1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı...
Transcript of 1!~1fA9 Y~l - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2002_24/2002_24_GUFTAH.pdf · Ali'ye karşı...
~&©~ ~1!~1fA9 Y~l.i Araşturma Dergisn
Yıl 8 Ye ar
Sayı24 Number
DİVAN Şİ İRİNDE İLİM VE İ RFAN TİMSALİ HZ. AL İ
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Güfta M.K.0. Eğitim Fakültesi Öğr. Üyesi
ÖZET Yüksek ahlaki ve insani vasıflar ba
kımından müstesna bir yere sahip olan Hz. Ali, Divan şiirinde "kahramanlık, cömertlik, ilim, irfan ve velayet timsali" olarak ele alınmış ve bu seçkin nitelikleriyle de hemen hemen her kesimden şaire ilham kaynağı olmuştur. Özellikle ilminden ve ve/iliğinden bahsetmek Türk şiirinde bir gelenek halini almıştır. Hz. Ali, ilme, ilmin üstünlüğüne ve ilim tahsiline çok önem vermiş, sahip olduğu ilmin enginliğinden dolayı da bir hadis-i şerifte "ilim şehrinin kapısı" olarak nitelendirilmiştir. Divan şairleri,
Hz. Ali'nin ilme ve ilim tahsiline verdiği değeri takdir etmişler ve bundan dolayı onu şiirlerinde ilim ve irfan abidesi olarak tasvir etmişlerdir. İşte bu çalışma, Hz. Ali'nin ilme vukuiunun Divan şiirindeki yansımalarını tespit etmek
amacıyla yapılmışıır.
Ali As a Creat Example of Knowledge and Wisdom in Classical Ottoman Poetry
ABSTRACT Ali, an exceptiona l figure revered
for his excellent ethical and humanly qualities, has been portrayed in classical Ottoman Poetry as an "example of heroism, generosity, knowledge. wisdom, and sanctitiy", and ılıese distinguished qualities oi lıis lıas inspired poets from diiierent sections of society. it has become a tradition in Turkish poetry to mention particularly his knowledge and sanctity.
Ali paid much importance to knowledge, to the superiority of learnedness, and to acquiring knowledge. Having mastered a vast body of knowledge, he has been described in a holy hadith as "the gate to ehe city of knowledge". Ottoman Poets recognized and appreciated the great valu.e Ali attached to knowledge and acquiring knowledge, and therefore, depicted him in their poems as a monument of knowledge and wisdom. This study has been conducted in order to determine Classical Ottoman Poetry ref/ections of Ali's possessing knowledge of thelogy.
Ebü'l-Hasan Ali b. EbO Talib, M. 598 yılında Mekke'de doğdu. EbO Talib'in en küçük oğludur. Babası, Hz. Muhammed' in amcası EbO Talib, annesi Fatıma bint Esed b. Haşim'dir. Hz. Peygamber, Mekke' de baş gösteren kıt-1 ık üzerine amcası EbO Talib'in yükünü
hafifletmek için Hz. Ali'yi himayesine almış ve onu yanında büyütüp yetiştirmiştir. Hicretin ikinci yılında onu kız ı Fatıma i le evlendirmiştir. Hz. Hasan ve Hüseyin bu evlilikten dünyaya gelmiş
lerdir. Rivayetlere göre Hz. Ali, geniş
omuzlu, ortaya yakın kısa boylu, güzel yüz lü, koyu esmer tenli, iri siyah gözl.ü, kalın pazu ve kalın baldırlı, sık ve geniş sakallı biridir.
Hz. Ali, dört büyük halifenin sonuncusudur. M. 656-661 yılları arasındaki
halifeliği döneminde İslamiyetin yayılması için büyük hizmetler ifa etmiştir. M. 661 'de şehit edilmiştir(Hasan İbrahim Hasan, 1987:!, 340-350; Ahmet Cevdet, 1985:111, 158-165; Fığlalı,
1989:11, 371-374; Huart, 1997:!, 306- · 309; Bayoğlu, 1986:152; Tulum, 2001: 273-276).
Hz. Ali, yüksek insani ve ah l akı vasıflarıyla İslamiyetin örnek şahsiyetlerinden biridir. İslam tarihi .boyunca Hz. Muhammed'den sonra adından en çok bahsedilen İslam büyüğüdür. Hz. Peygamber'e olan yakınlığı, dini ve tarihi kişi l iği, fazi letleri, cesareti, yiğitliği, ilmi, irfanı ve velJ!iği ile Şark-İslam edebiyatlarındaki her mezhep, tarikat ve meşrepten şairlerin sevgisi ve ilgisine mazhar olmuştur. Türk edebiyatında da ona geniş yer verilmiş, onun kahramanlığını, faziletlerini, ilmin i, irfanını
ve vellliğini en iyi ifade edenler Divan şairleri olmuştur.
Divan şairlerinde Hz. Ali'ye karşı
derin bir sevgi ve içten bir bağlılık sezilmektedir. Şairler, müstakil ve m.üşte
rek olmak üzere onun hakkında birçok na't yazmışlardır. Divan şiirinde Hz.
Ali, bazen ilk üç halifeyle' veya oniki imamla birlikte1
, b0:zen sadece kendisi için müstakil yazı lan na'tlarda3
, bazen Hz. Peygamber'e yazılan na'tların son bölümlerinde' , bazen de kaside ve gazellerin münferit beyitlerinde "kahramanltk, cömertlik, ilim, irfan ve velayet timsali" olarak anılmış, bu seçkin vasıflarıy l a çeşitl i teşbih, telmih ve mukayeselere konu edilerek övülmüştür.
Divan ş iirinde Hz. Ali'nin ilme vukufundan ve irfana mazhariyetinden övgüyle bahsedilmiştir. Divan şairleri, Hz. A li'nin ilim sahibi olmasını, sözlerinde ve uygulamalarında ilmi üstün tutmasını ve ilim tahsiline önem vermesini takdir etmişler, bu özelliklerinden dolayı onu ilim ve irfan abidesi olarak tavsif etmişlerdir. : Onun ilme ve irfana vukufuna dair Divan şiirindeki
övgü dolu beyitlerin çokluğu bizi de.etki lemiş ve bu konuda araştırma yapmaya sevketm iştir ..
İşte bu çalışmayı, Hz. Ali'nin ilme ve irfana vukufunun Divan şiirindeki
yansımalarını tespit etmek amacıyla
ycıptık. Burada Hz. Ali'nin hayatı, kişiliği ve hi lafeti etrafında cereyan eden tarihi hadiseleri araştırmak ve bunlar hakkında hüküm vermek gibi bir gayret içerisinde olmadık. Bu araştırmamızın muhtevasını, Divan şiirine yansıyan
Hz. Ali'nin fazileti, onun i l im, irfan ve velayet sahibi o l uşu, .i lminin kaynakları, kapsamı ve tesirferi, "ilim şehrinin kapısı" olduğunu bildiren hadls-i şerife mazhariyeti ve kendisinin söylediği rivayet edilen ilim muhtevalı hikmetli sözleri · teşkil etmektedir. Bu vası(ları,
"Fazileti", "İlminin Kaynakları, Kapsamı ve Tesirleri", "İlim Şehrinin Kap1S111
,
"İlim Muhtevalı Hikmetli Sözleri", "İrfan" ve "Velayet" olmak üzere a l tı baş
lık altında toplad ık. Şimdi Hz. Ali'nin sahip olduğu bu vasıfların Divan şiirine nasıl yansıdığını tespit etmeye ve örneklendirmeye çalışacağız.
..
1. Fazileti Hz. Ali, çocukluğundan itibaren İs
lam dini hükümlerine göre yetişmiş,
ömrünü Kur'an'ın tebliğine hizmet etmek, İslamiyet i yaymak ve yüceltmek iç in ça l ışmakla geçirmiş örnek bir sahabidir. O, Hak yolunda candan ve maldan geçmiş, sevgisini ve ilgisini sadece Allah rızasına yöneltmiş, ömrü boyunca Kur'an'ın hükümlerine itaat etmiş ve sünnete uymuş bir velidir. Sahabl, halife, gazi, alim, fazıl, vell ve mürşit gibi manevi mertebelere ve seçkin vasıflara sahip olmakla, Divan şairlerinin gönüllerinde müstesna bir yer edinmiş, divan larında da övgülerine mazhar olmuştur.
Hz. A li, esasını İslam dininin ilke ve kurallarından alan yüksek ahlaka sahip seçkin bir kişidir. Divan şairleri, onun her konuda örnek gösterilebilecek kişiliğine, yüksek insani ve ahlaki faziletlerine "güzin-i alem, hulk-ı azim, Aliyy-i zü'l-efda/''5 gibi terkiplerle işaret etmiş
ler ve onu övmüşlerdir:
İmam-ı mutlak u şah-ı şeca'at Güzln-i alem ü mlr-i mürüvvet Cem Sultan(CH.289)
Çehar sahibi kim çar-rükn-i alemdir Atik ü adil ü Osman Aliyy-i zü'l-efdal Şeyhl(D.34)
Hz. Ali'nin faziletleri ve bilgisi çoktur(Bayoğlu, 1986:157). Zatı da adeta
bütün güzel vasıfları ihtiva eden bir· mecmuadır. O, fazilet ve kemal göğünün güneşidir; yüce mertebelere sahip olan ilim ve fazilet ehlinin önde gelenlerinden biridir. Divan şiirinde "fazıl u allame, aftab-ı sipilır-i faz/ u kemal, ser-defter-i cem'at-i erbab-ı faz/ u i/m, Kevser-i ilm O fazla saki, fazlıyla habil ilmiyle kamil"" gibi sıfatlarla, onun ilim ve fazi lette kemal mertebesinde oluşundan övgüyle bahsedilm i ş tir:
Aftab- ı sipihr-i fazl u kemal Nev-bahar- ~ riyaz- ı cah u celal Fuzull(HS.1.156)
Ya'nl A liyyü all-meratlb Fazlıyla habil ilmiyle kamil Raml(D.92}
Ser-defter-i cema'at-i erbal;ı-ı fazl u ilm Mecmu'a-i ceml'-i kemalat-i asfiya Sinan Paşa(TN.275)
Yukarıdaki ifadelerden de an l aşıla
cağı gibi Hz. Ali, yüksek ahlaki faziletlere sahip olan ilim ehli bir şahsiyettir. İman, takva, salih amel, Kur'an ve sünnete bağlılık, güzel huylar, karamanlık, cömertlik, ilim, irfan ve velayet, onun faziletinin esas larını teşkil etmektedir.
Hz. Ali, kamil imana sahip samimi bir mümindir. İslamiyeti kabul eden ilk çocuk olma şerefiy le onurlanmıştır(Ha
san İbrahim Hasan, 1987:1, 347; Yazıcıoğlu Ahmed Bican, 246). Yüzünü hiçbir zaman puta döndürmediği için "kerremallahu vechehu" dua cümlesiyle tazim edi lmektedir(Ahmet Cevdet, 1985:111, 159-160; Tulum, 2001 :275; Fiğlalı, 1989:11, 374):
Büt-perest olmadan oldı ma'sum Ki sabavetde mutahhar Haydar Enderunlu Fazıl(D.27)
Hz. Ali, iman, takva ve sa/ih amelde eşsiz bir kişidir. İman ile marifetullaha, takva ile de üstün ahlaka ulaşmıştır. Her türlü haramdan ve şüpheli şeyden sak ı nm ı ştır. Dinin emrettiklerini yapan, . yasak ladıklarından ela uzak durmuş olan Hz. Ali, henüz hayatta iken Hz. Peygamber tarafından cennete girecekleri müjdelenen on sahalıiden biridir(Aydınlı ve Çakan, 1991 :ili, 547):
Var idi on sahabe adı meşhur
Mübeşşerlerdi cennet birle menşur Ebu Bekr ü Ömer Osman Aliydi Mukarreblerdi bu dördi aliydi Yazıcıoğlu Mehmed(M.11.308)
Hz. Ali, takva ehlinin önderidir. Üstün takvası dolayısıyla ·Divan şiirinde "sultan-ı etkıya, imam-ı etkiya, imamü'l-müttakin"7 gibi manevi mertebelere layık görülmüş ve· bunlarla yüceltilmiştir:
Serdar-ı din-i Ahmed ü_ ümmTd-i cem'-i fazl
Salar-ı ehl-i millet ü sultan-ı etkıya
Sinan Paşa(TN.2i· 4)
Hz. Ali, Kur'an'a ve sünnete bağlıdır. Onun, Kur'an'a ve sünnete muhalif bir tek sözü, fiili ve itikadı olmamıştır. Ömrü boyunca Kur'an'ın hükümlerine uymuş ve hayatını Hz. Peygamber'in sünnetine göre düzenlemiştir. Güzel ahlakının kaynağını Kur'an ve özünü Kur'an'dan alan sünnet oluşturmuştur.
Hz. Ali, vahiy katiplerindendir ve Allah kelamından nice sırları sinesinde taşımıştır. İlahi sırlarla şereflenmesi, onu Kur'an ahlakıyla ahlaklandırmış,
sözlerinin ve uygulamalarının Kur'an esaslı olmasını sağlamıştır:
Katib-i nakş-ı name-i Tenzil Hazin-i genc-i hane-i te'vTI Fuzuli(HS.1.156)
Me'al-i vasfını tefsire alem acizdir
Kelam-ı Hakk ile hem-nüktedir makal-i AiT
Esrar Dede(D.175)
Hz. A li'nin sah ip olduğu güzel ahlakın teşekkülüne tesir eden en önemli şahsiyet Hz. Mul ımmed'dir. Hz. Peygamber, sözleri ve uygulamalarıyla Hz. Ali ve ilk üç halifeye örnek olmuştur. Dört büyük halife, yüce ahlak üzere yaratılan, beşeri ve ilahı ilimlere mazhar olan Hz. Peygamber'in sınırsız ilmi ve kusursuz ahlakıyla şereflenmekle kamil ahl&ka erişmiş, ömürleri boyunca onun izinden yürümüş ve ah lak ı üzere amel etmişlerdir. Sadakatte Hz. Ebu Bekir, adalette Hz. Ömer, hilm ve hayada Hz. Osman, ilim ve irfanda da Hz. Ali timsal olmuş, onlar bu üstün vasıflarıyla
Hz. Peygamber'in sadakati, adaleti, hilmi ve ilminin delili ve mümessili olmuşlardır. Dört büyük halife hakkında kullanılmış olan "Çar-yar-ı kamil"(Doğan, 1996:50) s ı fatı da onların ilim ve ahlakta kemal mertebesinde oluşlarına
apaçık bir delildir: Makam-ı sıdk u adalet haya vü ilm
ü amel
Kemaliyile buların bulupdur istikrnal
Şeyhl(0.34)
Sıdk u adi ü hilrn · ü ilm-i zatına
mazhar edip Verdi çar-erkana fer hakka Hablb
Kibriya Yahya Nazlm(TEN.43)
Sıdkına Bu Bekr şahid şahicl-i ad lin Ömer
Hilmine Osman şahicl şahid-i ilmin Ali
Yahya Nazlm(DŞN.339)
Hz. Ali, çocukluk döneminden ıtı
baren Hz. Peygamber'i bir gölge gibi takip etmiş, onun hane-i saadetinde büyümüş ve her yönüyle kainatın efendisini kendine örnek almıştır. Hz. Peygamber'in evinde ve onun terbiyesi altında geçen dönemde Hz. Ali, ruhi yönden eğitilmiş ve onun yüce şahsiyeti şekillenmiştir. O eşsiz terbiyenin eseri olarak Hz. Ali, ahlak bakımından üstün bir seviyeye ulaşmıştır. Hz. Muhammed ile nesep yakınlığı olması, çocukluğundan itibaren onun yanında
şefkatiyle büyümesi ve terbiyesiyle yetişmesi, Hz. Ali'nin yüksek ahlaka sahip olmasında çok önemli sebeplerdir. Hatta nesepte Hz. Peygamber'in amcasının oğlu ve damadı olması, kızı Fatıma ile evlenerek Hz. Peygamber'in soyunu devam ettirmesi Hz. Ali hakkında Divan şairleri için övgü konuları arasında yer almıştır:8
İbni ammlsidir o şah-ı guzın
Hazret-i Ahmedin be-rah-ı yakin
Erzurumlu Zihnl(0.120)
Hazret-i bint-i Resulün zevcid ir Şahsar- ı nesl-i pak-i Mustafa Adile Sultan(0.225)
Hz. Ali, Hz. Peygamber'in ehl -i beytindendir. Bu sebeple Hz. Peygamber, onu can ve gönülden severdi. Çocukluğundan itibaren Hz. Peygamber' in ona olan şefkati, yakın ilgi ve sevgisi, aralarındaki nesep yak ı nlığına
kalbi mahabbeti de ek lemiştir. Hz. A li, Hz. Muhammed'in göz nuru'', Hz. Muhammed de Hz. Ali için ahlak ı üzere
amel edilecek örnek bir şahsiyet ve uğ
runda can feda edilecek bir dost olmuştur:
Çü eh l-i beyti olmışdı Resulün Ol idi hem dahi zevc~ BetUlün
Severdi can u dilden anı Ahmed Anınçün buldı rahmetler mü'ebbed Cem Sultan(CH.290)
Hz. Ali, ömrü boyunca Hz. Peygamber'in sözünü tutmuş ve onun emrettiklerini harfiyen yerine getirmiştir.
Hz. Peygamber'e itaat etmekle Hz. Ali, ehl-i beytin yüce kişisi olmuştur:
Resulün da'ima sözin tutardı
Ne kim hükm etse ol anı ederdi Resulullahırı olmışdı mutl'i Anınçün ehl-i beytindir refl'i Cem Sultan(CH.290)
Hz. Ali, Hz. Muhammed'in feyzinin nuruyla kemale ermiştir. Çocukluğunda Hz. Peygamber'in terbiyesi ve şefkatiy-
le yetişmesi sonucunda Hz. Ali, Hz. Peyganıber'in yüce ahlakının ve mükemmel terbiyesinin Lam bir numunesi olmuş, her kemalin ekmeli ve her sıiatın efdali onda toplan ınışt ı r(Tulum,
2001 :275):
Olı nca '' ri'ihike rılhi'' cenab-ı unvanı
Kenıal- i Ahmed-i Muhtardır kenıal- i
Ali Esrar Decle(D.1 75 )
Cami '-i hulk-ı Mustafadır AiT Ma'ni- i has- ı "la-teta"dırAIT
Esrar Dede(AÜSBED.FE.120)
Hz. Muhammed, muhtelif vesilelerle ashabına iltifatlarda bu lu nmuştur. Bu sözler, sahabller için hem büyük bir onur, hem ele onların fazilet lerine apaçık birer delil olmuştur. Hz. Peygamber, sözleriyle Hz. Ali'yi·de onurlandır
mıştır. Bir hadisinde, kendisi için sevdiği şeyi Hz. Ali için ele sevdiğini ve kendisi için hoşlanmadığı şeyden Ali için de hoşlanmadığını buyurnıuştur(Kütübi Sitte, Vlll, 46, hadis no:2602). Buna ilave olarak Hz. Peygamber'in Hicret'in i lk ay l arında Mekke'den göçenlerle Medineliler arasında yakın lı k ve dayanışma sağ lamak arnacıy la kurduğu
kardeşlik akdi sırasında "Sen dünyada ve ahirette benim kardeşimsin" buyurarak Hz. Ali'yi kendisine kardeş kabul etmesi, "Ben kimin dostu(mevlası)
isem, Ali de onun dostudur' buyurmas ı , Hz. A li ile aralarındaki münasebeti, nübüvvet yakınlığı hariç, Hz. Musa ile Harun yakınlığına benzetmesi, Hayber Kalesi'nin kuşatması sırasında sancağı
Hz. Ali'ye vermesi.ve fethin onun eliyle müyesser olması, Mz. Ali'yi ancak müminlerin seveceğini ve münafıkların buğzedeceğini bildirmesi, Taif Seferi sı
rasında Hz. Ali il e yaptığ ı uzun görüş
meye silenı edenlere "Onunla hususi görüşmeyi ben kendi cırzumla yapmadım, Allah'm emri ile Res(i/ü yaptı"
açık l <:ım<:ısıncla bu lunn1ası(Kütüb- i Sitte, Xll, 288, 289, 292 hadis no:4404, 4405, 4406, 4407, 4408, 4409J. H ı.
