AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 ·...

26
A A A v v v r r r u u u p p p a a a B B B i i i r r r l l l i i i ğ ğ ğ i i i n n n i i i n n n T T T ü ü ü r r r k k k i i i y y y e e e P P P o o o l l l i i i t t t i i i k k k a a a l l l a a a r r r ı ı ı 1 1 _______________________ Düşüncenin Yeni Dünyası yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com _______________________ Sunu _______________________ Bir yanda toplumda kaybolan ulusal kimlikler, Atatürkçülük ve ulusal güven. Bir yanda mandacı, bölücü, teslimiyetçi olduklarını saklayan ama fark edilen insanlar. Ama Allah’a şükür, yurdun her yanında tertemiz yurtseverler ve gençlerle de karşılaşıyoruz. Onlardan daha çok bulacağımıza, birlikte mücadele etme azmini sürdürerek, sonunda mutlaka aydınlığa çıkacağımıza inanıyor ve Büyük Önder’in şu sözlerini anımsatıyoruz: Her şeye rağmen mutlak bir nur’a doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki sınırsız sevgim değil, bu günün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde, sırf vatan ve gerçek aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.” Değerli “OKU”R, Dileğimiz size yararlı olabilmek... Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz; “Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...” - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları Ümit Özdağ http://ferid_hakki.sitemynet.com tarafından derlenmiş ve size e-kitap olarak sunulmuştur. Aralık-2004 Kaynak: http://www.avsam.org _______________________ yorumsuz bildiri ------------------------------------------------------ İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur. Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız . Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği bir alan, bir boşluk yaratmaktır. _______________________ Düşüncenin Yeni Dünyası yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com _______________________

Transcript of AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 ·...

Page 1: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

1

1

_______________________

Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Sunu _______________________

Bir yanda toplumda kaybolan ulusal kimlikler, Atatürkçülük ve ulusal güven. Bir yanda mandacı, bölücü, teslimiyetçi olduklarını saklayan ama fark edilen insanlar. Ama Allah’a şükür, yurdun her yanında tertemiz yurtseverler ve gençlerle de karşılaşıyoruz. Onlardan daha çok bulacağımıza, birlikte mücadele etme azmini sürdürerek, sonunda mutlaka aydınlığa çıkacağımıza inanıyor ve Büyük Önder’in şu sözlerini anımsatıyoruz:

“Her şeye rağmen mutlak bir nur’a doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki sınırsız sevgim değil, bu günün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde, sırf vatan ve gerçek aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.”

Değerli “OKU”R, Dileğimiz size yararlı olabilmek... Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz;

“Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları Ümit Özdağ

http://ferid_hakki.sitemynet.com tarafından derlenmiş ve size

e-kitap olarak sunulmuştur. Aralık-2004 Kaynak: http://www.avsam.org _______________________

yorumsuz bildiri ------------------------------------------------------

İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle

paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur. Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız.

Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği

bir alan, bir boşluk yaratmaktır. _______________________

Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Page 2: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

2

2

Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları Ümit Özdağ

İçindekiler Sayfa

Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları 4

I. Oluşmakta Olan Süper Federal Devlet,

Avrupa Birleşik Devletleri ve

Temel Sorun Alanları 6

a) Ekonomik Zorluklar 6

b) Politik-Kurumsal Zorluklar 7

c) Kültürel-Toplumsal Zorluklar 8

d) Jeopolitik Zorluklar 9

II. Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikası 10

a) İdeolojik-Psikolojik Boyut 13

c) Politik-Kurumsal Boyut 16

d) Jeopolitik Boyut 17

e) Tarihsel-Psikolojik Boyut 18

f) Ekonomik Boyut 19

Sonuç 19

ÜCRETSİZ Yayın Listemiz 24

Page 3: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

3

3

Avrasya -Bir Vakfı ASAM Çalışması

Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi ASAM Yayınları Sayı: 1

Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları ASAM

Konrad Adenauer Cad. No: 61, 06550, Yıldız, Çankaya, ANKARA Tel: (0312) 491 60 70 (Pbx) Fax: (0312) 491 60 99

Web Site: http://www.avsam.org E-mail: [email protected]

AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (ASAM)

Stratejik araştırma, geleceğin tesadüfe bırakılmadan mümkün olduğunca şekillendirilmesi amacı ile, gelecekte iddiası olan devletler ve şirketler tarafından yapılan araştırmadır. Gelecekteki tek aktör sadece araştırmayı yapan değildir. Araştırmayı yapanın aynı alanı paylaştığı unsurların hepsi geleceğin aktörleri arasındadır. Stratejik araştırmayı yapan sadece kendi geleceğini değil, diğer aktörlerin geleceklerini de incelemek durumundadır. Türkiye gibi bölgesel bir güç olmanın ötesinde mirasın getirdiği sorunları da omuzlamak zorunda olan bir ülkenin stratejik araştırmaya duyduğu ihtiyaç, birçok devletin duyduğu ihtiyaçtan daha yoğundur. Ancak Türkiye bu gereğin bilincinde olmasına rağmen bir stratejik araştırma kuruluşunun oluşması çok gecikmiştir. Avrasya-Bir Vakfı Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM), geleceği senaryolandırma ve yönlendirmenin temel aracı olan stratejik analizi gerçekleştirmek amacı ile kurulmuş olan Türkiye’deki ilk stratejik veri bankası ve stratejik araştırma merkezidir. ASAM, Türkiye için çok yeni olan kadro ve çalışma yapısı ile Türkiye’de bir ilki temsil etmektedir. ASAM’da bir araya gelen ekibin Türkiye’de bir benzerini bulmak mümkün değildir. Çok yönlü bir güvenlik anlayışını değişik disiplinlerin katıkları ile geliştiren ASAM, ülkemizde jeopolitik ve jeoekonomik kültürün yerleşmesi açısından yeni bir aşamayı oluşturmaktadır. ASAM’da bir araya gelen ekip; uluslararası ilişkiler, siyasetbilimi, sosyoloji, askeri, dışişleri, istihbarat, iktisat, işletme enformasyon, ilahiyat, sosyalpsikoloji ve enerji disiplinlerinin oluşturduğu ortak bir akıl ile Türkiye için yeni bir mesleği, stratejik analizciliği geliştirmektedir. Bölge ve konu uzmanlığı çerçevesinde bütün dünyadaki gelişmeleri tarihsel ve toplumsal bağlamı içinde gören ASAM analizcileri, “ne oldu?” ve “niçin oldu?” sorusuna deği, “niçin olacak?” sorusuna cevap aramaktadırlar. Dünyada ve bölgemizde barış ve refahın tesadüfe bırakılmaması ve önceden şekillendirilmesi gereğine inanan ASAM, stratejik araştırma alanında yaptığı çalışmalarla “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine en doğru ve etkili katkıyı yapacağı inancı içindedir.

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ

Page 4: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

4

4

Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları Ankara’da 2002 senesi başında başlayan Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri tartışması 12-13 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi'nden sonra da yoğun bir şekilde ve yanlış bir eksen üzerinde Kıbrıs'a odaklanarak devam etmektedir. Tartışmanın eksenini, Türkiye, AB’ye girmek için AB’nin istediklerini yapmalı ve yapar ise ne ölçüde yapmalıdır sorusu oluşturmaktadır. Görünürde ülkemizde AB’ye karşı çıkan hiçbir politik parti veya grup yoktur. Sorun AB’ye giriş için, Türk Devletinin kuruluş esaslarının ne ölçüde değiştirilmesi ve bunun hangi sür’atle yapılması gerektiği hususu ile Kıbrıs ve Ege'de verilecek tavizleri n niteliği konusunda çıkmaktadır. Bu tartışma sürecinde 3-9 Ağustos 2002 tarihleri arasında TBMM, AB-Uyum Yasaları diye adlandırılan ancak asıl itibarı ile ulus -devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni etnik esaslar doğrultusunda yapılandırmayı hedefleyen yasaları kabul etmiştir. Şimdi ise KKTC'nin varlığı tartışmaya açılmıştır. Bunu 2004 yılı içinde Ege'de Yunan taleplerinin gündeme gelmesi izleyecektir. Oysa, Türkiye, AB’ye girmek için AB’nin istediklerini yapmalı ve yapar ise ne ölçüde yapmalıdır tespiti yanlış bir analiz parametresidir . Türkiye’nin AB’ye girmesi konusunda öncelikli belirleyici, Türkiye’nin yaptıkları/yapacakları değil: aksine AB‘nin politik, ekonomik, kültürel, sosyal ve jeopolitik ihtiyaçları/öncelikleridir. AB, bu konuda dürüst davranarak, Kopenhag Kriterleri çerçevesinde, aday ülke kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmiş bile olsa, adayın AB’ye tam üye olması, AB içinde ekonomik ve/veya sosyal sorunlara yol açıyor ise, adayın tam üyeliğinin gerçekleşmeyebileceğini açıklamıştır. Türkiye açısından AB'ye tam üyelik için belirleyici olan AB'nin federal bir yapıya mı yoksa konfederal bir yapıya mı doğru evrileceğidir. AB'nin geleceği konusunda halen bu iki farklı proje çarpışmaktadır. AB'nin federal bir yapıya kavuşması ve Avrupa Birleşik Devletleri'ne dönüşmesini Berlin ve Paris 'in öncülüğünü yaptığı bir devletler grubu savunmaktadır. Öte yandan, öncülüğünü Londra ve Madrid 'in yaptığı bir grup ise AB'nin ulus -devletlerin varlığını koruduğu, konfederal bir yapıda kalması gerektiğini savunmaktadır. Federal yapı ileride açıklanacağı gibi çok güçlü bir Avrupalı üst kimliğinin oluşmasını gerektirmektedir ve bir Avrupa Birleşik Devletleri'nin kurulması gibi yaşaması da buna bağlıdır. Türkiye'nin AB'ye girmesi zaten yeterince zor olan böyle bir üst kimliğin oluşması sürecini imkânsız hale getirecektir. Çünkü Türk kimliği geçtiğimiz 1000 yılda Avrupa kimliğinin anti tezi olmuştur. Öte yandan, konfederalistler de federalist projeyi durdurmak iç in Türkiye'nin AB tam üyeliğini desteklemektedirler . Ancak, halen AB içinde hakim güç federalist projeye destek veren Berlin -Paris ittifakıdır ve AB, Irak konusunda yaşadığı bölünmeye rağmen, federalist bir Avrupa Birleşik Devletleri'ne doğru ilerlemektedir.

