Ahmet altan ve kırar göğüsüne bastırırken

59
DYORLAR K, YENLMZ... Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorlar ki, ölümü savunanlar, ölümü avuçlarnda tayanlar, ölümü zehirli tohumlar gibi hayatmza saçanlar kazanm. Reggiani, 'Kurtlar ehre indi' diyor arksnda. Biz, hayat savunanlarz. Biz, hayat ölmeyi bilerek savunanlardanz. Bahardr bizim müttefikimiz. Ölümden korktuumuzdan deil yaadmz, biz savamay sevdiimizden yaanz. Yaamaktr savamz. Bir nak iler gibi, her ilmiine kendimizden bir ey katarak yaarz. Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorlar ki, sahipsiz ölülerimizin kanllar zafer yürüyüleriyle geliyorlarm. Diyorlar ki, dalm ordularmz. Diyorlar ki, her cephede bir hüzün, her cephede bir yenilgi varm. Diyorum ki, yenilmedik. Toy ksraklar gibi oynak bahar sabahlar hayatmza koarken ne yenilmesi, bu çldrm erguvanlar her yana dalrken kim yenebilir bizi. u gülümsemeleriniz. Dilinizin ucuna geliveren iirler. Mrldandnz arklar. Kr kahveleri, kpr kpr bir eyler içinizde, taze ot kokuyor her yan, birisi size sizi sevdiini söylemeye hazrlanyor. Kahkahalardan atlarmz, yapraklardan cephanemiz, needen ordularmzla yürürüz cepheye. Ölümü tayanlara kar hayat biz yaayarak savunuruz. Onlar kaln parmaklannda ölümü tayorlar, srtlarnda öldürdüklerinin hayaletleri, her gülümsemeyi ezmek istiyorlar, aalyorlar aklarnz, zekice her nükteden nefret ediyorlar, hayat en büyük dümanlar. Onlar öldürdükleriyle ölen ölüler. Biz, hayat savunanlarz. Yaayanlarz biz. Ikl sabahlar, çiçekli aaçlar, tebessümler, kekik kokulan, deniz kylar, dudamzn kenarnda tadmz öpümeler, imal akalar, alnmzda hissettiimiz ince rüzgâr, ihtiyar kaykçnn selam, çrlçplak yüzen Çingene çocuklar, bahar akamlan bizim müttefiklerimiz. Kalabalz. Güleriz biz, seviiriz, çocuklann balarn ok-anz, en oymal slklan biz çalar, en demli çaylan biz içeriz. Kaç pusudan geçtik, kaç çatmadan çktk. Ne aktan selammz kestik, ne sevimelerden vazgeçtik. Diyorlar ki, yenilmiiz. Diyorum ki, yenilmedik.

Transcript of Ahmet altan ve kırar göğüsüne bastırırken

Page 1: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

DYORLAR K, YENLMZ...

Diyorlar ki, yenilmiiz.

Diyorlar ki, ölümü savunanlar, ölümü avuçlarnda tayanlar, ölümü zehirli tohumlar gibi hayatmza saçanlar

kazanm.

Reggiani, 'Kurtlar ehre indi' diyor arksnda.

Biz, hayat savunanlarz.

Biz, hayat ölmeyi bilerek savunanlardanz.

Bahardr bizim müttefikimiz.

Ölümden korktuumuzdan deil yaadmz, biz savamay sevdiimizden yaanz.

Yaamaktr savamz.

Bir nak iler gibi, her ilmiine kendimizden bir ey katarak yaarz.

Diyorlar ki, yenilmiiz.

Diyorlar ki, sahipsiz ölülerimizin kanllar zafer yürüyüleriyle geliyorlarm.

Diyorlar ki, dalm ordularmz.

Diyorlar ki, her cephede bir hüzün, her cephede bir yenilgi varm.

Diyorum ki, yenilmedik.

Toy ksraklar gibi oynak bahar sabahlar hayatmza koarken ne yenilmesi, bu çldrm erguvanlar her yana

dalrken kim yenebilir bizi.

u gülümsemeleriniz.

Dilinizin ucuna geliveren iirler.

Mrldandnz arklar.

Kr kahveleri, kpr kpr bir eyler içinizde, taze ot kokuyor her yan, birisi size sizi sevdiini söylemeye

hazrlanyor.

Kahkahalardan atlarmz, yapraklardan cephanemiz, needen ordularmzla yürürüz cepheye.

Ölümü tayanlara kar hayat biz yaayarak savunuruz.

Onlar kaln parmaklannda ölümü tayorlar, srtlarnda öldürdüklerinin hayaletleri, her gülümsemeyi ezmek

istiyorlar, aalyorlar aklarnz, zekice her nükteden nefret ediyorlar, hayat en büyük dümanlar.

Onlar öldürdükleriyle ölen ölüler.

Biz, hayat savunanlarz.

Yaayanlarz biz.

Ikl sabahlar, çiçekli aaçlar, tebessümler, kekik kokulan, deniz kylar, dudamzn kenarnda tadmz öpümeler,

imal akalar, alnmzda hissettiimiz ince rüzgâr, ihtiyar kaykçnn selam, çrlçplak yüzen Çingene çocuklar,

bahar akamlan bizim müttefiklerimiz.

Kalabalz.

Güleriz biz, seviiriz, çocuklann balarn ok-anz, en oymal slklan biz çalar, en demli çaylan biz içeriz.

Kaç pusudan geçtik, kaç çatmadan çktk.

Ne aktan selammz kestik, ne sevimelerden vazgeçtik.

Diyorlar ki, yenilmiiz.

Diyorum ki, yenilmedik.

Page 2: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Yaamaktr zaferimiz.

Biz hayatn cesur yolcularyz, bir yere varmak için deil yolculuumuz, biz yolculuu sevdiimizden yoldayz.

Hayatn ölüleri onlar.

Hayat öldürdüklerini sandklarndan sevinçle baryorlar.

Hayatn yaadn göstermeliyiz onlara.

O buyurgan baklarnn nasl donuklatm, zafer yürüyülerinin nasl daldn, cinayetleriyle övünen seslerinin nasl

titrediini seyredin sonra.

imdi yaamann, hayat yaayarak savunmann tam zaman.

Gülmenin zaman imdi.

Kederleri, hüzünleri usulca koynunuza alp saklayn.

Yenildiimizi söyleyenlere kulak vermeyi brakn.

Biz yenilmeyiz.

Biz ölür, aslr, hapse atlr, mahkemelerde yarglanr, isiz kalr, ikence görür, kurunlanr ama yenilmeyiz.

Hayat savunanlarz biz.

Ölümden korktuumuz için deil yaadmz, biz savamaktan holandmz için yaarz.

Çilek reçeli kaynatmak da savamzn bir parçasdr, bir türküye elik etmek de.

Batan aa günah kesilmek de savamzn bir parçasdr, bir yoksul için gözlerimizin dolmas da.

Biz günah ilerken bile masum kalabilenlerdeniz.

Ölümle övünmedik çünkü biz, kimseyi öldürmedik, korkutmaya çalmadk kimseyi, kadnlarn

gözyalarnda bizim bir paymz yok, cinayet emirlerinin altnda bizim admz yazmyor, katilleri insanlarn

peinden biz göndermedik.

Topra insandan daha kutsal bulmadk biz.

Güçlüye tapnmadk.

Sevdiklerimizi zaaflaryla sevdik, zayflklaryla sevdik.

Ne alamaktan korktuk, ne gülmekten.

Hayat nak iler gibi her ilmeine kendimizden bir ey katarak yaadk; hayat güzel bulmadk, hayat güzel

yapmaya uratk.

Diyorlar ki, yenilmiiz.

Diyorum ki, yenilmedik.

Gülmeyi, akalamay, sevimeyi bilenleriz, âklarn karsnda ban eip berdularla derileenleriz.

Erguvanlar bizim için açar, deniz bizim için deniz kokar, güne bizi selamlamak için her sabah gecenin

içinden çkp gelir, akam yamurlan bizim içindir.

Diyorlar ki, yenilmiiz.

Diyorlar ki, geliyorlarm.

Diyorum ki, yenilmedik.

FELSEFE, CNAYET, ASKERLK VE EDEBYAT

Geçen gün bir mürver aacnn altndaki bo avluda, felsefeyle cinayetin benzerliklerinden söz eden, hayat

hepimiz için bir gölgeler dansna çeviren bilinmezliin esranyla dokunmu o garip tül perdeyi alayc bir

filozoflukla yrtmaya çalan, hüznünü dalgacla sarm bir adama rastladm.

— Ben tabancay severim, diyordu, bçaktan pek holanmam.

Ama gençliinde, dünyann en ünlü kabarelerinden birinde fedailik yaparken tabanca tamalar yasakm, o da

Page 3: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Korsikal bir arkadann armaan ettii, iki yüzü de keskin bir sustal tarm.

Bir gün bir müteriyle çkan kavgada tabancayla vurulmu.

— Vücut, vurulduu yeri dondurur, buz keser oras, ilk be dakika acy hissetmezsin.

Ald yarayla yklrken, iki yan keskin sustalsn çekip kendini vuran adamn karacierini parçalam.

in tuhaf taraf, bu vurma vurulma ilerine bulamasnn nedeni.

Felsefe doktorasn tamamlamasna yetecek paray kazanabilmek için fedailik yapyormu.

— Felsefeyle cinayet birbirine benzer, diyordu gülerek.

— Cinayette bir adam parçalarsn, felsefede ise daha önce olumu düünceleri.

Marx'n öretilerine inanyordu ama Hegel'i seviyordu. Bir de Schopenhauer'i. Dizi izle

— Hegel'le Schopenhauer ayn üniversitede felsefe doçentiydi. Ama Hegel çok popülerdi, dersleri tklm tklm

dolard. Schopenhauer de kendi ders saatini Hegel'in dersiyle ayn saate koydurdu. Ama onun dersine yalnzca

dokuz kii geldi.

Schopenhauer, Hegel için 'birahane sahibi suratl herif dermi.

— Hakikaten de Hegel bir birahane sahibine benzerdi.

Hegel'in çok karmak ve zor bir dille yazmasna karlk, Almanca'y en iyi kullanan filozof olarak tannan

Nietzsche'nin öncüsü olan Schopenhauer güzel ve açk bir dille yazarm kitaplarn.

Belki de bunda, o zamanlar ünlü bir yazar olan annesinin de rolü vard.

Ama Schopenhauer, annesiyle hiçbir zaman ge-çinememi, 'bir evde iki dâhi olmaz' diye kendisini kovan

annesine, evi terk ederken "Seni ileride kimse okumayacak ama beni okuyacaklar!" diye barmt.

Söz, felsefeden, felsefeyle edebiyatn bulutuu noktaya doru dönerken Nietzsche kavanda oyaland biraz.

— Nietzsche modern felsefenin balangcdr. Ondan öncekiler hep bir sistem kurmaya çalmken o sistem

kurmay reddedip açk bir felsefe gelitirdi. Bu, modern hayata daha çok uyuyordu.

Oradan, Ruslann felsefe merakna ve Rus edebiyatnda felsefenin yerine doru sapt konuma. Dizi film izle

Sava ve Bar romannn önemli kahramanlarndan biri olan Pierre Bezakov renkli frak ve silindir apkasyla

cepheyi dolap, 'sizin ne yaptnz merak ettim' diyerek arkadalann ziyaret ederken sava kendi varlyla anlamsz,

hatta neredeyse gülünç bir hale sokuyordu.

Daha sonra karlat bir Fransz subay, mükemmel Franszca konuan Pierre'in Rus olduuna inanyordu ama biraz

konutuktan sonra Pierre felsefeden söz etmeye balaynca, Tolstoy'un alaycl Fransz subayn sesinden

duyuluyordu.

— Sen gerçekten de Rusmusun.

Tolstoy, Napoleon'la Rus generali Kutuzov'un kar karya geldii sava cephe cephe bütün planlaryla inceleyip

romanna geçirmiti.

Bizim filozof katil ise iki generali keskin bir ekilde tarif ediyordu.

— Dâhi bir cüceyle kör bir ikonun sava. Bir gözünü Türk-Rus savanda kaybetmi olan

Kutuzov, Napoleon gibi bir dâhi deildi ama Rusya'nn karl ve souk iklimini bir silah gibi savaa sokup, 'toplan

tabanca gibi kullanan' ve çok güçlü bir ordusu olan Napoleon'u yenmiti.

Bugün bile dünyann birçok akl hastanesinde kendini Napoleon sanan delilerin bulunmasna yol açacak kadar

insanl derinden etkilemi olan Na-poleon'un dehas Kutuzov'un basit ama salam mant karsnda yenilmiti.

Sanatn ve edebiyatn askerlerden, askerlikten ve savalardan nasl etkilendiinden konutuk bir

zaman.

Bizde askerlii, askerler de dahil, kimsenin ciddiye almamasna ve generallerin genellikle iç siyasetin bir

Page 4: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

parças olarak görünmesine karn askerliin zekâya ve yaratcla açlan entelektüel bir yan vard ki bu yan

sanatçlarn çok ilgisini çekiyordu.

Napoleon'un toplarn, Rommel'in tanklann savaa soku tarzlar, Montgomery'nin Kuzey Afrika'da bütün

lojistik destek anlayn altüst eden planlar, Patton'un askerlerine insanüstü bir enerji yükleyen askeri gücü,

yaratcln her alanyla ilgilenen sanatn gözlerini savaa ve generallere çevirmesine yol açyordu.

Bu generaller, dünyann en iyi generali olmak gibi bir ihtirasa sahiptiler ve bu ihtiras yaratclklar ve

zekalaryla birleince savan insan ürperten o kanl karmaasnn içinde bile gözalc bir ltyla parlyordu.

Tarihe geçen generaller de sanatçlar ve filozoflar gibi ölümle hayatn kesitii noktada duruyorlard.

Sanatçlar hayatn ustas olurken generaller ölümün ve öldürmenin ustas oluyorlard.

Modern Fransz edebiyatnn en büyüklerinden biri olarak kabul edilen ve faizmle lekelenmesine karn

kendisine her zaman edebi bir sayg gösterilen Celine ise 'Bir insan öldürmeden hayat anlamak mümkün

deildir...' diyordu.

Felsefe, cinayet, askerlik ve edebiyat bir mürver aacnn altnda, bçaktan holanmayan ama bçaa pek benzeyen

bir gülümsemesi olan bir adamn kelimelerinde bir araya geliyordu.

Ve o, bütün bu insan kalabal içinde, Hegel hakknda almas mümkün olmayan bir kitap yazdktan sonra aniden

felsefeyi terk eden bir Rus fel16

sefeciye hayrand.

O, Rus felsefecinin baarsndan çok terk ediini sever gibiydi ve kendisi dünyadan uzak bir köyde tek bana

yayordu.

'Felsefeyle cinayet birbirine benzer' diyerek.

VE KIRAR GÖSÜNE BASTIRIRKEN...

Hayatla aramzda kaln, yüksek ve dikenli bir duvar yükseliyor sanki, bulunduumuz dar ve skk alandan syrlp

hayatn duygularla ve düüncelerle genileyip, sonsuzlua doru açlan vadilerine yaylamyoruz, bir duvarn

dibinde her türlü duyguyu ve düünceyi, içine sktmz alann küçüklüüne indirgeyerek, panik içinde birbirimizi

çineyip duruyoruz.

Hayatla aramzdaki duvar ise sevgilerle örülüyor.

Vatan sevgisi, kadn sevgisi, namus sevgisi, dürüstlük sevgisi hayatla aramza giriyor.

Sevdiimiz her eyi sevgiyle parçalayp, o parçalardan duvarlar yapyoruz.

Vatan sevgiyle parçalanyor, kadnlar sevgiyle öldürülüyor, namus sevgiyle saldrganla dönütürülüyor,

dürüstlük sevgiyle bir sahtekârlk haline getiriliyor.

Hepimiz Aragon'un anlatt insanlara benziyoruz.

"Aslnda hiçbir ey kâr deil insana Ne gücü, ne zayf yanlan, ne de yürei Gölgesi bir haç gölgesidir kollarn

açsa Ve krar gösüne bastrrken sevdii eyi."

Sevdiimiz her eyi gösümüze bastrrken kryoruz.

Vatan seviyoruz ve sevgiyle bastrrken gösümüze vatan, onu parçalara ayryoruz; vatanseverler yapyoruz

parçalardan, hainler yapyoruz, dümanlar yapyoruz, kukular ve korkular yapyoruz, sevgimizle bir kezzaba

dönüp delik deik ediyoruz sevdiimiz eyi.

Gösümüze bastrrken krdmz vatan sevgisinden hayatla aramza duvarlar örüyoruz, özgür olamyoruz, rahat

olamyoruz, düüncelerimizi söy-leyemiyoruz, kendi ülkemizde ferah fuhur dolaamyoruz, hayatn içine

giremiyoruz bir türlü.

Kadnlar seviyoruz ve sevgiyle parçalyoruz onlar, evlere kapatyor, yasaklarla kuatyor, sokaklarda

Page 5: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

gezmelerine izin vermiyor, dövüyor, bçaklyor, öldürüyoruz; ne kendimiz yaayabiliyor, ne kadnlar

yaatyoruz; kadnlara duyduumuz parçalanm sevgiler hayatn bize sunmaya hazr bekledii her türlü mutlulukla,

zevkle, keyifle aramzda büyük bir duvar gibi yükseliyor.

Hele namus sevgimizle dürüstlük sevgimiz.

"Hani giydirilmi erler bir baka yazgya te o silahsz askerlere benzer hayat Sabahlan o yazg için uyanm

olsalar da Tükenmitirler ve kararszdrlar akamlan."

Namusu seviyoruz ve sevgiyle aalk bir silaha çeviriyoruz namusu; kendi namusumuz deil bir bakasnn

namussuzluu ilgilendiriyor bizi, kendimiz için deil bakasn suçlamak için istiyoruz onu, yaamak

namussuzluun giri kaps oluyor bizim için, 'namuslu olan keyifle yaamaz' deyip, hayatla aramza dikiyoruz

parça parça edilmi namusu.

Dürüstlüü seviyoruz ve sevgiyle bir sahtekârla çeviriyoruz dürüstlüü, iimizi iyi yapmak deil dürüstlük bize

göre, gerçekleri korkusuzca söylemek deil, tabularn altnda ezilmemek için verilen bir mücadele deil,

egemenlere kar ban dik tutmak deil, dürüstlüü bir yemek parasna, bir uçak biletine satlabilir bir zavall, bir

meta haline getirip, yemediimiz her yemek, binmediimiz her uçakla kendi dürüstlüümüzü kantlayarak, kötü

yaptmz ileri, korkularmz, ezilmiliklerimizi, boyun eikliimizi, parçalanm dürüstlüklerden imal edilmi

sahtekârlklarmzn arkasna saklyoruz ve knk dürüstlüklerden bir duvar yapyoruz hayatla aramza.

Ve kryoruz gösümüze bastrrken sevdiimiz her eyi.

Ve krdmz sevgilerden duvarlar örüyoruz hayatla aramza.

'Sabahlan o yazg için uyanm olsak da, tükenmi ve kararsz oluyoruz akamlar.'

Kararsz ve tükenmi, paramparça ettiimiz sevgilerle yaptmz bir duvann dibinde korkmu atlar gibi birbirimize

çarpyoruz.

Bir türlü açlamyoruz hayata.

TÜRKYE'NN BÜTÜN GENERALLER, KILALARINIZA DÖNÜN

Benim, en zengininde bile beyaz patiskal bir köylülük kokusu bulunan Rumelili atalarmn bir sözü vard.

'tibar tard' derlerdi.

Bir misafir, sayg ve sevgiyle arland bir evde kal süresini günlerce, haftalarca, aylarca uzatp bunu doal

hakkym gibi kullanmaya koyulduunda, ev sahipleri önce kendi aralannda, sonra da misafirin duyaca bir

biçimde konumaya balarlard:

'tibar tard.'

Saygy ve sevgiyi hak etmek ve 'muteber' biri olarak kalmak için itiban tarmamak, ne zaman gideceini

bilmek gerekirdi.

Ne zaman gideceini sezmek 'saygdeerliin' önemli bir ölçüüydü. Bence imdi de önemli bir ölçü bu.

Türkiye, bütün cumhuriyet tarihi boyunca, generallerin gizli ya da açk iktidarnda yönetildi.

Geldiimiz yer belli.

Yaam standard sralamasnda Yunanistan'dan altm be basamak aadayz.

21

Avrupa'nn en fakir ülkesinden be kez daha fakiriz.

Ve, bu fakirliin içindeki gelir dalmnn bozukluu açsndan Tanzanya'nn bile altna dümü durumdayz.

Sizce bu övünülebilecek bir durum mu?

Hele bir de son 28 ubat süreci bütün bunlara tüy dikti.

Bu süreçte, 'laiklik' kavram neredeyse hrszlkla edeer hale geldi.

Page 6: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Kendisine cumhurbakanlna giden yolu açmak için 'laiklii' bir tank gibi kullanan bir general, herkesi

korkutup sindirerek sustururken, o korkulu sessizlik içinde baz bankalar da soyulup boaltld.

Tarihimizin belki de en büyük hrszlklar o dönemde yaand.

Laiklik gibi çok deerli bir kavram, abartl bir biçimde kullanld için alay konusu oldu.

Generallerin imzalad belgelerle insanlara iftiralar atld.

Bütün bu yaananlardan bu ülke ve generaller yaralar alarak çkt.

imdi, bu ülkenin halk yaralarn sarmak, Avrupa'yla bütünleerek yeni bir hayata balamak istiyor.

Yllarca bu ülkenin aydnlarna kan kusturan, kendi halknn korkusu haline gelen MiT'in bakan bile artk 'ülkede

bölücülük ve eriat tehlikesi olmadn' söylüyor.

Buna karlk, generaller bir rapor hazrlayp 'Süryanilerle Lazlarn bölücülük yapacandan' söz ediyor.

Latinlerin bir sözünü çok severim: 'Zehiri yapan dozdur' diyorlar.

Korkutucu olmaya çalrken, abart dozunu artrrsanz, korkutuculuktan kolaylkla gülünçlüe geçebilirsiniz.

Toplum, olgun bir davranla, bu tuhaf raporu görmezlikten geldi.

Bu raporun toplum tarafndan göz ard edilmesinin yorumunu salkl bir ekilde yapamadklarn sandm generaller

son olarak yeni bir çkta daha bulundu.

Babakan Avrupa'da ülkenin Avrupa üyeliini görüürken, bir açklama yaynlayarak, 'Avrupa'nn bizi böleceini,

Avrupallarn ölçülerini kabul etmediklerini' söylediler.

Avrupa'ya kar çkmak için de 'Kürtçe televizyonu' bir sembol olarak kullanyorlard.

'Herkes anadilinde yayn yapabilir' diyen Avrupa'nn kriterlerine 'Biz Kürtçe televizyona izin vermeyiz' diye

kar çkyorlard. Orada da durmuyorlar, Kürtçe televizyonun gerçeklemesinden yana olanlar PKK yanls

olmakla suçluyorlard.

Kurduklar düz mantktan u sonuç çkyordu: Avrupa'nn kriterlerini kabul eden, bunlarn uygulanmasn

isteyenler PKK yanlsdr.

Generaller Kürtlerle, dincilerle, solcularla, demokratlarla, aydnlarla olan anlamazlklarnn çemberini

geniletiyorlard.

Cumhurbakann, babakan, Yargtay bakann, Anayasa Mahkemesi bakann, MT bakann suçluyorlard.

Halkn büyük bir ksmn, devletin zirvesini ve dünyann neredeyse tümünü karlarna alyorlard.

Ben askerliin entelektüel bir meslek olduuna inanrm.

Bütün büyük generaller, en az cesaretleri kadar,

kendi mesleklerine getirdikleri deiikliklerle, düüncelerle, gerçekletirdikleri yeniliklerle 'büyük' sfatn

kazanmtr; gelecei öngörmek, dünyann nereye doru gittiini anlamak, rakiplerinin gücünü kestirmek kurmayln

en önemli özelliklerin-dendir.

Bizim generallerin çou ise benim görebildiim kadaryla, ne dünyann nereye gittiini kestirebiliyor, ne de

kendilerinin ve karlarna aldklarnn gücünü hesap edebiliyor.

Generallerin halka, devletin zirvesine ve dünyaya kar balattklar bu mücadeleden baanyla çkmas mümkün

deil.

Kendi silahn bile yapamayan fakir bir ülkenin tarihin akn deitirmeye gücü nasl yetecek?

Yetmez.

yi ki de yetmiyor.

Aksi takdirde bu hayat böyle devam eder giderdi bizim için.

Generaller balatmak istedikleri bu mücadeleden galip çkamaz ama böyle bir çatma da herkese zarar verir.

Page 7: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Generallere unu söylemek istiyorum: Bakn bu ülkenin bir gelenei var, bu halk 'paa'larn sevip saymaktan

holanr, niye bilmem ama gelenekleri böyledir.

Brakn böyle kalsn.

Çok zorladnz, çok zorluyorsunuz.

Gereksiz hrçnlklara kaplyor, dozu ayarlaya-myor, kaybedeceiniz bir mücadeleye giriyor, hem halk hem de

devletin sizden baka bütün öelerini yok saymak istiyorsunuz.

Bunlarn doru seçilmi tavrlar olduunu sanmyorum.

tibar tarmak iyi deildir.

Artk klalarnza, gerçek mesleinize dönün.

Bize etkin, güçlü, hareketli, küçük ama salam bir ordu yaratn; bu fakir halkn belini daha da büken savunma

giderlerini azaltmann yolunu arayn; kurmaylk yeteneklerinizi, dünyay ve zamann akn iyi anladnz göstererek

kantlayn.

Sokaklara, insanlara, onlarn isteklerine kulak verin.

Kendi halknz, kendi devletinizi yenemezsiniz.

Dünyay ve zamann gidiini deitiremezsiniz.

nsanlar sevgiyle 'paam' demek istiyorsa, onlarn bu sevgisine olanak tanyn.

Klalarnza dönün.

Girdiiniz bu yolun çk yok çünkü.

Ve, kimse sizi çkmaz sokaklarda görmek istemiyor.

BR ARKI SÖYLERDM

'Ben öldüümde' diye balayan cümleleri hepimiz duymuuzdur, dinler geçeriz, böyle cümleler ancak onu

söyleyen öldüünde bir mana kazanr çünkü.

Geçen akam Ahmet Kaya'nn o asi yüzü televizyonun ekrannda belirdiinde, 'Ben öldüümde,' diyordu, 'kimse

arkamdan memleketini sevmiyordu demesin, ben bu memleketi Ardahan'dan Edirne'ye kadar severim.'

Ölmü bir adam konuuyordu karmda.

'Ben öldüümde...' diyordu.

'Ben öldüümde kimse memleketini sevmiyordu demesin.'

Öldüü günün akamnda hiç büyümeyen iman ve öfkeli çocuk yüzüyle karma çkan adamn, arklarn dinleyen

milyonlarca insana vasiyeti bu ackl cümleydi: 'Memleketimi sevmediimi söylemeyin.'

Bu memleketin arklarn söyleyen bir insan niye arkasndan, 'memleketini sevmiyordu' deneceinden

kukulanyordu ki...

Bir gece mikrofonu alp, 'Ben Kürtçe ark söyleyeceim,' demi, bu masum cümle yüzünden 'hain' ilan edilip

sürgüne yollanm, hakaretlere uram ve genç yanda ölmütü.

Onu ölüme götüren yolun ilk ta o cümleyle konmutu: 'Kürtçe ark söyleyeceim.'

Kürtçe bile bilmiyordu ama öfkeliydi, çocuksuydu, hesapszd.

