Aklı ve Kalbi Çürüten

30
Nur Saçan Kandiiler Fasl Dosya Kültür-Sanat Tarih Bilim ABDULLAH ED-DİHLEVİ Aklı ve Kalbi Çürüten GENÇLERE GERÇEĞİ ANLATMALI DEİZM REİS BEY FATİH VE BÜYÜK FETİH MODERN BİLİMİN TEMELİ Genç Safa Mayıs Ayı Bülteni | 2020

Transcript of Aklı ve Kalbi Çürüten

Nur Saçan Kandiiler FaslDosya Kültür-SanatTarih Bilim

ABDULLAHED-DİHLEVİ

Aklı ve Kalbi Çürüten

GENÇLERE GERÇEĞİANLATMALI

DEİZM REİS BEYFATİH VEBÜYÜK FETİH

MODERNBİLİMİNTEMELİ

Genç Safa Mayıs Ayı Bülteni | 2020

04Abdullah Ed-Dihlevi

06Deizm

Genç Safa Gençlik veSpor Kulübü Derneği DergisiAdına İmtiyaz Sahibi:ENES EROL

Genel Yayın Yönetmeni:HACI HASAN YILMAZ

Editör:ELIF EGE

Yayın Kurulu:AHMET DEMIRALPBILAL CERANBÜNYAMIN BULUTENES EROLH.HASAN YILMAZ MAHMUT SAMI TÜRKMUHAMMET ALI YAPICIYASIN UÇAKAN

Dijital MedyaMAHMUT SAMI TÜRK

Grafik Tasarım:ESMANUR MERMERKAYAGÜLSINEM ÇETIN İletişim:Gazi Mahallesi Silahtar CaddesiNo:100 Yenimahalle\Ankara Tel: 0312 283 00 00

İÇİNDEKİLER

14Gençlere Gerçeği Anlatmalı

21Modern Bilimin Temeli

26Hasan El-Benna’dan Gençlere Gençelere Tavsiyeler

17Fatih ve Büyük Fetih

24Reis Bey

28Bir Bayrak Bir Rüzgar Bekliyor !

Genç Safa Aylık Bülten4

“Gulâmu Ali diye de tanınır. 1156’da (1743) Pencap’ta doğdu. Rüyasında gördüğü Hz. Ali, doğacak çocuğuna kendi adını koymasını istediğinden babası ona Ali adını verdi. Büyüme çağına gelince Gulâmu Ali adını aldı. Fakat daha sonra rüyasında Hz. Peygamber’in kendisine “Abdullah” diye hitap etmesi üzerine bu iki isimle tanındı.

Dinî ilimleri küçük yaşta öğrenme-ye başladı. Daha sonra Delhi’ye giderek Abdülazîzed-Dihlevî’den Sahîh-i Buhârî okudu. Tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerinde kısa zamanda oldukça ileri bir seviyeye ulaştı. Ba-bası, Kādirî şeyhi Nâsırüddin’e inti-sap etmesini istediyse de bu istek gerçekleşmeden Şeyh Nâsırüddin ölünce onu bu konuda serbest bı-raktı. Nakşibendî şeyhi Mazhar Cân-ı Cânân’a (ö. 1195/1780) yir-mi iki yıl hizmet ettikten sonra on-dan irşad için mutlak icâzet aldı. Şeyhi bir Şiî tarafından öldürü-lünce onun yerine geçti ve kısa

zamanda büyük bir üne kavuştu. Müridlerinin tasavvufî terbiyesiyle ilgilenmesi yanında günün belli sa-atlerinde zâviyesinde hadis, fıkıh, tefsir ve tasavvuf dersleri okuttu. Kendisinden feyiz almak için Ana-dolu, Suriye, Irak, Hicaz, Horasan ve Mâverâünnehir’den ziyaretine gelenler, giderek artmaya başladı. Nakşibendîliğin Hâlidiyye kolunun kurucusu Mevlânâ Hâlid el-Bağdâ-dî de, “Hz. Peygamber’den rüyada aldığı emir üzerine”, Hindistan’a gi-derek şeyhin müridi oldu. Dihlevî, Kasım 1824’te Delhi’deki zâviye-sinde vefat etti.

AbdullahEd-Dihlevi Nur Saçan

Kandiller

Süleyman ULUDAĞ

Genç Safa Aylık Bülten 5

Nakşibendîliğin Müceddidiyye-i Dih-leviyye kolunun kurucusu olarak ka-bul edilen Abdullah ed-Dihlevî, semâa önem vermemekle birlikte Çiştîliğin te-siriyle vecd ve şevk halleri gösterirdi. Kazânî, onun çeşitli risâleleri bulundu-ğunu söyleyerek Îzâhu’t-tarîka (Süley-maniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 7421) ve Makāmât-ı Mazhariyye (İs-

tanbul 1986) adlı iki risâlesini zikreder. Abdullah ed-Dihlevî Makāmât-ı Mazha-riyye’de şeyhini anlatmış, Abdülganî b. Ebû Saîd de onun hayatı, kerametleri ve halifeleri hakkında Hulâsa-i Cevâ-hir-i Aleviyye (Makāmât-ı Mazhariyye içinde, s. 147-191) adlı bir risâle kale-me almıştır.”

Kaynakça: Bu yazı; TDV İslam Ansiklopedisinin 1998’de basılan ilk baskısının 1. cildinin 94-95. Sayfalarından alınmıştır. Prof. Dr. Süleyman Uludağ tarafından kaleme alınmıştır.

Genç Safa Aylık Bülten6

DeizmDEİZM NEDİR ?

EYMAM

Genç Safa Aylık Bülten 7

Latince kökenli Deizm Eski Yunan-ca kökenli Teizm kelimesi ile aynı manayı ifade etmektedir. Deizm veya Yaradancılık dinsel bilgiye doğrudan akıl yoluyla ulaşılabile-ceğini savunan vahyi ve peygam-beri inkâr eden bir Tanrı inancıdır Deizme inanan kişiler ise Deist olarak isimlendirilir . Deistler evreni Tanrı tarafından yaratılan , hareketi başlatılan fakat dışarıdan herhan-gi bir Tanrı müdahalesi olmayan doğa kanunlarına göre yaşamın devam ettiği bir düzen olarak gö-rürler. Hristiyanlıktan çıkıp Deizm inancına dahil olan bazı kişilerde Deizmin temel felsefesine ek ola-rak ölümden sonra yaşama veya reenkarnasyon gibi çeşitli inanç farklılıkları görülebilmektedir.Bunların yanı sıra Deistlerin ruhlar hakkında da oldukça çeşitli inançla-

rı bulunmaktadır. Kişinin yaşayışı-na göre Tanrının ruhu ödüllendire-ceğine veyahut cezalandıracağına inanan Deistlere rastlayabiliriz.Son yıllarda özellikle parlatılmak istenen, gençler arasında yayıl-mak istenilen ve günümüzde yaşa-nan salgın hastalıkla gündemimize daha çok getirilmeye çalışılan din-sizlik projesi adı altındaki Deizm tehlikesine dikkat çekmeye çalıştık. Bu yazımızda Deizm’in ne olduğu-na , nasıl ortaya çıktığına, geçmiş-ten günümüze nasıl geldiğine , gü-nümüzdeki durumuna dair yazılar yazmaya ve deistlerin yönelttiği bazı sorulara cevap vermeye ça-lıştık. İnsanız elbette hata yaparız, kusurumuz var ise affola…Allah’ımız utandırmasın.

