Aforizmalar-Franz Kafka

60

description

Kafkadan güzel bir kitap..

Transcript of Aforizmalar-Franz Kafka

AFORIZMALAR

FRANZKAFK4

Çeviren: Esendal Kuzucu

SİS YAYINCILIK

Sis Yayıncılık - 1

Çağdaş Dünya Edebiyatı : 1

Franz Kaflrn - Aforizmalar

Çeviren : Esendal Kuzucu

Yayma Hazırlayan : Zana Hocaoğlu

Düzelti: Sidar Gülen

Dizgi & Mizanpa;: Ali İmren

Kapak Tasarım : Ali İmren

Baskı: Prestij Matbaacı l ık

ISBN 975-6938-00-5

1. Baskı Aralık 1997

2. Baskı Haziran 2000

SİS YAYINCILIK

Bestekar Sokak No: 14/2

Kavak lıdere - ANKARA

TPJ: (0312) 417 82 22

ÖN SÖZ

İnsanların isimlere gereksinimi olduğu gibi kitapların

da isimlere gereksinimleri vardır. Fakat bir veya birkaç

noktada okuyucuya tümünü hatırlatmasına rağmen bura­

da bir araya getirilen küçük parçalar tam olarak aforiz­

malar, özdeyişler, meseller, yanılsamalar (Max Brod'un

ilk olarak verdiği isim) veya kliçük hikayeler değildir.

Bunlar, iki kısa bölüm halinde Ocak 1 9 17 ve Aralık 1 920

tarihleri arasına Kafka tarafından tüberküloz olduğunu

öğrendiği, uzun zamandır nişanlı olduğu Fellice

Bauer'den ayrıldığı, sigortadan hastalık izni verildiği ve

ailesinin oğullarının evlenmesini ve iyi bir yazar olmasını

göremeyeceklerini kabullendiği ıstırap dolu günlerde

yazılmıştır. Bu aforizmaların Üzerlerine gösterilen ilgi

bunların dağınık fikirler halindeyken onun aklında net bir

sıraya sokulduklarını gösterir ve büyük olasılıkla bunları

yayınlamayı planlıyordu. Son yıllarındaki bir çok proje

gibi bunlar da, bitmiş çalışmalarıyla karalamaları arasın­

da isimsiz olarak kalmışlardır. Bunlar Kafka'nın hayat,

ölüm, iyi ve kötü konusundaki düşüncelerini oluştururlar.

Mesel gibi aforizma da yazarın, herkesin bildiği fakat

ifade edemediği duygularını yazmasını, uygun bir şekilde

ifade etmesini, otoriteyi ve kontrolü belirtir. Bunlar daha

fazla bilgilendirmek için kuşaklar tarafından geliştirilmiş

uygar ve okuryazar kesiminden olan insanların halk de-

3

yişleridir. Kafka'nın bu küçük aforizmalarının tam olarak

bu kategoriye girmemesiyle birlikte tam olarak bu kate­

goriden ayrıldığı da söylenemez. Onun yapıtları,

geleneğinin, dilinin doğasının etkisinin ve yaşanan birey­

selliğinin rolü anlamına gelen aforizmanın doğasının

keşfedilmesidir.

No. 59 ilk bölümde şu açığa kavuşturulur: "Bir mer­

divenin üzerine basılmaktan dolayı yeterince çukurlaş­

mamış basamağı, basamağın kendi açısından bakıldığın­

da, yalnızca çatılmış ıssız bir tahta parçasıdır." Eğer genel

düşünce Hölderlin, Rilke ve Heidegger gibi pek

Romantik ve Post-Romantik yazarları hatırlatacak olursa

sadece Kafka zavallı modern merdivenin bakış açısından

nesneleri görecek espirütüellik ve yaratıcı duygu sezgi­

sine sahiptir.

Bu l 3 Ocak'ta ikinci bölüme girişte yankı bulur:

Yaptığı herşey olağanüstü görünüyordu ona, ama

aynı zamanda inanılmaz bir yenilik sağanağından dolayı

da olağanüstü acemice, hatta katlanılması zor, geçmişte

kendi yerini bulmaktan aciz, jenerasyonlar zincirini kesip

kopartan, dünyanın o zamana kadar en azından

sezilebilen müziğini ilk kez en derin kaynağından söküp

atan şeyler gibi görünüyordu. Bazen de küstahlaşıp, ken­

disinden çok dünya için kaygılanıyordu.

4

Onun bu "kibir"i küçük parçaların alt düşünceler

olarak bırakılma biçimini barındırmaktadır. Ama bunu

şimdilik bir kenara bırakırsak ona yardım etmekten uzak,

bizim durumumuzu anlamamızı sağlayan ve yaptıklarını

anlatan paragrafın belirttiği düşünce, geleneklerin zinciri­

ni kırmak, dünyanın müziğini sonsuz kılmak ve 52 inci

aforizmada ifade edilen acıyı anlatmaktadır. Kendisiyle

dünya arasındaki çatışmada ikinci gelen dünyadır. "Bir

daha asla psikoloji yok!"( 93) üzerinde ısrar etmesinin

nedeni suçluluk ve kendi haklılığımız konusunda bize

öncülük etmektir ve bunun üzerinde diğer yazdıklarından

daha fazla durmasının nedeni de büyük dinlerin öğrettik­

lerinin ve öykülerin gizli anlamlarını düşünmesidir.

Eden'in Bahçe'sinin İbrani hikayeleri, terketme üzerine

Hıristiyan öğretileri, yol konusunda Batı öğretileri.

Böyle yaparak ana soruna geri döner. "Canlı kalarak

kendi yolunu tıkadığını hisseder." (13 Ocak) Bu sorunu

formüle etmesindeki girişimini daha sonra açıkça sınır­

lanmasıyla sonuçlanan insan sabırsızlığı takip etmiştir.

Bazı zamanlarda yaşamın eş anlı olarak yükseldiğini ve

düştüğünü görmeyi düşler. ( 15 Şubat) Fakat bilir ki böyle

düşler onun ötesindedir. "Kendi kafatası kemiği onun yo­

lunu belirler (Kendi alnına karşı kendini hırpalar)." ( 17

Şubat) Bunun yanı sıra, "Gerçek bölünmezdir, kendini

tanımlayamaz, onu tanımlamak isteyen bir yalan

olmalıdır." (80)

5

Bu bir sessizlik yalvarışıyla son bulmaz, nasıl ola­

bileceğinin yanıtını o bilir. Bu küçük parçaların, araştır­

manın duyarlılığıyla titrek olması dışında, düşünme ve

yazma eyleminin ona öncülük etmesi, sevindirici ve

korkutucu bir durumdur. Aforizma konusundaki bu ince

kitaptan bunları kalbimizle öğrenebilir sonra kitabı bir

tarafa atabiliriz. Fakat bu meditasyonlar, bizi, kendi mut­

lak gerçekçiliklerinde ısrar eden zihinsel kavramlarımız­

dan kurtarırlar.

Bu kitabı her zaman yanımızda taşımak istememizin

nedeni: Kendimize yakın olduğumuz, gereksindiğimiz ve

içe bakışın yanıt alamadığı anlarda onu kullanabile­

ceğimizi bilmemizdir. Gereksindiğimiz başka bir ses, bu

sestir.

Gabrie/ Josipovici

6

Metin Üzerine Not

Kafka aforizmalar dizisinin sekiz bölümünü de, Ocak

1917 ve Şubat 1918 tarihleri arasında o zamanlarda kul­

landığı iki defterde ("Oktavheft G" ve "H" olarak bilinen)

bir araya getirmiştir. Şubatın sonuna doğru bunları; özel­

likle hazırladığı, numaralandırdığı küçük kağıtlara temiz

kopyalarını yazmıştır. (Numaralandırmada atlanan

numaranın bir öncekine eklenmesinde üç boşluk

bırakılmıştır. 8/9, 1 1 1 1 2, 70/71 . Numaralanan 65 ve 89

numaralı sayfalara her birini ayrı bir aforizma olarak

yazmıştır.

Yazarın hiçbir isim vermediği bu koleksiyon daha

önce "Günah, Istırap, Umut ve Doğru Yol Üzerine

Düşünceler" ismiyle yayınlanmıştır.

O: 1920 günlüğünden aforizmalar.

Kafka'nın Günlüklerinden aforistik doğaya bir çok

giriş bulunurken, bu bölümde ise bu konuda mantıklı bir

birim oluşturur. Burada bulunan ve "O" ismini verdiği

bağımsız bölüm, Max Brod tarafından yayınlanmıştır. İki

aforizma "Korkunun varlığının etkisi ve zavallı yaşama

gücü . . . " (2 Şubat) günlük notlarında yer almamış; fakat el

yazması nüshalarda, ayrı bir sayfada belirtilmiştir.

7

ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ

Siyahın ve kahverenginin ton ları: Katka'yı en iyi an lata­

bilecek renkler. Görünüşte böyle o lsa da asl ında o, yaşamı

boyunca bu koyu renk bulamacının içinden kurtulup çıkmak,

hep o ufuktaki beyaza yönelmek istemiş. Karmaşanın içinden

kurtu lup kendi yaşamında o lmayan ve zaman zaman alaya da

aldığı "düzen"e ulaşmak istemiş. Bize kasveti, ıstırabı, acıyı ve

umutsuzluğu hatırlatsa bile arasıra da olsa umudun ışığını görmüş.

Tapu Kadastro Memurluğu'nda memur olarak çal ışan

Katka'nın iş ortamındaki soğuk, donuk, duygusuz hava;

Katka'nın özüne biçim veren kasveti daha da coşturmuş,

katılaştırmış; onu kendinin ayrı lmaz bir parçası haline getirm iş.

Kolunda s iyah kol lukları, loş odasındaki eski ahşap masası,

duvarlarda boylu boyunca uzanan tozlu raflarda yığılı tozlu

dosyalar; onun hayatının çoğunu geçirdiği bu iş ortamı,

yaşadığı kötü bir çocukluğun ardından onun ufaktaki beyaz

çizgiye yönelmek isteyip de bir türlü yönelemediği yönünü

daha da bir karmaşıklaştırıp koyulaştırmış ve sonunda bu ortam

onu biçimlemiş; o da zaten kendisine hiç de yabancı gelmeyen,

kendi iç dünyasının bir sureti gibi görünen bu ortamı kolayca

b içimlemiş. Yaşamı boyunca onun yakasını bir türlü bırak­

mayan girdaplar dizisi onu bir aşağı çekmiş, bir bırakmış; öyle

ki onu ne tamamen özgür bırakmış, ne de yoketmiş; neredeyse

ancak yaşamını sürdüreb i leceği kadar soluk alabi lmesine

olanak tanımış.

