŞAKMAN: Ötücü kuş

ŞAKRI: Şakıma

ŞALA: Çöl

ŞALAK: Ham meyve

ŞALAGAY: Derme çatma

ŞALAMA: 1. Ağaç 2. Bez bağlama

ŞALAMAK: Bez bağlamak (ağaç)

ŞALAN: Yabani gül

ŞALANGA: Sekreter kuşu

ŞALANMAK: Kuyruk örülmek (at)

ŞALAP: Ayran

ŞALATMAK: Kurdela bağlamak

ŞALAY: Kurdela

ŞALAYMAK: Kurdela yapmak

ŞALÇAĞAN: Dinozor

ŞALDAK: Müzik aleti

ŞALDAM: Müzik

ŞALDAMAK: Soymak

ŞALDAN: 1. Nü (sanat) 2. Çıplak

ŞALDANMAK: Soyunmak

ŞALDIRAK: Itır (Pelargonium)

ŞALDIRGAN: Küçük şelale

ŞALGI: Tırpan

ŞALGIN: Isırgan otu

ŞALGIT: Melez

ŞALIK: 1. Solgun 2. Av tanrısı (mit)

ŞALIKMAK: Solmak (bitki)

ŞALIMA: Çalılık alan

ŞALIN: Maaş

ŞALINÇ: Musiki

ŞALINDIZ: Müzisyen

ŞALINMAK: Maaş almak

ŞALIT: Hasat

ŞALITMAK: Hasat etmek

ŞALLAK: Kamçı

ŞALMA: 1. Kement 2. Akne

ŞALMAN: Kereste

ŞALTA: Başlık parası

ŞALTAĞAN: Bahaneci

ŞALTAK: Bahane

ŞALTAMAK: Bahane bulmak

ŞALTIRAV: Şıkırtı

ŞAMAKAY: Palyaço

ŞAMAN: Kam (Tunguzca)

ŞAN: İlk kar

ŞANÇAK: Kar fıçısı

ŞANDA: Alçak yer

ŞANDAMAK: Çınlamak

ŞANDI: Taban

ŞANGI: Kızak

ŞANIR: 1. Kuzen 2. Orman tanrısı

ŞANTIK: Pantolon

ŞAR: Bileği taşı

ŞARA: Ufuk çizgisi

ŞARAK: 1. Tuvalet 2. Hela

ŞARBAK: Sincap

ŞARÇIN: Tavla (at ahırı)

ŞARGA: Thymallus balığı

ŞARGAN: Pile

ŞARGANMAK: Dalgalanmak

ŞARGILAK: Ağaç sansarı

ŞARK: Metal sesi

ŞARIK: Sandalet (açık ayakkabı)

ŞARKILDAK: Şakrak (ötücü)

ŞARKILDAMAK: Şakramak

ŞARKIRAMAK: Şarıldamak

ŞARKIRAV: Şarıltı

ŞARLAVUK: Şelale

ŞARMALMAK: Kolu sıvanmak

ŞARMANMAK: Kolunu sıvamak

ŞARPAN: 1. Cin 2. Şok

ŞARPMAK: Cin çarpmak

ŞARTLAK: Patlak

ŞARTLAMAK: Patlamak

ŞAŞ: 1. Tığ 2. Şiş

ŞAŞALAMAK: Biraz şaşırmak

ŞAŞALATMAK: Biraz şaşırtmak

ŞAŞAR: Mütehayyir

ŞAŞILMAK: Hayret etmek

ŞAŞINÇ: Sürpriz

ŞAŞINMAK: Gaflet etmek

ŞAŞINTI: Sürpriz

ŞAŞKA: Dama oyunu

ŞAŞKAK: Kene

ŞAT: Cesaret

ŞATLAK: Gök gürültüsü

Page 211: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

210

ŞATLAMAK: Gök gürlemek

ŞATRA: Altay dama oyunu

ŞAVDAL: Serpme sunusu

ŞAVDALMAK: Serpilmek

ŞAVDAMAK: Serpmek

ŞAVDUR: Serpme çubuğu

ŞAVKIMAK: Gürüldemek

ŞAVKIN: Gürültü

ŞAVKITMAK: Gürüldetmek

ŞAVMAK: Gün ışığı vurmak

ŞAVUR: 1. Fısıltı 2. Salamura

ŞAVURLAMAK: Fısıldamak

ŞAVURLAŞMAK: Fısıldaşmak

ŞAY: Şeref

ŞAYAN: 1. Haylaz 2. Akrep (saat)

ŞAYARTI: Latife

ŞAYARTMAK: Latife yapmak

ŞAYBAL: Şımarık

ŞAYINMAK: Metal kaplanmak

ŞAYITMAK: Metal kaplamak

ŞAYIR: Zift

ŞAYIRMAK: Ziftlemek

ŞAYKA: 1. Hizip 2. Parti (siyasi)

ŞAYKAMAK: İtiraz etmek

ŞAYKANMAK: İtiraz edilmek

ŞAYLAN: Kibar

ŞAYLIK: Kibarlık

ŞAYMAK: Teçhiz etmek

ŞAYMAN: Teçhizat

ŞAYRAMAK: Şarkı söylemek

ŞAYRAN: Şarkıcı

ŞAYRANMAK: Şarkı dinlemek

ŞAYRATMAK: Şarkı söyletmek

ŞEBER: İhtiyat

ŞEBERÇEK: İhtiyatlı

ŞEBERLEMEK: İhtiyatlı davranmak

ŞEBERLENMEK: İhtiyat etmek

ŞEDEMEK: Çitle çevirmek

ŞEDEN: Çit

ŞEDENMEK: Çitle çevrilmek

ŞEKMEN: Ceket

ŞELEK: Fıçı

ŞELGEME: Elbise düğmesi

ŞELME: 1. Atkı 2. Şal

ŞELMEK: 1. Atmak 2. Savurmak

ŞELTEK: Kalbur

ŞELTEMEK: Elemek

ŞELTENMEK: Elenmek

ŞELÜLGEN: Yağmurcun kuşu

ŞEMİRŞEK: 1. Pirzola 2. Kıkırdak

ŞENDİ: Zambak

ŞENGERÇE: Sığırcık kuşu

ŞEPÇEK: Bülbül

ŞEPŞE: Yaban arısı

ŞERGİ: Uğur böceği

ŞERŞERE: Şelale

ŞERT: Pulluk (büyük saban)

ŞERTEMEK: Fiske vurmak

ŞERTENMEK: Parmağı üste atmak

ŞERTİK: Fiske

ŞERTMEK: Fiske vurmak

ŞEŞE: Şeytani kuş (Mançuca)

ŞEŞEMEK: Kılık değiştirmek

ŞEŞEN: Hatip

ŞEŞER: Kaba (Mançuca)

ŞEŞİK: Çözülmüş

ŞEŞİLMEK: Çözülmek

ŞEŞİNMEK: Elbise çıkarmak

ŞEŞİTMEK: Düğme açmak

ŞEŞMEK: Çözmek

ŞETLEVİK: Kabak çekirdeği

ŞETİK: Dağ kedisi

ŞEVER: Temiz

ŞEVERLEMEK: Temizlemek

ŞEVERLENMEK: Temizlenmek

ŞEYEN: Karbeyaz rengi (Mançuca)

ŞEYİR: Katran

ŞIDAM: Tahammül

ŞIDAMAK: Tahammül etmek

ŞIDANMAK: Sabretmek

ŞIĞANAK: Boğaz (coğrafya)

ŞIĞARAK: Çeşme

ŞIĞARAV: Lokavt (iş durdurma)

ŞIĞARMA: İhracat

ŞIĞARMAK: İhraç etmek

ŞIĞIMAK: Pike yapmak (uçak)

ŞIĞIN: Masraf

ŞIĞINMAK: Masraf etmek

ŞIĞIR: 1. Çıkrık 2. Çark 3. Şarkı

ŞIĞIRIK: 1. Çember 2. Mekik (ip)

ŞIĞIRMAK: Şarkı söylemek

ŞIĞIRTMAK: Şarkı söyletmek

ŞIĞISTAN: Şarkiyat

ŞIĞMAK: Doğmak (Güneş, Ay)

ŞIĞRAK: Oynak

ŞIĞRAMAK: Raks etmek

ŞIĞRATMAK: Raks ettirmek

ŞIRILDAVUK: Bebek çıngırağı

ŞILAK: Merhem

Page 212: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

211

ŞILAMAK: (Merhem) Sürmek

ŞILANMAK: (Merhem) Sürünmek

ŞILATMAK: (Merhem) Sürdürmek

ŞILAVŞAN: Tenya

ŞILDIR: Şırıltı

ŞILDIRAK: Çıngırak

ŞILDIRAMAK: Çıngırdamak

ŞILGAMAK: Faydalanmak

ŞILGARMAK: Fayda sağlamak

ŞILKIM: Taciz

ŞILKIMAK: Taciz etmek

ŞILLAK: Çifte (tekme)

ŞILTAĞAN: Yaygaralı

ŞILTAK: 1. Yaygara 2. Kapris

ŞILTAKÇI: 1. Yaygaracı 2. Kaprisli

ŞILTAMAK: Yaygara yapmak

ŞILTANMAK: Kapris yapmak

ŞILTAV: Kapris

ŞIMTAK: Nazlı

ŞIMTAMAK: Nazlanmak

ŞINA: Kurt

ŞINAYAK: Kurt ayağı süs

ŞIRGA: Süs eşyası

ŞIRMAK: 1. Sarılmak 2. Cırmak

ŞIRMAVIK: Sarmaşık

ŞIRNAK: Akıntı

ŞIRNALMAK: Akıntı oluşmak

ŞIRNAMAK: Akmak (akarsu)

ŞIRNAŞMAK: Akışmak

ŞIRNATMAK: Akıtmak (akarsu)

ŞIŞARGAN: Serçe (Mançuca)

ŞIVGIN: Filiz

ŞIVMAK: Filizlenmek

ŞIYMANAR: Kuyruk

ŞIYMANMAK: Kuyruk sallamak

ŞİDER: Köstek

ŞİDERLEMEK: Kösteklemek

ŞİDERLENMEK: Kösteklenmek

ŞİL: Cam

ŞİLEĞEN: Duş (armatür)

ŞİLEKEY: Salya

ŞİLEMEK: Yağmur çiselemek

ŞİLEMİR: Kötü ruh

ŞiLEN: 1. Leylek 2. Jale

ŞİLENMEK: Jale oluşmak

ŞİLTER: Nakış

ŞİLVE: Lapa

ŞİNGEMEK: Sindirmek

ŞİR: Emaye

ŞİRE: Masa

ŞİREGEN: Taht

ŞİRLEMEK: Emaye kaplamak

ŞİRLENMEK: Emaye kaplanmak

ŞİRGE: Karyola

ŞİRİK: 1. Çayır 2. Çimen

ŞİRTEK: Halı

ŞİRTEMEK: Halı sermek

ŞİRTENMEK: Halı serilmek

ŞİRTMEK: Fiske vurmak

ŞİŞERGE: Balon

ŞİŞİREÇ: Pompa

ŞİŞMEN: Şişman [doğru söyleniş]

ŞİV: Filiz

ŞİYE: 1. Düğüm 2. Vişne

ŞİYELEMEK: Düğümlemek

ŞİYELENMEK: Düğümlenmek

ŞİYELMEK: Gerilmek

ŞİYELTMEK: Germek

ŞİYEBÖRÜ: Çakal

ŞİYGİN: Sınır

ŞİYMEK: Sınırlandırmak

ŞOÇA: Fasulye

ŞOGA: Kireç

ŞOGALAMAK: Badana etmek

ŞOGALANMAK: Badana edilmek

ŞOĞMAK: Korlaşmak

ŞOĞUR: Flüt

ŞOĞURT: Salya

ŞOLA: Lakap

ŞOLAMAK: Lakap takmak

ŞOLANMAK: Lakap almak

ŞOMA: Şımarık

ŞOMALANMAK: Şımarmak

ŞOMALATMAK: Şımartmak

ŞONGU: Pike (uçak)

ŞONGUMAK: Pike yapmak (uçak)

ŞONTAY: Torba

ŞORAMAK: Ruh çağırmak

ŞORAMAN: Ruh çağıran

ŞORÇUN: Eşek arısı

ŞORÇUNMAK: Eşek şakası yapmak

ŞORKA: Şelale

ŞORLAK: Şırıltılı

ŞORLAMAK: Şırıldamak

ŞORLAY: Şırılıtılı dere

ŞOŞAK: Koni

ŞOŞKAN: Toprak solucanı

ŞOYMAG: Yüksük [Şoymak]

ŞOYMAK: Kaplamak

Page 213: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

212

ŞÖKÜR: Diken

ŞÖLDEMEK: Çölde kalmak

ŞÖLDER: Kaktüs

ŞÖLEN: Ziyafet

ŞÖLMEG: Şişe [Şölmek]

ŞÖLMEK: Sıcakta pişmek

ŞÖYMEK: Sündürmek

ŞÖYÜLÇEK: Lastik

ŞÖYÜLMEK: 1.Sünmek 2. Esnemek

ŞUBAR: Efsanevi at [538]

ŞUĞLAK: Battaniye

ŞUĞLAMAK: Örtmek

ŞUĞLANMAK: Örtülmek

ŞUĞUL: İspiyon

ŞUĞULÇU: İspiyoncu

ŞUĞULGAMAK: İtiraz etmek

ŞUĞULGAN: Forum (tartışma)

ŞUĞULGAŞMAK: Tartışmak

ŞUĞULMAK: İspiyonlamak

ŞUĞURGAMAK: Uğuldamak

ŞUĞURGAN: Kar fırtınası

ŞULA: Terkedilmiş yer (Mançuca)

ŞULAMAK: Terketmek

ŞULAN: Balıkçıl kuşu

ŞULÇURAK: Cıvıltı

ŞULÇURAMAK: Cıvıldamak

ŞULÇURGAN: Muhabbet kuşu

ŞULUK: Oyunbozan

ŞULUN: Kutup likeni

ŞULMUS: Şeytan

ŞUMGAY: Aceleci

ŞUNKAR: Kerkenez kuşu

ŞURAK: Çadır direği

ŞURALA: 1. Orman cini 2. Masal cini

ŞURÇAK: Şakrak kuşu

ŞURÇAMAK: Şakramak

ŞURDAMAK: Damlayarak akmak

ŞURDATMAK: Damla ile akıtmak

ŞURLAK: Damla

ŞURLAMAK: Damlamak

ŞURLATMAK: Damlatmak

ŞURMAK: Vidalamak

ŞURUK: Vida

ŞUVLAMAK: Uğuldamak

ŞUVLATMAK: Uğuldatmak

ŞUVMAG: Kıta (şiir) [Şuvmak]

ŞUVMAK: Şiir okumak

ŞUVSAMAK: Fısıldamak

ŞUVULDAMAK: Uğuldamak

ŞUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak

ŞUVULDATMAK: Uğuldatmak

ŞUYUK: Gürültü

ŞUYUKMAK: Gürültü çıkmak

ŞUYUNMAK: Gürültü yapmak

ŞÜĞÇEN: Filtre

ŞÜĞMEK: Filtrelemek

ŞÜĞŞEĞEN: Elektron

ŞÜĞŞEK: 1. Şimşek 2. Elektrik

ŞÜĞŞEMEK: Şimşek çakmak

ŞÜĞÜK: Filtre edilmiş

ŞÜĞÜR: Filtre

ŞÜĞÜRMEK: Filtreden geçirmek

ŞÜK: Sakin

ŞÜLEK: Şiir

ŞÜLEMEK: Yağmur yağmak

ŞÜLEN: Çamurcun kuşu

ŞÜLENMEK: Yağmurda ıslanmak

ŞÜNÜK: Çınar ağacı

ŞÜR: Mercan

ŞÜRDÜR: Süpürge

ŞÜRELE: 1. Masal cini 2. Orman cini

ŞÜRGEY: Ham (olgunlaşmamış)

ŞÜRLEMEK: Şüphe etmek

ŞÜRLENMEK: Şüphelenmek

ŞÜRLEV: Şüphe

- T -

TABA: 1. İtiraz 2. Ren geyiği

TABALAMAK: İtiraz etmek

TABALANMAK: İtiraz edilmek

TABAMAK: İnat etmek [539]

TABANMAK: İnat etmek

TABAŞMAK: İnatlaşmak

TABGAÇ: Muhterem

TABIZMAK: Bilmece söylemek

TABU: Mukaddes

TABUN: 1. İbadet 2. Köy

TADAV: Lezzet

TADAK: Lezzet

TADAKLANMAK: Lezzetlenmek

TADALMAK: Lezetine bakmak

TADIK: Lezzetli

TADIKMAK: Lezzetlenmek

TADIKSIRMAK: Lezzetini yitirmek

TADINMAK: Tadına bakmak

TADIZ: Lezzet

TADIZMAK: Gurmelik yapmak

TADIZMAN: Gurme

TAGALAK: Makara

TAGALOG: Filipinli

Page 214: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

213

- Tagalogça: Filipince

- Tagalogya: Filipinler ülkesi

TAGAY: Muhterem

TAĞA: 1. Arzu 2. Kaide (kural)

TAĞALAK: Arzulu

TAĞALAMAK: Arzulamak

TAĞALANMAK: Arzulanmak

TAĞALAŞMAK: Buluşmak

TAĞAM: 1. Varsayım 2. Hipotez

TAĞAMAK: Varsaymak

TAĞAMLAMAK: Varsaymak

TAĞAMLANMAK: Varsayılmak

TAĞAN: 1. Alakarga 2. Sac ayağı

TAĞANA: 1. Pırasa 2. Tekne (gemi)

TAĞANMAK: Hesaplamak

TAĞAR: Ağırlık ölçüsü (83 kg)

TAĞARMAK: Çuvala doldurmak

TAĞAŞMAK: Azmetmek

TAĞAŞAR: Azimli

TAĞAŞMAK: Sebat etmek

TAĞAY: 1. Kıkırdak 2. Krampon

TAĞAYAK: Takke

TAĞI: 1. Dahi 2. Bile

TAĞMA: Memur

TAĞMAK: Tasarruf etmek

TAĞRAMAK: Tamir etmek

TAĞRANMAK: Tamir edilmek

TAĞTAĞAN: Kumru kuşu

TAĞUDAR: Heybetli

TAĞUN: Riya

TAĞUNÇU: Riyakar

TAHAR: 1. Pelerin 2. Cübbe

TAHILGA: Tahıl sunusu

TAK: Dert

TAKA: 1. Koç 2. Küçük gemi

TAKAK: Aksesuar

TAKAMAK: Mola vermek

TAKAV: Nal

TAKAVÇI: Nalbant

TAKAY: Dayı

TAKAZ: Hile ile alınan şey

TAKMAG: Kıta (şiir) [Takmak]

TAKMAK: Kıta okumak (şiir)

TAKYA: Horoz

TAKIL: Kurban

TAKILGA: 1. Muziplik 2. Şaka

TAKINÇ: Kompülsiyon

TAKIR: Ziynet takan

TAKIT: 1. Aksesuar 2. Fiş (elektrik)

TAKMAÇ: Takma diş

TAKŞIRMA: Manzume

TAKŞIRMAK: Şiir yazmak

TAKŞIT: Şiir

TAKŞITMAK: Şiir okumak

TAL: Sepetçi söğüdü

TALA: Saha (alan)

TALAK: Şarbon hastalığı

TALAKAN: Yağmacı

TALAMA: Papatya

TALAMAK: Yağmalamak

TALANMAK: Hırsızlık etmek

TALAP: Alan ölçü birimi

TALAS: Oyuh sahası / çizgisi

TALASMA: Müsabaka

TALASMAK: Müsabaka yapmak

TALAV: 1. Yağma 2. Tetanos

TALAVÇI: Yağmacı

TALAVRA: İltihap

TALAVRAMAK: İltihaplanmak

TALAVUL: Yağmacı

TALAY: Okyanus

TALAYÇI: Denizci

TALAZ: Tsunami (büyük dalga)

TALBAĞA: Kıspet (pehlivan giyiti)

TALBIMAK: Arzu duymak

TALBINDIRMAK: Heyecan vermek

TALBINMAK: Heyecanlanmak [540]

TALBITMAK: Arzulatmak

TALBUĞA: Yular

TALCAK: Sara (epilepsi)

TALCIKMAK: Sara nöbeti tutmak

TALCITMAK: Nöbet geçirmek

TALÇIN: Kestane

TALDA: 1. Gölge 2. Tente

TALGA: Madalya

TALGAM: 1. Ahlak 2. Moral

TALGAMAK: Aşermek (hamile)

TALGAN: Sara (epilepsi)

TALGANMAK: Aşırı istek duymak

TALGAV: Aşerme (hamile)

TALIĞ: Soygun (hırsızlık)

TALIĞÇI: Hırsız

TALIK: Afyon

TALIM: Yağma (soygun)

TALIMAK: Yağmalamak

TALINMAK: Sara nöbeti geçirmek

TALITMAK: Yağmalatmak

TALIZ: 1. Uyuşturucu bitki 2. Afyon

TALKAN: Yulaf unu

Page 215: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

214

TALKIMAK: Ayıplamak

TALKINMAK: Ayıplanmak

TALKIRMAK: Tipilemek

TALKIŞ: Grev

TALKIŞMAK: Grev yapmak

TALKIT: 1. Rehavet 2. İş yavaşlatma

TALKITMAK: İş yavaşlatmak

TALKU: Deri işleme aleti

TALKUMAK: Deri işlemek

TALMA: Histeri krizi

TALMAK: Kriz tutmak [541]

TALMAN: Sis (Mançuca)

TALPAN: Kene

TALPIMAK: Çırpmak

TALPINMAK: Kanat çırpmak

TALŞIK: 1. İtimat 2. Elyaf

TALŞIKMAK: İtimat etmek

TALŞINMAK: Kefil olmak

TALTAR: Flurya kuşu

TALU: 1. Kürek kemiği 2. Güzide

TALUÇU: Kürek kemiği falcısı

TALULAMAK: Fal bakmak (kemikle)

TALULATMAK: Fal baktırmak

TALUMAN: Elit

TALVAR: Hangar

TAM: Duvar

TAMAÇ: Kızgın damga demiri

TAMAĞ: Cehennem

TAMAĞAN: Dağlama demiri

TAMAK: Yakmak

TAMAMAK: Tutuşturmak

TAMAN: 1. Yanık 2. Tütsü

TAMANA: Taşkıran otu

TAMANMAK: Yanmak

TAMAR: Tünel

TAMARMAK: Tünelden geçmek

TAMAŞ: Pençe

TAMAŞMAK: Pencere açmak

TAMÇIRMAK: Yağ damlamak

TAMÇITMAK: Yağ damlatmak

TAMDUR: Tandır (Arapça benzeşim)

TAMGAÇ: Mühür memuru

TAMGAN: Mühür memuru

TAMINMAK: Yağı çıkmak

TAMIR: 1. Zinde 2. Ter

TAMIRMAK: Terlemek

TAMIŞMAK: Yağ ayrışmak (zeytin)

TAMITMAK: Yağını çıkarmak

TAMIZ: Döl (sperm)

TAMIZGAÇ: Damla sulama sistemi

TAMIZMA: Ejakülasyon

TAMIZMAK: Ejaküle olmak

TAMMAK: 1. Damlamak 2. Sızmak

TAMTA: Havan (silah)

TAMTURMAK: Ateş yakmak

TAMUR: 1. Kök 2. Orijin

TAMURGA: İç kanama

TAMURGAN: Sık kanayan (burun)

TAMURMAK: Kanamak (burun)

TAMZIK: Baharat

TAMZIRMAK: Emzirmek

TAMZIRTMAK: Emzirtmek

TAMZITMAK: Emzirtmek

TAN: Şafak

TANAÇMAK: Aydınlanmak

TANAK: 1. Fevkalade 2. Acayip

TANALDIRMAK: Göz kamaştırmak

TANALMAK: Göz kamaşmak

TANAMAK: Farketmek

TANANMAK: Farkedilmek

TANAR: Profesör

TANARGA: Sürpriz

TANARGAMAK: Şaşırmak

TANARGATMAK: Şaşırtmak

TANARMAK: Hiddetlenmek

TANARTMAK: Hiddetlendirmek

TANAŞ: 1. Hayret 2. Müşavere

TANAŞMAK: Hayret etmek

TANATMAK: Sabah olmak

TANAV: Prova

TANAZ: Kupon

TANÇALMAK: Bozulmak (besin)

TANÇAMAK: Bozulmak (besin)

TANÇIL: Kapris

TANÇILAMAK: Kapris yapmak

TANÇKILAMAK: Parçalamak

TANÇKILANMAK: Parçalanmak

TANÇKILATMAK: Parçalatmak

TANDAĞ: Talep

TANDAĞIŞ: Talep etme

TANDAK: Şafak

TANDALMAK: Hayret etmek

TANDAMAK: Şafak sökmek [542]

TANDANMAK: Hayret etmek

TANDAR: Oyun havası

TANDARMAK: Oyun havası çalmak

TANDAV: 1. Talep 2. Teşhis

TANDAY: 1. Damak 2. Kare

TANDU: Şenlik ateşi

Page 216: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

215

TANGAK: Horoz

TANGAYAZ: Bulutsuz soğuk hava

TANGI: Eziyet

TANGILAMAK: Eziyet etmek

TANGILMAK: Eziyet çekmek

TANGIŞ: Eziyet

TANGIZ: Izdırap

TANGIZMAK: Izdırap çekmek

TANGMAY: Körebe oyunu

TANHA: Kova burcu (astroloji)

TANI: Teşhis

TANIKLAMAK: Şehadet etmek

TANIKMA: Teşhis etme

TANIKMAK: Teşhis etmek

TANIL: Teşhise dayalı

TANILAMAK: Teşhis koymak

TANILAN: Bahsi geçen

TANILANMAK: Teşhis koyulmak

TANILGA: Nüfus cüzdanı

TANILGAN: Meşhur

TANILMAĞAN: Meçhul

TANILMAK: Meşhur olmak

TANIMAL: Meşhur

TANIMLAÇ: Artikel

TANIP: Hüviyet

TANIPLAMA: Algılama

TANIPLAMAK: Algılamak

TANIPLANMAK: Algılanmak

TANIR: Birini tanıyan kişi

TANIRMAK: Teşhis etmek

TANIT: İspat

TANITAÇ: Reklam

TANITGA: Beyyine

TANITGAMAK: Beyyinelemek

TANITGAN: Beyyineli

TANITLAMAK: İspatlamak

TANITLANMAK: İspatlanmak

TANITMAN: Represant

TANIZ: Hayret

TANIZMAK: Hayret etmek

TANKI: Sigara

TANKILAMAK: Sigara içmek

TANKUT: Sancak

TANLA: Keramet (sıradışı olay)

TANLAĞI: Mucizevi

TANLAMAK: Taaccüp etmek

TANLATMAK: Taaccüp ettirmek

TANMA: Marka

TANMAK: Kehanet etmek [543]

TANMAL: 1. Tuhaf 2. Garip

TANSAMAK: İstihza etmek

TANSATMAK: İstihza etmek

TANSIK: 1. Mucize 2. Hasret

TANSIKMAK: Mucize göstermek

TANSINMAK: Hayret etmek

TANSITMAK: Hayret ettirmek

TANSU: Şirin (Mançuca)

TANSULAMAK: Talan etmek

TANTAMAG: Kahvaltı [Tantamak]

TANTAMAK: Kahvaltı yapmak

TANYU: İmparator

TANZA: Pipo (Çince) [Kanza]

TANZAMAK: Pipo içmek (Çince)

TAP: 1. Cihet 2. Heves

TAPA: Bu yöne doğru

TAPAĞ: 1. Hürmet 2. Perestiş

TAPAĞAN: Radar

TAPAĞÇI: Mabet hizmetçisi

TAPAK: Külah (başlık)

TAPALGA: Kuşbaşı et

TAPALGAN: Kuşbaşı et

TAPALMAK: Dilimlenmek

TAPALTMAK: Dilimlemek

TAPAN: Tarla düzleme kütüğü

TAPAR: 1. Sanki 2. Abid

TAPARAN: Vicdan

TAPARMAK: Doğruyu bulmak

TAPAVUT: 1. Put 2. Fark

TAPÇA: Kutsallık

TAPÇALI: Kutsal

TAPÇAN: Divan (koltuk)

TAPÇAR: Üçayak

TAPÇASIZ: 1. Murdar 2. Necis

TAPDUK: Bulunmuş çocuk/hayvan

TAPGUR: Hikaye

TAPIĞSAK: Hizmetkar

TAPIĞSAMAK: Hizmetkarlık etmek

TAPIK: Mabet kapısı

TAPIKSAK: Kapıkulu

TAPIKSAMAK: Kapıkulluğu etmek

TAPIN: İbadet

TAPINAK: Mabet

TAPINÇ: İbadet

TAPINDIRMAK: İbadet ettirmek

TAPINÇUYU: İbadethane

TAPINGA: Dinsel ayin

TAPINGAÇ: Fetiş

TAPINGI: Dinsel ayin

TAPIŞMAK: Birlikte ibadet etmek

Page 217: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

216

TAPKI: Vicdan

TAPKIR: 1. Kafile 2. Defa

TAPKU: Nükte

TAPKUR: 1. Nüktedan 2. Rehber

TAPLAK: Muvafakatname

TAPLAMAK: Rıza göstermek

TAPLANMAK: Razı olmak

TAPLAŞMAK: Rızalaşmak

TAPMACA: Bilmece

TAPMAK: Bulmak

TAPRAMAK: Hizmet etmek

TAPRANMAK: Hizmet görmek

TAPRATMAK: Hizmet ettirmek

TAPRAŞMAK: Hizmet edişmek

TAPSAMAK: Bedava almak

TAPSAŞAR: Bedavacı

TAPSATMAK: Bedava vermek

TAPSIZ: 1. Yönsüz 2. Hevessiz

TAPŞIRMA: 1. Tembih 2. Sipariş

TAPŞIRMAK: Tembih etmek

TAPŞITMA: Devir

TAPŞITMAK: Devretmek

TAPTAN: Evcil tavşan

TAPTUK: Sofu

TAPUĞ: İlahi (dinsel musiki)

TAPUK: Mabet

TAPUKÇU: Mabet görevlisi

TAPUKSAK: Mabet hizmetçisi

TAPUKSAMAK: Hizmet etmek

TAPUL: Ot yığını

TAPULMAK: Bulunmak

TAPUMAK: Hizmet etmek

TAPUR: İcat

TAPUŞAK: Hizmetçi

TAPUŞMAK: Buluşmak

TAPUZ: Bilmece

TAPUZMA: Bilmece

TAPUZMAK: Bilmece sormak

TAR: 1. Barut 2. Belalı

TARA: Ağaç budama bıçağı

TARABA: Kepenk

TARACIN: Çiftçi

TARADAY: İki tekerlekli araba

TARAGAY: 1. Kel 2. Çayır kuşu

TARAĞAN: Mısır (bitki ve tane)

TARAKA: Tarama makinası

TARAKAN: Hamam böceği (Rusça)

TARAKTAN: Nişastalı pekmez

TARAL: Servi kuşu

TARALCAN: Kestane kargası

TARALGA: 1. Toka 2. Radar

TARAM: Kiriş (tıp)

TARAMAÇ: 1. İnternet 2. Ağ

TARAMAN: Rençber

TARAMDALMAK: Sınıflanmak

TARAMDAMAK: Sınıflandırmak

TARAMDAV: Sınıf (kategori)

TARAN: 1. Ziraat alanı 2. Sınır

TARANÇAK: Taramalı tüfek

TARANÇI: Mevsimlik çiftçi

TARANTA: Fayton (at arabası)

TARAŞ: Tarladaki mahsul artığı

TARAŞMAK: Karşılıklı taramak

TARAV: 1. Fasıl 2. Kısım

TARAY: Saten kumaş

TARAYMAK: Bölümlenmek

TARAYTMAK: Bölümlemek

TARAZ: Dokuma ipliği

TARBAÇ: Tırmık

TARBAĞ: Sihir

TARBAĞAN: Altay köstebeği

TARBAĞLAMAK: Sihir yapmak

TARBAĞLANMAK: Sihre uğramak

TARBALGA: Rüzgar gülü

TARBALMAK: Ayağa kalkmak

TARBAMAK: Dik durmak [544]

TARBAN: 1. Dik 2. Mağrur

TARBANMAK: Mağrurlanmak

TARBAZ: Gülle

TARBAZAN: Top (silah)

TARBAZLAMAK: Gülle atmak

TARBAZLANMAK: Topa tutulmak

TARBUZ: Karpuz

TARCAN: Çavdar

TARÇA: Çayır çekirgesi

TARDAĞAN: Palmiye ağacı

TARDU: İmtiyazlı

TARDUŞ: İmtiyaz

TARGA: El arabası

TARGAMAK: Disiplinize etmek

TARGAN: 1. Disiplin 2. Tahkimat

TARGANÇ: Disiplin

TARGANMAK: Disiplinize olmak

TARGATMAK: Düzeltmek

TARGIL: Kül rengi

TARGUMAK: Şişmanlamak

TARGUN: 1. Obez 2. Mahçup

TARHAT: Yeşilbaş ördek

TARHUN: Yayla çiçeği

Page 218: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

217

TARIK: 1. Ekin 2. Zirai bitki

TARIKÇI: 1. Irgat 2. Çiftçi

TARIKLAK: Tarım arazisi

TARIKLAMAK: Ekin ekmek

TARIKMAK: Tarla sürmek

TARILGA: Şaman düğmesi [545]

TARILGAN: Hasat edilmiş

TARILMAK: Hasat edilmek

TARIN: Mısır (bitki)

TARINÇ: 1. Ziraat 2. Sınır

TARINÇAK: Hububat deposu

TARINDIRMAK: Hasat etmek

TARINGA: Hububat depolama

TARINGAÇ: Hububat deposu

TARINGAN: Depolanmış tahıl

TARINMAK: Hububat depolamak

TARITMAK: Hasat etmek

TARIZ: Hasat

TARIZMAK: Hasat etmek

TARK: Dert

TARKAMAK: Ayırmak

TARKALMAK: Ayrılmak

TARKARMAK: Ayırmak

TARKAŞMAK: Ayrışmak

TARKAT: Propoganda

TARKATMAK: Propagandalamak

TARKAV: 1. İsraf 2. Dalgınlık

TARKAY: 1. Müsrif 2. Dalgın

TARKAYMAK: İsraf etmek

TARKINÇ: İsyan

TARKINMAK: İsyan etmek

TARLAK: Nisan ayı

TARLAMAK: Gürlemek

TARLAN: Paçalı şahin kuşu

TARLANMAK: Gürüldemek

TARLAV: 1. Ziraat 2. Bahçe

TARLAVUK: Uzun çizgili kavun

TARLIK: 1. Bela 2. Felaket

TARMA: Kendir

TARMAÇI: Kendir bükücü

TARMAG: Branş [Tarmak]

TARMAK: Ziraat yapmak

TARMAL: 1. Lüle 2. Perma

TARMAN: Ziraatçi

TARMANMAK: Ziraat yapmak

TARMAŞ: Perma

TARMAŞMAK: Lüle haline gelmek

TARMAZ: Tarıma elverişsiz arazi

TARMIK: Pençe

TARMUK: Kanal

TARPAN: Yaban atı

TARSAN: Şarap

TARTAĞAN: 1. Ağır 2. Derbeder

TARTAL: Bıldırcın

TARTAY: 1. Galon 2. Anında

TARTAYCI: Galonla su çeken kişi

TARTAYLAMAK: Galonla taşımak

TARTAZ: Kumru kuşu

TARTAZAK: Terazi

TARTÇAN: Haziran ayı

TARTIK: 1. Utanç 2. Hediye

TARTIKMAK: Utanmak

TARTILGAN: 1. Ağır 2. Gergin

TARTIN: 1. Utanç 2. Sebat

TARTINCAK: 1. Utangaç 2. Sebatlı

TARTINCAMA: Çekingenlik

TARTINCAMAK: Çekinmek

TARTINÇ: 1. Kütle 2. Mukayese

TARTINGA: Terbiye

TARTINGAN: Terbiyeli

TARTINMAK: Utanmak [546]

TARTIRMAK: İp çekmek

TARTIŞ: 1. İhtilaf 2. Bahşiş

TARTIZ: Ağır

TARTIZMAK: Çekişmek

TARTMA: 1. Raf 2. İp merdiven

TARTMAÇ: Raf

TARTMAĞ: Fitil

TARTMAL: Çekişmeli

TARTMAK: Sigara içmek

TARTMAY: İp çekme oyunu

TARTUK: 1. Hediye 2. Armağan

TARUZ: Çatı katı

TARUZLAMAK: Çatı inşa etmek

TARVUZ: Su kabağı

TARYA: Ziraat

TARYAÇI: Çiftçi

TARYALAMAK: Tohum ekmek

TARYALANMAK: Tohum ekilmek

TARYAN: 1. Tohum 2. Tane (bitki)

TARYOL: Patika

TASAK: Kısım (bölüm)

TASAKLAMAK: Kısımlara ayırmak

TASAKLANMAK: Kısımlanmak

TASALGA: Kısım

TASALGAN: Kompartıman

TASAMA: Şerit

TASAMAK: Şeritlere ayırmak

TASAN: 1. Hata 2. Devlet

Page 219: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

218

TASANAK: Koordinat

TASANMAK: Şeritlere ayrılmak

TASAR: Plan

TASARGA: Proje

TASARGAMAK: Proje hazırlamak

TASARINÇ: Tasavvur

TASARMAK: Tasavvur etmek

TASARMAN: Dekoratör

TASARUV: Tasavvur

TASBAĞA: Kara kaplumbağası

TASINÇ: Mantık

TASKACAK: Kör baykuş

TASKAĞAN: Kurban kesme alanı

TASKAMAK: İdman yapmak

TASKANMAK: İdman yapmak

TASKATMAK: İdman yaptırmak

TASKAŞMAK: Birlikte spor yapmak

TASMA: Köpek boyunluğu

TASTALMAK: Boşaltılmak

TASTAMAK: Boşaltmak

TASULGA: Virgül

TAŞAĞAN: 1. Coşkun 2. Heyecanlı

TAŞALAN: Devrimci (Mançuca)

TAŞALANGA: Devrim (Mançuca)

TAŞALMAK: Feyezan etmek

TAŞAR: Heyecanlı

TAŞATAN: Sapan

TAŞATAR: Sapan

TAŞATMAK: Sapanla atmak

TAŞAV: Feyezan (su baskını)

TAŞAYMAK: Gözden kaybolmak

TAŞBAĞANA: Sütun

TAŞBASKI: Litografi

TAŞBASMAK: Litografi yapmak

TAŞGAN: Coşkun

TAŞIĞAÇ: Sepet

TAŞIK: 1. Menkul 2. Taşkın

TAŞIKMAK: Taşar gibi olmak

TAŞILGA: Menkul kıymet

TAŞILGAN: Menkul kıymet

TAŞILMAK: Dışarı çıkmak

TAŞIMAL: Portatif

TAŞIMAN: 1. Portör 2. Nakliyeci

TAŞIMSAMAK: Taşar gibi olmak

TAŞIMSATMAK: Taşar gibi etmek

TAŞINCAK: Sedye

TAŞINÇ: Feyezan

TAŞINDIZ: Hamal

TAŞINGA: Sedye

TAŞIRGA: Sedye

TAŞIRGAMAK: Ayağı taşa takılmak

TAŞIRGAN: Taşlık alan / yol

TAŞIRGANMAK: Taşta yürümek

TAŞKA: 1. İspiyon 2. Fosil

TAŞKALAMAK: İspiyonlamak

TAŞKALANMAK: İspiyonlanmak

TAŞKAN: Çatı faresi [547]

TAŞKAR: 1. Hariç 2. Gurbet

TAŞKARMAK: Dışarı çıkarmak

TAŞKARTMAK: Dışarı çıkartmak

TAŞKAVA: Uzun kabak

TAŞKI: Sel

TAŞKIR: 1. Hariç 2. Sağır

TAŞLANGIÇ: Taşlık (tavuk midesi)

TAŞMAG: Çanta [Taşmak]

TAŞMAK: Feyezan etmek

TAŞRA: Gayri merkezi

TAŞRAMAK: Dışarı yönelmek

TAŞRATMAK: Dışarı yöneltmek

TAŞRIK: Gurbetçi

TAŞRIKMAK: Gurbete gitmek

TAŞTALMAK: Dışkılamak

TAŞTAMAK: Dışkılamak

TAŞTIRMAK: Fazlasını boşaltmak

TAŞUR: Matara

TAŞUV: Nakliye

TAŞUVÇU: Nakliyeci

TAŞUY: Kagir (taş bina)

TAŞYOL: Şose

TAŞYUVAR: Litosfer

TATAMAK: At sürmek

TATAN: İstasyon (Mançuca)

TATAR: Atlı postacı

TATAVUL: Atlı haberci asker

TATIRAN: Hardal

TATIRGA: Deri yaygı

TATKAMAK: Tadına bakmak

TATKANMAK: Lezzet almak

TATLAÇ: Şekerli tatlı

TATLAŞ: Puding

TATLAŞMAK: Ağızda tat bırakmak

TATMAL: Aperatif

TATMAN: Gurme

TATSAMAK: Tadına bakmak

TATSATMAK: Tadına baktırmak

TAV: 1. Hız 2. Sürat 2. Nem

TAVAK: Kapak

TAVANA: Sinir otu

TAVAR: 1. Mal (emtia) 2. Hızlı

Page 220: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

219

TAVARA: 1. Servet 2. Kabus cini

TAVARDAŞ: Mal ortağı

TAVARTMAÇ: Koyun çobanı

TAVARTMAK: Koyun gütmek

TAVARSAK: Çok mal isteyen

TAVARSAMAK: Çok mal istemek

TAVARZAK: Kapitalist

TAVGAÇ: 1. Hızlı 2. Atik

TAVGAÇ: Çinli

- Tavgaçça: Çince

- Tavgaçya: Çin (ülke)

TAVGUR: Hikaye

TAVILMAK: Hızlanmak

TAVINÇ: 1. Sürat 2. Hız

TAVINMAK: Vites değiştirmek

TAVIR: Nabız

TAVIRGA: Misk geyiği

TAVIŞ: 1. Sürat 2. Hengame

TAVIŞKAN: Marangoz

TAVIŞMA: Hızlanma

TAVIŞMAK: Hızlanmak

TAVIŞSIZ: 1. Süratsiz 2. Sakin

TAVIZMAK: Söz sanatı yapmak

TAVLAMAK: Hızlandırmak

TAVLANMAK: Hızlanmak

TAVLATMAK: Hızlandırmak

TAVMAK: Hızlı hareket etmek

TAVRAK: 1. Aceleci 2. Telaşlı

TAVRALMAK: Telaşlanmak

TAVRAMAK: Acele / telaş etmek

TAVRANMAK: Hazırlanmak

TAVRANTI: Hazırlık

TAVRAŞMAK: Telaş etmek

TAVRATGAN: Aceleci

TAVRATMAK: Acele ettirmek

TAVRUH: Masal [548]

TAVRUK: Acele

TAVRUKMAK: Acele etmek

TAVSAMAK: Hızını azaltmak

TAVSANMAK: Mecali kesilmek

TAVSIK: Tümülüs

TAVŞALGAN: Pespaye, pejmürde

TAVŞALMAK: Kırışmak

TAVŞATMAK: Kırıştırmak

TAVŞIRGAÇ: Radyo vericisi

TAVŞIRMA: 1. Yayın 2. Havale

TAVŞIRMAK: Radyo yayını yapmak

TAVŞIRTMAK: İletmek

TAVULGA: Miğfer

TAVUN: Hakem

TAVUNMAK: Hakemlik etmek

TAVUR: Şarkı

TAVURGAN: Ratufa sincabı

TAVURMAK: Şarkı söylemek

TAVUŞ: Nara

TAVUŞMAK: Nara atmak

TAVUZ: Çizgili karpuz

TAVUZMAK: Bilmece sormak

TAVZAMAK: Bilmece sormak

TAVZAŞMAK: Bilmece soruşmak

TAVZATMAK: Bilmece sormak

TAVZUK: Bilmece

TAY: At yavrusu

TAY: Taylandlı

- Tayça: Tayland dili

- Tayya: Tayland

TAYAK: 1. Değnek 2. Destek

TAYAKLIK: İstinat

TAYAKTAĞ: Orion takımyıldızı

TAYAN: Sır (iki kişi arası)

TAYANÇ: 1. Mesnet 2. Himaye

TAYANÇI: 1. Hami 2. Sırdaş

TAYANGA: 1. İstinat 2. Siper

TAYANGAN: İstinaden

TAYANGI: Yaver

TAYANIŞ: İltimas

TAYANMAK: İltimas görmek

TAYAR: 1. Hazır 2. İltimas sahibi

TAYARMA: 1. İltimas 2. Hazırlık

TAYARMAK: İltimas yapmak

TAYAŞMAK: İltimas edişmek

TAYAV: Mesnet

TAYAZ: Sığ

TAYBAŞ: Büyükbaba

TAYDA: Dede

TAYDAŞ: Yaşıt

TAYDIRMAK: Kaydırmak

TAYFUN: Okyanus fırtınası (Çince)

TAYGA: Dağlık ve ormanlık bölge

TAYGAK: Kaygan

TAYGALAK: Buz hokeyi pisti

TAYGALAMAK: Kaymak

TAYGALANMAK: Patinaj yapmak

TAYGAN: Tazı (av köpeği)

TAYGANA: Yoğurtlu sebze çorbası

TAYGANAK: 1. Kaypak 2. Patinaj

TAYGANÇ: 1. Buz pateni 2. Patinaj

TAYGANMAK: Patinaj yapmak

TAYGIN: Kaygan

Page 221: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

220

TAYGUN: Torun

TAYGIR: Kızakçı

TAYIĞ: Kurbanlık hayvan

TAYIĞLAMAK: Kurban etmek

TAYIĞLANMAK: Kurban edilmek

TAYIK: Kurban tanrısı (mit)

TAYIL: Kurban

TAYILGA: Kurban töreni

TAYILMAK: Kurban edilmek

TAYIMAK: Kurban etmek

TAYIN: Hazır

TAYINDIK: 1. Hazırlık 2. Tertibat

TAYINLAMAK: Hazırlamak

TAYINLATMAK: Hazırlatmak

TAYINMAK: Kurban etmek

TAYITMAK: Kurban kestirmek

TAYKILMAK: Yuvarlanmak

TAYKONOT: Astronot (Çince) [549]

TAYLAMAK: Soymak

TAYLAN: Centilmen

TAYLANGAÇ: Yünü kırkılmış koyun

TAYLANMAK: Soyunmak

TAYMAK: Kaymak (fiil)

TAYMAZ: Kaymaz

TAYNA: Nine

TAYNAM: Geviş (çiğneme)

TAYNAMAK: Geviş getirmek

TAYNAŞ: Büyükanne

TAYPAK: Şapka

TAYRAMAK: Gevşemek

TAYRATMAK: Gevşetmek

TAYSAMAK: Geri dönmek

TAYSALMAK: Gerilemek

TAYSATMAK: Geriletmek

TAYŞA: Hami

TAYŞAMAK: Himaye etmek

TAYSU: Prens (Çince)

TAYSUN: Düşman

TAYZARMAK: Ayağa kalkmak

TAYZATMAK: Ayağa kaldırmak

TAZ: 1. Kel 2. Saçkıran hastalığı

TAZA: Gürbüz

TAZAMAY: Tabaka (tütün kutusu)

TAZARMAK: Kelleşmek

TAZARTMAK: Usturalatmak

TAZAY: Hazırol

TAZAYMAK: Hazırolda beklemek

TAZAYTMAK: Hazırola geçirmek

TAZIL: Ağaç kökü

TAZKA: Akbaba kuşu

TAZKIL: 1. Ağaçsız alan 2. Zirve

TAZKURSAK: Mide

TAZLAMAK: Zor beğenmek

TAZLAN: Av köpeği

TAZLANMAK: Beğenmezlik etmek

TAZRAMAK: Çatırdamak

TAZRATMAK: Çatırdatmak

TEBEK: 1. Tümsek 2. Meme

TEBELMEK: Tümsek oluşmak

TEBELTMEK: Tümsek oluşturmak

TEBEMEK: Şişmek

TEBENMEK: Şişkinleşmek

TEBER: Baltalı mızrak

TEBERMEK: Yukarı çıkmak

TEBETEY: Takke

TEBETMEK: Yukarı çıkarmak

TECELMEK: İkram görmek

TECEM: Ticaret

TECEMEK: Ticaret yapmak

TECEMEN: Tüccar

TECEMER: 1. Ekonomist 2. İktisatçı

TECEN: Yoğurt tulumu

TECEREN: Kapitalist

TECERMEK: Para biriktirmek

TECERMEN: Burjuva

TECETMEK: İkram etmek

TECEV: Borsa oyunu

TECEY: Borsa

TECİMÇİ: Tacir

TECİNMEK: Ticaret yapmak

TECİRGEN: Para kazandıran

TECİRMEK: Para kazanmak

TECİRTMEK: Para kazandırmak

TEDİRGEMEK: Husursuzlunmak

TEDİRGETMEK: Huzursuz etmek

TEFE: Faiz

TEFECİ: Faizci

TEG: 1. Gibi 2. Rol [“g” ile yazılır]

TEGERE: Dair

TEGİ: Akraba

TEGİL: Kör

TEGİLMEK: Körleşmek

TEGİM: Liyakat

TEGİMLİ: Layık

TEGİMSİZ: Layık olmayan

TEGİNÇ: Kabul

TEGİNMEK: Kabullenmek

TEGİŞ: Rastlantı

TEGİŞMEK: Rastlaşmak

Page 222: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

221

TEĞEK: Tel köprüsü (çalgı)

TEĞELEK: 1. Oval 2. Geoid

TEĞELEMEK: Halka oluşturmak

TEĞELENMEK: Halka olmak

TEĞEN: Rayiç

TEĞENCEK: Kına gecesi

TEĞENEK: Yaban gülü

TEĞENMEK: Gurbete gitmek

TEĞER: Makara

TEĞERÇEK: 1. Çark 2. Topaç

TEĞEREK: Daire

TEĞERLEK: Kız kuşu

TEĞERME: Daire

TEĞERMEK: Dönmek

TEĞET: Mümas

TEĞİRGEN: Kuşkonmaz (bitki)

TEĞİRMEK: Dönmek

TEĞİRTMEK: Döndürmek

TEĞİZ: Atın alnındaki aklık

TEĞMİL: Leke

TEĞREBİ: Kilise

TEĞREK: 1. Halka 2. Çember

TEĞÜRGE: 1. Banliyö 2. Varoş

TEKÇE: Raf

TEKE: Erkek keçi

TEKEL: Temmuz ayı

TEKELEMEK: Yolsuzluk yapmak

TEKELEMÜYÜZ: Salyangoz

TEKELDEY: Çember

TEKERME: Jant

TEKERMEK: Etrafını çevirmek

TEKET: Zift

TEKİLEMEK: Vekalet vermek

TEKİLENMEK: Vekalet almak

TEKİLEŞMEK: Vekalet kurmak

TEKİN: 1. Prens 2. Şehzade

TEKİR: Çizgili

TEKİŞ: 1. Hücum 2. Nihayet

TEKİŞMEK: Nihayete ermek

TEKİT: Vekil

TEKİZ: Ahad (tek)

TEKLEÇ: Deniz yengeci

TEKLERMEK: Santrifüjlenmek

TEKLERTMEK: Santrifüjlemek

TEKME: Maç

TEKMEK: Vasıl olmak

TEKRE: Daire

TEKREK: Abluka

TEKRELEMEK: Ablukaya almak

TEKRELENMEK: Ablukaya alınmak

TEKSİLEMEK: Aranje etmek

TEKSİLENMEK: Aranje olmak

TEKSİLETMEK: Aranje etmek

TEKSİN: 1. Eşit 2. Denk

TEKŞİ: Eşit

TEKŞİLMEK: Eşitlenmek

TEKŞİLTMEK: Eşitlemek

TEKŞER: Hesap

TEKŞERMEK: Hesaplamak

TEKŞİRME: Muayene

TEKŞİRMEK: Muayene etmek

TEKÜLGÜ: Üniforma

TEKZİNÇ: Devridaim

TEKZİNDİRMEK: Devretmek

TEKZİNMEK: Devridaim etmek

TEKZİRME: 1. Tahlil 2. Analiz

TEKZİRMEK: Tahlil / analiz etmek

TELBE: Meczup

TELBİÇİK: Telgraf

TELBİÇMEK: Telgraf çekmek

TELCİKMEK: Liflenmek (lif olmak)

TELÇEKER: Telgraf

TELÇEKMEK: Telgraf çekmek

TELÇİK: Lif

TELE: Elyaf

TELEGE: Araba

TELEK: 1. Armağan 2. Hediye

TELEKEY: Kainat

TELEM: 1. Zülüf 2. Kakül

TELEMEK: Ehlileştirmek (hayvan)

TELENİR: Alüminyum

TELENMEK: Ehlileşmek (hayvan)

TELERMEK: Nemlenmek

TELERTMEK: Nemlendirmek

TELEY: 1. Kemer 2. Hayli

TELEZ: Baygınlık

TELEZİMEK: Baygınlık geçirmek

TELGEÇER: Telgraf

TELGEÇMEK: Telgraf çekmek

TELGEMEK: Can sıkmak

TELGEN: Çaylak kuşu

TELGENMEK: Canı sıkılmak

TELİK: Erzak

TELİNMEK: Aklı başından gitmek

TELKİN: Karaca (hayvan)

TELMİR: Selam (namazda)

TELMİRMEK: Sağa sola bakınmak

TELPEK: Kadın şapkası

TELSİZ: Kablosuz iletişim aracı

Page 223: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

222

TELTE: Çinko

TELVİ: Meczup

TEM: 1. Evlilik hediyesi 2. Örnek

TEMDEK: 1. İmla işareti 2. Mühür

TEMDEKLEMEK: İşaret koymak

TEMDEKLENMEK: İşaretlenmek

TEMEGE: Fil (satranç)

TEMEGELÇİN: Yusufçuk böceği

TEMEĞÇİN: Deve kuşu

TEMEK: Pencere

TEMEN: Çuvaldız

TEMENÇE: Toplu iğne

TEMEŞ: Taklit

TEMEŞMEK: Taklit etmek

TEMGET: İşaret

TEMİŞ: Sahur

TEMREN: Ok ucu

TEMSEMEK: Mücadele etmek

TEMÜGE: Maden cevheri

TEMÜN: Jant (Mançuca)

TENBE: Koşum takımı (atçılık)

TENÇEK: Pense

TENÇEMEK: Isırmak

TENÇETMEK: Isırtmak

TENÇMEK: Pense ile sıkmak

TENÇİLMEK: Pense ile sıkılmak

TENDEME: Formül

TENDEMEK: Formülüze etmek

TENDEV: Formül

TENEÇİR: Kız böceği

TENEK: Hava

TENEKİR: Boraks

TENELGEÇ: Taklacı kuş

TENELMEK: Yükselmek

TENERMEK: Dikelmek

TENERTMEK: Dikeltmek

TENEŞMEK: Denkleşmek

TENG: 1. Pruva 2. Ölçü [“g” ile yazılır]

TENGE: Jeton

TENGER: Gökyüzü

TENGERLENMEK: Felek dönmek

TENGEŞ: Akord (çalgı)

TENGEŞMEK: Akord olmak (çalgı)

TENGEŞTİRMEK: Akord etmek

TENGİK: Ortoepedi

TENGİKÇİ: Ortopedi doktoru

TENGİN: Göl (Mançuca)

TENGİR: Daire

TENGİRÇEK: Dairesel

TENGİREK: Kirmen (eğirmen)

TENGİRŞEK: Atmosfer

TENGİŞER: Berabere (maç)

TENGİŞERMEK: Berabere kalmak

TENGİŞMEK: Berabere kalmak

TENGRİ: Tanrı (çoğulu yoktur)

TENGRİDEM: İlahi

TENGRİKEN: Tanrı’ya inanan

TENGZE: Pazar tezgahı (Çince)

TENGZEÇİ: Pazar satıcısı (Çince)

TENİK: 1. Azimli (kararlı) 2. Şimdi

TENİM: Azim (kararlılık)

TENİLMEK: Havalanmak

TENİLTMEK: Havalandırmak

TENİRGEN: Teist (Tanrı’ya inanan)

TENİRMEK: Havalanmak (uçmak)

TENİRTMEK: Havalandırmak

TENİŞMEK: İki parçaya bölünmek

TENİŞTİRGEÇ: Ekvator

TENİŞTİRMEK: İki parçaya bölmek

TENİT: Hava

TENİTMEK: Kuşu göğe salmak

TENKLEMEK: Ölçmek

TENKLENMEK: Ölçülmek

TENLEMEK: Hava üflemek

TENLENMEK: Hava üflenmek

TENMEK: Havalanmak

TENREMEK: Sersemlemek

TENRETMEK: Sersemletmek

TENSELEMEK: Sendelemek

TENSELETMEK: Sendeletmek

TENŞİR: Müsavi (denk)

TENŞİRMEK: Müsavileştirmek

TEP: Zemin

TEPÇEK: Asfalt silindiri

TEPEĞEN: Jet motoru

TEPEK: 1. Nişan oyunu 2. Okçuluk

TEPER: Tepkili (silah, mekanizma)

TEPİLENMEK: İlca olmak

TEPİLETMEK: İlca etmek

TEPİME: Az pişmiş ekmek

TEPİMEK: Az pişmek (hamur)

TEPİNÇ: Empüls

TEPİTMEK: Az pişirmek (hamur)

TEPİR: Kalbur

TEPİRMEK: Elemek

TEPİZ: Sürülmüş toprak

TEPİZLİK: Sürülecek tarla

TEPİZMEK: Tarla sürmek

TEPKE: Refleks

Page 224: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

223

TEPKESEL: Refleksif

TEPKİÇ: Mahmuz

TEPKİN: Tempo

TEPKİNÇEK: Tempolu

TEPKİNÇEMEK: Tempo tutmak

TEPKİNMEK: Tempo tutmak

TEPKİNŞEK: Tahterevalli

TEPKÜÇ: Patos (harman makinesi)

TEPME: Macun

TEPRENİŞ: Sarsıntı

TEPRENMEK: Sarsılmak

TEPRET: Sarsıntı

TEPRETMEK: Sarsmak

TEPSEK: Dans

TEPSEMEK: Dans etmek

TEPSENMEK: Dans etmek

TEPSERMEK: Nüksetmek

TEPSETMEK: Dans ettirmek

TEPSEV: Halk oyunu (folklor)

TEPSEVÇİ: Halk oyuncusu (folklor)

TEPSİMEK: Sakinleşmek

TEPSİNMEK: Sakinleşmek

TEPSİRMEK: Dudağı şişmek

TEPSİTMEK: Sakinleştirmek

TEPŞEK: Çay tabağı

TEPŞÜR: Toplu iğne

TERBE: Liken

TERBEĞEN: Öğütme makinesi

TERÇİ: Amele (yevmiye işçisi)

TERDEK: Penis

TERDEM: 1. Akraba 2. Hısım

TEREÇE: 1. Zarif 2. Narin

TEREK: 1. Ağaç 2. Kavak ağacı

TEREKEME: 1. Siperlik 2. Sütre

TEREŞ: Zahmet

TEREŞMEK: Zahmet çekmek

TERGE: Araba

TERGEÇİ: Arabacı

TERGEM: 1. Araştırma 2. Tasavvur

TERGEME: 1. Hesap 2. Araştırma

TERGEMEK: Hesaplamak

TERGENMEK: Hesaplanmak

TERGEŞ: Soruşturma

TERGEŞMEK: Soruşturmak

TERGEV: 1. Bilanço 2. Rapor

TERGEVÇİ: Bilanço uzmanı

TERGİ: 1. Sofra 2. Masa

TERGÜ: Dizi

TERGÜÇÜ: Mürettip

TERİK: Mısır (bitki ve tane)

TERİLGEN: 1. Mahsul 2. Hazır

TERİLGİ: 1. Kanaat 2. Harman yeri

TERİLGİN: Hasat

TERİLMEK: Kanaat edinmek

TERİLTMEK: Kanaat edindirmek

TERİM: 1. Eylül ayı 2. Şeref

TERİNÇEK: Agel (baş çemberi)

TERİNMEK: Ter tutmak

TERİŞ: 1. Maç (spor) 2. Antrenman

TERİŞME: Antrenman

TERİŞMEK: Antrenman yapmak

TERK: Derhal

TERKE: Ücret

TERKEK: 1. Bohça 2. Römork

TERKELMEK: Kaydolmak

TERKEMEK: Kaydetmek

TERKEN: 1. Savaş arabası 2. Amir

TERKENMEK: Hüküm vermek

TERKEŞ: Kayıt

TERKEŞMEK: Kaydolmak

TERKEV: Kayıt

TERKİMEK: Sıçramak

TERKİN: Acele

TERKİŞ: Münakaşa

TERKİŞLENMEK: Münakaşa etmek

TERKİŞMEK: Münakaşa etmek

TERMEG: Tohum [Termek]

TERMEK: Tohum saçmak / ekmek

TERMİL: Arzu

TERMİLMEK: Arzulamak

TERNEME: 1. Tahlil 2. Analiz

TERNEMEK: Tahlil / analiz yapmak

TERNEV: Oluk

TERPEK: Pide

TERSEK: Metal

TERSELMEK: Tersine dönmek

TERSELTMEK: Tersine döndürmek

TERSEVİRMEK: Tersine çevirmek

TERSEYGEN: Ters / aksi insan

TERSEYMEK: Ters / aksi gitmek

TERSİNME: Hafif terleme

TERSİNMEK: Hafif terlemek

TERSİYEK: Boz fare

TERTE: Rod (araba)

TERTMEG: Pide [Tertmek]

TERTMEK: Dengelemek

TERÜV: Tertip

TERÜVÇÜ: Mürettip

TERVEN: Hukuk

Page 225: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

224

TERZE: Hıristiyan (Farsça)

TESKEMEK: Firar etmek

TESKERLEMEK: Geri dönmek

TESKERLENMEK: Geri dönmek

TESKİN: Firari

TESMEK: Kaçmak

TEŞGİÇ: Kağıt deleceği

TEŞİK: Hendek

TEŞİLMEK: Kazılmak

TEŞİNİV: Striptiz

TEŞİNİVCİ: Striptizci

TEŞİNMEK: Soyunmak

TEŞİTMEK: Soyundurmak

TEŞKERMEK: Aktarmak

TEŞMEK: 1. Kazmak 2. Soymak

TETEY: Yürümeye başlama (çocuk)

TETEYLEMEK: Yürümeye başlamak

TETİR: Bitki boyası

TETİRMEK: Boyamak (bitki)

TEV: Fesat

TEVEK: Çocuk oyunu

TEVER: Devir

TEVEREK: Civar

TEVERENMEK: Çevrilmek

TEVERETMEK: Çevirmek

TEVERMEK: Çevirmek

TEVGİ: İlk (birinci)

TEVKE: Mancınık

TEVKER: Ayna

TEVLEMEK: Hile yapmak

TEVLİK: 1. Gün (24 saat) 2. Hile

TEVME: Seri (dizi)

TEVMEK: Dizmek

TEVRENÇEK: Sarkaçlı saat

TEVRENGÜÇ: Pandül

TEVRENİŞ: Salınım

TEVRENMEK: Salınmak

TEVRETMEK: Salındırmak

TEVSEMEK: Haset etmek

TEVSENMEK: Haset etmek

TEVŞEMEK: Karışmak (ip, tel)

TEVŞİTMEK: Karıştırmak (ip, tel)

TEVZE: 1. Peşin 2. Hele

TEVZEMEK: Peşin ödemek

TEVZENMEK: Peşin ödenmek

TEY: 1. Eş 2. Diğeri

TEYLE: Sadece (Mançuca)

TEYLEĞEN: Çaylak kuşu

TEYLEK: Servis

TEYLEMEK: Servis yapmak

TEYMEK: Dinlenmek

TEYZİRMEK: Temas etmek

TEZDİRMEK: Acele ettirmek

TEZEM: Sıra

TEZEMLEMEK: Sıralamak

TEZEMLENMEK: Sıralanmak

TEZGELE: Sedye

TEZGERE: Sedye

TEZGİNÇ: 1. Tavaf 2. Dönemeç

TEZGİNDİRMEK: Döndürmek

TEZGİNMEK: Tavaf etmek

TEZİK: Arap

- Tezikçe: Arapça

- Tezikye: Arapya (Arabistan)

TEZİK: 1. Acele 2. Vergi 3. Seyahat

TEZİKMEK: Acele etmek

TEZİN: Acilen

TEZİNLEMEK: Acele etmek

TEZİNLETMEK: Acele ettirmek

TEZİNLEY: Acil

TEZİNMEK: Telaşlanmak

TEZİŞMEK: Acele edişmek

TEZİTMEK: Acele ettirmek

TEZLEMEK: Hızlanmak

TEZLEŞMEK: Hızlanmak

TEZLETKEÇ: Hızlandırıcı

TEZLETMEK: Hızlandırmak

TEZLEYİN: Derhal

TEZLİK: 1. Frekans 2. Acele

TEZLİKÖLÇER: Frekansmetre

TEZME: Aceleci

TEZMEK: Acele etmek

TEZPİŞMEK: Çabuk pişmek

TEZÜREK: Tezcanlı

TIÇAVUL: Tarla faresi

TIÇKAN: Fare

TIĞ: 1. Küme 2. Dikiş şişi

TIĞA: Dayı

TIĞAL: Rüzgar

TIĞAMAK: Körelmek

TIĞANMAK: Körelmek

TIĞATMAK: Köreltmek

TIĞILMAK: Takviye olmak

TIĞITMAK: Takviye etmek

TIĞIZ: Kesif

TIĞIZLIK: 1. İzdiham 2. Kesafet

TIĞLAMAK: Tığ ile örmek

TIĞMAK: Tığ ile dikmek

TIĞRAK: 1. Postacı 2. Sağlam

Page 226: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

225

TIĞRAMAK: Posta götürmek

TIĞRATMAK: Posta vermek

TIĞZA: Teyze

TIKANAK: Şişe mantarı

TIKANSAK: Sürekli tıkanan

TIKANSAMAK: Tıkanır gibi olmak

TIKANSAR: Tıknefes

TIKARAK: Amboli

TIKARIK: Ambolik

TIKAYMAK: Nefesi daralmak

TIKIÇ: Kuru fasülye

TIKIR: Akçaağaç

TIKIRMAK: Tıkırtı çıkmak

TIKIZ: Tıpa

TIKIZMAK: Tıpalanmak

TIKIZLAĞAÇ: Conta

TIKIZLAMAK: Tıpalamak

TIKMA: Fiske

TIKMAG: Gaga [Tıkmak]

TIKMAK: Gagası ile almak (kuş)

TIKTAMAK: Doldurmak

TIKTANMAK: Dolmak

TILDAK: Bahane

TILDAMAK: Bahane bulmak

TILDAN: Cıvık

TILDANMAK: Cıvıklaşmak

TILGI: Hamur

TILIKMAK: Bahane bulmak

TILTAK: Bahane

TIN: 1. Huzur 2. Rahat

TINALGAÇ: Ölüm meleği

TINALMAK: Rahatlamak

TINALTMAK: Rahatlatmak

TINAMAK: Ölmek

TINANMAK: Huzura ermek

TINAZ: 1. Balya 2. Saman yığını

TINCAN: Kandil

TINÇ: 1. Müsterih 2. Huzurlu

TINÇAMAK: Gevşemek

TINÇALMAK: Müsterih olmak

TINÇARMAK: Huzur bulmak

TINÇAY: Müreffeh

TINÇAYMAK: Müreffeh olmak

TINÇI: Bekçi

TINÇLIK: Huzur (içsel)

TINDIRMAK: Rahatlatmak

TINGI: 1. Ton (ses) 2. Tınlama

TINI: Ritim

TINIÇ: Hareke (noktalama)

TINIK: Nefs (can)

TINIM: Huzur (içsel)

TINIMLI: Huzurlu (içsel)

TINIMSIZ: Huzursuz (içsel)

TINIŞ: 1. Sakinlik 2. Paydos

TINIŞLANMAK: Sakinleşmek

TINIŞLATMAK: Sakinleştirmek

TINIZ: İtidal

TINKAYMAK: Zıbarmak (argo)

TINKAZ: Nefret

TINLAK: Steteskop

TINLAMAK: Steteskopla dinlemek

TINLAR: Söz dinleyen

TINLARMAK: Söz dinlemek

TINLATMAK: Göğüs dinletmek

TINLAV: Dinleme (steteskopla)

TINLAVAÇ: Steteskop

TINLAVÇI: Göğüs doktoru

TINLIK: Huzur

TINMA: 1. Rahat 2. Susma

TINMAK: 1. Rahatlamak 2. Susmak

TINMAZAK: Laf anlamaz

TINSIRAMAK: Öfkelenmek

TINSIRATMAK: Öfkelendirmek

TIRAK: 1. İshal 2. Diyare

TIRIN: Saman

TIRINÇ: Kuşburnu marmelatı

TIRINÇI: Saman toplayıcı

TIRIŞMAK: Kırışmak

TIRIŞTIRMAK: Kırıştırmak

TIRKA: Sıra (dizi)

TIRKAŞ: Soğanlı, yağlı yarma aşı

TIRKAZ: Kapı sürgüsü

TIRMAÇ: Sırt yükü

TIRMAK: Tırmıklamak

TIRMAN: Tırmık makinesi

TIRMAŞKAN: Tırmanıcı bitki

TIRNAŞ: Gayret

TIRNAŞKAN: Gayretli

TIRNAŞMAK: Gayret etmek

TIRNAVIŞ: Tırmık

TIRTIR: Triportör (üçtekerli araba)

TIŞTAMAK: Tatile gitmek

TIŞTAN: Tatil

TIŞTANMAK: Tatil yapmak

TIŞTARMAK: Tatile çıkmak

TIYGI: İnsaf

TIYGILI: İnsaflı

TIYILGAN: İllegal

TIYILMA: 1. Men 2. Perhiz

Page 227: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

226

TIYILMAK: Men edilmek / olmak

TIYIM: Men (yasak)

TIYMAK: Men etmek

TIYNAK: Mütevazi (alçak gönüllü)

TIYNAMAK: Tevazu etmek

TIYNARMAK: Tevazu göstermek

TİGEN: Köknar (noel) ağacı

TİGENEK: Dulavrat otu

TİGEZ: Denk

TİGEZLEÇ: Denklem

TİGİN: Prens

TİGİNÇE: Prenses

TİGİV: Terzilik

TİGİVÇİ: Terzi

TİĞİZ: Müsavi

TİĞMEK: Eğmek

TİKE: 1. Sarp 2. Cüz (bölüm)

TİKİ: 1. Fısıltı 2. Tıkırtı

TİKİLEMEK: Fısıldamak

TİKİLEŞMEK: Fısıldaşmak

TİKİSİZ: Tıkırtısız

TİKİŞMEK: İtişmek

TİKMEK: İtmek

TİKREMEK: Tıkırdamak

TİKRETMEK: Tıkırdatmak

TİLBE: Meczup

TİLBEREN: Hyoscyamus otu

TİLBEZEK: Caprimulginae türü kuş

TİLÇEK: Küçük dil

TİLÇİ: Muhbir

TİLEK: 1. Merkür 2. Utarid

TİLEP: Memnuniyet

TİLGE: 1. Parça 2. Dilim

TİLGELEMEK: Parçalamak

TİLGELENMEK: Parçalanmak

TİLGELETMEK: Parçalatmak

TİLGEN: Çaylak kuşu

TİLKEV: Konuşma güçlüğü

TİLMEK: Muhbirlik etmek

TİLMEN: Muhbir

TİLMER: Lisan

TİLVİZ: Bekas (su çulluğu) kuşu

TİMEK: Hazırlamak

TİMENMEK: Hazırlanmak

TİMNEK: Hazırlık

TİMNEMEK: Hazırlanmak

TİMNETMEK: Hazırlatmak

TİN: Ruh

TİNÇEMEK: Teskin olmak

TİNÇELMEK: Huzur bulmak

TİNÇETMEK: Teskin etmek

TİNÇGÜN: Pazar günü

TİNDEŞ: Ruh eşi (mecazen)

TİNDEŞMEK: Aynı akıldan olmak

TİNE: 1. Mukayese 2. Berabere

TİNELMEK: Kıyaslanmak

TİNEMEK: Kıyaslamak

TİNETMEK: Kıyaslatmak

TİNGELE: Tarhana çorbası

TİNLENEK: Tatil

TİNME: Nefes alma

TİNMEK: Nefes almak

TİNSEL: Ruhsal

TİNSİZ: Ruhsuz

TİRBENMEK: Sarsılmak

TİRBETMEK: Sarsmak

TİRE: 1. Mahal 2. Müştereken

TİRELİK: Civar

TİREMEK: Payandalamak

TİREN: 1. Payanda 2. Seviye

TİRENMEK: Payandalanmak

TİREŞMEK: Çatılmak (yapı)

TİREŞTİRMEK: Çatmak (yapı)

TİREVİÇ: Payanda

TİREYEK: Mahalle

TİRGEÇ: Hakaret

TİRGELMEK: Küfredilmek

TİRGEMEK: Küfretmek

TİRGENMEK: Azarlamak

TİRGEŞMEK: Küfretmek (karşılıklı)

TİRGEV: Küfür

TİRGİRMEK: İhya olmak

TİRGİTMEK: İhya etmek

TİRGİZ: Rol

TİRGİZME: Rol yapma

TİRGİZMEK: Rol yapmak

TİRİK: Meşgul

TİRİKLİK: Meşguliyet

TİRİL: Kuruluş

TİRİLMEK: Kurulmak

TİRİM: 1. Meşgale 2. Gaile

TİRİN: Cemaat

TİRİNMEK: Cemaat oluşturmak

TİRİŞ: Gayret

TİRİŞMEK: Gayret etmek

TİRİZ: İtina

TİRİZMEK: İtina göstermek

TİRKEK: Vagon

TİRKELGEN: Tescilli

Page 228: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

227

TİRKELMEK: Peş peşe eklenmek

TİRKEMEK: Peş peşe eklemek

TİRKENMEK: Tescillenmek

TİRKEŞ: Su birikintisi

TİRKEŞME: Çeltik tarlası

TİRKEŞMEK: Birikmek

TİRKETMEK: Tescil etmek

TİRKEV: Tescil

TİRKİŞ: Kervan

TİRLEMEK: Hasıl etmek

TİRLENMEK: Hasıl olmak

TİRLİK: Mahsul

TİRME: 1. Çadır 2. Tente 3. Çit

TİRMEK: 1. Kurmak 2. Uğraşmak

TİRMEN: El değirmeni

TİRMENMEK: Kurulmak

TİRMEŞMEK: Tırmanmak

TİRNEK: İtina

TİRNEMEK: İtina göstermek

TİRSEK: Arpacık sivilcesi

TİRZEK: Köşe

TİŞMEG: Çörek [Tişmek]

TİŞMEK: Kemirmek

TİŞMEN: Ağaç kurdu

TİŞTENKEY: Çakır diken

TİTİK: Harç (inşaat)

TİTİKÇİ: Harç işçisi

TİTİR: Dişi deve

TİTMEK: Teberru etmek

TİTRENÇ: Rezonans

TİTREV: Ton (ses)

TİVELEK: Zürafa

TİYEK: Tuş (düğme)

TİYEMEK: Yüklemek

TİYEN: 1. Kuruş (para) 2. Kazan

TİYENMEK: Yüklenmek

TİYETMEK: Yükletmek

TİYGİÇ: İşaret çubuğu

TİYİN: Sincap

TİYİNMEK: İsabet etmek

TİYİR: İsabet

TİYİRMEK: İsabet ettirmek

TİYİŞ: 1. İsabet 2. Aidiyet

TİYİŞMEK: Ait olmak

TİYİŞLİ: 1. İsabetli 2. Ait

TİYMEK: Değeri olmak

TİYRE: Mahalle

TİYREVÜŞ: Firkete

TİZDEV: Katar

TİZE: Sıra (dizi)

TİZENÇ: Bahane

TİZENMEK: Bahane etmek

TİZETMEK: Bahane bulmak

TİZGEMEK: Firar etmek

TİZGEN: Firari

TİZGENÇEK: Şizofreni

TİZGENDİRMEK: Şizofren olmak

TİZGENMEK: Aklını kaçırmak

TİZGER: Fren

TİZGERLEMEK: Fren yapmak

TİZGERLENMEK: Frenlenmek

TİZGİN: Mısra

TİZGİNMEK: Sıralanmak

TİZGİRMEK: Sıraya girmek

TİZGİTMEK: Sıraya sokmak

TİZİK: 1. Saf (dizi) 2. Tespih

TİZİM: 1. Silsile 2. Liste

TİZİNMEK: Teselsül etmek

TİZİTMEK: Kaçırmak

TİZKİRMEK: Kaçırmak

TİZLİK: 1. Hız 2. Sürat

TİZME: 1. Silsile 2. Liste

TİZMEK: 1. Listelemek 2. Kaçmak

TOÇULDAY: Şaman postu

TOD: Tam [“d” harfi ile yazılır]

TODAMA: Tamlama

TODAMAK: Tamlamak

TODANMAK: Tamlanmak

TODUNMAK: Dolmak

TODURMAK: Doldurmak

TOGA: 1. Küre 2. Hastalık

TOGALAK: Küre

TOGALAMAK: Numaralamak

TOGALANMAK: Numaralanmak

TOGALI: Hastalıklı

TOGAN: 1. Rakam 2. Numara

TOGASIZ: Sıhhatli

TOGAY: 1. Rızık 2. Küçük orman

TOGAYBAŞ: Yay boynuzlu hayvan

TOGAYMAK: Rızıklanmak

TOGUNA: Çadır penceresi / bacası

TOĞ: 1. Ak dağ keçisi 2. Rakam

TOĞA: 1. Hilkat 2. Fıtrat

TOĞALAK: Tahta top

TOĞALAMAK: Yuvarlamak (rakam)

TOĞALANMAK: Yuvarlanmak

TOĞALMAK: Yuvarlanmak

TOĞAN: 1. Set 2. Bent

TOĞANAK: Baraj

Page 229: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

228

TOĞANMAK: Set çekilmek

TOĞAŞ: İrtical

TOĞAŞMAK: İrticalen söylemek

TOĞATMAK: Set çekmek

TOĞAY: 1. Kavis 2. Vadi

TOĞBUÇAK: Dikdörtgen

TOĞDUK: Toy kuşu

TOĞDUR: Cadı [550]

TOĞGU: 1. Aritmetik 2. Matematik

TOĞLAK: Küre

TOĞLAM: 1. Hesap 2. Piyes

TOĞLAMAK: Hesaplamak

TOĞLANÇAK: Hesap makinesi

TOĞLANMAK: Hesaplanmak

TOĞLAŞMAK: Piyes oynamak

TOĞLATMAK: Hesaplatmak

TOĞMA: Yerli (halk)

TOĞMAÇ: Kuskus

TOĞMAŞ: Kuskus yemeği

TOĞMAK: İlham gelmek

TOĞRAK: 1. Kavak ağacı 2. Kütük

TOĞRAMAÇ: Söğüş

TOĞRAMAK: Dilimlemek

TOĞRAMAŞ: Cacık

TOĞRATMAK: Dilimletmek

TOĞRUL: Anka kuşu

TOĞRULÇAK: Anka kuşu yavrusu

TOĞRULMAK: Dilimlenmek

TOĞSUK: Tevellüt

TOĞUL: Geoid

TOĞULMAG: Şeftali [Toğulmak]

TOĞULMAK: Yuvarlaklaşmak

TOĞUM: 1. Üreme 2. Kurban [551]

TOĞUN: Jant

TOĞUNÇAK: Kadın çizmesi

TOĞUNÇU: Amele (işçi)

TOĞUNMAK: İş yapmak

TOĞUR: Küre

TOĞURÇAK: 1. Gonca 2. Tomurcuk

TOĞURÇUK: Tomurcuk

TOĞURDA: 1. Cacık 2. Ayran

TOĞURGU: Boynuzsuz geyik

TOĞURMAK: Tecavüz etmek

TOĞURTKA: Ağaçkakan kuşu

TOĞURTMAK: Delik açmak

TOĞZUN: Zerre

TOHU: Küfür

TOHUÇU: Küfürbaz

TOHUM: Eyer keçesi

TOHUMAK: Eyer bağlamak

TOHUNÇ: Hakaret

TOHUNMAK: Hakaret etmek

TOHUNMAZ: Parya (kast sistemi)

TOKAÇ: Çamaşır topuzu

TOKAL: Kuma (ikinci eş)

TOKALAÇ: Agel (baş çemberi)

TOKAN: İlmek

TOKAT: Şamar

TOKAY: Orman tanrısı (mitoloji)

TOKLAMAK: Beslemek

TOKLANMAK: Beslenmek

TOKLATMAK: Besletmek

TOKMAÇ: 1. Kuskus 2. Makarna

TOKMAG: Tahta çekiç [Tokmak]

TOKMAK: 1. Vurmak 2. Doymak

TOKMAN: Mart ayı

TOKMAŞ: Erişte

TOKNASBAĞA: Kara kaplumbağası

TOKSAMAK: Doyar gibi olmak

TOKSAN: Üç aylar (İslamiyet’te)

TOKSAR: Turuncu renk

TOKSAY: Sırt çantası

TOKSUMAK: Kapı vurulmak

TOKSUTMAK: Kapı vurmak

TOKŞUN: Vahşi

TOKTA: 1. Sekte 2. Tedbir 3. Sebat

TOKTAĞAN: Statik

TOKTALAMAK: Es vermek (müzik)

TOKTALANMAK: Sekteye uğramak

TOKTALATMAK: Sekteletmek

TOKTAM: Mütareke (ateşkes)

TOKTAMAK: Mola vermek

TOKTAMAL: Statik

TOKTAMAZ: Müebbed

TOKTAMIŞ: 1. Sabit 2. Sakin

TOKTAN: Gelincik (hayvan)

TOKTANMAK: Teskin olmak

TOKTAR: Dirayetli

TOKTAŞ: Teneffüs (mola)

TOKTAŞMAK: Teneffüs yapmak

TOKTATMAK: Teskin etmek

TOKTAV: Sekte

TOKTAVSIZ: Aralıksız

TOKU: 1. Merasim 2. Teamül

TOKUÇ: Çörek

TOKUGA: Tokmak

TOKULDAK: Ağaçkakan kuşu

TOKULMAK: Dövülmek

TOKUL: Kuma (ikinci eş)

Page 230: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

229

TOKULU: Teamüle uygun

TOKULUK: Merasim elbisesi

TOKUM: Kurbanlık hayvan

TOKUMAK: Darp etmek

TOKUNAMAK: Sakinleşmek

TOKUNATMAK: Sakinleştirmek

TOKUNÇ: Tekstil

TOKUNMAK: Kurban kesmek

TOKUR: 1. Aksak 2. Dokumacı

TOKURCUN: Dokuztaş oyunu

TOKURGA: 1. Biberon 2. Emzik

TOKURGAK: Biberon emziği

TOKURGAMAK: Biberon emmek

TOKURGANMAK: Biberon emmek

TOKUŞ: 1. Tekstil 2. Emek 3. Harp

TOKUŞÇU: 1. Tekstilci 2. Emekçi

TOKUŞKAN: Vuruşkan

TOKUŞMAK: Dövüşmek

TOKUTMAK: Dövdürmek

TOKUZ: Sık dokunmuş kumaş

TOLA: 1. Bol 2. Çok

TOLADAY: Tümülüs

TOLAGAY: Sarık

TOLAKA: Yazı tura oyunu

TOLAMAK: İçini doldurmak

TOLAMIR: Yüzük parmağı

TOLAN: Şahane

TOLANA: Çakal eriği

TOLANMAK: Hatırlamak

TOLARÇAK: 1. Poşet 2. Torba

TOLAY: 1. Poşet 2. Tavşan

TOLAYIM: Topyekün

TOLAYSI: Psikolojik rahatsızlık

TOLAYSIMAK: Zihnen hasta olmak

TOLBUTAY: Hurma ağacı

TOLDU: Dahili

TOLDUKURGAN: Mozole

TOLGAK: 1. Karın ağrısı 2. Küpe

TOLGAM: Karın ağrısı

TOLGAMA: Mantık

TOLGAMAK: Karnı ağrımak

TOLGAMIŞ: Çörek

TOLGAN: Karın ağrısı

TOLGANMAK: İshal olmak

TOLGATMA: Doğum sancısı

TOLGATMAK: Karnı ağrıtmak

TOLGAY: Viraj

TOLGAYLAMAK: Viraj dönmek

TOLGUMAK: Rüya görmek

TOLKAN: Devri daim

TOLKANMAK: Devri daim etmek

TOLKUK: Yüzme simidi

TOLKUMAK: Dalgalanmak

TOLKUN: Coşku

TOLKUNMA: Coşma

TOLKUNMAK: Coşmak

TOLKUTMAK: Coşturmak

TOLMAÇ: Medyum (ruh çağırıcı)

TOLTA: 1. Kabza 2. Sap

TOLU: Dolu (yağış türü)

TOLUĞ: Rüşvet

TOLUĞMAK: Rüşvet almak

TOLUK: 1. Tamam 2. Köşe

TOLUKDURMAK: Tamamlamak

TOLUKMAK: Tamamlanmak

TOLUM: 1. Cephane 2. Mühimmat

TOLUMAK: Dolu yağmak

TOLUN: 1. Dolunay 2. Meşale

TOLUNDURMAK: İçini doldurmak

TOLUNMAK: İçi dolmak

TOLUR: Tazminat

TOLUTMAK: İçini doldurmak

TOM: 1. Cilt (kitap) 2. İlaç

TOMAĞA: Kuş gözlüğü [552]

TOMAK: 1. Gülle 2. Cümle

TOMALAK: Küre

TOMALMAK: Küreleşmek

TOMALTMAK: Küreleştirmek

TOMAR: 1. Rulo 2. Kodeks

TOMARMAK: Sarmak

TOMAT: Domates (Nahuaca)

TOMATIR: 1. Yığın 2. Küme

TOMAYAK: Baldırı çıplak

TOMBAY: Manda (camız)

TOMBUYAK: Nilüfer çiçeği

TOMÇU: Halk hekimi

TOMLUK: Tedavi

TOMLUMAK: Ateşi düşmek (kişi)

TOMLUTMAK: Ateşi düşürmek

TOMNAMAK: İlaçla tedavi etmek

TOMRA: Balalayka (Rus çalgısı)

TOMRUŞMAK: Tomurcuklanmak

TOMRUTMAK: Ucunu köreltmek

TOMSURMAK: Surat asmak

TOMSUTMAK: Surat asmak

TOMŞUK: Papağan gagası

TOMŞUR: Fil hortumu

TOMŞURMAK: Hortumlamak (fil)

TOMŞURTMAK: Hortum sarmak

Page 231: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

230

TOMUR: 1. Nabız 2. Kök 3. Düğüm

TOMURÇAK: Palamut (meşe)

TOMURMAK: Tomruk kesmek

TOMURŞAK: Balık ağı

TOMURTKA: Matkap

TOMURTKAN: Ağaç sökme aracı

TOMURTMAK: Kökünden sökmek

TON: 1. İç giysi 2. Külot

TONA: 1. Sihirli ok 2. Moda

TONAK: Maskeli soygun

TONAMAK: Soygun yapmak

TONANMAK: Kostüm giymek

TONAR: Bahşiş

TONARMAK: Bahşiş almak

TONAT: Kostüm

TONATIR: Kostümcü

TONATMAK: Kostüm giydirmek

TONAV: 1. Soygun 2. Bahşiş

TONAZAK: Palto

TONGA: 1. Pars 2. Arslan burcu

TONGUÇ: İlk evlat

TONGURAK: Sustalı bıçak

TONKU: Hörgüç

TONKUR: Boynuzsuz (hayvan)

TONMAR: Islıklı ok

TONMAY: Margarin

TONUK: Teçhizat

TONUKLAMAK: Teçhiz etmek

TONUKLANMAK: Teçhiz olmak

TONUKLATMAK: Teçhiz etmek

TONULGAN: Teçhizatlı

TONULMAK: Teçhiz olmak

TONUZLAN: Brachynus böceği

TONYAĞ: Margarin

TONYAK: Kuzey

TOPA: Kale (satranç)

TOPALAN: Tespih böceği

TOPALANMAK: Tortop olmak

TOPALAŞMAK: Tortop olmak

TOPANAK: Bok böceği

TOPAR: 1. Hizip 2. Fırka

TOPATAR: Top (silah)

TOPKAR: Obüs (silah)

TOPLAĞ: Cami

TOPLAK: Toplantı alanı

TOPLANÇ: 1. Temerküz 2. Miting

TOPLANGA: Celse

TOPLANGAN: Celseye katılan

TOPLARGA: Kolektör

TOPLARGAMAK: Sürekli toplamak

TOPLAŞ: Miting

TOPLUMDAŞMAK: Sosyalleşmek

TOPLAVUK: Toplantı salonu

TOPRAMAK: Katılaşmak

TOPRANMAK: Katılaşmak

TOPRAŞMAK: Katılaşmak

TOPSAR: Brüksel lahanası

TOPSARMAK: Kat kat sarılmak

TOPSARTMAK: Kat kat sarmak

TOPŞUR: Moğol çalgısı (telli)

TOPŞURLAMAK: Topşur çalmak

TOPTALAMAK: Depolamak

TOPTALIK: Yığınak

TOPTALMA: Depo

TOPTALMAK: Depolanmak

TOPUR: Kestane

TOPURGAN: Yumuşak toprak

TOR: 1. Balık ağı 2. Tül 3. Mertebe

TORAĞ: Kuyrukluyıldız

TORAĞA: Kahya (çiftlik)

TORAK: Kümbet

TORALMAK: Sipere yatmak

TORAM: Siper

TORAMAK: Siper yapmak

TORAMAN: 1. Siper 2. Onurlu

TORAN: Alacakaranlık

TORANMAK: Hava kararmak

TORAP: 1. Kavşak 2. Dörtyol

TORAY: Domuz yavrusu

TORAZ: Apartman dairesi

TORBALAN: Torbalı cin [553]

TORBAS: Frenk üzümü

TORÇU: Ağcı

TORÇUK: 1. Bülbül 2. Koza

TORDAN: Gerdan

TORGA: 1. Kafes 2. Tekstil

TORGAK: Rulo

TORGAMAK: Kafese tıkmıak

TORGAN: 1. Ağaçkakan 2. Hapis

TORGANMAK: Kafese tıkılmak

TORGANUYU: Hapishane

TORGU: İpek

TORKA: Hapis / hücre cezası

TORKAN: Hapishane

TORLAĞAN: Keklik

TORLAK: 1. Acemi 2. Şalvar

TORLAMA: 1. Örgü 2. Ağ

TORLAMAK: 1. Örmek 2. Ötmek

TORLANMAK: Örülmek

Page 232: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

231

TORMA: Turp

TORMAK: İnat etmek

TORMAL: File

TORMAZ: Fren (Rusça “Tormoz”)

TORMU: 1. Ömür 2. Hayat

TORMUŞ: Uzun ömürlü

TOROGA: Mamut

TORSAK: Asık suratlı

TORSAMAK: Surat asmak

TORSANMAK: Suratı asılmak

TORSATMAK: Surat astırmak

TORSLAK: Mürver ağacı

TORSMAG: Nasır [Torsmak]

TORSMAK: Nasırlaşmak

TORSUK: 1. İnat 2. Nasır

TORSUKMAK: İnatlaşmak

TORSUMAK: İnat etmek

TORSUNMAK: Nasırlaşmak

TORSUTMAK: Nasırlaştırmak

TORU: 1. Sertlik 2. Fazlalık

TORUK: 1. Kuvvetsiz 2. Ham

TORULGA: Kumru kuşu

TORULDURMAK: Kuvvet kesmek

TORULMAK: Kuvvetten düşmek

TORUM: Deve yavrusu

TORUMAK: İkamet etmek

TORUNMAK: İskan olmak

TORUMTAY: Bozdoğan kuşu

TORUTMAK: İskan etmek

TORUŞ: Niza

TORUŞMAK: Niza etmek

TORZUK: 1. Matara 2. Porsuk

TOS: Ağaç kabuğu

TOSAK: Bent

TOSALGA: Bariyer

TOSALMAK: Mani olunmak

TOSARMA: Set

TOSARMAK: Set çekmek

TOSKAL: 1. Baraj 2. Bent

TOSKU: Mania (engel)

TOSMA: Mania (engel)

TOSMAG: Müracat [Tosmak]

TOSMAK: Müracat etmek

TOSULDAMAK: Kafasını çarpmak

TOSULDAŞMAK: Kafa çarpışmak

TOSUTMAK: Mani olmak

TOŞKAN: Ankara tavşanı

TOŞKURMAK: Baskın yapmak

TOŞMAK: Dolmak

TOTAR: Papağan (Moğolca)

TOTUĞAN: Papağan [554]

TOTUR: Nisan ayı

TOVAR: Emtia (ticari mal) [555]

