31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 -...

15
DiVAN ET DERGiSI tJÇ AYLlK 1989 lll Cilt : 25 : Diyanet :tmtiyaz Sahibi NiZAMOGLU Döner sermaye :Müdürü Müdürü Orhan BALCI Süreli · :Müdürü !fJ Tetkik Kurulu Abdullah URAL Orhan BALCI ••• Yayma Alaaddin KOÇAK !8 Dr. Mediha Eldem Sk. No. 85 : 125 66 11/379 Kocatepe j .ANKARA ... Dizgi ve AYYILDIZ MATBAASI 222 69 40 _- 222 69 41 213 1962 - ANKARA re· Kapak Kompozisyonu : istanbul Küçük Aya:sof- ya Ca:mii Kubbe tezyi- BU SAYlDA iSlAM'DA SEMBOLiK ANLATlM Yazan : Muhammed HAMiDULLAH Doç. Dr. KILIÇ DiYANET VAKFlNlN TÜRK TOPLUMUNDAKi VERi VE ÖNEMi Kamil KAYA DiYANET iSLERi BASKANLIGI . . TARiHÇESi Nihat AYTÜRK, ÇELiK Enver KiTAP Mustafa TÜRKiYE'DE YABANCI OKULLARlN EGiTiM VE ÖGRETiMi Bilal DOGAN DiYANET EGiTiM VE YAYlN HEDEFLERi Prof. Dr. Ethem Ruhi F!GLALI OSMANLI iDARESiNDE MÜESSESESi VE ÖNEMi Harndi MERT TÜRKiVE AVRUPA EKONOMiK TOPLULUGUNA GiRERSE Abdullah SEViNÇ VAKlF MÜESSESESi VE iSlAM Doc. Dr. Mustafa UZUNPOSTALCI 3-16 17-30. 31-66 67-71 73-90 91-95 97-103 105-120 121-128

Transcript of 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 -...

Page 1: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

DiVAN ET DERGiSI DİNİ ~ İLMİ ~ EDE:Bİ tJÇ AYLlK DERGİ

ı•· Ocak-Şubat-Mart

1989

lll Cilt : 25 Sayı : ı

ı• Diyanet İşleri Başkanlığı Adına :tmtiyaz Sahibi Rıdvan NiZAMOGLU Döner sermaye ݧletme :Müdürü

• Yazı İşleri Müdürü Orhan BALCI Süreli Yayınlar

· Şube :Müdürü

!fJ 'Yazı Tetkik Kurulu Abdullah SEVİNÇ 'İbrahim URAL Orhan BALCI

••• Yayma Hazırlayan Alaaddin KOÇAK

!8 Dr. Mediha Eldem Sk.

No. 85 ~ : 125 66 11/379 Kocatepe j .ANKARA ... Dizgi ve Baskı AYYILDIZ MATBAASI A.Ş. 222 69 40 _- 222 69 41 213 1962 - ANKARA

re· Kapak Kompozisyonu : istanbul Küçük Aya:sof­ya Ca:mii Kubbe tezyi­natı.

BU SAYlDA

iSlAM'DA SEMBOLiK ANLATlM Yazan : Muhammed HAMiDULLAH Doç. Dr. Sadık KILIÇ

TÜRKİYE DiYANET VAKFlNlN TÜRK TOPLUMUNDAKi VERi VE ÖNEMi Kamil KAYA

DiYANET iSLERi BASKANLIGI . . TEŞKiLAT TARiHÇESi Nihat AYTÜRK, Yaşar ÇELiK Enver ŞAHiNASLAN

KiTAP Mustafa ATEŞ

TÜRKiYE'DE YABANCI OKULLARlN EGiTiM VE ÖGRETiMi Bilal DOGAN

DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGININ EGiTiM VE YAYlN HEDEFLERi Prof. Dr. Ethem Ruhi F!GLALI

OSMANLI iDARESiNDE ŞEVHULiSLAMLIK MÜESSESESi VE ÖNEMi Harndi MERT

TÜRKiVE AVRUPA EKONOMiK TOPLULUGUNA GiRERSE Abdullah SEViNÇ

VAKlF MÜESSESESi VE iSlAM Doc. Dr. Mustafa UZUNPOSTALCI

3-16

17-30.

31-66

67-71

73-90

91-95

97-103

105-120

121-128

Page 2: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

jslamda Sembolik Anlaltm

Yazan : Muhammed HAMiDULLAH Çev. : Do!;. Dr. Sadık KILIÇ ,

1953 yılında Ordu'cla doğdu. ilk, orta ve lise tahsilini Ordu'da tamamladıktan sonra 1912 yılında Anl{;ara. üniversitesi ilahiyat Fakül­tesine girdi. 1917 yılında fakü.lteyi bitiren KILIÇ ön~e meslek dersleri öğretmenliği yap­tı. 1918'de islami ilimler Fakültesine Tefsir asistanı oldu.- "Kur'an'da Günah Kavramı" konulıı teziyle ilahiyat doktoru ünvanını al­dı. 1985 yılında Yardımcı Doçent) 1981'de de Doçent oldu. Halen Atatürk üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nde Tefsir 'Anabilim Dalı Başkanıdır. Yayınlanmış 4 kitabı ve birçol{; inceleme ve maka­lesi vardır.

Dünyada her yerde ve eski antik çağlardan bu yana, din konu­sunda insan sembollerden faydalanmıştır; çünkü semboller, istenen düşünceyi daha iyi ifade etmektedir.

Birisine itaat edildiği zaman, kendisinin şef olarak tanınması­m isteyen kimseye karşı zelil durumunu göstermek için, onun önün­de yerlere kapanılır. Ama var olan, fakat görünmez Tanrı karşısm­(;la ne y9-pması gerekir? Cahiliyye döneminin mensupları, pek sık

(*) Zekat'ın verileceği yerler Kur'an-ı Kerim'de bildirilmiştir. Zekat'ın sarf yeri olarak belirtilen bu gruplara dahil kişilerin herbirinde fakirlik sıfatı· nın bulunması gerektiği konusu bilginler ve fıkıh mezhepleri arasında tar· tışmalıdır. (D. İ. Bşk.lığı'nın Notu).