Ali 'nin iaziletine ve onun Hz. Peygamber'e olzın yakınlı ğına dair çok önemli deli llerdir:
Buyurdı ona bir gün ol seyyidü' lmürselin
Diler bildire ol durur seyyidü'levliya
Ki MGsaya Harun gibisin bana ya AiT
Vell şöyle bil kim benim hatimü' lenbiya
Yazıcıoğlu Melımed(M.11.302)
Hz. Ali, faziletli tulum ve davranışlarıy la güzel huylar kaynağ·ı bir şahsiyet olarak tavsif edilmiştir. Kaynak eserlerin ve Divanı şairl erinin belirttiklerine göre Hı. Ali , hem abicl, zahid, mütevekkil, hayırsever, yumuşak huylu, kanaatkar, mütevazı, doğru, dürüst, adaletli, sabırlı, fedakar, cömert, merhametli, vefalı, hünerli, akıllı, dirayetli ve bilgili bir kiş i, hem de cesur, yiğit, gazalarda en ön s.afta dövüşen ve varlığıyla düşmana korku salan bir kahranıandır(Hasan İbrahim Hasan, 1987:1, 349; Ahmet Cevdet, 1985:111, 159; Bayoğlu,
1986:157-158):"' .
Biri de nıihr-i felek-i ad i ü clacl Ya;ni Ali sahib-i rüşd ü sedacl
Şlr- i Huda ma'den-i cud u kerem Mah-ı füruzende-i burc- ı himem
Şlr- i gaza pad işeh-i nanı-dar
Tlg-i güşayende- i Düklül-süvar
Menba'-ı hilnı idi o sahib-seha Mihr-i ziya-dacle-i burc- ı vefa
Fazıl u allame o sahib-hüner Fahr- ı cihan bendesi ali-nazar Subhi-zade Feyzl(HF.316)
Hz. Ali, heybeti, cesareti, yiğit! iği,
mertliği, savaş tekniğini iyi bi lmesi ve Zülfikar ad lı kılıcı kullanma kudretiyle İslam tarihinde yüksek mevkie sahip bir kahramandır. Yiğitl ik ve mertlikte onun benzeri yoktur. Bu sebeple "şah-ı şeca'at"11 payesine layık görü lmüştür.
Gücü, yiğitliği ve heybetiyle düşmanlarının yüreğine korku salmış, kamışlığa düşüp orayı yakıp mahveden bir ateş gibi, savaş meydanlarında düşmanları
nı helak etmiştir:
Çü pak idi anın evvelden aslı Şeca'atde yoğ idi hiç misli Cem Sultan(CH.290)
Haydar durur biri ki adu leşkerinde ol Bir ateş idi düşeli neyistana guyiya Hamdullah Hamdl(0.114)
O, büyük fedakarlıklar ve kahramanlıklar göstererek canı pahasına Hz. Peygamber'i korumuş, İslam dininin yayılmasında ona yardım eden lerin ba-
ş ı ncla yer almışt ı r. Müşriklerin, Hz. Peyganıber'i öldürme kararı verdikleri Hicret gecesinde hayatını tehlikeye atarak geceyi onun yatağında geçirmiş. müş
rikleri oya layarak Hz. Peygamber'e zaman kazandırmıştıi-. Uhud'da ve Huneyn'de çeşitli yerlerinden yaralanmas ı na rağmen v.ar gücüyle Hz. Peygamber'i korumuştur. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber'de Hz. Peygamber'in yanında savaşa katılmış, onun sancak tarlığ ı
nı yapmış ve büyük kahramanlıklar
gös termiş tir. Fecbkiirlı ğ ı , kuvveti, cesareti, heybeti, yiğitliğ i ve düşmanlarının
yüreğiııe saldığı korkuyla Divan şi irin
de "Fatih-i Hayber, Hayber Fatihi, Fatih-i Ka/'e-i Hayber, Şfr-i Hayber, Şfr-i Calib, Şlr-i Hak, Şfr-i Huda, Şlr-i Yez
dan, Şfr-i Ner, Haydar, Haydar-ı Huda, Haydar-i Kerrar, Esedullah, Gazanfer,
Cazanfer-i Bar~ Şah-ı lvlerdan"'1 gibi ona mahsus birçok isim, sıfat, lakap ve unvanla anılmıştır:
Alem-efraz-ı Peyamber Haydar Fatih-i Kal 'e-i Hayber Haydar Enderun lu Fazı l(D.27)
Şah-ı Merdan Şlr- i Yezdan plşva-yı
ehl -i din Kaşif- i sırr-ı velayet Haydar-i Ker
rar mest Neslml(D.86)
Hz. Ali, hayırsever ve cömert biridir. Onun işi gücü kerem ve cömertliktir. Bollukta ve darlıkta malını ve parasını esirgememiş, bunları hep Allah rı
zası için sarfetmiştir. Bütün varı~ı sadaka olarak fakirlere dağıtmış, mahzun ve muhtaçlarla dert ortağı olup mümkün
olduğu kadar onlara yardım etmiştir.
Dünyayı hor görmüş ve çok defa "Dünya bir leştir, ondan bir parça arzu eden, köpeklere arkadaş olsun" demiştir(Hu
art, 1997:1, 308). Bu özellikleriyle Hz. Ali, Divan şiirinde cömertliğin, lütuf, kerem ve bağışın kaynağı olarak kabul edilmiştir:
Sahavetle kerem idi ana iş
Ol işclen gayra kılmaz cünbiş Cem Sultan(CH.290)
Ey kan- ı cüd u lutf u kerem menba'ı seha
V'ey ma'den-i mürüvvet ü ihsan ya Ali
Hayretl(D.7)
Hz. Ali, cesaret ve kahramanlığının yanı sıra ilmi ve irfan1 ile de tanınmıştır. İlmi ve irfanı, güzel ~hlakı ve faziletine dair yukarıda ifade edilen bütün üstün vasıflarının varlık sebebidir. O, ilmiyle amil bir şahsiyettir; ömrü boyunca ilmi yaymaya gayret etmiş, hatta bu uğurda şehit olmuştur:
Neşr-i ulüm eyler iken subh u şam Ana nasib aldı husOl-i meram Hilmi(BK.32)
Divan şiirinde Hz. Ali hakkındaki övgü unsurlarının başında onun ilmi ve irfanı gelmektedir. Divan şairleri, diğer meziyetleriyle birlikte onu ilmiyle de övmüşler ve yüceltmişlerdir. Hz. Al i, Kutadgu Bi lig'de "cesur, yiğit, kahraman, cömert, temiz kalpli, takva sahibi, akıllı ve bilgili"(Arat, 1995:16), Süheyl ü Nev-bahar'da ise "Özü alp, eli açık
ve ilmi çok" bir kişi olarak tarif edi lmiş
tir:
Özi alp u eli açık i lmi çok Ne kim var yavuzluk biri anda yok Hoca Mes'Cıd(SN.205)
2. İlminin Kaynakları, Kapsamı ve Tesirleri
Hz. Ali, ilim ehlidir. O, sözlerinde ve uygulamalarında ilmi üstün tutmuş,
mal ve mülkün geçici, ilmin ise kalıcı olduğunu belirtmiştir. İlim tahsiline çok önem vermiş, alim ile cahili birbirinden ayırt etmiştir. İlmi öğretenlere saygı duymuş ve bu uğurda köle olmayı
kabu l etmiştir. Hilafet dönemi iç karışıklıkl arla dolu olmasına rağmen İs lam dininin öğretilmesi ve öğrenilmesine
onun büyük katkıları olmuştur. Hz. Ali'nin rızkı ilimdir. Rızık takdir
ve taksim edilirken, ona bolca ilim lütfedilmiştir. O, Arapça iki beytinde, ker.disine ebedi rızık olarak ilmin ihsan edildiğini şiir diliyle veciz bir şekilde dile getirmiŞtir:
"Allah'ın hakkımızdaki taksimatına
razı olduk. O, bize bilgi, düşmanlarımıza mal verdi. Mal çok kısa sürede yok olur, bilgi ise hiçbir zaman yok olmaz."
Divan şiirinde Hz·. Ali'nin bilgisinden bahsedi lirken söz konusu edi len ilim şer'i ilimlerdir. Nitekim Hz. Peygamber, "Ben ilim şehriyim, Ali kapısı
dır''(el-Ac1Cın7, 2000:1, 235 no:618; Yılmaz, 1992:40) buyururken Hz. Ali'nin ilminin niteliğini de belirtmiştir. Sinan Paşa da Hz. Ali'nin ahlakı ve ilminden
söz ederken "Hulkı, hulk-ı Rahmani idi ve ilmi, ilm-i Siibhanl idi."(Tulum, 2001 :275) demek suretiyle ele onun ilme vukufunu, ilminin kaynağını veniteliğini beyan etmiştir.· Zaten Hz. Ali, vahiy katibiydi, hafız, müfessir ve muhacldisti. Hz. Peygamber'in nezdindeki özel konumu dol ayısıy l a, tefsir, hadis ve fı kıhta salıabllerin ileri gelen lerin-den biriydi. ·
Hz. Ali 'nin ilminin ana kaynakları Kur'an ve siinneıtir. Onun, Kur'an'ı ve sünneti en iyi bilenlerden biri olduğunu hemen hemen bütün Sünni ve Şii
kaynaklar ittifakla bel irtnıişlerdir(Fığla-1 ı, 1989:11, 374). Kur'an'a ve sünnete bağlılığı, hem kami l ah lak sahibi, hem de dini ilimlerde bilgisiyle kendisini kabul ettiren, isabetli hükümler veren ve daima fikirlerine başvurulan bir otorite o l masını sağ l amıştır.
Hz. Ali, Kur'an'ın ince ve derin manalarına vakıftır. O, "Sorunuz, bana Al·ıah'ın kitabından sorunuz! Vallahi, Allah'ın kitabından hiçbir ayet yoktur ki, ben onun gece mi gündüz mü, ovada mı, dağda mı inmiş olduğunu bilmeyeyim" demiştir(Hasan İbrahim . Hasan, 1987:1, 348-349). Böylece Hz. Ali, ayetlerin nerede ve ne zaman nazi l olduğunu çok iyi bildiğini söylemiş,
Kur'an hakkındaki derin bilgisinden faydalanmak isteyenleri kendisine soru sormaya teşvik etmiştir. Zira o, Hz. Peygamber daha h(lyatta iken Kur'an'ın tamamını ezberlemiş bulunan ve onun meselelerine vakıf olan sayılı sahabllerden biriycli(Kandemir, 1989:11, 375). Divan şiirinde ele "nukOd-ı dekayık-ı
vahye mahzen, mutta/i'-i zevahir-i nusıJs-ı Kur'an, mühtedl-i bevatın-i füsOs-
ı Furkan, menba'-ı tefs/r-i Kur'an-ı azın; (Tulum, 2001 :274-275) ve arif-i me'anl-i Kur'an" gibi sıfatl arla, onun vahyin sırlarına, Kur'an'a ve Kur'anı
ilimlere vukufuna, ilahi emir ve hükümlerin zahir manaları gibi, naslardan çıkarı lan bi lgilere muktedir oluşuna işaret edilmiştir:
Ey vakıf-ı hakika ı i esrar- ı kayinat V'ey arii-i nı<ı 'iı ni-i Kur'an ya Ali HayretT(0.7)
Hz. Ali, valıiy katibi olarak diğer üç büyük halifeyle birlikte Kur'an' ın nüzulüne tanıkiık etmiş, ilahi sırlar hazinesi olan vahye, emin, emanetçi ve koruyucu olmuştur. Kur'an'ın korunması ve tahrif edilmeden daha sonraki nesillere ulaştırılmasında büyük hizmetler if.:ı etmiştir:
Anlardır eh l- i hıbre-i silkü'l-le'al-i vahy
Esrar-ı genc-i vahye emindir çehar-yar
Nabl(0.1.32)
Hz. Peygamber'e vahiy katipliği
yapmak ve ilahı s ı rları ezberlemekle Hz. Ali'nin kalbi, ilahı hükümlerin bir nüshası o lmuştur:
Bütün esrar- ı dil-i lahuti Eylemiş sinede ezber Haydar
Kalbidir nüsha-i ahkam-ı Huda Münşi-i şer'- i münevver Haydar Enderunlu Fazıl(D.27) Hz. Ali, devamlı yanında bulunma
sı sebebiyle, Hz. Peygamber'e vahye-
dilen ilahi emir ve hükümlerle ilk onur-· ıananlardan biri olmuş ve Kur'an'ı en iyi bilenler arasında yer almıştır. İlahi emirlere vukufla birlikte Hz. Ali'nin özü, harf harf, ayet ayet, süre süre Hak ilmi, meramı Kur'an meramı, kelamı ise Kur'an kelamı olmuştur. Bu haliyle Hz. Ali, Kur'an'a lisan ve sırlarına da beyan olmuştur. Hakikate ermiş bir in~ san-ı kamil olarak o, "konuşan Kur'an" anlamınd a "Kur'an-ı natık" unvanıy la
da anılmıştır:
Muhammed ilme kan oldı Ali nutkı beyan oldı
Ana her sır ayan oldı Alidir hace-i Kanber
Nesiml(D.117)
Veliyyullahdır ol Kur'an- ı natık
Anı Hak bilmeyen işi hatadır
Neslmi(D.110)
Hz. Ali'nin vakıf olduğu ilmin bir diğer önemli kaynağı .da Hz. Muhammed'dir. Hz. Ali, ilim ve hikmeti vasıtasız olarak Hz. Peygamber'in i lmi ve sırlarının hazinesinden almıştır. Çünkü o, Hz. Peygamber'e en yakın olan sahabi!erinden biridir. Çocukluğunda, gençliğinde, iyi ve kötü günde, mecliste, sa- . vaşta ve barışta Hz. Muhammed'in yanında bulunmuş, onun sozleri ve uygulamalarını kendine örnek almıştır:
Ebü Bekrin safa vü sıdkı senden A linin ilm ü irfanı Muhammed Şeyh İbrahim-i Tennüri(PŞ.51)
Alidir cümlenin canı Muhammeddir All kanı
Hakikatd ir Ali şanı Alidir yar-ı peygamber
Nesimi(O. 11 7
Hz. Ali, Hz. Peygamber'in sünnetine hakkıyla vakıf olan ve bu hususta kendisine en çok başvurulan kişilerin
başında yer almıştır. Çünkü o, Hz. Peygamber'in sırlarından haberdardı. Hz. Peygamber'in amcasının oğlu, damadı ve ehl-i beytinden olmas ı , yanında büyüyüp yetişmesi, ona özel katiplik ve vahiy katipliği yapmas ı , onu Hz. Peygamber'e ve sırlarına en yakın kişilerden biri yapmıştır:ıı
Ol idi mahrem-i ResOlul lah Sırr-ı zat ü s ıfatından agah Fuzüli(HS.156)
Vücüd-ı pak-i Muhammedle hemhakikatdir
O sırra cümleden akrebdir ittisalAli
Esrar Dede(D. 175) \
·Hz. Ali, Hz. Peygamber'de i l im ve güzel ahlak adına gördüğü güzel her şeyi almış, i lahi emir ve hükümlerle ilgili olarak ondan duyduğu hiçbir şeyi unutmamış, çoğu fıkha dair konulara olmak üzere ondan 586 hadis rivayet etmiştir(Kandemir, 1989:11, 375). Hz. Ali, Hz. Peygamber'in sözlerini en doğru şekilde rivayet eden ve onlardaki sırları en iyi bilen sahabilerden olmuştur. Rivayete göre, Hz. Peygamber'in Ol)a "Sen benim ilmimi belleyen, unutmayan kulaksın" buyurduğu bildirilmiştir (Gölpınarlı, 2000:1V, 446). Bir diğer rivayette de Hz. Peygamber'in
"Al/ahım, Ali'nin kulağını belleyip unutmayan kulak kıl" buyurduğu, Hz. Al i'nin de "ResOlullahtan duyduğum hiçbir sözü unutmadım" ded iği belirti lmiştir(Gö lp ı narlı, 2000:V, 262). Hz. Peygamber'in duası kabul olmuş, Hz. Ali de kainatın efendisinden duyduğu ve öğrendiği hiçbir şeyi unutmamıştır:
Ey alim-i dekayık-ı nutk- ı Muhammedi
V'ey alem-i hakay ı ka sultan ya All
Hayretl(D.7)
Hz. Ali, Hz. Peygamber'in vefatından sonra onun ilminin koruyucusu ve
güvenilir bir mercii olmuştur. Hatta Divan şairlerine göre Hz. Ali, Hz. Muhammed'in ilminin varisi kılınmıştır.
Abdülbaki Gölpınarlı(öl.1982) da şair ve edib Şerif er-Radl(öl.969)'nin, Hz. Ali'ye ait olduğu ileri sürülen hutbelerden, mektuplardan ve muhtelif konulardaki vecizelerden derlediği Nehcü' lBelağa adl ı eserin "Takdfm"inde Hz. Ali'nin sınırsız bilgi kudretini Hz. Muhammed'den tevarüs ettiğin i belirtmiş
tir(Nehcü'l-Belağa, 1972:5):
Haydar ki ilm ü hikmetine varis etdi Hak
Mahbub-ı evliyayidi mahsus-ı "fa feta"
Şeyhl(HŞ.20)
Şlr-i Huda varis-i ilm-i Resul Gül-bi n-i nev-bave-i zevc-i BetQI Hi lml(BK.31)
Hz. Ali'nin ilminin kaynaklarına da-
ir tespit ettiklerimizi örnekleriyle birlik- · te verdikten sonra şimdi onun ilim alemindeki yerini, ilminin derin l iğini ve kapsam ı nı belirtmeye ve örneklendirmeye geçebiliriz.
Alimlerin ittifakına göre Hz. Ali, sahabllerin en bilgili o l anı ve en isabetli hüküm verenidir(Kütüb-i Sitte, Xll, 248 hadis no:4370; Yazıcıoğlu Ahmed Bican, 323). Kur'an- ı Kerlm'in tefsiri ve hadis rivayetinde, dini meseleler, miras ile i lgili konu lar ve müşki l davalarda Hz. Ali'ye müracaat edi lirdi. Onun hukuk bilgisi ve hüküm vermedeki başarısı Hz. Ömer ta rafından, "En isabetli hüküm verenimiz Ali idi" şek linde ortaya konu lmuştur. Bu sebeple ilk üç halife önemli meselelerde Hz. Ali'nin fikrini almayı ihmal etmemiştir. Diğer sahabller de, görüş lerinin doğruluğuna inandık l arı için, hakkında fikir beyan ettiği dini bir meseleyi başkalarına sorma ihtiyacı duymamışlardır(Hasan İbrahim Hasan, 1987:1, 348; Kandemir, 1989:11, 375).