Besteler yapmay, arklar söylemeyi, içmeyi, dostlaryla sohbet etmeyi, çocuklara tannan sevimli bir özgürlüün

içinde aldrmazca konumay seviyordu, 'Ben berbere gitmem, gidenden de holanmam,' bile diyebiliyordu.

Sanatla uraanlarn çou gibi kocaman bir çocuktu ite ve bu ülkede yaayan çou insan gibi çocukluundan ve

gençliinden yaralar tayordu içinde, onu zaman zaman bütün topluma meydan okumaya kadar götüren acl

yaralar.

Comu, 'Kürtçe ark söyleyeceim,' demiti.

Page 8: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Bunu söyledi diye onu sürgünlere yolladk.

'Yamurlarn bile tanmad' ehirlerin sokaklarnda yapayalnz dolamaya mahkûm ettik.

Tand bir yüzle karlamad, bildik bir kokuyu duymad yabanc sokaklarda dolat.

Aylarca yalnzlnn içinde savrulup durdu.

arklarn sevenlerin sevgisine almt, sevgisiz kald.

O sevgiyi arad.

Her seferinde biraz daha öfkelenip her seferinde onu sevdii topraklardan biraz daha kopartan konumalar

yapt.

nsanlar onun cokulu bir arkc olduunu unutmu, sanki politik bir lidermi gibi söyledii her kelimenin altn

çizerek ona baka bir kimlik giydirmeye koyulmulard.

'Kürtçe ark söyleyeceim' cümlesiyle balayan macera gittikçe daha keskin bir hale gelmiti.

Yüzlerce ark söylemi, milyonlarca insan tarafndan dinlenmi, bu ülkenin insanlarna sesiyle aclar ve sevinçler

balam biri 'Kürtçe ark söylemek' istedii için 'hain' olmutu; yapt her harekette, söyledii her sözde, att her

admda onun 'hainliini' kantlayan yeni izler bulmak için peine dümülerdi.

O, geri dönüü olmayan bir yola itildiini görüyor, öfkesinden o yolda daha hzl kouyordu.

Her seferinde biraz daha hzl, biraz daha hzl.

Her seferinde doduu topraklardan biraz daha kopartldn hissederek.

Her seferinde biraz daha yaral ve biraz daha yalnz.

Öfkeli konumalar ve arklarn ardndan yamurlar bile yabanc sokaklarda yaanan hüzünlü yürüyüler geliyordu.

Evini özlüyordu.

Memleketini özlüyordu.

Özledii yerlere dönemeyeceini anlyordu.

Acyla anlyordu bunu.

Krk yan daha yeni amt ve 'içkisini bile sevmedii' bir diyarda holanmad bir hayat kurmaya mahkûm edilmiti.

'Evimi özledim,' diyordu. 'Balkonumda baca krk mangalm yakp dostlarmla rak içmeyi özledim.'

Ama ona evine dönmek yasakt.

'Kürtçe ark söylemek istiyorum,' demiti çünkü.

Sonra o dönü yolunu biraz daha kesecek duraklarda aramt sevgiyi, öfkeyle aramt.

Biraz daha güçlü, biraz daha kendine güvenen bir toplumun çocuu olsayd, onun o sert konumalarnda,

yumruunu havaya kaldrarak söyledii arklarda açkça hissedilen o çocuksu yalnzl ve kzgnl o toplum görür ve

onu yeniden koynuna alrd.

Ama onun içinde doduu toplum o kadar güvenli ve güçlü deildi.

Kelimelerden ve arklardan korkan insanlarn yaad topraklarda domutu.

O, insanlara arklar, aclar, sevinçler balamt ama o insanlar imdi onu affetmiyorlard.

O, 'Kürtçe ark söyleyeceim,' demiti.

Ve, sürgünlere gönderilmiti.

Ülkesinin yöneticileri onu hain ilan ederken, o da kendisini bir zamanlar sevmi olanlarn, dinleyicilerinin,

dostlarnn, toprakdalannn ihanetine uradn düünüyordu herhalde.

Gidip politik toplantlara katlyordu.

Yumruunu havaya kaldrarak arklar söylüyordu.

Her sözüyle dönü yolunu biraz daha kestii halde, öfkesine sahip olamyordu.

Page 9: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

O, bir arkcyd.

Çocuksuydu.

Öfkeliydi.

Yaralyd.

Ve, hayatnn son döneminde yamurlarn tanmad ehirlerde yalnzd.

Dilini bilmedii bir ehirde, karsnn ve kznn kollar arasnda öldü.

Çabucak öldü.

Bir çocuk gibi öldü.

Daha önce sürgünde ölenler gibi yalnzlyla

parçalanarak öldü.

Tanmad bir ülkenin topraklanna gömüldü.

Kürtçe bir ark söylemek istediini söyledii için terk edilmi olarak öldü.

Kürtçe bile bilmiyordu.

Artk baca krk mangaln yakamayacak, dostlaryla rak içemeyecek, doduu topraklar bir daha göremeyecek.

Bir daha ark söyleyemeyecek.

Onun Kürtçe ark söylemesi gibi bir tehlike kalmad.

Ah keke ark söyleyebilseydim.

Kürtçe bir ark söylerdim onun için.

Yalnzlk üzerine bir ark, ölüm üzerine bir ark.

'ark söyleyen çocuklar sevin' diye bir ark.

'Ben öldüümde kimse memleketimi sevmediimi söylemesin' diye vasiyet eden birini anlatan bir ark.

Kürtçe bir ark söylerdim onun için.

Eer ark söylemeyi bilseydim.

O, ark söylemeyi biliyordu.

Ama benim söyleyemediim arky o da söyleyemedi.

Yamurlarn tanmad bir ehirde yalnz, öfkeli ve mahzun öldü.

Söylenmeyen ve söylenmeyi bekleyen bir ark kald.

Belki bir gün, o ark söylendiinde, belki o da bizi affeder.

SIIRCIKLAR VE ATMACALAR

Srcklar, ltl siyah tüyleri, beyaz benekleri, krmz gagalan olan, el kadar küçük kular bilir misiniz, bilirsiniz

büyük ihtimalle, her tarafta gör-müsünüzdür, kalabalklar halinde gezinip yerlerde bir eyler gagalarlar

sürekli.

Kendi halinde, küçük, güçsüz kulardr onlar.

Hayvanlar âleminde kimsenin elinden yiyeceini alacak kadar kuvvetli olmadklar gibi, hep bir saldrya av

olabilecek kadar da ufaktrlar.

Her an keskin pençeli bir yrtcya ya da saldrgan bir büyük kua yem olabilirler.

Dövümek için hiçbir silah vermemitir doa onlara.

Ürkek ürkek dolap orada burada rastladklar ekmek krntlarn, buday kabuklarn gagalarlar.

En çok da atmacalardan korkarlar.

Srcklar avlar çünkü atmacalar.

Güçlü kanatlar, sivri gagalaryla aniden pikeye geçip srcklardan birini kapabilirler.

Page 10: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Çaresiz gözükür zavall srcklar atmacalarn karsnda.

Ama doa akacdr ve hiç kimse, srcklar bile o kadar çaresiz deildir.

Hep yerlerde dolap tk, tk, tk bir eyler gagalayan o küçük kular, bir atmaca gördüklerinde, birden sürü

halinde havalanrlar.

Yüzlerce, binlerce srck gökyüzüne yükselir. Yükselirler, yükselirler, yükselirler. Atmacann yaknna

geldiklerinde, birden bir koza gibi sarverirler atmacann etrafn, atmaca bir tüy kalabalndan baka bir ey

göremez. Körleir.

Kendisini sktran srck kalabalnn arasnda hava alamaz.

Srcklar, ortalarna aldklar atmacayla birlikte, döne döne hzla yere doru uçmaya balarlar. Yere yaklatklar

srada aniden açlverirler. Tüylü bir kozann içinde dönüp durmaktan a-knlaan atmaca, çevresini saran srcklar

açlve-rince sakat bir kör gibi çaresiz kalr havada. Kanatlarn bile çrpamaz.

Ve, kendini toparlayamadan bir ta gibi bütün arlyla yere çarpar.

Tek tek her src avlayabilecek kadar güçlü olan atmaca, srcklarn bu ortak saldrsndan hiçbir zaman

kurtulamaz, srcklar avlamaya giderken kendisi bir av olur.

Doa, zavall güçsüzlere, saldrgan güçlüler karsnda böyle anslar da tanr. Siz srcklar bilir misiniz? u ltl kara

tüyleri, siyah benekleri, krmz gagalan olan, el kadar küçük kular.

Milyonlarca vardr onlardan yeryüzünde. Yerlerde dolar, tk, tk, tk bir eyler gagalarlar.

Ekmek krntlarn, buday kabuklarn, arpa tanelerini.

Onlar yiyeceklerini gökyüzünde arayacak kadar güçlü deildirler.

Atmacalarn, ahinlerin, kartallarn arasnda uçamazlar.

Hep ürker, hep korkar, hep saklanrlar.

Çok kurban verirler aralarndan.

Sonra birden, kendilerini avlamaya gelen bir atmaca gördüklerinde havalanrlar, yüzlerce, binlerce kanat açlr

gökyüzüne, bulutlar siyaha keser.

Sararlar kendilerini avlamaya gelen atmacann çevresini.

Onu döndüre döndüre getirip bir sapan ta gibi frlatrlar yere.

Siz srcklar bilir misiniz?

Hani u siyah tüylü, küçük, güçsüz kular.

Hani u milyonlarcas yerlerde dolaanlar.

Hani u atmacalar yere çalanlar.

Siz srcklar bilir misiniz...

ZYARET

Bazen ölüleri ziyaret ederim.

Bunu niye yaptm tam bilmiyorum aslnda; o mermer lahitlerin altnda kaybolup gidenlerin birilerine ihtiyaç

duyduklanna inanmam ama gene de teselli bekleyen bir ruhun oralarda dolaabileceini düünmekten holanan

bir yanm var sanrm. Bu tuhaf çelikinin patikasndan, bu çelikiden pek de rahatsz olmadan, yürür giderim

yanlarna arada bir.

Geçenlerde, yamurlu bir pazar sabahnda Paris'in henüz uyanmam caddelerinden geçip tek bama Pantheon'a

gittim.

Doumu mu yoksa ölümü mü anlatyor tam kavrayamadm bebek çlklarnn arasna katld garip bir müziin çald,

duvarlarnda tarihi resimlerin olduu, ortasnda, dünyann döndüünü kantlayan ünlü Foucault'nun sarkacnn

Page 11: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

bulunduu büyük kubbeli, iri sütunlu salonda dolap, bir keif uçuunda uçayla birlikte vurulup kaybolan Saint-

Exupery'nin ansna ayrlm köeye, Apolli-naire'in, Paul Nizan'n elyazmalarna, vatanlar için

ölmü Fransz yazarlarn bronz harflerle kaznm isimlerine bakp lahitlerin bulunduu bölüme inen merdivenlere

yürüdüm.

Kül rengiyle grinin kart dar merdivenlerden indikçe, yank kemik kokusuyla eskimi kât kokusuna benzer bir

kokunun arlatn hissediyordum.

Voltaire'le Rousseau'nun yüz yüze duran iri la-hitleri karlyordu gelenleri.

Onlann arasndan geçtikten sonra iki kola ayrlarak uzanan koridorlardaki sra sra odalarda yan yana yatanlar

ziyaret ediyordunuz.

Koridorlarn bitiminde Exupery için ayr bir bölüm yaplm, Küçük Prens'in dünyann bütün dillerindeki

basklarndan birer tane konmutu.

Orada yatan herkesin etkileyici bir hikâyesi vard elbet.

Ama benim en çok ilgimi çeken Victor Hugo'yla ayn odada yatan Emile Zola oldu.

Neden, Racine'i, Balzac', Flaubert'i, Proust'u, Baudelaire'i ve daha nicelerini çkaran Fransz edebiyatnn

temscilcileri arasndan Zola seçilmiti Hu-go'ya oda arkada olarak?

Zola, daha yüz yl önce, sanatçlarn o ürkütücü sezgisiyle 'kaltmn' insan kiilii üzerindeki önemli etkisine

inanm, romanlarnda bunu ilemi, 'na-türalizmin' öncülüünü yapm, salnda Fransa'nn en çok okunan yazar

olmu, döneminin bütün entelektüel tartmalarnda tavrn kesin bir biçimde belirleyerek yerini almt ama insan

gene de 'niye' diye sormaktan kendini alamyordu.

Sanrm cevap, bu iki yazarn odasnn kapsnn önüne konmu büyük panodaki iri harflerle yazlm yazdayd.

Zola'nn unutulmaz 'Suçluyorum' balkl yazsn koymulard oraya.

Fransz yakn tarihinin en önemli olaylarndan birinde, Zola'nn gerçei dile getirmek için yazd yazyd bu.

Fransz ordusunda subay olan Yahudi asll Yüzba Dreyfus, Alman devleti adna casusluk yapmakla suçlanarak

tutuklanm, yarglanarak on iki yla mahkûm olmutu.

Ancak, olayda insanlarn ilgisini çeken baz gariplikler vard.

Askeri istihbarat tekilatndan bir subay olay incelemeye balam ve asl suçlunun Dreyfus deil baka bir

istihbarat subay olduunu ortaya çkarmt.

Ama, gerçek suçlu deil, suçluyu ortaya çkaran subay tutuklanmt bu sefer de.

Fransa ikiye ayrlmt.

Dreyfus'u savunanlar ve Dreyfus'u suçlayanlar.

Dreyfus'un suçlanmasnn temel nedenlerinden biri Yahudi asll olmasyd.

Ve, Dreyfus'u savunmaya çalanlar, 'Fransz ordusunu küçük düürmeye çalmakla, Fransz devletinin düman

olmakla' suçlanyordu.

Zola, Aurora gazetesinin birinci sayfasnda 'Suçluyorum' balkl yazsn yazarak, kaynatlan cad kazanlarna sava

açp Dreyfus'u savundu.

Yaz, Franszlar ve bütün dünyay etkiledi.

Devletin gücü ve hakszlyla ezilen Yahudi yüzbay savunan Zola mahkemeye verildi ve hapse mahkûm

edildi.

Yazar, bir süre ngiltere'ye kaçp orada yaamak zorunda kald.

Sonra gerçek ortaya çkt.

Dreyfus suçsuzdu.

Page 12: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Üstelik, devletin ve ordunun içindeki baz yetkililer bandan beri onun suçsuz olduunu biliyor ama bu gerçei

saklyorlard; gerçei söylemenin orduyu ve devleti kötü duruma düüreceini düünüyorlard.

Dreyfus yeniden yargland, beraat etti ve orduya döndü.

Zola da Fransa'ya geldi.

Olaydan birkaç yl sonra, evinin bacas tkand için bir gece uykusunda zehirlenerek öldü.

Bacasnn 'bilinmeyen ellerce' tkand, Zola'-nn öldürüldüü söylendi; bu iddia hiçbir zaman kantlanamad ama

bu kuku da hiçbir zaman yok olmad.

'Devletin günlük çkarlaryla,' sonsuza dek varln sürdürecek 'gerçek' arasnda bir seçim yapmak zorunda

kaldnda, gerçei seçen, bu gerçei haykran Zola, öldüünde Fransz devleti ve halk tarafndan Pantheon'a, Victor

Hugo'nun yanna konuldu.

Dreyfus skandali srasnda 'devleti ve orduyu' savunanlardan, gerçei dile getirmekten saknanlardan hiçbiri yok

bugün Pantheon'da.

Orada, Zola yatyor.

Odasnn kapsnda da ünlü yazs duruyor.

Herhalde o günlerde, Zola'y da suçlayan, 'devletin çkarlarnn savunulmas gerektiini' söyleyen çok yaz

yazlmtr, 'devlet adaletten daha önemlidir' diyen çok yaz böcei dolamtr gazetelerin sayfalarnda; o yazlarn

hiçbirine hiçbir yerde rastlamadm.

Fransz çocuklan bugün o yazlar deil, Zola'-nn yazsn okuyorlar.

Pantheon'dan çktmda yamur hzlanmt.

Sokaklar hâlâ botu.

Bazen ölüleri ziyaret ederim.

Ta lahitlerin yannda, teselli bekleyen bir ruhun dolaabileceini düünürüm.

Ama kimi zaman da, oralarda gezinen bir ruh deil de o lahitlerin altnda yatan ölüleri ziyaret edenler bir

teselli buluyor bu ziyaretten.

Ölüler, kendilerini dinleyenlere, ümit verici hikâyeler anlatyor.

BEYAZ FREZYALAR VE MARIA

Beyaz frezyalar açm, küçük gelinler gibi duruyorlar vazolarnn içinde. Yanlarnda, bana nedense otuzlu

yllarn, kâhküllü, rastkl, tombul Rum aüftelerini hatrlatan, kenarlan lacivert sürmeli krmz, mor, eflatun

anemonlar.

Yaknda, ac yeil yapraklarnn arasnda menekeler gelecek.

Bir de mucize olmu, ilkyazda açmas gereken san mimozalar k ortasnda çkp gelmiler bir yerlerden.

Uzun sapl güllerin, edal lilyumlarn, oynak ebboylann, katmerli sümbüllerin, babayani kasm-patlarn arasnda

frezyalan görünce sevindim birden.

'Aaa, frezyalar açm.'

Bir cinayetler çann ortasnda, elimizde ne varsa öleceine, yeni hiçbir eyin hayatmza katlmayacana içten içe

inanmm sanki, o masum görünülü beyaz çiçeklerle hayatn kprdadn, çiçeklerin açtn ve hep açacan, küçük

sevinçlerin kuytularda bizi beklediini yeniden fark ettim.

Ateli bir hastalktan uyanr gibi mutlu ve yorgun baktm frezyalara. ebboylardan aldm, mimozalardan aldm,

frezyalardan aldm, sar güllerden, sümbüllerden aldm.

Evdeki bütün vazolar çiçeklerle donattm ama çiçeklerin hak ettii bir yumuaklkla yapmadm bunu, tam

aksine, silahlanan, cephanesini yenileyen, kendine snak kazan, savaa hazrlanan bir asker gibi koydum

Page 13: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

çiçekleri vazolara, beni korumalar için yerletirdim onlar çevreme.

Üstümüze üstümüze gelen bir iddet dalgasna kar bir savunma hatt gibi dizdim çiçekleri.

Ölüme doru uzanan bir uzun yürüyüte, hayatn yolunu gösteren bir iaret gibiydi o çiçekler, çoktan unutulmu

bir menzilin habercisiydiler.

'Hayat var,' diyorlard, 'size ondan haberler getirdik.'

Belki de mimozalar bana gençliimden bir eyler anmsattklarndan, diplerde sakl kalm bir Mana Faranduri

kasedi bulup çkardm; onun hem hüzünlü hem cokulu, hem acl hem isyankâr, hem masum hem iveli dolgun

sesi, çiçek kokularna karp hayatn mevzilerini pekitirdi.

Eski l Mayslar, mitingleri, toplantlar, kzl flamalar hatrlatan devrim marlanyla ak arklar, ebboylarn,

mimozalarn, sümbüllerin, frezyala-rn rengârenk çiçeklerine dokunarak doluverdi evin içine.

Açlar için, hapishanelere atlan çocuklar için, kocalarn kaybeden kadnlar için mücadele etmeyi, mücadele

gücünü krbaçlayacak aklar yaamay, çiçekleri koklamay bir daha, bir daha, bir daha örendim o iriyan kadnn

sesinden.

'Hayr' diye ayaklanan milyonlar gördüm.

Öpüenleri, sevienleri gördüm.

Acy ve dayanma gücünü gördüm.

Sevinci gördüm.

Rus steplerinde 'haydi yoldalar' diye baran mujikleri, Yunan makilerindeki kaln kal çetecileri, spanyol

dalarndaki Cumhuriyetçileri, Kaliforniya'nn portakal bahçelerindeki grevci içileri, ayaklanan Fransz

madencilerini, olohov'u, Kazan-cakis'i, Malraux'yu, Steinbeck'i, Zola'y gördüm.

Frezyalar, ebboylar, mimozalar, sümbülleri kokladm.

Bernard Shaw'un, tabanca klfna çikolata koyan güngörmü yal askeri gibi fiekliime çiçekleri, sarklan,

kitaplan, anlar yerletirdim.

Hayat için verilen savata benim fiekliimdeki çiçeklerin, onlarn mermilerinden daha etküi olduunu bilerek,

beceriksiz sesimle Maria'nn arklan-na elik edip vahetten örselenen bedenimi dorulttum.

Ve, korkmas gerekenleri en çok korkutacak cümlemi haykrdm:

'Biliyor musunuz, beyaz frezyalar açm.'

BÜTÜN CÜMLELER YENDEN YAZILMALI

çine girip saklanacamz hiçbir ezberlenmi cümle, hiçbir denenmi klie kalmad, bütün cümleler yeniden

yazlmal imdi.

nsanlk tarihinin en büyük dönemeçlerinden birini yaadmz bu dönemde, gelecek bizi karan-lyla deil klaryla

korkutuyor, her eyin aydnlk ve açk olaca bir dünyada kendimize yalanlardan, eskimi ve manaszlam

dümanlklardan, yersiz böbürlenmelerden yaptmz mevziler artk bizi korumuyor.

Kendi kendimizle kar karyayz.

Hiçbir düman kendi gerçeimiz kadar ürkütücü deil bizim için.

Belki de o yüzden dümanlarmza deil ama dümanlklarmza snyoruz.

Herkes kendini, 'neye ve kime düman olduunu' söyleyerek tarif etmeye çalyor.

Olmayan kimliklerimizi, dümanlarmzla oluturmaya çabalyoruz.

nsafsz tarih, bütün dümanlarn da yerini deitiriyor, korkuyla çrpnan zavall bir kör gibi artk yerlerinde

olmayan dümanlara ate etmeye urayoruz.

Ik eskitiyor bizi.

Page 14: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Ezberlenmi cümlelerimizi eskitiyor.

Klielerimizi eskitiyor.

Mevzilerimizde huzursuzuz.

Sorular çarpyor yüzümüze.

Eer dümanlarmz olmazsa biz de olmaz myz, ancak dümanlklarmz kadar m varz biz yeryüzünde?

Kartvizitimizde yalnzca dinimiz, rkmz ve dümanlarmz m yazl?

Kendimize ait, kendi yaptmz ne var?

Hayallerimiz yalnzca olmayan dümanlarmz alt etmeye mi yönelik, dümanlar kaybettiimizde hayallerimizi

de mi kaybedeceiz?

Alkn olduumuz karanlklardan alp bizi içine çektikleri bu k eski pusulalarmz m bozuyor, bu kta yolumuzu

bulabilmek için akla ve cesarete ihtiyacmz olduunu anlamak, aslnda aklmzn ve cesaretimizin de yetersizliini

mi gösteriyor bize?

Ezberlenmi cümlelerimize, klielerimize, artk var olmayan dümanlklarmza onun için mi sarlyoruz böyle?

Kim kendisini, neye düman olduunu söylemeden tarif edecek, kim kendini yalnzca düünceleriyle,

yaptklaryla, yapmak istedikleriyle, amaçlar ve hayalleriyle anlatabilecek?

çine saklanacak hiçbir eski cümle kalmad, bütün cümleleri yeniden yazmak, bütün haritalar yeniden çizmek

gerekiyor.

Ik üstümüze üstümüze geliyor.

Ve biz kta kaybediyoruz yolumuzu.

Ik bizi körletiriyor.

Bize yolumuzu gösterecek dümanlarmz nerede, hani nerede yllarca deerli anlamlar tayan o

iski cümleler, mevzilerimiz niye ykld, ne oldu maaralarmza?

Hep karanl anlatyor sözlerimiz ama imdi anlatmann zaman, hep dümanlar seçiyor gözlerimiz ama imdi

dostlar görmenin zaman, hep geçmie dönmek istiyoruz ama imdi ileriye gitmenin zaman.

In, dostluun, gelecein bize bu kadar yabanc olduunu görmek gizlice yaralyor bizi ve bir kere daha düman

olmaya çalyoruz eskiden düman olduklarmza.

Iktan bir ça açlyor önümüze ve biz eskimi cümlelerle, ypranm klielerle, bitmi dümanlklarla o bildik

mevzilerimizi yeniden yapmaya çabalyoruz.

Eski cümlelerimiz, klielerimiz ve dümanlarmz olmazsa biz de olmazmz gibi geliyor bize.

Aklla ve cesaretle yeni haritalar çizmekte zorlanyoruz.

Kendimizi, dümanlarmz söylemeden tarif edemiyoruz.

Ama artk eski siperler bizi yeni klardan korumuyor.

Kendimizi, düüncelerimizle, yaptklarmzla, yapmak istediklerimizle anlatmak zorundayz kendimize;

kendimizi bir kere daha en batan tanmal, kendimizi bir de klarn altnda görmeliyiz.

Snacaksak akla ve cesarete snmak ve bütün cümleleri yeniden yazmalyz.

Iktan bir ça açlyor çünkü.

imdi yeni cümleler bulmann zaman.

SARIKAMI'TAN AKDENZ'E

Allahu Ekber Dalan, 1941 Kasm'nn sonlarnda eteklerinden zirvesine kadar tam doksan bin donmu insann

cesediyle kaplanmt, tatan çok ölü insan vard; kimisi bir kayaya yaslanm, kimisi yüzükoyun kara kapanm,

kimisi biraz uyumak için çkt bir aacn dibine ölü dümü, kimisi snabilmek için arkadalaryla sarlp öyle kalmt;

Page 15: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

ayaklarnda çizme, srtlarnda kaput, ellerinde bir kl eldiven yoktu, saçlar sakallan buzdan dikenler gibi fkrmt,

çounun vücudunda yumuak, krmz lekeler görünüyordu, tifüs lekeleriydi onlar, vü-cutlann, onlar ölmeden

önce bitler yiyip bitirmiti; bombo ölü gözleri donmu kirpikleri arasnda öyle açk kalmt; çounluu yirmili

yalarndayd, aralarnda otuzu bulmu olan yok denecek kadar azd.

Düman görmeden, dümana bir kurun bile atamadan, eksi otuz derecede, kasklarna kadar gelen karlann

içinde, açlktan ve vücutlarnda sürüler halinde dolaan bitlerden krlarak donup gitmilerdi.

Onlar sevenler vard, dönülerini bekleyenler.

Onlar douran kadnlar ve onlarn çocuklarn dourmay bekleyen kadnlar vard. Hiçbiri çocuklarnn,

sevgililerinin, kocalarnn, yavuklularnn niye öldüünü örenemedi, onlara sevdiklerinin 'ehit' olduu söylendi

yalnzca, vatanlar ve topraklan için ölmülerdi, onlara öyle dendi.

Bu insafsz bir yaland.

Onlar, vatanlar için ölmemilerdi.

Onlar, askerlik tarihinin en yeteneksiz, en zekâ-sz, ihtiras aklnn ötesinde bir generalinin hrsnn ve mesleine

ihanetinin kurban olmular, koca imparatorluu gözü pekliiyle ele geçirmi cesur bir serdengeçtinin tarihe bir

'cengâver' olarak geçmek için oynad korkunç kumarda pey sürülüp kaybedilmilerdi.

Doksan bin insan Allahu Ekber Dalar'nda öldüren Enver Paa, ardnda brakt ölüleri unutup stanbul'a döndü ve

yaanan Sankam faciasyla ilgili her türlü yayn, hatta konumay yasaklad, kimse askerlik tarihinin en büyük

felaketlerinden biri hakknda konumad, kimse Enver Paa'ya hesap soramad.

O insanlann ad ehit defterine yazld ve Enver Paa yeni insanlar yeni savalarda öldürmeye devam etti.

Herhangi bir ülkede böyle bir felakete neden olan komutan görevinden derhal azledilir, hatta askeri

mahkemede yarglanrd.

Bu olmad.