3

Page 3: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

olarak, O'nu bir sembol vasıtasıyla ifade edebilmek için, ilahi sıfat­Iardan .birisini tercih etmişlerdir. Böylelikle, büyücülere göre ateş,

kendisine hiçbir şeyin mukavemet edemediği mutlak ilahi gücü; Brahman olan Hilldulara göre de inek, (sütüyle, etiyle, derisiyle ve hatta yakıt olarak dışkısıyla) ilahi lütfu temsil etmektedir; veya ilindulara göre dört elli insan, şunu demek istemektedir: eğer in­ı?an iki· eliyle bu kadar yetenekli olabiliyorsa, Tanrı'nın en azından di:h·t eli olmalıdır!.. Ya da, ayni şekilde fil başlı insan, mutlak bil­gili olmayı .. vs. sembolize etmektedir.

·; VahyedUrriiş bir din olan İslam, kendilerini yaratanı kendileri yapmaya kadar işi vardıracak olan bu putperest cahilleri taklit et­mezdi. Burada, İslam diııinde bulunan ve bu ilahi dinlerin sonuncu­su olan dine yakışan ilahi _kaynı;ı;ktan mülhem sembolleri açıklamak için bir çaba sarfedilmiştir.

İslam'da sembolik anlatım :

Müteal ve aşkın olan tek Allah inancıyla İslam, jestler ve söz formülleri görünümü altında, soyut formüllerle yetinmiştir; bu ne-:­denle, müşahhas nesnelerin kullanıldığı, hemen hemen hiç vaki de­ğildir. Bunun tek istisnası, Hz. Muhammed tarafından kendisinden önceki peygamberlere atfedilen ve İslam'da, bilhassa Hac ibadetin­de varlığım sürdi.i.rmüş olan İslam'dan önceki dini unsurlarla ilgili görünnıektedir. Size sunulan bu çalışma ayni anda hem sembolik o-bjelerle, hem de sembolik jestlerle ilglienmeyi deneyecektir.

Dini bina : ·

Hz. Muhammed (s.a.s.) şöyle buyurmuştur :

·· - · ~~İsHtm'iri. binası; tek olan Allah' a . iman ile (ki bu, binanın ça­tisi gibidir), · (bU çatıyı destekleyen) dört rükmi, yani namaz, oruç, zekat ve haccı kapsamaktadır" (1). Şlındi biz bıinlan teker·teker in­celeyelim.

-en Buhari, Sahih, iman, ı, 2 U/9-10). "Allah'tan başka bir ilah-olmadığına şe­hadette- bulunmak,- Allah . isminlıı nurunun tecellisinde11 meydana_ gelir. Na· mazı dosdoğru kılmak;· Rab isminin tecellilerfndendir; çünkü Rab kelime­si"terbiye_ etmek" manasından iştikak etmiştir. Kul da namaz yardımıyla .imaİıını terbiye . etmektedir. Zek:1t vermek, . Ralıman isminin tecellisinden­dir. Çünkü Rahman, çok rahmet eden. demektir. Zekat da fakiriere merha­metten ötürü verilir. Ramaza11 orucunu. tutmak ise, . rahim i~minin tecelli·

4

Page 4: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

. Allah:

< -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı tercih etmiştir (2).

Buiııinla beraber insan, ibadet fiilieriyle olduğu kadar tefekkür yo­luyla da, O'nu düşünür. Bu tefekkür sırasında daha ziyade, işte bu ibadet fiilieri sırasındadır ki, herhangi bir araç ile .·bu zorunlu olan, ama görünmez Varlık'ı tasvir ve temsil etmek ihtiyacım hisseder. İşte bu nedenledir · ki Amerikan kızılderilileri ile Brahmanist Hin­dular nezdfnde, . hayali ve fantastik birçok imajla beraber, sayısız idol bulunmaktadır. İslam da müşahhas bir obje seçmiştir, ama bu­rada hiçbir figüre ihtiyaç bulunmamaktadır. İşte bu obje,. "Ev" dir. Bu evin görünmeyen bir sahibi ve orada oturam bulunmaktadır. "Ev" in bu sahibi, mutlak kudreti ve sonsuz ihtişamı ile oradadır .. Eğer bir müslüman Allah'ın evi önünde secde ediyorsa, bütün dün­ya hemen anlar ki, secde ve ibadetin konusu hiçbir surette bu evin binası değildir; aksine bu ibadet fiilierinin yegane konusu, bu evde oturandır(3). İşte b'll, İslam'da kullanılan en büyük, hatta en temel semboldür. Biz hac münasebetiyle, daha birçok kez bundan bahse­deceğiz.·

İslam feylesoflarına gôre, Allah Zorunlu Varlık (Vacibu'l-vü­cfid) ·tır. Her türlü fizik idrakin ötesinde olduğu için insan O'nu ke­malinin zirvesiyle başbaşa bırakarak, en azından ruhi hayatın başlan­gıcındaki gereksinimler dolayısıyla, yaratmış olduğu şeylerden bir nesne .ile sembolize etme ihtiyacım pek sık olarak hisset:niݧtir(4).

~idir .. Günkü oruç tutan kimse, aç haldığı zaman fakirierin açlığını ha tır· · lar da,-onlara ihtiyaç duydukları şeyleri verir. C ••• ) Haccetmek ise, Malilc-i

yevini'd·din isminin tecellisindendir; çünkü hac esnasında çeluğu çocuğu terketmek gerekir. Bu ise, bir tür k;yamet yolculuğudur" (Fahruddin er· RııZi, (v. 606), et-Tefsiru'l·kebir, I/286).

(2) Cemab-ı Hakk'ın görmezliği karşısında kimi ümmetlerin, imaiı etmelerini O'nu görme . şartına bağladıklarını görüyoruz: "Ey Musa, Allah' ı açıkca gör· niedikçe, sana ilnan etmeyiz!" (Bakanı., 2/55) ve '"Allah bize melekler gön· deinieli ya da Rabbimizi görmeli değil miydik?" (Furkan, 25/21). Ehl·i sün· iıet ile Mu'tezile arasındalti "rü'yetullı:ıh' a dair tartışmalar oldukça meşhur·

· dur: Bu konuyla ilgili detaylı açıkl!UPalar için bkz. Döç. Dr. Talat Koçyiğit, Kur'an ve Hadiste Ru'yet meselesi, Ankara Üniversitesi yayınları, · 1974.