8

İnsanın dünyaya fırlatılmışlığı ve evrendeki traj ik yalnı­

zl ığı -hem de öyle bir yaln ızl ık ki kendinden başka hiç kims­

enin kendine yardım edemeyeceği o ıpıssız yalnızlığı- içinde o

da kendi ruhunu kurtarmaya çabalamış ve bu uğurda dramatik

bir savaş vermiştir. Yaşadığı umutsuzluk içindeki bu çabaları,

bireyin tek başına, daha çok varoluşçuluk adı atlında tanım­

lanan savaşımının yanısıra güçlü bir toplumsal l ığı da içermek­

tedir. Kafka'nın yazdıkları genelde; ifade edilemez acı, ıstırap,

sıkıntı, özgür olamama ve korkunun koyu ton lardaki renklerin i

taşımasına karşın; yalnızca bir umutsuzluk ve karamsarlığı

içermez. Bunlarda çok seyrek de olsa umudun ve kurtuluşun

yol ları da vardır. Yargıçların, kabusların, korkuların ve şeytan­

ların oluşturduğu dünyasında Kafka, bunları kabullenmiş ve

sürek l i olarak böyle bir dünyadan dışarı çıkıp kurtulmaya

çabalamış ve bunu da şöyle tanımlamıştır: "Benim demirleye­

ceğim yer burası değil . "

İy i niyetli olmayan mahkemelere, işkencelere, insanların

yok edilip harcanmasına, dürüstçe olmayan adalet dağılım ları­

na, öldürmelere ve bunlar karşısında i lgisiz ve kayıtsız kalın­

masına başkaldırır. Gittikçe çirkinleşen, pisleşen ve kötüleşen

dünyada temiz, saf, özgür ve çocuksu bir dünyayı düşler aslın­

da. Böyle çirkin ve kötü bir dünyada Katka'nın içinde yaşadığı

iş ortamının yanısıra aile içindeki yetişme tarzının, sürekl i baba

baskısı altında geçen çocuk luğu ve gençl iğinin; daha sonraları

yakalandığı ve i leride onu ölüme kadar götürecek olan verem

hastalığının; onun kişiliğini ve yazdıklarını en önce etkileyen

9

faktörlerin başında geldiği ve yapıtlarının bu koşullar altında

ortaya çıkardığını da unutmamak gerekir. Yazdıklarını hep bu

engellerle pençeleşerek yazmış, bunu da büyük bir tutkuyla

yapmıştır.

Yapıtlarında İyi ve Kötü'nün b irbirinden zorlukla

ayrıdedilebildiği ya da hiç ayırdedilemediği durumları, b ir

başka deyişle umutsuzluk durumlarını sıklıkla dile getirmesine

karşın, İyi ve Kötü'nün birbirinden kesin olarak ayrıldığı

durumlardan da söz eder. Katka o hiç de sevimli olmayan daha

da yalnızlığa sürüklenme durumunu "Değişim" adlı öyküsünde

çok iyi anlatır. Ancak bu, yalnızlığa yoğun bir biçimde sürük­

lenme durumu olumlu bir yanı da içermektedir: Bir tür zorun­

luluk olan kendini toplumdan soyutlamak ve kendi yalnı­

zlığının sessizliği içinde yapıtlarını ortaya çıkarmak.

Odasından dışarı baktığında insanları seyreder, kendini

onların dışında düşünür ve toplumla özgür bir biçimde bütün­

leşme durumunu yapıtlarında alaya alır. Ama bütün bunlara

karşın yine de bir özgürlük ve düzen ortamına girmeye çalışır hep.

Katka'nın ölümünden sonra ölen babasının; Katka'nın

gömüldüğü mezara, hem de onun üzer ine gömülmesi -baba

baskısı altında geçen yaşamın ardından-; yaşamın traj ik-komik,

bir o kadar da garip rastlantısal durumlarından biridir.

10

Yeni açılan bir resim sergis inde ver i len koktey lde

el lerinde içki bardakları, söy ledikleri kendi yaşam biçimlerine

ve yaşadıklarına hiç de uymayan; yalnızca oradaki ortama

uyum sağlamak, hoşça vakit geçirmek için, sağdan soldan

duyma yorum kırıntılarıyla, resimlere uzaktan şöyle bir bakıp

bu işlerden ne kadar iyi anladığını ima eden cümlelerle, birkaç

kelime konuşup sanki böyle b ir ortamda bulunmak ve bu tür

yorum ları yapmak hobiden öteye gitmeyen şeylermiş gibi,

birkaç süslü söz söylemek gibi, Katka da artık sosyete dilinde

onlara birkaç süslü dakika geçirten bir olgu olmuş çıkmış.

Onun gerçek iç dünyasından haberleri bile olmayan bazı insan­

lara konuşma konusu olması da en az Katka'nın yaşam

karşısında duyduğu saçmalık duygusu kadar saçma.

Prag Kapalı ve puslu havasıy la karamsarlığın s imgesi gibi

sanki. Katka'yı anımsattığından dolayı mı bu şehrin görünümü

insanda kasvetl i , donuk, soğuk ve koyu renkte bir izlen im

bırakıyor? Yoksa bu şehrin bu özel likleri zaten var da, bu özel­

likleriyle Katka'yı o mu ortaya çıkarmış?

Bu çevirinin yayınlanmasına önayak olan ve bası lmasına

olanak tanıyan Sis Yayıncıl ığa teşekkür ederim.

11

Esendal Kuzucu

Kasım 1997

1.

Gerçek yol yükseğe değil de yerin hemen üzerine ge­

rilmiş gergin bir ip boyunca gider. Bu ip sanki üzerinde

yürünmek için değil de tökezletmek için tasarlanmıştır.

2. İnsanların bütün hataları sabırsızlık, yöntemle yapılanı

çabucak sona erdirmek, sözde bir sorunu, sözde bir çit

içine almaktır.

3. İnsanların başlıca iki günahı vardır, diğerleri ise bunlar­

dan türemiştir: Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsızlıkları

yüzünden Cennet'ten kovuldular, tembellikleri yüzünden

ise oraya geri dönmüyorlar. Ama belki yalnızca bir temel

günahları vardır: Sabırsızlık. Sabırsızlıklarından dolayı

kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından dolayı da geri dön­

müyorlar.

4. Öbür tarafa göçenlerin bir çoğunun gölgesi, yalnızca

ölüm ırmağının dalgalarını yalamakla uğraşırlar; çünkü

bu ırmak bizim bulunduğumuz yerden gelip o tarafa akar

ve hala denizlerimizin tuzlu tadını taşımaktadır. Ve ardın­

dan bu ırmak tiksinti içinde şahlanır ve ters tarafa doğru

akmaya başlar, öl_üleri yeniden yaşamın içine çeker. Buna

13

rağmen ölüler mutludur, şükran duyguları içinde şarkılar

söylerler ve kızgın ırmağı okşayıp severler.

5.

Belirli bir noktanın ötesinde artık geri dönüş yoktur. İşte

bu noktaya ulaşmak gerekir.

6. İnsanın gelişimini kesin sonuca götüren an, sonsuza dek

sürüp gider. Bu nedenledir ki geçmişteki her şeyin geçer­

siz olduğunu açıklayan devrimci düşünsel hareketler

doğrudur; çünkü henüz hiçbir şey olup bitmemiştir.

7.

Kötü'nün elindeki en etkili ayartıcı silahlardan birisi,

savaşa davettir. Kadınlarla yapılan savaşa benzer ki, sonu

yatakta biter.

8/9.

Kötü kokan bir kancık, sayısız yavrunun üreticisi ve çok­

tan çürümeye başlamış, çocukluğumda benim herşeyim­

di; sadakatle hep peşimden gelir, dövmeye kıyamam,

ama bunun yerine onun soluğunun kokusuna bile dayana­

madığımdan kendimi adım adım geri çekerim; tersini

yapmaya karar vermediğim sürece beni, belli belirsiz bir

karaltı halinde büyüdüğünü gördüğüm köşeye doğru

sürüklüyor; tamamen parçalara ayrıştırıyor, üzerime

14

abanıyor ve benimle birlikte, kurtlanmış, irinli dili -Bir

onur meselesi mi bu benim için?- elimin üzerinde benim­

le son buluyor.

10.

A'nın burnu havalarda, iyilik konusunda epey ilerlemiş

olduğunu sanıyor; çünkü -besbelli ki çekiciliği sürekli

artan birisi olarak- şimdiye kadar hiç bilmediği yönlerden

gelen ve giderek daha çok ayartıyla karşı karşıya

kaldığını hissediyor. Ama bunun asıl nedeni ise büyük bir

şeytanın içine girn1iş olması ve sayısız küçük şeytanın da

büyük olana hizmet etmek için çaba içinde bulunması.

11/12.

Bir elmanın değişik görünüşleri olabilir: Masanın

üzerinde elmayı şöyle bir görüvermek için boynunu

uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp onu masada­

ki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü.

13.

Anlamaya başlamanın ilk belirtisi, ölme isteğidir. Bu

yaşam dayanılmaz görünür, bir başkası ise erişilmez. İnsan artık ölmek istemekten utanmaz; nefret ettiği eski

hücresinden dışarı çıkartılıp ilk önce nefret etmeyi

öğreneceği yeni hücresine konulmak için yalvarır. Bunda

belirli bir inancın kalıntısı da etkendir; bu taşınma sırasın­

da efendi koridora çıkıp tutukluya şöyle bir baktıktan

15

sonra şöyle diyecektir: "Bu adamın yeniden hücreye kap­

atılmasına gerek yok. O zaten bana geliyor."

14.

Bir düzlük boyunca yuruyor olsaydın, tüm ilerleme

isteğine karşın hala geriye doğru gitseydin, o zaman bu

umutsuz bir durum olurdu; ama sen aşağıdan bakıldığın­

da kendin kadar dik bir yokuşu tırmandığına göre, senin

atacağın geri adım yalnızca bulunduğun yerin doğasından

ileri gelebilir, ve o zaman umutsuzluğa kapılmana gerek

yoktur.

15.

Sonbaharda bir patika gibi: Süpürülüp temizleniyor,

ardından bir kez daha kuru yapraklarla örtülüyor.

16.

Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.

17.

Burası daha önce hiç bulunmadığım bir yer. İnsan daha

farklı nefes alıyor burada, yanındaki yıldızın parlaklığı

güneşten daha göz kamaştırıcı.

18.

Eğer Babil Kulesi'ni üzerine çıkmadan inşa etmek

mümkün olsaydı yapılmasına izin verilebilirdi.

16

19.

Kötü'nün ondan sırlarınızı saklayabileceğinize ınan­

manızı sağlamasına izin vermeyin.

20.

Leoparlar tapınağa saldırıp kutsanmış şarabı içerler; bu

sürekli tekrarlanır; ve sonunda önceden kestirilebilir bir

hale gelir ve ayinin bir parçası olur.

21.

El, taşı olabildiğince sıkı kavrar. Taşı daha da uzağa fır­

latabilmek için sıkıca kavrar. Ve yol da onu o kadar uzağa

götürür.

22.

Sen ödevsin; ama görünürde hiç öğrenci yok.

23.

Geçek düşmandan içinize sınırsız bir cesaret akar.

24.

Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük

olamayacağını bilmek büyük bir mutluluktur.