Çünkü Enver Paa, yalnzca bir general deildi, o, siyasi iktidan ele geçirmi bir generaldi, doksan bin ölünün

hesabn hiçbir zaman vermedi.

Allahu Ekber Dalan'ndaki ölüm sessizlii bugün bile sürer bu ülkede, Birinci Dünya Sava'ndaki bütün

çatmalarla ilgili belge bulabilirsiniz ama Sankam faciasyla ilgili resmi belgeleri bulmak hâlâ çok zordur.

Sarkam'n ölümcül gölgesi bu ülkenin üstünden hiç kalkmad.

Siyasi iktidan ele geçiren generallerin askeri yetenekleri hiç sorgulanmad, yaplan hatalar hiç halkn

huzurunda konuulamad.

Bu ülkeyle ilgili askeri gerçekler bütün dünya tarafndan bilindii halde, bu ülkede yaayanlar tarafndan

bilinemedi.

En kutsal savamz olarak kabul edilen stiklal Sava'yla ilgili gerçekleri bile tam örenemedik; bugün hâlâ

Anadolu'ya çkan Yunan askerlerinin says hakknda net bir bilgiye sahip olamayz, Yunanllar Anadolu'ya kaç

gemiyle kaç asker tadlar, o Yunan askerlerinin kaç savata öldü, ölenlerin me-zarlar nerededir bilemeyiz,

bunlar merak etmek bile neredeyse yasaktr, ihanetin kenannda gezinmek anlamna gelir.

Ama birileri askeri gerçekleri kendi halkndan saklamaya balar ve bu gelenein önü kesilmezse, facialarn ve

ölülerin says da artar.

Biz Kbrs savanda kendi uçaklarmzla kendi gemimizi Akdeniz'de batrdmz bile ancak bu olaydan on be yl

sonra örenebildik, bütün dünyann haberdar olduu bu gerçek Türk halkndan sakland.

Kocatepe muhribini batrmamzdan sonra The Associated Press haber ajansnn teleksinden gazetelerin haber

kutularna düen yorumlar, Amerikal generallerin onur krc açklamalar da halka duyurulmada; bir Amerikal

Page 16: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

generalin, 'Biz Türklere bombalamay öretmiiz ama nereyi bombalayacaklarn

öretememiiz,' dediini, bir baka Amerikal generalin, 'Ben Rus genelkurmay olsaydm, Türklerin nasl savatn

gördükten sonra Türk snrndaki askerlerimizin saysn yar yarya azaltrdm' diye sava yeteneimizi küçümsediini

hiç bilemedik.

imdi öreniyoruz ki, kendi gemimiz o zamanki Amerikal dileri bakannn uzun boylu sevgilisi uykudan

uyandrlmasna sinirlendii için batm; bizim babakan Amerikan dileri bakann arayp Akdeniz'de bir Yunan

gemisi olduunu ve onu batracamz bildirmi, Amerikal bakan o geminin Türk gemisi olduunu söylemi ama

bizim babakan inandramam, bakann sevgilisi de 'Aman kapat telefonu, batnrsa batrsn senin gemin deil ya,'

demi ve kendi gemimizi batrmz.

Kendi gemimizin nerede bulunduunu bilen biri çkmam koca askeriyede, kimse 'yahu bizim Ko-catepe

muhribi nerede' demeyi akl etmemi.

Ve, bu millet, bu korkunç hatann hesabn da sormam.

On yl arayla iki darbe yapacak kadar iç siyasete dalan generaller, kendi gemilerinin yerini belirleyecek bir

yetenei gelitirmek için çaba sarf etmemiler, içeride iktidar ele geçirmek yetmi onlara.

Tarihte her zaman olduu gibi siyasete bulaan ordu, askeri yeteneklerini kaybetmi, kendi gemisini batracak

durumlara dümü.

Hiçbir askeri baarszln hesab sorulmad için de, bir baarszlktan korkan kimse kalmam.

Bugün bile bu konular hâlâ tartlmaz, konuulmaz.

Siyasi iktidarla asker süngüsü birbirinden koparlp ayrlamadndan bu konular tabu saylr, o yüzden de hatalar

devam eder.

Ben Atatürkçü deilim, hiçbir zaman da olmadm, Mustafa Kemal'in ülkeyi yönetme biçimine ciddi itirazlarm

olduu gibi, bu ülkenin geleceini belirlemek için aramzdan altm yl önce aynlan birinin fikirlerini hiç tartmasz

kabullenmek de bana ciddi bir zihinsel tembellik olarak gözükür.

Ama Mustafa Kemal'in, o zamanlar rakibi olan Enver Paa'y safd etmek için de olsa savunduu bir görüe

bugün de katlrm. Mustafa Kemal, smet Paa'yla birlikte yllarca ayn görüü savunmutu:

— Askeri siyasetten çekin.

Bence söyledii en doru sözlerden biriydi bu.

Ne yazk ki Atatürkçülerin tekrarlamaktan en çok korktuu söz de budur.

Bu söze sahip çkacak kimse bulunmadndan da ölümün gölgesi Sarkam'tan Akdeniz'e uzar gider.

BU KMN HAYATI.

Büyük bir yolculuk deil hayat denen macera buralarda, bir deniz kazasnn sulara dalm enkazna benziyor daha

ziyade, tahta parçalan, yelken bezleri, krlm dümenler, slanm elbiseler, devrilmi direkler arasnda tutunacak

bir eyler bulabilmi olanlarn suyun üstünde kalma çabas; bir yere varmak deil artk amaç, tek istenen biraz

daha dayanabilmek; o gün tutulacak bir balk, bir gün daha günün batn görebilmek herkesin aklnda olan.

Hayatn bir deniz kazas olmadn anlatmak sanki gittikçe daha güçleiyor.

Herkesin bir tek kez elde ettii hayat denen büyük yolculuun olaanüstü maceralarndan, birden karlalan

koylarda ortaya çkverecek denizkzla-rndan, yolculara elik eden neeli yunuslardan, çiçekli sahillerden ve

varlmas amaçlanan büyük limanlardan söz etmek manasn ve inandrcln kaybediyor.

Hatta bunlardan söz etmek insanlar kukulandryor.

Sanki onlar yalnzca 'Bir balk buldum' ya da

'Salam bir tahta var' türünden bir cümle duymak istiyor, o ân kurtaracak bir cümle.

Page 17: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Muhteem bir macera yaamakta olduklarna inanmayanlarn, o muhteem maceray tayacak güçleri de ne yazk

ki olmuyor.

Öyle sessizce, hayat deil de ölümü bekler gibi bakyorlar.

Kendi hayatlarnn suskun seyircileri onlar.

'Bütün bu gördüklerim kimin hayat?' diye sormuyorlar, seyrettiklerinin kendi hayatlar olmadndan, hatta

kendilerinin bir hayat olmadndan neredeyse eminler.

Kendi kaderlerine bakalarnn sahip olduuna inanyorlar, bunu deitiremeyeceklerine de.

Kendilerine yalan söylendiini bile bile yalanlar dinliyorlar.

tiraz etmiyorlar.

Çoktan unutmular hayat.

Bir hayat için dövümenin benzersiz lezzetini hiç tatmamlar.

Güzel bir sofrann banda aç oturuyorlar.

Ve, kendi aç kallarndaki zavalll deil de sofray küçümsüyorlar, o sofrada kendilerine sunulan zevkleri, aklar,

ehveti, kavgay, dostluu küçümsüyorlar; bunun zavallln gizliden gizliye hissederek ve bunu hissetmekten

nefret ederek.

'Siz bu sofraya layk deilsiniz' diyenleri korkuyla onaylayarak aç bekliyorlar.

Efendilerinden, müstehcen bir korkuyla korkuyorlar, seslerini yükseltemiyorlar, 'Ne diyorsunuz siz'

diyemiyorlar, 'Kendi kaderime ben hükmederim' diyemiyorlar, 'Bu benim hayatm' diyemiyorlar, 'Bu

sofradaki her ey bana sunuldu, bunun tadm çkartacam' diyemiyorlar.

Kendi hayatlarn kendi elleriyle efendilerine sunuyorlar, bu onlara hayatlar için dövümekten daha kolay

geliyor çünkü.

Hayat yok olmu bir adamn, hayat diye elinde kalm son ve ekilsiz parçaya kendi iradesiyle bir ekil

verebilmek için sürdürdüü korkunç mücadeleyi anlatan bir film seyretmitim bir zamanlar; size hiç

benzemeyen bir adam anlatan bir film.

Geçirdii bir kazadan sonra adamn boynundan alt felç oluyordu.

yilemesi mümkün deildi.

Her eyi anlyor, her eyi görüyor, konuuyor, dinliyor ama vücudunu kmldatamyordu; ölü bir bedenin

üstündeki zeki ve kararl bir ba olarak yayordu.

Kendisini yaatacak bir gücü, yaama sarlmasn salayacak bir umudu olmadndan, o da kendi iradesiyle ölmek

için mücadele ediyordu; 'Bu benim hayatm,' diyordu, 'istediim gibi yaayamyorsam, istediim gibi ölmek

hakkna sahibim.'

Onu bir tekerlekli sandalyeye koyup götürdükleri mahkemelerde yargçlara soruyordu: 'Bu kimin hayat?'

Bizde milyonlarca salam adamn soramad o harika soruyu o sakat adam soruyordu:

— Kimin hayat bu?

Sadece insanlara kar deil, tanrlara kar da mücadele ediyor, kendi hayatnn hâkimiyetini kaybetmemek için

kmltsz vücuduyla dövüüyordu.

Sonunda insanlara 'Bu senin hayatn' dedirtmeyi baanyordu.

Sizin yaamak için yapamadnz o adam ölmek için yapyordu.

Ve, ona kendi isteiyle ölebilecein! söylediklerinde, yüzünde sevincin ve baarnn gülümsemesi dolayordu.

Siz salamsnz.

Eliniz ayanz tutuyor.

Page 18: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Ama size, siz bir sakatmsnz gibi davrandklarnda, hayatnz elinizden aldklarnda, sizi hakaretlerle

ezdiklerinde, sizin insanlara verilen haklara layk olmadnz söylediklerinde, geleceinizi sizin

belirleyemeyeceinizi size tebli ettiklerinde, bildiriler yaynlayarak sizin bir hiç olduunuzu yüzünüze

çarptklarnda, hayatn en küçük sevincinden bile size pay vermediklerinde; paralarnz, geleceklerinizi, hatta

çocuklarnzn geleceklerini çaldklarnda, sizin insanlarnz öldürüp arszca srttklarnda aznz bile açmyorsunuz.

Hayatn güzelliklerini unuttunuz çünkü.

O muhteem maceray unuttunuz.

Hayallerinizi, ümitlerinizi onlar sizi terk etmeden terk ettiniz.

Ve, hayatn güzelliini anlatanlar dinlemek bile istemiyorsunuz.

Ödünüz patlyor mücadele etmekten.

Efendilere kar sesinizi çkartmaktansa, bir kazazede gibi bir tahta parçasna sarlarak sürüklenmeyi tercih

ediyorsunuz.

Malraux herhalde sizin için söyledi o unutulmaz cümleyi:

— Urunda ölmeye demeyen bir hayat yaanmaya da demez.

Urunda ölümü göze aldnz bir hayat yok, çünkü yaadnz bir hayat yok.

Kendi yarattnz sirkin maskaralar oldunuz, hem birbirinizi hem kendinizi aalyorsunuz.

ikâyetçiyseniz bile ikâyetinizi söyleyemiyorsunuz, düzeltmek için çabalamyorsunuz.

Doduunuzda size sunulan o zengin sofradan size ait olan istemiyorsunuz.

Unuttunuz yaamay.

Hayatn size ait olduunu unuttunuz.

Sanat, ak, sevimeyi, sevgilinizin dudaklarn emmeyi, biraz sonra neler yapacaklarnz hayal ederek ba baa

akam yemekleri yemeyi, olu kaybolan bir anann acsn paylamay, bir dosta yardm etmenin hazzn,

bakaldrmann görkemini, 'Tanmyorum sizin kurallarnz' diyen bakaldrnn insann içine dolan keyfini, aynada

kendinize gülümsemeyi, sokakta bir çocuun ban okamay, bir kza göz krpmay unuttunuz siz, dans etmeyi,

öfkelenmeyi, barlmas gerekenlere barmay unuttunuz.

Ölmüyor, öldürülüyorsunuz.

Yaamyor, süründürülüyorsunuz.

Kendi kaderinin hâkimiyetini ele geçirmek için ölümün peinde koan sakat bir adamn gücü bile yok sizde.

Birer zavall kazazedesiniz.

Uradnz kazay bile unuttunuz, neydi kaza, nerede olmutu, hatrlamyorsunuz.

Umursamyorsunuz da...

Halbuki, yaamak isteseydiniz, yaanacak ne müthi bir hayat vard; ne maceralar, ne zevkler, ne heyecanlar,

sizi ölürken bile gülümsetecek ne hazlar...

Ama siz yaamyorsunuz.

Çünkü hayatnz bir emir beklemekle geçiyor, yaamnz için sanki birilerinin size 'imdi yaa' diye emretmesi

gerekiyor ama, onlar size sadece 'imdi öl' diye emrediyor ya da 'imdi sürün' diye.

Urunda ölünecek bir hayatnz yok... Yaanacak bir hayatnz da...

Bu sofradan siz aç kalkacaksnz ama kabahat sofray kuranda deil, sizde elinizi uzatacak güç olmamasnda.

EN BÜYÜK GÜNAH

Dindar deilsem de dini bilmiyor da deilim, belki bir tekke eyhinin torunu olmamdan, belki de karmakark

akan bir aile nehrinin sulan altnda hep tütsü kokulu bir nabz gibi vurup duran bir inanç damarnn

Page 19: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

bulunmasndan, dine ve dindarlara yakn büyüdüm; belki inanmadm ama hrçnl kendine süs bellemi gençlik

dönemleri dnda, inançl insanlarla da itimedim, gerçek dindarlarla aramda her zaman zorlamasz bir dostluk,

dürüstlüün ve hogörünün deerini bilen karlkl bir sevgi oldu.

Düüncenin ve her eyin ardn merak eden kukuculuun çekiciliinden kendimi alamasam da, inananlarn o derin

ve güvenli sükûnetinde her zaman imrenilecek bir huzur buldum; insanlarn çaresiz aclarla hrpaland anlarda

bir büyük güce snmann, tevekkülün verdii dayanma gücüne gpta ettim.

Beni kendilerince en doru yol olan inanç yoluna çekmek isteyen, bana cennetin kaplarn göstermeye uraan

dindar dostlarm oldu ama bunu benim srtmdan kendilerine biraz daha sevap yazmak için deil, bir 'fani'ye

yardm etmekten vazgeçemedikleri için yaptlar.

Benim inanmadma onlar inand için ben onlar küçümsemedim, onlarn inandna ben inanmadm için onlar beni

ayplamadlar.

Onlar sevdim, inançlarn, hogörülerini, dürüstlüklerini, tevazulann, tevekküllerini sevdim.

Bugünse dinin temsilcileri olarak ortaya çktklarn ilan eden insanlar gördükçe, gerçek dindarlar adna utanç

duyuyorum.

Beni utandran; nefsine sahip çkamayan eyhlerin kalabalkta günah dediine sszlkta arszlkla saldran sahtekârl,

Allah sevgisini oya tahvil etmeye çalan politikaclarn ikiyüzlülüü, kendine yardm edecek bir el arayanlara, o

eli avuç avuç altn karl uzatan dolandrclarn açgözlülüü deil.

Asl büyük günah bu deil bence.

Büyük günah, bir zamanlar baz solcularn Marx'i, imdilerde bütün 'vatanseverlerin' vatan, kendilerini biraz

daha büyük ve dier insanlardan daha farkl göstermek için ayaklarnn altna alp, kendilerine basamak yapmalar

gibi imdi dincilerin de kendi dinlerini ayaklar altna almas; kendi inançlarn, kendilerini dier insanlardan daha

önemli gösterebilmek için kullanmalar, inançlaryla böbürlenmeleri, inanc bir gösterie çevirmeleri.

Dindarlk, bir büyük kudret karsnda kendi güçsüzlüünü kabul etmeyi, o büyük kudret dndaki her insann eit

olduunu içine sindirmeyi, bir büyük kudret karsnda güçsüzlüünü tevekkülle srtlayp tevazünün snrlarn

amamay gerektirirken, bunlar Allah'n adndan kendilerine pay çkartyorlar.

nançlar onlar mütevaz deil tam aksine gururlu yapyor.

nançlarn bir süs gibi boyunlarna takp bununla övünüyorlar, Allah'la kendi aralarndaki ilikiyi, insanlarla

aralarndaki ilikilerinde kullanyorlar.

nanç, onlarn 'nefsini' terbiye etmiyor, aksine onlarn 'nefsi' bu inançla oburlayor.

Kendi inançlarnn gerektirdii gibi 'ödülü' Allah'tan deil dier insanlardan bekliyorlar.

'Öteki dünya' çoktan çkm akllarndan, akllar tümüyle 'bu dünyada' ama bir 'mümin' olduklarn iddia ederek

dier insanlar küçümseyip bundan da dünyevi bir tatmin salyorlar.

Bizim gibi inançszlar, hayatn bütün mihnetiy-le, yok olmann çaresizliiyle, sevdiini bir sonsuzlukta

yitirmenin kederiyle, hiçbir güce snmadan, hiçbir güçte çare aramayarak tek bana bouurken, onlar hem

bütün çaresizliklerinin strabm Allah'a yüklüyorlar hem de cennetin kaplarnn kendileri için açk olduunu iddia

edip en büyük 'küfrün' içine batyorlar.

Dinciler tevazuyu, tevekkülü çoktan unuttular.

'Ey müminler,' dememiz gerekiyor, 'siz söyleyin, tevazu olmadan din olur mu?'

nancnzla bu kadar böbürlenmeye utanmyor musunuz?

PAUTUS

nsanlardan cesur olmalarn bekleme hakkna sahip deiliz elbet; ölüm kapy çaldnda herkes o kapdan kendince,

Page 20: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

bir bolua yürümenin iç ürper-tisiyle geçecektir.

Bütün bir ömür, dehetiyle titrediimiz o an geldiinde korkmak herkesin hakkdr.

Ama, daha önce o kapdan geçmeleri için baka insanlara emir verenlerin o kapdan bakalarndan farkl

geçmeleri beklenir.

kinci Dünya Sava'nda Almanlarla ibirlii yapan Fransz politikacs Lavalle, ölüme mahkûm olduunda idam

mangasnn karsna bir Fransz bayrana sarnarak çkm, tüfekler patlamadan önce 'Vive la France' diye barm ve

bir hain olarak damgaland hayattan cesur bir adam olarak ayrlmay baarmt.

Bir darbeyle devrildikten sonra Yassada'da ölüme mahkûm edilen Fatin Rütü Zorlu, mahkeme salonundan

ayrlmadan önce sank kalabalnn oturduu sralarn arka tarafna doru yürümü ve beraat etmi iki milletvekilini

ellerini skarak kutlamt.

Ayn mahkemede, seksen yandaki Celal Bayar,

'idam' kararn duyduunda kulandaki kulakl çkarp kenara brakmakla yetinmiti.

Deniz Gezmi, hiç kimseyi öldürmedii, kimseye ölüm emri vermedii halde, genç yanda daraa-cna bir efsane

gibi yürümütü.

Yakalandktan sonra bir da köyündeki bo ilkokulda tek kurunla vurularak öldürülen Che Gue-vara'nn

yalvaran bir sözünü duymamt hiç kimse.

rlanda Kurtulu Ordusu'nun üyelerinden Bobby Sands'le arkadalar, kendilerine dayatlan hapishane kurallarna

kar çkarak, açlk grevinde, tükenilerini anbean acyla hissederek ölmülerdi.

Fransz htilali'nin liderlerinden Danton, ban giyotin bçana uzatmadan önce celladna, 'Bu kafay halka göster,

bunu hak ediyor!' demiti.

Kapsnda sorgusuz sualsiz adam aslan stiklal Mahkemeleri'nin payeleriyle böbürlenen hâkimlere, Hüseyin

Cahit, 'Bu mahkemede sizin gibi yargç olmaktansa benim gibi sank olmay tercih ederim!' diye meydan

okumutu.

ttihatçlarn en kyc silahorlarndan Yakup Cemil, Enver Paa'yla görü ayrlna dütükten sonra kuruna dizilmeye

mahkûm olduunda, kendisini öldürmeye götüren askerlere yolda bir karpuzcunun arabasn durdurup karpuz

ikram etmiti.

ili'nin Marksist cumhurbakan Ailende, faist cuntaclar bakanlk sarayn bombalarken teslim olmay reddedip

elinde silahyla ölmütü.

Milyonlarca insann ölümünün sorumluluunu tayan Hitler bile, kendi ölümünü bakalarna brakmam,

yakalanacam anlaynca kafasna bir kurun skmt.

Tarih boyunca, her görüten, her rktan, her milletten birçok lider öldürüldü. Birçou, kendi emirleriyle ölmü

insanlara ve onlarn yaknlarna son borçlarn ödeyerek, onlara hiç olmazsa övünebilecekleri bir an brakt.

Kendileri yüzünden ölen taraftarlarn da, dümanlarn da utandrmadlar.

Dostlar onlar için üzüldü, dümanlar açkça söylemese de sayg duydu.

Bir Yunan kral, bir sohbette, 'Akl m önemlidir, yiitlik mi?' diye soran danmanlarna, 'Herkes akll olsayd

yiitlie ne gerek kalrd!' demiti.

Herkes akll deil, o yüzden tarih yiitliklerle dolu.

Bütün savalarn, kymlarn, ölümlerin, idamlarn birilerinin aklszlndan kaynaklandna inananlardanm; bu aklszl

paylamamaya, alk-lamamaya, bir parças olmamaya urarm ama hepimiz kaçnlmaz olarak bu aklszln parças

haline geliriz, bu aklszlklar bizim de hayatmz, tarihimizi, geleceimizi biz istemesek de etkiler.

nsanolunun akl bulma yolundaki uzun macerasnda aklszlklar her yerde kan izleri brakrken elbette bizim de

Page 21: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

üzerimize bular; böyle zamanlarda adaletle intikam duygusu birbirine karr, adalet adna ilendii söylenen

birçok cinayetin altndan intikam istei çkar; yiitlie kar akl, intikama kar adaleti destekleyenlerin sesleri

tarihin dalgalarnn kabard sralarda duyulmaz olur.

Akl yiitlie ye tutsak, cesarete ihtiyaç duyulmayan bir dünya özlesek de ortak bir aklszln parças, hatta önderi

olmu insanlardan 'iin gereini' yapmalarn, öldürdükleri ve ölüme gönderdikleri insanlar utandrmamak, onca

ölümü hiç olmazsa anlamsz klmamak için cesaret göstermelerini bekleriz.

Hayat bir yiitlik imtihanna çevirenler, bakalarndan yiitlik isteyenler, bakalarna kaplarn ölüme açmalar için

emir verenler, ölüm bir gün kendi kaplarn çaldnda en azndan kendileri yüzünden ölenler kadar cesur durmak

zorundadr.

Ne yazk ki, hâlâ, kalemin hayattan çok ölüme dokunmak zorunda kald bir çada ve ölümün yüceltildii bir

diyarda yaayp yaz yazyoruz; hayatmza ölüm sokan, ölümü kutsayan, ölüm emri veren herkesten, kaybolan

hayatlarmz ve gölgelerini ömür boyu tayacamz ölüler adna bir yiitlik, vakur bir duru bekleme hakkna

sahibiz.

Bunca genç insan öldü.

Ölüm emri verenlerin aksine, onlarn hiçbirini dierinden ayrmam, onlar bu ülkenin yallarnn aklszlklar

öldürdü.

Onlara hayat deil de ölümü sunanlar, babalan yandaki insanlard.

O çocuklar yaatamamann ortak utancn hepimiz tayoruz.

Bu utanca, korkakln zavalllyla intikamc-ln insafszln görmenin utanc da ekleniyor.

Bizim aklszlmz çocuklarmz cesur olmak zorunda brakt.

Korkumuz kendilerine yiit olmaktan baka çare brakmadmz o binlerce çocuun ölümünü an-lamszl atryor.

Pautus'un hikâyesini bir kere daha hatrlamak zorunda kalyoruz.

Romal bir komutand Pautus, bir ayaklanma düzenledi.

Yakaland.

dama mahkûm oldu.

Soylu olduu için Roma geleneklerine göre kendi hayatn kendi elleriyle alma hakk tannd; bir odaya sokup

yanna bir hançer braktlar.

Annesi, babas, kars, yaknlar, dostlar kapda yere yklan vücudun düüünü duymak için kederle bekliyor ama

kendini bçaklayan Pautus'un düen vücudunun sesi yerine bir türlü kendini öldüre-meyen adamn ayak

seslerini duyuyorlard.

Sessiz bir utanç hepsini sarmt.

Sonunda bu utanca dayanamayan kars hiç kimseye bir ey söylemeden kapy açp içeri girdi, masann üstünde

duran hançeri alp kendi karnna saplad, sonra çkard hançeri kocasna uzatt.

— Pautus, bak acmyor.

Pautus'lara bir kadn gerekiyor, cesur bir kadn, onlann dokunmaya korktuu hançeri alp karnna saplayacak bir

kadn.

'Bak acmyor' diyecek bir kadn.

ORALARDA, GECELER.

Oralara, gece, aniden, saldrr gibi gelir.

Tek tük, ürkek lambalar karanl aydnlata-maz, korkunun titrekliiyle boynu bükük ezilirler simsiyah gecenin

altnda.

Page 22: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Uzaktan uzaa köpek havlamalar duyulur.

Gece, korkunç bir el gibi dolar kimsesiz kasabalarn, sahipsiz köylülerin üstünde.

Ve, birden, birini yakalayp çekiverir ölümün koynuna.

Sabahleyin, atlarla alayan kadnlar, yüzleri sararm erkekler görürsünüz.

Anlarsnz ki, giden kurban onlann sevdiklerinden biridir.

Kimse ölenlerin hesabm sormaz.

Hiç kimse aldrmaz oralarda ölenlere.

Büyük ehirler, prltl klaryla bencil ve ilgisizdirler.

Ölenler, onlann sevdikleri deildir ve oralarda ölenleri sevmez büyük ehirler.

Sakallar uzam, avurtlar çökük bir delikanl ya da kaln byklarna ak dümü bir erkek, gecenin karanlnda, bir

srtlan sürüsünün hücumuna uram bir ceylan gibi parçalanp, yok edilmitir.

Ölüm, oralarda, sizin bildiiniz ölümlere benzemez.

Ald insann, cansz bedenini bile vermez geriye, sevdiklerinin ölüsüne bile dokunamaz oradaki insanlar,

ölüleri yok olur.

Geceler, oralarda, aniden saldrr gibi gelir.

Ve, baz geceler, baz erkekler evlerine dönmezler.

Geçenlerde Silopi'de olduu gibi, jandarma karargâhna girerken son kez görüldükten sonra bir meçhulün

içinde kaybolur giderler.

Kimse sormaz onlarn hesabn.

Kadnlar atlar yakar, babalarn yüzü sararr, sessizce sigara içerler.

Onlar sahipsizdir.

Ikl ehirlerin deil, karanlk mezralarn çocuklardr.

Ve, büyük ehirle, yüzlerinde ifadesiz bir bakla, atarlar o çocuklar ölümün karanlna, aldrmazlar.

Gecelerin karanlklarnda kaybolanlarn, gece çöktüünde evlerine dönemeyenlerin, bir jandarma karargâhnn

kapsndan girerken son kez görülüp bir daha sevdiklerinin sesine cevap veremeyenlerin bir insan olduunu

büyük ehirler fark etmez bile.