Page 5: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

5

5

Öte yandan, hem federalist hem konfederalist projelerin değişik gerekçelerle de olsa Türkiye politikaları arasında büyük benzerlikler vardır. Federalist proje, Türkiye'nin önümüzdeki 20 yıllık süreçte ulusal güç unsurları iyice hırpalanmış, ulus-devlet niteliğini yitirmiş, federal/konfederal bir nitelik kazanmış ve jeopolitik bir güç olma ihtimali tamamen ortadan kalkmış bir ülkeye dönüşmesini hedeflemektedir. Böyle bir Türkiye, Avrupa Birleşik Devletleri'nin hemen kenarında, ABD-Meksika ilişkilerine benzer bir teorik çerçeve de şekillenecek ilişkilerle, Avrupa Birleşik Devletleri'nin Kafkasya-Orta Asya ve Orta Doğu'ya uzanmasına yardımcı olacak bir coğrafya olacaktır. Konfederalist proje ise Türkiye'nin ulus -devlet olarak varlığını sürdürmesine karşı çıkmamakla birlikte asla çekim alanı oluşturacak bir güç olmasını arzu etmemektedir. Aşağıda Avrupa Birleşik Devletlerine ilerleyiş sürecinde AB'nin temel sorunları ve Türkiye'ye yönelik politikaları incelenmiştir.

I. Oluşmakta Olan Süper Federal Devlet, Avrupa Birleşik Devletleri ve Temel Sorun Alanları AB’nin ne olduğunun tespiti ile konuya başlamak faydalı olacaktır. AB, II. Dünya Savaşı'ndan sonra iki kutuplu olarak yapılanan dünyada, 16. yy.’dan bu yana dünyanın politik merkezini oluşturma niteliğini yitiren Batı Avrupa’nın tekrar küresel bir güç merk ezi haline gelmesi çabasının politik, askeri, ekonomik ve kültürel ürünüdür . Bugün 15 devletten oluşan AB önümüzdeki 5 yıl içinde gerçekleştireceği iki büyük genişleme ile 27 devleti içine alacaktır. Avrupa kıtasının büyük bir bölümünü kapsayacak ve 480 milyonu aşan bir nüfusa sahip olacaktır. Bu, tarihin gördüğü en hırslı ve en hızlı ilerleyen siyasal projelerden birisidir . Böyle büyük projelerin getirileri büyük olacağı gibi riskleri ve zorlukları da aynı derecede büyük olacaktır. Ancak, AB’yi sadece iki kutuplu dünya düzenine Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrasında verdiği cevap olarak görmek, onun felsefî ve tarihsel temelini görmemezlikten gelmek, ortaya çıkan olguyu, reel politik düzeyde fazla basitleştirmek olur. Çünkü, Avrupa, Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra hep Pax Romana’nın arayışları içinde olmuştur. Roma’nın yıkılışından bu yana, Avrupa kıtasında böyle bir birlik oluşturulması birçok kez denenmiştir. Victor Hugo , I.Kant gibi, insanlık kültürünün önemli dönüm noktalarını oluşturan dev entelektüellerin savunduğu bu görüşü, Şarlman’ın Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'ndan sonra, gerçekleştirmeye en çok yaklaştıranlar, Napolyon ve Hitler olmuştur. Fakat, hiçbir girişim, 20. yy’ın ikinci yarısındaki AB girişimi kadar başarılı olmamıştır. Bu anlamı ile AB , Roma İmparatorluğu'nun parçalanmasından ve yıkılmasından bu yana, Avrupa’nın Kızılelması olan birleşik Avrupa’nın gerçekleşmesini temsil

Page 6: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

6

6

etmektedir. AB’nin bir süper güç haline gelmesi süreci, 11 Eylül sonrasında daha da hızlanma ihtiyacı duymaktadır. AB yetkilileri tarafından, inşa halinde olan bir süper devlet şeklinde tanımlanan AB, önümüzdeki 20 yılda süper devlet olma yolundaki mücadelesinin en önemli aşamalarından birisine girecektir. AB’nin bir süper güç olabilmesi, federal bir yapı çerçevesinde siyasî bütünleşmesini gerçekleştirmesine, gelişmiş bir Avrupalı siyasi-toplumsal kimliğini inşa etmesine, buna bağlı olarak, kan vergisi ödemeye hazır bir Avrupa ve Avrupalı oluşturmayı başarmasına bağlıdır. Avrupa Birleşik Devletleri'ne doğru evrilen AB’nin karşısındaki zorlukları şu başlıklar altında toplayabiliriz: a) Ekonomik zorluklar, b) Politik-kurumsal zorluklar, c) Kültürel-toplumsal zorluklar d) Jeopolitik zorluklar Bütün bu zorluklar, AB tarafından, AB’nin hem anlamlı bir siyasal yapı, hem de jeopolitik bir güç olabilmesi için, aşılması gereken zorunluluklardır. Bu sorun alanları, önümüzdeki 20 sene içinde AB’nin temel uğraş alanlarını oluşturacaktır. a) Ekonomik Zorluklar AB önümüzdeki altı yıl içinde gerçekleştireceği genişleme ile bütün Orta ve Güney -Doğu Avrupa alanını AB pazarının bir parçası haline getirerek , ciddi bir jeopolitik büyümenin yanında, önemli bir pazar büyümesi gerçekleştirecektir. Ancak, bu genişlemenin ilk dönemdeki ekonomik maliyeti, ekonomik getirilerinden çok daha fazla olacaktır. Çünkü, AB pazarı ile bütünleşen yeni pazarlar, her anlamda AB ekonomisinin çok gerisindedir ve Brüksel’in öncelikli hedefi, bu pazarların AB pazarının geri kalan bölümleri ile bütünleştirilmesi ve AB ülkeleri seviyesine yaklaştırılması olacaktır. Brüksel'in iki genişleme ile içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı hesaplanmaktadır. AB, önümüzdeki genişleme süreci sonucunda içine alacağı ve ortalama kişi başına düşen millî geliri 5.600 dolar olan yeni üyelerini, 24.000 Amerikan Doları’ndan ibaret AB ortalamasının da altında bulunan, 10.000 Amerikan Doları seviyesindeki Yunanistan ve Portekiz seviyesine çıkarmak için bile oldukça fazla malî kaynağa ihtiyaç duymaktadır. Eski sosyalist devlet ve ülkelerin eskimiş altyapılarından, Polonya’da olduğu gibi nüfusun % 25’ini köylülerin oluşturmasına değin uzanan sorunların aşılması AB için bile üstesinden kolaylıkla gelinebilecek bir sorun değildir. Çünkü, söz konusu olan, 115 milyon insanın AB’ye katılımıdır. AB, 1981’de 8 milyonluk Yunanistan’ı içine alınca 1983’de İspanya ve Portekiz’in üyelik başvurularını, Yunanistan ekonomisinin getirdiği yükü ileri sürerek 1986’ya kadar geciktirmiştir. Bugün, ekonomik yapısı 1980’lerle karşılaştırılamayacak ölçüde büyümüş olsa bile, 115 milyon