TOVARDAŞ: Mal ortağı

TOVARSAK: Malperest

TOVARSAMAK: Mal sevmek

TOVÇA: Mermi

TOVÇU: Vecize

TOVÇUMAK: Veciz söz söylemek

TOVMAK: Fikir savunmak

TOVŞUR: Gitar

TOVŞURÇU: Gitarist

TOVŞURMAN: Gitarist

TOVUCA: Tetanos

TOVULGA: 1. Mihver 2. Anafikir

TOVULMAK: Fikir savunulmak

TOVZA: 1. Meme ucu 2. Şişe ağzı

TOVZAMAK: Emmek

TOY: 1. Şenlik 2. Acemi

TOYAK: At zırhı

TOYAMAK: Şenlik yapmak

TOYAN: Şenlik sahibi

TOYANMAK: Eğlenmek

TOYATMAK: Eğlendirmek

TOYAŞ: Düğün yemeği

TOYAŞMAK: Düğün yemeği yemek

TOYAZ: Parti (eğlence)

TOYÇUK: Parti (eğlence)

TOYDU: Dünya [556]

TOYDUR: Paytak yürüyüş

TOYDURMAK: Paytak yürümek

TOYDURTMAK: Paytak yürütmek

TOYDUZ: Amatör

TOYGA: Yoğurt çorbası

TOYGAÇ: Peskütan

TOYGAMAK: Şenlik yapmak

TOYGAN: Şenlik sahibi

TOYGAR: Tarla kuşu

TOYGAŞ: Düğün çorbası

TOYGUN: Encümen üyesi

TOYGUR: Acemi

TOYGURMAK: Acemilik etmek

TOYGUZ: Tatmin

TOYGUZMAK: Tatmin olmak

TOYLAK: 1. Acemi 2. Şenlik alanı

TOYLAMAK: Ziyafet vermek

TOYLANMAK: Ziyafette bulunmak

TOYLAŞ: Şölen

TOYLAŞMAK: Şölen vermek

Page 233: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

232

TOYLUK: Acemilik

TOYMAGUR: Doymaz yaratık

TOYRA: Çember (oturma, dizilme)

TOYRALMAK: Çember olmak

TOYRAMAK: Çember olmak

TOYRATMAK: Çember oluşturmak

TOYRUK: Çember

TOYRULGA: 1. Abluka 2. Ambargo

TOYRULGAMAK: Abluka edilmek

TOYRULGATMAK: Ablukaya almak

TOYTUN: Gugu kuşu (Mançuca)

TOYUĞAN: Horoz

TOYUK: Orman tavuğu

TOYULGA: Düğün / şenlik başlığı

TOYUN: Budist keşiş [557]

TOYUSAN: Medyum (ruh çağırıcı)

TOZAĞAN: Akağaç

TOZAK: 1. Cehennem 2. Komplo

TOZALAK: Polen

TOZANAK: Tozlu yol

TOZARAK: Pudra

TOZARGA: Akkavak ağacı

TOZGAK: 1. Polen 2. Kamış

TOZGUÇ: Toz küreği

TOZGUN: Salı günü

TOZULMAK: Toza dönüşmek

TOZUNMAK: Toz uçuşmak

TÖBE: 1. Çeyrek 2. Tümülüs

TÖBEK: Testis (erkek yumurtalığı)

TÖBELMEK: Tepe gibi yığılmak

TÖBELTMEK: Tepe gibi yığmak

TÖBEMEK: Nişanlamak [558]

TÖBENMEK: Nişanlanmak

TÖBET: Erkek köpek

TÖBETEY: Nişan başlığı

TÖÇE: Tuzsuz

TÖÇELEK: Tuzsuz

TÖGEL: Dakik

TÖGELMEK: Zamanında yapmak

TÖĞEN: Dağlama (ateşle yakma)

TÖĞNEMEK: Dağlamak (ateşle)

TÖĞNETMEK: Dağlatmak (ateşle)

TÖĞREK: 1. Çark 2. Daire

TÖĞREMEK: Çark dönmek

TÖĞRENEK: Çark sistemi

TÖĞRENMEK: Çark dönmek

TÖĞREŞMEK: Çarklar dönmek

TÖĞRETMEK: Çark döndürmek

TÖK: Puşt (adi)

TÖKMEN: Düzgün kıyafetli

TÖKTE: Kargı

TÖKTEMEK: Kargı batırmak

TÖKÜ: Libasyon (dökme sunusu)

TÖKÜLGE: Libasyon (dökme sunu)

TÖKÜLMEK: Kadeh dolmak

TÖKÜN: 1. Moda 2. Giyim kuşam

TÖKÜNMEK: Düzgün giyinmek

TÖKÜŞ: Kadeh doldurma

TÖKÜTMEK: Kadeh doldurmak

TÖL: 1. Nesil 2. Zürriyet

TÖLE: 1. Borç 2. Kümes

TÖLEÇ: 1. Mahzen 2. Tazminat

TÖLEĞEN: Borcuna sadık kişi

TÖLEK: 1. İfa 2. Tediye

TÖLEM: Borç

TÖLEMEK: İfa / tediye etmek

TÖLENMEK: İfa / tediye edilmek

TÖLEŞ: Mahsup

TÖLEŞMEK: Mahsup etmek

TÖLETMEK: Ödetmek

TÖLEV: 1. İfa etme 2. Tediye

TÖLEZ: Sakin

TÖLEZMEK: Sakinleşmek

TÖLGE: 1. Nem ölçer 2. Fal çubuğu

TÖLGEÇİ: Falcı

TÖLGELEMEK: Fal açmak

TÖLGELENMEK: Fal açılmak

TÖLNEK: İnek yavrusu

TÖLNEMEK: Yavrulamak

TÖLÜK: Huşu

TÖM: 1. Yuvarlak 2. Yuvarlak masa

TÖMEK: 1. Komite 2. Konsey [559]

TÖMKE: 1. İlüzyon 2. Hile

TÖMKELİ: 1. İlüzyonlu 2. Hileli

TÖMKESİZ: 1. İlüzyonsuz 2. Hilesiz

TÖMÜGE: Gürz (adalet simgesi)

TÖNEÇ: Toplu iğne

TÖNERÇEK: Çark

TÖNEREVÜK: Deve elması bitkisi

TÖNERMEK: Çark dönmek

TÖNERTGE: Rulet oyunu ve aleti

TÖNERTMEK: Çark döndürmek

TÖNEŞ: 1. Kütük 2. Tomruk

TÖNEŞMEK: Yuvarlaklaşmak

TÖNKEK: Felçli

TÖNKEME: 1. Referans 2. Atıf

TÖNKEMEK: Referans göstermek

TÖNKERİŞ: İhtilal

TÖNKERMEK: İhtilal yapmak

Page 234: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

233

TÖNKERTME: Darbe

TÖNKERTMEK: Darbe yapmak

TÖNÜLMEK: Vazgeçmek

TÖNÜLTMEK: Vazgeçirmek

TÖNÜŞ: Ters bakış

TÖNÜŞMEK: Ters bakmak

TÖP: 1. Kök 2. Orijin

TÖPÇEME: Tahkikat

TÖPÇEMEK: Tahkikat yapmak [560]

TÖPÇÜK: İzmarit (sigara artığı)

TÖPTEMEK: Hepsini almak

TÖPTEN: Total (hepten, tümden)

TÖPTENDİCİLİK: Totalitarizm

TÖR: 1. Divan (koltuk) 2. Protokol

TÖRÇEĞE: Şömine demiri

TÖRÇEK: Şarjör

TÖRÇEMEK: Divan yapmak (idare)

TÖRÇÜMEK: Başköşeye oturmak

TÖRÇÜTMEK: Başköşeye geçirmek

TÖRE: Gelenek hukuku

TÖREBEY: Feodal

TÖREGEN: Usül (üst soy)

TÖREK: Kaşar peyniri

TÖREL: Geleneksel

TÖRELDEMEK: Töreye uymak

TÖRELDEŞ: Aynı töreye uyanlar

TÖRELDETMEK: Töreye uydurmak

TÖRELEMEK: Müzakere etmek

TÖRELENMEK: Müzakere edilmek

TÖRELEV: Müzakere

TÖRELMEK: Toplantı yapmak

TÖRELTMEK: Birlikte karar almak

TÖREM: Kural

TÖREMÇİ: Kural koyucu

TÖREMEN: 1. Görgülü 2. Adil

TÖREMTEY: Mevzuat

TÖRENEK: Hukuk

TÖRENER: Geleneklere bağlı

TÖRETİLİŞ: Taknin (yasama)

TÖRETİLMEK: Taknin edilmek

TÖRETKEN: Kanun koyucu

TÖRETMEK: Kanun koymak

TÖRGE: Misafir odası

TÖRGEÇ: Sarma aleti

TÖRGEK: Kodeks (hukuk)

TÖRKEM: 1. Grup 2. Camia

TÖRKÜN: Anayasa

TÖRKÜNMEK: Devlet kurmak

TÖRME: 1. Kodeks 2. Dürüm

TÖRMEK: Ferman okumak

TÖRPÜMEK: Törpülemek

TÖRPÜTMEK: Törpületmek

TÖRTÇE: Dörtlü (İskambil, dört eş)

TÖRTENME: Istavroz

TÖRTENMEK: Istavroz çıkarmak

TÖRTKE: Dört parmak gösterme

TÖRTKEMEK: Dört işareti yapmak

TÖRTKELEMEK: Dörtlemek (el)

TÖRTKÜL: Kare

TÖRÜ: Hukuk

TÖRÜK: 1. Meşale 2. El lambası

TÖRÜL: Taknin (kanun koyma)

TÖRÜLGEN: Kodifiye (hukuk)

TÖRÜLÜK: Hukuksal

TÖRÜM: Taknin (kanun koyma)

TÖRÜMCÜ: Kanun koyucu

TÖRÜMEK: Taknin olmak

TÖRÜN: Hüküm açıklama (yargı)

TÖRÜNÇ: Adalet

TÖRÜT: Kanun

TÖRÜTMEK: Kanun çıkarmak

TÖRZEK: Töre bilir

TÖS: Totem

TÖSKERMEK: İhmal etmek

TÖSKERTMEK: İhmal ettirmek

TÖSMEK: Rücu etmek

TÖŞ: 1. Örs 2. Çekirdek

TÖŞBEV: Kolan (at kemeri)

TÖŞDÜK: Peştemal

TÖŞEK: Tezgah

TÖŞEMEK: Tezgah açmak

TÖŞENMEK: Tezgaha koyulmak

TÖŞLEMEK: Örste çekiçlemek

TÖŞLENMEK: Örste çekiçlenmek

TÖŞTÜK: Ağaç gövdesi

TÖTEÇ: Tütsü mantarı

TÖTÜŞ: Düşman

TÖTÜŞLÜK: Düşmanlık

TÖV: Merkez

TÖVEK: 1. Civar 2. Etraf

TÖVEN: Pes (ses)

TÖVENMEK: Pes ses çıkarmak

TÖVEREK: Küre

TÖVŞÜK: Nefes darlığı

TÖVŞÜMEK: Nefesi daralmak

TÖVŞÜNMEK: Nefesi daralmak

TÖYER: Düğüm

TÖYERLEMEK: Düğümlemek

TÖYERLENMEK: Düğümlenmek

Page 235: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

234

TÖYGE: Dayak

TÖYGEÇ: Havan tokmağı

TÖYGELEMEK: Dayak atmak

TÖYGELENMEK: Dayak yemek

TÖYLEK: Zar (anatomi)

TÖYNE: Düğüm

TÖYNEMEK: Düğümlemek

TÖYNETMEK: Düğümletmek

TÖYÜNÇEK: 1. Bohça 2. Çıkın

TÖYÜNÇEMEK: Çıkın yapmak

TÖYÜNÇETMEK: Çeyiz hazırlamak

TÖZ: 1. Cevher 2. Temel (esas)

TÖZEK: Temel

TÖZELİŞ: Tesis

TÖZELMEK: Tesis olmak

TÖZELTMEK: Tesis etmek

TÖZEMEK: Tesis etmek

TÖZENMEK: Tashih olmak

TÖZETME: Tashih

TÖZETMEK: Tashih etmek

TÖZER: Tahammülkar

TÖZERMEK: Tahammül etmek

TÖZEYMEK: Temeli olmak

TÖZEYTMEK: Temellendirmek

TÖZKER: 1. Esas 2. Asıl

TÖZKERMEK: Esas teşkil etmek

TÖZLÜK: Asalet

TÖZMEK: Tahammül etmek

TÖZMEZ: Tahammülsüz

TÖZTEK: 1. Temel 2. Asıl 3. Esas

TÖZTELMEK: Temeli atılmak

TÖZTEMEK: Temel atmak

TÖZTEP: Koruyucu melek

TÖZÜ: Hoşgörü

TÖZÜK: Mamur (imar olmuş)

TÖZÜKMEK: İmar olmak

TÖZÜKTÜRMEK: İmar etmek

TÖZÜM: 1. Tahammül 2. Hoşgörü

TÖZÜMLÜ: Hoşgörülü

TÖZÜMEK: Hoşgörmek

TÖZÜN: Asil

TÖZÜNMEK: Asil davranmak

TUBULGA: Aşık kemiği

TUÇAK: Hastalık nöbeti

TUDA: Tehlike

TUDAMAK: Tehlikeye girmek

TUDAN: Sıtma (malarya)

TUDANAK: Sıtma sivrisineği

TUDANMAK: Sıtma olmak

TUDASIZ: Tehlikesiz

TUDUN: Sadakat

TUDUNÇ: Haya (edep)

TUDUNÇAK: El çantası

TUDUNÇSUZ: Hayasız (edepsiz)

TUDUNMAK: Haya (edep) etmek

TUGUY: Bisiklet

TUGUYRAMAK: Bisiklet sürmek

TUGUYRANMAK: Bisiklet sürmek

TUĞALAMAK: Yuvarlamak

TUĞALANMAK: Yuvarlanmak

TUĞAN: Akraba

TUĞANA: İçinde mektup gizli ok

TUĞANÇI: Akraba sever

TUĞANDAŞ: Akraba

TUĞANLAR: Akrabalar

TUĞANMAK: Akraba olmak

TUĞARMAK: Koşumdan çıkarmak

TUĞBAY: Tuğgeneral

TUĞÇA: 1. Küçük tuğ 2. Püskül

TUĞGAN: Tevellüt

TUĞGANUYU: Doğumevi

TUĞGUN: 1. Şahane 2. Harika

TUĞLAMAK: İmzalamak

TUĞLANMAK: İmzalanmak

TUĞMA: 1. Fıtrat 2. İsyan

TUĞMAK: İçine doğmak

TUĞMAZ: Kısır (çocuğu olmayan)

TUĞRA: Hükümdar mührü

TUĞRAMAK: Mühür basmak

TUĞRANMAK: Mühür basılmak

TUĞRUK: Daire

TUĞRUL: 1. Anka kuşu 2. Feniks

TUĞSAK: Dul

TUĞSAMAK: Dul kalmak

TUĞSATMAK: Dul bırakmak

TUĞSAVUL: Tuğ taşıyan asker

TUĞUÇ: 1. İlk çocuk 2. Masal

TUĞUL: Destan

TUĞULAMAK: Destan okumak

TUĞULAN: Mart ayı

TUĞULANMAK: Tefekkür etmek

TUĞULÇU: Destan okuyucu

TUĞULGA: Kalay

TUĞULGAMAK: Kalaylamak

TUĞULMAK: İlham gelmek

TUĞULUŞ: İlham

TUĞUM: 1. Nane 2. Jant

TUĞUNMAK: Başı dönmek

TUĞUR: 1. Sanat 2. Kabarcık

Page 236: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

235

TUĞURMAK: Sanat üretmek

TUĞUŞ: Mevlüd (edebiyat)

TUĞUŞKAN: Mevlüd kandili

TUĞUŞMAN: Kardeş

TUĞUT: Tevellüt (doğum tarihi)

TUĞUZ: 1. Dev 2. İri

TUĞZAK: Tuğ taşıyan at, hakan atı

TUĞZAMAK: Tuğ taşımak

TUĞZANMAK: Tuğ taşımak

TUKMAÇ: Makarna

TUKMAŞ: Makarna

TUKRAN: Ağaçkakan kuşu

TUKUM: 1. Sülale 2. Aşiret 3. Aile

TUL: Savaş atı

TULA: 1. Çimenlik 2. Çayır 3. Ayna

TULABAY: Beden (giysi)

TULAĞAN: Şubat ayı

TULAM: Çimen

TULAMAK: Çimlenmek

TULAN: 1. Mart ayı 2. Fok balığı

TULANMAK: Çimlenmek

TULAY: Tibet tavşanı

TULAYRA: Gut hastalığı

TULBAĞA: Kurbağa yavrusu

TULÇUK: Cebir

TULÇUMAK: Cebretmek

TULÇUTMAK: Cebir uygulatmak

TULGA: Miğfer

TULGAMAK: Kaplamak

TULGAN: 1. Sac ayağı 2. Komple

TULGANAY: Dolunay

TULGANMAK: Kaplanmak

TULGAR: 1. Azametli 2. Heybetli

TULGARMAK: Şaha kalkmak (at)

TULHUN: Sis (Mançuca)

TULKU: Silindir

TULKUK: Tulum

TULMAK: Kapatmak

TULPAR: Uçan at [561]

TULTAK: Sakin

TULU: Ayna

TULUĞAN: Şubat ayı

TULUK: Matara

TULUMSAK: Kabakulak hastalığı

TULUN: 1. Yanak 2. İkili saç örgüsü

TULUNMAK: Kapanmak

TUM: 1. Ayaz 2. Yağmur ormanı

TUMA: Kuzen (erkek)

TUMAÇ: 1. Sahtiyan 2. Maroken

TUMAÇA: Kuzen (kız)

TUMAĞAN: Nilüfer çiçeği

TUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip

TUMAG: Kadın şapkası [Tumak]

TUMAH: Boynuzsuz hayvan

TUMAK: Yüz örtmek [562]

TUMALAMAK: Boğazını sıkmak

TUMALANMAK: Boğazı sıkılmak

TUMALMAK: İşkence görmek

TUMALTMAK: İşkence yapmak

TUMAR: Muska

TUMAV: 1. Nezle 2. Grip

TUMAY: Sakin

TUMGA: Yaban keçisi

TUMLUK: 1. Ayaz 2. Soğuk

TUMLUMAK: Ayaz çıkmak

TUMLUTMAK: Ayaz etmek

TUMMAK: Dalmak

TUMRUL: Ok ucu

TUMŞALAMAK: Sarmak

TUMŞALANMAK: Sarılmak

TUMŞUĞAN: Gergedan

TUMŞUK: Burun (hayvanda)

TUMULMAK: Peçelenmek

TUMUR: Kamp

TUMURÇU: İzci (yavrukurt)

TUN: 1. Kasvetli 2. Loş 3. Kürk

TUNA: İhtişamlı

TUNAK: Mat (soluk)

TUNAMAK: Kürkünü yüzmek

TUNANMAK: Kürkü yüzülmek

TUNAY: Evlatlık kız

TUNCUK: Nefes darlığı

TUNCUKMAK: Nefesi daralmak

TUNÇUK: Körfez

TUNÇUKMAK: İçine kapanmak

TUNÇUNMAK: Endişe etmek

TUNÇUTMAK: Ağzını kapatmak

TUNDOĞAR: Arefe günü

TUNDUR: Şeffaf

TUNDURA: Yarı yeşil flora (Fince)

TUNDURMAK: Şeffaflaştırmak

TUNG: Yağ ağacı (Çince) [“g” ile]

TUNGA: 1. Haşmetli 2. Yiğit

TUNGAK: Ötümsüz harf

TUNGALAMAK: Rastlamak

TUNGALAŞMAK: Rastlaşmak

TUNGAMAK: İlan etmek

TUNGAN: Sonradan Müslüman [563]

TUNGANMAK: İlan edilmek

Page 237: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

236

TUNGAVUZ: İlan

TUNGUMAK: Yarılmak (toprak)

TUNGUT: Evlatlık

TUNGUYUK: Uçurum

TUNMA: 1. Tortu 2. Küçük kardeş

TUNMAK: 1. Çökmek 2. Tıkanmak

TUNULMAK: Şeffaflaşmak

TUNUK: 1. Duru 2. Şeffaf 3. Sağır

TUNUKMAK: Sağırlaşmak

TUNUTMAK: Çökeltmek

TUPAK: 1. Küt 2. Kısa

TUPALAK: Küre

TUPAZ: Küt (kesmez)

TUPAZLANMAK: Kesmez olmak

TUPAZLATMAK: Kesmez etmek

TUPMAK: Delmek

TUPUL: Yaş kavak ağacı

TUPULGAK: Sancı

TUPULGAN: Delici

TUPULGAR: Matkap

TUPULMAK: Delinmek

TUR: Deri kamçı

TURA: 1. Tanrı 2. Aşk 3. Arzu

TURAÇ: Çil kuşu

TURAGUT: Baki

TURAĞAN: Peskutan

TURAK: 1. Kıta 2. Ayı kulağı bitkisi

TURAL: Arzulu

TURALIK: Arzu

TURALMAK: Arzulamak

TURAM: 1. Şevk 2. Heves

TURAMAK: Arzulamak

TURAMAN: 1. Arzulu 2. Sebatkar

TURAN: 1. Efsanevi ülke 2. Şevkli

TURANMAK: Arzulanmak

TURAR: Layık

TURARLIK: Liyakat

TURASINDA: Hakkında

TURATAY: Arzulu

TURAY: Toynaklı hayvan

TURAYMAK: Dik durmak

TURÇAK: Fidan

TURÇUK: Filiz

TURGAK: Muhafız

TURGAN: Baki

TURGAM: Beka

TURGAY: Serçe kuşu

TURGU: Sekte

TURGUN: Çobanaldatan kuşu

TURGUMAK: Sekteye uğramak

TURGURMAK: Mola vermek

TURGUTMAK: Sekteye uğratmak

TURGUZ: 1. Sistem 2. Tesisat

TURGUZÇU: Tesisatçı

TURGUZDURMAK: Teşkil etmek

TURGUZMAK: Teşkil olmak

TURKU: 1. Kızak 2. Avlu

TURKUN: Edep

TURKUNMAK: Edepli davranmak

TURLAK: Ekin kargası

TURMA: Turp

TURMAÇ: Şal (atkı)

TURMAK: Ayakta beklemek

TURMAN: Koşum takımı (atçılık)

TURMAZ: Teker çemberi

TURMUZ: Hıyar, salatalık (bitki)

TURNABAY: Tek vizörlü dürbün

TURPAN: Pekin ördeği

TURPAY: Kaba

TURSAK: 1. Hapishane 2. Cezaevi

TURSALMAK: Hapse atılmak

TURSAMAK: Hapse girmek

TURSANMAK: Öfkelenmek

TURSATMAK: Hapse atmak

TURSAY: İsteksiz

TURSAYMAK: İsteksiz davranmak

TURSKA: Hindistan Türkü

TURSUK: Testi

TURSUNÇ: Tenezzül

TURSUNMAK: Tenezzül etmek

TURTUK: Mütereddit

TURTUKMAK: Tereddüt etmek

TURUĞ: 1. Dilek ağacı [564] 2. Saf

TURUK: Uzunluk birimi (100 cm)

TURUKMAN: Uzun boylu

TURUKTU: Daima

TURULAMAK: Köken almak

TURUM: 1. İnsan boyu 2. Statik

TURUMLAMAK: Boy ile ölçmek

TURUN: Şarbon

TURUŞ: Sebat

TURUŞMAK: Sebat etmek

TURUŞTUK: Sebat

TURUT: İskan

TURUTMAK: İskan etmek

TURUZ: İsyan

TURUZMAK: İsyan etmek

TURYA: Çeyrek (Sanskritçe)

TUSA: 1. Fırsat 2. Menfaat

Page 238: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

237

TUSALACI: Fırsatçı

TUSALAK: 1. Fırsat 2. Yardım

TUSALAM: Oportünizm

TUSALAMÇI: Oportünist

TUSALAMAK: Fırsat kollamak

TUSALANMAK: Faydalanmak

TUSALAR: Asistan

TUSALMAK: Fayda sağlamak

TUSAMAK: Fırsat beklemek

TUSAN: Büro (Mançuca)

TUSANGA: Fayda

TUSANGAN: Faydalı

TUSAV: Fırsat

TUSKAN: Akraba

TUSPAL: Kinaye

TUSTAĞAN: 1. Tepsi 2. Sini

TUSTAMAK: İkram etmek

TUSTANMAK: İkram edilmek

TUSU: 1. Fırsat 2. Fayda

TUSUKMAK: Fırsat kollamak

TUSULMAK: Faydalanmak

TUSULUK: Faydalı

TUSUMAK: Nikahlanmak

TUSUT: Cennet

TUSUTMAK: Faydalandırmak

TUŞ: 1. Rastlantı / tesadüf 2. Yön

TUŞAK: 1. Hedef tahtası 2. Köstek

TUŞAL: İsabet

TUŞALMAK: Nişan almak

TUŞALDAMAK: Rastlamak

TUŞALDANMAK: Rast gelmek

TUŞALGA: 1. Rastlantı 2. Tesadüf

TUŞALGAMAK: Tesadüf etmek

TUŞALGANMAK: Rast gelmek

TUŞALTMAK: İsabet ettirmek

TUŞAMAG: Kapan [Tuşamak]

TUŞAMAK: Kösteklemek

TUŞANMAK: Kösteklemek

TUŞAR: Nalsız at ayağı

TUŞATMAK: Rast getirmek

TUŞAV: Zincir

TUŞGUL: Nişan (hedef)

TUŞGULAMAK: Nişan almak

TUŞGULANMAK: Nişan alınmak

TUŞKAN: Fare

TUŞKUR: Nişancı

TUŞKURMAK: İsabet ettirmek

TUŞLAMAK: Rastlamak

TUŞLANÇ: Rastlantı

TUŞLANMAK: Rast gelmek

TUŞLANTI: Rastlantı

TUŞMA: Kura

TUŞMAG: Müsabaka [Tuşmak]

TUŞMAK: Rastlamak

TUŞUZMA: Müsabaka

TUŞUZMAK: Rastlaşmak

TUT: Pas

TUTA: Bahşiş

TUTAÇ: 1. Kulp 2. Komşu

TUTAĞAN: Yakalayıcı (hayvan)

TUTAJ: Genç kız

TUTAK: 1. Sap 2. Kulp

TUTALA: Çok fazla

TUTALAMAK: Fazlalaşmak

TUTALGA: 1. Kabza 2. Sebep

TUTALGAMAK: Sebep olmak

TUTALGATMAK: Sebep etmek

TUTAMAG: 1. Direksiyon 2. Gidon

TUTAMAK: İşe / uğraşa başlamak

TUTAMAL: Meslek

TUTAR: 1. Meblağ 2. Haziran ayı

TUTARGA: Hastalık nöbeti

TUTARGAMAK: Kriz geçirmek

TUTARGANKAK: Kriz geçirmek

TUTARIK: Sara (epilepsi)

TUTAŞ: 1. Evlilik teklifi 2. Bakire

TUTAŞMAK: Evlilik teklif etmek

TUTAVUL: Gardiyan

TUTAY: Kabza

TUTAYAK: Zapt

TUTÇAK: Sap

TUTGAÇ: Kulp

TUTGAK: Fanatizm

TUTGAN: Fanatik

TUTGUÇ: Kahvaltı

TUTKA: 1. Sap 2. Kabza 3. Dümen

TUTKAK: 1. Maraz 2. Gece nöbeti

TUTKAN: 1. Marazlı 2. Nöbetçi

TUTKUÇ: Kabza

TUTKUR: İhtiraslı

TUTKURMAK: İhtiraslanmak

TUTMAÇ: Mercimekli yoğurt aşı

TUTMAŞ: 1. Makarna 2. Erişte

TUTNUK: Kulp

TUTSAK: Esir

TUTSAMAK: Tutar gibi olmak

TUTSANMAK: Tutulur gibi olmak

TUTSU: Tavsiye

TUTSUK: Nasihat

Page 239: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

238

TUTSUKMAK: Nasihat tutmak

TUTU: Rehin

TUTUK: 1. Pas 2. Sihir

TUTUKMAK: Paslanmak

TUTULDURMAK: Hapsettirmek

TUTUN: 1. Rehin (alıkoyma) 2. Aile

TUTUNÇ: 1. İktisat 2. Ekonomi

TUTUNGU: Nasihat

TUTURGA: Pirinç (bitki ve tane)

TUTURGAN: Çeltik tarlası

TUTURGU: Vasiyet

TUTURMA: Ateşleme

TUTURMAÇ: Dürüm (yiyecek)

TUTURMAK: Ateşlemek

TUTURMAŞ: Ateşe tutulan yiyecek

TUTURUK: Çıra

TUTUŞ: Zapt

TUTUZ: Emir

TUTUZMAK: Emretmek

TUTYAK: 1. Bağlı 2. Yapışık

TUTYAKMAK: Bağlanmak

TUVA: Mars (Mançuca)

TUVAMAK: Gözlem yapmak

TUVAR: Küre

TUVARLAK: Küre

TUVARMA: Havale (gönderme)

TUVARMAK: Havale etmek

TUVCA: Genç keçi

TUVGAN: Mevlüt

TUVGUN: Doğum günü

TUVMA: Akraba

TUVMAK: Akraba olmak

TUYA: Mazı ağacı

TUYAĞAN: Nur (aydınlık)

TUYAK: Hayvan tırnağı

TUYANA: 1. Skandal 2. Sansasyon

TUYANMAK: Skandal çıkarmak

TUYAR: 1. Medyum 2. Kötü ruh

TUYARMAN: Medyum

TUYGUN: Beyaz atmaca kuş

TUYGUNMAK: Methetmek

TUYLAMAK: Şaha kaldırmak (at)

TUYLANMAK: Şaha kalkmak (at)

TUYMAK: Harap olmak

TUYNA: Budist rahip (Çince)

TUYRAL: Adi / pic kavak ağacı

TUYSU: His

TUYUĞ: Rubai (edebiyat)

TUYUK: 1. His 2. Hapishane

TUYUKMAK: Hissetmek

TUYUKTAMAK: Hapsetmek

TUYUKTANMAK: Hapsolmak

TUYULMAK: Bitap olmak

TUYUMAK: Mecalsizleşmek

TUYUN: 1. Hassas 2. Muhterem

TUYUNMAK: Hissetmek

TUYUZMAK: Hissettmek

TUYZURMA: Emzirme

TUYZURMAK: Emzirmek

TUZAMAK: Tuzak kurmak

TUZANMAK: Tuzağa düşmek

TUZARGA: Kepçe

TUZDURMAK: Harap etmek

TUZGAN: 1. Harap 2. Köfte

TUZGU: Hayır aşı / yemeği

TUZGUN: Bahşiş

TUZGULAMAK: Hayır aşı vermek

TUZGULANMAK: Hayır aşı yemek

TUZGUN: Hayır aşı (yemek)

TUZLAÇ: Salamura

TUZLAMAÇ: Salamura yiyecek

TUZLANGA: Salamura

TUZLANGAN: Salamura edilmiş

TUZLAŞ: Tuzlama yemek

TUZMAK: Harap olmak

TÜBE: Zirve

TÜBEK: Yarımada

TÜBEN: Tavan

TÜDEŞ: Aynı renkte olan

TÜDEŞMEK: Aynı renkte olmak

TÜDET: Hüthüt kuşu

TÜĞEÇ: Maske

TÜĞEK: Halka

TÜĞEMEK: Maskelemek

TÜĞEREK: Daire

TÜĞMEK: Maskelemek

TÜĞRE: Şamana yardımcı olan ruh

TÜĞSÜN: Kördüğüm

TÜĞSÜNMEK: Kördüğüm olmak

TÜĞSÜTMEK: Kördüğüm etmek

TÜĞÜK: Tarih

TÜĞÜKÇÜ: Tarihçi

TÜĞÜLGEN: Maskelenmiş

TÜĞÜLMEK: Maskelenmek

TÜĞÜN: 1. Duvak 2. Düğüm

TÜĞÜNÇEK: Kına gecesi

TÜĞÜNMEK: Yüzünü örtmek

TÜĞÜR: Davul

TÜĞÜRÇEK: Tef (çalgı)

Page 240: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

239

TÜĞÜRÇEMEK: Tef çalmak

TÜĞÜZ: Mükemmel

TÜK: Kıl

TÜKEK: Tam

TÜKEL: Ağaç insan [565]

TÜKEMEK: Bitirmek

TÜKEN: 1. Sırık 2. Lahza (an)

TÜKENEK: Etyaran hastalığı

TÜKMEK: Salvo yapmak (kuş)

TÜKNEMEK: Ateşle dağlamak

TÜKÜ: Tahıl kabuğu

TÜKÜNMEK: İçini doldurmak

TÜKÜZ: Atın alnındaki aklık

TÜLBER: Tarla kuşu

TÜLE: Kümes

TÜLEK: Tüy döken hayvan

TÜLEMEK: Tüy dökmek

TÜLEN: Küstah

TÜLENGE: Zirve

TÜLENMEK: Küstahlık etmek

TÜLEŞMEK: Tüy yolmak (karşılıklı)

TÜLEZ: Zirve (ağaç)

TÜLEZMEK: Zirveye konmak

TÜLGÜ: Kızıl tilki

TÜLKÜ: Alaca karga

TÜLKÜNEK: Telli turna kuşu

TÜLKÜR: Anahtar

TÜLKÜRÇÜ: Anahtarcı

TÜLTEMEK: Güzelleştirmek

TÜLTENMEK: Güzelleşmek

TÜLTERMEK: Güzelleştirmek

TÜLÜ: Rüya

TÜLÜK: 1. Tüysüz 2. Şeftali

TÜLÜN: Hale

TÜLÜNMEK: Perdelenmek

TÜLÜŞ: Ücret

TÜLÜT: Baş yastığı

TÜLÜTMEK: Perdelemek

TÜMDÜN: Bütün gece

TÜMEL: Teçhizat

TÜMEN: Onbin

TÜMENBAŞI: Onbin kişi komutanı

TÜMETMEK: Tamamlatmak

TÜMKE: Cahil

TÜMKENMEK: Cahillik etmek

TÜMLENMEK: Banknota çevrilmek

TÜMLETMEK: Bankonat çevirtmek

TÜMRÜK: Tef (çalgı)

TÜMSE: 1. Minber 2. Kürsü

TÜMSEMEK: Minbere çıkmak

TÜMÜK: Meşgale

TÜMÜKMEK: Meşgul olmak

TÜNBEGÜN: Geceden gündüze

TÜNBER: Kuytu

TÜNBET: Güneş görmeyen cephe

TÜNBEY: Şilte

TÜNÇ: Sükunet

TÜNDE: Suare

TÜNDER: Peri (Macarca)

TÜNDERMEK: Şekil değiştirmek

TÜNDEŞ: Aynı gecede olan

TÜNDEŞMEK: Aynı gecede olmak

TÜNDÖNÜMÜ: Ekinoks

TÜNDÜK: Çadır penceresi / bacası

TÜNDÜRMEK: Tehdit etmek

TÜNDÜRTMEK: Tehdit ettirmek

TÜNDÜZ: Akşam

TÜNE: Akşam vakti

TÜNEÇ: Kümes

TÜNEĞİK: Gece kapanan çiçek

TÜNEK: Konma çubuğu (tavuk)

TÜNEL: 1. Otel 2. Han (otel)

TÜNELMEK: Geceyi geçirmek

TÜNEMEK: Dala konmak (kuş)

TÜNENMEK: Hava kararmak

TÜNERİK: 1. Hücre 2. Zindan

TÜNERMEK: Karanlık basmak

TÜNEŞ: Günbatımı

TÜNEŞMEK: Gün batmak

TÜNETMEK: Kondurmak (kuş)

TÜNEY: Kuzey yönü

TÜNEYİK: Oksalis (uyku) çiçeği

TÜNEZMEK: Gecelemek

TÜNGER: Kös (çalgı)

TÜNGEREK: Kudüm (çalgı)

TÜNGERMEK: Davul çalmak

TÜN – GÜN: Gece – gündüz

TÜNGÜR: 1. Davul 2. Tef

TÜNİNDİ: Doğu yönü

TÜNİNMEK: Hava kararmak

TÜNKE: Enerji

TÜNKEMEK: Enerji harcamak

TÜNKERMEK: Enerjisi tükenmek

TÜNKÜR: Melek

TÜNLE: Gece vakti

TÜNLEMEK: Uykusuz kalmak

TÜNLÜK: Gecelik

TÜNMEK: Gözden yitmek

TÜNÖNE: Afel

Page 241: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

240

TÜNÖTE: Perihel (günberi)

TÜNŞÜ: Şamdan

TÜNÜK: 1. Baca 2. Nazik

TÜNÜKMEK: Baca tütmek

TÜNÜLGEN: Pesimist

TÜNÜLGEMEK: Pesimistlik etmek

TÜNÜLMEK: Ümidini yitirmek

TÜNÜRMEK: Mecbur olmak

TÜNÜŞMEK: Mecbur kalmak

TÜNÜTMEK: Mecbur kılmak

TÜNYELİ: Gece rüzgarı

TÜP: Kaplama (kitap)

TÜPERMEK: Alt üst etmek

TÜPKERMEK: Kökenini araştırmak

TÜPLEMEK: Kaplamak (kitap)

TÜPSE: Saksı

TÜPSEMEK: Saksıya dikmek

TÜPSENMEK: Saksıya dikilmek

TÜPTEV: Mizanpaj

TÜRÇE: Çabuk

TÜRÇEK: Aceleci

TÜRÇEMEK: Acele etmek

TÜRÇENMEK: Acelecilik etmek

TÜRE: 1. Irs 2. Gen (biyoloji)

TÜREGEN: 1. Akraba 2. Genetik

TÜREGEY: 1. Melez 2. Hibrit

TÜREK: Çarşamba günü

TÜREL: Irsi (genetik)

TÜRELDEMEK: Üremek

TÜRELDEŞ: Hemşehri

TÜRELDETMEK: Üretmek

TÜRELEMEK: Çeşitlendirmek

TÜRELENMEK: Çeşitlenmek

TÜRELETMEK: Çeşitlendirmek

TÜRELEV: Genetik (bilim)

TÜRELGEN: Genetik (ırsi)

TÜRELİ: Genetik

TÜRELMEK: Yaratılmak

TÜRELTMEK: Yaratmak

TÜREM: İştikak

TÜREMEN: Doğurgan

TÜRENER: Orijinal

TÜRENMEK: Çeşitlenmek

TÜRETİLİŞ: Yaratılış

TÜRETKEN: Oluşturucu

TÜREV: Müştak (türetme)

TÜREZ: Saban

TÜRGE: 1. Makara kulpu 2. Acele

TÜRGEÇ: Olta makarası

TÜRGEK: Makara

TÜRGEKLEMEK: Makara çevirmek

TÜRGELEMEK: Acele etmek

TÜRGELENMEK: Acele etmek

TÜRGELETMEK: Acele ettirmek

TÜRGEMEK: Acele etmek

TÜRGEN: Acele

TÜRGENE: Vites

TÜRGENMEK: Vites artırmak

TÜRGETMEK: Acele ettirmek

TÜRGÜÇ: Makara

TÜRKEM: Familya (biyoloji)

TÜRKEMEK: Akraba ağırlamak

TÜRKÜM: Aile

TÜRKÜN: 1. Menşe 2. Çeşit

TÜRKÜNMEK: Çeşitlenmek

TÜRLENMEK: Çeşitlenmek

TÜRLETMEK: Çeşitlendirmek

TÜRME: Hapishane (Rusça)

TÜRMEG: Kadınbudu köfte [Türmek]

TÜRMEK: Makara sarmak

TÜRMENE: Sandviç

TÜRMEZE: 1. Bobin 2. Türbin

TÜRSELEMEK: Suret çıkarmak

TÜRSELENMEK: Kopyalanmak

TÜRSEN: Suret

TÜRSENMEK: Nüshalanmak

TÜRSÜN: Havyar

TÜRTKELEMEK: Motive etmek

TÜRTKELENMEK: Motive edilmek

TÜRTKÜN: Kara köstebek

TÜRTMEK: Merhem sürmek

TÜRTÜ: Sarıçalı

TÜRÜG: Ümmi [“g” harfi ile yazılır]

TÜRÜK: 1. Makara 2. Bobin

TÜRÜKLEMEK: Makara sarmak

TÜRTÜNGÜ: Pomat

TÜRTÜNMEK: Pomat sürmek

TÜRÜL: Genesis (yaratılış)

TÜRÜMEK: Yaratılmak

TÜRÜN: 1. Aktif 2. Faal

TÜRÜNÇ: Fıtrat

TÜRÜNMEK: Faaliyete geçmek

TÜRÜTMEK: Yaratmak

TÜS: Renk

TÜSMEK: İçeri girmek

TÜŞ: 1. Semere 2. Mükafat

TÜŞEK: Minder

TÜŞEM: 1. Tavan 2. Tavanarası

TÜŞEMEK: Tahmin etmek

Page 242: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

241

TÜŞENMEK: Tahmin edilmek

TÜŞER: 1. Pay 2. Hisse

TÜŞERMEK: Pay / hisse almak

TÜŞEV: Formül

TÜŞGEL: Tesadüf

TÜŞGELE !: Rastgele!

TÜŞGELMEK: Tesadüf etmek

TÜŞGENMEK: Vites düşürmek

TÜŞİMEL: Rüya tabircisi

TÜŞLÜK: Kazançlı iş

TÜŞMEG: İkametgah [Tüşmek]

TÜŞMEK: Kar (kazanç) payı almak

TÜŞSÜZ: Semeresiz

TÜŞTÜK: 1. Güney 2. Öğle vakti

TÜŞÜK: Vergi

TÜŞÜM: Kar (kazanç) payı

TÜŞÜMEN: Vergi memuru

TÜŞÜMLÜ: Karlı (kazançlı)

TÜŞÜMSÜZ: Karsız (kazançsız)

TÜŞÜNDÜRMEK: Şerh etmek

TÜŞÜNDÜRÜ: Şerh

TÜŞÜNÜK: Not

TÜŞÜNMEK: Not almak

TÜŞÜRGÜN: Kitre ağacı

TÜŞÜRMEK: Sevk etmek

TÜŞÜT: Hayal

TÜŞÜTLENMEK: Tahayyül etmek

TÜŞÜTMEK: Hayal etmek

TÜTEK: 1. Baca 2. Nefes darlığı

TÜTEREK: Baca

TÜTERGE: Pipo

TÜTSEMEK: Hafifden tütmek

TÜTSÜĞLÜK: Nargile

TÜTSÜK: 1. Sigara 2. Buhur

TÜTÜNÇ: Duman

TÜTÜŞ: Savaş dumanı

TÜTÜŞMEK: Harbe tutuşmak

TÜTÜZ: Tütsülü ilaç tedavisi

TÜVELEMEK: Hortum esmek

TÜVELENMEK: Hortum çıkmak

TÜVELEV: Hortum (rüzgar)

TÜYEK: Eşya

TÜYEMEK: El yordamıyla yapmak

TÜYEN: Şelale

TÜYMENE: 1. Beyhude 2. Nafile

TÜYMENMEK: Beyhude olmak

TÜYNEK: Yer elması

TÜYNEMEK: Tüy dökülmek

TÜYNETMEK: Tüy dökmek

TÜYREĞÜÇ: Toplu iğne

TÜYÜMŞEK: Lenf düğümü

TÜYÜN: Bağırsak düğümlenmesi

TÜYÜNÇEK: Karın ağrısı

TÜYÜNDEMEK: Karnı ağrımak

TÜYÜNDÜ: Cenin

TÜYÜNME: Karın ağrısı

TÜYÜNMEK: Düğümlenmek

TÜYÜTMEK: Düğümletmek

TÜZ: 1. Irk 2. Dürüst

TÜZCÜ: Dürüst

TÜZDEK: Adil

TÜZDEM: Adalet

TÜZEK: 1. Kural 2. Kutu [566]

TÜZEL: 1. Hukuki 2. Kanuni

TÜZELGE: Kanunname

TÜZELİŞ: Nizam

TÜZELMEK: Nizama girmek

TÜZEMEK: Kanun yapmak

TÜZEMEN: Hukukçu

TÜZEN: 1. Kural 2. Disiplin

TÜZENEK: Hukuk

TÜZENMEK: Disiplinize olmak

TÜZERGE: Nizamname

TÜZERMEK: Kurala uymak

TÜZERTMEK: Kurala uydurmak

TÜZET: 1. Tashih 2. Islah

TÜZETİCİ: Musahhih

TÜZETİŞ: Islah

TÜZETME: Islahat

TÜZETMEK: Islah / tashih etmek

TÜZEV: Redaksiyon

TÜZEVÇİ: Redaktör

TÜZGE: Hukuk

TÜZGÜN: Makyaj malzemesi

TÜZLÜK: Dürüstlük

TÜZMEK: Kanun çıkarmak [567]

TÜZMEN: Parlementer

TÜZÜK: Nizamname

TÜZÜKMEK: Nizama girmek

TÜZÜL: Muntazam

TÜZÜLGEN: Müteşekkil

TÜZÜLMEK: Teşekkül etmek

TÜZÜM: 1. Teşekkül 2. Mahsül

TÜZÜN: 1. Muntazamlık 2. Kural

TÜZÜNÇ: 1. Hukuk 2. Uygunluk

TÜZÜNMEK: Hukuka uymak

- U -

UBA: Kamp

UBALAMAK: Kamp kurmak

Page 243: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

242

UBALANMAK: Kamp yapmak

UBAMAK: Çıkmak (Mançuca)

UBAY: 1. Şuur 2. Hisse

UBAYRA: Dikkat

UBAYRAMAK: Dikkatini vermek

UBAYRATMAK: Dikkat ettirmek

UBUR: Vampir

UCA: 1. Kıç (gemi) 2. Yüce

UCADAĞ: Yüksek dağ

UCALAMAK: Yükseğe çıkmak

UCALAN: Terfi

UCALANMAK: Terfi etmek

UCALMA: İrtifa

UCALMAK: İrtifa kazanmak

UCAR: 1. Haber 2. Emare

UCARAN: Rastlaşma

UCARAMAK: Buluşmak

UCARMAK: Haber almak

UCAZ: 1. Bahis (iddia) 2. Lotarya

UCUD: Dünya

UCULAMAK: Başa geçmek

UCUKMAK: Filizlenmek

UCUN: 1. Marjinal 2. Halk şarkısı

UCUNMAK: Marjiinal davranmak

UCURU: Talep

UCUTMAK: Filiz vermek

UÇA: 1. Kuyruk sokumu 2. Limit

UÇABARMAK: Cennete gitmek

UÇAĞAN: Uçucu canlı

UÇANAK: Planör

UÇAR: Haberci tanrısı (mitoloji)

UÇARAK: Paraşüt

UÇARAV: Kuşla yapılan av

UÇARGA: Planör

UÇBAY: Eyalet valisi

UÇDUK: Yüksük

UÇKAÇ: Planör

UÇKAN: Vecde gelmiş

UÇKAR: Kenar

UÇKARA: Kara kanatlı kırlangıç

UÇKARMAK: Kenara varmak

UÇKUL: Balık kepezi

UÇKUN: 1. Heyelan 2. Kıvılcım

UÇLAĞAÇ: Kalemtraş

UÇLAN: Kaya kertenkelesi

UÇMAG: Cennet [Uçmak]

UÇMAĞ: Cennet

UÇMAK: Cennete gitmek

UÇMAN: Pilot

UÇAVUL: Savaş pilotu

UÇKUN: 1. Heyecanlı 2. Coşkun

UÇRAK: Marjinal

UÇRAMAK: Rastlamak

UÇRANMAK: Rast gelmek

UÇRAŞ: Randevu

UÇRAŞMAK: Randevulaşmak

UÇRATMAK: Randevu vermek

UÇRUK: Zirve

UÇRUKLUK: Zirve noktası

UÇRUŞ: Spor

UÇRUŞMAK: Spor yapmak

UÇUĞMAK: Cennete gitmek

UÇUK: Çorap

UÇUKMA: Münteha

UÇUKMAK: Sonuna varmak

UÇUN: Fobi

UÇUNMAK: Fobi duymak

UÇUR: Devir (dönem)

UÇURAK: Uğur böceği

UÇURGAÇ: Uçurtma

UÇUT: Sarp

UD: Sığır [“d” harfi ile yazılır]

UDA: Kudret

UDAÇI: Kudretli

UDAĞAN: Kadir

UDAK: 1. Kudret 2. Hürmet

UDAM: Irs (genetik)

UDAMAK: 1. İzole etmek 2. Satmak

UDAN: İzolatör

UDANMAK: İzole olmak

UDAR: Takipçi

UDARMAK: Takip etmek

UDAŞMAK: Ticaret yapmak

UDAV: Boa yılanı

UDAY: Devamlı

UDAYMAK: Devam etmek

UDÇUMAN: Sığır çobanı

UDKALAMAK: Kam ayini yapmak

UDMAK: İdare altına girmek

UDU: 1. Tahrik 2. Maiyet

UDUK: 1. Maya 2. Hürmet

UDUKLAMAK: Mayalamak

UDUKLANMAK: Mayalanmak

UDUKMAK: Mayalanmak

UDUKSAK: Hürmetli

UDUKSAMAK: Hürmet etmek

UDUKSANMAK: Hürmet görmek

UDUKTURMAK: Mayalamak

UDULAMAK: Tahrik etmek

Page 244: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

243

UDULANMAK: Tahrik olmak

UDULAŞMAK: Cilveleşmek

UDUM: Arka taraf

UDUMBAR: İncir (Sanskritçe)

UDUNMAK: İhtiram etmek

UDUR: Karşı

UDURA: Yarı parça

UDURLAMA: Karşılama

UDURLAMAK: Karşılamak

UDURLANMAK: Karşılanmak

UDURMAK: Karşısına geçmek

UDURU: Ters taraf

UDUŞ: Piyango ikramiyesi

UDUŞMAK: Piyango kazanmak

UDUTKAÇ: Mayalık yoğurt

UDUTKAN: Maya

UDUTKU: Fermantasyon

UDUTMA: Mayalama

UDUTMAK: Mayalamak [568]

UDUZ: 1. Kumar 2. Oyun kurucu

UDUZAN: Yenilen (oyun)

UDUZMAK: Yenilmek (oyun)

UGUY: Hayır (değil)

UJAN: 1. Sınır 2. Kenar

UFA: Un (Mançuca)

UFALAMAÇ: Yağlı yufka kırıntısı

UFARAN: Hata (Mançuca)

UFARAMAK: Hata yapmak

UĞ: Pantolon

UĞAK: Dulavrat otu

UĞAMAK: Ses kesmek

UĞALMAK: Sesi kısılmak

UĞANMAK: Sessiz konuşmak

UĞÇUM: 1. Vadi 2. Kanyon

UĞLUNMAK: Dolanmak, kıvrılmak

UĞMAÇ: Kuskus (yiyecek)

UĞMAK: Ses kısmak

UĞMAŞ: Kuskus yemeği

UĞNAK: Manik kriz

UĞNAMAK: Manik kriz geçirmek

UĞRA: Kalın un

UĞRAK: İstasyon

UĞRAL: Selamet

UĞRALAMAK: Selamlamak

UĞRALAŞMAK: Selamlaşmak

UĞRAN: Su yatağı

UĞRANMAK: Cine tutulmak

UĞRAŞ: 1. Hobi 2. Meslek

UĞRAZ: Şans perisi

UĞROLA !: Merhaba!

UĞRU: 1. Hırsız 2. Haydut

UĞRUK: Emanet deposu

UĞRUKAY: Soygun

UĞRUKMAK: Eşkiyaya rastlamak

UĞRULAMAK: Hırsızlık yapmak

UĞRULANMAK: Hırsıza soyulmak

UĞRUNMAK: Hırsızlık yapmak

UĞRUSAK: Kaçakçı

UĞRUSAMAK: Kaçakçılık yapmak

UĞU: Baykuş

UĞUÇ: Af

UĞUÇLAMAK: Affetmek

UĞUÇLANMAK: Affedilmek

UĞUÇLARAY: Afedersiniz

UĞUK: Malt

UĞUKMAK: Tövbe etmek

UĞUL: Oğul (evlat)

UĞULÇA: Kız evlat

UĞULÇAMAK: Uğultu çıkarmak

UĞULÇAR: Kum fırtınası

UĞULMAK: Haber almak

UĞULTAY: Dağlık bölge

UĞULZAK: Karışık

UĞULZAMAK: Karışmak

UĞULZAR: Kavşak

UĞULZATMAK: Karıştırmak

UĞUM: Günah çıkarma

UĞUMAK: Günah çıkarmak

UĞUNAK: Histeri krizi

UĞUNÇ: Histeri krizi

UĞUNMAK: Histeri krizi geçirmek

UĞUR: 1. Talih 2. Baht 3. Tılsım

UĞURBULDUK: Hoş bulduk

UĞURÇAL: Tılsım

UĞURÇALMAK: Tılsım yapmak

UĞURÇAMAK: Baht dilemek

UĞURÇANMAK: Efsunlanmak

UĞURKAY: Baht getiren

UĞURSAK: Yavrusu ölmüş

UĞURSAMAK: Yalnız yaşamak

UĞUŞ: 1. Zeka 2. Akraba

UĞUŞMA: İzahat

UĞUŞMAK: İzah olmak

UĞUT: Ekşitilmiş buğday içeceği

UĞUTLAMAK: Ekşitmek (içecek)

UĞUTLANMAK: Ekşimek (içecek)

UĞUTMAK: İzahat / haber vermek

UĞUZ: 1. Zeki 2. İlk süt

UĞUZMAK: Zekice konuşmak

Page 245: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

244

UĞZAMAK: Pres yapmak

UĞZALMAK: Pres yaptırmak

UJ: Karayılan

UJULAMAK: Nihayete ermek

UJULATMAK: Nihayete erdirmek

UK: 1. Kabile 2. Esas 3. Mermi

UKA: 1. Zeka 2. Erkek kardeş

UKAĞAN: Zeki

UKAL: Pranga

UKALI: Zeki

UKALAĞAN: Demogog

UKALAK: Laf ebesi

UKALAMAK: Laf ebeliği yapmak

UKALANMAK: Demogoji yapmak

UKALAR: Demogog

UKAMAK: 1. İrfan etmek 2. Kaçmak

UKAN: Yaratan

UKANMAK: İtaat etmek

UKAR: Beyaz Leylek

UKAZ: İrfan

UKMAK: Tasavvur etmek

UKMUŞ: 1. Keramet 2. Harika

UKMUŞTAY: Fevkalade

UKRAK: İlk süt

UKRUK: Kement

UKSAĞA: Asalet

UKSAĞAN: 1. Asilzade 2. Aristokrat

UKSAK: Asil

UKSAMAK: Asil davranmak

UKSANMAK: Asil davranmak

UKSAŞ: Emsal

UKSATAY: Asil sülale

UKSUN: Kraliyet ailesi

UKSUR: 1. Irk 2. Etnisite

UKŞAK: Aşina

UKŞAĞAN: Emsal

UKŞAMAK: Emsal olmak

UKŞATMAK: Emsal göstermek

UKTAMAK: Soyu sürmek

UKTAŞ: 1. Aşiret 2. Aşiret kanunu

UKTAŞMAK: Aynı aşiretten olmak

UKTUK: Irk (soy)

UKTURMA: Ezber

UKTURMAK: Ezberletmek

UKULMAK: Anlaşılmak

UKUM: 1. Mefhum 2. Fikir

UKUMAK: Etrafını çevirmek

UKUMDAŞ: Aynı fikirden olan

UKUMDAŞMAK: Fikirdeş olmak

UKUN: Fikir

UKUNÇ: Tedbir

UKUNÇLU: Tedbirli

UKUNMAK: Kani olmak

UKUNÇSUZ: Tedbirsiz

UKUR: Fikir

UKURDAŞ: Paralel

UKURDAŞMAK: Paralalleşmek

UKUŞ: 1. Hemfikir olma 2. Zeka

UKUŞMAK: Hemfikir olmak

UL: 1. Oğul (erkek evlat) 2. Zemin

ULA: 1. Esas 2. Asıl 3. Büyük nehir

ULAÇ: 1. İsabet 2. Tim (takım)

ULAÇLI: İsabetli

ULAGAY: Frenk üzümü

ULAĞAN: 1. Postacı 2. Kızıl renk

ULAK: 1. Kurye 2. Temmuz 3. Kısrak

ULAKÇI: Postacı

ULAKLAMAK: Postalamak

ULAKLANMAK: Postalanmak

ULALMAK: İlave edilmek

ULAM: 1. Nakliye 2. Müfreze

ULAMA: Tren

ULAMAK: Nakletmek

ULAMAN: Haberci

ULAMÇI: 1. Nakliyeci 2. Kaçakçı [569]

ULAMIŞ: Devam (film, kitap)

ULAN: 1. Süvari 2. Bağlayıcı

ULANDI: 1. İlave 2. Vagon

ULANMAK: İlave edilmek

ULANMIŞ: İlaveli

ULANUT: Kızamık hastalığı

ULAR: Kara leylek

ULARGA: 1. Tren 2. Katar

ULARMAK: Yorulmak

ULARSAMAK: Halsizleşmek

ULARSANMAK: Halsizleşmek

ULARSIMAK: Yorgun hissetmek

ULARTKAN: Çengel

ULARTMAK: Çengele asmak

ULAŞ: 1. İlave 2. İdeal (ülkü)

ULAŞLI: İdealist

ULAT: Telefon / telgraf hattı

ULATI: 1. E-mail (E-posta) 2. Sair

ULATMAK: Haber vermek

ULAVUL: Posta askeri

ULAVUR: Pembe

ULAYMAK: Büyümek

ULAZ: Gürgen ağacı

ULCAMAK: Tazim etmek

Page 246: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

245

ULCAŞ: Tazim

ULCAŞMAK: Saygı duruşu yapmak

ULÇA: 1. Kız evlat 2. Cariye

ULÇAR: Trahoma hastalığı

ULÇARMAK: Trahoma olmak

ULÇUMAK: Serserilik etmek

ULÇUNMAK: Serserilik etmek

ULÇUR: Serseri

ULÇUTMAK: Serseriliğe alıştırmak

ULDA: Amca

ULDAMAK: Ezmek

ULDAN: Ayakkabı köselesi

ULDARMAK: Dövmek

ULDUK: 1. Tabansız 2. Nalsız

ULDURMAK: Tohum atmak [570]

ULDURUK: Rahim (dölyatağı)

ULDUZTAY: Galaksi (astronomi)

ULGAMAK: Sihir yapmak

ULGAN: Sihirbaz

ULGAR: Zambak

ULGAŞMAK: Entegre olmak

ULGATMAK: Entegre etmek

ULGUN: Sihirli

ULK: 1. Halat 2. Bağ

ULKAM: Silsile

ULKAMA: Silsile

ULKAMAK: Silsile oluşturmak

ULKAR: Galaksi (astronomi)

ULKARMAK: Entegre etmek

ULKATMAK: Genişletmek

ULKU: Rüşvet

ULKUCU: Rüşvetçi

ULKUN: Bağlantı

ULKUNMAK: Bağlantı kurmak

ULMA: Testi

ULMAK: Olgunlaşmak

ULNAŞIK: Bitişik

ULNAŞMAK: Bitişmek

ULSUZ: 1. Zeminsiz 2. Dipsiz

ULTUR: Taban

ULTURAK: Meskun

ULTURMA: Celse

ULTURMAK: Celse yapmak

ULUCA: Büyükçe

ULUÇ: Hami

ULUĞANA: Büyükanne (nine)

ULUĞANMAK: İhtiyarlamak

ULUĞAŞ: Ziyafet

ULUĞATA: Büyükbaba (dede)

ULUĞATMAK: İhtiyarlatmak

ULUĞBAY: Zengin

ULUĞOKUL: Üniversite

ULUK: Olgunlaşmış (meyve)

ULUKAYIN: Yaşam ağacı (mit) [571]

ULUKTAMAK: Tazim etmek

ULUKTANMAK: Tazim edilmek

ULUKUN: Milli bayram

ULUKUNLAMAK: Bayram yapmak

ULULAMAK: Tekbir getirmek

ULULATMAK: Tekbir getirtmek

ULULAV: Tekbir

ULUM: 1. Derin yer 2. Yüksek yer

ULUMSAMAK: Kibir etmek

ULUMSANMAK: Kibirlenmek

ULUN: Asil

ULUNMAK: Etrafına toplanmak

ULURAK: Kebir

ULURGAMAK: Hürmet etmek

ULURGANMAK: Hürmet görmek

ULURMAK: Yücelmek

ULUS: Millet

ULUSAL: Milli

ULUSTAY: Milli bayram

ULUŞ: 1. Şehir 2. Kent

ULUŞAR: Başkent

ULUŞLUK: Memleket

ULUŞMAK: Birlikte ulumak

ULUŞTOY: Şehir festivali

ULUT: Halk

ULUTÇU: Halkçı

ULUTÇULUK: Halkçılık

ULUTSAL: Demografik

ULUVAR: Muazzam

ULUVARMAK: Azamet etmek

ULUYOL: Bulvar

ULYA: Ganimet

ULYAK: Zemin

UMA: 1. Bekleyiş 2. Anne

UMAÇ: 1. Beklenti 2. Gaye [572]

UMAÇA: Kuyruksokumu

UMAÇI: Öcü

UMAG: 1. Maksat 2. Gaye [Umak]

UMAĞ: Beklenti

UMAĞLANMAK: Beklenti duymak

UMAH: Halk hikayesi

UMAK: 1. Muktedir olmak 2. Irk

UMAKLAMAK: Cüret etmek

UMAKLANMAK: Cüretlenmek

UMAKTAMAK: Cesaret etmek

Page 247: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

246

UMAKTANMAK: Cesaretlenmek

UMALAMAK: Ezberden okumak

UMALANMAK: Ezberlemek

UMALATMAK: Ezberletmek

UMAN: Ümit eden

UMAR: 1. Çare 2. Derman

UMAR: “Ömer” ismi (Arapça)

UMARSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız

UMARTA: Arı kovanı

UMAY: Ana tanrıça

UMAYMAK: Toplanmak

UMBAL: Nodul (dürtme demiri)

UMÇU: Biberon

UMÇULAMAK: Emzirmek

UMÇULATMAK: Emzirtmek

UMDAMAK: İşmar etmek

UMDAŞMAK: İşmar edişmek

UMDU: Gaye

UMSALAK: Maymun iştahlı

UMSALAMAK: Her şeyi istemek

UMSAMAK: Ümidi az olmak

UMSAN: Balık kartalı

UMSANMAK: Gıpta etmek

UMSUK: Aşeren kadın

UMSUMA: Aşerme

UMSUMAK: Aşermek

UMSUNMA: Organ şişmesi

UMSUNMAK: Organı şişmek [573]

UMSUNUK: Organ şişmesi

UMSUR: Bir şeyi çok isteyen kişi

UMSURUK: Hayal kırıklığı

UMSURMAK: Hayali kırılmak

UMSUTMAK: Ümidini kırmak

UMTAK: Testis (erkek yumurtalığı)

UMUCA: Rica

UMUÇ: Beklenti

UMUK: 1. Mesnet 2. Dost 3. İltica

UMUKSUZ: Mesnetsiz

UMULDURMAK: Dolandırmak

UMULCAMAK: Beklentisi olmak

UMULMAK: Dolandırılmak (hile)

UMULTMAK: Dolandırmak (hile)

UMUNÇ: 1. Emel 2. Arzu

UMUNMAK: Ümit etmek

UMUR: 1. Salahiyet 2. Ciddiyet

UMURSUNMAK: Ciddiye almak

UMURT: Şeftali [574]

UMURTMAK: Yuvarlaklaştırmak

UMURZAYA: Nevruz çiçeği

UMUŞ: Beklenti

UMUŞMAK: Birlikte ümit etmek

UMUT: 1. Beklenti 2. Arzu

UMUTMAK: Ümit vermek

UNA: At arabası

UNAÇ: Açma hamur yemeği

UNAÇMAK: Hamur açmak

UNAÇTIRMAK: Hamur açtırmak

UNAĞAN: Tay

UNAK: Galip

UNAKA: Galibiyet

UNAKMAK: Galip gelmek

UNALMAK: Un olmak

UNAMAK: Hoşlanmak

UNAN: Hukuk

UNANMAK: Hukuka uygun olmak

UNAŞ: Hamur işi yemek

UNAŞMAK: Yetişmek

UNAŞTIRMAK: Yetiştirmek

UNAT: Hoş

UNATMAK: Hoşlandırmak

UNÇ: Minnet

UNÇSUZ: Minnetsiz

UNÇUK: Telefon görüşmesi

UNÇUKMAK: Telefon açmak

UNÇURGAÇ: Telefon

UNÇURMAK: Telefonla görüşmek

UNDA: Arka (Mançuca)

UNDARAMAK: Sırtına almak

UNGA: Senyör (Mançuca)

UNGAN: 1. Usta 2. Pir

UNGAY: Müspet

UNMAĞAN: Muvaffak olamayan

UNMAK: Muvaffak olmak

UNTAĞAN: Hipnoz

UNTALMAK: Hipnotize olmak

UNTAMAK: Hipnotize olmak

UNTARMAK: Hipnoz yapmak

UNU: Çadırın orta direği

UNUK: Uzun adımlı yürüyüş

UNUKMAK: Bezginleşmek

UNUKTURMAK: Bezdirmek

UNUTÇAK: Unutkan

UNUTSAK: Hafızası zayıf kişi

UNUTSAMAK: Unutmak istemek

UNUŞ: Muvaffakiyet

UNUŞMAK: Muvaffak olmak

UNYARMA: İrmik

UPAY: Puan

UPAYLAMAK: Puanlamak

Page 248: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

247

UPÇUK: Emzik (oyuncak meme)

UPÇUMAK: Emzik emmek

UPKUN: Hezeyan

UPMAK: Emmek

UPRAMAK: Hezeyan etmek

UPRATMAK: Hezeyan ettirmek

UR: Tümör

URA: 1. Sanat 2. Maharet

URACIK: Fıstıklı ceviz sucuğu

URAGUT: Hamile kadın

URAĞ: 1. Münasip 2. Müsait

URAĞAN: Savaş narası [575]

URAĞANDAMAK: Nara atmak

URAĞANDAŞMAK: Nara atışmak

URAK: 1. Cenin 2. Embriyo

URALAMAK: Düzenlemek

URALANMAK: Düzenlenmek

URALMAK: Dolmak

URAM: Cadde

URAMAK: Sanat / imalat yapmak

URAN: 1. Sanayi 2. Parola 3. Nara

URANLAŞMAK: Sanayileşmek

URANMAK: İmal edilmek

URATMAK: İmal etmek

URASA: Nefes tedavisi (üfürme)

URAV: Mahalle

URAVBAY: Muhtar (mahalle)

URAY: Belediye

URAYBAŞI: Belediye başkanı

URAZ: 1. Talih 2. Baht 3. İmece

URAZA: Oruç (Farsça “Ruza”)

URAZLI: 1. Talihli 2. Bahtiyar

URAZMAK: Dua etmek

URBAY: Belediye başkanı

URÇUK: 1. Vesile 2. Masura

URDA: Karargah

URDU: Paki (Pakistanlı)

- Urduca: Pakice (Pakistan dili)

- Urduya: Pakiya (Pakistan)

URDUK: Spiral (tıbbi, genital)

URDUN: Örs

URGA: Kement

URGAÇ: Tuzak çukuru

URGAÇI: Kementçi

URGALAMAK: Kement atmak

URGALANMAK: Kementlenmek

URGAMAK: Tuzak kurmak

URGAN: Halat

URGANMAK: Halatla bağlanmak

URGATMAK: Halatla bağlamak

URGAY: Sivrisinek

URGUL: 1. Fıskiye 2. Öküzlü kızak

URGULAMAK: Kutlamak

URGULMAK: Fışkırmak

URGUMAK: Şırıldamak

URGUN: 1. Şok 2. Kriz

URGUTMAK: Şok geçirmek

URGUY: Kuzukulağı bitkisi

URHAY: Madenci tanrısı (mitoloji)

URK: Sicim

URKAY: Maden ocağı

URKAYCI: Madenci

URKU: 1. Baht 2. Talih

URKUL: 1. Bahtlı 2. Talihli

URLAK: Salkım söğüt ağacı

URLAMAK: Çalmak (hırsızlık) [576]

URLANMAK: Çalınmak (hırsızlık)

URLAV: Soygun (hırsızlık)

URLAVUÇ: Hırsızlık

URLUK: 1. Tohum 2. Nesep

URMA: 1. Şok 2. Vaaz

URMAG: Vaaz [Urmak]

URMAK: Çarpmak (şok)

URNA: 1. Oy sandığı 2. Sandık

URNALMAK: Oylanmak

URNAMAK: Oy kullanmak

URNATMAK: Sandığa koymak

URNAŞMAK: Seçim yapmak

URPAK: Uşak (hizmetçi)

URSAMAK: Kısır olmak

URSAN: Kısır (çocuğu olmayan)

URSANMAK: Filizlenmek

URSUMAK: Vurmak

URSUKMAK: Aşık olmak

URSULMAK: Vurulmak

URSUTMAK: Aşık etmek

URŞUK: Aks (dingil)

URTUN: 1. Eylül ayı 2. Ekim ayı

URU: Huzur (ayakta durma)

URUÇU: 1. Emir eri 2. Yaver

URUK: 1. Sülale 2. Tohum

URUKÇUL: Arıkuşu

URUKSAK: Sülale kayıran

URUKSAMAK: Sülale kayırmak

URUL: Cins (tür)

URULÇAK: 1. Kriz 2. Şok

URULÇAMAK: Kriz / şok geçirmek

URULDAĞAN: Maç (müsabaka)

URULDAMAK: Maça çıkmak

Page 249: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

248

URULDAŞMAK: Maç yapmak

URULMAK: Şok geçirmek

URULU: İyi cins

URUM: 1. Zürriyet 2. Düdük

URUMAK: Ayakta durmak

URUMDAY: Panzehir taşı

URUN: 1. İtibar 2. Adet 3. Dilenme

URUNCU: Dilenci

URUNÇ: 1. Pişmanlık 2. Rüşvet

URUNÇA: Pişmanlık

URUNÇAK: Pişmanlık verici olay

URUNÇAMAK: Pişmanlık duymak

URUNDUK: Karyola

URUNGU: 1. Şeref 2. Talim kılıcı

URUNMAK: Pişman olmak

URUŞ: Cenk

URUŞKAK: Cengever

URUŞKAN: Cengaver

URUŞMAK: Cenk etmek

URUŞTAY: Meydan muharebesi

URUT: 1. Saman 2. Merhale

URUTMAK: Doldurmak

URUV: Nesil

URUY: 1. Mutat 2. Olağan

URUZ: Kavgacı

URVA: Kalın un

URYA: Gürcü

- Uryaça: Gürcüce

- Uryaya: Gürcüye

US: Akıl

USABA: Toprak çömlek

USAÇ: Dikkatsizlik

USAÇMAK: Dikkati dağılmak

USAK: 1. Kavak ağacı 2. Susuz

USAL: 1. Cadı 2. Gafil

USALMAK: Makul olmak

USAMAK: Akıl yürütmek

USAN: Su tanrısı (mitoloji)

USANÇ: Gına

USANGAN: Gına getiren

USAR: Zeki

USARMAK: Makul davranmak

USAVURMAK: İstidlal etmek

USAYBA: Malikhane

USAYKIRMAK: İrrasyonellik etmek

USKAR: Sulama aracı

USKARMAK: Araçla sulamak

USKUÇ: Kepçe

USKUM: Soğan (kök anlamında)

USKUN: Sarımsak

USLAMAK: Anlamak

USLAŞMAK: Fikir fırtınası yapmak

USMAK: 1. Susamak 2. Ölçmek

USMAN: 1. Rasyonel 2. Akılcı

USTAĞ: Fikir

USTAĞÇI: Fikir babası

USTAM: 1. Akıl yürütme 2. İtidal

USTAMAK: Akıl yürütmek [577]

USTAN: Su sıçanı

USTANMAK: Rasyonel davranmak

USTAR: Temmuz ayı

USTARMAK: Susamak

USTAZ: 1. Mürşit 2. Mentor [578]

USTUK: 1. Parça 2. Aksam

USTULMAK: Yorulmak

USTURMAK: Akıllandırmak

USUK: 1. Hece 2. Makul (kişi)

USUKMAK: Akıllanmak

USUL: 1. Akli 2. Mantıksal

USULMAK: Rasyonelleşmek

USUN: 1. Su kaynağı 2. Makul

USUNÇ: 1. Psikoloji 2. Akıl sağlığı

USUNDUZ: Psikolog

USUNMAK: Akıllı davranmak

USUTKAN: Susatıcı

USUTMAK: Susatmak

UŞAĞAN: Parçalanmış

UŞALMAK: Parçalanmak

UŞAMAK: Parçalamak [579]

UŞANMAK: Sohbet etmek

UŞARMAK: Kısımlara ayırmak

UŞATMAK: Parçalatmak

UŞAV: 1. Cüz 2. Sohbet

UŞBU: İş bu

UŞDUK: Prezervatif (kondom)

UŞKAR: Terki (at, eşek)

UŞKARMAK: Terkisine almak

UŞKU: Rende

UŞKULAMAK: Rendelemek

UŞKULANMAK: Rendelenmek

UŞKUN: Yelkenli kayık

UŞLAK: Mendil

UŞLAMAK: Kavramak

UŞLANMAK: Kavranmak

UŞLATMAK: Kavratmak

UŞMAG: Havlu [Uşmak]

UŞMAK: Parçalamak

UŞTA: Öyle

UŞTAMAK: Sevk / idare etmek

Page 250: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

249

UŞTANMAK: Sevk / idare edilmek

UŞTAV: 1. Sevk 2. İdare

UŞUK: 1. Laubali 2. Kist

UŞUKMAK: Laubali davranmak

UŞULMAK: Dumura uğramak

UŞUMAK: Hafakan basmak

UŞUR: Andropogon (bitki)

UŞUTMAK: Dumura uğratmak

UT: 1. Edep 2. Ar

UTA: 1. Ruhsal enerji 2. Biyoenerji

UTAÇ: Ruhsal tedavi

UTAÇAR: Teşirci

UTAÇI: Biyoenerji hekimi

UTAÇMAK: Teşhir etmek (cinsel)

UTAĞAN: Kadın şaman

UTAMAK: Kazanç sağlamak

UTAMAN: Muzaffer

UTAN: Galip

UTANCA: Ayıp

UTANCAK: Mahçup

UTANCAMAK: Mahcup olmak

UTANCAN: Edepli

UTANGAN: Mahçup

UTANSAMAK: Utanır gibi olmak

UTAR: Galip

UTARMAK: Galip gelmek

UTAŞ: 1. Menfaat 2. Medet

UTAŞMAK: Menfaat sağlamak

UTAVUZ: Halaskar (kurtarıcı)

UTKA: 1. Karşılama 2. Selam

UTKAÇI: Mihmandar [580]

UTKALACI: Resepsiyonist

UTKALAÇ: Resepsiyon

UTKALAMAK: Karşılamak

UTKALANMAK: Karşılanmak

UTKAMAK: Karşılamak

UTKANMAK: Karşılanmak

UTKAR: Selam

UTKARMA: Selamlama

UTKARMAK: Selamlamak

UTKAŞMAK: Selamlaşmak

UTKU: 1. Zafer 2. Galibiyet

UTKULDAMA: Zafer kutlaması

UTKULDAMAK: Zafer kutlamak

UTKULDAŞMAK: Zafer kutlamak

UTKUMAK: Orduyu karşılamak

UTKUNMAK: Karşılanmak (ordu)

UTKUR: Kati

UTKURAK: Katiyetle

UTKURMAK: Galebe çalmak

UTLU: Edepli

UTLUK: Avret yeri

UTMAK: Zafer kazanmak

UTMAN: 1. Muzaffer 2. Galip

UTRU: Bilakis

UTRUNMAK: Tersine davranmak

UTSAMAK: Kazanmak istemek

UTSANMAK: Hırslanmak (oyun)

UTUK: Mağlup

UTUKMAK: Mağlup olmak

UTULGAN: Mağlup

UTULMA: Mağlubiyet

UTULMAK: Mağlup olmak

UTUM: Galibiyet

UTUN: Küstah

UTUNÇ: Küstahlık

UTUNDURMAK: Teslim ettirmek

UTUNMAK: Teslim olmak

UTURMA: Posa

UTURMAK: Posası çökmek

UTUŞ: Kazanma (oyun)

UTUŞMAK: Sırayla yenmek

UTUZ: 1. Kumar 2. Piyango

UTUZMAK: Kumar oynamak

UVAĞIZ: Nasihat

UVAK: Parça

UVAKLAMAK: Parçalamak

UVAKLANMAK: Parçalanmak

UVALAMAK: Parçalamak

UVALATMAK: Parçalatmak

UVAMAK: Parçalamak

UVANMAK: Parçalanmak

UVATMAK: Parçalara ayırmak

UVAY: Hayıf

UVAYMAK: Hayıflanmak

UVGAÇ: Blender (el değirmeni)

UVGAÇLAMAK: Blenderla çekmek

UVGUÇ: Rende

UVKALAMAK: Çitilemek

UVKALANMAK: Çitilenmek

UVMAK: Rendelemek

UVNA: Rende

UVNALANMAK: Rendelenmek

UVNALMAK: Rendelenmek

UVNAMAK: Rendelemek

UVNATMAK: Rendeletmek

UVNUK: Parça

UVULDURUK: Havyar

UVUNMAK: Mayalanmak

Page 251: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

250

UVUT: 1. Edep 2. Ar

UVUTMAK: Mayalamak

UVUZ: 1. Aile terbiyesi 2. İlk süt

UY: 1. Hane 2. Hayal

UYA: 1. Kuş yuvası 2. Kreş

UYABASAR: Kuluçka

UYABASMAK: Kuluçkaya yatmak

UYAÇ: Uyumlu

UYAĞAN: 1. Lor peyniri 2. Yular

UYAKMAK: Sönmek (yıldız)

UYALAMAK: Yuva yapmak

UYALANMAK: Yuva yapmak

UYALAŞMAK: Yuvaya yerleşmek

UYALATMAK: Yuva yaptırmak

UYALÇAK: Edepli

UYALÇAMAK: Edepli davranmak

UYALDAK: Koordineli

UYALDAMAK: Koordine olmak

UYALDATMAK: Koordine etmek

UYALGA: Koordinasyon

UYALGAMAK: Koordine olmak

UYALGATMAK: Koordine etmek

UYALMAK: Edepli davranmak

UYALTMAK: Terbiye etmek

UYAMAK: İlişki kurmak

UYAMAN: Cüzzam hastalığı

UYAN: 1. İtina 2. Dikkat

UYANGA: 1. Ahenk 2. Akord

UYANGALAMAK: Akord etmek

UYANGALANMAK: Akord olmak

UYANGAMAK: Ahenklenmek

UYARAÇ: Alarm

UYARGA: Alarm

UYARGAMAK: Alarm çalmak

UYARGATMAK: Alarm vermek

UYARMAN: İkaz eden

UYAT: Vicdan

UYATÇAN: Vicdan sahibi

UYATLI: Vicdanlı

UYATSIZ: Vicdansız

UYATMAK: İnsaf etmek

UYAV: 1. Disiplin 2. Feraset

UYAVLI: 1. Disiplinli 2. Ferasetli

UYAVSIZ: Disiplinsiz

UYÇUL: Hayalperest

UYÇULAMAK: Hayal etmek

UYÇULANMAK: Hayal kurmak

UYDA: Tabiyet

UYDAÇI: Tabi (uyruk)

UYDAŞ: Uyumlu kişi

UYDAŞMA: Koordinasyon

UYDAŞMAK: Koordine olmak

UYDAŞTIRMAK: Koordine etmek

UYDU: 1. Peyk 2. Satelit

UYDUZ: Hipnoz

UYDUZMAK: Hipnotize etmek

UYGA: Ahenk

UYGAMAK: Ahenklenmek

UYGAN: Tabi (bağlı)

UYGAR: Medeni

UYGARMAK: Halletmek

UYGU: 1. Tabiyet 2. Ahenk

UYGUL: 1. Teba 2. Ahenkli

UYGUR: Türkistanlı

- Uygurca: Türkistan Türkçe’si

- Uygurya: Türkistan

UYGURMAK: Medenileşmek

UYGUT: Ahenkli

UYKARA: Ahır

UYKAŞ: Kafiye

UYKAŞMAK: Kafiyeli olmak

UYKULAĞAN: Pankreas

UYKULAMAK: Hafif uyumak

UYKUZAK: Uykuyu seven

UYLAĞAN: Israrcı

UYLAK: 1. Musallat 2. Israrcı cin

UYLAMAK: Israr etmek

UYLANMAK: Israr edilmek

UYLAP: 1. Sahte 2. Tahmin

UYLAŞ: 1. Musallat 2. Tefekkür

UYLAŞI: 1. Israr 2. Mutabakat

UYLAŞMAK: Israr edişmek

UYLATMAK: Israr ettirmek

UYLAV: 1. Israr 2. Kıyas

UYMA: Yığıntı

UYMAG: 1. Çırak 2. Kalfa [Uymak]

UYMAK: İş öğrenmek

UYMAN: Konformist

UYNA: 1. Dans 2. Raks

UYNACI: 1. Dansöz 2. Rakkase

UYNAMAK: Dans / raks etmek

UYNAŞ: Zinacı

UYNAŞKA: Zina

UYNAŞMAK: Zina yapmak

UYNATMAK: Dansöz oynatmak

UYNAV: Dansöz gösterisi

UYNUK: 1. Cahil 2. Yağsız süt

UYNUKMAK: Cahilce davranmak

UYRUK: Teba

Page 252: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

251

UYRUKDAŞ: Vatandaş

UYRUKMAK: Tabi olmak

UYRULMAK: Ekseninde dönmek

UYRUTMAK: Tabi etmek

UYRUTMAN: Hükümran

UYSAL: 1. Mülayim 2. Munis

UYSAMAK: Mülayim davranmak

UYSATMAK: Mülayimleştirmek

UYTUN: Mübarek

UYTURGAY: Kanarya kuşu

UYUĞAN: 1. Cenin 2. Embriyo

UYUK: 1. Patik 2. Mağara 3. Pıhtı

UYUKMAK: Pıhtılaşmak

UYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak

UYUKLATMAK: Pıhtılaştırmak

UYUKMAK: Pıhtılaşmak

UYUL: Kutup

UYULMAK: Güçsüzleşmek

UYUN: 1. Pıhtı 2. Yoğurt mayası

UYUNÇ: Hipnoz

UYUNMAK: Pıhtılaşmak

UYUNTU: Bedavacı

UYUR: Dürüst

UYURGA: Koma

UYURGAMAK: Ölü gibi uyumak

UYURGAN: Komadaki kişi

UYURGANMAK: Komaya girmek

UYURGATMAK: Komaya sokmak

UYURMA: Mayalanma

UYURMAK: Mayalanmak

UYURTMA: Mayalama

UYURTMAK: Mayalamak

UYUŞUNMAK: Anestezi almak

UYUŞUNTU: Anestezi

UYUŞUTMAK: Anestezi yapmak

UYUT: Hipnoz

UYUTAÇ: Beşik

UYUTKAN: Uyku ilacı

UYUTKU: Hipnotizma

UYUTKUÇ: Hipnoz sarkacı

UYUTMAN: Hipnozcu

UYUV: Koma

UYVA: Şok (travma)

UYVAMAK: Şok geçirmek

UYVANMAK: Şoka girmek

UZ: 1. Usta 2. Mahir

UZA: 1. Mazi 2. Uzak

UZABAKAÇ: Dürbün

UZABAKAR: Teleskop

UZABAKMAK: Teleskopla bakmak

UZADUYAR: Telestezi yapan kişi

UZADUYMA: Telestezi

UZADUYMAK: Telestezi yapmak

UZADUYUŞ: Telepati

UZADUYUŞMAK: Telepati yapmak

UZAĞAN: Tuzlu yoğurt

UZAGUT: Madrabaz

UZAKAÇAR: Motosiklet

UZAKAÇMAK: Uzaklaşmak

UZAKLAMAK: Uzağa gitmek

UZAKLATMAK: Uzağa göndermek

UZAL: Maharet

UZALMAK: Maharetlenmek

UZAM: Ustalık

UZAN: Usta

UZANOT: Astronot (Latince ek) [581]

UZAR: Türban

UZARMAK: Haremliğe kaçmak

UZAŞ: Mesafe

UZAŞMAK: Mesafe girmek

UZAŞTIRMAK: Mesafe koymak

UZAT: Keşif

UZATÇI: 1. Kaşif 2. Kılavuz

UZATI: 1. Daimi 2. İlave süre

UZAV: Menzil

UZAVUL: Astronot [582]

UZAVURAÇ: Uzun menzilli silah

UZAVURAN: Uzun menzilli

UZAVURMAK: Uzaktan vurmak

UZAY: Feza

UZDAM: İhtisas

UZDAMAK: İhtisas yapmak

UZDAMAN: Profesyonel

UZDANMAK: İhtisas yapmak

UZDU: Kadim

UZDUK: Boylam

UZGA: 1. Tecrübe 2. El değirmeni

UZGAMAK: Tecrübe etmek

UZGAN: 1. Tecrübeli 2. Mazi

UZGANMAK: Tecrübe edinmek

UZLAMAK: İdare etmek

UZLANMAK: Profesyonelleşmek

UZLUK: Profesyonellik

UZMA: 1. Kalite 2. Kalifiye

UZMAK: İhtisas yapmak [583]

UZMAN: Mütehassıs

UZUK: 1. Mütehassıs 2. Dikkatli

UZUKMAK: Dikkat etmek

UZULMAK: Gözden yitmek

Page 253: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

252

UZUNGAGA: Yunus balığı [584]

UZUNDURAZ: Minare

UZURMA: İhtilal

UZURMAK: 1. Devirmek 2. Yıkmak

- Ü –

ÜBEDE: Şebek (maymun türü)

ÜCELEMEK: Vurgu yapmak

ÜÇDEK: 1. Teslis 2. Trinity

ÜÇDEMEK: Teslise inanmak

ÜÇDÖNEL: Müselles

ÜÇEK: 1. Dam 2. Çatı

ÜÇEL: Üç kişilik idare

ÜÇELMEK: Üçü biraraya gelmek

ÜÇELTMEK: Üçünü birleştirmek

ÜÇEM: 1. Sacayağı 2. Üç ayak

ÜÇEMEK: Üç parmak göstermek

ÜÇEN: Otuz (sayı) [Üjen]

ÜÇENMEK: Üç kat artmak

ÜÇERLEMEK: Üçer üçer ayırmak

ÜÇETMEK: Üçlemek

ÜÇEY: 12 parmak bağırsağı

ÜÇGENEK: Müselles

ÜÇKÜ: Matkap

ÜÇKÜL: Müselles (üçgen)

ÜÇMÜYÜZ: 1. Üç köşeli 2. Üçgen

ÜÇÜK: 1. Kurban bayramı 2. Soluk

ÜÇÜKMEK: Nefesi kesilmek

ÜÇÜLMEK: Sönmek

ÜÇÜLTMEK: Söndürmek

ÜÇÜN: Salise

ÜÇÜNDÜ: Akşamla yatsı arası

ÜÇÜR: Amortisman

ÜÇÜRDÜM: Üç kat

ÜÇÜRGEÇ: Yangın söndürücü

ÜÇÜRGEN: İtfaiye aracı

ÜÇÜRME: İtfa

ÜÇÜRMEK: Yangın söndürmek

ÜÇÜRMEN: İtfaiyeci

ÜDEK: Refakat

ÜDEKÇİ: Refakatçi

ÜDEMEK: Veda etmek [585]

ÜDENMEK: Veda edilmek

ÜDEŞMEK: Vedalaşmak

ÜDEZ: Akşam

ÜDEZMEK: Akşam olmak

ÜDÜGEN: Ev faresi

ÜDÜK: Hece

ÜFLEÇ: Vantilatör

ÜFÜREÇ: Fön makinesi

ÜGÜZ: Boğa burcu (astroloji)

ÜĞ: 1. Ayakkabı 2. Papuç

ÜĞDEŞ: Siesta (öğle uykusu)

ÜĞDEŞMEK: Siesta yapmak

ÜĞDÜL: 1. Bahşiş 2. İhsan

ÜĞE: Ağırlık ölçüsü (1 kilogram)

ÜĞELEMEK: Terazide tartmak

ÜĞELENMEK: Terazide tartılmak

ÜĞEMEK: Gevezelik etmek

ÜĞENÇER: Geveze

ÜĞENMEK: Gevezelik etmek

ÜĞKEMEK: Ayakkabı vurmak [586]

ÜĞLEMEK: Birini çağırmak

ÜĞLEŞİM: Metafor

ÜĞLEŞMEK: Diyalog kurmak

ÜĞME: Çapa

ÜĞMEK: Çapalamak

ÜĞRE: Şehriye

ÜĞRELEMEK: Sallamak

ÜĞRELETMEK: Sallatmak

ÜĞREMEÇ: Şehriye çorbası

ÜĞREMEK: Sarkmak

ÜĞRENMEK: Aşağı sarkmak

ÜĞRETMEK: Sarkıtmak

ÜĞRÜK: Beşik

ÜĞRÜKMEK: Sallanmak

ÜĞRÜLMEK: Salınmak

ÜĞRÜM: Salınım

ÜĞRÜMEK: Salınmak

ÜĞRÜNMEK: Salınarak yürümek

ÜĞRÜTMEK: Salındırmak

ÜĞÜÇ: Define

ÜĞÜK: 1. Topuk 2. Ayak

ÜĞÜKMEK: Ayağını burkmak [587]

ÜĞÜL: Kız evlat

ÜĞÜNMEK: Talaş olmak

ÜĞÜNTÜ: Talaş

ÜĞÜR: 1. Buhar 2. Şafak

ÜĞÜRÇÜN: Hıyar (bitki), salatalık

ÜĞÜRGEN: Havyar

ÜĞÜRME: Çiftleşme

ÜĞÜRMEK: Çiftleşmek

ÜĞÜT: Öğütülmüş tahıl

ÜĞÜTMEK: Un haline getirmek

ÜĞÜZ: Filiz

ÜKE: 1. Küçük kız kardeş 2. Vekil

ÜKEK: 1. Kasa 2. Burç (kale)

ÜKELGE: Bahşiş

ÜKELGEMEK: Bahşiş almak

ÜKELGETMEK: Bahşiş vermek

Page 254: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

253

ÜKELMEK: İstiflenmek

ÜKELTMEK: İstifletmek

ÜKEN: Kız evlat

ÜKER: Büyükbaş hayvan

ÜKERÇİ: Büyükbaş çobanı

ÜKLÜMEK: Çoğalmak

ÜKLÜTMEK: Çoğaltmak

ÜKMEG: İstif [Ükmek]

ÜKMEK: İstiflemek

ÜKSE: 1. Aşil kemiği 2. Topuk [588]

ÜKSEMEK: Topuk üzeri dönmek

ÜKÜL: Artış

ÜKÜLMEK: Hevesi kaçmak

ÜKÜN: İstif

ÜKÜNÇ: 1. Pişmanlık 2. Teessüf

ÜKÜNMEK: Pişman olmak

ÜKÜNÜŞ: 1. Pişmanlık 2. Nedamet

ÜKÜR: 1. Kükürt 2. Cemiyet

ÜKÜRMEK: Genzi yanmak

ÜKÜRTMEK: Genzi yakmak

ÜKÜT: Propaganda

ÜKÜTMEK: Propaganda yapmak

ÜKÜZ: Okyanus

ÜKÜZMEK: Yayılmak

ÜL: Köşe

ÜLCE: Vişne

ÜLBEK: Su kaynağı kümesi

ÜLBERK: Şaman süsü (tüyden)

ÜLÇEM: Hesap

ÜLÇEV: 1. Doz 2. Buut

ÜLÇMEK: Hesaplamak

ÜLDEK: Bakiye

ÜLDEMEK: Arta kalmak

ÜLEÇ: 1. Maşrapa 2. Kepçe

ÜLEGER: Numune

ÜLEK: Testi

ÜLELGE: Hisse senedi

ÜLELGEMEK: Taksim etmek

ÜLELGENMEK: Taksim olmak

ÜLEMEK: Paylaştırmak

ÜLEN: Çimen

ÜLENMEK: Pay almak

ÜLER: Taksimat

ÜLERMEK: Taksimat yapmak

ÜLEŞ: 1. Pay 2. Kısmet

ÜLEŞİK: Taksim

ÜLEŞİR: Taksimat

ÜLEŞLEP: Kısmen

ÜLEŞME: Taksimat

ÜLEŞMEK: Paylaşmak

ÜLEŞTİRME: Taksimat

ÜLEŞTİRMEK: Paylaştırmak

ÜLET: Yelkenli gemi

ÜLEV: Hak

ÜLEZ: 1. Pay alamayan 2. Sönük

ÜLEZMEK: Pay alamamak

ÜLGE: 1. Numune 2. Kalıp

ÜLGEMEK: Kalıp oluşturmak

ÜLGEN: İyilik tanrısı (mitoloji)

ÜLGER: Kadife

ÜLGEŞ: Mazhariyet

ÜLGEŞMEK: Mazhar olmak

ÜLGEZ: Ruh

ÜLGÜ: 1. Kalıp 2. Model 3. Terazi

ÜLGÜÇ: 1. Kalıp kesici 2. Jilet

ÜLGÜDÜR: Numune

ÜLGÜLEMEK: Modellemek

ÜLGÜLENMEK: Modellenmek

ÜLGÜSÜZ: 1. Kalıpsız 2. Ölçüsüz

ÜLGÜT: 1. Kalıp 2. Model

ÜLİGER: Destan [589]