Bir insann, bir annenin, bir sevgilinin, sevdiini bir meçhule kaptrmasnn nasl bir ac olduunu, bunun hesabn

soramamann bile nasl bir çaresizlik olduunu düünmezler.

Onlarn sevdikleri emniyettedir çünkü.

Onlann çocuklar, kocalar, babalar geceleri evlerinde güvenle uyur.

Onlar, geceleri, acaba sevdiim bu akam geri dönmeyecek mi diye korkuyla beklemezler.

Küçük sevgileri vardr büyük ehirlerin.

Yalnzca kendi çocuklarn, kendi kocalarn, kendi babalarn severler.

Sevgilerinin snr orada tükenir.

Anneleri, onlar, 'sen kanma çocuum böyle ilere' diye büyütmütür, onlar karmazlar böyle ilere.

Ölenler, gecenin karanlnda kaybolanlar, bakalarnn sevdiidir, onlarla hiç ilgilenmezler.

Silopi'de iki genç, bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez görüldükten sonra kay-bolduysa,

kaybolanlarn son çl büyük ehirlerden duyulmaz.

O çlk, ehirlerin büyük bulvarlarm dolamaz.

Karanln içinde erir gider o çlklar.

Anneleri at yakar yalnzca, babalan sararm yüzleriyle sigara içer.

Page 23: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

O kaybolanlar benim de çocuum olabilirdi diye düünmez büyük ehirlerde yaayanlar.

Büyük ehirlerin caddeleri, o ehirlerin vicdan-larndan daha genitir.

O kl ehirlerin vicdannda, ölen Kürt çocuklarnn acsna bir yer bulunmaz.

Kaybolanlar, karanlk mezralarda, ksz kasabalarda domu, korkunç gecelerde kaybolmulardr.

Gecelerin nasl korkunç olduunu bilmez büyük ehirde yaayanlar.

Bilmek de istemezler.

Eski Roma imparatorlar gibi, kllar bile kprdamadan atarlar o çocuklar gecenin ve ölümün karanlna.

Dönüp de bakmazlar.

Oralarda, gece aniden bir düman gibi saldrr.

Tek tük klar korkuyla titrer.

Köpekler havlar uzaktan uzaa.

Çocuklar kaybolur oralarda.

Çocuklar ölür.

Ölü bedenleri bile bulunmaz.

Her gece, kadnlar, sevdikleri biri bir daha görünmemek üzere kaybolacak diye korkar.

Ve birileri, bir daha dönmemek üzere kaybolur.

Silopi'de iki genç bir jandarma karargâhnn kapsndan girerken son kez göründükten sonra kayboldu.

Bir meçhulün içinde yok oldular.

Artk kimse onlara bir daha seslenmeyecek, kimse onlarn adm barmayacak.

Onlar için alayan birileri varsa, klan solmu bir kasaba evinde sessizce alayacak.

Büyük ehirler duymayacak o alayan kadnlar.

Kimse o çocuklar merak etmeyecek.

Korkanm o çocuklar bir daha hiç görünmeye-cek.

Ve, siz büyük ehirlerde yaayanlar, o çocuklar hiç merak etmeyeceksiniz.

Sevdiiniz birinin birden ortadan kaybolmasnn ve bunun hesabnn sorulmamasnn nasl bir ey olduunu hiç

düünmeyeceksiniz.

Sadece, bir an sevdiiniz birinin, bir gece eve dönmediini, izinin bile belli olmadm, ölümünden bile emin

olamadnz, bir belirsizliin içinde çaresiz ve sahipsiz kaldnz hayal edin.

Bir an, hayal edin bu korkunç kâbusu.

Bunu oralarda hep yayorlar.

ki çocuk daha kayboldu.

ki çocuk daha eksildi hayattan.

Bu eksiklii hissetmiyorsunuz ama iki insan eksik artk hayatnz.

O küçük hayatnz eksilip durmakta.

Oralara gece aniden, bir düman gibi geliyor.

Ve her gece, hiç fark etmeseniz de, hepimizin hayat eksilip duruyor.

ARTO

imeklerle yrtlan kül rengi gecenin yamurlarndan geçip girdiim karanlk salonda yanan tek spotun yalnz

altnda, gözleri bizim görmediimiz bir baka yerin esrarna dalma benzeyen, siyahlar giyinmi bir adam, sarn

lüleleri yüzüne dökülmü güzel bir kadnn tuttuu mikrofona bir at söylüyordu.

Günter Grass'n hiç büyümeyen çocuk kahramannn bütün katedrallerin pencerelerini parçalayan tiz sesinden

Page 24: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

en pes perdelere dalga dalga yükselip alçalan, erguvan rengi bir erkek sesi, müziini ve sözlerini o anda

ruhunda dolaan karmaadan yaratt at yakyordu.

At, 'Hepimiz insanz' diye balyordu, 'ben Er-meni'ysem sizden farkl deilim'.

Sonra Türkçe'den Ermenice'ye dönüyordu at.

'Onno ahbar Onno ahbar' diye haykrarak, bir uçak kazasnda kaybolan aabeye ulamaya çabalyor,

ulaamamann bütün çaresizliini sesine ve bizim anlamadmz ama hissettiimiz sözlerine döküyordu.

Karanlk salondaki ta kesilmi kalabalk, mikrofonu tutan ve yüzünü saklamaya çalan Sezen

Aksu'yla birlikte 'Onno ahbar'a söylenen Ermenice ata alyordu; abisini sonsuza uçurmu küçük kardein 'sen

duvarn arkasndasn, ben duvarn arkasn görüyorum' diyen sözleriyle birlikte bütün insanlar 'duvarn' arkasna

geçiyor, dilini, dinini, rkn duvarn berisinde brakyordu.

O at dinlerken hepimiz Ermeni'ydik.

Küçük uçayla uçup giden 'Onno' hepimizin 'ahbar'yd.

Ölümün örsüyle biçimlenmi çile, Onno'nun arkasna geçtii duvarla birlikte bütün duvarlar ykyordu.

Sadece bir çlk kalyordu dinleyenlerin ruhunda: 'Onno ahbaaar, Onno ahbaaar'!

O, boluktan bakan siyahlar giyinmi küçük kardein abisine yakt ata, 'Hepimiz insanz, ben Ermeni'ysem

sizden farkl deilim' diye balamasnn anlamn, Onno ahbar'a duyulan ac içinde dinlerken pek kavramam, öyle

bir duyup geçmitik.

Genç kuan parlak kalemlerinden Nebil Öz-gentürk ise, gidip o cümleyi yakalamt. Arto Tunç'-la yapt

konumada, bir atn niye öyle baladnn bütün ipuçlan vard.

Floryal Ermeni Arto askere gittiinde, bir binba adn sormu.

— Arto komutanm, demi. Binba bu ismi beenmemi.

— Ordu komutan böyle isimleri sevmez, o yüzden senin adn Arif olacak.

Arto itiraz etmi:

— Komutanm, babamn koyduu ad nasl deitirebilirim.

Ve yedi ay binbadan dayak yemi adn deitirmedii için.

O dayaklara sessizce katlanrken, bir gün bir astsubay 'Ben sizin gibilere ne yaplacan bilirim!' deyince artk

dayanamam, alayarak barmaya balam:

— Kim bizim gibiler, kime ne yaptm ben, Allah'n yannda elime dürbün vermediler ki hangi milletten olaym

diye, öyle bir ans hiçbirimizde yok.

sminden dolay dayak yiyen, dininden dolay aalanan bu Ermeni çocuuna baka subaylar sahip çkp kurtarmlar.

Ama belli ki yaralanm, askerden sonra ayrlp gitmi doduu topraklardan, New York'a yerlemi, dünyann en

ünlü müzisyenlerine elik edip kendine parlak bir yer edinmi.

Aradan geçen bunca zamana ramen, abisinin ölümüne duyduu acyla bir at yaktnda, belli ki derinlerde iz

brakm bütün aclar ortaya çkm, onun için yamurlu bir stanbul gecesinde bir ölüme yaklan at, 'Hepimiz

insanz, ben Ermeni'ysem sizden farkl deilim' diye balam. Onun için giydii siyah tiörtün üzerine 'ne mutlu

insanm diyene' diye yazm.

Gençlii bizim bilmediimiz kederlerle örselenmi o Ermeni çocuunun, ölüm vurgununu yiyen sesinden yaylan

atn karanlk bir salonda dinledikten sonra kül rengi yamurlarn altna çkanlar, bütün duvarlarn, o gece ölüme

haykran bir erkek sesiyle ykldn ruhlarnda duydular.

Hayatlar boyunca unutmayacaklar Ermenice bir çlk kald içlerinde:

'Onno ahbaaar, Onno ahbaaar...'

Page 25: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

NEREDE?

Bilemiyorum hangi sebepten, ya son aylarda insafszca hrpalanm, uykusuz braklm, neredeyse dümanca bir

inatla çaltrlm vücudumun 'artk bana rahat ver' uyarlarn tayan tuhaf bir hastaln ateli nöbetleri arasnda

sarslmaktan ya da gözümü her açtmda gördüüm acayipliklerden, aklma garip garip sorular taklyor.

'Biz nerede koptuk bu dünyadan?' diye soruyorum mesela.

Bu diyarlarda yaayan insanlar, tarihin hangi noktasnda, baka topraklardaki gelimekte olan kalabalklardan

ayrlp bugün sonuna yaklatmz görülen o zavall maceraya yuvarland.

eyh Bedrettin'i astmzda m, Piri Reis'i öldürdüümüzde mi, Nefi'yi bodurduumuzda m, Alevilerimizi klçtan

geçirdiimizde mi?

Nerede ayrld yollarmz?

Matbaay reddettiimizde mi?

Kendi Protestanlanmz yaratamadmzda m?

Akdeniz'de korsanlk yapmak dnda denizcilikle hiç ilgilenmediimizde mi?

Çounluu, bugün bizim olan topraklarda yaam eski Yunan filozoflarn kendi kültürümüzün bir parças

saymamaya kesin karar verdiimizde mi?

Müslümanl kabul ettiimizde, dinin yalnzca ibadetten ibaret olmayan bir ahlaki bütün olduunu görmezden

geldiimizde mi?

Yavuz Sultan Selim, 'hilafeti' siyasi bir makam olarak buraya ithal ettiinde mi?

airleri yalnzca saraydan geçinmeye mecbur braktmzda m?

Biz nerede, tarihin hangi noktasnda koptuk dünyadan da bu hallere geldik?

Tarihin bir yerinde koptuk biz dier insanlardan.

Ayr ayr yollardan yürümeye baladk.

Onlar rönesanslar, reformlar, Protestanlar, matbaalar, Cervantes'leri, Moliere'leri, Shakespea-re'leri,

Goethe'leri, Spinoza'lar, Kant'lar, Descar-tes'lar, buharl makineleri ile bir baka kadere yürüdüler.

Biz felsefesiz, romansz, tiyatrosuz, senfonisiz, matbaasz, muhalefetsiz bir çürümenin içinde kaldk.

Aramzdaki mesafe gittikçe açld.

Ve, biz bamza her gelenden, kendimizden baka birini, kaderi, talihi, dümanlar, hainleri sorumlu tuttuk.

imdi öyle bir noktaya geldik ki artk suçlayacak kimse kalmad.

Demirta Ceyhun'un Ah u Karabykl Türkler kitabnda harikulade bir ekilde anlatt gibi, göçebelii ruhumuzdan

hiç çkaramadmz ve hiçbir topra kendimize ait görmediimiz için kendi ülkemizi de elbirliiyle fütursuzca

soyduumuz imdi sarsc bir ekilde yüzümüze çarpyor.

Ama biz, felsefeyi, sanat, bilimi reddeden bir hrszlar kalabal haline ne zaman geldik, tarihin hangi noktasnda

koptuk dierlerinden?

Bugün gelimi dediimiz o ülkelerin geçmilerinin de kan ve keder dolu olduunu, onlarn da çeitli rezilliklerden

geçtiini biliyoruz, onlar nasl bundan kurtuldu da biz kurtulamadk?

Onlar ne kurtard?

Onlarda olup da bizde olmayan ne?

Mesela felsefe onlarda var, bizde yok.

Onlar Platon'u, Aristo'yu kendi kültürlerine katm, biz burnumuzun dibinde yaam olan bu filozoflar

reddetmiiz.

Niye?

Page 26: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Ve felsefeyi reddetmeye nasl karar vermiiz?

Mesela tiyatro onlarda var, bizde yok.

Onlar Antik Yunan Tiyatrosu'nu kendi kültürlerine alm.

Biz almamz.

Niye?

Ve ne zaman karar verdik buna?

Mesela edebiyat onlarda var, bizde yok.

Homeros'u onlar kendilerinden saym, biz saymamz.

Neden?

Eer din farkndan dersek o zaman dini çok önemsediimiz çkar ortaya.

Dini bu kadar önemsiyorsak nasl oluyor da dinin 'haram kazanç' kavramna hiç aldrmadan birbirimizi

soymuuz, nasl oldu da ahlaken böylesine çökmüüz.

Sadece sanat konularnda Müslüman ve yolsuzluk, hrszlk konularnda tümden dinsiz miyiz?

Eer böyleyse dinle ilikimiz biraz tuhaf deil mi?

Biz ne zaman dinle ilikimizi bu kadar yüzeysel, hatta biraz sahtekârca bir anlaya oturtmuuz?

Ve niye böyle yapmz?

imdi felsefesiz, sanatsz, bilimsiz, herkesin 'hak ettiinden daha fazlasn kapmaya' urat bir köylü toplumu

olduumuz gerçei artk reddedilmez bir biçimde karmza çktnda, niye bunun nedenini merak etmiyoruz?

Niye biz dünyann yabancsyz?

Nerede ayrldk biz dünyadan?

Tarihin hangi noktasnda koptuk?

Ve, imdi biz böylesine çoraklam bir toplum olarak ne yapacaz?

Kendimizin gerçek durumunu açkça görmek acaba yeni bir balangç olabilir mi?

Kendi gerçeklerimizi kabul edebilecek miyiz?

Hrpalayc bir hastalk ve ateli nöbetler arasnda aklma buna benzer birçok soru üüüyor.

Belki hastalk bana böyle sorular sorduruyor.

Ama, belki de hastalktan, bir baka soru daha aklma taklyor.

Benden daha hasta ve atei daha yüksek gözüken bu toplum niye sorular sormuyor kendine, soru sormak için

ateinin daha ne kadar yükselmesini bekliyor?

Ben imdi antibiyotiklerimi ve novalginimi alacam, biraz da B vitamini.

Atele titrerken yeni sorular aklma gelecek, manasz sorular.

Ve, bu toplum niye kendine sorular sormuyor, diye soracam.

Biliyorum, bütün bunlar hastalktan.

Ateim dütüünde, eminim ben de bu sorulan, sizin gibi, unutacam.

PYANOYA ÇV ÇAKMAK

On bir-on iki yanda falandm; babam Milliyet gazetesinin en genç yazaryd, Refi Cevat Ulunay da en yal

yazar; arada bir babam bizi gazeteye götürdüünde onun bu yal oda komusunu görür, imdi her biri birer ünlü

gazeteci olan o zamann genç spor muhabirleriyle akalamalarn dinlerdim.

Bir gün Ulunay, Kartal'n ilerisindeki çiftliinde yazar dostlarna bir kuzu çevirme partisi yapmaya karar verdi,

babam Mehmet'le beni de götürdü.

Ulunay'n tren istasyonuna gidip gelirken bindii eei, çiftliin giriine balanm iri kangal köpekleri, ahrndaki

Page 27: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

besili inekleriyle çiftlik bana masal âlemi gibi gözükmütü; bir yanda atein üstünde kuzular çevrilirken, ben

de ömrü hayatmda binek arac olarak eek kullanan tek gazete yazan olarak gördüüm Ulunay'm çiftliinde, her

eye aarak dolatm.

Ercüment Behzat, Doan Nadi, konuklarn arasndan hatrladm bir-iki isimdi.

Doan Nadi, bu kuzularn asla pimeyeceini söylüyordu, gerçekten de kuzular bir türlü pimi-yordu.

Sonra ak saçl bir adamla karlatk. Babam ona,

— Hâlâ piyanoya çivi çakyorlar üstat, dedi.

Babamn, büyük bir sayg ve sevgiyle davrand bu yal adama niye böyle dediini anlamamtm ama o laf aklma

takld; sonra o yal adam da gemiyle sürgüne giderken nasl Karadeniz'de frtna çkmasn beklediklerini, frtna

patlaynca ayaklanmaya hazrlandklarn ama frtnann çkmadn anlatt.

Bahçeye kurulmu masalara büyük kayk tabaklar içinde kzarm kuzular koyduklarnda ise Doan Nadi hakl çkt,

kuzular iyi pimemiti.

Dönüte babama, o ak saçl adamn kim olduunu sordum.

— Refik Halid, dedi.

— Peki, piyanoya çivi çakmak, ne demek? Babam, Refik Halid'in bir hikâyesinde bunu

yazdn söyleyip hikâyeyi anlatt.

Ertesi gün Refik Halid'in kütüphanedeki bütün kitaplarn indirip, o hikâyeyi buldum.

Eyalarna haciz konan bir adamn evine haciz memurlar gelip evdeki eyalar mühürlüyorlard ama bu ii

neredeyse barbarca bir kzgnlkla, nereden kaynakland belli olmayan nedensiz bir nefretle yapyorlar, üstüne

bir leylek resmi ilenmi bir eski zaman paravann alp tam leylein gagasnn üstüne krmz balmumundan mührü

yaptryorlar, siyah bir kuu gibi duran kuyruklu piyanoya çivi çakyorlard.

Çocuk aklm, bu dümanl, güzel olan her eye duyulan bu kzgnl, bu manasz nefreti, eline geçen bir gücü

böylesine vahice kullanmay kavrayamamt.

Yaadkça, o hikâyede ne anlatldn daha iyi anladm.

Burada baz insanlarn, düünceye, sanata, yaratlm her güzellie nasl düman olduklarn, güçlerini nasl kötüye

kullandklarn gördüm.

Düüncesini açklayan insanlar hapislere attklarnda bunun nedenini biliyorum artk.

Toplatlan kitaplarn, açlan mahkemelerin, krlan heykellerin, yasaklanan resimlerin, yaanan bütün bu

saçmalklarn köklerinin nerelere uzandn, kimliksiz birtakm insanlarn devletin gücünü arkalarna alp kendi

insanlarna nasl dümanlk yaptklarn yasaya yasaya örendim.

Bütün bu kötülükleri yapanlar, arkalarnda en küçük bir iz bile brakmadan, su sinekleri gibi kayboluyorlar

hayattan.

Geride, gagalarna krmz balmumundan damga vurulmu leylek resimleri, çivilerle delik deik edilmi piyanolar,

perian edilmi hayatlar kalyor.

Ve on bir yanda duyduum o anlalmaz cümle, imdi apaçk bir hayat gerçei olarak çnlyor içimde:

— Hâlâ piyanoya çivi çakyorlar üstat.

K.

Her sabah yeni bir suçlu bularak uyanyoruz uykularmzdan.

Onlann suçlu olduuna inanyoruz, çünkü bize onlarn 'suçlu' olduu söyleniyor.

Kafka'nn yazd romanlar okur gibi yayoruz.

Page 28: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Kafka'nn roman kahraman Joseph K. bir sabah uyandnda evine gelen iki adam onun 'suçlandn' söyler ama

neyle suçlandn söylemez.

Joseph K'nn suçluluu iki adamn onun 'suçlu' olduunu söylemesiyle balar.

K.'nn neyle suçland belli deildir ama daha da önemlisi onu kimin suçlad da belli deildir.

Bir zamanlar Avrupa'nn bütün simyaclarnn, onlara ayrlm bir mahalledeki birbirine yapm bask evlerde,

kükürt dumanlar arasnda bakrdan altn yapmaya çalt; cinayet hikayeleriyle, öldürülmü kadnlarla, ba kesilmi

tüccarlarla, hortlaklarla dolu bir geçmie sahiplik eden; dar sokaklarla sivri kuleli evlerle örülmü, klan gri bir

gökyüzüyle kapl bir ehirde, Çek bir babayla Alman Yahudisi bir anneden doan Kafka, ne tam bir Çek, ne

tam bir Alman, ne de tam bir Yahudi olamadan, bütün hayat, doduu ehir gibi karmakark, dar sokaklarla ve

çkmazlarla dolu görerek yaad.

Kafka da, hemen hemen bütün yazarlar gibi, inanlmaz bir vicdan azab çekiyordu; günlükleri, 'korkunç ba

arlar' ve 'yeteri kadar yazamamann' açlaryla doludur; hiçbir yazarn günlüünde bu kadar çok 'ba ars'ndan

yaknldn, 'Yazmak için iten izin aldm ama üç günü yine yazamadan geçirdim' türünden ikâyetlerin bunca sk

tekrarlandn okumadm söyleyebilirim.

Dalmaya hazrlanan bir imparatorluun neredeyse hiç kimsenin sahip olmad bir ehrinde, bunaltc bir

bürokrasinin çarklar arasnda bir memur olarak yaamak zorunda kalan, kadnlarla ilikilerini tam

düzenleyemeyen, genelevin önünden 'sevgilinin evinin önünden' geçer gibi geçen, çok genç yata verem olan

bir yazarn bize brakt romanlar, bugün Kafka'nn yaad yerlerden çok uzakta, o kültüre çok yabanc bir kültürde

yaayan bizlerin hayatlann anlatyor.

Kafka iki büyük romannda, ato ile Dava'da kahramanna ayn ad vermiti: Joseph K.

Soyad bile olmayan bir adam.

Soyad hemen silinecek gibi gözüken tek harfe indirilmi bir adam.

Bu tek harfli insann maceralarnn anlatld romanlar birer karabasana çeviren, bence, bu romanlarda gizli

iktidarn sahiplerinin asla görülmemesi, onlara asla ulalamamasyd.

.ato romannda, bütün köyün efendisi olan kiilerin oturduu atoya ulamak, o insanlar görmek mümkün deildir,

yalnzca onlar temsilen köyde dolap herkesi gözetleyen iki adam vardr. Dava'da ise, K.'y suçlayan asl otorite

hiç gözükmez, burada da o otorite adna hareket eden iki kii çkar karmza.

Otoritenin ve gücün kayna görünmezliinde-dir.

ktidarn gerçek sahipleri, her türlü insani ilikinin, eletirinin, suçlanmann dndadr; onlar istedikleri zaman

adamlaryla size ulaabilir, sizi aalayabilir, sizi suçlayabilir, sizi tutuklatabilir, hatta Dava romannn sonunda

olduu gibi sizi öldürtebi-lir ama, siz onlara ulaamazsnz.

ktidarn en korkunç biçimi, görünmeyen insanlarn elinde olandr.

Onlar sizi görür, siz onlan göremezsiniz.

Onlar hakknda fikir yürütmeniz, onlara direnmeniz, bakaldrmanz mümkün deildir.

Aynen bizim hayatmzda olduu gibi, asl efendiler derinlere sakldr, ortada gözükenler onlarn temsilcileri,

uaklar, emirerleri, cellatlardr.

Hayatmz keskin bir inançla korkunç bir üpheciliin üzerine kurmamzdr bu karabasan var eden sr;

atodakilerin kudretine, söylediklerinin doruluuna körü körüne inanr, kendimizden ve atonun dndaki

herkesten dehetle kukulanrz.

Suçlular görünmeyen iktidar sahipleri tarafndan suçlandklar için suçludur; suçlu olmak için suçlanmak

yeter.

Page 29: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Birisi suçlandnda onun suçluluuna hep birlikte inanrz, hatta suçlanan bile, hiçbir suçu olmadn düünse de

sonunda kendinden kukuya düer, ar ar kendi suçluluuna inanr, sonunda bu karabasandan kurtulmak için

kendi ölümüne yürür; görünmeyen bir iktidarn tutsakln kabul edenler için yok olmak belki de tek kurtulu

yoludur.

ktidarn ortada dolaan adamlar atodakilerin kudretini ve bizim korkumuzu besleyerek büyütür. Bizi yok eden

atonun gücü deildir; bizi yok eden kendi güçsüzlüümüzdür.

Hayatmzn üzerine kapanan basky öylesine korkunç klan, bir karabasana çeviren, bütün kurtulu yollarn

kapatan, bizi çaresiz brakan bizim o basknn bir parças olmakta gösterdiimiz ölümcül ba eitir.

Biri suçlandnda dierlerinin onun suçlu olduuna hemen inanmasdr.

Hatta, kendilerine bir suçlu gösterilmesini istekle beklemeleridir.

Biri suçlandnda bütün dostlar, tandklar, hatta Dava romannda olduu gibi akrabalar hemen suçlayanlarn

yannda yer alr, bu suçlamadan kendilerine bir zarar gelip gelmeyeceini hesap ederler.

Suçlanan terk edilir.

Kimse korumaz onu.

Kimse sahip çkmaz.

Esas suçlularn atodakiler olabileceini aklmza bile getirmeyiz.

Soyadlarmz hemen silinebilecek bir tek harfe

indirgenmitir.

Herhangi bir sabah bizim de kapmz çalnabilir, neyle suçlandmz söylenmeden biz de suçlanabiliriz ve biz,

bizi suçlayanlara yaranmaya, yok olurken bile onlara kendimizi beendirmeye urarz.

Bir suçlu bulunduuna, suçluyu saptama hakknn da yalnzca iktidarn görünmeyen sahiplerine ait olduuna olan

inancmzdr bizi güçsüz klan.

Her sabah yeni bir suçluyla uyanyoruz.

Her sabah bir baka Joseph K.'nn resimleri var

gazetelerde.

atonun bulunduu tepenin eteklerindeki küçük köyde yayoruz, iktidann asl sahipleri asla gözükmüyor, her

sabah kapmzn altndan bir suçlunun resmi atlyor ve onlann suçlu olduuna, suçlu olduklar söylendii için

inanyoruz.

Evlerimizden suçluyu parçalamak için çkyoruz, birbirimize 'Suçluymu' diyoruz, suçlunun öldürülmesini

istiyoruz, efendilerimize suçlunun öldürülmesi için yalvaryoruz.

Çünkü, suçlular suçlandklar için suçludur.

Çünkü biz kaybolmakta olan bir memleketin sahipsiz ehirlerinde eski simyaclarn kükürt kokularn içimize

çekerek yayor, görünmeyen efendilerin karanlk gücüne boyun eiyoruz.

Çünkü biz Joseph K'yz.

Soyadlarmz artk tek bir harf.

Silinmeye hazr bekliyor.

.

GAL ALTINDA

Türkiye büyük bir savaa girip yenilseydi, dümanlar ülkeyi igal etseydi nasl bir yaammz olurdu, yabanc bir

gücün basks altnda nasl bir cehennem yaardk, neler yaparlard bize?

Gazetecileri gözaltna aldrp polislere dövdüre dövdüre öldürtürler, sonra da o polisleri yargya vermekte ayak

Page 30: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

m sürterlerdi?

Manisa'da on alt yandaki çocuklar toplayp ikenceye mi yatrrlard; küçük kzlar çrlçplak soyup meme uçlanna

elektrik mi verirlerdi; çocuklarn ailelerini korkutur, olunu arayan babay da oluyla birlikte falakaya m

yatrrlard?

Ülkemizdeki iki bin köyü atee mi verirlerdi?

Güneydou'dan, Orta Anadolu'dan milyonlarca insan göçe zorlayp kent varolannda aç biilaç, sefil yaamaya m

mahkûm ederlerdi?

Köylerinden sürdükleri insanlar çöplüklerde yiyecek arayacak hallere mi koyarlard?

Köylüleri minibüslere doldurup alev alev yakarak m öldürürlerdi?