25. İnsan aceleyle kaçıp sığınmadıkça yaşamdan nasıl zevk

alır?

17

26.

Sınırsız sığınak vardır; kurtuluş yolu ise tektir, ama kur­tuluş olasılıkları yine de sığınaklar kadar çoktur. Bir amaç vardır; ama yol yoktur; bizim yol dediğimiz şey; duraksamadan başka bir şey değildir.

27.

Bizden istenen şey olumsuz davranışlarda bulunmaktır, olumlu davranışlar ise zaten bizimdir.

28.

İnsan Kötü'nün içinde kalmasına bir kere izin verdimi, artık kendisine inanılmasını beklemez.

29.

Kötü'nün içinde kalmasına izin veren art niyetler senin değil, Kötü'nündür.

Hayvan, kırbacı hışımla _çeker alır efendisinden ve kendi efendisi olmak için kendini kırbaçlar, bilmez ki bu yal­nızca efendisinin kırbacına atılan yeni bir düğümün yarat­tığı bir hayalden başka bir şey değildir.

30.

İyi, rahatsızlık vericidir.

18

31.

Kendi kendini denetleme, onun için çaba harcamadığım bir şeydir. Kendi kendimi denetlemek demek, tinsel varoluşumun sınırsız sayıda yaydığı ışınların gelişigüzel bir yerinde etkili olmayı istemek demektir.

32.

Kargalar, tek bir karganın gökyüzünü yok edebileceğini öne sürerler. Buna hiç şüphe yoktur; ama bu gökyüzü ile ilgili hiçbir şey ifade etmez; çünkü gökyüzü basit anlamıyla şu demektir: Kargaların yokluğu.

33.

İnanç kurbanları bedeni küçümsemez, onun çarmıha ger­ilip yücelmesine izin verirler; böyle bakıldığında düş­manları ile aynı görüşü paylaşmış olurlar.

34.

Bir gladyatörün döğüşten sonra soluk soluğa kalması gibi yorgunluğu. Yaptığı iş bir memur odasının bir duvarını beyaza boyamaktı.

35.

Sahip olma diye bir şey yoktur; yalnızca oluş, son nefesi vermeyı, nefessiz kalıp boğularak ölmeyi özleyen oluş vardır.

19

36. Önceleri soruma neden yanıt bulamadığımı anla­

mamıştım, bugün ise soru sorabildiğime nasıl inanabile­

ceğimi anlamıyorum. Zaten, gerçekten inanmamıştım,

sadece sormuştum.

37.

Belki bir şeylere sahip; ama kendi varlığ111111 olmadığı

savına verdiği yanıt, yalnızca bir titreme ve yürek çarpm­

tısı oldu.

38.

Sonsuzluğun yolunda nasıl böyle kolayca ilerlediğine

şaşan biri vardı; o aslmda yokuş aşağı yuvarlanıyordu.

39.

İnsan, Kötü'ye taksit taksit ödeme yapamaz ve herkes hep

böyle yapmaya çalışır.

Büyük İskender, gençliğindeki askeri başarılarına, eğittiği

mükemmel orduya ve içinde dünyayı değiştirmeye yeten

güçlere rağmen Çanakkale Boğazı'nm başmda durup

karşıya geçemeyebilirdi. Bu ne korkudan, ne kararsızlık­

tan, ne de irade güçsüzlüğünden olurdu, yalnızca yer

çekiminden dolayı olurdu.

20

39a.

Yol sonsuzdur, kısaltılacak ya da eklenecek bir şey yok­

tur. Buna rağmen, herkes kendi çocuksu karışını tutar

onun üzerinde. "Ve gerçekten de bu bir karışlık yolu git­

men gerekir, senden esirgenmez bu."

40.

Bizi, Kıyamet Günü'nü böyle isimlendirmemize iten yal­

nıca bizim zaman kavramınıızdır.

41.

Dünyadaki uyumsuzluk neyse ki yalnızca sayısal bir

uyumsuzluğa benziyor.

42.

Tiksinti ve nefretle doldurulmuş bir başı öne eğmek.

43.

Av köpekleri henüz avluda oynuyorlar; ama avları daha

şimdiden ormanın içinde ne kadar hızlı koşarlarsa koş­

sunlar, ellerinden kaçamayacaklar.

44.

Bu dünya için koşumlarını takınmış olman, gülünçlükten

başka bir şey değil.

2 1

45.

Görev için ne kadar çok at koşarsan araban o kadar hızlı gider başka bir deyişle bu, bütünün temelinden sökülüp çıkarılması demek değildir ve bu imkansızdır, ama kayışların koparılması sonuçta neşeli ve özgür bir yolcu­luk yapılmasını sağlar.

46.

Almanca'da "sein" sözcüğü iki anlama gelir: "Varolmak" ve "onun olmak".

47.

Onlara kral olma, ya da kralların habercileri olma seçenekleri verildi. Çocukların yaptığı gibi hepsi hab·erci olmak istediler. İşte yalnızca habercilerin olmasının nedeni budur, dünyayı dolaşır, yeryüzünde kral kalmadığı için artık anlamı kalmamış haberleri birbirlerine ulaştırır­lar. Bu sefil yaşamlarına memnuniyetle bir son vermek isterlerdi; ama bağlılık yemini ettiklerinden dolayı buna cesaret edemiyorlar.

48.

İlerlemeye inanmak henüz bir ilerleme yapılmış anlamına gelmez. Yoksa bu, inanmak için yeterli olmazdı.

49.

A. bir virtüözdür, Tanrı da onun şahidi.

22

50.

İnsan içinde yokedilemez bir şeyin varlığından sürekli olarak emin olmadan yaşayamaz; ancak bu yokedilemez şey ve bu güven kendisinden sürekli olarak gizli olabilir. Bu sürekli gizliliğin kendini açığa vurma yollarından birisi, kişisel bir tanrıya inanmakta kendini gösterir.

51.

Yılanın aracılığı gerekliydi: Kötü, insanı ayartabilir; ama insan olamaz.

52.

Dünya ile arandaki savaşta, dünyanın yanında ol.

53.

İnsan kimseyi aldatmamalı, dünyayı bile aldatmamalı ve onu bir zafer olanağından yoksun bırakmamalı.

54.

Tinsel bir dünyadan başka bir dünya yoktur; duyular dünyası dediğimiz, tinsel dünyanın kötülüğünden başka bir şey değildir ve bizim kötü diye adlandırdığımız şey ise bizim sonsuz gelişimimizdeki bir anın gerekliliğidir.

Işıkların en güçlüsüyle insan dünyayı eritebilir. Dünya zayıf gözlere katı görünür, daha zayıf gözler için ise bir

23

yumruğa dönüşür, daha da zayıfların önünde de utan­

gaçlaşır ve kendisine bakmaya kalkışanları vurup devirir.

55.

Her şey bir aldatmacadır: En az yanılmayı aramak, nor­

mal bir ölçüde kalmak, en aşırı olanı aramak. Birinci

durumda insan, İyi'ye ulaşmayı kendisi için kolaylaştır­

maya çalışıp onu aldatır ve eline yetersiz silahlar vererek

de Kötü'yü aldatır. İkinci durumda da İyi'yi, dünyevi

işlerde bile ele geçirilmek için uğraşılmadığından aldatır. Üçüncü durumda ise İyi, kendisinden olabildiğince uzak­

laşılarak aldatır ve kötü de en aşırıya kaçılarak güçsüz

kılınacağı umulduğu için aldatılır. Bunların arasında ter­

cih edilebilir olarak ikinci durum görünüyor, çünkü her

durumda da İyi aldatılırken, en azından görünüşte de olsa,

Kötü aldatılmamaktadır.

56.

Eğer kendi doğamız gereği onlardan uzaklaştırılmasay­

dık, asla üstesinden gelemeyeceğimiz sorular vardır.

57.

Olgular dünyasının dışında kalan herşey için dil ima yolu

olarak kullanılamaz; ama yaklaşık olarak bile olsa asla

kıyas amacıyla kullanılmaz; çünkü olgular dünyasına

uyan bir biçimde yalnız mülkiyet ve mülkiyet ilişki­

lerinden sözeder.

24

58. insan ancak söyleyebildiğince az yalan söylediğinde

söyleyebildiğince az yalan söylemiş olur, söyleye­

bildiğince az yalan söyleme fırsatını bulduğunda değil.

59.

Bir merdivenin üzerine basılmaktan dolayı yeterince

çukurlaşmamış basamağı, basamağın kendi açısından

bakıldığında, yalnızca çatılmış ıssız bir tahta parçasıdır.

60.

Dünyadan elini ayağını çeken herkes herkesi sevmelidir,

çünkü onların dünyasından da elini eteğini çekmektedir.

Böylece asıl insan doğasının içyüzünü sezmeye başlar; bu

varlık sevilmez de ne yapılır; ama bunun tek şartı vardır:

sevilenin dengi olmak.

61.

Bu dünyada hemcinsini seven kimse, dünyada yalnızca

kendisini seven kimseden ne daha çok ne de daha az hata

yapmaktadır. Geriye yalnızca bir soru kalıyor: İnsanın

hemcinsini sevip sevemeyeceği.

62.

Tinsel bir dünyadan başka bir şeyın olmadığı gerçeği

elimizden umudumuzu alır; ama bize kesinliği verir.

25

63.

Sanatıınız, gözümüzün gerçekle kamaşmasından oluş­maktadır: Gerçek, geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktan başka bir şey değildir.

64 / 65.

Cennet'ten kovuluş temel olarak ebedidir: Başka bir de­yişle Cennet'ten kovuluş kesin ve yeryüzünde yaşamak kaçınılmazdır; buna rağmen olayın ebediliği bize sürekli Cenet'te kalabilme olasılığını vermekle kalmaz, aynı zamanda belki de hep orada olduğumuz anlamına da gelir, biz ister bilelim, ister bilmeyelim.

66.

O, yeryüzünün özgür ve kendini güvenlik içinde hisseden bir vatandaşıdır; çünkü bütün dünyaya ait mekanlara ulaş­ma imkanını ona veren yeterince uzun bir zincirle bağlan­mıştır; ama yine de bu zincir hiçbir şeyin kendisini çekip yeryüzünün sınırlarından öteye götürmesine izin verecek kadar uzun değildir; ama, buna rağmen o aynı zamanda gökyüzünün de özgür ve kendini güvenlik içinde hisseden bir vatandaşıdır; çünkü yine uzunluğu diğerine benzeyen göksel bir zincirle bağlanmıştır. Böylece yeryüzüne inmek istediğinde gökyüzü zincirinin tasması yakasından çeker; gökyüzüne çıkmak istediğinde de bu kez yeryüzü zincirinin tasması aynı işi yapar; ama bunlara rağmen bütün olanaklar onun elindedir ve o da bunun farkındadır;

26

hatta bütün bu olanakları ilk zincire bağlanışındaki bir hataya bağlamayı reddeder.

67.