Page 7: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

7

7

insanı içine aldıktan sonra, bu yapının zorlanacağını gösteren tarihsel bir parametre önümüzde durmaktadır. Katılımın AB’ye yükleyeceği ekonomik yükü göstermek açısından, 2004-2008 arasında gerçekleşen üyelikler sonucu, AB yurttaşlarının kişi başına düşen millî gelirin ortalamasının % 13 oranında azalacağını ifade etmek yeterli bir veri olacaktır. AB, yeni katılan 115 milyon insanın ekonomik kalkınmasında belirli bir aşamaya gelmesi için, 10-12 sene arasında bir süreye ihtiyaç duyacaktır. Bu süre de 2018-2020 anlamına gelmektedir. Bu süre içinde Türkiye’nin AB’ye girmesi, ekonomik açıdan Brüksel için hiç rasyonel değildir. Çünkü, AB’nin bu aşamada, Türkiye’nin tam üyeliğinden hiçbir kazancı olmayacak; aksine, bu giriş, AB kaynakları üzerinde ilk beş yılda 50 milyar Amerikan Doları’na çıkan ek yük oluşturacaktır. Bu AB'ye yeni tam üye olacak olan 12 ülkenin Türkiye ile kaynak paylaşması anlamına gelmektedir ki bu yeni üyeler için kolay kabul edilebilecek bir husus değildir. Türkiye pazarı zaten Gümrük Birliği çerçevesinde bir sömürge belgesi niteliği taşıyan bir anlaşma ile AB pazarına eklemlenmiş durumdadır. Yani, AB için Türkiye’nin tam üyeliği ekonomik olarak rasyonel değildir. b) Politik -Kurumsal Zorluklar AB, bugün ekonomik bir dev fakat politik bir cücedir . Ancak, AB bu konumundan hızla kurtulma çabası içindedir. Çünkü, AB’nin hedeflediği büyük güç olma isteği, ekonomik gücün ötesinde, bir politik irade gerektirmektedir; yani, ekonomik bütünleşmenin sağladığı gücün politik topluma taşınması gerekmektedir. AB, bu amaçla, 1991’de gerçekleşen Maastricht Zirvesi'nden sonra, büyük bir hızla ekonomik ve ticarî bütünleşmeyi derinleştirirken, bu, bütünleşmeyi siyasî ve askerî alanlara da taşımıştır. Ancak, bugün, AB yukarıdada da değinildiği gibi bu politik-askerî iradeyi nasıl oluşturacağının savaşını vermektedir. AB içindeki Almanya -Fransa gibi bazı ülkeler, federasyon yanlısı politikalar izlerken İngiltere, AB’nin federasyon değil, konfederasyon olmasını desteklemektedirler. Elbette sorun sadece AB’nin nasıl bir süper güç olacağı ile sınırlı değildir. Bunun ötesinde, AB üyesi ülkelerin ulus -devlet olarak menfaat tanımlamaları devam etmektedir ve birçok AB üyesi ülkenin menfaatleri arasında farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıklar, bir yandan politik -kurumsal yapılanma sürecini zorlaştırırken, öte yandan AB’nin bir süper güç olması sürecinde aşılması gereken sorunlardır. AB, Avrupa’nın Geleceği Konvansiyonu çerçevesinde 21. yüzyılda büyük güç olabilmesi için ortak politik -askerî iradeyi daha k olay ve etkin kullanabileceği bir politik çerçeve arayışı içindedir. Bu çerçevenin federasyon mu konfederasyon mu olacağı çatışması AB'nin her boyutunda devam etmektedir.

Page 8: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

8

8

Konvansiyonun sonucunda ortaya çıkacak politik-anayasal çerçevenin yaşama geçirilmesi ise bir başka süreci gerektirecektir. Bu süre, hiç de kolay olmayacaktır. 28 devletin yapıları yeni bir anayasal-politik sürecin içinde yeni bir yapıda oluşacaktır. Bu aşamayı, oluşan kurumların derinleşmesi süreci izleyecektir. Bütün bunların bir süre gerektireceği açıktır. Bu süreç devam ederken, Türkiye gibi nüfus yapısının verdiği güçle demokratik mekanizmalarda güçlü bir temsil yeteneği elde eden üye, AB içindeki demokratik süreci konfed eral proje lehinde şekillendirecektir. Bundan dolayı, başta Berlin ve Paris olmak üzere federalistler Türkiye'nin AB t am üyeliğine muhalefet edeceklerdir. c) Kültürel -Toplumsal Zorluklar Coğrafyanın demografik yapılanmasına baktığımız zaman, halen 377.792.670 kişiden oluşan AB nüfusu birinci genişleme sonunda, 423.420.967’ye, ikinci genişleme sonucunda ise 453.628.782’ye ulaşacaktır. Bu nüfus yaş ortalaması açısından incelendiğinde, ABD, Japonya ve Rusya Federasyonu’ndan daha iyi konumda olduğu görülecektir. Keza, yetişmiş insan kalitesi açısından incelendiğinde de, AB nüfusu, dünyanın en kaliteli nüfusu olarak görülebilir. Ancak, bu veriler AB demografisini sorunsuz hale getirmemektedir. Kültürel açıdan bakıldığında, AB, tarihte ancak eski Roma’nın veya yakın tarihte eski Sovyetler Birliği’nin sahip olduğu bir kültürel heterojenliği barındırmaktadır. Üstelik, eski Roma ve Sovyetler Birliği’nden daha şanssız olduğu bir yanı vardır ki; o da, bünyesindeki farklı kültürlerin halen 15, ilk genişlemeden sonra 25, ikinci genişlemeden sonra 27 ulus devlet kalıbı içinde var olmasıdır. Bu anlamda Pax Romana ve Sovyet insanı yaratma çabaları ile karşılaştırıldığında, homopolitikus çerçevesinde ortak bir Avrupalı veya Avrupa Birliklilik kimliğini oluşturmak çok daha zor olacaktır. Çünkü, ulus -devlet kalıpları içinde gelişmiş bulunan ulusal kimliklerin, AB gibi yeni bir siyasal kimlik gerektiren siyasi yapının gerekleri doğrultusunda, yeni bir kimliğe dönüşmesi uzun bir zaman gerektirecektir. Bu süreçte, tabii ki millî devletl erin ideolojileri ve ideolojilerin temelini oluşturan inanç ve tarih sistematiği sarsılacak, yeniden yorumlanacaktır. Ancak, AB kimlik krizi sürecini aşma konusunda avantajlara da sahiptir. AB üyesi ülkelerin tamamı Hristiyan kültür dünyasına mensuptur. Ortodoks Yunanlılar dışında, birlik içinde, Katolik ve Protestan mezheplerinin hâkimiyeti vardır. Kendi içlerinde yaptıkları savaşların oluşturduğu ortak bir değerler sisteminin gelişmesine yardımcı olan bir Avrupa tarihi mevcuttur. Bütün bunlar, yeni Avrupa siyasi kimliğinin inşasında rol oynayacak olumlu kültürel önkoşullardır. Türklerin AB’ye girmesi, bu görece türdeş jeokültürde bir yabancı vücut reaksiyonu yaratacaktır. Çünkü Türkler, tarihsel perspektiften bakıldığında, varlıkları ile Avrupa kimliğinin oluşmasına yardımcı olan öteki olmuşlardır. Avrupalı, ne

Page 9: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

9

9

olmadığını, yani Türk olmadığını söyleyerek ne olduğunu; yani, Avrupalı olduğunu bulmuştur. Türkiye’nin zaten kültürel altyapıdaki türdeşliğe rağmen, büyük bir heterojenliğe sahip olmanın dinamikleri ile mücadele edecek olan AB’ye getireceği kültürel-toplumsa l maliyet, bu aşamada kaldırılabilecek türden değildir. Üstelik Türkiye’nin büyük ve büyük olduğu kadar da hızla artan nüfusu, AB üyelerini ciddî bir şekilde ürkütmektedir. 2025’de AB nüfusu 2008’den sonra büyümemek kaydı ile 481 milyon, Türkiye’nin nüfusu ise 82 milyon olacaktır. Yani Türkiye’nin nüfusu, AB nüfusunun % 17’sini oluşturacaktır. 2050’de AB nüfusu azalarak 419 milyona düşecek, Türkiye nüfusu ise, 103 milyona çıkacaktır. Bu durumda Türkiye nüfusu, AB nüfusunun dörtte birine yükselecektir. AB, Türkiye’yi stratejik planda orta ve uzun vadeli demografik tehd it olarak algılamaktadır. Öte yandan Türkiye’nin önümüzdeki beş yıl içinde AB üyesi olması veya AB tam üyeliği perspektifinin açılması, AB ülkelerinde yükselişe geçmiş olan ve bir kimlik krizine tepki niteliği taşıyan aşırı sağcı partileri daha da güçlendirebileceği şüphesini kuvvetlendirmektedir. d) Jeopolitik Zorluklar AB bir uygarlık modelidir ve her uygarlık gibi bir jeopolitik realiteye sahiptir. Uygarlıklar belirli bir coğrafya üzerinde yükselirler. AB, jeopolitiğini şimdi oluşturmaktadır. AB’nin önümüzdeki altı yılda gerçekleşecek iki dalga halindeki genişlemesi, ekonomik olmaktan çok jeopolitik mülâhazalara dayanmaktadır. Sovyet gücünün Doğu Avrupa’dan çekilmesinden sonra, muhtemel bir istikrarsızlık alanı haline gelen bu bölge, AB jeopolitiği içine alınarak hem istikrarsızlıkların doğması hem de bunların AB’yi tehdit etmesi engellenmiştir. Fransa, İspanya, İsveç, Almanya, Finlandiya, İtalya, Büyük Britanya, Yunanistan, Portekiz, Avusturya, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg’un Avrupa Birliği jeopolitiği önümüzdeki 6 yıl içinde köklü bir değişim geçirecektir. Bu dönemde gerçekleşecek olan birinci dalga genişleme ile katılacak olan Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya, Letonya, Slovakya, Slovenya, Malta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin; ikinci dalga genişlemeyle birlikte Romanya ve Bulgaristan’ın da katılımıyla AB jeopolitiği kıtasal bir nitelik kazanacaktır. Birlik, hâlen 3.238.062 km2’lik bir alana yayılmaktadır. Birinci genişleme sonunda AB’nin mevcut alanına 735.010 km2 eklenecek ve AB’nin toplam alanı 3.973.072 km2’ye çıkacaktır. İkinci genişlemeyle, 348.410 km2 daha eklenerek AB’nin sınırları 4.321.482 km2’ye ulaşacaktır. AB’nin ikinci genişlemesinden sonra, AB dışında kalan Avrupa ülkeleri, Ukrayna, Moldova, Beyaz Rusya, Rusya, Sırbistan, Bosna Hersek, Makedonya ve Türkiye olacaktır (Büyük bir