Deizm’inOrtaya ÇıkışıDeizm, Latince’de “Tanrı” anlamına gelen ‘Deus’ kelimesinden türetilmiş olup Grekçe’de yine “Tanrı” anlamındaki ‘Theos’tan gelen teizm ile aynı anlamdadır. İlk Dönemlerin de Teizm, 17.yy da Hristiyan dünyasında başlayan felsefi ve teolojik tartışmalar ile birlikte Ortodoks inan-cını savunan kesim için kullanılmıştır.Deizm ise geleneksel inançlardan sapan düşünürler için kullanılmıştır. Deizm kelimesinin terim ola-rak ilk kullanımlarından biri Calvinci bir ilahiyat-çı olan Pierre Viret’ in Instruction Chrestienne adlı eserinde rastlanır. Viret, burada kendilerini ateistlerden ayırmak için Deist ismini alan bir grup filozof edipten bahsetmiştir. Bu kişileri Al-lah’a ve onun yarattıklarına inanmakla birlik-te İsa Mesih’i ve Hristiyanlık öğretilerini inkar eden bir çeşit ateist olarak tanımlamıştır.Aynı dönemde Viret’ in tanımının başka kitaplarda da kullanılması ile bu kavram yaygınlaşmıştır. Önceleri ateizm ile aynı anlamda kullanılan de-izm, günümüzdeki anlamını 1682 (Religio Laici - Dryden) ve 1755 (Dictionary - Samuel John-son) yılında yayınlanan iki eserden almıştır. Bu metinlerdeDeizm, herhangi bir ilahi dine bağlı olmaksızın Tanrı’nın varlığını kabul edip böyle bir varlığın âlemde tesirleri gözlenen veya tezahür eden hikmetinin bulunmadığına inanmak, ahireti inkar, hususi bir dine ait - Tanrı’nın varlığı dı-şında- bütün esaslarını reddetmek olarak ta-

nımlanmıştır. İlk zamanlarda Deizm’in en çok görüldüğü yer İngiltere idi. İngiliz Deizm’inin ba-bası olarak kabul edilen Lord Herbert, tanrıya ve ahirete inanmakla birlikte kutsal metinlerin doğruluğu hakkında ciddi kuşkular beslemiş, din adamlarını şiddetle eleştirmiş ve evrensel gerçekleri aklın tek başına kavrayabileceğini düşünmüştür. Herbert’in talebelerinden olan Charles Blount -deist olduğunu açıkça beyan eden ilk düşünür- Summary Account of the Deist’s Religion adlı eseriyle deizmin yayıl-masında hayli etkili olmuştur. Daha sonraları çeşitli düşünür ve yazarlar da bu konu ile ilgili görüşlerini -görüşler arası farklılıklar olsa da- yazmışlar ve bu görüşleri yaygınlaştırmışlardır.Bu eserlerdeki ve görüşlerdeki farklılıklar ara-sında, mucizenin inkarıyla Hristiyanlığı tabî din anlayışına yaklaştırma, kutsal metinlerin doğ-ruluğu hakkında ciddi endişe ve yoğun eleş-tiriler, din adamlarının otoritesinin reddi, aklın deney öncesi yapısı ile Tanrı fikrine ulaşılabi-leceği, varlığını ispat edebileceği ve kurtuluşu sağlayan ahlak kaidelerini koyabileceği iddia-sı vardır. Daha sonraki dönemlerde deizm ile alakalı Hristiyanlığa inanmakla birlikte aklın da aynı gerçeklere ulaşabileceği gibi tezler de öne sürülmüştür.Bu akım içinden inancın temelinin tahrifata uğramış kutsal metinler değil akıl ol-ması gerektiği ve bunun sonucunda gerçek Hristiyanlığın bulunabileceği öngörülmüştür.

Genç Safa Aylık Bülten8

GeçmiştenGünümüze Deizm

Deizm’in fikir babası 17. yüzyılda yaşayan İr-landa’lı John Toland’dır. Katolik bir ailede doğ-muş olup “Pantheistikon” isimli kitabında akla dayalı maddeci bir dinin gerektiğini savunmuş-tur. Toland’ın bu düşüncesi birçok düşünür ta-rafından kabul görmüş ve Deizm adı altında dünyaya yayılmıştır. Voltaire ve Rousseau gibi ünlü filozoflar da Deizm’in savunuculuğunu yapmıştır. Deizm kelimesi ise ilk Viret(1564 yılında) ve Burton (1621 yılında) tarafından kullanıldığı kabul görülmektedir. Öfkeli reddi-yelerle önceleri ateizm ile özdeşleştirilen de-izmin günümüzde kazandığı anlamı ile tarifi, Dryden’in 1682 tarihli Religio Laici adlı şiirine yazdığı sunuş ile Samuel Johnson’un 1755’te neşrettiği Dictionary’de görülmektedir. Bu me-tinlerde deizmin, herhangi bir vahyedilmiş dine bağlı olmaksızın Tanrı’nın varlığını kabul et-mek, bununla birlikte O’nun ilim ve irade gibi sıfatlarını reddetmek, böyle bir varlığın âlemde tesirleri gözlenen veya tezahür eden hikmet ve inâyetinin bulunmadığına inanmak, âhireti inkâr, hususi bir dine ait -Tanrı’nın varlığı dışın-daki- bütün itikad esaslarını reddetmek anla-mına geldiği belirtilmiştir.Deizm filozofların kullandığı bir felsefi akım-ken nasıl oldu da sanki ilahi bir dinmiş gibi kabul gördü?Deizm’in dindeki düşüncesi Tanrı var, bir ya-ratıcı var ama onun emir ve yasakları, kitabı, elçisi yok. Işte bu anlayış pek de dinle arası olmayan Allah’ın emir ve yasaklarını yerine ge-tirmekte zorlanan hatta getirmeyen insanlara

bir kapı, bir yol oldu.Deizm’in hızla yayılımı bize göre teknoloji ve sosyal medya ile başlamıştır. Sosyal medya ile sanki Deistlik özgürlükmüş gibi gösterildi gençlere, sanki Deistlik basit bir fikir akımıy-mış gibi lanse edildi. Ben deistim diye kolayca söyletildi. Ama Deizm’in dinsizliğe götüren bir çukur olduğunu kimse düşünmedi. Diyanet İş-leri Başkanı’nın bir lafına sinirlendiği için ben Deistim diyebilecek gençler çıktı.Aslında Deizm’in yayılımında büyük faktörler-den biri de ailedir. Gençlere Allah’ı öğretme-yen, Allah’ın emir ve yasaklarını öğretmeyen aile. Daha imanı, Allah’ı öğretmeden zorla te-settürü, zorla ibadeti dayatan aile. Gençlere daha Allah’ın varlığını, ibadetin özünü, güzel-liğini, Allah Resulü’nün varlığını, yaşayışını, öğretmeden; namaz kıl diye eziyet eden aile; Muhammed Es’ad Erbîlî(k.s)’nin “Kenzül İr-fan” adlı eserinde geçen; “İman, amelsiz yâhut amel, imansız bir işe yaramaz.” Hadisine uy-mayıp çocuğunu ibadete, amele zorladı. Bir de hele bir büyüsün de kapanır, hele bir büyüsün de namaza başlar diyen aileler, yanlış yaptığını fark etmedi. Allah Rasul’ünün “ Çocuk 7 yaşına varınca Namaz ile emredilir. 10 yaşına varınca eğer namaz kılmazsa dövülür.” sözüne uyma-yıp 20 yaşına kadar bekledi.

Genç Safa Aylık Bülten 9

Genç Safa Aylık Bülten10

Allah, O ’ndan başka tanrı yoktur; diridir, varlığı O 'na bağlı ve dayalıdır.Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O 'nundur. O ’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilmind-en hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O ’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine

zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür..

(Bakara suresi 255)

Sizlere 2017’de ülkemizde yapılan bir araştırmayı göstermek istiyorum. Bu araştırma tam 23 il 154 ilçe ve 5400 kişi ile yüz yüze yapılmıştır:

KADIN 46,3 /ERKEK 53,5 (katılan %)Allah’ın varlığına ve bizi yaratıp yaşattığına in-anıyormusunuz ?Müslüman: %86 Deist: %6 Ateist: %4 Kararsız : %4

Kuran’ı Kerim’e ve diğer kitaplara inanıyor musunuz?Evet : %76 Hayır: %14 Kararsız : %10

Öldükten sonra dirileceğimize inanıyor musunuz?Evet: %73 Evet ama hesaba inanıyorum: %10Hayır: %9 Kararsız: %8

Bediüzzaman’ın dedigi gibi;“ İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir göz yummakla gece olunmaz. Gözünükapayan kendine gece yapar.”