· (3} Bıi ·ilk "Ev'' e, Kabe'ye yöneliş, kalV bağlanmanın jestlerle ifadesidir; ha· reketseı· bir semboldür. "Kendisine ·yönelmekte olduğun Kabe'yi Biz, Pey·

· ganiber'e uyanları bilelim diye yaptık" (Bakara, 2/143). (4) Bu bakımdan "Hiçbir şey O'nun midi gibi değildir". (Şura, 53/11) ayeti,

·oldukça aiılamlidır. Yani Allahu Teala'nın ıie zatı, ne sıfatları ve ne de fiil·

5

Page 5: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

Çok sonraları İslam'ın, diğer bütün şeylerin sona erdiği yerde baş­lamış olduğunu söylemesi, işte bundandır. Bu sebeple camiler, Allah'ı tasvir edici hiçbir nesnenin, ikonun veya başka herhangi bir şeyin bulunmadığı ıssız birer çöl gibidirler (5) •

Diğer taraftan tek olan Allah'ın birçok sıfatları olduğu ka;bul edilmektedir. Ancak Kadir-i Mutlak olan, her yerde hazır ve na­zır olan, mutlak bilgi salıibi ve yaratıcı olan; ayni şekilde duyan, gören, yargılayan, insanları diriltecek olan, hep ayni zattır.

öte yandan, erken devirlerde müslüman mistiıkler(6), şöyle bir benzetmede bulunmuşlardır: Bir grup görmeyen insan, daha önce

6

leri hususunda hiçbir dengi ve benzeri yoktur. O, zatında ve sıfatlarında tek ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp, her şeyin kendisine muhtaç olduğu Varlıktır (Samed). Kurtubi (v. 67l)'ye göreyse şöyle aniayabiliriz: Allahu Teala, azarnet ve kibriyasında, hükümranlığı ve Esma·i hüsnasında yaratıklarından hiçbirine benzemez; hiçbir şey de O'na benzemez ve ben· zetilemez" (Muhammed Ali es·Sabuni, Safve et·Tefasir, III/134).

(5) Arabesk tezyinatın yanında, bilhassa camilerle bütünleşmiş olan hat sa· natı, camiierin taştan duvarlarını Kı.:r'an'ın bir binası haline getirmiş, me· kansal sonsuzluk fikri, Kur'an hattı vasıtasıyla ilahi sonsuzluk fikrine ze· min oluşturmuştur. Geniş bilgi için bkz. "Espace de l'İslam" (İslam'da me· kan anlayışı, Necmüddin Bammat, (v. 1985), İlim ve sanat, Mart-Nisan, 1987, s. 41-50.

(6) İslam sufilerine, Batılı bir terim olan ve kendi kültürel coğrafyasının de· ğerlerini taşıyan "mistik" adının verilmesi, zihinlerde, çoğu kez kavram kargaşasına sebebiyet vermektedir. Böyle bir kullanım, ya bilinçsiz bir tak· litin neticesi olmakta ya da her iki terimin de, kültürel ve tarihi ağırlık ba· kırnından eşdeğerde olduğu şeklindeki bir savdan kaynaklanabilmektedir . . Haddi zatında, terimleri kullanım alanına dahil etmeden önce, onların bir "şecere" ve "neseb" araştırmasını yaparak, yanlış yönlenme ve yönlendir· melere yol açmamalıyız. Biz bu farb ortaya koyacak biçimde, Guenon'un şu açıklamalarına dikkatleri çekmek istiyoruz: "Gerçek şu ki, "sufilik", için!'fe kendi yasalarını bulduğu Kur'an gibi, Arabça'dır. Ancak bu prensip· leri Kur'an'da bulabilmek için, O'nun derin manasını teşkil eden hakikat· ler izlenerek anlaşılınalı ve yorumlanmalıdır. Ama sadece, yeterlilikleri an· cak dış, zahiri sahada geçerli olan zahir · ulamasının dilbilimsel, lo jik ve kelami çözümlemeleriyle değil!. (. .. ) Nihayet, bu gün batılılar arasında çok yaygın olan bir kanaatin aksine olarak, İslami içsel hareketin (esoterisme), mistisizmle hiç bir ortak yanının olmadığını açıklamak zorundayız; buraya kadar anlattıklarımızla, bunun sebeplerini kolayca anlayabiliriz. Her şey­den önce mistisizm, gerçekte tamamiyle Hristiyanlığa has bir şeydir. An· cak hatalı benzetmeler yapılarak, bu mistisizmin başka yerlerde de, az ve· ya çok tam olan eşdeğerlerinin bulunduğu iddia edilebilmektedir. ( ) Diğer yandan, "pasif" bir tavır olan ve netice olarak, bir bakıma anlık -~1~-

Page 6: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

hiç bir fil ile karşılaşmamışlardı. Bir gün onlara, §ehire bir filln geldiği haber verilince, :tıemen filln yaruna varırlar. Onlardan biri­si elini filin hortum una, ikincisi bacağına, ·üçüncüsü lrulağı üzerine, bir başkası dişleri üzerine koyar ve bu böyle devam edip gider. Dön­düklerinde her biri, fil hakkında edindikleri izienimlerini aktarırlar. Birisi, "fil, eğri bir direk gibi (hortum)''· der; diğeri, "hayır, fil dosdoğru bir sütun gibidir (bacağı)" der. Üçüncüsü atılır : "Hayır, fil geniş bir kanada benziyor (lrulağı) !". DördüncüsÜ karşı çıkarak, "hayır, fil kaygan bir taşa benziyor (dişi)!" der ve, her biri ken­di intibasını aktarır. Aslında hiç kimse yalan söylememi§tir, fakat hiç kimse ke~di idrak menzillerinin dışmda bulunan fii hakkında hakikati bilememektedir. Şayet, bu temsildeki filln yerine Allah'ı; görmeyen Irimselerin yerine de O'nu arayan insanları koyarsak, in­sanların içten bir samimiyetle, ayni olan Allah hakkında neden böyle kişisel farklı sonuçlara ula§tıklarım anlarız; öyleyse, karşı­

lıklı olarak hoş görülü olmak gerekir. Kur'an-ı Kerim Maide, 5/48 ayetinde buna işaret etmektedir :

"Biz sizlerden her birine bir yol ve şeriat yaptık; eğer Allah dile­seydi~ muhakkak Id sizi tek bir ümmet haline getirirdi. Ama, size verdiği şeylerle sizi sınamak i~in, böyle yapmadı. Öyleyse siz, ha­yırlı arnellerde yarışın. Allah'a doğru olacaktır hepinizin dönüşü; sonra O, ayrılığa düştüğünüz şeyler haldrmda size haber verecek­tir" (7). İçinde, sadece Hz. Muhammed' e değil de, "Allah'a ve O'nun

rak ve hiçbir çaba göstermeksizin, kendisine geleni kavramakla yetinen mis­tik kişinin hiçbir metodu yoktur; öyleyse onun sufi anlamda bir tarikatı da olamaz. üstelik, daima tecrid hayatı yaşayan mistiğin ne bir şeyhi, ne de bir silsilesi mevcut değildir. (,.,.) Şunu söyleyebiliriz ki, "mistik yol" ile "sufilik yolu", kendilerine has karakterleri sebebiyle, kökten uyuşmazlar. Ayrıca Arabça'da, "mysticisme" kelimesini takribi olarak karşılayabilecek bir kelime yoktur. Bu bile, "mysticisme" kelimesinin ifade ettiği mananın,

İslami geleneğe tamamiyle yabancı olduğunu açıklar" (Aperçus,: Gallimerd, 1973, p. 20-22).