Paten kaymayı yeni öğrenen biri gibi koşar, gerçeklerin peşinden, üstüne üstlük bir de yasak yerde egzersiz yapıyor.

68.

Ev halkını koruyan tanrıya inanmaktan daha keyif verici ne olabilir ki!

69.

Teoride dört dörtlük bir mutluliığun olasılığı vardır: İçimizde yokedilemez bir varlığın olduğuna inanmak ve ona ulaşmak için çaba harcamamak.

70 / 71.

Yokedilemez olan tektir; insanların her biri tek başlarına bu yokedilemez ve aynı zamanda bu, bütün insanlarda ortak özelliktir; böylece insanları birbirine . bağlayan eşi benzeri olmayan bir bağ vardır.

72.

Bir insanda öylesine farklı algılama biçimleri vardır ki; aynı nesneyi değişik algılarlar; böylece aym insanda fark­lı özneler olduğu sonucu çıkartılabilir.

27

73.

Kendi sofrasından düşen kırıntıları yiyor; bu yaptığı şu

anlama geliyor: Bir süre için kendini diğerlerinden daha

doymuş hissediyor; ama sofrada nasıl yemek yenileceği­

ni unutuyor; ancak geride yenecek kırıntı da kalmıyor.

74.

Eğer yalnızca Cennet'te yokedilebilir olduğu düşünülen

şeyler yokedilebilir olsaydı, o zaman bu kesin olmazdı;

ama eğer yokedilemiyorsa, o zaman biz yanlış bir inançla

yaşıyoruz anlamına gelir.

75.

Kendini insanoğluna bakarak sına. Bu, şüphe edeni şüp­

heye, inananı da inanca götürür.

76.

Şu duygu: "Burada demir atmayacağım." ve hemen anın­

da, kabarıp çoşan ve insanı sarmalayan dalgaları hissediş.

Ani bir değişim. Yanıt tetikte, korku dolu, ümitle,

dolanıyor sorunun çevresinde; bakışlarını ümitsizce soru­

nun yanına yaklaşılmaz yüzünde gezdiriyor, onu en

anlamsız yollar boyunca izliyor, başka bir deyişle, yanıt­

tan alabildiğince uzağa giden yollar boyunca onu izliyor.

28

77. İnsanlarla bir arada olmak, insanı kendini gözlemlemeye

iter.

78.

Ruh, yalnızca, bir dayanak olmaktan çıktığında özgür

olur.

79.

Şehvet dolu sevgi, yüce aşka gözlerimizi kapar; bunu tek

başına yapamaz; ama farkında olmadan içinde yüce aşk­

tan bir parça taşıdığından dolayı yapabilir.

80.

Gerçek bölünemez, bundan dolayı kendini tanıyamaz; her

kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır.

81.

Hiçkimse sonunda kendine zarar verecek bir şeyi isteye­

mez. Buna rağmen bazılarında böyle bir durum görünü­

yorsa - ve belki de herkeste bu görünüm var - bu; ancak o insanın

içindeki iki ayrı kişiden birinin kendine yararlı bir istekte bulun­

masına rağmen, bu isteğin karar verilirken yarı düşüncesine

başvurulan ötekisine zarar vennesi olgusu olarak açıklanabilir. İnsan; ancak karar verdiği sırada değil, daha başlangıçta içindeki

ikinci kişinin tarafını tutmuşsa, ilk kişi ve onunla birlikte söz

konusu olan istek de yokolur gider.

29

82.

Neden hep "İlk Günah"tan dolayı yakınırız? Cennet'ten "İlk Günah" yüzünden kovulmadık, "Yaşam Ağacı"ndan dolayı kovulduk, onun yemişlerinden yemeyelim diye.

83.

Sadece Bilgi Ağacı'nın yemişlerini yemiş olduğumuz için değil, Yaşam Ağacı'nın yemişlerinden hata yemediğimiz için günahkarız. İçinde bulunduğumuz durumdan dolayı günahkarız, İlk Günah 'tan dolayı değil.

84.

Cennet'te yaşamak için yaratılmıştık ve Cennet bize hizmet etmek için tasarlanmıştı. Daha sonra yazgımız değiştirildi; Cennet' in yazgısında da bir değişiklik oldu mu, bu hiçbir yerde belirtilmiyor.

85.

Kötü, belirli geçiş durumlarında insan bilincinin yaydığı bir ışındır. Sadece görünüş olan şey tam olarak duyular dünyası değil; ama ondaki Kötü'dür; ve bu, bizim gözümüzdeki duyular dünyasını oluşturur.

86.

İlk Günah'tan bu yana İyi ve Kötü'yü birbirinden ayırma yeteneğimiz aşağı yukarı birbirine eşittir; ama yine de bu konuda hemcinslerimizden üstünlüğümüzü burada ararız.

3 0

Ama aslında bu İyi ve Kötü bilgisinin ötesinde gerçek farklılıklar başlar. Bunun tersi bir görünüm olması ise şundan dolayıdır: Hiç kimse yalnızca bilmekle hoşnut olmaz, aynı zamanda da kendi bilgisine uygun olarak davranmak ister; fakat bunu yapabilecek güçle donatıl­mamıştır, bundan dolayı da kendini yoketmeye yazgılıdır, gerekli gücü ele geçirememe riski bile onu yolundan alıkoyamaz; ama ona son denemeyi de yapmaktan başka bir şey kalmamıştır. (Bilgi Ağacı'nın meyvelerini yeme yasağının çiğnenmesine karşı ölümle tehdit konusunda yatan saklı anlam budur; belki de insanın eceliyle ölmesinin, başlangıçtaki anlamı da buydu.) Şimdi bu yap­maktan korktuğu bir hamledir; İyi ya da Kötü bilgisinden vazgeçmeyi bile tercih eder ("İlk Günah" terimi de, kay­nağını bu korkudan alır); ama bir kere meydana gelmiş olan iptal edilemez, yalnızca belirsizleştirilebilir. İşte bu amaçla bazı mazeretler uydurulur. Bütün dünya böyle mazeretlerle doludur, hatta, belki de gözle görünen bütün dünya bir anlık da olsa huzur arayan insanın kendisini

. haklı çıkarmasından başka bir şey değildir. Bilginin önce­den verildiği gerçeğini bozmak, bilgiyi ulaşılacak bir amaca dönüştürme çabası.

87.

Giyotin gibi bir inanç, onun kadar ağır, onun kadar hafif.

3 1

88. Ölüm, sınıf duvarında asılı İskender'in Savaşı1 adlı tablo­

nun bir röprodüksiyonu gibi önümüzde duruyor.

Yapmamız gereken şey, daha bu yaşamdayken eylemle­

rimizle tabloyu karanlığa gömmek ve hatta ortadan silip

atmaktır.

89.

(Bu aforizma kaybolmuş olabilir.) (Ç.N.)

90. İki olasılık: Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz

küçük olmak. Birincisi mükemmellik, yani eylemsizliktir;

ikincisi başlangıç, yani eylemdir.

91.

Sözcüklerin oluşturduğu karmaşadan kurtuluş: Etkin

olarak yok edilecek olanın ilk önce sıkı bir biçimde

kavranmış olması gerekir; ufalanıp dökülen ufalanıp

dökülür; ama yok edilemez.

92.

Putlara tapınmanın birinci nedeni, tabii ki nesnelerden

korku; ama buna bağlı olarak nesnelerin gerekliliğinden

korku ve buna bağlı olarak da nesnelere karşı duyulan

1 Bu yağlıboya tablo muhtemelen Altdorfer'in "'Alexander's Victory" adlı tablosu. ( 1529)

32

sorumluluktan korkuydu. Bu sorumluluk öylesine dayanılmaz bir biçimde ortaya çıktı ki, insan onu tek bir olağanüstü insanın üzerine bile yıkmaya cesaret edemedi, çünkü tek bir aracı insanın sorumluluğunu yeterince azaltmayacaktı; sadece tek bir varlıkla ilişkisi, olması gerektiğinden fazla sorumluluğu insanın bir yük gibi sırtında taşımasına neden olacaktı; bundan dolayı da her nesnenin sorumluluğu o nesnenin kendisine verildi ve daha da ileri gidilip nesneler insanlardan daha çok sorum­lu tutuldular.

93.

Bir daha asla psikoloji yok!

94.

Yaşamınızın daha başında iki ödev: Gitgide çevrenizi da­raltmak ve kendinizi bu çevre dışında saklayıp sakla­madığınızı sürekli .olarak denetlemek.

95.

Kötü, bazen insanın elinde bir alet gibidir; bilinsin ya da bilinmesin eğer insan yapmak istiyorsa kaldırılıp bir kenara konulmasına karşı koymaz.

96.

Bu yaşamın zevkleri, yaşamın kendi zevkleri değildir, bizim daha yüksek bir yaşama yükselme korkumuzun

33

zevkleridir; bu yaşamın eziyetleri yaşamın kendi eziyet­

leri değildir, ama bu korkudan dolayı kendimize yap­

tığımız eziyettir.

97.

Istırap yalnızca burada ıstıraptır. Bu, burada ıstırap çeken­

ler bir başka yerde çektikleri ıstıraptan dolayı ödül­

lendirilecek anlamına gelmez. Bunun anlamı şudur: Bu

dünyada ıstırap diye adlandırılan şeyin bir başka dünyada

değişmeyip sadece karşıtından bağımsız kılınacağı ve

mutluluğa dönüşeceğidir.

98.

Evrenin sonsuz genişlik ve zenginlikte tasarlanması, zah­

metli bir yaratılışla özgür bir içe bakışın en aşırıya

vardırılmış alaşımının sonucudur.

99.

Ebedi hayatın bir zamanlar sürdürüldüğüyle ilgili olup

zamana olan bağımlılığımızı haklı çıkartan en güçsüz

inanış bile, günahkarlık içinde yaşadığımıza dair şimdiki

en acımasız inançtan ne kadar çok iç bunaltıcıdır. Ancak

bütün saflığı içinde birincisini de tamamen kapsayan ikin­

ci, inanışa katlanma gücüdür ki, bu da inancın ölçüsünü

oluşturur.

34

Birçok insan ilk büyük aldatışın yanında, her durumda

kendi bireysel durumları için küçük çapta özel bir

aldatışın düzenlendiği ve üstüne üstelik de bunun onların

yararı gözetilerek yapıldığıııa inanır, örneğin sahnede bir

aşk oyunu canlandırılıyorsa, kadııı oyuncunun, oyundaki

sevgilisine yapmacık gülümsemesinin dışında, üst

galeride belirli bir seyirciye sinsi bir biçimde

gülümsediğini düşünür. Bu böylece sürer gider.

100.

Şeytani olanla ilgili bir bilgi olabilir; ama içinde inanç

bulunmaz; çünkü ortada görünenden daha fazla şeytani

olan yoktur.

101.

Günah her zaman açıktan açığa gelir ve hemen o anda

duyularla kavranabilir. Kökleri üzerinde ölür ve tanııımak

için sökülüp çıkarılması gerekmez.