Page 10: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

10

10

ihtimalle halen AB’ye girmek için başvurusu olmayan Sırbistan ve Makedonya da AB üyesi olacaklardır). Bu hali ile Avrupa Birliği, kuzeyde Baltık Denizi’nden, güneyde Doğu Akdeniz’e kadar uzanan; doğuda Beyaz Rusya, Rusya Federasyonu, Moldova ve Ukrayna; güneydoğuda ise, Türk Trakya’sı ile komşu olacaktır. Girseler de girmeseler de, yukarıda adları anılan Balkan devletleri, AB denizinin içinde kalan adacıklar olarak AB ile bütünleşeceklerdir. Bu kıtasal coğrafya, AB için çok olumlu bir jeopolitik çerçeve oluşturmaktadır. Rusya’nın tehdit oluşturmadığı, Balkanlar’daki savaşların kontrol altına alındığı bu jeopolitik, AB’nin iç ve dış politik gelişimini sürdürmesi, süper devletin inşası için gerekli bir ortamdır. Türkiye’nin AB’ye bu aşamada üye olması, AB’yi hazır olmadığı bir anda, güvenli kıtasal jeopolitiğin dışına iterek dünyanın en sorunlu altsistemleri ile sınırdaş hale getirecektir. AB bir anda Orta Doğu, Kafkasya ve Türkistan altsistemlerine yönelik tavır almak durumunda kalarak, mevcut hegemon güç ile henüz girmek istemediği bir rekabetin içine sürüklenecektir. Bu, bir anlamda bi r jeopolitik erken doğumdur. Bütü n bu nedenler, Türkiye ne yaparsa yapsın, federal bir süreç içinde gelişen Avrupa Birliği'ne girmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Yukarıda sayılan nedenler subjektif nedenler değil, jeopolitiğin, jeokültürün ve jeoekonominin nesnel gerekleridir. Burada kendimize sormamız gereken temel soru, bu gerçekler ışığında, AB’nin Avrupa Birleşik Devletleri süreci olgunlaşana değin nasıl bir Türkiye politikasının olacağı neden bu politikayı benimseyeceği ve 2020-25 aralığında nasıl bir Türkiye görmek istediğidir. Araştırmamızın bundan sonraki bölümü AB’nin Türkiye politikasının temel parametrelerini incelemeye yöneliktir.

II. Avrupa Birliği’nin Türkiye Politikası Soğuk Savaş'ın sona ermesi uluslararası yapılanmanın genel koşullarını değiştirirken, AB’nin de bu değişimin dışında kalması mümkün değildi. 1950'lerde hedeflenen yapılanma ile, 1990’larda beliren ve yeniden şekillenerek 21. yy’a taşınan AB’nin aynı politik ve ekonomik hedeflerin peşinde koşması mümkün değildi. AB’nin gerçekleştirdiği zihniyet değişimini ve bu değişimin gerçekleştirdiği uluslararası çerçeveyi algılayamayan, AB ile ilişkilerini Soğuk Savaş sonrası çerçeve içinde analiz edemeyen Ankara, gerçekçi analizlerin değil, tutkuların şekillendirdiği bir politik yaklaşım ile, hâlâ 1963’de imzalanan bir anlaşma çerçevesinde AB ile ilişkilerini tamamlamaya çalışmaktadır. Oysa, AB’nin, Soğuk Savaş süresince, NATO güvenlik yapılanması çerçevesinde Türkiye’yi, Orta Avrupa’daki merkez cephesi üzerindeki Sovyet-Rus baskısını kaldıran önemli bir güneydoğu kanat ülkesi gibi görmesi yaklaşımı artık geçerli değildir. Üstelik Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin batı

Page 11: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

11

11

ittifakı içinde yer alması Avrupalı kabul edilmesinin değil; ABD ve Batı Avrupa’nın stratejik nedenlerle Türkiye’ye ihtiyaç duymasının bir sonucu idi. AB’nin Türkiye’ye bakışında yukarıda ortaya konulan jeopolitik parametreler geçerlidir. Türkiye jeopolitiğinin, erken bir tarihte AB içine girmesi durumunda jeopolitik bir e rken doğum söz konusudur. Öte yandan Anadolu coğrafyasının Brüksel'in hegemonyası altına girmesi ise AB'nin bir süper güce dönüşmesi için bir jeopolitik zorunluluktur. Çünkü, Türkiye coğrafyası, Orta Doğu, Kafkasya, Orta Asya, Doğu Akdeniz, Karadeniz alanlarında etkinlik sağlamak isteyen her güç için ideal bir nitelik taşımaktadır. Ayrıca, bu coğrafya enerji kaynaklarına yakın olduğu için ve enerji hatlarının geçiş yolları üzerinde bulunduğu için, karbon enerjisi fakiri her gücün ihtiyaç duyduğu bir bölgedir. Öte yandan AB, Anadolu coğrafyasını tarihsel jeopolitik perspektiften Avrupa’n ın bir parçası olarak görmektedir. Türkiye-AB ilişkilerini, Türklerin Avrupa ile ilişkileri tarihinin dışında değerlendirmek de mümkün değildir. Her şey tarihi ile var olur ve ancak bu tarihsel temel üzerinde doğru olarak anlaşılabilir. Türkiye-Avrupa ilişkileri tarihi, dünya tarihinin önemli bir dilimini oluşturur. Esasen, Türkler, 1071‘de Malazgirt’te sadece Anadolu’ya değil, aynı zamanda bir Avrupa devleti olan Bizans İmparatorluğu'nun topraklarına da girmişlerdir. Türklüğün önce Anadolu'da, daha sonra Doğu Akdeniz alanında başlayan hakimiyetini Avrupa, 250 yıl boyunca kabullenmemiş; Türklüğü, Anadolu ve Doğu Akdeniz’den atma amacını taşıyan Haçlı Birleşik Avrupa orduları birbirini izlemiştir. Haçlı ordularının bütün bu çabaları, Türklerin Avrupa içindeki ilerleyişini durduramamış; bu ilerleyiş, Malazgirt’ten 612 sene sonra Türk ordusunun ikinci kez Viyana önüne gelmesiyle zirveye ulaşmıştır. Bu arada, İstanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra, Avrupa’da bir bilinç kayması yaşanmış ve Avrupa’nın zihninde Avrupa’nın sınırları İstanbul’a kadar geri çekilmiştir. Ancak, 19. yy'da başlayan Yunan arkeolojisine yönelik kazılar ve misyoner okullarının bütün Anadolu’ya yayılmasıyla, Anadolu’nun Avrupalılığı tekrar keşfedilmiştir. Avrupa, Türksüz bir Anadolu’y u tarihsel olarak Avrupa’nın bir parçası kabul eder. Öte yandan, Türklüğün Selçuklu ve Osmanlı hanedanlarının yönetiminde Avrupa’ya doğru 703 senelik ilerleyişini, Avrupa’dan sürekli çekilişiyle geçen 156 sene izlemiştir. 1918 senesi son Haçlı seferinin Türklüğe karşı zafere ulaştığı yıldır ve o yılda İngiliz Başbakanı, Türklüğün Anadolu’dan da çıkarılacağı hedefini açıklamakta bir beis görmemiştir. Türk ulusunun son dört yüz yılda çıkardığı tek politik ve askerî dâhi olan Mustafa Kemal Atatürk , Sakarya ile Aras nehirleri arasında sıkışan dünya Müslümanlarının özgür olan % 3’ünü oluşturan ulusumuzu Avrupa karşısında, en son geri çekilme noktası olan Sakarya’dan alarak, bugünkü sınırlarımıza