ÜLİGERÇİ: Destan okuyucu

ÜLKER: Süreyya takımyıldızı

ÜLKÜ: 1. İdeal 2. Hedef

ÜLKÜMEN: İdealist

ÜLSEV: Ebat

ÜLÜ: 1. Hisse 2. Pay

ÜLÜBE: Patates

ÜLÜK: 1. Hisse 2. Pay 3. Nasip

ÜLÜKLEMEK: Hisse / pay vermek

ÜLÜKLENMEK: Nasiplenmek

ÜLÜKLÜ: 1. Pay sahibi 2. Nasipli

ÜLÜKSÜZ: 1. Hissesiz 2. Nasipsiz

ÜLÜMEK: Paylaştırmak [590]

ÜLÜNMEK: Paylaşmak

ÜLÜR: Kısım

ÜLÜRGEN: Haziran ayı

ÜLÜRMEK: Kısımlandırmak

ÜLÜŞ: 1. Paylaşma 2. Hisse

ÜLÜŞMEK: Paylaşmak

ÜM: 1. İttifak 2. Şalvar [591]

ÜMÇE: Ağ

ÜMÇEMEK: İttifak yapmak

ÜMÇEYMEK: Ağ örmek

ÜMÇÜK: Ev örümceği

ÜMEN: 1. Kanser 2. Tümör

ÜMENMEK: Düğümlenmek

ÜMEZ: Duman

ÜMRÜMEK: Düğümlenmek

Page 255: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

254

ÜMÜK: Boğaz

ÜMÜNMEK: Pandomim yapmak

ÜMÜR: 1. Pus 2. Sis 3. Duman

ÜMÜRMEK: Dumanlanmak

ÜMÜRTLEK: Nefes borusu

ÜMÜRTMEK: Boğazını sıkmak

ÜNÇÜ: Yüksek sesle konuşan

ÜNDEÇ: Mübaşir

ÜNDEK: Telefon

ÜNDELMEK: Sessizce yaklaşmak

ÜNDEMEK: Beyan etmek

ÜNDEŞME: Beyanat

ÜNDEŞMEK: Diyalog kurmak

ÜNDEV: Beyanat

ÜNDEZ: 1. Ezan 2. Esas

ÜNDEZİN: 1. Müezzin 2. Esasen

ÜNDÜRME: Felç

ÜNDÜRMEK: Felç olmak

ÜNDÜRÜK: Raf

ÜNE: 1. Fiyat 2. Kokarca (hayvan)

ÜNEĞEN: İnek

ÜNEK: Meşhur

ÜNEL: Şöhretli

ÜNELMEK: Meşhur olmak

ÜNELEMEK: Fiyat vermek

ÜNELENMEK: Fiyat almak

ÜNEM: Tasarruf

ÜNEMDEV: 1. İktisat 2. Ekonomi

ÜNEMEK: İktisat etmek

ÜNEMLEMEK: Tasarruf etmek

ÜNEMLENMEK: Tasarruf edilmek

ÜNEN: 1. Teminat 2. İmam

ÜNENÇ: Teminat

ÜNENDİRMEK: Teminat vermek

ÜNENMEK: Emin olmak

ÜNER: 1. Hak 2. Hakikat

ÜNERMEK: Tahakkuk etmek

ÜNEŞ: Nişan (söz)

ÜNEŞMEK: Nişanlanmak (söz)

ÜNEŞTİRMEK: Nişanlamak (söz)

ÜNEZ: Küf

ÜNEZLENMEK: Küflenmek

ÜNEZLETMEK: Küflendirmek

ÜNGEÇ: Gırtlak

ÜNGÜR: Mağara

ÜNGÜRMEK: Toprak kazmak

ÜNGÜZ: Erkek ayı

ÜNKMEK: Dans etmek

ÜNLEÇ: Mikrofon

ÜNLEK: 1. Parola 2. Slogan

ÜNLEMEK: Ezan okumak

ÜNLEN: Müezzin

ÜNLENMEK: Slogan atmak

ÜNLEŞİM: 1. Çağrışım 2. Slogan

ÜNLEŞMEK: Slogan atmak

ÜNLETMEK: Ezan okutmak

ÜNLEV: Ezan

ÜNMEK: 1. Delmek 2. Methetmek

ÜNÜK: 1. Delik 2. Halka

ÜNÜM: 1. Randıman 2. Mahsul

ÜNÜMEL: Randımanlı, mahsuldar

ÜNÜR: Parfüm

ÜNÜRMEK: Güzel kokmak

ÜPKE: Sitem

ÜPKEMEK: Sitem etmek

ÜPREMEK: Tahriş olmak

ÜR: 1. Tohum 2. Zaman

ÜRÇE: Tohum tanesi

ÜRÇEK: Fidan

ÜRÇEM: 1. Motivasyon 2. Teşvik

ÜRÇEMEK: Fidan dikmek

ÜRÇENMEK: Motive/ teşvik olmak

ÜRÇETMEK: Motive / teşvik etmek

ÜRÇMEK: Motive olmak

ÜRDÜM: 1. Pay 2. Hisse

ÜRDÜMÜK: Bezelye

ÜRE: 1. Tohum 2. İrmik tatlısı

ÜREÇE: Tohum

ÜREĞEN: Münbit

ÜREĞİR: Bereketli

ÜREK: Aygır

ÜRELEMEK: Biriktirmek

ÜRELENMEK: Birikmek

ÜREN: 1. Nesil 2. Hasat tanrısı

ÜRENÇ: Faiz

ÜRENÇEK: Müptela

ÜRENÇEMEK: Müptela olmak

ÜRENDEMEK: Suni tohumlamak

ÜRETEÇ: Jeneratör

ÜRETEY: Tohum deposu

ÜRETMEN: Zanaatkar

ÜREV: Genetik

ÜREY: Panik

ÜREYLEMEK: Paniklemek

ÜREYLENMEK: Dehşet duymak

ÜREZ: Tohum

ÜREZİN: Sperm

ÜRGE: Çorba

ÜRGEL: Takımyıldız

Page 256: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

255

ÜRGEN: Şerare

ÜRGENÇ: Tatlısu levreği

ÜRGENE: Muz

ÜRGÜ: 1. Hesap 2. Yükseklik

ÜRGÜLEMEK: Hesaplamak

ÜRGÜLENMEK: Hesaplanmak

ÜRGÜÇ: Hava pompası

ÜRGÜLÇEK: Havlayan köpek

ÜRGÜLÇEMEK: Havlamak

ÜRGÜLÇETMEK: Havlatmak

ÜRGÜN: Memnun

ÜRGÜNDÜRMEK: Memnun etmek

ÜRGÜNMEK: Memnun olmak

ÜRGÜR: Hamur mayası

ÜRGÜRMEK: Hamur mayalamak

ÜRK: 1. Terör 2. Dehşet

ÜRKE: 1. Tay 2. Vakit

ÜRKEV: Fobi

ÜRKMEZ: Korkusuz

ÜRKÜNÇEK: Tedirgin

ÜRKÜNÇEMEK: Tedirgin olmak

ÜRKÜNÇETMEK: Tedirgin etmek

ÜRKÜŞMEK: Paniklemek (birlikte)

ÜRKÜT: 1. Panik 2. Dehşet

ÜRLEÇ: Polen

ÜRLEMEK: Polenle döllemek

ÜRLENMEK: Polenle döllenmek

ÜRLÜK: 1. Tohumluk 2. Mühlet

ÜRMEK: 1. Hasat etmek 2. Üflemek

ÜRMEKÜÇ: Örümcek

ÜRMELEMEK: Sürünmek

ÜRMELENMEK: Sürünerek gitmek

ÜRMEN: Hasır ustası

ÜRNE: Beyaz renk

ÜRNEK: Kireç

ÜRNEMEK: Kireçlemek

ÜRNERMEK: Kireçlenmek

ÜRPEK: Sorguç (hayvan kafasında)

ÜRPELEMEK: Hafifçe dokunmak

ÜRPELENMEK: İçi titremek

ÜRPENÇEK: Peçe

ÜRPENEK: Pelerin

ÜRPÜNÇEK: Türban

ÜRPÜNMEK: Türban takmak

ÜRSEMEK: İddia etmek

ÜRSENMEK: İddiaya girmek

ÜRSÜMEK: Perişan olmak

ÜRSÜR: Perişan

ÜRSÜTMEK: Perişan etmek

ÜRTKÜN: Harman

ÜRTMEG: Soğan cücüğü [Ürtmek]

ÜRTMEK: Harman yapmak

ÜRTÜLMEK: Harman edilmek

ÜRTÜN: Ekim ayı

ÜRÜ: 1. İşaret 2. Alamet

ÜRÜK: Daimi

ÜRÜLMEK: 1. Dolmak 2. Çoğalmak

ÜRÜLÜK: Hayra alamet

ÜRÜMKE: Kadeh

ÜRÜNÇ: Hasılat

ÜRÜNDÜL: Güzide

ÜRÜNDÜRMEK: Hasat etmek

ÜRÜNMEK: Hasat olmak

ÜRÜS: Hasat

ÜRÜSÜN: Örf

ÜRÜYE: Dişi tay

ÜS: 1. Yukarı 2. Tavan

ÜSE: Filiz

ÜSEMEK: Filizlenmek

ÜSENMEK: Boyu uzamak

ÜSENTE: Filiz

ÜSERMEK: Bitki yetiştirmek

ÜSKEÇ: Kuru üzüm

ÜSKER: Sağır

ÜSKERMEK: Sağır olmak

ÜSKÜLE: Soğan / sarımsak bağı

ÜSKÜN: Fidan

ÜSKÜNDE: Nezdinde

ÜSKÜRE: Pişmiş çömlek

ÜSME: Bereket

ÜSMEL: Bereketli

ÜSMEK: Bereketlenmek

ÜSMER: Ergenlik çağı

ÜSNEMEK: Terfi olmak

ÜSNERMEK: Terfi etmek

ÜSRE: Yukarı

ÜSTE: “A-E” sesi veren işaret [592]

ÜSTEK: Faiz

ÜSTEL: Masa

ÜSTELMEK: Çoğalmak

ÜSTEM: 1. Faiz 2. Hükümranlık

ÜSTEME: 1. Zam 2. İlave

ÜSTEMEK: Zam yapmak

ÜSTENEK: 1. Taahhüt 2. Palto

ÜSTENMEK: Taahhüt etmek

ÜSTER: Hükümran

ÜSTEREK: Asansör

ÜSTERMEK: Üste çıkmak [593]

ÜSTET: Amir

Page 257: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

256

ÜSTEV: Bahşiş

ÜSTÜNGÜ: Mertebe

ÜSTÜNLEMEK: Taglib etmek

ÜSTÜRME: Tahrik

ÜSTÜRMEK: Tahrik etmek

ÜSÜG: Harf [“g” harfi ile yazılır]

ÜSÜK: 1. Mayalı içecek 2. Nezd

ÜSÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun

ÜSÜKLEL: İmla (yazım)

ÜSÜKLEM: Alfabe

ÜSÜKLEMEK: Harfleyerek okumak

ÜSÜKLENMEK: Harfle okunmak

ÜSÜLBEY: 1. Devamlı 2. Daimi

ÜSÜM: Şubat ayı

ÜSÜMEK: Bitki büyümek

ÜSÜMDÜK: Nebat (bitki)

ÜSÜNMEK: Filizlenmek

ÜSÜTMEK: Bitki yetiştirmek

ÜŞEK: Penis

ÜŞELEMEK: Parçalamak

ÜŞELENMEK: Parçalanmak

ÜŞELMEK: Erekte olmak

ÜŞEMEK: Erekte olmak

ÜŞEN: Sandık

ÜŞERMEK: Kalkmak (el, kol)

ÜŞERTMEK: Kaldırmak (el, kol) [594]

ÜŞETMEK: Erekte etmek

ÜŞKÜMEK: İç çekmek

ÜŞKÜL: Yorgan iğnesi

ÜŞKÜNMEK: İç çekmek

ÜŞKÜR: Zikir

ÜŞKÜRME: Zikir ayini

ÜŞKÜRMEK: Zikir çekmek

ÜŞKÜRÜK: İç çekme

ÜŞLEMEK: Kavramak

ÜŞLENMEK: Kavranmak

ÜŞLETMEK: Kavratmak

ÜŞME: Dut ağacı

ÜŞMEK: Kalabalıklaşmak

ÜŞMELEN: Kalabalık

ÜŞMELENMEK: Başına üşüşmek

ÜŞTEK: Düdük

ÜŞTEMEK: Düdük çalmak

ÜŞÜK: 1. Ayaz 2. Kalem

ÜŞÜKMEK: Donmak

ÜŞÜNMEK: Toplanmak

ÜŞÜRGÜ: Toplantı

ÜŞÜRMEK: Toplamak

ÜT: Geçit

ÜTEÇ: Tüy yakıcı

ÜTELEMEK: Koşuşturmak

ÜTELENMEK: Koşturulmak

ÜTELEŞMEK: Koşu yarışı yapmak

ÜTELGE: Baştankara kuşu

ÜTELMEK: İta edilmek

ÜTEMEK: İta etmek

ÜTEN: Kulübe

ÜTENÇ: Arz (sunma)

ÜTENMEK: Arz etmek (sunmak)

ÜTEV: İta

ÜTEZE: Şiş kebap

ÜTKEN: İta eden

ÜTKER: İdeoloji

ÜTKERMEK: İdeoloji savunmak

ÜTKÜR: 1. Seri (hızlı) 2. Çevik

ÜTKÜRMEK: Seri hareket etmek

ÜTLEMEK: Tedris etmek

ÜTLENMEK: Tedris olmak

ÜTMEK: Oyun kazanmak

ÜTÜGEN: Gül (bitki, çiçek)

ÜTÜK: Ateşte kızarmış

ÜTÜLMEK: Yakılmak

ÜTÜMEK: Yakmak

ÜTÜRME: Harman yeri

ÜTÜRMEK: Harman etmek

ÜTÜZ: Röntgen (gözetleme)

ÜTÜZCÜLÜK: Röntgencilik (cinsel)

ÜTÜZLEMEK: Röntgencilik yapmak

ÜVEME: 1. Kıyma (et) 2. Söğüş

ÜVEMEK: Karnından konuşmak

ÜVEN: Bahçe

ÜVENİK: 1. Ahır 2. Avlu

ÜVENMEK: Tahriş olmak

ÜVERMEK: Misilleme yapmak

ÜVETMEK: Tahriş etmek

ÜVEYEN: Vantrolog

ÜVMEK: İçine işlemek

ÜY: Hane [595]

ÜYÇÜK: 1. Kulübe 2. Baraka

ÜYÇÜLEK: Ahududu

ÜYDELEMEK: Refakat etmek

ÜYDELENMEK: Refakat edilmek

ÜYDELEŞ: Refakatçi

ÜYDELEŞMEK: Refakat etmek

ÜYDEŞ: Ev arkadaşı

ÜYDEŞMEK: Aynı evde kalmak

ÜYE: Aza

ÜYEK: İmar

ÜYEKMEK: İmar olmak

Page 258: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

257

ÜYELMEK: Mülk edinmek

ÜYELMEN: 1. Malik 2. Kapitalist

ÜYEN: 1. Kakım (hayvan) 2. Hayırlı

ÜYEP: Şakrak kuşu

ÜYER: 1. Mülk 2. Sel

ÜYERMEK: Malik olmak

ÜYEŞMEK: Birlikte çalışmak

ÜYGE: İyilik

ÜYGEN: İyilik tanrıçası (mitoloji)

ÜYGEREK: Ev aleti

ÜYGEZER: Ev hayaleti

ÜYGÖZETME: Ev idaresi

ÜYGÖZETMEK: Ev idare etmek

ÜYGÜL: İyilik tanrısı (mitoloji)

ÜYGÜZETÇİ: Kapıcı

ÜYGÜZETMEK: Kapıcılık etmek

ÜYLEK: Helki

ÜYLEM: 1. İmalat 2. Servis

ÜYLEMEK: İmal / servis etmek

ÜYLENMEK: İmal edilmek

ÜYLEŞİM: Seri imalat

ÜYLEŞMEK: Birlikte üretmek

ÜYLETKEL: 1. İmalat 2. Sanayi

ÜYLETMEK: İmal ettirmek

ÜYLEV: İmalat

ÜYLEVÇİ: İmalatçı

ÜYLÜK: Kiler

ÜYME: Küme

ÜYMEG: Stok [Üymek]

ÜYMEK: Stoklamak

ÜYMELEMEK: Kümelemek

ÜYMELENMEK: Kümelenmek

ÜYMELETMEK: Kümelemek

ÜYNEK: Pencere

ÜYNELMEK: Pencereden bakmak

ÜYNEMEK: Pencere açmak

ÜYSÜN: Ağaç kabuğu

ÜYSÜNMEK: Kabuk bağlamak

ÜYSÜTMEK: Kabuklaşmak

ÜYŞÜK: 1. Kulübe 2. Baraka

ÜYÜK: Hane

ÜYÜKMEK: Eve gitmek

ÜYÜM: 1. Yığın 2. Çorba

ÜYÜMEK: Çorba yapmak

ÜYÜNMEK: Stoklanmak

ÜYÜNTÜ: Stoklanmış mal

ÜYÜR: 1. Aile 2. Bulgur

ÜYÜRSEK: Ailesinden ayrılamayan

ÜYÜRSEMEK: Ailesini özlemek

ÜYÜRSÜNMEK: Ailesini özlemek

ÜZ: 1. Jilet 2. Sağır 3. Kin

ÜZBE: Mahzun

ÜZBELMEK: Mahzun olmak

ÜZBER: Israr

ÜZBERCİ: Israrcı

ÜZBERLEMEK: Israr etmek

ÜZBERMEK: Tolerans göstermek

ÜZDEMEK: Traş etmek (jiletle) [596]

ÜZDEN: Traş (jiletle)

ÜZDENMEK: Traş olmak (jiletle)

ÜZDÜK: Yoğurtlu yumurta aşı

ÜZDÜRGE: Ustura

ÜZDÜRMEK: Traş ettirmek (jiletle)

ÜZE: 1. Traş 2. Huzur (protokol)

ÜZEÇİ: Berber

ÜZEK: Divit

ÜZEL: İdeoloji

ÜZELÇEMEK: İdeoloji savunmak

ÜZELGE: Kehanet

ÜZELGEÇİ: Kahin

ÜZELGEMEK: Kehanet etmek

ÜZELİK: Fasıla

ÜZELİKSİZ: Fasılasız

ÜZELTE: İdeal

ÜZEM: Şarap

ÜZEMEK: Traş etmek

ÜZEMÇİ: Şarapçı

ÜZEN: Ova

ÜZENMEK: Traş olmak

ÜZER: Süt üstündeki kaymak

ÜZEREK: Sedefotu

ÜZERGİ: 1. Terfi 2. Rütbe

ÜZERGİLEMEK: Terfi vermek

ÜZERGİLENMEK: Terfi almak

ÜZERMEK: Kaymak tutmak (süt)

ÜZGERE: Taşınabilir çit

ÜZGERİŞ: Tekamül

ÜZGERMEK: Tekamül etmek

ÜZGÜ: Cefa

ÜZGÜÇ: Ustura

ÜZGÜLENMEK: Cefa çekmek

ÜZKELMEK: Kopmak

ÜZLEMEK: Kalkınmak

ÜZLENDİRMEK: Kalkındırmak

ÜZLEŞMEK: Sindirilmek

ÜZLEŞTİRMEK: Sindirmek

ÜZLÜNÇ: Fevkalade

ÜZLÜNÇLÜK: Fevkaladelik

ÜZLÜNMEK: Sona ermek

Page 259: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

258

ÜZLÜTMEK: Sona erdirmek

ÜZMELEMEK: Kökünden sökmek

ÜZMELENMEK: Sökülmek

ÜZMEN: Debbağ

ÜZMENMEK: İtiraz etmek

ÜZNE: Ayrı

ÜZNELMEK: Ayrılmak

ÜZNELEŞMEK: Bağlantısı kesilmek

ÜZNELETMEK: Bağlantıyı kesmek

ÜZNEMEK: Ayrılmak

ÜZNETMEK: Ayırmak

ÜZNÜK: 1. Ayrık 2. Melankoli

ÜZRE: Üzerinde

ÜZÜK: 1. Sessiz harf 2. Haziran ayı

ÜZÜNÇ: Dram

ÜZÜNÇE: Trajedi

ÜZÜNÇEK: Trajik

ÜZÜNMEK: Sağır olmak

ÜZÜRGEN: Havyar

ÜZÜRLEMEK: Tasarruf etmek

ÜZÜRLEŞ: Tasarruf

ÜZÜRLEŞMEK: Sermaye birikmek

ÜZÜRLETMEK: Tasarruf etmek

ÜZÜT: Can

ÜZÜTMEK: Canlanmak [597]

- V –

VAÇRAZAN: Yakıcı ışık (Sanskritçe)

VAG: Balaban kuşu [“g” ile yazılır]

VANG: Hükümdar (Çince)

VANGÇA: Hükümdariçe (Çince)

VARAK: Nehir yatağı

VARAN: Dev kertenkele (Arapça)

VARDAĞAN: Bereket

VARDAM: Servet

VARDAMAK: Servet biriktirmek

VARDAMÇI: Servetiyle övünen

VARGI: Karar

VARGILAMAK: Karar almak

VARINÇ: Menzil

VARLAMA: Çek etme

VARLAMAK: Çek etmek

VARLANMAK: Çek edilmek

VARSAĞI: Halk şiiri

VARSAK: Halk şiiri

VARSAKÇI: Halk şairi

VARSAKLAMAK: Halk şiiri okumak

VARSAMAK: Gıpta etmek

VARSANMAK: Gıpta edilmek

VARSAYAR: Tahminci

VARSAYIM: Tahmin

VARSAYMAK: Tahmin etmek

VARSIL: Zengin

VATMAK: Kırmak

VAY: Gökkuşağı (Mançuca)

VAYDAMAK: Şamata yapmak

VAYGARA: 1. Şamata 2. Yaygara

VAYILDAMAK: İnlemek

VAYILDATMAK: İnletmek

VAYILTI: İnleme

VAYIZ: Fitne

VAYIZCI: Fitneci

VAYKIRIŞ: Medet

VAYKIRMA: İmdat isteme

VAYKIRMAK: Bağırmak

VAYNAMAK: Zina yapmak

VAYNAŞ: Zina

VAYNAŞMAK: Zina yapmak

VAYNATMAK: Kadın satmak

VAYSAK: 1. Ah eden 2. Geveze

VAYSAMAK: Ah etmek [598]

VAYSATMAK: Ah ettirmek

VAYSILANMAK: Hayıflanmak

VAYSILATMAK: Hayıflandırmak

VAZ: Üvez ağacı ve meyvesi

VEÇE: Kalça

VENGER: Macar

- Vengerce: Macarca

- Vengerye: Macarya

VER: Parsel

VERDİŞ: Meleke

VERECEN: Cömert

VEREĞEN: Donör

VEREM: Tüberküloz (Arapça)

VERENE: Aşiret

VERERMEN: Teslim eden

VERESİYE: Borç

VEREŞEN: Cömert

VEREŞMEK: Cömertlik etmek

VEREZ: Cömert

VEREZEN: Harman yeri

VERGE: İkram

VERGEMEK: İkram etmek

VERGEN: Kerim

VERGENMEK: Rica etmek

VERGEŞ: Rica

VERGEŞMEK: Rica etmek

VERİMÇE: Kar (kazanç)

VERİMÇEMEK: Borç vermek

VERİMGE: Teslim

Page 260: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

259

VERİMGEMEK: Teslim etmek

VERİMGER: Teslim eden

VERİNÇ: Borç

VERİNÇEMEK: Borç vermek

VERİT: Teberru

VERLEMEK: Parsellere ayırmak

VERNE: Çeyiz

VERNEMEK: Çeyiz göndermek

VERSEK: Arz eden (iktisat)

VERSEMEK: Arz etmek (iktisat)

VERSENÇ: Arz (iktisat)

VERSENMEK: Rica etmek

VERSETMEK: Arz ettirmek

VERZEMEG: Bir efsane kahramanı

VERZEMEK: Cenk etmek

VESEK: Rehin (ipotek)

VESEMEK: Rehin vermek

VEYLEMEK: Taklit etmek

VEYLEN: Günah (Mançuca)

VEYLENMEK: Günah işlemek

VEZ: Gudde (dokubilim)

VEZEK: İbadet (Mançuca)

VEZEMEK: Tapınmak (Mançuca)

VEZİK: İnsiyak

VIĞILDAMAK: Uğuldamak

VIĞILDAŞMAK: Uğuldaşmak

VIĞILTI: Uğultu

VIJILDAMAK: Cıvıldamak

VIJILDAŞMAK: Cıvıldaşmak

VIJILTI: Cıvıltı

VIZGAMAK: Vızıltılı ses çıkarmak

VIZGAN: Kemençe

VOLKAN: Yanardağ (Yunanca)

VORUK: İhtiyar

VORUKMAK: İhtiyarlamak

VOT: Ateş

VU: Tılsım (Çince)

VUÇAH: Şömine

VUĞAL: Ahır (Kızılderili dilleri)

VUPKAN: Vampir

VURAÇ: Raket

VURAĞAN: Boynuz vuran (hayvan)

VURAMAK: Çarpmak (matematik)

VURAN: Katsayı (matematik)

VURANMAK: Çarpılmak (sayı)

VURDA: Boynuz

VURDALAK: Kaftar (hortlak)

VURDALAMAK: Boynuz vurmak

VURDALANMAK: Boynuzlanmak

VURDU: Tepe

VURGUN: Cin çarpması [599]

VURHAY: 1. Ard arda 2. Peş peşe

VURMAN: 1. Suikastçi 2. Orman

VURNUK: Telaş

VURNUKMA: Telaş etme

VURNUKMAK: Telaş etmek

VURSAMAK: Vurur gibi olmak

VURUNÇAK: Şok

VURUNÇAMAK: Şoka girmek

VURUNT: Cenk

VURUŞMAN: Cengaver

VURUTMAK: Harp etmek

- Y -

YABAĞA: Tay

YABALAK: Kar lapası

YABALAMAK: Lapa lapa yağmak

YABANMAK: Sürgüne gitmek

YABARMAK: Sürgüne göndermek

YABGU: Eyalet valisi [600]

YABUĞAN: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı

YABUK: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı

YABUKLAMAK: Lağvetmek

YABUKLANMAK: Lağvolmak

YABUMAK: Lağvetmek [601]

YABULMAK: Lağvolmak

YABUŞKAN: Akdiken

YABUŞMAK: Kaybolmak

YABUTMAK: Lağvetmek

YAÇIYMAK: Hapşurmak

YADA: Sihir taşı [602]

YADAÇI: Yada taşı büyücüsü

YADALAMAK: Yada taşı kullanmak

YADALANMAK: Büyülenmek

YADALMAK: Dağılmak, yayılmak

YADAMAK: İhtiyaç duymak

YADAN: Muhtaç

YADANMAK: İhtiyaç duymak

YADILMAK: Uzaklaşmak

YADINMAK: İtiraf etmek

YADIRGACI: Garip (gurbette olan)

YADIRGAL: Yabancılık

YADIRGI: Gurbet

YADIRGAN: Ecnebi

YADLAMAK: Yabancılamak

YADLAŞMAK: Yabancılaşmak

YADMAK: Dağıtmak, yaymak

YADSIMAK: İnkar etmek

YADSIMAN: Münkir (inkarcı)

YADSINÇ: İnkar

Page 261: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

260

YADSINMAK: İnkar edilmek

YADSIR: Reddeden

YADSIRMA: Red

YADSIRMAK: Reddetmek

YAFAHAN: Piyon (Mançuca)

YAGAĞAN: Pembe renk

YAĞADUR: Sağanak yağmur

YAĞAK: Ceviz yağı

YAĞALBAY: Av şahini

YAĞALGA: Haraplık

YAĞALGAN: Harap

YAĞALMAK: Harap olmak

YAĞAN: 1. İftira 2. İtham 3. Pembe

YAĞANMAK: İftira / itham etmek

YAĞARAK: Ekim ayı

YAĞARMAK: Yağmur yağmak

YAĞARSAMAK: Yağar gibi olmak

YAĞAT: İftira

YAĞATMAK: İftira atmak

YAĞDAY: 1. Hal (durum) 2. İktisat

YAĞDAYLAMAK: İktisat etmek

YAĞDAYLANMAK: İktisat edilmek

YAĞI: 1. Düşman 2. Hasım 3. Fetih

YAĞICI: Kindar

YAĞILACI: Düşman

YAĞILAMAK: Düşman olmak

YAĞILANMAK: Düşmanlık etmek

YAĞILIK: Düşmanlık

YAĞILMAK: İstila edilmek

YAĞIN: İstila

YAĞINMAK: İstila etmek

YAĞIR: 1. Reçine 2. Kehribar

YAĞIRMAK: Reçine tutmak

YAĞIRTMAÇ: Reçineli ağaç

YAĞIRSAMAK: Sırtı ağrımak

YAĞISIZ: Düşmansız

YAĞIŞIK: Sağanak

YAĞIŞMAK: Hücum etmek

YAĞIT: Hücum

YAĞITMAK: Hücum etmek

YAĞIZ: Kahverengi

YAĞLA: Talan

YAĞLAÇ: Yağlı hamur aşı

YAĞLAMAÇ: Yağlı ekmek

YAĞLAMAŞ: Yağlı ekmek

YAĞLAŞ: Yağlı yemek

YAĞMURCA: Sessiz, kısa yağmur

YAĞMURMAK: Damlamak

YAĞMURTMAK: Damlatmak

YAĞNA: Fil

YAĞRIK: Niyaz

YAĞRIKÇI: Niyaz eden

YAĞRIN: 1. Sırt 2. Kürek kemiği

YAĞSATAN: Yağ satıcısı

YAĞSATAR: Yağ satıcısı

YAĞTI: 1. Kandil 2. Aydınlık

YAĞTILANMAK: Aydınlanmak

YAĞTILATMAK: Aydınlatmak

YAHILAMAK: Servet biriktirmek

YAHŞATLANMAK: Kılık düzeltmek

YAHŞATLANMAK: Kılığı düzeltmek

YAHŞI: 1. Güzel 2. Yakışıklı

YAHŞILAMAK: İltifat etmek

YAHŞILAŞMAK: İltifat edişmek

YAHŞIRAK: Daha güzel

YAHŞIRMAK: Güzelleşmek

YAK: 1. Kenar 2. Taraf

YAKAĞAN: Gül (çiçek)

YAKAK: Ucu ateşli ok

YAKAL: Alakeçi

YAKALAŞMAK: Yakasını tutuşmak

YAKALAV: 1. Sahil 2. Kenar

YAKAMAK: Kurban sunmak

YAKANDIZ: Bestekar

YAKANMAK: Bestelemek

YAKARCA: Yakıcı böcek

YAKARGA: Dua

YAKARGAMAK: Dua etmek

YAKARI: Dua

YAKARMAK: Dua etmek

YAKARMAN: Duacı

YAKARTMAK: Dua ettirmek

YAKAŞ: Kurban [603]

YAKAŞKA: Kurban töreni

YAKAŞLIK: Kurbanlık

YAKAŞMAK: Kurban olmak

YAKAV: Beste

YAKAZ: 1. Sahil 2. Plaj 3. Kuma

YAKÇIR: Tahrik

YAKÇIRMAK: Tahrik olmak

YAKÇIRTMAK: Tahrik etmek

YAKDAN: Çam ağacı (Mançuca)

YAKIM: 1. Hoşluk 2. Sempati

YAKIMLI: 1. Hoş 2. Sempatik

YAKIMSIZ: 1. Nahoş 2. Antipatik

YAKINÇ: 1. Şikayet 2. Beste

YAKINÇAK: Şikayet dilekçesi

YAKINMAK: Şikayet etmek

YAKINMAN: Müşteki

Page 262: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

261

YAKINSAK: Hipermetrop

YAKINSAMAK: Yakına çekmek

YAKINSATMAK: Yakına getirtmek

YAKIR: Akraba

YAKIRA: Akrabalık

YAKIRMAK: Akraba olmak

YAKITMAK: Susuz bırakmak

YAKIZ: Petrol

YAKIZMAK: İlgi çekmek

YAKLAĞA: 1. Kuru ağaç 2. Zakkum

YAKLAMAK: Vekalet vermek

YAKLAN: Vekalet

YAKLANCI: Müvekkil

YAKLANMAK: Vekalet etmek

YAKLAŞ: Tevekkül

YAKLAŞÇI: Mütevekkil

YAKLAV: Himaye

YAKLAVÇI: 1. Hami 2. Avukat

YAKMA: 1. Beste 2. Şarbon

YAKMACA: Şarbon hastalığı

YAKMAÇ: Beste

YAKMAN: 1. Beste 2. Bestekar

YAKMANCI: Besteci

YAKRI: Gazyağı

YAKSA: Helal

YAKSAMA: Helal etme

YAKSAMAK: Helal etmek

YAKSANMAK: Helal olmak

YAKSAR: Tashih eden

YAKSARMAK: Tashih olmak

YAKSARTMA: Tashih

YAKSARTMAK: Tashih etmek

YAKSIMAK: Kapanmak (Mançuca)

YAKSITAY: Kararlılık (Mançuca)

YAKSITMAK: Kapatmak (Mançuca)

YAKŞA: 1. Parantez 2. Şeytan

YAKŞAMAK: Araya almak

YAKŞANMAK: Arada kalmak

YAKŞI: 1. Hoş 2. Selam

YAKŞIBAR: Hoşçakal

YAKŞILAMAK: Selamlamak

YAKŞILANMAK: Selamlanmak

YAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak

YAKŞILIK: Hoşluk

YAKTAMAK: Şefaat etmek

YAKTANMAK: Şefaat dilemek

YAKTALMAK: Taraf tutmak

YAKTARMAK: Şefaat etmek

YAKTAŞ: 1. Taraftar 2. Fanatik

YAKTAŞMAK: Taraftar olmak

YAKTAV: Şefaat

YAKTI: Meşale

YAKU: 1. Beste 2. Şarkı

YAKUÇU: 1. Besteci 2. Şarkıcı

YAKULAMAK: Bestelemek

YAKULANMAK: Bestelenmek

YAKULAŞMAK: Koroyla okumak

YAKULATMAK: Besteletmek

YAKUNMAK: Bestelenmek

YAKUR: Hızlı soluyan

YAKURMAK: Hızlı solumak

YAKURU: Yakın zaman

YAKUT: Beste

YAKUTAY: Ötücü kuş

YAKUTMAK: Besteletmek

YAKUZ: Enerji

YAL: 1. Tatil 2. Ateş

YALA: Bühtan

YALABIK: Parıltı

YALABIMAK: Parıldamak

YALABIR: Parıltılı

YALABITMAK: Parlatmak

YALAGAŞ: 1. Postacı 2. Kurye

YALAGAY: Dalkavuk

YALAMUK: Çam reçinesi

YALANAŞ: Harman savurma

YALANAŞMAK: Harman savurmak

YALANGOZ: Yalancı ceviz ağacı

YALANGUZ: Sahtekar

YALAP: 1. Aydınlık 2. Nur

YALAŞ: Oluk

YALAV: 1. Bayrak 2. Projektör [604]

YALAVAR: Haberci [605]

YALAVAŞ: Kurye

YALAZ: 1. Ateş 2. Ateş tanrısı (mit)

YALBIRAK: 1. Yalım 2. Klorofil

YALBIRMAK: Alev almak

YALÇ: Cangıl (yoğun orman)

YALÇI: İtfaiyeci

YALÇIMAK: İştirak etmek

YALÇIRAK: Elektron

YALÇITMAK: İştirak ettirmek

YALÇUK: Dünya

YALDA: 1. İcar 2. Kira

YALDAMAK: İtham etmek

YALDANMAK: İtham edilmek

YALDAV: İtham

YALDIR: Parlak

YALDIRAĞAN: Çakmak taşı

Page 263: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

262

YALDIRAK: Siren lambası

YALDIRAMAK: Kıvılcımlanmak

YALDIRAN: Işıltılı

YALDIRATMAK: Kıvılcımlatmak

YALDIRAY: 1. Parıltılı 2. Işıltılı

YALDIRIK: Parlak

YALDIRMAK: Yanıp sönmek

YALDIRTMAK: Işıldatmak

YALGA: 1. İftira 2. Ayrımcılık [606]

YALGACI: 1. İftiracı 2. Ayrımcı

YALGAMAK: İftira atmak

YALGAN: 1. İftira 2. Sahte

YALGANMAK: İftiraya uğramak

YALGAŞ: 1. Yalancı şahit 2. Kurye

YALGAŞMAK: Birbirini yalanlamak

YALGAV: Tava

YALGAVUÇ: Tava

YALGAVUR: 1. İftiracı 2. Ayrımcı

YALGIN: 1. Alev 2. Ateş tanrısı

YALGIZ: Yegane

YALIK: Şehvet

YALIKMAK: Şehvetlenmek

YALIM: Alev

YALIN: 1. Sade 2. Adi (basit) [607]

YALINÇ: Adi (basit)

YALINÇAK: 1. Fakir 2. Kimsesiz

YALINLAMAK: Sadeleşmek

YALINLATMAK: Sadeleştirmek

YALINMAK: Soyunmak

YALINSAK: Münzevi

YALINSAMAK: İnzivaya çekilmek

YALITIM: İzolasyon

YALKAMAK: Avarelik etmek

YALKAN: Levha

YALKANDIRMAK: Aldatmak

YALKANMAK: Aldanmak

YALKATMAK: Bağlamak

YALKAV: Avare

YALKI: 1. Baston 2. Asa

YALKIN: Meşale

YALKIMAK: Mani olmak

YALKINMAK: Alev almak

YALKINSAK: İltihap

YALKINSAMA: İltihaplanma

YALKINSAMAK: İltihaplanmak

YALKITMAK: Alevlendirmek

YALLAK: Sepet

YALLI: 1. Azeri halk oyunu 2. Halay

YALMA: 1. Dut ağacı 2. Kaftan

YALMAK: Alevlenmek

YALMAN: 1. Kılıç ağzı 2. Su faresi

YALMAVUZ: Dev

YALNAMAK: Parlamak

YALNATMAK: Parlatmak

YALNIK: İnsan

YALPAĞA: 1. Bayrak 2. Flama

YALPAĞAN: Ejderha

YALPAK: Salınan

YALPAMAK: Salınmak

YALPANMAK: Salınmak

YALPAŞMAK: Dalgalanmak

YALPATMAK: Salındırmak

YALPIZ: Nane

YALRA: Cila

YALRAK: Cilalı

YALRATMA: Cilalama

YALRATMAK: Cilalamak

YALTA: Tembellik

YALTAMAK: Tembellik etmek

YALTANMAK: İstifa etmek

YALTARMAK: İşten kaçınmak [608]

YALTAŞMAK: Tembelleşmek

YALTAYMAK: Feragat etmek

YALTAZ: 1. Kel 2. Dazlak

YALTIK: 1. Sade 2. Basit

YALTIR: Cila

YALTIRAK: Yakamoz

YALTIRAMAK: Işıldamak

YALTIRAV: 1. Işıltı 2. Yakamoz

YALTIRMAK: Yıldırım düşmek

YALUY: Tılsım

YALVAÇ: 1. Resul 2. Peygamber

YALVAMAK: Risalet etmek [609]

YALVANMAK: Mesaj almak

YALVAŞMAK: Mesajlaşmak

YALVATMAK: Mesaj göndermek

YAM: 1. Posta atı 2. Alaka

YAMA: 1. Dağ keçisi 2. Dağ tanrısı

YAMAK: Çırak

YAMAN: Tehlikeli

YAMANLAMAK: Tehlikeli olmak

YAMANLATMAK: Tehlike vermek

YAMARA: Veba

YAMARMAK: Veba olmak

YAMAŞ: Tembel

YAMAŞMAK: Tembellik etmek

YAMÇAK: Saksı

YAMÇALMAK: Saksılanmak

YAMÇAMAK: Saksıya koymak

Page 264: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

263

YAMÇI: 1. Postacı 2. Keçi çobanı

YAMGUR: Sazlık alan

YAMGURÇUN: Su çulluğu

YAMIZ: Kasık

YAMLAMAK: İştahla yemek

YAMLAN: Su faresi

YAMLANMAK: İştahlanmak

YAMSILAÇ: Fotokopi makinesi

YAMSILAMAK: Fotokopi çekmek

YAMSILANMAK: Fotokopi edilmek

YAMSILATMAK: Fotokopi çekmek

YAMTAR: 1. Yağmurluk 2. Obur

YAMURMA: Kanama

YAMURMAK: Kanamak

YAMURTMAK: Kanatmak

YANA: 1. Taze 2. O nedenle

YANAÇ: 1. Brülör 2. Candan

YANAMA: Kalın sac ekmeği

YANAMAÇ: Saz çalamayan ozan

YANAMAK: Ateş almak

YANANMAK: Yakına gelmek

YANAR: Aralık ayı (Latince “Januar”)

YANARMAK: Yanaşmak

YANARCAN: Kibrit

YANAŞA: Yan yana

YANATMA: Tehdit

YANATMAK: Tehdit etmek

YANATILMAK: Tehdit edilmek

YANAZ: İnatçı

YANAZLANMAK: İnat etmek

YANBAŞ: 1. Yan taraf 2. Vefakar

YANCILANMA: Flört

YANCILANMAK: Flört etmek

YANCILAR: Flört eden

YANCILAŞMAK: Oynaşmak

YANÇ: Hilal

YANÇAK: Kalça

YANÇAR: Pres makinesi

YANÇI: İkili oynayan

YANÇIK: Cep

YANÇILIK: İkili oynama

YANÇILAMAK: İkili oynamak

YANÇILAŞMAK: Karşılıklı oynamak

YANÇILATMAK: İkili oynatmak

YANÇILMAK: Preslenmek

YANÇIŞMA: Düello

YANÇIŞMAK: Düello yapmak

YANÇITMAK: Presletmek

YANÇMA: Presleme

YANÇMAK: Preslemek

YANDAK: Diken

YANDAŞMAK: Taraf tutmak

YANDAY: Hokka

YANDIRAN: Kundakçı (ateş)

YANDIRAY: Kundak (ateş)

YANGA: Terebentin

YANGAK: Ceviz

YANGAL: Hararet

YANGAN: 1. Alakarga 2. Fahişe

YANGARIŞ: 1. Islahat 2. Reform

YANGARMAK: Islah olmak

YANGARTI: Reform

YANGARTMA: Islahat

YANGARTMAK: Islahat yapmak

YANGILANMAK: Ateş basmak

YANI: Şuhluk

YANIÇ: Narin

YANILAMAK: Şuhluk etmek

YANILAR: Şuh kadın

YANILGA: Sehiv

YANILGAMAK: Sehiv etmek

YANILSAMA: İlüzyon

YANILSAMAK: İlüzyon görmek

YANILSATMAK: İlüzyon yapmak

YANILTMAÇ: Lügaz

YANINÇ: Geri dönüşüm

YANINÇSIZ: Geri dönüşümsüz

YANIT: Cevap

YANKILAÇ: 1. Akustik alan 2. Anfi

YANKILGA: Akustik

YANKILGAMAK: Akustik yapmak

YANKIR: Hazin konuşma

YANKIRIŞ: Akustik

YANKIRMA: Gaipten gelen ses

YANKIRMAK: Kulak çınlamak [610]

YANKIRTMAK: Aksettirmek (ses)

YANLAK: Hata

YANRA: 1. İtiraf 2. Kabul etme

YANRAMAK: İtiraf / kabul etmek

YANRATMAK: İtiraf ettirmek

YANSAK: 1. Hata 2. Sehiv

YANSAMAK: Hata yapmak

YANSAN: 1. İllet 2. Hastalık

YANSANMAK: Hastalanmak

YANSARMAK: Hata yapmak

YANSILAÇ: Projeksiyon cihazı

YANSILAMAK: Projekte etmek

YANSILANMAK: Projekte olmak

YANŞAK: Zevzek

Page 265: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

264

YANŞAMAK: Zevzeklenmek

YANTAR: Kehribar

YANTAYIK: Yamuk (geometri) [611]

YANTAYMAK: Yamulmak

YANTIK: Azametli

YANTIR: 1. Tekrar 2. Akis 3. Şehla

YANTIRMAK: Aksettirmek

YANTUTAR: Taraftar

YANTUTMA: Taraftarlık

YANTUTMAK: Taraf olmak

YANTUTMAZ: Bitaraf

YANUZAN: Istakoz

YANZAMAK: İtiraf etmek

YANZATMAK: İtiraf ettirmek

YAPA: 1. Enerji 2. Vefa

YAPAĞI: Kırkılmış yün

YAPALAK: Yıkanmış yün

YAPANAK: İnşaat iskelesi

YAPANAY: Kır tanrısı (mitoloji)

YAPAR: İmalatçı

YAPARMA: 1. İnşaat 2. İsnat

YAPARMAK: İnşa / isnat etmek

YAPAŞ: Prefabrik

YAPAV: İnşa

YAPAY: Suni

YAPCAMAK: Pişmanlık duymak

YAPCAN: Pişman

YAPCANMAK: Pişman olmak

YAPÇUN: Maymun (makak türü)

YAPIĞAN: Plastik

YAPIK: Rapt

YAPIL: 1. İşmar 2. Mimik

YAPILDAMAK: İşmar etmek

YAPILDANMAK: Mimik yapmak

YAPILGA: İnşaat

YAPILGAN: İnşaat halinde

YAPILGANMAK: İnşa edilmek

YAPIMUYU: İmalathane

YAPINÇ: 1. İnşaat 2. İmalat

YAPINMAK: Hazırlanmak

YAPIRMAK: Kulak eğmek (hayvan)

YAPIRTMAK: Kulaklarını eğmek

YAPIT: Eser

YAPKIŞ: 1. Örtü 2. Kılıf

YAPSAMAK: Sınır işareti koymak

YAPSAN: 1. Talih 2. Şans 3. Baht

YAPSANMAK: İşaret koyulmak

YAPSAR: 1. İstinat 2. Tarla sınırı

YAPSARMAK: İstinat sınırı çekmek

YAPSAT: Satışa hazır inşaat

YAPSATMAK: İnşa ettirmek

YAPSIK: Memnuniyet

YAPSINMAK: Bitişmek

YAPSITMAK: Bitiştirmek

YAPŞIRMAK: Bitiştirmek

YAR: 1. Yarım 2. Yardımcı

YARADAN: Halik (yaratıcı)

YARAĞAN: Faydalı

YARALGAN: Kanyon

YARALMAK: Yaralanmak

YARAM: Lüzum

YARAMLI: Lüzumlu

YARAMSIZ: Lüzumsuz

YARAN: 1. Su cini 2. Itır çiçeği

YARANAL: General [612]

YARANCAN: Dalkavuk

YARANÇ: 1. Memnuniyet 2. Fayda

YARANMAK: Hoşnut etmek

YARARSIN !: 1. Aferin! 2. Bravo!

YARASI: İtaatkar

YARAŞ: Fıtrat

YARAŞI: Liyakat

YARAŞIK: Münasip

YARAŞKAN: 1. Layık 2. Nişanlı

YARAŞMAK: Layık olmak [613]

YARAŞMAZ: Liyakatsız

YARATI: Rızayla

YARATKAN: Halik (yaratıcı)

YARATMAN: Halik (yaratıcı)

YARAV: Maharet

YARAY: Maharetli

YARAZ: İtaat

YARBUĞA: Yarı insan – yarı boğa

YARCAMAK: Hicap duymak

YARCANMAK: Mahçup olmak

YARÇAN: Madeni para (Çince)

YARÇI: Yarı yarıya hissedar

YARDAK: İşbirliği

YARDAKÇI: İşbirlikçi

YARDAM: 1. İşbirliği 2. Bağış

YARDAMÇI: İşbirlikçi

YARGAK: Eskimo köpeği

YARGAM: Hendek

YARGAN: Hakem

YARGANAK: Mahkeme

YARGANMAK: Tahkim olmak

YARGATMAK: Tahkim etmek

YARGAVUL: Adli polis

YARGAY: Anemon çiçeği

Page 266: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

265

YARGIÇ: Hakim (kadı)

YARGIMA: Muhakeme

YARGIMAK: Muhakeme etmek

YARGIMAN: Yüksem Hakim

YARGIN: Dost

YARGITAY: Mahkeme-i Temyiz

YARGIYAN: Hakem

YARGUÇU: Hakim (kadı)

YARHUDAMAK: Rehberlik etmek

YARHUDAY: Rehber (Mançuca)

YARILGAN: 1. Patlak 2. Kanyon

YARILGANMAK: Patlamak (lastik)

YARILINÇ: Patlama (lastik vs.)

YARIMAK: Arası açılmak

YARIMKA: Panayır

YARINÇ: Sezaryen

YARINÇAMA: Otopsi

YARINÇAMAK: Otopsi yapmak

YARINÇATMAK: Otopsi yapmak

YARINÇIK: Arabozucu

YARINDIZ: Otopsi

YARINMAK: Patlamak

YARIŞMAN: Masabık

YARIŞTAŞ: Rakip

YARIŞTAY: Olimpiyat

YARIZ: Hızlı

YARIZMAK: Hızlanmak

YARKACAK: Blender

YARKAMAK: Parçalamak

YARKAN: Cellat

YARKANAT: Planör

YARKANMAK: Parçalanmak

YARKIN: 1. Ferah 2. Şimşek

YARKIYMAK: Baştan çıkarmak

YARKURUL: 1. Jüri 2. Encümen

YARLIGAÇ: İstiğfar

YARLIGAMAK: Mağfiret etmek

YARLIGAMAZ: Merhametsiz

YARLIGAMIŞ: Gafur

YARLIGANÇ: Merhamet

YARLIGANÇSIZ: Merhametsiz

YARLIGANMAK: İstiğfar etmek

YARLIGAR: Gaffar

YARLIGASUN: Mağfiret

YARLIĞAN: İstiğfar

YARLIK: 1. Ferman 2. Beratname

YARLIKANMAK: Zırh giymek

YARMA: Kırma buğday

YARMAÇ: Büyük çekirdek

YARMAÇA: İnce kırılmış buğday

YARMAG: Sikke (para) [Yarmak]

YARMAK: Para bozmak

YARMAN: Uçurum

YARMANMAK: Tırmanmak

YARMAŞ: Yarma çorbası

YARNA: Yarı yarıya hisse

YARNAÇI: Yarı yarıya hissedar

YARNAK: Kanyon

YARNALMAK: Yarık açılmak

YARNAMAK: Yarık açmak

YARP: 1. Sabit 2. Kuvvetli

YARPAN: Sakin

YARPSIZ: Kuvvetsiz

YARPUZ: Yabani nane

YARSAMAK: Kesik açılmak

YARSATMAK: Hendek kazmak

YARSIMAK: İstikrah etmek

YARSINÇ: İstikrah

YARSITMAK: İstikrah ettirmek

YARSU: Doğa katmanı [614]

YARSULAR: Doğa ruhları

YARŞI: Şerik (ortakçı)

YARTAN: Yarı parça

YARTANMAK: İkiye ayrılmak

YARTAŞ: 1. Kaya 2. Kayalık dağ

YARTMAK: İkiye ayırmak

YARUĞAN: Rehber

YARUK: 1. Aydınlık 2. Nur

YARUMAK: Aydınlanmak

YARUN: 1. Aydınlık 2. Önsöz

YARUNMAK: Aydınlanmak

YARUTMAK: Aydınlatmak

YARYUNT: Centaurus (mitoloji)

YARZAM: Medet

YARZAMAK: Medet dilemek

YAS: 1. Zarar 2. Matem [615]

YASA: Kanun

YASALMAK: Meşrulaşmak

YASAMAK: Kanun koymak

YASAMAN: Parlamenter

YASAN: 1. Tahmin 2. Alamet

YASANLAMAK: Tahmin etmek

YASANMAK: Tahmin etmek

YASAR: Senatör

YASARGA: Kanunname

YASATAN: Kanun koyucu

YASATAY: 1. Parlamento 2. Senato

YASATIR: Kanuna bağlı

YASATMAK: Taknin etmek

Page 267: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

266

YASAVUL: Polis

YASIÇ: Ok (mekanik aksam)

YASIKMAK: Matem tutmak

YASIL: Eğri

YASINÇ: Günah

YASINÇSIZ: Günahsız

YASINMAK: Günah işlemek

YASKAK: Tepsi

YASMAK: Zarar etmek

YASMAN: Yasemin çiçeği (Arapça)

YASMIK: Mercimek

YASTAĞAN: Sofra tahtası

YASTAMAK: Terbiye etmek

YASTANMAK: Terbiye olmak

YASTIĞAÇ: Hamur tahtası

YASTI: Düz

YASTILAMAK: Düzleştirmek

YASUN: 1. Kemik 2. Tabiat

YASUT: 1. Şeref 2. Mizaç

YAŞAK: 1. Kainat 2. Yeni yıl

YAŞALA: Makyaj

YAŞALAMAK: Makyaj yapmak

YAŞALANMAK: Makyajlanmak

YAŞALATMAK: Makyaj yaptırmak

YAŞANÇ: Ömür

YAŞAR: Uzun ömürlü

YAŞARGA: Habibat (yaşam alanı)

YAŞATMAN: Muhyi

YAŞAV: Ömür

YAŞBAĞA: Su kurbağası

YAŞIK: 1. Parıltı 2. Fer (göz)

YAŞIKMAK: Göz kamaşmak

YAŞIKTIRMAK: Göz kamaştırmak

YAŞIL: Taze (sebze, meyve)

YAŞIN: 1. Şimşek 2. Peçe

YAŞINMAK: Şimşek çakmak [616]

YAŞIR: Gizli

YAŞIRGAN: Sır vermez

YAŞIRLIK: Gizli mekan

YAŞIRMAK: Örtbas olmak

YAŞIRTMAK: Örtbas etmek

YAŞITMAK: Örtbas etmek

YAŞLAK: 1. İhtiyarlık 2. Sır

YAŞLAMAK: Yaşı artmak

YAŞMA: 1. Sebze 2. Yeşim taşı

YAŞMAG: Eşarp [Yaşmak]

YAŞMAK: Örtmek

YAŞNA: Şimşek

YAŞNAMAK: Şimşek çakmak

YAŞRI: Esrarengiz

YAŞRINMAK: Gizlenmek

YAŞRITMAK: Gizlemek

YAŞTAŞ: Akran

YAŞTAŞMAK: Aynı yaşta olmak

YAŞUK: 1. Miğfer 2. Kask

YAŞUKMAK: Parıldamak

YAŞUT: Parıltı

YAŞUTMAK: Parlatmak

YAT: Ezber

YATAĞAN: Pala (enli kılıç)

YATAKAY: Pijama

YATALAK: Felçli

YATALAMAK: Yataktan çıkmamak

YATALANMAK: Hastanede yatmak

YATALAŞMAK: Birlikte yatmak

YATALATMAK: Hasta yatırmak

YATALGA: 1. Otel 2. Kamp

YATALGAMAK: Otelde kalmak

YATARGA: Çekyat kanepe

YATAY: 1. Horizontal 2. Ufki

YATIN: Rahim (dölyatağı)

YATINÇ: Hastanede / otelde kalma

YATINMAK: Geceyi geçirmek

YATIR: Türbe [617]

YATIRAĞAN: Felçli

YATIRAMAK: Yataklık hasta olmak

YATIRANMAK: Felç olmak

YATIRGA: Mevduat (banka hesabı)

YATIRMAN: Mudi (hesap sahibi)

YATKA: Ezber

YATKAMAK: Ezberlemek

YATKANMAK: Ezberlenmek

YATKI: Yatacak yer

YATKIRMAK: Geceletmek

YATLAMAK: Ezberlemek

YATLANMAK: Ezberlenmek

YATMA: Karyola

YATMAÇ: Kanepe

YATMAN: 1. Yatılı kalan 2. İtaatkar

YATSAMAK: Yatmak istemek

YATUĞAN: Kanun (müzik aleti)

YAVA: 1. Sıcak yer 2. Pırasa

YAVALAK: Gece baykuşu

YAVALDIRMAK: Kuvvetlendirmek

YAVALMAK: Kuvvetlenmek

YAVAZ: 1. Basit 2. Sıradan 3. Adi

YAVCUN: 1. İltifat 2. Kompliman

YAVCUNMA: 1. İltifat 2. Askıntılık

YAVCUNMAK: İltifat etmek

Page 268: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

267

YAVCUR: Komplimancı

YAVGA: Nesil

YAVGAN: Sıradan

YAVLAK: Fena

YAVNUK: Neşe

YAVRAZ: Papatya

YAVRIMAK: Takati kesilmek

YAVSI: İğneli çekirge

YAVŞAN: Per otu

YAVŞANMAK: Dalkavukluk etmek

YAVŞURMAK: Yanaşmak

YAVU: 1. Görücü usulü 2. Hısım

YAVUÇU: Görücü

YAVUK: 1. Nişan (söz) 2. Aşk

YAVUKLAMAK: Nişanlamak (söz)

YAVUKLANMAK: Nişanlanmak

YAVUKLAŞMAK: Nişan yapmak

YAVUKLU: Nişanlı (sözlü)

YAVUKRAK: Flört

YAVUKRAMAK: Flört etmek

YAVUMAK: Yaklaşmak

YAVUŞKU: Çelenk

YAVUŞMA: 1. Yakınlık 2. Hısımlık

YAVUŞMAK: Yakınlaşmak [618]

YAVUTMAK: Yakınlaştırmak

YAVUZ: Cesur

YAYAÇ: Difüzör

YAYAK: Piyade

YAYANAK: Neşriyat

YAYARGA: Radyo vericisi

YAYÇAL: Radyal

YAYÇAN: Radyan

YAYDAK: 1. Tereddüt 2. Geniş

YAYDAMA: İstila

YAYDAMAK: İstila etmek [619]

YAYDANÇ: Tereddüt, kararsızlık

YAYDANMA: Tereddüt etme

YAYDANMAK: Tereddüt etmek

YAYGAR: Bahar

YAYGARMAK: Bahar gelmek

YAYGAZ: Tellal

YAYGU: Yaratıp yayma

YAYGUÇU: Yaradılış günü

YAYIĞAN: Sel

YAYIK: Süt çalkalama aracı

YAYINÇ: Sinyal

YAYINÇAK: Anten (verici)

YAYINDIRMAK: Sinyal göndermek

YAYINMAK: Sinyal yaymak

YAYIT: Frekans

YAYITMAK: Titretmek

YAYKAMAK: Sağa sola sallamak

YAYKALMAK: Tereddüt etmek

YAYKANTI: Bulaşık

YAYKANMAK: Çalkalanmak

YAYKAŞ: Birlikte salınım

YAYKAŞMAK: Birlikte salınmak

YAYKATMAK: Bulaşık yıkamak

YAYKAZ: Mobilya

YAYKIN: Kızılağaç

YAYKURU: Feza (uzay)

YAYLAK: Otlak

YAYLAMAK: Otlatmak

YAYLAR: Yaylada doğan

YAYMA: İşporta

YAYMACI: İşportacı

YAYMUT: Yaz şenliği

YAYNA: Müreffeh

YAYNAMAK: Müreffeh olmak

YAYNAŞMAK: Müreffehleşmek

YAYNATMAK: Müreffehleştirmek

YAYPAK: 1. Yassı 2. Plato

YAYPAMAK: Yassılaşmak

YAYRAK: Sari (yayılıcı)

YAYRAMAK: Sirayet etmek

YAYRATMAK: Sirayet ettirmek

YAYSAMAK: Haset etmek

YAYSANMAK: Hasetlenmek

YAYUÇU: Yaratıcı (Tanrı’nın sıfatı)

YAZAÇ: Kalem

YAZAĞAN: Kaderi yazan (Tanrı)

YAZAK: Büro (yazıhane)

YAZAKUYU: Yazıhane

YAZAL: 1. Mücevher 2. Altın para

YAZALAY: Yazlık (yaz evi)

YAZALGA: Evrak

YAZAMAL: Plato

YAZANAK: Defter

YAZARAK: Daktilo

YAZARGA: Yazarkasa

YAZARMAK: Yaz gelmek

YAZDAK: Yazı geçirme

YAZDAMAK: Yazı geçirmek

YAZDIÇ: Kitabe

YAZGAÇ: Kalem

YAZGAN: Tanrı (kader yazan)

YAZGARMA: Sitem

YAZGARMAK: Sitem etmek

YAZGI: Kader

Page 269: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

268

YAZGILI: İyi kaderli

YAZGIR: İtham

YAZGIRMAK: İtham etmek

YAZGIT: Printer (yazıcı alet)

YAZIKMAK: Hayıflanmak

YAZIKTIRMAK: Hayıflandırmak

YAZILAMAK: Yazıya geçirmek

YAZILANMAK: Yazıya geçirilmek

YAZILGAN: 1. Yazılı 2. Mukadder

YAZILGANMAK: Kaderi belirlenmek

YAZIN: 1. Kader 2. İmla 3. Hayıf

YAZINÇ: Edebiyat

YAZINMAK: Hayıflanmak

YAZIR: 1. Katip 2. Güzel yazan

YAZIT: Kitabe

YAZITAY: 1. Yazıhane 2. Büro

YAZLAK: Yazın kalınan yer

YAZLAMAK: Yazın kalmak

YAZLAVUK: Yazlık ev

YAZMAÇA: El yazması

YAZMAN: Katip

YAZMIŞ: Mukadderat

YAZTOY: Yaz festivali

YEBELEMEK: Memnun olmak

YEÇİLMEK: Hallolmak

YEÇME: Halletme

YEÇMEK: 1. Halletmek 2. Açmak

YEDECEK: Pim

YEDEÇ: 1. Stepne 2. Yedek at

YEDEL: Alternatif

YEDELMEK: Yedeğe alınmak

YEDEMEK: Yedeğe almak

YEDEN: Yetmiş (sayı)

YEDER: Aşiyan (kuş yuvası)

YEDERMEK: Köpekle yürümek

YEDEY: Güğüm

YEDEZ: Lades kemiği

YEDİLMEK: Yedeğe alınmak

YEDİNÇ: Yedekleme

YEDMEK: Yedeklemek

YEĞELE: Vade

YEĞEN: Kardeşin çocuğu (erkek)

YEĞENÇE: Kardeşin çocuğu (kız)

YEĞER: Kapasite

YEĞERLEK: Kapasite birimi (Farad)

YEĞLEK: Optimal

YEĞLEM: Tercih

YEĞLEMEK: Tercih etmek

YEĞLENÇ: Tercih

YEĞLENMEK: Tercih edilmek

YEĞLETMEK: Tercih ettirmek

YEĞNİ: Hafif

YEĞNİCEK: Hercai (aklı havada)

YEĞNİL: Hafif

YEĞNİLEMEK: Hafiflemek

YEĞNİLETMEK: Hafifletmek

YEĞNİLMEK: Hafiflemek

YEĞNİLTMEK: Hafifletmek

YEĞNİSEMEK: Hafife almak

YEĞREK: Optimum

YEĞRELEMEK: Yüceltmek

YEĞRELENMEK: Yücelmek

YEĞRELGE: Kibir

YEĞRELGEMEK: Kibirlenmek

YEĞRELGENMEK: Kibirlenmek

YEĞREMEK: Optimize etmek

YEĞRENMEK: Optimize olmak

YEĞRETMEK: Optimize etmek

YEĞRİ: Optimum

YEĞSENEK: Şık (seçenek)

YEĞSENMEK: Tercih edilmek

YEĞSEME: Tercih

YEĞSEMEK: Tercih etmek

YEHER: 1. Semer 2. Palan

YEK: Şeytan [620]

YEKE: 1. İğ 2. Eğe 3. Mayıs ayı

YEKEMEK: Şarkı söylemek

YEKEMEN: Vahşi

YEKEN: 1. Ejder 2. Kargı 3. Kamış

YEKENDİZ: Battaniye

YEKENGE: Muhterem (Mançuca)

YEKİM: Cazibe

YEKİMLİ: Cazim

YEKİNÇ: Kıyam (ayağa kalkış)

YEKİNDİ: Kıyam (ayağa kalkış)

YEKİNDİRMEK: Seferber etmek

YEKİNİM: Seferberlik

YEKİNMEK: Kalkmaya çalışmak

YEKİR: Hiddet

YEKİRMEK: Hiddetlenmek

YEKMEK: Topallamak

YEKREK: İhtiyatlı

YEKREMEK: İhtiyat etmek

YEKSEK !: Lanet olsun!

YEKSEMEK: Lanet etmek [621]

YEKSENMEK: Lanetlenmek

YEKTİRMEK: Topallatmak

YEKÜ: Traş bıçağı

YEKÜL: Faik

Page 270: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

269

YELBEGEY: Ceket

YELBEĞ: 1. Sarmal 2. Dizgin

YELBEĞEN: Uçurtma [622]

YELBEĞLEMEK: Yelde kımıldamak

YELBEĞNEMEK: Kıvranmak

YELBEMEK: Rüzgarda havalanmak

YELBENMEK: Rüzgarda süzülmek

YELBESER: Fırtına kuşu (mitoloji)

YELBEZEK: Hafifmeşrep

YELBİZ: 1. Dağ perisi 2. Kadın saçı

YELÇEKEN: Cereyan (hava akımı)

YELÇEKER: Havalandırma

YELÇEKMEK: Havalandırmak

YELÇİ: Rüzgar ruhu (mitoloji)

YELDEME: Yelpaze

YELDEMEK: Yelpazelenmek [623]

YELDENMEK: Rüzgarla gitmek

YELDER: 1. Paten 2. Sörf

YELDERGE: Yelkenli sörf

YELDERMEK: Rüzgar gibi gitmek

YELDETME: Yelpaze

YELDETMEK: Yelpazelemek

YELDEV: Türbülans (hava)

YELDİR: Psikolojik bozukluk

YELDİRGE: Değirmen yelkeni

YELDİRGEMEK: Pervane dönmek

YELDİRGEN: Yel değirmeni

YELDİRGENMEK: Esintiyle dönmek

YELDİRGETMEK: Rüzgar yapmak

YELDİRME: Hafif esinti

YELDİRMEK: Rüzgar esmek

YELEÇ: Havadar

YELEDEMEK: Yelesini tutmak

YELEDENMEK: Yeleye yatmak

YELEĞEN: 1. Havadar 2. Hızlı

YELEKEN: Rüzgarlı

YELEMEK: Kanat çırpmak

YELEN: 1. Bordür (süs) 2. Temenni

YELENCEK: 1. Yelpaze 2. Fan

YELENMEK: Yelpazelenmek

YELES: Rüzgar

YELESER: Rüzgarlı açık alan

YELESEY: Rüzgarlı yer

YELESMEK: Rüzgar esmek

YELEŞ: Havadar

YELEŞMEK: Havalanmak

YELETMEK: Yelpazelemek

YELEZ: Rüzgarlı yer

YELGEÇE: Tepsi

YELGEMEK: Savurmak

YELGENMEK: Savrulmak

YELGERMEK: Rüzgarla dolmak

YELGİN: Rüzgarın şiddetli zamanı

YELGİRMEK: Rüzgar çarpmak

YELGÖNÜL: Havai (aklı havada)

YELİK: Hortum (rüzgar)

YELİKMEK: Hortum oluşmak

YELİM: 1. Zamk 2. Esinti

YELİMLEMEK: Zamklamak

YELİMLENMEK: Zamklanmak

YELİN: 1. Meme 2. Mart ayı

YELİNÇ: Vücuttaki şişlik

YELİNMEK: Memesi çıkmak [624]

YELİTMEK: Rüzgara salmak

YELKE: Omuz

YELKEDEŞ: Asker arkadaşı

YELKEMEK: Omuz vermek

YELKENMEK: Omza almak

YELKESEN: Rüzgar kıran

YELKESMEK: Rüzgarı engellemek

YELKEŞMEK: Omuz omuza vermek

YELKİM: Havadarlık

YELKİMEK: Rüzgara sermek

YELKİN: Havadar

YELKİNMEK: Rüzgara serilmek

YELKİTMEK: Yelken açmak

YELLENGEÇ: Yelpaze

YELME: 1. Karaağaç 2. Keşşaf

YELMEK: 1. Esmek [625] 2. Yapışmak

YELMEŞİK: Yapış yapış

YELMEŞKEN: Yapışkan

YELMEŞMEK: Yapışmak

YELMEŞTİRMEK: Yapıştırmak

YELNEMEK: Memesi sütle dolmak

YELNETMEK: Süt sağmak

YELNEŞMEK: Sütlenmek (hayvan)

YELÖLÇER: Anemometre

YELPEĞEÇ: Yelpaze

YELPEMEK: Yelpazelemek

YELPENMEK: Yelpazelenmek

YELPİK: 1. Astım hastalığı 2. Öcü

YELPİMEK: Harman savurmak

YELPİN: Cin (rüzgardan yaratılmış)

YELPİNMEK: Cin çarpılmak

YELPİZ: Nane

YELTEĞEN: Müteşebbis

YELTEK: Hercai (aklı havada)

YELTEMEK: Azmetttirmek

YELTEMEN: Müteşebbis

Page 271: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

270

YELTENMEK: Teşebbüs etmek

YELTER: Azmettirici

YELTERMEK: Azmettirmek

YELVE: Flurya kuşu

YELVİ: Efsun

YELVİÇİ: Efsuncu

YELVİLEMEK: Efsun yapmak

YELVİLENMEK: Efsunlanmak

YELVİMEK: Cin çağırmak

YEMİRGE: Tahrifat

YEMİRGEÇ: Dozer

YEMİRMEK: Tahrif etmek

YEMLEK: Yem kabı

YEMRİLMEK: Tahrif olmak

YEMRİTMEK: Tahrif etmek

YEMSİNMEK: Yeme gelmek

YEMSİTMEK: Yeme alıştırmak

YEMŞEN: Muşmula

YEN: 1. Deri 2. Orijinal

YENÇEK: Cepken

YENÇİLEK: Narin

YENÇİLENMEK: Narin davranmak

YENÇİLMEK: Ufalanmak

YENÇİTMEK: Öğütmek

YENÇKE: Cariye

YENÇMEK: 1. Ufalamak 2. Dövmek

YENDEMEK: Başarmak

YENDİN: Referans

YENEK: Heybe

YENGİ: Zafer

YENİL: Basit / adi davranış

YENİLTEK: 1. Fahişe 2. Şıllık

YENİLTENMEK: Fahişelik etmek

YENİN: Zafer

YENİNÇ: Galibiyet

YENİRÇE: Frengi hastalığı

YENİRÇEMEK: İçten içe tüketmek

YENİRÇENMEK: İçten tükenmek

YENİŞ: Galibiyet

YENLEŞ: Yosma (argo)

YENLEŞMEK: Yosmalık etmek

YENMEN: Galip

YENŞİR: Ilık

YENŞİRMEK: Ilıştırmak

YENTİR: Kalender

YEPELEK: Kanguru

YEPELEMEK: Sıçrayarak gitmek

YEPELENMEK: Sıçrayarak gitmek

YEPİNMEK: Sıçrayarak koşmak

YEPİTMEK: Tek ayak sıçramak

YEPMEK: Sıçrayarak koşmak

YEPREM: 1. Aktif 2. Faal

YEPREMEK: Faaliyet yapmak

YEPRENMEK: Faaliyete geçmek

YERÇEKMEK: Vatanını özlemek

YERÇİ: 1. Rehber 2. Yer gösterici

YERÇİLEMEK: Rehberlik etmek

YERÇİLİK: Rehberlik

YERDEK: 1. Arazi 2. Hıyarcık (tıbbi)

YERDEM: Hosteslik hizmeti

YERDEMÇİ: 1. Hostes 2. Muavin

YERDEMÇİLİK: Hosteslik

YERDEMÇER: Muavin (otobüs)

YERDEŞ: Hemşehri

YERDEŞMEK: Hemşehri olmak

YERDÜZEMEK: Dozerle düzlemek

YERDÜZER: 1. Dozer 2. Buldozer

YEREH: Aileyi koruyan ruh

YERELÇE: Mahalli idare

YERELÇEK: Kirmen başı

YERELÇEMEK: Keşif yapmak (hukuk)

YEREN: Ceylan

YERENMEK: Yere eğilmek

YEREŞ: 1. Sondaj 2. Nişan (söz)

YEREŞEN: Geleni (yer sincabı)

YEREŞER: Sondaj aleti

YEREŞLEK: Koordinat

YEREŞLEMEK: Koordinat vermek

YEREŞMEK: Sondaj yapmak [626]

YEREV: Bodrum katı (ev)

YEREY: Arazi

YEREZ: Nişan (söz)

YEREZMEK: Nişanlanmak

YERGE: 1. Tazminat 2. Sıra

YERGEL: 1. Tazminat 2. Kategori

YERGEMEK: Tazmin etmek

YERGENMEK: Tazmin olmak

YERGETMEK: Tazmin ettirmek

YERGİ: Hiciv

YERGİMEN: Heccav

YERGİN: 1. Mahzun 2. Mahçup

YERİK: 1. Aşerme 2. Mezar

YERİKLEMEK: Aşermek (hamile)

YERİKMEK: Toprağa gömülmek

YERİNÇ: Hakaret

YERİNÇLİ: Hakaret edici

YERİNÇSİZ: Hakaretsiz

YERİNDİRMEK: Bedbaht etmek

YERİNDİZ: 1. Jeolog 2. Haritacı

Page 272: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

271

YERİNİR: Müşkülpesent

YERİNMEK: Bedbaht olmak

YERİNMEZ: Vurdumduymaz

YERİŞİK: Şeytan çarpması marazı

YERİŞMEK: Şeytan çarpmak

YERKÜÇ: Fırıncı küreği (tahta)

YERLEÇ: Pusula

YERLEMEK: Yerine koymak

YERLENMEK: Yerine koyulmak

YERLEŞİLGEN: Meskun

YERLEŞKE: 1. Lojman 2. Kampüs

YERLEŞKEN: Meskun

YERLETMEK: İskan etmek

YERMEL: Pejoratif

YERMEN: Heccav

YERÖLÇER: Mesaha aleti

YERÖLÇMEK: Mesaha etmek

YERÖNE: Perige (astronomi)

YERÖTE: Apoge (astronomi)

YERÖZ: Maden

YERPENEK: Salatalık, hıyar (bitki)

YERSEYİN: Memleket

YERSİMEK: Toprak kokmak

YERSİNMEK: Toprağa düşmek

YERSİTMEK: Toprağa gömmek

YERSİZMEK: Yerinden ayrılmak

YERSÜRGÜÇ: Saban

YERSÜRMEK: Çift sürmek

YERTÇİ: Yer gösterici

YERTECİN: 1. Ayıp 2. Utanç

YERTENMEK: Utanç duymak

YERTİNÇ: Dünya

YERTMEK: Yol göstermek

YESEME: Suni

YESEMEK: Suni olarak üretmek

YESENMEK: Suni olarak üretilmek

YESİLMEK: Tezyin edilmek

YESİNMEK: Süslenmek

YESMEK: Tezyin etmek

YEŞERGE: Vaha

YEŞERGEMEK: Vaha oluşmak

YEŞERMİK: Klorofil

YEŞİK: Sebze

YEŞİNMEK: Sır saklamak

YEŞİR: 1. Gizli 2. Saklı

YEŞİRİN: Kaçamak (cinsel)

YEŞİRMEK: Gizlemek

YEŞKEN: Pas

YEŞKİ: Parola

YEŞKİCİ: Parolayı bilen kişi

YEŞMEK: Saklamak [627]

YEŞNEMEK: Yeşillenmek

YEŞRİN: 1. İllegal 2. Gizli yapılan iş

YEŞRİNEK: Gizli iş yapmak

YET: 1. Kudret 2. Meleke

YETEK: 1. Gaye 2. Maksat

YETEN: 1. Kabil 2. Mukabil

YETENEK: Kabiliyet

YETERGE: 1. Ehliyet 2. Sertifika

YETERGEMEK: Ehil olmak

YETEŞ (– SETEŞ): Lades oyunu [628]

YETEŞMEK: Lades tutuşmak

YETEZ: Lades kemiği

YETİLGEN: Kafi

YETİLMEK: Kafi olmak

YETİLTEY: Fakülte

YETİM: 1. Rüşt 2. Pirinç türü

YETİNÇ: Kifayet

YETİNÇLİ: Kifayetli

YETİNÇSİZ: Kifayetsiz

YETİNGE: Kanaat (göz tokluğu)

YETİNGEMEK: Kanaat etmek

YETİNGEN: Kanaatkar

YETİNMEK: Kanaat etmek

YETİR: Sinyal

YETİRE: Kadar

YETİRESİYE: Tamamen

YETİZ: 1. Hazır 2. Mevcut

YETİZLEME: Disertasyon

YETİZLEMEK: Disertasyon yapmak

YETKİ: Salahiyet

YETKİR: Islah edilmiş

YETKİRME: Islahat

YETKİRMEK: Islah olmak

YETME: Balık ağı

YETMEN: Kamil

YETSEK: Ahududu

YETSEMEK: Olgunlaşmak (meyve)

YEVÇE: Çöpçatan

YEVÇEMEK: Çöpçatanlık etmek

YEVREY: Yahudi (İbranice) [629]

YEYDEM: Kadim

YEYGİ: Bahşiş

YEYGÖR: Gökkuşağı

YEYİLME: 1. Ürtiker 2. Kurdeşen

YEYİLMEK: Ürtiker olmak

YEYİN: Hız

YEYİNLİ: Hızlı

YEYİNMEK: Hızlanmak

Page 273: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

272

YEYİNSİZ: Yavaş

YEYLEMEK: Cilve / işve yapmak

YEYLENMEK: Cilvelenmek

YEYLEŞ: 1. Cilve 2. İşve

YEYLEŞMEK: Cilveleşmek

YEYNİ: Ehven

YEYPEK: Yayvan

YEYPEMEK: Yayvanlaşmak

YEZ: Pirinç (metal)

YEZBE: Pergel

YEZDE: Talepkar

YEZDEMEK: Talep etmek

YEZDENMEK: Talep edilmek

YEZEK: 1. Öncü birlik 2. Devriye

YEZEMEK: Önden gitmek

YEZENMEK: İleri gidip geri gelmek

YEZEŞMEK: Devriye gezmek

YEZİD: Zalim (Arapça, özel ad )

YEZİK: 1. Kitabe 2. Kağıt

YEZİM: 1. Öncü 2. Yer-Su iyesi [630]

YEZNE: Enişte

YEZÖKÇE: Fahişe (hayat kadını)

YEZÖKŞE: Fahişe (hayat kadını)

YIĞ: 1. Fırsat 2. Vesile

YIĞAÇ: 1. Fidan 2. Jüpiter

YIĞALA: 1. Boca 2. Bocalama

YIĞALAMAK: Bocalamak

YIĞALANMAK: Boca edilmek

YIĞALATMAK: Boca etmek

YIĞAN: Tahıl küreği

YIĞARGA: Antrepo

YIĞINCA: Stok

YIĞINÇ: Stok

YIĞINÇAK: 1. Depo 2. Antrepo

YIĞINDAK: Kümülatif

YIĞINDAMAK: Kümelenmek

YIĞINMAK: Kümelenmek

YIĞIRGAN: Buruşuk

YIĞIRMAK: Buruşmak

YIĞIŞKA: İzdiham

YIĞIŞKAN: İzdiham

YIĞIŞMAK: İzdiham olmak

YIĞIT: 1. Stok 2. Ağıt

YIĞITMAK: Kümelemek

YIĞLAMAK: Ağlamak

YIĞLAŞMAK: Ağlaşmak

YIĞMA: Külliye

YIĞMANCA: Külliyat

YIĞMANMAK: Külliyat oluşturmak

YIĞMALAMAK: Stok yapmak

YIĞMALANMAK: Stoklanmak

YIĞMAN: Obez

YIĞNA: Ambar

YIĞNAMAK: Ambara koymak

YIĞNALMAK: Ambara koyulmak

YIĞRA: Mahçup

YIĞRAMAK: Mahçup olmak

YIĞRANÇ: Hicap

YIĞRANMAK: Hicap etmek

YIĞRIK: Mahçup

YIĞRILMAK: Yığılacak gibi olmak

YIĞRINÇ: Hicap

YIĞVA: 1. Festival 2. Karnaval

YIKAÇ: Buldozer

YIKARGA: Çamaşır makinesi

YIKAŞMAK: Birbirini yıkamak

YIKAYAÇ: Çamaşır makinesi

YIKIN: Felaket

YIKINÇ: 1. Afet 2. Felaket

YIKINMAK: Felakete uğramak

YIKMA: Hafriyat

YIKMAN: Muhrip (tahrip eden)

YIKMIŞ: Tahripkar

YILAGAY: Köse (sakalsız)

YILÇAK: Takvim

YILÇAMAK: Yıl saymak

YILDAM: 1. Derhal 2. Sürat

YILDAMAK: Hemen yapmak

YILDANMAK: Çabuk davranmak

YILDAT: Yıllık ödeme

YILDIK: Yıldız ışığı (titreşen)

YILDIR: Dehşet

YILDIRAMAK: Parıldamak

YILDIRATMAK: Parıldatmak

YILDIRAN: Dehşetli

YILDIRGAN: Haşmetli

YILDIRI: 1. Şerare 2. Saydam

YILDIRIŞ: Parıltı

YILGA: Nehir

YILGAÇIK: 1. Dere 2. Çay

YILGAMAK: Yeni yıla girmek

YILGAYAH: Nevruz günü [631]

YILGIR: 1. Tebessüm 2. Kıvrak

YILGIRIŞ: 1. Tebessüm 2. Kıvraklık

YILGIRLANMAK: Tebessüm etmek

YILGIRMAK: Tebessüm etmek [632]

YILIK: İtidalli

YILIKMAK: Mutedil olmak

YILINÇ: İtidal

Page 274: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

273

YILINMAK: İtidalli davranmak

YILITMAK: İtidali sağlamak

YILIZ: Zayıf

YILIZMAK: Zayıflamak

YILKI: At sürüsü

YILMA: Rampa

YILMANMAK: Yokuş aşağı inmek

YILMAYA: Kanatlı deve (mit) [633]

YILNA: Fobi

YILNAMAK: Fobi duymak

YILNAR: Fobik

YILPIK: 1. Zerre 2. Zırnık

YILTAR: Yular ipi

YILTIRAMAK: Parıldamak

YIMA: Alageyik

YINGART: 1. Barbar 2. Vahşi

YIPRAK: Antika

YIPRAMAK: Aşınmak

YIR: Şarkı

YIRAĞ: Musiki

YIRAĞAN: Müzisyen

YIRAĞÇI: Müzisyen

YIRAK: Sol taraf

YIRAMAK: Şarkı söylemek

YIRANMAK: Şarkı söylenmek

YIRÇI: 1. Şarkıcı 2. Hanende

YIRDAL: Melodik

YIRDAM: Nağme

YIRDAMAK: Nağme okumak

YIRDANMAK: Nağme okunmak

YIRDAV: Beste

YIRGA: 1. Saadet 2. Neşe

YIRGAMAK: Parti vermek

YIRGANMAK: Neşelenmek

YIRIM: 1. Solak 2. Arazi

YIRINÇAK: Şarkı sahnesi

YIRLAM: İcra (şarkı söyleme)

YIRLAMAK: Şarkı söylemek

YIRLANMAK: Şarkı söylenmek

YIRLAŞ: Koro

YIRLAŞMA: Çok sesli müzik

YIRLAŞMAK: Koroyla söylemek

YIRMAG: Şarkı [Yırmak]

YIRMAK: Şarkı söylemek

YIRMAN: Şarkıcı

YIRNAŞ: Yaramazlık

YIRNAŞIK: Yaramaz (çocuk)

YIRNAŞKAN: Yaramaz (çocuk)

YIRNAŞMAK: Yaramazlık yapmak

YIRTIŞMAK: Birbirini yırtmak

YIRTKIÇ: 1. Hunhar 2. Vahşi

YIRZA: Makam (müzik)

YIRZAMAK: Makamlı söylemek

YIŞ: 1. Orman 2. Cangıl (orman)

YIŞAK: Nevruz günü

YIŞAMAK: Yeni yıla girmek

YIŞIK: 1. Örgü zırh 2. Zincir zırh

YIŞLIK: Ormanlık alan

YIT: Koku

YITIK: Kokulu

YITIR: Rayiha

YITLAK: Kokulu

YITLAMAK: Koklamak

YITLIK: Parfüm şişesi

YITMAK: Kokmak

YİBEREY: Postane

YİBERMEK: Postalamak

YİBERMEN: Postacı

YİBERTMEK: Posta atmak

YİÇE: Tekrar

YİÇELEMEK: Tekrarlamak

YİÇELENMEK: Tekrarlanmak

YİĞ: Kutup

YİĞDEK: Mıknatıs

YİĞDEM: Manyetizma

YİĞDEME: Manyetizma

YİĞDEMEK: Mıknatıslamak

YİĞDENMEK: Mıknatıslanmak

YİĞDEŞ: Mıknatıs

YİĞDEŞİK: Manyetik

YİĞDEŞMEK: Manyetikleşmek

YİĞDİLEMEK: İtina göstermek

YİĞDİLENMEK: İtina görmek

YİĞDİZ: Kutup

YİĞENEK: Cemaat

YİĞENMEK: Cemaat oluşturmak

YİĞİRÇEK: Santrifüj aleti

YİĞİRÇEKİŞ: Yerçekimi

YİĞİRÇEMEK: Santrifüj dönmek

YİĞİRÇETMEK: Santrifüjlemek

YİĞİRMEK: Dönmek

YİĞİTMEK: Galip gelmek

YİĞLENMEK: Kutuplanmak

YİĞLEŞMEK: Kutuplaşmak

YİĞLETMEK: Kutuplaştırmak

YİĞMEK: İtmek (mıknatıs)

YİĞNEÇ: Akrep iğnesi

YİĞREK: Bilinmeyen sayı/harf (“Y”)

YİĞREMEK: Bilinmez olmak [634]

Page 275: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

274

YİĞRENMEK: Tiksinmek

YİĞREŞMEK: İllet etmek

YİĞRETMEK: İllet ettirmek

YİĞSİMEK: Bozulup çürümek

YİK: Ham

YİKDE: Hünnap (bitki)

YİKEN: Stupa (mimari)

YİKENMEK: Hamlamak

YİKETMEK: Olgunlaştırmak

YİKİTMEK: Canını kurtarmak

YİLEK: 1. Frambuaz 2. Ahududu

YİLİM: Zamk

YİLİNMEK: Yapışmak

YİLİTMEK: Yapıştırmak

YİLMEK: Asmak

YİMKİ: Takdis

YİMKİMEK: Takdis etmek

YİMKİNMEK: Takdis olmak

YİN: Cilt (deri)

YİNÇİRMEK: Hürmet etmek

YİNDEK: Ebedi

YİNDEM: Ebedi

YİNELEK: Rutin

YİNELEM: Tekerrür (tekrarlama)

YİNELEMEK: Tekrarlamak

YİNGİL: İnce

YİNGİLMEK: İncelmek

YİNİK: Kıymetsiz

YİNİKMEK: Kıymetini yitirmek

YİNİŞ: Nezaket

YİNİŞKE: Nezaket

YİNİŞKEN: Nazik

YİNİŞMEK: Nazik davranmak

YİNİT: Krom

YİNMEK: Kıymetsizleşmek

YİPKE: İnce iplik

YİPKEMEK: İncelmek

YİPKENMEK: Nezaket göstermek

YİPKİN: 1. Mor 2. Eflatun

YİRÇİ: Rehber

YİRDEŞ: Hemşehri

YİRDEŞMEK: Hemşehri olmak

YİRİK: 1. Yırtık 2. Yarık

YİRİLMEK: 1. Yırtılmak 2. Yarılmak

YİRİNDİ: Kendigelen fidan

YİRİNDİRMEK: Topraktan sökmek

YİRİNMEK: Topraktan bitmek

YİRMEK: Toprağa gömmek

YİTER: Zaiyat

YİTİ: 1. Kayıp 2. Keskin

YİTİLMEK: Kaybolmak

YİTİZ: 1. Çevik 2. Cüretkar

YİTLİNDİRMEK: Mahvetmek

YİTLİNMEK: Mahvolmak

YİV: Namlu (silah)

YİVEK: Teçhizat

YİVELEMEK: Dikişle eklemek

YİVELENMEK: Dikişle eklenmek

YİVETMEK: Teçhiz etmek

YİVGEÇ: 1. Yiv açıcı 2. Kalemtraş

YİVİK: Gerdanlık

YİVLEMEK: Namlu doğrultmak

YİVLEN: Vadi

YİVLENMEK: Sivrilmek

YİYİŞMEK: Birlikte yemek

YİZEK: İnzibat

YOBAZ: Mutaassıp

YOCAMAK: Kaşımak

YOCANMAK: Kaşınmak

YODAMAK: Nakletmek

YODMAK: Nihayete ermek

YODULMAK: Silinmek (başkası)

YODUN: İmha

YODUNMAK: İmha etmek

YODURMAK: Silmek

YOGA: Zihin eğitimi (Hintçe)

YOĞ: Hayır (değil)

YOĞALGAN: Helak olmuş

YOĞALMAK: Helak olmak

YOĞALAMAK: Ziyan etmek

YOĞALANMAK: Ziyan olmak

YOĞALTI: Zaiyat

YOĞALTIM: Helak

YOĞALTMAK: Helak etmek

YOĞANAK: İflas

YOĞANMAK: Fesh olmak

YOĞATMAK: Fesh etmek

YOĞBASAN: Cenaze yemeği

YOĞBASMAK: Cenaze aşı vermek

YOĞÇU: Sürekli hayır diyen kişi

YOĞDAK: Fakir

YOĞDAM: Fakirlik

YOĞKAZAN: Sibirya zambağı

YOĞLAM: Red

YOĞLAMAK: Hayır demek

YOĞMAK: Sıkıştırmak

YOĞRUM: Yoğurma işlemi

YOĞRUNMAK: Hamurlaşmak

YOĞRUTMAK: Hamurlaştırmak

Page 276: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

275

YOĞSAMAK: İnkar etmek

YOĞSAMAN: İnkarcı

YOĞSUZ: Lüzumsuz

YOĞTAŞI: Düzleme silindiri [635]

YOĞUMSAMAK: İnkar etmek

YOĞUMSANMAK: İnkar edilmek

YOĞUNATMAK: Nüfuz etmek

YOĞUNLAŞIK: Konsantre

YOĞUNTU: Nüfuz

YOĞUR: Macun

YOĞURGAÇ: Yoğurma makinesi

YOĞURTMAÇ: Yoğurtlu mantı

YOĞURTMAK: Yoğurt mayalamak

YOĞURTLAÇ: Yoğurtlu kızartma

YOĞURTLAŞ: Yoğurtlu yemek

YOKADIZ: Tarçın

YOKALMA: Telef

YOKALMAK: Telef olmak

YOKALTMAK: Telef etmek

YOKANÇ: Telef

YOKANDIRMAK: Helak etmek

YOKANMAK: Helak olmak

YOKATICI: Terminatör (kurgul) [636]

YOKATMA: Telef etme

YOKATMAK: Telef etmek

YOKATTIRMAK: Telef ettirmek

YOKLAV: Çek-up (çekap)

YOKARGA: Gıpta

YOKARGAMAK: Gıpta etmek

YOKÇA: Yok gibi

YOKÇAMAK: Yok gibi davranmak

YOKLUNMAK: İmha olmak

YOKLUTMAK: İmha etmek

YOKMAG: Helak [Yokmak]

YOKMAK: Mahvetmek

YOKRAMAK: Kaybolmak

YOKSAMAK: İnkar etmek

YOKSAMAN: İnkarcı

YOKSAV: İnkar

YOKSAYIM: Hükümsüzlük

YOKSAYMAK: Hükümsüz kılmak

YOKSUL: Fakir

YOKSUN: Mahrum

YOKSUNMAK: Mahrum olmak

YOKSUR: Muhtaç

YOKSURMAK: Muhtaç olmak

YOKTAMAK: Hiç etmek

YOKTANMAK: Hiç olmak

YOKTAV: Nihilizm

YOKUMSUR: Kinik (felsefe)

YOKUMSURMAK: Kinikleşmek

YOKURGANMAK: Kuvvetsizleşmek

YOKVAR: 1. Hurafe 2. Batıl inanç

YOLA: Sokak lambası

YOLAÇ: Lider

YOLAÇAN: Rehber

YOLAÇAR: Greyder

YOLAÇMAK: Yol yapmak

YOLAK: Patika

YOLAMAK: Yolda rastlamak

YOLAN: Yolculuğa dayanıklı

YOLANMAK: Yola çıkmak

YOLAV: Uzun yolculuk

YOLAVÇI: Şehirlerarası yolcu

YOLAŞMA: Kenara çekme (araç)

YOLAŞMAK: Kenara çekmek (araç)