GÜNÜMÜZDE DEİZM

Günümüzde DeizmGünümüzde Deizme genel olarak inanan ke-sim gençlerdir. Bu maalesef mesuliyet alma-mak için gençlerin tercih ettiği bir nefsâni yol olduğu düşünülmektedir.Günümüzde ki genç-ler sırf İslam’ın emir ve yasaklarını yerine ge-tirmek nefislerine ağır geldiği için bunları “sos-yal medya ve medyanın” kışkırtmasıyla birlikte kolayca inkar edip sadece Tanrıyı kabul edip kendilerini “Deist” olarak tanımlamaktadırlar.Deizmi insanlara doğrudan sorduğunuzda bü-

yük bir kısmının tam olarak tanımlayamadığı-nı veyahut ne olduğundan haberi olmadığını görürsünüz. Gençlere ise Deizm Peygamberi inkâr etmektir dediğimiz de “Deizm bu muy-muş?” diyeceklerdir. Yani Deizmin yayılması-nın en büyük nedeni araştırmamak, okuma-maktır. Biz toplum olarak sürekli Ayet-el Kürsî yi okuruz. Ayet-el Kürsî Deizmi tamamen red-detmektir.

Genç Safa Aylık Bülten 11

GÜNÜMÜZDE DEİZM

1) Yaratıcı ile ilgili görüşleri: Tanrının varlığına inanmaktadırlar lakin tanrı (yaratıcı) kâinatı yaratmış ve kenara çekilmiştir.2) Din görüşleri: Tanrının dünyaya hiçbir din göndermediğine gönderilmiş olan dinlerin yalan olduğuna inanırlar. 3) Peygamber görüşleri: Peygamber diye gönderilmiş kimselerin haşa yalancı olduğuna inanırlar ve kesinlikle peygamberlerin varlığını kabul etmezler.4) Yaratılış inancı: Dinlerin tam tersine insan-ların evrim teorisinin anlattığı şekilde dünyaya geldiklerine inanırlar. 5) Kutsal kitap inancı: Kesinlikle bir kutsal kitap inancı bulunmamaktadır. Var olan kutsal kitapların tanrıya atılmış iftiralar olduğuna inanırlar.

6) Ahiret inancı: Deistler bu konuda ikiye ay-rılmaktadırlar. Kimi Deistler ahiretin varlığına inanırken kimileri de kesinlikle ahirete inanma-zlar. 7) Dünyanın oluşumu inancı: Dünyanın big bang (büyük patlamayla) oluştuğuna inanmak-tadırlar. 8) İbadet inancı: Tanrının insanlardan ibadet istemediğini dinlerin Tanrıya yüklemiş olduğu insani özelliklerden dolayı tanrının insanlardan ibadet beklediğini düşünürler. 9) Genel olarak; Din ve devlet işlerinin birbirin-den ayrılması gerektiğine, Cemaat ve tasav-vufi yolların kesinlikle durulması gerektiğine ve genel tabirle “dinsiz” olduklarına inanırlar.

DEİZMİNTEMEL GÖRÜŞLERİ VEBİRTAKIM SORULARA CEVAPLARDeizmi Tanrının varlığını kabul etmek lakin herhangi bir dini görüşe bağlanmamak ve dinlere inanmamak gibi kısa bir tanımlamasını yapmak mümkündür. Deizmin temel görüşlerini birkaç başlık altında şu şekilde sıralamak mümkündür:

Genç Safa Aylık Bülten12

Bu tabirlerinin ardından Deizm’in sunmuş olduğu görüşlerin ve sormuş oldukları soruların cevaplarını kısa bir bakış atalım;

1) Tanrının evrene müdahalesinin olmaması: Bu düşüncenin Kısa bir süre aklı selim ile dü-şünüldüğü zaman ne kadar temelsiz olduğu aşikârdır. Bediüzzaman (ks) şöyle buyurmak-tadır: “ Bir delilden neşet etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur. “ demektedir. Bir fabri-kaya girdiğinizi tahayyül edin. Fabrikaya girin-ce sizi bir zat karşılıyor. Zata soruyorsunuz: - Bu fabrikayı kim yaptı? -Ben! - Bu fabrikanın sahibi kim? -Ben! Diyor o zat. Ardından o zata sormaya devam ediyorsunuz: -Peki bu alet ne-dir? -Bilmiyorum. -Peki, bu kısmı ne üretiyor? -İlgim yok.-Peki, bu insanlar kaç saat çalışıyor? -Benim

müdahalem yok gibi cevaplar verse şaşırmak sizin vereceğiniz en doğal tepki olacaktır. Peki, bu misale göre kâinat fabrikasının yaratan ve kâinatı bir tespih tanesi gibi döndüren Halıkı Lemyezel (celle celalühü) için böyle bir şeyden söz etmek mümkün müdür? Kısa bir tefekkür... 2) Deistlerin kullandığı en önemli görüşlerden birisi de dinin Tanrıya insan sıfatlarını yüklemiş olduğu safsatası. Her şeyin yaratıcısının Tan-rı olduğuna inanan bir görüşün pekâlâ sıfatları da tanrının yarattığına inanması gerekmekte-dir Peki sorumuz şu? Bir kimse kendinde bu-lunmayan bir sıfatı kendi oluşturduğu bir şeye vermesi mümkün müdür? Yani gadap duygusu

Genç Safa Aylık Bülten 13

olmayan bir tanrının kullarına gadap özelliği vermesi, sevinemeyen bir tanrının kullarına sevinmeyi bahşetmesi ne kadar mümkündür? Bu tıpkı ayakları olmayan bir bireyin oğluna koşmayı öğretmesine benzemektedir. İnsana bahsedilmiş duyguların hepsi Hak Teâlâ da mevcuttur ve bunların din tarafından Tanrıya atfedilmiş olması mümkün değildir. 3)Ayetlerin eskiye hitap ettiği ve bilimle çatış-tığı görüşü: Bu diğerlerinden daha asılsız bir safsatadır. Zira Kur’an-ı Kerim içerisinde bu-lunan ayetlerin bilimle tamamen uyuştuğu gö-rülmektedir. Bir örnek olarak şunu verebiliriz Nebe suresi 7. ayetinde Cenabı Hak “Dağları yeryüzünü tutan kazıklar olarak yerleştirmedik mi?” buyuruyor. Bu ayeti celilenin bilimle nasıl uyuştuğuna bakmak isterseniz şu kaynaklara göz atalım. Eski ABD Ulusal Bilimler Akade-misi başkanı Frank Press, The Earth adlı kita-bında dağları yeryüzünü tutan kazıklara ben-zetmiştir. Ayrıca Belçikalı bir sismolog olan Theirry Camelbeeck 2016’daki bir yazısında dağların parçalanmasının deformasyona ve bunun da depremlere yol açtığına değinmiştir. Aslında dağlar kökleri olmasa bile ağırlıkla-rından gelen basınç ile sarsıntıları azaltabilir. Titreyen bir telefonun üzerine elinizde basınç uygularsanız, titreşimin durmasından daha doğal bir şey olamaz. Sonuç olarak dağların olduğu yerde dağların oluşturduğu izotonik dengeden dolayı depremin sarsıntısı azalır.4) Deizmin diğer biri inanışı ise Allah’ı kim yarattı gibi garip bir soru şeklinde tecessüm ederek karşımıza çıkmaktadır. Bu soru zihin-leri bulandırmak için üretilmiş bir paradokstur. Şöyle ki; bir varlıkta zaten var olan sıfatların kim tarafında oluşturulduğunu sormak abes-tir. Su neden ıslatır? Zira suyun ıslatma sıfatı vardır. Ateş neden yakar? Zira ateşin yakma sıfatı vardır. Pekâlâ, ben size şunu sorsam; “suyu ne ıslatır, ateşi ne yakar? Abes. Pekâlâ,