(7) Cenab-ı Hak, her peygambere ayrı bir yol ve şeriat vermiştir. İlahi hik· meti gereğince, her asır insanlarını ayni yol üzerinde ittifak eden bir üm­

met yapmamıştır. Bu da kullarını, her asra uygun olan dini esaslarda im­tihan etmek içindir; bu farklılığın hikmet-i ilahi gereği olduğuna inanıp itaat ederek bunlarla amel mi edecekler, yoksa Hak'tan sapacaklar mı diye .. (Beydavi, (v. 691), Envaru't-tenzil, 1/121). Her peygamberin getirdiği esas­lar, teferruatta farklı iseler de, hepsinin ortak yönü, Tevhid inancına da­vet etmeleridir. Nitekim, "Senden önce yolladığımız her peygambere mutla­ka, 'Ben'den başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin!' diye vahyediyor-

7

Page 7: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

peygamberlerine iman ediyorum!" ifadesinin geçtiği İslami amen­tü; muhtemelen buradan kaynaklanmaktadır.

Abiret:

İslamiyet, görülm.eyen, herkesin gideceği, ama kendisinden hiç kimsenin geri gelmediği. ahiret hayatına inanmaktadır. Yine İsla~ ıniyet, son ilahi yargılamaya, cennet ve cehenneme inanmaktadır. Eğer sembollere hiışvuruımazsa, bunlar nasıl tasvir edilecektiİ-?

Allah, kulları ahirette adalet terazisiyle yargılamaktadır (8).

Kulun iyi amelleri terazinin bir kefesine, kötü arnelleri de diğer ke­fesine konulacak; bu iki kefeden hangisi ağır gelirse, bu, ilgili ku­lun kaderini belirleyecektir. Görülmektedir ki bu imajlar dünyasın­da, insanların yapmış olduğu fiiller ağırlığı olan nesneler şeklini

almaktadır. Cehennemin acıları ve korkulan gibi, cennetin haz. ve zevkleri de1 burada zikredilmeyecek kadar çok olan başka imaj­ları gerektirecektir. Bütün bunlar, iyi arnelleri işlemeye ·teşvik ve ikna, kötüden de ca ydırmak içindir(*) .

duk" (Enbiya, 21/25) buyurulınaktadır. ·Bundan, hoşgörÜ ve yakınlıktaki · · . ·esas ölçünün tevhid inancı ·olduğunu; binaemaleyh, tevhid inancına sığdırı·

lanııyacak şeylere, diİı.i anlamda hoşgörü duyulanııyacağnıı, açık bir biçim· · de anlamaktayız. öte yandan korunması esas olan beş konu, bütün tevhid dinlerinde ortak esaslardandır.

(8) "Biz kıyamet gününde, adil tartan tera.Ziler kuracağız" (Enbiya, 21/47); bundan ötürü, "O gün tartı haktır; kimin terazisi ağır gelirse, işte onlar

. kurtulmuşlardır. Ama kiminki de hafif gelirse, işte onlar kendilerini ziya· na sokanlarm ta kendileridir" (A'raf, 7/9; Müminun, 23/102, 103). "Tera· zisi ağır gelenler, hoşnut olunacak bir yaşam içindedirler. Terazisi · hafif gelenin ise varacağı yer, haviye denilen ateştir" (Karia, 101/6·9). Ayetlerde geçen ''mizan, mevazin" kelimelerini, hesap gününde, Allah'ın adaletinin tiu:ıllığını ifade için "adaletten ve hakkaniyetten" kinaye olarak anlamak

· gerekir. Ayni kelimeniri geçtiği şu hadisi de böyle anlamaya çalışarak,

"mizan" kelimesinin yorumundaki çok müşahlıas ve mücessem açıklamalar· . dan kaçınmak gerekir: "Hesap gününde kul, terazinin ("mizan") yanına

getirilir. Önüne, her biri göz alabildiğince kalın olan, doksandokuz kayıt defteri açılır. · Derken,· adama, üzerinde şehadeteyııin bulunduğu bir kart "bıtiika'') çıkarılır. Kayıt defterleri bir kefeye, kart da diğer kefeye konu· lur. Kayıt defterleri hafif gelerek düşerler; kartın ağırlığı fazla gelir" (Tir· mizi, (v. 209), el·Cami, iman, 17 (V/41).

.(*). Va'd edilen uhrevi mül~:afat ve cezalar birer gerçek olup, bunların miihiyYet· lerini idrlik ve tasavvur etmek, insan için mümkün değildir. (D. İşi. Bşk.lı· ğı'nın notu).

Page 8: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

Namaz:

"Namaz, dinin en önemli rüknudur", der Hz. Peygamber(9).

İmandan daha çok, burada, ibadette sembolizmden yararlamlmak­tadır. Namazın, evrendeki bütün varlıkların yaptığı ibadetİli bir sen­tezi olduğu söylenmektedir. Bu nasıl oluyor, görelim.

Bu İslami ibadet şeklinin başlıca üç hareketi veya üç tavrı kapsadığı bilinmektedir: ayakta durmak (kıyam), · eğilerek rükuya varmak ve alnı yere koyarak, secdeye varmak ... Namaza başlama­dan önce abdest almak, sıkışık saflar halinde cemaatle namazı ter­cih etmek; birçok kere bu üç hareketli devreyi: kıyam, rükU ve secde, tekrarlamak; ayakta uzun uzun duruş (kıyaİn), rükU ve sec­dede kısa duruşlar yapmak, bazı süreleri yüksek sesle okumak ... gerekiyor.