YOLBAK: Misafiri çok olan kişi

YOLBAKA: Misafirperverlik

YOLBAKAN: Misafirperver

YOLBARS: Bozkır parsı

YOLBASAR: Eşkiya

YOLBASMAK: Eşkiyalık yapmak

YOLBAŞ: Kavşak anıtı / direği

YOLBAZAR: Yol düzleme silindiri

YOLBAZMAK: Yol düzlemek

YOLÇAPAR: Kargocu

YOLÇAPMAK: Kargo taşımak

YOLÇATI: 1. Dörtyol 2. Kavşak

YOLÇATMAK: Yol ayrımına gelmek

YOLDAK: Otoban

YOLDAM: 1. Tarz 2. Üslup

YOLDAŞMAK: Aynı yolda gitmek

YOLDURGAN: Zararlı ot

YOLDUZ: Trafik lambası

YOLGA: 1. Veda 2. Selam

YOLGAMA: Vedalaşma

YOLGAMAK: Vedalaşmak

YOLGANMAK: Veda edilmek

YOLGAR: Veda

YOLGARMAK: Yolda rastlamak

YOLGAŞMAK: Yolda rastlaşmak

YOLKA: Noel ağacı (Rusça)

YOLKAĞAK: Sinir otu

YOLKAMAK: Cımbızla almak

YOLKANMAK: Cımbızla alınmak

YOLKAVUŞ: Cımbız

YOLKIRAV: Yol kenarı

YOLKU: Yolsuzluk (hırsızlık)

YOLKULU: Yolsuzluk yapan

Page 277: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

276

YOLKUMAK: Yolsuzluk yapmak

YOLKUNMAK: Arsızlık etmek

YOLKUR: Arsız

YOLKURMAK: Arsızlık etmek

YOLKUŞ: 1. Yolsuz (hırsız) 2. Arsız

YOLKUŞMAK: Talan etmek

YOLPAMAK: Seyahat etmek

YOLPAN: Seyahat

YOLPAR: Seyyah

YOLUÇ: Yolunmuş (tüy, kanat)

YOLUĞ: Mikrop

YOLUĞMA: Mikrop kapma

YOLUĞMAK: Mikrop kapmak

YOLUKMAK: Yolda karşılaşmak

YOLUTMAK: Yolsuzluk yapmak

YOLUTMAN: Yolsuzluk yapan

YOLVAZ: Bozkır parsı

YOLVURAN: Haydut

YOLVURMAK: Haydutluk yapmak

YOLYAZMA: Seyahatname

YOLYAZMAK: Gezi anısı yazmak

YOM: 1. Baht 2. Talih 3. Şans

YOMAG: Destan [Yomak]

YOMAK: Ayrılmak

YOMAKAY: Lafı uzatan kişi

YOMAKÇI: Destan okuyucu

YOMAKTAMAK: Kibar konuşmak

YOMÇU: 1. Melek 2. Peri

YOMDAR: Muska

YOMDARMAK: Muska yazmak

YOMGAK: Hülasa (özet)

YOMGALAMAK: Özetlemek

YOMGALANMAK: Özetlenmek

YOMLAMAK: Dua okuyup üflemek

YOMLATMAK: Okutup üfletmek

YOMSUZ: 1. Meşum 2. Şom

YON: 1. Soğuk algınlığı 2. Hak

YONAK: 1. Gammazlık 2. Tehdit

YONAMAK: Gammazlamak

YONANMAK: Gammazlanmak

YONAT: Tehdit etmek

YONATMAK: Tehdit etmek

YONÇMAK: İnce dilimlemek

YONÇUĞAN: 1. Cips 2. Pespaye

YONÇUK: Pespaye

YONDAMAK: Bağdaştırmak

YONDALMAK: Bağdaşmak

YONGA: 1. Talaş 2. Çip (devre)

YONGAÇ: Cips

YONGAK: İftira

YONGAMAK: İftira atmak

YONGAN: Kum (Mançuca)

YONGAR: Rende

YONGARLAMAK: Rendelemek

YONGARLANMAK: Rendelenmek

YONGUÇ: Kalemtraş

YONTAÇ: Heykeltraş aleti

YONTAV: Heykel

YONTMAN: Heykeltraş

YONUŞKA: Talaş

YONUŞMAK: Talaş haline gelmek

YOR: 1. Tabir 2. Tefsir

YORA: 1. Rüya tabiri 2. Alamet

YORALAMAK: Tabir etmek

YORALANMAK: Tabir edilmek

YORALMAK: Tabir edilmek

YORAMAK: Tabir etmek (rüya)

YORANMAK: Tefsir etmek

YORATMAK: Tabir ettirmek

YORAZ: Tefsir

YORAZMAK: Tefsir etmek

YORÇU: Rüya tabircisi

YORDAM: 1. Usül 2. Metod

YORGA: Rahvan (at yürüyüşü)

YORGUL: Geyik yavrusu

YORKA: Perde

YORKALAMAK: Perde çekmek

YORKALANMAK: Perdelenmek

YORLAMA: Reçete

YORLAMAK: Reçete yazmak

YORLATMAK: Reçete yazdırmak

YORLAV: Reçete

YORLUK: Kullanma kılavuzu

YORMAL: Farazi (varsayımsal)

YORMAN: Rüya tabircisi

YORNUK: İstirahatgah

YORT: Dörtnala gitme (at)

YORTAN: Dörtnala giden (at)

YORTMA: Lağım

YORTMAK: Dörtnala gitmek (at)

YORU: 1. Rüya tabiri 2. Dedikodu

YORUÇU: Rüya tabircisi

YORUK: 1. Aydınlık 2. Metod

YORUKLAMAK: Aydınlatmak

YORUKLANMAK: Aydınlanmak

YORUKLATMAK: Aydınlatmak

YORUMAK: Metod uygulamak [637]

YORUMSAMA: Tevil

YORUMSAMAK: Tevil etmek

Page 278: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

277

YORUMSANMAK: Tevil edilmek

YORUNCA: Yabani yonca

YORUNMAK: Aydınlanmak

YORUTMA: Aydınlatma

YORUTMAK: Aydınlatmak

YOSMA: 1. Şuh kadın 2. Küpe

YOSMALANMAK: Şuhluk yapmak

YOSMAK: Süslenmek

YOSMUK: Kırmızı mercimek

YOSU: 1. Siyaset 2. Merasim

YOSULAMAK: Siyaset yapmak

YOSUTAY: Parlamento

YOŞKUN: Su yosunu

YOŞRUN: İltica

YOŞURMAK: İltica etmek

YOTA: Belkemiği

YOTKUR: Geniz

YOTKURMA: Geniz akıntısı

YOTKURMAK: Genzi akmak [638]

YOV: Ahiret (dinsel)

YOVAÇ: Mütevazi (alçak gönüllü)

YOVAÇLIK: Tevazu

YOVAŞ: Centilmen

YOVMAK: Övmek

YOVUK: Günah çıkarma

YOVUKMAK: Günah çıkarmak

YOYMA: Fesih

YOYMAK: Fesh etmek

YOYULMAK: Fesh olmak

YOZ: Dejenere

YOZAK: Kilit

YOZAKÇA: Sahte para

YOZAKÇI: Çilingir

YOZAKLAMAK: Kilitlemek

YOZAKLANMAK: Kilitlenmek

YOZAMAK: Kısır olmak [639]

YOZANMAK: Kısırlaşmak

YOZATMAK: Kısırlaştırmak

YOZLANMAK: Dejenere olmak

YOZLAŞMAK: Dejenere olmak

YOZMAK: Dejenere etmek

YOZUK: Dejenere

YOZUKMAK: Soysuzlaşmak

YOZULMAK: Dejenere olmak

YOZUTMAK: Dejenere etmek

YÖĞEN: 1. Ait 2. Sahip 3. Mevsim

YÖĞENSİZ: 1. Başıboş 2. Sahipsiz

YÖĞERMEK: Kaplanmak (metal)

YÖĞERTMEK: Kaplamak (metal)

YÖK: 1. Ok tüyü / yeleği 2. Çinko

YÖKMEK: Heyecanlanmak

YÖLEK: 1. Destek (yardım) 2. Sebat

YÖLEKÇİ: Destekçi (yardımcı)

YÖLEKDEŞ: Dert ortağı

YÖLEKMEN: Asistan

YÖLEMEK: Yardım etmek

YÖLENMEK: Yardım almak

YÖLEŞMEK: Benzemek

YÖLEŞTİRMEK: Benzeştirmek

YÖLETMEK: Sebat etmek

YÖMELEMEK: Aksamak

YÖMELENMEK: Aksak yürümek

YÖMELETMEK: Aksatmak

YÖNDEME: Programlama

YÖNDEMEK: Programlamak

YÖNDENMEK: Programlanmak

YÖNDEV: Program

YÖNE: 1. Fakat 2. Bedava 3. Basit

YÖNEÇ: Pusula

YÖNEKEY: 1. İptidai 2. Sıradan

YÖNERGE: Talimat

YÖNERMEK: Talimat almak

YÖNERTMEK: Talimat vermek

YÖNET: Direktif

YÖNETMEN: 1. Rejisör 2. Direktör

YÖNEY: Rota

YÖNEYLEMEK: Rota belirlemek

YÖNEZ: Aksi

YÖNEZMEK: Ters yöne dönmek

YÖNKEM: 1. Referans 2. Atıf

YÖNKEMEK: Referans göstermek

YÖNKER: 1. Referansçı 2. Dost

YÖNKERMEK: Atıf yapmak

YÖNLEÇ: Pusula

YÖNSEME: Temayül

YÖNSEMEK: Temayül etmek

YÖNTEM: 1. Usül 2. Metod

YÖNTER: Koordinat

YÖNTERMEK: Koordinatlamak

YÖNTÜŞMEK: Fikirleri çatışmak

YÖNÜK: Sabit yön (“Kıble” gibi)

YÖNÜKMEK: Sabit yöne dönmek

YÖNÜT: İstikamet

YÖNÜTLEMEK: İstikamet vermek

YÖNÜTLENMEK: İstikamet almak

YÖR: Hayalet

YÖRDEM: Strateji

YÖREĞEL: Dua

YÖREK: 1. Sargı 2. İstinat duvarı

Page 279: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

278

YÖRELÇE: Vites topuzu

YÖRELÇEK: Kirmen başı

YÖRELÇEMEK: Etrafında dönmek

YÖRELGE: 1. Mahal 2. Tarikat

YÖRELGEMEK: Muhit oluşmak

YÖRELGETMEK: Muhit oluşturmak

YÖRELMEK: Tur atmak

YÖRELTMEK: Tur attırmak

YÖREMEÇ: Lonj ipi

YÖREMEK: Etrafında dönmek (at)

YÖRENMEK: Lonjla dönmek

YÖRETMEK: Etrafında döndürmek

YÖREZ: Ters

YÖREZMEK: Ters gitmek

YÖRGE: 1. Banliyö 2. Çevre yolu

YÖRGEK: Kundak

YÖRGELMEK: Sarılmak

YÖRGEMEÇ: Kokoreç

YÖRGEMEK: 1. Sarmak 2. Dönmek

YÖRGENÇ: 1. Tur 2. Sarmaşık

YÖRGENMEK: Tur atmak

YÖRGETMEK: Tur attırmak

YÖRGEY: Sarmaşık

YÖRLEĞEN: Akut (hastalık)

YÖRME: Sofa (hol)

YÖRMEK: Hareket etmek

YÖRTEK: Çok gezen

YÖRTERGE: Devir (motor)

YÖRTERGEÇ: 1. Pervane 2. Uskur

YÖRTGEÇ: Motor

YÖRTMEK: Hareket ettirmek

YÖRÜ: İspit (tekerlek çevresi)

YÖRÜLMEK: Çözülmek

YÖRÜNGE: Mahrek

YÖRÜNGEÇ: Orbital

YÖZE: Ihlamur

YUBAL: Tecil

YUBALMAK: Tecil olmak

YUBAMA: Tecil

YUBAMAK: Tecil etmek

YUBANÇ: 1. Tehir 2. Tecil

YUBANMA: Teselsül

YUBANMAK: Teselsül etmek

YUBARMAK: Tecil etmek

YUBAŞMAK: Peş peşe gitmek

YUBATMA: Tehir

YUBATMAK: Tehir etmek

YUBAY: Eş (koca)

YUBAYAN: Eş (karı)

YUDARHA: Ejderha [640]

YUDUNMAK: Hayırsızlık etmek

YUDUT: Hayırsız (hakaret sözü)

YUDUTMAK: Hayırsızlık etmek

YUDUZ: Eş (refik / refika)

YUFKA: Sac ekmeği

YUFUŞ: Metres

YUFUŞMAK: Metres tutmak

YUĞ: Cenaze töreni

YUĞAK: Kar kazı (kaz türü)

YUĞALAMA: Cenaze kaldırma

YUĞALAMAK: Ölü gömmek [641]

YUĞALANMAK: Cenaze kalkmak

YUĞALTI: Cenaze merasimi

YUĞAMA: Gasil (cenaze yıkama)

YUĞAMAK: Cenaze yıkamak

YUĞANIŞ: Gasil (cenaze yıkama)

YUĞANMAK: Cenaze yıkanmak

YUĞÇU: Cenaze sahibi

YUĞDAK: Cenaze ayini

YUĞDAMAK: Cenaze ayini yapmak

YUĞLAMAK: Yas töreni yapmak

YUĞLANMAK: Matem tutmak

YUĞMAK: Silmek

YUĞRAK: Hamur

YUĞRUK: Gut hastalığı

YUĞRUNMAK: Koyulaşmak

YUĞRUŞ: Vezir

YUĞUÇ: Sünger (gereç)

YUĞUL: 1. Su akıntısı 2. Dere

YUĞULMAK: Rengi solmak

YUĞUM: Gasil (cenaze yıkama)

YUĞUMÇU: Gassal (ölü yıkayıcısı)

YUĞUMÇULUK: Gassallık

YUĞUNGAÇ: Lavabo

YUĞUNMAK: Yıkanmak

YUĞUR: Macun

YUĞURMAK: Macun yapmak

YUĞURTMA: Köme (pestil sucuğu)

YUĞURTMAK: Macun yapmak

YUĞUT: Mersiye

YUĞUTÇU: Paralı mersiyeci

YUĞUTMAK: Rengini soldurmak

YUĞUZMAK: Bunamak

YUHU: Rüya

YUHULAMAK: Rüya görmek

YUHULANMAK: Rüya görme

YUKA: Narin

YUKALAMAK: Nazik davranmak

YUKAMAK: Narinleşmek

Page 280: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

279

YUKARLAÇ: Tedric

YUKARLAMA: Terfi

YUKARLAMAK: Terfi etmek

YUKARLANMAK: Terfi olmak

YUKMAK: Terfi olmak

YUKRAMA: Dua

YUKRAMAK: Dua etmek

YUKUM: Enfekte olma

YUKUMAK: Enfekte olmak

YUKUZ: Virüs

YUKUZMA: Virüs kapma

YUKUZMAK: Virüs kapmak

YULA: Rüya [642]

YULAĞAN: Rüya gören

YULAĞÇAMA: Halüsinasyon

YULAĞÇAMAK: Sanrı görmek

YULAK: 1. Pınar 2. Çeşme

YULAMAK: Rüya görmek [643]

YULAR: Dizgin

YULARMAK: Yönlendirmek

YULAT: Su kanalı

YULATMAK: Kanal açmak

YULAV: Kurtarma operasyonu

YULAVÇI: Kurtarıcı

YULAZIK: Kumanya (yol yiyeceği)

YULAZMAK: Kumanya hazırlamak

YULKA: Meşale

YULKUMAK: Koparmak

YULKUNMAK: Kopmak

YULMAK: Alışveriş yapmak

YULTUZ: 1. Esas 2. Orijin

YULU: Fedakarlık

YULUĞ: Bedel

YULUK: Kefalet (gözaltı parası)

YULUKÇU: Kefil

YULUM: Fedakarlık

YULUMAK: Fidye almak

YULUN: Fidye (kurtuluş parası)

YULUNMAK: Fidye ile kurtarılmak

YULUR: 1. Kefil 2. Fedakar 3. Emel

YULUŞMAK: Pazarlık etmek

YULUTMAK: Fidye ile kurtarmak

YUM: 1. Neşe 2. Huzur (rahatlık)

YUMA: Yıkama

YUMAG: Sarılmış nesne [Yumak]

YUMAK: 1. Yıkamak 2. Sarmak

YUMALAMAK: Yumaklaştırmak

YUMALANMAK: Yumaklaşmak

YUMALATMAK: Yumak yapmak

YUMBAÇ: Saklambaç oyunu

YUMDARMA: Bir araya getirme

YUMDARMAK: Bir araya getirmek

YUMGA: Yabani keçi

YUMGAK: Yumak (yığın)

YUMGAKLAMAK: Yumak etmek

YUMGAKLANMAK: Yumak olmak

YUMLU: 1. Neşeli 2. Huzurlu

YUMRAN: Lehistan köstebeği

YUMRU: Kök bitki (patates vs.)

YUMRUÇAK: Veba hastalığı

YUMRUĞAN: Apandis

YUMUÇ: 1. Nasihat 2. Müjde

YUMUNMAK: Birikmek

YUMUR: Turp

YUMURGA: Oval

YUMURGAN: Patates

YUMURMAK: Kahrolmak

YUMURTMAK: Kahretmek

YUMUŞ: Hizmet

YUMUŞÇU: 1. Hizmetçi 2. Melek

YUMUŞKA: Kızılcık (ağaç, bitki)

YUMUŞMAN: Melek

YUMUTKAN: Polyanna (mizaç)

YUMUTMAK: Biriktirmek

YUN: 1. Lif (banyo) 2. Yün

YUNAÇ: Lif (banyo)

YUNAK: Banyo

YUNALGA: Gusül abdesti

YUNALGAMAK: Gusletmek

YUNARGA: Çamaşır makinesi

YUNAV: Abdest

YUNÇA: Lif (banyo)

YUNÇALAMAK: Lif sürmek

YUNÇALANMAK: Lif sürünmek

YUNÇMAK: Yaralanmak

YUNÇUK: Yaralı

YUNÇUMAK: Yaralanmak

YUNÇUTMAK: Yaralamak

YUNDU: 1. Lağım 2. Kanalizasyon

YUNGA: Gusül abdesti

YUNGAK: Sabun

YUNGAMAK: Abdest almak

YUNGU: Banyo yapma

YUNGULUK: Banyo malzemesi

YUNLAMAK: Lif sürmek [644]

YUNLANMAK: Lif sürünmek

YUNMAK: Yıkanmak

YUNT: At

YUNUM: Banyo yapma

Page 281: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

280

YUNUP: Abdest

YUNUPLAMAK: Abdest almak

YUNUPLANMAK: Abdest almak

YUPAR: Misk (güzel koku)

YUR: Karaca (hayvan)

YURAK: 1. Hamur 2. Tabir

YURAMA: Rüya tabiri

YURAMAK: Rüya tabir etmek

YURANMAK: Tabir edilmek (rüya)

YURAV: 1. Tabir 2. Baht

YURÇ: Çuval

YURÇMAG: Çuval [Yurçmak]

YURÇMAK: Çuvala doldurmak

YURKA: Yer elması

YURLAMAK: Rüya tabir etmek

YURLANMAK: Tabir edilmek

YURMAK: Tabir etmek

YURNAK: Fosil

YURNAMAK: Fosilleşmek

YURNATMAK: Fosilleştirmek

YURT: Vatan

YURTLAK: Sonradan gelinen yer

YURUK: Harita

YURUKMAK: Yönelmek

YURUN: Paçavra

YURUNMAK: Yıpranmak

YUŞAĞAN: Müteşabih

YUŞAMAK: Teşbih etmek

YUŞALMAK: Teşbih olmak

YUŞANMAK: Muhabbet etmek

YUŞAV: Teşbih

YUŞUK: Artezyen kuyusu

YUŞUKMAK: Fışkırmak (su) [645]

YUŞULMAK: Fışkırmak (su)

YUŞUTMAK: Artezyen açmak

YUT: 1. Felaket 2. Afet

YUTARGA: Karadelik (astronomi)

YUTARMAK: İçine alıp kaybetmek

YUTLUK: 1. Zarar 2. Ziyan

YUTPA: Gırtlak

YUTPAĞAN: Yeraltı canavarı

YUTRUK: Guatr

YUTUKMAK: Komaya girmek

YUTUM: Lokma

YUTUNMAK: Yokolmak

YUVAK: 1. Bronş 2. Arı peteği

YUVALMAK: İhmal edilmek

YUVAMAK: İhmal etmek [646]

YUVANÇ: 1. Gönül alma 2. Teselli

YUVANDIRMAK: Gönlünü almak

YUVANMAK: Gönlü olmak

YUVAR: Küre

YUVARGA: Silindir

YUVARLAŞMAK: Silindirleşmek

YUVAŞ: 1. Sakin 2. Mütevazı

YUVAŞMAK: Sakinleşmek

YUVAT: Teselli

YUVATMAK: Tesselli etmek

YUVDUK: Küre

YUVDUZ: Küre

YUVGA: Merdane

YUVGALAMAK: Merdanelemek

YUVGALANMAK: Merdanelenmek

YUVGU: Silindir (bilimsel)

YUVHA: Şahmaran [647]

YUVKA: Yalaka

YUVKALANMAK: Yalakalık etmek

YUVMAK: 1. Yıkamak 2. Övmek

YUVUK: Gusül abdesti

YUVUKMAK: Gusletmek

YUVULGA: Şimşir (bitki)

YUVULMAK: Övülmek

YUVUŞKA: Teneşir taşı

YUVUŞMAK: Yıkanmak

YUYKAMAK: Yıkamak

YUYKANMAK: Yıkanmak

YUYULÇAK: Kirli çamaşır

YUYULÇAMAK: Çamaşır yıkamak

YUYULGAÇ: Çamaşır makinesi

YUYULMAK: Yıkanmak (çamaşır)

YUZAK: Mühür

YUZALAMAK: Mühürle kilitlemek

YUZAMAK: Mühürlemek

YUZANMAK: Mühürlenmek

YÜCEMEN: 1. Devasa 2. Ulu

YÜDEK: Alzheimer hastası

YÜDEMEK: Alzheimer olmak

YÜĞ: Usare

YÜĞEN: Gem

YÜĞENMEK: Gemlenmek

YÜĞER: 1. Dert 2. Mevcut

YÜĞERE: Mısır (bitki ve tane)

YÜĞERMEK: Koşar adım gitmek

YÜĞERTMEK: Koşturmak

YÜĞNEK: Mütevazı

YÜĞNEMEK: Tevazu göstermek

YÜĞNÜK: Salih

YÜĞRÜK: Postacı tarzı yürüyüş

YÜĞÜNT: Selam

Page 282: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

281

YÜĞÜRGEN: Rahvan

YÜĞÜRMEK: Yürümek (rahvan)

YÜĞÜT: Tesseli

YÜĞÜTLEMEK: Teselli etmek

YÜĞÜTLENMEK: Teselli olmak

YÜKÇEKER: Lift (yük asasörü)

YÜKÇEMEK: Zoruna gitmek

YÜKÇÜ: Hamal

YÜKEK: Sandık

YÜKLENÇ: Şarj

YÜKLERGE: Lifter

YÜKLEŞMEK: Karşılıklı yüklemek

YÜKLET: Kamyon

YÜKLEV: Mahmul

YÜKMEG: Yığın [Yükmek]

YÜKMEK: 1. Toplamak 2. Yığmak

YÜKMEN: Hamal

YÜKNÜ: Secde

YÜKSEMEK: Ağır bulmak

YÜKSELTEÇ: Amplifikatör

YÜKSELTGEN: Endüktör

YÜKSERMEK: Ağır gelmek

YÜKSÜĞEN: Yüksükotu (Digitalin)

YÜKTER: Lohusa yatağı

YÜKTERMEK: Lohusa yatmak

YÜKÜM: Mükellefiyet

YÜKÜMLÜ: Mükellef

YÜKÜMSÜZ: Gayrı-mükellef

YÜKÜN: 1. Tazim 2. Secde

YÜKÜNÇ: 1. Vecibe 2. Reverans

YÜKÜNÇEK: Seccade

YÜKÜNDÜR: Mescid

YÜKÜNDÜRMEK: Namaz kıldırmak

YÜKÜNEK: Mescid

YÜKÜNGE: Vecibe

YÜKÜNGEMEK: Vacip olmak

YÜKÜNGEN: 1. Vacip 2. Tazimci

YÜKÜNGETMEK: Vacip kılmak

YÜKÜNMEK: Secde etmek [648]

YÜKÜNMEN: Secde eden

YÜKÜNÜK: Reverans

YÜKÜNÜR: Secde eden

YÜKÜT: İyon

YÜKÜTMEK: İyonlaşmak

YÜLDEK: Traş

YÜLEÇ: Traş bıçağı

YÜLEĞİ: Bileği taşı

YÜLEK: 1. Bileği taşı 2. Ok tüyü

YÜLEMEK: Bileylemek

YÜLENMEK: Bileylenmek

YÜLERGE: Bileyleme makinesi

YÜLERGEMEK: Bileylemek

YÜLERGENMEK: Bileylenmek

YÜLEŞ: Müşabih (benzer)

YÜLEŞİRMEK: Kıyaslanmak

YÜLEŞİTMEK: Kıyaslamak

YÜLEŞMEK: Benzeşmek

YÜLETMEK: Bileyletmek

YÜLGÜ: 1. Traş bıçağı 2. Jilet

YÜLGÜÇ: Ustura

YÜLÜK: Traşlı (traş olmuş)

YÜLÜMEK: Traş olmak

YÜLÜN: Omurilik

YÜLÜNÇ: Traş

YÜLÜNGEÇ: Traş makinesi

YÜLÜNMEK: Traş olmak

YÜLÜRGE: Traş makinesi

YÜLÜRGETMEK: Traş etmek

YÜLÜTMEK: Traş ettirmek

YÜNGÜL: Hafif

YÜPKÜN: Lotus çiçeği

YÜRDEK: 1. Zampara 2. Hovarda

YÜRDEMEK: Zamparalık etmek

YÜRE: Çember

YÜREÇE: Kızak ayağı

YÜREĞİR: Cesaretli

YÜRELGE: 1. Taktik 2. Strateji

YÜRELGEMEK: Taktik uygulamak

YÜRET: 1. İcra 2. İcra dairesi

YÜRETME: İcra etme

YÜRETMEK: İcra etmek

YÜRGEMEK: Gezinti yapmak

YÜRGENÇ: Gezinti

YÜRGENMEK: Gezinmek

YÜRGÜZ: İcra (yürütme)

YÜRGÜZME: İcraat (yürütme)

YÜRGÜZMEK: İcra olmak

YÜRGÜZTEY: Kabine (hükümet)

YÜRMEK: İleri gitmek

YÜRSEK: Yürümeye dayanıklı

YÜRSEMEK: Yavaş yürümek

YÜRTERGEÇ: Lonj ipi

YÜRÜK: Gezici işçi

YÜRÜLMEK: Gerilemek

YÜRÜM: Ömür

YÜRÜNCEK: Koltuk değneği

YÜRÜNÇ: İcra

YÜRÜNDEK: Antibiyotik ilaç

YÜRÜNMEK: Volta atmak

Page 283: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

282

YÜRÜTEÇ: Bebek yürütme aracı

YÜRÜTGEÇ: Tekerlekli sandalye

YÜTEL: Yutma zorluğu

YÜTELMEK: Yutmada zorlanmak

YÜTER: Öksürük

YÜTERMEK: Öksürmek

YÜTMEK: Naklolmak

YÜTÜRMEK: Nakletmek

YÜVEZ: Kuşarmudu

YÜVMEK: Yardım etmek

YÜVRÜK: Yılancık hastalığı

YÜVÜK: Teçhizat

YÜZDEMEK: Kaymağını almak

YÜZDEN: Üstünkörü

YÜZDENMEK: Kaymağı alınmak

YÜZDÜK: Maske

YÜZEÇ: Palet

YÜZELÇEME: Yüz yüze görüşme

YÜZELÇEMEK: Yüz yüze görüşmek

YÜZERGE: Şamandıra

YÜZERGEMEK: Suda asılı kalmak

YÜZEY: Satıh

YÜZGEN: Yüzme yeteneği olan

YÜZGÖRMEK: Duvak açmak

YÜZGÜÇ: Deri yüzme bıçağı

YÜZKEN: Mütemadiyen

YÜZKEŞ: Can simidi

YÜZKEŞMEK: Yüze çıkmak

YÜZLEK: Cilt (kitap)

YÜZMEN: Yüzücü

YÜZTÜĞEN: Maske

YÜZTÜĞMEK: Maske takmak

- Z –

ZACA: Parmaklık (çit)

ZADA: Yağmur tanrısı (mitoloji)

ZAĞ: Kuvvet

ZAĞALMA: Falko vespertinus (kuş)

ZAĞALMAK: Kuvvetlenmek

ZAĞALTMAK: Kuvvetlendirmek

ZAĞAN: Fil

ZAĞLAMAK: Kuvvet uygulamak

ZAĞLANMAK: Kuvvetlenmek

ZAĞLI: Kuvvetli

ZAĞMAN: 1. Despot 2. Tiran

ZAĞNA: Devasa

ZAĞSIZ: Kuvvetsiz

ZAL: Ruh

ZALGAMAK: Bağlamak

ZALGANMAK: Bağlanmak

ZALVARMA: İbadet

ZALVARMAK: İbadet etmek

ZAMBU: Yaşam ağacı [649]

ZANGA: 1. Yay 2. Hayvan boynuzu

ZARAĞAN: Oklu kirpi

ZARGI: Şikayet

ZARGIÇI: Şikayet

ZARGILAMAK: Şikayet etmek

ZARGILANMAK: Şikayetlenmek

ZARGA: Dava (mahkemede)

ZARGAÇI: Davacı (mahkeme)

ZARGALAMAK: Dava açmak

ZARGALATMAK: Dava açtırmak

ZARGALAŞMAK: Dava açışmak

ZARGAY: Adalet tanrısı (mitoloji)

ZARIN: İri taneli kum

ZARLIK: Celp kağıdı

ZASAL: Terapi

ZASALMAK: Terapi görmek

ZAY: 1. Cenk 2. Harp 3. Zırh

ZAYA: 1. Kader 2. Milyon

ZAYAÇI: Kader ruhu (mitoloji)

ZAYAĞAN: Kader tanrısı (mitoloji)

ZAYALMAK: Zırhlanmak

ZAYALTMAK: Zırhlandırmak

ZAYAMA: Mukadderat

ZAYAMAK: Kaderi tayin etmek

ZAYANMAK: Takdir edilmek

ZAYAR: Teçhizat

ZAYARLAMAK: Teçhiz etmek

ZAYARLANMAK: Teçhizatlanmak

ZAYÇI: Cengaver

ZAYIN: Cenk

ZAYINÇI: Cengaver

ZAYINMAK: Cenk etmek

ZAYLAMAK: Silahlandırmak

ZAYLANMAK: Silahlanmak

ZAYSAN: Müdür

ZERGE: Dağ keçisi

ZERİK: Kanarya

ZERLİK: 1. Yabani 2. Vahşi

ZEVE: Ok başı

ZEYBEK: Efe

ZIĞ: Çamur

ZIĞIR: Kurumuş çamur

ZIĞIT: Mıcır

ZILANGAÇ: Zehirsiz yılan

ZILAVAÇ: Tencere

ZILANT: Ejderha

ZILGA: Civciv

Page 284: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

283

ZINGIRAK: Çıngırak

ZIRILDAVIK: Sesli topaç

ZİBEN: Burjuva (Mançuca)

ZİCİK: Minik

ZİLVİLEMEK: Aldatmak

ZİLVİLENMEK: Aldanmak

ZİMİŞ: Hurma

ZOĞ: Ağaç dalı

ZOL: Hat [650]

ZOLAK: 1. Şerit (yol) 2. Kayak pisti

ZOLAKLAMAK: Şerit çekmek (yol)

ZOLAMAK: Hat çekmek

ZOLANMAK: Hat çekilmek

ZÖGEMEK: Acıtmak

ZÖGENMEK: Acımak

ZÖGEY: Eşek arısı [651]

ZUHA: Fırın

ZUHAÇI: Fırıncı

ZULA: Akciğer

ZULAMAK: Nefes almak

ZULANMAK: Solunum yapmak

ZULGAMAK: Tüy dökmek

ZULGANMAK: Tüyleri dökülmek

ZULGU: Tüy yolma (kuş)

ZULGULAMAK: Tüylerini yolmak

ZULGULANMAK: Tüy yolunmak

ZUVAL: Kızılcık (ağaç, meyve)

ZÜDEĞEN: Tasa verici

ZÜDEL: Tasa

ZÜDELMEK: Tasalanmak

ZÜDEMEK: Tasa vermek

ZÜDERGE: Depresyon

ZÜDERME: Depresyon

ZÜDERMEK: Depresyona girmek

ZÜLEMEK: Perdahlamak

ZÜLENMEK: Perdahlanmak

ZÜLERGE: Perdah makinasi

ZÜLETMEK: Perdahlatmak

ZÜLDE: Arma

ZÜLGE: Zımpara

ZÜLGEÇ: Zımpara kağıdı

ZÜLGELEMEK: Zımparalamak

ZÜLGELENMEK: Zımparalanmak

ZÜLGEMEK: Zımparalamak

ZÜLGER: Zımpara makinesi

ZÜLGÜMEK: Bilemek

ZÜLGÜR: Bileği

ZÜRÇE: Portakal

ZÜREN: Kestane rengi

ZÜRGEÇ: Piton yılanı

ZÜRGEY: Çöğen (bitki)

Page 285: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

284

GEZEGENLER

1. TİLEK (DİLEK): Merkür, Utarit.

Eşanlam: TİLEKDİZ (DİLEKTİR) – TİLEG

Dilek yıldızı. Ona bakılarak dilek dilenir. Çıplak gözle görülür.

2. SEVİT (SEVÜT): Venüs, Zühre.

Eşanlam: ÇOLPANDIZ (ÇOLPANTIR) – ÇOLPAN

Gezginlerin ve çobanların yıldızıdır. Çıplak gözle görülür.

3. YERTİNÇ (YERDİNÇ): Dünya, Arz.

Eşanlam: YERDİZ (YERİNTİR) – YER

Yeryüzü. İnsanoğlunun yaşadığı gezegen.

4. KÜRÜT (KÜRÜD): Mars, Merih.

Eşanlam: KIZANDIZ/KIZILDIZ (KIZANTIR/KIZILTIR) – KIZAN/KIZIL

Güçlü ve kızgın bir yiğit olarak düşünülür. Çıplak gözle görülür.

5. ONGAY (ÖNGEY): Jüpiter, Müşteri.

Eşanlam: ERENDİZ (ERENTİR) – EREN

Olgunluğu ve bilgeliği temsil eder. Çıplak gözle görülür.

6. ERKLİĞ (ERKLİ) : Satürn, Zuhal.

Eşanlam: SEKENDİZ (SEKENTİR) – SEKEN

Etrafında halkaları vardır. Çıplak gözle görülür.

7. CETEGEY (CETEY): Uranüs.

Eşanlam: YETENDİZ (YEDENTİR) – YETEN

Çıplak gözle görülemez.

8. KONUŞUK (KONUŞU): Neptün.

Eşanlam: ALTANDIZ (ALTANTIR) – ALTAN

Çıplak gözle görülemez.

9. YALDIRIK (YILDIRAK): Plüton.

Eşanlam: USANDIZ (USANTIR) – USAN

Çıplak gözle görülemez.

Açıklama: Son yıllarda yapılan çalışmalarda Plüton gezegeninin aslında birbirinin etrafında dönen iki

gezegen olduğu anlaşılmıştır. Adları Yaldırık ve Yıldırak olarak ikili hale getirilebilir.

YÖNLER Güneşin durumuyla bağlantılı olarak yönlere de şu adlar verilmiştir:

1. GÜNEY/KÜNEY: Tüştük, Könyek, Güntüştük. Tuşay, Tüşey.

2. TÜNEY/DÜNEY: Tündük, Tönyek, Güntündük. Kuzay, Kuzey.

3. DOĞU/DOĞI: Çığış, Şığıs. Künçığış, Könsığış. Gündoğusu.

4. BATU/BATI: Batıs, Bayış. Künbatıs, Könbayış. Günbatısı.

Page 286: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

285

BURÇLAR

1. SAKA (SEVE): Aquarius. Eşanlam: KÖNEK (KÜNEK), KOVA (KOĞA), DOLÇA, ÇELEK (ŞELEK), KÜRÜLGEN Yakutça: TANHA 2. KOÇ (KOÇAK, KOÇKAR): Aries. Eşanlam: KUZU (KOZI, GUZU), HOY Yakutça: ELBİS 3. GÜREŞÇİ (GÜREŞÇİLER): Gemini. Eşanlam: İKİZLER (İĞİZ, EGİZ, EKİZLER), İGİRELER Yakutça: CÖHÖGÖY 4. YENGEÇ (YENNE): Cancer. Eşanlam: KISALA (KISLA), SUVŞAYAN, PAKA, ARAĞAK Yakutça: İYEHSİT 5. ARSLAN (ASLAN, ARSTAN): Leo. Eşanlam: TONGA (TUNGA), HAHAY Yakutça: AYIĞ 6. BAŞAK (MAŞAK, MASAK): Virgo. Eşanlam: BUĞDAY (BODAY, BUĞDA) Yakutça: ALAHÇIN 7. ÜLGÜ (ÜLÇEV): Libra. Eşanlam: KESİL, TARTI, IYAHIN Yakutça: ULUĞ 8. ÇAYAN (ÇADAN, ŞAYAN, ÇEYEN): Scorpius. Eşanlam: KUYRUĞAN Yakutça: HOTOY 9. YAY (CAY): Sagittarius. Eşanlam: OKÇU, OKTAR, OHÇUT, BÖKEY Yakutça: SUĞORUN 10. OĞLAK (ULAK, OVLAK): Capricornus. Eşanlam: SERKE, KEÇİ, EÇKİ (ÖÇKE), ÇUBUKU Yakutça: CILHA/CILOHA 11. BOĞA (BUKA, BUĞA): Taurus. Eşanlam: UD (UT), ÖKÜZ (ÖGÜZ, ÜGİZ, OGUS) Yakutça: AYIHIT 12. BALIK (BELİK, BALIKLAR, BALIKTAR): Pisces. Eşanlam: ÇABAK, UÇULU Yakutça: AĞAR

Page 287: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

286

TAKIMYILDIZLAR

Takımyıldız Uyarlama Geleneksel Açıklama

1 Andromeda Gelin Elik Elik: Dağ Keçisi 2 Antlia Körük GY Körük: Hava Pompası

3 Apus Sağan GY Sağan: Kuş Türü

4 * Aquarius Saka Könek Könek: Kova

5 Aquila Kartal Bürküt Bürküt: Kartal

6 Ara Sunak GY

7 Argo (a+b+c) Gemi (a+b+c) GY Ület: Yelkenli Gemi

(7-a) Carina Gövde (Gemi) GY

(7-b) Puppis Pupa (Gemi) GY

(7-c) Vela Yelken (Gemi) GY

8* Aries Koç Koçkar Koçkar: Dövüş Koçu

9 Auriga Sürmen Kağnı Sürmen: Sürücü

10 Boötes Çoban Çoğurtka Çoğurtka: Çekirge

11 Caelum Arda GY Arda: Çelik Kalem

12 Camelopardus Kerik Beserek Kerik: Zürafa, Beserek: Deve

13* Cancer Yengeç Kısala Kısala: Yengeç

14 Canes Venatici Tazı Ars Ars: Gelincik

15 Canis Major Köpek GY

16 Canis Minor Enik GY Enik: Yavru Köpek

17* Capricornus Keçi Serke Serke: Keçi

18 Cassiopeia Ece/Kraliçe Kırlangıç

19 Centaurus Yarboğa GY Yarboğa: Yarı İnsan – Yarı Boğa

20 Cepheus Ede/Kral Döven Döven: Harman Aracı

21 Cetus Halım GY Halım: Balina

22 Chamaeleon Keselmen GY Keselmen: Bukalemun

23 Circinus Yezbe GY Yezbe: Pergel

24 Columba Güvercin GY

25 Coma Berenices Belik Tuğ Belik: Saç Örgüsü

26 Corona Australis Taç GY

27 Corona Borealis Cığa Takav Takav: Nal, Cığa: Gelin Tacı

28 Corvus Karga GY

29 Crater Kap/Kupa GY

30 Crux Haç GY

31 Cygnus Kuğu Kögön Kögön: Yaban Ördeği

32 Delphinus Yunus Irgay Irgay: Yunus Balığı

33 Dorado Kılıçbalığı GY

34 Draco Sarkan Bukağı Sarkan: Ejder, Bukağı: Pranga

35 Equuleus Tay Tarpan Tarpan: Yaban Atı

36 Eridanus Irmak GY

37 Fornax Ocak GY

38* Gemini İkizler Güreşçiler

39 Grus Turna GY

40 Hercules Yiğit Batur

41 Horologium Güngen GY Güngen: Güneş Saati

42 Hydra Subukası GY Subukası: Su Ejderi

43 Hydrus Suyılanı GY

Page 288: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

287

44 Indus Şaman GY

45 Lacerta Kertenkele Kıvraşıl Kıvraşıl: Kertenkele

46* Leo Arslan Tonga Tonga: Leopar

47 Leo Minor Kaplan Pars

48 Lepus Tavşan GY

49* Libra Tartı Ülgü Ülgü: Terazi

50 Lupus Kurt GY

51 Lynx Vaşak Öşek Öşek: Vaşak

52 Lyra Çalgı Iklığ Iklığ: Kemençe

53 Mensa Masa GY

54 Microscopium Mercek GY

55 Monoceros Kilin

(Tekboynuz)

GY Kilin: Tekboynuzlu At

56 Musca Sinek GY

57 Norma Cetvel GY

58 Octans Gönye GY

59 Ophiuchus Yılancı Tarançı Tarançı: Çiftçi

60 Orion Avcı Avan Avan: Avcı

61 Pavo Tavus GY

62 Pegasus Tulpar Yunt Tulpar: Uçan At, Yunt: At

63 Perseus Güvey Torum Torum: Deve Yavrusu

64 Phoenix Anka GY

65 Pictor Boyar GY Boyar: Boyacı, Ressam

66* Pisces Balıklar Çabak Çabak: Balık

67 Piscis Austrinus Sazan GY

68 Pyxis Pusula GY

69 Reticulum Ağ GY

70 Sagitta Ok Ok

71* Sagittarius Yay Yay

72* Scorpius Çayan Çadan Çayan: Akrep

73 Sculptor Bedizmen GY Bedizmen: Heykeltıraş

74 Scutum Kalkan Çömlek

75 Serpens (a+b) Yılan (a+b) Kosa (a+b) Kosa: Tırpan

(75-a) Serpens Caput Yılan (Baş) Bıçkı (Kosa)

(75-b) Serpens Cauda Yılan (Kuyruk) Sap (Kosa)

76 Sextans Çekül Çeten Çeten: Küfe, Çekül: Eğim Ölçer

77* Taurus Boğa Ud Ud: Sığır

78 Telescopium Dürbün GY

79 Triangulum Üçgen (Kuzey) Umbal Umbal: Sivri Demir

80 Triangulum Australe Üçgen (Güney) GY

81 Tucana Tukan GY Tukan: Kuş Türü

82 Ursa Major Ayı Yetegen Yeteğen: Yedi Ulular

83 Ursa Minor Manık Kömük Kömük: Çukur, Manık: Yavru Ayı

84* Virgo Erden Başak Erden: Bakire

85 Volans Uçanbalık GY

86 Vulpecula Tilki Tilki

GY: Güney-Yarıyuvar. Dünya’nın bu bölümündeki takımyıldızlar Kuzey-Yarıyuvar’dan görülemediği için

Türk-Moğol halk kültüründe herhangi bir karşılığı yoktur.

* : Burçlar. Yılın belirli bir dönemini simgeleyen 12 takımyıldız.

Page 289: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

288

TAKVİM

SÜRENGE (Anadolu’da yapılmış olan derleme çalışmalarına göre ay adları aşağıdaki gibidir.)

No. Ay (Sara) İklimsel Araçlı Kırsal Hayvanlı (Asya) Günler Sürem

1 Nisan AÇAR AÇAN KÖTEN DİKİM KÖKEK: Guguk Kuşu 31 30* CAY, KÖKTEM 2 Mayıs KIRÇAN KANDIK SABAN SAÇIM KORAN: Karaca 31 31

3 Haziran UĞRAŞ ISIK KOSAK KIRKIM BUĞRA: Erkek Deve 31 31

4 Temmuz BİÇEN TOZARAN ORAK BİÇİM KULCA: Dağ Koçu 31 31 YAZ 5 Ağustos BOZAR BOZARAN DİREN DERİM TEKE: Erkek Keçi 31 31

6 Eylül SÖKEN KISIK DÖVEN VERİM OĞNA: Bozkır Keçisi 30 31

7 Teşrin-i E. BUDAN KOÇAN TAPAN EKİM SIĞIN: Erkek Deve 30 30 GÜZ, GÜZDEM 8 Teşrin-i S. KARAŞ BALAĞAN DİBEK SÖKÜM KOÇKAR: Koç 30 30

9 Kanun-i E. KIRLAŞ ARALIK KAZAN KATIM ELİK: Dağ Keçisi 30 30

10 Kanun-i S. BUĞAN ÇAĞAN OCAK SAĞIM MARAL: Dişi Geyik 30 30 KIŞ 11 Şubat AKPAN GÜCÜK KİRMEN ÜSÜM ARKAR: Dağ Koyunu 30 30

12 Mart YELEN TULUĞAN KÜLEK SÜRÜM TOYGAR: Tarla Kuşu 30* 30

➢ *: Dört yılda bir 31 gün sürer. ➢ Birinci ayın birinci günü, günümüz takvimiyle 21 Mart’tır. ➢ Ayların süreleri mevsimlerin bilimsel toplam sürelerine göre düzenlenmiştir.

DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI:

Ay Kazak Hakas Sagay Kumandı Şor Altay Balkar Çuvaş Tatar

1 Nisan Birtin Körük Körik Kerek Koruk Kank Toturnu Çu Buşay

2 Mayıs Kökek An Namıs Örteng Şın Koskar Hıçavban Şertme Saban

3 Haziran Mamır Pes Tartçan Kezel Şabın Silker Lukur Uta Yanarış

4 Temmuz Otamalı Ölen Par Olan Odağ Çulug Yaynı Şurla Çereşme

5 Ağustos Şilde Piçen Tos Toz Piçen Toz Kırkar Avan Peçen

6 Eylül Tamız Orgak Ot Çızıg Orgak Kisçen Kırkavuz Yola Urak

7 Teşrin-i E. Kerküyek Ürtün Alçan Tayga Urtun Ürten Güznü Çüğük Bilek

8 Teşrin-i S. Kazan Kurtuyak Çarıs Küçkerek Kus Kiçkerek Kaçnı Paştav Indır

9 Kanun-i E. Karaşa Kırlaş Hırlas Sok Kırlaş Soh Endirevük Karlaç Kırlaç

10 Kanun-i S. Caltoksan Kiçig Alay Kitig Kiçik Alay Başıl Naras Karakoz

11 Şubat Kantar Cel Çil Küzer Çel Kürgen Bayıça Puş Kerev

12 Mart Akpan Azıg Hıra Argan Çaskı Pozug Avuznu Aka Akman

Türk kültüründe ayların süreleri, mevsimlerin toplam süreleri dikkate alınarak hesaplanır. Küçük farklılıklarla pek çok halk takviminde günlerin tespit edilmesi şu şekildedir. (A) Bahar:31-31-31, Yaz:31-31-30, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (Son gün dört yılda bir 31 gün sürer.)

(B) Bahar:30-31-31, Yaz:31-31-31, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (İlk gün dört yılda bir 31 gün sürer.

Page 290: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

289

12 HAYVANLI YIL TAKVİMİ

YIL SÜRENGESİ

No. Eski-1 (Anlamı) Eski-2 (Anlamı) Hakas (Anlamı) Tuva (Anlamı) Balkar (Anlamı)

1 Tıçkan (Fare) Sıçgan (Fare) KÜSKE (Fare) KÜSKE (Fare) ÇIÇKAN (Fare)

2 Ut (Öküz) Buğa (Boğa) İNEK (Sığır) İNEK (Sığır ) İYNEK (İnek)

3 Pars (Leopar) Bars (Leopar) TÜLGÜ (Tilki) PAR (Leopar) KABLAN (Kaplan)

4 Tavışkan (Tavşan) Koyan (Tavşan) HOZAN (Tavşan) KODAN (Tavşan) KOYAN (Tavşan)

5 Lu* (Ejder) Bal (Balık) KİLESKİ (Ejder) ULUĞ (Ejder) ÇABAK (Balık)

6 Çılan (Yılan) Yılan (Yılan) ÇILAN (Yılan) ÇILAN (Yılan) CILAN (Yılan)

7 At (At) Yunt (At) ÇİLGİ (At) AT (At) AT (At)

8 Koy (Koyun) Koçkar (Koç) HOY (Koyun) HOY (Koyun) KOY (Koyun)

9 Biçin (Maymun) Meçin (Maymun) KİZİ (Kişi) SARBAKŞIN (Maymun) MAYMUL (Maymun)

10 Tagaku (Tavuk) Toğ (Tavuk) TANAH (Tavuk) DAGAĞA (Tavuk) KUŞ (Kuş)

11 İt (Köpek) Köpek (Köpek) TORNA (Turna) IT (Köpek) İT (Köpek)

12 Tonguz (Domuz) Tonuz (Domuz) ÖSKİ (Keçi) HAVAN (Domuz) TONGUZ (Domuz)

*Lu: Ejder yerine Nek (Timsah) kullanıldığı da olur.

➢ Her yılın o hayvanın özelliklerine göre şekillendiğine inanılır. ➢ (ÇAĞ: 12x5=60) şeklindeki dönemler halindedir. Bu rakam ortalama insan ömrüdür. ➢ Türk Takvimi Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209’da başlar.

HAFTA

GÜNEĞİ No. Gün Yöresel-1 Yöresel-

2

Yöresel-3 Balkarca Çuvaşça Moğolca

1 Cumartesi GİREĞİ - GİREY BAŞGÜN GİREGÜN KIYAVGÜN ŞAMATKÜN NAR (NARA): Güneş.

2 Pazar DİREĞİ - DİREY DERGÜN DİREGÜN IYIKGÜN VIRSARNIKÜN SAR (SARA): Ay.

3 Pazartesi GEÇEĞİ - GEÇEY ODGÜN GÜRGEGÜN BAŞGÜN TÜNTİKÜN GAL (GULUVUN): Ateş.

4 Salı ORTAĞI - ORTAY ORGÜN İNEGÜN KÜRGEGÜN ITLARIKÜN (UHA) USUN: Su.

5 Çarşamba UĞRAĞI -UĞRAY YEYGÜN BARASGÜN BARASGÜN YÜNKÜN (MOD) MODUN: Odun.

6 Perşembe GİDEĞİ - GİDEY ARAGÜN TOZAGÜN ORTAGÜN KEŞNERNİKÜN (ALT) ALTAN: Altın.

7 Cuma TOPLAĞI - TOPLAY ELGÜN BAYRIGÜN BAYRIMGÜN ERNEKÜN (ŞOR) ŞORON: Toprak.

Not: Halk kültüründeki mantığın anlaşılabilmesi için günler bu sırayla dizilmiştir.

İslami geleneğe göre hafta tatili Çarşamba öğleden sonra başlar, Cuma öğleden sonra biter (toplamda yine 2 gün eder). Zannedildiğinin aksine Cuma tam gün tatil değildir. Tam gün tatil yalnızca Perşembe’dir. Bu nedenle Perşembe için halk ağzında Aragün veya Gideği denilmiştir.

MEVSİMLER

1. İlkbahar: Kök, Kökey, Köklem (Farsça: Bahar)

2. Yaz: Yaz, Yay, Cay, Cey

3. Sonbahar: Güz, Güzey, Güzlem (Farsça: Payız)

4. Kış: Kış, Kıs, Gış, Hış

Page 291: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

290

GÜN

GÜN Oğur Öyün Türkçe-1 Türkçe-2 Bölüm

06.00 Sabah ERTE/İRTE KÜNE TAN (GÜNDÜZ)

KÜN Kuşluk BİRİNDİ (BİRİNÇ) KALKSI KÜŞ

12.00 Öğle ÖĞLE/ÖVLE TÜŞ

İkindi İKİNDİ (İKİNÇ) SÜŞ

18.00 Akşam BİTE/PİTE TÜNE ÜŞ/ÖŞ (DÜNDÜZ)

TÜN Yatsı ÜÇÜNDÜ (ÜÇÜNÇ) YATSI SÖN

24.00 Leyl GECE/KEÇE

Teheccüd DÖRDÜNDÜ (DÖRTÜNÇ)

➢ Gün, ÇAK adı verilen 12 bölüme ayrılmıştır. (1 ÇAK = 2 Saat) ➢ Her Çak ise KEH adı verilen sekiz parçadan oluşur.

1. Oğ: An, 2. Oğur: Saat, 3. Oğrak: Dakika, 4. Oğurdak: Saniye, 5. Oğurçak: Salise.

RÜZGARLAR Türk halk kültüründeki belli başlı rüzgar adları şu şekildedir:

1. Akyel (Akçayel): Doğudan eser. 13. Alakyel: Kuzeydoğudan eser.

2. Gökyel (Gökçeyel): Batıdan eser. 14. Azakyel: Kuzeydoğudan eser.

3. Bozyel (Bozcayel): Doğudan eser. 15. Yakaryel: Çöl rüzgarıdır.

4. Kıryel (Kırcayel): Batıdan eser. 16. Yağaryel: Yağmur rüzgarıdır.

5. Kabayel: Güneyden eser. 17. Isıyel: Denizden eser.

6. Karayel: Kuzeyden eser. 18. Ilıyel: Denizden eser.

7. Kızılyel: Güneyden eser. 19. Karyeli: Tipi demektir. Kışın eser.

8. Aşılyel: Kuzeyden eser. 20. Çölyeli: Sam demektir. Çöllerden eser.

9. Günyeli (Künyeli): Güneyden / Gündüz eser. 21. Tanyeli: Şafak Rüzgarı. Sabah eser.

10. Tünyeli (Dünyeli): Kuzeyden / Gece eser. 22. Kuzyel: Soğuk eser.

11. Korakyel: Güneydoğudan eser. 23. Tersyel: Sıcak eser.

12. Çakmakyel: Güneydoğudan eser. 24. Uluyel: Fırtına demektir.

RENKLER

KARA: Siyah AK/AKÇA: Beyaz AL/ALKA: Kırmızı

SARA/SURA: Sarı KULA: Kahverengi KUBA: Açık Sarı

ŞARGIL: Turuncu YAŞIL/YEŞİL: Yeşil KIZIL: Koyu Kırmızı

KOVAK/KEVEK: Lacivert KÖKÇEK/GÖKÇEK: Mavi GÖVEK/GÖĞEK: Haki

GÖVEM/GÜVEM: Macenta GÖVEL/GÖĞEL: Zeytuni GÖĞEZ/GÜVEZ: Mor

KONUR: Kestane SANKUR: Turkuaz, Cıyan KALTUR: Koyu Kahverengi

BUVALDUR: Eflatun ÇEKÜR: Ela ÇALAYGAN: Gri

ÇOYAN: Bronz YAGAN: Pembe HÜREN/KÜREN: Bordo

BORO: Açık Gri HORO: Koyu Gri ÇAL: Gümüşi

KIR: Kirli Beyaz BOZ: Külrengi SUR: Kurşuni

Page 292: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

291

AKRABALIK

Eril Akrabalık Bağları

1 2 3 4

Baba ATA (Atte/İtte), ATAY, OTA ETE/EDE, ETİ, İDE KEKE/KAĞA OĞ/OG

Abi AĞA/AGA/AVA EGE/EĞE, EGİ, İGE ABZA KADA

Amca AKA/AHA, AKAY, OGA EKE/EHE, EKİ, İKE BAKA/BAYKA AMU/EMİ

Dayı AZA/ASA ESE/EZE, EZİ, İZE TAĞA/TAYA/TAYI

Büyükbaba ATAKAY/ADAGAY EBÜGE DEDE/DADA OLATAY

Erkek Kardeş UYA ETİGE/EDİGE BEŞE/BAŞA/BAŞI BENEL

Erkek Evlat OĞUL/UĞUL/UL BALA/MALA OĞLAN/ULAN

Enişte YEZDE/YEZNE/CEZNE

➢ Adam: ERKEK/İRKEK veya GİŞİ

➢ Kayınata, Kayınaga: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.

➢ İDEÇ: Erkek Yeğen.

Dişi Akrabalık Bağları

1 2 3 4

Valide ANA (Anne/İnne), ANAY, ONA ENE, ENİ, İNE ŞEŞE/ÇEÇE ÖG/ÖK

Abla ABA/APA, APAY, OPA EBE, EBİ, İBE ABLA GACA

Hala ALA, OLA ELE, ELİ, İLE HELE/HALA AMA/EME

Teyze AÇA/AŞA ECE/EJE/EŞE, EÇİ, İCE TETE/TEZE/TEZİ

Büyükanne ABAKAY/AVAGAY EMEGE NENE/NİNE ÖLESEY

Kız kardeş ÜKE ECEKE/ECİGE BEÇE/BAÇA/BACI SENEL

Kız Evlat ÜĞÜL/ÜGÜL/ÜL ÇAĞA/SAĞA ÜLEN

Yenge YENGE/YİNGE/CENGE

➢ Kadın: EŞKEK/İŞKEK veya DİŞİ

➢ Kayınana, Kayınapa: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.

➢ İGEÇ: Kız Yeğen.

• ALUNCA (ELÜNCE): İkinci Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)

• KULUNCA (KÜLÜNCE): Üçüncü Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)

SATRANÇ

Piyon At Fil Kale Vezir (*) Şah

Moğolca Hüğ Mor Temeğ Terek Berz Noyan

Buryatça Hübüğün Morın Temeğen Terge Berse Noyan

Tuva Oğul At Teve Terge Merze Noyan

Kalmuk Kövün Mörin Temen Tergin Bersin Han

Diğer Süğ Aduğ Tive Tura Perzin Kağan

(*) Vezir sütunu bütünüyle Farsça kökenlidir. Öneri: Hatan (Hatun)

Page 293: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

292

GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLETLERİ

ULUS DİL ÜLKE ADI-1 ÜLKE ADI-2 ÜLKE ADI-3 DİĞER-AD

TÜRK TÜRKÇE TÜRKİYE TÜRKELİ TÜRKİSTAN

AZERİ AZERİCE AZERİYE AZERELİ AZERİSTAN HAZAR

TÜRKMEN TÜRKMENCE TÜRKMENİYE TÜRKMENELİ TÜRKMENİSTAN

KAZAK KAZAKÇA KAZAKYA KAZAKELİ KAZAKISTAN KOSAK

KIRGIZ KIRGIZCA KIRGIZYA KIRGIZELİ KIRGIZISTAN

ÖZBEK ÖZBEKÇE ÖZBEKİYE ÖZBEKELİ ÖZBEKİSTAN UZBEK

TATAR TATARCA TATARYA TATARELİ TATARISTAN TARTAR

UYGUR UYGURCA UYGURYA UYGURELİ UYGURISTAN

YAKUT YAKUTÇA YAKUTYA YAKUTELİ YAKUTISTAN SAHA

ÇUVAŞ ÇUVAŞÇA ÇUVAŞYA ÇUVAŞELİ ÇUVAŞISTAN ÇAVAŞ

BALKAR BALKARCA BALKARYA BALKARELİ BALKARISTAN TAVLU

ALAN ALANCA ALANYA ALANELİ ALANISTAN KARAÇAY

TUVA TUVACA TUVAYA TUVAELİ TUVASTAN TUBA

GAGAVUZ GAGAVUZCA GAGAVUZYA GAGAVUZELİ GAGAVUZISTAN

MOĞOL MOĞOLCA MOĞOLYA MOĞOLELİ MOĞOLISTAN HALHA

BURYAT BURYATÇA BURYATYA BURYATELİ BURYATISTAN

OYRAT OYRATÇA OYRATYA OYRATELİ OYRATISTAN KALMUK

MACAR MACARCA MACARYA MACARELİ MACARISTAN HUNGAR

HAKAS HAKASÇA HAKASYA HAKASELİ HAKASISTAN ABAKAN

ALTAY ALTAYCA ALTAYYA ALTAYELİ ALTAYISTAN

BAŞKURT BAŞKURTÇA BAŞKURTYA BAŞKURTELİ BAŞKURDISTAN BAŞKIR

AVAR AVARCA AVARYA AVARELİ AVARISTAN

BOŞNAK BOŞNAKÇA BOŞNAKYA BOŞNAKELİ BOŞNAKISTAN

NEYMENG NEYMENGÇE NEYMENGİYE NEYMENGELİ NEYMENGİSTAN

• Neymeng: Çin’in İç-Moğolistan Özerk Bölgesinde yaşayan Moğollara verilen addır.

GÜNÜMÜZDEKİ ÖNEMLİ TÜRK HALKLARI Kaşkaylar, Nogaylar, Karaylar, Tunguzlar, Kırımçaklar, Kumuklar, Dolganlar, Urumlar, Halaçlar, Yugurlar,

Şorlar.

TARİHTEKİ BAZI TÜRK DEVLETLERİ

Sümer (Kenger), Urartu, Çu, Hungnu, Vey, Vusun, İskit (Saka), Kuşhan (Tohar), Hun, Etrüsk (Tirhene), Akhun,

Onogur (Ungar), Tabgaç, Göktürk, Uygur, Türgeş, Uz (Oğuz), Avar, Karluk, Sabar (Sibir), Hazar, Peçenek,

Kuman (Kıpçak), Bulgar (Oğur), Katay (Hıtay), Gurkan, Karahan (Hakan), Salçuk, Cengiz, Kubılay (Yuğan),

Çağatay, İlhan, Kölemen, Saltuk, Karaman, Akkun (Akkoyun), Karakun (Karakoyun), Akorda, Altınorda,

Nogay, İldeniz, Salgur, Mengücek, Artuk, Avşar, Kaçar, Saruhan, Aydınoğlu.

Page 294: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

293

Ulus Ülke Dil Tanım Ulus Ülke Dil Tanım ABHAZ ABHAZYA ABHAZCA Abhazyalı KEÇUA KEÇUAYA KEÇUACA Perulu ACAR(A) ACARYA ACARCA Acaristanlı KIRGIZ KIRGIZYA KIRGIZCA Kırgız AFGAN AFGANYA AFGANCA Afganistanlı KIPTİ KIPTİYE KIPTİCE Mısırlı ALMAN ALMANYA ALMANCA Almanyalı KOMİ KOMİYE KOMİCE Komi AMHAR(A) AMHARYA AMHARCA Etiyopyalı KORYO KORYOYA KORYOCA Koreli ARAP ARAPYA ARAPÇA Arabistanlı LETON LETONYA LETONCA Letonyalı ARNAVUT ARNAVUTYA ARNAVUTÇA Arnavutl LİTVAN LİTVANYA LİTVANCA Litvanyalı AYMARA AYMARAYA AYMARACA Bolivyalı LAO LAOYA LAOCA Laoslu AZERİ AZERİYE AZERİCE Azerbaycanlı LİB(İ) LİBİYE LİBİCE Libyalı BALKAR BALKARYA BALKARCA Balkır MACAR MACARYA MACARCA Macar BANGLA BANGLAYA BANGLACA Bangladeşli MAKEDON MAKEDONYA MAKEDONCA Makedon BANTU BANTUYA BANTUCA Kenyalı MALAVİ MALAVİYE MALAVİCE Malavili BASK BASKYA BASKÇA Bask MALEZ MALEZİYE MALEZCE Malezyalı BAŞKURT BAŞKURTYA BAŞKURTÇA Başkırt MOLDOV MOLDOVYA MOLDOVCA Moldovalı BELARUS BELARUSYA BELARUSÇA Beyaz Rus MAORİ MAORİYE MAORİCE Yeni

Zelandalı BELGİ BELGİYE BELGİCE Belçikalı MORDVA MORDVAYA MORDVACA Mordvin BİRMAN BİRMANYA BİRMANCA Myanmarlı MOĞOL MOĞOLYA MOĞOLCA Moğol BOŞNAK BOŞNAKYA BOŞNAKÇA Bosnalı MALGAŞ MALGAŞYA MALGAŞÇA Madagaskarlı BREZİL BREZİLİYE BREZİLCE Brezilyalı MORİTAN MORİTANYA MORİTANCA Moritanyalı BRİTAN BRİTANYA BRİTANCA Britanyalı NAMİB NAMİBİYE NAMİBÇE Namibyalı BULGAR BULGARYA BULGARCA Bulgaristanlı SILOVEN SILOVENYA SILOVENCE Slovenyalı BURYAT BURYATYA BURYATÇA Buryat SLOVAK SLOVAKYA SLOVAKÇA Slovak ÇEÇEN ÇEÇENİYE ÇEÇENCE Çeçen SOTHO SOTHOYA SOTHOCA Lesotholu ÇEK ÇEKİYE ÇEKÇE Çek SURİ SURİYE SURİCE Suriyeli ÇUVAŞ ÇUVAŞYA ÇUVAŞÇA Çuvaş SVAHİLİ SVAHİLİYE SVAHİLİCE Tanzanyalı ÇUKÇİ ÇUKÇİYE ÇUKÇİCE Çukçi SVEN SVENİYE SVENCE İsveçli DAN DANYA DANCA Danimarkalı NAHUA NAHUAYA NAHUACA Salvadorlu DİVEHİ DİVEHİYE DİVEHİCE Maldivli NEMÇE NEMÇEYE NEMÇECE Avustralyalı ENDONEZ ENDONEZİYE ENDONEZCE Endonezyalı NEYMENG NEYMENGYE NEYMENGÇE İç Moğolyalı ENGİL ENGİLYE ENGİLCE İngiliz NIGOLA NIGOLAYA NIGOLACA Angolalı ERMENİ ERMENİYE ERMENİCE Ermeni NORSE NORSEYE NORSECE Norveçli ESTON ESTONYA ESTONCA Eston OSET OSETİYE OSETÇE Osetyalı EYRE EYREYE EYRECE İrlandalı ÖZBEK ÖZBEKİYE ÖZBEKÇE Özbek FARS FARSYA FARSÇA İran PAKİ PAKİYE PAKİCE Pakistanlı FELEMENK FELEMENKYE FELEMENKÇE Hollandalı PAPUA PAPUAYA PAPUACA Papualı FİN FİNİYE FİNCE Finlandiyalı POL(ON) POL(ON)YA POL(ON)CA Polonyalı FLAMAN FLAMANYA FLAMANCA Hollandalı ROMAN ROMANYA ROMANCA Rumen FRANK FRANKYA FRANKÇA Fransız RUANDA RUANDAYA RUANDACA Ruandalı GAL GALYA GALCA Galli RUNDİ RUNDİYE RUNDİCE Burundili GAGAVUZ GAGAVUZYA GAGAVUZCA Gagauz RUS RUSYA RUSÇA Rus GUARANİ GUARANİYE GUARANİCE Paraguaylı RUTEN RUTENİYE RUTENCE Ukraynalı GÜRCÜ GÜRCÜYE GÜRCÜCE Gürcü SAHA SAHAYA SAHACA Yakut HAKAS HAKASYA HAKASÇA Hakas SAMOA SAMOAYA SAMOCA Samoalı HAUSA HAUSAYA HAUSACA Nijerli SİNHAL(A) SİNHALAYA SİNHALACA Srilankalı HELVET HELVETİYE HELVETÇE İsviçreli SIRP SIRPYA SIRPÇA Sırp HIRVAT HIRVATYA HIRVATÇA Hırvat SIVAZİ SIVAZİYE SIVAZİCE Svazilandlı HİNT HİNDİYE HİNTÇE Hintli TACİK TACİKİYE TACİKÇE Tacikistanlı İBRANİ İBRANİYE İBRANİCE İsrailli TAGALOG TAGALOGYA TAGALOGÇA Filipinli İNGUŞ İNGUŞYA İNGUŞÇA İnguş TAMİL TAMİLİYE TAMİLCE Tamil İSKOÇ İSKOÇYA İSKOÇÇA İskoç TATAR TATARYA TATARCA Tatar İSPAN İSPANYA İSPANCA İspanyol TAY TAYYA TAYCA Taylandlı İTAL(İ) İTALYA İTALCA İtalyan TONGA TONGAYA TONGACA Tongalı JAPON JAPONYA JAPONCA Japon TSVANA TSVANAYA TSVANACA Botsvanalı KABARTAY KABARTAYYA KABARTAYCA Kabardey TUVA TUVAYA TUVACA Tuva KAREL KARELİYE KARELCE Karel TÜRKMEN TÜRKMENİYE TÜRKMENCE Türkmen KALMUK KALMUKYA KALMUKÇA Kalmuk UDMURT UDMURTYA UDMURTÇA Udmurt KAMBOÇ KAMBOÇYA KAMBOÇÇA Kamboçyalı UYGUR UYGURYA UYGURCA Türkistanlı KANAK KANAKYA KANAKÇA Yeni

Kaledonya VİET VİETİYE VİETÇE Vietnamlı

KATALON KATALONYA KATALONCA Katalan YUNAN YUNANYA YUNANCA Yunan KAZAK KAZAKYA KAZAKÇA Kazak ZAMBİ ZAMBİYE ZAMBİCE Zambiyalı

Page 295: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

294

YAKUTÇA VE ÇUVAŞÇA SAYILAR

Türkçe Yakutça Yakutça-Sıra Ay Dizilimi Çuvaşça Çuvaşça-Sıra Ortak Dizilim

Bir Biir Biiris Birinni Per Perremeş Bir

İki İkki İkkis İkinni İkke İkkemeş İki

Üç Üs Ühüs Ühünnü Vişşe Vişşemeş Üç

Dört Tüört Tördüs Tördünnü Tavat Tavatammeş Dört

Beş Bies Behis Behinni Pillek Pillekmeş Beş

Altı Alta Altıs Altınnı Ultta Ulttammeş Altı

Yedi Sette Settis Setinni Siççe Siççemmeş Yedi

Sekiz Ağıs Ahsıs Ahsınnı Sakkar Sakkarmeş Sekiz

Dokuz Toğus Tohsus Tohsunnu Tahhar Tahharmeş Dokuz

On Uon Uonus Olunnu Vunna Vunnameş On

Onbir Uonbiir Uonbiiris – Vunper Vunperremeş Onbir

Oniki Uonikki Uonikkis – Vunikke Vunikkemeş Oniki

Yirmi Süürbe Süürbehis – Şirem Şiremmeş İken

Otuz Otut Otutus – Vatar Vatarmeş Üçen/Üjen

Kırk Tüört-Uon Tüört-Uonus – Hereh Herehmeş Dörden

Elli Bies-Uon Bies-Uonus – Alla Allameş Beşen/Bejen

Altmış Alta-Uon Alta-Uonus – Utmal Utmalmeş Altan

Yetmiş Sette-Uon Sette-Uonus – Şitmel Şitmelmeş Yeden

Seksen Ağıs-Uon Ağıs-Uonus – Sakarvun Sakarvunnameş Seksen

Doksan Toğus-Uon Toğus-Uonus – Taharvun Taharvunnameş Doksan

Yüz Süüs Süühüs – Şer Şermeş Yüz

Bin Biin Biinis – Pin Pinmeş Bin

Ay Dizilimi: Yakut takviminden alıntılanarak oluşturulmuştur.

Yakutça ve Çuvaşça sayıların verilmesindeki amaç Türkçe’nin lehçeler arasında ne düzeyde farklılaşabildiğinin gösterilmesidir. Ayrıca etkileyiciliğinin ne boyutlara ulaşabileceğinin doğru anlaşılabilmesine yardımcı olmaktır.

SAYILARIN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE

Türkçe’de etimolojik çözümlemeler açısından en çok karanlıkta kalmış alanlardan birisi rakamlardır. Yol gösterici olarak Türk kültüründeki parmakla sayma sistemi kullanılacaktır. En basit biçimiyle bu yöntem başparmağın ilk olarak küçük parmağa uzatılıp buna “Bir” denilmesi ve ardından yanındaki parmağa dokunularak “İki” denilerek böylece devam edilmesi şeklindedir. Son olarak başparmak yana açılır ve “Beş” denilir. Sonra başparmak avuç içine kapatılır ve buna da “Altı” denilir. Sonra işaret parmağı kapatılarak “Yedi” denir ve böylece devam ederek en son serçe parmak kapatılarak “On” denir. Bu sayma sistemi Türklere özgüdür ve Türk tarihi kadar eskidir.

1. Bir: (Bar/Ber/Bir) Var olan, ilk, tek, başlangıç. İlk sırada bulunan.

2. İki: (Ek/İk) Eklenen, ilave edilen.

3. Üç: (Üç/Uç) Uçta olan demektir. Ortadaki en uzun parmak kastedilir.

4. Dört: (Dör/Dür) Dürülen demektir. Başparmak hariç diğer dört parmağın yumularak kapatılmasıdır.

5. Beş: (Baş/Beş) Başta olan yani açıktaki başparmak. Farsça “Penç” ile hiçbir ilgisi yoktur.

6. Altı: (Alt) Alta kıvrılan başparmak.

7. Yedi: (Yed/Yet) Yedeklenen yani yana alınan, başparmağın üzerine kapanan işaret parmağıdır.

8. Sekiz: (Sek/Çek) Sekmek/Çekmek yani aşağı kıvırmak manası vardır.

9. Dokuz: (Toğ/Tog/Tok/Dok/Doğ) Dokunan veya yuvarlanan demektir.

10. On: (On/Oň/Ong) Mükemmellik, tamlık bütünlük anlamı vardır. Tüm parmaklar kapalıdır.

Page 296: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

295

HARFLER, SES DEĞERLERİ VE SÖZCÜKLERİN YAZIMI

Sözlüğün içeriğini oluşturan terimlerin azımsanamayacak bir kısmı, geleneksel sözlü iletişimle Türk

dünyâsının çok değişik bölgelerine yayılmış olduğu için bunların farklı biçimlerde telaffuzu da

kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle diğer Türk dillerinin farklı harflerine ve ses değerlerine kısaca

değinmekte yarar olacaktır. Bu harflerden başlıcaları şu şekildedir:

Ä:_[Azerice’de, Tatarca’da, Gagavuzca’da ve Türkmence’de.] Kısa, kapalı, boğazdan gelen bir “E”

sesidir. Normal E harfine göre daha kısa ve serttir. Ayrıca A/E arası bir ses olarak öngörülür. İddia

edildiğinin aksine Anadolu Türkçesi’nde çok sık rastlanmaz ve normal “E” sesinden tam olarak ayırt

edilebilmesi günümüzde çok zordur. Ancak yine de bütünüyle ortadan kalmış olduğu söylenemez.

Örneğin: İncä (İnce), Annä (Anne), Älma (Elma), Akçä (Akçe) sözcüklerindeki “E” sesleri boğaza yakın

olarak çıkarılır. Azerice’de (Э/Ə) biçimiyle yoğun olarak kullanılır.

Q:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K” (veya “G”) sesidir.

Arapçadaki “Kaf” harfini karşılar. Örneğin: Qalın (Kalın), Qadın (Kadın), Qayın (Kayın), Qurt (Kurt),

Qoyun (Koyun) sözcüklerinin okunuşunda baştaki “K” sesi gırtlaktan ve kalın bir tonla söylenir. Olağan

K sesi ile arasındaki fark çok bilinen bir örnekle “Kâr” ve “Qar” sözcüklerinin okunuşunda rahatlıkla

anlaşılabilir. Türkçe’de oldukça sık kullanılan bir sestir. İç Anadolu ve Doğu Anadolu ağızlarında bu

biçimiyle yaygın olarak kullanılır. Örneğin: Qadın (Kadın) kelimesindeki Q gırtlaksı bir G gibi

söylenebilir.

X:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Boğazdan gelen gırtlaksı bir “H” sesidir. Normal “H” sesi hiçbir engele

takılmadan çıkarken, bu ses ise daha aşağıdan çıkarılan gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesi olarak okunur

ve söylenir. Bu durumda Arapça’daki “Hı” harfine denk gelir. Örneğin: Xalı (Halı), Xoroz (Horoz), Xoca

(Hoca), Xamur (Hamur) sözcüklerinin okunuşunda baştaki “H” sesleri boğazdan çıkartılır. Türkçe’de

oldukça sık kullanılan bir sestir. İç ve Doğu Anadolu ağızlarında bu biçimiyle yaygın olarak kullanılır.

Örneğin: Azerice Baxmax (Bakmak) fiili.

W:_[Tatarca’da ve Türkmence’de.] Tıpkı “U” sesine benzeyen açık bir “V” harfidir. Dudakların dişlere

değdiği Klasik “V” sesinden kesinlikle farklıdır çünkü “W” harfinde dudakların kapanması söz konusu

değildir. Arapçadaki “Vav” ve Batı dillerindeki “W” sesi başlıca örneklerdir. Örneğin: Dawul (Davul),

Hawlu (Havlu), Kawun (Kavun) sözcüklerinin okunuşunda “V” sesleri dudaklar ve dişler birbirine

değmeden çıkarılır. Çok fazla olmasa da Türkçe’de kullanılan bir sestir.

Ň:_[Tatarca’da, Türkmence’de.] Damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. Bâzen de N/Ğ olarak

öngörülür. Pek çok ağızda “N” sesine dönüşmüştür. Osmanlıca’daki üç noktalı “Kaf-ı Nûni” harfinin

karşılığıdır. Örneğin: Yaňgın (Yangın), Beňgü (Bengü), Süňgü (Süngü) sözcüklerinin okunuşundaki gibi.

Pek çok kaynakta “Tengri” olarak yazılan sözcük aslında Teñri şeklinde okunur. İddia edildiği gibi

Türkçe’de çok sık kullanılan bir ses değildir. Genellikle ard arda gelen N ve G seslerinde ortaya çıkar.

Azerice’de bu durumda yumuşatma işâreti G harfi üzerinde (Ğ) yer alır. Örneğin: Yanğın. Tatarca’da

(Ñ) biçimiyle kullanılır. Kimi lehçelerde ise boğazdan çıkarılan gırtlaksı ve boğumlu bir sestir.

Ğ: [Türkçe’de, Azerice’de, Tatarca’da.] Türkçe’de bağlayıcı bir harftir. Çoğunlukla önüne geldiği sesli

harfin yinelenerek veya uzatılarak okunmasını sağlar. Örneğin: Dağ (Daa gibi okunur). Ancak bazı şîve

ve lehçelerde ve Anadolu’daki pek çok yörede boğazdan gelen “Hırıltılı G” sesi olarak da söylenir. Bu

durumda Arapça’daki “Gayın” harfini karşılar. Almanların “Gırtlaksı R” harfine benzer. Örneğin:

Mağrur sözcüğündeki Ğ sesi hırıltılı olarak çıkar.

Not: Bazı dillerde örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da Ğ harfi sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla

elde edilir. Örneğin: Uur (Uğur).

Page 297: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

296

Düzeltme/Şapka İmi (^): Bu işârete daha çok yabancı kökenli sözcüklerin yazımında ihtiyaç duyulur.

Türk Alfabesinde resmi olarak öngörülen Â, Û, Î harfleri aslında yalın biçimlerinden farklı birer ses

değeridir. Dolayısıyla şapkalı harflerin kaldırılmalarına yönelik tartışmalar uygun olmayıp tam aksine

kullanımlarının teşvik edilmesi gerekir. Ancak bu işâretin kullanılmasında bazı karışıklıklar

bulunmaktadır ve bunların giderilmesi gerekir. Herşeyden önce inceltme amaçlı mı yoksa uzatma

amaçlı mı kullanılacağı kesinleştirilmiş değildir. Genelleyici bir yaklaşımla (“Düzeltme İmi” mantığıyla)

her ikisini de içerdiğinin öne sürüldüğüne sıklıkla rastlanır. Fakat bu yaklaşımın karışıklığı daha da

artırdığı görülmektedir. “İnceltme İmi” adıyla özellikle K, G ve L harflerinin inceltilmesi için

kullanılmasını öneren bir görüş bulunur. Burada kesinlikle doğru algılanması gereken bir husus şudur;

böyle bir kullanımda bu işâret üzerine geldiği ünlü harfleri değil, içinde bulunduğu hecedeki ünsüz

harfleri inceltir. Dolayısıyla ünsüzleri inceltmek için ünlüleri kullanmanın ne derece uygun olduğu

zaten çok eskiden beri var olan bir tartışmanın konusudur. Pek çok Türkî alfabede Kalın/İnce “K”

karışıklığı “Q/K” ayrımı ile giderilmiştir. Benzer biçimde Kalın/İnce “H” karışıklığına engel olmak için

“X/H” ayrımı yapılmıştır. Dolayısıyla inceltme ihtiyacı duyulmaz. İnce L harfine ise pek çok lehçede

zaten rastlanmaz ve Türkçe’de ise çok sınırlı olarak kullanılan bir sestir. Bu işâretin uzatma amacıyla

kullanılmasının daha doğru olacağı yönündeki görüşler ise uygulamada daha fazla rağbet görür.

Özellikle Arapça ve Farsça çevirilerde veyâ okunuşa dayalı metinlerde uzatma amaçlı kullanımın tercih

edildiği görülmektedir.

Â:_[Türkçe’de.] Uzun bir A sesidir. Örneğin: Lâle, Hâlâ, Nâne, Târih, Âlem.

Û:_[Türkçe’de.] Uzun bir U sesidir. Örneğin: Sükûnet, Mûris, Mûzip, Sûni.

Î: [Türkçe’de.] Uzun bir İ sesidir. “İ” harfi üzerine işâret koyulması çift noktalama olacağından yalnızca

şapka kullanılır, nokta düşer. Örneğin: Millî, Dînî, Çîdem, Dîdem, Mîde.

Ê: [Gagavuzca’da.] Uzatılarak okunan bir E sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu

için kullanımı öngörülmemiştir. Örneğin: Mêmur, Têlif, Mêzun, Têsir, Têmin, Jêoloji, Têoloji.

Ô: Uzatılarak okunan bir o sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu için kullanımı

öngörülmemiştir. Örneğin: Alô, Abô, Yô, Kôperatif, Kôrdinasyon, Pôetika.

Vurgu İmi (´): Türkçe’de sessiz harflerde kullanılabilir. Özellikle yabancı kökenli kelimelerde sert ve

vurgulu bir söyleyiş kazandırır. Örneğin: Hać (Hacc), Haḱ (Hakk). Ayrıca sözcük içinde sessiz harfte

duraksanıp sesli harfle heceye başlanmasını sağlar. Örneğin: Kıt́a (Kıt’a), Meĺun (Mel’un).

Aksan İmi (`): Türkçe’de fonetik gösterge olarak sessiz harflerde kullanılabilir. K, G, L gibi harflerin

inceltilmesini sağlar. Örneğin: Rüzg̀ar, Derg̀ah, Tezg̀ah, Yâdig̀ar, G̀ah, Mek̀an, K̀ar, Dükk̀an, Lal̀,

Lâl̀e, Hal̀, Rol̀, Gol̀. Aksan İmi’nin, sessiz harfler üzerinde değil de bulunduğu hecedeki sesli harfe

kaydırılarak kullanılması tartışmalı bir husustur. ( Örneğin: Kàr, Gàh, Làl, Hàl, Ròl, Gòl )

Türkçe’de Kullanılmayan Bazı Harfler

Š: [Başkurtça’da.] Peltek “S” sesidir. Arapça’da “Še” olarak bilinen harfi karşılar. Bu harf gerçekte

Arapça’daki iki noktalı “Te” harfinin peltek biçimi olan üç noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek S”

bâzen (Ť) olarak da gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman

T harfinin bâzen de S harfinin bir türevi olarak görülür. Yâni Ť=Š olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Ešer.

Ž: [Başkurtça’da.] Peltek “Z” sesidir.” Arapça’da “Žel” olarak bilinen harfi karşılar. Bu harf gerçekte

Arapça’daki noktasız “Dal” harfinin peltek biçimi olan tek noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek Z”

bâzen (Ď) olarak da gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman

D harfinin bâzen de Z harfinin bir türevi olarak görülür. Yâni Ď=Ž olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Žeka.

Page 298: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

297

Ț:_[Gagavuzca’da ve Moğolca’da.] Sert bir “TS” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp

kendine özgü bir ses değeri vardır. Moğolca’da “Ç” sesinin türevi olan bir harftir. Örneğin:

Moğolca’daki Țag (Çağ, “Tsag” okunur), Țețeg (Çiçek, “Tsetseg” okunur) sözcüklerinde olduğu gibi.

Rusça’da, Slav dillerinde ayrıca Kiril alfabesini kullanan pek çok dildeki Kiril “Tse” harfinin Latin

karşılığıdır. Gagavuzca’da ise Slav kökenli kelimeleri yazmakta kullanılır.

Ḑ: Sert bir “DZ” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp kendine özgü bir ses değeri vardır.

Gagavuzların da kullandığı Moldova alfabesinde (ve birebir aynı olan Rumen alfabesinde) resmi

olmayan harfler arasındadır. Bu dillerdeki eski metinlerde sıklıkla rastlanır. Slav dillerinde, ayrıca Kiril

alfabesini kullanan bazı dillerde “J” sesinin türevi olan bir harftir. Ses olarak Macarca’da, Bulgarca’da,

Boşnakça'da yer alır ve “DZ” olarak yazılır. Örneğin; Macarcadaki Bodza (“Boḑa”: Mürver Meyvesi).

Kiril alfabesini kullanan bazı dillerdeki (örneğin Abhazca’daki) Kiril “Dze” harfinin Latin karşılığıdır.

Ḽ: İnce “L” harfidir. Dilin ucunun damağın biraz gerisine çekilerek değdirilmesiyle çıkarılan bir sestir.

İnceltme İmi ile yazılan bazı kelimelerde aslında sesli harf değil L harfi incelmiştir. Her ne kadar

Türkçe’de yazarken kullanılmasa da bu sözcükler ince L ile okunur. Örneğin: Hâḽâ, Laḽ, Goḽ, Roḽ.

Č: Kiril alfabelerinin latinizasyonunda Türkçe’deki J sesini göstermek için de kullanılır. Örneğin: Čilet,

Čandarma, Ečder.

TÜRKÇE KÖKLER VE SES DÖNÜŞÜMLERİ

Etimolojik anlamda kökler fiiller, isimler, sıfatlar, bağlaçlar gibi tüm sözcüklerin türedikleri

çekirdeklerdir. Bu kökler ağızlara, lehçelere, şivelere hatta aksana bağlı olarak ses dönüşümleri

geçirir. Türkçe’de bu bağlamda kökler iki biçimde oluşur:

1. İki harfli kökler: İlk harf ünlü ikincisi ünsüz olacak şekildedir. Örneğin; “Ad” Türkçe’de bir köktür.

Ad/At/Az/Ay Türkçe bir köktür ve buradan pek çok kelime türemiştir. Aynı şekilde “Ab” kökü

Ap/Ab/Av/Aw/Ağ/Ag/Ak/Aq/Ah dönüşüm zincirinde pek çok kelime türetir.

2. Üç harfli kökler: Ünsüz, ünlü ve tekrar ünsüz sıralaması ile oluşur. Örneğin “Kök” sözcüğü bir

köktür. Kök/Gök/Göğ/Göv/Göw/Güw/Güv/Güğ dönüşümü ile kelimeler türetir.

Ses dönüşümleri ise genellikle şu sırayı izler:

Ünsüz: 1. P/B/V/W/Ğ/G/K/Q/X/H 2. Y/D/T/Z/J/C/Ç/Ş/S 3. Y/L/N/Ň 4. B/M 5. H/S 6. Y/Ğ 7. K/T

Ünlü: 1. A/Ä/E/İ/I 2. Ö/Ü/U/O 3. A/YA 4. A/HA 5. E/YE 6. İ/Yİ 7. A/O/U 8. “A” ve “I” Düşmesi

Bu dönüşümlerin tamamı dikkate alındığında örneğin “Ay” kökü Eğ/Ey/Äy/Ay/Hay köklerinin tamamı

ile ilişkilidir. Buradan türeyen pek çok kelimede konuşmak anlamı vardır. Veya “Kal” kökündeki

dönüşüm zincirinde olduğu gibi Gal/Kal/Qal/Xal/Hal/Al/Yal/Jal/Cal gibi birbiri ile çok uzak görünen

kökler arasında ilişki olduğu görülebilir. Bu sıralama içindeki köklerin tamamında ateş ile ilgil

kelimelerin yoğun olarak türediği görülebilir. Üstelik aralardaki eksiklikler de çoğu zaman ya Moğol

dillerinden bazen de Tunguz-Mançu dillerinden çıkan kelimelerle giderilebilmektedir. Örneğin

Gal/Qal/Xal kökündeki ateşle ilgili sözcükler nadiren de olsa Anadolu’da bazı yörelerde bile mevcut

olmakla birlikte, çoğu zaman Moğolca’da kullanılmaktadırlar.

Page 299: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

298

TÜRKÇE KÖKLER LİSTESİ

1) X = Ḩ (Gırtlaksı, hırıltılı H sesi). Diğer sesler için Bkz. “Harfler ve Ses Değerleri”.

2) Liste mevcut tüm Türk dillerinin köklerini kapsadığından, bu dillerdeki sesleri gösterebilmek için

Türk Alfabesi’nde bulunmayan harflere de yer verilmiştir (Q, X, W, Ň, Ä). Yalnızca bazı lehçelerde

nadiren rastlanan Peltek harfler ile Moğolca’da ve Gagavuzca’da kullanılan (“Ç” sesinin bir türevi olan

ve “TS” gibi okunan) Ţ harfi listeye dahil edilmemiştir.

3) Türkçe’deki hiçbir lehçe ve şivede sözcük başında bulunmayan “F, Ğ, Ň, R, W” sesleri başlangıç

harfi olarak yer almamıştır.

4) Kelime köklerinde Türkçe’de J ve F harfleri aslında bulunmadığı halde kimi lehçelerde “Y/J/C”

dönüşümü ile sıklıkla kullanılan “J” ile halk ağızlarında “V/F” dönüşümü ile kullanılan “F” harfinin

bulunduğu kökler parantez içerisinde gösterilmiştir.

5) Türkçe köklerde uzun sesler (Â, Ê, Î, Û, Ô) bulunmadığı için bunlara yer verilmemiştir. Bazı dillerde

örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da “Ğ” harfi sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla elde edilir.

Örneğin: (Kırgızca’da) Too (Dağ) sözcüğünde olduğu gibi. Ancak buradaki söyleyiş aslında “Toğ”

şeklinde gösterilmelidir.

6) Listede doğadaki seslerin veya görüntülerin (özellikle ışıkla ilgili), yada kokuyla ilgili duyuların

simgesel olarak zihinde oluşturduğu çağrışımla ortayan çıkan “Yansılayıcı” (Onomatope) köklere de

yer verilmiştir. Bu nedenle sadece birkaç kelime bile türetmiş olsa da bu tür köklerin de eklenmesi ile

sayı belirli bir oranda artmıştır. Örneğin Hav/Haw/Xaw kökünden türeyen yalnızca “Havlamak”

(köpeğin ses çıkarması) fiili bulunmaktadır. Bu köklere de önem verilmesinin nedeni uzak geçmişte,

çok eski dönemlerde “Yansılayıcı” kök olarak dile katılan pek çok unsurun bugün yüzlerce hatta

binlerce kelime üretmiş olduğu gerçeğidir. Örneğin Hay/Ay kökünden türeyen kelimeler (hepsi

değilse bile önemli bir kısmı) hayvanları süren insanların çıkardığı bir sese dayalıdır.

7) Listede Türkçe’nin dil yapısının elverdiği mümkün olabilecek tüm kökler yer almaktadır. Şive, lehçe

veya ağızda ortaya çıkan herhangi bir söyleyiş farkıyla bile olsa henüz ilişkilendirilmiş bir sözcük

bulunmasa dahi olası köklerin tamamı bulunmaktadır. Örneğin Türkiye Türkçesi’nde “J” ve “M” ile

başlayan kök yoktur. “C”, “H”, “L”, “N” ve “Z” ile başlayanlar ise herbirinde sadece birkaçar tanedir.

Anadolu Türkçesi’ndeki köklerin hangileri olduğu bazı araştırmacılar tarafından tespit edilmiş olmakla

birlikte Dünya’daki tüm Türk dillerini kapsayacak biçimde eleme yapmak oldukça geniş kapsamlı bir

çalışma gerektirmektedir. Ancak aşağıdaki liste yine de bu yönde değerlendirme yapmak isteyenlere

yardımcı olacaktır.