Page 12: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

12

12

taşımıştır. Atatürk, bağımsız yaşamanın tek koşulunun güçlü olmak ol duğu noktasından hareketle, modern, güçlü, bağımsız ve onurlu Türk ulus devletini inşaya yönelmiş; Avrupa’nın saygı duyduğu ve çekindiği bir devlet kurmuştur. Çünkü, Atatürk, ulusların bağımsızlıklarının ve onurlarının, başkalarının merhametlerine değil; kendi güçlerine bağlı olduğunu bilmekteydi. Atatürk, Avrupa’nın Lozan’ı, nihai bir barış değil; geçici bir ateşkes olarak gördüğünün farkındadır. Bu görüşünü en açık bir şekilde, Gençliğe Hitab’ında ortaya koymuş ve gelecek nesilleri uyarmıştır. Avrupa ve dünyanın geri kalan kısmı ile onurlu ve eşit ilişkinin ancak güçlü olmaktan geçtiğini ortaya koymuştur. Bütün sosyal olaylar, belirli bir tarihsel yapı içinde gelişirler ve ancak bu tarihsel arka plan çerçevesinde anlamlı bir değerlendirmeye tâbi tutulabilirler. Türkiye -AB ilişkileri de, 1071-1922 arasındaki 853 senenin temsil ettiği arka plan olmadan anlaşılamaz. Esasen, Türkiye’nin AB’ye girmesini iyi niyetle arzu eden birçok Türk siyasetçisi de ülkemizin AB’ye girmesi i le Lozan’da gerçekleşen ateşkesin nihai bir barışa dönüşeceğine, Avrupa’nın bir parçası olan Türkiye’ye AB’nin artık düşmanlık yapmayacağına inanmaktadırlar. Ancak, gerçek şudur ki; Cumhuriyetin ve Lozan'ın temelleri ortadan kalkmadan , Türkiye‘nin konfederalist bir AB’ye dahi girmesi muhtemel değildir ve Lozan ortadan kalktıktan sonra da Türkiye’nin AB’nin eşit bir parçası olacağı konusunda herhangi kesin bir güvence yoktur. 2025’e kadar 82 milyona ulaşacak, genç bir nüfus yapısına sahip ve 481 milyonluk görece yaşlı AB nüfusunun % 17’sini oluşturacak bir Türkiye aynı zamanda Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrasında savaş deneyiminden geçmiş ve sınır ötesi harekât yapma gücü yüksek en güçlü ordularından birine sahiptir. Türkiye aynı zamanda enerji kaynaklarına yakın ve bunların bir bölümünün topraklarından aktarılması sayesinde onları kontrolünde tutan, sanayi ve ticareti gelişmiş ve nihayet sınırlarının hemen yanı başında Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Azerbaycan, İran, Irak ve Suriye’de 50 milyona yakın Türk’ün yaşadığı çevresiyle, AB’nin içine alınıp kontrol edilebilecek bir ülke değildir. Ayrıca, AB içinde ve/veya dışında, Türkiye, gelişen genç nüfusu ile Brüksel tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. Tarih nasıl Türk aydınlarının ve siyasetçilerinin zihninde ve bilinçaltında derin etkiler bırakmışsa, Avrupalı politikacının ve aydının da zihnini ve bilinçaltını şekillendirmiştir. Avrupalılar açısından Türk, bir meydan okumayı temsil etmektedir. Hiçbir AB ülkesi açısından bu meydan okumanın Türkiye’nin AB içine girdikten sonra da devam edip etmeyeceği endişesinin ortadan kalkacağı düşünülemez. Bundan dolayı, AB’nin kontrol ve hegemonyası altında olacak bir Anadolu coğrafyası üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti, ulus -devletinin varolduğu bir coğrafya

Page 13: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

13

13

olmayacaktır. Daha açık bir ifade ile, Anadolu coğrafyası, Yugoslavya gibi bir iç savaştan geçtikten sonra departmanlara ayrılacak ve parçaların bazıları veya tümü, federal bir yapı çerçevesinde AB’nin denetimine ikinci kuşak ülke, özel ilişki modeli ile alınmak istenecektir. Burada önemle vurgulanması gereken bir husus da, AB’nin sadece Türkiye’ye karşı özel bir federalleştirme, merkezî güçleri destekleme politikası izlemediğidir. Aksine, AB, içine aldığı, hatta ilk günden beri için de olan ülkelere karşı da bir federalleştirme politikası izlemektedir. Çünkü, AB gibi dev bir alanı ve nüfusu kapsayan supranasyonel bir yapı, karşısında büyük ulus-devletler, üniter yapılar değil; daha küçük federal oluşumlar, hatta küçük bağımsız devletler tercih etmektedir. Çünkü, bu yavaş ama sürekli bir şekilde temsil ettiği ulus-devletlerden bağımsız bir kimlik ve güç alanı oluşturan Brüksel’in gücünü arttırırken, karşısındaki ulus-devletlerin gücünü kıracaktır. AB, bu süreçte, istediği şartların oluşması için geçmişte olduğu gibi Türkiye’nin önüne bugün hiç gündemde olmayan koşulları koyabilecek, kendi taahhütlerini yerine getirmeme konusunda hiçbir sakınca görmeyecektir. Esasen millî lâik, demokratik Cumhuriyet, millet kimliğimiz, uzun süreden beri büyük bir bölümü, AB destekli çok cepheli ve sistemli bir düşmanlık; ideolojik, psikolojik yıkıcı propaganda, siyasî baskı ve bölücü terörü kullanan özel bir savaş türü ile karşı karşıyadır. AB’nin Türkiye‘yi federalleştirme politikası diye adlandırdığımız bu siyaset, esasen birçok boyutta başlamıştır ve devam etmektedir. Bu boyutları a) ideolojik-psikolojik, b) etnik, c) politik-kurumsal, d) jeopolitik, e) tarihsel, f) ekonomik olmak üzere beş başlık altında toplayabiliriz. a) İdeolojik-Psikolojik Boyut Bu sürecin ideolojik-psikolojik temel eksenini, çok iddialı bir tez olan, Türk milleti diye bir milletin olmadığı politik tezi oluşturmaktadır. Bir süreden beri, Türk siyasetçilerine dahi benimsetilen, ancak, kökeni Sovyet istihbarat servisi KGB’nin ideolojik savaş departmanına dayanan Türkiye'nin bir mozaik olduğu şeklindeki ideolojik saldırı ile, yumuşatılmış olan zemin üzerinde, ideolojik -psikolojik saldırı yeni bir aşamaya taşınmıştır. Bu yeni tez ise, Alman istihbarat servisinin ürünüdür. Yeni tezin yaratıcısı, Alman devletinin araştırma kuruluşu olan Orient Enstitüsü'nün müdürü ve Alman askerî istihbaratının elemanı olan Prof. Dr. Udo Steinbach’dır. U. Steinbach "Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizm ’in ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zo rlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur. Olmadığını Türkiye’de yaşayan Türk-Kürt, Müslüman -lâik, Alevî devlet çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl

Page 14: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

14

14

kurd u? Önce Ermenileri yok ettiler, sonrada Rumları” demektedir. Steinbach'ın dışında birçok Batı Avrupalı oryantalistin de savunmaya başladığı bu sözde-bilimsel çalışma ve platformda savunduğu bu tez, 2002 başında resmî platforma taşınmasının ilk deneyimini yaşamış; İsveç Büyükelçiliği, İzmir’de düzenlediği toplantıda, “Türk ulusu diye bir ulus yoktur; sadece Türkçe vardır” tezini savunan bir kitapçığı dağıtmıştır. Önümüzdeki yıllarda, Avrupa kaynaklı olarak, bu tez değişik kaynaklardan dalga dalga gelecektir. Türk ulusu diye bir ulusun olmadığı bilinçlere yerleştirilebildiği takdirde, Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik her türlü saldırı meşruluk kazanacaktır. Bu sürecin, Türkiye içersinden de, bilinçli-bilinçsiz desteklendiği görülmektedir. Türk Millî Eğitim Bakanlığı, bir yandan Türk tarihini yeni bir bakış açısı ile, daha insancıl temeller üzerinde öğretme projesi geliştirirken diğer yandan, Tarih Vakfı ciddî bir şekilde millî tarih eğitiminin terk edilerek, bölgesel tarih eğitimine geçilmesini savunmaktadır. Oysa, uluslara şahsiyetlerini, etnik yapılarına katılan tarih duygusu ve mazi şuuru verir. Tarihten kopan uluslar, soy hasletlerini korusalar dahi, şahsiyetlerini zayi ederler. Uluslar, yaşama gücünü milliyet duygusundan alırlar. Bu duyguyu, bu şuuru yaratan tarihtir. Rus Generali Çernayef’in "Türkleri yenmek için önce tarihlerini yenmek gerekir" , şeklindeki tespiti, bu noktada hatırlanması gereken bir husustur. Bu sürecin bir parçasını da, Türk ulusu kavramının aşağılanması oluşturmaktadır. Bir kısım basın mensubu ve yabancılaşmış aydın arasında, Türk ulusuna hakaret etmek bir moda olmuştur. Psikolojik savaş yöntemleri kullanmada deneyimli düşman karargâhları, bu amaçla kiraladığı, güdümlediği, etkilediği medya ile yurttaşlarımızın dimağlarına, Cumhuriyetin kuruluş esaslarına, millî bütünlüğümüzü temsil eden değerlere, dil, din, yurt, menşe, soy, kültür, kader ve emel birliği ile yekpare bir millet olma şuuruna, Türkiye ve Türklük ülküsüne sürekli ve sistemli bir şekilde saldırmaktadır. Özetle, medyanın, Türk milletine, laik, millî, demokratik Cumhuriyete düşmanlığı belirgin küçük de olsa bir kesiti, mer'i yasaları hiçe sayarak mütareke dönemindeki işbirlikçi levanten basından daha cüretkâr bir üslûp ve içerikle, Cumhuriyetimizin temel değerlerine, millî birlik ve dayanışmaya, kısaca Türk ulusuna saldırı hâlindedir. Ülkemiz ve milletimiz, 1960’lı yılların sonlarından itibaren başlayarak gelişen ve 1980’lerde yeni bir aşamaya ulaşan bölücü terör ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ülkemize ve ülkemiz insanlarına katlanması çok zor maddî ve manevî yükler getiren bu sürecin sonunda, Türk ulusu, askerî planda terörü, emperyalizmin kiralık örgütü PKK’yı ve onun arkasındaki bölgesel unsurları mağlup etmiş veya geri çekilmeye zorlamıştır. Ancak, anılan dönemde, terör örgütü millî bünyemizde çok