Tabiatta üç alem mevcut değil midir? CemMat (mineraller) alemi, hayvanlar alemi ve bitkiler alemi. Dağlar daima ayaktadır, böylece onlar (rüzgarların, yağmurların ve tarafımızdan bilinen ve­ya biHnmeyen diğer binlerce şeyin düzenini sağlayarak) Yaratan­Iarına ibadet etmektedirler. Müslüman da namaza, ayakta durarak · başlar: hareketsiz ve 'bir mineral gibi yoğunlaşmış olarak ..

(9) es-Suyuti, (v. 911 ), el-Cami'u's-sağir, II/51. "Namaz, cismani miraç ile ru· hani miracı kendinde toplamaktadır. Cismani miraç, fiillerle; ruhan miraç da zikirlerle olmaktadır. Ey kul, bu miraca başlamak istediğin zaman, ön· ce iyice bir temizlen; çünkü bu makam, kudsi bir makamdır. Elbisen ve bedenin temiz olsun, çünkü sen, Mukaddes Tuva Vadisi'ndesin C ... ). İyice temizlendiğinde, iki elini kulakların hizasına kaldır. Bu, dünya alemiyle ahi· ret aleminden fani olduğuna işarettir. O zaman, her ikisinden de, kat-ı na· zar et! Kalbini, ruhunu, sırrını, idrakini, zikrini ve fikrini Allah'a çevir!" (Razi (v. 606), et-tefsiru'l·kebir, I/275). Namazdaki secde'nin sayısı, sem· bolizm içinde başka bir sembolizm oluşturmaktadır : · ·a - Birinci secde ezel, ikincisi de ebed içindir. Bu iki secde arasında doğ·

rulmaksa, dünyanın ezel ile ebed ara~ında bulunduğuna bir işarettir. Çünkü sen, Allah'ın ezeli oluşu ile, O'nun ."el-Evvel"- olduğunu idrak ediyor ye bunun üzerine secdeye kapamyorsun. O'nun ebedi olduğunu idrak etmekle de, "el-Ahir" olduğunu anlıyor, ikinci defa secdeye ka: panıyorsun. ' :

b -· İlk secde ile, dünya aleminin alıiret aleminde fani olacağım; ikinci secde ile, Allah'ın celal nuru zuhur ettiği zaman da, ahiret aleminin fena bulacağını anlıyoruz.

c - Birinci secde, her şeyin kendi nefsinde yok olucu olduğunu; ikinci secde de, her şeylı). ancak Allalı'ın ibkasıyla beka bulacağını ve,

d - Birinci secde ile, şehadet aleminin; ikinci ile de ruhlar aleminin doğ· rudan Allah'a boyun eğdiğini anlıyoruz (Razi, et-Tefsiru'l-kebir, I/283).

9

Page 9: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

i i ' i .

Bütün dört ayaklı hayvanlar, kuşlar balıklar, bunların hepsi sürekli bir rükft halindedirler. Namaz kılan hüslümanın ikinci du­ruşu, Allah'ı yüceltmek için, hayvanlatın bu duruşuna benzer bir biçimde, net bir biçimde eğilerek · rüku.ya gitmektir.

Kökler, bitkilerin, kendileri vasıtasıyla besinleri arayıp bul~uk­ları, ağızları durumundadırlar. Başlarını toprağın içine koymuş ola­rak, denilebilir. ki, onlar daimi bir secde halindedirler(1°). Nama­zın üçüncü hareketi de, alııın yere konulduğu yere kapanmayı, sec­deyi kapsamaktadır.

"Ve Allalı sizi temizleinel{ ıçııı) gökten üzerinize yağmur indirir" (EnfiU, 8/11). Müslüman namaza başlamadan önce, abdest almak zorui:ı.dadır. Yıkanmak, günahlardan vaz geçmeyi sembolize eder. Şunu belirtelim ki, abdest esnasmda herhangi bir günah işlemiş olan ·bütün uruvlar yıkanmaktadır: görünmeyen organlarla şelıevi günahlar işlenmekte; "dış" uzuvlarımızla: mesela ellerle yazı yazıl­makta, hırsızlık yapılmakta; çehre ile saygınlık kötüye kullanılmak"' ta (surat asma -SK) ; kollarla savaşılmakta; baş ile tasavvurlar edi­nilmekte ve olgunlaştırılmakta; kulaklar la işitilmekte ve ayaklar la da günah yolunda yürünmektedir. Bu organlar yıkanmak suretiy­le, ayni zamanda bir daha günah işlememek ve günahı tekrarlama­mak kesin kararı da alınmaktadır.

"Ve göl>: gürültüsü, överel{ ve harndederek Allah'ı tesbilı etmekte­dir; melekler de .. " (Ra'd, 13/13). Müslüman da, kendisinin duyacağı bir sesle, "Aliahu Ekber! - Allah en büyüktür!" diyerek. na­maza başlar. Daha sonraysa, Allah tarafından vahyedilen Kur'an'­dan bazı sureler okuması gerekir. Allah'a doğru olan yolculuk, elek­trik akınıı boyuncaki ışık gibi, bizzat Allah'ın sözü vasıtasıyla ya­pılmaktadır. Ama olan bir kimse, şayet ona rehberlik edecek bu söz olmazsa, Allah'ın iyi yolunu nasıl tanıyabilicektir? . .

"Görı;nedin mi, gerçekte All:ah'tır, göklerde ve yerde olan her şeyle, nçmalı:ta olan lruşlaı·ııı kendisini tesbih ettildeı·ini Muhalrkak

(lO) Hristiyan din adamları da, tabiatta mevcut sembolizme işarette bulunmuş· !ardır. Mesela ölülerin dirilmesini inkar edenlere hitap ederek, Antakyalı TMophile, bu kimseleri, Allah'ın tabiatta cereyan eden ritmik olaylara, mev· simiere, gece ve gündüze yerleştirmiş olduğu izlere ve işaretiere havale etmiştir : "Tohumlar ve meyveler için bir dirilme mevcut değil midir?". Romalı CIAmen içinse, "gece ve gündüz, bize ölümden sonra dirilmeyi gös· terınektedirler .. " (M. Eliade, Sacre et le profane, Gallimard, 1965, p. 116-117).

10

Page 10: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

onlı.ırnı hepsi) kendi namaz ve tesbillliıi öğrenmiştir". (Nfır, 24/ 41). Yani, Allah'ın noksanlıklardan münezzeh olduğJ.ınu söyleme bi­çimini, tesbihi.. N arnazın prensip olarak, bir imaının önderliğinde ve müminlerin uçuşan kuşlar haline dönüştükleri, cemaat halinde kılınması gerekir ..