İKİ HARFLİ (Ünlü ile başlayan) KÖKLER

At Ad Ay (Aj) Ac Aç Aş As Az Ar Ah Ax Aq Ak Ag Ağ Aw Av (Af) Ap Ab Am An Aň Al

Ät Äd Äy (Äj) Äc Äç Äş Äs Äz Är Äh – – Äk Äg Äğ Äw Äv (Äf) Äp Äb Äm Än Äň Äl

Et Ed Ey (Ej) Ec Eç Eş Es Ez Er Eh – – Ek Eg Eğ Ew Ev (Ef) Ep Eb Em En Eň El

İt İd İy (İj) İc İç İş İs İz İr İh – – İk İg İğ İw İv (İf) İp İb İm İn İň İl

It Id Iy (Ij) Ic Iç Iş Is Iz Ir Ih Ix Iq Ik Ig Iğ Iw Iv (If) Ip Ib Im In Iň Il

Ot Od Oy (Oj) Oc Oç Oş Os Oz Or Oh Ox Oq Ok Og Oğ Ow Ov (Of) Op Ob Om On Oň Ol

Öt Öd Öy (Öj) Öc Öç Öş Ös Öz Ör Öh – – Ök Ög Öğ Öw Öv (Öf) Öp Öb Öm Ön Öň Öl

Ut Ud Uy (Uj) Uc Uç Uş Us Uz Ur Uh Ux Uq Uk Ug Uğ Uw Uv (Uf) Up Ub Um Un Uň Ul

Üt Üd Üy (Üj) Üc Üç Üş Üs Üz Ür Üh – – Ük Üg Üğ Üw Üv (Üf) Üp Üb Üm Ün Üň Ül

Page 300: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

299

ÜÇ HARFLİ (Ünsüz ile başlayan) KÖKLER

– T –

Tat Tad Tay (Taj) Tac Taç Taş Tas Taz Tar Tah Tax Taq Tak Tag Tağ Taw Tav (Taf) Tap Tab Tam Tan Taň Tal

Tät Täd Täy (Täj) Täc Täç Täş Täs Täz Tär Täh – – Täk Täg Täğ Täw Täv (Täf) Täp Täb Täm Tän Täň Täl

Tet Ted Tey (Tej) Tec Teç Teş Tes Tez Ter Teh – – Tek Teg Teğ Tew Tev (Tef) Tep Teb Tem Ten Teň Tel

Tit Tid Tiy (Tij) Tic Tiç Tiş Tis Tiz Tir Tih – – Tik Tig Tiğ Tiw Tiv (Tif) Tip Tib Tim Tin Tiň Til

Tıt Tıd Tıy (Tıj) Tıc Tıç Tış Tıs Tız Tır Tıh Tıx Tıq Tık Tıg Tığ Tıw Tıv (Tıf) Tıp Tıb Tım Tın Tıň Tıl

Tot Tod Toy (Toj) Toc Toç Toş Tos Toz Tor Toh Tox Toq Tok Tog Toğ Tow Tov (Tof) Top Tob Tom Ton Toň Tol

Töt Töd Töy (Töj) Töc Töç Töş Tös Töz Tör Töh – – Tök Tög Töğ Töw Töv (Töf) Töp Töb Töm Tön Töň Töl

Tut Tud Tuy (Tuj) Tuc Tuç Tuş Tus Tuz Tur Tuh Tux Tuq Tuk Tug Tuğ Tuw Tuv (Tuf) Tup Tub Tum Tun Tuň Tul

Tüt Tüd Tüy (Tüj) Tüc Tüç Tüş Tüs Tüz Tür Tüh – – Tük Tüg Tüğ Tüw Tüv (Tüf) Tüp Tüb Tüm Tün Tüň Tül

– D –

Dat Dad Day (Daj) Dac Daç Daş Das Daz Dar Dah Dax Daq Dak Dag Dağ Daw Dav (Daf) Dap Dab Dam Dan Daň Dal

Dät Däd Däy (Däj) Däc Däç Däş Däs Däz Där Däh – – Däk Däg Däğ Däw Däv (Däf) Däp Däb Däm Dän Däň Däl

Det Ded Dey (Dej) Dec Deç Deş Des Dez Der Deh – – Dek Deg Değ Dew Dev (Def) Dep Deb Dem Den Deň Del

Dit Did Diy (Dij) Dic Diç Diş Dis Diz Dir Dih – – Dik Dig Diğ Diw Div (Dif) Dip Dib Dim Din Diň Dil

Dıt Dıd Dıy (Dıj) Dıc Dıç Dış Dıs Dız Dır Dıh Dıx Dıq Dık Dıg Dığ Dıw Dıv (Dıf) Dıp Dıb Dım Dın Dıň Dıl

Dot Dod Doy (Doj) Doc Doç Doş Dos Doz Dor Doh Dox Doq Dok Dog Doğ Dow Dov (Dof) Dop Dob Dom Don Doň Dol

Döt Död Döy (Döj) Döc Döç Döş Dös Döz Dör Döh – – Dök Dög Döğ Döw Döv (Döf) Döp Döb Döm Dön Döň Döl

Dut Dud Duy (Duj) Duc Duç Duş Dus Duz Dur Duh Dux Duq Duk Dug Duğ Duw Duv (Duf) Dup Dub Dum Dun Duň Dul

Düt Düd Düy (Düj) Düc Düç Düş Düs Düz Dür Düh – – Dük Düg Düğ Düw Düv (Düf) Düp Düb Düm Dün Düň Dül

– Y –

Yat Yad Yay (Yaj) Yac Yaç Yaş Yas Yaz Yar Yah Yax Yaq Yak Yag Yağ Yaw Yav (Yaf) Yap Yab Yam Yan Yaň Yal

Yät Yäd Yäy (Yäj) Yäc Yäç Yäş Yäs Yäz Yär Yäh – – Yäk Yäg Yäğ Yäw Yäv (Yäf) Yäp Yäb Yäm Yän Yäň Yäl

Yet Yed Yey (Yej) Yec Yeç Yeş Yes Yez Yer Yeh – – Yek Yeg Yeğ Yew Yev (Yef) Yep Yeb Yem Yen Yeň Yel

Yit Yid Yiy (Yij) Yic Yiç Yiş Yis Yiz Yir Yih – – Yik Yig Yiğ Yiw Yiv (Yif) Yip Yib Yim Yin Yiň Yil

Yıt Yıd Yıy (Yıj) Yıc Yıç Yış Yıs Yız Yır Yıh Yıx Yıq Yık Yıg Yığ Yıw Yıv (Yıf) Yıp Yıb Yım Yın Yıň Yıl

Yot Yod Yoy (Yoj) Yoc Yoç Yoş Yos Yoz Yor Yoh Yox Yoq Yok Yog Yoğ Yow Yov (Yof) Yop Yob Yom Yon Yoň Yol

Yöt Yöd Yöy (Yöj) Yöc Yöç Yöş Yös Yöz Yör Yöh – – Yök Yög Yöğ Yöw Yöv (Yöf) Yöp Yöb Yöm Yön Yöň Yöl

Yut Yud Yuy (Yuj) Yuc Yuç Yuş Yus Yuz Yur Yuh Yux Yuq Yuk Yug Yuğ Yuw Yuv (Yuf) Yup Yub Yum Yun Yuň Yul

Yüt Yüd Yüy (Yüj) Yüc Yüç Yüş Yüs Yüz Yür Yüh – – Yük Yüg Yüğ Yüw Yüv (Yüf) Yüp Yüb Yüm Yün Yüň Yül

– J – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur.)

Jat Jad Jay (Jaj) Jac Jaç Jaş Jas Jaz Jar Jah Jax Jaq Jak Jag Jağ Jaw Jav (Jaf) Jap Jab Jam Jan Jaň Jal

Jät Jäd Jäy (Jäj) Jäc Jäç Jäş Jäs Jäz Jär Jäh – – Jäk Jäg Jäğ Jäw Jäv (Jäf) Jäp Jäb Jäm Jän Jäň Jäl

Jet Jed Jey (Jej) Jec Jeç Jeş Jes Jez Jer Jeh – – Jek Jeg Jeğ Jew Jev (Jef) Jep Jeb Jem Jen Jeň Jel

Jit Jid Jiy (Jij) Jic Jiç Jiş Jis Jiz Jir Jih – – Jik Jig Jiğ Jiw Jiv (Jif) Jip Jib Jim Jin Jiň Jil

Jıt Jıd Jıy (Jıj) Jıc Jıç Jış Jıs Jız Jır Jıh Jıx Jıq Jık Jıg Jığ Jıw Jıv (Jıf) Jıp Jıb Jım Jın Jıň Jıl

Jot Jod Joy (Joj) Joc Joç Joş Jos Joz Jor Joh Jox Joq Jok Jog Joğ Jow Jov (Jof) Jop Job Jom Jon Joň Jol

Jöt Jöd Jöy (Jöj) Jöc Jöç Jöş Jös Jöz Jör Jöh – – Jök Jög Jöğ Jöw Jöv (Jöf) Jöp Jöb Jöm Jön Jöň Jöl

Jut Jud Juy (Juj) Juc Juç Juş Jus Juz Jur Juh Jux Juq Juk Jug Juğ Juw Juv (Juf) Jup Jub Jum Jun Juň Jul

Jüt Jüd Jüy (Jüj) Jüc Jüç Jüş Jüs Jüz Jür Jüh – – Jük Jüg Jüğ Jüw Jüv (Jüf) Jüp Jüb Jüm Jün Jüň Jül

Page 301: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

300

– C – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)

Cat Cad Cay (Caj) Cac Caç Caş Cas Caz Car Cah Cax Caq Cak Cag Cağ Caw Cav (Caf) Cap Cab Cam Can Caň Cal

Cät Cäd Cäy (Cäj) Cäc Cäç Cäş Cäs Cäz Cär Cäh – – Cäk Cäg Cäğ Cäw Cäv (Cäf) Cäp Cäb Cäm Cän Cäň Cäl

Cet Ced Cey (Cej) Cec Ceç Ceş Ces Cez Cer Ceh – – Cek Ceg Ceğ Cew Cev (Cef) Cep Ceb Cem Cen Ceň Cel

Cit Cid Ciy (Cij) Cic Ciç Ciş Cis Ciz Cir Cih – – Cik Cig Ciğ Ciw Civ (Cif) Cip Cib Cim Cin Ciň Cil

Cıt Cıd Cıy (Cıj) Cıc Cıç Cış Cıs Cız Cır Cıh Cıx Cıq Cık Cıg Cığ Cıw Cıv (Cıf) Cıp Cıb Cım Cın Cıň Cıl

Cot Cod Coy (Coj) Coc Coç Coş Cos Coz Cor Coh Cox Coq Cok Cog Coğ Cow Cov (Cof) Cop Cob Com Con Coň Col

Cöt Cöd Cöy (Cöj) Cöc Cöç Cöş Cös Cöz Cör Cöh – – Cök Cög Cöğ Cöw Cöv (Cöf) Cöp Cöb Cöm Cön Cöň Cöl

Cut Cud Cuy (Cuj) Cuc Cuç Cuş Cus Cuz Cur Cuh Cux Cuq Cuk Cug Cuğ Cuw Cuv (Cuf) Cup Cub Cum Cun Cuň Cul

Cüt Cüd Cüy (Cüj) Cüc Cüç Cüş Cüs Cüz Cür Cüh – – Cük Cüg Cüğ Cüw Cüv (Cüf) Cüp Cüb Cüm Cün Cüň Cül

– Ç –

Çat Çad Çay (Çaj) Çac Çaç Çaş Ças Çaz Çar Çah Çax Çaq Çak Çag Çağ Çaw Çav (Çaf) Çap Çab Çam Çan Çaň Çal

Çät Çäd Çäy (Çäj) Çäc Çäç Çäş Çäs Çäz Çär Çäh – – Çäk Çäg Çäğ Çäw Çäv (Çäf) Çäp Çäb Çäm Çän Çäň Çäl

Çet Çed Çey (Çej) Çec Çeç Çeş Çes Çez Çer Çeh – – Çek Çeg Çeğ Çew Çev (Çef) Çep Çeb Çem Çen Çeň Çel

Çit Çid Çiy (Çij) Çic Çiç Çiş Çis Çiz Çir Çih – – Çik Çig Çiğ Çiw Çiv (Çif) Çip Çib Çim Çin Çiň Çil

Çıt Çıd Çıy (Çıj) Çıc Çıç Çış Çıs Çız Çır Çıh Çıx Çıq Çık Çıg Çığ Çıw Çıv (Çıf) Çıp Çıb Çım Çın Çıň Çıl

Çot Çod Çoy (Çoj) Çoc Çoç Çoş Ços Çoz Çor Çoh Çox Çoq Çok Çog Çoğ Çow Çov (Çof) Çop Çob Çom Çon Çoň Çol

Çöt Çöd Çöy (Çöj) Çöc Çöç Çöş Çös Çöz Çör Çöh – – Çök Çög Çöğ Çöw Çöv (Çöf) Çöp Çöb Çöm Çön Çöň Çöl

Çut Çud Çuy (Çuj) Çuc Çuç Çuş Çus Çuz Çur Çuh Çux Çuq Çuk Çug Çuğ Çuw Çuv (Çuf) Çup Çub Çum Çun Çuň Çul

Çüt Çüd Çüy (Çüj) Çüc Çüç Çüş Çüs Çüz Çür Çüh – – Çük Çüg Çüğ Çüw Çüv (Çüf) Çüp Çüb Çüm Çün Çüň Çül

– Ş –

Şat Şad Şay (Şaj) Şac Şaç Şaş Şas Şaz Şar Şah Şax Şaq Şak Şag Şağ Şaw Şav (Şaf) Şap Şab Şam Şan Şaň Şal

Şät Şäd Şäy (Şäj) Şäc Şäç Şäş Şäs Şäz Şär Şäh – – Şäk Şäg Şäğ Şäw Şäv (Şäf) Şäp Şäb Şäm Şän Şäň Şäl

Şet Şed Şey (Şej) Şec Şeç Şeş Şes Şez Şer Şeh – – Şek Şeg Şeğ Şew Şev (Şef) Şep Şeb Şem Şen Şeň Şel

Şit Şid Şiy (Şij) Şic Şiç Şiş Şis Şiz Şir Şih – – Şik Şig Şiğ Şiw Şiv (Şif) Şip Şib Şim Şin Şiň Şil

Şıt Şıd Şıy (Şıj) Şıc Şıç Şış Şıs Şız Şır Şıh Şıx Şıq Şık Şıg Şığ Şıw Şıv (Şıf) Şıp Şıb Şım Şın Şıň Şıl

Şot Şod Şoy (Şoj) Şoc Şoç Şoş Şos Şoz Şor Şoh Şox Şoq Şok Şog Şoğ Şow Şov (Şof) Şop Şob Şom Şon Şoň Şol

Şöt Şöd Şöy (Şöj) Şöc Şöç Şöş Şös Şöz Şör Şöh – – Şök Şög Şöğ Şöw Şöv (Şöf) Şöp Şöb Şöm Şön Şöň Şöl

Şut Şud Şuy (Şuj) Şuc Şuç Şuş Şus Şuz Şur Şuh Şux Şuq Şuk Şug Şuğ Şuw Şuv (Şuf) Şup Şub Şum Şun Şuň Şul

Şüt Şüd Şüy (Şüj) Şüc Şüç Şüş Şüs Şüz Şür Şüh – – Şük Şüg Şüğ Şüw Şüv (Şüf) Şüp Şüb Şüm Şün Şüň Şül

– S –

Sat Sad Say (Saj) Sac Saç Saş Sas Saz Sar Sah Sax Saq Sak Sag Sağ Saw Sav (Saf) Sap Sab Sam San Saň Sal

Sät Säd Säy (Säj) Säc Säç Säş Säs Säz Sär Säh – – Säk Säg Säğ Säw Säv (Säf) Säp Säb Säm Sän Säň Säl

Set Sed Sey (Sej) Sec Seç Seş Ses Sez Ser Seh – – Sek Seg Seğ Sew Sev (Sef) Sep Seb Sem Sen Seň Sel

Sit Sid Siy (Sij) Sic Siç Siş Sis Siz Sir Sih – – Sik Sig Siğ Siw Siv (Sif) Sip Sib Sim Sin Siň Sil

Sıt Sıd Sıy (Sıj) Sıc Sıç Sış Sıs Sız Sır Sıh Sıx Sıq Sık Sıg Sığ Sıw Sıv (Sıf) Sıp Sıb Sım Sın Sıň Sıl

Sot Sod Soy (Soj) Soc Soç Soş Sos Soz Sor Soh Sox Soq Sok Sog Soğ Sow Sov (Sof) Sop Sob Som Son Soň Sol

Söt Söd Söy (Söj) Söc Söç Söş Sös Söz Sör Söh – – Sök Sög Söğ Söw Söv (Söf) Söp Söb Söm Sön Söň Söl

Sut Sud Suy (Suj) Suc Suç Suş Sus Suz Sur Suh Sux Suq Suk Sug Suğ Suw Suv (Suf) Sup Sub Sum Sun Suň Sul

Süt Süd Süy (Süj) Süc Süç Süş Süs Süz Sür Süh – – Sük Süg Süğ Süw Süv (Süf) Süp Süb Süm Sün Süň Sül

Page 302: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

301

– Z – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)

Zat Zad Zay (Zaj) Zac Zaç Zaş Zas Zaz Zar Zah Zax Zaq Zak Zag Zağ Zaw Zav (Zaf) Zap Zab Zam Zan Zaň Zal

Zät Zäd Zäy (Zäj) Zäc Zäç Zäş Zäs Zäz Zär Zäh – – Zäk Zäg Zäğ Zäw Zäv (Zäf) Zäp Zäb Zäm Zän Zäň Zäl

Zet Zed Zey (Zej) Zec Zeç Zeş Zes Zez Zer Zeh – – Zek Zeg Zeğ Zew Zev (Zef) Zep Zeb Zem Zen Zeň Zel

Zit Zid Ziy (Zij) Zic Ziç Ziş Zis Ziz Zir Zih – – Zik Zig Ziğ Ziw Ziv (Zif) Zip Zib Zim Zin Ziň Zil

Zıt Zıd Zıy (Zıj) Zıc Zıç Zış Zıs Zız Zır Zıh Zıx Zıq Zık Zıg Zığ Zıw Zıv (Zıf) Zıp Zıb Zım Zın Zıň Zıl

Zot Zod Zoy (Zoj) Zoc Zoç Zoş Zos Zoz Zor Zoh Zox Zoq Zok Zog Zoğ Zow Zov (Zof) Zop Zob Zom Zon Zoň Zol

Zöt Zöd Zöy (Zöj) Zöc Zöç Zöş Zös Zöz Zör Zöh – – Zök Zög Zöğ Zöw Zöv (Zöf) Zöp Zöb Zöm Zön Zöň Zöl

Zut Zud Zuy (Zuj) Zuc Zuç Zuş Zus Zuz Zur Zuh Zux Zuq Zuk Zug Zuğ Zuw Zuv (Zuf) Zup Zub Zum Zun Zuň Zul

Züt Züd Züy (Züj) Züc Züç Züş Züs Züz Zür Züh – – Zük Züg Züğ Züw Züv (Züf) Züp Züb Züm Zün Züň Zül

– H – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)

Hat Had Hay (Haj) Hac Haç Haş Has Haz Har Hah Hax Haq Hak Hag Hağ Haw Hav (Haf) Hap Hab Ham Han Haň Hal

Hät Häd Häy (Häj) Häc Häç Häş Häs Häz Här Häh – – Häk Häg Häğ Häw Häv (Häf) Häp Häb Häm Hän Häň Häl

Het Hed Hey (Hej) Hec Heç Heş Hes Hez Her Heh – – Hek Heg Heğ Hew Hev (Hef) Hep Heb Hem Hen Heň Hel

Hit Hid Hiy (Hij) Hic Hiç Hiş His Hiz Hir Hih – – Hik Hig Hiğ Hiw Hiv (Hif) Hip Hib Him Hin Hiň Hil

Hıt Hıd Hıy (Hıj) Hıc Hıç Hış Hıs Hız Hır Hıh Hıx Hıq Hık Hıg Hığ Hıw Hıv (Hıf) Hıp Hıb Hım Hın Hıň Hıl

Hot Hod Hoy (Hoj) Hoc Hoç Hoş Hos Hoz Hor Hoh Hox Hoq Hok Hog Hoğ How Hov (Hof) Hop Hob Hom Hon Hoň Hol

Höt Höd Höy (Höj) Höc Höç Höş Hös Höz Hör Höh – – Hök Hög Höğ Höw Höv (Höf) Höp Höb Höm Hön Höň Höl

Hut Hud Huy (Huj) Huc Huç Huş Hus Huz Hur Huh Hux Huq Huk Hug Huğ Huw Huv (Huf) Hup Hub Hum Hun Huň Hul

Hüt Hüd Hüy (Hüj) Hüc Hüç Hüş Hüs Hüz Hür Hüh – – Hük Hüg Hüğ Hüw Hüv (Hüf) Hüp Hüb Hüm Hün Hüň Hül

– X – [Gırtlaksı, hırıltılı Ḩ] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur).

Xat Xad Xay (Xaj) Xac Xaç Xaş Xas Xaz Xar Xah Xax Xaq Xak Xag Xağ Xaw Xav (Xaf) Xap Xab Xam Xan Xaň Xal

Xät Xäd Xäy (Xäj) Xäc Xäç Xäş Xäs Xäz Xär Xäh – – Xäk Xäg Xäğ Xäw Xäv (Xäf) Xäp Xäb Xäm Xän Xäň Xäl

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Xıt Xıd Xıy (Xıj) Xıc Xıç Xış Xıs Xız Xır Xıh Xıx Xıq Xık Xıg Xığ Xıw Xıv (Xıf) Xıp Xıb Xım Xın Xıň Xıl

Xot Xod Xoy (Xoj) Xoc Xoç Xoş Xos Xoz Xor Xoh Xox Xoq Xok Xog Xoğ Xow Xov (Xof) Xop Xob Xom Xon Xoň Xol

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Xut Xud Xuy (Xuj) Xuc Xuç Xuş Xus Xuz Xur Xuh Xux Xuq Xuk Xug Xuğ Xuw Xuv (Xuf) Xup Xub Xum Xun Xuň Xul

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

– Q – [Gırtlaksı, kalın K/G] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur.)

Qat Qad Qay (Qaj) Qac Qaç Qaş Qas Qaz Qar Qah Qax Qaq Qak Qag Qağ Qaw Qav (Qaf) Qap Qab Qam Qan Qaň Qal

Qät Qäd Qäy (Qäj) Qäc Qäç Qäş Qäs Qäz Qär Qäh – – Qäk Qäg Qäğ Qäw Qäv (Qäf) Qäp Qäb Qäm Qän Qäň Qäl

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Qıt Qıd Qıy (Qıj) Qıc Qıç Qış Qıs Qız Qır Qıh Qıx Qıq Qık Qıg Qığ Qıw Qıv (Qıf) Qıp Qıb Qım Qın Qıň Qıl

Qot Qod Qoy (Qoj) Qoc Qoç Qoş Qos Qoz Qor Qoh Qox Qoq Qok Qog Qoğ Qow Qov (Qof) Qop Qob Qom Qon Qoň Qol

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Qut Qud Quy (Quj) Quc Quç Quş Qus Quz Qur Quh Qux Quq Quk Qug Quğ Quw Quv (Quf) Qup Qub Qum Qun Quň Qul

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

Page 303: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

302

– K –

Kat Kad Kay (Kaj) Kac Kaç Kaş Kas Kaz Kar Kah Kax Kaq Kak Kag Kağ Kaw Kav (Kaf) Kap Kab Kam Kan Kaň Kal

Kät Käd Käy (Käj) Käc Käç Käş Käs Käz Kär Käh – – Käk Käg Käğ Käw Käv (Käf) Käp Käb Käm Kän Käň Käl

Ket Ked Key (Kej) Kec Keç Keş Kes Kez Ker Keh – – Kek Keg Keğ Kew Kev (Kef) Kep Keb Kem Ken Keň Kel

Kit Kid Kiy (Kij) Kic Kiç Kiş Kis Kiz Kir Kih – – Kik Kig Kiğ Kiw Kiv (Kif) Kip Kib Kim Kin Kiň Kil

Kıt Kıd Kıy (Kıj) Kıc Kıç Kış Kıs Kız Kır Kıh Kıx Kıq Kık Kıg Kığ Kıw Kıv (Kıf) Kıp Kıb Kım Kın Kıň Kıl

Kot Kod Koy (Koj) Koc Koç Koş Kos Koz Kor Koh Kox Koq Kok Kog Koğ Kow Kov (Kof) Kop Kob Kom Kon Koň Kol

Köt Köd Köy (Köj) Köc Köç Köş Kös Köz Kör Köh – – Kök Kög Köğ Köw Köv (Köf) Köp Köb Köm Kön Köň Köl

Kut Kud Kuy (Kuj) Kuc Kuç Kuş Kus Kuz Kur Kuh Kux Kuq Kuk Kug Kuğ Kuw Kuv (Kuf) Kup Kub Kum Kun Kuň Kul

Küt Küd Küy (Küj) Küc Küç Küş Küs Küz Kür Küh – – Kük Küg Küğ Küw Küv (Küf) Küp Küb Küm Kün Küň Kül

– G –

Gat Gad Gay (Gaj) Gac Gaç Gaş Gas Gaz Gar Gah Gax Gaq Gak Gag Gağ Gaw Gav (Gaf) Gap Gab Gam Gan Gaň Gal

Gät Gäd Gäy (Gäj) Gäc Gäç Gäş Gäs Gäz Gär Gäh – – Gäk Gäg Gäğ Gäw Gäv (Gäf) Gäp Gäb Gäm Gän Gäň Gäl

Get Ged Gey (Gej) Gec Geç Geş Ges Gez Ger Geh – – Gek Geg Geğ Gew Gev (Gef) Gep Geb Gem Gen Geň Gel

Git Gid Giy (Gij) Gic Giç Giş Gis Giz Gir Gih – – Gik Gig Giğ Giw Giv (Gif) Gip Gib Gim Gin Giň Gil

Gıt Gıd Gıy (Gıj) Gıc Gıç Gış Gıs Gız Gır Gıh Gıx Gıq Gık Gıg Gığ Gıw Gıv (Gıf) Gıp Gıb Gım Gın Gıň Gıl

Got God Goy (Goj) Goc Goç Goş Gos Goz Gor Goh Gox Goq Gok Gog Goğ Gow Gov (Gof) Gop Gob Gom Gon Goň Gol

Göt Göd Göy (Göj) Göc Göç Göş Gös Göz Gör Göh – – Gök Gög Göğ Göw Göv (Göf) Göp Göb Göm Gön Göň Göl

Gut Gud Guy (Guj) Guc Guç Guş Gus Guz Gur Guh Gux Guq Guk Gug Guğ Guw Guv (Guf) Gup Gub Gum Gun Guň Gul

Güt Güd Güy (Güj) Güc Güç Güş Güs Güz Gür Güh – – Gük Güg Güğ Güw Güv (Güf) Güp Güb Güm Gün Güň Gül

– V –

Vat Vad Vay (Vaj) Vac Vaç Vaş Vas Vaz Var Vah Vax Vaq Vak Vag Vağ Vaw Vav (Vaf) Vap Vab Vam Van Vaň Val

Vät Väd Väy (Väj) Väc Väç Väş Väs Väz Vär Väh – – Väk Väg Väğ Väw Väv (Väf) Väp Väb Väm Vän Väň Väl

Vet Ved Vey (Vej) Vec Veç Veş Ves Vez Ver Veh – – Vek Veg Veğ Vew Vev (Vef) Vep Veb Vem Ven Veň Vel

Vit Vid Viy (Vij) Vic Viç Viş Vis Viz Vir Vih – – Vik Vig Viğ Viw Viv (Vif) Vip Vib Vim Vin Viň Vil

Vıt Vıd Vıy (Vıj) Vıc Vıç Vış Vıs Vız Vır Vıh Vıx Vıq Vık Vıg Vığ Vıw Vıv (Vıf) Vıp Vıb Vım Vın Vıň Vıl

Vot Vod Voy (Voj) Voc Voç Voş Vos Voz Vor Voh Vox Voq Vok Vog Voğ Vow Vov (Vof) Vop Vob Vom Von Voň Vol

Vöt Vöd Vöy (Vöj) Vöc Vöç Vöş Vös Vöz Vör Vöh – – Vök Vög Vöğ Vöw Vöv (Vöf) Vöp Vöb Vöm Vön Vöň Völ

Vut Vud Vuy (Vuj) Vuc Vuç Vuş Vus Vuz Vur Vuh Vux Vuq Vuk Vug Vuğ Vuw Vuv (Vuf) Vup Vub Vum Vun Vuň Vul

Vüt Vüd Vüy (Vüj) Vüc Vüç Vüş Vüs Vüz Vür Vüh – – Vük Vüg Vüğ Vüw Vüv (Vüf) Vüp Vüb Vüm Vün Vüň Vül

– P –

Pat Pad Pay (Paj) Pac Paç Paş Pas Paz Par Pah Pax Paq Pak Pag Pağ Paw Pav (Paf) Pap Pab Pam Pan Paň Pal

Pät Päd Päy (Päj) Päc Päç Päş Päs Päz Pär Päh – – Päk Päg Päğ Päw Päv (Päf) Päp Päb Päm Pän Päň Päl

Pet Ped Pey (Pej) Pec Peç Peş Pes Pez Per Peh – – Pek Peg Peğ Pew Pev (Pef) Pep Peb Pem Pen Peň Pel

Pit Pid Piy (Pij) Pic Piç Piş Pis Piz Pir Pih – – Pik Pig Piğ Piw Piv (Pif) Pip Pib Pim Pin Piň Pil

Pıt Pıd Pıy (Pıj) Pıc Pıç Pış Pıs Pız Pır Pıh Pıx Pıq Pık Pıg Pığ Pıw Pıv (Pıf) Pıp Pıb Pım Pın Pıň Pıl

Pot Pod Poy (Poj) Poc Poç Poş Pos Poz Por Poh Pox Poq Pok Pog Poğ Pow Pov (Pof) Pop Pob Pom Pon Poň Pol

Pöt Pöd Pöy (Pöj) Pöc Pöç Pöş Pös Pöz Pör Pöh – – Pök Pög Pöğ Pöw Pöv (Pöf) Pöp Pöb Pöm Pön Pöň Pöl

Put Pud Puy (Puj) Puc Puç Puş Pus Puz Pur Puh Pux Puq Puk Pug Puğ Puw Puv (Puf) Pup Pub Pum Pun Puň Pul

Püt Püd Püy (Püj) Püc Püç Püş Püs Püz Pür Püh – – Pük Püg Püğ Püw Püv (Püf) Püp Püb Püm Pün Püň Pül

Page 304: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

303

– B –

Bat Bad Bay (Baj) Bac Baç Baş Bas Baz Bar Bah Bax Baq Bak Bag Bağ Baw Bav (Baf) Bap Bab Bam Ban Baň Bal

Bät Bäd Bäy (Bäj) Bäc Bäç Bäş Bäs Bäz Bär Bäh – – Bäk Bäg Bäğ Bäw Bäv (Bäf) Bäp Bäb Bäm Bän Bäň Bäl

Bet Bed Bey (Bej) Bec Beç Beş Bes Bez Ber Beh – – Bek Beg Beğ Bew Bev (Bef) Bep Beb Bem Ben Beň Bel

Bit Bid Biy (Bij) Bic Biç Biş Bis Biz Bir Bih – – Bik Big Biğ Biw Biv (Bif) Bip Bib Bim Bin Biň Bil

Bıt Bıd Bıy (Bıj) Bıc Bıç Bış Bıs Bız Bır Bıh Bıx Bıq Bık Bıg Bığ Bıw Bıv (Bıf) Bıp Bıb Bım Bın Bıň Bıl

Bot Bod Boy (Boj) Boc Boç Boş Bos Boz Bor Boh Box Boq Bok Bog Boğ Bow Bov (Bof) Bop Bob Bom Bon Boň Bol

Böt Böd Böy (Böj) Böc Böç Böş Bös Böz Bör Böh – – Bök Bög Böğ Böw Böv (Böf) Böp Böb Böm Bön Böň Böl

But Bud Buy (Buj) Buc Buç Buş Bus Buz Bur Buh Bux Buq Buk Bug Buğ Buw Buv (Buf) Bup Bub Bum Bun Buň Bul

Büt Büd Büy (Büj) Büc Büç Büş Büs Büz Bür Büh – – Bük Büg Büğ Büw Büv (Büf) Büp Büb Büm Bün Büň Bül

– M – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır. B/M dönüşümü ile.)

Mat Mad May (Maj) Mac Maç Maş Mas Maz Mar Mah Max Maq Mak Mag Mağ Maw Mav (Maf) Map Mab Mam Man Maň Mal

Mät Mäd Mäy (Mäj) Mäc Mäç Mäş Mäs Mäz Mär Mäh – – Mäk Mäg Mäğ Mäw Mäv (Mäf) Mäp Mäb Mäm Män Mäň Mäl

Met Med Mey (Mej) Mec Meç Meş Mes Mez Mer Meh – – Mek Meg Meğ Mew Mev (Mef) Mep Meb Mem Men Meň Mel

Mit Mid Miy (Mij) Mic Miç Miş Mis Miz Mir Mih – – Mik Mig Miğ Miw Miv (Mif) Mip Mib Mim Min Miň Mil

Mıt Mıd Mıy (Mıj) Mıc Mıç Mış Mıs Mız Mır Mıh Mıx Mıq Mık Mıg Mığ Mıw Mıv (Mıf) Mıp Mıb Mım Mın Mıň Mıl

Mot Mod Moy (Moj) Moc Moç Moş Mos Moz Mor Moh Mox Moq Mok Mog Moğ Mow Mov (Mof) Mop Mob Mom Mon Moň Mol

Möt Möd Möy (Möj) Möc Möç Möş Mös Möz Mör Möh – – Mök Mög Möğ Möw Möv (Möf) Möp Möb Möm Mön Möň Möl

Mut Mud Muy (Muj) Muc Muç Muş Mus Muz Mur Muh Mux Muq Muk Mug Muğ Muw Muv (Muf) Mup Mub Mum Mun Muň Mul

Müt Müd Müy (Müj) Müc Müç Müş Müs Müz Mür Müh – – Mük Müg Müğ Müw Müv (Müf) Müp Müb Müm Mün Müň Mül

– N – (Anadolu Türkçesi’nde sınırlıdır. Diğer lehçelerde Y/N dönüşümü ile çıkar.)

Nat Nad Nay (Naj) Nac Naç Naş Nas Naz Nar Nah Nax Naq Nak Nag Nağ Naw Nav (Naf) Nap Nab Nam Nan Naň Nal

Nät Näd Näy (Näj) Näc Näç Näş Näs Näz När Näh – – Näk Näg Näğ Näw Näv (Näf) Näp Näb Näm Nän Näň Näl

Net Ned Ney (Nej) Nec Neç Neş Nes Nez Ner Neh – – Nek Neg Neğ New Nev (Nef) Nep Neb Nem Nen Neň Nel

Nit Nid Niy (Nij) Nic Niç Niş Nis Niz Nir Nih – – Nik Nig Niğ Niw Niv (Nif) Nip Nib Nim Nin Niň Nil

Nıt Nıd Nıy (Nıj) Nıc Nıç Nış Nıs Nız Nır Nıh Nıx Nıq Nık Nıg Nığ Nıw Nıv (Nıf) Nıp Nıb Nım Nın Nıň Nıl

Not Nod Noy (Noj) Noc Noç Noş Nos Noz Nor Noh Nox Noq Nok Nog Noğ Now Nov (Nof) Nop Nob Nom Non Noň Nol

Nöt Nöd Nöy (Nöj) Nöc Nöç Nöş Nös Nöz Nör Nöh – – Nök Nög Nöğ Nöw Növ (Nöf) Nöp Nöb Nöm Nön Nöň Nöl

Nut Nud Nuy (Nuj) Nuc Nuç Nuş Nus Nuz Nur Nuh Nux Nuq Nuk Nug Nuğ Nuw Nuv (Nuf) Nup Nub Num Nun Nuň Nul

Nüt Nüd Nüy (Nüj) Nüc Nüç Nüş Nüs Nüz Nür Nüh – – Nük Nüg Nüğ Nüw Nüv (Nüf) Nüp Nüb Nüm Nün Nüň Nül

– L – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur. Diğer lehçelerde Y/L dönüşümü ile çıkar.)

Lat Lad Lay (Laj) Lac Laç Laş Las Laz Lar Lah Lax Laq Lak Lag Lağ Law Lav (Laf) Lap Lab Lam Lan Laň Lal

Lät Läd Läy (Läj) Läc Läç Läş Läs Läz Lär Läh – – Läk Läg Läğ Läw Läv (Läf) Läp Läb Läm Län Läň Läl

Let Led Ley (Lej) Lec Leç Leş Les Lez Ler Leh – – Lek Leg Leğ Lew Lev (Lef) Lep Leb Lem Len Leň Lel

Lit Lid Liy (Lij) Lic Liç Liş Lis Liz Lir Lih – – Lik Lig Liğ Liw Liv (Lif) Lip Lib Lim Lin Liň Lil

Lıt Lıd Lıy (Lıj) Lıc Lıç Lış Lıs Lız Lır Lıh Lıx Lıq Lık Lıg Lığ Lıw Lıv (Lıf) Lıp Lıb Lım Lın Lıň Lıl

Lot Lod Loy (Loj) Loc Loç Loş Los Loz Lor Loh Lox Loq Lok Log Loğ Low Lov (Lof) Lop Lob Lom Lon Loň Lol

Löt Löd Löy (Löj) Löc Löç Löş Lös Löz Lör Löh – – Lök Lög Löğ Löw Löv (Löf) Löp Löb Löm Lön Löň Löl

Lut Lud Luy (Luj) Luc Luç Luş Lus Luz Lur Luh Lux Luq Luk Lug Luğ Luw Luv (Luf) Lup Lub Lum Lun Luň Lul

Lüt Lüd Lüy (Lüj) Lüc Lüç Lüş Lüs Lüz Lür Lüh – – Lük Lüg Lüğ Lüw Lüv (Lüf) Lüp Lüb Lüm Lün Lüň Lül

Page 305: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

304

AÇIKLAMALAR

1 Abakı: Bostan / tarla korkuluğu anlamına gelen sözcük köken olarak şeytana veya öcüye benzeyen

korkutucu nesne anlamına gelir. Şeytan anlamına gelen “Abası” sözcüğünün bazı Türk lehçelerindeki

farklı bir söyleyişi olan “Abahı” (S-H dönüşümü ile) aradaki bağlantıyı kurmak için yeterlidir. 2 Abar: Sandal küreği anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen su ile bağlantılı kelimelerin

Farsça “Ab” (Su) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle alakalı kelimelerin neredeyse

tamamı su kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum istisnai birkaç kısmi benzeşim dışında tamamen

tesadüfidir. Sözcüğün kökeni bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü

dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Dikkkatle incelendiğinde

hep aynı sonuca varılacaktır. Ses değişimi ile ortaya çıkan Abarmak (Kürek çekmek) fiili de yine

döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir.

3 Abarmak: “Kürek çekmek” demek olan fiilin “Mübalağalı davranmak/konuşmak şeklindeki ikinci

anlamı aynı manayı taşıyan Obarmak fiilinin ses dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. Bu fiilin kökünde

büyüyerek genişlemek, yayılmak içeriği vardır. Aynı şekilde “Abartmak” fiili de Obartmak fiilinden

dönüşerek oluşmuştur. 4 Abazan: Sözcüğün kökeni dişilik ifade eden “Aba” ile alakalıdır. Bu bağlamda “Akazan” sözcüğünün

karşıtı bir manaya sahiptir. Abhaz/Abaza halkı ile herhangi bir alakası yoktur.

5 Abramak: Kelimenin kökündeki ses benzerliğine bakılarak Farsça “Ab” (Su) ile alakalı olduğu

yanılgısına düşülebilecek bir kavramdır. Fakat kelime kökü olan Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep ile bu kökten

türeyen kavramlar hep dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. 6 Abzar: Kırsal kesimde, köylerde ve ilçelerin merkezi olmayan mahallelerinde (hatta şehirlerin kenar

bölgelerinde bile) evler genellikle ahırın üzerine ikinci kat olarak inşa edilir. Yani ahırlar evin altında

yer alır. Böylece hem ahıra ulaşım kolay olur, hem hırsızlığa karşı bir önlemdir hem de kışın ahırın

doğal ısısından yararlanılır. Kimi zamanda evler tek olduğunda ahırlar eve çok yakın bir yerdedir. Her

iki durumda da ahırın kapısı avluya açılır. Bu nedenle Abzar sözcüğü hem ahırı hem de avluyu (her

ikisini birden) ifade eden ortak bir kavramdır.

7 Acay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır.

Bunun yerine kadınlarda “Ana, Aba” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta

bazen daha katı uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ayşe Teyze” gibi)

kullanılması uygun bulunmaz. Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa

da yaşça büyük kadınlara “Acay/Açay” diye hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen “Acayma”

ise kadın büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı hitap etme manasına gelir.

8 Acaylamak: Kendinden yaşça büyük kadınlarla hürmetli konuşmak (“Acay” diyerek konuşmak)

demektir. Türk halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.

9 Açağ: Gelinin yüzünü açmak için damadın verdiği hediyedir. Asya geleneğinde Bet-Açar (Yüz-Açar)

olarak da bilinir. Damat geline genellikle altın şeklinde Açağ verir.

Page 306: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

305

10 Açal: Sabun özütü (Saponin) bazı bitkilerden çıkarılan köpürücü bir maddedir. Suni köpürtücü

olarak temizlik endüstrisinde kullanılır. Aynı zamanda mukolitiktir, balgam söktürücü özelliği bulunur.

Halk kültüründe temizlik amaçlı olarak kullanıldığı gibi halk hekimliği uygulamalarında yararlanıldığına

rastlanır.

11 Açala: Sözcüğün aleni anlamı aslında pek çok yan anlamı da bünyesinde barındıran geniş bir açılıma

sahiptir. Umumi (kamusal), halka açık (publik), faş (herkesçe bilinen) gibi manaları barındırır. Ayrıca

“Anonim” (herkese açık) anlamı da bulunur. Örneğin “Açala Ortaklık” (Anonim Şirket) gibi. 12 Açalamak: Sözcüğün İfşa etmek etmek anlamı pek çok benzer yan anlama sahiptir. Halka arz

etmek, umuma ilan etmek, alenileştirmek gibi… 13 Açalmak: Anadolu halk ağzında “Açılmak” olarak ifade edilen ve çamaşırın (özellikle deterjanla)

yıkandıktan sonra temizlenmesini belirten kavramın doğru söyleniş biçimi olan “Açalmak” fiili

temizlenmek (kirin açılması) anlamına geldiği gibi boğazın veya burnun açılmasını, nefesin

rahatlamasını da ifade eder.

14 Açara: Sözcüğün birbiri ile bağlantılı ve iki kere anlam kaymasına uğramış farklı üç manası vardır.

Asıl anlam açılarak giden nokta yani “Köşe” dir. Anlam kayması ile ortaya çıkmış olan ikinci mana

“Kanatlı kapı” (iki kanadı olan kapı) demektir. İslamiyetle birlikte bu anlamın değişmesi ile de üçüncü

olarak dinsel bir terim olan Zaviye (küçük tekke) manası oluşmuştur ki, sözcüğün Arapçası da hem

köşe hem de tekke içeriğine sahiptir. En son ortaya çıkmış olan bu “Tekke” anlamının sözcük ile olan

bağlantısı ise hem mecazen kapılarını sığınanlara açan yer ilgisinden kaynaklanır. Hem de tekkelerin

genellikle etrafı duvarlarla çevrili ve kanatlı kapıları olan yerler olması dolayısıyladır. 15 Açıtma: Sözcük genel bir kavram olarak mayalanmayı (fermentasyon) ifade etmek için kullanılır.

Özelde ise Sirke yapımını tanımlar. Acıtmak fiili ile olan ilgisi Sirkenin acılığı ile de ilgilidir. Bazı

lehçelerde ise Hamur mayalamayı veya mayalanmış hamuruda ifade eder. Bu bağlamda “Eçitmek”

(mayalamak) fiili ile de doğrudan alakalıdır. Ayrıca Aşıtmak/Ajıtmak (döllemek) kavramlarıyla da hem

ses dönüşümü hem de anlam açısından ilgisi bulunur.

16 Açnavur: Sözcüğün kökeni net olmamakla birlikte Türkçe olması yüksek bir olasılıktır. Türkçe

okunuşun Açnağur/Açnawur şeklinde olması daha uygundur. Buradan hareketle “Açna: Maya”

sonucuna ulaşılabilir. Acıtmak/Açıtmak/Eçitmek sözcükleri Türkçe’de mayalamak anlamı taşır. Ayrıca

sucuğun soyularak tüketilmesi de Açmak fiili ile alakalıdır.

17 Adaklama: Türk halk kültüründe çocuğun en geç bir buçuk yaşında adaklaması (yürümeye

başlaması) gerektiğine inanılır. Bundan sonra yürüyemeyen çocuklara ruhsal varlıkların (Aza’lar)

musallat olduğu düşünülerek evde tütsüleme veya Alazlama (ateş gezdirme) yapılır. Ayrıca kutlu

sayılan bir mekana gidilerek adak adanır. Kavram “D-Y” dönüşümü ile “Ayak” sözcüğü ile doğrudan

ilgilidir. Bu bağlamda çocuğun ayaklanması için kutsal güçlerle etkileşime geçmeyi anlatır.

18 Adaldaşmak: “Helalleşmek” anlamına gelir. Etimolojik olarak karşılıklı olarak ad alıp vermek

demektir. Adın başkasına verilmesi anlayışı pek çok Türkçe sözcükte görülen bir durumdur. Örneğin

“Adamak” sözcüğü adını bir amaç için ortaya koymak demektir. Yani adın bir başkasına teslim

edilmesi aslında mecazen kişinin kendisini teslim etmesi demektir. Ve yapacağı şeyi bizzat üstlendiğini

Page 307: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

306

ifade eder. Adaldaşma sözcüğü de adların verilmesinin karşılıklı veya birlikte yapılıyor olduğunu

anlatmaktadır. Bu bağlamda Yeminleşmek (karşılıklı ant içmek) manası da bulunur. “Adal” sözcüğün

Arapça “Helal/Halal” ile (baştaki H harfinin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) kısmi benzeşimi

sözcüğün Türkçe bir kökten kaynaklanıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. Çok büyük bir olasılıkla

geçmişteki biraz daha farklı bir anlamın İslam kültürüne uyarlanması söz konusudur. Bu önceki anlam

ise adlarını birbirlerine vererek söz verme mantığı ile ilgilidir.

19 Adalyol: Arapça kısmi benzeşimle (baştaki H harfinin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) Halal-Yol

(Helal-Yol) manası da vardır. Bu bağlamda “Hidayet” anlamına da gelir.

20 Ağalcan: Sözcüğün kökeni dikkate alındığında “ağ ören” veya daha düşük bir olasılıkla “yukarı

hareket eden” anlamı taşır. Evlerdeki zehirsiz örümceği ifade eder. Modern popüler kültürün etkisiyle

Türk Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Örümcek Adam”ı ifade

edecek biçimde anlam kaymasına uğramıştır.

21 Ağalçı: Sözcüğün “misafir” ve “hastalık” anlamları da bulunur. Bu bağlamda medyumun iletişime

geçtiği ruhu da ifade ediyor olması da muhtemeldir. 22 Ağan: Sözcüğün asıl anlamı olan Ced (ata) ve Totem (hayvan ruhu) dışında kapı, kayanyıldız gibi

diğer anlamları da bulunmakla birlikte kuvvetli başka bir anlam da yaklaşık olarak “Hazreti” manasını

karşılayan dinsel bir saygı sözüdür. (Bu manası “Ağal” ile benzeşir.)

23 Ağarı: Temiz, saf anlamına gelen sözcük “Ğ” düşmesi (veya uzun ünlünün kısalması) ile “Arı” (rafine,

saf) biçimine dönüşmüştür. 24 Ağas: Değişik Türk şive ve lehçelerinde Ağaz/Ağas/As sözcükleri Sansar, Ağaç Sansarı, Gelincik,

Kakım gibi küçük ve yırtıcı hayvanlar için kullanılır. Türkçe sözlüklerde “Kakım” olarak açıklanan As

sözcüğünün doğru biçimi Ağas’dır. 25 Ağgarın: Gerçekte “Ak” ve “Karın” sözcüklerinin bileşik halidir (Akkarın). Penguenlerin

karınlarındaki beyazlık dikkate alınarak halk ağzınca üretilmiş bir kelimedir. Ancak aktarmada orijinal

biçim olan “Ağgarın” tercih edilmiştir.

26 Ağı: Sözcüğün gözyaşı anlamı Ağ/Ak kökü üzerinden Akmak fiili ile bağlantılıdır. Ayrıca “Şeref” ve

“Servet” manaları da vardır ki, bunlar da Türkçe Ağa kelimesi ile doğrudan ilgilidir. 27 Ağırşak: Sporcu diski, tekerlek diski gibi anlamları bulunur. Ancak gerçekte iplik eğirmeye yarayan

kirmeni ağırlaştırmak için alt ucuna takılan, tahta, kemik ya da metalden yapılmış, ortası delik

yarımküre biçimindeki nesne demektir. Kelime anlamı ise ağırlaştırıcı şey demektir. 28 Ağış: Sözcüğün asıl anlamı yükseliştir. Ancak bazı Hristiyan Türk topluluklarında Hz. İsa’nın göğe

çıkışını ifade etmek için kullanılır. Ağışmak ise göğe çıkmak demek olduğu gibi kuşların göğe

yükselmesini veya buharın yukarıya doğru çıkmasını da ifade eder.

29 Ağıtmak: Göğe / yukarıya atmak manası bulunur. Okun göğe fırlatılmasını ifade ettiği gibi kuşların

göğe salınmasını da anlatır.

Page 308: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

307

30 Akalay: Alüminyum anlamına gelen kelime “Ak” ve “Kalay” sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır

(Ak-kalay). Ancak aradaki “K” sesinin birisi düşmüştür. 31 Akayaz: Kainat (Kozmoz) anlamına gelen sözcüğün kökeni mitolojiktir. “Ak” ve “Ayaz” sözcüklerinin

bileşimidir. Eski Türk halk kültüründe Ayas Han adlı kişilik bir kış tanrısıdır. Ak sözcüğünün kullanımı

gece gökyüzünde görünen yıldızların oluşturduğu beyazlığın karlara benzetilmesi nedeniyledir.

32 Akazan: Sözcüğün kökeni erillik bildiren “Aka” kavramı ile alakalıdır. Erkek isteyen kadın manası

taşır. Bu bağlamda “Abazan” sözcüğünün karşıtı bir manaya sahiptir.

33 Akrar: Eski Türk halk kültüründe bir tür bereket töreni olup, Alevi kültüründeki “İkrar” ile sonradan

benzeşmiştir. Ancak anlayışın köklerinin İslâmiyet öncesi dönemlere kadar uzandığı anlaşılmaktadır.

Arapça “İkrar” sözcüğü karar verme, kabul etme mânâsı taşır. “İkrar Cemi” adı verilen bu törende kişi

kendi rızası ile nefsâni tutkulardan, aşırı isteklerden, geçici arzulardan vazgeçmeyi ve özünü gerçeğe

adayıp doğru yola girmeyi onaylar. Kişi böylece bir anlamda ruhsal olarak arınmaktadır. Hattâ

mecâzen yeniden doğuş olarak algılanır. Aynı zamanda topluluğa giriş için bir kabul törenidir. Eski

Türk halk inançlarındaki “Ak” anlayışının bir sonucu olarak arınma ve temizlenme ile ilişkili olduğu

görülür.

34 Akuna: Sözcüğün kökeni mitolojiktir. Ak ve Ona (Ana) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Ak Ana

eski Türk inançlarında yer alan ve Yaratılış efsanelerinde bahsi geçen Yaratıcı Su Tanrıçasıdır. Henüz

hiçbir şey yaratılmamışken sonsuz suların içinden çıkarak Tanrı Kayra’ya yaratma ilhamını vermiştir.

Başka bir efsânede Tanrı Ülgen’e yaratma emrini vererek sulara tekrar daldığı anlatılır.

35 Ak-Uy: Beyaz Saray (doğrusu Beyaz Ev, İngilizce: “White House”). ABD yönetim binasıdır. 36 Alabuğa: “Ala” sözcüğü karışık renkli olmayı ve bu renklerin ışıldayarak belirmesini ifade eder.

Buğa/Buga ise ejderha manası taşır. Örneğin “Subuğa” kavramı su ejderi anlamına gelir. Alabuğa ise

balinayı tanımlamakta olup büyüklüğünden ve renklerinden dolayı ejderha çağrışımı yapılmaktadır.

Ancak pek çok şivede bu sözcük büyük ırmak balıklarının farklı türleri için kullanılmakta olup hatta

kimi zaman tatlısu levreği gibi küçük türlere dahi isim olarak verilmiştir. Bu bağlamda Alabalık

sözcüğü ile de ilişkilidir. 37 Alaçık: 16 çubukla yapılan konik biçimli basit kulübe. Kamıştan vey tahta sırıklardan yapılan etrafı

açık basit bir yapı olarak da inşa edilir. Üstü çulla örtülerek çadır yerine de kullanılabilir. 38 Alama: Alevi kültüründe Hz. Muhammed’in Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’i al bir aba ile örttüğüne

inanılır. Bu sözcük daha sonra “Al Aba” anlayışı ile ifade edilmeye başlanmıştır. Ancak Alama kavramı

köklerini eski Türk kültüründen almaktadır ve kızarma, kızıl giysi giyinme anlamları barındırır.

39 Alaş: Kazak ve Kırgızlar için pek çok anlam ifade eden bir kelimedir. Kazakların Alaş Han adlı bir

ataları bulunur. Alaş boyunun kurucusu sayılır ve türbesi (Alaş Han Kümbeti) kutlu bir yer olarak kabul

edilir. İslâmiyet öncesi Türklerin savaşırken “Alaş! Alaş!” diye bağırdıkları bilinmektedir (“Alaştamak”

fiili).

40 Alaşur: Kasvetli hava demek olan sözcüğün oluşumunda iki olasılık vardır. İlk olarak Alaşmak

(karışmak) fiilinden türemiş olması mümkündür ki, bu kuvvetli bir olasılıktır. İkincisi ise Ala (karışık

Page 309: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

308

renk) ve Şur (Çur/Çor yani cin, ruhsal varlık) kelimelerinin bileşik hali olabileceğidir. Bu durumda eski

halk inançlarına dayalı bir anlayış söz konusudur. “Alaçor” adlı bir varlığın gökyüzündeki havayı

karıştırması, rengini değiştirmesi düşüncesinin bir ürünüdür. 41 Alavgan: Sözcük mitolojik kökenlidir. Kafkas Nart destanlarında bahsi geçen bir kahramanın adıdır.

Kadın avcısı çapkın kişileri tanımlamakta kullanılır.

42 Alazlama: Kimi lehçelerde “Alazdama” olarak da söylenen kelimeyi ve birbiri ile benzer anlamları

dolayısıyla Alazlamak/Yalazlamak ve Alazdamak/Yalazdamak fiillerini birlikte değerlendirmek daha

uygun görünmektedir. Kavram ateşten geçirme ve tütsü yaparak veya ateş dolaştırarak hastalıkları

tedavi etmek demektir. Bir şeyin üzerinden alev geçirmeyi anlatır. Al/Hal/Gal bağlantısı da dikkate

alınarak Ateş tanrısı Alaz Han ile bağlantılı olduğu sonucuna ulaşılabilir. Belki de Alaz Han’ın yardımı

istenmektedir. Tören başlarken ve tören esnasında “Alas!” veya “Alaz!” diye bağırılması bunun açık

bir göstergesidir. “Alaz” kelimesinin eski Türklerde, İslâmiyet öncesinde “Amin!” mânâsında

kullanıldığı da öne sürülen başka bir görüştür. Bu bağlamda Alaslamak/Alasdamak (“Alas” diye

bağırarak cin kovmak) fiilinin aslında Alazlamak kavramının başka bir söyleyiş biçimi olduğu da

rahatlıkla söylenebilir. Ateşin temizleyici ve sağaltıcı bir unsur olduğu inancının bir sonucu olarak

kırmızı bir bez parçası yakılıp hastanın etrafında dolaştırılır. Tören akşam karanlığında yanan ilk ışıkla

birlikte başlatılır. Cansız nesneler aleve tutulur. Canlı varlıkların ise simgesel olarak, değmeyecek bir

mesafeden üzerinden geçirilerek dolaştırılır. Ateşin, kötü ruhları korkuttuğu ve onları kaçırdığına

inanılır. Şaman, ardıç veya başka türden kutsal sayılan bir ağacın parçasını dumanlı ateşin içerisine

atarak yakar. Azerice’de hastalanmak anlamında kullanılan “Alızdamak” sözü de bu anlayışla

bağlantılıdır. Anadolu Türkçesi’nde ise “Alazlama” sözcüğü kızgın demirle dağlamak/yakmak

anlamında da kullanılmaktadır.

43 Alda: Hile veya desise manasında kullanılan kelime Türkçe Alt sözcüğünden türemiştir. Hile demek

olan “Al” kelimesinin Türkçe mi yoksa Farsça mı olduğu tartışmalıdır. Fakat kesin olan şey Alda

kavramı ile Aldatmak fiili ve ayrıcı bunlardan türeyen, hile yapmak içeriği ile ilgili olmak kaydıyla Ald–

ile başlayan diğer kavramların Türkçe’de aslında “Alt” kavramından türedikleridir. Örneğin; Aldamak

fiilinin aslı Altamak olup karşıdaki kişiyi alta almak demektir. Dikkatle incelendiğinde aynı sonuca hep

ulaşılacaktır. Mesela Aldar/Altar (entrikacı) aslında karşısındakini alt eden, Aldaşmak/Altaşmak

(karşılıklı hile yapmak) ise aslında birbirlerini güreşte veya genel olarak oyunda karşılıklı olarak alta

almak içeriğine sahiptir. Bu konuda Farsça olduğu bile (kırmızı renk anlamı kesin olarak Türkçe’dir,

yalnızca hile/desise manası için) tartışmalı olan “Al” sözcüğüne dayanarak onlarca kavramı Türkçe’nin

dışına itmeye çalışmak son derece yersizdir. Üstelik “Al” sözcüğü günümüzde Türkçe’de bu ikinci

manası (hile, desise anlamında) kullanılmayıp kavramın kendisinin değilde ondan türeyen sözcüklerin

dile yerleştiği iddiası zaten pek de makul değildir. 44 Aldalmak: Günah işlemek manasında kullanılan kavramın kökeninde aslında kişinin kendisini

kandırması anlamı bulunur. 45 Alışpaz: Kişilerin evlenemeyeceği insanları ifade eder. İslam kültürüyle birlikte “Nikah düşmek”

veya tersi manada “Nikah düşmemek” deyimleri ile de anlatılır olmuştur. Sözcük “Alışmaz” olarak da

Türkiye Türkçesi’ne aktarılabilir. Ancak orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.

Page 310: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

309

46 Alka: Sözcüğün yabani güvercin, gerdan (boyun) ve küpe ve kızıl renk gibi anlamları bulunmaktadır.

Nuh tufanından sonra güvercinin dışarıya salınıp, suların dindiği haberini getirmesi üzerine Hz. Nuh

Peygamber tarafından “alkınması” yani kutsanması ile alakalıdır. Bu öykü yabani güvercinin

evcilleşmesi ile de bağlantılıdır. Sözcük “Karga” ile tezat oluşturur, ki öyküde karga kendisine verilen

görevi yerine getirmemiş ve dışarıya salınınca geri dönmemiştir. Bunun üzerine Hz. Nuh Peygamber

bu kuşa “kargımıştır” yani beddua etmiştir.

47 Alkun: Genellikle mitolojik hikayelerde efsane kahramanlarının veya dinsel menkıbelerde kutlu

kişilerin doğdukları günü tanımlamak için kullanılır. Böylesi günlerde sıradışı olayların veya

mucizelerin gerçekleştiği inancı çok yaygındır. 48 Almana: Savaş Tanrıçası’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ana” sözcüklerinin bileşiminden oluşur. 49 Almata: Savaş Tanrısı’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ata” sözcüklerinin bileşiminden oluşur. 50 Alnamak: Kaynaklarda ufka bakmak, gözetlemek şeklinde açıklanan bu kavram gerçekte eli alna

götürerek ufka doğru bakmaktır. Kelimenin kökünde alın sözcüğü bulunur. Sözcüğün ikinci anlamı ise

dikkatsizlik etmektir.

51 Alvar: Sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Almak fiilin emir kipi “Al” ile Vermek fiilinin emir kipi

“Ver” (Ber/Ver/Var/Bar dönüşümü ile) sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur (Albar/Alvar). Diğer bir

olasılık ise sözcüğün ikinci kısmının Barmak/Varmak (ulaşmak, erişmek) fiilinden türemiş olmasıdır. 52 Aman: Fena, şerir, zorlu gibi anlamları bulunan sözcüğün Arapça “Aman” ile ilgisi yoktur. Biçim

benzerliği ve dolaylı yan anlam benzeşmesi tamamen tesadüfidir. Türkçe Yaman sözcüğündeki “Y”

harfinin kaybolması ile ortaya çıkmıştır.

53 Ana: “Valide” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. İlk kez Hititçe’de

kaydedilmiş olması Hititçe (Hint-Avrupa kökenli) olduğunu göstermek yeterli değildir. Hint-Avrupa

kökenli dillerde “An” kökünden türeyen Valide (insanı doğuran kadın) manasında sözcüklere

rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer

söyleyişlerle yer alır. Hititçe’ye çevre kültürlerden geçmiş olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Gerçekte

Hatti (Eti)’ler, Hititler Anadolu’ya gelmeden önce de var olan sonra Hititler ile kaynaşan bir

toplumdur. Ve bu topluma dair edinilmiş bilgiler yeterli değildir. Dillerinin kökeni hakkında yeterli

kaynak yoktur. Üstelik bu durumların hiçbirisi olmasa dahi sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe ile

göstermektedir. Anlayış gücü ve zihinsel yeteneklerle de ilgili bir kökten gelir. Eski Türkçe’de Ög/Ök

sözcüğü anne demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu kelime eğitmek ve zihinsel faaliyetlerle ilgili

kavramlar türetir. Örneğin; Öğretmek fiili gibi. Benzer bir durum “An” kökü içinde geçerlidir. “Ana”

kelimesinin türediği bu kök zihin ve idrak ile ilgili kelimelere de kaynaklık teşkil eder. Mesela

Anlatmak fiili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda ana insana ilk kez birşeyler anlatan kişidir. Ayrıca

Anmak fiili ile bağlantısı dikkate alındığında “Ana” kök anlamı olarak adı anılan kişi demektir.

İstisnalar hariç insan belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Tıpkı Anadolu Türkçesi’nde olduğu

gibi Çuvaşça’da da “Anne” biçimine dönüşmüştür. “Anya” biçimiyle Macarca’da yer alır. Benzeri bir

açıklama için Bkz. Ata. 54 Andamak: Yemin etmek manası taşıyan sözcüğün ikinci anlamı “dikkat etmek”tir. Dolayısıyla

yeminin dikkatle korunması gereken bir kavram olduğu bağalantısı da dolaylı olarak kurulabilir.

Page 311: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

310

55 Andaz: Genel olarak hayvanların (at, eşek, öküz) çektiği araçlara bu ad verilir. Örneğin; kağnı, soku

(büyük havan taşı), saban, değirmen taşı gibi. Sözcük hayvan manası barındıran Aň/Ang kökünden

türemiştir. 56 Arak: Rakı, damıtılmış içki, pirinç rakısı gibi anlamları bulunur. Sözcüğün kökeninin Arapça ile

zorlama ilişkilendirilmesi tamamen yersiz olup Türkçe Ayramak (alkolü ayrıştırmak) fiilinden türeyen

Ayrak sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir. Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı

kökten gelmektedir. Buradan hareketle “Rakı” kelimesinin de baştaki “A” harfinin düşmesiyle “Arakı”

söylenişinden türediğini tespit etmek mümkündür.

57 Aravut: Yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan efsanevi devasa balıktır. Ağzı gırtlağının

altında, gözü ise ensesindedir. Belkemiği ters çevrilmiştir. Zincirlerle bağlı tutulur. Başını ve vücudunu

oynatınca depremler olur, tufanlar kopar. O her kıpırdadığında yer titrer. Alt çenesi yere, üst çenesi

göğe değer. Çenelerinden biri yazı ve sıcağı, diğer çenesi ise kışı ve soğuğu getirir. 58 Arcan: Sanskritçe’den Türkçe’ye geçen bu sözcüğün farklı Türk lehçelerinde su ile ilgili farklılaşmış

anlamları vardır. Maden suyu, termal su, kaplıca, ılıca, su kaynağı bunların en başta gelenleridir. Hatta

Altay kültüründe “Arcan İyesi” (su kaynağının koruyucu ruhu) anlayışına dahi rastlanır. Sözcük

Arjan/Arajan/Aryan biçimlerinde de yazılır.

59 Arçımak: Manevi temizlik için tütsü yapılıp, ateş yakılarak kötü ruhların kovulmasıdır. Genellikle

kokulu veya yıldırım çarpmış ağaçların parçaları kullanılır. Bu kokunun ağacın içindeki iyi ruhun bir

sonucu olduğu düşünülür. 60 Arı: Sözcüğün bal yapan böcek (Arapça En-Nahl, İngilizce Bee) anlamı kesinlikle Türkçe olup Aramak

fiili ile ilişkilidir. Saflık, temizlik, rafinelik bildiren ikinci anlam ise Hint-Avrupa dillerindeki “Ari”

kelimesi ile ilişkilendirilir ve gerçekten de en kuvvetli hatta şimdiye dek yapılmı tek tutarlı izahat da

budur. Bu kökün Hint-Avrupa kökenli olduğunde neredeyse hiç şüphe yoktur. Örneğin Batı

dillerindeki “Aryan” Farsça’daki “İran” kavramları bu kelime ile ilişkilendirilir. Bu sözcük Türkçe’ye

Sanskritçe (Eski Hintçe) üzerinden geçmiş olsa dahi büyük bir uyum sağlamış ve kökleşmiştir. Çünkü

Türkçe’de bazen görüldüğü üzere “Ğ” ve peşindeki sesli harfin düşmesi (ya da başka bir yaklaşımla

“Ğ” kullanılmayan lehçelerde uzun ünlü harfin kısalması) ile temizlik bildiren “Ağ” kökünden gelen

Ağar > Ar ve fiil biçimindeki Ağarmak > Armak sözcükleri ile de örtüşür. Buradaki ses düşmesi

Türkçe’de kesinlikle rastlanan ve bilimsel olarak sınıflandırılmış bir ses olayıdır. Tek bir örnek vermek

gerekirkse mitolojideki Orta Asya kültüründe “Ağar Toyun” olarak anılan tanrının adı Kuzey

Türklerinde “Ar Toyon” olarak bilinir. Dolayısıyla “Ağarı” kelimesi de Türkçe’de “Arı” kavramına denk

düşer. Buradan ulaşılacak sonuç, temizlik, saflık bildiren “Ağar/Ağarı” kelimelerinin Türkçe olduğu ve

Hint-Avrupa kökenli “Ari” sözcüğüne sonradan etkileşimle benzediği veya ses düşmesi ile benzeşimin

tamamen tesadüfi olduğudur. Türk dillerindeki “Ağar” ile başlayan sözcükler bu durumu destekler

niteliktedir. 61 Arkay: Türk dillerinin büyük bir kısmında Arkay/Erkey/İrkey sözcükleri “Naz” anlamına gelir. Aynı

şekilde Arkayın/Erkeyin/İrkeyin kelimeleri de nazlı demektir.

Page 312: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

311

62 Arkırmak: Diğer tarafa geçmek veya karşıya geçmek olarak verilen ilk anlamın yanında

“Çaprazlamak” manası da bulunur. Irmağı salla geçerken dümdüz değil de akıntını etkisiyle kayarak

çaprazlama gitmek de bu fiille ifade edilir. 63 Arlamak: Temizlemek manasında kullanılan sözcüğün doğru söylenişi “Ağarlamak” biçimindedir.

Ses düşmesi ile aradaki “Ğ” (veya uzun “”) kaybolmuştur. Farsça “Ar” (edep) ile bir ilgisi yoktur. Bu

fiilden türeyen Arlanmak ve Arlatmak fiilleri için de aynı ses olayı geçerlidir ve orijinalleri Ağarlanmak

ve Ağarlatmak olup tamamen Türkçe’dirler. 64 Arsamak: Diş göstermek veya sırıtmak anlamındaki fiil bugüne kadar kökeni bir türlü izah

edilemeyen ve başka dillere atıf yapılmaya çalışılan “Arslan” sözcüğünün de kökenini oluşturur.

Oysaki “ –lan” eki Türkçe’de peç çok hayvanın adının oluşumunda işleve sahiptir (Kaplan, Sırtlan,

Yılan, Baklan, Aplan, Barslan, Caylan, Yamlan, Tulan, Tazlan, Şulan, Kulan, Bavurtlan, Pulan, Çaplan,

Tarlan, Tonuzlan, Bolan). Üstelik “Ars” kelimesi Türkçe’de gelincik (hayvan) manasına gelir ve yine

keskin dişleri bulunan bir canlıdır. 65 Arsanmak: Nazar değmek şeklinde ikinci bir anlam daha bulunmaktadır. Türk mitolojinde “Arsan

Dolay” adlı açgözlü kötü bir ruh bulunur. Sınırsız servete sahiptir. Kötü ruhların bir kısmının önderi

konumundadır. Boynuzlu ve sakallıdır, gölgesi yoktur. Kocaman (veya devasa) bir köpeği vardır. Bu

mitolojik bağlantı üzerinden Arsanmak fiilindeki nazar değmek anlamının aynı zamanda bir

açgözlülüğü ve biriktirme hırsını ifade ettiği, haset etmeyi anlattığı sonucuna da ulaşılabilir.

66 Asar: Çadır anlamına gelen bir sözcüktür. “Asmak” fiili ile alakalı görünür. Ayrıca mitolojide

mecazen tanrıların yaşadığı “Gökyüzü” demektir. Türklerde ve Moğollarda göğün büyük bir çadır

olarak algılanması fikrinin bir başka örneğidir. Çok-tanrılı dinlerin neredeyse tamamında tanrılar

topluluğunun insanlardan uzak bir yerde (genelde göklerdeki bir dağda) yaşadığı inancı yaygındır.

İskandinav mitolojilerinde dahi benzer bir sözcükle “Aesir” şeklinde tanrılar topluluğunu ifade eden

kavramla olan ilişkisi ise net olmamakla birlikte, etimolojik bağlantı uzak görünmektedir. İskandinav

kültürüne Türklerden geçtiği veya tam tersine sözcüğün kuzeyli Avrupa kavimlerinden alındığı

yönünde acele kararlar vermek doğru değildir. Yine benzer biçimde “Asarı” sözcüğü de Tibetçe’de

göksel tanrıları tanımlamakta kullanılır. Moğolca ile coğrafi ilişkisi bulunan Tibetçe’deki bu sözcüğün

bağlantısı da henüz belli değildir. 67 Ata: “Baba” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. Hint-Avrupa kökenli

dillerde “Ad/At” kökünden türeyen Baba/Peder (insanın soyundan geldiği kişi) manasında sözcüklere

rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer

söyleyişlerle yer alır. Sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe ile göstermektedir. Birlik ve üreme ilgili bir

kökten gelir. Eski Türkçe’de Oğ/Og/Ok sözcüğü baba demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu

kelime türeyiş ile ilgili kavramlar türetir. Örneğin; Oğamak (yaratmak) fiili gibi. Benzer bir durum

“At/Ad/Ay” kökü içinde geçerlidir. “Ata” kelimesinin türediği bu kök türeyiş, yaratılış ile ilgili

kelimelere kaynaklık teşkil eder. Mesela Ayamak (yaratmak) fiili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda

ata insanın türeyişinin müsebbibi olan kişidir. Ayrıca Ad kavramı ile bağlantısı dikkate alındığında

“Ata” kök anlamı olarak insana adını veren kişi (veya adı alınan kişi) demektir. İstisnalar hariç insan

belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Yakutça’da ve Çuvaşça’da “Atte” biçimine dönüşmüştür.

Adda kelimesi Sümerce’de soyundan gelinen kişi, yani baba demektir. “Atya” biçimiyle Macarcada yer

alır. Benzeri bir açıklama için Bkz. Ana.

Page 313: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

312

68 Atkarmak: Fiilin Arapça üzerinden aktarılan bir kavramla türetilen Osmanlıca karşılığı olan “Siyaset

yapmak” deyimi de ilginç bir kökensel anlam benzerliğine sahiptir. Arapça’da “Siyaset” sözcüğü

aslında at eğitimi manası taşır. Aynı kökten gelen Seyis kelimesi de at eğiticisi demektir. Türkçe’deki

Atkarmak fiili de benzer bir biçimde At kökünden türemiştir ve geçmiş çağlardaki anlamı büyük

olasılıkla at eğitimi veya at idaresi içeriğine sahiptir. 69 Atyolu: Sözcüğün geçmişteki anlamı atların gidip gelirken oluşturduğu iz nedeniyle ortaya çıkan yol,

yani bir tür patikadır. Günümüzde ise atlıların da trafikte gezebildiği bazı Asya ülkelerinde yolların

atlara atlara ayrılmış olan şeritleri ifade eder. 70 Avar: Rüzgar hortumu anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen hava ile bağlantılı kelimelerin

Arapça/İbranice kökenli “Ava/Awa” (Hava) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle

alakalı kelimelerin bazıları hava kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum tamamen tesadüfidir ve

sözcüğün kökeni bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü dönmek,

döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Ses değişimi ile ortaya çıkan

Avarmak (Değirmen döndürmek) fiili de yine döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir. 71 Avay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır.

Bunun yerine erkeklerde “Ata, Ağa” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta

bazen daha katı uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ahmet Amca” gibi)

kullanılması uygun bulunmaz. Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa

bile büyük erkeklere “Abay/Avay” diye hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen Avayma ise

erkek büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı hitap etme manasına gelir.

72 Avaylamak: Yaşça büyük erkeklerle hürmetli konuşmak (“Abay” diyerek konuşmak) demektir. Türk

halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.

73 Avlu: Hangi dile ait olduğu bilinmeyen, hangi kökenden kaynaklandığı ispatlanamayan, pek çok

iddianın öne sürüldüğü, farklı pek çok dilin köken olarak gösterildiği bir sözcüktür. Söyleyiş farkları ile

Köy (Avul/Awul), Ön bahçe (Avlu/Awlu) veya hayvan barınağı (Ağıl) anlamları taşıyan kelimelerin aynı

kökten mi geldikleri, aynı kelimenin farklı söyleyiş biçimlerinin ortaya çıkışı ile anlamlarının

farklılaşmış mı olduğu, yoksa farklı dillerdeki benzer kelimelerin benzerlikleri nedeniyle birbirlerinin

yerine mi kullanıldığı belli olmayıp hepsi birbirine karıştırılmış durumdadır. Ağal/Ağıl/Ağul/Awul/Avul

ve Avlu/Awlu/Ağlu/Ağula/Awula/Avula/Avla söz dizisi ile Ayıl/Ayul kelimeleri için Farsça, Yunanca,

Ermenice ve Moğolca, Türkçe hatta Arapça kökenli olduğu iddiaları ortaya atılmış ve bu dillerdeki

kullanımları gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta gülünç denecek bir biçimde Arapça “Aile” kelimesi ile

dahi ilişkilendirilmiştir. Kesin olan bir şey varsa bu iddiaların hiçbirinin ispatlanamamış olduğudur. Bu

nedenli Türkçe’ye de en az diğer diller kadar aittir. Yukarıda sıralanan sözcük dizilerinin tamamındaki

Türkçe köklerde etrafını çevirmek manası vardır. Şu ana kadar yapılmış en tutarlı açıklama da budur.

Üç sözcüğün veya üç anlamın üçü de Türkçe’dir. 74 Avrama: Tekerlekli sandalye demektir. Evremek/Avramak (dönmek) fiilinden türemiştir. Asıl anlamı

“dönüş” demektir. Avramak fiilinin kurtarmak anlamı da tekerlekli sandalye ile uyumludur.

Avrama/Avraba kavramı tekerleğin dönüşü ile alakalıdır ve “Araba” sözcüğünün de kökenini

oluşturur. Araba kelimesinin kökeni hakkında onlarca tutarsız, saçma, dayanağı olmayan iddia

Page 314: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

313

türetilmiş ve özellikle de Arapça bir köke bağlanmaya çalışılmıştır. Buna karşın Arapça’da kelime

kökünde hareket edişle ilgili bir anlama rastlanmadığı halde ısrarla sözcüğün Türkçe olmadığı

ispatlanmaya çalışılmıştır. Oysaki açıklama çok basittir; Avrama/Avraba/Araba dönüşümünde

görüleceği üzere Av/Ev kökü Türkçe’de dönüş, hız ve hareket ediş bildirir. “Avraba” sözcüğü katışıksız

Türkçe olup dönen nesne anlamı içerir. Eski çağlarda arabaların tekerleklerinin (örneğin kağnılarda

olduğu gibi) yeterince büyük olduğu dikkate alınırsa gereksiz yere başka dillerde gülünç kökenler

arama çabalarına da lüzum kalmayacaktır. “Ara” ve “Araç” sözcükleri ile aynı kökten geliyor olmasını

da tesadüfi olarak görmek yine başka bir gerçeği göz ardı etmeye çalışmaktır. 75 Avran: Pide fırını manasına gelen sözcük aslında tam olarak ejderha demektir. Ağzını açmış olarak

atılan herşeyi (yakılan odunları, pişmek için içeri kürekle sürülen hamurları) yutan bir ejderhaya

benzetilen pide fırını aynı zamanda içerisinde görülen kızıllıklar nedeniyle ağzından ateş saçma motifi

ile de tutarlılık gösterir.

76 Avru: Türkçe’deki Ağrı sözcüğü ile doğrudan bağlantılıdır. Hatta sözcüğün farklı bir söyleniş

biçimidir. Ancak anlam genişlemesi ile “Hastalık” manası taşır olmuştur. Bu nedenle orijinal söyleyiş

biçimi korunarak sözlüğe dahil edilmiştir. 77 Avzarmak: Sözcüğün doğru biçimi Ağzarmak olmalıdır. Avzar/Awzar/Ağzar kelimesi Yular demektir.

Dolayısıyla “Yönlendirmek” olarak verilen mana bu düzeltme ile aslında Yuları kullanarak hayvanı

yönlendirmek/idare etmek şeklinde olacaktır. 78 Ayalar: Hayırsever ruhların veya meleklerin genel adıdır. Çoğunlukla gökyüzünde yaşarlar. 17 farklı

iyicil ruh kategorisinin tamamını anlatır. Bu ruhlar yeryüzündeki tüm yaratıcılığın, bereketin, sevginin

ve sevincin kaynağıdırlar. Ayamak (kayırmak, korumak) fiili ile aynı kökten gelir. Aya kelimesi

Moğolca’da iyilik, müzik, ezgi anlamını da içerir. Karşıtı “Azalar”dır.

79 Ayamak: Türkçe’deki en çok anlama sahip olan fiillerden birisidir. Seyahat etmek, yaya yürümek,

lakap takmak, merhamet etmek, beste yapmak, hürmet etmek, doğan çocuğu korumak, himaye

etmek gibi pek çok manayı bünyesinde barındırır. Ayak sözcüğünün kökeni de bu fiildir.

80 Ayat: “Avlu” (ön bahçe) demek olan sözcüğün Farsça olduğu iddiası yetersiz bilgiye dayalıdır. Tersini

öne sürecek Türkçe kökenli olduğu iddiasının da elbetteki ispatlanması gerekir. Fakat bununla ilgili de

yeterli veri mevcut değildir. Türkçe Ay kökünün içerisinde bir yerin etrafını çevirmek manası da

bulunmaktadır. Sözcük “Hayat” olarak da söylenir. 81 Ayavgan: Kafkas kültüründe doğayı koruma haftası (21-28 Haziran) olarak kutlanır. “Ayav” sözcüğü

merhamet ve doğumun ilk haftası anlamları taşır. “Ayanmak” fiili merhamet etmek ve Ayavçan ise

merhametli demektir. 82 Ayazma: Türkçe’de Zemheri veya Zemheri Gecesi anlamına gelir. Rum / Yunan kültüründen geçen

“Hagiasma/Hajasma” sözcüğü Türkçe okunuş kolaylığına uygun olarak Ayazma şeklinde telaffuz

edilmiştir. Rumca’daki bu kelime içmece, şifalı su, kutsal çeşme suyu manası taşır.

83 Ayımak: Dehşet duymak, paniklemek, korkmak gibi anlamlara gelen fiil Türkçe’deki “Ayı”

sözcüğünün de kökenini oluşturur.

Page 315: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

314

84 Aylanu: Bir kişinin başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir ve en yetkin örneği Deli Dumrul

öyküsünde yer alır. Azrail’e Deli Dumrul’un yerine canını vermeyi karısı kabul eder. Anlatılan insanın

ne kadar özveri ve erdem sahibi olduğunun ilahi güç tarafından ölçülmesidir. İnsanın gerektiğinde

ailesi uğruna canından vazgeçip geçemeyeceği sınanır. 85 Ayna: Civar, etraf demektir. Bu ilk mana Aynamak (dönmek) ve Aynalmak (çevrilmek) fiilleri ile aynı

kökten gelir. Sözcüğün “Şeytan Yuvası” anlamı yalnızca Farsça kökenli Ayna (yansıtıcı nesne)

kavramının gizemli veya büyülü bir nesne olarak görülmesi ile ilgili değil, aynı zamanda Türk

mitolojisindeki (ve tamamen Türkçe kökenli) Azna/Ayna (Şeytani varlık) sözcüğü ile de doğrudan

bağlantılıdır. 86 Ayoz: Aziz, evliya, ermiş anlamına gelen bir kelimedir. Etimolojisi eldeki verilerle tam olarak tespit

edilememiş olmakla birlikte Moldavca veya yakın kültürlerden Grekçe (Yunanca) etkisiyle

Türkçeleşmiş olduğu kanaatine varılabilir. “Hagios/Ajos” sözcüğü Rum/Grek kültüründe kutsallık

bildirir. Örneğin: “Hagia Sophia” (Ayasofya) kelimesi Azize Sofya demektir.

87 Ayrak: Özelde “Alkol” genel olarak ise damıtılmış sıvı, ayrıştırılmış süt ürünü gibi anlamları bulunur.

Türkçe Ayramak (ayrıştırmak) fiilinden türeyen kelime “Arak” (rakı) sözcüğüne de kaynak teşkil eder.

Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı kökten gelmektedir. 88 Aytar: Ultimatom anlamına gelen kelimenin Anadolu Türkçesi’nde günlük dilde birisine çok kızmak,

sinirlenmek, terslenmek manasında “Atar yapmak” veya “Atarlanmak” biçimlerinde kullanılan “Atar”

kavramı ile ilgisi bulunmaktadır. Hatta basit bir ses dönüşümü ile aynı sözcükler olduğu bile rahatlıkla

söylenebilir. Ayrıca Asya Türkçesi’ndeki “Aydar” kelimesi davet anlamına geldiği gibi nezaketsiz söz /

davranış manası da içerir. “Aydarlamak / Aytarlamak” ise ültimatom vermek, davet etmek, nota

(uyarı) vermek, celp göndermek gibi anlamlara sahiptir.

89 Ayzıt: Güzellik tanrıçasıdır. Bir anlamda Yunan/Grek kültüründeki Venüs’e (Roma mitolojisindeki

Afrodit’e) eşdeğerdir. Ancak kendine özgü özellikleri vardır. Ongunu (totemi) kuğudur. Kuğular bu

nedenle kutsal sayılır ve dokunulmaz. Gümüş tüylü bir kısrak biçimine bürünebilir ve gökten

yeryüzüne bu şekilde iner. Ormanlarda dolaşmayı sever. Ak bir kalpağı (başlığı), çıplak omuzlarında ak

bir atkısı vardır. Ayzıt’ın kızları vardır. Onlar da kuğu kılığına bürünebilirler. Ayzıt’ın kızları büyülü

beyaz bir tülü giyindiklerinde kuğuya dönüşürler. Kelime anlamı Ay gibi parlak olan demektir.

90 Azak: Yaklaşık 75 santimetrelik bir ölçüdür. Kavram “Ayak” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir

(“Y-Z” dönüşümü ile). Ancak burada kastedilen bir ayak ölçüsü değil, adım ölçüsüdür. 91 Azalar: Yeraltındaki karanlık yurtlarında yaşadığına inanılan kötücül ruhların ve kötü varlıkların

tamamına verilen bir addır. Oyratlar’da 13 farklı kötücül ruh kategorisinin tamamını anlatır. Azar

sözcüğü de yine bu kavrama bağlıdır ve Azarlamak fiili de buradan türemiştir. Bir insanı Azarlamak

(kızgın bir biçimde kötü veyâ sert sözler söylemek) aslında onun üzerine kötü ruhları çağırmak mânâsı

kötü ruhları göndermek demektir. Eski Moğolca Ad/Ada, eski Türkçe Ada/Aza sözcükleri tehlike ifâde

eder. Azman kelimesi vahşî hayvanları tanımlar. Karşıtı “Ayalar”dır. 92 Azar: “Azeri” Türklerini tanımlamak için kullanılır. “Hazar” sözcüğündeki “H” harfinin düşmesiyle

oluşmuştur. Tarihte yaklaşık olarak aynı bölgede yaşamış bir Türk kavmi olan Hazar’ların adından

Page 316: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

315

kaynaklanır. Hazarı/Azarı söyleyişi daha sonra “Azeri” biçimin almıştır. Ülkenin adından ise

Hazarya/Azarya biçiminde bahsedilir. 93 Azdağan: Fars kültüründeki Ajdaha/Azdaka (Ejderha) ile doğrudan alakalı olduğu açıktır. Kavramın

etkileşimle belirli bir oranda Türkçeleşmiş olduğu söylenebilir. Türkçe Aç/Aş/Aj/Az kökü (Aşmak,

Azmak, Aç) ile de uyumlu görünmektedir.

94 Azmıç: Halk inancında bir yol cinidir. Aldatıcı bir yaratıktır. Tek başına yola çıkan insanları kandırıp

götüren ve kaybeden kötü ruhtur. İnsanları kandırmak için her türlü kılığa girer. Bir insana en sevdiği

kişi veyâ yakınları (akrabaları, dostları, arkadaşları) gibi gözükebilir. Tanıdığı birisinin sesiyle yolcuya

seslenir. Eğer bu sesi duyan kişi geriye dönüp bakarsa onu alır götürür ve kaybeder. Böylece insanları

peşine takıp azıtarak (yolunu şaşırtarak), dağa, uçuruma, ırmağa götürüp, buralara düşürerek

ölmesine neden olur. Sözcük anlamı yol şaşırtan ve bırakıp kaçan demektir. Azdıran yani yoldan

çıkaran anlamına gelir. Anadolu’da Azıtmak fiili, ıssız bir yerde bırakıp kaçmak demektir. Örneğin;

“Köpeği azıtmak” gibi. 95 Aznamak: Küfretmek olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytanın adını söyleyerek

sövmek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi.

96 Bağatur: “Kahraman” anlamına gelen Türkçe/Moğolca kökenli sözcük Farsça’da Bahadır biçimine

dönüşerek Türkçe’ye tekrar geçmiştir. Türk ve Moğol dillerinde onursal bir unvandır. Cengaverler,

komutanlar ve destan kahramanları için kullanılır. Örneğin Moğolya’nın Başkenti Ulanbatur (Ulağan

Bağatur)’un adının anlamı “Kızıl Kahraman” demektir. Bu isim her ne kadar sosyalist rejim tarafından

koyulmuş olsa da, Moğol târihiyle de bağlantılıdır. Slav kökenli dillere de değişik söyleyişlerle

geçmiştir. 97 Bağbagay: Megachiroptera (Büyük yarasalar) türü yarasalar için kullanılan bir sözcüktür. Bazı

şivelerde ise türü ne olursa olsun Kara Yarasaları tanımlar. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk

Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Yarasa Adam”ı ifade edecek

biçimde anlam kaymasına uğramıştır. “Bavbagay/Bawbagay” olarak da söylenir. Sözcüğün ilk kısmı

Bağlanmak fiili, ikinci kısmı ise Bağa/Baga (örtü, kabuk) sözcüğü ile ilgili görünmektedir.

98 Bağılçak: Beşikteki çocuğun düşmemesi için üzerinden geçirilen ipliğe, salıncağın önüne bağlanan

sicime veya küçük çocukların ayağını annesinin / babasının ayağına bağlayan önlem ipine verilen

isimdir. Daha sonra anlam kayması/genişlemesi ile “Emniyet kemeri” manasındak kullanılır olmuştur.

99 Bahça: Anadolu Türkçesi’ndeki Bahçe (Azerice Bağça) sözcüğünün kökeni Farsça’daki “Bağ” (üzüm

bahçesi) sözcüğü ile ilişkilendirilir. Ancak “Bağ” kelimesinin de Türkçe’den Farsça’ya geçmiş olması

olasılığı asla dikkate alınmamaktadır. Türkçe-Moğolca kökenli “Bağamak” fiili duvar örmek, bir yerin

etrafını çevirmek manalarına gelir. Ayrıca “Bağ” sözcüğü Farsça olsa bile “Bakça/Bahça/Bağça”

kelimesinin Türkçe’de tamamen bağımsız olarak “Bağ/Bak” kökünden türemiş olma olasılığı çok

yüksektir. Çünkü bu sözcüğün farklı söylenişlerle neredeyse tüm Türk dillerine Farsça’dan geçmesi

mümkün görünmemektedir. Mantıklı olan daha eski dönemlerde tek bir kaynaktan (Ana Türkçe’den)

tüm lehçe ve şivelere yayılmış olmasıdır. Etrafı bağlanarak çevrilen yer veya bakılarak korunan yer

anlamı Türkçe’ye daha yakın durmaktadır.

Page 317: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

316

100 Bahşı: Değişik Türk lehçelerinde Baksı, Bahçı, Bağşı, Bahsı, Bahşi, Bagşi, Bahçı olarak söylenen

kelime destan anlatıcısı, kam (şaman), büyücü mânâlarında kullanılır. Aslında Kam (şaman)

kavramından bile daha geniş kapsamlıdır. Bilge, öğretmen, saz şairi, şaman, ozan, ermiş, halk hekimi,

efsuncu, falcı, kahin anlamlarının tamamını tek başına bünyesinde barındırır. Bunlar ilerleyen

çağlarda ayrışıp farklı toplumlara göre değişen bazı kısımlar içerik dışı kalmıştır. Halk ozan (âşık,

müzisyen) yönü de kimi zaman ön plana çıkabilir. Geleneksel yöntemlere dayalı halk hekimliği

yapabilir, bitkisel ilaç hazırlayabilir. Büyülü sözlerle kötü ruhları kovar. Türk söylencelerinde Irkıl Ata

ilk bakşıdır. Budizm ve Lamaizm ile birlikte Budist Rahip ve Lamaist Rahip anlamlarına da

genişlemiştir. Her boyun bahşıları, halk destanlarını kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Çince kökenli bir

sözcük olduğu yanlış bir tespittir. Çince’de benzeşen kelimeler bulunmakla birlikte hangi dilden

diğerine geçtiği net olmadığı gibi belirli bir oranda ortak kökleri bulunan dillerdeki bu tür

benzerliklerin de bulunması doğaldır. Üstelik bu türden benzerliklere sahip kelimelerin etkileşimle

biçim veya anlam kaymasına uğraması da sıklıkla rastlanan bir durumdur. Türkçe Bak/Bag/Bağ/Bah

kökünden türemiştir. 101 Bakalamak: Bağa > Baka kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru

kabuklarını ya da derilerini tanımlar. Ayrıca bazen bu hayvanların adı olarak da kullanılır.

Bakalamak/Makalamak fiili de kaplumbağa gibi sürünmeyi anlatır ve genelde de bebeklerin

emeklemesini ifade eder. 102 Balmak: Duvar örmek manasındaki fiilin kökeni ile ilgili iki izahat yapılabilir. İlk olarak Bal/Pal kökü

Türkçe’de koyu, kıvamlı akışkanlık bildirir. “Bal” sözcüğü arının ürettiği tatlı koyu akışkan besini

tanımlar. Pal kelimesi ise çamur manası taşır. “Balık” kavramı da yine sıvının veya çamurun içinde

hareket eden canlı demektir. Çok büyük olasılıkla kelime erken dönemlerde çamurun içine saklanan

ırmak balıklarını tanımlamak için kullanılmıştır. Yeri gelmişken ifade etmekte fayda vardır ki, burada

bahsedilen sözcüklerin tamamı (Balmak, Bal, Balık) Türk-Moğol dilbirliğine aittir. Moğolca’dır diye

atılamayacakları gibi bu dilbirliğinden başka bir yerde köken aramak da balığın suya ait olmadığını

söylemek kadar gereksiz bir tartışmadır. İkinci olasılık ise Türkçe’de rastlanan “Ğ” düşmesi (veya uzun

ünlünün kısalması) ile Bağal > Bal dönüşümü sonucu ortaya çıkmış olabileceğidir. 103 Banlamak: “İlan etmek” demek olan sözcük eski metinlerde “Ezan okumak” anlamında da

kullanılır. İlan etmek demek olan ilk anlamın “Ban” (levha) sözcüğü ile bağlantısı net değildir. Üstelik

levha anlamında kullanılan “Ban” sözcüğünün kökeni de net değildir. Buna karşın ikinci mananın

(Ezan okumak) ise Farsça kökenli olduğu neredeyse kesin gibidir. “Ban/Baň” kelimesi Farsça’da

“Horoz Ötüşü” anlamına gelirken İslamiyet’le birlikte “Ezan” anlamında da kullanılmaya başlanmıştır.

Banlamak fiili de “Horoz ötmek” manasının yanısıra “Ezan okumak” anlamını da karşılamıştır.