102.

Çevremizdeki acıların hepsini bizim de çekmemiz

gerekiyor. Hepimizin ortak bir vücudu yok; ama ortak bir

büyüme yolumuz var ve bu bizi acıların içinden götürür.

Bir çocuğun gelişirken yaşam ııı bütün evrelerinden geçip

(aslında her evre istek ve korku açısından bir önceki evre

için ulaşılmaz görünür) yaşlanarak ölmesi gibi biz de

(insanlıkla aramızdaki bağ kendimizle aramızda olan bağ-

35

dan güçsüz değildir) yaşadığımız dünyanın bütün

acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yok­

tur, acılardan korkmaya ya da acıları bir üstünlük olarak

tanımlamaya da yer yoktur.

103.

Kendinizi dünyanın acılarında uzak tutabilirsiniz, bunu

yapmakta da özgürsünüzdür ve sizin doğanıza kalmıştır

bu, ama kaçınabileceğiniz bir acı varsa o da belki kendi­

nizi uzak tutmadır.

104. İnsan özgür iradeye sahiptir ve bu üç bakımdandır:

İlki, bu yaşamı istediği zaman özgürdü; şimdi tabii ki

geriye dönemez artık; çünkü bir zamanlar bu yaşamı

istemiş olan kişi değildir artık, bir zamanlar istemiş

olduğunu yaşayarak gerçekleştiriyor olması dışında.

İkincisi, hayatı boyunca ilerleyeceği yolu ve biçimi seçe­

bilmesi açısından özgürdür.

Üçüncüsü ise, yeniden dünyaya geleceğini düşünerek,

bütün koşullar altında yaşam ve böylelikle de kendisine

varan yolu bulmayı istemesi bakımından özgürdür; ancak

bir tercih konusu olmasına rağmen bu yol, bu hayatın

36

dokunulmadık hiç bir köşesini bırakmayacak kadar

labirent biçiminde olacaktır.

Bu, özgür iradenin üç görünüşüdür, ama üçü de aynı anda

varolduğundan dolayı bir birlik oluştururlar, ve bu

temelde öylesine tam bir birliktir ki, burada özgür olsun

ya da olmasın, hiçbir iradeye yer yoktur.

105.

Bu dünyanın bir baştan çıkarma aracı ve dünyanın yal­

nızca bir geçiş olduğu ile ilgili verilen güvence tek ve

aynı şeydir. Bunun böyle olması da gerekir; çünkü dünya

bizi ancak bir yoldan yaratabilir ve bu da gerçeğe uygun

düşer. Ama işin berbat yanı, ayartılma başarıya ulaştıktan

sonra biz bu güvenceyi unuturuz ve böylece de İyi bizi

kandırıp Kötü'nün tarafına atar; tıpkı kadının bakışıyla

bizi yatağına çağırması gibi.

106. Alçakgönüllülük, tek başına umutsuzluk içinde kıvranan

kişi bile içinde olmak üzere insanla hemcinsi arasında en güçlü ilişkiyi sağlar, yeter ki bu, tam ve sonsuz bir alçakgönüllülük olsun. İnsan bunu yapabilir; çünkü bu, tapınmamın gerçek dilidir, tapınmanın kendisidir, hem de birleşmelerin en güçlüsüdür. İnsanın hemcinsiyle ilişkisi tapınmasıyla ilişkidir, kendi kendisiyle ilişkisi çabayla

ilişkidir; tapınmadan çaba gösterme gücü de elde edilir.

37

Sen aldatmacadan başka bir şey bilebilir misin?

Aldatmaca yok edilse bile, sen hiçbir zaman oraya bak­

mamalısın; yoksa bir tuz sütununa dönüşürsün.

107.

Herkes A. 'ya karşı pek nazik; mükemmel bir bilardo

masası iyi oyunculardan bile saklanır ve sonra o büyük

oyuncu çıkıp gelir, masanın zeminini dikkatle inceler,

vaktinden önce işlenecek bir hataya göz yummaz; ama

daha sonra kendisi oynamaya başlayınca olabildiğince

küstahlaşarak yapmadığını bırakmaz, işte böyle birisine

davranıldığı gibi.

108.

"Ama ardından sanki hiçbir şey olmamış gibi işine

döndü." Bunlar, hiçbirinde geçmediği halde, bize açık

seçiklikten yoksun eski öyküler yığınından tanıdık gelen

sözlerdir.

109.

"İnançtan yoksun olduğumuz söylenemez. Yalnızca

yaşıyor olmamız olgusu bile, tüketilemeyecek bir inanç

değeridir."

"İnanç değeri bunun neresindeymiş? Yaşamamak elde

değil zaten."

3 8

"İnancın insanı çıldırtacak kadar büyük gücü, bu 'elde

değil zaten' dedir, ve bu olumsuzlamada dışa vurur ken­

dini."

Evden çıkıp gitmen gerekmiyor. Masa başında kal ve beni

dinle. Beni dinlemesen de olur, yalnızca bekle.

Beklemesen de olur tamamen sessiz ve yalnız ol. Dünya

maskesini düşürmen için kendini sana sunacaktır; elinden

başka bir şey gelmez, çekiciliğe kapılmış, ayaklarının

dibinde kıvranacaktır.

39

"O"

1920 GÜNLÜGÜ'NDEN

AFORİZMALAR

6 Ocak

O'na yaptığı her şey olağanüstü yeni geliyordu. Eğer

yaşamın tazeliğinden yoksunsa, o zaman kaçınılmaz

olarak - biliyor bunu - cehennemin eski çukurundan

kalmış bir nesnenin asıl değerine sahiptir.Ama bu tazelik

O'nu aldatıyor; bu, gerçeği unutmasına ya da ona omuz

silkmesine ya da onu acısız kabullenmesini sağlıyor.

Çünkü her şeye rağmen bugün, ilerlemenin daha da ileri

gitmek için yola çıktığı şimdiki bugündür, başka bir dey­

işle bugünkü gündür.

43

90cak

Bir batıl inanç, bir ilke ve hayatın kendini gerçek­leştirmesine izin verilmesi. Kötülüklerin cennetinden geçilip cehennemine ulaşılması: Batıl inanç en kolayıdır.

44

10 Ocak

Dilim şeklinde bir parça, başının arkasından kesilip çıkartılıyor. Güneş içeri bakıyor ve onunla birlikte bütün dünya. Bu O'nu sinirlendiriyor, iş yaparken dikkatini dağıtıyor ve daha da ötesi oyunun dışında bırakılanın kendisi olması sinirine dokunuyor.

Bir sonraki gün hapsedilmiş olmasının değişmeden sürmesi, üstüne üstlük daha da yoğunlaşması, hiç bit­meyeceğinin kesinlikle belirtilmesi bile mutlak özgürlük önsezisinin sürdürüldüğü anlamına gelmez. Tam tersine bütün bunlar mutlak özgürlüğün zorunlu bir ön koşulu olabilir.

Hiçbir zaman yeterince hazırlanmış değil; ama bunun için kendini gerçekten suçlayamaz; çünkü her dakika hazır durumda olunması istenen bir yaşamda insan hazırlan­maya ne zaman vakit bulabilir ki? Zaman olsa bile bir insan yeni görevini bilmeden önce nasıl hazırlanabilir; ya da başka bir deyişle bir insan herhangi doğal bir iş için gerekli yeteneğe nasıl sahip olabilir? Hem de öyle bir iş ki, yapay olarak ortaya çıkartılmamış bir iş. Ve bu neden­den dolayı uzun zaman önce iflas etmiş bulunu-yor; yeterince tuhaf, ama aynı zamanda da yeterince avutucu, işte bu onun için en az hazırlandığı durumdu.

Arşimet noktasını buldu, ama bu durumu kendisine karşı kullandı; görünürde o ki bunu keşfetmesi için kendisine ancak bu koşulla izin verilmişti.

45

13 Ocak

Yaptığı herşey olağanüstü görünüyordu ona; ama aynı

zamanda inanılmaz bir yenilik sağanağından dolayı da

olağanüstü acemice, hatta katlanılması zor, geçmişte

kendi yerini bulmaktan aciz, jenerasyonlar zincirini kesip

kopartan, dünyanın o zamana kadar en azından

sezilebilen müziğini ilk kez en derin kaynağından söküp

atan şeyler gibi görünüyordu. Bazen de küstahlaşıp, ken­

disinden çok dünya için kaygılanıyordu.

O, kendini bir hapishaneye teslim edebilirdi. Bir tutuklu

olarak ölmek, bu yaşamın bir amacı olabilirdi. Ama par­

maklıklı bir kafesin içindeydi. Dünyanın gürültüsü,

patırtısı, parmaklıkların arasından içeri akıyordu; sanki

evdeymiş gibi zorbaca ve vurdumduymaz; tutuklu, aslın­

da özgürdü, her şeye katılabilirdi, dışarıda olanları kaçır­

mıyordu, kafesten bile çıkabilirdi; çünkü parmaklıklar

birbirinden metrelerce uzaklıklaydı, tutuklanmış bile

değildi.

Yalnızca hayatta kalmakla, sanki kendi yolunu tıkıyormuş

gibi bir duygu vardı içinde. Yine de bu engellemeden,

hayatta olduğu sonucunu çıkarıyordu.

46

14 Ocak

O, kendini tanıyor, değerlerine inanıyor; bu çelişki ıse

herşeyini bir testere gibi doğrayıp ondan kopartıyor.

O, ne cüretkar, ne de pervasız. Korkak da değil. Özgür bir

yaşam onu korkutmazdı. Ama ona böyle bir yaşam ve­

rilmedi. Bu bile onu kaygılandırmıyor, kendisi için

kaygılanmıyor bile. Ama sürekli onun için, yalııızca onun

için kaygılanan hiç tanımadığı birisi var. Bu birisinin

onunla ilgili kaygıları ve bu kaygıların sürekli olması,

O'nda yalnızlık anlarında işkence eden bir başağrısı yapı­

yor.

O, bir dağılış içinde yaşıyor. O'nun elementleri, avare

avare dolaşan kalabalık. Ve sadece odası da bu dünyaya

ait olduğundan dolayı, bazen uzaktan onlara şöyle bir

bakıyor. Onlar için sorumlu olması O'ndan nasıl bek­

lenebilir? Buna hala sorumluluk denilebilir mi?

O'nun her şeyi, bir lokantada kendisine hizmet edilmesi

gibi en sıradan bir şeyi bile, polisin yardımıyla zorla elde

etmesi gerekiyor. Bu da yaşamın bütün konforunu alıp

götürüyor.

47

17 Ocak

Kendi alın kemiği kendi yolunu tıkıyor (kendi alnına toslayıp alnını kanatıyor.)