Page 15: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

15

15

tahribata neden olmuş, millî kimliğimizde zedelenmeler gerçekleşmiştir. Şimdi, zaman, bölücü örgütün millî dokumuzda gerçekleştirdiği tahribatı onarma, terör örgütüne karşı elde edilen askeri başarıyı yoğun bir ideolojik dekontaminasyon ve moral rehabilitasyonuyla, politik sonuç alıcı şekilde kullanma zamanı iken; binlerce şehit, milyar dolarlar tutarında millî zenginlik adeta heba edilerek, terör örgütünün politik hedeflerine devlet katında yardımcı olunmakta, devlet eli ile yapılan bir sezaryen operasyonu ile, milletimizin bünyesinden yeni milletler çıkarılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde önüne konan Kopenhag Kriterleri, ülkemizde yeni milliyetler yaratılmasının hukukî ve toplumsal altyapısını da hazırlamaktadır. 3-9 Ağustos 2002'de gerçekleşen Kopenhag Kriterleri'nin kabul edilmesiyle, Türkiye’de etnik bilinçlerin yük selmesi gerçekleşecektir. Esasen, son 30 yıldan bu yana, gerek Sovyet, gerek batı kaynaklarından Türk politikacısı, Türk aydını ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına yönelik olarak gerçekleştirilen psikolojik savaş ile, Cumhuriyetimizin Türklük anlayışının tahrip edilmesi yolunda büyük mesafe kat edilmiştir. Cumhuriyetimizin dayandığı Türk millî bilincini yıkarak, alt etnik kimliklere ulusal nitelik kazandıracak olan Kopenhag Kriterleri, Cumhuriyetimizin bütün kazanımlarını gömecektir. Kopenhag Kriterleri süreci, sanıldığı gibi televizyon ve eğitim/öğretim özgürlükleri ile sınırlı kalmayacak, beraberinde etnik sosyo-ekonomik talepleri getirecek, bunların çöküş içinde olan Türk ekonomisi tarafından karşılanamaması, etnik talepleri hızla politikleştirecektir. Etnik bilinçlerin politikleşmesiyle yükselecek taleplerin ilk gideceği yer, anayasada değişiklik yapılarak, Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu milletlerinden sadec e birisi haline gelmesi üzerinde yoğunlaşacaktır. Bu talebin A. Öcalan’ın hapishaneden çıkarılması kampanyası ile eşzamanlı olması büyük bir olasılıktır. Bunu, ikinci aşamada, Türkiye’nin federal bir yapıya evrilmesi talebi takip edecek ve Avrupa tarafından desteklenen yeni bir mücadele izleyecektir. Esasen, Avrupa Parlamentosu (AP) daha 1993 gibi erken bir tarihte, “Türk devletinin bütünlüğü, yalnızca Kürtlerin kendi dillerini kullanma ve öğrenme hakkıyla ve gelenek ve göreneklerinin varlığını sürdürmesiyle, fakat aynı zamanda uygun düzeydeki idarî özerklikle de uyumlu olabilmelidir” diyerek, Türkiye’nin politik idarî yapısının etnik esaslar çerçevesinde değiştirilmesini talep etmiştir. AP, 2000 yılında bu talebini “Merkezî idarenin mahallî yönetim üzerindeki denetimi güçlü olmaya devam etmektedir. Daha ileri bir ademimerkeziyetçiliği amaçlayan ve halen bakanlıklar arasında görüşülmekte olan mahallî yönetime ilişkin yasa taslağının kabul edilmesi beklenmektedir” şeklinde ifade etmiştir. Açık bir şekilde görülmektedir ki, AB, önümüzdeki dönemde

Page 16: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

16

16

Türkiye’nin politik ve idari yapısının değiştirilmesini çok daha açık bir şekilde gündeme getirecektir. AB’nin, 2001 İlerleme Raporu'nda dile getirdiği önemli ve Türkiye’nin ulusal dokusuna kökten zarar veren diğer bir husus ise, Alevî yurttaşlarımıza verilmek istenen haklardır. Bu haklar, Lozan Anlaşması ile Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaşlarımıza verilen benzeri hakları gündeme getirmektedir. Brüksel’in bu adımı çok tehlikeli bir süreci başlatmıştır. Kimse AB’nin istediği bu hakları bireysel kültürel haklar diye nitelendiremez. Burada talep edilenler kolektif haklardır. Bütün bu gelişmelerin, 2001-2002 sürecinde Türkiye’de çok tehlikeli bir süreci başlattığı görülmektedir. Bu sürecin adı, Türk Sorunu dur. Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana siyasal ve kültürel esaslar üzerine kurulu olan ve en özlü ifadesini Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözünde bulan Tür k milliyetçiliği anlayışı ciddi bir değişim sürecine girmiş ve dışlayıcı bir nitelik kazanmaya başlamıştır. PKK’nın etkilediği bir grup yurttaşımızın “biz Türk değiliz, biz Kürt’üz söylemine” “Türk-Kürt birdir” gibi kucaklayıcı bir karşı-söylemle yaklaşan ve iç barışı koruma endişesini içgüdüsel olarak taşıyan kitleler, hızla dışlayıcı bir Türk milliyetçiliğine kaymakta ve suçlayıcı bir şekilde “Kürtler, Türk değildir” söylemini geliştirmektedirler. Kopenhag Kriterleri'nin kabulü ile birlikte, Kürtçe, Arapça, Çerkezce, Lazca, Gürcüce vs. dillerde yapılacak televizyon ve radyo yayınları ile eğitim taleplerinin, dışlayıcı Türk milliyetçiliği üzerinde nasıl bir etki yapacağı açıktır. c) Politik -Kurumsal Boyut AB’nin Türkiye politikasının üçüncü ayağını, Türkiye’nin politik yapısının dönüştürülmesi oluşturmaktadır. Cumhuriyete yöneltilen ideolojik saldırılarla, Türkiye Cumhuriyeti’nin benimsediği ve dayandığı ulus anlayışı tahrip edildikten sonra, bu anlayışın ürettiği devlet yapısının ortadan kalkması da doğal bir süreçtir. Esasen, AB’nin bu konuda dürüst olduğu bile söylenebilir. Katılım Ortaklığı Belgesi'nde (KOB), Türkiye’den kısa ve orta vadede istenen değişiklikler böyle bir değişikliğin alt yapısını hazırlamaktadır. Daha da korkutucu olan, Türkiye’nin AB’ye giriş süreci uzadıkça ve Brüksel’in Ankara’ya zorluk çıkarma eğilimi arttıkça, KOB’a Türk Devleti'nin siyasal yapısında daha derin değişiklikler talep eden yeni ekler yapılmasıdır ki, AB bunu başka aday ülkelere de yapmıştır. Nitekim 12-13 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi'nde AB, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirmediğini, hiçbir elle tutulur kanıt göstermeden ileri sürmüştür. Ve son dönemde, AB yetkililerinin ağzında Türkiye'nin çokkültürlülüğe doğru geçişi söylemi başlamıştır. Çokkültürlülüğün devamında gelecek ise çok ulusluluk ve buna uygun siyasal yeniden örgütlenme talepleridir. AB yetkilileri yaptıkları açıklamalarla daha şimdiden, Türk Devleti'nin kuruluş esaslarının değişmesi gerektiği

Page 17: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

17

17

konusunda KOB’a öngörülenden daha radikal değişiklikler istediklerini ortaya koymaktadırlar. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit, Türkiye’nin önünde Barselona ve Bağdat Yolu olmak üzere, iki yol bulunduğunu belirterek, “Her iki yol da mümkündür, her iki yolun da kendi şans ve imkanları vardır. Barselona yolu, Türkiye için geleneksel Kemalist köktenciliğin parçalanması anlamına gelmektedir. Bu durumda Türkiye, Türk Devleti içinde Kürtlerin öz yönetimini güçlendirmeyi de içeren bölgesel ademimerkeziyetçiliği kabul etmek zorundadır. Bağdat yolu ise, Kemalist merkeziyetciliğin ve otoriterciliğin güçlendirilmesi, böy lece de, Avrupa’dan vazgeçilmesi anlamına gelmektedir” demektedir. d) Jeopolitik Boyut Türkiye’nin federalleşmesi sürecinin üçüncü boyutunu ise jeopolitik değişikliklere neden olacak talepler oluşturmaktadır. Bu sürecin amacını, Türkiye’nin jeopolitik bir güç merkezi olma iddiasını ortadan kaldırıcı adımların atılması, Türk Devleti'nin ve milletinin gizli bir mağlubiyet psikolojisi içine itilmesi oluşturmaktadır. Bu boyutu, Türkiye’nin Kıbrıs’tan çıkarılarak Kıbrıs’ın ikinci bir Girit yapılmasını ve Ege’nin bir Yunan -Avrupa denizine çevrilerek Türkiye’nin denizlerden kovulması oluşturmaktadır. Kıbrıs’ın ve Ege’nin Yunan-Avrupa menfaatleri lehine düzenlemelerle kaybedilmesinin de rin politiko -psikolojik etkileri olacaktır. Kıbrıs ve Ege, Türkiye’nin Batı istekleri karşısında temel direnç noktalarını, son mevzilerini oluşturmaktadırlar. Bu iki cephenin yıkılması durumunda, batıdan gelecek istekler karşısında psikolojik direnç ortadan kalkacaktır. Jeopolitik talepler boyutunun önemli bir parçasını da Anadolu’nun jeopolitik bir çöplük haline dönüştürülmesi politikası oluşturmaktadır. Küreselleşmenin dünyanın birçok bölgesinde neden olduğu aşırı yoksullaşma, bu bölge insanlarının dünyanın zengin bölgelerine ve özellikle de Avrupa Birliği ülkelerine akmak için çaba göstermesine neden olmaktadır. Türkiye, bu modern kavimler göçü diye nitelendirebileceğimiz göçte, bir geçiş coğrafyası olmak durumundadır. Türkiye, sadece ekonomik konumu itibariyle değil, mülteciler için yaptığı hukuki düzenlemeyle de sadece bir geçiş ülkesi olmak durumundadır. Ancak, AB, Türkiye’yi AB kale duvarlarının çevresine kazılmış bir hendeğe dönüştürmek ve AB’ye yönelmiş olan insan göçünün bu hendekte toplanması politikasını izlemektedir. Bundan dolayı, Brüksel, Ankara’ya baskı yaparak Türkiye’nin mülteciler politikasını değiştirmesini talep etmektedir. e) Tarihsel -Psikolojik Boyut Türkiye’ye yönelik bir başka AB politikasını, Türk tarihinden hareketle, Türkiye’nin mevcut ve gelecekteki menfaatlerine yapılan saldırılar oluşturmaktadır. İç içe geçmiş ve birkaç hedefe hizmet eden bu saldırıların temelinde, Türk ulusunu kendi