Türkçe’ye de bu ikinci mana ile geçmiştir. 104 Bar: İlah anlamına gelen sözcük Türkçe’de çok sık görüldüğü üzere “B-V” dönüşümü ile (Bar/Var)

kökünden türemiştir. Var olan demektir. Arapça “Rab” sözcüğünü çağrıştırması (hatta tersten

okunuşu olması) tesadüftür. Farsça’ya Türkçe’den geçmiştir. 105 Bataçı: Sözcüğün mitolojide kullanılan bir isim olmasını da dikkate almak gerekmektedir. Bataçı

Han, Moğolların soy atası olarak görülür. Erkek kurt ile dişi geyiğin oğludur. Bata sözcüğü “Nimet”

verme, “Taziye” ölü evi ziyareti gibi anlamlar içerir. Moğolca kelime kökünde sağlamlık, güçlülük

Page 318: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

317

anlamları bulunur. Moğolca “Batçulamak” fiili ülkenin güvenliğini artırmak anlamına gelir.

“Batçumak” ise sağlamlaşmak, dayanıklı hale gelmek demektir.

106 Bav: İçi boşaltılarak kuru ot veya saman doldurulup, bazen doğal kimyevi maddeler sürülerek

kurutulmuş hayvanları veya yapılan işlemi tanımlar. Bunlarla ava alıştırılacak olan yırtıcı kuşlar eğitilir.

Sözcük bu nedenle bazen de bu tür doldurulmuş hayvanlarla yapılan ava alıştırma eğitimi için de

kullanılır. “Bavul” sözcüğü de içi doldurulmuş hayvanların daha uzun süre korunabilmesi için bir tür

mumyalanma işlemine tabi tutulmuş olanlarını ifade eder. Kelimenin Fransızca “Bavul” (çanta)

sözcüğü ile ispatlanmış herhangi bir ilgisi yoktur. Ancak ilginç bir biçimde özellikle deriden ve içi

doldurulup boşaltılabilen bir nesne olması toplumsal ortak bilinçte bir çağrışım yapmış olduğu için

son derece yaygınlaşarak çoğu zaman Türkçe bir sözcük olduğu bile zannedilmiştir.

107 Baya: “Medya” anlamına gelen kelime BAsın ve YAyın sözcüklerinin kısaltılarak birleştirilmiş halidir.

Sözcüğün daha önce, evvelce anlamı da bu ikinci türetilmiş anlam ile belirli bir oranda uyumludur.

Daha önce olan biten şeylerin haberlerini veren kuruluşları tanımlar. 108 Bayan: Hanımefendi anlamında kullanılan sözcüğün Cumhuriyetin İlanı’ndan sonra Dil Devrimi ile

birlikte uydurulmuş bir kelime olduğu iddiaları doğru değildir, aslında bu iddianın kendisi tümüyle

uydurmadır. Eski Türkçe’deki “Bayın” (kadın) sözcüğü Türkiye Türkçesi’ne uyarlanarak yeniden

kullanıma sokulmuştur. 109 Bayartay: “Teşekkürler” manasını karşılayan kavramın şükran bildirme anlamının yanında Festival,

Karnaval veya Bayram manaları da bulunur. Fakat bu anlamlar “B-P” dönüşümü ile ortaya çıkan

“Payartay” sözcüğünün içeriğinde mevcuttur.

110 Bayçura: Bay ve Çura sözcüklerinin bileşik halidir. Bay kelimesi zenginlik bildirir. Çura ise “Çor”

sözcüğü ile alakalı olup hayalet, cin, ruh gibi soyut varlık bildiren anlamlar taşır. Bayçura’nın evde

yaşayan bir cin olduğuna ve bulunduğu eve bereket getirdiğine inanılır. Bayçura’yı kızdıracak şeyler

yapılıp evi terketmesine neden olunduğunda o eve uğursuzluk geleceği inanışı da bulunur.

111 Bazulamak: “Uzun hava okumak” olarak genişlemiş olan anlam aslında özellikle de doğadan taklit

yoluyla develerin böğürmesi, kesilen hayvanların bağırmasını tanımlamak için kullanılmıştır. Daha

sonradan benzetme veya çağrışım ile acıklı türkü okumak, yanık sesle koşma söylemek, ağıt okumak

anlamlarında da kullanılır olmuştur. Bazulamak/Bozulamak/Buzulamak/Muzulamak/Mozulamak

fiilleri ile Buzlamak/Bozlamak/Mozlamak fiilleri bu bağlamda birbiri ile ilişkilidir. Bazula/Mazula (uzun

hava) ve Bazulak/Bozulak/Bozlak kelimeleri de yine buradan türemiştir. 112 Begüm: Hükümdariçe veya Prenses manası taşır. Bey/Beg/Beğ sözcüğünün dişil biçimidir.

Türkçe’de dişil sözcükler türetmek için kullanılan bir yol (çok sık olmasa da) “–ım/–im” ekidir.

Örneğin: Han ve Hanım (Kral ve Kraliçe).

113 Belemen: Gözle görülmeyen ruhsal varlık anlamına gelmektedir. Kökenini halk kültüründen alır.

Ancak popüler modern kültürün etkisiyle “Görünmez Adam/Kadın” figürü için kullanılır hale gelmiştir.

114 Berne: Sonradan katılan şey olarak yapılan izahat aslında bir genellemedir. Özelde sürüye

sonradan katılan hayvan için kullanılan bir tabirdir. Bernek sözcüğü de benzer bir anlama sahip olup

misafir öğrenci veya sınıfa sonradan katılan öğrenci demektir. Sonradan katılmak şeklinde tanımlanan

Page 319: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

318

Bernemek fiili de aslında hayvanlar için sürüye sonradan katılmak veya insanlar için bir topluluğa

sonradan girmek manasında kullanılır. Berneşmek ise sürülerden veya sürü dışındaki bir ahırdan

karşılıklı olarak hayvan değiştokuş etmek demektir. 115 Betizmek: “Poz vermek” anlamında kullanılan fiilin kök anlamı tam olarak heykel gibi durmak

demektir. “Bediz” sözcüğü “Heykel” manasına gelmektedir. Bu sözcüğün farklı bir söylenişi olan

“Betiz” ise “Poz” demek olup yine tam manası heykel gibi kımıltısız duruş anlamı taşır. 116 Beyde: Birinci dereceden prens anlamına gelir. Asya Türk topluluklarındaki çevre kültürlerin etkisi

görülür. Mei-dei (Mete) sözcüğünü anımsatmaktadır. Ancak yeterli tarihsel ve etimolojik veri olmadığı

için aralarındaki ilişkiyi ispatlamak için benzerlik yeterli değildir.

117 Beyle: Üçüncü dereceden prens anlamına gelir. Beyze ise dördüncü derece prens demektir. Her iki

sözcüğe de Mançu kaynaklarında da rastlanmaktadır. Çevre dillere Türkçe’den geçmiş olma olasılığı

çok yüksektir.

118 Beyrem: “Meryem” özel adının Türkçeleşmiş halidir. İbrânice “Miriam” ismi, Arapça üzerinden

aynen bu dildeki Meryem biçimiyle dilimize geçmiştir. (Türkçe’de bâzen halk ağzında bu isim yanlış bir

telaffuzla “R” ve “Y” harfleri yer değiştirerek Meyrem olarak da söylenir.) Türkçe’de zaten var olan

“Beyrem” kelimesi İslamiyet’in etkisi ile Meryem adı ile özdeşleşmiştir. Ancak sözcüğün kökenini çok

daha eski çağlardan aldığı bir gerçektir. Kelime Tatarca’da birebir “Bayram” demektir.

119 Beyterek: Yerle göğü birbirine bağladığına inanılan efsanevi kutlu ağaçtır. Türk halk kültürü

içerisinde evlerin avlularında yer alan direklere Beyterek ile ilişkilendirildiği için özel bir önem verilir.

Bunların başında çoğunlukla tahtadan bir atbaşı simgesi yer alır. “Terek” kelimesi, ağaç, kavak ağacı,

direk gibi anlam taşımaktadır. Beyterek ile ilgili pek çok efsane bulunur. 120 Biçig: Genel olarak kutsal kitap manası taşır. Özelde ise Kalmukların kutsal kitabını ifade eder.

Manas destanında “Biçik” kelimesi Kalmuklarla ilgili olarak kutsal kitap karşılığı kullanılır. “Biçik”

sözcüğünün diğer anlamı ise Yazı demektir. “Biçim” kelimesi ile aynı kökten gelen sözcüğün ortaya

çıkış biçimi aslında resim yazısı ile alakalıdır. Çin alfabesi şekiller üzerine kurulu olup bunların tıpkı bir

resim gibi fırça ile çizilmeleri, en azından estetik bir sanat olarak günümüzde dahi yaygındır. Tarihin

esik dönemlerinde Türklerin de komşu Çin kültüründeki yazıyı ilk gördüklerinde bunu resimle (biçim)

ilgili sözcüklerle ifade etmiş olmaları son derece doğaldır. Ayrıca Çince “Pi” kavramının da resim ve

fırça ile ilgili olması benzeşime (hatta sadece bir çağrışıma) neden olmuş olabilir. Ancak sözcüğün

doğrudan Çince olduğunu öne sürmek doğru bir yaklaşım değildir.

121 Bitig: Kitap anlamına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru değildir. Çok basit bir ses

dönüşümü ile Biçim/Bitim, Biçik/Bitik, Biçimek/Bitimek kelimeleri hep aynı kökten gelir ve Biç/Bit/Pit

kökünde şekil çizmek manası bulunur. Eski çağlarda yazıların resim esasına dayalı olduğu göz önüne

alındığı takdirde Türkçe’deki Biçim (şekil) sözcüğünün de aynı zamanda harf manası taşımasının hiç de

şaşırtıcı olmadığı görülecektir.

122 Bitir: İftar anlamına gelir. Şahsi kanaat olarak ilk akla gelen yorum Arapça “Vitr/Vitir” sözcüğü ile

etkileşimi olduğudur. Ancak daha sonra bu yorumun acele olduğu görüşüne varılmıştır. Çünkü

aslında göz önüne alınması gereken çok basit bir gerçek vardır, İftar vakti ile Vitir vakti birbirinden

farklıdır ve birbirlerine karıştırılamayacak kadar yeterli zaman farkı vardır.

Page 320: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

319

123 Boğta: Özel bir tür kadın şapkasıdır. Erkek tarafından hediye edilen bu şapkayı kızlar nişan simgesi

olarak takarlar. Böylece kızların nişanlı oldukları dışarıda başkaları tarafından da anlaşılır.

Boğtalanmak fiili de kadının şapka takması anlamına geldiği gibi nişanlanmak manası da taşır. Ayrıca

sözcüğün Boğda (çeyiz bohçası) sözcüğü ile olan etimolojik bağlantısı da dikkate değerdir.

124 Borarmak: Sözcüğün “Grileşmek” anlamı yerine biraz daha uzak olan “Morarmak” anlamı tercih

edilmiştir. Çünkü birinci anlam her ne kadar “R-Z” dönüşümü ile Bozarmak/Borarmak bağlantısıyla

kavramsal olarak Boz (Gri) renk manasına daha yakın dursa da, aslında biçim olarak “B-M” dönüşümü

ile “Mor” renk anlamıyla da doğrudan ilgilidir. Örneğin kolun veya bacağın bir yere çarpılması ile

oluşan berelenmedeki renk dönüşümü “Borarmak” fiili ile ifade edilir ki, deride siyaha çalan bir renk

ortaya çıkması kavramın tam izahatını verir. 125 Borşak: Aslında “Burçak” sözcüğünün farklı bir söyleyişi olduğu halde anlam da farklılaşmış olduğu

için bu biçim tercih edilmiştir. Burçak/Burşak/Borşak/Porşak/Porçak sözcüğü pek çok lehçe ve şivede

bezelye, bakla, nohut veya benzeri bitkileri ifade eder. 126 Boyna: Asıl anlamı nine olan sözcüğün çok ilginç ikinci bir anlamı daha bulunmaktadır. Kuyruk

bırakmış, kuyruğu kopmuş kertenkeleye de “Boyna” denilir. “Boynamak” fiili de kibirlenmek,

gururlanmak, diklenmek anlamlarına geldiği gibi kertenkelenin kuyruk bırakması için de kullanılır.

127 Bögeymek: “İtaat etmek” olarak açıklanan sözcüğün tam açıklaması aslında ruhun (ruhsal varlığın)

şamana itaat etmesi demektir. Aynı şekilde “İtaat ettirmek” olarak derlenmiş olan Bögeytmek fiili de

şamanın ruhları kendisine itaat ettirmesi anlamına gelmektedir. 128 Bökü: Hekim, tabip gibi anlamları bulunan kavram “Böge” (şaman) kelimesi ile doğrudan alakalıdır.

İlkel topluluklarda şaman aynı zamanda ilaç yapan, hastalıkları sağaltan bir kişi olmasının bir sonucu

olarak doktor olarak da algılanmıştır. Hatta tabiplik şamandan ayrışarak ortaya çıkmıştır. 129 Börek: İçerisine et, sebze veya peynir gibi malzemeler koyularak kızartılan açma hamur yemeğidir.

Sözcüğün Rusça kökenli olduğu öne sürülse de bu doğru değildir. Katışıksız Türkçe olan kelime

Bürümek (örtmek), Böremek (goncalanmak) ve Burmak (kıvırmak, katlamak) fiillerinin tamamı ile

alakalıdır. Aynı kökten türeyen Böremeç/Büremeç sözcüğünün de bir börek türünü ifade ediyor

olması şüpheye yer bırakmayacak şekilde durumu ispatlar niteliktedir.

130 Budulgan: Sözcüğün “Boyalı” ve “Cesur” manaları birbirinden çok uzak görünmekle birlikte aslında

aralarındaki ilişki doğru tespit edildiğinde çok açıktır. Türklerde çok fazla rastlanmamakla birlikte bazı

kavimlerde görülen savaş boyası sürme geleneği ile alakalıdır. Cesur olarak izah edilen anlam aslında

savaş boyası sürmüş yiğit cengaver demektir. 131 Buga: Türkçe’deki Boğa sözcüğü ile de akraba olan ve erkek geyik manasındaki kelime Türklere

komşu kavimlerden olan Tunguzlarda “Gök Tanrısı”nın adı olarak da kullanılır. Buka/Büke (ejderha)

kelimeleriyle de bağlantılı olan Buğa/Buga kelimesi bazı lehçelerde “yılan” yahut “ejderha”

manalarına da gelmektedir. Tunguz tanrısı Buga, Türklerin soy atalarından olan Buka ve Bulgar

söylencelerindeki yılan Buğa arasında bir ilişki bulunur. Bunların tamamında yılan, boğa, geyik gibi

hayvanların kutsallığı, bu varlıklardan soy alındığı düşüncesi ve tanrısal güçleri içermeleri ortak

yönleridir.

Page 321: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

320

132 Bukrak: Mitolojide kanatları olmadığı için uçamayan, bu nedenle de uzak mesafeleri sıçrayak

geçen, güçlü bacakları, uzun boynu ve çok güçlü pençeleri olan bir ejderhadır. Bukrak/Bükrek,

Dünya’nın sonundaki tüm denizlerin birbirine bağlandığı büyük okyanusta yaşar. Onun sesini duyan

kötü ejderhalar kaçacak yer ararlar. Bir anlatıya göre “Sangal” adlı kötü güçleri temsil eden ejderha ile

yaptığı dokuz yıl süren savaşı Bukrak kazanmıştır. Her bin yılda bir kez yeryüzünde göründüğü de

söylenir. 133 Buldursun: Deriden (özellikle at veya öküz derisinden) yapılma 9 kuyruklu ceza kırbacıdır. Uçları

düğümlü veya metal takılı olabilir. Geçmişte suçluları cezalandırmakta kullanılırdı.

134 Burhan: Budizm’in kurucusu olan Buda (Budha)’nın Türklerdeki ismidir. Budizm dinine de bu

isimden hareketle “Burhancılık” denilir. Tuvalarda Burhan kelimesi doğrudan “Tanrı” anlamında yer

alırken, Moğollarda ise “İyi Ruhlar”ı tanımlamakta kullanılır. Moğolca “Bur/Burh” kökü aydınlık anlamı

içerir ve Hintçe “Budha” isminin “aydınlanmış” demek olan kök manasına da uygun düşer. “Burkan”

kelimesi ise bazı Türk lehçelerinde “Totem” (soyundan gelindiğine inanılan kutlu hayvanın ruhu)

anlamında kullanılır. Budha (gerçek adı Siddhartha Gautama) aslında varlıklı bir prens olduğu halde,

hayatında ilk kez sarayın bahçesinden dışarıya çıkınca gerçeği aramaya başlamış ve kutlu bir ağacın

altında düşünceye dalarak, orada erişmiştir. Daha sonra 1920’lerde Altaylarda ortaya çıkan Akyang

(Ak Din) adı verilen bir dini hareketin adı da “Burhancılık” olarak ifade edilmiştir. Fakat Akyang’ın

temeli Budacılık’tan daha çok, eski Şamanist geleneğe dayanır. Akyang içerisinde Ak Burhan, yaşlı,

beyaz saçlı, aksakallı, beyaz giysili ve ak atı ile koşan bir kişi olarak tarif edilir. 135 Burşun: Türk mitolojisinde bahsi geçen efsanevi ikiz atlardır. Uçabilen bu atların adları Ak Burşun

ve Kök Burşun olarak anılır. 136 Buşukmak: “Endişelenmek” anlamı dışında “İdrar yapmak” anlamı da bulunur. Bu ikinci anlam

Boş/Buş kökünden kaynaklı olarak boşaltım yapmak anlamına gelmektedir.

137 Buta: İlham olarak çevrilen Buta tabirinin Sanskritçe (Eski Hintçe) olma ihtimali yüksektir. Ancak

kavram aslında Asya Türk kültüründe “Kutsal Rüyâ” anlamında kullanılır. Gece rüyada pir veya eren

tarafından üç bade (kadeh) ile verilir. Genellikle bir tür ışık kadehi olarak görünürler. (Buta daha

sonraları kelime benzerliğinden de yararlanılarak Farsça “Bade” karşılanmaya başlanmıştır). Uyanınca

kişinin ağzından ve burnundan köpük ve kan gelir ve ozan olur. Şamanlara Buta ile “Tanrı Vergisi”

yetenekler verilir. Destanlarda bu durum, “Buta vermek” tâbiri ile ifâde olunur. “Buta”yı aşığa veren

kimi zaman Hızır’dır. Böylece Buta’yı (Bâde’yi) içen kimse Hak Aşığı olur. Uyandığında doğaçlama

kopuz veyâ bağlama çalma, (yır) türkü söyleme gibi yetenekleri kendiliğinden edinmiş olur. Buta aynı

zamanda Azeri kültüründe kumaşa işlenen özel bir tür nakışı ifâde eder ve bunlarda da aslında ruhsal

esin sembolize edilir.

138 Buyan: “Sevap” veya “Hayır” (iyilik) anlamına gelen sözcüğün Sanskritçe (Eski Hintçe) aynı

anlamları taşıyan “Punya” kelimesinden kaynaklandığı iddiası ağır basmaktadır. Ancak Türkçe vahiy

veya tövbe anlamlarını barındıran Boy/Boj kökü ile zenginlik, iyilik, refah, huzur bildiren Bay kökü ile

olan bağlantısı dikkate alınmalıdır.

Page 322: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

321

139 Buyantay: Kutsal gün anlamına gelir. Kandil gecesi kavramına benzer bir mana taşımaktadır.

Benzer bir sözcük olan “Buyantoy” da bayram şenliği, bayram ziyafeti ya da bir genelleme ile dinsel

bayram anlamlarına gelir. “Buyan” kavramı yaklaşık olarak sevap manası taşır.

140 Buysanmak: “Kibirlenmek” demek olan fiilin etimolojisi iki biçimde izah edilebilir. İlk olarak fiilin

doğru söylenişinin Boysanmak olduğu rahatlıkla görülebilir ki, bu durumda kişinin boynu dik yürümesi

manası olduğu anlaşılır. Diğer izahat ise Buymak (donmak) fiilinden doğrudan türemiş olduğudur. Bu

takdirde insanın çevresine donuk davranması manası üzerinden kibirlenmek içeriğine ulaşılır. 141 Buzancar: Sözcüğün pek çok farklı söyleyişi mevcuttur (Budancar, Bodunçar, Budunçar, Buyancar).

Kelimenin kökünde ise “Y-D-Z” dönüşümü ile Boy/Bod/Bud yani kavim, kabile, klan manası bulunur.

Efsaneye göre Moğolların soy anası olan Alankova çadırına giren bir ışıktan gebe kalır ve doğan bu ilk

oğlunun adı Buzancar’dır. 142 Cağlık: Anadolu halk kültüründe de kullanılan sözcük, odada ahşap bir sekinin veya divanın altında

bulunan gizli banyo köşesini tanımlar. Banyo yapılacağı zaman minderler ve örtüler kaldırılır. Köşeden

itibaren diğer kısımların aksine çivisiz olarak dizilmiş 8-10 tane tahta yerinden çıkarılır. Alttaki taş veya

beton zeminde dışarıya açılan bir su gideri bulunur. Kovalarla odaya su taşınarak hazır hale gelen

banyoda yıkanıldıktan sonra seki veya divan eski haline getirilir. 143 Calmağış: Köpekbalığı anlamında kullanılan sözcük aslında Yalmavuz/Calmağuz (dev, canavar)

sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir. Ancak köpekbalığı manasında bu şekilde kullanıldığı için farklı

bir sözcük olarak kabul edilmiştir.

144 Camanbay: Şaman manasında kullanılan kavram aslında kelime anlamı olarak sıradışı işler yapan

kişi demektir. Caman sözcüğü Türkçe’deki Yaman kelimesinin farklı bir söylenişi olup, yaklaşık olarak

da benzer manalar taşır. Güçlü, korkutucu, sıradışı hatta duruma göre fena, şerli gibi anlamları

bulunur. İkinci kısmı oluşturan Bay ise erkek kişi demek olduğu kadar zenginlik ve çok fazla şeye

(burada yeteneğe) sahip olmayı anlatır. Kadın şamanlar için ise “Camanbayan” tabiri önerilebilir.

145 Cankoz: Karaçayca’da Kardelen çiçeği demektir. Ancak çevredeki Kafkas dillerinde de

kullanılmaktadır. Sözcüğün yapısı büyük olasılıkla Türkçe olduğunu düşündürmektedir. Ancak

etimolojisine dair net bir açıklama yapılamamıştır.

146 Carıklık: Ölmüş bir insandan bahsedilirken söylenir. Yaklaşık olarak “Rahmetli/Rahmetlik”

kavramını karşılar. Sözcüğün kökündeki aydınlık (nur) manası dikkate alınarak “Nurlar içinde yatsın”

şeklinde çevrildiği kaynaklar da mevcuttur. 147 Carkuday: “Yar/Car/Cer/Yer” ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Yer tanrısı, toprak

tanrısı demektir. Anadolu’da yarılmış gibi duran dik uçurumlara Yar denilir. Bu bağlamda toprağın

yarılması veya topraktan çıkma anlayışı ile de alakalı görünür. 148 Carlık: Eski Türkçe’de Yarlık/Carlık kelimesi Ferman, Emirname anlamlarına gelir. Ancak 1900’lü

yılların başında Altay bölgesinde ortaya çıkmış bir dinsel görüş olan Burhanizm akımı da “Carlık”

olarak nitelenmiş ve taraftarlarına da “Carlıkçı” (çoğulu “Carlıkçılar”) denilmiştir. Rus hükümeti

tarafından kendisine karşı isyan olarak görülen bu dinsel anlayış silah gücüyle bastırılmış ve onu

Page 323: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

322

anlatan “Carlık” kavramı kaynaklarda yanlı bir biçimde olumsuz anlamlar yüklenerek tanımlanmıştır.

Günümüzde ise daha nesnel ve tarafsız tarihsel çözümlemeler yapılabilmektedir. 149 Çağaz: Farsça “Kağıt” sözcüğü ile etkileşim olup olmadığı net değildir. Sondaki “T-Z” dönüşümü

etkileşimi akla getirse de baştaki “Ç” sesi “K” dönüşümü ile uyumlu değildir. Çağmak (beyazlamak,

ışıklanmak) fiili kağıdın renginden ve ışık geçirmesinden dolayı bu sözcüğün kökünü oluşturur.

150 Çağban: Oruç manası taşır. “Çağbanmak” fiili ise oruç tutmak demektir. Kelimenin kökeni maalesef

net değildir. Ancak yorum yoluyla sonuca varılmaya çalışılabilir. Mançu, Türk ve Moğol kültürlerinde

kullanılan “Baçağ” (oruç) sözcüğündeki “Ç” ve “B” harflerinin (sözcüklerin lehçeleri arasında geçişinde

nadiren de olsa rastlanan bir durumla) yer değiştirmesi ile form değişikliğine uğradığı izlenimi

uyandırmakla birlikte sesli harflerin diziliminde değişiklik meydana gelmesi bu kanaati

zayıflatmaktadır. Diğer akla gelen bir husus ise İslam kültüründe üç aylar olarak bilinen ve oruç tutma

geleneğinin uygulandığı ayların ikincisi olan “Şaban” sözcüğünden kaynaklanmış olabileceğidir ki,

buradaki eksik kalan nokta da her ne kadar Şaban ayında da isteğe bağlı olarak oruç tutuluyor olsa da

İslam inancındaki asıl oruç ayının Ramazan olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla oruç sözcüğü ile

özdeşleşmesi gereken kelime Ramazan’dır. Diğer izahat ise kelimenin etkileşim dahi olmaksızın

Türkçe olduğunu kabul ederek etimolojik bir çözümleme yapmaktır. Buradaki en mantıklı açıklama ise

şu şekilde olmalıdır: Sözcük “Çağ” (vakit) kavramından türemiştir. Belirli bir vakte kadar bekleme (aç

durma) anlamı kastedilmektedir.

151 Çakağçak: Saat durması veya veya verilen sürenin dolması için kullanılan kavram gerçekte halk

inançlarından kaynaklanır. Evrenin durduğu bille (alemin durduğu an) olarak bilinen anlayışa göre

Nevruz’da tam gece ile gündüzün eşitlendiği anda bütün doğa ve tüm kainat, canlı cansız tüm varlıklar

bir anlık bir uykuya dalar, sonra geri uyanırlar. Irmaklar bir an için durur sonra yeniden akmaya başlar.

Herşey bir an için ölüp geri dirilirler. Dünya tanrısal bir güç tarafından sanki yeni baştan

yaratılmaktadır. Dolayısıyla her yıl yinelenen o bir an aslında yaradılıştan bu yana geçen tüm

zamanları içinde barındırmaktadır. 152 Çakılgağan: Moğolca’da ve dar bir alandaki çevre Türk kültürlerinde elektrik demektir. Aslında

sözcüğün açıklanmaya ihtiyaç duyan hiçbir yönü yoktur. Yalnızca ifade edilmesi geren şey şudur;

Türkçe’nin bilimsel terim üretemeyeceği, üretilen sözcüklerin kulağı tırmalayacağı, üretilen

karşılıkların aslının yerini tutmayacağı, Türkçeleştirmeye ne gerek olduğu iddialarına verilebilecek en

güzel yanıt, halk kültürü tarafından türetilmiş olan ve halen de kullanılan örnek denilebilece

yetkinlikteki “Çakılgağan” kelimesidir. “Aktarma Sözlüğü”nün ortaya çıkışına esin veren sözcüktür.

153 Çakızmak: Flaş patlamak manasında kullanılan fiilin orijinal anlamı deniz fenerinin ışığının

dönüşlerle artıp azalması (daha doğrusu uzaktan göründüğü biçimi ile yanıp sönmesi) demektir. 154 Çalama: “Mayalama” demek olan gelen kelimenin diğer anlamları ise ağaca çaput bağlamak ve

atın kuyruğunu örmek veya atın kuyruğuna bez veya kurdela bağlamak demektir. Fakat bu ikinci

anlamların “Şalama” şeklinde söylenişi de mevcut olduğundan ilk anlam tercih edilmiştir.

155 Çalamak: “Mayalamak” demektir. Anadolu halka ağzındaki “Çalmak” sözcüğünün doğru söyleniş

biçimidir. Örneğin: Yoğurt çalmak/çalamak, Maya çalmak/çalamak gibi.

Page 324: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

323

156 Çalanmak: “Mayalanmak” anlamındaki fiilin “Gevezelik etmek” şeklindeki ikinci bir anlamı daha

mevcuttur. Çalan sözcüğü ise geveze demektir ve Anadolu’da “Çalçene” olarak ifade edilen kavramla

doğrudan alakalıdır. 157 Çalap: Rab (İngilizce Lord karşılığı) anlamına gelir. Sözcüğün kökenini Süryanice haç anlamına gelen

“Şalib” ile ilgilendiren görüş neredeyse genel kabul görmüştür. Ancak, bilimsel hiçbir dayanağı

olmayan bu görüş haç kelimesinin Hz. İsa ve dolaylı olarak Tanrı ile ilişkilendirildiği iddiasına dayanır.

Oysa ki, Türkçe’de çok yaygın olarak görülen “Y–Ç” dönüşümü dikkate alınırsa sözcüğün Türkçe

olduğu görülecektir. “Yalap” (nur, aydınlık) kelimesinin “Çalap” biçimine dönüşmesi olasılığı

Süryanice’ye dayalı açıklamadan şu an için daha mantıklı görünmektedir.

158 Çaldırmak: Bozuk konuşmak olarak genel bir anlamla aktarılan kelime aslında aksanlı konuşmak,

kötü diksiyonla konuşmak veya yabancı dili bozuk konuşmak manalarını kapsamaktadır.

159 Çangal: Hintçe’den Dünya dillerine İngiliz sömürgesi döneminde İngilizce üzerinden geçmiş olan

“Jungle” (“Cangıl” olarak okunur) kelimesinin Türkçeleşmiş halidir (Almanca “Dschungel”). Ancak

sözcüğün evrilmesindeki farklılık ve özgünlük İngilizce aracılığı ile değil de doğrudan Hintçe’den veya

Sanskritçe’den (Eski Hintçe’den) alınmış olduğu izlenimi vermektedir. Fakat bu durumun kesin olarak

netleştirilebilmesi için eldeki veriler yeterli değildir. Sözlü gelenek üzerinden aktarılarak derlemelere

sınırlı olarak giren kelimeye dair herhangi başkaca yazılı kaynaklarda da izlenebilecek bir bilgi akışına

rastlanamamıştır. 160 Çapıştay: Büyük çaplı at yarışlarını tanımlamakta kullanılan bir kelimedir. Günümüzde yaklaşık

olarak hipodromlardaki “Kupa Yarışları”nı karşılayan bir kavramdır. Ancak geleneksel anlamda farklı

boyların (kabilelerin) veya avulların (köylerin) katılımıyla düzenlenen ve zaman zaman yemekli bir

şenliğe dönüşen at yarışlarını ifade etmek için kullanılır.

161 Çarıştay: Sözcüğün kökeni aslında Çarsmak (at yarışı yapmak) fiilinden türeyen “Çarstay”

kelimesidir. Çarıştay/Carıştay dönüşümü ile atlarla oynanan farklı oyunların bir araya toplandığı geniş

katılımlı yarışmaları tanımlamak için kullanılır olmuştur. Daha sonradan özleştirme çalışmaları

esnasında benzeri bir anlam içeriği ile (anlam daha da genişletilerek) “Yarıştay” sözcüğünü karşılamak

için önerilmiştir. Sözcüğün seslenme bildiren Car kökü ile olan bağlantısı ise yarışlarda yapılan

tezahüratlarla da uyumludur. 162 Çarlamak: Sözcüğün asıl anlamı “İtiraz etmek”tir. Bu mana Anadolu Türkçesi’ndeki Carlamak

(yüksek sesle konuşmak, gereksiz konuşmak) fiili ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak sözcüğün ikinci

anlamı ise daha özgün olup, silahın tututluk yapması veya arabada motorun çalışmaması demektir.

163 Çaşkan: “Fare” demek olan kelimenin değişik lehçe ve şivelerde farenin farklı türlerini tanımlayan

az da olsa farklılaşmış anlamları genellikle söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar.

Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan ve Çuçkan/Çuşkan/Çaşkan/Çışkan/Çıçkan/Çaçkan kelimelerinin

tamamı Türkçe’deki Sıçan (Eski Türkçe “Sıçgan”) sözcüğü ile bağlantılı olup fareyi ve fare türlerini

tanımlar. 164 Çaşmak: “Gizlenmek” veya “Saklanmak” anlamları bulunan kelimenin daha sonra ortaya çıkan gizli

iş yapmak, gizlice görüşmek, istihbarat toplamak manaları da bulunur.

Page 325: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

324

165 Çayınmak: Suyun kabarması, çalkalanması, sel gelmesi gibi manalar içeren kelimenin çamaşırı

bulaşığı durulamak anlamı bulunur. Bu anlam çay (dere) kenarına inilerek suyla durulama yapma

nedeniyle oluşmuştur. Kelimenin diğer bir anlamı ise “Metal kaplanmak” demektir. Bu manada büyük

olasılıkla aslında “Kalaylanmak” gibi özel bir anlamın genişlemesi ile ortaya çıkmıştır ve kalaylanan

kapların suda çalkalanır gibi işlem görmesi veya bu işin dere kenarında yapılmasının tercih edilmesi ile

alakalıdır. 166 Çayıtmak: Suyun (çayın) önünü kesmek ve böylece suyun yükselmesini sağlamak demek olduğu

gibi adını vermeden, kendisini tanıtmadan konuşmak manası da bulunur. Ayrıca “Metal kaplamak”

veya büyük olasılıkla daha özelde “Kalaylamak” anlamı da vardır. 167 Çazamak: “Donatmak” anlamına gelen sözcük başka bir lehçede “Ferman Yazmak” demektir. Bu

anlamda fermanın süslenmesi ya da süslü bir yazı ile yazılmasıyla bağlantılıdır. 168 Çazanmak: “Modaya uymak” (hem geniş anlamda düşünsel olarak hem de gerçek anlamıyla

modaya uygun giyinmek) şeklinde anlam genişlemesine uğrayan kavram gerçekte kalıba girmek ve

kılığına kıyafetine dikkat etmek demektir. Aynı şekilde “Çazandırmak” fiili de “Modaya uydurmak”

demek olsa da asıl anlamı kalıba dökmek, kılığını kıyafetini düzeltmek ve mecazen bir şeyi kılıfına

uydurmak anlamları taşımaktadır. 169 Çediker: Büyükayı takımyıldızını ifade eder. Bunların yedi at hırsızı olduğu söylenir. Bir obadan

çalarak kaçırdıkları atlar ve peşlerinde kendilerini kovalayan atlılar ile birlikte göğe savrulmuşlardır.

Aslında sözcüğün Türkçe’ye doğru aktarılış biçimi “Yediger”dir. Takımyıldızdaki yedi belirleyici yıldız

sözcüğün de asıl unsurunu oluşturur. Fakat orijinal biçim tercih edilmiştir. Diğer lehçelerde farklı

söyleyişler de mevcuttur: Cedeger/Yeteger/Yetegen/Cetegen gibi… 170 Çeğender: “Yaban pancarı” anlamına gelen kelimenin değişik lehçe ve şivelerde pancar veya farklı

türlerini tanımlayan az da olsa farklılaşmış anlamları aynı zamanda söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar.

Çeğender, Çağundur, Çuğundur, Çöğender, Çökündür kelimelerinin tamamı küçük ses farkları ile çok

daha fazla çeşitlenerek telafuz edilebilmektedir. 171 Çeğet: Yoğurt ve yumurtadan yapılan yapılan bir tür peynirdir. Çuvaş kültürüne özgüdür. 172 Çekerlemek: “Sınırlandırmak”, “Hudut çekmek”, “Limit koymak” anlamlarına gelen sözcüğün

“Karantinaya almak” manası da bulunmaktadır ve bu da aslında ilk anlamların biraz farklılaşması ile

ortaya çıkmıştır. Bulaşıcı hastalıklarda bir yerin etrafını çevirip veya bir çizgi çekerek sınır belirleyip

insanların diğer tarafa geçmesine engel olunması ile alakalıdır. 173 Çelebi: “Yalap” (aydınlık) sözcüğünden “Y-Ç” dönüşümüyle Yalabı > Çalabı > Çelebi dönüşümüyle

oluşmuştur. Aydınlanmış kişi demektir. Sözcüğün kökenini Süryanice’ye bağlayarak Süryanice’de bile

bulunmayan bir kelimenin türediğini iddia etmek son derece akıl almazdır. 174 Çerlenmek: Çer kelimesi Yer > Çer > Cer dönüşümüyle “Konum” anlamına geldiği gibi Çor > Çur >

Çer dönüşümüyle maraz, dert, ruhsal rahatsızlık gibi anlamlar da içerir. Bu bağlamda marazlanmak,

ruhsal rahatsızlığa yakalanmak manalarına da gelir. 175 Çermik: Suyun toplandığı yer demektir. “Çer” kökü Türkçe’de ve Moğolca’da Yer ile ilgili anlamlar

taşır. Ermenice “Çerm” (sıcaklık, ısı) sözcüğünden geldiği öne sürülür ve bu mânâ ile de uyumludur.

Page 326: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

325

Çok uzak da olsa Latince “Termik” (ısıl) sözcüğü ile ilişkilendiren kaynaklar da mevcuttur. Ermenice

Çerm ile Latince Term sözcüklerinin ikisinin de ısı ile ilgili manalar bildiriyor olması ise büyük olasılıkla

tesadüfidir, ancak bu husus bahsi geçen dillerin etimolojisiyle ilgilidir.

176 Çertenmek: “Yemin etmek” manasındaki sözcüğün kökeni “Çert” (yemin) kelimesinden

kaynaklanır. Çert aynı zamanda tehlikeli ruhsal varlıkları da tanımlar. Dolayısıyla fiilin tam açıklaması

ruhsal varlıkların adını anmak demektir. Yani kişi yeminini tutmadığında bu varlıkların kendisine zarar

vermesini göze almaktadır. Şertenmek fiili ise parmakları üst üste atmak veya birbirinin üzerinden

fiske vurur gibi kaydırmak demektir. Parmakların üst üste atılmasının ise pek çok kültürde yemin

etme veya yemin bozma ile alakasının olduğuna inanılır. 177 Çetir: Aslında çadır sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Türkçe “Çatmak”

fiilinden türediği apaçık ortada olan Çadır sözcüğünü eski kaynaklarda sırf ilk olarak Farsça yazılı

metinlerde geçtiği için Farsça kökenli olarak kabul etmek nasıl izah edilebilir diye, sormadan

geçmemek gerekir. 178 Çevgen: At üzerinde, tahta veya deriden bir top ile oynanan ve kökeni milattan önceki çağlara

dayanan, bir oyundur. Orta-Asya Türkleri ve komşu kavimler tarafından bilinir. Farsça

Çevgen/Çevgan/Çavgan sözcüğünün de kökeninin Türkçe olma ihtimali yüksektir. Çevgen veya

Çavgan sözcüğü Çevmek/Çavmak/Çapmak fiilleri ile bağlantılıdır. Sözcüğün sonundaki -gen/-gan eki

de Türkçe ile uyumlu görünmektedir. Çapmak kelimesi at sürmek manası taşır. Çıvmak/Çavmak

sözcüğü atlamak, sıçramak, zıplamak, hızla gitmek, çarpıp yön değiştirmek, sekmek, çavmak, sapmak

demektir. Çünkü bu oyun Türklerden komşu kültürlere geçmiştir, dolayısıyla isimlerin, hele de Türkçe

köklere uyumlu sözcüklerin başka bir dilden alınmış olması pek mantıklı görünmemektedir. Ayrıca

sözcüklerin Arap harfleri ile (Osmanlıca, Farsça) yazımında “Vav” harfi Latin alfabesindeki “V” harfini

karşıladığı gibi O/Ö, U/Ü seslerini göstermeye de yarar. Bu durumda bazen bu sesleri göstermek için

kullanılan “Vav” sanki “V” gibi algılanarak okunabilmektedir. (Kimi zaman da tam tersi durumlarla

karşılaşılmaktadır.) Dolayısıyla “Çöğen” sözcüğünün farklı bir okunuşuna denk gelme olasılığı da

vardır.

179 Çılandak: Tarla yılanı demektir. “Çılan” (Yılan) sözcüğünden benzetme eki ile oluşmuştur. Yeri

gelmişken belirtmek gerekir ki, “Yılan” kelimesinin Türkçe olmadığını ispatlamak için pek çok çaba

sarfedilmiştir. Ancak ne kadar zorlanırsa zorlansın bu sözcüğün Türk-Moğol ortak dil kökeninden

başka bir yerde sonuca ulaşılamaz. Sözcük yalınlık ve soyunma içeriği bulunan Türkçe Yal (Moğolca

Şıl/Şal) kökü ile de bağlantılıdır. Moğolca’daki “Şaldan/Şaldang” (eski Moğolca “Sıldang”) ve eski

Türkçe “Yalang” sözcükleri ise çıplak mânâsına gelir ve yılanın tüysüz olmasıyla alâkalıdır, yani çıplak

canlı demektir. Asıl kökenin Çinçe yılan mânâsındaki “Lu/Lung” kelimesi söylenir fakat Türkçe’den

Çince’ye geçmiş olma ihtimali olduğu gibi, benzer kelimelerin birbirine uyarlanmış olması da

mümkündür. Üstelik “Lu” kelimesinden Yılan sözcüğüne ulaşacak ses dönüşümleri Türkçe’ye uygun

değildir. Buna karşın Türkçe’den başka dillere geçişinde bu sıkıntı yer almaz. Örneğin Türkçe’den

Almanca’ya kadar ulaşan sözcük bu dilde ise “Schlange” (okunuşu Şılange) olarak yer alır ve ses

dönüşümü rahatlıkla izlenebilir (Çılang > Şılang). 180 Çılanmak: Soyunmak anlamındaki sözcük Türkçe “Yılan” kelimesinin kökenini de oluşturur. Sesli

harf değişimi ile Yalınmak > Yılanmak (Şalınmak > Şılanmak) fiilerinin yılanın çıplak bir varlık olarak

algılanması ile doğrudan alakalı olduğu rahatlıkla görülebilir.

Page 327: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

326

181 Çıldamak: “Ateşle dağlamak” ve “Cin kovmak gibi” iki manası bulunur. Aslında bu iki mana

birleşiktir. Eskiden bazı ruhsal hastaların bedenlerinin ateşle dağlanarak cinden kurtulacakları

inancının bir sonucudur. Günümüzde dahi Anadolu’da daha hafifletilmiş uygulamalarının olduğu

bilinmektedir. Ancak elbetteki bilimsel düşünce geliştikçe giderek bu tür zararlı eylemlerden

vazgeçilmektedir. 182 Çılgayak: Türk dillerinin pek çoğunda Cılgayah/Cılgayak/Çılgayak/Çılgayah/Yılgayah/Yılgayak

olarak kullanılan kelimenin Yeniyıl (kış mevsiminde 21 Aralık) veya Nevruz Bayramı (21 Mart) gibi

Gündönümü/Gündenkliği esasına dayalı olarak yada veya günümüzdeki uygulama ile 31 Aralıkta

olacak şekilde yeni bir yılın başlangıcını ifade eden sözcüğün buz pateni pisti anlamı da mevcuttur.

Fakat burada sadece “Çılgayak/Çılgayah” söyleyişine özgü olmak üzere uzun süren (örneğin

Türkiye’deki ÖSS veya KPSS gibi birkaç saat uzunluğunda) sınavları da tanımlamak için kullanılan

başka bir anlam daha mevcuttur. Bu anlamın “Çılga” (test, imtihan) ve “Çılgı” (akıl, zeka) sözcükleri ile

bağlantısı dikkate alınmalıdır. 183 Çiğinmek: Düğümlenmek, kistleşmek, yumrulaşmak gibi somut manaları bulunan fiilin aynı

zamanda “Endişe etmek” gibi soyut ikinci yan anlamı da mevcuttur. Bu da aslında Anadolu

Türkçesi’ndeki “Korkudan boğazı düğümlenmek” deyiminde olduğu gibi mecazi bir anlamı

içermektedirb 184 Çokamak: İzahatı “Nişanlamak” (söz kesmek) olarak verilen sözcüğün kök anlamı gerçekte kafa ile

alakalı görünmektedir. Nişanlanan kızın başına nişan sembolü olarak bir şapka takılması

kastedilmektedir. Diğer bir olasılık ise daha eski çağlarda nişanlanan kızların hatta erkeklerin de

başlarına kayın ağacı dalından taçlar taklması geleneğinin sözcüğü kaynak teşkil etmiş olmasıdır.

Bunun dışında Hıristiyan Türklerde nişan töreninde rahibin çiftlerin başlarına haç kaldırarak kutsaması

da anlammla uyumludur. Sözcüğün Çoğ/Çok kökü de toplanarak merasim yapılması manası ile

örtüşür. 185 Çokuk: Istavroz çıkaran kişileri tanımlar. Asya’da sürekli olarak Istavroz çıkaran manasında

“Hıristiyan” kavramı karşılığında da kullanılmıştır. 186 Çolgamak: Genel olarak “Sarmak” demektir. Ayrıntılı olarak ele alındığında iki farklı anlam

grubunda “Bandajlamak” (sargı yapmak) ve “Muhasara etmek” veya “Ablukaya almak” (bir yerin

etrafını sarmak) manaları ön plana çıkar. 187 Çolpan: Türk-Moğol kültüründe Venüs gezegenine verilen isimdir. Mitolojide ise bir Tanrıça’nın

adıdır. Adı gökyüzündeki en parlak gezegenlerden biri olan Venüs’e verilmiştir. Türklerde dişil olarak

algılanmıştır. (Moğollar ise eril olarak kabul ederler). Bir kelime benzerliği nedeniyle yanlış olarak

“Çoban Yıldızı” dendiği de olur. Bir başka görüş ise de çobanların bu yıldızı yön bulmakta kullandığı ve

bu nedenle de Çolpan’ın aynı zamanda bir Çoban Tanrıçası / Sürü Tanrıçası olduğudur. Çoban

kılığında dağlarda gezdiği söylenir. Eski Moğolca Solbun (gök cismi) sözcüğü ile bağlantılıdır. 188 Çommak: Suya girmek veya suya batmak manasına gelen fiil İslamiyet sonrası “Abdest almak”

(özellikle de Gusül abdesti almak) manasında da kullanılmıştır. Kırsal bölgelerde özellikle yaz

mevsimlerinde Boy abdestinin akarsu veya göletlerin derin yerlerinde üç kere suya batıp çıkmak

şeklinde gerçekleştirilmesi günümüzde bile rastlanan bir uygulamadır.

Page 328: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

327

189 Çomuk: Abdestli kişileri tanımlar. Asya’da abdest alan veya abdestli dolaşan kişi manasında

“Müslüman” kavramı karşılığında da kullanılmıştır. 190 Çor: “Cin” demektir. Ruhsal rahatsızlıkları, bilinmez korkutucu güçleri ve varlıkları da ifade etmekte

kullanılır. Kelime kökeni hastalık ve gözle görülmeme, eksiklik, yarımlık anlamları taşır. Arapça Şer

sözcüğü ile bir bağlantısı yoktur. Moğolca Şor sözcüğü şiş anlamına gelir ve boynuzu çağrıştırır.

Boynuz ise kötü güçlerle de alakalı görülür. Çornamak fiili bürümek, sarmak, dolanmak mânâları taşır

ve mecazen musallat olmak içeriğine de sahiptir. Anadolu’da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı

anlamında “Çorlu” tâbiri kullanılır. Çort, Çert, Czart gibi söyleyişlerle Slav topluluklarının halk

inanışlarına ve Rus/Ukrayna kültürüne de girmiştir. Türklere komşu kavimlerden olan Ermenice’de

“Çor” hastalık ve dert anlamına gelir. Farsça’ya “Şur” (uğursuzluk) biçiminde geçmiştir. Sözcüğün

Farsça kökenli olduğu iddiası kesinlikle doğru değildir. Türkçe’de Ço/Çu/Şu/Şo ile başlayan kökler

yarımlık, eksiklk, hastalık, sakatlık bildirir. Mesela Çol, Çon, Çot, Çop köklerinde hep bu anlamlar

bulunur. Öteki alemlere ait olduğu düşünülen varlıklar da Türk kültüründe hep bu içeriklerle ilişkili

varlıklar olarak görülür. Hiçbir tereddüte yer olmadan söylenebilir ki Çor/Çur/Şur/Şor hatta Moğolca

Çul/Şul kökü Türk/Moğol (hatta Ural/Altay) kökenlidir. Bu kökten Türkçe’de halk ağzında türeyen

sözcüklerle Farsça’daki bu sözcük ile ilişkili olan diğer kelimelerin sayısını karşılaştırmak durumu

anlamak için yeterli olacaktır. Buna benzer örneklerde Farsça’nın Moğolca ile etkileşiminin fazlalığı da

sıklıkla gözden kaçırılmaktadır. 191 Çoramak: “Cin çarpmak” anlamı dışında “yoğurmak, harç karmak, hamur haline getirmek manaları

da bulunur. Birbirine uzak gibi görünen bu iki anlam odağının ortak noktası şekil değişikliğidir. Cin

çarpması vakalarında kişilerin bedenlerinin bazı bölümlerinin eğrileceği veya amorf hale geleceği

inanışı çok yaygındır. Hamur veya harç yoğurma işleminde de amorf olma söz konusudur. 192 Çorgan: Kelime aslında Türkçe’deki “Yorgan” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçimidir. Fakat anlam

“Battaniye” şeklinde farklılaşmış olduğu için orijinal telafuz korunarak verilmiştir. Bazı lehçelerde

Çoğurgan/Çowurgan/Çovurgan/Çuvurgan biçiminde söylenir. 193 Çökütmek: “Diz çökmek/çöktürmek” ve benzer olarak “Bağdaş kurmak/kurdurmak” ile bunların

dışında “Çökerek çukur oluşmak/oluşturmak” anlamları da bulunur. 194 Çöne: Sözcüğün “Peygamber” ve “Asistan” olmak üzere iki anlamı bulunur. Hatta Anadolu ağzında

çoban yamağı yardımcısı manasında da kullanılır. Bu durum eski kültürde Peygamber kavramının

Tanrı’nın yardımcısı olarak algılanmasından kaynaklıdır. Çönemek fiili de “peygamberlik etmek”

anlamına geldiği gibi bir şeyi bir yere veya başka bir kaba aktarmak anlamına da gelir. Örneğin: Çönek

kelimesi “kepçe” manası taşır ve sıvıları aktarmakta kullanılan araç demektir. Peygamber de Tanrı’dan

aldığı bilgiyi başkalarına aktaran kişidir. Çönümek fiili ise dermansızlaşmak, gücü kesilmek anlamları

barındırır. Bu durum Peygamberin yaptığı işin zorluğu ile de alakalı görünür. 195 Çötkermek: Şeytan çıkarmak manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı ise öksürmektir. Şeytanın

(kötü ruhların) öksürüğe neden bir varlık olarak görülmesi ile alakalıdır. Veya öksürerek insanın içine

girmiş olan kötü ruhu çıkarmay çalıştığı inancı da bulunuyor olabilir. 196 Damız: Sözcüğün kökeni Sümer tanrısı “Tammuz” ile ilişkilendirilmektedir. Ancak Tam/Dam

Türkçe’de kapalı mekan anlamına gelir. Ayrıca Tam/Dam kökü damlamak ve döllemek manalarını

Page 329: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

328

barındırır. Yani hayvanlarda döllemenin gerçekleştiği alanı da belirtir. “Damızlık” sözcüğü de buradan

kaynaklanır.

197 Daşka: Rusça’da el arabası demektir. Ancak kelimenin Türkça Daş/Taş kökü üzerinden “Taşımak”

fiili ile ilgili olma olasılığı dikkate alınmalıdır. Rusça’ya Türkçe’den geçmiş pek çok kelime doğru

çözümlemeler ile anlaşılabilmektedir. 198 Dayıkın: Mitolojide bebekleri koruyan ve onları ellerinden tutup ayağa kaldırarak yürüten

tanrıçanın adıdır. Asya halk inanışlarına göre çocuğun uykusunda gülmesi, Dayıkın’ın onunla

oynadığını gösterir. Çocukları korur. Yeni yürümeye hazırlanan çocukların ayağa kalkması için

kullanılan “Day Durmak” fiili de bu tanrıça ile ilgilidir. 199 Değeç: Yiyeceklerin ilk lokmalarının, içeceklerin ilk yudumlarının doğaya, suya veya ateşe atılması

uygulamasıdır. Bunların Yar-Su kutsal ruhlarına sunulması inancına dayanır. 200 Devre: İsyan, infial ve zıtlık anlamlarının üçü de Türkçe olup, “Devirmek” fiilinden türemiştir.

Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile ses benzerliğinden öte bir bağlantısı yoktur. 201 Devretmek: Türkçe hareket bildiren Dev/Tev kökünden türemiştir. Azmettirmek, tahrik etmek

anlamları harekete geçirmek manasından kaynaklanır. Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile

ses benzerliğinden öte bir ilgisi yoktur.

202 Dikeç: Ağaç dikme çubuğu olarak açıklanan kavram aslında iki anlamı ihtiva eder. Ağaç dikerken

nemli toprakta ağacın dikileceği deliği açmaya yarayan biraz kalınca ucu sivri, uzun bir çubuk için

kullanıldığı gibi dikilen ağacın yanına devrilmemesi için çakılarak bağlanan değneklere de denir. 203 Dirçelmek: “Hayata dönmek”, “Ölümden dönmek” veya “Yeniden canlanmak” gibi anlamları

bulunan sözcüğün Budist kültür içerisinde “Reenkarne olmak” (yeniden Dünya’ya gelmek) şeklinde

ikincil bir anlamı daha oluşmuştur. 204 Diren: Şeytanlaşmış insan manasında kullanılır. Bu bağlamda “Eren” kavramının zıddıdır. İnsanların

her tür isteklerini yerine getiren kötücül ruhlara da bu ad verilir. Fakat bu ruhun karşısındaki insan o

kadar kötüdür ki, onun tarafından kandırılır. İşte bu kişilere Diren denilir. Ayrıca Dirgen adlı üç çatallı

tarım aracının bazı lehçelerdeki farklı bir söyleniş biçimidir, ki çatal mızrak pek çok kültürde Şeytan’la

alakalı görülen bir araçtır. 205 Doydu: Papağan demektir. Arapça “Tuti” sözcüğünden farklılaşma yoluyla oluştuğu neredeyse

kesindir. Fakat bu farklılaşma ile asıl sözcükten türediği anlaşılamayacak düzeyde biçimsel olarak

uzaklaşılmıştır. Bazı lehçelerde ise Tavus Kuşu manasında kullanılır. 206 Dönenbey: Kırgız efsanelerinde öldükten sonra ruhu “Dönenbey (Dönenbay)” adlı bir kuşa

dönüşen kutlu bir kadından bahsedilir. Mezarı kutsal kabul edilir. Mezarlıkların üzerinde dönerek

uçan kuşlara da bu isim verilir. 207 Döven: İnek, öküz veya atlara çektirilen, alt kısmına keskin taşlar çakılı, üzerine binilerek ekinlerin

üzerinde döndürülen bir harman aracıdır. Döven/Döğen sözcüğünün Türkçe’den mi Yunanca’ya

geçtiği yoksa Yunanca’dan mı Türkçe’ye geçtiği bir tartışma konusudur. Yunanca olduğunu öne

sürenler sözcüğün Asya Türkçesi’nde bulunmadığını bir delil olarak gösterirler. Gerçekte birebir aynısı

Page 330: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

329

olmasa bile buna benzer bir kelimenin Asya Türkçe’sinde bulunup bulunmadığına dair özel bir çalışma

da yapılmamıştır. Fakat teknolojinin ortaya çıkışıyla birlikte kelimelerin sonradan türeyişine ilişkin çok

güzel bir ister tek başına isterse “Biçer-Döver” tamlamasının içerisinde kullanılsın “Döver” kelimesidir

ve kavram da yine bir tarım aracını (motorlu bir taşıttır) anlatmaktadır. Aynı şekilde Türkler döveni bir

tarım aracı olarak Rum/Yunan kültüründen edinmiş olsalar bile hatta sözcük Yunanca’dan evrilerek

alınsa bile Türke’deki dövmek fiili ile uyumludur ve yeterince Türkçeleşmiştir. Dövmek fiilinin

Türkçe’de tarımsal terminoloji içerisinde kullanılmadığı ise bütünüyle yanlış bir bilgidir. Örneğin

harman dövmek veya ekin dövmek tabirleri Anadolu’da sıklıkla rastlanan tabirlerdir.

208 Egemen: Hükümran (hakimiyet sahibi) manasına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru

değildir. Her ne kadar dil devrimi ile türetilmiş olsa dahi, Türkçe kök ile uyumlu olan sözcük tamamen

Türkçe eklerle oluşturulmuştur. Fransızca “Hegemoniya” sözcüğünün taklit edildiği tamamen bir

yorumdan ibaret olup o yorumu yapan kişinin şahsi görüşünden öteye gitmeyecek kadar hiçbir veriye

dayanmayan bir bakış açısıdır. Türkçe Ağa/Aga/Aka/Eke/Ege kökü toprağa hakimiyet anlamı içerir.

Büyük erkek kardeş manası da taşıyan bu sözcükler boyun eğilmesi gereken bir akrabalık ilişkisini

tanımlar. Moğolca’da ise “Eke” kelimesi anne demektir. Yine itaat edilmesi, saygı duyulması gereken

bir kişi olarak Egemenlik kavramı için farklı ve alternatif bir etimolojik bakış açısı oluşturur. 209 Eğeşmek: Anadolu Türkçesi’nde sataşmak, birine takılmak, inatlaşmak anlamına gelen sözcük

İğeşmek biçiminde de söylenir. Ancak aktarılan bu yeni mana musiki icra etmek, müzik yapmak, müzik

aleti çalmak anlamlarına gelmektedir. Burada “Ezgi” sözcüğüyle doğrudan kavramsal bir bağlantı

vardır. Eğeşmek/Eğezmek/Ezmek dönüşümü ile ortaya çıkan “nağme yapmak” anlamı üzerinden

“Ezgi” kelimesi name, melodi anlamına gelir. Dolayısıyla bu sözcüğün özgün biçimi de “Eğezgi”

olmalıdır. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü koruyucu ruh (sahip) anlamına gelmekle birlikte özelleşmiş olarak

çalgının (müzik aletinin) ya da hatta doğrudan çalınan melodinin koruyucusu olan soyut varlık için de

kullanılır. Bu durum dikkate alındığında Eğezmek/Eğeşmek fiili kutsal ruhlarla iletişime geçmeyi (ilham

yoluyla müzik yapmayı veya onların verdiği yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı)

ifade etmektedir. 210 Elbiz: Değişik lehçelerde Elbis/İlbis/İlbiz olarak telafuz edilen ve Türkçe Yal/Yel/Hal/Al/El/İl

kökünden türeyen kelime “Şeytan” anlamına gelir. Şeytani özellikleri anlatan “Yelbi” sözcüğü ile aynı

kökten türemiştir. “Yelvi” ise sihir manası taşır. Al/Hal kökü kötülüğü ve uzak bir anlam olarak ateşi

çağrıştırır. “Yel” kökü ise ruhsallığı, hızı ve görünmezliği ifâde eder. “Albıs” adlı varlık ile de alâkalı

görünür. “El” kökü üzerinden ise tutmak, yakalamak manalarını içerir. Arapça “İblis” ile tesâdüfî

olarak biçimsel hattâ anlama dayalı benzerlik dışında etimolojik bir ortak yönü yoktur. Zannedildiği

üzere “İblis” kelimesindeki “L” ve “B” harflerinin yer değiştirmesiyle ortaya çıkan yanlış bir söyleyiş

kesinlikle değildir. Kelimenin harf dizilimi kesinlikle doğrudur ve tamamen Türkçe’dir. 211 Eli: El parmakları bitişik durumda, açık başparmak ile işaret parmağı arasında dik bir açı oluşur. Elin

küçük parmağından başparmağın ucuna kadar olan mesafedir. Kapalı karış olarak izah edilebilir.

Normal karışın üçte ikisi kadar bir uzunluk verir. Bu da yaklaşık olarak 12 santimetredir.

212 Eliye: Karaçay–Balkarlar’ın eski inançlarınnda yer alan Yağmur Tanrısıdır. Kazanının

yuvarlanmasıyla oluşan ses gök gürültüsüne neden olur. İbranice “Eliyah” (İlyas) ile bağlantılı gözükse

de gerçekte Türkçe El/İl kökünden kaynaklanma olasılığı da vardır. Sözcük aynı zamanda evcil şahin

kuşu anlamına da gelir ki, bu mana İnsanların ellerine konuyor olması ile alakalıdır.

Page 331: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

330

213 Ellez: Anadolu’daki “Ellez” (İlyas) adı İslam öncesi çağlardan köken alır. Yurt sahibi demektir. Alay

(askeri birlik) ve Halay sözcükleri ile aynı kökten gelir. El/İl ise yurt demektir. İnsanın yeteneğinin

kullanımını sağlayan organı ve emeğinin en önemli simgesi olan El kavramıyla da bağlantısı dikkate

değerdir. Türk mitolojisindeki “Elley” adlı ilk insanın ismi ile benzerliği bu görüşü destekler

niteliktedir.

214 Em: İlaç demek olan sözcük aynı zamanda Türkçe bir köktür. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki ilaç,

tedavi, rahatlama, huzur, dişilik, emzirme bildiren Türkçe İm/Em/Am kökünün Moğolca kaynaklı

olduğu iddiası ile reddedilmesi son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bu anlayış yüzlerce kelimeyi

Türkçe’nin dışına itmeye çalışmak anlamına gelir. Herşeyden önce Türkçe ve Moğolca aynı coğrafyada

aynı tarihi binlerce yıl paylaşmış olmanın ötesinde aynı dil birliğinden (herkesçe bilinen Ural-Altay dil

ailesinden) köken alırlar ve bu dilbirliği içinde de Türkçe’ye en yakın konumda duran dildir (Çuvaşça,

Yakutça, Altayca dilleri Türkçe kabul edilerek). Ortak kökenden kaynaklanan dillerde az ya da çok

ortak kökler ve kelimeler bulunması kaçınılmazdır. Örneğin: Batı dillerindeki Nw/Nv kökünden gelen

“Yeni” manasındaki sözcükler ortak kökene sahiptir. Örneğin İngilizce New, Almanca Neu, Latince

Nova gibi. Ancak tarih içinde bu dillerle aynı kökten geldikleri ispatlanmış olan Farsça’daki “Nev”

kelimesi de yine birebir aynı anlamla “Yeni” demektir. Fakat bu diller ile Farsça arasındaki her tür

uzaklık Türkçe ile Moğolca arasındaki uzaklıktan çok daha fazladır. Üstelik Farça tarih içerisinde

Avrupa dillerinden çok daha önce ayrışmıştır. Öyleyse “Nev” sözcüğü Farsça’ya aittir ve diğer dillerin

hiçbirinin etimolojik ilgi alanına girmemelidir. Peki bu yaklaşım ne derece doğrudur? Çince

kaynaklarda ilk kez kaydedilmiş olan Türkçe ile ortak sözcükleri atılsın, Mançu, Tunguz dillerine daha

yakın duranları da atılsın, Moğolca’dır diyerek binlerce kelimeyi Türkçe sayılmasın. Şunlar şüphelidir,

şüpheliyse kesin Türkçe değildir diyerek bir kenara bırakılsın. Bunlar kesinlikle bilimsel yönteme

aykırıdır. 215 Emegelçi: Süt annesi manasına gelen sözcük, mitolojide çocukların koruyucu tanrıçasının da adı

olarak kullanılır. Bu tanrıçanın çocukları ve bebekleri koruduğuna inanılır. Küçük çocukların başlarına

gelecek kazâları önceden görür ve engel olur. Çocuklar hastalandıklarında kadın şamanlara onlar için

uygun ilaçları hazırlama yollarını gösterir. 216 Emegen: Kafkas Nart efsanelerinde çirkin, bazen çok başlı devasa yaratıklar olarak betimlenir.

Emegenlerin sayıları oldukça fazladır ve her üç ayda bir doğum yaparlar. Her doğumda yüzden fazla

çocuk dünyaya getirirler. Emegenlerin yer almadığı hiçbir Nart destanı yoktur. 217 Emegey: “Nine” manası verilen kelimenin Şamanist gelenekte Şaman Ruhu anlamı da bulunur.

Amagay/Amagat/Emeget sözcükleri de farklı söyleyiş biçimleri olarak kaynaklarda yer alır. Bu ruh

olmadan şaman olunamaz. Şaman öldüğünde kuş görünümünde dışarı çıkar ve mezarının yanında

veya üstünde büyüyen ağaçta yaşar ve mezarın saygınlığını, temizliğini korur. Etimolojik olarak ilgili

görünen Emen/Emeğen sözcüğü ruh, can manası taşır, ayrıca ağaç dikmek için açılan çukuru da ifade

eder. Tunguzlarda koruycu ruhlara Amaka denir. Teleğüt Türkleri ise bu ruha Emegen adı verirler. 218 Emertmek: Rahatlatmak, huzur vermek gibi manaları bulunan sözcüğün yarışta öne geçmek

şeklinde ikinci bir anlamı daha vardır.

Page 332: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

331

219 Emlek: Bedenen veyâ ruhsal olarak şifâ bulunan bir yerleşim birimini veyâ yöreyi ifâde eder.

Çoğunlukla o bölgede bulunan evliyâ mezarları ile ilişkilendirilir. Anadolu’da bu adı taşıyan köyler

hattâ pek çok köyün toplamından oluşan yöreler vardır. Mitolojik bir kişilik olan Uluğ Türk’ün oğlu

olan “Amlak” adı ile de alakalı görünmektedir. Bu isim de şifa vericiliği temsil eder. Am/Em/İm

kökünden türeyen kelime şifa veren, tedavi eden demektir. Emlemek fiili ilaç vermek, iyileştirmek,

sağaltmak anlamlarına gelir. Sözcüğün ayrıca Müşfik (şefkatli) anlamı da bulunmaktadır. 220 Enermek: Kavramın kelime anlamı aslında kulağını bükmektir. (Enemek fiili hayvanın kulağını

kesmeyi veya işaretlemeyi anlatır.) Anlam kaymasına uğrayan sözcük müzik aletini akord etmek

manasında kullanılır olmuştur. Özellikle telli çalgının akord burgularının bükülmesi kulağın bükülmesi

ile benzeştirilmiştir. 221 Erkecey: Sözcüğün “İrkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi nazlı, şımarık anlamına gelir. Masalda

zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir kız çocuğudur. 222 Erkenek: Türk halk anlatılarında adı geçen bir masal kahramanıdır. Avrupa masallarındaki “Parmak

Çocuk” karakteri ile ilginç bir biçimde büyük oranda uyumludur. Kurnaz, zeki, talihli bir çocuk olarak

görünür. Yine de Erkenek’in özgün bir kişiliği ve özellikle Grimm masallarında bahsi geçen Parmak

Çocuk’tan farklı yönleri de bulunmaktadır. Çünkü eski Türk-Moğol kültüründe başparmağın insan

ruhu ile de alâkası olduğu düşünülür. Erkenek kurnaz, çokbilmiş, hazırcevap bir çocuk olarak

tanımlanır. Değişik mâceralarda zekâsı sâyesinde sorunların üstesinden gelir. Bu mâceralarda farklı

diyarlara yolculuklar yapar. 223 Erleg: Türkçe’ye “Erlik” olarak yerleşen kelime burada orijinal biçimiyle alınmıştır. Kötülüklerin

kaynağı olarak görülen tanrıdır, bu bağlamda “Şeytan” olarak tercüme eden kaynaklar varsa da

aslında tamamen farklı ve kendine özgü bir varlıktır; bu nedenle “Kötülük Tanrısı” olarak tanımlamak

daha doğrudur. Mitolojideki anlatılara göre kara bir Güneş ile aydınlatılan yeraltında akan ırmağın

kenarındaki, yüksek bir dağın eteğinde kırk köşeli taş veyâ demir sarayında yaşar. 224 Ermen: Kutsal, aziz (kutlu kişi) anlamlarının yanında Pelin otu manası bulunur. Ayrıca kimi Türk

lehçelerinde “Sincap” karşılığında kullanıldığı da görülür. Ancak bu anlam “Erlen” (hamster) sözcüğü

ile ilişkili görünmektedir. Aslında kastedilen canlı “Yer Sincabı” olup en azından dış görünüş olarak da

hamsteri çağrıştırmaktadır. 225 Erselen: Moğol mitolojisindeki efsanevi beş renkli aslandır. Budizmin etkisi görülür. Ancak sözcük

etimolojik olarak Türkçe “Arslan” sözcüğü ile ilişkilidir.

226 Esre: Arap alfabesinde İ (veya ses kaymasıyla I) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Asra”

(aşağıda olan) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin

harflerin altına koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Kesre/Kesra” şeklindedir. 227 Etügen: Mitolojide Toprak Tanrıçası’dır. Toprağı ve yeryüzünü, ayrıca toprağa dayalı üretimi, tarımı

ve hasadı temsil eder. Toprağı ve toprakla ilgili tüm unsurları, bitkileri ve hayvanları koruduğuna

inanılır. Konur (kahverengiye çalan kızıl) saçları vardır. Onun yaşadığı Ötügen (Ötüken) şehri Türklerin

yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünyâ’ya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir. Orhun

Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır ve Göktürk Devleti’nin başkenti de yine burada kurulmuştur.

İnanca göre bütün büyük devletlerin başkenti burada kurulmalıdır ki, devletler uzun ömürlü olabilsin.

Page 333: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

332

228 Evreğen: Peş peşe gelen “E” harfleri ve son hecedeki “Ğ” harfi bükülgen bir söz dizimi

oluşturmaktadır; tıpkı ejderhanın kıvrılması gibi. “Evren” biçimindeki yazımına göre bu biçim daha

doğrudur. Sözcüğün kökeni “Evrilmek” fiilinden gelmektedir. Kıvrılmak anlamı ejderhanın yılana

benzer yapısı ile ilgilidir. Abran / Abrağan / Awrağan / Avrağan / Evreğen / Ewreğen / Ebreğen /

Ebren/ Evren şeklinde sıralanabilecek uzun bir dönüşüm zinciri hep Ejderha, Yeraltı Canavarı, Yeraltı

Denizi Yılanı, Yeraltı Ejderhası gibi anlamları içerir. 229 Eyder: Bir topluluk adına konuşan kişi yani sözcü, lider anlamına gelir. Sözcüğün Arapça’da aslan

anlamına gelen ancak Türk kültüründe Rüzgar Ruhu ile ilişkilendirilen Haydar ismi ile olan alakası

netleştirilmiş değildir. Kazaklar harman vakti rüzgar esmeye başlamamışsa, “Mir Heyder” dedikleri bu

ruhu yüksek sesle çağırırlar. Azeriler hasat zamanı harman bitince “Haydar Baba, gel payını götür!”

diyerek ona seslenirler. Alevi kültüründe Türküler içerisinde de “Yürü be Haydar!” gibi veya benzeri

başka ifadelerle sık sık rastlanan bu isim, Anadolu’da Pir Sultan Abdal’ın gerçek adı olmasından

kaynaklanıyor gibi görünse de kökeni aslında burada aramak gerekir. Eski Türkçe’deki “Aldar/Aydar”

ismi ile de uyumlu görünmektedir. Ayıtmak/Eyitmek (Ey! ünlemi ile de bağlantılıdırlar) ve Haykırmak

fiilleri ise konuşmak, bağırmak, seslenmek, hitap etmek gibi anlamlar içerirler. Haydar, her ne kadar

Arapça kökenli bir isim olsa da Türk kültüründeki kavramlarla ilişkilendirilmiş olması muhtemeldir.

230 Ezeşmek: Sözcüğün farklı ve Türkçe’de söylenmesi daha zor bir biçimine “Eğezeşmek” olarak

rastlanır. Eğeşmek/Eğezmek/Eğezeşmek dönüşümünde ruhlarla iletişim kurma manası rahatlıkla

görülebilmektedir. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü ilham getiren ruh ya da hatta doğrudan çalınan melodinin

koruyucusu olan soyut varlık için de kullanılır. Bu durum dikkate alındığında fiil kutsal ruhlarla

iletişime geçerek onların verdiği yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı ifade

etmektedir. 231 Gakay: Moğolca’daki asıl anlamı domuzdur. Bu dilde anlam genişlemesiyle Yunus balığını da ifade

eder olmuştur (Dalayın Gakay yani Deniz Domuzu). 232 Galcır: Çiftleşmek isten hayvanları tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. Ancak köken anlamı

“Ateş basmış” demektir. Bu bağlamda çiftleşme mevsimindeki hayvanlar için kullanılan “Kızışmış”

tabiri ile eşdeğerdir. Bu sözcükten türeyen Galcırmak/Galçırmak fiili de çiftleşmek istemek şeklinde

izah edilmekle birlikte gerçek anlam “Ateş basmak” veya “Kızışmak” olacaktır.

233 Galtaşmak: Birisine sataşmak olarak açıklanan sözcüğün kökenindeki anlam tam olarak birine veya

birbirine ateş atmak şeklindedir. Sataşmak anlamı mecazen ortaya çıkmıştır. 234 Gerdek: Sözcüğün kökeni neredeyse tüm kaynaklarda Farsça olarak gösterilmektedir. Oysa ki

Moğolca “Ger” (çadır) kelimesinin dikkate alınması gerekir. 235 Gor: “Maya” (ferment) anlamına gelen kelime Farklı lehçelerde ve şivelerde farklı biçimlerde

söylenir (Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür dönüşümündeki kelimelerin tamamı farklı bölgelerde maya

anlamında kullanılır). Bu sözcüklerin tamamı aynı zamanda ateş ve köz ile de alakalı görünmektedir.

Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir. Aynı zamanda Türkçe bir kök

olan Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür şeklindeki söz dizisinin içeriğinde “Kuvvet” ve “Çoğalma” anlamları da

yer alır. Örneğin Gorsamak/Kursamak/Kürsemek/Gürsemek fiilleri mayalanmak manası taşıdığı gibi

Page 334: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

333

çoğalmayı ve kuvvetlenmeyi de ifade eder. Baharda yeryüzüne düşen “Gor/Kor” (Cemre) anlayışı da

yine mecazen yeryüzünün mayalanması ile alakalıdır. 236 Gözbeğen: Televizyon anlamına gelen kavram Köspeğen/Közpeğen sözcüğünden uyarlanmıştır.

Köspe/Közpe kelimesi “Sihirli Ayna” anlamına gelir. Köspeğen/Közpeğen ise bu sözcükten türemiş

olup benzeri bir mana ile “Sihirli Küre” veya bazen de yine aynı anlamla “Sihirli Ayna” demektir

(mecazen televizyonu da ifade eder) ve bilinmeyene dair görüntüleri gösterme anlayışı her iki

sözcüğün içeriğinde de vardır. Türkçe’nin bilimsel terim üretme gücünün en güzel ve en yetkin

örneklerinden birisidir. 237 Gulaş: Macarların geleneksel yemeklerindendir. Genellikle dana eti, soğan ve biberden yapılır.

Ayrıca sarmısak, kimyon, domates, yeşil biber ve patates de konulur. Bir iddiaya göre bu yemeğin adı

Avrupa seferlerindeki Osmanlı ordusunda yeniçerilere dağıtılan “kul aşı” denilen yemekten

gelmektedir ve Türkçe kökenlidir. Ancak daha tutarlı görünen açıklama ise Macarca “sığır”

anlamındaki “Gulya” sözcüğünden geldiğidir. Macarcada sığır çobanlarına da “Gulyas” adı verilir.

Buna göre Gulaş’ın ortaya çıkışı Macar çobanların yediği bir haşlama et yemeğine dayanır. Ve Türk

kültüründeki “Çoban Kavurma” yemeğini akla getirir ancak aralarında önemli bir fark vardır; “Gulaş”

bir tür haşlamadır. 238 Gürsemek: Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür kökünden türeyen sözcüğün Gorsamak/Korsamak veya

Kursamak/Kürsemek şeklindeki söyleyişleri de mevcuttur. Kök dizisi ise aynı zamanda ateş ve köz ile

de alakalı görünmektedir. Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir. 239 Hak: Muhafaza (koruma) anlamına gelir. Arapça kökenli gerçeklik ve hukukilik bildiren “Hak”

sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmayan Türkçe bir kelimedir. Türkçe’de bazı

lehçelerde görülen “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda

Saklamak fiili ile aynı kökten gelmektedir. 240 Haklamak: Arapça kökenli “Hak” sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı yoktur. Türkçe

bir kelimedir. “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Saklamak

fiilinin farklı bir söylenişidir ve muhafaza etmek anlamına gelir. 241 Halay: Ateş etrafında dönmek ile alakalı olduğu anlaşılamayan sözcüğe sırf bir köken bulmuş olmak

için Yunanca olduğu öne sürülen askeri birlik anlamındaki “Alay” sözcüğüne bağlamak binlerce yıllık

bir Türk oyununa “Aceba Yunan kültürü ile Anadolu’da tanışmadan önce bu oyuna ne ad

verilmekteydi?” sorusuna cevap aramayı gerektirmez miydi? Yanıt Azerice’de durmaktadır. Aynı

oyunun adı bu dilde “Yallı” olarak bilinir. Köken ise aynıdır: Qal/Gal/Hal/Al/Yal kök dizisi. Yani

bağlantılı olarak ateş etrafında dönme veya dönüşün enerjisi ile bedenlerin ısınması bağlamında

Qalay/Galay/Halay dönüşümü ile sözcük çok net olarak bu manaları ihtiva etmektedir. Türkçe bir

metal alaşımını ifade eden Qalay/Kalay/Galay kelimesiyle bağlantılı olarak ateş üzerinde kabın veya

sıvı alaşımın döndürülerek kalaylama işleminin yapılması ile halaydaki dönme eylmenin neredeyse

aynı kelimelerle tanımlanıyor olması kesinlikle tesadüfi değildir. Türkçe’deki “Alay” kelimesine

dönüştüğü öne sürülen Yunanca askeri birlik anlamındaki sözcüğün gerçekte Türkçe’den bu dile geçip

geçmediği tartışmasını başlatmaya dahi gerek olmadan Türkçedeki anlamın ateş etrafında toplanarak

birlik oluşturmak olduğu çok net olarak ortadadır. Üstelik aynı kökten türeyen ve Moğol kabile

Page 335: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

334

birliğine isim oluşturan “Halha” sözcüğü de yine kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile

de bağlantılıdır. 242 Halha: Bir kavim olarak Moğolları (bazen de Moğol tanımlaması içindeki yaklaşık yüzde 75 orana

sahip en büyük topluluğu) ifade eden bir sözcüktür. Halhalar dışında başka Moğol toplulukları da

bulunmaktadır. Örneğin “Dörbetler” (dörtlüler) adından anlaşılacağı üzere dört kabileden oluşan bir

Moğol topluluğudur. “Halha” sözcüğü aynı zamanda Moğol kabile birliğini tanımlamakta da kullanılır.

Kelime anlamına bakıldığında ise Türkçe “Kalkan” sözcüğüyle aynı kökten (Türk-Moğol dil birliğindeki

Hal/Kal kökü) gelmektedir. Sözcükteki “H” harfleri ise aslında gırtlaksı seslerdir (Azerice’deki “X” gibi,

İngilizce: KH sesi). Bu anlam dışarıya karşı birlikte savunma yapmayı, korunmayı içerir. Arapça “Halka”

sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlam kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile

alakalıdır. 243 Halık: “Hava” (atmosfer) demek olan sözcük Kal/Hal kökünden gelen Kalkmak fiili ile bağlantılıdır.

Hem Kal/Hal kökünün kendisi birer sözcük olarak hem de türeyen Kalığ/Kalık/Halık/Halığ sözcükleri

hava (atmosfer) manası taşırlar. Bunların tamamı yukarıda bulunan veya yukarıya kaldıran şey

içeriğini barındırırlar. Salkın > Halkın dönüşümünde olduğu gibi kökende “Rüzgar” anlamı da yer

almaktadır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki başka dillerde köken aranan “Halı” sözcüğünün kökeni

de çok büyük olasılıkla buradaki “Yukarı kaldırmak” anlamı ile bağlantılı bulunmaktadır. 244 Han: Sözcüğün anlamı “Kral” demektir. Bahaeddin Ögel’in muhteşem ifadesi ile “Türkçe talana açık

bir hazine gibidir” tespitine kanıt teşkil eder nitelikteki örneklerden birisidir. Kavramın türediği Türkçe

Kan (soy) sözcüğü bir kenara atılarak hatta bu tespiti yapmış olanların kökü yanlış buldukları öne

sürülerek Çince bir köken aranıp bulunmuştur. İddiay göre kelime Çin hanedanlarından birinin

adından gelmektedir. Tarihin derinliği içerisinde aynı coğrafyada yan yana ortaya çıkmış iki

medeniyette ortak sözcükler bulunması kadar doğal bir şey olamaz. Bunların bazen hangisinin ürünü

olduğunu tespit etmek bile mümkün değildir. Burada yapılacak en insaflı ve makul açıklama budur.

Fakat ille de bir tespit yapılacaksa (başka bir hanedanın değil de yalnızca burada) bahsi geçen Çin

hanedanının adının hiçbir sebep yokken ve toplumsal bir gereklilik ve dilin gerektirdiği bir zaruret

olmadan bir unvan olarak mı kullanılmasının daha mantıklı olduğu yoksa Türkçe genetik, ırsiyet,

veraset, soy manalarını barındıran kavramın mı başka kültürlere yayılmasının ve onlar tarafından bir

unvan olarak tercih edilmesinin mi akla daha yatkın olduğu sorusu sorulmalıdır. Bunlara “Hanedan”

sözcüğünün kökeni nedir? sorusu da ilave edilmelidir ve böylece tartışma geniş kapsamlı olarak ele

alınmalıdır. Ayrıca Hint kültürüne yayılarak isim olarak bile kullanılan ve Avrupa terminolojisine’de

giren kelimenin artık evrensel bir nitelik kazandığı da göz ardı edilmemelidir. 245 Haramak: Çok sayıda anlamı bulunan bir fiildir. Farlı lehçelerdeki farklılaşmış anlamlar ile

Karamak/Qaramak gibi söyleyiş değişiklikleri ve bunları bağlı anlam kaymaları da dikkate alındığında

bir hayli fazla yan anlam ortaya çıkmaktadır. Kelimenin kökeninde “görmek/bakmak” anlamı bulunur.

“Kötü gözle bakmak” ise ikinci en kuvvetli anlamdır ve kelimenin “Kara” köküyle olan ilgisine de

uygun düşmektedir. Nazar etmek, haset etmek, teşhir etmek (cinsellik), hırsızlık/soygun için gözlemek

ve doğrudan “Kara” kelimesinden ortaya çıkan lanetlemek, beddua etmek manaları bulunur.

246 Hata: Türkçe “Kat” sözcüğü ile doğrudan bağlantılı olan kavram Anadolu Türkçesi’ne “Kata” olarak

da aktarılabilir. Katlanarak (tekrar, defa, kere) manasındaki bu kelimeden türeyen Katalamak fiili de

aynı şekilde Katlanmak fiili ile akrabadır ve tekrarlamak anlamına gelir.

Page 336: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

335

247 Hayramak: “Rica etmek” manasındaki sözcük Türkçe Hay/Kay kökünden türemiştir. Arapça “Hayır”

(iyilik) kelimesi ile hiçbir alakası yoktur. Sözcüğün “Lütfetmek”, “İkram etmek” veya “İhsan etmek”

şeklindeki ikinci anlam grubu da yine Türkçe Kayramak fiilinin farklı bir söyleniş biçimidir. 248 Hınmak: “Kın” kökü üzerinden Kısas Cezası Uygulamak ve “S-H” dönüşümüyle “Sın” kökü

üzerinden “Buhrana Girmek” veya “Kriz Geçirmek” manaları bulunur. 249 Hıyınma: Sözcük Hıyınma > Sıyınma > Sığınma dönüşümünde görüleceği üzere Türkçe bir

kelimenin farklı bir söyleyişinden ibarettir. Sığınma sözcüğünün “siyasi anlamda başka bir ülkenin

himayesini isteme” (iltica) içeriğine vurgu yapıldığı için orijinal söyleyiş tercih edilmiştir. 250 Hızmak: Şerit çekmek olarak açıklanan fiil Hızmak > Sızmak > Çızmak dönüşümü ile Türkçe Çizmek

fiiiline bağlanır. 251 Him: İşaret direği veya Trafik tabelası anlamında kullanılan kelime aslında Türkçe’deki İm (işaret)

sözcüğünün anlam kaymasına uğramış ve biraz farklı bir söylenişidir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir

ki bir dönem Türkçe olarak kabul edilen sonradan Farsça kökenli olduğuna karar verilen “Sim” (işaret)

sözcüğü de aslında İm > Him > Sim dönüşümü ile yine Türkçe’dir. Farsça’daki mana aynı bile olsa

tamamen bağımsızdır. 252 Hoca: “Koca” sözcüğünden evrilmiştir (Türk coğrafyasındaki farklı dillerde Qoca/Goca olarak da

söylenir). Örneğin Dede Korkut Öyküleri’nde sıklıkla Kazılık Koca, Duha Koca, Uşun Koca gibi isimlere

rastlanır. Türk kültürü içerisinde tecrübeyi ve bir işin özünü anlamış olacak kadar bilgili, bilinçli,

ustalaşmış, uzmanlaşmış, teknik bilginin ötesinde bir anlayışa sahip kişiyi ifade etmekte kullanılan bir

sıfat veya doğal bir unvandır. Yaşlı, görmüş geçirmiş, bilge, bilgili demektir. Bir başka görüşe göre ise

Farsça efendi, ağa, saygıdeğer, yaşlı kimse, evin büyüğü manasındaki “Hace/Hvace/Hoce” kelimesi

anlam benzeşimi ve Türkçe’nin yapısına da uygun olan ses değişimi ile “Hoca” hâline gelmiştir. Bu

bağlamda günümüz Türkçesinde öğretmen veya imam anlamında da kullanılan bir sözcüktür. 253 Hokuz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Öküz” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçiminden ibarettir

(Öküz > Okuz > Hokuz). Anlam farklılaşmış (manda, camız) olduğu için orijinal biçim korunmuştur. 254 Hotay: Yakut kültüründe Akrep burcuna verilen isimdir. Fakat kök anlamının “Akrep” kavramı ile

bir ilgisi yoktur. Yakutça Hotoy (Türkçe uyarlama Hotay) kelimesi Kartal manası taşır. 255 Höylem: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söylem” (ifade) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir.

Anlam farklılaşarak “Cümle” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş tercih

edilmiştir. 256 Höyleş: Kelime Türkçe’deki “Söyleş” (sohbet) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam az da

olsa farklılaşarak “Hasbıhal” (hal hatır sorma) kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal

söyleyiş kullanılmıştır. 257 Höz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söz” kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam farklılaşarak

“Hece” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş korunmuştur.

Page 337: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

336

258 Idalamak: Köpeği kışkılamak (başkasının üzerine saldırtmak) olarak verilen mana aslında etkin değil

edilgin bir içeriğe sahiptir. Doğru açıklama gerçekte kişinin kendini koruması için köpeğini harekete

geçirmesi şeklindedir. Yani yapılan bir saldırıyı savuşturma amacı bulunmaktadır. 259 Idığan: Azad edilerek doğaya salınmış hayvan demektir. Dinsel bir amaçla başıboş bırakma şeklinde

gerçekleşen kurban. Böylesi hayvanlar Türk kültüründe çoğu zaman doğuya doğru sürülür ve

genellikle üzerine bir işâret koyulur. (Eski Araplarda bu işâret koyma çoğu zaman hayvanın kulağını

yarma şeklinde gerçekleştirilirdi.) Bu şekilde salının hayvana bir daha kimse elini süremez. Bâzen de

bu salıverme şarta bağlanır. Meselâ, tıpkı adak kavramında olduğu gibi herhangi bir dilek

gerçekleşirse salınması öngörülürdü. Kuran-ı Kerim’de Maide Sûresi – 103. âyette bu kavramın

Arapça’daki (uygulama açısından) yaklaşık karşılığı olan tâbirlerden (Bahîre, Sâibe, Vesîle)

bahsedilerek hayvanların bu ve benzeri biçimlerde doğaya salınması anlayışı yasaklanmıştır.

Tefsirlerde eski Arap geleneğinde özellikle develerin; “Sırtı korundu,” denilerek azat edildiği

söylenmektedir. Ayrıca belirli sayıda doğum yapan veya yavru veren hayvanların salındığı da tarihsel

bilgiler arasındadır. 260 Irkıl: Kelime anlamı olarak ele alındığında falcı veya kahin demektir. Mitolojide ise bu adı taşıyan

bir kişilik bulunur. Irkıl Ata kamların (şamanların) atası olarak kabul edilir. İnanışa göre o yeryüzündeki

ilk şamandır. Türk kam törenlerinin ilk oluşturucusu olarak da bilinir. Gelecekten ve geçmişten haber

verir. Anlatıldığına göre o kadar güçlüdür ki, bir gün bu durumun farkına varan Tanrı onu yanına

çağırtarak kendisine boyun eğmesini ister. O ise hiçbir yüce güç tanımadığını ve yaptıklarının kendi

gücüyle olduğunu söyleyerek Tanrı’ya karşı saygısızlık yapar. Tanrı bunun üzerine, Irkıl’ı ateşe

attırarak yaktırır. Onun yandığı bu ateş gelecekte doğacak olan diğer kamların ruhlarını oluşturur. Adı

Oğuz Şecerelerinde (soy kütüklerinde) “Irkıl Hoca” olarak yer alır. 261 Isıyah: Baharda doğanın yenilenmesini, gücün çoğalmasını gösteren ve bereketi simgeleyen bir

bayramdır. Daire şeklinde toplanılıp kımız içilir ve meydanda yakılan odunun üzerinden atlanır. Daire

şeklinde yapılan bu şenlikler halayı çağrıştırmaktadır. Yakutlara göre ilk ata olan “Elley”, başlatıcısı

olduğu bu bayramı kendi yurdunda kutlamıştır. Kelime kökündeki anlam Isınma/Isıtma vakti

demektir. Mevsimsel döngülere bağlı sıcaklık değişikliklerini akla getirecek biçimde Isı kökünden

türemiştir ve Isınmak fiili ile bağlantılıdır. 262 İdeğsiz: Kelime anlamı işaretsiz demektir. Üzerine boya veya damga ile kime ait olduğunu

gösteren işaret vurulmamış hayvanları tanımlamakta kullanılan bir sözcüktür. Bu nedenle başıboş,

sahipsiz gibi manalarda da kullanılır. 263 İdeşme: Haberleşme olarak çevrilen kavram aslında tam olarak işaretleşme demektir. Anlam

genişlemesi ile her tür işaretle haberleşme (el, duman, şifre, telgraf) sözcüğün kapsamına girmiştir.

İdeşmek fiili de işaretleşmek, haberleşmek, telgraf çekmek, şifreli haber göndermek anlamlarına gelir. 264 İleğmek: “Rencide olmak” manası bulunan kelimenin İlemek şeklindeki söyleyişi de mevcuttur.

Anlam İlenmek (beddua etmek) fiili ile bağlantılıdır. 265 İlenmek: Beddua etmek, lanet etmek, rencide etmek manaları bulunan sözcük aslında İğlenmek >

İlenmek dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. “İğ” kökü kötülük ve dert, maraz ile ilişkilidir. Dolayısıyla

kötülüğü veya kötülük getiren soyut varlıkları birine yönlendirmek anlamlarını içerir.

Page 338: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

337

266 İlgemek: “Nakletmek” içeriği özellikle organ nakli yapmak anlamında kullanılmaktadır, sözcüğün

ayrıca “İç içe geçirmek” şeklindeki ikinci anlamı da bu kullanımı desteklemektedir. 267 İmir: Değişik lehçelerdes kırağı, sis, alacakaranlık gibi anlamlara gelmektedir. Özellikle İç

Anadolu’da kullanılan “İmir’in iti gibi titremek” deyiminin kökeninde bu kavram bulunur. Bu deyim

daha sonraları Arapça kökenli “Emir” sözcüğü ile de kullanılmış ve hatta Sivas yöresini ele geçiren

Emir Timur ile de alakalı olduğu düşünülmüştür. “İmre (İmere)” adlı Cemre Cini de aslında yine bu

varlığın farklı bir yansımasıdır. Bulgarlardaki Zemire adlı cinin bu kavramın en eski biçimi olduğu

anlaşılmaktadır. Baharda toprağa düştüğüne inanılan Cemre kavramı ile ilişkilendirilmiştir.

268 İnehsit: Sözcük anlamı doğum hemşiresi (ebe) demektir. Mitolojide ise doğum tanrıçasının adıdır.