O, bu dünyada kendini hapsedilmiş, kuşatılmış hissedi­yor; tutuklunun üzüntüsü, acizliği, hastalığı, yırtıcı kurun­tuları onun içinde patlıyor; hiçbir avuntu onu avutamaz;çünkü bu avuntular yalnızca bir avuntu olduğu için, tutsaklığın hayvani gerçeğine karşı nazik ve baş ağrı­tan bir avuntu olduğu için. Ama ona gerçekten ne istediği sorulsa yanıtlayamaz; çünkü -Bu onun en güçlü delil­lerinden birisidir.- özgürlük hakkında hiçbir fikre sahip değil.

Bazı insanlar, ıstırabın varlığını güneşi göstererek yadsır­lar; O ise ıstırabı göstererek güneşin varlığını reddediyor.

O'nun iki düşmanı var: ilki arkasından ve köklerinden sıkıştırıyor, ikincisi ise önünde uzanan yolu parmaklıkla kapatıyor. O, ikisiyle de mücadele ediyor. Aslında ilki O ikincisiyle mücadele ederken O'nu destekliyor; çünkü O'nu ileri doğru itmek istiyor, aynı biçimde ikincisi de O'nu birincisiyle mücadelesinde destekliyor; çünkü O'nu geriye doğru sürüklüyor. Ama bu ancak teoride böyle; çünkü varolan yalnızca iki düşman yok, kendisi de var; ve O 'nun niyetinin ne olduğunu gerçekten kim bilebilir ki?

48

Almanya'ya bedelleri ağır b ir dünya savaşı kaybını :ya�taflt Hitler' in ölümü ardından lanetlenen b ir l ider olmuş olması kendisine. bağlı k itleler i bırakmamış olsa b i le bazı grupların ona olan bağlılıkl !arının tükendiği anlamında bir hükme varmak olası görünmektedir ki bugün b i le H it ler'i bir l ider olarak kabul gören, onun düşüncelerini bağlı l ık içinde yasal olmasa da sürdüren mil l iyetçi ama marj inal gru­pların varlığı söz konusudur.

İran'da yerleşik s istemin Humeyni çizgisindeki bir l ikteliğin var­lığı, ona o lan bağlılığın kanıtı olarak dururken, dünyadaki mevcut değişime o lan aldınnazlık anlayışı da Humeyni sonrası yeniden o luşum süreçler inin başlamasına imkan vermemektedir. Humeyni'nin l ider­l iğ in in tart ışı lmazlığı b ir i lke olarak ben imsenmiş ve l ider l ik makamının dini motifleri onu bütün tartışmaların dışında bırakm ıştır. Liderliğe o lan bağl ı l ık ve inancın Ş ia geleneğindeki varl ığının bir sonu­cu olarak da adeta kutsallaştırılmıştır. Türkiye'de olduğu gibi her ne kadar heykel ler i İslami yasaklar nedeniyle yapılmamış olsa b i le, bütün kamu kuruluşlarında, bulvarlarda ve meydanlarda Humeyni resim lerine rastlamak mümkün iken, İran'ın parası üzerine de kendisine olan min­nettarlığın ifadesi o larak ve daha da öneml is i kurtarıcısı olarak Humeyni'n in düşüncel i yüzüne rastlamak mümkündür. Atatürk kendi­s ine inanalar onu sevenler için ne ifade ediyorsa, Humeyni de köklü değişimin m imarı olarak İranlı sevenleri iç in aynı şeyi ifade etmektedir. Ancak dini bazı yasaklar nedeniyle kendisine olan hitaplarda ve ses lenişlerde Atatürk'e olan yönel iş lerden farklı sözcükler in de kul­lan ıldığını bel irtmekte fayda vard ır.

Y ine de ölümü ardından k itleler hal inde Humeyni'ye olan sevgi­lerini kendilerine zarar verebilecek derecede gösteren İranlı için onun liderl iği olağan bir bağl ılık ifadesinin sonucu olarak görülmemelidir. Hatta cenazesi sırasında naşının parçalanmaktan güçlükle kurtarılması hareketleri, kendisine olan sevgi ölçüsünün psiko loj ik bir izah ını da yapabi lmek için ancak o tür bir bağlılığı yaşamakla olur.

Batı hayran lığının temsilcisi gibi görünen Atatürk'ün cumhuriyet için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır düşüncesi hakim o lmuş her türlü baş gösterecek, etnik, dini ya da siyasal muhalefete rağmen onun müesseselerinin hayata geçirilmesi için zamanı kendi lehine çevirmeye

321

çalışmıştır, Atatürk tek söz sahibi olduğunu bi lmesine rağmen etrafında yer: alanlara öncel l ik le fikir lerini açıklamay ı ihmal etmem iştir. Ardından baş gösterecek herhangi bir toplumsal o lumsuzluğu mevcut koşulların e lverdiği şiddet unsurlarını da kullanarak fikirlerinin tat­ bikinde ödün vermemiştir. Bu sonuç kanaatimizce Makyevelist bir yak­ laşımdır. Yani hem sevilen hem korkulan l ider tipi portresi ile karşılaştığımız b ir gerçek.

Hitler için bu tür b ir yaklaş ımı tartışmak bile yersizdir. Çünkü onun açık ve seçik olan düşünceleri kendi liderliğinin "tek hakim" olma vasfından hareket ettiği görülmekte ve n ihayetinde kendisi de bunu sık­l ıkla i fade etmiştir. Her türlü muhalefetin varlığı onun için bir tehlike unsurudur. Hatta farkl ı olarak ortaya çıkan her bireyin düşüncesi bile ortadan kalkmalıdır.

Humeyni mücadele vermiş olduğu yönetime karşı beraberinde farkl ı ideoloj ik s ın ır larla hareket etmesine rağmen, yeni devrim yasalarıyla bu tür farklı l ıkların i lerde kendisi ve yeni yönetimi için tehlike oluşturacağına kanaat getirerek onlara vaad ettiği cenneti ulaştırmamış, aksine o kesimler in de böylesi bir yönetimde "milli" unsurların onları mutlu kı lacağına o lan inançları kaybolmuş ve muhalif o lma şanslarını e lde etmeden bertaraf edi lmiş lerdir.

Her üç l iderin de göründüğü kadarıyla toplumun tamamı için "kur­tuluş" adına hareket ettikleri görülür. Mi l l i olma unsurların ı ve böyle bir b i l incin var l ığını ortaya ç ıkararak, ikinci ü lkelerin menfaatleri karşısın­da güç y itiren s iyasal iktidara karşı toplumun bütün s ınıfsal ayr ı l ıkları içinde birl ikte mücadele olarak hareket ettikleril}_ i göstermişlerdir. Ancak i lginçtir ki , b ir süre sonra, iktidar mücadelelerinin sıcak gün leri geride kalırken, üç l iderin de toplumun tamamı için toplumsal değişim sürecini sürdürmedikler in i fark ediyoruz.

Hitler, hukuk ve b ir bakıma iktidar için gerekirse insan l ığı yok saydığını ve her türlü bedele rağmen iktidarın ı koruma kararlı l ığını açık biçimde gösteren l iderdir. Şiddet unsurunun akıtacağı kan ın ölçüsü ola­maz bir bakıma. Kendisi iç in o şu cümlelerle hak l ı olduğunu ifade ediy­ordu; B iri çıkıp da beni kınayacak ve neden suçluların mahkum edi lme­si için mahkemelere başvurmadığımı soracak o lursa, kendisine bütnn

322

söyleyebileceğim şudur. O anda ben, Alman halkının kat1eriridtw· sorumluydum. Bu yüzden de Alman halkı adına en yüksek yaıı;gıı,rı oldum . . . Ve i lerisi için de herkes b i lmelidir ki , bu devlete el kaldıran1 kesin l ikle ölümle cezalandırılacaktır.

Yönetime karşı muhalif güçlerin eyleme kalkışmaları her l ider iç in ayaklanma anlamına gelir k i, bu da genel çerçevede, öze l l ik le değiştirme sonrası ya da yeni kurumsallaşma i le birl ikte olması halinde muhalefetin imhası düşüncesini beraber inde getirir. Sembol ik fark­l ılığın gösterisi dışında kendi güçleriyle ortaya çıkan bu tür eylemler doğrudan doğruya lider in iktidarına yöne l ik başkaldırı motifleriyle o luştuğundan l ider ve çevresi tek yolun bun ları topyekün ortadankaldıracak uygulamaların gerekl i l iğ ine inanır. Nihayetin de Hitler' in de, Humeyn i'nin de, Atatürk'ün de bir savunma aracı o larak "beslemek" ya da "af etmek" yerine "asmak", "ortadan kaldırmak" uygulamaları ortaktır denilebi l ir. Hitler' in "üstün ırk", Humeyni'nin "toplumsa\ vic­dan'', Atatürk'ün "mi l l i menfaat" savunma kavramlarını kul lanmış olmaları birer somut del i l olarak sunmamız mümkündür.

Yenilik getirmek isteyen l iderlerin ya bu işin altından kalkacak kadar güçleri vardır ya da başkalarına dayanarak böyle bir işe girişir ler. Görünen o k i her üç l ider ortaya koymuş o ldukları yeni uygulamalar la bir l iderde bulunması gereken güven duygusu i le birl ikte dayanmış oldukları bir güçten de haberdardırlar. Karizmatik l ider için bu güç halktan başka k imse olmamasına rağmen kimi yen i l iklerde hiç de halkın rızası göz önünde bulundurularak yapılmamıştır. Çünkü bir süre sonra bu tür l iderlerin düşünceleri halkın isteklerinin dışına çıka­bilmekte ve kendi doğrularının her zaman daha yerinde sonuçlar doğurabileceğine inanmaktadırlar.

Yeni değişim süreçleri yaşamaya başlayan toplum yapılan her türlü uygulamayı önceleri olduğu gibi kabullenme durumundayken daha sonraki aşamalarda yaşam tarzına, düşünce biçimine olan aykırıl ıklar nedeniyle �arizmatik gücün var l ığına aldırmadan tepkisel hale gelebilmektedir. Bu tür sonuçlar toplumsal sınıfsallaşmanın da beraberinde taşıması gereken doğal sürecin başlangıcıdır den ilebil ir. Ancak karizmatik gücün toplumun tamamını kucakladığını. tümü için ortak değer taşıdığının ispatı için de gerek l i önlemler alınmakta ve

323

S$•fı>al ayrışma ya da çatışmanın ve hatta toplumsal farklıl ıkların oluş­rı;ıaması yönünde mesaj niteliğinde kavramlar üretilebilmektedir. Bütün karizmatik l iderlerin şahsına atfedilen ve onlar için b irer vasıf olarak kabul edilen bu kavramlaştırma kişi l iğin in en güzel örneğini Atatürk, H itler ve Humeyni'de de görmek mümkündür. derneğin Atatürk'ün "Gazi Mustafa Kemal Atatürk" olarak anı lmasının temel inde şu gerçeğin altını çizmekte fayda vardır. Burada verilen mesaj, Atatürk'ün: Atatürk olarak mi l l iyetçi l ik motiflerinin yanında "Gazi" unvan i le de dini motiflerle onun dinsel bağlardan da uzaklaştırı lmaması gerektiği yönünde işaretler verilmektedir. Bunun yan ı sıra kara tahtanın yanında "başöğretmen" traktör üzerinde "çiftçi" kongrelerde " iktisatçı " cephede "asker" masa başında "ideolog", "düşünür" meydanlarda "eylem adamı", sokaklarda "vatandaş", köylerde "köylü" gibi daha n ice kavramlarla vasıflarının res imlerin altına yazı lması hiçbir zaman unutulmamıştır.