Suçlu olduklarndan kukulandklar insanlarn evlerini gece yars basp hepsini sorgusuz sualsiz

kuruna m dizerlerdi?

Mahkemeleri devreden mi çkarrlard?

Vergi diye bizden topladklar paralan, devlet bankalar araclyla kendi ibirlikçilerine mi datrlard?

Emeklileri, maa kuyruklarnda ölecek hale mi sokarlard?

Gazi mahallesinde olaylar kkrtp, sonra göstericileri sivil polislerine mi vurdururlard?

Bir kurul oluturup, parlamentoyu bu kurulun hâkimiyetine mi sokarlard?

Seçimle gelmi insanlar parlamentonun kapsnda tutuklatp hapislere mi attrrlard?

Düüncelerini söyleyenleri özel mahkemeler kurup yarglayarak zindanlara m doldururlard?

Türkiye'nin kaplarn bütün dünyaya kapamaya m urarlard?

Vatandalarmza dk m yedirirlerdi?

Hukukun geçerliliini yok mu ederlerdi?

Haklarn isteyen memurlar bakentin göbeinde coplarlar myd?

Türkiye'yi çad bir anayasayla yaamaya m zorlarlard?

Holarna gitmeyen haberleri yazan gazetecileri korkutmaya m urarlard?

Birinci Dünya Sava'ndan sonra olduu gibi imdi de kendi ibirlikçilerinden zenginler mi yaratrlard?

Bütün paralarmz silah almna harcayp yatrmlar durdurarak, isizliin, sefaletin artmasna m sebep olurlard?

Kitaplar toplayp yaktrrlar myd?

Gizli cinayetler ileyecek özel örgütler mi kurdururlard?

Hangi suçu ilerlerse ilesinler kendi memurlarnn yarglanmasn özel kanunlarla önlerler miydi?

Sünnilerle Alevileri birbirlerine kar kkrtrlar myd?

Hangi partilerin ülkeyi yöneteceine karar verip seçim sonuçlarna aldrmadan kendi istedikleri iktidar

kompozisyonlarn oluturmak için alttan alta bask m yaparlard?

Ülkenin baz kentlerine, kasabalarna, köylerine girmemizi mi yasaklarlard?

Kendi ülkemizde bir yerden bir yere özgürce gidemez mi olurduk?

Dümanlar ülkemizi igal edip halkmz bask altna alsa nasl yaardk, neler yaparlard bize, ne tür cehennemlerde

yaatrlard insanlarmz?

gal altnda yaarken biz ne yapardk peki?

Alklar mydk igalcileri, korktuumuz için hayatmz ve onurumuzu satar mydk?

Ne yapardk igal altnda?

Ne yapardk?

YOLUNU AYIRMAK

Page 31: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Benim çocukluum biraz tuhaf geçti, on yamda sigaraya baladm, on birimde ilk sustalm aldm, on ikimde

kerhaneye gittim, on üçümde Dosto-yevski'yi kefettim, on dördümde Tolstoy'u buldum, on beimde babam

bana Marx' okudu, on altmda kalabalk bir davette babamla Joyce konusunda sk bir tartmaya girip ar bir

entelektüel yenilgiye uradm.

Bu tuhaf karm, bu garip kültürel melezlik hayatm boyunca da devam etti; bir yandan en baya zevklerden tat

alrken bir yandan da insanolunun en incelmi beyinlerinin ürünlerinden daarcma bir eyler aktarmaktan

holandm.

Neredeyse birbirine hiç benzemeyen iki hayatm oldu.

Serserilikte dalmaya yatkn, süfli zevklere dükün tabiatmn bana kaçnlmaz bir kader gibi hazrlad bir yok

olutan kadnlarla kitaplar çkard beni.

Kadnlar bana zevki, zarafeti, incelii gösterdi; bugün eer sahip olabildiim herhangi bir deer

varsa onlarn hepsinde bir kadnn izi bulunur, hepsini de teker teker hatrlarm, biri bana daha gelimi bir

müzikten zevk almay, biri vazgeçmekte zorlandm erkeksi kabalkla alay etmeyi, biri kadnlara nasl

davranmam gerektiini, biri giyinmeyi öretmitir.

Kitaplardan ise, sokaklarda aradm her türlü zevkin, vahetin, macerann çok daha ihtiraslsn insanolunun hayal

gücünde bulabileceimi, bir ey yaratabilme serüveninin heyecannn baka hiçbir eyde bulunmayacan örendim.

Voltaire'in 'iyi insanlardr ama kadnla sanattan hiç anlamazlar' dedii ve dardan bakanlara tuhaf bir erkek

kalabal gibi gözüken bir rkn çocuu olarak, kendi kalabalmdan kadnlarn ve kitaplarn yol göstericiliiyle

ayrldm.

ntikam duygusunu, öldürme isteini, vaheti, saldrganl anlarm, bunlar benim kanmda var ama bir insan

öldürmeye karar verdik diye yamyam danslar yapmay, insann öfkeyi ve intikam duygusunu köçeklemi bir

seviyesizlikle deitirmesini anlamam.

Hiçbir kitapta, dümannn ölümünü parmaklarn klatarak kutlayan bir kahraman görmedim.

Hiçbir kadnn, böyle bir erkei sevdiine tank olmadm.

Adn hayatndan daha önemli bulan, adna en küçük bir leke sürülecek endiesiyle, deil hakarete, bir imaya bile

tahammül edemeyip hemen düello yapan, ölürken de öldürürken de zarafetten ayrlmamaya özen gösteren

övalyelerin hikayeleriyle geçti çocukluum.

Bütün kitaplar, zekânn ve zarafetin çekiciliini gösterdi bana.

Bir serseri, bir çapkn, hatta Aren Lüpen gibi bir hrsz olabilirdiniz ama zeki ve zarif olmak sizi balatr, hatta

çekici yapard.

Kitaplarn beendii erkekler, tuhaf bir rastlant, kadnlarn da beendii erkeklerdi.

Onlar da pusu kurup rakibini vuran, gücünü kabalkla sergileyeni, zaferini seviyesiz gösterilerle kutlayan

deil, dümanyla göz göze gelip düello edenini, yenilirken bile gülümseyebilenini, galibiyetim vakarla kabul

edenini seviyorlard.

Serserilikten, toplumun ahlak kurallarna uymay kabul etmeyen bir özgürlükten, hayatn tadn bazen süfli

zevklerde aramaktan hiç vazgeçmedim; bir vaheti, hatta barbarl hep ruhumda barndrdm ama zekânn lts,

zarafetin incelii beni hep çekti, zeki kadnlara istekle esir oldum, zarif bir jestle karlatmda buna cevap

verebilmek için kendi çkarlarmdan vazgeçmeye rza gösterdim.

Kendi yenilgilerime alamadm, bakalarnn yenilgilerine gülmedim.

'Dünyada mutsuz insanlar varken ben mutlu olamam' diyen Tolstoy'un çiftliindeki köleleri azat etmesini,

Pukin'in döneminin en iyi düellocusuyla gözünü krpmadan düelloya girip ölmesini, Balzac'-n bütün

Page 32: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

görgüsüzlüüne ve gösteriçiliine ramen çalma odasn inanlmaz ölçüde sade tutmasn, Liszt'in en küçük bir

kskançlk duymadan Cho-pin'e yardm ettiini hiç unutmadm.

nsanlarn dostlar kadar dümanlaryla da övü-nebilmeleri gerektiini, dost seçerken gösterilen titizliin düman

seçerken de gösterilmesi gerektiini aklma yazdm.

Dümanlarmn saldrlar deil, zekâszca davranmalar yaralad beni.

Kendi toplumumdan 'sanat ve kadn' küçüm-sedikleri için koptum; güçsüzlüklerini böbürlenmelerin ardna

saklamaya çalan zavalllar, galibiyetlerde gösterdikleri düzeysiz sevinçleri, aclarn, vakarn yitirmi seviyesiz

bir gösteriye dönütürmeleri ayrd benim yolumu onlardan.

Edebiyat sevenlerle, kadna önem verenlerle yürüdüm.

Bir komünist olan Mayakovski'nin, bir faist olan Miima'nn, bir serseri olan Yesenin'in ölümü seçmelerinde

ortak nedenin, zekây ve zarafeti küçümseyen kalabalklara dayanamamalar olduunu düündüm.

nsanlan düünce farkllklarnn deil seviye farkllklarnn derin uçurumlarla ayrdn fark ettim.

kiye çatlam bir ruhla büyüdüm ben.

Benim çatlayan ruhumu edebiyat ve kadnlar bir araya getirdi, kendi içimde köprüleri onlarn sayesinde

kurdum.

O köprüden gelip geçerken ayam tökezlediinde edebiyata ve kadnlara tütündüm, onlardan güç aldm.

Aclarm isterik çlklarla ortaya dökmekten, sevinçlerimi seviyesiz gösterilere dönütürmekten hep çekindim.

imdi, 'sanat ve kadn' aalayan ve sanatla kadn tarafndan küçümsenen bir kalabaln içinde, zekây ve zarafeti

arayan, gördüü seviyesizliklerle yaralanm bir 'aznln' üyesiyim.

Hâlâ serserinin tekiyim, birçok kötü huyum var, vahilemeye yatknm, erkeksi bir kabalktan kendimi

kurtaramadm oluyor ama bu kalabalklarn parças olmadm ve ruhu bakalarnn suçlarndan

dolay kanayan bir aznln parças olmak için u-ratm için memnunum.

Yolumu bulabilmek için edebiyata ve kadna bakyorum.

Onlara bakmayanlarn içine dütüü sefillik korkutuyor çünkü beni.

YAASIN ÖLÜM

Dar sokaklarnn kenarlarnda portakal aaçlan olan, neredeyse her sokan güneli küçük bir meydana açld

Sevilla'ya, arklaryla ve boa güreçi-leriyle ünlü Cordoba'ya, dar pencereli evlerinin avlularnda fskiyeli

havuzlarn bulunduu eski Endülüs bakenti Granada'ya Alman tayyarelerinin ve talyan tanklarnn desteiyle

giren kara gömlekli Falanjistler, yakaladklar Cumhuriyetçileri acele kazlm mezarlarn balannda kuruna

dizdikten sonra bütün ehri çlklaryla doldururlard: 'Viva la muerta'!

— Yaasn ölüm!

Ölürken bile 'no pasaran', 'geçit yok' diye baran Cumhuriyetçilere faistlerin cevab, ölümü kutsayan bu

haykrt:

— Yaasn ölüm!

Kannda, tarihinde, hatta cinayet kokan arklarnda ölümün izlerini tayan Rönesans'n bu tuhaf ve karmak

medeniyeti, korkunç bir iç savatan sonra 'Yaasn ölüm!' diye baranlara teslim oldu.

Faizm, ölümü 'yaatmak' isteyenlerin silahlaryla geldi ve aralarnda dünya edebiyatnn en parlak airlerinden

biri olan Lorca'nn da bulunduu binlerce insan yok etti.

Ölümün kara bayra krk yldan fazla dalgaland spanyol topraklarnn üstünde.

Ve, bütün dünya ölümü yüceltenleri lanetledi.

Faistlerin lideri General Franco, ölmeden birkaç gün önce üç genci engizisyondan kalma bir aletle bodurarak

Page 33: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

idam ettirdi, bu, onun hayatnn son eylemi oldu.

Ölümle geldi, ölümle gitti.

Lanetliler maherine gitmi faist bir generalin slogan, doduu topraklardan kovulduktan sonra imdi bambaka

bir ülkede; güneli ehirleriyle güney bölgelerindeki turuncu kl portakal bahçelerinden baka hiçbir eyi

spanya'ya benzemeyen bizim ülkede hükümran oluyor.

Yarm asr önceki bir iç savan hortlaklar, kanl mezarlarndan bombalan, silahlan, nefretleri ve ölümcül

çlgnlklanyla çkagelip 'Yaasn ölüm!' na-ralaryla aramza girerek, diinden trnandan artrd üç kurula klamaya

uraan kzcazlan, çocuklarna bir pantolon seçmeye çalan saçlarna ak dümü anneleri alevlerin arasnda yakyor.

Nianlanmadan önce biraz para biriktirmek için didinen genç bir oförün arabasn patlatp bedenini

kavuruyorlar.

Mazlum bir halkn çocuklanndan zalim katiller çkyor.

'Asmayalm da besleyelim mi!' diyerek ölümün elçiliini yapan zalim darbecilerin ikencelerden geçirdii bir

halkn çocuklar imdi kendilerine aclar çektiren darbecilerden bile daha vahileebiliyor.

Kanl bir alçakl mazlumlarla zalimler ayn ölümcül itahla paylayor.

Mazlumla zalim ne kadar da çok birbirine benziyor bu ülkede.

Hangi rktan, hangi renkten, hangi fikirden olurlarsa olsunlar, sonunda faistlerin kahredici haykrnda

buluuyorlar:

— Yaasn ölüm!

Manasz bir savan iki ucunda da ayn kara gömleklilerin dolat, faizmin iki ucu da pençesine ald bu kanl

kargaada yeni bir ses, insanca bir çlk anyor insan.

'Yaasn hayat!' diye baracak birilerini duymak istiyor.

Ölümü ve sava yücelten, adaletten, ezilenden yana olanlara dümanca saldran Türklere kar çkacak Türkler

yok mu?

'Yaasn hayat'n Kürtçesini bize öretecek, bu vahi haykra hayata sahip çkarak cevap verecek Kürtler yok mu?

Irklarnzn ve dillerinizin farkllna ramen büründüünüz o kara gömleklerin rengi birbirine bu kadar benziyor,

ilediiniz faili meçhul cinayetler birbirini taklit ediyor, vahetiniz birbirinize bakarak çoalyorsa neden bunca

yldr dövüüyorsunuz?

Aranzda bir fark yok ki sizin.

Diyarbakr'da zavall Kürt çocuklarn sokak ortasnda ensesinden vurup öldüren katillerle Göztepe'deki orta

halli bir dükkânda günahsz kadnlar yakanlann birbirinden ne fark olabilir?

Siz hepiniz aynsnz.

Hepiniz Lorca'y bir mezarn bana diker, gözünüzü krpmadan kuruna dizersiniz.

Ölüm yatanzda, slogann hâlâ hayranlkla tekrarladnz Franco gibi, son sözünüzü üç genç çocuu bodurmak

için söylersiniz.

Hayatn korkaklan, ölümün hayranlarsnz.

Kendi cinayetlerinizi size çok benzeyen rakiplerinizin cinayetleriyle aklamaya çalyorsunuz.

Bir cinayet bir baka cinayeti hakl gösterebilir-mi gibi.

spanya'da gömülen Falanjistler Türkiye'de mezarlarndan çkyor; kara gömlekleri, nefretleri, vahetleri,

kallelikleri ve cinayetleriyle geliyorlar. ki ayr dilde 'Yaasn ölüm!' diye hay krarak masumlara saldryorlar.

'Hayat'n Kürtçesi nedir, 'portakal çiçeklerinin, günein, akn, sevincin' Kürtçesi nedir, bize bunu öretecek bir

Kürt yok mu bu ülkede? Katillere inat 'Yaasn hayat!' diye baracak bir Türk yok mu?

Page 34: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Ylmaz Odaba bir iirinden hapse girerken, iirlerini berrak bir Türkçe'yle yazan bu genç ve parlak Kürt aire

sahip çkacak bir Türk, orta halli bir maazada yanarak ölen Türkler için alayacak bir Kürt yok mu?

Öyle gizli gizli, korkakça, bir kuytuda deil, açkça, yüreklice sesini çkartacak birileri yok mu?

Ölüm sevgisinde buluan Kürtlerle Türklere kar, hayat sevgisinde buluacak Kürtlerle Türkler çkmayacak m?

Kendi rkndan katillerin cinayetleri karsnda susan, baka rktan katillerin cinayetlerini knayan ikiyüzlülere kar,

bütün cinayetlere, bütün alçaklklara, bütün kara gömleklilere kar direnecek, katilleri rklarna göre

ayrmayacak, zorbaln her türüne direnecek insanlarn says bu ülkede gerçekten bu kadar az m?

Hayatn savunucular nerede Tanrm?

Lanetledin mi bu topraklar, herkesi birbirine benzetip herkese ayn kara gömlekleri mi giydirdin?

Her dilden 'Yaasn ölüm!' diye baryorlar.

Lorca'y defalarca kuruna diziyorlar.

nsanlar yakyor, sokak ortalarnda enselerinden vuruyorlar.

Mazlumlarla zalimler birbirine benziyor, hiçbir eyi paylamaya yanamazken, zulmü utanç verici bir eitlikle

paylayorlar.

Sevilla'y, Cordoba'y, Granada'y, Barcelona'y, Madrid'i kana boan Falanjistler doduklar topraklarda ölüp

lanetli mezarlara gömülürken, imdi bizim topraklarmzda hortluyorlar.

Hayata dümanlar, insana dümanlar, aka dümanlar, sevince dümanlar.

Ölüme dostlar yalnzca.

Üstelik yiitçe dövüüp yiitçe ölenlerden de deil bunlar; silahszlan, masumlar, kendilerine hiçbir zarar

veremeyecek olanlar öldürüyorlar.

Alçaklk her dilde ayn anlalan.

Yiitlik de her dilde ayn olmal.

Hayat her dilde ayn savunulmal.

'Yaasn ölüm!' diye baryor her rktan Falanjistler.

imdi her dilden buna cevap vermenin, ölümü yüceltenlere kar hayat savunmann tam zaman.

Alçakça öldürülen o kadnlar, hiç olmazsa çocuklar için sizden bunu duymay bekliyor:

'Yaasn hayat!'

TRAGEDYA

Kaln damarl gövdeleri ve toz yeili yaprakla-ryla ölümsüzlüün sembolü kabul edilmi zeytin aaçlarnn, aniden

gözüküveren mavi kl koylarn arasndan geçip giderken arada srada yars yklm, yanmay biçiminde eski

amfiteatrlarla karlarsnz, binlerce yl önce o ykk basamaklarda insanlarn oturmu olduunu pek de düünmeden

yanndan geçip gidersiniz.

Babozumu zamanlarnda, en süslü elbiselerini giyip oralara toplanan halk tragedyalar seyrederdi.

Ölümün ve yenilginin kaçnlmazl karsnda çaresiz kalan insan anlatrd o oyunlar.

Ve, daha sonra binlerce yl filozoflar megul edecek sorular sorard.

Zaman durduramayan ve ölümden kaçamayan insan ac çekmeye mahkûm mudur?

Tanrsal yasalar, insanlara iyilik yaplmasn yasakladnda, bu yasalara uymay m, yoksa cezas ne olursa olsun

iyilik yapmay m seçmeliyiz?

nsan, hayat, insann davranlarn sorgulayan bu ilk edebi eserler sonra ortadan kayboldu.

Romallar, Eski Yunan'n tragedyalarn taklit eden oyunlar yazdlar ama çok da baarl olamadlar ve tragedya

insanlarn hayatndan çkt.

Page 35: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Yaklak bin yl insann kaderini, davranlarm sorgulayan eserler yazlmad.

Sonra, on yedinci yüzylda tragedya bütün görkemiyle ve deiik yorumlaryla yeniden insanlarn hayatna girdi.

Ama burada artc bir durum vard.

Tragedya doduu topraklarda deil, o topraklardan çok uzakta olan ngiltere'de ve Fransa'da dirilmiti.

ngiltere'de halk, sala belediye tiyatrolannda Shakespeare'in yazd tragedyalar, insan ruhunun karmaasn,

kararszln, çlgnlkla akln birlikteliini, davranlarndaki belirsizlii seyredip, insanla ilgili belki de en görkemli

piyesleri alklarken, eski Yunan tragedyalarna ev sahiplii yapm bu topraklarda Karagöz seyrediliyordu.

Biz, insan, davranlarnn nedenlerini, çaresizliklerini, hayatn içindeki mücadelesini anlamaya çalmyorduk.

nsan bizim için önemli deildi.

Hristiyanlarn, tragedyay ve bireyi reddeden 'Ortaça' Avrupa'da sona ererken sanki biz onlann 'Ortaça'n

ödünç almtk.

Kendi hayatnda trajediler yaayan bir halk bunun sanatsal yansmalarna arkasn dönmütü.

Böyle tuhaf bir tarihsel aka nasl gerçekleti, bu topraklarda doan tragedya nasl ngiltere'de dirildi, biz

Hristiyanlarn 'Ortaça'n nasl ödünç aldk dorusu bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki biz o Ortaça' hâlâ

sürdürüyoruz.

Hâlâ insan bizim için önemli deil.

Hâlâ kendimizi ve hayatmz, bu hayatn sanattaki yansmalarn görmek isteyecek kadar ciddiye almyoruz.

Bamza gelenleri hâlâ 'kaderin buyruuna' balarken, bu buyruklarn niye bizim topraklarmzda böyle tezahür

ettiini, neden hep kaybettiimizi, neden hep aclar çektiimizi, neden duygularmzn slatn sorgulamyoruz.

Belki de insanla hiç ilgilenmediimiz için duygularmz böyle slat.

Peki neden biz kendi gözümüzde bu kadar önemsizletik?

Neden duygularmz iirden baka bir yolla ifade etmeye hiç çalmadk?

Niye, karlatmz çkmazlarda, 'bu kaderin buyruu mu, yoksa bizim hatalarmzdan m kaynakland' sorusunu

soramadk.

Zeytin aaçlarmz, mavi kl koylarmz ve ykk amfiteatrlarmz böyle dururken insan neden kayboldu?

Neden ngilizler 17. yüzylda Romeo ve Jülyet'i seyrederken biz ak küçümsedik?

Bugün yaadklarmz, insan hiç önemsemeyen bir 'Ortaça' srarla sürdürmemizden mi?

nsana önem verseydik bugün yaadklarmz yaamamz mümkün olur muydu?

Yaadklarmzdan kurtulu yolu, acaba, insanla, kaderiyle, mücadelesiyle ilgilenmekte mi yatyor?

Tragedyalarmz olmad için mi trajediler yayoruz?

Bunlarn cevaplarn bilmiyorum dorusu.

Ama sanyorum ki, insan ve onun sanattaki yansmasn önemsemeyen bir toplum, içine sürüklendii

çkmazlardan kurtulacak gücü bulamaz; edebiyatn kendisine tuttuu aynada kendisini görmeyen bir halk

kendini ve elinde bulundurduu imkânlar tanyamaz.

Tragedyalarla balayan bir sanat geleneini bir 'Ortaça'n içine gömmü bir toplum, kendini, mutluluu, özgürlüü,

zenginlii hak etmi gibi hisse-demez.

Trajediler yaayan tragedyasz bir toplumuz.

Avrupa, kendi 'Ortaça'ndan kurtulmak için Eski Yunan'a dönmütü.

Orada yaratlanlardan yararlanarak, insan ve hayat yeniden yorumlam, duygulan yeniden kefetmi, davranlarn

bilincine varmt.

nsanln yaratt her deerin yeryüzünde yaayan bütün insanlara ait olduunu kabul etmiti.

Page 36: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

nsan olmann, bütün insanln parças olmakla mümkün olduunu görmütü.

Acaba bizim de kendi 'Ortaça'mzdan kurtulmamz için, geni yelpazeli o muhteem insanlkla bütünlememiz mi

gerekiyor?

Bunu yapabilecek miyiz?

Kendi deerimizi anlamann ve bu deere sahip olann hak ettii yaama biçimini elde etmenin yolu mu bu acaba?

'Biz insanz ve bütün insanln parçasyz' dediimizde bizim 'Ortaça'mz da biter mi?

'Ortaça'mz bitirmeden çektiimiz dertler sona ermeyecek mi?

Zeytin aaçlarna, mavi kl koylara ve ykk amfiteatrlara bir daha baksak, bilmem ki, cevaplan bulur muyuz...

TÜRK OLMAK.

Dünyann, en tehlikeli elencesi Türk olmaktr.

Burada hayatn bizzat kendisi bile hayata aar.

Altm milyonluk bir bungee-jumping'dr hayat.

Bir beton zemine doru milyonlarca insan süratle düeriz.

Tam çarpacamz zaman, kim olduunu kimsenin bilmedii bir güç, ucunda sallandmz lastik halat çekiverir ve

biz yukarlara sçranz.

Padiahmzn rzna geçer, babakanmz asar, genelkurmay bakanmz hapseder, gençlerimizi idam sehpalarna

gönderir, sonra da en güzel ak iirlerini yazarz.

Hep aptallmzdan yaknr, sonra da dünyann en aklls IMFyi tam on yedi kere dolandrrz. Paralarn bize nasl

kaptrdklarn anlamazlar bile.

Aptallktan skldmzda zekâmzla övünür ve bin senedir her yaz mevsiminde damlarda yatar ve oradan düerek

ölürüz.

Yamur yadnda ülkenin en büyük kentinin ilek bir caddesinde boulan yeryüzündeki tek insan Türk'tür.

Yeryüzünde kendine kanat yapp uçan ilk insan da Türk'tür ama...

Devleti kutsal ilan eder, sonra da devleti soyarz.

'Köylü efendimizdir' der, köylüleri döveriz.

Dünyada hiçbir devletin tanmad bir devleti kurma baarsn gösterebilmi olanlar Türklerdir.

'Yurtta sulh, cihanda sulh' diyerek bütün komularyla düman olan da biziz.

'Ulusal onuru' bu kadar deerli, 'ulusal paras' bu kadar deersiz baka bir ülke bulmak çok zordur.

Sürekli olarak birbirini kazklayanlar Türklerdir.

Bir büyük deprem olduunda çoluk çocuk, zengin fakir elbirliiyle yardma koup evdeki iki battaniyeden birini

depremzedelere balayanlar da Türklerdir.

Krk sekiz yl boyunca dünya futbol ampiyonasnn kapsndan bile geçemedikten sonra ilk katld ampiyonada

dünya üçüncüsü olmay Türkler baarr.

'Ata sporu' gürete en olmadk ülkelere yenilen, güreten hiç anlamayan Amerikal güreçilerle güreirken kolunu

bacan krdranlar da Türklerdir.

Her konuda fikrimizi söylemeye baylr ama hiçbir fikrimize inanmayz.

Hiçbir filozofumuz yoktur ama ne olduunu kimsenin bilmedii bir hayat felsefemiz vardr.

Dünyann en ünlü suikastçs, papay vuran bir Türk'tür.

Papay binlerce insann arasnda vurup kabak gibi yakalanan en salak suikastç da Türk'tür.

Katillerin 'ulusal kahraman', airlerin 'vatan haini' olduu tek ülke Türkiye'dir.

Müslüman olanlardan sürekli kukulanr ama

Page 37: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Müslüman olmayan vatandalarmza devlette tek bir görev bile vermeyiz.

Bütün askeri darbeleri alklar ve ilk seçimde darbecilerin kzdklarna oy veririz.

Tek bir anlamada neredeyse be milyon kilometre kare toprak kaybedip bu anlamann en akll anlama olduuna

inananlar da Türklerdir.

Savata kendi gemisini yedi saat boyunca bombalayanlar Türklerdir.

Uça arzalandnda bakalarna bir zarar gelmesin diye o uça son âna kadar terk etmeyip ölenler de Türklerdir.

Yabanclardan sürekli kukulanp ne kadar yabanc örgüt varsa hepsine girmeye çalanlar Türklerdir.

Girmeye çaltklar örgütlerin kurallarnn aslnda Türkiye'yi bölmek için hazrlandna da sadece Türkler inanr.

Yllarca, Avrupa Birlii'ne girmemizi salayacak yasalardan hiçbirini çkartamayp bir gecede bakalarnn on ylda

geçirebileceinden daha fazla yasa geçiririz.

Ömründe hiç trapez yapmam altm milyon insann trapez yapmasdr hayat burada.

Bütün dünya, aknlkla bakarak dümemizi beklerken biz dümeyiz.