zaten yaratma sıfatı Yani “Hâlik” sıfatı bulunan bir yaratıcıyı kim yarattı sorusu da herzeden başka bir şey değildir. 5) Deizmin diğer herzelerinden biri de dine gerek olmadığı görüşüdür. Deistlere göre bu dünyada herhangi bir dini inanışa kutsal kita-ba ve Peygambere gerek yoktur. Pekâlâ, şu soru calibi dikkattir: Dine gerek yoksa insan neyin iyi neyin kötü olduğunu ne ile tespit ede-cektir? Şimdi bunun cevabını İnsanın kendi-si olduğunu düşünecekler ancak bu düşünce gayri mantıkidir. Çünkü dünyadaki herkesin ahlak anlayışı farklıdır. İnsanları öldüren, çok-ça suç irtikâb eden ve bundan zevk alan bir kimsenin ahlak anlayışı yaptığı suçları masum görmektir. İnsanların zihninde daha iyi canlan-sın diye şu misali verelim: Robin Hood’u bi-liyoruz. Bu kimse bir hırsız. Zenginden çalıp fakire veriyor. Peki, bu yaptığı iş iyi midir, kötü müdür? İşte böyle muammaların çizgisini de kutsal kitaplar ve peygamberler koymaktadır. Risaletpenah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor “Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslü-manların emin olduğu kimsedir. “ işte din iyi ahlakın, iyiliğin ne olduğunun hududunu belli etmiştir. Dine gerek yok demek dünyayı dü-zensizliği ve kaosun kucağına bırakmaktır. Zira Kuran insanları doğru yola çağıran hida-yet rehberidir.İşte bu ve bunun gibi birçok sapkın fikir İs-lam hakikatleri ile aydınlatılmaktadır. Allah (C.C) nün zatına atılmış en büyük iftiraların birkaçına burada cevap vermeye çalıştık. Cenabı Hak Bizi kendi yolu üzere sabit kıl-sın.Âmin.

Genç Safa Aylık Bülten14

Gençlere Gerçeği Anlatmalı

Fasıl

Elif Nisa

Birçok insan dünya hayatı boyunca hep daha fazla şey elde etme hırsı içinde yaşıyor ve etraflarındaki insanlara da Allah’ın sınırlarını tanımadan yaşamaları yönünde telkinlerde bulunuyor. Bu yüzden dinsizlik, ahlâki bozulmanın en önemli nedeni. Kulluk bilinci içinde olmayan insanlar, giderek sınır tanımayan, aşırı ve ahlâksız davranışlardan çekinmeyen, nefislerinin bencil tutkularının ardı sıra yaşayan bir görüşe sahip oluyorlar. Darwinist bilim adamı William Provine’in, hiçbir daimi ahlâki kanun ve mutlak yol gösterici prensip olmadığı şeklindeki sözleri de, dinsizliğin ahlâk üzerindeki bozucu etkilerine önemli bir örnektir.Bugün toplumda bir dejenerasyon yaşandığını hemen her kesim dile getiriyor. Dejenerasyonu yönlendiren güçler, etkili propaganda araçlarına sahip. Bu propagandanın en önemli sloganları çağdaşlık, modernlik, özgürlük ve cesaret. Kuşku yok ki söz edilen modernlik ve çağdaşlık, çağın gelişmelerini izlemek ve yeniliklere açık olmak anlamında değil, batıdaki ahlâk dışı yaşamı topluma olağan gibi göstermek.

Genç Safa Aylık Bülten 15

İnsanların kınadıkları ve karşı oldukları davranışların bugün artık olağan karşıla-nıyor olması, söz ettiğim propagandanın toplumlar üzerinde ne denli etkili olduğunu gösteriyor. İnsanlar yoğun telkinlerle, ya-şanan ahlâksızlığın çağdaşlığın bir gereği olduğu yanılgısına düşüyorlar. Bu deje-nere yapı, tüm dünyada bilinçli bir şekilde ayakta tutulmaya çalışılıyor ve özellikle gençler hedef alınıyor.Gençlerin bu dejenere hale gelmesinde medyanın rolü görmezden gelinmeyecek kadar fazla. Yazılı ve görsel medya, top-lumda yaşanan ahlâksızlıkları modernlik ve çağdaşlık başlığı altında insanlara ile-tiyor. Televizyon programlarında ve ma-gazin dergilerinde her tür ahlâksızlık ser-gileniyor, ahlâk dışı yaşayan kimselerin yaşam tarzı ve verilmek istenen mesajlar insanların bilinçaltına ustaca yerleştirili-yor. Popüler kültürün dayattığı kişileri rol model alan genç, “böyle olursam tanına-bilirim”, “böyle olursam değer ve para ka-zanabilirim” diye düşünüyor. “Ben de onlar gibi olmalıyım” diyor.Her açıdan yozlaştırıcı bir saldırı altında-yız. Araştırmayan, düşünmeyen, sığ, yü-zeysel, hiçbir ideali olmayan gençler ye-tişiyor maalesef. Pek çok genç amaçsız ve umursuzca, adeta bir boşluk içerisinde yaşıyor. Birçoğunun başlarındaki yöneti-cilerden, ülkenin savunmasından, eğitim, hukuk ve sosyal sistemlerinden haberleri dahi yok. Kendi ülkelerindeki gelişmeler-den haberi olmayan gençler, doğal olarak dünyada yaşanan olayların da pek çoğunu bilmiyor, bilimsel gelişmeleri takip etmiyor.Bu arada medya, eşcinselliği bir “cinsel tercih” konusu olarak gören dünya görü-

şünü yaygınlaştırarak ağır bir toplumsal yükümlülüğü de üstleniyor. Eşcinselliği kendince legal hale getirmeye çalışan, toplumda sapkınlığı normalleştirmeye çalışan anlayış konusunda gençler ciddi uyarılmalı. Yazık ki eşcinsel arkadaş grup-larına giren gençler grup kimlikleri ile ödül-lendiriliyor ve sosyal normlara uymak için eşcinselliği tercih ediyorlar.Gençlerin azımsanmayacak bir kesimi mutlu değil; sürekli sıkıntılı, hiçbir ortama uyum sağlayamayan, karamsar ve her şeyden şikâyet eden bir ruh haline sahip. “Ben neden böyle huzursuzum? Neden bu denli acı çekiyorum?” diye düşünmü-yor. Bu acının kaynağını sorgulamıyor.Oysa acının, mutsuzluğun kaynağı çok açık; Allah’tan uzak yaşamak. Sevgiyi de yitiriyor o zaman genç; içinde korkunç bir boşluk meydana geliyor ve artık yitirilen-lerin yerini sıkıntı, azap, korku, gerginlik, kuşku ve panik alıyor.Şeytanî sistem özellikle son yıllarda ve özellikle de gençliğe sapkın bir dünya sundu. Bugün dünya üzerinde ‘batıl’ ve insanlık için ‘zararlı’ olan birçok fikir ve fel-sefi akım var. Pek çok genç ise insanlığa zararlı düşüncelerin tehlikesinin farkına bile varamayacak kadar ‘tuzağa’ düşecek durumda. Gençler bunu umursamıyor, kaldı ki kendilerini bekleyen tuzağa karşı akılcı bir şekilde karşı koyacak bilince de sahip değiller çünkü ‘boş’lar. Toplum ise boşluk kaldırmıyor, görüldüğü üzere orta-daki boşlukları acayip tipler dolduruyor.