Her üç l ider için yazılan ne varsa, ister eleştiri lsin ister övülsün, att ıkları her ad ım ı kendi dönemleri içinde değerlendirmek en doğrusudur. Yaşamış oldukları tarihin gerçeklerini el l i yıl ya da yüzyıl sonrasına taşı mak ve onları geleceğin kahinleri, öngörücüleri olarak sunup, yaptıkları üzerinde yaşam tarzı ve düşüncesi olarak statik­leştirmek onların karizmatik l ider olma vasıflarına iyilik değil tersine kötülüktür. Geçmişinde özgün duygular yaşayan bir toplumun yı l lar sonra aynı duygular içinde bir yaşam sürdürmesi çağın getirileri ve kazanımları açısından pek mümkün görünmemektedir. Bir toplum tari­hine olan bağl ı l ığını sadece bir değer olarak nitelendirme gibi yaklaşım açısıyla kabullenmesi halinde geçmiş ile gelecek arasında daha sağlık­l ı bağlar kurabilme becerisini gösterebilir. Aksi halde kendi dönem­lerinin birer efsanesi haline getirilen liderlerin her çağda ve gelecekte de efsaneleştirilmeleri çabaları gösterilmesi halinde onlara inananların ve düşüncelerinin marj inalleşme tehl ikesi beklediğini i leri sürmek bir kehanet olmaz.

Toplumsal değişim önü alınmaz bir süreç olarak varl ığını koru­maya devam etmektedir. Bu değişimin varlığı kimi zaman kutsal değer­leri b i le tartış ı labilir durumuna getirirken tarihi görevlerini yerine getiren kişi veya kurumları yasalarla koruma gibi adımlarla korumaya

324

çalışmak yeryüzünün değişim gerçeğini ortadan kaldıramayacağı gibi toplumsal yaşama da fayda sağlamamaktadır.

"Büyük girişimlerde bulunmak ve kiş i l iği i le i lgi l i saygın örnekler vermek kadar hiçbir şey lideri değerli kılmaz" o halde saygınlığın devamı için büyük girişimlerde bu lunan bir l ideri ancak büyük girişim­lerde bulunarak ona hak etmiş olduğu değer verilm iş olur. Çünkü l id­ere inananlar onun her zaman büyük bir girişimci olduğunda hem­fikirdirler. Büyük girişimcilerin uygulamalar ya dadüşüncecisinin toplum hayatında marj inalleşmemesi değişim olgusunun kabul edilme­sine bağlıdır. Bi l inçli bir değişim süreci de yeni kurtarıcıların beklen­mesi çaresizliğinin doğmasına izin vermeyen bir süreçtir.

325

.aiBLİYOGRAFY A

A KTAŞ Ümit Toplumsal hareketlerde Yöntem, Seçkin Yayıncılık. İ st.. 1 989 A KŞİ1'1 Sina "Mustafa Kemal Atatürk'ün İktidar Yolu'' (Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk) Ncjat F. Eczacıbaşı Vakii Yayınları. İsL 1 983 A LGAR Hamid İslam Devrimin Kökleri. Çev; Çetin Demirhan. İşaret Yayınları. İsL 1 988 A LGAR Hamid ''İmam Hurneyni 'n in H ayat H ikayesi" ( İmam Hunıeyni). Darul-Takrib Yayınları. ist. . 1 990 A LKAN A hmet Turan "2 L yy. Başlarında Atatürkçülüğün Durumu". Türkiye Günlüğü. S. 28. Mayıs-Haziran 1 994 A L KA 'I; Türker Siyasal Bil inç ve Toplumsal Değişim. Gündoğan Yayınları. Ankara. 1 989 ALTA\' Meh met Darbelerin Ekonomisi. Afa Yayınları. isti 1 980 A LTA '\; Meh met "Kemalizm Ordunun Resmi İdeoloj isidir", Türkiye Günlüğü. S. 28. Mavıs-Haziran 1 994 A L TH USSER Louis İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Çev; Yusuf Alp Mahmut Özışık. İ letişim Yayınları. İst . 1 99 1 Al\S.-\RT Pierre "Kemal Atatürk ve Siyasal Duyarlılığın Değişimi". Çev; Ercan Eyüboğlu. Bi ldiriler ve Tartışmalar. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Ankara. 1 984 AR\1STRONG H.C. Bozkurt. Arba Yayınları. Çev; Gül Çağla Güven. İst., 1 996 A RO\' Ravmond Sosyolojik büşüncenin Evreleri. Çev; Korkmaz Alemdar. Bi lgi Yavınları. Ankara. 1 989 BESİ K(İ İsmail Bil im. Resmi İdeoloji. Devlet Demokrasi ve Kürt Sorunu. Yurt Kitap Yayın. Ankara. 1 99 1 LOCH '\iare Feodal Toplum. Çev; M.Ali Kı l ıçbay, Savaş Yayınları, Ankara 1 993 BOLA Y Süleyman H ayri Felsefi Doktrinler Sözlüğü. Akçağ Yayınları, Ankara 1 990 BOSTANCI Naci Kadrocular. Kültür Bakanlığı Yayınları. Ankara 1 990 BOTT0\10RE Tom B. Seçkinler ve Toplum. Çev; Erol Mutlu. Gündoğan Yayınları. Ankara 1 990 BOTTOMORE Tom B ., N İSPET Rohert Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, Verso Yayınları. Çev; M ete Tuncay. Ankara 1 989

326

BOTTOMORE Tom B. Toplumbilim. Çev: Ünsal Oskay, BlfLAÇ Ali Din ve Modemizm. Endülüs Yayınları, İst., 1 990 B lILAÇ Ali "Ulema Geleneğininin Devrimci İmamı", ( İmam Humeyni), Darut-Takrib Yayınları, İst., 1 990 BllRNS Edward MC. Nail Çağdaş Siyasal Düşünceler, Çev; Alaaddin Şenel, Birey ve Toplum Yayıncılık, Ankara. 1 984 CARLSER R. Woodsworth İmam ve O'nun İslam Devrimi, (Cennetin ve Cehennemin İçine Bir Yolculuk). Çev; Bedirhan Muhib, Endişe Yayınları. Ankara 1 990 CONDORCET N icolas İnsan Zekasının İ lerlemeleri Üzerine Tarihi Bir Tablo Taslağı. Çev; Oğuz Peltek. MEB Yayınları. İsi., 1 990 ÇANDAR Cengiz . Dünden Yarına Iran, Yalçın Yayınları, Ist., 1 985 DA VER Bülent Atatürk ve Sosyo Politik Sistem Görüşü, (Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk), Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, İst. 1 983 DA VİD Claude Hitler ve Nazizm . . Çev; Hüseyin Baysan ,İletişim Yayıııları. İst.. 1 99 1 DE'.YIİRCİ Kürşad Dinlerin Dejenarasyonu. İnsan Yayıııları. İst., 1 985 DOGAN Mattei "Atatürk ve deGuella" ,Çev; Bitranc Ferlicl, Bildiriler ve Tartışmalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1 984 DOGAN D. '.\;lehmet Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara 1 982

DOGAN D. Mehmet Türkiye 'de Darbeler, Müdahaleler ve Siyasi Sistem. Rehber Yay., Ank. 1 99 1 DOGAN D. Mehmet Kemalizm. Ağaç Yayıncılık. İst., 1 993 D İ LİPAK A bdurrahman Cumhuriyete Giden Yol, Beyan Yayınları. İst.. 1 99 1 ELİADE Mircae Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, Çev: Mehmet Aydın, Kültür Bakanlığı Yayınları. Ankara 1990 E RE N YILMAZ Sümer Schopenhaur Hayatı ve Eserleri, Düşünen Adam Yayınları. İst . . 1 993 ERGEZER Bahattin Liderlik ve Özellikleri. Ocak Yayınları, Ankara, 1 982 ERGİL Doğu "Demokrasinin Unutulan Boyutu: Cinsellik", Yaklaşım Dergisi, S. 1, Mart 1 982 ERGUN Doğan Sosyoloji ve Tarih, Der Yayınları, İst., 1 982

327

ERKAL M u stafa Sosyoloji (Toplumbilim) Es-Sadr Muhammed Bakır İslam Ekonomi Doktrini, Çev; Mehmet Keskin Sadettin Ergun. H icret Yayınları. İst. 1 980 FAHRİ Macit İslam Felsefesi Tarihi, Çev; Kasım Turhan, İklim Yayınları. İst., 1 992 FALLACİ Oriana İmamla Söyleşi. Çev; M . Nayi f Ş ayir, Fecr Yayınları, Ankara 1 99 1 FARABİ E b u Nasr E l El-Medinetü' I Fazı la .Çev; Ahmet Arslan, Kültür Bakanlığı Yay . . Ank., 1 990 FROMM Erich Sevginin ve Ş iddetin Kaynağı , Çev; Yurdanur Salman. Paye! Yay., İst., 1 990 FllKllYAMA Francis Tarihin Sonu Mu?. Çev; Yusuf Kaplan. Rey Yayıncılık. Kayseri G ELLENER Ernest Uluslar ve Ulusculuk. Çev; Büşra Erşanlı . İnsan Yayınları .İst., 1 992 G ERGER Haluk --Huıncyni 'nin Mirası". (İmam Humcyni). Darut-Takrib Yayınları. İst.. 1 990 G İ RİTLİ İ smet "Kemalist İdeoloji ve Nitelikleri'', B i ldiriler ve Tartışmalar. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1 984 GÖKBERK Macit Felsefe Tarihi. Remzi Kitabevi. İst., 1 990 G llR\" İTCll Georghs Sosyoloji ve Felsefe. Çev; Kadir Cengizbay, Değişim Yayınları. İst.. 1 985 G l iTl l R İ E W. K. C. İ l�9ağ Fe_lsefesi Tarihi, Çev; Ahmet Cevizci, Gündoğan Yay., Ankara 1 988G llRELI Nail Atatürkten Sonra Atatürk. Gür Yayınları, 1 98 1 H A HERl\IAS J ü rgen İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim. Çev; M ustafa Tüzel. Yapı Kredi Yayınları, İst.. 1 993 H A NÇERLİOGLl! Orhan Toplumbilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İst ., 1 986 HANÇERLİOGLt: Orhan Düşünce Tarihi. Remzi Kitabevi, İst., 1 987 HANÇERLİOGLU Orhan Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi,İst., 1 98 9 H A RRİSON Paul 3. Dünyanın Batılılaştırılması, Çev; Cevdet Cerit, Pınar Yayınları, İst . , 1 990 H EPER Metin "Atatürk'te Devlet Düşüncesi". (Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk). Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayınları. İst. 1 990 H EPER Metin '"Kemalizm ve Demokrasi". Türkiye Günlüğü, S. 28. Mayıs-Haziran 1 994 H EYKEL Hasanevn Bir Devrimin Anlatılmamış Öyküsü, Çev; Bedirhan Muhib. Nehir Yayınları. İst. 1 998