Biz Türküz.

Ya oynar ya alarz.

Dünyann en tehlikeli elencesidir Türk olmak.

Ve, biz korkuyla eleniriz.

ENTELEKTÜELLER

Çok zengin bir Rus aristokratnn olu olan Na-bokov iyi bir eitim alm, ailesiyle birlikte ülkesinden kaçtktan

sonra edebiyatçln yan sra uluslararas konferanslann gözde konumaclarndan biri saylacak kadar iyi bir

kelebek koleksiyoncusu, kendi bulduu problemleri kitaplatracak kadar iyi bir satrançç olmutu.

Çocukluunun bir ksmn Avrupa'da geçirdikten sonra Amerika'ya yerlemi, bir yandan romanlarn yazarken bir

yandan da hafif Rus aksanl ngi-lizcesiyle seçkin üniversitelerde dersler vermiti.

Her yl örencilerine devlet yönetimleriyle ilgili ayn cümleyi srarla söylerdi:

— Demokrasi krallktan iyidir, krallk hiçbirey-den, hiçbirey diktatörlükten.

Görülebildii kadaryla Türkiye, Nabokov'un biraz alayc sralamasnn 'hiçbirey' basamana yerlemi bulunuyor

bugün.

Aynen Nabokov'un anavatan Rusya'da olduu gibi Türkiye'de de devlet, kendisine yüklenen an bir 'kutsalln'

altnda ezilip dalarak 'hiçbirey'e dönütü; böyle akld bir kutsall herhangi bir

müessesenin tamas mümkün deildi zaten.

Her türlü insani ölçüyü reddeden bir kutsallk, devletin üstünde durduu mantkl bir temele ar geliyordu.

Devlet, kendine yüklenen kutsallkla iiyor, insandan da, adaletten de, özgürlükten de daha önemli oluyordu.

Ve böyle bir devlet yaps, kaçnlmaz olarak, kendi kutsal varln sürdürebilmek için insandan, adaletten,

özgürlükten vazgeçiyor ve sonunda kendisini tayabilecek hiçbir güç ortada kalmyordu.

Kutsal devletin 'hiçbireye' dönümesi srasnda, kendini devletin parças olarak gören insanlar da bazen ar ar,

bazen de hzla akln çizgisinden, mantn tutarllndan kopuyorlard; üniversite rektörleri profesörlerin byk

boylann belirlemeye kalkacak ölçüde ruhsal depremlere kaplp garip-leebiliyor, basavclar hukukd yollardan

elde edilmi belgeleri delil diye kullanacak kadar adaletten kopabiliyor, polisler cumhurbakanlarn gizlice

dinleyecek kadar fütursuzlaabiliyorlard.

Devlet de bir çeteleme çldrmasna urayabili-yordu.

nsanlar güvenli bir örgüt içinde tutabilmek için oluturulan devletin 'hiçbireylemesi' insanlar da, yanan

ahrdaki atlar gibi birbirlerini çinemelerine yol açacak bir panie ve ackl bir isteriye sü-rüklüyordu.

Page 38: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Devlet çöktükçe, devlete düzülen övgüler artyor, gazete habercilii neredeyse pespaye bir ovenizm

propagandasna dönüüyor, herkes birbirini devleti çökertmekle suçluyor, her yerde hainler aratrlyor, her gün

birileri linç edilsinler diye kalabalklarn önüne atlyordu.

Böyle bir zamanda ne devlet örgütünün çarklar içinde yer alanlarn ne de tümüyle sahipsiz kalan halk

ynlarnn kendilerini bu çlgn panikten kurtarmas, zekâsz bir bulankln ardnda kaybolan akln n görmesi

mümkündü.

Üstelik hiç kimse, akln sesini dinlemek istemiyordu.

Hatta akldan, zekâdan, öngörüden nefret ediliyor, adalet, özgürlük, eitlik gibi kavramlar dümanlar

kategorisine sokuluyordu.

Herkes, yaptnn manaszln içten içe sezse bile gene de bir kâbustan korkuyla uyanm küçük bir çocuk gibi

masallar dinlemek, her gün usanmadan devlete düzülmü övgüler duymak istiyordu.

te böyle zamanlarda, özellikle geri kalm toplumlarda hayatn manasz bir kenar süsü gibi görülen, küçültücü

akalara hedef olan, bazen alayc bir hogörüyle baklan, bazen de ar bir ekilde cezalandrlan entelektüellere

hayati bir görev düüyordu.

Bu görev belki de görevlerin en zoruydu: kendi halknla kavgaya girimek, gerçekleri söylemek için kendi

halknn lanetini, kendi devletinin hiddetini göze almak.

Her toplumda entelektüeller kalabalklarla sürtüürler, yerleik yarglara kar yeni ölçülerin, yeni deerlerin

sözcülüünü yapar, gelecein karanlna doru yola çkan ilk öncüler olurlar ama gelimi ülkelerde bu sürtüme

hain bir husumete dönümez.

Geri kalm diyarlarda ise akln sözcülüünü yapmak neredeyse hayati bir tehlike arz eder.

siz kalmak, parasz kalmak, yalnz kalmak, manevi bir linçin kurban olmak, hapse atlmak,

hatta öldürülmek ihtimal dahilindedir.

Ama ne yazk ki, devletin 'hiçbireyletii', toplumun canavarlamann eiine geldii, herkesin korkudan ve öfkeden

çldrd zamanlarda, gerçei söyleyecek, çk yolunu gösterecek, çlgnl yattracak entelektüellerden baka hiç kimse

yoktur.

Ban zamanlarnda askeri üniformalarn yldzlarna, srmalarna, gösterili törenlerine hayran kalan bir gencin,

hayran olduu prltnn bir parças olmak için seçtii askerlik mesleinin bedelini savata cepheye giderek, bazen

hayatyla ödemesi gibi; sakin günlerde kalabalklarn gri skntsndan kopmann özgürlüüne hayran kalarak

zihinsel yolculuklara çkmann, klielerin esaretinden kurtulmu bir birey olmann heyecann duymann, hayatn

lezzet skalasnda kalabalklarn ulaamayaca estetik derinliklere ulamann ve bütün bunlarn gizli ya da açk

tatminini yaamann bedeli, zor zamanlarda kalabalklarn önüne çkp gerçei söylemektir.

Aksi takdirde daha ar bir bedel ödersin.

Aynen 'hiçbireyleen' devletin gibi sen de hayatn üstüne kurduun bütün deerleri ykar, çökertir ve

'hiçbireyleirsin'; harcadn bütün yllar, bütün yaadklarn, bütün anlarn, sevgilerin, düüncelerin, duygularn bir

toz ynna döner.

Acyla söylemek gerekir ki, bir felsefe geleneinden kopuk olan Türkiye gibi toplumlarda entelektüellerin

says çok fazla deildir ve onlarn önemli bir bölümü de zor zamanlarda ilerini, paralarn, öhretlerini, rahatlarn

tehlikeye atmaktansa geçmilerini yok etmeyi tercih ederler.

Bir daha var olamayacak bir biçimde kendilerini yok ederler.

Bir hayat sahtekârca yaam, kendilerini, sevdiklerini, çocuklarn aldatm olurlar.

Bugün bir entelektüeli, sradan bir hayat dolandrcs olmaktan ayracak ey, gerçei, yalnzca gerçei söylemektir.

Page 39: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Gerçek ise çok karmak deil.

Devlet 'hiçbireyleti'.

Toplum çldryor.

Kalabalklar önünde söylenen neredeyse her söz yalan.

Türkiye'nin çürümü bir ceset gibi dalmasn önleyebilmek için bu ülkenin sorunlarm, adlarn açkça söyleyerek

belirtmek gerekiyor; bu ülkenin bir Kürt sorunu var; bu sorun Abdullah Ocalan ya da PKK sorunu deil, bir

adam asmak ya da bir örgütü datmak sorunu çözmeyecek.

lenen binlerce cinayette, bizzat devlet raporlarnn unutulmaya terk edilen sayfalarnda da belirtildii gibi

devletin eli bulunuyor; eer katiller ceza-landrlacaksa cezalandrlacak tek insan da Ocalan deil, cezalandrlacak

dier insanlar devletin içinde saklanyor.

Bazen bir sorunun iddetle çözüldüü tarihte görülmütür ama Türkiye bugün herhangi bir sorunu iddetle

çözecek bir güce sahip bulunmuyor, ayrca dünya da ülkelerin iç sorunlarnn iddetle çözülmesine izin

vermiyor.

Türkiye, hukuku, adaleti, özgürlüü, eitlii yeniden kefetmenin varln sürdüremeyecek.

Bu yolu gösterecek olanlar da entelektüellerdir.

Eer bu ülkeden gerçekleri söyleyecek entelektüeller çkmayacaksa, eer bu ülke bu zor zamanlarnda yardma

koacak entelektüelleri yetitireme-diyse, eer entelektüel diye ortada dolaanlar yalanc bir sahtekâr sürüsüyse,

o zaman, en beklemedii elin, Brütüs'ün kendisini bçakladn gören Sezar'-n harmaniyesini bana çekip yklrken

söylediini tekrarlamak düecek bu ülkeye: — Öyleyse öl Sezar.

TARHÇLER, PADAHLAR, PAALAR

Ben, bu ülkeyle ilgili fantastik bir roman yaz-saydm, sannm Türkiye'yi bir cinayete kurban gitmi ve yeniden

canlanabilmesi için katillerin mutlaka bulunmas gereken bir 'maktul' olarak anlatrdm; gelecei, geçmiindeki

srra zincirlenmi, srr-n çözemedii için canlanamayan zavall bir ülke.

Yeniden hayata kavuabilmek için srrn çözülmesini bekleyen altm milyon sessiz insan.

Herhalde, benim kafamdaki roman kurgusunu paylaan epeyce yönetici var ki bu ülkenin tarihi koskoca bir

yüzyl boyunca hep karanlkta kald, yakn tarihimiz bir tür tabu haline getirildi, tarih ve tarihçiler ar bir bask

altna alnd.

Tarihçilerimizin, geçen yüzyln içine sakl 'srlar' bilmeyecek kadar cahil olduklarn sanmam ama galiba bizim

tarihçilerimiz srlar açklamak konusunda biraz çekingen; ya korktuklarndan ya da bir srr aydnlatp ülkenin

üstündeki 'laneti' çözmenin devlet dümanl olacana inandklarndan.

Osmanl'nn geçmiine baktnzda karlaacanz kanl tablo dehet vericidir: Fatih Sultan Mehmet 'kardelerini

öldürmeyi' kanun haline getirmi, Kanuni Sultan Süleyman kendi çocuklarn bodurmu, Dördüncü Murad

sigara içenleri idam ettirmitir; bugünün ölçüleriyle deerlendirdiimizde tam bir 'psikopatolojik' tablo ama bu

tabloyu 'devletin yüce çkarlar' sözleriyle yan yana yaznca, bu kanl vahet bir kutsallk ve dokunulmazlk

kazanyor.

Ama asl artc olan, böylesine kanl padiahlara sahip bir tarihin en kanl ve en 'kzl' padiah olarak Abdülhamit'in

seçilmesi.

u sorunun cevabn tarihçilerimizin benden iyi bilmesi gerekir:

'Neden modern tarihimiz Osmanl'nn padiahlar arasndan en korkuncu olarak Abdülhamit'i seçti ve çocuklara

bunu böyle öretti, Abdülhamit'in iktidarnda kaç kii öldürüldü, Kanuni'nin ya da Dördüncü Murad'n

iktidarnda kaç kii öldürüldü?'

Page 40: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Benim kendi cehaletim içinde bu soruya bulabildiim bir cevap var.

Abdülhamit, ttihatçlarn devirdii bir padiaht, ttihatçlarn siyasi rakibiydi.

Bu ülkenin resmi tarihi de, ttihatçlarn mant ve bak açsyla yazlmtr; ttihatçlardan önceki padiahlarla pek bir

alp veremedii yoktur ama ttihatçlarn iktidarna rastlayan bütün padiahlar 'en kötü' padiahlardr.

Ve bu ülkenin neredeyse son yüzyln bütünüyle kendi gölgesi altna alan bir olay yaanmtr Ab-dülhamit'le

ttihatçlarn ortak iktidar srasnda: 31 Mart Ayaklanmas.

Ortaokula kadar okumay becermi herkes '31 Mart Ayaklanmas'n bilir ama tarihçilerle birkaç merakl dnda

kimse bu ayaklanmann aslnda ne olduunu bilmez.

Herkes 'irticann ayaklandn' ve ttihatç subaylarn vatan kurtardn söyler.

Bu ayaklanma, bugünü bile etkilemitir. 'Ordu vatan irticac yobazlara kar korur' anlay o günden bu yana

sürmü, bugün bile baz generaller kendilerine siyaset içinde bir yeri bu anlay sayesinde bulmutur.

31 Mart denince sokaktaki insan, yobazlann silahlan alp yürüdüünü, Abdülhamit'in onlar kkrttn düünür.

Ama ayaklananlar yobazlar deil bizzat askerlerin kendisi, yani ordunun bir parçasyd, o dönemin saygdeer

din alimlerinden bu ayaklanmaya katlm hemen hemen hiç kimse yoktu, hatta 'Cemiyet-i Tedrisiye-i slamiye'

isimli, din hocalarndan oluan bir kurul açkça bu isyana kar çkan bir bildiri yaynlamt; Abdülhamit'in, benim

bildiim kadaryla, bu isyan kkrttna dair hiçbir somut kant bulunamamt.

Ayaklanmaya ilk bata katlan askerlerin says alt-yedi bin civarndayd; isyan baladnda stanbul'daki Birinci

Ordu, isyan bir-iki saat içinde bitirecek güçteydi ama Sadrazam, Harbiye Nazn ve hatta 'yobazlarn en büyük

düman' ttihatçlarn liderlerinden olan o zamanki meclis bakan, Birinci Ordu'ya 'asla silah kullanmama'

talimat vermiti.

Bugün hâlâ, 31 Mart isyann kkrtan asl gücün kim olduu karanlktadr, Birinci Ordu'nun niye isyan bastrmad

anlalmamaktadr, ttihatç-lann neden isyan balar balamaz bastrmas için Birinci Ordu'ya bask yapmad

bilinmemektedir.

Kim tarafndan kkrtld, niye kkrtld, neden hemen önlenmedii ve sonra on be gün içinde nasl bu kadar kolay

bastrlabildii hâlâ aydnla çkmam olan bu isyann etkileri yllarca sürdü; ttihatçlar kendilerine muhalefet

edenleri, muhalefet nedenleri ne olursa olsun, 'irtica taraftar' olmakla suçlad ve iin belki de en ackl yan,

cumhuriyet tarihimiz boyunca da iktidar gizli ya da açk ellerinde tutan generaller, bu iktidarlannn nedenim

'irtica tehlikesine kar vatan korumak' olarak gösterdi.

imdi, tarihçilerimizin neden '31 Mart Olay' üzerine eilmediini, benim gibi bu iin cahili olanlarn bile akln

kurcalayan sorularn cevaplarn niye halka söylemediini, eer cevaplar bilmiyorlarsa akllanndaki sorular ve

kukulan niçin kalabalklarla paylamadklann merak etmez misiniz?

Bence merak etmelisiniz.

Özellikle, generallerin teker teker sahneye çkp, Türkiye'nin 'özel artlar' yüzünden gelimi dünyaya

katlamayacan, bizim insanlanmzn da gelimi dünyann insanlan gibi yaama hakkna sahip olmadn söyledikleri

günümüzde bunu derinden merak etmelisiniz.

Daha çocukluunuzdan itibaren kafanza kaznan 'irtica' tehlikesi, dehetinin köklerini '31 Mart' denen ve

karanlklar içinde braklan bu heyula hayaletten alyor çünkü.

Ve, doksan yl önceki bir olay bile çözmeye muktedir olmayan sizler, bugünü çözmeye hiç muktedir

deilsiniz.

Tarihin kaln pürtüklü karmak dokusunun içine saklanm srr çözmeden, neredeyse yüz yl süren uzun bir

cinayetin esrarn aydnlatmadan, bu maktulü nasl yeniden canlandracak, altm milyon sessiz insan nasl

Page 41: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

yeniden hayata döndürebileceksi-niz?

Tarihinden bile konumaya korkan bir toplum

bugününden konuma cesaretini nasl bulacak; ellerinin yanmasndan korktuklarndan tarihin içindeki srlara

bile dokunma cesaretini göstermeyenler, bugünkü srlara dokunma cesaretini nasl bulacak?

Bir sr var hayatmzda.

Uzun sürmü bir cinayetin srr bu.

Ve o sr çözülmeden, bu maktul canlanmayacak.

ttihatçlar, bu ülkenin tarihine askeri bir üniforma giydirdi, o üniforma o tarihi saklad.

Ne yazk ki o üniformay tarihin srtndan çkartp yeniden askerlere giydirerek, tarihi de askeri de kurtarp

rahatlatacak bir generalimiz olmad.

Tam aksine, birçok paa kendi darbelerini ve iktidar özlemlerini, tarihin üstündeki o üniformann altna

saklamay tercih etti, bugün bile konumalaryla bu tercihi sürdürenlere rastlyoruz.

Tarihçiler susuyor ve paalar konuuyor.

Sanrm artk, paalarn biraz susup tarihçilerin biraz konumas gereken döneme geldik.

Gelecei geçmiindeki srlara zincirlenmi bir ulusun, srlarndan ve zincirlerinden kurtulup yeniden hayata

dönmesinin, özgür ve korkusuz bir gelecee yürümesinin bence vaktidir.

Tarihçilerimiz bu 'büyük yürüyüe' yardm etmek istemezler mi?

Yllarca karanlklara ve yalanlara hapsolmu bir ülkede yaarken, tarihe gizlenmi gerçekleri ortaya çkartmann

heyecann tümden unutmu olamazlar, deil mi?

SON TEOREM

Bir insann, çakan bir imee çplak gözle yakndan baktktan sonra artk bir daha hiçbir yeterince parlak ve

çekici bulmamas gibi, bir insana, bir amaca, bir arzuya, bir srra tutulduktan sonra hayatn dier ksmlarn

tümüyle sönük görüp yalnzca o parlak n peinden gitmesi, bir tutkunun efsunlu gözüken çekiciliine kaplmas,

o insana verilmi bir armaan mdr, yoksa bir ceza m?

En büyük, en salam mermer kütlelerini bile parçalayan incir aaçlan gibi her türlü duyguyu ve gerçei yrtarak

büyüyen bir tutkuyla yaamak m insan daha mutlu klar, yoksa o tutkudan kurtulmak m?

Bu sorulara kesin bir cevap vermek güç.

Ama insanlk tarihinin zirvelerine ancak bir tutkunun yardmyla varld kesin.

O zirvelere trmanmann ve trmanrken bir tutkuyu tamann zorluu da açk.

Tutkusuz hayatlarn sradan huzuruyla, tutkulu hayatlarn sancl gelgitleri arasnda bir seçim yapma hakk ise

sanrm bize verilmiyor, bazlarmz o

tutkuyla douyor, bazlarmzn gücü ve yaps böyle bir tutkuyu yaamaya yetmiyor.

Hayatn bir tutkuyla yaayacak olanlarn böyle bir hayata aday olduklarnn iaretleri çocukluklarndan belli

oluyor.

Andrew Wiles, dünyann en ünlü matematikçilerinden biri.

Daha küçücük bir çocukken matematie âk olmu, matematik kitaplar okumaya, problemleri çözmeye,

kendince yeni problemler bulmaya balam.

On yandayken Cambridge'deki bir halk kütüphanesinde matematik kitaplarn kartrrken bir kitapla karlam, bu

kitap yalnzca bir tek problem hakknda yazlm.

'Fermat'n son teoremi' isimli bir problemmi bu.

On yedinci yüzylda yaam olan matematikçi Fermat, bir problem bulmu.

Page 42: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Bu problem, on yanda bir çocuun anlayaca kadar basitmi ama üç yüz yl boyunca hiç kimse bu problemi

çözememi; Fermat ise bir kitabn kenarna, 'bu problemin çözümünü buldum' diye not dümü ama çözümün ne

olduunu açklamam.

Wiles, 'Daha o problemi okuduum anda onu bir daha unutamayacam, onu çözmek zorunda olduumu

anlamtm,' diyor.

On yandaki Wiles'n bir anda tutulduu 'son teorem' matematik dünyasnn en mehur ve en zor problemiymi.

Yllarca, daha önce bu problemi çözmeye çalm olan matematikçilerin bu konularda yazm olduklarn okumu,

sonra üniversiteyi bitirip aratrmac olmu.

'Son teoremi' unutmam ama bu problem matematik dünyasnda 'çözümsüz' ilan edildii için, 'çözülebilir' baka

problemlerle ilgilenmeye balam.

Aradan yllar geçmi, bir gün bir matematikçi arkadayla bir akamüstü oturup buzlu çay içerken, arkada, 'Ken

Ribbeth isimli bir matematikçinin Fermat'n son teoremi ile modern çalarda bulunmu bir baka çözümsüz

problem arasnda bir ba olduunu kefettiini' söylemi.

Wiles'm anlattna göre, o anda bir elektriklenme yaam.

— Ortaya çkan bu yeni gerçek çocukluk hayalimin peinden gidebileceimi, Fermat'n probleminin

çözülebileceini söylüyordu bana. Artk bu problemden vazgeçemezdim.

Ve, Fermat'n son teoremi üzerinde çalmaya balam.

Ama kars da dahil hiç kimseye bu problemi çözmeye çaltn söylememi.

— Eer söyleseydim, birçok insann dikkatini çekecektim, halbuki böyle bir problemi çözebilmek için yllarca

sürecek tam bir konsantrasyon gerekiyordu, kimse beni rahatsz etmemeliydi.

Tam sekiz yl, tek bana bu problemle uram.

— Her sabah bu problemle uyanyordum, bütün gün bunu düünüyordum ve uykuya bunu düünerek

dalyordum.

Yllarca, yalnzca ayn problemi düünen bir adam.

Bakalarnn varlna inanmad bir çözümü bulabilmek için o problemden baka hiçbir eye aldrmayan bir adam.

Sonra problemin çözümüne yaklat sralarda bir mays sabah, evde yalnzken, bir yandan problemi düünüp bir

yandan da aratrmalar okurken bir cümleye gözü taklm, 19. yüzyldaki bir matematiksel yapdan söz ediyormu

aratrma. O yapdan yararlanabileceini fark etmi.

Yemek yemeyi falan unutarak problemi bu yeni okuduu aratrmann nda bir daha elden geçirip, akam karsnn

yanna gelerek, 'Fermat'n son teoremini çözdüm!' demi.

The New York Times gazetesi, problemin çözüldüü haberini manetten vermi.

Wiles, çocukluk hayalini gerçekletirmi, hayatnn büyük bölümünü adad amaca ulam.

Tutkuyla geçen yllar sonucunu vermi, arzulad çözümü ele geçirmi.

Basan gelmi ve tutku bitmi.

Böyle büyük bir baarya ulap problemi çözünce ne hissetmi peki Wiles?

— Benim için ayn anlam tayacak bir baka problem olmayacak artk. Fermat benim çocukluk ihtirasmd, onun

yerini alabilecek hiçbir ey yok. Baka problemlerle uraacam, eminim aralarndan bazlar çok zor olacak,

amacna ulamann zevkini yeniden yaayacam ama hiçbiri ayn duyguyu vermeyecek bana. Matematikte, beni

Fermat'n problemi kadar çekecek baka hiçbir problem yok. Bir tür melankoli duygusu var imdi. Çok uzun

zamandr bizimle birlikte olan bir eyi kaybettik.

Tutkuyla istedii bir amaca ulamak, o amaca ulaan insan tarafndan bir 'kaybedi' olarak anlatlyor.

Page 43: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Baarm olmann çekiciliinden söz ederken, baarmak için urat problemin artk var olmamasnn yaratt

'melankoliyi' de hatrlatyor.

— Büyük bir baarma duygusu, büyük bir özgürlük hissi ama ayn zamanda garip bir üzüntü var içimde.

Sekiz yl boyunca yalnzca bu problemi düündüm, onunla uyandm, onunla uyudum. Macera artk bitti.

'nsann çocukluk hayalini büyüdüünde gerçekletirmesinin büyük bir ayrcalk' olduunu söyleyen Wiles,

tutkusuz bir hayat yaamaya balamann kendisi için zorluunu da anlatyor böylece.

Bütün hayatn esir alan bir tutkuyla yaamak m insan daha mutlu klar, yoksa o tutkudan kurtulmak m?

Tutkuyla geçen yllarnz boyunca amaca ulamann hayalleriyle, o amaca bir türlü ulaamamann acsyla yaarsnz

ve birden amacnza kavuup tutkudan azat edilirsiniz.

Baarl olur ama tutkusuz kalrsnz.

Tutkuya alm bir insan tutkusuz yaayabilir mi?

Bir amaca ulamak m daha zevklidir, yoksa bir amaca ulamaya çalmak m?

Bir amaca tutulmak, sannm 'bir amaca tutulmaya' da tutulmaktr.

Tutkuyla sevdiiniz kadar tutkunuzu da seversiniz, hayatnz o tutku tarif eder çünkü, o tutku bitince hayatnz

tarif etmek de zorlar.

Goethe, 'Bir yazann gelmesi gereken yer, artk gitmesi gereken yerdir,' diyor.

Tutkulu bir adamn sözü.

Tutkuyu bilmeyenler tutkunun deerini de anlayamazlar; tutkuyla yaayanlar ise galiba tutkunun kymetini onu

kaybettiklerinde anlyorlar.

Üstelik tutkunun kayboluu çounlukla büyük bir baaryla, büyük bir zaferle birlikte geliyor.

Tutkuya yakan bir kaybedi.

YUMURTA VE ONUR...

Benim ktisat Fakültesi'nden ilk çkm çok uzun sürmütü, on yl falan...

kinci çkm ise çok ksa sürdü, krk be saniye kadar.

ktisat Fakültesi'nde okurken evliydim, çocuklarm vard, ailemi geçindirebilmek için iki ite birden çalyordum

ve bunlar snfta kaldm her dönem bir mazeret olarak kullanyordum.

Sonunda okulu bitirmek zorunda kaldm.

Bitirme snavma giren hocalardan bir ksm, okula balarken benim snf arkadalarmd.

Epeyce maceral bir ekilde bitirdiim okulum-daki ktisat Kulübü'nden geçenlerde bir davet aldm, bana 'onur

plaketi' vermek istiyorlard.

Hemen hemen hiçbir yere gitmiyor, son romanm çkmadan önceki sakin ve kuytu hayatma geri dönmeye

çalyordum ama on ylda bitmi bir okulun önerdii onur plaketini almak da bana gençliime ödemek zorunda

olduum bir borç gibi görünmütü.

Daveti kabul ettim.

Güzel elbiselerimi giydim, kravatm taktm.

Okula gittim.

Yeni bir inaata baladklar için duvarlar yklm, kaplar sökülmü, yerleri kireçlenmi koridorlardan geçtim, benim

mezun olduum okulda hocalk yapan kardeimin odasn buldum, orada bir çay içtim.

Sonra, plaketi alp bir teekkür konumas yapacam salona gitmek üzere odadan çktm.

Parlak bir sonbahar güneiyle ldayan avludan, yanma yaklaan örencilerle akalaarak geçtim.

Dar bir kapdan, lo bir koridora girdim.

Page 44: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Koridor kalabalkt.

Birileri bana doru hareketlendi.

Onlara gülümsedim.

Kendi irademle yaptm son hareket de bu oldu.

Birden kalabalktan kopan bir grubun bana doru bararak yaklatn gördüm.

Türk milli eitiminin yetitirdii 'keskin nian-clar'dan birinin iki metreden frlatt bir yumurta akamda patlad.