“Gençlere bütün hayaIIeri gerçek gibi görünür, önemli olan, onlara gerçeğin ne olduğunu anlatmaktır.”Jacques Benigne Bossuet

Genç Safa Aylık Bülten16

Gençler bunu umursamıyor, kaldı ki kendile-rini bekleyen tuzağa karşı akılcı bir şekilde karşı koyacak bilince de sahip değiller çünkü ‘boş’lar. Toplum ise boşluk kaldırmıyor, görül-düğü üzere ortadaki boşlukları acayip tipler dolduruyor.Gençlik çağı, açık zihinle derin düşünülebi-lecek çok değerli bir yaşam dilimi aslında. Gençler çevrelerine dinsizliğin getirdiği önyar-gılarla bakmadıklarında, yaşamlarının amacı-nı fark edebilir, ailelerine ve topluma yararlı, güzel ahlaklı insanlar olabilirler.İnsan, yaşı kaç olursa olsun, sürekli geliş-me çabası içinde olmalı ki hep sağlıklı ve genç kalsın. Durağanlıkta yaşlılık, çöküş ve ölüm vardır. Durağan insanlara bakın; gün-den güne, yavaş yavaş çöküyorlar. Monoton bir hayat sürdüren insanların sosyal yönden, ekonomik yönden, bedenen, aklen ve ahlâ-ken gün be gün çöküşlerine şahit olursunuz.İnsan, Kur’an’a tam tabi olduğunda; ferahlık ve güzellik meydana gelir. Çünkü kalp tatmi-ne, ruh dengeye kavuşur. Diğer türlü, görüyor-sunuz gençlerin konumunu; kimi uyuşturucu kullanıyor, kimi sapıklık yapıyor, kimi intihara teşebbüs ediyor, adeta önlenemez bir durum yaşanıyor. Oysa önlenebilir; gençler Kur’an ahlâkını yaşıyor olsalar, şu acıyı çekmezler. Boş vermişlik, umursuzluk ve bomboş bir ha-yat yaşarken, Kur’an insana makul ve dengeli olmayı öğretir, hayatın amacını gösterir çün-kü.Allah bizden zaten zor olanı istemiyor. “Allah sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler.” (Ba-

kara Suresi, 185) O sebeple özellikle gençlere dini ıstırap kaynağı gibi değil, bayram sevin-ci gibi anlatmak lazım. Peygamber (asm)’ın tavsiyesine uymak lâzım; “Zorlaştırmayın, kolaylaştırın. Nefret ettirmeyin, müjdeleyin.” Rahmanî olan budur çünkü. Diğeri şeytanîdir, Deccalîdir.“Ne olacak bu gençlerin hali?” diye sormak kolay. Aslında “biz nerede hata yaptık?” diye düşünmeli, sorgulamalı, öncelikle kendimizi gözden geçirmeliyiz.Gençler, Allah korkusunu içinde taşıyan, araştıran, derin düşünen, akıl sahibi, vicdanlı ve dürüst insanlara özendirilmeli ve toplum-da ahlâksızlıklar yerilmeli. Genç zihinler, boş konular yerine hem kendilerine hem de çev-relerine ve topluma yarar sağlayacak konu-larla meşgul olmalı. Böylece gençler doğru-ları araştıran ve bulabilen kişiler olacaklardır. Çevrelerine dinsizliğin getirdiği önyargılarla değil, Kur’an penceresinden bakacak ve ya-şamlarının amacını fark edebileceklerdir. Al-lah’ın sonsuz gücünü ve O’na karşı sorum-luluklarını kavradıklarında da güzel ahlâkı yaşayabileceklerdir. Yaşamının merkezine Rabbinin rızasını yerleştiren, bunun için çaba gösteren kulunu Allah sevip ondan razı oldu-ğunda, o insan dünyanın en büyük gücü hali-ne gelecektir.

“Gençliğin rûhunu, işlemeyen bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız, orada ısırganlar, dikenler yetişir biter.”

Snellman

Genç Safa Aylık Bülten 17

Fatih veBüyük Fetih

Genç Safa Aylık Bülten 17

Peygamber Efendimiz(sav)’in fetih müjdesine nail olmak için birçok devlet ve hükümdar bu yolda mücadele etmiştir. Osmanlı padişahlarından 1. Murat, Yıldırım Bayezid,

Şehzade Musa Çelebi ve 2. Murat fetih gayesi ile İstanbul’u kuşatmıştır. Fakat İstanbul’u Fethetmek 2. Murat Han oğlu Fatih Sultan Mehmed’e nasip olacaktır. Mayıs ayında

olduğumuzdan Fethin yıl dönümü münasebetiyle bu yazımızda Fatih Sultan Mehmed’in hayat hikayesini ve İstanbul’un Fethini ele alacağız.

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutanne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.”

Tarih

Ahmet DEMİRALP

Genç Safa Aylık Bülten18

Annesi Hüma Hatun babası Sultan 2. Murat olan Sultan Mehmed o zamanki başkent olan Edirne’de dünyaya gelir. Çocukluğu Edir-ne’de ve Bursa’da geçer. Henüz çocuk yaş-ta iken eğitimi için devrin en iyi hocaları tayin edilir. Bunlardan biri de Molla Gürani’dir. Mol-la Gürani’nin Edirne’ye geliş hikayesi dünya-da belkide benzeri görülmemiş bir meseledir. Molla Yegani Sultan 2. Murat’tan müsaade isteyip Hacca gider. Pek çok İslam beldesini ziyaret edip Edirne’ye döner. 2. Murat Molla Yegani’yiziyeret eder, sohbet ederler. Sultan Murat, Mollo Yegani’den hurma, zemzem gibi Hac hediyesi isteyince Molla Yegani Sultan Murat’a Molla Güraniyi hediye olarak getirdi-ğini ifade eder. Molla Gürani ile Kahire’de ta-nışıp ilmine hayran olmuş kendisini ikna edip yanında Edirne’ye getirmiştir. Osmanlı geleneklerine göre şehzadeler ken-dilerini seçecekleri bir meslekte geliştirirlerdi. Sultan Mehmed’te küçük yaşta top dökümcü-lüğü mesleğini seçer. Yine Bir diğer gelenek-te şehzadelerin tecrübe kazanmaları için san-caklara gönderilmesidir. Sultan Mehmed’de Manisa sancağına gönderilir. Çok iyi bir eğitim alır. İyi derece Arapça, Farsça, İbranice, İtal-yanca, Fransızca, Yunanca, Latince öğrenir. Sultan Mehmed birçok alanda kendini yetiş-tirir ve daha çocuk yaşta gönlüne İstanbul’un

fethi aşkını yerleştirir. Bu arzusu günden güne artar ve Fetih onun gençlik aşkı olur. Şehza-de Mehmed henüz yeni doğmuşken Sultan Murat, Hacı Bayram Veli ile görüşür. Kendi-sinden İstanbul’u Fethetmek için dualar ister. Hacı bayramı veli cevaben şöyle der: Sulta-nım İstanbul’un fethini siz de göremeyeceksi-niz ben de göremeyeceğim. Bizim talebe Ak-şemseddin’e ve beşikteki şehzadenize nasip olacaktır inşallah” der. Henüz 12 yaşında iken babası Sultan Murat kendi rızası ile tahtı oğlu Sultan Mehmed’e bı-rakır. Bir çocuğun tahta geçtiğini haber alan Macarlar Osmanlı toprağına girer. Çandar-lı Halil Paşa niyetini gizlese de Sultan Meh-med’in padişah olmasını istememektedir. Sultan Mehmed’e babasını tahta çağırması-nı iletince şu muhteşem cevabı alır: “Evvelel fikir ahiren amel gerekmez miydi” yani önce düşünmemiz sonra iş yapmamız gerekmez miydi der. Sultan Murat’a tekrar tahta gelme-si iletilince Sultan Murat olumlu karşılamaz. Daha sonra Sultan Mehmet hepimizin bildiği şu meşhur sözü iletilir: “ Padişahsanız geliniz ordularınıza kumanda ediniz, yok padişah biz isek emrimize itaat edip ordularımızın başı-na geçiniz.” Bu muazzam mesaj karşısında 2. Murat Edirne’ye gelip tahta oturur ve 1444 Varna savaşında Macarları mağlup eder. Sultan Murat Vefat edince 1451 yılında Sultan Mehmed tekrar padişah olur. 2 yıl boyunca İs-tanbul’un fethi için hazırlıklar yapılır. 4 ay gibi kısa bir sürede Anadolu Hisarının karşısına Rumeli hisarını yaptırır. Hisarda bizzat ken-disi de çalışır. Çok güçlü olan Bizans surla-rını yıkmak için o zamana kadar görülmemiş büyüklükte şahi topları yaptırır. Bu toplardan bir tanesini Macar Urban ustaya diğerlerinide Osmanlı mühendislerine yaptırır. Macar Ur-ban usta bizzat Padişahın çizimleri olan bu