"VeAllah, güneş ile ayıJ sizin için sürekli bir donamma tabi kıldı" (İbrahim, 14/33) . Müslfunanlar da, ayni ·şekilde ayakta d'!ll'llla, rükfı.ya varma ve secdeye kapanma fiilierinden oluşan ·kendi çev­rimlerini, her namazda birçok kereler tekrarlayıp dururlar. ·

"Görmedileı- mi, Allah her şeyin, hor ;ve hakir oldukları halde önün­de secde ederek, sağ ve sola doğru uzanan,. bir gölgesini. ya:Pattı''­(Nahl, 16/48). Ayni şekilde bkz. Ra' d, 13/15. Namaz kılan kimse de, ayakta olduğu zaman uzar, rükfı. ve secdeye vardığında kısalır; kı­

yam için kalktığında yeniden uzar ..

Başka benzerlikler de bulunacaktır, ama bunların hepsi "gayr-i beşeri" dir. Naillaz da, özelliİde beşeri olan ve, burada en kıymetli varlık olan insana yakışan bir görkem ihtiva etmektedir: . İnsan, Allah'a doğru seyahat etmekte ve her rfı.h kendisini yaratana yak­İaşmaya ean atma:ktadır. Ama her biri kendi kapasitesine göre .. Açıkca, yaıruz bir peygamber, Allah'a yaldaşmışların en fazla yak· laşanı olmuştur. Hz. Peygamber'in miracı son derece meşhıurdur. Göğe çıktığında, Kur'an'ın da tasvir ettiği gibi (Necm, 53/9), iki yaylık veya daha az bir mesafede .Allah tarafından kabul edildi(11).

Bu buluşma esnasında Hz. Muhammed, zorunlu olarak selam ver­mekle başladı : "En kudsi selamlar ve en samimi bağlılık .Allah'a­dır!". Allah bu selilma, "E:y Peygamber, selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!" diyerek cevap verdi. Bunun üze­rine Hz. Muhammed, insanlığa olan ilgisinden ötürü sözü tekrar al­dı : "Selam, bizlerin ve Allah'ın iyi kulları üzerine olsun".

(ll) "Sonra yaklaştı ve sarktı. Derken, aralarındaki mesafe, iki yay uzunluğu veya daha az idi" (Necm, 53/8-9). Necm suresindeki bu ayetlerin tefsiri hakkında farklı iki görüş bulunmaktadır. Hz. Aişe (v. 58), Abdullah ibn Mesüd (v. 32) ve Ebü Zer'in (v. 31) benimsedikleri görüşe göre, burada yaklaşan Cebrail'dir; kendisine yaklaşılan da Hz. Muhammed'dir. İbn Ab· has (v. 68) tan rivayet edUdiğine göreyse, burada. yaklaşan Hz. Peygam· ber'dir; kendisine yaklaşılan ise, Cenab·ı Hak'tır. Çünkü Hz. Peygamber, kalb gözüyle olmak üzere, O'nu, Rabbini iki defa görmüştür (Muhammed es-Sabun!, Muhtasaru ibn Kesir, İII/398).

ll

Page 11: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

i i ' ı .

"Namaz, mü'minin miracıdır" (12 ) buyurmaktadır. Hz. Peygam­ber .. Namaz, mü'mini Allah'la buluşmaya götürür. İsHtm, bir karı-: şıklığa meydan vermemek ve, Allah'ın karşısında insanın insan ola­rak kalmasını temin için, bilhassa "birleŞme -: communion" terimini kullanınaktan kaçınır. Karşılıklı seH'i.mlaşmadan daha güzel bir kar­sılasma sembolü olur mu? Hakikaten, müslüman, namazını Hz. Pey-.3 .:1 ' •

gamber ile Allah arasında teati edilen ve peşıinden bağış ve rahmet talebigı;ılen bu 'kudsi duaları okuyarak bitirir.

Böylece.· İslam, evrendeki bütün varlıkların duasının, ayni. za­manda da bütün dinlerin dualarının bir sentezini sunmak istemek­tedir. Çünkü Budist, aya;kta tefekküreder (meditation); Brahmanist Tanrı'nın sıfatıarını (yani lütıuflarını) düşünür; Yahudi, Tanrı'nın bildiriln:iiş sözünü ezberden okur ve Hristiyan, Tanrı'yla birleş­

ıneye can atar. İslam'ın namaz ibadeti ise bütün bunları içine alır.

Oruç:

Eski bir gelenekle, kazancın onda biri Allah'a bağışlanır. Di­ni bütün olan bir kimse, yemeğinin de onda birini (oruç tutarak -SK) Allah'a sunar.·

Müslümanlarıiı ktiUandıkları karneri yıl, 355 gün (tam olarak 354.367(}5 gün) ihtivaetmektedir. Karneri bir ay ise, bazan 29, ba­zan da 30 gün çeker. Hz. Peygamber'in şöyle dediğini bilmekteyiz : Kim· ramazan orucunu tuttuktan sonra, müteakip ayın (Şevval) · altı gününü de oruç tutarsa, sanki bütün bir yılı oruçlu geçirmiş gibi olur" (13). Hakikaten 29 + 6 ve 30 + 6, tam olara:k 35 ve 36 gün eder. Bunun ortalaması 35.5 gündür. Bu rakamı onla çarparsak, 355 eder ki, bu da bir yıldaki gün sayısıdır. Onla çarpıyoruz, çünkü Allah şunu vadetıniştir :

''!Kim bir iyilik yaparsa) oiııa bu iyiliğin on misli vardır" ~(En'an~, 6/160). Bl}- sembolizm, İsl8.mi karneri yıl sistemiyle çok güzel uyuş­makta, ancak şemsi yıl sistemiyle uyuşmamaktadır(14).

Zekat:

İslami bir terim olan "zekat" terimi, batı dillerine "aumône" (sadaka) .olarak çevrilmiştir; ben ise "impot" (vergi) kelimesini

02) Suyutf, el-Caıniu's·sağir, · II/51; ed-Dihlevi, Huccetu'llahi'l·baliğa, I/153). (13) Müslim, Sahih, sıyam, 204, (II/822). 04) Konuyla ilgili geniş bir inceleme iç~ bkz. Muhammad Haınidullah, Pourquoi

Jeüner, Editions Tougui, Paris, 1983.