Divan şiirinıde dE;! Hz. Ali'nin dini i limlere vukufu ve irfana mazhariyeti ittifakla belirtilmiştir. Divan şairl eri, ona harikulade bir zeka, keskin bir kavrama kabi liyeti, yüksek bir sezgi gücü ve en çetin meseleleri halledebi lecek nisbette i l im ve irfan bağışlandığını teslim etmişler ve onu i lim ve irfan timsali olarak tavsif etmişlerdir.
Divan şairlerine göre Hz. Ali, ilmin babasıdır. 14 O, çok bilgilidir ve ilimde müstesna bir mevkie sahiptir. "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır' hadisine telmihte bu lunulan bir beyitte onun ilimdeki konumu, "ilimler kapısına· kilit'' şeklinde ifade edilmişti r:
Şehr-i ilmim dedi Resul-i mecid Murtazadır der-i uluma killd Erzurumlu Zihnl(D.120)
Hz. Ali'ye, insanların karşılaşabilecekleri en güç meseleleri halledebilecek il im kudreti ihsan edilmiştir. Divan şairleri, ilim kudretinden bahsederken, marifet çeşmeleri menbaın ın onda ol• duğunu, ilim hazinelerinin anah tarının
elinde bulunduğunu, onun "hcıllal-i
müşkilat-i cihan" payesine layık görüldüğünü, en derin ilim deryalarına dalabilen aklın bile onun zatının cevherini tasavvur ettiğinde hayran olup kendinden geçtiğini ifade etmişlerdir:' 5
Etmiş seni Huda-yı cihan ilm ü fazl ile
Müşkil-güşa-yı zümre-i insan ya All
Hayretl(D.8)
Akl kim gavvas-ı derya-yı kemal-i ilmdir
Cevher-i zatın tasavvur eylese hayran olur
FuzOll(D.41)
Divan şairlerinin Hz. Ali hakkında kullandıkları "alim, allame, a'/em ve a'ref''6 gibi mübalağa ve tafdil isi;nlerinden, onun derin bilgiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Yazıcıoğlu Mehmed(öl.1451) "kamudan a'lem ve a'ref', Muallim Nad(öl.1893) "a'/em-i ashab-ı şah- ı rast-gOyan" gibi sıfatl arla
onun sahabllerin en bilgilisi olduğuna dair rivayetleri teyit etmişlerdir:
Ali bindi hilafet tahtına pes
Kamudan a'lem idi a'ref ahma Yazıcıoğlu Mehmed(M.11.4)
·şeh-süvar-ı arsa-i pehna-yı irfandır
All A'lem-i ashab-ı şah-ı rast-guyandı r
Ali Muallim Nad(MNŞ.265)
XIV. yüzyıl şairler' ıd en Hoca Mes'ud "ilmi çok'' ve "gösterdi alemde dürlü hüner'', Sinan Paşa(öl.1486) "serdefter-i cema'at-i erbab-ı faz/ ıı i/m", Cem Sultan(öl.1495) "cihan-ı ma'rifet", Hamdullah Hamdl(öl.1 503) "ehl-i fünCın", Abdurrahman Rami(öl.1640) "ilmiyle kamil", Subhi-zade Feyzi (öl.1739) "fazıl u al/ame"ye "sahib-hüner'' gibi sıfa~larla onun ilim, fazilet ve hüner erbabının önde gelenlerinden biri oluşunu, muhtelif alanlardaki ilimlere vukufunu ve bilgisinin derinliğini beyan etmişlerdir:'7-
Aliyy ibn Ebu Talib ol şlr-i ner Ki göste.rdi alemde dürlü hüner ·Özi alp u eli açık i lmi çok Ne kim var yavuzluk biri anda yok Hoca Mes'Od(SN.204-205)
Fazıl u allame o sahib-hüner Fahr-ı cihan bendesi alı-nazar Subhi-zade Feyzl(HF.316)
Divan şai rleri, Hz. Ali'nin ilimde eşsiz ve benzersiz biri olduğunu belirtmek, vakıf o lduğu ilmin derinliğini ve kapsamırıı somutlaştı rmak için de "afitab, padişah, · gencine, dür, güher, derya, bahr, katre" gibi kelimeleri benzetme ve tezatlarda kullanmışlardır.
Divan şairlerine göre Hz. Ali, ilmin güneşi ve i lim memleketinin padişahıdır. Bursalı Lami'i Çelebi(öl.1532) "afitab-ı ilm", FuzGli(öl.1556) ise "padi-
. şah- ı kişver-i ilm" terkipleriyle Hz. A li'yi ilmin zirvesine yüceltmiş lerdir.
Şairler, Hz. Ali'iıin derin bilgisiyle eşyanın sırlarına vakıf eşsiz ve benzersiz bir alim olduğunu belirtirken, onu en padak yıldız olan göğün sultanı güneşe ve o dönem için bir memlekette mutlak hüküm sahibi padişaha benzetmişlerdir:
Kan-ı seha vü bahr- ı vefa afitab-ı ilm Cüft-i Betül ü şir-i Huda kutb-ı evliya Lami'i Çelebi(DS.40)
Meger meded kıla ol padişah-ı kişver-i ilm
Ki ilmidir kamu eşyaya vakıf- ı es-rar
FuzGli(D.38)
Hz. Ali, bir ilim hazinesidir. Mual-. lim Naci, bir rüba'isinde, dört büyük
halifeyi temayüz ettikleri vasıflarıyla tarif ederken, "genclne-i ilm" terkibiyle Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki vukufunu ve bu ilimlerde eşsiz oluşunu belirtmiş- . tir:
Yenbu'-ı haya ve hilmdir Zü'n-nGreyn
Gencine-i ilm Hazret-i Haydardır
Muallim Naci(MNŞ.316)
Hz. Ali, hikmet deryasının dalgıcıdır. Lami'i Çelebi, derya diplerinde sedefte inci oluşumundan faydalanarak onun ilim kudretini belirtmiş ve "iki gü-
her' ile"'<..! oğulları Hz. Hasan i le Hüseyin'e telmihte bulunmuştur. Denizlerin diplerindeki incileri dalı p çıkarmak he ı
dalgıcın karı deği ldir. Oysa Hz. Ali, hikmet denizlerinin en derin noktalarına dalıp mana incilerini çıkarabilen bir hikmet dalgıcıdır:
Gavvas- ı bahr- ı hikmet idi eyle ol vücGd
Kim bir sadefden iki güher verdi Hak ana
Lami'I Çelebi(DS.40)
O, ilimler denizinde eşsiz bir incidir.Subhi-zade Feyzi, denizlerin enginliği ve inciyi barındırmaları ile incinin kıymetli bir mücevher oluşu ilgileri üzerine kurduğu bir beytinde "ilmbahr'' benzetmesini kullanmış; ilimleri engin denize, Hz. Ali'yi de Gü denizdeki eşsiz kıymette olan inciye benzetmiştir. Buna göre Hz. Ali, denizler kadar engin ilimlerde şahlara layık inci gibi kıymetli bir alimdir:
Bahr-i ulumun dür-i yek-danesi Oldı sa'adet le vasiyy-i Nebi Subhi-zade Feyzi(H F.316)
Hz. Ali, dini ilimlerin yanı sıra yiğitlik i lminde de eşsizdir. "Sahib-i ilm ü şeca'at ve sahib·-i ilm-i şeca'al"18 tavsiflerinden onun i l_mi ve yiğitliği şahsında toplayan yiğit bir alim olduğu an laşıl
maktadır. "Sahib-i esrar-ı la-feta, mazhar-ı mazmOn-ı la-feta, mahsOs-ı la-feta ve ma'ni-i has-ı la-fetadır A//"'9 terkiplerinde belirti l diği gibi o, "Afi gibi bir kahraman, onun kılıcı gibi bir kılıç da yoktur''(Yılmaz, 1992:100)20 sırrına
mazhar olmuştur. Divan şairleri, onun · ilmi ve yiğitliğine dair vasıflarını, bazen ayrı, bazen de aynı beyitte anmışlar, ·
her iki durumda da onu, hem mertlik ve yiğitlik, hem de ilim ve irfan timsali kabul etmişlerdir. Onun mertliği ve yiğitliğiyle de, ilmi ve irfanıyla da iftihar etmişlerdir:
Haydar-ı Kerrar-ı galib şlr-i Yezdandır Ali
Sahib-i ilm-i şeca'at şah- ı merdandır Ali
Adile Sultan(D.222)
Zatı degil mi mazhar-ı mazmGn-ı "ta-feta"
"La-seyfe Zülfikar' ı nı tıgi beyan eder
Hazık(D.145)
Divan şairleri, Hz::Ali'nin ilminin derinliği ve kapsamından bahsederlerken daha çok /1 ilm-bahr' benzetmesinden faydalanmışlardır, Onlara göre Hz. Ali'nin ilmi o denli derin ve geniş kapsamlıdır ki, yalnızca bir damlası bütün kainatı gark edebilecek enginliktedir. Hayretl(öl.1535) bir beytinde derinlik ve kapsam itibariyle Hz. Ali'nin ilmini hakiki aşk için teşbih ve· mukayese unsuru olarak kullanmıştır:
Gark olur bir katresiyle kayinat Bahr-i ilm-i Murtazadır aşk-ı pak Hayretl(D.255) Hayreti, Hz. Ali'nin deryalar kadar
engin bir ilme sahip olduğunu belirtmek için bir beytinde "derya-yı ilm" terkibiyle /1 ilm-derya" benzetmesinden, Hz. Peygamber'e ve Hz. Ali'ye bağlılık ve mahabbetini ifade ettiği diğer bir
beytinde ise "derya-katre" tezatından
faydalanmıştır. Şair, ilk beyitte bir benzetme ile Hz. Ali'nin ilim deryası olduğu·nu teslim etmiş, ikinci beyitte ise ilim deryası olan Hz. Ali karşısında kendi ilmini katre kabul ederek onun i lminin kapsamını somutlaştırmıştır:
Derya-yı ilm biri Aliyyün veli idi Hurşld-i "he/ eta" vü meh-i burc-ı
"la feta" Hayretl(0.6)
Zerreyiz kim Mustafanın mihr-i sergerdanıyız
Katreyiz kim Murtazanın ilmi der
yasındayız
Hayretl(0.13)
Hz. Ali, derin bilgisiyle yüreğinde ilim ve irfan nuru olan herkesi etkilemiştir. Divan şairleri, onun derin ilmi ve geniş kültürünün tesiri altında kalmışlar, ilmini kaside sundukları din ve devlet adamları için benzetme unsuru olarak kullanmışlardır. Bakl(öl.1600), Kanuni Sultan Süleyman(salt.1520-1566)'1 "ilm ü irfan-ı Ali", Nef'I (öl.1635) Şeyhülislam Muhammed Efendi'yi "A/f-i/m", Hazık(öl.1763) ise Çıldır Valisi Yusuf Paşa'yı 11 80 Hasandaniş" sıfatlarıyla ilim ve irfan deryası Hz .. Ali'ye benzetmişler, memduhlarının Hz. Ali gibi ilim ve irfana sahip olduklarını belirtmişler ve onları övmüşlerdir:
Adi .ü dad-ı Ömer ü sıdk u safa-yı
Sıddlk
ilm ü irfan-ı Ali hilm ü haya-yı Osman Bakl(D.9)
Ey Ömer-ad i ü A IT-ilm ü Aristohikmel
V'ey Hızır-dan i ş ü Ahmed-reviş ü
İsa-dem Nef'l(D.221)
BG Bekir-s ıdk u Ömer-ma'delet Osman-haya
BG Hasan-dan iş Aristo gibi sah ib
tE!dblr Hazık(D . 1 54)
Divan şairleri, Hz. Al i ile adaş olan devlet adamlarını överken de isim ben
zer liğ inden fayda lanmışlar, onun yiğitliği, ilmi ve irfanını memcluh ları için benzetme unsuru olarak kullanmış lar
dır. Haşmet(öl.1768) isim benzerliğ ini
vas ı ta kılarak, Sadrazam Heklmpaşa
zade Ali Paşa'yı Hz. Ali gib i yiğit ve irfan sahibi olarak göstermiş ve onu övmüştür :
Ali Paşa-yı esed-savlet ü Kerrar-s ı
fat Haydar-ı devr-i zaman asaf- ı sahib
irfan Haşmet(HK.165)
3. İlim Şehrinin Kapıs ı Hz. Al i, Hz. Peygamber'in i lmin in
kap ısı olma şerefiyle onurlanm ış, bu öze lliğiy le de .onun ilmi ve sünnetinin en iyi öğrenileceği sahabl o l muştur.
Divan şiirinde, onun ilimde müstesna bir yere sahip oluşu, dini il imlere vukufu ve şer'I hükümlerdeki yetkinliği dolay ısıy l a, "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır'(el-AclOnl, 2000:1, 235 no:618; Yılmaz, 1 992 :40) hadls-i şerifindeki
"ilim şehrinin kapısı" iltifat ına mazhar
olduğu kanaati hakimdir. Hadis al imle-. rince s ıhhat derecesi tartı şılan bu hadiste, Hz. Peygamber' den sonra ilim ve hikmet kaynağının Hz. Al i o l duğu bildiri lmektedir:
Dedi iki ci han ı n sevgilisi Benim şehr- i ulum oldur kapısı Tebrizli Ahınedl(EN .10)
Di l ü candan eleyip durur peyamber Ki şehr- i ilm ben oldum AiT der Cem Sultan(CH.290)
Divan şair leri nin, s ı hhat derecesini mesele etmeden bu hadisi Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki vukufuna bir vesika kabul ettikleri görülmektedir. Şai rl er, Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki derin bi lgisini örneklendirirken genellikle bu hadisi zikretm i ş l er21 , i lim şehrini :1 'kapısı olarak onu da "şehr-i uluma kapu, bab-ı
şehr- i ulCım- ı Rabbani, bab-ı şehr- i ilmi Huda, bab-ı ;Jm ve bab- ı şelır-i ilm ü idrak, der-i ilm-i ledünnf, der-i irfan"22
gibi terkiplerle tavsif etmişlerdi r:
Biri şermerıde-meşreb hem keremnak
Birisi bab-ı şehr-i ilm ü idrak Enderunlu Fazıl (D.29)
Divan şairleri, bu hadisten i lhamla, ilim şehrin i dileyenlerin veya ilim talep eden lerin, bu ·şehrin kapıs ı olan Hz. Ali'ye gelmeleri ve bu kapıdan girmeleri gerektiği tel kininde bu lunmuşlardır.
Buna göre, ilim ve hikmet kaynağ ı olan Hz. Ali, Hz. Peygamber'e u l aşmanın adeta bir ruhsat kapısı olarak görü lmüş
tür. Hz. Peyganıber'i n yaşad ı ğı yıllarda
veya daha sonraki devirlerde dini ilimleri öğretecek birçok sahabl mevcuttu; ancak ilim şehrine ulaşmanın bu şehrin kapısı Hz. Ali'den geçme şartına bağlanması onun için büyük bir şereftir, faziletine ve şanının yüceliğine büyük bir delildir. Buna göre, ilim talep edip de ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali'ye gelmeyenler gerçek ilme vakıf olamazlar. Çünkü bu hadiste bildirilen ilim; fazilet ve kemal ehlinin sahip oldukları, itibar ettikleri, öğrenilmesini ve amel edilmesini arzu ettikleri ilmin niteliği için bir göstergedir:
Çün ilm evine ol kapudan etrpedi duhul
Her harici bi lir mi nedi r i lm ile kitab
Nev'i(D.185)
Fazl u kemal-i ma'rifet ehli şu ilmedir
Kim şehri Mustafa ola vü babı Bü'lHasan
Şeyhl(D.47)
İ lm- i ledün, kalp kaynak l ı bir ilimdir. Bu ilim aynı zamanda marifettir, irfandır, keşftir. sofiler arasında yaygın olan "Ben ilim şehriyim, Ali kap1S1dıt'' hadisinde geçen şehir bir eve, kapı ise marifet ilmine benzetilmiştir(Kara,
1995 :76). Nev'i(öl.1599)'nin "der-i irfan", Sünbülzade Vehbl(öl.1809)'nin "der-i ilm-i ledünn1' terkiplerindeki "kapı" ile kastedi len ilim, marifettir:
Şeh-i saf-der Aliyy-i ali-şan
Oldı ol dar içün der-i irfan Nev'i(TEN .31)
Süvar-ı Düldül ü zO-Zülfikar ol sihri mümtazın
Der-i ilm-i ledünni Murtazadır ya ResOlallah
Sünbülzade Vehbl(DS.81)
Bu hadisteki "ilim şehrinin kapısı", Divan şi irinde nasihatlere, birçok benzetme, telm ih ve tasavvura ilham kaynağı o l muştur. Nabi(öl.1712), Hayriyye ad lı eserinin "Matla/J-ı O,iniş-i Enva'-ı Ulüm" bölümünde ilmin fazileti ve ilim tahsilinin önemi hakkında oğluna öğüt verirken, yukarıda anılan hadise telmihte bulunmuş ve ona peygamberin damadı Hz. Ali'nin kapısı olduğu bir i l im şehri arayıp bulmasını tavsiye etmiştir:
Bulagör öyle medlneye vusOI Ki kapusı ola damad-ı Resul Nabi(H.56)
DanişT(öl.1683) bir beytinde Hz. Peygamber'i tevhid surlarıyla çevrilmiş ve ilimle ·. imar edilmiş bir şehre, Hz. Ali'yi de bu şehrin kapı~ına benzetmiş
tir. Nev'i is·e bina tasavvuru içinde Hz. Peygamber'i İslam dini binasının mimarı, Hz. Ebu Bekr'i temel direği, Hz. Ömer'i güvenilir bir gö+etleyicisi, Hz. Osman'ı penceresi, "der-i irfan" terkibiyle de Hz. Ali'yi bu binanın "irfan kapısı" olarak tasvir etmiştir:u
Bir mu'azzam şehrsin kim babı anın Murtaza
ilm ile ma'mOrsın tevhld ile mahsOrsun
DanişT(DŞN.148)
Karamanlı Aynl(öl.1494), Haya-
li(öl.1557) ve Nev'i, din büyüklerini yücelten ve onların kapısında beklemeyi şeref sayan bir an l ayışı ifade etmek için de aynı hadise telmihte bulunmuş
lardır. Hz. Peygamber'ln ilim şehri, Hz. Ali'nin de o şehrin kapısı olduğu yerde, Karamanlı Ayni kendini o kapının eşiğinde ikamet eden biri, Hayalı ise okapıya sadakatle hizmet eden bir kapıcı ve bir it olarak kabul etmiştir. Nev'i ise böyle bir kapıda muradına ermiş nice sultanın dahi bir köpek sadakatiyle beklemeyi ve hizmet etmeyi kendilerine şeref sayacaklarını ifade etmiştir:
Dar-ı hikmet Mustafadır Murtaza babı anın
Ol kapıda ben muklm-i astanem ya kimem
Karamanlı Aynl(D.265)
Nebi medlne-i ilm oldı babı şah-ı Necef
O dergehin itiyem ol kapıda derbanen ı
Hayall(D .208)
İ lme Nebi medine AiT oldı ana bab
01 kapuya seg aldı niçe şah-ı kamyab
Nev'l(D.185)
Sabit(öl.1712), Şeyhülislam Paş
makçı-zade Seyyid Ali Efendi'nin dini ilimlere vukufu ve müşkil davaları halletmedeki ilim kudretini överken aynı hadise telmihte bulunmuştur. Şair, isim benzerliğinden faydalanmış, Şeyhü l is
lamı i lmiyle Hz. Ali'ye benzetmiş ve övmüştür:
Hallal-i müşkilat ki tahkik-ı bahsde' Ceddi gibi medlne-i her ilme bab
olur Sabit(D.205)
4. İlim Muhtevalı Hikmetli Sözleri Hz. Ali, ilim ve hikmet kaynağıdır,
onun sözleri de hikmetlidir ve her sözü binlerce hikmeti ihtiva etmektedir(Tulum, 2001 :275). İlmin fazileti ve ilim tahsilinin önemi hakkında birçok hikmetli söz irad etmiştir. Divan şairleri,
duruma göre bu sözleri iktibas etmişler veya bunlara mealen telmihte bulunmuşlardı r.