O mesafeden o hzla atlan bir yumurtann epeyce sert bir ekilde çarpabileceini anladm.

Beyaz bir bulut gözlerimin önüne yerleti.

O bulutun arasndan bana doru koan bykl bir çocuun yüzünü, her hareketimi kaydeden bir kamerann krmz n,

'Fransz Ahmet, Türk düman, vatan haini, defol' naralarn, her yandan üstüme bir eyler atldn, korunabilmek

için tuhaf hareketler yaptm fark ettim.

Nefretin kokusunu ve saldrnn kendine özgü garip uultusunu hissediyordum.

Bir an aralarndan geçip konferans salonuna girebilmek için öne doru bir adm atmaya çaltm, ayn anda onlar

da bana doru komaya baladlar.

Srtmn duvara dayandn ve daha sonra yaynladklar bildirilerden 'Atatürkçü' ve 'erkek' olduklarn örendiim

yaklak on kiinin beni sardn gördüm.

Çlklar atyorlard.

Türk edebiyatnn en hzl koan, en çevik yazar olduumu kantlayan bir hamleyle aralarndan syrlp, 'çok hzl' bir

biçimde olay yerini terk ettim.

Binadan koarak uzaklarken bana aknlkla bakan iki genç kza "Kenara çekilin," dedim, "saldryorlar."

Aydnlk avluda yavaladm.

On adm arkamdan, uzun boylu, sarn, melek yüzlü, yakkl bir olan yürüyordu, kibar bir sesle, "Yumurtalar

pek yakt Ahmet Bey" diyordu.

Omzumun üstünden ona doru bakyordum.

Hep ayn cümleyi tekrarlyordu.

Çok memnundu.

Ve hep on adm gerimde duruyordu.

Bana satarken bile 'Ahmet Bey' diyecek kadar kibar, söyledii cümleye bir ikincisini ekleyemeye-cek kadar

yaratclktan uzakt.

Avlunun öbür yanndaki binaya girdim.

Yerler molozlarla kaplyd.

Bütün tuvaletleri ykmlard ve Türkiye'nin en eski üniversitesinde akan tek bir musluk, yüzümü

ykayabileceim tek damla su yoktu.

Güzelim siyah ceketim yumurtaya bulanmt.

Pantolonum, gömleim, ayakkablarm, kravatm beyaz sar bir svyla kaplanmt, akamdan aaya yumurta akyordu.

Bir çay ocana girdim.

Yüzüme kederle bakan sevecen çaycnn getirdii bir ie suyla yüzümü ykadm, bir bardak çay içtim,

etrafmdakilere gülümsedim, onlarn üzüntüsünü yattrmaya uratm.

Daha sonra iki resmi polisle, deri ceketli bir sivil polis geldi.

Deri ceketli polis, 'zabt tutamayacan, olayn geçtiini' söylüyordu.

'Onur plaketini' alp, 'koarken onurlandrlan' ilk yazar olarak ayrldm üniversiteden.

Page 45: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Akamleyin bana saldranlar, 'Atatürkçü Düünce Kulüpleri Federasyonu' adna bir bildiri yaynlayarak,

'basanlarn ve memnuniyetlerini' açkladlar.

Ertesi gün de, üstünde benim resmim olan afiler astlar üniversitenin duvarlarna; afilerde, "Türk erkeklerini

görünce kaçtn, bir dahaki sefere kurtulamayacaksn' yazyordu.

Herkesin kendine göre tarif ettii Atatürkçülüün nasl bir ey olduunu pek bilemiyorum, eer bu çocuklarn yapt

Atatürkçülükse, bence pek iyi bir ey saylmaz.

Ama 'düünce' ve 'erkeklik' konusunda baz bilgilerim var.

Onlarn haykrlarnda pek düünce göremediimi söylemeliyim.

Erkeklik konusunda ise, birilerinin onlara baz eyleri yanl örettii anlalyordu.

Benim yetitiim mahallelerde 'erkeklii' daha baka türlü tarif ederlerdi.

Yllar önce mezun olduum üniversitede birileri düüncenin ve erkekliin tariflerini deitirmi, bu çocuklara da

yanl eyler öretmiti.

Elbiselerimi temizleyiciye gönderdim.

Süet ayakkablarm temizleyecek bir boyac aradm.

'Onur plaketini' kütüphaneye koydum.

Okulum beni onurlandrmt.

Bazlar da onura biraz yumurta kartrmlard.

Ben de hzl komutum.

Ve üniversite bu saldrdan sonraki muhteem memnuniyeti ve sessizliiyle bizi kucaklamt.

Eer bir daha bir okulda edebiyat dersi verirsem, çocuklara, yazar olabilmeleri için kitap okumalar ve

atletizm çalmalar gerektiini söyleyeceim.

Yazabilmek için kitaplara, bu ülkede onurland-nlabilmek içinse hzl komaya ihtiyaçlar olacak çünkü.

BU GENERALLER YARGILAYIN, BU YAZARLARI AÇIKLAYIN

Benim büyük dedem paayd, öyle darbe paas deil, savalara girip çkm, vurumalara katlm, saçlar usturayla

kazl, byklan dikilmi, babamn deyimiyle 'az barut kokan' paalardand.

smet Paa'nn hocasyd.

Rivayete göre, 'menzil-i müstahkem komutan' olduu Erzurum'da apka Devrimi'ne kar ayaklandlar diye krk

kiiyi mahkemesiz asmt.

Hepimizin üstünde bir günah gölgesi brakm olan Deli Hasan Paa, deli ve gaddard.

Ama seviyesiz deildi.

Babaannemden epeyce mübalaal olduunu tahmin ettiim askerlik ve kahramanlk anlarn dinleyerek büyüdüm

ama bir tek gün 'benim babam çok iyi yalan söylerdi, iftira atard, komplo kurard' diye bir övünme duymadm.

Çocukluk belleimden bana kalan 'paa' görüntüsünde bir komploculuk lekesi bulunmuyordu, tam aksine

askerlii bir dürüstlük meslei gibi anlatmt bana.

On yedi yamdayken, Heybeliada'da bir yaz günü panjurlar indirilmi bir kökte smet Paa'yla konuma frsat

bulduumda, Paa, o koyu scakta lacivert takm elbisesi, kolal gömlei ve kravatyla oturduu koltukta bana

dedemden söz etmiti.

Onun hocasyla ilgili anlattklar arasnda da 'yalanclk' ya da 'iftiraclk' gibi nitelemeler yoktu.

O zamanlar, bunlar bir övünme vesilesi saylmyordu.

Geçen gün, Genelkurmay Bakanl, baz politikaclara, iadamlarna, yazarlara 'iftira atmak' için bir plan

hazrlanm olduunu kabul eden bir açklama yaptnda, basnda sevinçli bir aknl belirten yazlar okudum.

Page 46: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

'Bakn Genelkurmay doruyu söyledi' diyorlard.

Bu ülkenin ordusunun bu ülkenin insanlarna 'doru' söylemesine seviniyorlard.

Sanki bir ordunun kendi halkna 'yalan' söylemesi doal bir eymi gibi.

Ordu bize 'doruyu' söyledi diye sevinmenin tuhafln hissetmekle beraber kendimi bu sevinci paylamaktan

alkoymadm, madem artk ordunun doru söylemesi sevindirici bir gelime haline gelmi, ben de sevineyim

dedim ve sevindim.

Ama, açklamann bir de devam vard.

Genelkurmay, böyle bir plan hazrlamay, böyle eylerin olabileceini savunuyordu.

Üstelik, bu planlara uygun bir biçimde harekete geçildiini, baz insanlara iftiralar atldn, o insanlarn

hayatlarnn mahvedilmesine neden olunduunu bildiimiz halde.

O insanlara iftira atlrken çeitli suçlar ilenmiti.

Öncelikle bir sann resmi ifadesinde tahrifat yaplmt, bu yalan ifade zorbalkla gazetelerde bastrlmt, insanlara

kara çalnmt.

Bunlarn hepsi de bizim ceza yasamza göre suç.

Ayrca, bu suçlan ileyen generallerin kimliklerini de biliyoruz; Cengiz Çandar, Nee Düzel'le Radikal

gazetesinde yapt konumada o isimleri açklad.

Zaten o açklamasa da 'iftirac generaller'i bulmak çok zor deil; yalan haberi yaynlayan gazetelerle

televizyonlar haberin 'kaynan' biliyorlar, savclar sorduunda bunlar açklamak zorundalar.

imdi suçu biliyoruz, suçluyu biliyoruz ama onlar yarglayamyoruz.

Genelkurmay açklamasnda da, o generalleri koruyan tehditkâr bir hava var.

Eer ortada bir suç olduunu kabul ederken, o suçu ileyen generallerin yarg önüne çkmasna engel olursanz,

hukuk d bir 'kast' oluturursunuz.

Yasalarn yalnzca siviller için olduunu, generallerin yasalara uymak zorunda olmadn kabullenirsiniz.

Bir ülkede, herhangi bir kesim, yasalarn ve hukukun dokunamayaca bir alana geçerse ve toplum yasalarn

ulaamayaca bir alan olduunu görürse, o zaman herkes, açlan gedikten o hukuksuz alana geçmeye urar. Bir

de bakarsnz, generallerin ardndan, politikaclar, gazeteciler, iadamlar, birer birer yasalarn geçerli olmad alana

szmaya balamlar.

Yasalarn geçerli olmad, hukukun denetleye-medii bir alan da ksa sürede bir çürümülük bataklna döner ki,

bunun sonuçlarn zaten bugün yayoruz.

Bu batakl yeniden mümbit bir alana çevirmenin tek yolu, herkesi hukukun denetimi içine sokmak, yasalar

çineyen generalleri de yargnn karsna götürmektir.

Hiçbir ordu 'Ben halkmn yasalarna uymak zorunda deilim' diyemez, derse halkndan uzaklar, halkn,

'psikolojik bir sava uygulayaca' bir düman gibi görmeye balar.

Bu da tasviye edilebilecek bir ey deildir, emin olun.

Böyle yapp da baarl olmu bir toplum yoktur.

Suç ilemi generalleri yargdan kaçrmak, sadece ülkenize, sadece hukuka deil mesleinize de ihanet olur,

askerlii dürüstlükten ve güvenilirlikten koparrsnz.

Ben askerlik hayran deilim, hiçbir zaman da olmadm, ordularn olmayaca bir dünyay hayal edenlerdenim

ama yine de hayatlarn vatanlar için feda etmeyi kabullenmi bir meslein bu inanlmaz fedakârlnn da 'iftiraclk'

düzeyine indirilmesine gönlüm raz deil.

En azndan dedemin ans adna bundan içim szlar.

Page 47: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Üstelik bugün yalnzca dedemin meslei için deil, gençliimi verdiim bir baka meslek için de içim szlyor.

Bu iftirac generallerin hazrlad belgede bu iftiralarn yaygnlamas için 'baz köeyazarlarnn kullanlabilecei' yazl.

Bu ülkede demek öyle köeyazarlar var ki baz generallerin talimatlaryla 'iftira atmaya' hazrlar, hatta bu

talimatlar dorultusunda iftiralar atp çü-rütmecilik yapmlar, okurlarn kandrm, yalan söylemiler.

Bir alçak gibi, aalk bir ajan gibi davranp, mesleklerinin güvenilirlii arkasna saklanp köelerini iftiraclkla

zehirlenmi hançerler gibi kullanmlar.

Bu adamlar bu meslein içinde olduu sürece gazetecilik halkn güvenine sahip olamaz.

Gazetecilik, toplum adna denetleme ve gerçekleri açklama görevini sürdüremez.

Eer basn, üstüne bulaan bu alçaklktan rahatszlk duymayacak kadar seviyesizlememise, bu ajanlar,

generallerin maalar olan iftiraclar da ortaya çkanp kamuoyunun önüne koymaldr.

Biz bugün bu ülkede yaayan insanlarn 'yaam düzeyi'nin Yunanistan'da yaayan insanlardan altm be basamak

aada olmasndan, ortalama eitim düzeyimizin ilkokul dördüncü snf aamamasndan, Kbrs Rum Kesimi'nden

bile be kere daha fakir olmamzdan, hapishanelerin mafyann eline geçmesinden, devletin içinde çeteler

olumasndan, hazinenin boaltlmasndan rahatszsak, bütün bunlar düzeltebilmek için bütün toplumu, hiçbir

istisna tanmadan hukukun denetimi içine almak zorundayz.

Siz o iftirac generalleri yarglamadan, aalk iftiralarn atlmasna maalk eden ajan köeyazarla-rn afie etmeden ne

orduya güven duyulmasn salayabilirsiniz ne de basna.

Babaannem, aslm insanlarn günahna ramen, bütün çocukluum boyunca bana dedemi ve askerlii

anlatabildiyse ve ben bu yazya 'Benim bü-yükdedem paayd' diye balayabildiysem, bu, o adamn gaddarlna

ramen 'iftirac' ve 'yalanc' ol-mamasndand.

ftirac generallerin yarglanp yarglanmamasna karar vermeden önce bir düünün, sizin de çocuklarnz ve

torunlarnz var.

Yarn bir gün onlar 'yaz'larna nasl balasnlar istiyorsunuz?

FLOZOFLARIN EHR VE TANRININ EHR

Yol kenarndaki aaçlardan portakal kopartp koklayabiliyor, k ortasnda kaldrmlara atlm masalarda ceketinizi

çkartp Ege zeytinleri, cacikis-ler, dolmakisler yiyebiliyor, bir kilisenin dibine kurulmu çardak kahvesinde,

biraz ötede arap içip ark söyleyen Rum bitirimlerini dinleyip binlerce yl önce yaplm bir tapnaa bakarak

kahve içebiliyor, tepelerle çevrili bir vadide yerlemi Atina'nn tam ortasndaki en yüksek tepeye kurulmu

Akra-pol'e çkp, alnlklarnda belki de tarihin en muhteem heykeltra Fidyas'n yapt tanrçalar bulunan

Pantheon'un kysndan, tepelere doru beyaz bir kum gibi dalan ehre, ehrin içindeki yemyeil minik korulara

bakabiliyor, geceleri 'tanrlarn mahallesi' diye bilinen Plaka'daki minik evlerin alt katlarndaki tavernalarda

rembetiko dinleyip uzolar içerek, çiçek ve anason kokusunu içinize çekebiliyorsunuz.

Ama bu ehirde bir ey eksik.

Felsefenin, tiyatronun, mimarinin, heykeltraln, geometrinin, siyasetin, askerliin binlerce yldan beri alamam

dev isimlerinin bir zamanlar burada dolam gölgelerini aryor gözleriniz; beyaz harmaniyeleri, çapraz balanm

sandaletleri, uzun saçlaryla o adamlar geride yalnzca eserlerini brakarak ehirden gitmiler sanki.

Belki de aslnda bir 'yaz ehri' olan bu sanat ve düünce bakentine kn gitmenin getirdii bir dü krkl ama, insanda

Atina ehri biraz yorgun, nasl söyleyeyim, çoktandr içine kimsenin girmedii, mobilyalar ev sahipleri

geldiinde açlmak üzere örtülerle kapanm, güzel ama hafifçe tozlu eski bir ev duygusu uyandryor.

Sol elinde ayn anda hem telsizini hem de tespihini tutan iman polisin sa elindeki cep telefonuyla bütün

sokan dinleyebilecei yükseklikte bir sesle konuarak, kendisinden ve otoritesinden memnun bir halde

Page 48: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

yürümesindeki irinlik de, sokaklarda öpüen genç çiftler de, yemyeil bir bahçeliin kenarndaki güneli kahvede

bcr bcr konuan üniversiteliler de ehri beklendii kadar canlan-dramyor.

Geni avenülerin akamn terk edilmiliine biraz çabuk teslim olan tozlanm yalnzl, kitapçlarn, bir yabancnn

dolat bölgelerdeki azl ve sszl, dükkânlarnn taral sükûneti insan artyor.

Heykellerle yansyan o Grek güzelliini ise sokaklarda dolaan insanlarn yüzlerinde göremiyorsunuz. nanlmaz

derecede Türklere benziyorlar; o kadar Türk'e benziyorlar ki siz kendinizi Yunanl sanmaya balyorsunuz.

Dar sokaklara taan kebap kokulan, ucuz lokantalarn vitrinlerindeki döner tezgâhlar, byklar,

her yerde keyifle tüttürülen sigaralar, esmer kadnlar, otobüs duraklanndaki kalabalklar, tkanan trafikleri, her

türlü kural karsndaki aldrmazlkla-ryla bize bu kadar benzeyen insanlarla neden yllarca can düman

olduumuzu anlamak ise hiç mümkün deil; dümanmzdan ziyade ikiz kardeimize benziyorlar, belli ki uzun

yllar süren birlikteliimiz srasnda anneler babalar epeyce birbirine karm.

Atina'y tanmaya elbette ki yetmeyecek ksa bir gezintiden sonra elli be dakikalk bir uçak yolculuuyla

stanbul'a döndüünüzde, neden Dou Roma mparatorluu'nun, Bizans'n, Osmanl'nn baehir olarak bu bölgedeki

bir baka yeri deil de stanbul'u seçtiini anlyorsunuz.

stanbul'un hemen hissedilen neredeyse hayvani bir enerjisi ve gücü var ve bu güçle birleen, iç içe geçen dii

bir güzellii; belki stanbul'a olan tutkumdan dolay biraz tarafgirlik yapyorum ama ben bu kadar güçlü ve bu

kadar güzel bir ehir görmedim; bir canavarn omuzban hatrlatan adaleli kuvveti ve bir kadnn boynu gibi

nazenin ve krlgan güzellii bir arada tayan baka bir ehre rastlamadm.

Eer bütün dünya, dünyay brakn, Osmanl mparatorluu'nun eski topraklarnda yaayan insanlar, akn akn,

milyonlar halinde stanbul'a gelmiyorsa, bu stanbul'un deil Türklerin eksikliinden kaynaklanyor.

Pek k, pek modern yeni havaalann görüp içten içe 'Bak neler yapabiliyoruz' sevincini yaadktan sonra saatler

süren elektrik kesintileriyle kararan, kazdkça altndan cesetler çkan mezar evleriyle ürkünçleen, gerçeklerden

korkan suskun insanlaryla huzursuzlaan skntl bir ehrin hayatna dahil oluyorsunuz.

Fatih'in stanbul'u almas talihin Türklere verdii bir armaan m yoksa stanbul'a verdii bir ceza m, tam

kestiremiyorsunuz; bu güzelliin bize fazla geldii, bunu tamakta zorluk çektiimiz, sahibi olduumuz topraklarn

esiz deeri altnda ezildiimiz açk.

Atina'y nasl filozoflar, mimarlar, yazarlan, matematikçileri, komutanlar, heykeltralar terk etmise, stanbul'u

da mutasavvflar, müzisyenleri, airleri, mimarlar, meddahlar, kumandanlar terk etmi; iki bakent de geçmiine

layk olamamann gizli hüznünü tayor.

Belki de aralarnda bunca yl süren dümanln kayna, geçmilerine ihanet eden iki hainin birbirlerine bakp

kendilerini görmesinin getirdii bilinçalt bir öfke; belki de benzerlik bizi birbirimize düman etmi.

Tarihiyle övünen, gerçekten övünülesi bir tarihe sahip ama tarihine artk layk olamayan, Avrupa'nn kycnda

iki ülke, iki zavall karde, iki zavall düman.

Ve, imdi belki de ilk kez benzerliklerinden dümanlk yerine yaknlk yaratacak iki dost.

Atina'nn stanbul'un hametine ihtiyac var. stanbul'un ise Atina'nn özgürlüüne.

Atina'da Fidyas' göremediysem de yapt heykelleri gördüm. Filozoflarnn geçtii yollarnda yürüdüm,

trajedilerin oynand amfteatralar dolatm.

Atina filozoflarn ve tarihin yapt bir ehir. stanbul ise Tanr tarafndan yaratlm belki de tek ehir yeryüzünde;

Tanr buray terk etmi gibi gözükse de yansmas her yanda.

Tanr'nn ve tarihin çocuklar bir gün yeniden

kendi yaratclarna layk olur belki diye ümitleniyorum; dü krklklarn besledii kadar dülerimizi de besleyecek

Page 49: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

iaretler her köe banda çkyor karmza.

Atina'da yol kenarndan bir portakal kopardm, kokusu hâlâ avucumda duruyor. stanbul'da Boaziçi'nin

üstünden geçtim, deniz kokusu her yanmda.

Kokular insanlarndan güzel iki ehir.

Birbirine ikiz kardeler kadar benzeyen bu eski dümanlar el ele dokunduklarnda, bir sabah bakacaklar ki

mucize olmu, Tanr filozoflarm, airlerini, mimarlarn, heykeltralarn, meddahlarn toplayp gelmi, Boaz'da

ykanp Atina'da portakal yiyorlar.

BNYIL

Hiddetli bir frtnann uultusu gecenin karanln daha da artryor sanki, rüzgârdan pencerelerin camlar esniyor;

duvarlann, kitaplarn, resimlerin görüntüleri ve benim tulara doru hafif eilmi beyaz sakall aksim rüzgâr cama

her çarptnda camn içinde dalgalanyor; uultulu bir dalgalanma içindeyim; bir binyl yazs için ne kadar uygun

bir gece.

Binyl...

Ad bile muhteem bir ant, zamana adanm görkemli bir ibadethaneyi, tarihi duvarlarna sinmi kokusunda

tayan, raflarnda sonsuza doru uzanan bir zamann parçalarn tayan bir kütüphaneyi andryor.

Saylmayacak kadar çok anlardan olumu bir kütüphane; çoktan kaybolmu o anlarn her birinde o anlarn says

kadar çok hayat ve ölümlerden görüntüler var.

Zamann, o muhteem ibadethanenin içine girdiinizi farz edin, neler göreceksiniz duvarlarndaki kzl tulalarda,

o milyarlarca milyarlarca anda neler

göreceksiniz, birçok ey herhalde, birçok ey; her anda bir sonraki ânn balangc: Yürüyen bir adam bir anda,

bir sonraki anda gene yürüyen ayn adam, pe pee birçok anda yürüyen ayn adam, sonra birden adamn çkt bir

idam sehpas ya da yürüyen bir kadn, yürüyüün bittii bir âna ulaacaksnz; belki onu bir sarayda

zehirleyecekler, belki bir odada seviecek, belki çocuunu emzirecek, belki alayacak ve her ânn içinde böyle

milyonlarca insan, hepsi de artk kaybolmu, görkemli bir yapnn tulalarnda görünmeyen izlerini brakarak yok

olmu insanlar, yokluklaryla kprdap duruyorlar; hepsi kendi kaderine doru yürüyor, bütün yap kprdyor ve

yürüdükçe kendinize rastlayacanz anlara doru geliyorsunuz ve biliyorsunuz ki arkanzdan oray ziyaret

edenler sizin içinden geçtiiniz anlar ve sizin kaderinizi seyredecek.

Tarih diyorlar buna, hayat diyorlar, zaman diyorlar.

Her eyin bir ad olmas ne tuhaf.

Ama daha da tuhaf olan, adn bildiimiz her eyi gerçekten bildiimizi sanmamz.

Nedir zaman, nedir bu uultulu gecede içinde dolatmz, kprtlarnda yok olmu hayatlarn izlerini seyrettiimiz ve

seyrederken de kaybolmakta olan anlara kendimizden parçalar braktmz ey?

O sonsuz binada dolarken eer çevrenize biraz dikkatli bakarsanz kaybolmu anlardan birinin içinde Engels'i

göreceksiniz, ayn ânn içinde bir de Dühring diye biri var; tartyorlar; tarttklar basit ama cevapsz bir soru:

Zamann bir balangc var m?

Var m zamann bir balangc?

Zaman ne zaman balad?

Zaman hep mi vard?

Peki, zamann bir sonu olacak m, bu büyük yap yklacak m bir gün, bütün anlar dalp karanlk bir boluun içinde

kayp m olacaklar?

Eer zamann bir balangc ve bir sonu yoksa, her eyi bir balangç ve sonla ölçen zamann kendisi bir balangçla

Page 50: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

bir sondan yoksunsa, onu ölçecek olan o iki ucu ele geçiremiyorsak, o vakit, evrenin, dünyann, tarihin,

insanlarn ömrünü ölçen zamann kendisi ölçüden âri mi?

Zamann bir zaman yok mu yani?

Zamann bir balangc varsa ayet, o balangçtan önce var olan neydi peki? Zamansz bir boluk mu? Yoksa

ölçüleri bambaka olan bir zaman m?

nsanlar, yani bazlar, ne çok tarttlar bunlar, o aheser antn duvarlarnda onlarn çaresiz gölgelerini göreceksiniz

bakarsanz, kalabalklarn merak etmediini merak etmi olanlar onlar ve merak ettikleri zamann içindeler imdi.

Nasl da uulduyor gece.

Bir binyl yazs yazmak için uygun bir vakit.

Pencerede rüzgârla dalgalanan gölgemi görüyorum.

Bir gün yok olacak gölgem.

Bir gün hiçbir cama yansmayacak olan gölgem.

Beyaz sakall ve hafifçe öne doru eilmi.

Yeni bir binyla doru yaklaan zamann içindeki frtnal bir gecede cevabn bilmedii sorulan yazan bir adamn

gölgesi bu, Goya'nn geceleri yüzlerce mum yakarak aydnlatt bir odada, o gecelerin içinde resim yapan

kendisinin resmini yaparak, o geceleri oluturan anlar zamann yok ediciliinden kurtarmaya çaltnn resmini

gördüünü hatrlayan bir adamn gölgesi.

Böyle uultulu kaç gece geçti zamann içinden?

O gecelerde, esneyen camlarda dalgalanan kendi gölgesini gören kaç insan geçti?

Hepsi o muhteem antn içinde imdi; onlarn anlara parçalanm yokluklarndan, ne zaman baladn bilmediimiz ve

ne zaman yok olacan tahmin edemeyeceimiz bu büyük ibadethane ina edildi ve bu yapnn içinde dolatmzda,

yok olua doru yaptmz yürüyüü, kendi hiçliimizi görüyoruz ama bir yandan da ahane bir yapnn ilerleyen

inaatna katlan anlarmzda varlmz yansyor bize.

Bir hiçiz.

Ve bu hiçlikten bir hayat çkartacak kadar da güçlüyüz ve varz.

Biri bize bir hiç olduumuzu söylerse, ona bu büyük yapy gösteririz, biri varlyla övünürse ona göstereceimiz

de yine ayn ant olacak; varlmz ve yokluumuz ayn kütüphanenin duvarlarnda iç içe duruyor.

Yeni bir binyla doru yürüyor zaman.

Bin yl sonra yine yaz yazan birileri olacak m?

Be bin yl önce balad birileri yaz yazmaya.

Be bin yldan beri yazyoruz.

Dünya yaratlal dört buçuk milyar yl olmu, öyle diyorlar.

Bir gün dünyann atee dümü bir kristal top gibi patlayp parçalanacan da söylüyorlar.

Ant yklr o vakit.

Zaman ne zaman balad, diye soran kimse kalmaz.

Zaman kalr m peki?

Dünya ve insanlar yok olduktan sonra zaman yine sürer mi?

Zaman ölçü olarak kullanacak insanlar olmadnda, zaman varln sürdürebilir mi?

Yeni bir binyl geliyor uultulu bir gecenin içinden.

Gölgem dalgalanyor pencerenin camlarnda.

O gölgeyi sonsuza uzanan bir antn içinde takip edeceim ve anlardan bir an o gölge kayboluvere-cek.

Page 51: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

O âna geçerken gülümseyeceimi umuyorum.

Gençliinde zaman ne zaman balad diye soranlarn yazdklarn okuyup elenmi birine bu gülümsemeyi borçlu

zaman.