12

Page 12: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

tercih ediyorum, çünkü sadaka ne mecburidir, ne de miktarı ve za­manı belirlenmiştir. Zekat ise, mecburidir, miktarı ve zamanı. be~ lirlenmiştir. O derecede ki, yönetim, . zekat vermeyene karşı zorla-: yıcı güç kullanımına başvurabilir. Öte yandan -müslüman bir. dev-. lette müslümarn mükellefiyete sokan tek vergi olan- zekat, sadece fakiriere verilmez. Zekat, nemalanan bütün mal çeşitlerini ilgilen­dirir:- zirai ürünler, maden işletmeleri, ticaret, endüstri, altın ve gü­müş tasarrufu .. vs.; bunlardan faydalanacak olanlar, yalmz fakirler değildir(*). .

Eğer namaz ve oruç, tarafımızdan bedenlerimizle yaptığıinıZ bir ibadet ise, topluma ve yönetime ödenen zekatlar da, manarı­mızla Allah'a yaptı~z bir ibadettir, demektedir İslam hukukçu­ları (Bedeni ibadet, mali ibadet). Zekatı ödeme görevi mü'mjnin ru­huna öyle yerleşimştir ki, şayet idarenin haberi olmasa veya idare­nin, herhangi bir sebeple, zekatı vermeye zorlayacak vasıtalart .bu­lunmasa bile, o zekatım vererek bunun sorumluluğundan kurtulur. Birçok kereler Kur'an-ı Kerim, ayni kuvvetle "namazı dosdoğru

lalımz ve zekatı veriniz!'' buyurmaktadır. Bu, İslam'ın dini _sisteini­nin, ne rUh bedenin aleyhine, ne de beden rUhun aleyhine gelişmek­siziıı, tam ve kavrayıcı olmak istediğinin en güzel delilidir.

Hac:

Kadın erkek ·her müslüman için bir ödev olan hac esnasında, Allah'ın evi olan Ka;be ziyaret edilir. Rivayete göre Kabe'yi, yer­·yüzüne dönüŞünün öncesinde gökyüzünde görmüş olduğu bir şeyin anısına, Adem (s.s.) yapmıştır(15 ). (Nfıhja.s.) zamanındaki TUfan-

(*) Bti yazı,_ ''La symbolique en islam, Paris, .Decembre 1986, p. 26." başlığı altında yaYınialımış :olup, notla:r tarafımızdan ilave edilmiştir. Bu· vesiley· le, Muhterem Muhammed Hamidiullah Bey' i şükranla anar,. kendisine be· reket dolu nice yıllar diİeriz.

(15) Kabe'nin tarihiyle ilgili olarak üç görüş dikkati çekmektedir: . a - Kabe'yi semadan Cenab-ı Hak indirmiştir. Yeryüzüne indirilmiş olan

Adem'e Cenab-ı Hak şöyle seslenir : "Ey Adem, yer yüzüne seninle beraber bir ev indirdim-. Arşunın etrafında nasıl tavaf ediliyorsa, ay·

. rii şekilde Kabe'nin etrafında da tavaf edilir. Onun yanına git!". Bu· nun üzerine Hz .. Adem Kabe'nin yanına gelir; O ve O'ndan sonraki peygamberler Kabe'yi tavaf ederler (Ezraki, (v. 223), Ahbaru Me'Jc· ke, I/42). Bu, Tufan'a kadar sürer, Tufan olunca· da Allah Kabe'yi

· semaya yükseltir. Ta ki, İbrahim (a.s.) ı, Kabe'nin bulunduğu yere

13

Page 13: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

" i

i .

dan sonraysa, binayı yenileyen ve oraya, Hz. :Adem'in cennetten getirmiş olduğu Hacer-i Esved'i yerleştiren Hz. İbrahim olmuştur. İşte Hz. İbrahim'den bu yana hac,· güniin:).üze kadar devam etmekte­dir; İslamsa haccı temel ibadetlerden biri olarak emrederek tarna­miyle kendine mal etmiştir. Hac'da sembolik anlatım miihjm rol oynamaktadır.

Kur'an-ı Kerim, Allalı ile insanın konumlarını ifade için Melik ile Abd tabirlerini seçmiştir. Allah, Kutsal Melik'tir (Haşr, 59/23; Cum'a, 62/1); göklerin ve yerin hükümranlığı ancak O'na aittir (A. İmran, 3/189); göklerin ve yerin orduları O'nundur ancak (Fe­ti1ı,. 48/4); göklerin ve yerin hazineleri de· ancak O'nundur (Müna­fikfın, 63/7). Bir hükümranlığın ise si:Ldece toprağı, orduları ve ha­zineleri değil, ama bir başkenti de olmalıdır. İslam'dan evvelki dö­nemlerden itibaren (Bkz. Şiıra, 42j7) Mekke'nin niçiıi Anakent, me­lik sarayına da sahip olması gereken başşehir anlamına gelen Um­mul'-lrura diye çağrıldığı bilinmiyor. Kur'an'ın Allalı'ın Evi (Bey­tu'l1alı) adını verdiği yapı ise, Kabe'dir. Bu eve, tavaf dönüşlerinin başlangıcını göstermek için, bir siyah taş (Haceru'l-esved) yerleş­

tirilmiştir;. Hz. Peygamber bu taşı, "Allah'ın yeryüzündeki eli" di­ye isimlendirmiştir. Haklıdır da:

Dürüst ve itaatkar tebaanın, bağlılık yemini etmesi gerekir. O, melikin evine gider ve elini meUkinki üzerine okyarak, akit yapar. Hakikaten müslüman hacı da, onu koruyan ve onu müdafaa uğruna canını vermeye hazır bir nöbetçi gibi, Beytu'llah'ı • tavafa başlama­dan önce, elini Haceru'l-esved'in üzerine koyar (ki bu fiil, sözleş­menin ·elde edilmesi manasma gelen "istilam" olarak isimlendiri­lir).

öte yandan melikler, bir yere gitmek için yürümezler; onlar ta­. şınırlar. Kur'an-ı Kerim' e göre (Hakka, 69/17), hüküm gününde se­

kiz melek, bir tahtıravan gibi, Allalı'ın Arş'ını .taşıyacaktır.

14

yerleştirinceye kadar. İbrahim de, beş dağdan topladığı taş ile, Ka· be'yi inşa eder.

b - Kabe'yi ilk önce . Hz. Adem bina etmiştir. İbn Abbas, Ata: ve Ka· tade'nin benimsediği bu görüşe göre, sonradan Kabe'nin izi silinince, Hz. İbrahim eski temelleri üzerine Kabe'yi yenid.en inşa eder (Ahbaru Mekke, I/16, 62; Tabersi, (v. 548), Mecmeu'l·beyan, I/207) .