Hz. Ali'nin hikmetli sözleri arasında en çok bilineni, "Bana bir harf öğretenin kölesi o/unım."(Yılmaz, 1992:122) özlü sözüdür. Hz. Ali, bu sözüyle ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret etmiş, İslam dinini ı ı--i·lme ve irfana verdiği değeri en güzel şekilde belirtmiştir. Sünbülzade Vehbi, Lutfiyye adlı eserinin "Der Ta'zfm-i Ostad" başlıklı bölümünde ilmi öğretene karşı
saygılı olmak gerektiğini oğluna öğütlerken, ince manalar ihtiva ettiğine
inandığı Hz. Ali'nin bu vecizesini kısmi iktibasla sözlerine delil olarak göstermiştir:
Harf-i pür-nükte-i "men allemenf' Anlatır kıldığını bende seni Sünbülzade Vehbl(LV.27) Nabi de Divanındaki "Tarih-i Be
ray-ı Kıra'al-r Nahv MahdOm-ı Hod" başlıklı tarih kıtasında bazı kelime değişiklikleriyle aynı sözü iktibas etmiş, oğlu Ebülhayr Mehmed Çelebi'yi nahiv okutmaya başlamasına onun dilinden tarih mısraı düşürmüştür:
Nahv okudıcak Nabi mahdOmı Ebü'l-hayra
Feyyaz bu ma'nayı etdi diline ilka
Adab- ı teşekkürle Bü'l-hayr dedi tarih
"Men al/emeni harfen. kad sayereni abda"
Nabl(D.1.293)
Hz. Ali 'nin, yakın dostlarından Küfeli Kümeyi bin Ziyad'a söylediği rivayet edilen: "Kümeyi, ilim maldan hayır!tdır. ÇOnkü ilim seni, sen ise malı korursun. İlim hakim, mal mahkumdur. Mal harcanmakta eksilir, ilim sarfiyatla artar."(Gazall, 1998:1, 17) sözünün Sünbülzade Vehbl'nin Lutfiyye adlı eserindeki "Der Feza'il-i İlm-i Şerif' başlığı altında ifade ettiği aşağıdaki beyitlere ilham kaynağı olabileceğini düşünmekteyiz. Hz. Ali'nin sözünde olduğu gibi Vehbl'nin beyitlerinde de ilim ile mal mukayese edilmiş ve bunların hiçbir zaman birbirine eşit olamayacakları vurgulanmıştır:
Mal ile ilmi müsavi sanma Mala rağbetle varup aldanma
Ağniya müflis olur bir demde Görmüşüz nicesini alemde Mal bir nesne ki çok düşmeni var Yolını bekleyici reh-zeni var
Ulema çekse de farza hüsran İlm ser-mayesi bulmaz noksan
Cebr ile hakim ü vali alamaz Kalsa da meydanda hırsız çalamaz
Kesr ü noksan veremez bezi ü seref Yokdur anda hatar-ı mahv u telef Sünbülzade Vehbi(LV.24-25)
Nehcü'l-Belağa adlı eserin "Akıl ve Bilgi" bölümünde de alimin cahile üstünlüğünü, ilmin sonuna varılamayacağını, ilimle amel etmenin önemini, i l imle diri lenin ebedi yaşayacağını belirten sözlerin de Hz. Ali'ye ait olduğu rivayet edilmiştir (Nehcü' l -Belağa ,
1972:412-420):
"Alim ölü olsa bile diridir, cahil diri olsa ölüdür."
"İki şey vardır ki, sonu bulunmaz: Bilgi ve akıl"
"Az ilmi olup da on.unla amel eden, çok ilmi olup da amel etmeyenden hayırlıdır."
"Bilgiyle dirilen ölmez."
5. İ rfan Hz. Ali, zahiri ilimlere vukufunun
yanı sır~, batıni bilgiye de mazhar olmuştur. Sinan Paşa, "a/im-i zahir-işerf'at ve arif-i batın-ı · hakfkal''(Tulum, 2001 :275) tavsifiyle onun dini ilimlerde alim, hakikat bilgisinde de arif ve veli olduğunu veciz bir şekilde dile getirmiştir.
SGfller metot olarak zahir ilminin eğitim ve öğretimle, batın ilminin ise mistik sezgi(keşf) ile elde edildiğini ifade etmişlerdir. Bu şekilde belli bir silsile ile Hz. Peygamber'den gelen veya özel bir yo lla naslardan çıkarılan bilgiler gibi ilham ve keşf yoluyla vasıtasız olarak Allah'tan alınan bilgilere de "·batın ilmi" denmektedir. Nitekim İbnü'lArabi(öl.1 240), ·" Veffler, bilgileri pey-
gambere getiren meleğin aldığı kaynaktan alırlar' derken bu hususu belirtmiştir(Uludağ, 1992:V, 188).
Divan şiirinde, Hz. Ali'nin Allah'tan vasıtasız gelen bilgilere mazhar olmuş bir arif, irfan ve müşahedenin en üst seviyedeki haline ermiş ve kendisinden keramet zuhur etmiş bir veli olduğu hakim bi r düşüncedir. Divan şairleri, onun ilahi sırlara mazhariyetinden, irfan eh li o l uşundan, veliliğinden, erdiği manevi hal ve mertebelerden bahsederken "esrar-ı ilahiye mazhar, mahrem-i sırr-ı ilah, mazlıar- ı envar-ı celf, mevrid-i varidat-ı Sübhanf, esrar-ı ceberut/ye mecma', mugayyebat-ı eşyaya vakıf, vakıf-ı esrar, vakıf-ı haklkat-i esrar-/ kayinat, raz-dar-ı illet-i lcad-ı ekvan, vakıf-ı haklkat-i esrar-ı kayinat, ser-i arifan-ı dekayık-ı rumOz-ı ulOhiyyet, server-i kaşifan-ı lıakayık-ı esrar-ı RubObiyyet, server-i erbab-ı irfan, şeh
süvar-ı arsa-i pehna-yı irfan, der-i irfan, mahzen-i ma'arif-i irfan, ma'rifet gülıerlerine kan, arif-i ma'anl-i Kur'an, kaşif-i remz-i hakikat, kaşif-i ilm-i ledün, der-i ilm-i ledünnl, arifin bürhanı, kamil, kamil-i ilm-i ledünnf, çar-yar-ı
kamil, ve//, veliyyullah ve kutb"14 gibi birçok isim ve sıfatı delil olarak kullanmışlardır.
Divan şairlerine göre Hz. A li, ilahi sırlara mazhar olmuştur. Sinan _Paşa, "esrar-ı ilahiye mazhar', Hamdullah Hamdi 11mevrid-i varidat-ı Sübhani", Hakani(öl.1606), /1 mazhar-ı envar-ı celi", Haşimi(öl.1630?) 11 sırr-ı Sübhan u veli" ve Hi lmi "mahrem-i sırr-ı ilah" sı fatlarıyla Hz. Ali'nin ilahi sırlara mazhariyetini belirtmişler, aynı zamanda bu sıfatları onun arifliğine ve velil iğine
delil göstermişlerdir:25
Bab-ı şehr-i u!Om- ı Rabbani Mevrid-i varidat- ı Sübhani Hamdullahı Hamdi(YZ.47)
Dedi ol mazhar-ı envar- ı celi Esedu l lah-ı veli ya'ni Ali Hakani(HH.31)
Sinan Paşa, "ser-i arifan-ı dekayık-ı rumOz- ı ulOhiyyet, server-i kaşifan-ı hakayık-ı esrar-ı Rubabiyyet" tavsifleriyle Hz. Ali'yi i lahi sırlara mazhariyette zirveye taş ı m ış ve insan-ı kamil mertebesine yüce l tmiştir. Hayreti "vakıf-ı hakl
kat-i esrar-ı kayinat", FuzO/f "vakıf-ı esrar', Muall im Naci de /1 raz-dar-ı illet-i lcad-ı ekvan" ifadeleriyle de onun kainatın yaratılış sırlarının hakikatine vukufunu ifade etmişler ve Sinan Paşa'nın düşüncesini teyit etmişlerdir :21•
•' ~
Cah-ı va l a-yı şeh-i merdana varisdir Hasan
Raz-dar-ı illet-i kad-ı ekvandır Ali Muallim Nad(MNŞ.265)
Divan şairleri, Hz. Ali'nin Al lah'tan vasıtasız gelen bilgiye mazhariyetini belirtip örneklendirirken, "ilm-i ledün, irfan ve marife(' gibi eşanlamlı tasavvufi terim leri kullanmış lard ır(Kara,
1995:76, 129; M . Kemal Atik vd., 1997:387). Bilindiği gibi ledün ilmi, irfan ve marifet, kalp kaynakl ı ve vehbl bilgidir. Bu bilgi, eğitim öğretimle veya insani bir kabil iyetle elde edilemez; ancak Allah tarafından bağışlanır. Buna nai l olmak için, dünyevi güzellik ve zenginliklere önem vermemek, nefsi t'7zkiye etmek, Allah'ın rızasına talib olmak ve O'nun dostluğunu kazanmak
gerekir. Bu aşama lardan geçen kişiye,
· Allah, i lahi ilhanı yoluyla takdir ettiği
nisbetıe kendi hakkındaki bilgiyi ihsan eder. İşte vehbecli len bilgi irfandır, buna mazhar olan kişi de arif, arif-i billah veya velidir.
Hz. Ali'nin ledün ilmine mazhar olduğu hem meşhur mutasavv ı flar, hem de Divan şa irle ri tarafından birçok kez beyan edi lmiştir. İl k devir sCıflli ği nin en güçlü temsil cilerinden olan Cüneycl-i Bağdadi(öl.909), Hz. Musa'nın Hı
zır'dan öğrendiği "ledün ilmi" ile Hz. Ali'nin bildiği batın ilminin aynı şey olduğunu söylemiştir(Uludağ, 1992:V, 188). Karamanlı Ayni, Hz. Ali hakkı.nda
kullandığı "ledün ilminde Hızr-ı a'/em" sıfatıyla Cüneyd-i Bağdadl'yi teyit etmiştir. Ayrıca Sinan Paşa "kamil-i ilm-i ledünn'i" , Necatl(öl.1509) "kaşif-i ilm-i ledün" ve Sünbülzade Vehbi "der-i ilmi ledünn'i" nitelendirmeleri ile Hz. Ali'nin ledün ilmine rilazhar olduğunu belirtmişler ve onun bu ilimde kemal mertebesinde olduğunu ifade etmişlerdir. Buna göre Hz. Ali, ledün ilmine mazhar olmuş kalp gözü açık yüksek sezgiye sahip keşf eh linden bir ermişti r:1
'
Ledün ilminde Hızr-ı a'lem ol var Bu ilmi Musevi sanma echelidir Karamanlı Ayni(D.94)
E's-selam ey kaşif-i ilm-i ledün E's-selam ey cümle bürhan e's-se
lam Necati( O .48)
Divan şairleri, Hz. Ali'ye Allah'tan vasıtasız gelen ilahi ilhamı, ilm-i ledü-
nün yanı sıra, irfan ve marifet ile de belirtmişlerdir. Şairlere göre Hz. Ali, irfana mazhar olmuş ve marifet ummanı bi< arif olmuştur(Tulum, 2001 :275). Kainat sırlarının hakikatini keşfetmiş, marifet mücevherlerinin kaynağı , hidayet rehberi ve irfan hazinesi o l muştur:
Ey vakı f-ı haklkat-i esrar- ı kayinat V'ey ari f-i ma'ani-i Kur'an ya Ali
Ey bab-ı şehr-i ilnı-i Huda hadi-i Hüda
V'ey nıahzen-i ma'arif-i irfan ya Ali
Hem ma'delet dürerlerine bahr-i bikeran
Hem ma'rifet güherlerine kan ya Ali
Hayreti{0.7)
Hz. Ali, irfan kapısıdır8 ve marifetiyle ariflere delil olmuştur. o, aşıkların sultan ı ve ariflerin mahbubudur(Tulum, 2001 :275)'. Onun sevgisi. ariflerin kalplerini ayd ınlatmıştır:
Ari fin kalbine hubbün gün gibi verdi ziya
Fasıkın gönline zulmet ü nifakat Murtaza
Sen şeh-i merdan-ı alem arifin bürhanısın
Saki-i Kevser ü ebrar-ı cema'at Murtaza
Ümmi Sinan(D.22)
Hz. Ali, aşıkların göz nuru ve ariflerin sultanıdı r. O, irfan meydanının en
iyi at binicisidir:
Server-i erbab- ı irfan nur-ı çeşm-i
aşı kan Zevc-i pak-i Fatıma binti Nebiyy-i
pür-safa Adile Su ltan(D.220)
Şeh-süvar-ı arsa-i pehna-y ı irfandır
Ali A'lem-i ashab-ı şah-ı rast-guyandır
All Muallim Naci(MNŞ.265)
Hz. Ali, Türk tasavvuf edebiyatında
çok önemli bir yere sahiptir. Ana kaynaklarından biri tasavvuf olan Divan edebiyatında da "ayn-ı hidayet, kan-ı hidayet, nOr-ı hidayet, hadl-i Hüda, rehber, reh-nüma, reh-nüma-yı müsafiran-ı rah-ı riyazat''n gibi sıfatlarla Hz. Ali'ye irşad etme özelliği isnat edildiği görülmektedir. Buna göre Hz. Ali, hidayet nuru ve kaynağıdır, tasavvuf yolunun rehberi ve doğru yolun kılavuzudur.
Hz. Ali, Tazarruname'de yüce himmet sahibi bir mürşit olarak tavsif edilmiş ve tarikat şeyhleri silsilesinin Hz. Peygamber'den bir önceki halkası kabul edilmiştir. Esere göre, şeyhlerin intisab ı hep Hz. Ali'yedir ve velilerin meşrepleri hep ondandır. Her şeyhin irşadı onun yüce himmetiyledir ve salikin doğru yola girmesi onun terbiyesiyledir(Tulum, 2001 :274, 276).
Hz. Ali, bir tarikat kurucusu olmadığı halde, tasavvuf yolunun imamı veya sultanı kabul edildiği için, tarikatların
çoğu silsilelerini ona ulaştırmış lardır.
Tasavvufun tarikatlar şeklinde teşkilat-
!anmasından sonra, tarikatlar, silsilelE!rini o günkü şeyhten geriye giderek bazen Hz. Ebu Bekir'e ve Ali'ye, bazen de sadece Hz. Ali 'ye, oradan da Hz. Peygamber'e dayandırmışlardır(Kara,
1995:234; İz, 1997:171, 175; Onay, 1992:37; Pala, 1995:33; Çavuşoğlu ve Tanyeri, 1981 :7; Tarlan, 1992:34). Tasavvufi bi lgi olan marifet de bu yolla telakki edilmektedi r. Hz. Ebu Bekir ve Ali'nin Hz. Peygamber' den öğrendikleri ilm-i batın, sırlar ve rnariiet, halkalar halinde şeyh ler vasıtasıyla bugüne kadar ulaşmış olmaktadır (Kara, 1995:
234). Halvetiyye tarikatına bağlı bir mür
şit olan Ümmi Sinan(öl.1657), müntesibi olduğu tarikatın silsilesini saymaya Hz. Muhammed ile başlamış, Hz. Ali ile devam etmiş, ondan sonra ela kendi zamanına kadar gelen bütün şeyhlerin adların ı vermıştır. Hasan- ı Basri(öl.728), Habib el-Acemi( öl. 7 47-48), Davud et-Tai(öl.781 ?), Ma'ruf-ı Kerhi(öl.815), Seriyy-i Sakati(öl.870) ve Cüneyd-i Bağdadi(öl.909) gibi meşhur mutasavvıflar yoluyla bu si lsileyi Ömer el-Halveti(öl.1397-98)'ye kad ar u l aştır
mıştır:
Maye evvel Mustafaya Hal ıkın ihsanıdır
Cibri'il etcli eda çün kim ezelden canıdır
O dahı bil Haydar-ı Kerrara telkin eyledi
Evliyanın ser-firazı hem şir-i Yezdanıd ır
Ol dahı bil Hasan-ı Basriye telkin
eyledi Zahiri batını ma'mur pirlerin bürha
nıdır
Ol dahı çün Hablb-i Acemlye telkin eyledi
Anın içün dem-be-dem zikr etdügi Sübhanıdır
Ol dahı bil Hace-i OavCıcla telkTn eyledi
Anın içün canı başı Halıkın fermanıdır
Ol dah ı çün Ma'ruf-ı KerhTye telkTn eyledi
Anın içün bl-nişan u la-mekan seyranıdır
01 dahi Halvetl Pir Ömere telkin eyledi
Anın içün "küntü kenz''in sırrile
mihmanıdır
Ümmi Sinan(0.39-4·1)
Tasavvufun İslami _kaynak l ı olduğunu iddia edenler, Hz. Ali'nin söylediğini ileri sürdükleri "ba'da vücut zahir oldu, ondan başlar ve ona avdet eder. Allah'ın kitabında olan her şey kitabın ffıtihasındadır, kitabın fatihasında olan her şey bismillahtadır; bismillahta olan her şey ba'dadır, bfı'da olan her şey ba'nın noktasındadır; ba'nın altındaki
nokta benim." sözünü delil göstererek tasavvufi ilk kelimelerin de Hz. Ali'den çıktığını rivayet etmişlerdir(Levend,
1984:41): Ali aydur ne kim var idi esrar Kodı yüz dört kitabda anı Gaffar
CemT'in kodı uşbu dörtde Sübhan
Ki Tevratdır Zebur İndi ü Furkan
Bu dördini kadı Furkan içinde · Ne kim vardır geri Kur'an içinde
Kodı hem Fatiha içinde anı Bulunur anda nıecmO'-ı me'anT
Ne kim var Fatiha içinde esrar Bulunur cümle Bismi l lahcla hep var
Ne kim var cümle Bismillah içinde Bulunur ba-i Bismillah içinde
Ne kim var ba-i Bismillahda mahzun Anın bir noktasında oldı meknun
Ben ol bir noktayım t~htında ba'nın Ki remz-i vahdetim tahtında anın
Yazıcıoğlu Mehmed(M. I l.228)
Nokta, hakiki birliktir ve tüm çokluğun aslıdır. Dairenin merkezi ve vahdetin sembolüdür. insan da aleme nisbetle bir noktadır; ancak bu nokta aleme dair bütün 'sırları kendinde gizlemektedir: Hz. Ali'nin söylediği ileri sürü len "İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalttı."(el-AclOnT, 2000:11, 87, no:l 760) sözünde de belirti l diği gibi ilmin aslı bir noktadır:
Kamu bir noktadır ilm ancak ey dost Çoğaldıkça dolar kalbe hem ü gam Niyazl-i Mısrl(0.149)
Her noktası numune-i "el-il mü noktatün"
Ser-maye-i tekessür- i kevn ü mekan verir
Hazık(0.140)
Ba'nın altındak i nokta ise Kur'an'ın
özü ve özetidir, kainata dai r bütün sırların merkezidir. Bir ile çok'un ortas ın
da yer alan ba'nın noktas ı varlık alemine ve mevcGdata(eşyaya) işare t etmektedir. Bu noktanın ba'nın al tında yer alması varlıkların i lk taayyuna tabi olmal arını göstermektedir. İlk taayyundan maksat da insan- ı kami ldir. Vücud(varo l uş) ba ile meydana ç ı kmış, nokta i le ibadet eden i le edilen yek-diğerinden
ayrılm ı ştır. İlk mutasavvıflardan Şib
li(öl. 945)'nin "Ben ba'nın altındaki
noktayım" sözü, "Ben insan-ı kamilim" veya "Ben izzetle nitelenen abidden zilletle ayrılan (abd ve) kulum" anlamı
na gelir. "Besmeledeki ba'nın altında bulunan nokta benim" diyen Hz. Ali de bu sözüyle ilk taayyuna işaret etmiş
tir(Uludağ, 1977:79). Divan şairleri, hem Allah'tan vasıta
sız gelen bilgiye mazhariyetlerin i ve gönüllerinin bu bilgiye mahzen oluşunu, hem de hakikate erdiklerini ve insan-ı kamil mertebesine ulaştık l arını
belirtirlerken "ba'nın altındaki nokta benim" sözüne telmihte bulunmuşlardır. Mutasavvıf şairlerden Niyazl-i Mıs
rl(öl.1694), Hz. Ali'nin sözünde belirttiği vahdet sırrına mahrem olmakla insan-ı kamil mertebesine erdiğini beyan etmiştir:
Niyazi taht-ı ba'da nokta aldı
Alinin sırrına o l a l ı mahrem Niyazl-i Mısrl(D.149)
Nabi, kalbi, Hakk'ın tecelll mahalli ve nazargahı olmuş bir arifin, vahdete erdiğinin bir işareti olarak "ba'nın altındaki nokta benim" sözünü söyleyebile-
ceğini ifade etmiştir: Anınçün kalb-i mü'min ald ı arş- ı
a'zam-ı Bari Dedi arif benim ol nokta-i mevzG'a
tahte'l-ba Nabl(D.1. 6)
6. Velayet Mutasavvıflar, veli kelimesindeki
umumlliği hususl leştirerek, tasavvuf yoluyla Allah'ın dostu ve O'nun sevd iği bi r ku l olmayı anlamış l ardır(Kara,
1995:153). Buna göre veli, Hakk'ın
dostu ve sevgili kulu (U l udağ, 1977: 566), velayet ise velfnin bu dostluktan kaynaklanan hali ve sıfatıdır, yani ve/fliktir(Devel l i oğlu, 1982:1376; Kara, 1995:153). Buradaki dostluktan maksat, Allah'a yakın l ık sağlamaktır.