328

H İTLEH. Adolf Kavgam. Çev: A. Nejat. Toker Yayınları .İst., 1 992 HllME\'Nİ Ayetullah İslamda Devlet. Objektif Yayınları, İst., 1 99 1 H l!ME\'Nİ Ayetullah Vasiyetname. İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği Kültür Müşteşarlığı. Ankara 1 989 H llM E\'Nİ Ayetullah Hatt-ı İmam il� Çev; Hüseyin Şahin. Endişe Yayınları, Ankara 1 992 H lJMEYNİ Avetullah Nefs Tezkiyesi

·. Çev: Hasan Kanaatlı, Objektif Yayınları. İst. 1 993

H LI MEYNİ Ayetullah İ lahi Aşk Yolu. Çev; Kadri Çelik-Ahmet Yusuf, Akademi Yayınları. İst., 1 99 1 Hl1MEYNİ Ayetullah Konuşmalar ( 1 Şubat 1 979-6 Kasım 198 1 ). İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği Kültür Müşteşarlığı, Ankara 1 982 H ÜSEYİN Asaf İran'da Devrim ve Karşıdevrim, Çev; Taha Cevdet, Pınar Yayınları, İst., 1 988 İbn Haldun Mukaddime. Çev: Zakir Kadiri Ugan. MEB, Yayınları. lst., 1 988 İLLİCH İvan Tüketim Köleliği, Çev; Mesut Karaşahan, Pınar Yayınları, İst.. 1 990 NAM Ahmet "Mustafa Kemal Gönlümüzün Neresinde", Türkiye Günlüğü. S. 28. Mayıs-Haziran 1 994 J. WİA TR Jeı-.ly ·'Kemalizm ve Gelişmekte Olan Ülkelerde İlerici, Askeri Rej imler'". Çev: Heidi Ülger, Bildiriler ve Tartışmalar. Türkiye İş Bankası Kültür Y ayıııları, Ankara 1 984 KARAOSMANOGLll, Yakup Kadri Atatürk. İletişim Yayınları. İstanbul. 1991 KA TZ Daniel, KAHN Robert Örgütlerin Toplumsal Psikoloj isi, Çev; Halil Can, Yavuz Bayar, TODAİE Yayınları. Ankara 1 977 KEM ERLİOGLU Eyüp Sosyoloji Tarihi, Atatürk Ünv. Edb. Fak. (Yayınlanmamış Ders Notları) KERİM Mehmet İran İslam Devrimi, Düşünce Yayınları, İst., 1 980 K ILIÇBA Y M. Ali "Kürt Sorunu Üzerine Aykırı Düşünceler", Pazar Potası S. 39, Eylül 1 994 KONGAR Emre Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Remzi Kitabevi, İst. 1 985 KONGAR Emre Atatürk ve Devrim Kuranıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1 980 KÖSEMİ HAL Nurettin Şazi Sosyoloji Tarihi, Remzi Kitabevi, İst. 1 982

329

KREİSER Klaus "Modem Avrupa Tarihi İçinde Atatürk''. Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayınları. İst., 1 983 LO . ESClf G hita, MADARİAGE İsa belde Muhaicfet, Çev; Behzat Tanç, Boğaziçi Yayınları, İst., 1 988 MACARTH UR Briaıı, 20. yy. Konuşmaları. Sabah Kitapları, İstanbul, 1 995MACHİAVELLİ N iccolo Hükümdar ,Çev; Selahattin Bağdatlı, Sosyal Yayınlar ,İst.. 1 985 M AH ÇllPYAN Etvcıı "Kemalizm: Bir GeÇiş Dönemi". Türkiye Günlüğü,S. 28. Mayıs-Haziran 1 994 MAZRUI Ali A. "Atatürk Mirası Açısından Afrika", Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yavınları ,İst., 1 983 MARDİN Şerif

Din ve İdeoloji, i letişim Yayınları, İst. 1 990 M A RDİN Şerif İdeoloj i, İletişim Yayınları. İsL, 1 992 M A RDİN Şerif Siyasal ve Sosyal Bil imler, İletişim Yayınları, İst., 1 990 MARDİN Şerif Türki�·e 'de Toplum ve Siyaset. İletişim Yayınları. İst. 1 990 M ETiNER Mehmet "İmam Humeyni ve İslam Devrimi". İ ıııaıııHuıııeyni, Darut-Takrib Yayınları, İst.. 1989 MİKLJSCH D. V. Gazi Mustafa Kemal, Asya ile Avrupa Arasındaki Adam, Çev: Esat Nermi Erender. Remzi Kitabevi, İst., 1 985 MORE Thomas Ütopia. Çev: Sabahhattin Eyüboğlu, Can Yayınları, İst., 1 986 M U HACİRİ M esih İslam Devriminin Dinamikleri, Çev; Gürsel Uğurlu, Akademi Yay., İst.. 1 99 1 M ll NSON JR. Henry Ortadoğuda İslam ve Devrim, Çev; Cemil Polat Halil Ekşi. Akademi Yayınları, İst., 1 990 MUTTAHHARİ İslam Devrimi, Çev; Kenan Çamurcu. Akademi Yayınları. İst., 1 989 N A YIR Yaşar Nabi Atatürk Yolu, Varlık Yayınları. İst.. 1 9 8 1 N İRUMAND Bahran İran ,Çev: Kemal Kurt. Belge Yayınları, İst. 1 988 NOL TE E rnest Faşist Hareketler, Çev; Halim İnal, Hür Yayınları, İst., 1 980 ÖNDEŞ Osman Hitlerin Dünyaya Bakışı, Boğaziçi Yayınları, İst., 1 989 ÖNDEŞ Osman Dünyanın Bitlere Bakışı, Boğaziçi Yayınları, İst. 1 989

330

ÖZDEMİR Hikmet Tarih ve Politika. İz Yayınları. İst., 1 995 ÖZDEMİ R Hikmet Ordunun Olağandışı Rolü. İz Yayıncılıı<, İst., 1 994 ÖZKALP Enver ·'

Davranış Bilimlerine Giriş, AÜAÖF. Yayınları, Ankara, 1 986 ÖZKAN Naki "Mustafa Kemal mi Kemalizm Mi?". Pazar Postası, Aralık 1 994, S. 53 ÖZSOY Muzaffer "Askeri lik Bilimi ve Strateji Açısından Atatürk", Çağdaş Düşüncenin lşığınd� Atatürk. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayınları. İst., 1 983 PARKINSON C. Northcote Siyasal Düşüncenin Evrimi. Çev; Mehmet Harmancı, Remzi Kitabevi. İst., 1984 PLATON Devlet. Çev; Sabahhattin Eyüboğlu. Remzi Kitabevi, İst., 1 998 ROBERTS Wess Attilla'nııı Liderlik Sırları. Çev; Yakut Eren, İlgi Yayıncılık, İst., 1 989 RAFSANCANİ Ali Ekber Haşimi "İmamın Şahsiyeti". İmam l lumeyni. Danıt-Takrib Yayınları, İst., 1 989 SANDER Oral Siyasi Tarih, (İlkçağlardan - 1 9 1 8"e). İmge Kitabevi, Yayınları, Ankara, 1 992 SANDER Oral Siyasi Tarih ( 19 1 8- 1 990). İmge Kitabevi. Yayınları, Ankara. 1 993 SA VRAN Gülnur Sivil Toplum ve Ötesi, Alan Yayıncılık. İst.. 1 987 ŞER'İ Bakır ''Zaferin Faktörleri". İran İslam Devrimi, Objektif Yayınları, 1 99 1 ŞERİATİ Ali Medı;niyet Tarihi 1, Çev; İ brahim Keskin. Fecr Yayınları, Ankara 1 987 ŞERiF M.M. İslam Düşüncesi Tarihi, Çev; Mustafa Annağan C.111 , "İbn Hakdun". Muhsim Mehdi .Çev; Yusuf Ziya Cömert. İnsan Yayınları. İst., 1 99 1 SERVET Ömer "Atatükçü Olmayan Onursuz Mu?", Pazar Postası, S. 47, Kasım 1 994 T ANİLLİ Server Dünyayı Sarsan On Yıl, Say Yayınları, İst., 1 989 THURO\V Lester C. Sıfıra Sıfır Toplumu, Çev; İrfan Güre, İletişim Yayınlan, İ st., 1 989 THERBORliN Göran İktidarın İdeolojisi ve İdeolojinin İktidarı. Çev; İrfan Cüre, İletişim Yayınları. İst., 1 989 TİMllR Taner Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1 993 TOLAN Barlas Toplumbilimlerine Giriş, AÜİF Yayınları, Ankara. 1 985 TOYNBEE Arnold Türkiye. Çev; Kasım Yargıcı, Milliyet Yayınları, İst., 1 97 1

331

TUNÇAY Mete Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi l l ., Teori Yayınları. İst., 1 987 TURHAN Mehmet Siyasal Elitler, Gündoğan Yayınları, Ankara 1 99 1 TURı'1ER Brvan S. Max Weber v� İslam, Çev; Yasin Aktay, Vadi Yayınları, Ankara 1 99 1 TÜRKDOGAN Orhan Sanayi Sosyoloj isi ÜŞÜR Serpil Din, Siyaset ve Kadın (İran Devrimi). Alan Yayıncılık, İst., 1991 YON BEYME Klaus "Batı ve Marksist Gelişme Teori lerine Göre Kemalizm" Çev; Sema Günışık. Bildiriler ve Tartışmalar. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Ankara, 1 984 JELEV Jelü Faşizm. Çev; Salih Baklacı. S. 1-lafızoğlu, Mi l liyet Yayınları. İst.. 1 994 ZENGİN İsmail İran Devrimi ve Ortadoğuya Etkileri, M i lliyet Yayınları, İsi., 1 99 1 ZİJDERVELD Antan C. Soyut Toplum. Çev; Cevdet Cevit, Pınar Yayınları. İst., 1 985

332

Bir düzlük boyunca yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine karşın hala geriye doğru gitseydin,

o zaman bu umutsuz bir durum olurdu ama sen aşağıdan bakıldığında kendin kadar

dik bir yokuşu tırmandığına göre, senin atacağın geri adım

yalnızca bulunduğun yerin doğasından ileri gelebilir, ve o zaman umutsuzluğa

kapılmana gerek yoktur. F ranzKAFKA

Bu kitabı her zaman yanımızda taşımak istememizin nedeni: Kendimize

yakın olduğumuz, gereksindiğimiz ve içe bakışın yanıt alamadığı anlarda

onu kullanabileceğimizi bilmemizdir. Gereksindiğimiz başka bir ses, bu sestir.

Gabriel Josipovici