. . c -. Kabe'yi ilk defa bina eden Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'dir. "Eğer insanlar Kabe'yi lıaccetmemiş olsalardı, Allah gökyüzünü yerin üze·

. . .

rine kapardı. Bu evin şerefi ise, önce, O'nu inşa edenin şerefinden

· kaynaklanır. Ki o da, Halilu'r,Ralıman'dır" (İbn Kesir (v. 774), Tef· siru'l·Kur'ani'l·Azim, I/68).

Page 14: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

Haccı olusturari baska unsurlar da bulunmaktadır": Kabe'nin , -önünde, Safa ve Merve adını taşıyan iki kaya bulunmaktadır. Riva.; yete göre, Hz. İbrahim'in: karısı Hacer, susamiş olan bebeği ismail'e su bulmak· için, bu iki nokta .arasında yedi defa koşar.. Burada söz konusu olan anne sevgisi, Allah'ın yaratıklarına olan sevgisini seriı­bolize eder (Ahzab, 33/43). Hacer'in annelik sevgisine saygı göste­rilirken, ilah! sevgiye de şiikredilir ve Allah'ın rahmet ve.liitfu talep edilir.

İbrahim (a.s.), Allah'ı her şeyden çok sevdiğini söylüyordu. Yaşlılığında bir oğlu oldu; tutkulu bir şekilde sevdiği İsmail .. İbra­him'i imtihan etmek için, Allah ona, İsmail'f kiırban etmesini söy-

. ler. (İsmail, kurban edilmek (istenen) ilk çocuktur. Krş. Ezekyal, 20/ ?) . :tbrahim (a.s.) itiraz etmeden bunu kabul eder. Şey-tan ise, İbrahim'i bundan vaz geçirmenin yollarını arar, ama İbrahim· (a.s.) şeytanı taşlayarak kovar. O zaman da şeytan, aracılık etmesi için Hacer'den faydalanmayı dener, ama Hacer de şeytanı taşlar. En ni­hayet, boğazlanmayı reddetmeye ikna etmek için, genç çocuk İs­

mail'in önüne çıkar; şeytan, ondan da taştan başka bir şey alamaz. Hacılar hala bu gün, bir zamanlar şeytanın taşlandığı yerde yük­seltilmiş bulunan iiç dikili taşı taşlamaktadırlar. Mü'min hacı böy­lece, şeytani kışkırlmaları kovmak istemektedir. Hz. İbrahim'in ila­hi imtihanındaki bu muhteşem başarısından sonra O'nu, ikinci bir oğul ile mükafatlandırir(Saffat, 37/110-112).

Yeryüzüne geldiğinde Adem (a.s.) eşi Havva'yı kaybetmişti. Çok geçmeden Havva ile, hacıların, İlıtirarn duygusu ve Allah'ın affına nail olıriak için dua ederek tam bir gün geçirdikleri Arafat'­ta buluştu. Yine burada, Cebelu'r-rahme (Rahmet Dağı) nın tepe­sindedir ki, Hz. Muhammed, Veda Haccı'nda Dağdaki Hutbe'sini, Veda Hutbesi'ni -çünkü üç ay sonra vefat edecektir- irad edecek ve getirdiği dinin öğretilerini özetleyecektir. Bu hitabe, İslam'a gö­re insan haikları ve ödevlerinin temelini oluşturur (16) •

. Allah'ın Arşı ~tıİıda, meleklere tahsis edilmiş bir caini bulun­maktadır. Hz. Muhammed, Mekke'deki Ka:be'nin, tam olaraik bu göksel caminin . altında bulunduğunu; o derecede ki, oradan bir taş atilsa, bunun Kabe'nin damı üzerine düşeceğini, söylemiştir. Öyley­se ;ıtabe, Gök'e, Arş-ı nahl'ye açılan bir pencere durumundadır. _________ . ___ · .

ÜG) Geniş aç~klamalar içm bkz. Muhammed Hamidullah, el-Vesaiku'ssiyasiyye, 4. bak. Beyrut, s. 360-368).

i5

Page 15: 31-66 67-71 73-90 Hazırlayan 91-95 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1989_c25/1989_c25_1/1989_c25_1_HAMIDULLAHM.pdfAllah: < -Yaratıcımız olan Allah, bize görünmez olmayı

.;

i

Kabe'nin yüksekliği 28 ziradır; ayın evreleri gibi, Arabça'da­ki harflerin sayısı da 28'dir. Endelüslü büyük mistik İbn Arabi'ye göre, bu tamamiyle :bir tesadüf olamaz. Bunnn gibi Kabe kelimesi de, ayni anda hem kare şeklinde olmaya, hem de dairevi (circulaire) olmaya işaret etmektedir. Kabe'nin planının da iki formu vardır : yarı dairevi bir iJnsma bitişik olan kare kısım.. Plamn bütünü, bir kalb şeklini almaktadır. Bu münasebetle bir kudsi hadisi hatırlata­lım : "Allah şöyle buyurdu : Ben ne göklere sığarım, ne de yere; fakat mü' min· kulumun kalbi beni içine alır!" (17) • Allalı'ın evi için bir kalb şekli semböl olarak ne mükemmel bir fortiıdur!

.Daha önce değindiğimiz gibi, İslam'ın diğer esaslarındaki b.u­susiyetin aksine olarak, bilhassa hac'da sembolik anlatım ve so­mu:t .objelerden faydalanılmaktadır . .Az önce anlatılanlar, bu konu­da fikir. vermek için yetecektir sanıyorum.

(17) "Yaratılmış olan şeylerin en muhteşemi, zaman ile mekandır. Mekan sonu olmayan. bir feza ve ucu olmayan bir boşluktur. Zamansa, ezel aleminin karanlıklarının diplerinden ebed aleminin karanlıklarına aktığı vehmedilen, bir süreklilik ve kesii:ıtisizliktir; Adeta o, ezel dağı dfbinden çıkıp; ebed da· ğıİıın diplerine doğru seyreden bir nehir gibidir; Ne, ne zaman fişkırdığı bilinir, ne de nerede duracağı.. İlklik ve sonluk, zamanın sıfatıdır; zahir ve batınsa, mekanın.. Hak Teala ise, Zahir ve Batın olarak mekam; Evvel ve Ahir olarak da zamanı kuı;atınıştır. O, zamanın ve mekanın müdebbiri

16

. ·olunca da, zaman ve mekandan münezzeh olmuştur" (Razi et·Tefsiru'l·kebir, I/279). ·