Gülerek (gülümseyerek veyâ kahkahalarla) doğum yapan kadına hattâ doğuran ev ve ahır

hayvanlarına yardım eder. Moğolca’da İneh sözcüğü gülmek demektir ve Tunguz dillerinin tamamında

da yine gülme anlamı içerir. “İye” sözcüğü ile de alakalıdır. Enehsit ise nine anlamına gelir ve geçmişte

doğum ebelerinin yaşlı, tecrübeli kadınlar olması ile de bağlantılıdır. 269 İnemek: “Kurban etmek” manasındaki fiilin “İman etmek” içeriği de bulunmaktadır. Bu içerik ilk

mana ile çelişik olmamakla birlikte aslında “Inamak/İnamak” fiilinin farklılaşmış bir söyleyişinden

ibarettir. Bu nedenle ilk anlam tercih edilmiştir. 270 İrkecey: Sözcüğün “Erkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi “Parmak kız” olarak da bilinen masal

kahramanının adıdır. Masalda zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir

kız çocuğudur. 271 İrzi: Evliya anlamındaki kelimenin Sanskritçe (Eski Hintçe) kökenli olduğuna dair bu dildeki benzer

bir kelime nedeniyle kuvvetli bir ihtimal bulunmaktadır. Ancak Türkçe İr/Er kökü ile bağlantılı olarak

İrzi/Erzi sözcüğünün Türkçe ile tam bir uyum gösterdiği ihmal edilmemeli ve Hintçe olduğu iddiasına

temkinli yaklaşılmalıdır. Örneğin aynı kökten türeyen “Eren” (İren) ve “Ermiş” (İrmiş) sözcükleri de

Türkçe’de yine evliya anlamı taşımaktadırlar. Ayrıca Sanskritçe “İrşi” kavramının peri (ruhsal varlık)

manası taşıması kavramların belirli bir oranda karışmasına neden olmaktadır. 272 İskekçi: Cımbızla tüy (veya kaş) alan kişiyi ifade etmekte kullanılır. Mecazen “Müsthehzi” (alaycı

kişi) manasına da gelir. Ancak buradaki alaycılık daha çok karşı tarafın biraz da canını sıkacak türdedir,

tıpkı kişinin cımbızla tüyü alınırken canının yanması gibi. 273 İye: Sözcüğün asıl anlamı “Sahip” veya “Malik” demektir. Anlam genişlemesi hatta anlam kayması

ile bir şeyin koruyucu ruhu manasında kullanılır. Nesnelerin içinde olduğuna inanılan ve onunu

özelliklerini taşıyan gizli güçtür. Daha basit bir tanımmla koruyucu, iyiliksever ruhlara verilen isimdir.

Örneğin; Su İyesi içinde bulunduğu su kaynağını korur veya Ocak İyesi bir tek varlık olmayıp her

ocağın kendi koruyucu ruhu vardır. Türk mitolojisinde pek çok doğa unsurunun (özellikle de belirli bir

anlamı ve değeri bulunanların) mutlaka bir İyesi vardır; Ağaç İyesi, Dağ İyesi gibi… 274 İyite: Tazı (av köpeği) demek olan kelimenin köken anlamı koklayan (burnu iyi koku alan) veya

kendisine bir şey koklatılan şeklindedir. İyirmek fiili koklamak, İyitmek ise koklatmak anlamı taşır. Bu

durum av köpeğinin burnunun iyi koku alması ve bu nedenle gerektiğinde avı veya başka bir şeyi

bulabilmesi için birşeyler koklatılması ile alakalıdır. İyite/İyit/İt dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde ise

genel olarak köpek manasında kullanılır olmuştur.

Page 339: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

338

275 İzertmek: “Ardında iz bırakmak” anlamına gelen sözcük bazı lehçelerde “Ardından götürmek”

manası da taşımaktadır. Aslında bu fiil çok daha özelleşmiş bir mana ile karda, kumda, çamurda

yürürken arkadan gelen kişinin izleri takip etmesi hatta öndekinin izlerine basarak yürümesi demektir. 276 İzge: Mukaddes, mübarek, aziz gibi anlamlara gelen kelime Hıristiyan Türklerde Hz. Meryem için

de kullanılan bir ifadedir (“İzge Ana” yani Kutsal Anne). 277 İzi: Rab veya ilah demektir. Farklı lehçelerde “İdi” biçimiyle de söylenir. Karahanlı Türkçesinde

birebir “Tanrı” mânâsına gelir. Divân-ı Lügat-it Türk’de ise “İzi” biçimiyle sâhip ve efendi mânâsında

yer alır. Bu anlamlarıyla Arapça “Rab” sözcüğünü karşılar. Kuran-ı Kerim’in, Cumhûriyet döneminde

yapılan ilk Türkçe meallerinde “Rabbena!” sözü “Ey İzi'miz!” (yani Ey Rabbimiz!) olarak çevrilmiştir.

Batı dillerindeki Tanrı ve/veya Hz. İsa için kullanılan “Lord” sözcüğüne de denk düşmektedi. Türkçe

İz/Iz/Id/İd/İy/İç kökünden türemiştir. 278 Kabulmak: Şekil değiştirmek (dış görünüşünü değiştirmek) manasına gelen sözcüğün kök anlamı

tam olarak kabuk değiştirmek, demektir. Bu bağlamda “Tebdil-i kıyafet etmek” (giysilerini

değiştirerek başka bir görünüme bürünmek) deyimini de karşılar. Kavram “Kap” sözcüğü ile de

bağlantılıdır. İçinde bulunan suyun farklı bir kaba aktarılması hâlinde şeklinin sınırsızca değişmesi

nedeniyle, içinde insan ruhunun yer aldığı bedeni çağrıştırır. Moğolca Hubılgan/Hubilgan yine “başka

bir şekle girme” mânâsı taşır. Mitolojide (masallarda ve efsanelerde) ise başka bir varlığa dönüşme

anlamında kullanılır. Bu durum Türk halk anlatılarında genelde silkinilerek gerçekleşir. Örneğin güçsüz

görünümlü bir masal kahramanı silkinerek daz başlı (kel kafalı) yenilmez bir yiğide dönüşür. Herhangi

bir hayvanın şekline girme öykülerinin önemli bir kısmı Şamanist gelenekten, daha az bir kısmı da

Türklerin Asya’da bir dönem tabi oldukları Budizm’den kaynaklanmaktadır. En çok güvercin, kuğu,

kaz, nugas (yaban ördeği), bürküt (kartal), laçın (şahin) gibi kuşların ve boynuzlu yabâni hayvanların

(maral, elik, sığın) donuna girme yaygındır. Biçim değiştirmeye tasavvuf geleneğinde de sıklıkla

rastlanır.

279 Kadağan: Azerice’de yasak veya illegal anlamında kullanılan bir sözcüktür. Arapça “Kada/Kaza”

(yargılama, hüküm verme) köküden türediği düşünülmektedir. Ancak Türkçe “Kadamak” (çivilemek,

hapsetmek, etrafını çevirmek) fiili ile ilgisi göz ardı edilmemelidir. Etrafı çevrilmiş, çivi gibi sabitlenmiş

veya biraz daha uzak bir olasılıkla hapse neden olan davranış anlamları bulunur. Türkçe gerçek manası

ise mıhlanmış, çakılmış demektir.

280 Kalçav: Nükte/espri manasındaki kelimenin (ve fiil formu olan “Kalçamak” sözcüğünün) etimolojik

kaynağı ateşle ilgili kavramlar bildiren Qal/Gal/Kal kökü ile alakalı görünmektedir. Nükteli/esprili

sözün karşı tarafa atılan bir tür ateş kıvılcımı olarak algılanması söz konusudur. Yani anlam mecazidir.

Fakat burada asıl dikkat çekici olan diğer husus saçsızlık bildiren ve Türkçe olup olmadığı tartışma

konusu yapılan Kel/Kal kökü ile ilgisidir. Türk mitolojisinde kellik güç, zeka ve kurnazlık göstergesidir.

Kel kahramanlar daima hazırcevap ve nüktedan olurlar. Fakat “Kalçav” sözcüğü ile kellik arasındaki

kavramsal bağlantı kurulamamıştır. Fakat bu konuyla ilgili bir araştırma belki de durumu izah

edebilecek yeterli veriyi eski metinlerden sağlayabilir. 281 Kalgançı: Sözcük birebir “Kıyamet” kavramını karşılar. Kıyâmet gününü ifâde eder. İyilik tanrısı

Ülgen’le, kötülük tanrısı Erlik arasında çıkacak büyük savaşın sonunda tüm insanlık yok olacaktır.

Denizin dibindeki dokuz çatallı Karataş dokuz yerinden ayrılacak ve demirden atlara binmiş dokuz

Page 340: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

339

savaşçı yeryüzüne saldıracaktır. Tanrı Bay-Ülgen tüm canlıların öldüğünü, kendisinden başka kimse

kalmadığını görünce; “Kalkın ey ölüler!” diye bağıracaktır. Onun bu çağrısı üzerine ölüler

mezarlarından kalkacaklardır. Sözcük Kalgamak (sıçramak) fiilinden türemiştir. Moğolca’da Halgah

(Kalkah) fiili korkmak anlamına gelir ki, bu bağlamda “Korku Günü” demek de olabilir. 282 Kalkamak: “Havada durmak” anlamına gelen fiilin “Kalkan kaldırmak” anlamı da bulunmaktadır ve

her ikisi de birbiri ile uyumludur. Bu fiil bazı lehçelerde “Kalkaymak” olarak da telafuz edilir ve bu

ikinci söyleyişin sipere yatmak, siper almak anlamı ile de yine uyumluluk gösterir. Ayrıca elini gözüne

götürerek (siper ederek, kalkanlayarak) bakmak manası da vardır. 283 Kalkuday: “Kal/Hal” (hava, atmosfer) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Gök tanrısı

demektir. Eski Türkçe’de atmosfer ile gökyüzü ayrı kavramlarla nitelenir ve atmosfere Kal denilir. Bu

bağlamda bu tanrı hava olayları ile alakalı görünür. 284 Kaman: Cesur, gözüpek, aman vermez gibi manaları bulunur. Ayrıca “Kam” kelimesinden “Şaman”

sözcüğüne benzeşimle türetme yoluyla sonradan oluşturulmuş bir anlamı daha bulunur. Ancak bu

yapay bir mana olsa da asıl anlamlarına da ters düşmez. 285 Kambar: Sözcük Türkçe olup Yunanca ve Arapça ile ilişkilendirilmesi benzeşime ve yetersiz bilgi

nedeniyle bu benzeşimin anlaşılamamış olmasına dayalıdır. Bu isim Kam (şaman) sözcüğü ile

doğrudan bağlantılıdır ve Kam’ın yanında duran kişi demektir. Yani şaman yardımcısı

kastedilmektedir. Gökkuşağına Asya’da bazı topluluklarda “Kambarkuşak” adı verilir. Bu gökkuşağının

şamanın üzerinden yardımcı bir ruhun yardımıyla geçerek göğe yükseldiği bir köprü olarak algılanması

ile alakalıdır. Eski Türk kültüründe atları koruyan bir ruh olarak da tanınır. İskitlerden bu yana

Türklerle iç içe veya komşu olarak yaşayan ve etkileşim halinde bulunan Taciklerde ise yıldırım tanrısı

olarak görünür. Türklerde atların yıldırımdan yaratıldığı inanışı kabul görmüştür. İslâmiyet’i kabul

sonrasında ise Hz. Ali’nin atlarından sorumlu kölesinin (veyâ uşağının) adının “Kamber” olduğu ve

birlikte yolculuklar yaptıkları anlatılır. Yunan kültürünün etkisiyle çalgıcıların koruyucusu olarak

tanımlandığı da görülür. “Kambersiz düğün olmaz,” sözcüğü bu anlamda kullanılır. Yunanca’da

“Kamber” kelimesi ise aslında damat demektir. Böylece aslında çok eski çağlardan beri Türk halk

inanışı içerisinde atların koruyucu ruhu olarak görülen bir tanrıya çeşitli sözcük benzerlikleri nedeniyle

dışsal ve yeni anlamlar yüklenerek özelliklerinin genişletildiği anlaşılmaktadır. 286 Kamos: Arapça Kabus sözcüğüyle de ilgili gibi görünmekle birlikte çok büyük olasılıkla Türkçe

Kam/Kab/Kap kökünden türemiştir. Bu bağlamda Kapmak fiili ile de bağlantılıdır ve kapıp götüren

veya insanın üzerine kapanan varlık anlamına gelmektedir. Kamaz sözcüğü rüzgar demektir ve esinti

daima ruhsal varlıklarla ilgili görülmüştür. 287 Kamturmak: Bir şeyin içeriğinde bulunmak, muhtevasına katılmak anlamına gelen fiilin bu İlk

manası Kam/Kab/Kap kökünden türemiş olup ayrıca ikincil olarak tamı tamına “sesi kısılana kadar

bağırmak” manası da bulunur. Bu ikinci anlam “Kam” (şaman) sözcüğü ile alakalı olup kamın ayin

esnasında sesinin kısılana kadar bağırıp sesler çıkarması ve şarkı söylemesi ile bağlantılı olarak ortaya

çıkmıştır. 288 Kamu: Sözcüğün Türkçe olmadığı iddiaları doğru kökle ilişkilendirilmemiş olmasından

kaynaklanmaktadır. Oysa ki doğru analiz edildiğinde görülmektedir ki, Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep

kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını çevirme, toplama manaları ile neredeyse tüm Türk

Page 341: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

340

lehçelerinde yer alır. Türklere komşu başka bir dilde benzeri manada yakın söyleyişe sahip bir kelime

varsa (ki “Kamag” biçimiyle Sanskritçe’de görülmektedir), bu takdirde bu dile Türkçe’den geçmiş

olması ihtimali neredeyse kesin gibidir. (Aslında Sanskritçe olduğu öne sürülen “Kamag” söyleyişi

Cumhuriyetle birlikte yeniden türetilen “Kamu” biçiminden bile daha fazla Türkçe’dir. Kamag > Kapag

dönüşümü bunun net bir örneğidir.) Etimolojik araştırmalarda çok sık rastlanan ve gerçekten içine

düşmeden geçilmesi çok zor ve yaygın bir tuzak bulunmaktadır. Bir kelimenin ilk kez bir dilin

kaynaklarında yazıya geçirilmiş olması, hatta o dilde yerleşerek yazılı metinlerde kullanılıyor olması o

kelimeyi o dilde türemiş hale getirmez. Ancak bu tuzağa sıklıkla düşülmektedir. Örneğin yazıyı

tanımayan bir Afrika kavminin dilinden önce İspanyolca’ya ve Portekizce’ye sonra da diğer Batı

dillerine 1600’lü yılların başında geçerek kullanılmaya başlanan “Bonana/Bonan veya

Banan/Banana/Banane” (muz) kelimesine ilk kez bir Batılı kaynakta rastlanır. Ama aradan neredeyse

yarım yüzyıl geçtiği halde yine de yazıyı tanımamış olmaya devam eden bu kabilenin durumdan

haberi ise herhalde hiç olmamıştır ve Afrika sömürgeciliğine entegre olarak sürdürdükleri kültürel

yaşamlarında bir alfabeye yaklaşık 1960’dan sonra sahip olmuşlardır (üstelik bahsedilen küçük bir

kabile değil yaklaşık 5 milyonluk Wolof kavmidir). 289 Kamutay: Sözcüğün gerçek anlamı topluma ait olan, herkese ait olan ya da halkın birlikte yaptığı

çalışma şeklindedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanımlamak için

Parlamento veya Senato anlamında kullanılmıştır. Ancak daha doğru olarak Cumhuriyet (Republik)

kavramını karşılamaktadır. Kamu sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiaları ise bütünüyle eksik bilgiye

dayanmakta olup Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını

çevirme, toplama manalarını içerir ve neredeyse tüm Türk lehçelerinde bu kökten ve kökün

Kam/Ham/Hem kısmından türeyen pek çok kelime bulunur. Sözcüğün hatta kökün aynı zamanda

Sanskritçe (Eski Hintçe) ve Farsça ile uyum göstermesi Türkçe olmadığını göstermediği gibi hangi

dilden hangisine geçtiği (veya geçip geçmediği) bile bilinmediği halde kestirme çözümlerle Türkçe’nin

dışına itmeye çalışmak anlaşılır olmaktan uzaktır. Sırf Dünya’daki pek çok dilde hem de benzer

manalarla bulunduğu için Kom kökünün de Türkçe olmadığını iddia etmek ne derece mantıklıdır? 290 Kançamak: Sözcüğün gerçek anlamı pazarlık etmek daha doğrusu “Kança? (Kaça, ne kadara?)”

diye sormak demektir. Anlam daralması ile fuhuş pazarlığı yapmak manası taşımaktadır. 291 Kançura: Kan emici yaratık, kan içen kötü ruh anlamındaki kelimenin yine bu anlamla bağlantılı

olarak “Kan Kirlenmesi Hastalığı” manası da bulunmaktadır. Bu bağlamda “Kançıra” (kangren)

kavramı ile de etimolojik olarak doğrudan alakalıdır. 292 Kansamak: Kansız kalmak, kansızlık hastalığına yakalanmak ve bu nedenlerle beti benzi atmak,

yüzünden kanı çekilmek anlamları taşır. Ayrıca zalim kişiler için mecazen “Kana susamak” manasında

da kullanılmaktadır. 293 Kantarga: Moğolca’da ise “Dizgin” manası taşıyan kelime Kazak/Kırgız coğrafyasında ise çok daha

özelleşmiş bir anlam ile “Dizgini atın yelesine bağlama” demektir. 294 Karamak: Nazar etmek (kem göz etmek), kötü gözle bakmak içeriğine sahip olan fiilin gerçek

anlamı aslında seyretmek, izlemek, muayene etmek demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara”

kavramından doğan çağrışımlar nedeniyle ortaya çıkmıştır.

Page 342: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

341

295 Karamat: Karabasan (kabus) olarak tercüme edilen sözcük gerçekte kötü rüyalara neden olan bir

varlığın adıdır. Hezeyanlar ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkaran kötü bir ruhtur. Tatarca’da ise tam

tersi bir mânâ ile “hayırsever ruh” veyâ “koruyucu ruh” demektir. Azerice’de kullanılan “Karamat

Basmak” (kâbus görmek) deyiminde yine bu varlıkla ilişkili olarak olumsuzluk içeren bir kavram ile

karşılaşılır. Kelime anlamı ise Karartan (göz karartan) demektir. Udmurtça’da bu kelime şeytan, kötü

ruh gibi anlamlar taşır. Yakutça’da uğursuz, lânetli anlamında kullanılan “Karımıt” sözcüğü de yine bu

kavramla yakından alâkalıdır. Karamak sözcüğü kötülemek, hor görmek anlamlarını barındırır.

Sözcüğün sâdece biçimsel benzerliğine bakarak “olağanüstü olay” anlamındaki Arapça kökenli

“Kerâmet” kavramı ile ilişkilendirilmesi mâkul değildir.

296 Karan: Nazar eden (kem gözlü) manasının yanında biraz küçük bir anlam değişikliği ile bazı

lehçelerde hasetçi (kıskanç) anlamı taşır. Ayrıca dibi görünmeyen çukurlara veya kuyuları da

tanımlamakta kullanılır. Bu benzerlikle astronomideki “Kara Delik” kavramı için de kullanıldığı olur. 297 Karav: Nazar (kem göz), kimi lehçelerde ise kabus manasına gelen bir sözcüktür. Orijinal anlamı ise

seyir veya muayene demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara” kavramından doğan çağrışımlar

nedeniyle ortaya çıkmıştır. 298 Karavçı: Nazarı çok değen kişi, kem gözlü insan manasında kullanıldığı gibi kabuslara neden olan

kötü ruh veya cin anlamına da gelir. Ancak kelimenin asıl manası seyirci, muayeneci demektir. Bazen

de röntgenci (başkalarını izleyen kişi) anlamında da kullanılır.

299 Karçamak: Doğrudan “Kar” kelimesinden türeyen ve “Kar küremek” anlamına gelen sözcüğün

diğer anlamı ortalığı karıştırmak, fitne çıkarmak demektir. Bu ikinci anlam ise Karıştırmak fiili ile

akrabadır.

300 Karçana: Kar kızağı demektir. Ayrıca halk kültürü içerisinde Ayaz Ata’nın (veyâ Şahta Baba / Noel

Baba’nın) çok güzel bir kız olan torununun adı olarak anılır. Çocuklara hediyeler dağıtır. Genellikle

mâvi elbiseler giyer. İsmin sonundaki Çana sözcüğü, Çına (Şına, Şono) yâni kurt mânâsını akla getirir.

Ayrıca Kartoy (Kartuy/Kartay) denilen kış şenliklerinde Asya’da genç kızlar mâvi giysilerle Karçana

kılığına girip Ayaz Ata ile birlikte çocuklara armağanlar verirler. Bazı yörelerde Rus kültüründeki

Snegurochka/Snegurka (“Kar Kız”) motifinin de etkisi altında kalmıştır. 301 Karçar: Sözcüğün diğer anlamı karıştıran, fitne çıkaran demektir. “Karçamak” fiilinden türemiştir.

Özel ad olarak Korkut Ata’yı öldürmeye çalışan kişidir. Dede Korkut Kitabı’nda “Deli Karçar” olarak

anılır. Bamsı Beyrek ile Banı Çiçek’i evlendirmek istemesi üzerine Korkut Ata’yı öldürmeye kakışmış ve

ona saldırmış fakat çarpılmıştır.

302 Karılmak: “Takatten kesilmek”, özellikle de yaşlılığa bağlı olarak güçten düşmek ve ayrıca küçük bir

anlam kayması ile “İhtiyarlamak” manasına gelen sözcüğün biraz daha farklılaşmış bir anlamı daha

bulunur ve “Sesi kısılmak” demektir. 303 Karıtmak: Başkasını ihtiyarlatmak veya yaşlanmasına neden olmak anlamına gelen sözcüğün bu

kullanımları genellikle mecazidir. Genellikle bir şeyi anlamadığı veya verilen bir işi yapamadığı için

birisini çok yormak, bitap etmek içeriği ile kullanılır. Bundan başka evlenmeden yalnız başına

ihtiyarlamak manasıda bulunur.

Page 343: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

342

304 Karmalamak: Karıştırmak manasındaki fiilin ayrıca “Olta atmak” ve “Şansını denemek” veya

“Teşebbüs etmek” anlamları da bulunmaktadır. Bu ikincil anlamlar “Karmak/Karmağ” (olta)

sözcüğünden türemişlerdir (Karmağlamak). Buradaki mana da aslında olta atarak balığın gelmesini

beklemek düşüncesinin mecazi bir yansımasıdır ve “Olta atmak” yada “Yem atmak” tabirleri bugün de

Anadolu’da benzeri manalarla mecazen kullanılmaktadır. 305 Kartamak: Pençelemek, tırmalamak manası taşıyan kelime “Kartal” sözcüğünün kökenini

oluşturur. Kelime kökünde “Tedavi etmek” manası da bulunur ki, bu durum kartalın kutsal bir hayvan

sayılması ve şamanların ruhlarının kartal şeklinde olduğunun da kabul edilmesi ile ilgilidir. 306 Katarmak: Geri dönmek, geri gelmek, gidip gelmek anlamlarına sahip olan fiil gerçekte

“Kaytarmak” fiilinin farklı bir söyleniş biçimidir. (Kaytarmak fiili Türkçe’dekinden biraz farklılaşmış

anlamlara sahiptir. Türkçe’deki işten kaçmak manası da gerçekte işi bırakıp geri dönmek şeklindedir.)

Bu fiilden türeyen “Posta güvercini” veya “ Avcı kuşu” manasındaki “Katar” kelimesi de aynı şekilde

“Kaytar” sözcüğünün bir türevidir. Anlaşılacağı üzere anlam bu kuşların geri dönmesi ile alakalıdır. 307 Kay: Şiir şeklindeki epik söylencelerdir. Göğüsten ve/veyâ gırtlaktan, bazen de damaktan çıkan

seslerle “Kayçı” adı verilen destancılar tarafından ezbere okunur. Destan söylemek de bu terimle

bağlantılı olarak Kaylamak fiiliyle ifâde edilir. Kaylar iki bin ile sekiz bin dize arasında değişen şiir

biçiminde (manzum) eserlerdir. Bâzen onbin mısrayı geçtiği de olur. Okunmaları ise uzunluğuna göre

bâzen dört, beş gün veyâ bir hafta sürer hattâ bir iki aya kadar uzayabilmektedir. 308 Kayın: Türklerce her çağda kutsal sayılmış bir ağaçtır. Mitolojideki bir anlatıya göre tanrı Kayra

Han, Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir kayın ağacı dikmiştir. Bu ağaç yerle göğü birbirine

bağlayan Yaşam Ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türemiş

ve Dokuz Boy (yani Dokuz Irk) bu kişilerin soyundan ortaya çıkmıştır. Bu ağaç Dünya’nın, yeraltının ve

göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar. Dalları gökyüzünü ayakta

tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar uzanır. Tepesinde Tanrı Ülgen

oturur. Efsanevi Öksökö kuşu etrafında dönerek uçar ve bazen de zirvesine konar. Değişik pek çok

efsanede bu ağaçla ilgili inanışlara rastlanır. Eski çağlarda evlilikler bu ağacın altında yapıldığı için aynı

zamanda hısımlık bağını da anlatır. 309 Kayınlık: Evlilik yoluyla hısım olmayı, nikahla kurulan akrabalık bağını tanımlar. Eski Türk

kültüründe “Kayın” sözcüğü akrabalık bağlarını içeren bir kavramıdır. Örneğin; Kayın-Ana (Kaynana)

veyâ Kayın-Ata (Kaynata) gibi. Bu sözcükler geçmiş çağlarda evlilik törenlerinin kutlu sayılan “Kayın

Ağacı” altında yapılması ile ilgilidir. Türkçe’de Kayın/Katın/Kazın/Hazın, Moğolca’da ise Kadun/Hadun

biçimleriyle değişik şîve ve lehçelerde yer alan bu ağacın (eski çağlarda muhtemelen “gelin”

anlamında kullanılan) Türkçe Kadın (Hatun/Katun) ve Moğolca Hatan (Hotun/Hoton) sözcükleriyle

alâkası ilgi çekicidir. 310 Kayırlanmak: Kumlanmak anlamıyla birlikte geminin karaya oturması (kuma saplanması) da bu

fiille ifade edilir. Bazı lehçelerde “Hayırlanmak” biçiminde de telafuz edilir. Ancak bu söyleyiş

biçiminde baştaki “H” harfi gırtlaktan çıkarılan bir sestir. 311 Kayra: Lütufkar veya ihsan eden (iyilik yapan) demektir. Kayırmak fiili ile aynı kökten gelir ve bu

bağlamda ele alındığında kavram “Kayıran” mânâsı taşır. Kayramak kelimesi ise korumak, kollamak,

Page 344: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

343

himâye etmek, lütfetmek demektir. Moğolca Hayra sözcüğü aşk anlamına gelir. Arapça “Hayır” (iyilik)

sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlamlardaki kısmi benzerlik dahi bütünüyle tesadüfidir. 312 Kayrakan: Mitolojide Baştanrı’nın ismi olarak kullanılır. Aslında “Lütuf Tanrısı” olarak da izah

edilebilir. “Kayra” ve “Han/Kan” kelimelerinin bileşiminden oluşur. Eski Türk dininde ve Şamanist halk

inancında tanrıların en büyüğü ve en önde gelenidir. Diğerlerine göre mutlak üstünlüğü vardır. 313 Kaytar: Sözcük “Kayıtmak” (geri dönmek) fiiilinden türemiştir. Anlam tam olarak “geri dönen”

demektir (Kayıtar > Kaytar). Posta kuşlarının geri dönmesi nedeniyle bu isim verilmiştir. “Kaytar Kuş”

şeklinde de kullanılır. 314 Kaytavul: Mecburi askerlik görevini yapan (mesleği askerlik olmayan) kişileri tanımlar. Kelime

anlamı aslında (görevini tamamlayarak terhis olup) geri dönecek olan asker demektir. Sözcüğün

kökeninde geri dönüş manası bulunmaktadır. 315 Kelgindi: Ecnebi (yabancı) demek olan sözcüğün kök anlamı bir yere sonradan gelen şeklindedir.

Popüler kültürde “Alien” filminin Türkçe başlığı olarak kullanılmıştır. 316 Kemsinmek: Tahkir olmak (aşağılanmak), hakir görülmek anlamından başka pişman olmak

anlamına da gelir. Buradaki anlam aslında kişinin kendini hakir görmesidir ki, daha doğru bir karşılık

Arapça’daki (ve Osmanlıca’daki) “Melamet etmek” kavramına denk düşmektedir. 317 Kermen: Sözcük kale, hisar ve anlam genişlemesi ile şehir, kent manalarına gelir. Ayrıca Eğirmen

(yün eğirici) anlamı da taşır. Sözcüğün Kirmen/Germen biçimleri de aynı şekilde çift anlamlıdır. Türk

tarihinde kalelerin kurulması ile ilgili olarak anlatılan bir öykü şu şekildedir. Bir hisar yapmak için arazi

almak gerekir fakat arazinin sahibi ihtiyar adam bir manda derisi kadar alanı vereceğini söyler. Bunun

üzerine usta bir deri yüzücüsü bulunur. Deri ustası deriyi yavaş yavaş gererek yüzer ve bir hisar

yapılacak kadar bir alana ulaşır. Her ne kadar hikayenin etimolojik olarak “Germek” fiili ile olan ilişkisi

net değilse de en azından ilginç bir rastlantı olarak dikkat çekicidir.

318 Ketkizmek: Dört ayak üzeri düşmek manasındaki fiilin kökeninde “Kedi” sözcüğü bulunur. Daha zor

olan Kedkizmek söyleyişinin bu şekle dönüştüğü görülmektedir. Fakat atın şaha kalkması için

kullanılan Ketkirmek fiili de yine ayaklarla ilgili bir mana türetmiş olup buradaki kökün “Kedi” kelimesi

ile hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. Dolayısıyla “Ketkizmek” fiilinin de aslında “Kedi” ile bir alakasının olup

olmadığı şüphesini akla getirmektedir. Fakat iki fiil arasındaki kavramsal bağlantı da kurulamadığı için

bu ihtimaller incelenmesi gereken birer soru olarak bırakılmıştır. 319 Ketmek: Ayırmak (daha doğrusu kimyasal olarak ayrıştırma yapmak) anlamından başka dörtnala

gitmek, seyirtmek, hızla kaçmak, koşar adım yürümek gibi birbirine çok benzer ikinci bir anlam dizisi

daha bulunmaktadır. Birinci mana “Kesmek” fiili ile ikincisi ise “Gitmek” fiili ile yakınlık gösterir. 320 Keyitmek: “Anestezi yapmak” anlamında kullanılan fiilin gerçek anlamı uyuşturmak, hissizleştirmek

demektir. Kelime kökünde ise aslında gerçek olmayan bir durum oluşturmak manası bulunur. Bu

anlam ilişki “Keylenmek” (sayıklamak) fiili ile daha da belirginleşir. Ayrıca kelime kökündeki

Tehir/Tecil etmek manası da kişinin uyanmasının daha sonraki bir zamana ertelenmesi mantığı ile

uyumludur.

Page 345: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

344

321 Kezdemek: Arşınlamak (arşın ile ölçmek) şeklinde verilen izahat aslında “Kez” ile ölçmek demektir.

(“Kez” bir uzunluk ölçü birimidir.) Kökendeki anlam ise tekrarlayarak ölçmek demektir. Geçmiş

çağlarda ölçünün kollarla alınması esnasında ipin veya kumaşın tekrar tekrar kol üzerinden geçirilmesi

uygulaması nedeniyle türemiş bir kavramdır. 322 Kezetmek: “Tembihlemek” olarak tercüme edilen kavramın asıl kök anlamı tekrarlamak (tekrar

tekrar söylemek, tekrarlayarak hatırlatmak) demektir. Türkçe “Kez” sözcüğünün fiil halidir. 323 Kırlamak: Otların kuruması, tarlanın/ekinlerin bozarması, saçın veya sakalın grileşmesi gibi aslında

“Kır” (boz, gri) renk üzerine kurulu anlamların yanında “Çukur açmak” ve kesici aletleri “Bileylemek”

gibi iki anlamı daha vardır. 324 Kırmaçak: Buğdayın ihtiyacı olanlara dağıtılan kısmını tanımlar. 325 Kıyant: Oğuz Kağan destanında adı “Kıyand” biçimiyle geçen canavardır. Gergedan olup olmadığı

tartışılan bir varlıktır. Fakat mitolojik tek boynuzlu bir hayvandan bahsediliyor olması akla daha

yatkındır. Başının ortasından çıkıp ileri doğru uzanan tek boynuzu vardır. Burada boynuz gücü

simgelemektedir. Kaynaklandığı Türkçe “Kıy” kökü acımasızlık, güçlülük ve sıradışılık bildirir. 326 Kızınmak: “Şehvetlenmek” manasına gelen fiilin asıl anlamı “Hararetlenmek” veya “Ateş basmak”

(benzeri olarak “Ateşlenmek”) şeklindedir. Bu manalar günümüzde de cinsel çağrışımlar içermektedir. 327 Kinemek: “Cezalandırmak” olarak çevrilen sözcüğün “Sakatlamak” manası da bulunmaktadır. Bu

durum aslında fiilin “Kısas cezası uygulamak” manasının ikiye ayrılmasından kaynaklanmaktadır.

Türkçe’de Hın/Kın/Kin kökü cezalandırma, ayıplama, kısas yapma manaları içerir ve bu kökten

türeyen fiiller ve kelimeler kesinlikle yabancı bir dilden geçmiş değillerdir. 328 Kiremet: Tabu alanı, yasak alan, mistik bölge gibi manalara gelir. Çuvaşlara göre ölen kişinin

ruhunun yerleştiği yerdir. Hemen her köyün kendi Kiremet’i bulunur. Çuvaş köylerinin yakınındaki pek

çok yerde bunlara rastlanır. Genellikle buralarda yaşayan ruhsal varlıkların kızdıklarında insanlara

kötülük yaptıklarına inanıldığı için bu yerlere saygılı davranılır. Ayrıca Tatarlar arasında da Kiremet

inancına rastlanır ve eskiden ona kurban sundukları bilinir. Bu bölgelerin etrafı çitlerle, telle veyâ

alçak duvarlarla çevrilerek kapatılır. Ker/Kir/Gir kökünde türeyen sözcük girilmeyen alan anlamı taşır.

Girmek fiili ile aynı kökten olumsuzlama yoluyla gelir. “T-Z” dönüşümüyle Kiremet>Kiremez>Giremez

biçimi rahatlıkla görülebilir. Arapça “Keramet” kavramı ile hiçbir ilgisi yoktur. 329 Kirtinmek: “Kirti” sözcüğünün yemin ve hakikat manalarına bağlı olarak fiilin gerçeği söylemek

“İman etmek”, “Şehadet etmek” (hem dinsel hem de adli anlamda) veya “Tasdik etmek” gibi

anlamları bulunmaktadır. Bunun dışında yeminli ifade vermek ve hakikati söylemek (doğru

konuşmak) manaları da yine anlam içeriğinde yer alır. 330 Kirtlek: Yanan çayırlıklarda mantar patlaması yaşandığı sıklıkla rastlanan bir durumdur. Bu

mantarların lezzetinin farklı olduğu da söylenir.

331 Koçagan: Bahar gündönümünde 21-22-23 Mart tarihlerinde düzenlenen bereket törenidir. Bazı

yörelerde yaklaşık olarak kuzuların yüz günlük olduğu dönemde, Navruz’a birkaç gün kala veya bir

hafta önce başlayabilmektedir. İnsanlar (özellikle çocuklar) bu törende ev ev dolaşıp pay (buğday,

tahıl, un, yemiş, meyve, ekmek vs.) toplarlar. Akşamüzeri topladıklarını yığarak bir şenlik yaparlar.

Page 346: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

345

İslamiyet öncesi dönemlerde bereket tanrısı “Koça Han (Kosa Han)” adına düzenlendiği bilinmektedir.

Bu törenleri idare eden kam (şaman) bir maske takarak dolaşır. İslamiyet sonrası hocaların dua

ettiğine sıklıkla rastlanır. Anadolu’daki Kosa töreniyle de yakından ilgilidir. 332 Kolarba: Bileşik bir kelimedir. Kol ve Arba (teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Kol sözcüğü

pek çok lehçede “el” manası taşır. Anlam tam olarak “El arabası” demektir. 333 Kolbasa: Salam, bazen de Sosis manasında kullanılan sözcük Rusça kökenli olarak gösterilse de

(bazen de kökenin belirsiz olduğu belirtilmektedir) hiçbir tereddüt bulunmayacak biçimde Türkçe’dir.

Kol (bazı lehçelerde “El” demektir) sözcüğü ve “Basmak” fiilinin bileşimidir. Kol ile basılarak

doldurulan yiyecek manası salamın veya sosisin hayvan bağırsağına doldurularak yapılan bir yiyecek

olması ile alakalıdır. Türkçe “Külbastı” yemeği ile ilişkilendiren kaynaklar bulunsa da bu biraz daha

uzak bir olasılıktır çünkü bu yemeğin yapılışı daha farklıdır. 334 Koldaş: “Silah arkadaşı” manasına gelen kelime aslında taraftar, yandaş gibi daha geniş anlamlar

da taşımaktadır. Sözcüğün kökeninde ise kolm kola girme manası bulunmaktadır. Askerlik arkadaşları

da fiilen kol kola girmeseler bile bu durum hem mecazen geçerlidir hem de safta askerler kolları

birbirine değecek kadar yakın dururlar. Birbirini kollamak anlamında kullanılan Koldaşmak fiili de yine

benzer biçimde kök anlamı olarak kol kola girmek demektir. 335 Kolgamak: Tevkif etmek (tutuklamak) anlamına gelen fiil aslında kişinin koluna kelepçe takmak

manasından anlam kayması ile oluşmuştur (“Kol” bazı lehçelerde el manasında kullanılır). Biraz daha

zayıf bir anlamla kişinin kaçmaması için koluna girilerek götürülmesini de tanımlıyor olabilir. 336 Kolşam: Bileşik bir kelimedir Kol (el) ve Şam sözcüklerinden oluşur. “Şam” (mum, mumluk) sözcüğü

Farsça’dır. Yani melez bir kelime söz konusudur. 337 Kolyazmak: “El ile yazmak” veya benzeri olarak “El yazısı yazmak” manasına gelen sözcük

“İmzalamak” anlamında da kullanılır. (“Kol” sözcüğü bazı lehçelerde tam olarak el demektir). 338 Kom: Vaftiz manası yanında deve hörgücü yağı anlamına da gelir. Hristiyanlıktaki kutsama

törenlerinin yağ ile yapılıyor olmasının iki manayı birbirine bağlaması çok büyük olasılıktır. Ayrıcı

“Kom” kökü ibadetle ilgili sözcükler türetir. İnsanların toplanarak ayin yapmaları da, bir araya gelme

bildiren Köm/Kom kökü ile alakalıdır. 339 Koramaz: Değişik lehçelerde Guramaz/Kuramaz/Küremez/Köremez olarak da söylenen sözcükler

yoğurt, ayran ve süt üçlüsünden ikisinin bileşimini ifade eder. Kelime anlamı “Mayalanmaz” (maya

tutmaz) demektir. Koramak fiili de közde pişmek anlamına geldiği gibi “Mayalanmak” manası da taşır. 340 Korbolko: Ateşi insanlara getiren söylencesel kuş. Tanrı Ülgen tarafından gönderilerek bazı

söylencelerde ateşi, bâzen de yakmaya yarayacak olan çakmaktaşlarını getirdiği söylenir. Sözcük

anlamına bakıldığında “ateşi bulan” demektir. “Kor” (ateş) ve “Bol/Bul” köküyle bağlantılı olarak

“Bulmak” mânâsını içerir. “Ateş Şehzâdesi / Ateş Prensi” anlamına geldiği de ileri sürülür. 341 Korçak: Türkçe’nin neredeyse tüm lehçe ve şivelerinde farklı söyleyişlerle

(Korçak/Kurçak/Korşak/Kurşak/Gurşak/Gurçak ve Koğurçak/Kuğurçak) rastlanan kelime söyleyiş

farklarına bağlı olarak kukla, oyuncak bebek, tahta biblo, heykel gibi manalar taşır.

Page 347: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

346

342 Korkoy: Moğolların çölde yaşadığına inandıkları, devasa bir solucan görünümündeki yeraltı

canavarıdır. Moğol halkının büyük bir kısmının bu canlının gerçekten var olduğuna inandıkları

bilinmektedir. Boyunun iki ile beş metre arasında değiştiği öne sürülür. Kızıl kahverengi bir görünüşlü,

büyük ve korkunç bir tırtılı andıran bu yaratığın dikenleri olduğu söylenir. Asit kustuğu veya uzaktan

elektrik boşalmasına benzer bir etki ile zarar verebildiğine inanılır. Kurak ve özellikle kumlu bölgelerde

yaşar. Çünkü asıl hareket kabiliyetini kumda sağlayabilmektedir. Haziran ve Temmuz aylarında daha

fazla görüldüğü iddia edilir. Kış aylarında ise yeraltında uykuya yattığı düşünülür. Kelimenin

kökeninde Türkçe “Korkmak” fiili ile Moğolca “Horhuy” (solucan, kurtçuk) sözcükleri vardır.

343 Kosayak: “Kanguru” demek olan sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Ayak

sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Türkçe’ye “Koşayak” şeklinde de aktarılabilir. 344 Koşarba: “Bisiklet” manasına geleh sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Arba

(teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Bazı lehçelerde “Kosarba/Kojarba” olarak da

söylenmektedir.

345 Koşçak: Sözcük farkedilmeyecek düzeyde bütünleşmiş iki kelimeden oluşmaktadır. Kos/Koş (çift,

iki) ve Çak (teker) kelimelerinin bileşik halidir. 346 Koşlaşmak: “Çift olmak” (ikili hale gelmek) ve “Oyunda eşleşmek” manalarından başka

“Çiftleşmek” (cinsel birleşmede bulunmak) manası da bulunmaktadır. Bu ikinci anlam “Hoşlaşmak”

şeklinde de söylenir ancak burada baştaki “H” harfi gırtlaktan çıkarılır (Azerice “X”). Anlam kayması ile

karşı cinse ilgi duymak manasında da kullanılmaktadır. 347 Koştamak: “İkilemek” ve “İlave etmek” sözcüğün asıl anlamlarıdır. Ancak bu iki anlamın etkileşimi

sonucu erkeğin kadına yönelik cinsel birleşme eylemini tanımlamakta kullanılır olmuştur. 348 Koşulgan: “Teçhizatlı” (donanımlı) şeklindeki genel anlamından başka koşuma hazır at (veya bazen

de koşulmuş at) şeklindeki özelleşmiş bir anlamı da bulunur. Ayrıca “Alakalı/Alakadar” (ilgili, ilintili)

manası da vardır. 349 Koşun: Saf (dizi, yan yana duranların oluşturduğu sıra) şeklindeki anlamı genişleyerek “Ordu”

manasında da kullanılmaktadır. Ayrıcı Kojon/Kojun/Koşun dönüşümüyle güfte (şarkı sözü) demektir.

Bu son mana Türkçe’deki Koşma, Koşuk gibi şiirle ilgili kelimelerle de bağlantılıdır. 350 Kozgamak: Galeyan etmek, tahrik olmak, isyan etmek gibi birbirine benzer birkaç manası vardır. 351 Kökemek: “Kök salmak” anlamı haricinde mecazen “İnat etmek” manası da bulunur. İki anlam

arasındaki uyum rahatlıkla görülebilir. Tıpkı bitkinin bir yere tutunarak kökünü sağlamlaştırması ve

zor sökülmesi gibi kişinin bir konudaki fikri de kök salarak sağlamlaşmışsa kolay kolay sökülüp

atılamayacak ve bunu savunarak görüşlerinde direnecektir. 352 Köktürmek: Sözcüğün orijinal anlamı “Kök söktürmek” demektir. Fakat mecazen inat etmek

manasına gelmektedir. “Kök söktürmek” deyimi Anadolu’da birisine inatla bir şeyi yaptırmak için onu

zorlamak manasında kullanılmaya devam etmektedir. 353 Kölenmek: Ardı sıra gitmek, peşine takılmak anlamı aslında tam olarak; kişiyi gölgesi gibi izlemek

tanımına sahiptir. Köl/Göl kökünden türeyen fiil “Gölge” sözcüğü ile açık olarak bağlantılıdır. Ayrıca

Page 348: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

347

saklanmak, gizlenmek manaları da bulunmaktadır ki yine burada da farkedilmeden yanısıra gitmek

veya farkettirmeden takip etmek şeklinde bir yoruma ulaşılabilir. Bundan başka aşık olmak,

karasevdaya tutulmak, ihtirasa kapılmak manaları da tamı tamına sevgiden köle gibi olmak anlamını

barındırır ve bu bağlamda “Köle” sözcüğü ile de alakalıdır. 354 Köndemek: “Yaka kesmek” veya “Yaka yırtmak” olarak çevrilen sözcüğün tam anlamı ölen kişinin

elbisesinin yakasını kesmektir. Bir yas adeti olarak uygulanır. Sözcük giysi manası barındıran Gön/Kön

kökünden türemiştir. Kimi zaman ölen kişinin ardından yas tutan kişinin kendi yakasını yırtması

manasında da kullanılmaktadır. 355 Könmek: Hayvanın sahibine alışması manasının yanısıra gelinin yeni evine alışması, taşınanların

yeni yurtlarına alışması manaları da vardır. Ayrıca razı olmak, rıza göstermek anlamında da kullanılır. 356 Köpütgen: “Teleferik” manasındaki sözcüğün kökünde iki yeri birbirine bağlayan nesne anlamı

bulunur. Köpümek fiili iki şeyin arasını birleştirmek demektir. “Köprü” kelimesi de aynı kökten

türemiştir (Köpürü > Köprü) ve iki yeri birleştiren şey manası aynen mevcuttur. Köprü sözcüğünün

Türkçe bir kökten türemediği veya kökeninin bulunamadığı iddiası tamamın yersizdir. 357 Köreş: Gece savaşını tanımlamak için kullanılan kavramın tam manası karanlıkta yapılan kavga veya

“Kör döğüşü” şeklindedir. Köreşmek (gece savaşmak) fiili de aynı şekilde gece kavga etmek veya “Kör

döğüşü yapmak” şekinde mecazi bir manaya da sahiptir. Konu açılmışken değinilmesi gereken bir

husus da “Kör” sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiasıdır. Türkçe Gör/Kör kökünden gelen kelimenin

başka bir dilde hangi kökten türediğine dair yeterli bir açıklama yapmadan kestirme kanaatlere

ulaşmak son derece sakıncalıdır. Gör/Kör kökünden geldiği tespitine yöneltilen en önemli itiraz bu

kökün Türkçe’de görme bildirdiği, görmezlik gibi ters bir mananın uyum göstermediği yönündedir.

Oysaki pek çok kök ters manaları da ihtiva eder. Örneğin Kar kökü Türkçe’de hem kara renk bildirir

(Kara kelimesi) hem de “Kar” (yağış türü) sözcüğünde olduğu gibi beyaz bir kavramı tanımlar. Buna

benzer farklı köklerde yüzlerce örnek verilebilir. 358 Kösenmek: “İştahlanmak” demek olan fiil aynı zamanda “İhtiyacı olmak” manasına da gelir. Bu

ihtiyacı gidermek için çaba sarfetmeyi de ifade eder. Bu nedenle “Çabalamak” olarak da çevrilir.

Sözcük sıcaklık manası barındıran Kös/Köz kökünden türemiştir. Bu bağlamda kişinin içinde mecazen

bir tür ateş yanması kök anlamlarında belirleyicidir. Örneğin benzeri bir manayı karşılayan

“Kösnemek” (cinsel arzu duymak, şehvetlenmek) fiilinde bu anlayış çok belirgindir. Ayrıca kişi belirli

bir çaba sarfettiğinde (efor yaptığında) beden ısısı artacaktır. 359 Köyente: İki omzun üzerinden uzatılan sağlam bir değneğin iki ucuna bağlanan kovalardan oluşur.

Böylece dengeli bir biçimde su taşınabilir. Bu nedenle “Su tartısı” (su terazisi) adı da verilir. 360 Köylemek: Tempo artırmak manası hararet (sıcaklık) bildiren Köy/Küy kökünden gelir. Temponun

artışı harareti de artıracaktır. Örneğin dans esnasında olduğu gibi. Bundan başka müzik eserini aranje

etmek veya nota tertiplemek manaları ise vezin ve şiir bildiren Küğ/Küy kökünün “Ü-Ö” ses

dönüşümü ile alakalıdır. 361 Köymek: Güneşte yanmak (bronzlaşmak) anlamına sahip olan kelime aynı zamanda mecazen

“Hasret çekmek” daha doğru bir tanımlamayla özlemle yanıp kavrulmak içeriğine de sahiptir.

Page 349: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

348

362 Kuday: Sözcüğün Farsça “Hüda” kelimesinden türediği doğru değildir. Türkçe Kut kökünden

kaynaklanan kavramın Farsça ile etkileşimi dahi söz konusu değildir. Kavramlar sonradan birbirine

benzetilerek gereksiz ve yanlış tespitler yapılmıştır. Kuday kavramı kökenini tarih öncesi dönemlerden

alır. Türkçe’de erkek ismi olarak kullanılan “Kutay” sözcüğü ile de doğrudan alakalıdır. 363 Kuğu: Kelimenin kökeniyle ilgili bugüne kadar net bir açıklama yapılamamıştır. Oysa ki Türkçe’de

“Kıvanmak” (gururlanmak) şeklinde yer alan fiil Asya Türkçesi’nde “Kuğanmak” biçiminde söylenir ve

küçük bir anlam farklılaşması ile mutluluk duymak, huzur bulmak, sevinmek içeriğine sahiptir.

Anlatılan bir efsaneye göre, adamın biri uçan dokuz kuğu görür. Kuşlar göle inerler ve üzerlerindeki

tüylü giysileri çıkarınca dokuz güzel kıza dönüşürler. Kızlar tam yıkandıktan sonra geri uçmaya

hazırlanırlarken adam giysilerden birini sakladığı için içlerinden biri geride kalır. Adam bu kızı alır ve

evlenir. Onbir tane çocukları olur. Böylece adam kuğanır (mutlu olur, huzur bulur, gurur duyar).

Ancak bir gün arkadaşlarının tekrar göle geldiğini gören kadın gizlice elbisesini giyerek kaçar. Ayrıca

Kuğumak (takip etmek, peşinden gitmek) fiilinin kuğuların ard arda yüzmesi veya arka arkaya

uçmaları ile alakası da dikkat çekicidir.

364 Kulay: Aslında “Kolay” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi olmakla birlikte anlam belirli bir biçimde

farklılaştığı için (“Rahat” manasında kullanıldığından) orijinal söyleyiş tercih edilmiştir. 365 Kurumsak: Tanrısal veya dini bir amaçla kurban edilen hayvan demektir. Aynı zamanda kurban

törenini de ifâde eder. Sözcüğün kökeninde ünümüzdeki tabirlerle “kurumsallaşmış uygulama” ve

“kurumsal tören” (geleneksel merasim) manaları da vardır. “Kurum” sözcüğü is, kül demektir ve eski

çağlarda kurban edilen hayvanın daha sonra yakılması ile de bağlantılıdır. Moğolca’da “Hurım/Kurım”

sözcüğü düğün, şölen, şenlik anlamlarına gelmektedir. 366 Kuyukmak: Sözcüğün “Pıhtılaşmak” anlamı “Koy/Kuy” kökünden kaynaklanır, bu bağlamda Koyu

kelimesi ile akrabadır. Ayrıca “Yolunu kaybetmek” manası da bulunur ki, bu mana da Kuytu (ıssız)

sözcüğü ile aynı kökten türemiştir. 367 Kuyulmak: “Kuyu açılmak” (hem insan eliyle hem de toprağın doğal olarak çökmesiyle çukur

açılmak) manasına gelen sözcüğün ayrıca yüksekten dökülmek (özellikle su için) veya eritilmiş

madenin kalıba dökülmesi manaları da vardır. Sözcük ayrıca coşmak, hezeyan etmek anlamlarına da

gelmektedir. Bu manalarda da kişinin duygularının taşarak bir şelale gibi dökülmesi benzetmesi yer

alır. 368 Kuyunmak: “Hortum oluşmak” (rüzgar) veya fırtına çıkmak manasındaki fiil ayrıca “Banyo yapmak”

veya “Su dökünmek” gibi anlamlar da içerir ki Koyunmak (dökünmek) fiili de benzer bir içeriğe

sahiptir. Bu nedenle bu anlamlar ikincil olarak tercih edilmiştir. 369 Küdeğen: “İçgüdü” olarak çevrilen kelime aslında Yakutlar’da koruyucu ruh (İye) anlamında

kullanılan bir sözcüktür. 370 Kül: Türkçe’de geometrik şekilleri tanımlamanın en önemli yöntemlerinden birisi “–kül” takısı

kullanmaktır. Örneğin: Üçkül (üçgen), Dörtkül (dörtgen), Beşkül (beşgen), Altkul (altıgen), Yedkül

(yedigen) gibi…

Page 350: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

349

371 Külemek: “İçini doldurmak” (havuz, kap) anlamının yanında “Bağlamak” manasına da rastlanmakla

birlikte bu da büyük olasılıkla suyun önünü bağlayarak bendin arkasında suyun dolmasını sağlamak

olmalıdır. “İhtiva etmek” (kapsamak, içermek) manası ise aslında kavramın içerik olarak çok da farklı

olmayan soyut yönünü oluşturur ve bir şeyin içeriğini oluşturmak demektir. Kelimenin ayrıca bu

anlamlarla bağlantılı görünmeyen “tek ayak üstünde durmak” anlamı da bulunmaktadır. 372 Külençek: “Çocuk havuzu” anlamında kullanılan kelimenin gerçek manası su birikintisi demektir. 373 Kümbez: Türbe demektir. Gerçekte “Kümbet” kelimesinin farklı bir söyleniş biçimidir. Sözcüğün

kökeni eski çağlarda taşların üstü üste yığılarak oluşturmasıyla ilgilidir. Gömmek/Kömmek fiilinden

türemiştir. Küme sözcüğü ile aynı kökten gelir. Köm kelimesi Anadolu’da bir araya getirilmiş veyâ

yığılmış şeyleri ifâde eder. Kümbet/Kümbez kavramları Farsça “Gunbad/Günbed” (kubbe) kelimesi ile

de ilişkilendirilir. Hatta kimi kaynaklarda Küm kökü ve Küme, Kümelenmek gibi sözcükler Türkçe

olarak kabul edilmez. İlginçtir ki aynı kaynaklar Köm kökünü ve türeyen kelimeleri Türkçe’nin söz

varlığı içerisinde göstermeye devam ederler. Oysaki Köm/Küm kökünde çok basit bir ses değişikliği

vardır ve aralarında anlam farklılaşması da neredeyse bulunmayan bu iki kökü ayrıştırmak mümkün

değildir. Dolayısıyla Köme sözcüğünü Türkçe kabul ederken Küme kelimesini yabancı saymak makul

değildir hatta şaşırtıcıdır. Elbetteki Kümbet kelimesi Farsça’ya da aittir. Ancak hangi dilden diğerine

geçtiğini veya zaten var olan benzer kavramların şeklen ve anlam olarak biribirlerinden ne derece

etkilendiklerini tespit etmek artık neredeyse imkansızdır. Bu yüzden bu kavramı ve benzer nitelikteki

kelimeleri iki hatta duruma göre birkaç dile birden ait kabul etmekten başka yapacak bir şey yoktur. 374 Künbet: Güneş gören yüzey, Güneş’e bakan cephe demektir. Türkçe Kün (Gün) ve Bet (yüz)

sözcüklerinin bileşimidir. Kümbet (yığma taştan türbe) ile bir ilgisi yoktur. 375 Küsemek: Dikte etmek (birebir aynısını yazmak) anlamındaki kelime Göç/Köç/Küç/Küs dönüşümü

ile türemiştir. Sözcüğün arzulamak, şehvet duymak şeklindeki ikinci bir anlam grubu bulunmakla

birlikte aslında “Kösemek” (arzulamak) fiilinin farklı bir söylenişidir. 376 Kütey: Cop (bekçi veya polis değneği) anlamındaki sözcük aslında yuvarlak uçlu (küt) sopa

demektir.

377 Laçık: Kulübe veya Baraka anlamına gelen kelime yaklaşık aynı manadaki “Alaçık” sözcüğünün

başındaki “A” harfinin düşmesi ile oluşmuştur. 378 Laçın: Gerçekte mesaj taşıyan kuş manasına gelir. Ayağına bağlanan bir kağıdı alıştırıldığı kişiye

götürür. “Ulamak” fiilinden türeyen Ulaçın/Ilaçın sözcüğünden baştaki “U/I” harfinin düşmesi ile

oluşmuştur. Moğolca’da “Laçin” şeklinde söylenmektedir.

379 Lağ: Çamur, balçık anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip Alağ/Alah/Alak

(bataklık) sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur. 380 Lak: Oğlak > Olak > Ilak > Lak dönüşümü ile oluşan kelime keçi yavrusu demektir. 381 Laşmak: Salda veya sandalda kürek değişmek anlamındaki kelimenin aslı “Alaşmak” şeklindedir.

Kürek değiştirerek sal veya sandal kullanan kişilere de Laşman denir ki, bunun aslı da “Alaşman”

olmalıdır. Baştaki “A” sesleri düşmüştür.

Page 351: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

350

382 Lav: Mum veya bazı lehçelerdi ise mühür mumu anlamında kullanılan kelime Alav (alev, ateş)

sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur. 383 Lay: İstihza (alay etme, dalga geçme) anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip

Alay sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur. 384 Lığ: Alüvyon anlamında kullanılan sözcüğün bugüne kadar net bir etimolojik açıklaması

yapılamamış ve pek çok kaynakta kökenin belirsiz olduğu ifade edilmiştir. Kelime çamur, balçık,

bataklık anlamındaki Alığ/Alağ/Alah/Alak sözcüğünün başındaki “A” harfinin düşmesiyle oluşmuştur.

Bu bağlamda “Lağ” (çamur) kelimesi ile de doğrudan alakalıdır.

385 Lur: Mitolojide bahsi geçen efsanevi yaban ördeğidir. Sulara dalarak çamur çıkarmış ve o böylece

yeryüzü meydana gelmiştir. Nivih halkının mitolojisine göre uçmaktan canı sıkılınca suyun altından

balçığı çıkararak Dünya’nın oluşumuna neden olmuştur ve bu efsane Türk mitolojisinin yaradılış

öykülerine paraleledir. Nivihler Türklere komşu bir kavimdir. “Luvr” ördeğinin öyküsü Cengiz

Aytmatov’un “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” adlı öyküsünde de yer alır. 386 Maka: Bağa > Baka > Maka dönüşümü ile ortaya çıkmış olan kelime Kurbağa anlamında kullanılır.

Bağa kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru kabuklarını ya da

derilerini tanımlar. 387 Mal: Moğolca kökenli olan sözcük büyükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte zenginliğin en

önemli ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Bu benzerlik üzerinden sözcük doğruca Arapça “Mal”

(emtia) kavramı ile ilişkilendirilmiş ve Moğolca’ya Arapça’dan geçtiği iddia edilmiştir. Anadolu

Türkçesi’nde de sığır manasında kullanılan sözcüğün aslında Moğolca’dan Arap dillerine kadar ulaşmış

olma olasılığı asla dikkate alınmamıştır. Çünkü sözcüğün kapitalizm öncesi dönemlerde ortaya çıktığı

dikkate alınırsa ticari mal anlamının ilk anlama (büyükbaş hayvan) bağlı olarak daha sonradan

oluşması mantıksal olan açıklamadır. (Benzer bir durum ticari mal anlamında Rusça’ya Türkçe’den

geçen Tovar/Tavar yani küçükbaş hayvan sözcüğünde de vardır.) Üstelik Türkçe’deki Malak/Balak

(sığır veya manda yavrusu) sözcüğünün “Mal” kelimesi ile olan bağlantısı dikkate alınmalıdır. Eski

Türkçe çamur ve balçık ile ilişkili Mal/Bal kökünden gelen Bağal/Mağal sözcükleri de yine kökteki

anlamı ihtiva ederler. Camızların çamura giren canlılar olması bu bağlamda dikkate alınmalıdır. Ancak

bu açıklama yeterli değildir ve sözcüğün Moğolca kökenli olduğunu ispat için yeterli kavramsal

bağlantı henüz yoktur. 388 Manamak: “Ehemmiyet göstermek” (önem vermek) anlamındaki fiilin yine bu ilk anlamla bağlantılı

olarak “Nöbet tutmak” manası da bulunmaktadır. Önemli görülen bir nesnenin veya birinin başında

bekleyerek bir şeyi dikkatlice gözlemek demektir. 389 Markut: Güneş’in simgesi olan Kartal Tanrı’dır. Yeniden doğuşu ve ölümsüzlüğü temsil eder. O

kadar büyüktür ki, ay onun sol kanadını, Güneş de sol kanadını ancak kapatır. Şamanın kendinden

geçerek yaptığı yolculukta eşlik eder. İlk şamanları yeryüzüne Merküt getirmiştir. Sibirya inançlarına

göre Tanrı insanlara yardım etmesi için kartalı yeryüzüne göndermiştir. İnsanlar onun dilini

anlamayınca da kartal bir ağacın altında uyuyan kadını gebe bırakır ve doğan çocuk şaman olur. 390 Maydalama: “Kuşbaşı et” anlamı Maydalamak fiilinin parçalamak anlamı ile ilgili olduğu kadar May

(yağ) manası üzerinden yağda kavrulan et manası ile de ilişkilidir.

Page 352: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

351

391 Maydalamak: Ateş yakmak olarak çevrilen kelime gerçekte yağa batırılmış meşaleyi yakmak

demektir. Şenlik ateşi yakmak manası da taşır. Burada da yine yağ (veya petrol) yakılması mananın

içinde bulunmaktadır. Sözcüğün ayrıca “Ovalamak” anlamı vardır ve bu da yine aslında “Yağ ile

ovmak” demektir. Diğer bir anlam ise parçalamak, bölmek şeklindedir. Fakat bu anlamın Farsça “Pay”

ve ondan türeyen “Payda” sözcüğü ile olan ilişkili olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Fakat bu ilişki

netleştirilmemiş olup, acele sonuca varmamak gerekir ve tersi bir sonuca da ulaşılabilir. 392 Maymak: Paytak yürümek anlamına gelen fiil “Maymun” kelimesinin kökenini oluşturur. Bu fiil

bize etimoloji konusunda kesin bilgi gibi görünen açıklamaların yeniden gözden geçirilmesi

gerektiğinin hatta net açıklamalar gözüyle bakmak yerine temkinli yaklaşmak gerektiğinin en güzel

örneklerinden birisini vermektedir. Bugüne kadar Yunanca/Grekçe kökenli olarak gösterilen ve bu

dilde taklit etmek manası ile ilişkilendirilen Maymun sözcüğünün Türkçe’den Yunanca’ya geçmiş olma

ihtimali dikkate alınmalıdır. Çünkü coğrafi olarak maymunları daha önce ve daha fazla tanıyan

kavimler Asya’dakilerdir.

Elbetteki kısmen kozmopolit ve kültürel etkileşimi yüksek eski Grek medeniyetinin maymunu tanıdığı

ve başka yerlerden getirilen maymunlara sahip oldukları bir gerçektir. Ancak yine de daha da geriye

gidildiğinde bu hayvanı daha önce başka toplumların isimlendirmiş olması ve bu ismin de çevreye

yayılmış olması beklenir. Elbetteki sonradan kendi dillerinin imkanları ile kavramın tanımlanması

mümkündür. Yunan dili içerisinde maymunların taklitçiliği dikkate alınarak bir kelime türetilmiş

olabilir halk kültürü tarafından. Fakat maymunların paytak (bacakları eğri) yürümesi daha dikkat

çekici bir durumdur ve Türk dili içerisinde de buna uygun bir isimlendirme yapılmış olması da akla

daha yatkındır. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki sözcük Yunanca ile de uyumludur. Bu durumuda

en makul açıklama şu şekildedir, Türkçe’de zaten var olan kelime belki de Türklerin Anadolu’ya

gelişinden bile çok önce Batı’ya maymunların ticaret gemileri ve kervanlarla gelmesi ile ulaşmış ancak

Yunan/Grek diline de uyarlanmıştır. 393 Meçik: Zombi veya Vampir olarak tercüme edilen kelimenin aslında Batı dillerindeki kavramlarla

tam bir karşılığı yoktur. İnanışa göre yaşarken kötülük edenlerin ölünce Meçik’e dönüşeceğine

inanılır. Daha gömüldüğü gece mezarından kalkar. “Meçik” sözcüğü aynı zamanda tokmak, sopa, uzun

sakal, zift gibi anlamlar da içerir ve bu varlığın özellikleriyle de bağlantılıdır. Olumsuz manaları

bulunan bu kelime kimi zaman hakaret amacıyla (“Meçik gelin, Meçik kaynana, Meçik adam” gibi)

veya kimi zamanda beddua yada korkutma amaçlı olarak (“Seni Meçik yesin”, “Önüne Meçik çıksın”

gibi) kullanılır. Miç/Meç/Mes/Beç/Biç/Piç kökünden türemiştir. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise

Biçin/Piçin sözcükleri maymun manası taşır. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer

varlıklara rastlandığı dikkate alındığında bu anlam ile bağlantısı netleşecektir. Tatarca’da Meçe veya

Pesi, Başkurtça’da Besey, Boşnakça’da (Sırpça ve Hırvatça’da) Maçka, Macarca’da Macska,

Kazakça’da Mısık, Moğolca’da Muğus, Uygurca’da ve Özbekçe’de Muşuk, Anadolu Türkçesi’nde Pisik

veyâ Azerice’de Pişik, Buryatça’da Mis sözcükleri kedi manası taşır. Kediler kimi efsânelerde tıpkı

kurtadamlar gibi şekil değiştirilerek kılığına girilen varlıklar arasında görünür. Sözcük Biçmek (kesmek)

fiili ile de alâkalıdır. Moğolca Mes kelimesi ise silah demektir. Bu bağlamda pençe, diş gibi silahları

olan yada tehlikeli bir varlığı işaret eder. 394 Meçin: Sözcüğün söyleyişinde pek çok varyant vardır. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise

Biçin/Piçin, diğer lehçelerde Mesin, Pisin, Pitsin dikkate değer farklardır.

Page 353: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

352

395 Meker: Anadolu halk kültüründeki ve Türk dünyasının bazı bölgelerinde adı geçen aldatıcı bir

varlıktır. İnsanları kandırıp, hile yaparak tanıdığı bir kişinin kılığına bürünür veya tanıdık birisinin

sesiyle kişiyi çağırıp götürerek kaybeder. Aldatıcı bir cin olarak da algılanır. Sözcüğün Arapça “Mekr”

(hile, aldatma) kelimesinden türediğine neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Fakat gerçekte

Moğolca “Mekelemek” (aldatmak, kandırmak) fiilinden türediği hiç dikkate alınmamıştır. Örneğin aynı

Moğolca kökten gelen “Mekeçi” (hileci) sözcüğünün varlığı bu durumu destekler niteliktedir. Arapça

“Mekr” kökü ile uyum göstermesi tamamen büyük bir tesadüf eseridir.

396 Mekey: Sözcüğün kökeni nereden aldığı netleştirilememiştir. Halk hikayesi, efsane yada gerçek bir

kişinin adından mı kaynaklandığına dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Kibar hırsız tanımlaması

akla Batı edebiyatındaki “Arsen Lüpen” karakterini getirir. Fakat bu romanlarla ilgili de bir karşılık

bulma çabasına rastlanmamıştır. Fakat bunlar kişisel çabalar olup daha fazla olanakla sonuca

ulaşılabilir. 397 Menerik: Şamanlık bahşedilmesi anlamına gelir. Şamanların kendinden geçerek vecde gelmesini de

ifade eder. Şaman hastalığı da denir. Bir kişi bu hastalığa yakalanınca ağzından kan gelir ve böylece

şaman olur. Şamanlığa doğuştan gelen bir yeteneği olan kişilerde görülen ve coşkuya (vecde, transa)

erişmesini sağlayan sinirsel hastalığa denir. Altaylarda şamanlık, soydan gelen (kalıtsal) bir özellik

olarak görülür ve özellikle çocukluk çağında saraya benzer nöbetlerle ortaya çıktığına inanılır.

Meneriğe tutulan aday önce büyük bir yorgunluk hisseder; gövdesi kasılıp titrer, bedeni hissizleşir,

göğsü daralır, tuhaf sesler çıkararak ağlar, gözleri döner. Sonra aniden sıçrayarak ayağa kalkar ve deli

gibi dönmeye başlar. Nihayet ağzından köpükler saçarak yere yığılır. Bu durum birkaç gün hatta birkaç

hafta sürer. Bazen de şaman olacak kişi ormanlara kaçar, davulunu alıp çalmaya başladığında

dinginleşerek kendine gelir. Kendisine bu görev verildiği halde şaman olmak istemeyen kimselerin ya

delirdiği ya da genç yaşta öldüğü söylenir. Şamanlığı bırakan kişilerde bu hastalığın yeniden başladığı

pek çok defa kaydedilmiştir. 398 Menermek: Sözcüğün kendinden geçmek, vecde gelmek, zihinsel yetileri geçici olarak durmak,

dumura uğramak, ahmaklaşmak, şuurunu kaybetmek, komaya girmek gibi birbiri ile ilişkili bir dizi

anlamı vardır. Aynı zamanda ruhsal varlıklarla iletişime geçme nedeniyle aklının alınması, baygınlık

geçirilmesi gibi manalar da yine hep bağlantılıdır.

399 Mergelemek: Fal bakmak olarak açıklanan kavramın manası bazı kaynaklarda nişan almak olarak

da yer alır. Bunun nedeni bu sözcükte kastedilen falın aslında oklarla bakılıyor olmasıdır. Dolayısıyla

bir şeyi öğrenmek amacıyla bilinmeyene yönelik olarak bir anlamda nişan alınmış olmaktadır. 400 Mızgan: İtalyanca kökenli bir kelime olan “Mızıka” sözcüğünü karşılar. Mızgan kelimesinin “Mızıka”

ile benzeşimle ortaya çıkmış olabileceği gibi doğadan bir ses taklidi olan “Mız” kökünden ve bağlı

olarak “Mızmak” fiilinden tamamen bağımsız olarak türemiş olması da muhtemeldir. Türkçe’de

Mızıldamak fiii anlamsız sesler çıkarmak manasında kullanılır. 401 Minder: Yer yastığı anlamındaki kelimenin kökenine dair şimdiye dek net bir açıklama

yapılamamıştır. Oysaki Binder > Minder dönüşümü ile Binmek fiilinden türemiştir. Mindemek (bir

şeyin üzerine oturmak) fiili de bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Page 354: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

353

402 Mite: Bitlenmeye neden olarak algılanan varlık olarak görülür. Üstü başı pislik içinde ihtiyar bir

kadın kılığındadır. Ormanlarda ve dağlarda yaşar. İnsanların arasına girip dolaşarak genç ve saf kızları

kandırıp evine götürür. Sonra da onlara başındaki bitleri ve pireleri temizletir. Kızların

dizkapaklarından kanlarını emer ve birkaç gün sonra öldüklerinde ise onları yer. Etrafına uyuz

hastalığı ile bit, pire saçar. Kavram Türkçe Mit/Bit/Pit kökünden ve eklembacaklı asalak bir böcek

türünü ifâde eden “Bit” kelimesinden türemiş olup bitli veya bit yayan demektir. Bitler’in bilimsel adı

olan “Phthiraptera” terimi ise eski Yunanca “Phtheir” sözcüğü ile birlikte Türkçe Bit kökü ile de

bağlantılı görünmektedir. Avrupa dillerindeki “Mite” kelimesinin kökeni yine Türkçe’deki Bit (Tatarca

“Bet”) ile alâkalıdır. “Mite” adı verilen bu canlılar nemli topraklarda ve en çok da evlerdeki halılarda

ve tüylü ortamların içerisinde ürer ve yaşarlar. İnsan vücûdundan dökülen tozlaşmış deri

parçacıklarıyla beslenirler. Çıplak gözle toz zerresinden ayırt edilemeyen bu böcekler yoğun olarak

halı, koltuk, yatak gibi yerlerde bulunurlar ve astım hastalığına veyâ alerjiye de neden olabilirler.

Bilimsel sınıflandırma içerisinde uyuz böceği ile akrabadır. Bu canlıların insan derisiyle beslenmesi ve

Mite karakterinin de insan kanını emmesi bağlantılıdır. 403 Mogay: Moğolca’da ve kısmen çevre Türk kültürlerinde kullanılan kelime Moğolca gibi

algılanmakla birlikte Türk-Moğol dilbirliği içindeki Mog/Moğ/Boğ/Bog kökünden türemiştir.

Moğolca’da genel bir kavram olarak “Yılan” demektir. Piton yılanı veya avını sarılarak yakalayan veya

boğan benzeri yılan türlerinin gözlemlenmesi ile ortaya çıkmış bir sözcük olma ihtimali çok yüksektir.

Bu bağlamda “Boğmak” fiili ile aynı kökten gelmektedir. 404 Morocak: Boru ve Ocak sözcüklerinden oluşan bileşik bir kelimedir. Bor/Mor sözcüğü boruya

benzer silindirik bir bacayı tanımlar. 405 Mugal: Hindistan Moğolu anlamındaki kelime tarihteki Babür devleti ile Hindistan’a yerleşen

Moğol kökenli halkı tanımlamakta kullanılır. Günümüzde de Mugalların soyundan gelenler

Hindistan’da yaşamakla birlikte bazı geleneklerini devam ettirmekle birlikte büyük oranda

Hintleşmişlerdir ve Mugalca’da ölü bir dildir. 406 Munamak: Teessür etmek, afakan basmak veya ahmaklaşmak anlamlarında kullanılan fiil hafızasını

yitirmek manası da taşır. Türkçe “Bunamak” sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir sözcük

değildir. Ancak anlama kaymaları mevcuttur. 407 Musluk: Etimolojisi bugüne kadar netleşitirilebilmiş değildir. “Muştuk” sözcüğü farklı Türk

lehçelerinde sigara ağızlığı anlamına gelir. Kelime kökünün ağız ile bağlantısı burada görülmektedir.

Daha güçlü bir olasılık ise “Buzluk” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi ile ortaya çıkan bu sözcüğün

Anadolu Türkçesi’ne bu şekliyle taşınmış olmasıdır. Buz veya kar dolu kapalı kapların içinden eriyen

suyun veya karın alınabilmesi için açılan kapağı ifade etmektedir. Yine sözcüğün kökeninin kedi

manası ile de bağlantılı olduğu dikkat çekicidir.

408 Mut: Saadet, huzur, neşe anlamlarına gelen sözcüğün kökeni net değildir. Bugün kadar yapılmış en

tutarlı gibi görünen açıklama Hint-Avrupa dilbirliğinden kaynaklanan ve bugünde İngilizce’de

kullanılan “Mood” (ruh hali) kelimesi ile ilişkilendirmektir. Fakat İngilizce’de ortaya çıkan bu sözcüğün

Türklere komşu eski Hint kavimlerindeki kullanılış biçimi, o dönemki anlamı ve Türkçe’ye geçişindeki

dönüşüme dair bilgi yoktur. Dolayısıyla tutarlı gibi görünen bu açıkmlama oldukça zorlamadır. Oysa ki,

Türkçe’de zaman zaman görüldüğü üzere baştaki sesli harfin düşmesini dikkate almak sonuca daha

Page 355: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

354

mantıklı bir biçimde ulaşmayı sağlayacaktır. Bu çerçevede ele alındığında Umut > Mut

dönüşümündeki umutlu (beklentisi yüksek olan) manasında anlam kayması ile ortaya çıktığı

söylenebilir. Ural-Altay dilbirliğinde “Amu” kökü ise yine huzur ve rahatlık, sakinlik, teselli bildirir.

Buradan türeyen olası bir “Amut” (rahatlık, memnuniyet) kelimesinden “A” harfinin düşmesi ise yine

diğer bir ihtimaldir. 409 Müçel: 12 Hayvanlı Takvim manasına geldiği gibi 12 yıllık bir dönemi de ifade etmektedir. “Müçe”

kelimesi unsur, element demektir ve dolayısıyla Müçel’de insan hayatındaki 12 yıllık bir unsur

manasına gelir. Beş unsur 60 yıla, altı unsur ise 72 yıla denk gelir ki bunlar yaklaşık olarak insan

ömürleridir. 410 Müyüz: Köşe anlamındaki kelime bir ek olarak da kullanılır. Örneğin; “Üçmüyüz” sözcüğü üçköşesi

olan şekil demektir ve üçgen anlamında kullanılır. Dolayısıyla “–müyüz” takısı geometride Türkçe’deki

“–gen” takısını karşılar, tek farkla; ilki köşe belirtirken ikincisi kenara vurgu yapar.

Mögez/Möğez/Möğüz/Müğüz/Müyüz/Möyüz/Möyüş/Müyüş/Müyüs şeklinde dönüşen söz dizisinin

tamamı değişik Türk lehçelerinde “Boynuz” anlamına gelir ve boynuzun sivri ucundan benzeşimle

“Köşe” manası da taşır. Müyüz sözcüğünün “Gergedan” manası da bulunmaktadır. 411 Nağalmak: Hileye uğramak (Nağalmak > Yağalmak > Yanalmak) anlamındaki kelime ayrıca

“Yayılmak” ve “Genişlemek” manalarından başka “Süslenmek” anlamı da taşımaktadır. 412 Nağıl: Azerice’de Masal manasına gelir. Bazen de halk masalı, halk hikayesi gibi anlamlar taşır.

Kırsal kesimde köy odalarında veya insanların topluca bulunduğu başka bir ortamda özellikle de kışın

ateş etrafında anlatılırlar. Bu olağanüstü öyküler bazen günlerce, hatta aylarca sürecek kadar

uzundurlar. Bu nedenle de anlatan kişinin hafızasına ve yeteneğine bağlı olarak zamanla değişikliğe

uğrar, uzar veya kısalır ya da üzerine yeni öyküler eklenir. Sözcüğün etimolojisi Arapça “Nakil” (Naql)

kavramı ile açıklanmaktadır. Ancak süslemek anlamı da bulunan “Nağalmak”

(Nağılmak>Yağılmak>Yayılmak yani genişlemek, herkesçe duyulmak) ile “Nağalamak” (yenilemek ve

sahtesini yapmak) fiileri bütünü ile göz ardı edilmiştir. Üstelik Hakasça’daki “Nağılanmak”

(yankılanmak) fiili ve “Naarpah” (masal) kelimesi bu bağlantıyı daha açık olarak ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla her ne kadar Arapça Nakil sözcüğü ile uyumlu gözükse de bu durum yanıltıcıdır ve köken

çok daha eski Asya Türkçe’sindedir.

413 Nama: Sözcük İme/Ima/Yıma/Nıma dönüşümü ile dağ keçisi anlamına gelen sözcük ayrıca

Budizmin etkisi ile “Keşiş” veya “ Budist Rahip” anlamı da taşır. Bu durum kutlu sayılan kişilerin geyik

veya benzeri hayvanlar ile özdeşleştirilmesi anlayışının bir sonucudur. Nama kelimesi Altay

söylencelerinde daha sonra Hz. Nuh veyâ benzer özellikler taşıyan bir kişi ile özdeşleştirilmiştir. 414 Nan: “Siyasi görüş” ve “Siyasi parti” anlamlarına gelen sözcük Türkçe “Yan” (taraf) kelimesinin “Y-

N” dönüşümü ile farklılaşmış bir söyleniş biçimidir. 415 Nanmak: “İkna olmak” anlamındaki kelime aslında “Inanmak” (Türkçe’deki “İnanmak”) fiilinin

başındaki “I” veya “İ” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. 416 Nardoğan: 21 Aralıktan (Kış Gündenkliği) başlayıp sonraki ilk dolunaya kadar kutlanan yeni yıl

bayramıdır. Bu tarihte Güneş’in ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır. Ön Türklerde ve

Sümerlerde de aynı adla anılan yeni yıl bayramıdır. Kelimenin anlamı “Doğan Güneş” demektir.

Page 356: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

355

Moğolca’da Nar/Nara, Oyratça Narn (hattâ Macarca Nap) sözcükleri Güneş anlamına gelir. Türklere

komşu olan halklardan Udmurtlar “Nardugan”, Zırizyalar “Nardava”, Mokşalar ise “Nardvan” olarak

adlandırırlar. 417 Nartlar: Aynı adı taşıyan destanlarda bahsedilen bir halktır. Bu isimle anılan bir toplumun geçmişte

gerçekte yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir. Öyküler içerisinde Nart kahramanlarının nasıl

doğduğu, serüvenleri ve ölümleri ayrıntılarıyla anlatılır. Nart Destanları Kafkasya halklarının sözlü

geleneği içerisinde aktarılan ve günümüzde büyük ölçüde derlenebilmiş bir anlatılar bütünüdür. Türk,

Çeçen, Oset, Abhaz, Avar kökenli toplulukların binlerce yıldır birlikte yaşadığı, Kafkas halklarının ortak

ürünüdür. Destan en geniş biçimi ile Adigeler arasında bulunmaktadır. Nart sözcüğünün kökeni tam

olarak netleştirilebilmiş değildir. Kahraman, yiğit, alp, gözüpek, korkusuz, pehlivan gibi anlamlar

taşıdığı öne sürülür. Şor Türkçesinde “Nartpak” sözcüğü masal manası taşır. Moğolca “Nar/Nara”

(Güneş) veyâ “Nert” (ünlü, meşhur) kelimeleri ile veyâ Adigece “Ne” (göz) sözcüğüyle ilişkilendirenler

de bulunur. 418 Naymalza: Moğolca’da “Ahtopot” anlamına gelen sözcük, kavramın Latince “Okta-Pod” (sekiz

kollu) manasını karşılar. “Nayman” kelimesi Moğolca’da sekiz demektir ve Naymalza’da sekizli

manasına gelir. Bu durum ahtopotların sekiz kollu olması ile alakalıdır. Ayrıca Naymal/Yaymal

dönüşümü ahtapotların suya yayılarak hareket etmelerini de ifade eder. 419 Nayramak: “Ahenklenmek” (uyum sağlamak) anlamına gelen kelimenin “Zayıflamak” şeklinde

ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte burada “Narinleşmek” veya “Nazikleşmek” içeriğinin

bulunma ihtimali de vardır. Buradan “Nezaket göstermek” sonucuna da ulaşılabilir ki bu da ilk anlam

(Ahenklenmek) ile belirli bir oranda uyumludur. 420 Nek: Sözcüğün “Sığır” anlamı çok açık olarak Türkçe İnek > Nek dönüşümünde baştaki sesli harfin

düşmesinin bir sonucudur. “Timsah” manası ise büyük olasılıkla çevre kültürlerden gelmedir. Yine de

bir olasılık olarak Yek > Nek dönüşümü ile şeytan benzetmesi bulunabilir. 421 Nekeli: Nişanlı (sözlü) anlamındaki sözcük aslında örgülü (saçı örülü) demektir. “Neke” kelimesi

örgü veya saç örgüsü demektir. İki kavram arasındaki bağlantı nişanlanan kızların saçlarının belirli bir

biçimde örülüyor olması ile ilgilidir. Böylece kızın nişanlı olduğu da belli olmaktadır. Diğer bir bağlantı

ise “Neke” kelimesindeki fiyonk/kurdela anlamıdır ki, yine nişan esnasında bir ipe veya kumaş şeride

atılan düğümle oluşan fiyonk ile ilgilidir. Günümüzde de kurdela kesme geleneği bulunur. 422 Nekemek: “Tazmin etmek” manasındaki kavramın daha eski orijinal anlamı “Örmek” şeklindedir.

Fiil aslında yırtığı yamayarak kapatmayı ifade eder. Tazmin etmek (eksiltileni yerine koymak)

manasına ulaşan son derece özgün bir kelimedir. 423 Nekey: Post veya kürk olarak çevrilen kavram gerçekte efsanevi bir postu ifade eder. Tanrı Ülgen

insanları koruması için köpeği yaratır. Fakat köpek çıplak olduğu için üşür. Bunun üzerine Yeraltı

tanrısı Erlik gelerek köpeğe bu postu verir. Sözcüğün Moğolca Nokay (köpek) kavramı ile de ilgisi

görülmektedir. Ayrıca kürklü gocuk manası da bulunur.

424 Nekti: Su yılanı anlamına gelen kelime “Nek” (timsah) kavramı ile de alakalı görünmektedir. Fakat

her iki kelimenin de etimolojisi netleştirilebilmiş değildir.

Page 357: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

356

425 Nemiş: Rahatlıkla görülebileceği üzere “Yemiş” sözcüğünün farklı bir söylenişidir. 426 Nerelge: Genel bir kavram olarak “Distilasyon” anlamına gelen sözcük, özelde şarabın

damıtılmasını ifade etmektedir. Aynı şekilde Neremek fiili de genel bir anlamla “Distile etmek” manası

ile verilmekle birlikte aslında özelde “Şarap damıtmak” demektir. 427 Nokay: Moğolca’da Köpek anlamına gelen sözcük bazı yerel Türk lehçelerinde Kurt Köpeği

demektir. Kaynaklarda Moğollar tarafından kutsal sayıldığı söylenmektedir. Moğollarda köpeğin

Türklerdeki kurt kavramının karşılığı olarak algılandığı kabul edilir. Oysaki Lessing yazmış olduğu

Moğolca Sözlük’te, geçmişte Moğolların da kutlu saydıkları kurdun adını anmaktan çekindikleri için

(tabu, yasak nedeniyle) onun yerine “Nokay” dediklerini fakat duruma göre bu ismi Kurt olarak

algıladıklarını söyler.

428 Noyalamak: “Hüküm vermek” anlamındaki fiilin bağlantılı olarak “İdare etmek” ve “Egemen

olmak” manaları da bulunmaktadır. Fiil “Noyan” sözcüğünün de kökenini oluşturmaktadır. 429 Oçan: “Şaman asası” anlamındaki sözcük bazen “Sihirli Değnek” olarak da çevrilir. Bu da ilk anlama

ters düşmez, çünkü şamanın bu asa ile olağanüstü işler başarabildiğine inanılır. Sözcüğün kökeninde

Oç/Od (yani kıvılcım, ateş) kavramları bulunur. Mantıkal bir izahat bunun aslında bir tür Meşale veya

başka sert bir nesneye vurulduğunda kıvılcımlar saçan ucunde çakmaktaşı bulunan bir sopa

olduğudur. Daha dolaylı veya mecazi bir açıklama ise bu değneğin ateşin gücüne sahip olduğunun

düşünülmesidir. Etimolojik bağlantılarla ise Oç/Öç kökünden intikam almak (şamanın verdiği hükümle

suçluları cezalandırması) veya Oç/Uç kökünden uçmak (şamanı göğe taşımak yeteneğinin bulunması)

sonuçlarına da ulaşılabilir. 430 Oçramak: “Vuku bulmak” anlamına gelen fiilin ayrıca “Rastlamak” veya “Tesadüf etmek” manaları

da bulunmaktadır. Bu manalar Oçaramak fiili ile de örtüşmektedir. 431 Odarba: Bileşik bir sözcüktür. Oda ve Arba (teker, araba) kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır.

Odalardan oluşan tekerlekli araç (yani “Tren”) demektir. Baştaki “Oda” sözcüğündeki “A” harfi

Arba’ya ait kabul edilirse “Od” (ateş) kavramı buharlı trenlerin ateş gücüyle çalışıyor olmasını da

ikincil olarak kastediyor olabilir. 432 Oğranmak: “Niyet etmek” anlamı taşıyan fiilin Uğramak fiili ile de bağlantılı olarak “Hırsızlık

yapmak” veya “Gizli iş çevirmek”, ayrıca “Cine tutulmak” (daha doğrusu ruhsal varlıklara yakalanmak)

gibi anlamları da bulunmaktıdır. Bunların dışında “Kişnemek” manası da vardır. Fakat bu son anlam

Okramak (kişneyerek tehlikeyi bildirmek) fiilinin farklı bir söylenişi nedeniyle ortaya çıkmıştır. 433 Oğruk: “Gizli” (görünmez) veya “Saklı” (kendini göstermeyen) anlamına gelen kavramın ayrıca

“Ruhsal rahatsızlık” manası da bulunur. Bu ikinci anlam da aslında ilki ile örtüşmekte ve anlaşılmaz

dert demek olduğu gibi, ruhsal rahatsızlıklara görünmez varlıkların neden olduğuna dair çok daha eski

bir inanca da dayanmaktadır. 434 Oğruşmak: Genelleme ile “Rahatsızlanmak” şeklinde ifade edilen kelime aslında eklemler için

“Ağrımak” hatta ayrılacaklarmış gibi ağrımak veya bazen de doğrudan “Ayrılmak (eklemler)”

anlamında kullanılır. Bunun dışında “Gizli derde yakalanmak” manası da vardır.

Page 358: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

357

435 Oğurçak: Aslında “Kirmen (eğirmen)” anlamına da gelmekte olan sözcük, dönüşle ilgili olmak üzere

anlam kayması ile “Yelkovan (saat)” veya genel olarak “Saat İbresi” bazen de “Kurmalı Saat”

manasında kullanılmaktadır.

436 Oğursak: Hasret çeken kişiyi tanımlamakta kullanılan kelime daha özel olarak evladından ayrı

kalmış kimseyi tanımmladığı gibi yavrusundan ayrı kalan hayvanlar için de kullanılır. 437 Oğutmak: “Gizlemek” anlamı taşıyan fiil Türkçe’deki “Öğütmek” fiili ile bağlantılı olarak

“Parçalamak” manası taşıdığı gibi özelde büyük Tezek parçalarının gübre amaçlı kullanıldığında

ufalanarak tarlaya saçılmasını da ifade eder. Bu nedenle “Gübrelemek” şeklinde de çevrilir.

438 Okramak: Hayvanların özellikle de atların tehlikeyi sezerek kişnemesi, huysuzlanarak ayağıyla yeri

eşelemesi ve başını yukarı aşağı sallaması anlamında kullanılır. Bu davranışlar aynı zamanda tehlikeyi

bildirme anlamında bir uyarı niteliği de taşımaktadır. 439 Olungu: Destan manasındaki sözcüğün “Oloňgo” veya “Olonho” söyleyişi daha yaygındır. Ancak

Anadolu Türkçesi’ne daha uygun göründüğü için Asya’daki bazı yerel ağızlarda kullanılan

Oloňgu/Oluňgu biçimi tercih edilmiştir. Kendi halk kültürleri içerisinde ayrı bir öneme sahip olan

Yakut Olongoları binlerce hatta onbinlerce mısradan oluşabilirler. Örneğin; “Nuyurgun Boğotur”

bunların içinde en ünlü ve uzun olanıdır, şiir 36.000 dizeden oluşur. Anlatıcılara Olongosut/Olonhosut

(Olongocu) adı verilir. Yakutça’da destan anlatmak ise “Olongolo/Olonholo“ (yani Olongolomak) fiili

ile karşılanır. 440 Omurmak: İkiye bölmek olarak izah edilen kavramın tam karşılığı diklemesine ikiye ayırmak,

ortadan bölmek şeklindedir. Dik bir eksen oluşturacak biçimde iki eş parçaya ayırmak olarak da

açıklanabilir. Bunun dışında fiilin “Eğmek” manası da bulunur. 441 Omzamak: “Omuz” kelimesinden türeyen ve “Omuzda taşımak” veya “Omuza almak” şeklinde

tanımlanan sözcük bağlantılı olarak “Hamallık etmek” biçiminde de açıklanmaktadır. 442 Ongu: Sözcüğün “Kar (kazanç)” anlamı Onmak fiilinden türemiştir. “Flama” manası ise “Ongun”

(totem) ve “Ongan” (arma) kavramları ile alakalıdır. Ongun, soyundan gelindiğine inanılan hayvan

ruhlarını temsil eden bir totemdir. Ongan ise her ne kadar arma olarak çevrilse de aslında tam olarak

hayvanlı armadır ve genellikle soyluluk alameti olarak kullanılır. Ongu ise üzerinde hayvan resmi

bulunan flamadır. Bunun dışında “Ongu” kelimesinin aşık kemiği manasına geldiği de bilinmektedir. 443 Orda: “Devlet” olarak verilen anlam en baskın olduğu için tercih edilmiştir. Sözcüğün halk,

topluluk, birlik, yerleşim yeri, kamp alanı, eyalet, şehir, askeriye gibi pek çok manası vardır.

Ord/Orda/Ordu/Urdu/Urda kelimeleri hep bu manalar ile ilişkilidir. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki

Türkçe Or kökünün Moğolca hatta Hint/Avrupa kaynaklı olduğu iddiası son derece yanlış bir

yaklaşımdır. Dünyadaki dillerde az ya da çok tesadüfi ortak kökler ve hatta kelimeler bulunması

kaçınılmazdır. Üstelik Türkçe ve Moğolca’nın kelime köklerinin kesişim alanı oldukça fazladır ve hangi

kökün hangi dile ait olduğunu anlamak bazen mümkün olmadığı gibi böylesi bir paylaşım yapmaya

çalışmak da gereksiz ve bilimsel olmayan bir girişimdir. Hint/Avrupa kökenli olduğu iddiası ise tesadüfi

örnekler dışında tam aksini yani Türkçe’den diğer dillere geçtiğini göstermektedir.