Genç Safa Aylık Bülten 19

toplar karşısında hayretini gizleyemez. Görüldü-ğü gibi Osmanlı Devleti ilim ve teknik konuların-da yabancılardan da istifade etmiş işi ehline ver-miştir. Peygamber Efendimiz(sav)’in İlim Çin’de de olsa alınız Hadis-i Şerifine uymuşlardır. Gece gündüz Fetih aşkıyla çalışan Sultan Mehmed’in çok az uyuduğu bilinmektedir. Bu sırada Bi-zans devletinde ise tedirginlik hâkimdi. Papadan ve müttefiklerinden yardım isteyen İmparator o güne kadar aşılmamış olan surlarına çok güve-niyordu. Katoliklerin yardımını istemeyen ve bu durumdan rahatsız olan L. Notaras’ın hepimizin bildiği şu sözü tarihe geçmiştir:” İstanbul’da Ka-tolik Latin serpuşu görmektense Türk sarığı gör-meyi tercih ederim” demiştir. Sultan Mehmet Mart 1453 Yılında Fetih için se-fere çıkar. Bu orduda Sultanın çok değer verdiği hocaları da vardır. Bunlar; Akşemseddin, Molla

Gürani, Molla Hüsrev, Molla Zayrek, Fahrettin Acemi gibi hocalarıdır. Devlet Erkanı olarak ise bu orduda Çandarlı Halil Paşa, Zağnos Paşa, Saruca Paşa gibi bir çok paşa vardır. Çandarlı Halil paşa fırsat buldukça Fetih fikrine karşı çıkar. Bu durum Sultan Mehmed’in gözünden kaçmaz fakat çok zeki olan padişah her şeyin bir zamanı olduğunu bilir ve sabırla zamanını beklemekte-dir. 5 Nisan’da Osmanlı ordusu İstanbul’a varır ve Fetih mücadelesi başlar. Padişah Topkapı önle-

rinde Çadırını kurdurur. Öncelikle Şehrin teslim edilmesini ister. Fakat İmparator sert tepki verir ve şehri koruyacağını söyler. Tekbir sesleri ve şahi toplarının muazzam gürültüsü ile Bizans surları dövülmeye başlanır. Diğer yandan da Os-manlı donanması zincirlenen Haliç’i geçmeye çalışıyordu. Fakat bu mümkün olmaz. Müttefik donanmalarıda Bizans’a yardıma gelin-ce Osmanlı Donanması hasar alır ve çekilmek zorunda kalır. Bu durum karşısında çok hiddet-lenen Fatih Sultan Mehmed atını denize sürer. Ne olursa olsun fetih için gemilerin Haliç’e gir-mesi gerekmektedir. Fatih Sultan Mehmed gece gündüz planlar yapar ve herkesi şaşırtan dünya tarihinde örneği olmayan gemilerin karadan yü-rütülmesi fikrini bulur. Allah’ın izniyle imkânsızı mümkün yaparız der. Devlet erkânı başta karşı çıksa da Sultanın kararlı olduğunu görünce bu fikir uygulanır. Bir gece Dolmabahçe’den Beyoğ-lu sırtlarından Haliç’e gemiler indirilir. Dubalarla ve fıçılarla da Haliçte bir köprü yapılır. Gücüne çok güvenen Bizans bu manzara karşısında kor-kuya kapılır. İmparator Sultan Fatih ile antlaşma yapmak ister. Fakat Sultan Fatih: Biz Peygamber müjdesinin peşindeyiz der ve şehri teslim etme-sini imparatora iletir. Bizans ayinler yapar, halk dualar eder ve Mer-yem Ana tasviri şehirde dolaştırılır. Nihayet Al-lah’ın izniyle fetih günü gelir. Sultan Mehmed devlet erkânı ile bir toplantı yapar ve mazeret değil müjde beklediğini iletir. Osmanlı Devleti tüm gücüyle fetih aşkıyla hücuma geçer. Ulubatlı Hasan surlara çıkar sancağı diker ve şehit olur. Osmanlı ordusu Topkapı’dan şehre girer ve Fe-tih gerçekleşir. 29 Mayıs 1453’te dünya yeni bir çağa uyanır. Artık Ortaçağ sona ermiş Yeni Çağ başlamıştır. Müjdelenen kumandan 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmed olmuştur.

Genç Safa Aylık Bülten20

Fetihten sonra halk Ayasofya’da toplanır. Herkes Sultan Mehmed’in şehirde katliam ya-pacağını düşünür. Kendileri işgal ettikleri bel-delerde katliamlar yaptıklarından bu korkuya kapılmışlardır. Fakat Fatih Sultan Mehmed halka iyi muamele edilmesini emreder. Her-kesin canının, malının korunacağını, ibadet-lerinde herkesin özgür olduğunu ifade eder. 1 Haziran Cuma günü Ayasofya’da ilk Cuma namazı kılınır. Fetihten Sonra şehir onarıl-

maya ve her alanda geliştirilmeye başlanır. İstanbul’da camiler, hanlar, hamamlar. İma-rethaneler, medreseler, hastaneler inşa edilir. Fatih Camii yanına devrin en iyi eğitim ku-rumu olan Sahn-ı Saman medresesi yapılır. İstanbul’a huzur ve adalet hâkim olur. Fatih Sultan Mehmed bilginlere çok önem verir. Ali Kuşçu İstanbul’a getirtilir ve kendisine her tür-lü destek verilir.

Fatih ve Fetih ile ilgili yüzlerce sayfa yazı yazsak da yine de buraya sığdıramayız. Nice Fatihlerin yetişmesi temennisiyle ve küçük bir menkıbe ile yazımızı bitirelim.

Küçük Bir MenkıbeFatih Sultan Mehmed Han bir gün Ebul Vefa hazretlerini ziyaret etmek ister. Kapıyı bir çocuk açar. Karşısında padişahı gören çocuk hocasına

padişahın geldiğini haber verir. Ebul Vefa hazretleri müsait olmadığını zi-yareti kabul etmediğini ifade eder. Bu durumu padişaha nasıl izah ederim deyince çocuk şu cevabı alır. Ebul Vefa hazretleri emir edebi aşar denileni yap der. Çocuk hocasının müsait olmadığını padişaha iletir. Fatih Sultan Mehmed’in gözleri dolar ve yanındaki hocasına gördün mü lala Bizans’ın aşılmaz denilen surlarını aştık da bir dervişin tahta kapısında kalakaldık.

Kabul edilmeyince geçilmiyor der.

Genç Safa Aylık Bülten 21

MODERN BİLİMİNTEMELİ

Genç Safa Aylık Bülten 21

Bilim- TeknolojiBilal CERAN

Modern dönemin başlangıcı olarak bilinen 17. yüzyıl ekonomik, siyasal, bilimsel açıdan pek çok keskin değişimin yaşandığı bir yüzyıldır. Bu yüzyıldaki değişimleri anlayabilmemiz için dönemin

temel kurgu, düzen ve ideolojik yapısına bakılmalıdır. Bu dönemin anlaşılabilmesi için bilimin nereden hangi kaynak yahut kaynaklardan doğup hangi yolları takip ederek son halini aldığını

ve alacağını kendi döneminde kazandığı önemi şeffaf şekilde incelememiz gerekir. Ancak bunu başardıktan sonra sistematik bir şekilde modern bilime nasıl dönüştüğünü fark edebiliriz.

Medeniyetlerin bilimdeki parlak dönemleri yaklaşık Mısırlıların M.Ö 1000 yıllarına, Yunanlıların 6. yy, İslam Medeniyetinin 18. yy kadar devam etmiş, İslam Medeniyeti 1000 yıllık süreçte yaptığı keşif ve buluşlar “Modern Bilimin” temelini oluşturmuştur. 12.yy itibariyle Batı, Yunan ve İslam Biliminden

etkilenmeye başlamış Batı’da İbn-i Sina (Avicenna), Farabi(Alpharabius), Bîrûnî(Alberuni) adıyla tanınmış okullarda tercüme yoluyla eserlerini kendi dillerine çevirmişler ve okutmuşlardır. Batı

sadece bu üç bilim adamını ve eserlerini tanımamış bütün Müslüman bilim adamlarının eserlerini incelemiş, eserlerin aslının büyük bir bölümünü ellerinde muhafaza etmektedirler.