Page 18: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

18

18

tarihinden soğutmak, tarihinin başka halklara karşı yapılan ağır haksızlıklar ve soykırımlarla dolu olduğuna inandırmak yatmaktır. Eğer böyle bir inanç yaratılabilirse, ikinci aşama, yani yapılan haksızlıkların telâfi edilmesi için gereken süreç başlayacaktır. Türkiye’nin önüne bu bağlamda AB tarafından üç sorun konmaktadır. Bunlar: a) Ermeni Sorunu , b) Pontus Sorunu , c) Fener-Rum Patrikhanesi Sorunu dur. İlk ikisi suçlama niteliğindedir ve Türk halkına yöneltilmiş etnik soykırım suçlaması sözkonusudur. Üçüncüsü ise, kültürel soykırım iddiası içermektedir. Sözde Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabulünün, Pontus Rumluğu'nun kültürel varlığının kabulünün ve asimilasyonun sona erdirilmesi isteğinin Türkiye’ye karşı gerçekleştirilen psikolojik savaş eylemliliği çerçevesinde önümüzdeki yıllarda giderek artan bir yoğunluk ve etkinlikle gündeme geleceğine şahit olunacaktır. Keza, ipuçları şimdiden belli olan Fener Rum Patrikliği’nin İstanbul’da bir Vatikan’a dönüşmesi, gelecek 10 yıl içinde Avrupa’nın Türkiye politikasının önemli bir parçası olacaktır. AP belgelerinde, İstanbul’dan Constantinopolis diye bahsedilmeye başlanmıştır. AP, Anadolu’nun değişik yerlerinde bulunan yıkık veya müze haline getirilmiş olan kiliseleri gündeme getirmeye başlamıştır. Bu çerçevede, “Ancak Hristiyan kiliseleri, özellikle mülkiyetle ilgili olarak, zorluklarla karşı karşıya bulunmaya devam etmektedir... Çeşitli kiliselerin yasal statülerinin tanınmamış olması, dini personelin Türkiye’ye erişebilmesi de dahil olmak üzere, bazı kısıtlamalar yaratmaktadır” görüşü gündeme getirilmiştir. Bu tür yaklaşımlar açık bir tehdit içermektedir. Hangi kiliselerin yasal statüsü ve hangi dini personelin Türkiye’ye ulaşabilmesinden bahsedilmektedir? AP'nin Ermeni soykırımı tasarısını kabul etmesinden sonra, 8 Mart 2001‘de, Sevr Anlaşması'nın imzalandığı binanın önüne sözde Ermeni soykırımını anmak amacıyla bir anıt dikilmiştir. Bu anıtın Sevr Anlaşması'nın imzalandığı binanın karşısına yapılması asla bir tesadüf değildir ve amaç Lozan’ın yok sayılmasının psikolojik atmosferini sağlamaktır. Bu süreçler de tarihsel-psikolojik saldırı sürecinin parçalarıdır. f) Ekonomik Boyut AB’nin Türkiye’yi federalleştirme projesinde ekonomik operasyon boyutunu Gümrük Birliği (GB) oluşturmaktadır. AB-Türkiye ilişkileri, GB’den sonra, Türkiye’nin egemenliğinin tek taraflı olarak sınırlanması sürecini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, Türkiye, GB ile, büyük bir ekonomik zarar süreci içine de girmiştir. Türkiye ekonomisi dünyanın en çok iç ve dış borcu olan ekonomilerinden birisi haline gelmiştir. Bu ekonominin denetimi son ekonomik krizlerle birlikte, yabancı sermayenin kontrolü altına girmiştir. Türk ekonomisi, devletin bağımsız politikalar üretmesini engelleyecek kadar

Page 19: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

19

19

yabancı denetimine açık ve zayıf bir ekonomi haline gelmektedir. Ancak hepsinden önemlisi, Türkiye, GB gibi Ankara’nın egemenliğini kısmen de olsa, tek taraflı olarak AB’ye devretmeyi kabul etmesiyle, bağımsız ülke psikolojisinden taviz vermiştir. GB'nin yarattığı bağımlılık ve Türkiye ekonomisine verdiği zararın sonucunda ülkemiz, direnmek istediği zamanda direnemeyecek bir konuma gelecektir. Yukarıda da değinildiği gibi bir yandan etnik haklar veren, öte yandan ortaya çıkan etnik bilinçleri ekonomik olarak tatmin edemeyen bir ülke, çok ciddî sosyo -politik kaos ortamı ile karşı karşıya kalacak, etnik talepler politik bir nitelik kazanacaktır.

Sonuç Bütün bu süreçlerin Türkiye’yi getirmesi muhtemel olan üç nokta vardır; Birinci nokta; Türkiye’nin AB’ye 25 yıl sonra da olsa girmek için, etnik grup/gruplara tanınmak üzere, önce kültürel daha sonra politik özerkliği veya federal bir yapıyı kabul etmesidir. İkinci muhtemel nokta; Ankara’nın AB ile ilişkilerini bugünkü çizgi üzerinde bir süre daha devam ettikten sonra, devletin bu süreci durdurmak isteme si hâlinde veya bu sürece Türk vatandaşlarının bir bölümünün devletlerini kaybettiklerine inanmalarından ötürü tepki göstermeleri sonucunda, ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesi ve parçalanmasıdır. Üçüncü muhtemel nokta ise; bir iç savaştan sonra devletin yeniden şekillendirilmesi ile federal bir Türkiye’nin kurulmasıdır. Tarihte barışçıl yollardan millî bir devletin federal bir devlete dönüşmesi ancak Belçika örneğinde görülmüştür ve bu örneğin Anadolu’da tekrar etmesi çok zordur. Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir milli devlet, h atta bir devlet olarak varlığını sürdürebilmesi, mevcut akla değil tutkuya dayanan AB’ye tam üye olma politikasını tamamen terk ederek, AB, Türkiye ilişkilerini gerçekçi bir zeminde yeniden tanımlamasına bağlıdır. Uzun zamandan beri Türk siyasal seçkinlerinin ve basının kendi kendine yaptığı beyin yıkamanın sonucunda, Türkiye’nin AB dışında bir seçeneği olmadığına dair bir psikolojik atmosfer oluşmuşsa da, AB ile tek ilişki şeklinin AB tam üyeliği veya GB olmadığı, AB ile esas harmonik ilişkinin ancak AB/GB çerçevesi dışında kurulacağı kısa zamanda anlaşılacaktır. Bu seçim, AB’nin son yıllarda Türk siyaseti ve ekonomisi üzerinde kurmuş olduğu hegemonik yapıyı kıracak, Ankara’nın içine düştüğü sanılan egemenliğe son vererek gerçek egemenlik yapısının oluşmasını sağlayacaktır. Böylece zihnen olduğu gibi, fiilen de bağımsızlığını elde edecek olan Türkiye, seçenekleri üzerinde daha bağımsız düşünme imkânını bulacaktır. Ebedî görünen dünya tarihi evrelerinin hep bir sonu olmuştur. Daha yeni terk ettiğimiz Soğuk Savaş dönemi dahi bugün geriye

Page 20: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

20

20

baktığımızda sadece 40 yıl sürmüştü denilen bir tarihsel dönemdir. Bugün dünya, küreselleşme, AB gibi sonlu veya sonlu olabilme ihtimali yüksek olan yeni projelerin içinden geçmektedir. Bu projeler de bir gün sona erecek ve yeni yapılanmalara doğru evrileceklerdir. Türkiye açısından önemli ve yaşamsal olan, Türkiye’yi kuruluş esaslarına sadık kalarak, toplumsal barışı, toprak bütünlüğünü koruyarak demokratik hukuk devleti çerçevesinde toplumsal ref aha ulaştıracak bir politik konsepti geliştirmektir. Bunun aksi bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk ulusunun varlığını tehlikeye atacaktır.