Kur'an-ı Kerlm'de veliler, iman etmiş ve Al lah' a karşı gelıiıekten sakınmış Allah dostları kişiler olarak tavsif edilmiş; onlara korku ve hüzün olmad ı
ğı, dünya ve ahiret hayatında müjdeler bu lunduğu buyuru lmuştur (Yunus, 1 O/ 62-64). Hz. Peygamber'e velilerin kimler olduğu sorulduğunda "Görülüvermelerinden dolayı Allah hatlrlanıı'' cevabını vermişti r(Yazır, iV, 494-495).
Veli ve velayet hakkındaki bu kısa
bilgiden sonra şimdi Hz. Ali'nin velayeti hakkında Divan şiirinde tespit ettiklerimizi örneklerle suna lım.
Şiilere göre Hz. Ali, her şeyden evvel Al lah'ın muhibbi, dostu(veliyyullah)dur, ulGhiyete velayet(yakın dostluk) bağl arı il e bağlanmış bir insandır. Çok geçmeden buradaki velayet kelimesine evliyalık manası verilmiştir.
Ehl-i sünnete göre ise Hz. Ali, tam manasıy la bir velldi r(Huart, 1997:1, 308).
Divan şairleri, yüksek ahlaki ve in·sani vasıflara sahip olması, Allah rızasına muhalif halinin bulunmaması, tam bir imanla ilahi emir ve hükümleri yerine getirmeye çalışması, yüce himmet sahibi olması ve himmetini yalnızca
Allah rızasına yöneltmesi, dünya malına ve dünyevi kazanç yollarına sevgi ve düşkünlüğünü n olmaması, her türlü haramdan ve şüpheli şeylerden sakın
ması, ömrü boyunca Hz. Muhammed'e ve sünnetine sadık kalması, ilahi sırlara mazhar olmas ı , kendisinden keramet zuhur etmesi gibi hallerin Hz. Ali'de mevcudiyeti dolayısıyla birçok beyitte onu "ve/f, veliyyullah ve Afi veliyyullah"30 şeklinde anm ışlardır.
Hulefa-yı raşidin velidirler. Dört büyük halife, Allah'ın sevgili kulu olan Hz. Muhammed'in dostluğuyla şereflenmekle Allah'ın rızasına ermişler ve Hak dostu olmuşlardır. Allah ve resulünün dostluğuna nail olmak dört büyük halifenin veliliğine apaçık bir delildir:
Anın ashabı kim cümle velidir EbO Bekr ü Ömer Osman Alidir Bulardan raz ı olmışdır ol Allah Buları çün kabu l etmişdir ol Şah Abdülvasi Çelebi(HN.49)·
MahbOb-ı Hakkın olmağ ile hem-nişinleri
Hüsn-i rıza-yı Hakka karindir çehar-yar
Nabl(D.1.32)
Hz. Ali'nin velayetinin sırrı, şahsında risalet, nübüvvet ve velayeti toplayan Hz. Muhammed'd ir. Hz. Peygamber'in sırlarına mahrem olan Hz. Ali, velayet sırrıyla şereflenince, peygam-
berliğin bir cüzü olan velayet halini taşımış ve temsil etmiştır. Bir vellnin velayetinin sırrı, peygamberine bağlılığıyla ilgilidir ve ona beslediği sevgi ile orantılıdır. Bağlılığı ve sevgisi nisbetinde peygamberinden nur alır, bu nur vasıtasıyla da hakikat sırlarını keşfe
der(Gündoğdu, 2000:390-391; Horata, 1998:175). Hz. Ali, Hz. Muhammed'e karşı sınırsız bir sevgi beslemektedir ve onun sünnetine samimiyetle bağlıd ı r.
Bu sevgi ve bağlılık, onu Hz. Peygamber'e ve sırlarına en yakın kişilerden biri yapmış, velayet sırlarıyla şereflenmesine vesile olmuştur:
EbO Bekir Ömer Osman şerht mülkine sultan
Velakin ol Ali arslan olup her sırrına hem-rah
Velayet sahibi Haydar keramet bafirıdır yek-ser
Hakikat sırrına esrar anı kıldın
hoş ali-rah Ümmi Sinan(D.198)
\
Divan şairlerine göre .Hz. Ali velayet sahibidir. Şairler, "velayet-i Ali"yi tasdik etmişler ve onun velayet sahibi oluşunu "sahih-velayet Murtaza, velayet sahibi Haydar, zf-velaye('31 gibi ifadelerle beyan etmişlerdir. Hz. Ali'nin Ka'be'nin hareminde doğmasına(Bayoğlu, 1986:147, 149) telmihte bulunarak, onu, sedefi Ka'be'nin haremi olan velayet deryasının eşsiz bir incisi olarak tavsif etmişlerdir: :
Zira ki velayet-i Aliye Münkir degiliz imamımızdır Ahmed Paşa(D.34)
Ey mürüvvet ma'deni sahib-velayet Murta·za
V'ey Hudanın arslanı ayn-ı hidayet Murtaza
Ümmi Sinan(D.21)
Murtaza bir clür-i clerya-yı velayeldir
kim Harem-i Ka'bedir ol clürr-i yetimin
sa defi FuzCıli(HS.1.1 49)
Divan şa irl er ine göre Hz. Ali , ve l <ı
yet sır!arına mazhar olmuş bir velidir
ve hakikate ermekle bu s ı r l ar onda zuhur etmiştir:
Mazhar-ı s ı rr-ı velayet Alidir Haydar-ı Kerrardır hem velidir
Tecelli eyledi ana hakikat 7uhura geldi esrar-ı velayet Sırr'i(D.18)
Hz. Ali'nin ilahi sırlara mahrem oluşunda ve velil iğinde şüphe yoktur. O, velayet sahibidir. Velayet alemi içinde eşsiz benzersiz bir velidir ve velilerin gören gözüdür(Beytur, 1965 :3).
Olmış idi mahrem-i sırr-.ı ilah Kılma veli olduğına iştibah
Hilml(BK.31)
Hiç alem-i velayet içinde nazırın ı
Görmedi dahi dlde-i devran ya Ali Hayretl(D.8)
Hz. Ali, Allah'ın isim, s ı fat ve s ı rla
rının mazharı olmuş, her hali ve davranışlarıyla Allah'ı hatırlatacak nitelik ve
olgunluğa u l <ışmış bir velidir. "Ali gibi er gerek" ifadesi ele Hak eri olan Hz. Ali'n in ermişliğine Yunusça bir delildir. İ l ahi sırlar la şereflenmenin herkese müyesser olamayacağı ·kesindir; bu sırlara erişmek için Hz. Ali mertebesinde bir ermiş olmak gerekir:
Yü ri var epsenı ola ne simsarl ık satarsın
Ali gibi er gerek i ş bu sırr<ı eresi Yunus Emre(0.11.381)
Divan şiiri nele "kfışif-i sırr-ı velayel"3~ tavsifiyle Hz. Ali'nin velayet sırrı n ı keşfettiği ifade edilmiş; "menba'-ı
sırr-ı velayet, velayet kanı, velayet meskeni, ser-çeşme-i velayet, ser-maye-i velayet, asl-ı şecere-i velayel"3
J gibi birçok sıfatla da onun velayet kaynağı ol-duğu belirtilm i ştir: ·· ~
Ol velayet kan ı vü sultan-ı din şah-ı Necef
Tac-dar-ı enbiya vü ser-firaz-ı ev-1 iya
Neslml(D.75)
Hz. Ali, velilerin efendisi, mahbubu ve yüz suyudur.34 O, velayet mertebesinin ekmelidir. Cenab-ı Hakk'ın rızasını elde etmekle velayet yolunda en yüksek derecelere ulaşmış ve vel'ilerin şahı mertebesine nail olmuştur:
Kemal ali Aliden iste talib Ki ol zümre velayet ekmelidir Karaman l ı Ayni(D.93)
Çün rıza-yı Hakk hası l kıld ı ol Old ı kevneyn içre şah- ı evliya Cem Sultan(CH.291)
Hz. Ali, tarikatların, silsilelerini ona · ulaştırmalarına, onun ilk imam olması
ve nübüvvet sırrının velayet oluşu inan-
cına dayanılarak "şah-ı velayet"JS şeklinde de anılmıştır(Güner, 1991 :57; Pala, 1995:560). Divan şairleri, onun hilafetteki liyakatı, iktidarı ve harikulade zekasından daha çok, manevi saltanatı olan "şah-ı velayet"ten bahsetmişlerdir. Hz. Ali'nin layık görüldüğü veliliğin ve velilerin sultanı mertebesini, "şeh-i serlr-i velayet, şeh-i sadr-ı velayet, şehriyar-ı velayet, husrev-i mülk-i velayet, sultan-ı evliya, şah-ı evliya, ser-firaz-ı evliya, evliyanın ser-firazı, evliyalar serveri, velller serverl, plşva-yı evliya, kıdve-i evliya, mukteda-yı zümre-i evliya-yı evvelfn ü ahirln"3
& gibi birçok sıfatla dile getirmişler ve bu sıfatlarla onu yüceltmişlerdir:
Hazret-i şah-ı velayetdir kim La-mekan semtine rehber Haydar Enderunlu Fazıl(D.27)
Hz. Ali, en büyük veli anlamında 37
"kutb-ı din ve kutb-ı evliya" olarak da zikredilmiş ve hakikat-i -Muhammedi'ye mazhar olduğu belirtilmiştir:
Akıl ü kamil muhakkık kutb-ı din Saki-i Kevser sa'adetlü emin Yazıcı Salih(ETEA.Ş.60)
Hz. Ali'nin evliya arasındaki yeri, Hz. Muhammed'in enbiya içindeki konumuna benzemektedir. Hz. Muhammed, nebiyyullahtır, Hz. Ali veliyyullahtır. Hz. Muhammed, son peygamberdir, Hz. Ali ise dört büyük halifenin
sonuncusudur. Hz. Muhammed, peygamberlerin serveri, Hz. Ali ise velilerin rehberidir. Hz. Muhammed, peygamberlerin efendisi seyyidü'l-mürselin, Hz. Ali ise velilerin efendisi seyyidü'l-evliyadır. Hz. Peygamber, fahr-ı
enbiya, Hz. Ali ise tac-ı evliyadır:J8
Serverid ir enbiyanın Mustafa Reh-beridir evliyanın Murtaza Karamanlı Ayni(D.82)
Hz. Ali'nin soyu da velayet nuruyla onurlanmıştır. Hz. Ali'nin torunların
dan onuncu imam Ali en-Naki el-Hadi(öl.868)'den bahsedilen bir bölümde onuncu imamın velayet ehli, irfan ve keramet kaynağı, kutb-ı cihan olduğu
ve ceddi Hz. Ali'ye beı:ızediği belirtilmiştir:
Silsile-i zübde-i nesl-i Ali NOr-ı velayetle olur münceli Hilmi(B K.3Q8) NOr-ı velayetle o nesl-i Ali Rif'at ile olsa n'ola müncell Hilmi(BK.311)
Keramet, veli ve salih kullara Allah' ın teveccühü ve ikramıdır. Allah'ın dostluğunu kazanmayı ve duası makbul olan ideal bir mümin olmayı amaçlamış biri, ibadetini ve taatini eksiksiz yapar, nefsini tezkiye eder, yüksek bir ahlaka ve kamil bir imana sahip olunca Allah da ona kera.met ihsan ederek dostluğunu gösterir. Divan şairlerine
göre Hz. Ali de birtakım üstün vasıflar kazanmış harikulade şeyler izhar edebilen bir velidir. Divan şiirinde "sahibkeramet, cüy-bar-ı bağ-ı keramet, ·acayib-i keramete menba ', keramet bahrı,
mazhar-ı keramet-i külliyye"J' gibi genel ifadelerle onun Allah'ın keramet lütfuna nail olduğu belirtilmiş, ancak kerametlerine örnek verilmemiştir. Cesareti, yiğitliği ve veliliği dolayısıyla,
cenknamelerde ve Şiiler arasında Hz. Ali'nin ismi etr.afında menkıbeler oluşturulmuş, onun birçok .kerametinden bahsedilmiştir:•0
Himmetin peymanesidir alemi hayran eden
Ey veliler serveri sahib-keramet Murtaza
Ürnmi Sinan(D.22)
Veliler, Allah'ın ilgi, himaye ve yardımına mazhar olmuş ermişlerdir. Bir ordunun komutanı velilerin sultanı Hz. Ali olursa, o ordu nereye giderse şüphesiz zafer kazanır, inancı hakimdir. Çünkü veliler sultanı olan bir zat keramet sahibidir, her an ve her durumda Allah'ın yardımına nail olacağından ve fetihle müjdeleneceğinden şüphe edilmez:
Her sipahın kim olur serdarı şah-ı
evliya Hiç şek yok kim ne yana azm ede
mansCır olur FuzOli(HS.1.164)
Hz. Ali, Divan şiirinde imamlığı ile de anılmış ve övülmüştür. Şiiler, peygambere halife ve varis olduğuna inandıkları oniki imamın ilki olarak Hz. Ali'yi kabul etmişlerdir. Onlar, Allah'ın emri, peygamberin tayini ve vasiyeti ile halifeliğin Hz. Ali'ye ve onun soyuna ait olduğunu iddia etmişler, ilk imam
olan Hz. Ali'nin faziletlerinden, velili- · ğinden ve kerametlerinden alabildiğince bahsetmişlerdir. Divan şairleri de oniki imam hakkında birçok manzume kaleme almışlardır:' Bu manzumelerde Hz. Ali, ilk imam kabul edilmekle birlikte eh l-i sünnet çizgisinde ve mutedil bir üslupla methed ilmiş, Allah'ın isim, sıfat ve s ırl arının mazharı olan, her hali ve hareketiyle bun ları açığa vuran insan-ı kami l bir imam olarak tavsif edilmiştir:
Ey mazhar u hem muzhir-i esrar Ali İsna aşerin hayline serdar Ali Şeyh Galib(D.443)
Hz. Ali, Hz. Muhammed'e nesep yakınlığı ve veliliği ile manevi kuweti, fizik gücü ile de maddi kuvveti şahsın
da toplamış, s;:ırsılmaz bir iman sahibi ve yılmaz bir mücadele tıdamı olarak İslam tarihinde yerini almıştır. Mezhep, tarikat ve meşrep ayrımı olmaksızın bütün Divan şairleri, Hz. Ali'nin kahramanlığı, ilmi ve veliliğine büyük değer vermişler, ona derin bir sevgi ve saygı beslemişler, esaret derecesinde bağlanmışlardır. Onun irfan nuruyla gönüllerini aydın latmışlar, onu kendilerine imam, mürşit ve rehber olarak kabul etm işlerdir:•2
Azadelik vilayetinin padişahıyız Biz hanedan-ı şah-ı velayet esiriyiz Hayreti(D.213)
Canı bin olsa fedadır yoluna Ümmi Sinan
Mürvetin hakkı anı kılma firakat Murtaza
Ümmi Sinan(D.23)
SONUÇ Hz. Ali'nin faziletlerinin, ilmi, irfanı
.ve velayetinin Divan şiirine nasıl yansıdığını, onun. hangi vasıflarıyla şairlere ilham kaynağı olduğunu tespit edip örneklendirirken elde ettiğimiz sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
1. Hz. Ali, İ s l amiyeti kabul eden ilk çocuk olma şerefiyle onurlanm ı ştı r. Çocukluğundan itibaren İs l am dini hükümlerine göre yetişmiş, ömrünü İ slamiyeti yaymak ve yüceltmek için çalışmakla geçirmiş örnek bir sahabldir. Dinin emrettiklerini yapmış, yasakladıklarından da uzak durmuş olan Hz. Ali, henüz hayatta iken Hz. Peygamber tarafından cennete girecekleri müjdelenen on sahablden biridir.