Ve bin yl sonra, birileri daha zaman ne zaman balad, deyip gülümseyecek.

Ve bir bakas, zaman var m peki, diye soracak.

Ve o da gülümseyerek, o müthi yapnn duvarlarnda, hiçlikle varln birlikte kprdat o anlarn birinde, yeni bir

binyla, gelmekte olan binyln sonunu merak ederek geçecek.

Ve herkes teker teker kaybolurken o soru binlerce yl daha gülümseyerek yaayacak.

Zaman ne zaman balad?

Yoksa hiç balamad da, bir günein çevresinde hep ayn hzla dolaan küçük bir gezegende biz öyle bir eyin

varlm uyduruyor muyuz?

Bunlar bilmiyoruz, yalnzca iki gerçek var imdi, uultulu bir gecede gölgem bir pencereye yansyor ve bin yl

sonra bu sorularn cevabn yine bilmeyecekler.

ÖZLEMEK

Fettan karsn özleyen zavall kocalar gibi özlüyorum bu memleketi; evet, türlü türlü rezillii, kahpelii,

edepsizlii, kepazelii var ama kimselerde olmayan öyle bir cilvesi, güzellii, kokusu, letafeti de var ki bu

topraklarn, nereye gidersen git, o kokuyu, o güzellii yana yakla özlüyorsun, bin defa lanet okusan da ona

kavumak için yangnlar içinde koa koa geliyorsun.

lk kavumann, bütün çirkinlikleri, pasakllklar gözlerden saklayan heyecan dolu körlüüne brakyorsun kendini.

çinden deniz geçen bir kentte yaamann ayrcalkl hazzn, kvrak kubbeler ve ince minarelerle oymalanm bir

siluetin gurup vakti gökyüzüne vuran kzl gölgesini, bahara dönen havay, çiçeklenen aaçlar, bolukta asl

duran köprüleri, midye kokusunu derin derin çekiyorsun içine.

Yeryüzünün en güzel kentinde yaamann sevincini tadyorsun bir iyice.

Bir kere daha anlyorsun ki, mutluluk bir gün bu diyarlara bir gelirse, hiçbir yere gelmedii kadar güzel ve

görkemli gelecek; alabildiine bitirim, alabildiine hergele, hem akac hem hüzünlü, ak fsltlarn ve ezan

seslerini ayn hevesle barna basan, kudüm ve klarnet ritimleriyle coup ayrlk iirleriyle alayan, dalaryla,

denizleriyle, ovalaryla dans eden yepyeni, yeryüzünün hiç bilmedii, hiç bilemeyecei bir mutluluk olacak bu.

Vaheti en çok biz bildiimiz için efkati de en çok biz bileceiz.

Kötülüklerle böylesine yaralandmz için iyiliklere tenimizi en çok biz açacaz.

Dünyann iiri yeniden kefettii, Pablo Neru-da'nn Amerika'da, Nâzm Hikmet'in talya'da bestseller olduu bir

çada, bizim iirimiz dolaacak yeryüzünü; Viyana kaplarna dayanan ordularmzla deil, her dilde bir daha

yazlan, her kapdan geçen, her akta çoalan dizelerimizle, airlerimizle övüneceiz.

Bizans'tan, Arap'tan, Ermeni'den, Rum'dan, Yahudi'den, Kürt'ten, Türk'ten, Çerkez'den, Balkan'dan,

Kafkas'tan süzülüp gelmi, Anadolu'nun topraklarnda demlenmi arklarmzla coturacaz dünyay. Azgn bir nehir

gibi ykp dökerek akan vahi ve yaban enerjimiz bir gün yeryüzünün duygularm, düüncelerini besleyen

verimli bir akarsu-ya dönecek.

Biraz uzaklap buralar özlediinizde biliyorsunuz ki, bu topraklar yeni bir mutlulua gebe, hiç tarif edilmemi

bir hazz yaratmaya hükümlü.

Bütün bu kahpelikler, rezillikler, bayalklar bitecek bir gün.

Yok etme isterisinin yerini var etme ehveti alacak.

Sava bitireceiz, hapishanelerin kapsn açacaz, özgürlük, ilkbahar kular gibi uçacak göklerimizde.

Page 52: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Fakiriz, dertliyiz, yaralyz ama dünyann en güzel topraklannda, en derin tarihiyle koyun koyuna yayoruz; bu

güzellik yeniden yaratacak bir gün bizi, akllandracak, çiçeklendirecek.

Fettan karsn özleyen zavall bir koca gibi özledim bu memleketi.

Özlem bütün çirkinlikleri yakarak büyüdü, kavumann ilk heyecan, oynak bir kadn gibi önce güzelliklerini

sundu bana.

Bu ülkede birçok insann hayatn, daraaçla-nnda, hapishanelerde, mahkemelerde neden heder ettiini bir kez

daha anladm, patlamaya hazr bir tomurcuk gibi duran o esiz mutluluun kokusunu alp da, o mutlulua ulamak

için dövümemek mümkün deil.

En aalk alçaklar bu topraklardan çkt için en yürekli yiitler de bu topraklardan çkyor.

En büyük aclar bu topraklarda yaandndan en güzel iirler de bu topraklarda yazlyor.

nanlmaz bir ac ve muhteem bir güzellikle karlm hayatmz.

Mutluluk bu bileimden çkacak ve bir gün mutluluk bu diyarlara bir geldiinde, hiçbir yerlere gelmedii kadar

güzel ve görkemli gelecek.

Özlem bana böyle söylüyor.

SAVUNMALAR

Yaam boyunca birçok kez yarglanan Ahmet Altan'n toplam 24 yl hapsi istenen ve beraatla neticelenen son

dört davasnda yapt savunmalar.

st. 2. A. Ceza Dosya No. 2001/258 'Türkiye'nin Bütün Generalleri Klalarnza Dönün'

Sayn Yargç,

Bu ülkede artk yazarlann gurur madalyas haline gelen bu sank sandalyesine oturmak için Amerika'dan

geldim. Bu sabah bu sandalyeye iki kez oturacam. u anda bilebildiim kadaryla be ayr davadan

yarglanyorum. Daha önce de defalarca yarglandm.

Bir hukuksal metin demekte bile zorlanacam kadar aldrmazca yazlm iddianamelere baklrsa her defasnda ayr

bir suç ilemiim.

Siz savclara bakmayn Sayn Yargç, anadillerini bile gereince kullanamayan, suçladklar yazlardan yaptklar

alntlara bile özen göstermeyen savclarn deiik deiik iddialarnn aksine ben hep ayn suçu iledim.

Benim suçum açk.

Ben bu ülkenin adil ve özgür olmasn istemekten suçluyum.

Bu ülkenin deimesini istemekten suçluyum.

Bu ülkede adalet olduu için yarglanmyorum ben.

Ben, bu ülkenin deimemesini isteyenler güçlü olduu için yarglanyorum.

Beni sank sandalyesine oturtup, hapishanenin demir parmaklkl gölgesini kocaman bir tehdit gibi önüme

dikiyorlar.

Ama onlar hapishaneden daha korkutucu eyler olduunu bilmiyorlar.

Bir insann kendisine, düüncelerine, mesleine, onuruna ihanet etmesi hapishaneden daha fazla azap verecek

bir cezadr.

Fikirlerimi söylemekten vazgeçmiyorsam bu cesaretimden deil, kendime ve mesleime ihanet etmekten

duyduum büyük korkudandr.

Dilerim ki beni buraya gönderen savc da mesleine ihanet etmekten benim kadar korksun.

Savcnn suçlad yazmn balna bir bakn, "Türkiye'nin Bütün Generalleri Klalarnza Dönün' diyor.

Bir ülke düünün ki, generallerin klalarna dönmesini istemek suç saylyor.

Page 53: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Niye suç generallerin klalarna dönmesini istemek?

Böyle bir suç yok.

Suç olan generallerin klalarndan çkp politikaya karmas.

Öylesine somut bir suç ki bu, askeri ceza yasasnda açkça maddesi bile var.

Bir askerin siyasi konularda demeç vermesi be yla kadar hapisle cezalandrlmas gereken bir suç.

Peki, siz hiç siyasi demeç verdii için yarglanan bir general gördünüz mü?

Sayn Yargç,

Bu mahkeme salonunda, hatta bütün ülkede generallerin siyasi demeç vermediini söyleyecek biri var m?

Sadece demeç vermekle de yetinmiyorlar; babakanlara, bakanlara, parlamenterlere açkça hakaret bile

ediyorlar.

Ortada böylesine açk bir yasa maddesi ve böylesine açkça ilenmi bir suç varken, suçlulardan hiçbirinin

yarglanmamasn nasl açklayacaz?

Biz bu gerçei hukukun ve adaletin içine nasl yerletireceiz?

Elbette bu gerçee hukukun içinde bir yer bulamayacaz.

Bu durum hukuka uymuyor çünkü.

Burada açkça hukuk çineniyor.

te bunun için generallerin klalarna dönmesini istiyorum.

Generallerin siyasete karmas hukuk sistemini altüst eder çünkü, bu hukuksuz adm atldktan sonra her an yeni

hukuksuzluklarla karlarsnz. Ve karlayorsunuz.

Savc suç ileyen generalleri buraya göndere-medii için hukukun uygulanmasn isteyen yazarlar buraya

gönderiyor.

Ben bu gerçei söylediim için, hukuka uygun, adil ve özgür bir ülkede yaamak istediim için Genelkurmay

Bakanl ve Adalet Bakanl art arda davalar açtryorlar hakkmda.

Sayn Yargç, hukuka uyulmasn, adil ve özgür bir hayat yaratlmasn istemek suç mu?

Bir yazar ülkesi için hukuka uygun ve özgür bir hayat istemeyecekse ne isteyecek?

Generallerin siyasetin içinde olmas bu ülkede hukuku, ekonomiyi, siyaseti, sosyal yapy perian etti.

Yaadklarmza bir baksanza, çocuklarnzn bu ülkede yaamasndan memnun musunuz, onlarn geleceklerini

güvence altnda görüyor musunuz?

Siz bu ülkenin yargcsnz ama bu ülkenin bütçesinden kaç parann askeri harcamalara ayrldn örenemezsiniz.

Kimse size bunun rakamn açkça söylemez.

Bu ülkenin bütçesi hepimizin ortak katklaryla olutuu halde, o paralar denetleme hakk bize verilmez.

Bu durumdan bir hukukçu, bir vatanda ve bir baba olarak memnun musunuz Sayn Yargç? Eer bu salonda

ülkemizin içinde bulunduu durumdan, yaadmz baskdan, fakirlikten, gerginliklerden memnun bir kii varsa,

ben mahkûm olmaya razym.

Ama eer memnun deilseniz, eer çocuklarnzn gelecei için siz de benim kadar korkuyorsanz, artk zengin ve

özgür bir ülkede yaamak istiyorsanz, o zaman bilin ki bunlara yazarlar mahkûm ederek ulaamazsnz.

Gerçek suçlular yarglayn Sayn Yargç, benim talebim bu.

îst. 2. A. Ceza Dosya No. 2001/259 'Bu Generalleri Yarglayn, Bu Yazarlar Açklayn'

Sayn Yargç,

'Bu Generalleri Yarglayn' dediim için bugün burada beni yarglyorsunuz. Ama ben yanl insan yargladnz

kanaatindeyim.

Page 54: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Sank sandalyesine oturmak benim fikirlerimi deitirmez.

Bu ülkenin Genelkurmay Bakanl ve Adalet Bakanl bu ülkenin bir yazarn hapse attrmak için ar bir çaba

gösterse de, bu çaba sadece düüncelerimin doruluunu göstermi olur.

Bir ülkenin Genelkurmay Bakanl ve Adalet Bakanl o ülkenin bir yazarn onlarca yl hapse at-trabilmek için

neredeyse kan davasna benzer bir inatla pe pee davalar açtrrlarsa, düüncelerini açklamaktan baka bir ey

yapmam olan yazardan deil, düünceye böylesine dümanca davranan o müesseselerin zihniyetinden kuku

duymak gerekir.

Niye yazarlara böyle dümanlar?

Neden düüncelerden böylesine ürküyorlar?

Bütün amac çocuklarna, onlarn anadillerinde yazlm bir-iki deerli cümle brakabilmek için çabalamak olan bir

yazara kar sürdürülen bu hukuksal saldr aslnda neyin iareti?

Bir yazar daha hapse atmak neyi düzeltecek bu ülkede?

Bugüne kadar neyi düzeltti?

Bu ülkenin insanlar, yazarlarn hapsetmi olmakla m övünecekler?

Komumuz Yunanistan bütün dünyann karsnda ban dimdik tutup 'darbeci generallerini' yarglamakla

övünürken Türkiye dünyann karsnda yazarlann yarglamakla m övünecek?

Sayn Yargç, siz Türkiye'nin buna layk olduuna inanyor musunuz?

Ben inanmyorum.

Ben dünyann karsnda ba dik duran bir toplumun parças ve yazar olmak istiyorum. Benim bu topraklara ve

bu insanlara bir borcum var ve sank sandalyesine oturmak pahasna da olsa bu borcumu doru olduuna

inandklarm söyleyerek ödeyeceim.

Savcnn, özensiz bir biçimde, daktilo hatalarn bile düzeltmeye gerek duymayan bir acelecilikle yazd

iddianamesinde suçlad yazmdaki talebimin doru olduuna inanyorum.

ftirac generaller yarglanmal.

Benim bir yazar, sizin bir hukukçu olarak parças bulunduumuz bu toplumda, baz generaller baz insanlar

suçlamak için bir iftira kampanyas balattlar. Hatta resmi belgeleri tahrif ettiler.

Bu generallerin böyle bir iftira kampanyas balattklarnn belgesi ortaya çkt ve Genelkurmay Bakanl bu

belgenin doruluunu resmen kabul etti.

Suçlanan insanlardan birisi silahl bir saldrya urad, dierleri ilerini kaybettiler.

Sayn Yargç, bu ülkenin aydnlarnn hayatlarn tehlikeye atan, geleceklerini karartan böyle bir iftira kampanyas

sizce yarglanmamak m?

Bu ülkede iftira atmak serbest mi gerçekten?

Bu ülkede generaller hangi suçu ilerlerse ilesinler yarglanmazlar m?

Bu ülke suçluluklar belgelerle ortaya çkm generallerini deil de, o generallerin yarglanmasn isteyen yazarlarn

m yarglar yalnzca?

Bu ülkede adalet denilen ey bu mu gerçekten?

Generaller ve yazarlar için iki ayr hukuk sistemimiz mi var bizim?

Ben baz generallerin 'andç' denilen bir belgeyle aydnlan hedef alan bir iftira kampanyas açtklarn ve bunun

için yarglanmalar gerektiini söylüyorum.

Genelkurmay Bakanl da yapt açklamayla böyle bir belge olduunu, dolaysyla söylediklerimin doru olduunu

kabul ediyor.

Page 55: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Öyleyse ben burada niye yarglanyorum?

Doruyu söylediim için mi?

Adalet istemek adalete aykr m bu ülkede?

Yazd özensiz iddianameyle beni buraya gönderen savc neden suçlu generaller için bir iddianame yazmyor?

Üstelik de ortada apaçk bir belge dururken.

Sayn Yargç, siz, iftiraclara kar adalete snmak isteyen birini yarglyorsunuz.

Benim yarglanmam adaleti bulmamza yardmc olmaz.

Adaleti ancak rütbelerine ve makamlarna bakmadan gerçek suçlular yarglayarak bulabiliriz.

Ben sizden beraatimi deil, adalete yardmc olmanz talep ediyorum.

st. 2. A. Ceza Dosya No. 2001/284 'Sarkam'tan Akdeniz'e'

Sayn Yargç,

Bir ülkenin gerçek yüzü, o ülkenin yöneticileri yazarlar yarglamak istedikleri zaman açkça ortaya çkyor.

Dorusu ya, bazen yarglanmaktan srf bu nedenden dolay memnuniyet duyduum oluyor.

Anadilimi ve hayatm borçlu olduum bu ülkeye bugüne dek hiçbir ey verememi bile olsam bazen sadece u

sank sandalyesine oturarak bu ülkeye bir hizmette bulunduumu düünüyorum.

Çünkü beni hapse attrmak için alelacele ve özensizce bir iddianame yazan savc aslnda içinde yaadmz

gerçekleri apaçk ortaya koyuyor.

Sayn Yargç, izninizle size basit bir soru sormak istiyorum.

Eer imkânnz olsayd doksan bin kiinin hayatn m kurtarmak isterdiniz, yoksa yeteneksiz bir generalin öhretini

mi?

Elinizi hangisine uzatrdnz?

Bo yere ölen doksan bin genç çocua m, yoksa onlar kendi öhreti için ölüme atan adama m?

Ben bu sorunun cevabn verdim.

Ben doksan bin çocuun hayatn bir generalin öhretinden daha önemli bulduumu söyledim ve burada bunu

söylediim için yarglanyorum.

Çocuklarn hayatn generallerin öhretlerinden daha kutsal bulan bir yazar, srf bu seçiminden dolay hapsetmek

isteyen bir güç var bu ülkede.

Yarglanmama neden olan yazya bir bakn lütfen.

Sarkam denen ve neredeyse tabu haline getirilen bir faciadan söz ediyor.

Yeteneksizlii ve zekâszl açkça ortada olan Enver Paa, Sarkam'ta doksan bin insann savaa bile giremeden

donarak ölmesine neden oldu.

Savc, bunu söylememin orduya hakaret olduunu söylüyor.

Hangi orduya?

Osmanl ordusuna.

Bugünkü orduyu eletirmemizi yasaklamaya çaltklar gibi, cumhuriyetin devirdii çürümü bir imparatorluun

yeteneksiz paalarn bile eletirinin snrlan dna çkarmak istiyorlar.

Savc gerçekten Osmanl paalarnn dokunulmazln savunmak istiyorsa, yarglamaya, ülkeden kaçan o paalarn

Türkiye'ye dönmesine izin vermeyen cumhuriyetten ve o cumhuriyetin kurucularndan balamas gerekiyor.

Ama amaç bu deil.

Amaç, çocuklarn hayatna sahip çkmak isteyen yazarlar korkutmak.

Ama benim o kadar büyük bir korkum var ki, dier korkular o korkunun yannda çok önemsiz kalr.

Page 56: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Ben, hapishaneden, hücreden, hatta ölümden deil, yazya layk olamamaktan korkarm sayn yar-gç.

Eer inandklarm söylemezsem, eer elimde imkân varken çocuklarn hayatlarn korumaktan kaçnrsam yazya

layk olamam ve inann, bu, bir yazar için ölümden bile beterdir.

Onun için ben düündüklerimi yazacam.

Doksan bin çocuun hayatn Enver Paa'nn öhretinden daha kymetli bulacam.

Ben, Kbrs sava srasnda bize ait Kocatepe muhribini bombalamalar için Türk uçaklarna emir verip, o gemiyi

ve o gemideki çocuklar bombalatan-larn bunun hesabn vermesi gerektiini söyleyeceim.

O gemiyi düman gemisi sanp sekiz saat boyunca bombaladlar.

Kimse çkp, 'Bu düman gemisi ise gerçek Kocatepe muhribi nerede?' diye sormad.

Ve, kendi gemimizi kendi uçaklarmzla bombaladmz gerçei Türk halkndan on be yl boyunca sakland.

Kimin hakk vard bu gerçei halktan saklamaya?

Bütün dünya gerçei biliyordu, yabanc ajanslar kendi gemimizi bombaladmz haberini geçiyordu. Bir tek Türk

halk bilmiyordu.

Niye kendi gemimizi bombaladnz, diye sormayacak myz?

Niye bunu halktan sakladnz, diye sormayacak myz?

Bunun büyük bir askeri basan olduunu mu söyleyeceiz?

Hesabn sormadnz her hata bir baka seferde baka çocuklarn ölümüne yol açmayacak m?

Savc, kendi gemisini bombalayanlardan deil, bunu eletirdiim için benden hesap sormak istiyor.

Sizce bu, hukuka uygun mu?

Yarglanmas gereken gerçekten ben miyim?

Ben, 'Tarihte her zaman olduu gibi siyasete bulaan ordu, askeri yeteneklerini kaybetmi, kendi gemisini

batracak duruma dümü,' diye yazdm.

Savc bu satrlarn suç olduunu söylüyor.

Savc neyi savunuyor?

Ordunun siyasete karmas gerektiini mi?

Siyasete bulaan ordunun askeri gücünün azalmadn m?

Yoksa kendi gemimizi batrmamzn bir askeri basan olduunu mu?

Savc, hangi görüü savunarak benim suçlu olduum kanaatine vanyor?

Dorusunu isterseniz, bu ülkede bu sorular beni buraya gönderen savcya soracak hukuksal bir kurumun

olmasn çok isterdim.

Ama kimse o savcya bunlar sormaz.

Kimse generallere niye kendi geminizi bombaladnz, diye de sormaz.

Burada sadece yazarlardan hesap sorulur, niye gerçekleri ortaya çkarmak istiyorsun diye, niye çocuklarn

hayatlann generallerin öhretlerinden daha kutsal buluyorsun diye, niye savclardan ve generallerden deil de

kendi vicdanndan ve mesleinden korkuyorsun diye.

Yazarlara sorulan her hesap aslnda bu ülkenin gerçek yüzünü ortaya çkaryor.

Bilmiyorum gördüünüz bu yüzden ve u ülkenin yaadklarndan memnun musunuz?

Ben deilim.

Bu ülkenin artk deimesini istiyorum.

Çocuklarn hayatn da, hukuku da, yazy da

kendi hayatmdan ve generallerin öhretlerinden daha deerli ve kutsal buluyorum.

Page 57: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Sayn Yargç, vereceiniz karar, ite bu tercihin bir suç olup olmadn belirleyecek.

st. 2. A. Ceza Dosya No. 2001/286 'Oralarda, Geceler'

Sayn Yargç,

Bir ülkede hukuk komediye döndüünde, o ülkede hayat trajediye döner.

Öyle bir ülkede insanlar ezilirler, horlanrlar, bir ac saana altnda yaamak zorunda braklrlar ve bazen de yok

edilirler.

Gerçek suçlulara dokunulmayacana duyulan inanç, hukuku anlamsz bir komediye dönütürür ve çekilen

aclarn hesabnn sorulmas imkanszlar.

Asl suçlu ortadan kaybolur.

Bir bakarsnz ki sank sandalyesinde o suçla hiç ilgisi olmayan biri oturuyor.

Ve, iddianameyi de asl hesap vermesi gereken kii hazrlam.

Sayn Yargç, dosyaya baktnzda benim için asl iddianamenin Jandarma Genel Komutan tarafndan yazldn

görürsünüz.

Hesap vermesi gereken bir general birden hesap soran bir savc olmu.

Generallerin savclk rolünü üstlenmesinin hukuka nasl uyduunu tartmay imdilik bir kenara brakp izninizle

önce bu olayn temeline bakalm.

Asl mesele ne?

Silopi'de iki insan ortadan kaybolmu.

Görgü tanklarnn gazetelere yansyan ifadelerine göre bu insanlar son olarak jandarma karargâhna girerken

görülmüler.

Bir daha da kimse bu iki kiiyi görmemi.

Ben de bununla ilgili bir yaz yazmm.

Jandarma Genel Komutan, dosyadaki iddianamesinde bu konuya öyle bir deinip, benim yazdklarmn

gerçekle ilgisi olmadn söylemi.

O zaman izninizle Jandarma Genel Komutan'-na bir soralm.

Gerçek ne?

Bu iki insan kaybolmam m?

Kaybolduktan sonra bulunmu mu?

Jandarma karargâhnn kapsndan girerken görülmemiler mi?

Benim hapse atlmam için sayfalarca yaz yazan orgeneral gerçein ne olduuna dair tek bir satr bile yazmam.

Bence sayfalarca yaz yazp yazarlara savclk edeceine, orgeneral asli görevini yerine getirip o iki kiinin

akbetini aydnla kavuturmakla uramalyd.

Silopi dediiniz küçücük bir ilçe.

Orann asayiinden, oradaki insanlarn güvenliinden sorumlu olan da jandarma.

Biz, iki vatandamz ufack bir kasabada aniden ortadan kaybolduunda bunun hesabn kimden soracaz?

'Ne oldu bu insanlara?' sorusunun muhatab kim?

Ve, bu insanlarn ne olduunu sormak neden bir hakaret olarak deerlendiriliyor?

nsanlarn ortadan kaybolmasn doal karlamamz m bekleniyor?

Sradan insanlann yok olmas çok mu doal?

Benim yazm karsnda böylesine büyük bir hassasiyet gösterip hakkmda bir iddianame hazrlayan orgeneralin

kaybolan insanlar hakknda ayn hassasiyeti göstermemesini, mahkemeye onlarla ilgili hiçbir bilgi

Page 58: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

vermemesini nasl açklayacaz?

Sayn Yargç, gerçek hukukun olduu bir ülkede kimin yarglanmas gerekir, vatandalarn can güvenliinden

sorumlu olduu halde bu görevi yerine getirmeyenler mi, yoksa ortadan kaybolan insanlann bana ne geldiini

merak edenler mi?

Bu ülkede binlerce insan faili meçhul cinayetlere kurban gitti, binlerce insan ortadan kayboldu.

Ben, ülkemin, kimsenin faili meçhul cinayetlerle öldürülmedii, kimsenin ortadan yok olmad, hukukun

ciddiye alnd bir ülke olmasn istiyorum.

Bunu istemek suç mu gerçekten bu ülkede?

Eer suçsa, evet ben bu suçu iledim ve elim kalem tuttuu sürece de bu suçu ilemeye devam edeceim.

Issz kasabalarda ortadan kaybedilen zavall insanlarn hakkn elimden geldiince koruyup yeni insanlarn yok

olmamas için uraacam.

Bir ülkede hukuk olup olmadn anlamak için sank sandalyesine bakn Sayn Yargç.

O sandalyede, insanlarn öldürülmesine, ortadan kaybedilmesine kar çkan bir yazar oturuyor-sa ve

iddianameyi de insanlarn hayatndan sorumlu olan bir general yazyorsa, orada hukuku bir komediye

çevirmek isteyenlerin bulunduuna

inann.

Ve, bilin ki o ülkede hayat da bir trajediye dönmütür.

Ben, bu trajediye artk bir son verilmesini diliyorum.

Hukukun ve vicdann önünde suçlu olmadm biliyorum.

Sizden beraatimi istemiyorum. Sizden, yazarlardan sank, generallerden savc yaratan, insanlarn ortadan

kaybolmasn doal karlayan hukuksal bir komediye son verip hayatmzn bir trajediye dönmesini önlemenizi

istiyorum.

ÇNDEKLER

Diyorlar ki, Yenilmiiz

Felsefe, Cinayet, Askerlik ve Edebiyat

Ve Krar Gösüne Bastrrken

Türkiye'nin Bütün Generalleri, Klalarnza Dönün

Bir ark Söylerdim

Srcklar ve Atmacalar

Ziyaret

Beyaz Frezyalar ve Maria

Bütün Cümleler Yeniden Yazlmal

Sarkam'tan Akdeniz'e

Bu Kimin Hayat

En Büyük Günah

Pautus

Oralarda, Geceler

Arto

Nerede?

Page 59: Ahmet altan   ve kırar göğüsüne bastırırken

Piyanoya Çivi Çakmak

K.

gal Altnda

Yolunu Ayrmak

Yaasn Ölüm

Tragedya

Türk Olmak

Entelektüeller

Tarihçiler, Padiahlar, Paalar

Son Teorem

Yumurta ve Onur

Bu Generalleri Yarglayn, Bu Yazarlar Açklayn

Filozoflarn ehri ve Tanrnn ehri

Binyl

Özlemek

Savunmalar

8

dizi film izle