Page 21: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

21

21

AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (ASAM)

Bugün Ankara’da dünyanın en büyük stratejik araştırma merkezlerinden birisi olarak çalışan Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) 1993 senesinde İstanbul’da Avrupa-Asya Birliği Türk Ekonomik Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın oluşturulması ve 1994’de Ankara’da Avrasya Dosyası adlı uluslar arası ilişkiler dergisinin yayına başlamasına kadar geri gitmektedir. ASAM, 1999 senesinde çalışmalarını, kadro yapısını genişleterek yeni bir aşamaya taşıdı. ASAM, uluslararası ilişkiler, jeopolitik incelemeler, güvenlik araştırmaları, askeri-stratejik araştırmalar, uluslar arası ilişkiler teorisi, bölgesel ihtilaflar, uluslar arası sorunlar, savaş ve barış, düşük yoğunluklu çatışma, uluslar arası ekonomi, tarihsel incelemeler, finans hareketleri ve kuruluşları inceleyen bir stratejik araştırmalar merkezidir. ASAM anılan çalışmalarını bölgesel araştırma masaları, işlevsel araştırma masaları, enstitüler, alt komisyon ve gruplar aracılığı ile sürdürür. ASAM’ın bünyesinde yer alan birimler şunlardır. A) Bölgesel Araştırma Masaları 1) Ortadoğu Araştırmaları 2) Kafkasya Araştırmaları 3) Balkan Araştırmaları 4) Türkistan Araştırmaları 5) Uzakdoğu-Pasifik Araştırmaları 6) Rusya-Ukrayna Araştırmaları 7) Avrupa Araştırmaları 8) Amerika Araştırmaları 9) Türkiye Araştırmaları B) İşlevsel Araştırma Masaları 1) Jeopolitik ve Strateji Araştırmaları 2) Uluslar arası Ekonomi Araştırmaları 3) Enerji Çevre ve Teknoloji Araştırmaları 4) Uluslar arası İşletme ve Stratejik Yönetim Araştırmaları 5) Terör ve Çatışma Araştırmaları 6) Bilgi Mühendisliği Araştırmaları 7) Etnik Grup Araştırmaları C) Sürekli Alt Komisyonlar ve Gruplar 1) Güvenlik Araştırmaları Grubu 2) İstihbarat Değerlendirme ve Analiz Alt Komisyonu 3) Su Araştırmaları Alt Komisyonu 4) Basın Yayın Eşgüdüm Çalışmaları Alt Komisyonu

Page 22: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

22

22

D) Enstitüler 1) Ermeni Araştırmaları Enstitüsü 2) Tarih Araştırmaları Enstitüsü ASAM bu yapılanması ile Türkiye’nin milli menfaatlerinin gerçekleşmesinin önündeki fırsat ve engelleri, güvenliği tehdit eden hususları tespit ve analiz etmeyi hedeflemektedir. ASAM bilimsel temele sahip politikalar üretmek, bunları gerek karar alıcılar gerek kamuoyu ile paylaşarak, ulusal güvenlik kültürünün geliştirilmesini amaçlamaktadır. Merkez bu çalışmaları ile bölgesel ve küresel istikrar ve barışa hizmet etmeye çalışmaktadır. Merkezde 26 dil konuşulmakta, Tokyo’dan Washington’a uzanan alanda 286 televizyon kanalı izlenmektedir. ASAM, aylık ve üç aylık olarak Ankara ve Londra’da yayınladığı Türkçe ve İngilizce bir dizi periyodiğin yanında, yine Türkçe ve İngilizce olarak rapor ve kitap yayını da yapmaktadır. Dünyanın bütün büyük think-tankleri ile değişik projeler çerçevesinde işbirliği içinde çalışan ASAM, hızla dünyada tanınan ve önem verilen bir stratejik araştırma merkezi haline gelmektedir.

Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın Bilimsel Çalışmaları

Kitaplar

● Atatürk ve İnönü Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri, Gündoğan Yayınları, Ankara 1990 ● Değişen Dünya Dengeleri ve Basra Körfezi Krizi, Hikmet Neşriyat, İstanbul 1990 ● Menderes ve İnönü Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilâli, Boyut Yayınları, İstanbul 1996 ● Türkiye, Kuzey Irak ve PKK (Bir Gayri Nizami Savaşın Anatomisi) ASAM Yayınları, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 2003 ● Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Jeopolitik İnceleme, ASAM Yayınları, Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara 2003 ● Low Intensity Conflict in Turkey, Frank Cass, Londra 2003 ● Terörizm İncelemeleri, (Teori, Örgütler, Olaylar) (Prof. Dr. Osman M. Öztürk ile birlikte editörlük) ASAM Yayınları, Ankara 2001 ● Avrasya Jeopolitiğinden Türk Milliyetçiliğine, (yayına hazırlanıyor) ● PKK ve Terör Sürecinin Gelişimi, (yayına hazırlanıyor) ● Stratejik İstihbarat, (yayına hazırlanıyor) ● Avrupa Birliği'nin Türkiye Politikaları, ASAM Yayınları, Ankara 2003 ● Irak'ta Amerikan ve Türk Politikaları, ASAM Yayınları, Ankara 2003

Page 23: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

23

23

● Türk Tarihinin ve Geleceğinin Jeopolitik Çerçevesi, ASAM Yayınları, Ankara 2003 ● 3 Kasım 2002 Seçimleri ve MHP, ASAM Yayınları, Ankara 2003

Tercüme Eserler

● Bilim Bilgeliğin Savaşı, F. Nietzsche, İmge Kitapevi, Ankara 1990 ● Gelecekteki Felsefe, F. Nietzsche, İmge Kitapevi, Ankara 1994 ● Tan Kızıllığı, (Ahlâksal Önyargılar Üzerine Düşünceler), F. Nietzsche. İmge Kitapevi, Ankara 1997 ● Siyasi İslam ve Panislamizm, (Prof. Dr. Mümtazer Türköne ile birlikte) Rehber Yayınları, Ankara 1993

--------------------------------------------------------------

Yayın Listemiz �

Page 24: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

24

24

Yayın Listemiz Aşağıdaki e-Kitap ve programlar sizin için hazırlanmıştır.

http://ferid_hakki.sitemynet.com ’dan ücretsiz indirebilirsiniz !.

_______________________

Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Yeni � [e-Kitap] Allah İndinde DİN

Yeni � [e-Kitap] Mir’at ül İrfan (İrfan Aynası)

Yeni � [e-Kitap] G.O.P ya da HAÇLILAR MI?

Yeni � [e-Kitap] Küresel Isınma - ABD ve KAOS

Yeni � [e-Kitap] AVRUPA BİRLİĞİ VE CHRISTENDOME KAVRAMI

Yeni � [e-Kitap] MARDUK ya da KAOS

[Astroloji-Program ] Astro Yükselen �� Yeni

Yeni � [e-Kitap] GİZ’li Gülşen 1

Yeni � [e-Kitap] Depresyon

Yeni � [e-Kitap] Psikospritüel Kriz

[Astroloji-Program ] Yıldızlar Altında [Yeni] �� Yeni

Yeni � [e-Kitap] Aynadaki Evren

Yeni � [e-Kitap] Din’i Anlamada Reform

[e-Kitap] Tao’cu Uygulamanın Temelleri (Kültür Serisi-1)

[e-Kitap] En Büyük Sır- İlluminati Şeytani Bilinci

[e-Kitap] MARDUK “Yakın Gelecek” mi?

[e-Kitap] Metafizik Mucizeler ya da Yanılgılar

[e-Kitap] Kur’an-ı Kerim Meali (Microsoft Reader formatında)

[e-Kitap] Hz.İbrahim’in Mirası Hz.Musa’nın Asa’sı ve KUNDALİNİ

[e-Kitap] Dik Bahçene Solayım!

[e-Kitap] Uzaylılar

[e-Kitap] Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar II

[e-Kitap] Sonsuzluğu kucaklamış aşkın sembolü Hallac-ı Mansur

[e-Kitap] Din, Maneviyat, Psikoloji, Psikiatri

[e-Kitap] İbn Arabi ile ilgili araştırma Serüvenim

[e-Kitap] Evrenin Sırları

[e-Kitap] Etkili Sözler III

[e-Kitap] Beynimizi Kim Kullanıyor ?

[e-Kitap] Yorumsuz Katalog (Güncellendi)

[e-Kitap] Zamansızlık (timelessness)

[e-Kitap] Hangi Evreni Algılamaktayız?

[e-Kitap] Gönül Uyandırma

Page 25: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı

AAA vvv rrr uuu ppp aaa BBB iii rrr lll iii ğğğ iii ’’’ nnn iii nnn TTT üüü rrr kkk iii yyy eee PPP ooo lll iii ttt iii kkk aaa lll aaa rrr ııı

25

25

[e-Kitap] Kıyametin Deşifresi

[e-Kitap] Yorumsuz Katalog

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Allah

[e-Kitap] Taş’taki Güç... Mutluluğunuz için...

[e-Kitap] Etkili Sözler II

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Cennet, Cehennem

[e-Kitap] Rüya Yorumu

[e-Kitap] Kader Gerçeği

[e-Kitap] Evrensel Sırlar

[e-Kitap] Rüyanın Dışındaki Rüya

[Astroloji-Program ] Canopus

[e-Kitap] Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar

[e-Kitap] Holografik Beyin ve Evren

[e-Kitap] Mesajlar I

[e-Kitap] Uzaylıların İçyüzü

[e-Kitap] Tanrı yok Allah var

[e-Kitap] Reenkarnasyon Aldatmacası

[e-Kitap] Astroloji-Yeni Millennium’un Popüler Bilimi

[Astroloji-Program ] Planetium

[e-Kitap] Modern Bilim ZİKİR’i Keşfetti

[e-Kitap] Etkili Sözler I

[e-Kitap] Yıldızların Altında

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Din

[Astroloji-Program ] PopHR

[Kullanım kılavuzu] PopHR Rehber v.2

_______________________ Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Page 26: AAvvrruuppaa BBiirrllii ii’’nniinn TTüürrkkiiyyee PPoolliittiikkaallaarr 1 · 2014-05-13 · içine olacağı 12 ülke için harcayacağı miktarın 1.3 trilyon Euro olacağı