2. Hz. Ali, hem yüksek insani ve ahlakı vasıflara sahip olan örnek bir İslam büyüğü, hem de savaş tekniğini iyi bilen, gazalarda en ön safta dövüşen ve varlığıyla düşmana korku salan bir kahramandır.
3. Hz. Ali, yüksek ahlakı faziletlere sahip olan ilim ehli bir şahsiyettir.
İman, takva, sal ih amel, Kur'an ve sünnete bağlılık, güzel huylar, yiğitlik, cömertlik, ilim, irfan, velayet, onun faziletlerinin esaslarını teşkil etmiştir. Bu üstün vasıfları, her devirdeki şairleri etkilemiş, onun kahramanlığını, faziletlerini, ilmi ve irfanını en iyi ifade edenler Divan şairleri olmuştur. Divan şairleri, müstakil ve müşterek olmak üzere Hz. Ali hakkında birçok na't kaleme almışlar, onu "kahraman/ık, cömertlik, ilim, irfan ve velayet timsali" anmışlar ve övmüşlerdir.
4. Hz. Ali, Kur'an'ı ve sünneti en iyi bilenlerden biridir. Kur'an'ın hükümle-
rine uymuş ve hayatını Hz. Peygamber'in sünnetine göre düzenlemişti r.
Onun, ömrü boyunca Kur'an'a ve sünnete muhalif bir tek sözü, fiili ve itikadı olmamıştır.· Kur'an'a ve sünnete bağlİlığı, hem kamil bir ahlak sahibi, hem de dini ilimlerde bilgisiyle kendini kabul ettiren, isabetli hükümler veren ve daima fikirlerine_ başvurul an bi r otorite olmas ını sağlan-:.ştır.
5. Hz. Ali, Rahmani ah laka ve Sübhanl ilme sahiptir. Hz. Peygamber'e vahiy katibi olması dolayısıyla , vahyin inceliklerini öğrenmiş, kalbi de ilahi hükümlerin nüshası olmuştur. Bu özelliği, onun Kur'an ahlakıy la ahlaklanmasına, sözleri ve uygulamalarını da Kur'an hükümlerine göre düzenlemesine vesile olmuştur. Kur'an'ın hem nüzO lüne tanıklık etmesi, hem de onun tahrif edilmeden korunmasına katkıda bulunması dolayısıyla, onun dini ilimlerde derin bir bilgiye ve geniş bir kültüre sahip olmuştur.
6. Hz. Ali, Hz. Peygamber'in sünnetine hakkıyla vakıf olan ve bu hususta kendisine en çok başvurulan kişilerin başında yer almıştır. Çünkü o, Hz. Peygamber'in sırlarından haberdardı. Hz. Peygamber'in amcasının oğlu, damadı ve ehl-i beytinden olması, yanında büyüyüp yetişmesi, ona özel katiplik ve vahiy katipliği yapması, onu Hz. Peygamber'e ve sırlarır:ıa en yakın kişilerden biri yapmıştır.
7. Hz. Ali, her konuda Hz. Muhammed'i kendine.örnek a lmış tır. Hz. Peygamber'in sözleri ve uygulamaları ona dini bir eğitim vasıtası olmuştur . . Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'yi çocuklu.ğunda himaye etmesi, şefkati ve terbiyesiy-
le yetiştirmesi, aralarındaki nesep ve sıhriyet yakınlığı, sarsılmaz sevgi, dostluk, dayanışma ve paylaşma bağları,
Hz. Ali'nin, ömrü boyunca Hz. Peygamber'in sünnetine b'ağlı kalmasına, ahlakı üzere amel etmesine, feyzinin nuruyla her kemalin ekmelinin ve her sıfatın efdalinin onda toplanmasına vesile olmuştur. Böylece Hz. Ali, ilmiyle Hz. Peygamber'in ilmine. delil ve mümessil olmuş, ahlakıyla da Muhammedi terbiyeye tam bir örnek teşkil etmiştir.
8. Hz. Ali, sahabllerin en bilgili ola
nı ve en isabetli hüküm verenidir. Divan şairleri de onun dini ilimlere vukufu ve irfana mazhariyeti hususunda ittifak etmiş l er, ona harikulade bir zeka, keskin bir kavrama kabiliyeti, yüksek bir sezgi gücü ve en çetin meseleleri halledebilecek nisbette ilim ve irfan ihsan edildiğini belirtmişlerdir. Hz. Ali, bu özellikleriyle Divan şiirinde geniş
bir şekilde işlenmiş, ilim ve irfan timsali kabul edilmiştir.
9. Hz. Ali, ilimlere vukufuyla eşsiz ve benzersiz biridir. Divan şairleri, onun vakıf olduğu ilmin derinliğini ve kapsamını belirtmek için "afitab, padişah, gencine, dür, güher, derya, bahr, katre" gibi kelimeleri benzetme ve tezatlarda kullanmışlar, onu, "ilmin' güneşi, ilim memleketinin padişahı, ilim hazinesi, ilimler denizinde eşsiz bir inci, hikmet deryasının dalgıcı ve ilim deryası" olarak tavsif etmişlerdir.
1 O. Hz. Ali, yiğitlik ilminde de eşsizdir. O, yiğitliği ve ilmi şahsında toplayan yiğit bir alimdir. ilmi ve yiğitliği, Divan şii rinde bazen aynı, bazen de ayrı beyitlerde anılmıştır. Her iki du-
rumda o, mertlik ve yiğit.tik, ilim ve irfan timsali gösterilmiş, onun mertliği ve yiğitliğiyle de, ilmi ve irfanıyla da iftihar edilmiştir.
11. Hz. Ali, derin ilmi ve geniş kültürüyle kendilerine kaside sunulan din ve devlet adamları için de benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. Şairler, ilme vukuftan itibariyle memduhları nı ilim ve irfan timsali olan Hz. Ali'ye benzetmişler ve onları övmüşlerdir.
12. Hz. Ali, dini ilimlere vukufu ve şer'T hükümlerdeki yetkinliği dolay ı s ı y
la, "Ben ilim şehriyim, Ali kapısıd1111
tıadis-i şerifindeki "ilim şehrinin kapısr" iltifatına mazhar olmuştur. Divan şairleri, Hz. Ali'nin dini ilimlerdeki derin bilgisini örneklendirirken genellikle bu hadisi zikretmişler, ilim isteyenlerin, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali'ye gelmesi gerektiği telkininde bulunmuşlardır. Buna göre Hz. Ali, dini ilimlere vukufuyla Hz. Peygamber'e ulaşmanın
ruhsat kapısı olmuştur. 13. Hz. Ali, ilim ve hikmet kaynağı
dır. O, ilmin fazileti ve ilim tahsilinin önemi hakkında birçok hikmetli söz irad etmiştir. Bunlar arasında en çok bilineni, ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret ettiği /1 Bana bir harf öğretenin kölesi olurum." özlü sözüdür.
14. Hz. Ali, Türk tasavvuf edebiya-\ tında da çok önemli bir yere sahiptir. \ Ana kaynaklarından biri taseıwuf olan Divan şiirinde de ona irşad etme özelliği isnat edilmiştir. Tarikat kurucusu olmadığı halde tasavvuf yolunun imamı ve sultanı kabul edilmesi dolayısıyla tarikatların çoğu silsilelerini o günkü şeyhten geriye giderek Hz. Ali'ye·, oradan da Hz. Peygamber'e dayandırmış-
lardır. Onun söylediği iddia edilen '"ba'nın altındaki nokta benim" sözü delil gösteri lerek tasavvufi ilk kelimele
rin de ondan çıktığı rivayet edilmiştir. 1 S. Hz. Ali, Allah'tan vasıtasız ge
len bilgilere mazhar olmuş bir arif, irfan ve müşahedenin en üst seviyedeki haline ermiş ve kendisinden keramet zuhur etmiş bir velidir. Divan ş i irinde
onun Allah'tan vasıtasız gelen bilgiye mazhariyelinden bahsedilirken "ilm-i ledün, irfan ve marifet' gibi eşanlamlı tasavvufi Lerimter kullanılmış, kendisi de il ariflerin delili, ariflerin mahbubu, ariflerin sultanı, irfan meydanının en iyi at binicisi, irfan kapısı, marifet mücevherlerinin kaynağı, irfan hazinesi, marifet ummanı bir arif, ledün ilmine mazhar olmuş kalp gözü açık yüksek sezgiye sahip keşf ehlinden bir ermiş" olarak n itetend iril miştir.
16. Hz. Ali velayet sahibidir. Divan şairleri "velayet-i Ali"y-i tasdik etmişler ve onu velayet sırlarına mazhar olmuş bir veli olarak tavsif etmişlerdir. Buna göre o, velayet sahibi ve kaynağıdır.
Velayet alemi içinde benzeri olmayan bir velidir; hatta veli lerin gören gözüdür. Eşyanın hakikatine ermiş, Allah'ın isim ve sıfatlarını izhar eden, her hal ve hareketiyle bunları açığa vuran insan-ı kamil bir Hak eridir.
17. Hz. Ali'nin velayetinin sırrı, şahsında risalet, nübüvvet ve velayeti toplayan Hz. Muhammed'dir. Hz. Peygamber'in sırlarına mahrem olan Hz. Ali, velayet sırrıyla şereflenince, peygamberi iğin bir cüzü olan velayet halini taş ımış ve temsi l etmiştı r.
18. Hz. Ali, velayet mertebesinin ekmelidir. Velilerin efendisi, mahbubu
ve yüz suyudur. Hz. Ali'nin veliler zümresindeki mevkii, Hz. Muhammed'in peygamberler içi ndeki konu
muna benzemektedir. 19. Hz. Ali, birtakım üstün vasıflar
kazanmış harikulade şeyler izhar edebilen bir velidir. Divan şiirinde birçok sıfatta onun Allah'ı n keramet lütfuna nail o lduğu ifade edi lmiş, ancak kerametlerinden örnek verilmemiştir.
20. Dini ve tarihi kişiliğine, faziletlerine ve vellliğine dair rivayet ve iddiaların çokluğu, bunların farklı mezhep, tarikat ve meşrepteki şairler tarafından sıhhat dereceleri araştı rı lmadan Divan şiirine aksettirilmiş o lması Hz. Ati hakkında yapılan çalışmalarda araştırmacı
ların işini zorlaştırmaktadır.
DiPNOTLAR
ı Hoca Mes'Od SN.204; Yazıcıoğ l u Meh~ed M.11.3; Sinan Paşa TN.266; Ahmed Paşa D.34; Aşki DS.23; Nabi D.1.31; Şeyh Galib D.443; Adile Sultan D.219, 221; Rahmi-i Harpuli D.33; Muallim Naci MNŞ.316; Enderunlu Fazıl D.28 vs.
2 Hayreti D.12, 14; FuzGli.D.42; Nev'i D.184; Rami D.88; Danişi Ali Dede TŞM.185; Derviş Ahined TŞM.38; Adile Sultan D.224 vs.
3 Nesimi D.11 6, 434(2 adet); Yazıcıoğlu Mehmed M.11.302; Sinan Paşa.TN.273; Karamanlı Ayni D.88, 93; Cem Sultan CH.289, 291; Necati D.48; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hilmi BK.31; Hayreti D.7; Fuzuli D.37, 40; Rami D.24S; Ümmi Sinan D.21; Na'ili D.39; Subhi-zlide Feyzi HF.316; Esrar Dede D.171, 174; Şeyh Galib D.443; Enderunlu Fazıl D.26-28 vs.
4 Şeyhi HŞ.20; Şeyh İbrahim-i Tennuri PŞ.51; Hamdullah Hamdi D.114; Necati D.46; Erzurumlu Zihni D .120; Şeyh Galib D.51; Sünbülzade Vehbi DS.81
5 ümmi Sinan D.23
6sµbhi-zade Feyzi HF.316; Hamdullah Hamdi YZ.47
7 Nesimi D.75; Cem Sultan CH.290
8 Sinan Paşa TN.273; Karamanlı Ayni D.82; Cem
Sultan CH.290; Lami'i Çelebi OS.40; Hilmi BK.31; Rami D.24S; Nabi H.S6; Subhi-zade Feyzi HF.316; Hazık 0.144; Derviş Ahmed TŞM.39; Esrar Dede AÜSBED.FE.119; Enderunlu Faz ı l
D.27; Muall im Naci MNŞ.26S; Adile Sultan D.220, 22S vs.
9 Esrar Dede D .173; Muallim Naci MNŞ.26S 1 O Yaz ı cı Salih ETEA.Ş.60; Hoca Mes'ud SN.204;
Nesiıni 0.69; Sinan Paşa TN.273-276; Karamanl ı Ayni D.82; Cem Sultan CH.289-290; Hamdullah Hamdi YZ.47; Necati D.48; Hayreti 0 .7; Uı-
mi'i Çelebi DS.40; FuzCı l i D.37. 41; Fuzuli
LM.50; Nev'i D. 185; Hilmi BK.31-32; Rami 0 .92-93; Ümmi Sinan 0.21-23; N;i'ili D.41; Derviş Ahmed TŞı'v\.39; Esrar Dede
AÜSBD.FE.119; Rahmi-i Harputi D.34; Muall im
Naci MNŞ.26S vs.
11 Cem Sultan CH.289
12 Nesimi 0.117; Hoca Mes'ud SN.204; Karamanlı Ayni D.82, 9S; Cem Sultan CH.289-290;
Hamdullah Hamdi D.114; Necati D.46; Hilmi BK.31 ; Hayreti 0 .9; Fuzuli D.40; Hakani HH.31; Haşimi BTK.V.94; Na'i li D.41; Subhi-zade Feyzi HF.316; Hazık D.144; Derviş Ahmed TŞM.38;
f.nderun lu Fazı l D.27, 28; Adile Sultan D.22S; Sı rri D.18 vs.
13 Sinan Paşa TN.27S; Nesimi D.117; Hayreti D.7; Hi lmi BK.3 1; Ümmi Sinan D.198
14 Karamanlı Ayni D.95
1 S Hayreti D.8; Sinan Paşa TN.275
16 Yaz ı cıoğ l u Mehmed M.11.4; Sinan Paşa TN.274; Hayreti D.7; Subhi-zade Feyzi HF.316; Muallim Naci MNŞ.26S
17 Sinan Paşa TN.275; Cem Sultan CH.289;
Hamdullah Hamdi YZ.47; Rami D.92
18 Adile Sul tan D.220
19 Şeyhi HŞ.20; Hayre ti 0 .6; Derviş Ahmed TŞM.39; Esra r Dede AÜSBED.FE.120
20 "Ui-feta illa Ali la-seyfe illa Zülfikar"
21 Mevlana MŞ.1.335, 622; Nesimi D.75; Şeyhi D.47; Karaman lı Ayni D.93, 26S; Cem Sul tan CH.290; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hayreti D.7; Hayali D.208; Nev'i D.185; Nev'i TEN.31; Danişi DŞN.1 48; Ümmi Sinan D.21; Derviş Ahmed
TŞM.39; Nabi H.56; Erzurumlu Zihni D.120; Sünbülzade Vehbi DS.81; Enderunlu Fazı l D.27,
29 \IS.
22 Hamdullah Hamdi YZ.47; Hayreti 0.7; Nev'i TEN.3 1; Derviş Ahmed TŞM.39; Enderunlu Fazıl D.27; 5ünbülzade Vehbi DS.81
23 Nev'i TEN.31
24 Yaz ı cı Salih ETEA.Ş.60; Nesimi D.110, 117; Sinan Paşa TN.274, 275; Karamanl ı Ayni D.82, 93; Cem Sultan CH.290; Necati D.48; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hayre ti D.7, 407; Hilmi BK .31; Fuzuli D.38; fuzu li LM.50; Nev'i TEN.31; Hakani HH.3 1; Haşimi BTK.V.94; Ümmi Sinan D.22: Halveti SCızi T 1.244; Na.ili 0.41; Esrar Dede D.171 . 173; Sünlıü lzade Vehbi DS.81; ı'vlua l
linı Naci MNŞ.265 : Adile Sultan D.220, 225; Sırri D.18 vs.
25 Sinan Paşa TN.275; Hamdullah Hamdi YZ.47; Hi lmi BK.3 1; Haşimi. BTK.V.94
26 Sinan Paşa TN.274, 27S; Hayreti D.7; Fuzuli D.38
27 Sinan Paşa TN.274; Sünbülzade Vehbi DS .. 81
28 Nev'i TEN.31
29 Nesimi D.117; Sinan Paşa TN.274; Karamanlı Ayni 0 .82; Hayre ti D.7; Ümmi Sinan 0.21, 23; Rami 0.92; Enderunlu Fazı l D.2i ... ·
30 Nesimi D.110, 117; Karamanlı Ayni 0 .82, 84,
93, 94; Cem Sultan CH.290; Hayreti D.407; Hakani HH.3 1; Haşimıi BTK.V.94; Na'ill D.4 1; Esrar
Dede D.171, 173; Adile Sultan D.225; S ı rri D.18 \IS.
31 Haşimi BTK.V.94; Ümmi Sinan D.198
32 Nesimi 0 .86 ·
33 Nesimi D.69; Si nan Paşa TN.274; Hamdullah Hamdi YZ.47; Nev 'i D.184; Halveti Suzi TI.244
34 Yazıcıoğlu Mehmed M.11.302; Şeyhi HŞ.20; Haşimi BTK.V.94
35 Nesimi D.256; Karaman l ı Ayni D.9S; Hayreti D.212, 213; Fuzu li D.37, 40, 42, 176; Rami D.92, 238; Enderu nlu Fazı l D.29; Esrar Dede 171,478
36 Nesimi D.75; Sinan Paşa TN.274; Karamanl ı Ayni D.82; Cem Sultan CH.291; Necati D.48; Hayreti D.70, 242, 407; FuzUli HS.1.169; Rami D.245; Ümmi Sinan D.21, 22, 39, 150; Rahmi-i
Harputi D.34
37 Lami'i Çelebi DS.40
38 Yazıcıoğlu Mehmed M.11.302; Cem Sultan
CH.290; Danişi Al i Dede TŞM.1 86
39 Sinan Paşa TN.274-275; Nev'i D.185; Haşimi BTK.V.94; Ümmi Sirıan D.198; Na'ill D.41
40 Bkz. Çetin, ismet (1997). Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri. Ankara: Kültür Bak. Yay. s.375; Bayoğlu, Servet (1986). Fuzüli, Hadikatü's-Su'edii. Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay. s.158; Huart, C. L. (1997). İslam Ansiklopedisi "Afi". ı, Eskişehir: Milli Eğitim Bak. Yay. s.309
41 Hayreti D.12, 14; Fuzuli D.42; Nev'i D.184; Rami D.88; Danişi Ali Dede TŞM.185; Derviş Ahmed TŞM.38; Adile Sultan D.124 vs.