Genç Safa Aylık Bülten22

“Heredot Tarihi”ne göre, geometri bilimi ilk ola-rak eski Mısırlılarla ortaya çıktı. British Mu-seum’da (İngiliz müzesinde) bulunan ve Ahmes tarafından M.Ö. 2000 yıllarında yazılan “Papy-rus Rhind” adlı çok eski bir el yazması ilk geo-metri kitabı sayılır. Thales tarafından eski Mısır ve Bâbillilerin geometrileri,Yunanlılara tanıtıldı. Böylece doğan ve bilimlerin en eskisi olan ge-ometri, matematiğin en önemli bir dalı olarak Müslüman matematikçilerle baş döndürücü bir gelişme ve ilerleme sağladı.Harezmî sıfırı (sıfr) bulduktan sonra ilk matematik kitabı 873 yılın-da yazıldığı bilinmektedir. Batılılar 250 yıl sonra alabilmiştir. El-Battânî trigonometrinin en büyük kurucuları arasındadır.Sekant’ın bulucusu ola-rak herkes Kopernk’i bilir. Hâlbuki Moritz Canton ve Carra de Vaux’un dedikleri gibi, sekant’ın ilk bulucusu Ebu’l-Vefâ’dır. El-Kâşânî, Binominal’ı ilk defa çözen Newton derler, ondan yıllar önce El-Kâşânî çözmüş “Miftâhü’l-Hisâb” kitabında yazılıdır. Howard Eves’e göre, ilk defa Müslü-manlar Olmayana Eğri Metodunu geometrik olarak ifade etmiştir.Bilimler tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin: “Modern coğrafyanın kurucusu olarak Carl Ritter beşeri coğrafyanın yeni ku-rucusu zannedilir ama bu tamamıyla yanlış. 10. yüzyılda Makdisi adında büyük bir âlim var. Dehşet verici işler yapmış ve nelere katlanmış... Sprenger diye bilinen bir Alman bunun kitabının el yazma bir nüshasını Hindistan’da buluyor ve Berlin’e getiriyor, İkincisi ise Ayasofya’da. Ki-tabı okuduktan sonra şunu söylüyor: “Makdisi beşeriyetin tanıdığı en büyük coğrafyacı!” Bunu 1870 senesinde söylüyor!”

Büyük mutasavvıf Mevlânâ bizzat fizikçi olma-masına rağmen atomun parçalana bilirliğinden bahsetmiştir. “ Bir atomu kesersen, içinde bir Güneş ve Güneş etrafında dönen gezegen-ler bulursun der.”5Davud ül-Kayserî enerjiden bahsetmiştir. Mekanik ve Fizik üzerine çalışan Müslüman bilim adamları günümüz teknoloji-

sinin bile temelini oluştururlar. “İbn Heysem’e göre optik, fiziğin bir dalı olduğu ve konusu ışıktır der.”Geometrik olarak ispat ettiği şekil günümüz fotoğraf makinesinin çalışma pren-sibini oluşturmuştur.Dünyanın ilk mühendisi ve kitabının yazarı El-Cezerî sibernetik, robot, fizik ve mekanik dâhisi dişli, kaldıraç, yel değirme-ni ve otomatik sibop sistemini geliştirmiş gü-nümüz rüzgâr türbini, tren, robot, şifreleme ve bilgisayar teknolojisinin temelini oluşturmuştur. “El-Câmi beyne’l-‘ilmi ve’l-‘ameli’n-nâfi fî sınâ’a-ti’l-hiyel” adlı eserinde bunlardan bahsetmekte-dir.Su, Kum ve Güneş saatini geliştirilmiş, Me-kanik saatin keşfini yapmışlar, günümüze yakın hassas ayarlayabilmişlerdir. Hassas terazilerin, Karanlık odanın,Nilometre’nin,Roket’in, Cerrahi (ameliyat) aletlerinbuluşunu Petrol ve Mikrobun keşfini saymakla bitiremeyiz. İnsanlığa hizmet-te öncü oldukları gibi günümüz teknolojilerinde izleri olacaktır. Batı bilimciler Müslüman bilim adamlarının bazı eserlerini kendi dillerine çe-virmişler, eserleri kendilerinin gibi yansıtmışlar-dır.“DR. J. W. Draper tarihin en üzücü şeylerin-den biri, Avrupalı yazarların ustaca ve sistemli bir şekilde Batı’nın İslâm biliminden aldıklarını, göz önünden kaldırmaya çalışmalarıdır.”

Genç Safa Aylık Bülten 23

Artık kafanızda bazı sorular oluşmaya başla-mıştır. Günümüzde neden yeni buluş yok. ? Teknoloji neden geliştiremiyoruz. ? Madem bu kadar ilerideydik, neden kaybettik. ? Bu so-ruları ayrı ayrı ela almak gerekir. Elbette gü-nümüzde saygı değer Müslüman bilim adamı ve buluşları vardır. Çalışmasını Mülk süresi 3. ayetine dayandıran, Cambridge üniversitesi matematik ve fizik dallarını birincilikle bitirmiş, Doktora tezinde “Kuantum elektrodinamiğin-de” Einstein’nın 35 yılını verdiği tatminkâr ol-madığı bu alanı deneyle kanıtlamıştır. İlk defa Nobel Fizik ödülü alan Müslüman Bilimci Prof.

Dr. Muhammed Abdüsselam’dır. İlk defa No-bel Kimya Ödülü alan “Hücrelerin hasar gö-ren DNA’yı nasıl onardığını ve genetik bilgiyi nasıl koruma altına aldığını haritalayan” Prof. Dr. Aziz Sancar. Burada bilmemiz gereken en önemli şey;“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”. (zümer 39/9) “İlim ve Hikmet mü’minin yitiğidir. Her nerede bulursa alır.”“Dünyevi bir amaç için bilgi peşinde koşan cehenneme gi-der.”Peygamber efendimiz (s.a.v) sözlerinde açıkça belirtilmiştir. Sorun aslında İslâm’da değil, biz insanlarda olduğunu bilmemiz gere-kir.

KAYNAKÇA:1- Farrington (B.), Science in Antiquity, Oxford 1947, s.53. 2- Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi Londra 1983, s.44.3- Eves (H), An Introduction to the History of Mathematics, New York 1969, s203.4- Prof. Dr. Fuat Sezgin, Bilimler Tarihçisi s.110-111.5- Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi Londra 1983, s.122.6- Dâvûdü’l-Kayserî, Malta’ Husûsi’l-Kelim Fî Mâ’ânî Fusûsi’l-Hikem, Bombay, 1300 s.22.7- İbn Heysem, Maqalât fi’al-Zav, Süleymanite, Fatih No:3429. V. 16.8- Notice of an Important al-Jazarī Manuscript”, MTUA, II/2 (1978), s. 291-314.9- Henry George Farmer, Historical Facts fort he Arabian Musical Influence, “forward”, London, 10- El-Tâc, El-Halebî, Neşrî, Mısır, tz., C.I., s.58-59.11- Kenzü’l-ummâl, X, 196, 29034.

Genç Safa Aylık Bülten24

Reis BeyKültür-Sanat

Yasin UÇAKAN

Film, Necip Fazıl Kısakürek’in aynı isimli tiyatro eserinden uyarlamadır.Reis Bey, görevinde hiç taviz vermeyen kanunlara son derece bağlı ve kararlarında acımasız bir hakimdir. Sanıkların suçlu olduğuna kanaat getirirse, onları idam sehpasına göndermekten çekinmeyen Reis Bey’in hayatı, bir katil zanlısıyla ilgili dava sonucu değişir.Tüm deliller, mahkemeye gelen zanlının suçlu olduğunu göstermektedir ve Reis Bey, onu da idam ettirecektir. Sanık, her ne kadar suçsuz olduğunu iddia etse de, ‘Merhamet’ diye yalvarsa da, Reis Bey, kararını verir ve adam, idam edilir. Devamını merak edenler için filmi izlemelerini tavsiye ederiz. Her ne kadar eski bir yapım olsa da, zihninizde yer alan film arşivinizde mutlaka bulunması gereken bir filmdir.