Page 359: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

358

444 Ornamak: “İkamet etmek” veya “Meskun olmak” (yerleşik olmak) manasındaki sözcüğün

kökeninde “Temel kazmak” anlamı bulunur. Or/Ur kökü Türkçe’de temel kazma, çukur eşme, kuyu

kazma, maden ocağı açma manaları ile alakalıdır. 445 Otarmak: Hayvan otlatmak, yaymak manasındaki kavramın bağlantılı olarak ortaya çıkan diğer

anlamı “Gütmek” demektir. Anlam genişlemesiyle de “Sömürgecilik yapmak” (başkalarını yönetmek)

kavramını da karşılar hale gelmiştir. 446 Otaşmak: Zararlı ot ayıklamak anlamındaki kelime tarlalardaki zararlı bitkileri yakmak manasında

da kullanılır. Ataş > Otaş (Ateş) benzeşimi bu ikinci anlam üzerinde etkilidir. 447 Oyanmak: Vites değiştirmek olarak tercüme edilen kelime aslında tam olarak vites yükseltmek

manasına sahiptir. Sözcüğün genel bir kavram olarak yükselmek anlamı da bulunur. 448 Oyatmak: İradeli davranmak, iradesi ile hareket etmek manaları taşıyan sözcük Türkçe “Oy atmak”

(Rey vermek) manası ile de uyumludur. Sözcüğün ayrıca ikaz etmek (uyarmak) anlamı da vardır. 449 Oyunhuy: “Olimpiyat” veya “Olimpik Oyun” manası verilen kelime Mançuca kökenli olup bu dilde

Ooyunhui (Oğyunhuy) şeklinde yer alır. Mançuca’ya ise Çince Aoyunhui sözcüğünden geçtiği kabul

edilir. Türkçe “Oyun” kavramı ile bağlantısı büyük olasılıkla biçimsel bir tesadüftür. Ancak kesin sonuç

için Çince ve Mançuca manaların ve bunların etimolojilerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir.

450 Oyutmak: Bir yerin altını kazmak ve dolayısıyla tünel açmak gibi anlamlara gelen fiilin

“Mayalamak” şeklinde ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte “Uyutmak” fiilinin başka bir söyleniş

biçimi olan bu ikinci anlam öncelikli olarak tercih edilmemiştir. 451 Ozamak: “Öne geçmek” demek olan fiil ayrıca “gelecekle ilgili tahmin yapmak” anlamı da

taşımaktadır. Ata ruhu anlamına gelen “Ozar/Ozor” sözcüğü ile aynı kökten gelen fiilin bu nedenle

ruhsal varlıklarla veya ata ruhları ile iletişime geçilerek kehanette bulunmak şeklinde anlaşılması

gerektiği düşüncesi hasıl olsa da kaynaklar da bu yönde herhangi bir bilgiye rastlanmadığı için bu

tahminde bulunma işleminin mantıksal süreçlerle olduğunu ifade ettiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla

bir anlamda “Futurizm yapmak” olarak da düşünülebilir. Bu nedenlerden ötürü aynı kökten gelen ve

tahmin manası taşıyan “Ozav” kavramı da Futurizm olarak çevrilmiştir. 452 Ozatmak: “Refakat etmek” anlamına gelen kelimenin “Uğurlamak” (yola salmak) şeklinde ikinci bir

anlamı da bulunur. Bu da Oza/Uza kökünden uzağa gönderme anlamı ile ilişkili olmakla birlikte büyük

olasılıkla uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasını da bünyesinde

barındırmaktadır. 453 Ozmak: Önde gitmek anlamı taşıyan fiilin “Şiir okumak” manası da bulunur. Buradaki anlam şairin

veya aşığın şiir okurken öne çıkması ile alakalıdır. Dolayısıyla Ozan sözcüğü de aslında şiir okuyan kişi

ve insanların arasında öne çıkan kişi şeklinde iki anlama sahiptir. Burada diğer insanlara göre bir

farklılaşmaya da vurgu yapılmaktadır aslında. 454 Öcemek: Ateşi karıştırmak, kızıştırmak, harlamak içeriğine sahip olan fiil aynı zamanda ortaya bir

laf atarak tartışmaya neden olmak veya bir tartışmayı kızıştırmak, insanlar arasında iddialaşmaya

neden olmak manalarını da barındırır. Bu fiilden türeyen diğer sözcükler de (Örneğin; Öcermek,

Page 360: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

359

Öceşmek) bahis (iddiaya girme) anlamlarını bulundurmakla birlikte kökende hep ateşin karıştırılması

veya kızıştırılması ile bağlantılı bir anlam yatar. 455 Öçüğ: “Beddua” demek olan kavram bazı lehçelerde “T-Ç” dönüşümü ile “Dua” anlamında da

kullanılmaktadır (Ötüğ). Ancak ilk mana dikkate alındığında Öçüğ ve Ötüğ birbirine karşıt iki kavram

olarak görülür. Öçükmek (kin beslemek) fiili de bu durumu destekler niteliktedir. 456 Öğürsek: Arkadaş canlısı, sosyal, girişken veya değişik ortamlara girip çıkan kişileri tanımlar. Ayrıca

bazı lehçe ve şivelerde karşı cinsten bir eş arayan veya flört etmek isteyen insanlar için kullanıldığı gibi

çiftleşmek isteyen hayvanları da ifade eder. 457 Öğürsemek: Arkadaş edinmek istemek, karşı cinsten bir eş aramak, flört etmek istemek veya

hayvanlar için çiftleşmek istemek manalarında kullanılan bir fiildir. 458 Öklenmek: Akıllanmak demek olan kelime hemen zekanın gelişmesini veya aklını kullanmayı hem

de sakin davranmayı, sakinleşmeyi ifade eder (tıpkı Uslanmak fiili gibi). Bu bağlamda “Dinlenmek”

anlamında kullanıldığı da görülmektedir. 459 Öksemek: Kelimenin birbirine zayıf olarak bağlı değişik anlamları bulunmaktadır. Ağlamak,

hıçkırmak (veya ikisi birlikte hıçkırarak ağlamak), hasret çekmek, yalnızlık çekmek bunların

başlıcalarıdır. 460 Ölüköydürme: Bileşik bir kelimedir Ölü ve Köydürme (yakma) sözcüklerinden oluşur. Ölünün

yakılmasını ifade eder. 461 Öndürmek: “Tahsil etmek” anlamındaki kelimenin bazı şivelerde “İmal etmek” anlamı da bulunur.

Fakat kelimenin kökündeki asıl anlam “Yönlendirmek” demektir. 462 Önelemek: Ön ve Elemek kelimelerinin bileşik hali olan sözcük delegasyon usulü seçim yapmak

veya iki basamaklı seçim yapmak anlamına gelir. “Öne” (öncelik) ve “Önel” (avans) kelimesinden

türeyen ikincil anlamlar ise, öncelik tanımak, öne çekmek ve “Avans vermek” şeklindedir. 463 Önenmek: “İmamlık etmek” şeklinde çevrilen sözcüğün kök anlamı aslında “Öne geçmek” yada

“Önde durmak” şeklindedir. Kelimenin “Renklenmek” manası ise aslında Öngenmek fiilidir ve

Önk/Öng (renk) sözcüğünden kaynaklanır. Anlam kayması ile “Çiçeklenmek” (çiçeklerin rengarenk

açması) için de kullanılmaktadır. 464 Örçümek: Sarmaşığın sarılarak büyümesini ifade etmek için kullanılan kelime kimi lehçelerde

“Büyümek” manasında da yer almaktadır.

465 Örek: Sözcüğün ilk anlamı hayalet demektir. Ayrıca başıboş gezen hayvan sürülerine de “Örek”

denir. Bu bağlamda hayaletlerin başıboş gezmeleri de mananın içerisinde gizlidir. (Ören sözcüğü de

harabe anlamına gelse de aslında sözcüğün kökeninde terkedilmiş, başıboş yer manası vardır. Hatta

çağrışım yoluyla başıboş ruhların gezdiği yer demektir.) Öz/Ör/Yör kelimesi aynı zamanda bir kök

olarak da ruh ile alakalıdır. Öyrek ise bazı dillerde ördek anlamına gelir ve bu hayvanların ruh ile

ilişkilendirilmesinin en güzel örneklerinden biridir.

Page 361: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

360

466 Ören: Virane, harabe manasındaki kelimenin orijinal biçimi Öreğen/Öyreğen şeklindedir.

Hayaletlerin, ruhların başıboş dolaştığı yer demektir.

467 Örlemek: Genel bir anlam olarak “Belirmek” fiilini de karşılayan sözcük aslında “Güneş / Ay

doğmak” veya “Yükselmek (Güneş / Ay)” için kullanılmaktadır. 468 Örtenmek: Ateşlenmek (vücut ısısının artması) manasında kullanılan fiil mecazen çok üzülmek

anlamına da gelmektedir. Aslında geçmişte vücut ısısının artmasının aşırı üzüntüden kaynaklandığı

anlayışı ile de bağlantılıdır. 469 Ötre: Arap alfabesinde U (veya ses kaymasıyla Ü) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Öt”

kökünden “Ötmek” fiili ile bağlantılıdır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. Arapçası

“Demma/Damma” şeklindedir. 470 Ötüken: Türklerin ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı olarak kabul edilmektedir.

Orhun Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır. İnanca göre bütün büyük Türk devletlerinin başkenti

burada kurulmalıdır. Göktürk Devleti’nin de başkenti yine bu yörededir. Gerçekten de pek çok Türk ve

Moğol Devleti biraz genişledikten sonra başkentlerini bu bölgeye taşımışlardır. Kavram aynı zamanda

“Etügen” adlı toprak tanrıçası ile de doğrudan bağlantılıdır. 471 Ötürmek: “Zaman geçirmek” manasındaki fiil aynı zamanda “Yolcu etmek” anlamında da kullanılır.

Ancak bu mananın “Öydürmek” (eve yollamak veya evden çıkarak uğurlamak) fiilinin dönüşüme

uğramış bir biçimi olduğu kanaatine varılmıştır. 472 Övremek: Birine veya birine alışmak demek olan fiilin “Öğremek” söyleyişi de mevcuttur. 473 Özgermek: Tebdil olmak (biçimi değişmek) demek olan sözcüğün “Tadil olmak” (aslına dönmek)

anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir. 474 Özgertmek: Tebdil etmek (biçim değiştirmek) demek olan sözcüğün “Tadil etmek” (aslına

döndürmek) anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir. 475 Paktagan: Saban Bayramı olarak 22-23 Eylül Güz Gündenkliği’nde düzenlenen bir şenliktir.

İnsanlara yemek dağıtılır. Azerbaycan köylerinde bu gecede çeşitli oyunlar oynarlar. Özellikle Şor

Türklerinde ise bu törenin düzenli olarak kutlandığı bilinmektedir. Saban tanrısı “Pakta Han” ile ilgili

olduğu kadar lütuf tanrısı Baktı Han’ın adıyla da alâkalıdır. 476 Paşkarmak: Komuta etmek manası ile bağlantılı olarak “Emir vermek”, “Hükmetmek” ve “İdare

etmek” biçimindeki ikincil anlamlar da bulunmaktadır.

477 Paştamak: “Siftah etmek” anlamı Türkçe’deki Başlamak fiili ile bağlantılıdır. “İdare etmek”

şeklindeki ikinci bir mana ise başta bulunmak anlam içeriği ile ilgilidir. 478 Pavurgan: Uçar sincap (Pteromyini) demek olan kavram farklı lehçelerde Bavurgan/Baburgan

biçimlerinde de telafuz edilir. Kelimenin kökeninde Bawur/Bavur/Bağır kelimesi bulunur. Bu sincap

türünün havada atlarken kollarını açarak göğsünü havada süzülmek için kullanmasının sözcükteki

yansımasıdır.

Page 362: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

361

479 Paynagan: Kış Gündönümü olan 21-22 Aralık’ta düzenlenen bir tür bayramdır. Güneş’in ölüp ertesi

gün yeniden doğduğuna inanılır, çünkü kışın en uzun gecesinden sonra gündüzler uzamaya başlar. Bu

bayramın koruyucu ruhu olan “Payna Han” (Bayna Han) adına düzenlenen bir törendir aynı zamanda.

Paynagan bayramında genç erkek ve kızlar bir araya gelerek karşı cinsten beğendikleri kişilere çiçek

vererek evlenecekleri kişiyi seçerler. 480 Pazırmak: “Kabus görmek” manası aslında Anadolu Türkçesi’ndeki “Basırmak” fiilinin farklı bir

söyleniş biçimidir. Sözcüğün “Dava açmak” manası ise daha ilgi çekicidir. 481 Pelen: Gazel (geyik) anlamına geldiği gibi mitolojide Yol Tanrıçası’dır. Kelimenin “Belen”

biçimindeki söylenişi aniden beliren ruhsal varlık manası ile ilişkilidir. Gazel ile olan bağlantısı ise geyik

türü hayvanların kutsal sayılmaları ile alakalı olmakla birlikte yol kenarlarında aniden görünüp

kaybolmaları ile de ilişkilendirilimiş olması muhtemeldir. 482 Pırlanmak: Dönme, uçmak, fırlamak anlamlarının hepsini birden kapsayan kelimenin “Tozlanmak”

şeklinde açıklanan başka bir anlamı daha vardır. Ancak bunun aslında dönerek toz kaldırmak şeklinde

algılanması daha doğru olacaktır. (Örneğin rüzgarın hortum oluşturması veya yükselen bir hava

aracının ardından toz kalkması gibi.) 483 Poğdarha: Ejderha anlamına gelen kelime “Boğmak/Poğmak” fiili ile ilgili görünmektedir. Ayrıca

Poğdargamak fiili gururlanmak, kibirlenmek ve dolayısıyla büyüklük bildirir. Sözcüğün ikinci kısmında

ise etkileşim ve hatta benzeşim bulunması çok büyük bir olasılıktır.

484 Porhan: Ruhlar alemiyle iletişime geçebilen kişileri (Medyum) tanımlar, bazen de şaman

manasında kullanılır. Cinlerle iletişime geçebildiklerine inanılır. Farsça Peri kelimesinden türeyen

“Perihan” ile bağlantılı gösterilse de, aslında Bur/Pur/Por kökünden türeyen sözcük “Bur Han” veyâ

“Bura Han / Pura Han” gibi Türkçe kökenli bir anlayıştan gelmektedir (bazı lehçelerde Porkan/Purkan

olarak da söylenir). Bir görüşe göre Porhan kavramı “Burhan” (şaman ruhu) sözcüğünün farklı bir

söyleyiş biçimidir ve Fars kültürünün etkisiyle Perihan şekline dönüşmüştür. 485 Puç: Iskarta (değerini yitirmiş mal) veya bazen Hurda anlamına gelen sözcük ikramiye çıkmamış

piyango biletlerini tanımlamak için de kullanılır. İskambilde elde tutulmasına gerek olmadığı için

kenara ayrılan kağıtlar da bu şekilde adlandırılır. 486 Pulaysımak: Sözcüğün tam ve doğru açıklaması “Haram yediği için hastalanmak” şeklindedir.

Pulaysı/Bulaysı kelimesi Türkçe Bul kökünden türemiş olup, tam olarak anlamı hak edilmeden

bulunmuş şey demektir. 487 Puramak: “İlave etmek” manasına gelen sözcüğün “Kokmak” anlamı da bulunur ki, Pur/Bur kökü

Türkçe’de koku (özellikle de güzel koku) ile alakalıdır. Burun kelimesinin kökeni de yine buradadır.

Purmak/Burmak fiili de aynı manayı içerdiği için burada ilk mana tercih edilmiştir. 488 Sabak: “Koçan” demek olan sözcüğün asıl anlamı “Mısır Koçanı”dır. Ancak daha sonra “Demet”

veya “Deste” manasında da kullanılır olmuştur. Bunların dışında “Değnek” veye “Sopa” anlamı da

vardır. 489 Saçılga: Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurbanı ifade eder. Özellikle ateşe

“Saçı Verme” geleneği geçmişte oldukça yaygındır. Ayrıca geçmişte belirli bir öneme sâhip olan Sac

Page 363: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

362

(pişirme aracı) ile de Saçılga uygulamasının yine alâkası bulunur. Kızgınlaşan sacın üzerine

kullanmadan önce eski halk inancına göre tuz, un veyâ pişirilecek yiyeceklerden bir parça “Saçı”

olarak atılır. Eski Türk geleneğinde bahar aylarında derelere ve göllere dökülen sütler, çökelekler,

peynirler, ekmekler hem bir Saçı, hem de buralardaki canlılar için bir besin niteliği taşır. Farklı

uygulama türleri de mevcuttur. Örneğin; Tahılga/Takılga (tahıl sunusu) veyâ Yağaşga/Yağışka yâni

yakılarak sunulan yiyecekler gibi. 490 Sağaymak: “Tedavi olmak” manasındaki kelime “Dinçleşmek” demek de olduğu gibi “Komadan

çıkmak” veya “Baygınlaktan uyanmak” anlamında da kullanılır. 491 Sağınç: “Merak” anlamının dışında bazı lehçelerde “Tereddüt” manası da bulunmakla birlikte

Anadolu Türkçesi’ne bu mana biraz uzak olduğu için tercih edilmemiştir. Bu mana “Dikkat” veya

“İhtiyat” anlamında kullanılan Sakınç kelimesine daha yakın olmakla birlikte yine de yeterince yakın

bir anlam olarak görülmemektedir. Aynı şekilde Sağınmak fiilinin de Merak etmek anlamından başka

Hasret çekmek (özlemek) anlamı da vardır. 492 Sakızak: Başıboş dolaştığına inanılan ruhları ifade kavramın “Sağızak” (arı) sözcüğü ile benzerliği

hatta neredeyse biçimsel eşdeğerliği dikkat çekicidir. 493 Saltan: Türkçe “Salt” (tek, mutlak) kökünden türeyen sözcük “Bekar” demek olduğu gibi “Sultan”,

“Kral”, “Monark” gibi anlamları da karşılar. Arapça Sultanat/Saltanat kelimeleri ile de tam bir uyum

gösteren kavramda Sultan sözcüğü ile etkileşim veya benzeşim bulunması da ihtimal dahilindedir.

Ancak Türkçe tek olma, mutlak hükümdar olma anlamı da kelime kökü ile çelişmediği gibi bağımsız

olarak ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir. 494 Sanağat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğünden

Türkçe’de söyleyiş farklılaşması ile ortaya çıkmış olan “Zanaat” kelimesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe

“San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) fiilinden türemiştir. 495 Sanamak: “Hesaplamak” demek olan kelimenin bazı lehçelerde “Tefekkür etmek” (derin

düşünmek) manası da bulunmaktadır. 496 Sanat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğü ile

hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe “San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) fiilinden türemiştir. 497 Sarançka: Kimi Türk lehçelerinde Yusufçuk böceği bazılarında ise Peygamberdevesi böceğini

karşılayan bir sözcüktr. Türkçe Sarı sözcüğüyle ve “Sarılmak” (bükülmek, kıvrılmak) fiili ile aynı kökten

gelir. Ayrıca “Sarsmak” fiili ile de uzaktan da olsa bağlantılıdır. Sarı renk ise yeşil renk ile birlikte

ejderhaları sembolize eder. Avrupalıların bazen “Ejdersineği” (İngilizce; “Dragonfly”) adı verdikleri

Yusufçuk Böceği’ne kimi Türk lehçelerinde “Sarıska/Sarınçka/Sarınskan”, Moğol dillerinde ise

“Sarsa/Carca/Carcaha” denilmesi yine bu canlının ejderhaya benzetilmesiyle de ilgilidir.

498 Sargamak: Baş örtmek olarak tercüme edilen sözcük aslında tam olarak başa sarık sarmak veya

başa örtü sarmak şeklinde açıklanmalıdır. Ayrıca fiilin bundan başka daha uzak olan “Elemek” veya

“Ismarlamak” gibi iki anlamı daha mevcuttur.

Page 364: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

363

499 Sargayah: Bahar Bayramı niteliği taşır. Özellikle Slav kavimleri ve Ruslarla komşu olarak hatta

birlikte yaşayan Hristiyan Türkler tarafından hatta çevrelerinde Slavlarca kutlanan bir bayramdır.

Hristiyan geleneğindeki “Maslenitse” bayramının Türkçe karşılığıdır.

500 Satan: Türkçe Satmak fiilinden türeyen sözcüğün “Hain” anlamı İbranice kökenli “Satan” (Arapça:

Şeytan) sözcüğü ile de belirli bir oranda uyumludur. Elbetteki bu durum tamamen tesadüfi olup

aralarında etimolojik bir ilişki yoktur. 501 Say: Zırh anlamı Zay (cenk, harp) manası ile alakalı görünmektedir. Bunun dışında yassı ve yuvarlak

iri taşları da tanımlamaktadır. Rastlanan diğer anlam ise “Nehir Yatağı” şeklindedir. Fakat bu sözcük

aslında Say > Tsay > Çay dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde küçük akarsuları tanımlamakta

kullanılmaktadır. 502 Sayagan: Hayvancılığa dayalı ekonominin ön planda olduğu toplumsal dönemlerde bir anlamda

“Sürü Bayramı” olarak kutlanan bir gündür. 21-22 Haziran’daki Yaz Gündenkliği’nde sürülerin

koruyucu ruhu “Saya Han” adına düzenlenen bir törendir. Sayacılar (genelde çocuklardır) bu günde

keçi veyâ koyun derisine bürünüp evlerden Saya toplarlar.

503 Sayalgan: Azad edilmiş köleleri tanımladığı gibi bağları çözülmüş veya doğaya salınmış hayvanları

da ifade eden bir kavramdır. 504 Sayalmak: “Azad olmak” manası aslında “Bağları çözülmek” demek olup genellikle hayvanlar için

kullanılan bir fiildir. Anlam genişlemesi ile “Çözülmek” olarak da izah edilir. Türeyen Sayaltmak fiili de

“Azad etmek” veya “Bağlarını çözmek” ya da daha genel olarak “Çözmek” demektir. 505 Saygak: Mezar taşı demek olan kavramın “Saygah” (şaman ruhu) sözcüğü ile ilgisi ve benzerliği

dikkate değerdir. Çok büyük olasılıkla şamanın (hatta genel olarak insanların) ruhlarının mezar taşları

ile ilişkili olduğu, şamanların yardımcı ruhları gibi insanın yanıbaşında beklediği, bu taşların ruhu

temsil ettiği inancının bir sonucudur. Hatta mezar taşı mecazen kişinin ruhu gibi algılanmaktadır. 506 Saygarma: Psikanaliz manasına gelen sözcük aslında tam olarak şamanın ruhu incelemesi olarak

tanımlanmaktadır. 507 Sayhan: Sözcük üst düzeyde saygı gösterilmesi gereken bir kişiyi bildirir. Tıpkı hanlara karşı

gösterilene eşdeğer bir saygı söz konusudur. Günümüzdeki tabirle “VIP” (İngilizce “Very Important

Person) kavramını belki de daha üzeri bir düzeydeki kişiyi karşılar. 508 Saylamak: “Tercih etmek” veya “Vekalet vermek” anlamlarından başka “Kabuğunu soymak”

manası da bulunmaktadır. Fakat bu son anlam aslında “Çaylamak” fiili olmalıdır. Çünkü Çay kökü

kaplamak manası ile de alakalıdır. (Örneğin Çayınmak fiili metal kaplanmak anlamı taşımaktadır.)

Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Sinir krizi

geçirmek” şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan

etmek, uykuda konuşmak) fiili ile doğrudan alakalıdır. 509 Saylanmak: “Tercih edilmek” veya “Vekalet etmek” anlamlarından başka “Kabuğu soyulmak”

manası da bulunmaktadır. Fakat bu anlam aslında “Çaylanmak” fiili olmalıdır. (Çünkü Çay kökü

kaplamak manası ile de alakalıdır.) Örneğin Çayıtmak fiili metal kaplamak anlamı taşımaktadır.

Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Siniri bozulmak”

Page 365: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

364

şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan etmek,

uykuda konuşmak) fiili ile doğrudan alakalıdır. 510 Sayralmak: “Enderleşmek” veya “Nadideleşmek” anlamları taşıyan kelimenin “Harap olmak”

manasına da rastlanmakla birlikte bu “Sayrılmak” (hastalanmak) fiilinin anlam kaymasına uğramış bir

varyantı olarak görülebilir. Asıl anlamlar ise “Seyrelmek” fiili ile bağlantılıdır. 511 Sayramak: “Şuh davranmak” olarak açıklanan sözcüğün karaya oturmak manası da vardır. Bu ikinci

mana “Seyremek” (sığlaşmak) fiili ile alakalı olup suyun çekilerek geminin kuma batmasını ifade eder.

Bundan başka “Şarkı söylemek” anlamı da bulunmaktadır. 512 Sazakan: Baharda yağmurdan önce ortaya çıkıp, yaz mevsiminde ise bulutların arasında dolaştığına

inanılan bir su ejderidir. Kışın sonuna doğru hiç beklenmedik bir kar fırtınası veyâ tipi bastırırsa yahut

da baharda âniden sağanak yağmur başlarsa, “Sazakan Oynuyor” denilir. Yağmurlar bittikten sonra

yerin altına girip kaybolur ve girdiği yerde derin bir çukur oluşur. Sazgan/Sazğan kelimesi eski

Türkçe’de yılan veyâ ejderha mânâsı taşır. Balık türlerini ifade eden Sazan ve Sazar kelimeleri ise

kıvranma manası taşırlar ve aynı kökten gelirler. Ayrıca “R” – “Z” ses dönüşümü dikkate alınırsa

“Sarkan” adlı ejderha ile de alâkalı olması muhtemeldir. Bataklık yer anlamındaki Saz/Sazlık kelimesi

ile de bağlantılı görünmektedir, çünkü bu varlığın toprakta çamurlu bir çukur açarak kaybolduğu

söylenir. Sazağan (girdap, anafor) sözcüğü de yine bu varlığa benzetilmesi veya onun tarafından

oluşturulması ile alakalı görüldüğü için bu şekilde tanımlanmıştır. 513 Semrük: Bazı Türk lehçelerinde gerçek kuş adları (özellikle de Keklik) için kullanıldığı da bilinmekle

birlikte eski kaynaklarda efsanevi devasa bir kuş olarak bahsi geçer. Güneş’te yanar ve her gün kendi

küllerinden yeniden doğar. Tüyleri bakır rengindedir. Köpek başlıdır ve pençeleri de tıpkı bir arslanınki

gibidir. Farsça kuş manasındaki “Simurg” sözcüğü etkileşimle Altayca’da “Semrük” biçimine

dönüşmüştür. Bu dönüşüm Türkçe Sem kökü ile alakalı görünmektedir. Örneğin; Semirmek (irileşmek,

beslenmek) fiili.

514 Sılamak: Fullemek (tam doldurmak, ağzına kadar doldurmak) anlamından başka “Badana yapmak”

manası da bulunur. Bu ikinci anlam “Şılamak” (merhem sürmek) ve “Çılamak” (terlemek) fiilleri ile de

bağlantılı görünmektedir. 515 Sızıkmak: İz oluşturmak veya iz bırakmak manasındaki fiil aslında Çızıkmak/Çizikmek kelimesinin

farklı bir söylenişidir. Hat veya şerit manasında kullanılan Sızık sözcüğü de aslında “Çızık” (çizik) ile

aynı kökenden gelir hatta aynı kelimedir, sadece kavram biraz farklılaşmıştır. Hatta “S-H” dönüşümü

ile sözcüğün “Hızık” versiyonu da mevcuttur. 516 Sozmak: “İhmal etmek” anlamına gelen kelimenin asıl anlamı “Uzatmak” demektir. Birbiri ile

alakası yokmuş gibi görünen bu iki anlam arasında bir bağ bulunmaktadır. İhmal etmek, zamanında

yapılması gereken bir işi uzatmak veya daha sonraya bırakmak şeklinde düşünüldüğünde halk

kültüründeki kavramsallaştırma rahatlıkla anlaşılabilir. 517 Söğek: “Mezar” / “Kabir” demek olan kavram aynı zamanda bir ruh çağırma sözüdür. Şamanların

yaptığı ruhlarla iletişime geçme ayinlerinin içerisinde duaların veya mistik sözlerin sonunda

tekrarlanarak söylenir. Söğek/Söyek/Süyek/Süğek sözcükleri farklı lehçelerde mezar anlamında

kullanıldığı gibi kemik manasına da gelirler. Dolayısıyla ölünün kemiğine sesleniş söz konusudur. Eski

Page 366: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

365

Türk inançlarında ruhu kemikte olduğu inanışı mevcuttur. Söyeklemek/Söğeklemek fiili ruh çağırmak

manasına geldiği gibi aynı zamanda kemikle süt serpmek anlamına da gelir. Bu uygulama sunu

törenlerinde yapıldığı gibi ruh çağırma ayinlerinin de bir parçasıdır. Yeri gelmişken anımsatmak

gerekir ki Şamanizm içerisindeki ruh çağırma ayinleri modern kültürdeki uygulamalardan hem şekil

hem de amaç açısından önemli farklılıklar içerir. Dolayısıyla “Ruh çağırma” deyiminden filmlerde

görülen ve bir masanın etrafına toplanarak fincana el koyup “Ey ruh!” diye seslenilen sahneleri

anlamak kesinlikle yanlış bir algı oluşturacaktır. Doğru çağrışım için ayrıntılar atlanarak kısaca şöyle bir

özetleme yapılabilir: Bir köyün yakınındaki açık bir alanda veya yüksekçe bir yerde insanların

toplandığı bir gecede önce ateş yakılarak şamanın gelmesi beklenir. Bir süre sonra şaman hazırlığını

yapmış olarak ve çoğunlukla dansa benzer ritmik hareketlerle, dua okuyarak veya ahenkli sözler

söyleyerek veya anlaşılmaz sesler çıkararak gelir. Ateşe ve toprağa saçılar serperek ayin devam eder.

Ruhlarla iletişim anında ise kendinden geçme (trans) hali söz konusudur. 518 Sudur: Sanskritçe “Sutra” sözcüğünün Türkçeleşmiş biçimidir. Sutra Budizm’in kutsal sayılan

kitaplarından birisidir. İçeriği Budha’nın özdeyişlerinden oluşur. Ancak çevre Türk kültürlerinde bazen

fal kitabı olarak algılanmıştır. (Bu durum halk kültürü için geçerlidir, bilinçli saray alimleri veya

edebiyatçılarında durum farklıdır.) Bu nedenle “Sudurçu” sözcüğü kahin manasında kullanılır hale

gelmiştir. Sudurlamak fiili de kehanet etmek manası taşımaktadır. 519 Suğona: Mitolojide Su Tanrıçası’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ona (Ana)

kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur. 520 Suğota: Mitolojide Su Tanrısı’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ota (Ata)

kelimelerinin kaynaşmasıyla oluşmuştur. 521 Suğunmak: “Peruk takmak” demek olan fiilin “Çoku” (kafatası) manası ile ilgili görünmektedir.

Ayrıca “Kalabalıklaşmak” şeklinde ikinci bir anlamına daha rastlanmaktadır. Fakat ses dönüşümleri

dikkatlice incelendiğinde bu manayı veren kelimenin aslında “Çoğunmak” olduğu anlaşıldığından

anlam içeriğine dahil edilmesi uygun görülmemiştir. 522 Suğunotu: Sığınotu/Sıgınotu/Sugunotu da denen ve “Sığın” adlı kutlu geyiklerin yediklerinde

ölümsüzlük kazanmalarını sağladığına inanılan bir bitkidir. Kökü insan bedenine benzer hatta erkeği

ve dişisi bulunduğu söylenir (Bu nedenle “Adamotu” da denir.) Çok çeşitli rahatsızlıkların giderilmesi

için kullanılır, ancak aynı zamanda zehirlidir. Sagun kelimesi hekim anlamına gelir ve bu kavramla

bağlantılı olarak Sagunotu (hekim otu) dendiği de olur. 523 Suğurmak: “Tövbe etmek” olarak açıklanan kavramın iki yönlü bir açıklamasının olması

muhtemeldir. İlk olarak “Çokurmak” yani elini alnına vurmak (yani pişman olmak) ikincisi ise

“Suyurmak” yani su ile arınmak. İkinci manada pek çok dinde suyun arınma ve pişmanlık aracı olarak

görüldüğü dikkate alınmalıdır. Örneğin Hıristiyanlıkta günah çıkaranların kutsal suyu üzerlerine

serpmeleri, Müslümanlıkta geleneksel olarak büyük günahlardan tövbe edenlerin boy abdesti

almaları hatta geleneksel olarak kırklama denilen kırk kez su dökünme uygulaması, Hinduizmde Ganj

nehrinde yıkanarak arınmaları gibi.

524 Sunga: Moratoryum (iflas erteleme) olarak izah edilen sözcük aslında “Sınga” (iflas) olmalıdır.

Lehçeye dayalı söyleyiş farkıyla birlikte anlamda da az da olsa bir anlam kayması meydana gelmiştir.

Aynı şekilde Sungamak (Moratoryum ilan etmek) fiilinin doğrusu “Sıngamak”, ayrıca Sungan

Page 367: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

366

(Morataryum ilan eden) kelimesinin doğru biçimi de “Sıngan” olmalıdır. Bu nedenle ikincil Sunga: Arz,

Sungamak: Arz etmek, Sungan: Arzcı manaları da kullanılabilir. 525 Suramak: “Rica etmek” manasındaki kelimenin Sur/Sor kökü üzerinden Türkiye Türkçesi’ndeki

Sormak fiili ile doğrudan bağlantası vardır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki “Sur–” kökünden

türeyen pek çok kelimenin (tamamının değil) içerisindeki bu kök “Sor–” haline getirilerek de

Türkçe’ye aktarılabilir/di. Ancak anlam – ses ilişkisi dikkate alınarak söyleyiş zorluğu bulunmayışı da

göz önünde bulundurularak asıl biçimler korunmuştur. Sözlükte izlenen yöntem zaten gerekmedikçe

sesleri değiştirmemek yönündedir. 526 Surga: “Ders” manasındaki kelime Türkçe’ye “Sorga” şeklinde de aktarılabilir. 527 Surkaç: Zamk, tutkal, yapıştırıcı anlamlarındaki kelimenin daha eski biçimi Suğurkaç/Soğurkaç

olmalıdır. Kendine çekmek, içine çekmek manaları için kullanılan Soğurmak/Suğurmak fiili Anadolu’da

dahi Sormak/Sorumak ve bazı diğer lehçelerde de Surmak/Surumak olarak dönüşmüştür. 528 Surt: Kuzey Asya şivelerinde Hane (ev) manasında yer alan kelime aslında Yurt/Curt sözcüğünün

farklı bir biçimidir. Anlam aşırı farklılaştığı için yeni bir kelime olarak tasnif edilmiştir. 529 Suruşmak: Anadolu Türkçesi’ndeki “Soruşmak” fiilinin farklı bir söylenişidir. Fakat anlam o kadar

kendine özgü ve özgün bir biçimde farklılaşmıştır ki, Türkçe’nin olanaklarının ve kavramsallaştırma

gücünün müthiş bir örneğini ortaya koymakta olan kelimenin olduğu gibi korunmasının daha doğru

olduğu kanaatiyle hiç en ufak bir değişiklik yapılmadan alınmıştır. 530 Sus: Çadırın tepesindeki Tündük’ten (duman deliğinden) içeriye girerek doğacak çocuğa hayat

veren ışıktan oluşan yaşam enerjisine verilen isimdir. 531 Sutuşkan: “Su faresi” olarak çevrilen kelime ile aslında “Kanalizasyon faresi” kastediliyor olmalıdır.

Sutuçkan ile Sutuşkan kelimeleri aslında birbirinin birebir aynıdır. Sadece farklı iki lehçede “Ş-Ç”

dönüşümü ile küçük bir söyleyiş farklılığı oluşmuştur. Ancak burada asıl dikkat çekici husus anlamdaki

farklılaşmadır. Bu nedenle iki farklı kavram olarak alınmışlardır. Sutuçkan kelimesi de Kanalizasyon

faresini ifade etmesi gerekirken halk kültürünün ortak zekası ile kanalizasyon temizlemek için

kullanılan spiral mekanizmasına benzetilmiştir. 532 Suvkuday: “Suv/Suğ” (Su) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Su tanrısı demektir. Bu

bağlamda bu tanrı su olayları ile alakalı görünür. 533 Süğlüç: Baş ve işaret parmaklarının gergin açılmasıyla oluşan dik açı ölçüsünü ifade eden bir

terimdir. 534 Sülde: Ulusal bilinç veya milli ruh şeklinde çevrilebilecek olan sözcüğün mitolojik kökeni de yine

kavramla bağlantılı olmakla birlikte kişileştirme de söz konusudur ve kabileyi koruyan bir tür savaş

tanrısı olarak da algılanır. Bu kişinin benliğini veren ve kendi boyuna (kabîlesine) bağlılığını sağlayan

bir savaşçı ruhtur. Moğol inancında tüm insanların “Sülde (Sulda)” adı verilen koruyucu ruhları vardır.

Sülde Han bunların başında yer alır. Savaşçılara ve ordulara yardım eder. Türk ve Moğol halk

inancında kendi soyuna bağlı olmayanın kişiliği gelişemez hattâ benliği olmaz. Bu nedenle Sülde insanı

toplumsal ruha (yani ortak benliğe) bağlı kılan ruhtur. Toplumsal değerleri umursamayan, kurallara

Page 368: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

367

uymayan insanlara “Süldesi Kesik” denilerek kişiliksiz, benliksiz kabul edilirdi. Geçmişte Cengiz Han’ın

koruyucu tanrısı olduğuna inanıldığı kayıtlarda mevcuttur. 535 Sün: Şamanizm’e göre insanın birden fazla ruhu vardır. Eski Türk inancında ise ruhun iki türü

vardır: Sabit ruh ve hareketli ruh. Hareketli kısmına Sün (Süne / Sünezin) adı verilir. İnsanın eceli

yettiğinde hareketli ruhu (Sün) ölmeden kırk gün önce bedeni terkettiğine inanılır.

536 Sür: Eski Türk inancında ise ruhun sabit kısmına Sür (Süre / Sürezin) adı verilir. İnsanın eceli

yettiğinde sabit ruhu (Sür) ise ölüm anında çıkar. Bâzen de ölümden kırk gün sonra evi terkettiğine

inanılır. 537 Sürenke: Açık bir alanda dokuz tane iri ve yassı taşın üst üste dizilerek devrilmeye çalışılması ile

oynanan bir çocuk oyunudur. Anadolu’nun pek çok yöresinde bazı kural farklılıkları ile de olsa asıl

mantığı aynı kalan oyun değişik adlarla da bilinir. 538 Şubar: Türk mitoloji kahramanı Alpamış Han’ın atıdır. Uçabilir, konuşur, bir aylık yolu bir günde

gider, sahibinin ne durumda olduğunu hissederek ona göre davranır, onu önceden uyarır, yaralıyken

yalnız bırakmaz. Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir.

Çob/Çop/Çup/Çub/Şub kökünden türeyen sözcük “Boz renkli” demektir. Türkçe Çubar, Moğolca

Çabdar sözcükleri boz renk ifade eder. Çok renkli, üstünde yuvarlak lekeler bulunan hayvana “Çubar”

denir. Çilli insanlara da şaka olsun diye söylenir. 539 Tabamak: Sözcüğün kök anlamı ayağın tabanını diremek veya ayağının tabanıyla bir şeyi itmektir.

Mecazen inat etmek manasına dönüşmüştür. 540 Talbınmak: Kimi ağızlarda Talpınmak olarak da söylenen ve “Heyecanlanmak” olarak izah edilen

kelimenin kök anlamı aslında “Çırpınmak” demektir. Ayrıca Dal/Tal kökü üzerinden suya dalmış gibi

elini kolunu oynatmak veya dalda duran kuşun kalkarken yaptığı gibi kanat çırpmak manaları ile

alakalıdır. 541 Talmak: “Hastalık krizi/nöbeti geçirmek” anlamındaki fiilin Anadolu Türkçesi’ndeki Dalmak fiili ile

bağlantısı çok açıktır. Dalmak Türkçe’de zihnen birşeyler düşünürken çevreye olan ilgisini kesmek

veya bazen de kendinden geçmek (örneğin “Uykuya dalmak”) manasında da kullanılan bir kavramdır.

Talmak’da ise anlam biraz daha keskinleşmiştir ve baygınlık geçirmeyi, zihnin kapanmasını ifade eder

hale gelmiştir. Sözcüğün “Bitap olmak” (yorulmak) manası da bulunur. Bu da hastalık krizi geçiren

kişinin kendine geldiğinde mecalsiz kalması ile alakalıdır. 542 Tandamak: “Şafak sökmek” demek olan fiilin “Seçmek” olarak verilen başka bir anlamı daha

mevcuttur, fakat bu anlam aslında “Göz seçmek” olmalıdır. Şafağın sökmesiyle beraber gözün

etrafındaki nesneleri seçmeye başlaması kastedilmektedir. Bundan başka sözcüğün “Nazar değmek”

manası da yine tıpkı şafak ışığının gözü kamaştırması gibi birine gözü ile enerji göndermek anlayışına

dayanmaktadır. 543 Tanmak: “Kehanet etmek” manası verilen kavramın aslında “Feragat etmek”, “İnkar etmek”,

“Mucize gerçekleşmek” gibi ikinci bir anlam grubu daha vardır. Aslında bunların tamamında ya aklın

almadığı bir durumun oluşması veya mantığın kabul etmediği bir olayın gerçekleşmesi nedeniyle

kişinin bunu kabul etmemesi hali söz konusudur.

Page 369: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

368

544 Tarbamak: “Dik durmak” veya “Ayakta durmak” anlamından başka “Taramak” veya “Tırmıklamak”

manası da mevcuttur. Ayrıca “Dönmek” ve “Çevrinmek” anlamlarına da rastlanmaktadır. Sözcüğün

sihir yapmak ile de ilişkisi bulunur. 545 Tarılga: Şaman giysisinin parçası olan büyükçe bir düğmedir. Genellikle Ay vey Güneş biçimli olarak

tasvir edilen metal bir nesnedir. Sözcüğün başka lehçelerde ise “Hasat” kavramını karşıladığı da

görülür. 546 Tartınmak: Kavramın “Çekmek” içeriği farklılaşarak pek çok manayı karşılar olmuştur. Ağır çekmek

(tartıda ağırlığı fazla gelmek), Başkasını çekmek (sebat etmek), Çekinmek (utanmak) ve Nefes çekmek

(sigara içmek) bunların en dikkate değer olanlarıdır. Ayrıca “Tartmak” fiilindeki Sigara içmek ve İp

çekmek manalarının burada da mevcut olduğu görülmektedir. 547 Taşkan: “Fare” manasındaki kelimenin Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan söyleyişleri de

mevcuttur. “T – Ç” dönüşümü ile “Çaşkan” olarak da söylenmektedir. 548 Tavruh: “Masal” manasına gelen kavramın Arapça “Tarih” sözcüğünden türediğine dair kimi

kaynaklarda yapılan açıklama son derece acele olup, tesbitin isabetsiz olma ihtimali çok yüksektir.

Aynı Tap/Tab/Tav kökünden türeyen Tapku (nükte), Tapuz (bilmece), Tavkur (hikaye) sözcükleri

apaçık ortada iken, üstelik Karaçay-Balkarca’da “Tarih” sözcüğü de Türkçe’deki aynı anlamı

karşılarken “Tavruh” kelimesinin kökeninin buraya bağlanması son derece yersizdir. Aksi takdirde

“Tarih” kelimesi de neden “Tavruh” olarak telafuz edilmemektedir sorusuna bir yanıt bulunmalıdır. 549 Taykonot: Astronot anlamına gelen Çince sözcükte, uzaya insan gönderen ülkelerin kendi uzay

yolcularını tanımlamak için kelime türetme geleneğine uyarak tıpkı Rusça’daki Kozmonot sözcüğünde

olduğu gibi Latince kökenli –not (orjinali –naut) ekini kullanmışlardır. 550 Toğdur: Cadı kavramına denk düşen varlığın dokuz kat yer altında yaşadığı söylenir. Sözcüğün

Dok/Doğ/Toğ/Tok kökü ile olan bağlantısı bu bağlamda dikkate değerdir. 551 Toğum: Hem üreme hem de kurban anlamına gelen sözcüğün bu iki anlamı aslında birbiri ile çelişik

gibi görünmekle birlikte, aslında kurbanla birlikte bereketin artacağı inancının sözel anlamda bir

dışavurumudur. 552 Tomağa: Evcilleştirilmiş yırtıcı kuşların çevrelerine zarar vermelerine engel olmak,

evcilleştirilmekte olanların da kaçmadan durmalarını sağlamak amacıyla gözlerine takılan bir tür

kapatıcı gözlüktür. Ava salınırken çıkartılır. 553 Torbalan: Bulgar halk kültüründe annelerin küçük çocukları korkutmak için bahsettikleri korkunç

bir varlıktır. Çocukları çantasına alarak kaçırdığı söylenir. Türkiye’de Torbacı veya Torbalı olarak

tanınır. Torbasını damlarda bacadan içeriye sarkıtır ve içinde hediyeler vardır, fakat bunu almak

isteyen çocuğu torbasıyla yukarıya çeker. Yani Noel Baba’nın tam karşıtı bir karakter olarak ortaya

çıkar. Kavramın kökeni Torba sözcüğünden kaynaklanır. Sözcüğün ikinci kısmında ise Türkçe Almak

fiili göze çarpar. Bu bağlamda “Torbasına Alan” biçiminde bir anlamı olduğu söylenebilir. Tatarca’da

Torba sözcüğünün “Baca” manası taşıyor olması da dikkat çekicidir. 554 Totuğan: “Papağan”demek olan kavramın aynı anlama gelen Arapça “Tuti” sözcüğü ile benzeşim

sonucu ortaya çıkmış olması muhtemeldir.

Page 370: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

369

555 Tovar: Rusça’ya da geçmiş olan sözcük, ticari mal (emtia) demektir. Tavar/Davar sözcükleri de

küçükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte, kapitalizm öncesi dönemlerde zenginliğin en

önemli ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Rusça’daki Tovarış/Tavarış (“Yoldaş”, İngilizce “Comrad”)

kavramı da yine bu kelimeden türemiş ve özellikle Sosyalist dönemde ideolojik bir kavram olarak

kullanılmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus ne Türkçe “Yoldaş” ne de İngilizce

“Comrad” sözcüğünün anlam içeriği açısından kavramın tam karşılığı olmadıklarıdır. Tovarış/Tavarış

(tam Türkçe karşılığı Tovardaş/Tavardaş) kelimesi Sosyalizmin ortaklaşacılık anlayışına da uygun

olarak tamı tamına aynı mala ortak olan kişi (mal ortağı) demektir. 556 Toydu: Dünya manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı mitolojide Yeraltı Balığı’dır. Bu bağlamda

yeryüzünü sırtında taşıyan balık veya Toy/Doy kökü üzerinden Doymak fiili alakasıyla yeryüzünü yutan

balık olarak anlaşılabilir. 557 Toyun: Budist keşiş anlamındaki sözcük Kam (şaman) veya Efendi (sahip, İngilizce: Lord) manasında

da kullanılmıştır. Türklerde erkek kamlar veyâ baksılar için saygı belirten bir unvan olarak da tercih

edilir. Bâzen de tanrıların sıfatı olarak geçer. Kadın şamanlar veyâ tanrıçalar için ise “Hotun” (Hatun)

tâbiri kullanılır. Bu bağlamda Toyun ve Hatun (Toyon ve Hoton) bir ikili oluşturur. Sözcüğün Çince

veya Tibetçe kökenli olma ihtimali yüksektir. Yine de “Toy” (şenlik, düğün) sözcüğü ile olan kökensel

bağlantısı geçmişte düğünleri şamanların yönetmesiyle ilgili olarak Türkçe ile de uyum gösterir. 558 Töbemek: Sözcüğün kök anlamı başına bir şey takmak demektir. Daha özel bir anlam olarak ise

genç kızın başına nişanı simgeleyen bir başlığın takılması manası vardır. Bu nedenle sözcük

“Nişanlamak” olarak izah edilir. 559 Tömek: “Komite” veya “Konsey” olarak çevrilen sözcük aslında tam olarak yuvarlak masa toplantısı

demektir. Töm sözcüğü yuvarlak masa manası taşır. 560 Töpçemek: “Tahkikat yapmak” (soruşturmak, gerçeği araştırmak) manasındaki sözcüğün etimolojik

izahatı dibine/köküne bakmak demektir. Bir bitkiyi söküp kökünü görmek de bu fiil ile kullanılır. 561 Tulpar: Türk mitolojisindeki efsanevi uçan atın adıdır. Kanatları olan genelde beyaz veyâ kara (tek

renk) bir at olarak betimlenir. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.

Kanatlarını hiç kimse göremez çünkü Tulpar kanatlarını yalnızca karanlıkta ve çok uzun mesafeleri

aşarken açar. Rüzgardan bile hızlı olup onu geçtiğine inanılır. Moğolya devlet armasında Tulpar motifi

yer alır. Ayrıca Kazakya’da bir havayolu şirketinin adı olarak kullanılmaktadır. “Tulpar” adı yalnızca

Türk lehçelerinde değil komşu Avar, Lak, Andı, Dargı ve Tabasaran kavimlerinin dillerinde de yer alır. 562 Tumak: Yüz örtmek manasında kullanılan fiilin aynı zamanda Tumag/Tumak adı verilen kadın

şapkasını tanımlıyor olması da ilgi çekicidir. Türkçe Duvak (gelinin yüz örtüsü) sözcüğü ile doğrudan

bağlantısı bulunan bu kavramlar evlenecek nişanlı kızın başına bir şapka takarak veya gelinin bu

şapkadan sarkıtılan bir örtü ile yüzünü gizleyerek dolaşması uygulaması ile alakalıdır. 563 Tungan: Sonradan Müslüman olan kişileri (doğuştan olmayanları) tanımlamak için kullanılan bir

ifadedir. Anadolu Türkçesi’ndeki “Döngen” sözcüğü ile bağlantılıdır. Fakat bu kavramda aşağılama ve

hor görme manası bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Muhtemelen Türkler arasında

Page 371: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

370

yaşayan ve başka kavimlerden gelen (örneğin Çinliler gibi) ve Müslüman olan kişiler için

kullanılmaktadır. 564 Turuğ: Dilek ağacı olarak çevrilen kavram gerçekte Kam (Şaman) Ağacı’dır. İnanışa göre Tanrı ilk

şamanı yarattığında onun evinin önüne sekiz dallı bir ağaç dikmiştir. Bu nedenle her şaman kendisini

temsil eden bir ağaç diker. İşte bu ağaca “Turuğ” adı verilir. Şamanların ağaçtan doğduğuna

inanılması, evliliklerin ağacın altında yapılması hep bu kavram ile bağlantılıdır. 565 Tükel: Mitolojide ağaçtan doğduğuna inanılan kişidir. Uygur söylencelerinde adı “Tükel Tigin”

olarak geçer. Eski Türk efsanelerinde ağaçtan doğma motifine sıklıkla rastlanır.

566 Tüzek: Kaide (kural) demektir. Mitolojide ise ilk yasa koyucu efsanevi kişinin adıdır. Bu isim töre

oluşturmayı, yasa koyuculuğu ve düzeni temsil eder. Şecere-i Türkî’de avladığı geyiği pişirip yerken

elinden bir parça eti tuzla’ya (tuz taşına, tuz kayasına) düşürmesi ve böylece tuzun keşfi

anlatılmaktadır.

Bu bağlamda efsâneye göre özel isim “Tüzek” aynı zamanda “Tuz” sözcüğü ile de alâkalı görünür. 567 Tüzmek: “Kanun çıkarmak” (eski tabirle “Taknin etmek”) demek olan kelimenin “Nizam sağlamak”

manası da bulunmaktadır. Aslında sözcük bu iki manayı birden ihtiva eder, yani kanun çıkararak

toplumsal düzeni sağlamak daha geniş ama daha doğru bi açıklamadır. 568 Udutmak: Sözcüğün günümüz Türkçe’sindeki karşılığı “Uyutmak” demektir. Bir efsaneye göre aç

kalan genç bir kızın yiyecek hiçbir şeyi yoktur. Sağdığı sütle evine giderken yolda aksakallı bir erene

(kimi anlatılarda Hızır’a) rastlar. Eren ona çiçeklerin üzerindeki çiyleri toplayıp süte katmasını ve daha

sonra da uyutmasını yani dinlendirip bekletmesini söyler. Böylece ilk yoğurt oluşur.

569 Ulamçı: “Nakliyeci” ve ikincil olarak “Kaçakçı” anlamlarının dışında bazı yörelerde “Çalıntıcı” (çalıntı

mal satıcısı” manasına da rastlanır ki, bu üç anlamda da malın bir yerden alınarak başka bir yere

götürülmesi ortak noktadır. Bu bağlamda “Ulam” sözcüğü kaçakçılık anlamına da gelir. 570 Uldurmak: “Tohum atmak” veya “Tohum dikmek” olarak verilen anlamın yanında bazı kaynaklarda

“Ağaç dikmek” manasına da rastlanmaktadır. Fakat bu aslında ilk anlamın biraz farklılaşması ile ortaya

çıkmış ikincil bir tanımdır. 571 Ulukayın: Ulu (yüce) ve Kayın (ağaç) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Yerle göğü birbirine

bağlayan efsanevi “Yaşam Ağacı”dır. Dünya ile birlikte yaratılmış ve Kayra Han tarafından dikilmiştir.

Dünya’nın, yeraltının ve göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar.

Dalları gökyüzünü ayakta tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar

uzanır. Dokuz boy (Türklerin dokuz kavmi veya yeryüzündeki dokuz büyük insan ırkı) bu ağacın dokuz

dalından türemiştir. Köklerinden yaşam suyu (Bengüsu) akar. Dallarından biri Güneş’e biri de Ay’a

uzanır. Osmanlı Devlet’nin kurucusu Osman Bey’in rüyâsında gördüğü, büyüyüp dalları her yana

uzanan ve gölgesi tüm Dünya’yı kaplayan ağaç da Ulukayın’a benzemektedir ve bu anlayışın bir

devamı olarak görülmelidir. Günümüzde Çuvaş bayrağında sembolize edilmiş bir hayat ağacı bulunur. 572 Umaç: “Gaye” veya “Maksat” gibi anlamlara gelen kavramın kökünde umulan şeyin gerçekleşmesi

isteği (beklenti) bulunur. Farsça’ya “Amaç” şeklinde geçmiş ve bu yeni biçimiyle Türkçe’de tekrar

kullanılmaya başlanmıştır.

Page 372: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

371

573 Umsunmak: Türk halk kültüründe özellikle ergenlik çağındaki çocukların bir yiyeceği canı çok çekip

de yiyemediğinde erkek çocukların cinsel organlarının, kızların ise göğüslerinin şişeceğine ve bunun

da o çocuğu hasta edeceğine inanılır. Benzer bir inanış hamile kadınlar için de geçerlidir. 574 Umurt: “Şeftali” manasına gelen sözcük Farsça “Murt” (armuda benzeyen meyveler için kullanılır)

sözcüğü ile ilişkilendirilse de Türkçe “Yumurt” (yuvarlak, oval) sözcüğündeki baştaki “Y” harfinin

düşmesi ile oluşmuştur. Tam aksine Farsça “Murt” kelimesinin Türkçe Yumurt/Umurt sözcüğünden mi

kaynaklandığı ya da belirli bir oranda etkilenip etkilenmediği ayrıca ele alınmalıdır. 575 Urağan: “Savaş narası” demek olan kelime ayrıca “Kasırga” veya “Fırtına” olarak da izah edilir. Bu

anlamlar da uygun olmakla birlikte gerçekte “Uğultulu Rüzgar” veya “Uğultulu Fırtına” tanımlaması

daha doğrudur. Bu anlam savaş alanında yükselen uğultulu nara ile örtüşür. 576 Urlamak: “Hırsızlık yapmak” demek olan sözcük “Uğrulamak” fiilinin ses düşmesi sonucu kısalması

ile oluşmuştur. Buradaki ses düşmesi Türkçe’de pek görülmeyen bir biçimde gerçekleşmiştir.

Uğrulamak > Uğrlamak > Urlamak dönüşümünde ara formda sessiz harfler yan yana gelmiştir. 577 Ustamak: “Akıl yürütmek” (veya “Mantık yürütmek”) manasının haricinde “Yukarı çıkmak”

anlamına da rastlanır. Ancak bu mana “Üstemek” (yükselmek, artmak) fiilinin şive farklılığı sonucu

dönüşümü nedeniye oluşmuştur. 578 Ustaz: Mürşid (doğruyu gösteren) veya Mentor (akıl hocası) manaları Türkçe “Us” (akıl) kökü ile

alakalıdır. Ancak Arapça “Üstad” sözcüğü ile hem anlama dayalı etkileşim, hem de bunun sonucunda

belirli bir oranda biçimsel benzeşim gerçekleşmiş olması muhtemeldir. Ancak özellikle ikinci mana

tamamen Türkçe’dir. 579 Uşamak: “Parçalamak” manasındaki kelimenin “Teşbih etmek” (benzetmek, söz ile benzetmek

sanatı yapmak) veya “Sohbet etmek” manaları da bulunmakla birlikte bunlar “Yuşamak” fiilindeki “Y”

harfinin düşmesi ile sonradan ortaya çıkmışlardır. Mançuca’daki ayıplamak, kınamak, suçlamak

manaları ise Türkçe’deki Ut/Uç/Uş kökü ile alakalı görünmektedir. 580 Utkaçı: Mihmandar (karşılama görevlisi) anlamına gelir. Ancak mitolojide “Kurban Tanrısı” manası

taşır. Çünkü göğe yükselerek kurban getiren şamanları o karşılar. Baştanrı Ülgen’e en yakın konumda

bulunan tanrıdır. Şamanların trans hâlindeyken getirdikleri kurbanları alarak Ülgen’e götürür. Çünkü

şaman en fazla Altınkazık Yıldızı’na (Kutup Yıldızı’na) kadar ulaşabilir ve daha ileriye gidemez.

Kurbanları kendisine teslim eden şamanlara ise kaz (olasılıkla düşünsel ilham) hediye eder ve onlar da

bu kaza binerek geri döner. 581 Uzanot: “Astronot” anlamına gelen sözcük aslında herhangi başka bir basılı veya dijital derleme

kaynağından alıntılanmış değildir. Büyük olasılıkla dilde özleştirme çalışması yapan bir kişi tarafından

türetilmiş olan ve büyük bir şans eseri tamamen tesadüfen rastlanılmış bulunan bu kavramın bilinçli

ve özenli bir biçimde üretildiği görülerek esere dahil edilmiştir. Rusça “Kozmonot” ve “Çinçe

“Taykonot” gibi bu kelimede de sondaki –not (Batı dillerindeki –naut) eki Latince kökenlidir. Baştaki

kısım ise “Uzay” sözcüğündeki “Y” harfinin düşmesinden ibarettir. Günümüzde küreselleşen Dünya’da

melez/hibrit sözcüklere rastlamak kaçınılmaz bir durumdur. Bu nedenle “Uzanot” sözcüğü Aktarma

Sözlüğü içerisindeki (Giriş bölümünde anlatılan) alıntılama kriterlerine istisna teşkil eden iki

kavramdan birisidir. Diğeri ise bu sözcüğün (ek de dahil) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna yanıt

Page 373: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

372

olarak türetilmiş olan “Uzavul” kelimesidir. (Ek bilgi: Hibrit/melez sözcükler de yeni değildir. Örneğin

“Çaydanlık” sözcüğünde “Çay” Çince, –dan eki Farsça –lık eki ise Türkçe’dir.) 582 Uzavul: “Astronot” anlamına gelen sözcük Aktarma Sözlüğü’ndeki alıntılama kriterlerine istisna

teşkil eder. “Uzanot” sözcüğünün (ek de dahil olmak üzere) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna

yanıt olarak türetilmiştir. (Bakınız: Uzanot) 583 Uzmak: “İhtisas yapmak” veya benzeri olarak “Profesyonelleşmek” anlamı dışında “Gözden

kaybolmak” manası da bulunur. Bu mana Uzaklaşmak fiilinin de kökenini oluşturur.

584 Uzungaga: Yunus balığının uzun bir gagaya benzer ağzından dolayı verilmiş gibi görünen isim bu

mana ile de uyumlu birlikte aslında Moğolca Usun-Gakay (su domuzu) sözcüğünün Türkçe’de evrilmiş

bir biçiminden oluşmaktadır. 585 Üdemek: “Veda etmek” anlamındaki sözcüğün ayrıca “Refakat etmek” anlamı da vardır, fakat bu

anlam “Üydelemek” (refakat etmek) fiilindeki “Y” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Aradaki ilişki

ise büyük olasılıkla uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasından

kaynaklanmaktadır. 586 Üğkemek: “Ayakkabı vurmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğkemek/Öykemek

biçimlerinde de söylenir. 587 Üğükmek: “Ayağını burkmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğükmek/Öyükmek

biçimlerinde de söylenir. 588 Ükse: Gerçekte Anadolu Türkçesi’ndeki “Ökçe” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir.

Ökse/Ökşe/Ükşe/Ükse kelimeleri yaklaşık olarak topuk bölgesini tanımlar. Üksemek fiili de topuk

üzerinde dönmek manası taşır. Tıbbi olarak “Aşil Kemiği” de bu sözcükle tanımlandığı için orijinal

söyleyiş korunmuştur. 589 Üliger: Destan demektir. (“Ülger” biçimi de tercih edilebilir.) Söylencelerden ve nesilden nesile

aktarılagelen öykülerden oluşur. Genellikle târihsel ve mitolojik kahramanların efsâneleri anlatılır.

Moğollar, Buryatlar ve diğer Sibirya kabilelerinin sözlü gelenekleri içerisinde ağızdan ağıza aktarılan

öykülerin önemli bir kısmını oluştururlar. Bu öyküler, “Ülgerçi” (veyâ “Üligerçin”) denilen öykücüler

tarafından özellikle yaylı çalgılar eşliğinde okunur. Moğolya’da 1960 yılında bu destanları toplamak

için “Üliger Evi” adı verilen özel bir birim oluşturulmuştur ve burada günümüzde 250'den fazla

Üliger'in bulunduğu bilinmektedir. 590 Ülümek: Paylaştırmak, hisse vermek anlamındaki sözcüğün “Traş etmek” manası da bulunmakla

birlikte bu mana aslında Yülümek fiilindeki “Y” harfinin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. 591 Üm: İttifak ve Şalvar anlamları kökteki “Ağ” anlamı ile alakalıdır. Bunun dışında “Pandomim”

manası da bulunmaktadır. Fakat bu anlam “İm” (işaret) sözcüğü ile bağlantılıdır. 592 Üste: Arap alfabesinde A veya E (aslında Ə/Ä) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe sözcüğünden

kaynaklanmaktadır (üstte olan manasında)dır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin

harflerin üstüne koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Fetha/Fatha” şeklindedir.

Page 374: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

373

593 Üstermek: “Üste çıkmak” demek olan kavramın ikinci anlamı “İnkar etmek” şeklindedir. Fakat bu

da aslında ilk anlamın mecazen kullanılmasından başka bir şey değildir. Anadolu Türkçesi’nde Üste

çıkmak deyimi bugün de “Suç bastırmak” (hatasını gizlemek veya bahane bulmak) anlamında

kullanılmaktadır. 594 Üşertmek: Elini kaldırmak veya kolunu kaldırmak içeriğine sahip olan kelime hayvanlar için

kulaklarını dikmek veya kuyruğunu havaya kaldırmak manaları da taşımaktadır. 595 Üy: Türkçe’nin değişik dillerinde Üy/Uy/Oy/Öy kelimeleri ev veya çadır manası taşırlar. 596 Üzdemek: Jiletle traş etmek manasındaki fiilin “Derlemek” anlamı da bulunmaktadır. Ancak bu

anlam aslında Yüzdemek > Yüzlemek fiiline ait olup kitabın ciltlenmesi kastedilmektedir ki, derleme

yapmaktan ziyade sayfaların sıraya koyulup birleştirilmesi ve sonra da cilt kaplanması anlaşılmalıdır.

Elbetteki bu esnada cildin keskin bir aletle (veya jiletle) kesilmesi de söz konusudur. 597 Üzütmek: “Canlanmak” anlamından başka “Sağır etmek” anlamı da bulunmaktadır. Hatta ikinci

anlam ilkine göre daha kuvvetlidir. 598 Vaysamak: Ah etmek, hayıflanmak (kelime köküne göre “Vay” demek) anlamlarındaki fiilin

“Gevezelik etmek” manası da bulunmaktadır. 599 Vurgun: Dalgıçların su altındaki basınç farkını doğru ayarlayamayıp hızlı çıktıklarında vücutlarında

meydana gelen hasara da “Vurgun” denir ki, aslında geçmiş çağlarda sualtı ruhlarının verdiği zarar

olarak düşünüldüğü için bu ifade kullanılmıştır. Cinlerin insanlara verdikleri zararlara ise “Vurgun”

denir ve karanlık yerlerde gezen, tekinsiz yerlerde yatan veyâ sudan geçen kişileri “vurduklarına”

(çarptıklarına) inanılır. Cin tarafından çarpılan kişi bir süre ölü gibi yatar ve/veya uzunca bir süre sağır

ve dilsiz dolaşır. “Vurgun Yeme” olarak da adlandırılan bu rahatsızlık çok tehlikelidir. Sözcüğün

“Vurulmak” fiilinden türediği ve bu kelimenin aynı zamanda “Aşık Olmak” manasına geldiği de göz

önüne alındığında “Aşk Perisi”yle ilişkilendirilmesi de mümkündür. 600 Yabgu: Tarih içerisinde de “Vali” (şehir yöneticisi) manasında bazen de bir tür unvan olarak

kullanılmış olan kelime aslında daha eski dönemlerde Aşiret reisi veya Kabile şefi anlamı taşımaktaydı. 601 Yabumak: Lağvetmek, feshetmek, iptal etmek anlamlarındaki fiilin asıl manası örtmek veya

kapatmaktır. Küçük bir anlam kayması ile diğer manalar ortaya çıkmıştır. Örneğin bir şirketi veya

kurumu kapatmak (lağvetmek) gibi. 602 Yada: Eski Türk halk kültüründe ve Türk mitolojisinde yağmur yağdırabildiğine inanılan büyü

taşıdır. Bu taşa sahip olanlar istedikleri gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, dona neden olabilir, hava

olaylarını etkileyebilirler. Cada/Zada/Yada taşının koruyucu güçleri olduğu da söylenir. Anlatıldığına

göre soğuk olan bu taşlar yumruk büyüklüğünde ve türlü koyu renklidirler. Üzerleri damar damar

çizgilidir. Yada Taşı Kullanıldıkça zayıflar ve güçleri düşer hatta tamamen yiter. Özel bir yerde

muhafaza edilir ve sık sık ele alınmaz, sadece gerektiğinde kullanılır. Çin kaynaklarına göre Türk

şamanları savaşlarda kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazanmışlardır. Bu taş ile büyü yapan kişilere

Zadaçı/Cadacı/Yadaçı adı verlir. Bazı söylencelere göre bu taşın koruyucusunun Zada Han’dır. Türkçe

Cay/Yay/Yad/Yat/Zat/Zay kökünden türeyen kelimede “Yaymak” (güç, enerji dağıtmak) ve “Yadmak”

(dışa açılmak) manaları bulunur. Yadgan sözcüğü Moğolca’da şaman mânâsına gelir. Farsça “Cadı”

Page 375: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

374

sözcüğü ile uyum gösterse de buradan türediği iddiası doğru değildir. Ayrıca Yada taşının Avrupa

kültüründe Simya taşına benzetilmesi kısmen mümkün olsa da birbirlerinde farklı yönleri çok fazladır.

Simya taşı maddeyi başka maddelere çevirmek gücüne sahiptir, örneğin sıradan metalleri altına

dönüştürebildiğine inanılır. İsmi de zaten “Kimya” kelimesi ile ilişkilidir. Yada taşı ise doğa olaylarına

müdahele etmede kullanılır.

603 Yakaş: Kurban anlamına gelir. Eski devirlerde kurbanlık hayvanları veyâ etlerini tanrısal bir alevin

yaktığı düşünülürdü. Bu kurbanın kabul edildiği anlamına gelirdi. Bâzen de kokusunun tanrıların

hoşuna gittiğine inanıldığı için etin bir parçası, bir kısmı hattâ tamamı yakılırdı. Sözcüğün Yakmak fiili

ile aynı kökten türediği kesindir. Yagamak fiili bir şeyi ateşte yakmak manası taşır. 604 Yalav: Bayrak, flama, kurdela, gelin kuşağı, madalya şeridi gibi anlamların tamamı hem

dalgalanmak içeriği hem de kırmızı renk ile alakalıdır. Ayrıca projektör (ışıtaç), ışık gibi manalar da

Alav/Alev sözcüğü ve dolayısıyla kırmızı renk ile ayrıca dalgalanma anlamı ile de ilişkili görünmektedir. 605 Yalavar: Haberci anlamındaki kelimenin kökünde aydınlatmak manası vardır ve asıl mana tam

olarak “Aydınlatan” demektir. Elinde meşale veya fener tutan kişilere de bu ad verilir.

Yalavaç/Yalavaç/Yalvaç (Peygamber) kelimesinde de benzer bir anlam vardır ve insanları aydınlığa

ileten demektir. 606 Yalga: “İftira” demek olan kelimenin “Ayrımcılık” anlamı da bulunur. İkinci anlam ile bağlantılı

görünen “Analiz” manasına da rastlanmakla birlikte diğer olumsuz içeriğe belirli bir oranda uzak

kalmaktadır. Yalgamak (iftira atmak) fiilinin analiz etmek manası için de aynı durum geçerlidir. 607 Yalın: Sade, basit anlamlarına gelir. “Yalın Şirket” ise Ticaret Hukukundaki “Adi Şirket” kavramını

karşılayabilecek en uygun öneridir.

608 Yaltarmak: İşten kaçınmak, kaytarmak anlamdaki fiilin diğer manası “Gözden kaybolmak” olarak

gösterilir. Buradaki doğru açıklama aslında işten kaçınmak amacıyla ortadan kaybolmak şeklindedir.

609 Yalvamak: “Risalet etmek” (dinsel anlamda Peygamberlik “yapmak”) ve ikincil olarak “Haber

getirmek” manası taşıyan fiilin kök anlamı aslında “Aydınlatmak” demektir (Yalabamak > Yalbamak >

Yalvamak dönüşümü ile). Bu bağlamda bakıldığında peygamberlerin insanlığı aydınlatma görevi

olduğu sözcüğün kök anlamında mevcuttur. 610 Yankırmak: “Kulak çınlamak” anlamında kullanılan fiil aynı zamanda “Gaipten ses duymak”

demektir. Bu bağlantı kulak çınlamasının ruhsal varlıklarla ilişkili olduğuna dair eski bir anlayışla ilgili

görünmektedir. Bazen de orada bulunmayan başka birisinin sesini duymakla ilişkilendirilir. Örneğin

kulak çınlamasının birisinin kendisini anmasıyla ilgili olduğuna dair inanış Anadolu’da bugün de

mevcuttur ve bir deyim olarak söylenir (“Kulağım çınladı, biri beni andı”). 611 Yantayık: Yamuk (geometrik şekil) anlamında geometrik bir terim olarak kullanılan kavramın

sözcük anlamı aslında yan yatmış demektir ve bu bağlamda yan yatmış taşıtlar için de kullanılır;

yantayık gemi, yantayık tren gibi. Yantaymak fiili de yamulmak anlamı taşıdığı gibi yan yatmak

manasına da gelir.

Page 376: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

375

612 Yaranal: Askeri bir rütbe olarak “General” manasında kullanılan kavramın kökeni net değildir.

“General” sözcüğünün bozulmuş bir biçimi gibi gözükse de bazı harf dönüşümlerinin uyumsuzluğu bu

olasılığı desteklemez görünmektedir. Etkileşim ihtimali daha yüksek gibidir. Ancak hangi sözcüğün

veya benzeri bir hangi kavramın “General” kelimesine benzeştiği de açık değildir. Bu nedenle sözlüğe

dahil edilmek istenmemiş olsa da ilginç bir örnek olarak alınmıştır. 613 Yaraşmak: Sözcüğün ikincil anlamı olan “Nişanlanmak” (sözlenmek) ilk anlam olan “Layık olmak”

ile de uyumludur. Çiftlerin birbirine uygun görülmesi mantığını ifade eder. Ayrıca Car (yüksek sesle

konuşma bildirir) kökünden Caraşmak (yüksek sesle ilan etmek) fiili ile de alakalıdır. 614 Yarsu: Aslında çok basit gibi görünmekle birlikte anlaşılması oldukça zor bir kavramdır. Yer ve Su

kelimelerinin bileşiminden oluşur. Doğadaki maddi yer ve su unsurları ile buralardaki ruhları da içeren

doğal varlıkların tamamını kapsayan bir anlayıştır. En anlaşılır biçimiyle tüm doğanın canlı ve ruhu

olan bir varlık olarak algılanmasının bir sonucudur. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir

fakat maddi varlıklardan da soyutlanmış değildir. İnsana en yakın olan soyut katman burasıdır. Yer-Su

anlayışı Moğol bayrağında simgesel olarak yer alır. 615 Yas: Matem (ölünün ardından duyulan üzüntü ve bunun dışavurulması) anlamındaki kavram ses

benzerliği ve ilginç bir tesadüfle aynı zamanda anlam benzerliğinden dolayı kestirme bir çözümle

Arapça kabul edilerek Türkçe olmadığı öne sürülmüştür. Arapça “Yes” sözcüğü gerçekten de üzüntü,

karamsarlık gibi anlamlara gelmektedir. Fakat bu durum Türkçe “Yas” sözcüğüne köken teşkil ettiğini

ispatlamaya yetmez. Türkçe’deki Yas/Yaz/Caz/Cas kökü zarar, ziyan, kayıp, günah, acınma anlamları

barındırır. Örneğin, “Yazık” kavramında veya Yazınmak/Yasınmak (günah işlemek) fiilinde olduğu gibi.

Dolayısıyla “Yas” kavramı tamamen Türkçe olup başka bir dilden geçmiş değildir. 616 Yaşınmak: “Şimşek çakmak” anlamına gelen sözcüğün “Örtünmek” veya daha özel olarak “Peçe

takmak” manası da bulunmaktadır. Birbiri ile ilgisiz gibi duran bu anlamlardaki ortak nokta aslında

görüşün engellenmesidir. Aşırı parlak ışık (şimşek, flaşör gibi) gözü kamaştırır ve görme yetisine geçici

olarak engel olur. 617 Yatır: Türbe (evliya mezarı) demektir. Sözcük anlamı mezarda yatan kişi veyâ ölünün yattığı yer

demektir. Yunanca “İatros” (hekim) kelimesinden geldiği söylense de bütünüyle doğru değildir.

Gerçekte Türkçe “Yatmak” fiilinden türemiştir. Daha mâkul bir açıklama ise farklı dillerdeki bu iki

sözcüğün benzeşim yoluyla uyarlandığıdır. Fakat Yunanca “hekim” mânâsının uzaklığı bu olasılığı bile

zayıflatmaktadır. Ayrıca Yatlamak (doğa olaylarını etkilemek) kelimesi ile aynı kökten türediği dikkate

alınmalıdır. Çünkü evliyaların keramet gösteren kimseler olduğuna inanılır. 618 Yavuşmak: Yakınlaşmak demek olan kelime “Hısım olmak” (akrabalık bağı kurmak) manasında da

kullanıldığı gibi bazı lehçelerde erkekle kadının yakınlaşmasını, flört etmesini de ifade eder. 619 Yaydamak: İstila etmek demek olan fiil askeri bir taktik olarak yayılarak hücum etmeyi de ifade

eder. Ayrıca kararsız kalmak, tereddüt etmek manası da bulunmaktadır. 620 Yek: Yaklaşık olarak “Şeytan” manası taşır. Kelime kökü olan Yek/Yeg/Yig/Yiğ/İğ dizisi hastalık,

kötülük, fesatlık kavramlarını barındırır. İğrenmek fiili yine bu kökten gelir. “İklig” kelimesi eski

Türkçe’de “hastalık” anlamı barındırır. Kazakça’da her türlü hastalığı tanımlayan “Jegi” şeklinde bir

sözcük bulunur ve ruhsal hastalık, kötü ruh, zarar gibi anlamları da vardır. İddia edildiği gibi Arapça

Page 377: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

376

veyâ Farsça kökenli değildir. Yakmak ve Çakmak fiilleri ile üzerinden ateş, yakıcılık ve delicilik, sivrilik

mânâları ile de alâkalı görünür. Araplardaki “Şik” adlı varlıkla da bağlantılandıran görüşler mevcuttur.

İğ aynı zamanda ucu sivri uzun nesneleri ve bu biçime sâhip yün eğirme aracını ifâde eder. Dolayısıyla

her ne kadar çevre kültürlerden etkilenmiş gibi gözükse de sözcük Türkçe kökenlidir. 621 Yeksemek: “Lanet etmek” olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytan’ın adını

söyleyerek lanetlemek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi. Diğer

bir olasılık ise Şeytan’ın lanetlenmiş olması üzerinden kinayedir ki, bu bağlamda uzak bir izahat olsa

da Şeytan gibi lanetlenesin demektir. 622 Yelbeğen: Daha sonra ortaya çıkan “Uçurtma” anlamının yanında asıl anlam “Ejderha” olup

bugüne kadar yapılan klasik açıklama Yel ve Büke (yılan) sözcüklerinin bileşimi olduğudur. Farklı

lehçelerdeki Yelbeğen veya Celbegen gibi söylenişler de bu durumu destekler niteliktedir. Oysaki aynı

kökten türediği “Yalpalanmak” fiili ile “Yalpağa” (bayrak) sözcüğü salınma, dalgalanma, rüzgarda

uçma gibi anlamları dikkate almak gerektiğini göstermektedir. Benzer bir durum Almanca “Drachen”

sözcüğünde de vardır ve hem ejderha hem de uçurtma demektir. Bu durumun nedeni ejderhaların

rüzgar ile ilişkilendirilmesi olduğu kadar ilk ortaya çıktığı yer olan Çin kültüründe uçurtmaların ejderha

şeklinde yapılması ile de doğrudan alakalıdır.

623 Yeldemek: Sözcüğün “Yelpazelenmek” anlamı bulunduğu gibi “Paten kaymak” manasında da

kullanılır. Burada “rüzgar gibi gitmek” benzetmesi yapılmaktadır. Ayrıca “Sörf yapmak” anlamı ise

daha net olup “rüzgarla birlikte hareket etmek” demektir. 624 Yelinmek: “Memesi çıkmak” anlamına gelen kelimenin “Rica etmek” veya “İstirham etmek” anlamı

da bulunmaktadır.

625 Yelmek: “Rüzgar esmek” demek olan kelime mecazen rüzgar gibi koşmak anlamına da

gelmektedir. Atın rüzgardan yaratıldığına inanılır, onun gücü ve hızı ata geçmiştir. Halk anlatılarında

at rüzgarla yarışır, uçan kuşa yetişir ve geçer. 626 Yereşmek: “Sondaj yapmak” manasındaki fiilin “Mütareke yapmak” (silah bırakmak) manası da

bulunmaktadır. İlk başta aradaki bağlantı uzak gibi görünse de gerçekte silahların gömülmesi

geleneğinden kaynaklanan çok daha eski bir anlayışa dayanmaktadır. Hatta kavramın “Nişanlanmak”

(sözlenmak) şeklinde rastlanan bir diğer manası bile çiftlerin nişanlanmasını simgeleyen ağaç

dallarının, daha sonraki çağlarda kırmızı kurdela ipinin toprağa gömülmesi ile bağlantılıdır. 627 Yeşmek: Saklamak, gizlemek, örtmek, sır tutmak manaları “Yaşmak” fiili ile de bağlantılıdır. Tam

tersi olan çözmek, soymak, kabuğunu soymak, sır açmak manaları ise “Çeşmek” fiili ile ilgili

görünmektedir. İlginç bir biçimde birbirinin karşıtı olan kavramları neredeyse eşit oranda bünyesinde

barındıran bir fiildir. Bu nedenle hem bu fiilde hem de türeyen diğer fiiler ile sözcüklerde anlamları

sabitlemek oldukça zor görünmektedir. 628 Yeteş: Lades oyunu anlamına gelen kavram “Yeteş – Seteş” olarak da bilinir. Yedez/Yetez ise lades

kemiği manası taşır. Yeteşmek/Yetezmek ise lades tutuşmak anlamına gelir. 629 Yevrey: “Yahudi” demek olan sözcük, İbranice kökenli olup bu söyleyiş biçimi çevre Türk dillerine

Rusça üzerinden aktarılmıştır.

Page 378: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

377

630 Yezim: Yer ve Su ruhlarının koruyucusu olarak bahsi geçer. Bir anlamda üstün bir ruhtur. Sözcük

aynı zamanda öncü ve devriye anlamlarına gelir.

631 Yılgayah: Yeni yıl demektir (Türklerde Nevruz Bayramı’na denk düşer). Resmi Türkiye Türkçe’sine

uygun söyleyiş aslında “Yılgayak” olmalıdır. Ancak Anadolu halk ağzına uygun bir aktarmada özgün

biçim olan “Yılgayah” da yanlış olmayacaktır. Fakat bu durumda sondaki “H” harfini gırtlaksı söylemek

daha uygun düşecektir. Kelime anlamı yılın geçişi demektir. Her ne kadar

Yılgamak/Çılgamak/Cılgamak fiili kaymak (özelde paten kaymak) anlamına gelse de, ikincil anlamı da

yeni yıla demektir ve Türkçe’de “Yıl” sözcüğü ile “Kaymak” fiilinin bileşimine de uygun bir söyleyiş

oluşturur (Yıl-kaymak). 632 Yılgırmak: Tebessüm etmek manası dışında Kıvrılmak veya Kıvranmak manası da bulunur. Birbirine

uzak gibi görünen bu iki anlamın birbiriyle olan alakası aslında son derece mantıksal olup, tebessüm

etme durumunda yüz hatlarının veya ağzın kıvrılmasının bir sonucudur. 633 Yılmaya: Söylencelerde adı geçen uçan devedir. Bazen de ata benzeyen kanatlı bir deve olarak

bahsi geçer. Sözcüğün birinci kısmı Yıldırım kelimesiyle aynı kökten gelir, Yılmanık sözcüğü parlak

mânâsı taşır. İkinci kısmı oluşturan “Maya” sözcüğü ise bazı lehçelerde tek hörgüçlü deve, bazılarında

ise dişi deve manası taşımaktadır. 634 Yiğremek: “Bilinmez olmak” şeklinde izah edilen kelime Türk kültüründe bilinmez güçlerle veya

varlıklarla iletişim kurulmasını veya bunlardan korkularak kaçınılmasını ifade eder. Bu fiilden türeyen

Yiğrek/İğrek sözcüğü bilinmeyen varlık anlamına gelir. Ayrıca bilimde (özellikle de matematikte)

bilinmeyen kavramları veya değerleri tanımlamakta kullanılır. Bu bağlamda Türk geleneğinde

bilinmeyen değerin işareti “Y” harfidir (Batı kültüründeki “X” gibi). 635 Yoğtaşı: Yontularak silindir hale getirilmiş büyük bir taşın ortası delinerek bir sırık geçirilir ve iki

ucundan birleşen tahta kulplar takılır. Toprak dam, ahır tabanı veya avlu zemini düzeltmek için

kullanılır. Sözcüğün farklı bir söyleniş biçimi olan “Loğtaşı” Ermenice ile ilişkilendirilse de hangi dilden

diğerine geçtiği tam olarak net değildir. En azından her iki dil ile de uyum göstermektedir. Üstelik

Türkçe’de “L – Y” dönüşümü bazı lehçelerde görülen bir durumdur. Yoğ/Yuğ/Yuw/Yuv kökü

küresellik, silindir olma veya yuvarlanma bildirir.

636 Yokatıcı: Yokedici anlamına gelen bir sözcüktür. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk

Dünyasının bazı yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Terminatör”ü ifade edecek

biçimde anlam kaymasına uğramıştır. “Yokadıcı” olarak da söylenir. 637 Yorumak: “Metod uygulamak” olarak izah edilebilecek yan anlamlardan biri tercih edilmiştir. Asıl

kök anlamı “Işık tutmak” veya “Aydınlatmak” şeklindedir. Bunun dışında Anadolu Türkçesi’nde

Yormak fiili ile ifade edilen (özellikle rüya için kullanılan) “Tabir etmek” manasını karşılar. Aslında ses

düşmesi ile ortaya çıkan Yormak fiilinin -yalnızca tabir etmek manası için olmak üzere- doğru söyleniş

biçimidir. 638 Yotkurmak: “Genzi akmak” manasının yanında “Öksürmek” manasına da rastlanır, ancak buradaki

anlam da yine genizle alakalıdır. Dolayısıyla doğru karşılık “Genizden öksürmek” olmalıdır. Aynı

şekilde Yotkurma sözcüğü de geniz akıntısı demek olduğu gibi genizden gelen öksürük manası taşır.

Page 379: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

378

639 Yozamak: “Kısır olmak” şeklindeki asıl anlamın yanında “Soyu bozulmak” (Dejenere olmak) veya

“Soysuzlaşmak” şeklindeki yan anlamları da bulunur.

640 Yudarha: Ejderha demek olan kelime Yutmak fiili ile alakası görülmektedir. Ancak Farsça kökenli

“Ejderha” sözcüğü ile benzeşim bulunması da neredeyse kesin gibidir. 641 Yuğalamak: Ölü gömmek, cenaze kaldırmak, cenaze töreni yapmak manalarından başka “Boca

etmek” (toprak, su) anlamları da bulunmaktadır. Bu anlam ölü gömülürken mezara toprak atılması

veya ceset yıkanırken su dökülmesi ile alakalıdır. Ayrıca Yuhalamak (ayıplamak) fiili ile olan bağlantısı

üzerinden kişiyi kınamak amacıyla toprak etmek demektir. 642 Yula: En yakın manasıyla rüya olarak aktarılan bu sözcük aynı zamandiİnsan ruhunun uyku

esnasında bedenden geçici olarak ayrılabilen hareketli kısmıdır. Hayal gücü anlamı da taşır. Sözcüğün

bir diğer anlamı ise “meşale" demektir ve ruhun bir tür ateş veyâ ışık (enerji) olarak algılanmasının bir

sonucudur. Zol/Yol/Yul (tâlih) kelimesiyle de bağlantılıdır. 643 Yulamak: Rüya görmek şeklinde açıklanan bu sözcüğün tam anlamı gerçekte ruhun hareketli

kısmının bedenden ayrılarak soyut diyarlara yolculuk yapması demektir. (Eski Türk inançlarında

hareketli ve sabit ruhlar birbirinden farklı unsurlardır.) Hareketli ruh insan vücudunu geçici olarak

terkedebilir. Bâzen bu durumu hissetmek bile mümkün olmayabilir. Ayrıca sıradışı, esin kaynağı

rüyâların görülmesi için de “Yulamak” tâbiri kullanılır. Sözcüğün ayrıca kurtarmak manası da vardır. 644 Yunlamak: Lif sürmek anlamına gelem fiil ayrıca Yün > Yun dönüşümüyle “Yün kırkmak” manasına

da sahiptir. Ancak ekin Türkçe’deki işlevi bu mananın kullanılmasına pek müsait değildir. 645 Yuşukmak: “Su fışkırmak” anlamına gelen fiilin “Laubali davranmak” veya “Ukalalık etmek”

şeklindeki ikinci bir anlamı daha mevcuttur. Fakat bu mana aslında “Uşukmak” fiilinin söyleyiş

kolaylığı açısından başına “Y” harfi alarak söylenişinden farklı bir kelime değildir. 646 Yuvamak: “İhmal etmek” anlamı aslında ikincil olup asıl mana kıvırmak, yuvarlaklaştırmak, rulo

yapmak şeklindedir. Aynı durum bu fiilden türeyen ve yuvarlanmak ilk manasına sahip olan

Yuvanmak (teselli olmak) ve yuvarlatmak anlamındaki Yuvatmak (teselli etmek) fiilleri için de

geçerlidir. 647 Yuvha: Yılanların atası olan ve normal yılanlara göre çok büyük bir varlık olarak algılanır. Moğolca

Zuha/Zuvha kelimesi ateş ve ocak mânâları taşır. Ejderhaların ateş saçan varlıklar olması ile ilişkilidir. 648 Yükünmek: “Secde etmek” manası anlam kayması/genişlemesi ile “Namaz kılmak” fiilini de ifade

etmekte kullanılır. 649 Zambu: Yakutlara göre Cennet’te büyüyen Yaşam Ağacıdır. Tanrıça Kupay/Kübey bu ağaçta yaşar

ve göğüsleriyle insanlığı besler. Dört nehrin kaynaklandığı bu ağacın dibinde bir ejderha yatar.

Sözcüğün etimolojisi netleştirilememiştir. Çevre kültürlerle etkileşim var gibi gözükmektedir. 650 Zol: “Hat” anlamında kullanılan sözcük aslında “Y-Z” dönüşümüyle Türkçe “Yol” sözcüğünün farklı

bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Ancak anlam özelliştiği için bu söyleyiş tercih edilmiştir. 651 Zögey: Eşek arısı veya Yaban arısı demektir. Moğolca kökenli olma olasılığı yüksektir. Kelime

kökünde birşeyler taşımak, nakletmek ve acı çektirmek anlamı vardır. Arı, Moğol halk kültüründe

Page 380: AKTARMA SÖZLÜĞÜ - Turuz...2 GİRİŞ Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı

379

kutlu bir hayvan sayılır. Efsaneye göre Bürküt (Kartal Tanrı) en iyi yiyeceğin ne olduğunu merak eder

ve bunu öğrenme görevini arıya verir. Yaban arısı konduğu her canlının etini ısırır ve canını yakar.

Gökte dolaşan arıya kırlangıç rastlar ve en iyi etin insan eti olduğunu arıdan öğrenir. Ancak ısırarak

arının dilini koparan kırlangıç, konuşma yeteneğini yitirmesine neden olur. Kartal arıya sorduğunda

aldığı yanıtı yılan sesine benzeterek en iyi etin yılan eti olduğuna karar verir. O günden beri arılarak

vızıldamaktadır ve kartalların da en sevdiği yiyecek yılan etidir.

KAYNAKÇA – Sözlükler

1. MOĞOLCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Ferdinand Lessing, TDK Yayınları, 2003, 2 Cilt, Çeviren: Günay Karaağaç

2. YAKUTÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yuriy İvanoviç Vasiliev (Cargıstay), TDK Yayınları, 1995

3. AZERİCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yaşar Akdoğan, Deniz Kitabevi, 1999

4. TÜRKMENCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Mehmet Ölmez, Talat Tekin, Simurg Kitabevi, 1995

5. ÖÇZBEKÇE – TÜRKÇE KARŞILIKLAR KILAVUZU, Ertuğrul Yaman, Nizamiddin Mahmud, TDK Yayınları, 2000

6. KAZAKÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Kenan Koç, Ayabek Bayniyazov, Akçağ Yayınları, 2007

7. KIRGIZ SÖZLÜĞÜ, Konstantin Kuzmiç Yudahin, TDK Yayınları, 1998, 2 Cilt, Çeviren: Abdullah Taymas

8. TUVA TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Klara Kuular, Ekrem Arıkoğlu, TDK Yayınları, 2003

9. ÇUVAŞÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK (Ek: Atasözleri ve Deyimler), Emine Ceylan, Simurg Kitabevi, 1996

10. TATARCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Halil Açıkgöz, Fuat Ganiyev, İnsan Yayınevi, 1997

11. KARAÇAY – MALKAR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ufuk Tavkul, TDK Yayınları, 2000

12. KIPÇAK TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun, Hanifi Vural, TDK Yayınları, 2000

13. TÜRKÇE – BAŞKURTÇA SÖZLÜK, G. D. Zeynullina, Başkortostan Kitep Neşriyeti, 1996

14. HAKASÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Erdal Şahin, TDK Yayınları, 2000

15. TÜRKÇE SÖZLÜK, Kolektif, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1945

16. TÜRK DİLİ SÖZLÜĞÜ, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Kitabevi, 1992

17. TÜRK DİLİNİN ETİMOLOJİSİ SÖZLÜĞÜ, İsmet Zeki Eyüboğlu, Sosyal Yayınlar, 1998

18. TÜRKİYE’DE HALK AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ Cilt: 1-12, TDK Yayınları, Ankara, 1963-1982

19. GAGAVUZ TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Nikolay A. Baskakov, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991

20. ALTAYCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Nikolay A. Baskakov, 1999, TDK Yayınları, Çeviren: Emine G. Naskali

21. YAKUT DİLİ SÖZLÜĞÜ, Edouard K. Pekarskiy, TDK Yayınları, İstanbul, 1945

22. YENİ UYGUR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Emir Necipoviç Necip, TDK Yayınları, 2005, Çeviren: İ. Kurban

23. KARŞILAŞTIRMALI TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991

24. AZERBAYCAN DİLİNİN İZAHLI LÜGETİ, Eliheyder Orucov, Elmler Akademiyası Neşriyatı, Bakı, 1966

25. KIRGIZ TİLİNİN ETİMOLOGİYALIK SÖZDÜGÜ, Kasımbek Seydakmatov, İlim Basması, Frunze, 1988 İnternet Sözlükleri 1. Türk Dil Kurumu – Sözlük Veritabanları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu 2. Starling Etymology (The Tower of Babel) – Dünya Dilleri Etimolojik Veritabanı, Sergei Starostin 3. Freelang Dictionary, İnternet Sitesi – Dünya Dilleri Sözlükleri Veritabanı