42 Yunus Emre D.11.381 ; Nesimi D.117; Karamanlı Ayni D.95, 284; Ahmed Paşa D.34; Fuzuli D.39, 44; Rami D.425, 503; Ağa-zade Muhammed Dede TŞM.18
KAYNAKLAR
el-Acluni, Şeyh İsmail bin Muhammed (2000). Keşfü'l-Hafii ve Muzilü'l-İlbiis. 1-11, Beyrut: Müessesetü'r-Risale Ahmet Cevdet (1985). Kısas-ı Enbiya. (haz. iz, Mahir), 111, ?: Kültür ve Turizm Bak. Yay. Akkuş, Metin (1993). Nef'i Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Akyüz, Kenan vd. (1990j. Fuzuli Divanı. Ankara: Akçağ Yay. -Arat, Reşit Rahmeti(l 995). Yusuf Has Hacip, Kuıadgu Bilig. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay. Arslan, Mehmet (1999). Subhi-zade Feyzi, Hamse. Sivas Ars lan, Mehmet; Aksoyak, i. Hakkı {1994). Haşmet Külliyatı. Sivas Atik, M. Kemal vd (1997). İslami Kavramlar. Ankara: S. Yazar Gençlik Vakfı Yay. Ayan, Gönül (1996). Tebrizli Ahmedi, Esrar-name. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay. Ayan, Hüseyin {1990). Nesimi Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Aydın lı, Abdullah; Çakar, İsmail L. (1991 ). İslam Ansiklopedisi "Aşere-i Mübeşşere". 111, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Bayoğlu, Servet (1986). Fuzuli, Hadikatü'sSu'eda. Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay. Beytur, Midhat Bahari (1965). Mevlana Celaleddin-i Rumi, Divan-ı Kebir'den Seçmeler. İstanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Beyzadeoğlu, Süreyya (1993). Sünbülzade Vehbi. İstanbu l : İklim Yay. Beyziideoğlu, Süreyya (1994). Sünbülzade Veh-
bi, Lutfiyye. İstanbul: Bedir Yay. Bilgin, A. Azmi (2000). Ümmi Sinan Divanı. İstanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Bil~an, Ali Fuat (1997). Nabi Divanı. ı, İstanbul:
Milli Eğitim Bak. Yay. Burmaoğlu, H. Bilen (1989). Bursalı Lami'i Çelebi Divanı'ndan Seçmeler. Ankara: Kültür Bak. Yay. Büyük Türk Klasikleri (198l). V, İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. Cengiz, Hali l Erdoğan; Eren, Gönül Hatay 11996). Ralımi-i Harpuri Divanı. Ankara: Kültür Bak. Yay. Çavuşoğlu, Mehmed; Tanyeri, M. Ali (1981 ). Hayreti, Divan. İstanbul: ist. Üniv. Yay. Çelebioğlu, Amil (1996). Yazıcıoğlu Melımed, Muhammediye. il, İstanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Çelebioğlu, Amil (1998). "Yazıcı Salih ve Şemsiyyesi", Eski Türk Edebiyalf Araştırma/arı. İstanbul: Milli Eğitim Bak. Yay. Devellioğlu, Ferit (1982). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat. Ankara: Aydın Kitabevi Dilçin, Cem (1991). Mes'ud b[n Ahmed, Süheyl ü Nev-bahar. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay. Doğan, Muhammed Nur(l 996). Fuzüli, Leyll ve Mecnun. İstanbul: Çantay Kitabevi Enderunlu Fazıl (1258). Divan-ı Fazıl Beg Enderüni. Bulak Erdoğan, Kenan (1998). Niyiizi-i Mısri Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Fığlalı, Ethe~ Ruhi (1989). İslam Ansiklopedisi "Ali". il, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Gazali (1998). ihyau U/Omi'd~din Cçev. S ı tkı Gülle). J, İstanbul : Huzur Yay. Genç, İlhan (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu'arayı Mevleviyye. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Gölpınarlı, Abdülbaki {2000). Mevlana Celaleddin-i Rumi, Mesnevi ve Şerhi. 1\1, Ankara: Kültür Bak. Yay. Güfta, Hüseyin (2001 ). Erzurumlu Şair Hazık, Hayatı, Edebi Kişiliği ve .Divanı. İstanbu l : Erzurum Kitaplığı Yay. Güldaş, Ayhan (1996). Abdülvasi Çelebi, Hali/name. Ankara: Kültür Bak. Yay. Gündoğdu, Cengiz {2000). Bir Türk Mutasavvıfı Abdülm~cid-i Siviisi. Ankara: Kültür Bak. Yay. Güner, Ahmet (1991 ). Tarikatlar Ansiklopedişi. İstanbul: Milliyet Yay. Hacı Muharrem Hilmi Efendi (Tarihsiz). Divan-ı Sırri. (neşr. Ateş, Süleyman) İstanbul: Yeni Ufuk-
lar Neşriyat Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sille (Tarihsiz). (haz. lbrahim Canan), Vlll, Xll, Akçağ-Zaman Yay. Hama mi, Erdal (2001 ). Rami Divanı. Ankara: Kültür ve Turizın Bak. Yay. Hasan lbrahim Hasan (1987). İslam Tarihi. (çev. Yiğit, İsmail; Gümüş, Sadreddin), ı. İstanbul: Ka
yıhan Yay. ~Hayber, Abdülkadir; Özbay, Hüseyin (1997). ,,c..Muallim Nacl'nin Şiirleri. İstanbu l : Milli Eğilim
Bak. Yay. Horaıa. Osman (1998). Esrar Dede, Hayalı, Eser
leri. Şiir Dliııy.ı~ı ı•e Diı•anı. Ankara: Kültür Bak. YiJy. Huarı, C. L. (1997). İslam Ansiklopedisi "Ali". t, Eskişehir: Milli Eğiıim Bak. Yay. İpekten, Haluk (1990). Na'ili Divanı. Ankara: Ak
çağ Yay. isen, Mustafa; Kurnaz, Cemal (1990). Şeyhi Divanı. Ankara: Akçağ Yay. İz, Mahir (1997). Tasawuf. İstanbul: Ki.tabevi Kalkışım, Muhsin (1994). Şeyh Galib Divanı. An
kara: Akçağ Yay. Kandemir, M. Yaşar (1989). _İslam Ansiklopedisi "Ali (İlmi Şahsiyeti)". il, İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı Yay. Kara, Mustafa (1995). Tasawuf ve Tarikatlar Tari
hi. İstanbul: Dergah Yay. Karacan, Turgut (1991 ). Bosnalı Alaeddin Sabit, Divan. Sivas: Cumhuriyet Üniv. Yay. Kas ı r, Hasan Ali (1993). "Türk Edebiyatında Füıüweı-nameler ve Esrar Dede Füıüvveı-namesi",
Atatürk Üniv. SBE Dergisi, 1: 107-130 Kasır, Hasan Al i (1998). Peygamber Şiirleri. İstan bul: Denge Yay. Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali (1993). (haz. Özek, A li; Karaman, Hayrettin; Turgut, Ali; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin). Ankara: Türkiye Diyanet Vakiı Yay. Küçük, Sabahaııin (1994). Baki Divanı. Ankara:
Türk Dil Kurumu Yay. Külekçi, Numan(l 988). Hakani Mehmed Bey, Hilye. Erzurum: Atatürk Üniv. Yay.
Levend, Agah Sırrı (1984). Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler Mazmunlar ve Mefhumlar. İstanbul: Enderun Yay. Macit, Muhsin (2001 ). Erzurumlu Zihni Divanı.
Ankara: Kültür Bak. Yay. Mermer, Ahmet (1997). Karamanlı Ayni ve Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Nehcü'l-Belağa (1972). (haz. Serif er-Radi, çev.
Gölpınarlı, Abdülbaki) lstanbul Okur Meriç, Münewer. (1997). Cem Sultan,
Cemşid ü Hurşid. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay. Okuyucu, Cihan ( 1995). Hilmi, Balırü'l-Kema/. Kayseri: Erciyes Üniv. Yay. Onay, Ahmet Talan (1992). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yay. Onur, M. Naci (1991). Hamdullalı Hamdi, Yusuf u Züleylıii. Ankara: Akçağ Yay. Ôzdemir, Hikmet (1996). Adile Sultan Divanı. Ankara: Kültür Bak. Yay. Ôzyılclırını, Ali Enıre (1999). Haıııdullalı Hamdi ve Divanı. Ankara: Kültür Bak. Yay. Pala. Is keneler ( 1988). Aşki ve Divanından Örnekler. Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay. Pala, lskender (1989). Nabi, Hayriyye. İstanbul:
Bedir Yay. Pala, İskender (1995). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. Ankara: Akçağ Yay. Tarlan, Ali Nihal (1992). Ahmed Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. Tarlan, Ali Nihat ( 1992). Hayali Divanı. Ankara:
Akçağ Yay. . Tarlan, Ali Nihat (1992). Necati Heg Divanı. An
kara: Akçağ Yay. Tatçı, Mustafa (1990). Yunus Emre Divanı. il, An
kara: Kültür Bak. Yay. Timurtaş, Faruk Kadri (1980). Şeyhi ve Hüsrev ü Şirin'i. İsıanbul: isı. Üniv. Edebiyat Fak. Yay. Tulum, A. Mertol (2001). Sinan Paşa, Tazarruname. Ankara: Milli Eğilim Bak. Yay. Tulum, A. Mertol; Tanyeri, M. Ali (1977). Nev'i,
Divan. İstanbu l : lsı. Üniv. Yay. Uludağ, Süleyman (1977). Tasavvuf Terimleri
Sözlüğü. İstanbul: Marifet Yay. Uludağ, Süleyman (1992). İslam Ansiklopedisi NBaıın İlmi". V. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Yazıcıoğlu Ahmed Bican (Tarihsiz). Envarü'l-aşıkin. (sad. Serdaroğlu, H. Mahmud; Aydın, A. Lüt
fi) İstanbul: Çelik Yay. Yazır, Elmalılı M. Hamdi (Tarihsiz). Hak Dini Kur'an Dili. iV, İstanbul: Azim-Zaman Yay. Yeniterzi, Emine (1993). Divan Şiirinde Na'/. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Yeniıerzi, Emine (1993). Türk Edebiyatında Na'tlar(Antoloji). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yay. Yılmaz, Mehmet (1992). Edebiyatımızda İslami Kaynaklı Sözler. İstanbul: Enderun Yay.
Kısaltmalar
AÜSBEO.FE: Atatürk Üniv. Sos. Bi l. Ens. Der.
Fütüvvetname-i Esrar; BK: Bahrü'l-kemal; CH: Cemşid ü Hurşid; O: Divan; 05: Divan(ın)dan
Seçmeler; OŞN: Divan Şiirinde Na't; ETEA.Ş: Es
ki Türk Edebiyatı Araştırmaları, Şemsiye; EN: Esrar-name; H: Hayriyye; HF: Hamse, Subhi-zade
Feyzi; HH: Hilye, Hakani; HK: Haşmet Külliyatı;
HS: Hadikatü's-Su'eda; HN: Halil-name; HŞ:
Hüsrev ü Şirin; L V: Luıfiyye, Sünbülzade Vehbi;
M: Muhammediye; MNŞ: Muallim Naci'nin Şiir
leri; MŞ: Mesnevi ve Şerhi; PŞ: Peygamber Şiir
leri; SN: Süheyl ü Nev-bahar; TEN: Türk
Edebiyatında Na'tlar; TN: Tazarruname; TŞM:
Tezkire-i Şu'ara-yı Mevleviyye; TT: Tasavvuf ve
Tarikatlar Tarihi; YZ: Yüsuf u Züleyha.
ÇANKIRILI AŞIK SABRİ VE
BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ
İbrahim AKYOL Çankırı Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
ÖZET Çankırılı Aşık Sabri 19.yüzytlın
kudretli halk şairlerindendir. Bektaşiliğe intisap etmiştir. Yalnız yaşayan, bostancı/ıkla uğraşan birisidir. Kaynaklarda onun hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bu rivayetlerden onun iyi bir saz şairi olduğunu, Aşık Sabri'nin yaşadığı bazı olayların Çankırı' da bir milat olarak kabul edildiğini anlıyoruz. 1850'de Çankırı'da vefat etmiştir. Aşık Sabri hakkında ilk bilgileri veren ve bazı şiirlerini yayımlayan Ahmet Talat ONAY'dır.
ABSTRACT AŞIK SABRİ FROM ÇANKIRI, AND
HiS UNKNOWN POEMS Aşık Sabri from Çankırı is one of the
most impressive folk poets of the nineteenth century. He was connected
with Bektashiism. He was a /onely vegetab/e gardener. There are various ta/es about him in some sources. From those ta/es, we understand that he was successful minstrel and some of his experiences were considered to be a starting point. He died in 1850 in Çankırı. Ahmet Talat ONAY was the person who gave initial information about him and published some of hi5 poems.
GİRİŞ Çankırılı Aşık Sabri'nin hayatı hak
kında, nerede ve ne zaman doğduğu konusunda elimizde kesin belgeler yoktur. Ancak Onun Çankırı'da doğduğu, Aşık Sabri' den bahseden kaynaklarda geçer.(SARI : 1994 : 17) Doğum tarihi ise belli değildir.(BAŞER : 46) Hayatını, nerede yaşadığı ve öldüğünü, onun hakkında anlatılan· rivayetlerden öğreniyoruz.
Aşık Sabri hakkında Ahmet Talat ONAY, "şehrin civar tarlalarında bostancılıkla uğraşan ve yaln ız bir hemşiresiyle yaşayan, fakirliğinden dolayı senelerce bir s ıcak çorba bile boğazından geçmeyen ve herkes nazarında zındık, rafizi tan ı nan ve münzevi yaşadığı için kimsenin dikkatini celb etmeyen Sabri"(ONAY : 1933 : 15) diye bahseder. Aşık Sabri'nin yaşadığı bu tarlalar Murat Molla tarlalarıdır ki bugün tren istasyonu civarıdır. Aşık Sabri'yi yine bir başka Çankırılı şair olan Zahmi'nin himaye ettiğini biliyoruz.(ONAY : C.l : 282)
Aşık Sabri'nin ne zaman ve hangi vesile ile saz şairliğine başladığını bilmiyoruz. Ancak onun Kalecikli Aşık Mir'ati ile beraber(ONAY : C.l : 1.84)
~ektaşiliğe intisap ettiğini ve "nasıp"
aldığını biliyoruz. Kalecikli Aşık Mir' ati hakkında kaynaklar şu bilgiyi vermektedir: Bektaşi şairidir, Kaleciklidir. Hacı Bektaş dergahı şeyhlerinden Türabi Baba' dan (Öl; 1868) nasıp aldı. Omuzunda saz ile gezer, her gittiği yere bir muamma asarm ı ş. Aruz ve hece i le şiirleri vard ı r. 36 kıtalık Ali destam rneşhur
dur.(TDE: 6 : 376) Aşık Sabri'nin Kalecikli Mir' ati ile beraber nasıp aldığı Türabi Baba hakkında "yaşantısı hakkında yeterli bilgi olmayıp, 1849 da Hacı
Bektaş tekkesi postunda oturduğu ve 1868 yılında öldüğünü gösteren belgelerin olduğu"(ÖZMEN : C.4 : 157) bildirilmektedir. Aynı kaynak bir yaşname sahibi olan(ÇELEBİOGLU : 155) Çankırılı Aşık Ali Rıza'nın da (Öl; 1894) TÜRABİ'den el aldığını bildirmektedir.
.'~~~:-[ :;~~ ."f
- ~/..~
-~~~~\f. I .· ~'""I
, • ;~~ı ,;.::,.:;//.:'4r;,· .. "'i .. '~,,.,,. ,, :i
:.~:}1!~$7: .~ .·.. ı?.'-if ·:;,.,_. ., !?~'-
Aşık Sabri'nin Mezar1
Aşık Sabri'nin hayatı hakkında üç tane rivayet tesbit edebildik. Bunlar şöy ledir:
Sabri Baba yağmurların durduğu,
derelerin kuruduğu ve bu yüzden değirmenlerin çalışmadığı Ağustos ayında
birgün eşeğine buğday çuvallarını yükleyerek, Yanlar köyü değirmenine un
öğütmeye gider. Sabri Baba, değirmende bulunan köylülerin, "Hayrola aşık, biz içmeye su bulamazken sen, eleneni
alm;ş un öğütmeye gelmişsin" diye esprili sözleriyle karşılaşır. Bunun üzerine Sabri '3aba değirmenciye dönerek; "Allah' ı n işine kimin aklı erer oğul; Ben şimdi size saz çalar, türkü söylerim ve Allah'a yalva rı rım. Bakarsın ız dualarım
kabul olur. yağmur yağar, sel gel ir, ben ele cleğirmen i nizcle unumu öğütür, giderim" diye cevap verir. Çalar söyler. Bir müddet sonra dediği gibi Hakk tecelli eder. Yağmur yağar, sel gelir ve değirmen taşı döner. Aşık Sabri Baba da ununu öğüterek Çankırı'ya döner.(ONAY: C.1 : 283, BAŞER: 46, SARI : 1994 : 18) Bu rivayetten Aşık Sabri' nin fakir bir kimse olduğu, iyi bir aşık olduğu, iyi bir saz çaldığı ve saz şairi
olduğu sonucunu çıkarmaktayız . Diğer rivayet de şöyledir; Aşık Sab
ri'nin yaşadığı dönemde Çankırı'da yaren usulü çok itinalı bir şekilde yapılmakta idi. '(aren meclisinde çeşitli suçlar iş l eyenlere ceza verilir. Aşık Sabri böyle yaren mecl islerinin birinde, sazı ile çalıp söylerken bir kabahat işler. Bu kabahatinden dolayı sohbetten kovulma cezası al ı r. Halkın gözünden de düşer. Bunun üzerine memleketi, yaranı terkederek gurbete gider. Aradan 15 yıl
geçtikten sonra Çankırı'ya döner ve kabrinin bulunduğu Hacet tepesinde Çankırı'yı seyre dalar. O esnada orada koyun l arını otlatan bir çoban görür. Yan ına çağırarak, nereli olduğunu, Çankı
rı' da kimlerden olduğunu v~ kaç yaşında olduğunu sorar. Çoban onun kim olduğunu bilmediği için," Valfa derviş
baba, anamm babamm dediğine göre
Aşık Sabri'nin Çankm'dan kovulduğu sene dünyaya gelmişim" diye cevap verir. Bu söz üzerine çok duygulanan Aşık Sabri, "Aşık Sabri .benim oğul. Beni öldüğüm yere gömsünler" der ve oracıkta ruhunu teslim eder.(BAŞER : 47, SARI : 1994 : 18) Bu rivayetten 19. yüzyılda Çankırı'da yaren kültürünün etkisini, Aşık Sabri'nin bütün Çankırı l ılar tarafından tanındığını, Aşık Sabri'nin yaren meclisinden kovuluşunun Çankırı'da adeta milat olarak kabul edi ldiğin i, Aşık Sabri'nin nasıl ö l düğünü anlıyoruz.
Son rivayet ise şöyledir: Anadolu'nun çeşitli yerlerini gezen ünlü saz şairi Erzurumlu Emrah (Öl :1854), Çankırı' ya da gelir. Emrah'ın saz ının ve sözünün şöhreti derhal çevreye yayılır.