Gösterim Tarihi: 02.03.1990IMDB Puanı: 7.7Tür: DramSüre: 1 saat 20 dakikaYönetmen: Mesut UçakanSenaryo: Necip Fazıl Kısakürek, Mesut Uçakan.Başroller: Haluk Kurtoglu, Ümit Acar, Sümer Tilmaç.

Genç Safa Aylık Bülten 25

Kitap Tavsiyesi

Bünyamin BULUT

“Ben Müslüman’ım elhamdülillah.”diye başlıyor yazar kitabına ve devamında insanın kalbine ok gibi saplanan ve içini kanatan cümleler kuruyor. Dumanı üstünde, okuru ile daha yeni buluşan eser Abdulaziz Kıranşal’ın kaleminden, gönüllere nakış nakış

işlenecek bölümlerden oluşuyor. Aralık ayı 2019’da MGV yayınları tarafından basılmıştır.

Ben müslümanım! diyen her gencin kendisinden bir parça bulacağı ve o parça ile bütünün arasını nasıl doldurulması gerektiğini, dertlenerek ve çözüm yollarını düşünmeye sevk ede-

cek bir eser. “Irak’ta bombalanan benim, Akdeniz’de boğulan, Arakan’da yakılan, Afrika’da aç kalan, Afganistan’da ve Libya’da unutulan… İffeti kirletilen, evleri başına yıkılan benim, Bağdat sokaklarında köpeklere parçalatılan çocuğum ben, Afrika’da akbabalara yem edilen, Suriye’de yetim kalan, Doğu Türkistan’da annesinin karnında katledilen çocuk da benim…” Bu cümleler-le her şeyin sona erdiğini düşündüğünüz anda karşınıza bir ayet çıkacak ve gece sanki birden

gündüze evrilecek: “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizlersi-niz.”(Al-i İmran:139)

Bu kitapta; zulmü hissedeceksiniz, bazen kalbinizden bazen de beyninizden kurşunlar yiye-ceksiniz ama neticede BİRLİĞİN ve ADİL OLANIN insanlık için ne manaya geldiğini en iyi

Genç Safa Aylık Bülten26

Hasan El-Benna

Hasan EL-Benna’dan

Gençlere Tavsiyeler

Şartlar ne olursa

olsun ezanı duyduğunuz

zaman namaza kalkın.Kur’an-ı Kerim’i okuyun,

inceleyin ve dinleyin.Azıcık zamanınızı bile

yararsız işlere ayırmayın.

Dilinizi düzgün konuşmaya çalışın.

Çünkü bu müslüman olamnın

belirtisidir.Arapça’yı öğrenin,

çünkü Kur’an en güzel şekilde

Arapça ile anlaşılır.

Hiçbir konuda aşırı tartışmayın.Zira gösteriş hiçbir zaman yarar sağlamaz.

Fazlaca gülmeyin.Çünkü Allah’a bağlı olan gönül,

sakin ve vakarlı olur.

Maskaralık yapmayın. Çünkümücahit bir millet, ciddiyetten

başka birşey tanımaz.

Dinleyicinin işiteceğinden fazla

sesinizi yükseltmeyin. Çünkü bu

bencillik ve ziyet vermektir.Kişileri çekiştirmek ve tavırları

küçümsemekten sakının.

Hayırdan başka hiçbir şey

konuşmayın.

Karşılaştığınız kardeşlerinizle sizden istemese biletanışmaya bakın.

Görevler vakitlerden fazladır. Vakitten yararlanmakiçin başkasına yardımınızı esirgemeyin. Yapacakbir göreviniz varsa en kısa yoldan en güzelşekilde bitirmeye çalışın.

Genç Safa Aylık Bülten 27

Hasan El-Benna

Her hususta temizliğe önem verin.

Evinizde, elbiselerinizde,

vücudunuzda, iş yerinizde.

Çünkü bu din temizlik üzerine

kurulmuştur.

Ahdinize, sözünüze ve vahdinize vefa gösterin. Şartlar ne olursa olsunbunlara muhalefet etmeyin.

Okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın.Müslümanların gazete ve dergileriniçokca mütalaa edin. Küçük de olsa

kendinize ait bir kütüphanneniz olsun.İhtisas sahibi iseniz branşınızı derinleşin.

Hükümet vazifelerine düşkün

olmayın ve onları rızkın en dar

kapısı olarak bilin. Ama size

verildiği zaman da reddetmeyin.

Davanın vecibeleri ile tamamen çatışmadığı

müddetçe bu vaziefelerden ayrılmayın.

Malınızın bir kısmı ile davaya katılın,

üzerinize fa

rz olan zekatı cemaate ve

rin.

Gelirniz ne kadar az olursa olsu

n,

ondan fakir ve yoksulla

ra bir hak ayırın.

Az da olsa malınızın bir kısmını beklenmedik hadiseler için ayırın

ve katiyen lüks eşyaya kapılmayın.

Durmadan tevbe ve istiğfaredin.Uyumadan evvel birkaç dakikanızı nefsinizi muhasebeye ayırın. Şüphelişeylerden kaçının ki harama düşmeyesiniz.

Eğlence yerlerine yaklaşmak

şöyle dursun, onlara karşı bir savaşa

girişmelisiniz. Bütün

konfor ve rahavet

görüntülerinden uzaklaşın.

Her yerde davanızı yaymayaçalışın. Nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele

edin ki,onun yularını ele alasınız; gözünüzüharamdan ayırın, duygularınıza hakim olun.

Sürekli cemaatle ruhen ve amelen

bağlantılı olun ve kendinizi daima

kışlasında emir bekleyen

bir aker gibi kabul edin.

Genç Safa Aylık Bülten28

BİR BAYRAK BİR RÜZGAR BEKLİYOR!

Şehitler tepesi boş değil ,Biri var bekliyor.

Ve bir göğüs, nefes almak için;Rüzgar bekliyor.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;Yattığı toprak belli ,

Tuttuğu bayrak belli ,Kim demiş meçhul asker diye?

Destanını yapmış, kasideye kanmış.Bir el ki ; ahretten uzanmış,

Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler!Öpelim temizse dudaklarımız,

Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.Rüzgarını kesmesin gövdeler

Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasîdeler.Geri gitsin alkışlar geri ,

Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,

Yazın sarı , kışın beyaz çiçekler yeter!Söyledi söyleyenler demin,

Gel süngülü yiğit alkışlasınlarŞimdi sen söyle, söz senin.Şehitler tepesi boş değil ,

Toprağını kahramanlar bekliyor!Ve bir bayrak dalgalanmak için;

Rüzgar bekliyor!Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeyeYattığı toprak belli ,

Tuttuğu bayrak belli ,Kim demiş meçhul asker diye? . . .

Arif Nihat Asya

Genç Safa Aylık Bülten 29

BİR BAYRAK BİR RÜZGAR BEKLİYOR!

Şehitler tepesi boş değil ,Biri var bekliyor.

Ve bir göğüs, nefes almak için;Rüzgar bekliyor.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;Yattığı toprak belli ,

Tuttuğu bayrak belli ,Kim demiş meçhul asker diye?

Destanını yapmış, kasideye kanmış.Bir el ki ; ahretten uzanmış,

Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler!Öpelim temizse dudaklarımız,

Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.Rüzgarını kesmesin gövdeler

Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasîdeler.Geri gitsin alkışlar geri ,

Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,

Yazın sarı , kışın beyaz çiçekler yeter!Söyledi söyleyenler demin,

Gel süngülü yiğit alkışlasınlarŞimdi sen söyle, söz senin.Şehitler tepesi boş değil ,

Toprağını kahramanlar bekliyor!Ve bir bayrak dalgalanmak için;

Rüzgar bekliyor!Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeyeYattığı toprak belli ,

Tuttuğu bayrak belli ,Kim demiş meçhul asker diye? . . .

Arif Nihat Asya

Yaşadığı Ortamı Güzelleştiren Gençlerin

BulusmaNoktası