Şehrin güneyinde Murat Molla tarlalarında bostancılık yapan,münzevi bir hayat süren Aşı k Sabri'nin de Erzurumlu Emrah'ın gelişinden haberi olur. ununla görüşmek istediğini, kendisini himaye eden Şair Zahmi'ye (Öl:l 867) açar. Zahmi, Sabri'nin bu arzusunu Emrah'a ileterek alçak gönül lülük edip ziyaretine giderse, bu ihtiyar şairin
memnun olacağını söyler. Erzurumlu Emrah, Şair Zahmi'nin ricası üzerine Aşık Sabri'nin arzusunu yerine getirmek için yanına gideceği sırada ~azı kimseler " Sabri dedikleri ayyaş, kızıl
baş, imansız bir heriftir. Sizin gibi büyük bir aşığın onun ayağına gitmesi bu koca Bektaşi n in azametini artırır, sizi de küçük düşürür" derler. Bunun üzerine Erzurumlu Emrah, orada bulunanlardan gördüğü hürmetin azalacağın
dan korktuğu için Aşık Sabri'nin yanına gitmekten vazgeçer. Bunu duyan Aşık
Sabri: Her neki ararsan gönülde mevcut, Gel tavaf eyle sen Beyt-i Hüda'yı.
Anda hasıl olsa gerektir maksut, Sıdk ile ettinse tahsil-i nzayı, matla ile başlayan şiirini yazıp gön-
derir. Bu şiiri okuyan Erzurumlu Emrah: Kulüb-i şuara, hazain-i Rahman, Nastf yakan zalim böyle binayı
beytinden çok müteessir olur. Şairi ziyaret etmek isterse ele muvaffak olamaz. Son gel işlerinden birinde ise şairin vefat ettiğini, vasiyyeti gereği şehrin gü neydoğusundak i Hacet tepesine defnedildiğini ve,
Cihanda kemalin rayegan olur, Kalbini kıranlar peşiman olur, Ziyaret ederler bir zaman olur, Şehr-i Kangm 'da Sabri gedayı, hakikatinin tecelli ettiğini anlar ve
çok üzülür.(ONAY : C.1 ': "283, SARI : 1994 : 19) Şair Mehmet A fi Bulut'tan nakledildiğine göre Erzurumlu Emrah, kendisinden daha üstün vasıflar gördüğü Aşık Sabri Baba'yı ziyaret etmiş ve elini öpmüştür.(SARI : 1994 : 19)
ÖLÜMÜ: Aş ı k Sabri'nin H:1267/M:l850 de öldüğü ve vasiyeti gereği Hacet tepesine gömüldüğü kesindir. "1267 de vefat ettiği mecmualardaki kayıtlardan ve iki mecmuadaki Erzurumlu Emrah' ın bir tarihi ile altındaki rakamdan anlaşılmaktadır. Tarih şudur:
Ey gelen b u aşık-ı dildade kabristanma
Oku birkaç Fatiha, bahşet o zatm canma
Hacı Bektaşi Veli dergahmm dervişidir
Şüphe var mı öyle Hünkar'm reh ü er kanma
Ben de cevher kilk ile Emrah, Sabri tarihin
"Ruhu şad olsun deyu felek yazdım divanma"(ONAY: C.1 : 281)
Son beyitin ebcet hesab ı ile tarihi · değeri 1267 dir ki bunun da miladi karşılığı 1850 dir. Mezarı Hacet tepesinde olup bugün, Çankı rı 9. Zırhlı Tugay sınırları içerisindedir. Mezar ı tamir ettirilmiş olup üzerinde yeni yazı ile ismi ve ölüm tarihi yazmaktadır. Ancak mezar taşına ölüm tarihi yanlışlıkla 1851 olarak kaydedilmiştir.
AŞIK SABRİ'NİN EDEBi ŞAHSİYETİ Aşık Sabri, genelde Halk Edebiyatı
nın, özelde ise Bektaşi Edebiyatının
Çankırı'daki temsilcileri~?endir. Şiirin
deki başarısından dolayı 19.yy. ın kudretli halk şairlerinden birisi olarak değerlendirilir.(URAZ : C.3.· : 56, KÖPRÜLÜ : 465, 530, 531) Ahmet Talat ONAY, Aşık Sabri'nin şiiri için şu değerlendirmeyi yapar: "Sabri'nin mürettep divanının kimde olduğu malum değildir. Mecmualardaki üç beş parça şiiri onun kudret-i şairanesini az çok göstermeye kifayet edebilir. Bilhassa koşmalarında muvaffak olan Sabri'nin lisanı oldukça pürüzsüz ve temizdir. Hele bazı şiirleri nde ihtiyar ettiği( seçtiği) üslup, vefatından seksen sene sonra "Lisanda Türkçülük" gayretiyle çalışanları memnuniyete sevkedecek derecede sade ve selistir. Ve lisan itibariyle temiz bir Türkçedir"(ONAY: C.1 : 284)
Aşık Sabri'nin bi lhassa hece vezni
ile yazmış olduğu şiirler, diğerlerine
nazaran daha sadedir: · Kime sorsan bu sözleri bilir Aşıkm kendisi Hakk'm yoludur Bunu da söyleten aşkm halidir Gizli can içinde canan o/mail. Aşık Sabri'nin yaşadığı dönem Kla
sik Türk Edebiyatı ( Divan Edebiyatı) ile Halk Edebiyatının birbirine iyice yakınlaştığı dönemdir. Halk şairlerimiz Klasik Türk Edebiyetı tarzında şiirler yazmışlard ı r. Bu:nu daha önce yaşamış
olan Karacaoğlan'da (16.yy.) Aşık
Ömer'de (17.yy.) de daha bariz olarak görmekteyiz. Bunlar aynı zamanda Türk Edebiyatını bir bütün olarak değerlendirmem:z gerektiğini, Halk Edebiyatı ve Klasik Türk Ed~biyatı diye ayırmanın yapay bir ayırım olduğunu, edebiyatımızın hangi çeşidi olursa olsun aynı kaynaktan beslendiğini göster:: mektedir.
Aşık Sabri'nin- eğitim durumunun ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak elimizdeki si irlerden anladığımız kadarıy la
onun belirli bir kültürü aldığını, bu kültürün temelinde de Ahiliğe dayanan Yaren kültürü o lduğunu söyleyebi liriz. Klasik Türk Edebiyatı nazım şekilleri ile kolaylıkla yazabildiğine ve eski kü ltürümüzün ögelerini de rahatlı kla kullanabildiğine göre onun sıradan bir şair o l madığına hıükmedebiliriz. Şiirlerinde
hadisleri kullanması, ata sözlerini kullanması, ebcet hesabının meşhur beytini kullanması v.s. onun dönemin şartlarına göre en azından orta seviyesinin üzerinde bir bilgiye ve kü ltüre sah ip olduğunun delilidir.
Bil ebced, hevvez, hutti, kelemen Sa'fas, karaşet, sehazden eymen.
Aşık Sabri, aruz veznini kullanarak Klasik-Türk Edebiyatı nazım şekilleri ile başarılı şiir)er yazmıştır. Elimizde onun şiirlerinin az bir kısmı olmasına rağmen onun başarılı olduğunu" göstermesi bakımın.dan yeterlidir diye düşünüyoruz. Şiirlerinde bulunan Klasik Türk Edebiyatı na ait mefhum ve remizleri şöylec·e
tesbit edebiliriz: Çar-anasır, dildar, lebler-i mercan,dil-i şeyda, gonca-i fettan,ağyar, hal-i perişan, dil-i viran, dide, gamze, lehleri gül, dişi dür, hokka; dehen, zlr-i dest, bab-ı lütuf, arif-i rana, nale-i efgan, bezm-i çemen, zahm-1 aşk, meclis-i rindan, mah- taban, çeşm-i nerglz, bağ-ı hüsn, vird-i ruhsar, t'ir-i müjgan, gamze-i cellat, mah-ı
cemal, dehr-i dun, murg-ı dil, aşık-ı
şeyda, kadd-i dilcu, /a'l-i dilber, semender-veş, pervane-veş, çarh-ı felek, baht-ı siyah, mest-i sergerdan, günc-i gam, girdab-ı mihnet v.b.
Ey Bar-ı Hüda eyle dua-yı dil-i makbfil
Ağyarı ölürken nota şeytana kavuştur.
Aşık Sabri'nin şiir l e rinde atasözleri ve deyimleri de başarılı olarak kullandığını görüyoruz.
Herşey alemde kemalin bulur elbet Sabri
Her günün bir gecesi, her gecenin gündüzü var.
Aşık Sabri'nin en önemli özelliklerinden biri de Bektaşi tarikatına mensup olmasıd ı r. Dolayısıy la kendisi bir Bektaşi şairid i r. Şi i rlerinde, dini-tasavvufi terim ve remizlere çok sık rastlıyoruz. Belli başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz: J\:'füşkülü mürşide sormak, heft-tamu, heşt cennet, za_t-ı zat, hünkar,
Mansur, nahnü kasemna, da ne, meclis-· i kübra, str-ı m ünteha, gevher-i yekta, ilham-ı rabbani, lamekan dan, bağ-ı
behişt, sidre vü taba, tab-ı hüda, arif-i vahdet, menzil-i maksut ...
Görüldüğü gibi Aşık Sabri mutasavvuftur. Şiirlerinin dokusunu din ve tasavvuf üzerine kurmuştur.
Aş ı k Sabri'nin şiir l eri i le i lgil i yapılan değerlend i rmelerde " kend inden önce yaşamış olan Yunus Emre gibi Aşık Edebiyatının, Fuzuli gibi Divan Edebiyatının usla şairlerinin tesirindedir" denilmektedir.(SARI : 1994 : 19)
Semender-veş gezerler, ateş içre cismi pür- ateş,
Giyip kisbendi pirinden, meyanında kemer çıkmış.
Aşık Sabri'nin bu beyiti 18.yy. şairlerinden Şeyh Galib'in aşağıdaki beyiti: ni hatırlatmaktadır:
Gül ateş, gülbGn ateş, gülşen ateş, cGybar ateş,
Semender tiynetan ı aşka besdir, lalezar ateş.
Aşık Sabri 'nin şiirlerinin kaynağ ı Ahmet Talat Onay'ın "Çankır ı Şairleri"
adlı kitabıdır. Bizim bu makale de yayınladığımız şiirleri ise elimizde bulunan Osmanlı Türkçesi ile yazılmış şii r mecmuasından aldık. Bu şiir mecmuası 48 yaprak olup 21 x9,5 ebadındadır. Kime ait olduğu konusunda şu bilgiler bulunmaktadır: " Kengırı ahz-i asker şubesi efradından şekerci Arif oğulla
rından İsmai l oğ lu şehid İ smai l 'in mahdumu Ahmet Nuri 1332 sene" Bu şiir
mecmuasında çeşitli şairlere ait şii rler bulunmakta, bunların da muhtelif kişiler tarafından kaydedildiği anlaşılmak-
tadır. Ayrıca bunları yayımlarken şiir
mecmuasındaki şiirlerin başlıklarına
dokunmadık.
SEMAi-i SABRİ O şuhun aşıka cevr ü cefası arttı gittikçe Dila bilmem neden naz u edası arttı gittikçe
Gulam olmuş ona üftadeler, hep zlr-i destinde Hezaran bab-ı lütfunda gedası arttı gittikçe Ezel bir tıfl iken onun hiridari bulunmazdı
Cevaz oldukça suyunda ziyası arttı gittikçe
. Vefa ilmin eder inkar hemen cevre eder talim Onun hüsnüne ey dil müptelası arttı
gittikçe
Eğer sen bilmek istersen kani ... tedarik kıl
Metal hüsnünün Sabri bahası arttı gittikçe
Vezni: Metallin Metallin Metallin Merailin
KALENDERİ
Bir kerre gözüme meclis kübraya nazar kıl
İbret gözünü aç zahir ihraya nazar kıl
Meydan-ı muhabbette ona buhtanlık etme Seyrde olan sır-ı müntehaya nazar kıl
Her nutk-ı şirin şirret-i mekr ehl-i kela-
mm Meydana çıkan gevher-i yekdaya nazar kıl
Kendine mana tutma sakın zümre-i aşkı Beyhude kıyas eyleme edaya nazar kıl
Tut pendi ar eyleme bu Sabri-i gedanın Sır vermez ebed arif-i ranaya nazar kıl Vezni: Mef ulü Mefallü Mefallü Feulün KALENDERİ
Bir tıfl gene naz ederek yanıma geldi Bülbül teki ta nale-i efganıma geldi
Güllerde kurup otağını bezm-i çemende Hublar çekilip bağıda seyranıma geldi
Bu hasta dilim zahmın imkanıma ererken Eflatun-veş hası lı rummanıma geldi
Envar-ı ziya zahir olup şem'i ruyında
Pervane gibi yakmağa suzanıma geldi
Sabri ne acep onlara bir .sabredebilmem Geldikçe güzel kasd ile hep canıma geldi
Vezni: Mef ulü Mefallü Mefailü Feulün
DİVANI
Ey dila güftare gel cananımız geldi bu şeb Bezme teşrif eyledi sultanımız geldi bu şeb
Kalbine ilham-ı Rabbani erişmiş bilinmez Zahm-ı aşkı sormaya Lokmanımız geldi bu şeb
Nazm-ı şi're ver letafet nakşini behsad- veş
Bab-ı cennet feth olup gılmanımız geldi bu şeb
Oldu nur ·İlen münevver meclis-i rindanı~ız Hüsn-i nfir-ı ziya mah tabanımız geldi bu şeb
Hamdülillah bu cemal sırrına erdik Sabriya Çeşm-i nergiz ruhları reyhanımız geldi bu şeb
Vezni: (Failatün) Feilatün Feilatün Feilün ( Fa'lün)
DİVANI Ey şeha vechin gören üftadeler sevdalıyız
Bağ-ı hüsnün goncaları açılıp zlbalıyız
Vird-i ruhsarın civarın dolaşır her ruz u şeb Revnak-ı ruyın göründü mergun dil şeydalıyız
Hışma gelmiş tir-i müjganın şeha cana geçer Gamze-i cellatların kan içmede yekdalıyız
Müptelalar aciz oldu bu fetahından senin Dldelerinden aşıklar cümlesin şekvalıyız
Mah-ı cemalin berkundan şemse hacet kalmadı
Afitab gül cemalinden cihan ziyalıyız · Dest ulaşmaz henüz bu abd-i aciz Sabriya Ser çeker huk-ı semaya katın Hlbalıyız
Vezni: Failatün Failatün Failatün Failün
DİVAN Ey diriga düşdü dil biganeden biganeye Aşinalık gösterir bin haneden bin haneye Gah olur bülbül misali bağ u bostan arzular Gah gezer baykuş gibi viraneden viraneye
Çektiğim mihnet ve gamlar kendi rahımdan mıdır?
Yandığım pervane- veş ateş-i aşkımdan
mıdır? ·· . Kendi nefsinden midir, baht-ı siyahımdan mıClır? Attı rüzgar beni gamhaneden gamhaneye
Aksine devr eyledi çarh-ı felek kaldım garip Gurbet elde hiç aldırmaz bana vuslatı nasip Eline bir cam alıp saki gibi kahpe rakip Hun-ı çeşmim doldurur peymaneden peymaneye Arif-i vahdet olan alemde rahat ehlidir Sırrını faş eylemez kamil makalat ehlidir SOreten bu Sabriya herdem harabat ehlidir Mest-i sergerdan gezer meyhaneden meyhaneye \iezni:Failatün Failatün Failatün Failün
KOŞMA
"Nahnü kasemna"da taksimde Mevla Bu feşan kısmeti bana mı verdin? Alemde safalar eyledik ata Derdilen mihneti bana mı verdin?
Geliriz dünyaya rahm-ı maderden Gönül şad olmadı gamdan kederden Türlü sahralar geçerek serden Hep kamu kederi bana mı verdin?
İçerdik feleğin cam zehrini Aldı gam leşkeri gönül şehrini Bunca demdir çektik yarin kahrını Diyar-ı gurbeti bana mı verdin?
Bu fasl-ı tecelli bilmem ne hikmet Cihana serpilmiş dane-i kısmet Sabrini gurbette kodun akibet Firakı hasreti bana mı verdin?
DESTAN-1 SABRİ
Gönül eğlencesi dar-ı dünyada Karşında bir taze civan olmalı Muhabbet etmeli bazen tenhada Onda tuti-veş lisanı olmalı
Şimdi bu saatte isterim çabuk Kahvemi büşürsün beş on yalabuk Birinin elinde yasemin çubuk Bulada cebli duhanı olmalı Sugası destinde kul furi fincan Tazelenmek için cennette bu can Dişleri dürden lebleri mercan Cemali afet-i devran olmalı
Çağırsam laperde yanıma gelse İşaret kalkmadan çilemden alsa Soyunup libasın koynumu delse
Öpmeye beş karış gerdan olmalı
Uçkurunun bendi olsun kavice Meşrep buya meyi virmez piçe Sarılıp sarmaşıp üçgün üç gece Kuş tüyü minderde mihan olmalı
Uykudan uyarsa beni sim-i ten Naz ile libasını giydirse hemen Gümüşten ibrikler altın ileğen Bu tertip üzre her an olmalı
Çilingir sofrası kurulsun bu dem Gönül şehri abad kılınsın harem Sundulça sakiler bade gül-i fem Nfış idip destinde mestan olmalı
Sağımda solumda Gürcü kızları Şem'i gibi ziya versin yüzleri Tir-i müjgan gibi gözleri Kaşları kurulu keman olmalı
Çalınsın meclisd~ saz ile tanbur Çünkü olduk biz bu safaya mecbur Birine kemane luta tanbur Meydanda raks eder oğlan olmalı
Bilinmesin simzarın hesabı Odur bu alemde safanın babı Anberye eylerim kuzu kebabı Baklava kadayıf harman olmalı
Hasıl ola kıldan muzmerler Tavlada bağlansın küheylan atlar Odalarda selaserden makatlar Bal mumu dikili şamdan olmalı Bülbül gibi beyhude bizar olmaz Bunlara meyi eden berhüdar olmaz Zamane 'mahbubu sana yar olmaz Kıssadan hisse bir yalan olmalı
Kime sorsan bu sözlerde bilir Aşıkın kendisi Hakkın yoludur Bunu da söyleten aşkın halidir Gizli can içinde canan olmalı
Bunları hükm eden nefs- i emmare Ruh girmez aslaca böyle pazara Arzıdır Sabriya varmak didara Son nefesde kamil iman olmalı
KAYNAKLAR
1. ONAY, Ahmet Talat; Çankırı Şairleri, Vilayet Matbaası Çankırı, Cilt : 1.
2. ONAY, Ahmet Talat; Tokatlı Aşık Nuri, Vi-
layet Matbaası, Çankm 1933. 3. SARI, Mehmet; Aşık Sabri Baba, Diyanet
Dergisi, Ağustos 1994. 4. BAŞER, Tayyip; Karatekin Uluları, Ankara,
Tarihsiz. 5. KÖPRÜLÜ, Fuat; 19. Ası r Saz Şairl eri, Ka
naat Kitabevi, İstanbul 1940. 6. URAZ, Murat; Türk Edip ve Şairleri; Cilt :
3, İ stanbul 1940. 7. ÖZMEN, İsmail; Alevi-Bektaşi Şii rleri An
tolojisi, KB Yayınları, Cilt : 4 Ankara 1998. 8. ÇELEBİOGL U, Amil; Türk Edebiyatında
Yaşnameler, Marmara Üniv. Fen-Edeb. Fak. Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı : 1, İstanbul 1984.
9. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Cilt : 6, İstanbul 1986.